Ihre Betreuer bei der Generali Ali & Erkan Kansiz “ Unsere 25-jährige Erfahrung spricht für uns! “ Bezirksdirektor mobil: 0664 320 2526 ali.kansiz@generali.at Unsere Leistungen > Versicherungen * Kfz-Versicherungen inkl. Anmeldeservice * Eigenheim- und Haushaltsversicherungen * Betriebliche Versicherungen * Unfall- und Krankenversicherungen * Lebensversicherungen * Pensionsvorsorge
Inspektor mobil: 0699 1188 0538 erkan.kansiz@generali.at > Finanzdienstleistungen > Bausparen > Leasing (Kfz u.a.) > Generali Bank Bankgeschäfte mit Top-Konditionen
Wir sind persönlich für Sie da!
n.k. Kebab & Pizza
ÖFNUNGSZEITEN Mo. - Fr. 10:00 - 20:00 Sa. 10:00 - 18:00
10 tane dürüm ya da sandwich Alana
1 tane Bedava
Sal Yildiray Einkaufszentrum West Höttinger Au 73 6020 Innsbruck Tel.: 0676 56 14 749 E-Mail: salyildiray@gmail.com
ÖZEL PAKETLERDE, KALİTELİ VE HESAPLI
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev
öNSÖZ Saygıdeğer “Türk’çe” okuyucuları Soma faciasından dolayı hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, yararılarımıza acil şifalar, geride kalan ailelere de sabırlar diliyorum. İnşallah bir an önce yaralar sarılır, suçlular cezalarını çeker. Devletimiz, işverenler gerekli tedbirleri alırlar ki bir daha böyle acılar yaşamayalım. Değerli Türk’çe okuyucuları, dergimizin isminden de anlaşılacağı gibi, elimizden geldiği kadar Türk diline, Türk tarihine ve dini konulara *özen göstermeye, bu konuda bilgiler sunmaya çalışıyoruz. Dergimiz bu ölçülerde değerlendirilirse memnun olacağız. Bizim için dergide kimin resmi olduğu değil, yapılanların insanlara aktarılması, insanların bilgi edinebilmesi önemlidir. Elimizden geldiği kadar az reklam almaya çalışıyoruz. Sadece reklamlardan oluşan bir dergi olmamasına özen gösteriyoruz. Bu da bizleri zaman zaman sıkıntıya sokuyor. Bu sıkıntıları aşabilmek ve aynı zamanda okuyucumuzun dergimize daha kolay ulaşabilmesini sağlamak için abonelik sistemi getirmek istiyoruz. Dergiden elde edilen gelir sadece dergi için kullanılmaktadır. Dernek olarak dergiden gelir beklentimiz yok. Bu bakımdan sizlerin abonelik sistemine ilgi göstermesi, dergimizi düzenli olarak çıkartmamıza kolaylık sağlayacaktır. Gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederim. Bir dahaki sayımızda görüşmek üzere, Allah’a emanet olun. Ahmet YILMAZ
İÇİNDEKİLER Dernekten Haberler 4 Türkçe’nin Önemi
8
Ata Yurdu Doğu Türkistan
10
Dava ve Dava Adamlığı
13
MHP Konya M.vekili Mustafa KALAYCI ile Söyleşi
14
Malazgirt Savaşı
16
Anne ve Baba Hakkı
18
Ahde Vefa İmandandır
20
Maden cilerin Zorlu Hayatı
21
Tarihte Bu Ay 22 Şiirler
25
Eğlence
26
Bulmaca
27
Yayıncı
Dergi Ekibi
İletişim
Innsbruck Türk Kültür Derneği
Süleyman ÖZCAN İsa GÜNYELİ Hasan KESKİN Önder KOCAŞ Selim UYSAL Dilber YILMAZ
(+43) 512 58 09 43 (+43) 660 48 28 200
İmtiyaz Sahibi Ahmet YILMAZ
Genel Yayın Yönetmeni Birol ÖZTÜRK
Dergimiz ile ilgili istek ve tavsiyelerinizi bize ulaştırabilirsiniz
Kapak Tasarımı Leman Yılmaz ÖZTÜRK
facebook.com/ibkocak 3
DERNEKTEN HABERLER
TÜRK’ÇE | SAYI 3 | HAZİRAN 2014
REGAIP KANDILI
MESLEK EDİNDİRME KURSLARI
Innsbruck Türk Kültür Derneği olarak, 1 Mayıs Perşembe günü, üç ayları müjdeleyen Regaip Kandili’ni kutlamak için bir program düzenledik. Akşam namazı ile başlayan programımızda Selçuk AVCI ve Arif ERGÜN Kuran-ı Kerim okudular. Din görevlisi Celalettin YETİŞTİRİCİ hocamızın Regaip Kandilinin anlam ve önemini anlatan sohbetiyle programa devam edildi. Gecenin dua ve ibadetlerle geçirilmesinin önemine değinilmesinin ardından yatsı namazı ile programımız sonlandırıldı.
Innsbruck Türk Kültür Derneği olarak otobüs ve tır şoförlerine meslek edindirme kursları veriyoruz. Viyana’dan anlaştığımız şoför okulu Basilica ile şimdiye kadar Innsbruck ve çevresinde 100’ün üstünde şoföre meslek edindirme kursu yaptırılarak, meslek belgeli olmaları sağlandı. Bu belge ile yardımcı işçi statüsünden kurtulmuşlardır. 20-25 kişilik gruplar halinde yaptığımız kursların beşincisi yeni başlamış olup bir daha ki kurs Ekim’de başlayacaktır. Bir dahaki kursa yazılmak isteyenler derneğimize müracaat edebilir ya da Erol MERCAN’dan (0650 20 26 706 ) bilgi alabilir.
ANNELER GÜNÜ YEMEĞİ
Innsbruck Türk Kültür Derneği olarak 11 Mayıs Pazar günü Anneler Günü Yemeği düzenledik. Müzisyen arkadaşımız Volkan YANIK’ın sesi ve gitarıyla renk kattığı etkinliğimize yoğun bir katılım oldu. Etkinliğe katılan tüm annelere derneğimizden tarafından gül hediye edildi. Dernek binamızı hınca hınç dolduran tüm misafirlerimize ve etkinliğin gerçekleştirilmesinde emeği geçen herkese teşekkür ederiz.
4
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev
IMST TÜRK KÜLTÜR DERNEĞİ AÇILIŞI
17 Mayıs Cumartesi günü Imst Türk Kültür Derneği’mizin açılışını gerçekleştirdik. Açılış programımıza Mhp Konya Milletvekili Sayın Mustafa KALAYCI,Avusturya Türk Federasyon yönetimi katıldı. Soma’da yaşadığımız acı olaydan dolayı programımızın konser kısmı iptal edildi. İstiklal Marşı ile başlayan programımızda hemen ardından Soma’da şehit olan madencilerimiz için saygı duruşunda bulunuldu. Daha sonra hocalarımız, Kuran Tilaveti ve ilahiler okudular. Ardından hep beraber dualar edildi. Daha sonra Imst Türk Kültür Derneği Başkanı Ramazan Doğan, Avusturya Türk Federayon ..... ve Mhp Konya Milletvekili Mustafa KALAYCI konuşmalarını yaptı. Imst Türk Kültür Derneği’nin dernek açılışında emeği geçenler için hazırladığı teşekkür belgelerinin verilmesiyle program sonlandırıldı.
TİROL BÖLGE BAŞKANLIĞI’NDA YENİ DÖNEM Tirol Bölge Başkanlığı görevine getirilen Servet BAŞER yaptığı açıklamada; “Avusturya Türk Federasyon teşkilatları 2014 yılına yeni hizmet binaları satın alarak hem de fiziki mekanları müslüman Türk milletine her türlü hizmeti sunma imkanlarına sahip olmaları dolayısı ile Türk Federasyon yöneticilerine pozitif bir ivme kazandırdı. Avusturya Türk Federasyon Tirol Bölge Başkanlığı’nda yapılanmaya gidilerek 3 Mayıs 2014 cumartesi günü Türk Federasyon Genel Merkezi’nde şahsıma Tirol Bölge Başkanlığı görevi tevdi edildi. Önceki Bölge Başkanım Cumali KESKİN’e de yapmış olduğu hizmetlerden dolayı teşekkür ederim. Amacımız tüm teşkilat başkan ve yöneticileri ile ayrıca geçmiş bölge başkanlarımızla Tirol bölgesinde bu 2014 yılının pozitif ivmesinin bize büyük moral olacağını ilk olarak geçen dönemlerde oba olarak görev yapan Imst Ülkü Ocağı inşallah teşkilat binasına kavuşarak hizmetlerin ilk ayağı olacaktır. Ülkümüz Tirol bölgesinde nerede bir Türk varsa ona ulaşmak ve her bölgede yapılanmak ve teşkilatlanmak olacaktır. Bu vesile ile mübarek üç ayların Türk-İslam alemine hayırlar getirmesini ve diğer cemiyetlerimizle dostça beraberce güzel faaliyetler yapmamıza vesile olmasını diliyorum” dedi. 5
TÜRK’ÇE | SAYI 3 | HAZİRAN 2014
6
SAYGIDEĞER TÜRK’ÇE OKUYUCULARI Yıllardan beri Avusturya’nın Tirol eyaleti Innsbruck şehrinde hizmet veren INNSBRUCK TÜRK KÜLTÜR DERNEĞİ, Türk kültürünü ve İslam’ı yaşamak ve yaşatmak, Türk-İslam birliği altında toplanmayı ülkü edinmiştir. Gelin bu çatı altında daha çok kenetlenelim, bir olalım, birlikte olalım. Sevinç, neşe, keder ve üzüntülerimizi birlikte paylaşalım. Sevinçler paylaştıkça artar, üzüntüler paylaştıkça azalır. Türk kültürünü ve İslam’ı yaşamak ve yaşatmak hedefinde olan derneğimize daha çok destek verelim. Üye olalım, söz sahibi olalım. Derneğimize üye olmakla hem bir caminin ayakta kalmasına yardım etmiş olacaksınız hem de Türk kültürünü ve İslam’ı yaşamak ve yaşatmak hedefi1nde olan bir derneğe sahip çıkmış, destek olmuş olacaksınız. Ayrıca aylık olarak Türk’çe isimli dergimizi çıkartmaya başladık. Sizin dergimize daha kolay ulaşabilmeniz için ve dergimizin maliyetini karşılayabilmek için, dergimize üyelik sistemi getiriyoruz. Dergimize üye olmak isteyenler, derneğimize başvurabilir ya da 0660 48 28 200 numaralı telefondan bilgi alabilir. Bu çağrımıza ilgi göstereceğinizi ümit ederek, sağlıklı ve sıhhatli günler geçirmenizi diliyorum. Allah’a emanet olun. Ali DEMİRBAŞ 1
Giriþ ÜCRETSÝZ - Eintritt FREÝ
ISVNIGHT
INTERKULTURELLE STUDENTENVEREINIGUNG
„Das Geheimnis des Erfolgs“
„Baþarýnýn Sýrrý“
18.06.2014 17:30 UHR
Prof. Dr. Ali Özgür Özdil
Gastredner/Misafir Konuþmacý - Islamwissenschaftler
Hauptuniversität Aula Innrain 52 , 6020 Innsbruck NAZAR NET
INTERKULTURELLE STUDENTENVEREINIGUNG
INFO: 0699 11 031 439 ISV.INNSBRUCK
FİKİR YAZISI
TÜRK’ÇE | SAYI 3 | HAZİRAN 2014
TÜRKÇE’nİn önemİ Dili tarif etmek istersek her şeyden önce bir iletişim aracı olduğunu söyleyebiliriz. Dilin iletişim özelliği sadece iki insan arasındaki iletişimle kalmayıp insan-toplum arası iletişimi de sağlamaktadır. Üstelik dil sadece yaşadığımız an içinde etkili olmaz, geçmişten geleceğe uzanır, ezelden ebede bir iletişim imkanı sağlar. Günümüzden bin yol öncesinde yazılmış bir yazı bugüne ve yarınlara bir şeyler anlatır. Bizler de bugünkü eserlerimizle yarına sesleniriz.
kesilirse, millet bünyesinde de dilin kullanılmadığı unsurlar kangren olmaya mahkumdur. Aynı zamanda dil, bir kültür aktarım aracıdır. Anne babadan çocuklara veya nesiller öncesinden bugüne kültürü, milli ve manevi değerleri, adetleri, duyguları, düşünceleri aktarır. Bu aktarım sadece herhangi bir şeyi doğrudan söylemekle değil, kelimelerin kullanılışı, çeşitliliği, anlamlarıyla da olur. Mesela İngilizce’deki “heart” kelimesinin karşılığında Türkçemiz’de “kalp, yürek, gönül, can” gibi kelimeler vardır ve bu kelimeler farklı durumlarda kullanılır. Bu da Türk milletinin duygusal anlamdaki hassasiyetini bize gösterir.
