- 2016 -
tasarım, sanat ve fikir kütüphanesi lıbrary of desıgn, art and ıdea
Ücretsizdir ve üç ayda bir çıkar. For free and published every three months.
serkan akyol // mekanı olmayan galeri // duygu bircan kürk mantolu madonna // core ıdeas // aydın büyüktaş ek biç ye iç // patron çıldırdı
Hakkında // About Box in a Box Idea, ofis mobilyalarında uzmanlaşan Ersa’nın mühendislik yeteneğini ve esnek üretim altyapısını temsil eden mimari bir konsept olarak 2011 yılında doğdu. Yalın Tan Jeyan Ülkü İç Mimarlık imzasını taşıyan iç mimari
konseptinde yer alan “Box in a Box” fikri, dijital dünyada
interaktif alanlara yer verme isteğinden yola çıkarak, farklı bir yöne evrildi. 2012 yılında, yerli ve yabancı tasarımcıları buluşturan en büyük sosyal platform olma vizyonuyla,
Türkiye’nin tasarımcılara özel ilk sosyal ağı BoxinaBoxIdea. com ve Box in a Box Idea dergi hayata geçirildi. Zamanla
farklı akımlara da kucak açan proje; müzik, fotoğraf, video enstalasyon projelerini destekledi; öğrencilerin kendilerini
geliştirmelerine olanak sağladı, sanatçıların kendilerini ifade edebilecekleri bir saha açtı. Mimariden endüstriyel tasarım ve modaya, grafik tasarımdan fotoğraf ve müziğe kadar
uzanan geniş bir yelpazede amatör ve profesyonel sanatçıları bir araya getiren Box in a Box Idea, kültür-sanat alanında Türkiye’nin en büyük sanal kütüphanesini oluşturma hedefiyle yoluna devam ediyor.
// Box in a Box Idea was born in 2011 as an architectural concept representing the infrastructure of flexible
production and high engineering skills of Ersa, which has
become an expert in office furniture. Involved in the interior design concept that holds the signatures of Yalın Tan Jeyan
Ülkü Interior Design, “Box in a Box Idea” has evolved into a different path, emerging from an idea to give a place to the interactive areas in digital world. With the vision of being
the biggest social platform to bring the designers together
in 2012, BoxinaBoxIdea.com, the first social network special
for the investors of Turkey, and Box in a Box Idea periodical were materialized. Embracing the different trends in the course of time, the project has supported the projects of music, photography, video installation; has allowed the
self-development of the students and has created an area
where the artist can express themselves. Bringing together
the amateur and professional designers in every area ranging from architecture to industrial design, from graphic design
to photography and music, Box in a Box Idea is continuing its journey with the aim of creating the biggest virtual
design library of Turkey in the field of art and culture.
PANTONE P 1-8 C
SİYAH 80%
S A H I B I // P U B L I S H E R :
Ersa Mobilya San. Tic. A.Ş.
YAY I N Y Ö N E T M E N I // P U B L I C AT I O N D I R E C T O R
Yalçın Ata yalcinata@ersamobilya.com VE RS İ Y O N 1
İçindekiler Content
V ERS İYON 2
E D I T Ö R // E D I T O R
Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com YA Z A R L A R // A U T H O R S
P O R T F O LYO L A R // P O R T F O L I O S
Tuğçe Asya Yaldız Ezgi Genç Gülay Kaçmaz Özbek Fani Zguro
3 SANAL DA ÖN E ÇIK AN L AR // THE OUTSTANDINGS ON THE VIRTUAL 4
K A PA K I L L Ü S T R A S YO N U // C O V E R I L L U S T R AT I O N
S E R K A N A K YO L ı l l ü s t r a s y o n // ı l l u s t r at ı o n 6
Ceyhun Şen ceyhunsen@gmail.com
M E K A N I O L M AYA N G A L E R I : G O M // A G A L L E RY W I T H N O S PA CE : G O M a lt e r n at i f g a l e r i // a lt e r n at ı v e g a l l e r y 11
G R A F I K TA S A R I M // G R A P H I C D E S I G N
Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com
D U YG U B I R C A N a migurumi 14
D E R G İ F O R M AT TA S A R I M I // F O R M AT D E S I G N O F M A G A Z I N E
Martin Hinze martin.hinze@gmail.com
KÜRK MANTOLU MADONNA // M A D O N N A I N A F U R CO AT ya z ı // a r t ı c l e 16
Ç E V I R M E N // T R A N S L AT O R
Aydan Açıkalın a.aydan@gmail.com
CORE IDEAS m i m a r l ı k // a r c h ı t e c t u r e 18
YAY I N T Ü R Ü // P U B L I C AT I O N T Y P E
AY D I N B Ü Y Ü K TA Ş f o t o ğ r a f // p h o t o g r a p h y 22
Ücretsiz - Periyodik For Free - Periodical
EK BIÇ YE IÇ s ü r d ü r ü l e b i l i r l i k // s u s ta ı n a b ı l ı t y 26
B A S K I // P R I N T E D B Y
Ofset Yapımevi I L E T I Ş I M // C O N TA C T
Ord.mProf. o b i l y aKerim Gökay Cad. No:60 Çamlıca/ Üsküdar / İstanbul
VE R SİYON 3
mobilya
PAT R O N Ç I L D I R D I m ü z i k // m u s i c 30
mobilya
info@boxinaboxidea.com 3000 adet basılmıştır // Printed in a run 3000 copies.
issue 14 · 2016 october // 1
Ofiste Carnival zamanı! Ersa Mobilya’nın yeni serisi, çalışma alanlarına neşe ve dinamizm katıyor. Ersa için Carnival serisini hazırlayan Ece Yalım Design Studio, karnavallardan ilham alıyor. Carnival, çalışma ortamlarına karnavalların eğlenceli dünyasını taşımayı öneriyor. Trapeze, Lobut, Tambour ve Acrobat ! Carnival ürünleri, dinamik çizgileri, eğlendirici formları, gösterişli ve güçlü kontrast yaratan renkleriyle, ofis mekanında beklenmeyeni sunuyor.