Dil aynı zamanda yaşayan bir organizmadır. Sürekli ama kontrollü bir değişim halindedir. Bir milletin, bir toplumun geçmişten bugüne kadar gelen tecrübelerini içinde barındırır. Bir dilde, mesela Türkçe’de, kelimeler, cümle yapıları biz farkında olmasak da yüzlerce ya da binlerce yılda oluşmuşlardır.
Saydığımız sebeplerden dolayı dil, bir milletin oluşumunda ve hayatını sürdürmesinde ilk sırada Bu sebeplerden dolayı dil, bir milletin yaşa- yer alır. Bu yüzden yüzyıllar boyunca emperyalistler yabilmesi, yok olmadan veya benliğini kaybetmeden bir ülkeyi işgal ettiklerinde önce o ülkenin dilini debugünden yarına atlayabilmesi için gerekli olan ya- ğiştirmekle işe başlamışlardır. Bugün Güney Amerika şam gücüdür. Bu açıdan dili, bir vücudun her nok- ülkelerinin Portekizce ya da İspanyolca konuşması, tasına ulaşan ve o bedenin yaşamasını sağlayan kan Afrika ülkeleri arasında Fransızca’nın çok yaygın olgibi değerlendirebiliriz. Nasıl ki vücudun bir bölgesi- ması, İngiltere’den yüzlerce kilometrelerce uzaklıkne kan gitmezse, orası artık aksar veya işlemez hale taki Güney Afrika’da İngilizce’nin resmi dil olması, gelirse, millet içinde de dilin konuşulmadığı gruplar- Türkistan bölgesinde Rusça’nın yayılması ve hakim da aksamalar olur. Nasıl ki vücutta bir noktaya kan olmasının sebebi de budur. Dillerini kaybeden bu gitmeme durumu uzun sürerse orası kangren olur ve toplumlar belki tamamen yok olmamışlardır ancak
8
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev benlikleri değişmiş ya da kaybolmuştur. Onlar artık eski Afrikalılar, eski Latin Amerikalılar, eski Asyalılar değillerdir. Bir Portekizli, bir Fransız, bir Rus, bir İngiliz gibi düşünmeye ve hareket etmeye başlamışlardır. Bir milletin dilini kaybetmesinin neden olduğu en büyük sorun da bu şekilde benliğini ve kendisi gibi düşünme yeteneğini kaybetmesidir.
Türkçe’ye sarılmanın bir diğer yolu da Türkçe kitaplar okumaktır. Gerek dünya gerekse Türk klasiklerinin, hikaye, roman, araştırma, tarih vb. tür farketmeksizin bütün kitapların Türkçe olarak okunmasına dikkat edilmelidir. Böylece dile hakimiyet artar, dilin kullanım becerisi gelişir. İçerisinde bulunulan ülkenin dilinin yarattığı tahribat bertaraf edilebilir.
Bir millet ya da bir toplum dilini kaybetme tehlikesini en çok farklı bir toplumun içerisinde azınlık durumundayken yaşar. Çünkü içerisinde yaşanılan ülke ya da toplumdan hiç kimse kendisini tamamen soyutlayamaz. Eninde sonunda o toplum ile iletişim kurma zorunluluğu doğacaktır. Bu yüzden de baskın konumdaki unsurun dili kullanılacaktır. Dilin bir kültür aktarım aracı olduğunu düşünürsek, hakim unsurun dili kullanıldıkça o unsurun kültürü de azınlığa etki etmeye başlayacak ve yukarıda bahsettiğimiz sorunlar ortaya çıkabilecektir.
Türkçe ihmal edilirse ne gibi sorunlar doğar? Öncelikle ana dilin kullanımı azalıp içinde yaşanılan toplumun dili kullanılmaya başlandıkça yavaş yavaş o toplumun kültürüne uyum sağlanmaya başlar, en sonunda ise o kültür, o değerler sahiplenilip eski kültür unutulur. Dikkatlice incelenirse görülebilir ki, Türkiye dışında yaşayan Türkler’de dildeki bozulma ne kadar fazla ise milli ve manevi değer hassasiyetindeki kayıp da o kadar fazladır.
Dilin yani Türkçe’nin kaybedilmesi ile tarih bilinci, millet bilinci, manevi değerler hassasiyeti Şu anda ana vatanlarından uzakta yaşayan de kaybolacaktır. Çok üzücüdür ki, bir zamanlar ekmilyonlarca Türk de aynı sorun ve tehlikelerle karşı mek parası için yönünü Avrupa’ya çeviren Türkler’in karşıya bulunmaktadır. Avusturya, Almanya, Fran- çocukları veya torunları bugün kendilerini Alman, sa, Belçika, Hollanda, Danimarka gibi ülkeler başta Fransız, Hollandalı olarak tanımlayabilmektedirler. olmak üzere bir çok Avrupa ülkesinde ve dünyanın Sanılmasın ki dilini kaybedenler iyi Almanca konuçeşitli yerlerinde yaşayan Türkler, bir zamanlar oraya şan Türkler olacaktır. Onlar birer Alman olacaklardır. çalışmak için giden babaları veya dedelerinin aksine Yukarıda bahsetmiş olduğum bir gerçek daha var. Sıartık o ülkenin de kalıcı bir parçası olmuşlardır. Yaşa- rasıyla dil, kültür, milli benlik kaybından sonra inanç dıkları ülkelerin vatandaşı olan, o ülkenin okullarında kaybı da gerçekleşebilecektir. okuyan, seçme ve hatta seçilme hakkına sahip olabiBelirtmiş olduğum tehlikeler belki dün inlen bu insanlar, kendi milli benliklerini yani Türklük- lerini ve hatta Müslümanlıklarını koruyabilmek için sanlara çok gerçekçi görünmüyordu, ancak bugün Avrupa’da yaşayan Türkler çevrelerine baktıklarında, en başta Türkçe’ye sarılmak zorundadırlar. bahsettiklerimin kısmen veya tamamen gerçekleşti Peki Türkçe’ye sarılmak nasıl olur? Türkçe’ye ğini görebileceklerdir. Topyekün bir dil, kültür ve milsarılmak, Türk’ün olduğu her yerde Türkçe konuşma li benlik kaybı bugün için mümkün görünmeyebilir hassasiyetine sahip olmakla olur. Evde, işte, okulda ancak zaman hızlı ilerlemektedir ve dünyada her geveya başka bir yerde konuştuklarınız Türk ise, Türk- lişme artan bir ivmeye sahiptir. Bizler beş sene sonçe’den başka dil kullanılmamalıdır. Ancak ve ancak rasını değil elli hatta yüz sene sonrasını düşünmek bu şekilde Türkçe unutulamaz, yaşamaya devam zorundayız. Aksi takdirde bundan yüz sene sonrasıneder. Bu noktada elbette anne ve babalara büyük iş da Avrupa’da Türk adından söz edilmeyebilir. düşmektedir. Anne babalar çocuklarıyla evde Türkçe Onun için Türkçe’ye sahip çıkmanın, benliğikonuştukları gibi, imkan olan her yerde Türkçe ko- mize ve geleceğimize sahip çıkmak olduğunu bir an nuşma bilincini de onlara aşılamalıdırlar. olsun unutmamalıyız.
Selim UYSAL
Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sayısız felaketler içinde ahlakının, geleneklerinin, hatıralarının, çıkarlarının, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin, kalbidir, zihnidir. Mustafa Kemal ATATÜRK 9
TÜRK DÜNYASI
TÜRK’ÇE | SAYI 3 | HAZİRAN 2014
ATA YURDU DOĞU TÜRKİSTAN Doğu Türkistan’da Türklerin şanlı tarihlerini ve yüksek medeniyetini hatırlatan ne kadar tarihi abide, hükümet binası, kervansaray, çeşme, cami ve hamam varsa hepsi yıkıldı. ÜÇÜNCÜ İSTİLA DÖNEMİ (1911–1944) Doğu Türkistan’daki ilk politikası Türkleri her türlü düşünceden milli his ve ruhtan mahrum etme yoluna gitmiştir. Bu maksatla başta müstakil Doğu Türkistan devletinin Cumhurbaşkanı Hoca Niyaz Hacı ve Baş Doğu Türkistan tarihi, Türk tarihi ile başlar. bakan Sabit Damolla Abdulbaki olmak üzere, milli Yazılı bilgi ve belgelere dayanarak yapılan tespitlere hükümette vazife alan bütün kabine üyeleri, siyasi göre, tarihte ilk Türk devleti Büyük Hun İmparatorlu- liderle, hükümet memurları, vatanı uğruna savaşmış ğudur. Bu devletin varlığına, ilk olarak M.Ö. 318 yılın- mücahitler, eşraftan ve tüccardan muteber kimseler daki bir belgede rastlanmaktadır. Bu bölge 1759 yılı- kitleler halinde tevkif edilerek, insanı dehşete düşüna kadar Türklerin hakimiyetinde olmuştur. Bölgede recek zulüm ve işkencelerle öldürülmüşlerdir. devletler yıkılmış, yeni devletler kurulmuştur ancak Bu zulümler sırasında Rus Gizli Polis Teşkilabu devletler hep Türk devletleri olmuştur. tı (G.P.U) üst düzeyde katliamlarda görev almıştır.
Doğu Türkistan tarihinde bir kabus, tazyik ve tedhiş devri olan bu müşterek Sovyet Rusya ve Çin devrinde yapılan tevkiflerde 500.000 masum Türk zindanlara 1760 senesinden sonra Doğu Türkistan’da fiili atılmış, 200.000 Türk çeşitli işkencelerle öldürülmüş, duruma hakim olan Çinliler büyük katliama girişerek, 15.000 ailenin ocağı söndürülmüş, mal ve mülkleri bir tedhiş ve sindirme politikası takip ettiler. Bu kanlı müsadere edilmiştir. Bu istila devrinde Doğu Türkiszulümleri yine kendi itiraflarında bakın nasıl anlatı- tan efradından bir veya birkaçını kurban vermemiş yorlar: General Kao-Chi, 1763 senesinde Çin İmpa- aile hemen hemen yok gibidir. ratoruna gönderdiği resmi raporunda Doğu Türkistan’da 1.200.000 kişinin öldürüldüğünü, 300.000 DÖRDÜNCÜ İSTİLA FAŞİST ÇİN DEVRİ (1944–1949) kişinin Çin’in iç taraflarına sürgün edildiğini, 12.500 Bu devrin bariz karakteri, koyu Çin şovenizailenin de yerlerinin değiştirildiğini bildirmiştir. minin hakim olduğu eski imparatorluk siyasetine
BİRİNCİ VE İKİNCİ MANÇU İSTİLA DÖNEMİ (1759-1911)
İmparatorluk idaresi öldürdüğü ve sürgün ettiği Türklerden boşalan yerlere Çin den getirdiği 150.000 Çinli’yi yerleştirdi. Türklerin elinden verimli topraklar zorla alınarak Çinlilere verildi. Türklere ödeyemeyecekleri vergiler yüklediler. Ödeyemeyenlerin elinden ticaretleri alınarak Çinlilere verildi.
dönüştür. Faşist Çin’in esas politikası olarak; ”Doğu Türkistan halkı, Çin milletinin bir kabilesidir. Çinlilerin Türkistanlı kızlarla evlendirmemiz lazımdır. Akrabalık sevgi ve muhabbet artar. Doğu Türkistan geniş bir memlekettir. Nüfusu azdır. Bunun için Çin’den göçmenler getirmek lazımdır” diyerek propagandalarına başlayan Faşist Çin yönetimi Türk’ün sahip olduğu bütün milli ve manevi değerlerini tahrip etmişlerdir. Faşist Çin istilasına karşı ilk kurşun Gulca şehrinde 1944 Eylülünde atıldı ve bunu diğerleri takip etti.