It’s Carnival time in the office! Ersa’s new series brings fun and dynamism to workspaces. In creating the Carnival series for Ersa, Ece Yalım Design Studio drew inspiration from carnivals and fairs. The Carnival proposes to bring the festive spirit of carnivals to the workplace. The Trapeze, Lobut, Tambour and Acrobat models in the Carnival collection dare you to try the unexpected in your workspaces with their dynamic lines, whimsical forms, and bold and contrasting colors. Designs that feel like they are “ready to move any minute now” seem to invite us all to a parade.
ANNE POMEL annepomel.tumblr.com
MUHAMED ALİ ÜZEN be.net/mauzen
ANNA KATHARINA JANSEN www.annakatharinajansen.de
Fransız ressam ve illüstratör Anne Pomel halen Portland’da (Oregon, ABD) yaşıyor. Fransa’nın Batı kıyısında sakin bir sayfiyede doğan Pomel, moda ve grafik tasarım alanındaki üniversite eğitimini Paris’te tamamladı. Uzun yıllar giyim ve desenlerle çalıştı. Şimdilerdeyse kalemin ve mürekkebin sadeliğini tercih ediyor, sembolleri, şarkıları ve bolca yılan figürüyle gülen suratları buluşturan görsel günceler çiziyor. Çalışmaları dünya çapında pek çok yayında yer alan Pomel, çıkartmalarını, dergilerini ve rozetlerini satışa sunuyor; aynı zamanda The Club of Odd Volumes adlı kolektif online satış platformunda konuk sanatçı olarak yer alıyor.
Anne Pomel is a French artist & illustrator based in Portland, Oregon. She grew up on the west coast of France in a sleepy, seaside town. While at university in Paris, she studied both fashion and graphic design, and worked mostly on clothing and patterns for several years. Now she prefers the simplicity of pencil and ink, drawing visual diaries that incorporate symbol, song, and a lot of snakes and smileys. Her work has been published in several magazines all over the world, and she has stickers, zines, and pins available for purchase and is currently a guest artist for online platform The Club of Odd Volumes.
1993 yılında İstanbul’da doğdu. 2016 yılında Marmara Üniversitesi GSF Resim Bölümünden mezun oldu. Çeşitli dergi ve kitaplar için yaptığı çizimlerin yanı sıra kişisel projeleri için illüstrasyon ve resim yapmaya devam ediyor.
Born in Istanbul in 1993, Üzen graduated from Marmara University Faculty of Fine Arts with a degree in Art. In addition to illustrating magazines and books, he also draws and paints for his personal projects.
1988 Almanya doğumlu illüstratör Anna Katharina Jansen, önce Aix-La-Chapelle’de (Almanya) İletişim Tasarımı eğitimi aldı, ardından çeşitli stajlar yaptı. Daha sonra Essen’de ve Penang’da (Malezya) çalıştıktan sonra nihayet Grafik, Web veya Reklam Tasarımı alanlarında bir daha çalışmak istemediğine karar verdi. Hamburg’da (Almanya) illüstrasyon konusunda master diploması alıp, serbest zamanının büyük kısmını adayarak bugün bir Alman sayfiyesinde küçük stüdyosunda çalışmaktan çok mutlu bir illüstratöre dönüştü. Çalışmalarının çoğunu kalem ve akrilik boya ile yaratıyor, ardından bilgisayara tarıyor ve nihayet Photoshop’ta düzenliyor.
Anna Katharina Jansen (born 1988 in Germany) is an illustrator, who first studied Communication Design in AixLa-Chapelle (Germany), did several internships, studied in Essen and then abroad in Penang (Malaysia) to finally find out that she never ever wanted to work in the fields of Graphic, Web or Advertising Design. So she added a master’s degree in illustration in Hamburg (Germany) and a lot of her free time to became what she is now: A happy illustrator with a small studio at the German Seaside. Most of her works are created analog with pencil and acrylic paint, afterwards scanned and finally arranged in Photoshop.
issue 14 · 2016 october // 3
SANAL’DA ÖNE ÇIKANLAR THE OUTSTANDINGS ON THE VIRTUAL
GEM FLETCHER Londra merkezli sanat yönetmeni Gem Fletcher, iyi fotoğ-
rafların ya da tasarımların arkasında yalnızca fotoğrafçıların olmadığını gösteriyor. Sanat yönetmeninin ne kadar önemli
olabileceğini Gem Fletcher’in işlerine bakarak görebiliyoruz. Fletcher, çoğunlukla fotoğrafa yoğunlaşsa da farklı disiplinlerde iş üretimlerinin de arka planında çalışıyor. // Gem Fletcher is a photographic art director based in London, collaborating with photographers around the world, creating award-winning imagery and demonstrating that
there can be more to good photography or design. She combines highly conceptual art direction with the unique visual style of her collaborators. www.gemfletcher.com
PETROS VRELLIS
//
Sanatçı Petros Vrellis yalnızca ipleri kullanarak Rönesans
The Greek artist Petros Vrellis uses algorithms and threads
minde malzemenin önemini ortaya çıkartırken bir yandan da
tance of the material in art production but also demonstrat-
portrelerini yeniden üretiyor. Böylelikle aslında sanat üretiasıl olanın ortaya çıkan eser olduğunu gösteriyor.