10
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev
BEŞİNCİ İSTİLA KIZIL ÇİN DEVRİ (1949)
hur Osman Batur, İli kahramanı Gani Batur, Sabık Uygur, Türk Birliği Başkanı Abdülaziz Cengiz Han, Yal Doğu Türkistan Kızıl Çin’in batıya yönelik gekun gazetesi sahibi ve başyazarı Kurban Koday, yazar nişleme politikasının yolu üzerinde olup emperyalist Abdurrahim Tileş Ötkür ve daha nice tanınmamış segayelerinin tahakkukunda mühim bir vasıtadır. vilmiş aydın kimseler vardı. 13- 20 Kasım 1949 tarihlerinde Doğu Tür- Bu münferit olaylar sadece İli vilayetinde cekistan’ın fiilen işgalini müteakiben ilk iş olarak Pan- reyan edenlerdir. Yurdun diğer bölgeleri de aynı kattürkist, Panislamist, aşırı milliyetçi, Amerikan uşağı liamlara sahne olmaktan kurtulamamıştır. Kızıl Çin Çang-Kay Şek casusu, ağa, eşkıya, zorba ve burjuva Doğu Türkistan’ın bütün milli servetlerin, yerli halkın, gibi çeşitli bahanelerle itham edilerek memleket kadın ve kızların ziynet eşyalarına varıncaya kadar münevverlerini tasfiye etmeye başladı. Bu tasfiye ellerinden aldı. Bunları kamyonlarla Çin’e taşıdı ve sırasında kitle halindeki tevkiflerle 600.000’in üze- karşılığında Çinli muhacir getirdi. Doğu Türkistan’da rinde Türkistanlı zindanlara atıldı, hemen tamamına kızıl Çin yönetimi içişleri bakan yardımcısı Chu Yuyakını öldürüldü. Sieng 1950 yılının icraatından şöyle haber veriyordu; Yüz binlerce Türk mecburi iş kamplarında 1950 senesinde Hükümet haydutlardan, hırsızlardan ölüme terk edildi. Kızıl Çin’in Doğu Türkistan’ı işgal ve hafiyelerden ibaret olmak üzere 7.759 kişiyi imha ettiği 1949 senesinden 1953 senesine kadar geçen etmiştir. dört sene zarfında kitleler halinde tevkif ederek çeşitli şekillerde öldürdüğü Doğu Türkistanlıların sayısı 1.000.000’a (birmilyon) yakındır. Buna karşılık Komünist Partisinin Doğu Türkistan Seksiyonu (!) 2. sekreteri Sav-Li-Cin 29.4.1951 tarihinde verdiği bir nutukta sadece 13.564 kişinin inkilab aleyhtarlığı ile suçlanarak hapsedildiğini, Kızıl Çin idaresinin ilk yıllarında kızılların tayin ettiği kukla umumi vali Burhan Şehidi ise komünist parti genel merkezine verdiği bir raporda Doğu Türkistan’da 20.000 kişinin gizli faaliyetlerde bulunduğundan dolayı çeşitli cezalara çarptırıldığını, beyan etmiştir. Kızıllar tarafından öldürülenler arasında milliyetçi liderlerden Dr. Mesut Sabri, eski maliye Nazırı Canım Han Hacı, Ürümçi Valisi Haduvan Hanım ve Kocası Aksu valisi Parsa Beğ, Altay kahramanı meş11
TÜRK’ÇE | SAYI 3 | HAZİRAN 2014
1966 yılında Doğu Türkistan da ki direnişler esnasında binlerce Türk’ün katledildiğini haber veren Endonezya İBRAZI gazetesinin yazısı ise, aynen şöyledir; “1966 senesi aralık ayı içerisinde Doğu Türkistan da 75.000 Müslüman şehit edilmiştir. Bu katliam Müslümanların Ramazan ayını karşıladıkları bir sırada yapılmıştır. Buraya kadar naklettiğimiz bilgilere ilave olarak Kızıl Çin’in nasıl bir dikta rejimi kurduğunu görelim: Sunday Expres Gazetesi, Rusların “Sulh ve Terakki Radyosu” tarafından, Mao’nun ne kadar Doğu Türkistanlı öldürttüğünün açıklandığını yazmakta ve aşağıdaki listeyi vermektedir ; 1949 1952 1958 1961
- 1952 - 1957 - 1960 - 1965
arası arası arası arası
: 2.800.000 : 3.509.000 : 6.700.000 : 13.300.000
Toplam olarak 26 Milyon 300 Bin İnsan katledilmiştir. 1965 ten 1972 yılına kadar olan yedi senelik zamanı da ilave edersek, Kızıl Çin de 35 Milyona yakın insan katledilmiştir. Bu 35 Milyon rakamı Rahmetli İsa Yusuf ALPTEKİN beyin tespiti olup 1972 yılından 2014 yılına kadar olan süre hesapta yoktur.
birimler tarafından, ikinci çocuğa hamile olan kadınların tesbiti halinde, hamilelik safhası 8 yada 9.ncu ayında bile olsa bu durumdaki kadınlar, Polis marifetiyle evlerinden alınarak, sağlıksız ve teknik donanımdan yoksun mahalle aralarındaki köhne, sözde sağlık merkezlerinde kürtaj edilmektedirler. Bunun neticesinde de birçok Uygur kadını hayatını kaybetmektedir. Doğu Türkistanlı soydaşlarımız 250 yıldır Çin işgali altında yaşamakta ve işkencelere, katliamlara, sindirme-asimilasyon politikalarına maruz kalmaktadırlar. Fakat onlar yılmıyorlar, yılmayacaklardır. Çünkü onlar, yılgınlık gösterdikleri gün kaybedeceklerinin farkındalar. Onların umudu biziz, onların umudu Çin’le başa çıkabilecek büyük bir Türk devleti, kısacası onların umudu Turan... Onlar Turan’ı hayal ediyorlar, Çinlilere Çin Seddi’ni yaptıran gücün bir gün o Seddi yıkarak kardeşlerine, kandaşlarına kavuşacağını, onları zalimin zulmünden kurtaracağını hayal ediyorlar, bu hayal uğrunda akıtıyorlar kanlarını. Bu hayalin bir gün gerçek olacağına inanıyorlar ve biz de inanıyoruz…
Çin 1964’den bu yana Doğu Türkistan topraklarında 11’i yer altı olmak üzere toplam 44 nükleer deneme yapmıştır. Hiçbir koruyucu tedbir almaksızın yapılan bu denemeler sonucunda resmi kayıtlara göre 210 bin insan hayatını kaybetmiştir. Radyoaktif yayılma sonucu; çevre kirlenmekte, tabiat ve ürünler tahrip olmakta, başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklara yakalanmakta, çocuklar ise sakat doğmakta veya ölmektedir. 1984 yılında Kızıl Çin’ de yürürlüğe giren mevcut Kürtaj yasası, daha ağır yaptırımlar ile 1988 yılında Doğu Türkistan’da uygulanmaya başlanmıştır. 1990 yılından sonra ise iki çocuk hakkı bir ile sınırlandırılırken, ikinci çocuk sahibi olmak isteyenlere agır cezai müeyedeler uygulanmaya başlanmıstır. İlgili 12
KÖŞE YAZISI
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev
DAVA VE DAVA ADAMLığI Hasan KESKİN Dava adamı olmak icin önce adam olmak lazım.. Dava öğretilir ama adamlık öğretilemez.. O yüzden davayı tanımak gerekir.. Dava, Bilal gibi kızgın kumlara ve taşlara rağmen ALLAH diyerek ölmektir. Dava, Yusuf gibi imtihana göğüs germek, köle olarak girdiği zindandan Peygamber gibi çıkmaktır. Dava, Hz.Hamza gibi binlerce can feda etmektir. Dava, Halit Bin Ziyat gibi şehitlere karışmaktır. Dava, Hz.Ebu Bekir gibi sadakat ister, cenneti değil yalnız ALLAH’ın rızasını diler. Dava, sahabe açken karnına iki taş bağlayan Peygamberin davasıdır. Dava, atılan taşları tutup güller sunmaktır. Dava düşman olarak girilen kapıdan dost çıkmaktır. Dava, bırakılan emaneti canı gibi korumaktır. Dava, Sümeyye’nin örtüsü için canını vermesi, ALLAH’a canlarla gitmesidir. Dava, adaletin, sevginin, aşkın, dostluğun, sadakatin annesidir. Dava, yüz yaşında bile olsa ALLAH’tan şehadeti dileyen Ebu Eyüp El-Ensari’nin mücadelesidir.
keskin_hasan06@hotmail.com
Dava, Necip Fazıl Kısakürek’in Sakaryası’ndadır. Öksüz ve büyük... Dava, 12 Eylüllerde gencecik yaşta darağacına gidenlerin idam gömleğindedir. Dava, Mamak zindanlarında ki duvarlara sinmiş çiledir. Dava, Mamak zindanlarında şehit edilen Hüseyin Karamahmutoğlu’nun başındaki takkededir. Bu dava gönül ister, çokluk değil birlik ister. Bu dava yüreğiyle, sevgiyle devleşerek iman ister. Dava, safını belirlemek, imanını güçlendirmek, senin rızan için ben buradayım ya Rabbim diyebilmektir. Dava, çakıl taşları kadar, denizler kadar çok günahı bile olsa o günahları affeden bir ALLAH’a sahip olduğunu bilme davasıdır. Dava, nerede bir Türk yaşıyorsa, nerede bir müslüman yaşıyorsa, onların iyiliğini istemek, onların iyiliği için çalışmak, onlara iyilik götürmek davasıdır. Dava, esaret ve zulüm altında yaşayan Türklere huzur, refah, özgürlük götürme davasıdır.
Dava, ezanlarda tek yürek olmak, secdelerde ALLAH’a varmaktır. Dava, Ebu Cehil’lere dur demek, Dava, esaret ve zulüm altında yaşayan müszalimlere göğüs germektir. Dava, zulme direnmek, lümanlara huzur, refah, özgürlük götürme davasıdır. haklının yanında, haksızın karşısında olmaktır. Dava, Türk-İslam birliğini kurarak, aleme ni Dava, bir yetim görüldü mü koruma ve ok- zam verme davasıdır. şama, Resul’ün bile bir yetim olduğunu unutmama davasıdır. ALLAH, sabrınızı daim, azminizi baki, davanızı mübarek kılsın. Dava, Fatih’in İstanbul’da gemisini yürüttüğü kızakta, Akşemsettin’in atının yelesindedir. Dava, Kanuni’nin Fransız kralına yazdığı ikaz mektubunun içindedir. Dava, Süleyman Hilmi Tunahan’ın (ks) mücadelesinde ve gözyaşlarındadır. 13
SÖYLEŞİ
TÜRK’ÇE | SAYI 3 | HAZİRAN 2014
MHP KONYA MİLLETVEKİLİ MUSTAFA KALAYCI İLE SÖYLEŞİ
Mustafa Kalaycı kimdir? Biraz kendinizden bahseder misiniz? 1960 yılı Konya, Bozkır, Üçpınar doğumluyum. Niğde İmam Hatip Lisesi ve Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Başbakanlık’ta 23 yıl denetim elemanı ve başmüşavir kadrolarında çalıştım. 2007 ve 2011 yılı seçimlerinde MHP Konya Milletvekili seçildim. “Yeminli Mali Müşavir” ve “Bağımsız Denetçi” belgesi sahibiyim. Neden siyasete girdiniz ve neden MHP’yi seçtiniz? Biliyorsunuz, merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş “Türklük gurur ve şuuruna, İslam ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe, kısacası Hak yolu, hakikat yolu, Allah Yolu’na çağırıyorum.” diyerek Türk Milletine seslenmiştir. Ben de daha lise yıllarında davaya katıldım ve ülkü ocağı terbiyesi alarak yetiştim. Türk milletinin milli ve manevi değerler manzumesini kendisine referans alan MHP; milletimizin refah ve mutluluğunu temin etmek ve Türkiye Cumhuriyeti’ni “lider ülke” yapma azim ve kararlılığı içinde siyaset yapmaktadır. Cenab-ı Allah’ın inayetiyle bunu da başaracağız. Medyada muhalefet partilerine ve özellikle MHP’ye bir engelleme var. Medyada çok fazla yer verilmiyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Parti olarak en çok şikayetçi olduğumuz konudur. Ülkemizin ve milletimizin karşı karşıya bulunduğu her meselesine yönelik çeşitli faaliyetlerimiz, konuşmalarımız, projelerimiz, çözüm önerilerimiz olmasına rağmen, özellikle ulusal medya birçoğunu vermediği için bunları milletimize kolayca duyurmakta güçlük çekiyoruz.