to craft Renaissance-style portraits, highlighting the imporing that the final work of art is the real masterpiece. vimeo.com/petrosvrellis
4 // issue 14 · 2016 ekim
ANTON KOROLYOV Son yıllarda illüstratörler daha hızlı ve maliyeti düşük olduğu için çizimlerini çoğu zaman yalnızca bilgisayar ve tablet yar-
dımı ile yapıyorlar. Tabletler gün geçtikçe daha gerçekçi boya efektleri yaratıyor. Ukraynalı illüstratör Anton Korolyov’un
dijital kalem ile yaptığı portre illüstrasyonları keçeli kalemi ya da boyaları aratmıyor... // Nowadays, more and more illustrators are turning to computers and tablets for most of their drawings because it is faster
and costs less. And tablets keep getting better at creating more realistic paint effects. Looking at the portrait illustrations that
Anton Korolyov, a Ukrainian artist, creates using a digital pen, it’s hard to tell the difference from felt pens or crayons. poritidae.tumblr.com
BRAD ROBSON
//
Avustralya merkezli ressam Brad Robson, etkileyici
Australian-based artist Brad Robson uses canvases with
daha da etkileyici hale getiriyor. Birçok ırktan, renkten ve
scapes, using expressive and lucid brush strokes. Robson’s
yüzleri dokulu tuvallerde soyut bir şekilde resmederek
ülkeden kadın ve erkeğin portrelerini yapan sanatçı aynı
zamanda bazı portreleri tuval dışına çıkartarak binaların cephesine de işliyor.
textures to inject life into emotive portraits and vibrant cityportraits speak of a universal connection as he blurs the
lines between recognizable faces and the abstracted. He is
also commissioned to take his work outside and use walls as canvas to create murals.
www.bradrobson.com.au
SERKAN AKYOL “ATELIER MONO”
Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com
Bilmeyenler için kendini tanıtır mısın desem, neler söylersin? 1982 yılında Aydın’ın Demirhan köyünde doğdum. Birleştirilmiş sınıflarda ilköğretimimi
tamamlayıp orta ve liseyi aynı okulda okudum. Ardından sahne dekor ve kostüm tasarımı bölümünü bitirdim. Sonrasında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tekstil
bölümünden master derecemi aldım. Yüksek lisans eğitimim devam ederken Armaggan
bünyesinde tam zamanlı olarak çalışmaya başladım. Sekiz yıl devam ettikten sonra Nisan ayında işten ayrıldım. Tamamen kendi atölyeme yoğunlaştım. Düzenli olarak bir şeyler
yapmaktan keyif alan biriyim. Mesela her gün düzenli gittiğim kafeler var; oralarda oturup
çizim yapmayı ve kitap okumayı çok seviyorum. Haftada üç dört defa vapurla karşıya geçip yürümeyi seviyorum. Düzenli izlediğim diziler, takip ettiğim yönetmenler var. Çok fazla
manga ve anime takip ediyorum. Kitapların genelde ilk baskılarını okumayı seviyorum. Bir yazarın tüm kitaplarını alıp sonra okumaya başlıyorum. Bütün kitaplarını peş peşe okuyo-
rum... Bunların dışında banklarda oturmayı çok seviyorum... Hobi olarak mekanik fotoğraf makinası tamiri yapıyorum... Yemek alışverişlerimi semt pazarlarından yapıyorum, kısacası insanların arasında olmayı seviyorum.
Ne zamandan beri çiziyorsun, seni bu işe sürükleyen şey nedir? Lise yıllarında çizmeye başladım; düzenli ve bilinçli
olarak güzel sanatlara hazırlanmam da o dönemde oldu. Resim okumak istemiştim. Ama hocam Serkan Gönenç bunun yerine sahne sanatlarını okumamın daha iyi olacağı konusunda beni ikna etti;
böylece sahne sanatları dekor ve kostüm tasarımı okudum. Tiyatro geçmişim olmasının
çizimlerime çok fazla yansıdığını söyleyebilirim zira almış
“Tiyatro geçmişim olmasının çizimlerime çok fazla yansıdığını söyleyebilirim zira almış olduğumuz dramaturgi dersleri sokaktaki insanları izlerken bile etkili oluyor. “
olduğumuz dramaturgi dersleri
sokaktaki insanları izlerken bile etkili oluyor. Çizimlerimin şekillenmesi konusunda da çok etkisi olmuştur.
Çinliler, ressam kâğıdı doldurmaz boşaltır fazlalıkları
çıkartır diyorlar; sonra da kendisi içinde kaybolup gidermiş. Ben de çalıştığım şeylerin içinde var olduğumu hissediyo-
rum. Gördüğüm izlediğim baktığım karşıma çıkan her şey benimle birleşip başka bir şeye dönüyor bir yerde. Aslında kâğıt üzerinde duran bir imgeye dönüşüyor benden de bir şeyler alarak...
Beni sürükleyen bu hayatın ta kendisi; yazarak değil de
çizerek bir günlüğümün oluşması gibi her şey var içinde. Manav da var kestaneci de kitapçı da sinema gişesindeki
adam da var, aslında ben varım. Beyaz kâğıt üzerinde yavaş
6 // issue 14 · 2016 ekim
yavaş belirmeye başladıklarında artık bir ayrılık sahnesi
Peki tasarladığın ürünlerin üretim aşaması nasıl ilerliyor,
İlham almanı sağlayan diğer sanat/tasarım dalları neler?
mesela bir çanta son kullanıcıya ulaşana kadar hangi
Sinema, müzik, kitap... Aklına kimler geliyor?
babasının portresini nasıl çizdiğini anlattığı bir makalenin
aşamalardan geçiyor?
olduğunu fark etmeye başladım... Aslında bu da J. Berger’in bende bıraktığı etkidir.
Ürün tasarımına nasıl başladın, bir ihtiyaç doğrultusunda mı yoksa yalnızca keyif aldığın için mi? Ürün tasarımına tesadüf eseri başladım. Kardeşimin ısrarı
üzerine çizimlerimden bir kısmını defter yapmıştık karde-
şimin dükkânı için (serbest bölge). Sonrasında bundan çok iyi dönüşler aldım. O sırada Instagram takipçilerimden de bunlardan isteyenler oldu. Ardından All Design bana bir
nevi destek olarak ilk adımımı atmamı sağladı, sonrası biraz hızlı gelişti.