Ülkemiz üzerinde emelleri olan küresel güçler ve içerdeki işbirlikçileri, bölücüler, hainler, hırsızlar, rüşvetçiler, MHP’yi karşılarında en büyük engel olarak görmektedir. O nedenle kendi medyaları, yandaş, besleme ve havuz medya, bırakın faaliyetlerimizi vermeyi, MHP’yi gözden düşürebilmek için her yola başvurmaktadır. Geçtiğimiz günlerde ortaya çıkan “Alo Fatih” hatları bunu net bir şekilde ortaya koymuştur. Ama gerek yerel medyayı kullanarak, gerekse mahalle-mahalle, kapı-kapı dolaşarak insanımıza ulaşmaya, sesimizi duyurmaya devam edeceğiz. Imst teşkilatımızın açılışına geldiniz. Buradaki ortam ile ilgili neler düşünüyorsunuz? Nasıl bir atmosfer ile karşılaştınız? Imst’te bana gösterilen yakınlığa, konukseverliğe, ilgi ve sıcaklığa sonsuz müteşekkirim. Bir gece de konakladığım bu güzel bölgede kardeşlik, birlik, beraberlik ve dayanışma içerisinde olan, inançlarımızı, kültürümüzü doyasıya yaşayan ve devamlı yaşama arzusunu taşıyan Türk milletinin asil evlatlarıyla samimi bir ortamda beraber olmaktan çok memnun oldum ve insanımızla gurur duydum. Bizleri buluşturan Yüce Mevlâ’mıza şükürler olsun. Soma’da yaşanan faciadaki şehitlerimizin yüreğimizi yaktığı günlere denk gelen Teşkilat açılışını Kur’an tilaveti ve dualarla yaptık. Teşkilatımızın kardeşlerimiz için hayırlı hizmetlere vesile olmasını niyaz ediyorum. MHP olarak Cumhurbaşkanlığı için bir “çatı adayı” formülü ortaya koydunuz. Nedir “çatı adayı” biraz açıklar mısınız? Türk milleti ilk defa doğrudan doğruya Cumhurbaşkanını seçecektir. Cumhurbaşkanlığı Türk milletinin içteki ve dış-
14
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev taki yüzüdür. Cumhurbaşkanlığı Türk milletinin varlık ve birlik yolundaki sembolüdür. Cumhurbaşkanı, devletin başı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin birliğini temsil etmektedir. O nedenle Türk milletinin büyük çoğunlukla kabul edebileceği, benim Cumhurbaşkanım diyebileceği bir isim seçilmelidir.
Doğrudur danışman olarak o dönemde yaşanan birçok gelişmeye yakından şahit oldum. Teröristbaşını kimin idamdan kurtardığı konusunu kısaca özetlemeye çalışacağım. Teröristbaşı 57.Hükümetten önce teslim alınarak 15 Şubat 1999 tarihinde ülkemize getirilmiştir. MHP 18 Nisan 1999 günkü genel seçimlerle meclise girmiştir.
Bu manada, Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli “Çatı Aday” önerisini milletimizle paylaşmış ve Cumhurbaşkanında olması gereken nitelikleri söylemiştir. Cumhurbaşkanının milliyetçi, muhafazakar, manevi değerlerimize sahip, demokrat, hukukun üstünlüğüne inanan birisi olması gerektiğine vurgu yapmıştır. Her siyasi görüşün, her kesimin teveccüh göstereceği birinin aday olarak belirlenmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Yapılan yargılama sonucu teröristbaşına ölüm cezasını öngören mahkeme kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesince 25 Kasım 1999 tarihinde onanmıştır. Ancak, teröristbaşı hemen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvurmuş, AİHM 30 Kasım 1999’da ihtiyati tedbir kararı vermiştir. Biliyorsunuz, Refah-Yol Hükümetinin 1997 yılında imzaladığı İnsan Hakları Sözleşmesi 11 no’lu protokolle AİHM’in yargı yetkisi daimi olarak kabul edilmiş, bu protokolün sonucunda bölücübaşı mahkemeye başvuru hakkı elde etmiştir. Bu nedenle teröristbaşının idam cezasına dair hukuki sürecin bitmediği, AİHM kararının beklenmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
Cumhurbaşkanı olacak kişinin her türlü şaibeden uzak temiz bir sicile sahip olmasının vazgeçilmez bir ön şart olması gerektiğini, milletimizi ayrıştıran, kutuplaştıran, Türk’e yabancı, Türk’e hasım olanlardan ve millete etnik mercekten bakanlardan Cumhurbaşkanı olamayacağını dile getirmiştir. Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin “Çatı Aday” önerisi her kesimden insanımız tarafından takdirle karşılanmış, birilerinin hesabını, oyununu bozmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin birliği ve geleceği için çok önemli bir seçim olacaktır. İnşallah çabalarımızda muvaffak oluruz. Avusturya’da yaşayan her insanımız da mutlaka oyunu kullanmalı, oylarına ve sandıklara sahip çıkmalıdır. Mavi kart sahibi olanların oy kullanamaması haksızlıktır. Bu düzeltilmelidir. Milletvekilimiz Yusuf Halaçoğlu Ayasofya’nın tekrar cami olarak hizmet vermesi için bir kanun teklifi verdi. Ancak bu AKP tarafından reddedildi. Bu kanun teklifi hakkında biraz bilgi verir misiniz? AKP bu teklifi neden reddetti? Yusuf Halaçoğlu hocamız yaptığı araştırmalarla; 1453 yılında Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden itibaren 481 yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya’yı müze haline getiren 24 Kasım 1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının, ne gariptir ki , Resmi Gazete ve benzeri devletin hiçbir resmi yayınında yayımlanmadığını, bununla ilgili herhangi bir kayda da rastlanılmadığını, Atatürk’ün imzasının da sahte olduğunu ortaya çıkarmış ve İstanbul’un fethinin simgesi olan Ayasofya’nın, cami olarak yeniden ibadete açılması amacıyla kanun teklifi vermiştir. Ne yazık ki, devletin kaynaklarıyla kiliseler onaran, kiliseler açan, bir ören yeri durumundaki Sümela manastırında ve Akdamar kilisesinde her yıl ayinler yapılmasına izin veren, şimdi de Heybeliada papaz okulunu açmayı gündemine alan AKP zihniyeti bu kanun teklifimizi gündeme almamaktadır. AKP zihniyetinin kime hizmet ettiği ortadadır. Fatih’in Ayasofya Vakfiyesindeki beddua bile onları yola getirmemektedir. Ayasofya, 19 Şubat 1936 tarihli tapu senedine göre Fatih Sultan Mehmed Vakfı adına tapulu olup, Vakıflar Genel Müdürlüğü Kütük Defterinde de cami olarak kayıtlıdır. Ayasofya, Peygamber Efendimizin (S.A.V.) müjdesi olan İstanbul’un fethinin, Anadolunun Müslüman Türk’ün vatanı olduğunun simgesidir. Ayasofya’da yeniden ezan seslerinin yankılanması ve ibadete açılması için MHP olarak mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz. Ayasofya mutlaka ibadete açılacak. 57. Hükümet döneminde Sayın Bahçeli’nin danışmanıydınız. Birçok şeye şahit oldunuz. Öcalan’ın idamı sürecinde neler yaşandı?
AİHM kararının görüşüldüğü ve 7 saat 15 dakika süren 12 Ocak 2000 tarihli Liderler (Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz) Zirvesi kararı (İnternetten bu karara kolay ulaşılabilir) dikkatlice okunduğu zaman gerçekler net bir şekilde görülecektir. İdam karşıtı olduklarını o güne kadar her ortamda dile getiren Bülent Ecevit ve Mesut Yılmaz bu kararı imzalamakla, teröristbaşının idam edilmesini kabul etmişlerdir. Zira, 12 Ocak 2000 tarihli kararda; AİHM’nin Türk yargısının verdiği idam kararını değiştiremeyeceği, uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç bittiğinde dosyanın ivedilikle TBMM’ne gönderileceği, bu süreçte ülkemizin ve milletimizin yüksek menfaati aleyhine bir gelişme olursa infazın derhal gerçekleştirileceği, teröristbaşının idam edileceği imza altına alınmıştır. Bu Karar sonrası terör sıfır noktasına inmiştir. Ancak, MHP’siz yeni bir hükümetin kurulması operasyonu sonucu DSP’nin bölünerek yeni bir hükümetin kurulması aşamasında, Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli buna ancak milletimizin, milli iradenin karar vereceğini belirterek seçim çağrısı yapmış ve 3 Kasım 2002’de seçim yapılması kararlaştırılmıştır. 57.Hükümetin sayısal gücünü kaybettiği ve seçim hükümetine dönüştüğü dönemde, Türk Ceza Kanunundan idam cezasının kaldırılmasının da içinde yer aldığı Kanun, AKP, DSP, ANAP, YTP, DYP, SP milletvekillerinin “evet” oylarıyla 2 ağustos 2002 tarihinde kabul edilmiş ve teröristbaşı idamdan kurtarılmıştır. Bu Kanuna sadece MHP milletvekilleri “hayır” oyu vermiştir. O tarihlerdeki TBMM zabıtlarından bu kanunu destekleyen konuşmaları kimin yaptığını ve kimlerin kabul ettiğini net olarak görmek mümkündür. İdam cezasının Anayasamızdan çıkarılması da 2004 yılında AKP döneminde olmuştur. Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Son olarak okuyucularımıza bir mesajınız var mı? Dergimizin ismi, iki manada da Türkçe. Çok isabetli olmuş. Varlığımızın nişanesi Türkçe’dir. Kültürümüzün kaynağı Türkçe’dir. Birliğimizin şemsiyesi, kardeşliğimizin çatısı Türkçe’dir. Türkçe kaderimizdir, kavlimizdir böyle kalacaktır. Türkçe susarsa Türklük duracaktır. Buna da müsaade etmemiz mümkün değildir. Dergimize başarılar diliyorum, emeği ve katkısı bulunanlardan Allah razı olsun. Gönülleri Türkçe’de birleşenlere, ülkülerini Türkçe’de bulanlara selam ve saygılarımı sunuyorum.
15
TÜRK TARİHİ
TÜRK’ÇE | SAYI 3 | HAZİRAN 2014
MALAZGİRT SAVAŞI Türklerin Anadolu’ya gelişi hep Malazgirt Savaşı ile anılır. Oysa; bu büyük zafer, Türklerin Anadolu’yu fethiyle ilgili diğer olayları, önemli ayrıntıları unutturmaktadır. Selçuklu Devleti’nin kurularak, özellikle batı yönünde fetihlerin başlatılması ve dolayısıyla Anadolu’nun tamamen fethedilip bir Türk yurdu haline getirilmesinden çok önceki zamanlarda (4. yüzyılın sonlarına doğru), Anadolu’ya ilk Türk girişi, Hun Türkleri tarafından gerçekleştirilmiştir. 1071 tarihli Malazgirt Zaferi’yle Anadolu’ya yeniden ayak basan Türkler, ebedi vatanı olacak Anadolu’yu tamamen fethederek, Türkleştirmiş ve İslamlaştırmıştır. Bundan sonra Anadolu, Turkhia (Türkiye) yani Türklerin yurdu diye bircok yabanci kaynakta yer almıştır.
Selçuklu Sultanı Alparslan, Roma ordusunun harekete geçtiğini öğrenince, Mısır seferi yolundan geri dönerek ordusuyla Suriye’ye doğru yola çıktı. Yeterli hazırlıkları yapmaya vakti olmadığı için, casusları aracılığıyla ordusunun Rey şehrinde konuşlandığı Selçuklular, Malazgirt Savaşı’ndan önce yeni haberini yaydı ve Muş’a doğru ilerleyerek Malazgirt sınır komşuları Doğu Roma’ya sık sık gaza seferleri ovasının doğusunda ordugah kurup savaş hazırlıkladüzenliyorlardı. Zira Anadolu, hem verimli ve zengin rına başladı. Roma Ordusu, Alparslan’ın planladığı topraklarıyla ideal bir coğrafyaydı hem de İç Asya ne- gibi Selçuklu ordusuyla Rey şehrinde karşılaşacağını redeyse tamamen İslamlaşmıştı. Selçuklular hem İs- düşünerek sefer istikametini kesinleştirmişti. Sultan lam’ın yayılması hem de verimli coğrafyalara yayılma Alparslan, töre gereği bir heyet hazırlayarak komupolitikasıyla Doğu Roma’yı hedef olarak belirlemişti. tanlarından Sav Tigin’le birlikte Romen Diyojen’e elçi olarak gönderdi. Alparslan’ın elçileri Roma ordusu 1040 Dandanakan Savaşı’ndan sonra daha nun işine gelmeyecek bir barış teklifinde bulundu. Tuğrul Bey döneminde başlayan Anadolu’ya akın- Zira bu teklif esasında başlı başına bir barış amaçlalar, Bizanslıların direnişi ile karşılaşıyordu. Bizans’ın, mıyor, bir bakıma zaman kazanmak, iletişim kurmak Kayseri, Malatya gibi ileri kalelerini sistemli bir şe- ve düşmanın tavrını ölçmek amacı taşıyordu. Tahmin kilde düşürme ve yıpratma akınları, 1067′de Afşin edildiği gibi Romen Diyojen, Selçuklu elçilerini hafife Bey komutasındaki bir Selçuklu ordusunun Nikiforos alıp onlara “Sulh müzakerelerini Rey’de yapacağım. Botaniates komutasındaki Bizans ordusunu bozguna Ordumu İsfahan’da kışlatıp Hemedan’da sulayacauğratmasıyla Bizans için ciddi bir tehlike oluşturdu. O ğım” demiştir. Selçuklu elçileri de “Atlarınızın Hemesırada Bizans tahtında oturan İmparatoriçe Eudoksi- dan’da kışlayacaklarından ben de eminim, fakat sizin ya, Doğu’dan gelen Türkleri önlemek için başarılı Ge- nerede kışlayacağınızı bilemiyorum” demiş, taraflar neral Romanos Diogenis ile evlendi ve onu imparator karşılıklı tehditlerle birbirlerini ölçmüş oldular. Artık ilan etti. Türkleri durdurmak için Diogenis’in yolladı- Malazgirt Savaşı’nın gerçekleşeceği kesinleşmiştir. ğı ordular başarılı olamayınca imparator, kendisinin Sultan Alparslan artık tüm hazırlıklarını tamamlamış, komuta edeceği büyük bir Bizans ordusunu hazırladı İslam’ın sancaktarlığını da üstlendiği bu savaşta Have 13 Mart 1071′de İstanbul’dan ayrıldı. Türk kay- life’den dua talep etmiş, Halife de cuma hutbesinde nakları, Bizans ordusunun boyutunu 200.000’e yakın okunacak duayı İslam ülkelerine göndermiştir. gösterir. Ayrıca büyük bir mancınık, 3.000 araba ile taşınan ağırlıklar vardı. Roma ordusunun savaş düzeninde Romen Diyojen ordunun merkezinde, Anadolu ordu kuman Anadolu üzerindeki yolculuk uzun ve zorlu danı Mikhail Attalicpiates sağda, Rumeli kumandanı geçmişti ve Romen Diyojen’in ordusu İmparator’un Nikefor Bryennes solda, Andronikos Doucas’da geri lüks bir araba ile yolculuk etmesinden rahatsız ol- cephedeydi. Bu taktik topyekün bir imha düzeniydi. muştu. Ordu ilk olarak Sivas’ta dinlendi ve Haziran Stratejileri de güçlü hücum ederek kesin sonuç al1071’de Erzurum’a vardı. maktı. Sultan Alparslan’ın komutasında ise 50.000 16
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev kişilik Selçuklu ordusu Hilal şeklinde tertibat almıştı. Hafif süvari kıtaları kanatlarda, vurucu unsurlar ve merkez güçler orta geride bulunuyordu. Saldırı gerçekleştiği esnada merkez güçler yavaş yavaş geri çekilecek, at üstünde ok atan süvariler düşmanın yan ve geri hatlarına taarruz ederek Roma ordusunu yavaş yavaş zayıf düşürecekti. Bu taktikle düşman ordusu kendi karargahlarından uzaklaşacak, baskın kıtaları düşmanın en zayıf olduğu geri hattına saldırarak savaş düzenlerini bozacak ve geri çekilen birliklerin ileri atılmasıyla “Turan Taktiği” olarak bilinen sonra geri çekilmesini başarısızlık olarak gören Rostrateji kullanılarak düşmanı yok edecekti. men Diyojen, geri çekilen Selçukluların peşinden sürek avı yapar gibi kontrolsüzce ilerlemeye başlamıştı. Sultan Alparslan 50.000 kişilik iyi eğitilmiş Bu esnada, henüz İslam’a geçmeyen Türk boylarınve zafere inanmış ordusuyla Malazgirt Kalesi önün- dan olan Peçenek ve Uz’lar savaştan iki saat sonra de düşmanı beklemeye başladı. 26 Ağustos sabahı planladıkları gibi saf değiştirip Selçuklu ordusu saflaiki ordu, karşılıklı olarak 7-8 km mesafede yer aldılar. rına katıldılar. Diyojen, Sultan Alparslan’ın uyguladığı Her iki tarafta tüm hazırlıklar tamamdı. Alparslan, Turan taktiğinin farkına varınca ağır kayıplar alan ordin alimlerinin de tavsiyesiyle muharebeyi 26 Ağus- dusunu geri çekmek zorunda kaldı. Savaş Diyojen’in tos Cuma günü yapmaya karar verdi. Cuma günü or- planladığı gibi ilerlemiyordu. Önce Peçenek ve Uz’lar dusuyla birlikte namaz kıldı ve dua etti ; “Ya Rabbi! karşı safa geçmiş, sonra Ermeniler savaş meydanınSana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü dan çekilmişti. Üstelik Alparslan’ın uyguladığı Turan yere sürüyor ve senin uğrunda cihad ediyorum. Ya taktiği de orduya büyük kayıplar verdirmişti. Rabbi! Niyetim halistir. Bana yardım et, sözlerimde hilaf varsa beni kahret.” Savaş meydanında Türklerin gürz ve ok atışlarından etkilenen Roma askerleri teslim olmaya Ve sonrasında askerlerine dönerek tarihe ge- can atıyorlardı. Roma ordusu darbe aldıkça zayıflıçen o muhteşem konuşmasını gerçekleştirdi ; “Bura- yordu ve moral olarak çöküntüye uğramıştı. Frank, da Allah’tan başka bir sultan yoktur. Emir ve kader Norman, Slav ve Gürcü birilkleri savaş meydanından O’nun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte cihad kaçtılar. Hatta Roma ordusunun esas güçleri olan etmekte veya benden ayrılmakta serbestsiniz.“ Hassalar ve seçkin birlikler bile küçük gruplar halinde savaş meydanını terk ediyordu. Yaralı askerler ve Selçuklu ordusu, sadakat nidalarıyla Sultan kendisine bağlı küçük bir askeri birlikle kalan Romen Alparslan’a bağlılıklarını haykırdılar. Sultan Alparslan, Diyojen, daha fazla dayanamayıp yenilgiyi kabul etti beyaz kefen elbisesini giyerek atının kuyruğunu bağ- ve askerleriyle birlikte yaralı vaziyette esir alındı ladı ve eline er silahı olan gürzü alıp askerlerine şöyle hitap etti ; “Askerlerim! Şehit olursam bu beyaz elbi- Malazgirt Savaşından ağır bir yenilgiyle çıkan se kefenim olsun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır. mağrur imparator, Sultan Alparslan’ın huzuruna gelBenden sonra oğlum Melikşah’ı tahta çıkarın ve ona diğinde utancından başını kaldıramıyordu. Alparsbağlı kalın. Zaferi kazanırsak istikbal bizimdir.” lan, onun bu haline nezaketle karşılık verip oturttu ve teselli etti. Sultan Alparslan, yenilgiye uğramış bir Alparslanı kefeni giyip şehitliği kabullenmiş imparatoru daha fazla aşağılamamak için kendisini vakur haliyle gören Selçuklu ordusu, helalleşerek sa- affetti ve ağır şartlarla bir antlaşma imzalattı. vaş düzeni aldı ve cuma namazından hemen sonra ilk çarpışma başladı. Malazgirt Savaşı, Selçuklulara Anadolu’nun tapusunu vermişti. İlerleyen 20 yıl içerisinde hızla Öğleden hemen sonra başlayan savaşta, Sul- Anadolu içlerine göç hareketleri başlatılarak Türkleştan Alparslan turan taktiğini fevkalade şekilde uygu- tirilen Anadolu, İç Asyadaki diğer Türk devletlerinin lamaya başladı. Bozkır savaşlarındaki gibi Hilal şek- de göçleriyle bir Türk yurduna dönüştü. linde dizilen Selçuklu ordusu düşman üzerine hücum edip ilk vuruşları yaptıktan sonra yavaş yavaş geri çe- Bin yıldır Anadolu’dayız, gelecek bin yılda da kilerek geriye doğru ok atabilen yetenekli süvarilerin Anadolu’da olacağız. ok atışlarıyla Roma ordusuna kayıplar verdirmeye Hazırlayan : Önder KOCAŞ başladılar. Selçuklu ordusunun ilk mukavemetten 17
DİNİ BİLGİLER
TÜRK’ÇE | SAYI 3 | HAZİRAN 2014
anne ve baba hakkı Allahü Teala; insanları (Ahsen-i Takvim) en güzel şekilde yaratmıştır. Yaratılanları da insanın emrine, istifadesine sunmuştur. İnsanın dünyada ve ahirette mutlu olması için bazı kurallar koymuştur. Bu kurallara uyanlar dünyada Asr-ı Saadet’i yaşarlar. Ahirette de Cemalullah ve cennetle mükafatlandırılırlar.
Yüce Allah, İsra Suresi 23. Ayette “Habibim ! Senin Rabbin hiçbir şeye ibadet etmeyip ancak Zat-ı uluhiyyetine ibadet, anne ve babanıza ihsan etmenizle hükmetti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererlerse, sakın onlara Öf ! bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle” buyurdu.
İnsanoğluna da bazı vazifeler yüklemiştir. İnsanın doğumundan ölümüne kadar olan vazifeleri ikiye ayrılır. Birincisi; yaratan, terbiye eden, rızık veren, mülkün yegane sahibi olan Allahü Zülcelal Hazretlerine karşı olan vazifeleridir. İkincisi de Allah’ın yarattığı mahlukatlara karşı olan vazifeleridir.
Bu Ayet-i Kerime’den; Allah’a ibadet nasıl farz ise, mahlukatın içerisinde bizlere şefkat ve merhamet bakımından en yakın olan anne ve babamıza da itaatin öylece farz olduğunu anlıyoruz.
Allah’ın yarattıklarına karşı olan vazifelerimizin içinde ilk vazifemiz anne ve babamıza karşı olan vazifelerimizdir. Anne ve babamıza karşı olan vazifelerimiz de sağ olan anne ve babamıza, ölmüş olan anne ve babamıza karşı olan vazifelerimiz olmak üzere ikiye ayrılır.
Allah’ın sevgilisi, bizim peygamberimiz de bir Hadis-i Şeriflerinde “Allah rızası anne ve babamızın rızasındadır. Allah’ın gazabı da anne ve babamızın gazabındadır” buyurarak bizim dikkatimizi anne ve babamıza itaate çekmiştir. Allahü Tealanın ve peygamberimiz Hz.Muhammed’in bu uyarılarını dikkate alırsak, bizler için sağlıklarını, sıhhatlerini, zamanlarını, servetlerini,
18
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev ömürlerini velhasıl herşeylerini harcayan anne ve babamıza itaatte kusur etmeyiz. Onların hayır dualarını, rızalarını almak için gayret sarfederiz. Sağlıklarında onları hoşnut etmek baş vazifemiz olmalıdır. Yine başka bir Hadis-i Şerif’te; “Anne ve babalarının ihtiyarlık zamanında birine veya ikisine yetişip de cennete giremeyen evladın burnu yerde sürünsün, burnu yerde sürünsün, burnu yerde sürünsün” buyurması çok düşünülmesi gereken bir husustur. Şahsına yapılan onca eziyetlere, sıkıntılara, hakaretlere, dışlamalara karşı bir defacık olsun beddua etmeyen, onlara bile hayır dualer eden Pey- nezaketi onlardan esirgemeyelim. Onların hayır dugamber Efendimiz, anne ve babayla ilgili böyle bu- alarıyla cenneti, beddualarıyla da cehennemi hak yurması, anne ve babaya saygının, hürmetin, hayırda edeceğimizi sakın aklımızdan çıkarmayalım. itaatin ne kadar ciddi olduğunu bize göstermektedir. Anne ve babaya şerde itaat edilmez. Bizler, onları sırtımıza alıp Kabe’yi tavaf da ettirsek, yine de haklarını ödeyemeyiz. Onların hayır duaları bizim için hedef olmalıdır. Eğer onlar köle olurlar da onları satın alıp hürriyetlerine kavuşturursak ancak o zaman haklarını ödemiş olabiliriz. Anne ve babanın öfkesinden, gazabından şiddetle kaçınmalıyız. Onları kızdıracak, üzecek davranışlardan müslüman daima uzaktır. Anne ve babamıza iyilik edip ihsanda bulunalım ki bizim evlatlarımız da bize aynısını yapsınlar. Evlatlar olarak bizler zamanında güçsüz, zayıf, karnımızı bile doyurmaktan aciz, yardım almadan başını bile kaldıramayan birer bebektik. Anne ve babalar ise güçlü, kuvvetliydiler. Onlar bize sahip çıkıp ömürlerini harcamasaydılar bizler bugünkü gücümüze, kuvvetimize, servetimize sahip olamazdık.