İllüstrasyonların baştan sona nasıl aşamalardan geçiyor, planlı programlı mı başlıyorsun yoksa spontane mi ilerliyor her şey? Programlı değil ama seri halde çizim yapıyorum. Birbirini
takip eden işler zamanla tabii kendi içinde evrilip değişiyor çizgimde. Bunun da benim gelişimimle karşılaştığım şey-
lerle ilgili olduğunu anlıyor, fark ediyorum. Bu da bana keyif
Ürünlerden bahsedersek, öncelikle yaptığım çizimlerin dışında ürün üretmiyorum.
Bütün ürünlerin üzerinde kendi çizimlerim mevcut.
Günlük çizimlerimden belirlediklerimi öncelikle bilgisa-
yara tarıyorum. Sonrasında bunların yapacağım ürüne göre baskıları alınıyor. Her ürün farklı atölyelerde üretiliyor. 8
ayrı atölyede üretim devam ediyor. Bunların tamamı kendi alanlarında iyi atölyeler.
Burada işler şöyle ilerliyor: Yapmış olduğumuz ürünler de, kullandığımız tasarımlar da bana ait; ürün geliştirmesini,
Müzik dinlemeyi çok seviyorum özellikle plaktan. 700’ün
üzerinde longplay’im var... Çoğunluğu jazz ve blues olmak
üzere... Kitap konusunda çok fazla sayabileceğim insan var,
bilemiyorum. Kendimce şöyle bir görev edindim diyebilirim. Her gün bir adet kitabı Instagram sayfamın hikâye kıs-
mında paylaşarak en azından bilgi edinmelerini, akıllarında bir merak uyanmasını sağlamaya çalışıyorum. Gelişimimde önemli isimlerden biri Ursula K. Le Guin’dir. Foucault,
Aldous Huxley, Ray Bradbury’nin öne çıktıklarını söyleyebilirim benim için.
kalıp hazırlama işlerini de ustalarla birlikte ben yapıyorum.
Film konusunda da obur olduğumu söyleyebilirim. Kim
göre baskıları alınıyor ve üretime sokuluyor. Ürünlerden
Jeune, Woody Allen; bizden Metin Erksan, Derviş Zaim,
Bir adet numune kalıp hazırlanıp onaylandıktan sonra ona
adetli olarak baskı almıyorum. Hepsi sınırlı adette basılıyor, yapılıyor sonra başka çizimlerin üretimini yapıyorum.
Üretimi tamamlanan ürünleri atölyelerden yine ben topluyorum ve kendi atölyeme getiriyorum. Burada onların
fotoğrafları çekiliyor, paketleniyor; ardından satış noktasına sevklerini yapıyorum.
Ki Duk, Wes Anderson, Krzysztof Kieślowski, Jean-Pierre Reha Erdem gibi severek izlediğim ve takip ettiğim daha onlarca yönetmen var tabii ki...
Bunların dışında fotoğrafı da çok seviyorum ama bakmayı. Çekmeyi sevsem de benimkiler belge niteliğinin ötesine geçmeyen şeyler...
Atölye fikri nereden çıktı ortaya, böyle bir ihtiyaç
veriyor, sürekli yeni bir şey yaptığımda heyecanlanıyorum.
nasıl doğdu?
Son dönem çizimlerinde çift yüzlü insanları çokça
Atölye fikri ihtiyaçtan ortaya çıktı; evimde artık çalışacak
görüyoruz, bunun kafanda yarattığı anlam nedir? Garip bir şekilde oldu... Önceki işim nedeniyle bolca Selçuklu ve eski Türklerle ilgili çalışmalar yapıyorduk. Orada araştırmalar yaparken sürekli karşıma bu çift başlı olmak durumu çıkıyordu. Daha
sonrasında George Agamben’de
bunlarla karşılaştım. Mısırlıların neden hayvan başlı tanrılarının
olduğuna kadar, benim de aklıma sürekli onlar takılmaya başladı
çift başlı kartal gibi. Kağanların hem
yaşamı hem ölümü koruduklarına inanı-
yorlarmış, o nedenle çift başlı kartal çok fazla kullanılmış. Bunlar sonrasında bende kalan geçmişle şimdi arasındaki bir bağ gibi oldu. Bir tarafta yaşadığımız şeyler, bunlardan süzdüklerimiz bize kalan, bir tarafta da değişmeyen, tanıdık hale gelen bir yüz; yaşamlarının çeşitli halleri gibi benzeyen ama benzemeyen tanıdık gelen, ama yabancı olan iki kafa. Aynı
anda aynı yerde olan ama başka
alanım ve kitaplarımı koyacak yerim kalmayınca mecburen bir yer tutmak zorunda kaldım... Şu anda Kadıköy’de iki ayrı atölyem mevcut, bir tane daha yakın zamanda
açık çalışma alanı oluşturacağım, onunla ilgili yer bakıyorum. İsteyenlerin gelip baskı yapabile-
cekleri, diğer işlerini çözebilecekleri ücretsiz bir çalışma ortamı oluşturmak istiyorum. İnsanlar sana nasıl ulaşabilir, ürünlerini ve illüstrasyonların nerelerden satın alınabilir? Öncelikle Kadıköy’de ateliermono adı
altında kendi atölyem mevcut.
www.ateliermono.com online satış sitemiz.
@ateliermono @serkanakyol instagram hesaplarım.
Kadıköy: yine lemur store
Taksim: serbest bölge- amant turc- lunapark
Nişantaşı: Zmix store –plumon
Online stores: dukkan.olmadikprojeler.com hipicon.com tr.pomstore.com
Bunların dışında Hollanda, Almanya, İsviçre, Amerika, Sydney’de ürünlerimize farklı yerlerden ulaşmak mümkün...
yerdeymiş gibi olan insan-
lar, bende yarattığı imgeler bunlar...
// 7
// What would you say if I asked you tell us a little bit about yourself? I was born in Demirhan, a small village in Aydın province in 1982. I completed elementary school in multi-grade
system, and went on to finish middle and high school there too. I then studied stage, décor and costume design, and later earned my Master’s degree at Marmara University Fine Arts Faculty, Department of Textile. While I was
studying toward my Master’s diploma I began working
fulltime at Armaggan, and after eight years I quit in April. I decided to concentrate completely on my workshop. I enjoy doing things regularly. For instance, there are cafés I go to
regularly every day, I love sitting, drawing and reading books there. I hop on a boat to the other side of the city three or
four days a week, and take walks. There are also several series I watch and directors I follow faithfully. I am really into
manga and anime. I generally like reading first editions of
books. I usually buy all the books of a writer, and then start reading them one after the other. Other than those, I love
sitting outside on park benches, I repair mechanical cameras as a hobby, do my shopping at street markets, in short I love being among people.
How long have you been drawing and what drives you to draw? I started drawing in high school, and I began to prepare regularly and consciously for higher fine arts studies.
However my teacher Serkan Gönenç convinced me that it
would be better if I studied stage and performance arts so I
enrolled in stage, décor and costume design. I can easily say
that having background in stage stay reflects on my designs a lot because the dramaturgy classes I took still
influence me as I observe people on
the streets. It has been very influential on shaping my drawings.
There is a Chinese saying, which goes along the lines, the artist does not fill
“I can easily say that having background in stage stay reflects on my designs a lot because the dramaturgy classes I took still influence me as I observe people on the streets.“
the paper, he/she removes the extras
everything in it, the green grocer, the street peddler, the
things I work on. Everything I see, observe, look at, come
As they began to slowly take shape on white paper I realized
and then gets lost in it. I too feel like I exist within the
across fuses with me, and turns into something else, becoming an image on paper enhanced with pieces of me…
What drives me is life itself. You can say it is sort of like
creating a journal by drawing rather than writing. It has
bookseller, and the man in the box office. It has me actually.
that it was a farewell scene. This is actually the effect that an article by J. Berger describing how he drew a portrait of his father had on me.
How did you start with product design? Was it a necessity or just because you enjoyed it? I started to design products purely by chance. We had
compiled some of my illustrations in a notebook for my brother’s store (serbest bölge), and the response we got
was really good. Around that time, some of my followers
on Instagram also wanted them. Then, All Design sort of supported me and helped me take the first step. Things developed quite fast afterwards.
What are the stages that the illustrations go through from start to end? Do you begin with a plan or spontaneously? I don’t follow a strict plan but I draw in series. The works
follow each other and they of course evolve over time. I can see that the evolution is related to my own development. And this pleases me because I get excited when I create something new.
8 // issue 14 · 2016 ekim
Video röportaj // Video Inter view
We see a lot of double-faced people in your latest illustrations. How do you picture them in your mind? This happened in a strange way. In my previous job, I
worked a lot on Seljuks and ancient Turks. As I conducted research on these peoples, I kept coming across double-
and made in limited quantities. Then I move on to other
I love and follow. Other than that, I enjoy photography,
and bring them to my own atelier. They are then photograp-
efforts are mostly for documentation purposes.
illustrations. I collect the finished products from the ateliers, hed and packed. Then I ship them to sales points.
music, books… Who comes to mind?
with animal heads, and I started to think about them, like
I love listening to music, especially records. I have over 700
both life and death, so the double-headed eagle was used
There are so many writers that I can name. So I assigned
the double-headed eagle. It was believed that they ruled
widely. What I took away from all of these was kind of like a connection between the past and the present. On the one
hand, there are the things we have experienced and filtered,
on the other faces that don’t change bıt resemble each other. They are similar but not really so, like various aspects of life, like two heads that seem familiar and also alien. People that seem to be in the same place but also apart. These are the images on my mind.
What is the production process of the products you design? For instance, which stages does a bag go through until it reaches the end user? When we talk about products, I should point out that I only produce what I draw. All products feature my illustrations. I select some of my illustrations and
How was the atelier idea born, did it become a necessity?
What other art/design disciplines inspire you? Cinema,
headed figures. Then I came across the same concept in
Giorgio Agamben’s works. The Egyptians worshipped gods
not taking photos but appreciating them. My photography
LPs, mostly jazz and blues.
myself a task. Every day, I share a book on Instagram in the story section, hoping to at least give some information and arouse curiosity. An important writer that had impact on
The atelier idea was born out of necessity. When I had no space left at home to work and store books, I had to rent
another place. There are currently two ateliers in Kadıköy,
and I am looking for a new place that will be an open-plan workspace. I want to create a work environment where
anyone can come in freely to print or find other solutions. How do people reach you, and buy your products and
my development is Ursula K. Le Guin. Foucault, Aldous
illustrations?
I have an insatiable appetite for films. Kim Ki Duk, Wes
First of all, there is my own shop, ateliermono in Kadıköy.
Allen, as well as Metin Erksan, Derviş Zaim and Reha
Instagram accounts: @ateliermono @serkanakyol
Huxley, and Ray Bradbury also stand apart.