Onlar vefat etseler de bizim üzerimizdeki hakları devam eder. Onların miraslarını yiyip onları unutmak müslümana yakışmaz. Ölseler bile bıraktıklarının üçte biri hala onlarındır. Bu üçte birden onlar adına hayırlar yapmaya devam edersek, onların amel defterlerinin açık kalmasını sağlamış oluruz. Mezarlarını ziyaret edersek, zaman zaman fatihalar gönderirsek hem bize hem de onlara sevap yazılacağını unutmamalıyız. Hiç miras bırakamasalar bile bunları yapmak vefa olsa gerek.. Peygamberimiz Hz.Muhammed Hadis-i Şeriflerinde ; “Büyük günahlardan en ağırı; Allah’a şirk koşmak, ana babaya asi olmaktır. Şu üç dua da ; mazlumun duası, misafirin duası, anne ve babanın evladına duası kabul olunur” buyurmuştur. Allah’a ibadet, anne ve babaya itaat edenlerden eyle ya Rab...
Şimdi ise onlar güçsüzleşti. Onların yardıma ihtiyacı varken ilgilenmemek, onların iyiliklerini hatırlamamak, onları hoş tutmamak aklı başında olan insanın yapacağı iş midir ? En azından arkadaşlarımıza, komşularımıza gösterdiğimiz edebi, terbiyeyi,
Landeck Türk Kültür Derneği Din Görevlisi Süleyman ÖZCAN
En faziletli amel, vaktinde kılınan namazdan sonra anne ve babaya yapılan iyiliktir
19
KÖŞE YAZISI
TÜRK’ÇE | SAYI 3 | HAZİRAN 2014
ahde veFa İmandandır ! İsa GÜNYELİ hasulku@gmail.com İmanın insana kazandırdığı hasletlerden biri bebini sordum. Buyurdular ki: de ahde vefadır. Ahde vefa; yani sözünde durmak, - Bu kadın Hatice’nin sağlığında bize gelir giderdi. Ey yaptığı anlaşmaya sadık kalmak, özünde ve sözünde Aişe, ahde vefa imandandır. (Hakim) doğru olmak... Değerli dostlar cennet mekan son Ülkücü Ahde vefa dostu unutmamaktır, yapılanı Şehidimiz Yusufiyeli Cengiz Akyıldız’ı rahmet ve minunutmamaktır. Vefa, düşman bile olsa verdiği sözden netle anarken devamlı söylediği bir sözüde hatırlatdönmemektir. Vefalı insan, dost-düşman herkesin mak isterim. “Ahde vefasızlık imansızlıktır. Unutmak güven ve emniyet duyduğu kimsedir. Onun karakte- ihanettir. Unutmayacağız, unutturmayacağız” derdi. rinde yalancılık, döneklik ve kalleşliğin izine rastlan- Ülkücü Hareket beşbin şehit verdi denir ama şehitmaz. En zor anlarda bile ahde vefa eder. lerimiz onbinlere ulaştı. Tüm şehitlerimizi unutmayacağız ve unutturmayacağız.Bu vesile ile 4 Haziran’ı Ahde vefa, kulun Allah’a, ümmetin peygam- 5 Haziran’a bağlayan gece kahpe eylülün çocukları berine, müridin mürşidine, dostun dostuna, aile tarafında idam edilen Selçuk Duracık ve Halil Esenfertlerinin birbirine, milletin vatanına sevgi ve sa- dağ’ı şehadetlerinin 31. yılında rahmet, minnet ve dakatidir. Vefa, dostunu Allah için sevmek, arkadaşı şükranla yad ederken tüm ülküdaşlarımı, Türk Milöldükten sonra onun aile efradına iyilik ve yardım liyetçilerini ahde vefaya davet ediyorum. Ülküdaşlık etmek, kapıdaki köpeğine varıncaya kadar her şeyi- hukukunu yerine getirerek birbirlerini sevmeyi kene değer vermektir. Allah için birbirini seven, bu sev- netlenmeyi ülkü edinmelerini diliyorum. giyle bir araya gelip ayrılan kişiler, kıyamet gününde Arş-ı Azam’ın gölgesinde gölgeleneceklerdir. (Riya- Bugün vefanın olmadığı yerde sevgi ve sazu’s-Salihin) mimiyetten bahsetmek mümkün değildir. Böyle bir toplumda birlik, beraberlik ve gerçek bir dayanışma Bedir savaşı için yola çıkıldığı esnada, Huzeyfe dan söz etmek de imkansızdır. Zaman zaman vefasızel-Yemanî ile babası Huzeyl, Peygamberimiz’in safın- lardan zuhur eden bu gibi haller, menfaat, mürailik da savaşmak üzere ardından yola çıkmışlardı. Müş- ve iki yüzlülükten başka bir şey değildir. Birbirlerine rikler baba-oğulu yolda görerek sorguya çektiler: devamlı şüphe ve güvensizlikle bakan, birbirine ya- Siz herhalde Muhammed’in yanına gitmek istiyor- bancı, vefasız bir toplumun iflahı zordur. Ne yazık ki, sunuz, dediler. Onlar da: milli birliğimiz için ciddi tehlike sinyalleri çalmaktadır. - Evet, bizim niyetimiz budur, dediler. Menfeati için bir araya gelenler bile uzun Bunun üzerine müşrikler, onlardan Medi- süre dostça kalmalarına rağmen Türk-İslam davasıne’ye dönmek ve Peygamberimiz’le birlikte savaş- nın savunucuları olan ülkücüler, kendilerini suçlamak mamak üzere söz aldılar. Bir müddet sonra Huzeyfe vefasızlık etmek,hainlikle bile suçlamakla oyalanırile babası Bedir’de Peygamberimiz’in huzuruna gele- ken iktidar ve güç sahipleri hainliklerini alenen işler rek başlarından geçenleri anlattılar ve mücahitlerle oldular. birlikte savaşmak istediklerini söylediler. Değerli Gönüldaşlarım, ahde vefa insanlığı, Efendimiz s.a.v. onların müşriklere verdikleri insanlık ise merhameti doğurur. Önce kendimize sözü öğrenince, o anda savaşçıya çok fazla ihtiyacı güveneceğiz sonra milletimize. Bahanelere sığınolmasına rağmen şöyle buyurdu: mayacağız. Ülkücü ve davası her zaman vefalıdır. Biz - Hayır, siz Medine’ye dönün. Onlara verdiğiniz sözü Allah’a kullukla başladık ahde vefaya sadık kalmaya. yerine getirin. Biz de müşriklere karşı Allah’tan yar- Allah bizleri vefasız yapmasın. Sözünde duranlardan, dım isteriz. O’nun yardımı bize kâfidir. (Müslim) emanete hıyanet etmeyenlerden eylesin. Hz. Peygamber s.a.v., vefat eden dostlarının dostlarına da son derece vefalıydı. Hz. Aişe anlatıyor: Rasul-i Ekrem s.a.v. bir defasında yanına gelen yaşlı bir hanıma çok ikramda bulundu. Kadın gidince se-
Bu ay içerisinde müslümanların beratına sebep olacak, affedilmesine vesile olacak Berat kandili bulunmaktadır Berat kandilinizi kutlar size ailenize ve Türk-İslam alemine hayırlar getirmesini dilerim.
20
GÜNCEL
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev
MADENCİLERİN ZORLU HAYATI Kömür işletmeciliğine başlandığı 1848’den bugüne kadar yaklaşık 400 milyon ton taş kömürü üretilen havzada maden işçileri, 3 vardiyada girdiği maden ocaklarında 8 saatlik üretim yolculuğuna yer üstünde nerede ve ne iş yapacaklarının belirlendiği “tertip edilmeyle” başlıyor. Yerin metrelerce altında ‘’o gün’’ üstleneceği görevi öğrenen madenciler, TTK’da işçi asansörleri ve ardından bindikleri “fayton” denilen demiryolu aracıyla, özel sektörde ise ocağın içinde yürüyerek ‘’mutlak karanlık’’ niteledikleri derinlere ilerliyor. Sevdikleri ve iş arkadaşları tarafından ‘’hayırlı işler’’ yerine ‘’uğurlar olsun, Allah’a emanet ol’’ denilerek yolcu edilen madenciler, baretlerinin ışığıyla aydınlanan ocakta, demir ya da tahtadan tahkimatla örülmüş galerilerden farklı yönlere dağılan üretim bölgelerine gidiyor. Zengin rezervlerin bulunduğu damarlarda yeri geldiğinde yüksekliği 1 metreyi bulmayan üretim bölgesinde çalışan madenciler, en ufak ihmalin kendilerinin ve arkadaşlarının canına mal olabileceği bilinciyle işlerine koyuluyor. İşçilerin bir kısmı kömür kazılan alanlarda oluşan boşlukların çökmemesi için uzunlukları 4-5 metreyi bulan maden direklerini baltayla keserek tahkimat yaparken, madencilerin bir kısmı da genellikle sürünerek ulaşabildikleri dar kesitlerde kazmanın yanı sıra havayla çalışan kömür kazıcılarla çalışıyor. Kazdıkları kömürü küreklerle konveyöre (taşıyıcı) aktaran işçiler, ramazanda iftar ve sahurlarını, diğer günlerde de yemeklerini kömürden kararmış elleri ve yüzleriyle yerin metrelerce altında birlikte yiyor. Madencilerin kazılarıyla ocak içinde biriken ve konveyörle daha yüksek kotlardaki galerilere taşınan kömürün, burada vagonlara boşaltılmasının ardından yer üstüne yolculuğu başlıyor. Yüzlerce maden ocağının oluşturduğu yer altı şehirlerinde 160 yılı aşkın süredir kömür kazan madenciler, kendilerini bekleyen riskler nedeniyle sevdikleriyle vedalaşarak girdikleri ocaktan ‘’geçmiş olsun’’ denilerek çıkıyor. Kömür ocaklarında göçük, grizu patlaması, gaz zehirlenmesi, taş düşmesi gibi yüzlerce tehlike madencileri beklemesine rağmen, bölgede en çok istihdam maden sektöründe sağlanıyor.
EN BÜYÜK KAZA KOZLU’DA YAŞANMIŞTI Türkiye’de 263 madencinin hayatını kaybettiği, ülkenin en büyük iş kazası gösterilen, Kozlu’daki grizu faciasından 22 yıl sonra bu kez Soma’da benzer büyüklükte iş kazası meydana geldi.
Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Kozlu Müessese Müdürlüğünde, 3 Mart 1992’de 263 madencinin can verdiği grizu faciası, Türkiye’deki en fazla ölümlü iş kazası özelliği taşıyordu. Bazı işçilerin cesetlerinin 5 yıl sonra bulunabildiği faciada ölen yüzlerce maden işçisinin adları kent merkezindeki Maden Şehitleri Anıt Parkı’nda yaşatılırken, her yıl anma törenleri gerçekleştiriliyor. Kömür ocaklarındaki göçük, grizu patlaması, karbonmonoksit, karbondioksit ve metan gazı zehirlenmesi gibi kazalarda da çok sayıda madenci hayatını kaybedebiliyor. Kentte 1992’deki facianın yanı sıra 7 Mart 1983’te 103 madencinin hayatını kaybettiği grizu patlamasını, yeri geldiğinde madende ölen babasının yerine işe giren havza insanı hiç unutmuyor.
M
anisa’nın Soma ilçesindeki özel maden ocağında elektrik trafosunda çıktığı iddia edilen yangında ise 301 madencı hayatını kaybetti. Yaş ortalaması 10 olan 432 çocuğumuz babasız, yetim kaldı. Bu faciaları kader diye geçiştiremeyiz. Kaderin yanında bir de tedbir vardır. Önce tebdir, sonra tevekkül.. Birileri her faciayı kader diye açıklarken, kendisi yüzlerce koruma ile gezip tedbirini alıyorsa, bu kişinin kader açıklaması pek inandırıcı olmaz.
BİNLERCE ÖLÜ VE YARALI TTK istatistik verilerine göre, 1941’den itibaren ocaklarda meydana gelen iş kazalarında 3 bin 759 madenci hayatını kaybetti, 400 bin 173 işçi de yaralandı. Yıllar itibarıyla en fazla ölümlü iş kazaları 1992’de 276, 1983’te 145, 1955’te 122, 1947’de 121 ve 1942’de de 108 işçinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlandı. Kurumda geçmişe göre son yıllarda iş kazalarındaki düşüşe rağmen 1999’da 4, 2000’de 9, 2001’de 5, 2002’de 8, 2003’te 8, 2004’te 5, 2005’te 10, 2006’da 3, 2007’de 5, 2008’de 7, 2009’da 7, 2010’da 5, 2011’de 4, 2012’de 6 ve 2013’te 2 işçi öldü.
21
TARİHTE BU AY
TÜRK’ÇE | SAYI 3 | HAZİRAN 2014 Halil ESENDAĞ - 5 Haziran 1983 Manisa’nın Saruhanlı kazasına bağlı Gözlet köyündendi. 21 yaşında olup evliydi. Bir takım olaylara karıştığı iddiasıyla polisler tarafından yakalandı. Tutuklandıktan kısa bir süre sonra, 12 Eylül Mahkemeleri tarafından mahkum edildi. 3 Haziran tarihinde, hakkındaki idam cezasını sabaha karşı infaz edildiğine dair Radyo ve TV.’den yayın yapılmasına rağmen, polisler tarafından cezaevinden alınıp Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Burada, “itiraf” etmesi için iki gün boyunca akıl almaz işkenceler yapıldı ve 5 Haziran günü Buca Cezaevi’ne geri getirilip, sabahın ilk saatlerinde asılarak şehit edildi.
İzmir’in Bornova ilçesi, Pınarbaşı Hacılarkırı Mezarlığı
İDAM SEHPALARINDAN HAKK’A YÜRÜDÜLER
İdamlarında orada bulunan imam anlatıyor ... İzmir‘de Şadırvanaltı Camii‘nde müezzinlik yapan Kazım Hoca, düşünce ve duygularımın örtüştüğü bir ağabeyimdi. Bir gün kendisini ziyarete gittim. Kazım Hoca müezzin odasında bulunanlarla sohbet ediyordu. Muradiye Camii imamı Abdullah Hoca da oradaymış. Kazım Hoca orada bulunanlara beni tanıştırırken, Ülkücü olduğumu, cezaevinde yattığımı söyleyince, Abdullah Hoca da Halil ile Selçuk‘un infazında imam olarak bulunduğunu söyledi. Bu ne güzel bir rastlantıydı Yarabbi...
Onlar infaz edilirken, bunların yerinde imanlı bir insan olsa, acaba nasıl davranır? diye içimden geçirmiştim...
Yine bir akşam, sivil memurlar ellerinde telsizlerle evime gelip, “Hocam, bir nikahımız var. Nikah kıymaya gelir misin? “ dediler. Otomobillerine binip, Buca Cezaevi‘nin önüne gelmiştik. Her taraf asker doluydu. Cezaevinin kapısından girince, infaz yapılacağını anladım. İnfaz heyetinin bulunduğu salona götürüldüm. Savcılar, hakimler, komutanlar, doktor Bir müddet sonra, Abdullah Hoca bana, “Ne lar, infaz görevlileri oradaydı. Orada bulunanların mutlu onlara, Allah‘ın izniyle onlar şehittir... Her ha- bir kısmı, heyecanlı bir telaş içindeyken, bir kısmı da reketlerine şahit oldum. Ruhlarını nasıl teslim ettik- üzüntülüydü. lerine şahit oldum. Tekbir getirerek, Kelime-i şahadet Bir müddet sonra, görevliler elleri arkadan çekerek, ölüme yürüdüler...” dedi. Bir müddet nefes- lendikten sonra, olayı başından itibaren anlatmaya kelepçeli olan iki genci getirdiler. Üzerilerinde ayak bileklerine kadar uzanan kolsuz beyaz bir giysi, başbaşladı: larında beyaz namaz takkesi, ayaklarında beyaz ço Daha önce de din görevlisi olarak idam edilen rap ve terlik vardı. Selamün Aleyküm, diyerek içeri solcu gençlerin infazında bulunmuştum. Onlar, infaz girmişlerdi. O an çok şaşırmıştım. Onları sanki çok sırasında Allah ve dine inanmıyoruz, deyip, telkinde eskiden beri tanıyordum... bulunmamı kabul etmemişlerdi. Son arzuları sorulOrada bulunanların çoğu onlarla helalleşti. duğunda, kimi kahve, kimi sigara istemişti. Sehpaya giderken de slogan atmışlardı. Onlar da bizim insan- Hücrelerinde yazdıkları Vasiyet Mektuplarını İnfaz larımızdı. İnancı, düşüncesi ne olursa olsun, cezayı Savcılığı‘na teslim ettiler. Heyet huzurunda doktor, hak etsin veya etmesin, gencecik insanların ölümünü “Sağlık şikayetiniz var mı? “ diye sorduğunda ikisi de, seyretmek beni üzüyordu. Solcular, ahiret hayatına “Elhamdülillah taş gibiyiz. Hiç bir şikayetimiz yok“ inanmıyorlardı ama inandıkları fikirler uğuruna ha- demişti. Son arzuları sorulduğunda, ikisi de cenazeyatlarını feda ediyorlardı. Bu sebeple fikirlerini be- lerinin ailelerine teslim edilmesini istemişti. Telkinnimsemesem de, idealistliklerini taktir ediyordum. de bulunmak için yanlarındayken bana çok saygılı 22
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev Selçuk DURACIK - 5 Haziran 1983 Yugoslavya göçmeni bir ailenin çocuğu olup 22 yaşındaydı. Ailece, Manisa’nın Turgutlu ilçesinde oturuyor, seyyar satıcılık yapıyordu. Polisler tarafından arandığını öğrenince kendiliğinden giderek emniyete teslim olmuş fakat, yargılandığı 12 Eylül adaleti dağıtan İzmir 2. Nolu Askeri Mahkemesi tarafından idam cezasına çarptırılmıştı. 3 Haziran’da idam edildiğı açıklansada 5 Haziran 1983’de Buca Kapalı Cezaevi’nde sabaha karşı asılarak şehit edildi. İzmir’in Bornova ilçesi, Pınarbaşı Hacılarkırı Mezarlığı davrandılar. Kendilerine, kardeşlerim, her insan bu dünyada farklı bir kaderi yaşamaktadır. Dünya bir imtihan koridorudur. Ölüm, ahret hayatına açılan bir kapıdır. Ne mutlu Allah‘a iman ederek bu imtihanı tamamlayanlara, dediğimde gözlerine bakmıştım. Gözleri sevinçle parlıyordu. Az sonra Allah‘a kavuşacaksınız, dedim. Biliyoruz Hocam, biliyoruz; dostlarımıza söyleyin, ölümümüze üzülmesinler demişlerdi. İkişer rekat namaz kıldılar. Ellerini kaldırıp, son dualarını yaptıkları o anı unutamıyorum... Yüzleri o kadar nurlanmıştı ki... Az sonra görevlilerle infazın yapılacağı bahçeye çıktık. Bahçe projektörlerle aydınlatılmış, ortalık gündüz gibiydi. Sehpalar kurulmuş yağlı urgan parlıyordu. Ürpertici bir manzara vardı... Az sonra iki genç insanın dünyaları değişecekti. Bir an, kendimi onların yerine koydum... Altmışı geçmiş yaşımda, dünyadan alacağım fazla bir lezzet de kalmadığı halde, çok korkmuştum... Heyecandan elimin, ayağımın titrediğini hissediyordum. Böyle bir anda korkmadan, heyecanlanmadan normal olabilmek, kamil bir imana sahip olmayı gerektirirdi... İnfaza önce Selçuk‘tan başlandı. Selçuk‘un yaftası boynuna asılmıştı. Sehpaya yürümeden göz göze gelmiştik. Allah‘a gidiyorsun Selçuk!, demiştim. Tebessümle başını salladı... Tekbir getiriyordu. Sehpanın altındaki tabureye çıktı. Cellat, boynuna urganı geçirirken, Selçuk cellata bir şeyler söyleyince cellat bir an durakladı. Selçuk, sürekli Kelime-i şahadet getiriyordu. Cellat, tabureye vurduğunda, Selçuk urganda asılı olarak bir sağa, bir sola sallanıp, kıbleye doğru boynu bükük bakar halde ruhunu teslim etti.
Bir müddet asılı bekletildikten sonra, Savcı askerlerin de yardımıyla, Selçuk‘un boynundan urganı çıkardı... Selçuk‘u bir masaya yatırdılar. Gözleri bir başka aleme bakıyordu. Gözlerini kapatıp ona Yasin okudum... Daha sonra Halil‘i getirdiler. Onun da boynuna yafta takılmıştı. Ona da, Halil, Allah‘a gidiyorsun, dedim. O da, tebessümle başını sallayarak, biliyorum Hocam!, diyerek karşılık verdi ve tekbir getirerek sehpaya yürüdü. Urgan boynuna geçirilirken O da, cellata bir şeyler söyledi. Cellat, aynı tavrı göstermişti. Kelime-i şahadet getirirken cellat, tabureyi ayağının altından çekti. Halil de, Selçuk gibi boynu bükük kıbleye bakar halde, ruhunu teslim etti. Halil‘in de boğazından urganı Savcı çıkardıktan sonra, masaya yatırdılar. Halil‘in de gözleri açıktı, sevinçle uzaklara bakıyordu. Gözlerini kapatıp, ona da Yasin okudum. Mesleğim gereği nice ölü görmüştüm; fakat bunlar hiç ölüye benzemiyordu... Onlarda yorgun bir müminin uyku hali vardı. Selçuk ile Halil‘in, cellata ne söylediklerini merak ediyordum. Duvarın kenarında çömelip, önüne bakan cellatın yanına gittim. Halil ile Selçuk‘un, ne söylediğini sorduğumda, “Ben böyle insanlar görmedim. Öncekiler bana küfür ediyordu. Bunlar ise, hakkını helal et dediler“ diyerek, içini çekiyordu.
23
Unutmak ihanettir.. Unutmadık, Unutmayacağız, Unutturmayacağız.. “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Aksine onlar diridirler ancak siz fark edemiyorsunuz” (Bakara 2/154)
TÜRK’ÇE | SAYI 3 | HAZİRAN 2014
DÜNDAR TAŞER Büyük Türk milliyetçisi, dava adamı ve gönül eri Dündar TAŞER 1925 yılında Gaziantep’te doğdu. Köklü ve gelenekli bir aileye mensuptur. Aile ve aile çevresinde köklü ve derin bir Türk terbiyesi almış. Çocukluk ve okul yıllarını burada geçirmiştir. Ailesinin desteği ve kendi isteği ile kara harb okuluna girmiş, bu okulun tank sınıfından teğmen olarak mezun olup ordu saflarına katılmıştır. Bilahare kurmay subay imtihanını başarı ile vererek kurmay olmuştur. Ordu saflarında başarı ile hizmet vererek kurmay tank binbaşılığına kadar yükselmiştir. Türk-İslam Ülküsü’nün örnek bir şahsiyeti, yılmaz bir savaşçısıydı. Milletinin derin ve saf kültürü ile mücehhez, insan sevgisiyle dopdolu, asil davranışlarıyla, efendiliği ve engin kültürüyle, bilge bir dava adamıydı. İslam’a, Türklüğe, Türk’ün teşkilatçılığına ve büyük devlet kurma hassasiyetine hayran, keskin görüşlü, kıvrak zekalı büyük bir Türk milliyetçisiydi. Geniş tarih bilgisi, milletine olan inanç ve güveniyle meselelere fevkalade isabetli teşhisler koymuş, çözümü yine milletinde bulmuştu. Müstesna şahsiyetiyle davasını yaşayan yılmaz bir mücadele adamı olarak, Ülkücü Hareket’in şerefli mazisi ve mücadele geleneğinde önde gelen isimlerden biri olarak hak ettiği yeri almıştır. İlk gençlik yıllarından beri milliyetçi ruha ve aksiyona sahiptir. 3 Mayıs 1944 Olayları’nda Türk milliyetçilerine karşı düzenlenen “Haçlı Seferi’nde” Atsız ve arkadaşlarının tabutluklarda, hücrelerde işkencelerden geçirilip, zindanlara atıldığı tek parti döneminin faşist diktatörlüğünde baskılara ve zulümlere kargı çıktığı için Harp Okulu’nda okuyan bir çok genç Türkçü gibi, soruşturmaya maruz kalan kişilerden biri olmuştur.