Anderson, Krzysztof Kieślowski, Jean-Pierre Jeune, Woody Erdem from Turkey are only some of the many directors
www.ateliermono.com is our online store. Kadıköy: Lemur Store
Taksim: serbest bölge- amant turc- lunapark Nişantaşı: Zmix store – plumon
Online stores: dukkan.olmadikprojeler.com hipicon.com tr.pomstore.com
Our products are also sold in various stores in Holland, Germany, Switzerland, USA, and Sydney.
start by scanning them. Then I make printouts
according to the type of product. Each product is made in different ateliers. The production is currently distributed among eight ateliers, which are all good in their
respective fields. This is how things go. Both the products and the
designs we use belong to me. I also develop the products and prepare the templates with
the masters. Once a sample template is prepared and
approved, it is then printed
and goes into production. I
don’t print the items in high
numbers. They are all printed
2016 october // 9
10 // issue 14 · 2016 ekim
Box in a Box Idea
İllüstrasyon // Illustration : Serkan Akyol
MEKANI OLMAYAN GALERİ: GOM A GALLERY WITH NO SPACE: GOM
Fani Zguro fani.zguro@gmail.com Sanatçı, galerinin kurucusu, küratör // Artist, gallery founder and curator
Boşluğu beton duvarlarla çevrelenen ve korunan, beyaz duvarları güvenli ve steril alan-
lar yaratan, temsil ettikleri sanatçılarının sergilerini düzenli olarak barındıran geleneksel galerilerden farklı olarak Mekanı Olmayan Galeri (Gallery on the Move) GOM, zıt bir
noktadan yola çıkıyor. Göçer bir galeri olan GOM’un amacı sadece proje bazlı sergilerle
kurumlara ve diğer galerilere sızmak. Gerçek-fiziksel
alanı, duvarları veya pek çok Batı tarzı galeride görü-
len mimari yapısı olmayan bir girişim GOM. EGLĖ
BUDVYTYTĖ, ERIK BÜNGER , KAJSA DAHLBERG, DORA GARCIA, PABLO HELGUERA,
BRUNO MUZZOLINI, FERHAT ÖZGÜR, STEVE PICCOLO, ANRI SALA, BERT THEIS, ESMÉ
VALK , HELIDON XHIXHA, SHINGO YOSHIDA, NICK ZEDD ve FANI ZGURO gibi sanatçılarla
işbirliği yaparak çok boyutlu bir platform yaratmak için bir yerden diğerine taşınan GOM, duvarları ve somut
bir mekanı olmayan bir galerinin hayatta kalıp kalmayacağını sorguluyor.
2010 yılında Tiran’da Fani Zguro’nun girişimiyle kurulan GOM, bugüne dek Pipilotti Rist, Anri Sala, Santiago Sierra, Jimmie Durham, Yael Bartana, Dora Garcia,
Mika Rottenberg, Hiwa K., Erik Bunger ve Esme Valk
gibi sanatçılarla birçok karma ve solo sergi gerçekleştirdi. Chantal Crousel, Michel Rein, James Cohan Gallery,
Kurimanzutto, Soma Mexico DF, Viafarini Milan, Tiran
Ulusal Sanatlar Galerisi ve Köln Geçici Galerisi gibi pek çok saygın galeri ve kar amacı gitmeyen mekan, girişime
destek verdi. GOM’un 2013 yılından bugüne sürdürdüğü ‘All About These... Ladies and Gentlemen’ adlı video
programda 100’den fazla sanatçı yer aldı. GOM ayrıca
2013’ten bu yana her yıl Artissima Turin, Art Cologne, Art Bruxelles ve Art Geneve gibi önemli uluslararası fuarlara katılmayı sürdürüyor.
Gerçekleştirilmiş Projelerden Seçmeler GOM’un süregelen projelerinden biri olan ‘Early Works’ (İlk Yapıtlar), izleyiciye sanatsal üretimi daha geniş bir
perspektifle algılama imkanı veren, dünyanın her yanınJohan Grimonprez Double Take B &w, color, sound 80 min 2009 Courtesy of the artist
dan sanatçıları bir araya getirip ilk üretimlerinden seçili yapıtlarını birlikte sunan bir program. GOM bu proje
kapsamında şimdiye dek Anri Sala, Ferhat Özgür, Regina Jose Galindo, Bruno Muzzolini, Kajsa Dahlberg ve Dora Garcia’nın yapıtlarını solo olarak sundu.
Anri Sala’nın solo sunumunda 2000’li yıllara uzanan bazı videolar yer aldı. Örneğin, “Arena” (2001), işlevinin ne olduğu tam olarak anlaşılmayan bir mekanda yapılan uzun çekimlerden
issue 10 · 2015 // 11
oluşuyor sadece. Cam duvarlı uzun koridorların açıldığı
noktasına dönüştü. Ama burada hala cihaz arızasının
“Missing Landscape” (2001) ise benzer bir atmosferde futbol
tarafından desteklendiği bir güç stratejisinden oluşan bir
bir bahçede sokak köpeklerini yayılmış halde görüyoruz.
oynayan çocukların görüntülerinden oluşuyor. Maçın oynan-
“Maçın oynandığı çöp içindeki sahanın geri planında karla kaplı dağların manzarası yer alırken sanki zamanın ötesinde dünyanın kıyısında hissi algılanıyor. ”
dığı çöp içindeki sahanın geri
durumundan, bir cihazın bilgi türlerini desteklediği ve onlar anlamlar ağı mevcut.
planında karla kaplı dağların
Kajsa Dahlberg’in “Female Fist” (Kadın Yumruğu) adlı
zamanın ötesinde dünyanın
yapılan röportajı lens kapağı kapalı bir kamerayla çekilmiş
manzarası yer alırken sanki kıyısında hissi algılanıyor.