1965’li yıllardan itibaren Avrupa’da esen sol rüzgarlar ve sosyalizm modası Türkiye’yi de etkiledi. 1961 Anayasası’nda sağlamış olduğu siyasi haklarla birlikte çok sayıdaki komünist ve sol gruplar, illegaliteden legaliteye dönerek su yüzüne çıkacaklardı. İhtilalci sol hareketlerin fikri ve siyasi açıdan faaliyetlerini yoğun bir şekilde sürdürüp kitleselleşme çalışmalarıyla, milleti ve devleti tehdit edecek yıkıcı ve bölücü çalışmalarının ayyuka çıktığı bir dönemde, Türk Milleti’nin milli refleksi olan Türk Milliyetçileri sessiz kalamazdı. Taşer, Alparslan Türkeş’in de bulunduğu CKMP’nin bir toplantısında ülkede yaşanan durumla ilgili; “Mutlak mana da milli, manevi, İslami değerlere bağlı gençliği, ülkü ve fikirler etrafında toplayacak aksiyoner bir hareketi oluşturmak zorundayız.” diyordu. Taşer kolları sıvayarak, kendini parti çalışmalarından çok gençlik çalışmalarına ayırdı. Üniversitelerde ve Anadolu’da, Ülkücü Hareket ismiyle siyasi kimliğe kavuşacak olan ülkücü gençlik teşekküllerinin kurulma çalışmalarında öncülük ve önderlik etti. Gençlerle sadece bir arada oturarak dernekçilik yapmadı. Türkiye’nin istikbali ve geleceği olarak gördüğü milliyetçi, ülkücü gençliğin faaliyetlerinde bir ışık gibi duruyor, yön gösteriyordu. Ortaya çıkan problemler veya zorluklar karşısında ise, meselelerin nasıl çözüme kavuşacağını, bir taktisyen gibi öğretiyordu. 1967-1968 yılları arasında kurulmaya başlayan Genç Ülkücüler ve Ülkü Ocakları’nın kurdurulmasında ve eğitiminde önemli görevler ifa etmiştir. Milliyetçi Hareket ve milliyetçi gençliği parçalanmışlıktan, bölünmüşlükten kurtararak, onun birleşik milli bir güç haline gelmesinde oynadığı rol MHP içinde önemli yer tutmaktadır. Türk siyasi hayatına damgasını vuran, Türkiye’nin en güçlü sivil hareketi olan Ülkücü Hareketin gerçek manada kurucularından ve öncülerinden olan Taşer , 13 Haziran 1972 gecesi bir trafik kazası sonucunda ebedi aleme göç etmiştir. Ruhu şad, mekanı cennet olsun..
27 Mayıs Darbesi’nden vefatına kadar fikir birliği, kader birliği yaptığı Alparslan Türkeş’le birlikte olmuştur. Bu darbeye katılmasının sebebi ise, ülkenin içinde bulunduğu bunalım ve kaçınılmaz bir şekilde geliyorum sinyalleri veren askeri bir darbede ülke yönetimini CHP yanlısı İnönü taraftarı güçlere ve zihniyete bırakmamaktı. Türkeş’le beraber ihtilal komitesinin içinde yer alarak CHP yanlısı güçlerin iktidar oyunlarını bir süre bozdular. 03.06.1965 - Uzayda ilk yürüyüş Edward White tarafından yapıldı. 04.06.1981 - Ülkücü Cevdet Karakaş asılarak şehit edildi. 10.06.1916 - Osmanlı yönetimindeki Mekke, Arap isyanı sırasında Arapların eline geçti. 13.06.1961 - Federal Almanya’ya işçi
gönderilmesinin esaslarını düzenleyen protokol imzalandı. İlk işçi kafilesi, 24 Haziran’da trenle yola çıktı. 13.06.1987 - Milliyetçi yazar Cemil Meriç vefat etti. 16.06.1979 - Türk sinemasının jönlerinden Ayhan Işık, geçirdiği beyin kanaması sonrasında yaşamını yitirdi.
24
22.06.1988 - Galatasaraylı Tanju Çolak ‘Avrupa Gol Kralı’ oldu. 25.06.1993 - Tansu Çiller, Türkiye’nin ilk kadın başbakanı oldu. 28.06.1914 - Avusturya arşidükü Franz Ferdinand ve karısının, bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi üzerine I. Dünya Savaşı başladı.
ŞİİRLER
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev MALAZGIRT MARŞI
DOĞU TÜRKİSTAN ÖZGÜRLÜK MARŞI
Aylardan Ağustos, günlerden Cuma Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum’a Bozkurtlar ordusu geçti hücuma
Gün bugündür hürriyet ateşi yansın Urumçi’de özgürlüğe yürüyoruz biz Zalimi alkışlayan dünya utansın Zafer çok yakında görüyoruz biz
Yeni bir şevk ile gürledi gökler Ya Allah...Bismillah... Allahuekber
Doğuyor bir güneş doğarak çoşuyor Uygur Türkleri özgürlüğe koşuyor
Önde yalın kılıç Türkmen Başbuğu Ardında Oğuz’un ellibin tuğu Andırır Altay’dan kopan bir çığı
Bağımsızlık ateşi yandı bir kere Doğu Türkistan’da düştü her yere Başkaldırıp yapılan tüm zulümlere Dualarla yeniden doğuyoruz biz
Budur, Peygamberin övdüğü Türkler... Ya Allah...Bismillah... Allahuekber
Doğuyor bir güneş doğarak çoşuyor Uygur Türkleri özgürlüğe koşuyor
Türk, Ulu Tanrı’nın soylu gözdesi Malazgirt Bizans’ın Türk’e secdesi Bu ses insanlığa Hakk’ın müjdesi
Tanka topa karşı imanımız var Dilde tekbir elde Kuran’ımız var Bir ölsek de binlerce canımız var Bu dava sonsuzdur biliyoruz biz
Bu seste birleşir bütün yürekler... Ya Allah...Bismillah... Allahuekber!.. Nağramızdır bu gün gök gürültüsü, Kanımızdır bugün yerin örtüsü Gazi atlarımın nal parıltısı
Doğuyor bir güneş doğarak çoşuyor Uygur Türkleri özgürlüğe koşuyor Barış EKEN
Kılıçlarımızdır çakan şimşekler... Ya Allah...Bismillah... Allahuekber!..
MADENCI
Yiğitler kan döker, bayrak solmaya, Anadolu başlar, vatan olmaya... Kızılelma’ya hey... Kızılelma’ya!!!
Yerin altındayım her yer karanlık Bana umut veren hep sensin kızım Maden ocağında olmaz aydınlık Bana ışık veren gözlerin kızım
En güzel marşını vurmadan mehter Ya Allah...Bismillah... Allahuekber
Her gün sen uyurken gidiyor baban Her ayrılışımda veda var kızım Kömür tozu ile her gün kararan Yorgun yüzümden öpsene kızım
Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU TÜRKÇE
Bir gün annen, baban diye ağlarsa Baban karanlıktan kurtuldu kızım Kararmış bedenim cansız çıkarsa Beni gökyüzünde görürsün kızım
Uydurma söz yapmayız, Yapma yola sapmayız, Türkçeleşmiş, Türkçedir; Eski köke tapmayız.
Tek hayalim vardı yalan dünyada Seni gelinlikle görmekti kızım Yetim kaldın daha yedi yaşında Babam madenciydi dersin be kızım
Türklüğün vicdanı bir; Dini bir, vatanı bir; Fakat hepsi ayrılır Olmazsa lisanı bir.
Muzaffer RUMUZ
Ziya GÖKALP 25 25
EĞLENCE
TÜRK’ÇE | SAYI 3 | HAZİRAN 2014
AKSAKALLI
HANGİ BORÇ
Varna Savaşı’nda muharebe meydanında gezen II. Murat, düşman askerlerinin hep genç olduğunu görür. Komutanlarından birine sorar. “Garip değil mi? Bu kadar ölünün içinde hiç aksakallı görmedim. Hepsi genç, hepsi taze!” Komutan şu cevabı verir: - Padişahım! İçlerinde bir aksakallı olsaydı, başlarına bu felaket gelir miydi?
III. Mustafa’nın veziri Koca Ragıp Paşa’nın konağında bir Ramazan günü oruç üzerine sohbet yapılıyordu. Ragıp Paşa, orada bulunanlardan Şair Haşmet’e: - Haşmet! Senin de borcun var mı? diye sorunca, Haşmet: - Evet efendim! diye cevap verdi. Mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş. Ragıp Paşa gülerek: - Onu sormuyorum yahu, dedi. Oruç borcun var mı, sen onu söyle. Şair Haşmet şu cevabı verdi: - Paşam, oruç borcunu Allah sorar. Sizin soracağınız, kul borcudur.
GENÇ FATİH Bir genç, “Fatih Sultan Mehmed’in resmini neden hep yaşlı bir insan suretinde çiziyorlar” diye sorunca, bir yazarımız şöyle cevap vermiş: - Yaptığı işler o kadar büyük ki, bunları genç bir insanın yapacağını hayallerine sığdıramıyorlar. NAPOLYON Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon un bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek: - Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini zaptetmeliydiniz, gibi fikirler belirtmeye başlayınca, Napolyon: - Evet, demiş. Onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım.
BİZ DE ONLARA YAKLAŞIYORUZ Sultan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla: - 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der. Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der: - Biz de onlara yaklaşıyoruz.
26
BULMACA
Türk’çe Düşün, Türk’çe Yaşa, Türk’çe Sev
KELİME YERLEŞTİRME
SUDOKU
A K I Ş K A N
6
9 1 8 1 9 6 8 4 5 5 4 1 6 6 2 2 3 9 4 7 1 4 3 9 7 2 3 3 5 7 9 6 2 4 1 5 7
3 Harfli 4 Harfli ABA DRAM IRK ENEK LÜK KITA MAT NAAŞ MAİ İLMİ SAM İLÇE ÇAR ÇEK
A F F O I A I N E U S C H V S
U T H A L İ L V K İ S C R G A
H V A C D E P L U Ö S L K S D
H Ü O L S R I L M F K M E K F
5 Harfli 6 Harfli 7 Harfli ATLET KARTÇA ACELECİ BARAN SINAAT AKIŞKAN EFECE AKSATMA KEREM ALINGAN LEYLİ MENFAAT NOKTA OZANLIK NİKAH SEBATLI SABAH STEARİK TERİM İTHAL
DAMASKO HARMANİ IRLAMAK KARKARA TABLACI ÇİTİLME İLETKEN İTAATLİ
3 5 6 7 4 8 2 9 5 8 3 6 2 5 8 7 8 2 6 5 3 1 7 2 4 9 7 2 4 8 7 6 5 2 4 9
8 Harfli RESMETME STOKLAMA 9 Harfli İYİLEŞMEK
KELİME AVI
B N S E E O U E D T O R A E I
G F Y E A L R I H P V K H İ M
V F A R Y C Z E F E Y Z T E L
İ I H F M İ C K T D V U H A V
U M M D I E N Z S U A M S U Y
I U E H M B D A C Y E S T U P
M R T A E C L J P T L V J I F
I A L V A İ K J S A R V A K J
T T R F H E Z E E E D Z D B P
Ö S E U M D S S R F Z Z E J N
Z R E A A E L Y D J Ö G M Y Ğ
K Ç L R L Y R E A A N L İ Ç T
27
A R H Ç K Ğ K N L L D B N N D
N M U I F A H D D E E C E Y S
L K V B V R N Ç M V R Ğ C P Ü
C I K Ş U M V B E E L M A O Ş
L A T E E V E E N N M V T T D
J H V T P T A Ç K T N E İ U M
Ç P İ İ B R A H İ M Ş L R Z L
O N M U S T A F A V F A T İ H
Z Ğ R U Z K U A H U N L C G Z
ADEM - AHMET CAFER - CEMAL DURAN - ERDAL EROL - FATİH HALİL - HÜSEYİN İBRAHİM - İSMAİL KEMAL - LEVENT MEHMET - METİN MURAT - MUSTAFA NECATİ - OKTAY ÖMER - ÖNDER ÖZKAN - SALİH SELÇUK - SERKAN SERVET - SEYFİ SEZGİN - YUSUF