GOM, 2016 Tiran Ulusla-
rarası Film Festivali (DocuTIFF) kapsamında Ferhat
Özgür’ün seçili videolarını
sundu. Özgür’ün “A Young
Girl Is Growing Up” (Genç bir Kız Büyüyor / 2003-2016) adlı videosunda bir anne ütüyle genç kızının saçlarını
ütülüyor. Benzer gerçeküstü, kışkırtıcı, acayip, tanımlana-
maz ve performans-bağlantılı eylemlerin “I am Like This 7 days of Week” (Ben Haftanın 7 Günü Böyleyim / 2003) ve “Heal Me” (Beni İyileştir / 2007) gibi sonraki yapıtlarında da devam ettiği görülüyor. Özgür, 2003 yapımı “I am Like This 7 Days of Week” adlı videosu için her gün düzenli
olarak kırmızı ışıkta bekleyen arabalardan birinin üzerinden atlamaya karar verdi.
Guatemala doğumlu sanatçı Regina Jose Galindo ise
“Early Works” projesi çerçevesinde 1990’lı yılların sonlarıyla
2000’lerin başlarında gerçekleştirilmiş beş videosunu sundu. “El dolor en un pañuelo” (1999), “El cielo llora tanto que
debería ser muter” (1999), “Autocanibalismo” (2001), “Lucha” (2002) ve “Puño limpio” (2004) adlı performanslardan
oluşan dizide sanatçı, bedeni, mekanı, tarihi, politikayı ve
sonuçlarını ele alıyor. Bir diğer sanatçı Bruno Muzzolini’nin “Dam” (Baraj) adlı videosu, 1923 yılında çöken bir barajın
videosu, Kopenhaglı eşcinsel topluluğundan bir aktivistle
olarak veriyor. Röportajı veren kişi, pornografiden ve ayrı-
lıkçı odaların oluşturulmasından söz ederek başlıyor konuşmasına. Filmin yarısından itibaren ise daha genel ifadelerle günümüz toplumunda farklı olma olasılıkları hakkında
konuşarak devam ediyor. Dora Garcia’nın çalışması “Just
Because Everything Is Different It Does Not Mean That Anything Has Changed” (Her Şeyin Farklı Olması Her-
hangi Bir Şeyin Değiştiği Anlamına Gelmiyor), stand-up komedyen Lenny Bruce’un performansını belgeleyen bir video. Altmışlı yılların çığır açan, en büyüleyici ve trajik
isimlerinden biri olan Lenny Bruce 6 Eylül 1962’de Sydney’i ziyaret etmişti. Ancak performansı bir cümleden ibaret
kalmıştı zira halkı ‘What a fucking wonderful audience!’
diyerek selamladığı için müstehcenlik iddiasıyla gözaltına
alınmıştı. Daha sonraki yıllarda Londra’daki alternatif kültürün gurusu haline gelecek olan genç Avustralyalı Richard
Neville, bu kısa performansı görmüştü. O kuşağın başlatmak üzere olduğu devrimde Bruce’un rolünün önemini anlayan
Neville, New South Wales Üniversitesi’nde yeni bir performans organize etmeye çalıştı. Ancak Avustralyalı yetkililer
Bruce’un tekrar sahneye çıkmasına izin vermediler ve ülkeyi bir daha dönmemek üzere terk etmesini istediler.
GOM halen Pipilotti Rists’in ‘Early Works’ sunumu için hazırlıklarını sürdürüyor.
yüksek dağlık arazideki yıkıntıları etrafında bir yıl içinde
çekilirken varlığı ve dayanıklılığı inatla sorguluyor. Çok fazla felaketin ve ölümün yaşandığı bu yer yıllar içinde aşağıdaki
vadiyi ve çevreleyen dağları görmek için gelinen bir gözlem
12 // issue 14 · 2016 ekim
Jesper Just A Voyage in Dwelling Color, sound 11 min 2008 Courtesy of James Cohan Gallery, Victoria Miro Gallery, Galerie Emmanuel Perrotin, Galleri Nicolai Wallner
//
than 100 participating artists. Since 2013 GOM has also
A Guatemala-born artist, Regina Jose Galindo’s “Early
fairs such as the Artissima Turin, Art Cologne, Art Brux-
and early 2000s. “El dolor en un pañuelo” (1999), “El cielo
been participating every year in international significant elles, and Art Geneve.
Unlike traditional gallery understanding, whose void is sur-
Selected Realized Projects
function as secure and sterilized zones, hosting exhibitions
One of the ongoing projects of GOM is ‘Early Works’,
of Gallery On The Move (GOM) is quite the opposite.
production in a broader perspective, bringing experienced
rounded and protected by concrete walls, whose white walls regularly with their represented artists, the departing point GOM is a nomadic gallery, which aims to infiltrate institutions and other galleries by only project-based exhibitions. It is an initiative without any actual-physical spaces, walls or common architecture like many Westernized galleries.
Moving from one place to another to create a multi-dimen-
sional platform with the collaborating artists such as EGLĖ
a program that enables audience to perceive the artistic
artists from around the world together to showcase selected works from their early productions. For this project, GOM has recently presented Anri Sala, Ferhat Özgür, Regina
Jose Galindo, Bruno Muzzolini, Kajsa Dahlberg and Dora Garcia’s work individually.
BUDVYTYTĖ, ERIK BÜNGER , KAJSA DAHLBERG,
In his solo presentation, Anri Sala exhibited some of his
MUZZOLINI, FERHAT ÖZGÜR, STEVE PICCOLO,
comprises only location shots of a site whose function can-
DORA GARCIA, PABLO HELGUERA, BRUNO
ANRI SALA, BERT THEIS, ESMÉ VALK , HELIDON XHIXHA, SHINGO YOSHIDA, NICK ZEDD and
FANI ZGURO, GOM investigates the opportunities as to whether or not a gallery without walls and tangible space could survive.
Founded in 2010 in
Tirana and initiated
by Fani Zguro, GOM
from 2010 until now has
realized many group and solo exhibitions with the
artists including Pipilotti Rist, Anri Sala, Santiago Sierra, Jimmie Durham,
“Missing Landscape” (2001) the scenario of boys playing
football is rendered with a similar atmosphere. The game takes place on a rubble-strewn field in front of a scenic
backdrop of snow-covered mountains, somewhere
outside time on the edge of the world. GOM
presented Ferhat Özgür’s selected videos within
the framework of Tirana
International Film Festival
(DocuTIFF) in 2016. In “A
Young Girl is Growing Up” (2003-2016) Özgür showed
provocative, weird, indefinable and performance-related
rary Gallery Cologne and many others. GOM has been
continuing its video program entitled ‘All About These...
Ladies and Gentlemen’, from 2013 to date, including more
Akram Zaatari Her + Him Van Leo Color, sound 31min 2001-2012 Cour tesy of the ar tist and Kurimanzutto Galler y, Mexico DF
the history, the politics and their consequences. Another artist Bruno Muzzolini’s video entitled “Dam” is a work
shot in the high mountains within a year around the ruins of a dam collapsed in 1923 and doggedly investigates the
existence and endurance. Over time, this place, which has
been the scene of devastation and death, became a lookout over the valley below and the mountains that surround it.
But there exists a network of meanings that constitute the
status of device failure, where a device is in power strategy that supports and is supported by types of knowledge.
lens-cap left on the camera. The interviewee begins by talk-
open on to a lawn on which stray dogs rest lethargically. In
non profit spaces such as Chantal Crousel, Michel Rein,
Viafarini Milan, National Gallery of Arts Tirana, Tempo-
of performances, where the artist uses the body, the space,
not clearly be identified. Long corridors with glass walls
the performance of a girl getting her hair ironed by her
James Cohan Gallery, Kurimanzutto, Soma Mexico DF,
(2001), “Lucha” (2002) and “Puño limpio” (2004) are a series
Kajsa Dahlberg’s video “Female Fist” is an interview with an
Garcia, Mika Rottenberg, Hiwa K., Erik Bunger and Esme
Valk. Thanks to the support of many esteemed galleries and
llora tanto que debería ser muter” (1999), “Autocanibalismo”
videos dating back 2000s. “Arena” (2001), for example,
“The game takes place on a rubble-strewn field in front of a scenic backdrop of snow-covered mountains, somewhere outside time on the edge of the world.”
Yael Bartana, Dora
Works” presented five videos realized between the late 1990s
mother in order to have it straight and tidy. Similar surreal, actions seem to have continued in his later works such as “I
am Like This 7 days of Week” (2003) and “Heal Me” (2007). In “I am Like This 7 Days of Week” Özgür, on a regular
daily basis, decided to jump over one of the cars waiting at a red traffic light.
activist from the Copenhagen queer milieu, filmed with the ing about pornography and about the creation of separatist rooms. About halfway into the film she goes on to speak,
in more general terms, about the possibilities for being different in today’s society. Dora Garcia´s work, “Just Because Everything Is Different It Does Not Mean That Anything
Has Changed”, is a video-documentation of Lenny Bruce’s performance, a-stand-up comedian who is one of the most fascinating and tragic personalities of the revolutionary
sixties, and who visited Sydney on September 6, 1962. He
was able to deliver only a one-sentence performance: after saluting the public with the words: ‘What a fucking won-
derful audience!’ he was promptly arrested on the grounds of obscenity. Richard Neville, a young Australian who would
become the guru of London’s counterculture, saw this brief
performance and, understanding the importance of Bruce’s position within the generational revolution that was about to start, attempted to organize a new performance at the
University of New South Wales. The Australian authorities
would not allow Bruce to perform and he was asked to leave the country, never to return.
GOM is already preparing for Pipilotti Rists’s ‘Early Works’ presentation.
issue 14 · 2016 october // 13
DUYGU BİRCAN “Örgüyle Yapabileceklerimin Sınırı Yok!” “There Is No Limit To What I Can Do By Knitting And Crocheting!”
Ezgi Genç ezgi@olmadikprojeler.com
Çizimlerini üç boyutlu hale getirerek yünden oluşturduğu karakterler, bazen broş bazen oyuncak bazen bir aile portresi olarak bile karşınıza çıkabiliyor. Duygu Bircan’ın markası Wool Bender, kâğıda çizilebilen her şeyi yani özel siparişleri de “amigurumi”leyebiliyor. Bu sefer biz soralım istemedik ve yün büken Duygu Bircan’dan hikâyesini anlatmasını rica ettik… 1986 senesinin Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde doğan,
emekçi bir ailenin devrimci ve sanatçı bir kadın gibi yetiştirmek istedikleri kızları olarak doğdum. Ah ama keşke
ilkokulun son yıllarında Sailor Moon ve Spice Girls Türk
genç kızları arasında bu kadar popüler olmasaydı! Başarılı
olabilirlerdi belki ama popüler kültürün renklerine kendimi
kaptırmıştım ve babama en büyük hayal kırıklığını yaşatarak Che ve Mahir yerine Usagi ve Mel C. resimleri yapıyordum. İlk regl sancılarımı Grup Yorum konserinde çektim, ilk
aşkım Leonardo di Caprio oldu. Kapitalizmin renkli dün-
yası gözlerimi kamaştırmış olsa da evdeki komünizm havasından kurtulamıyordum. Ama istisnasız tüm okul hayatım
boyunca okulun en iyi resim yapan öğrencisi olmuştum ta ki güzel sanatlara hazırlık kursuna başlayana kadar…
Üniversitede grafik tasarım okurken, kariyer olarak bu
yolda ilerleyemeyeceğimi, bir reklam şirketinde çalışmanın bana pek de uygun olmadığını fark ettim. Tam o sırada bir
ödevim için çizim dışında bir metotla çocuk kitabı görselleştirmem gerekti ve internetten görüp bayıldığım amigurumi metodunu uygulamak istedim. Çocukluğumdan beri örgü
örmediğim ve Eskişehir’de ailemin kadınlarından da epeyce uzakta olduğum için amigurumi tekniğinin nasıl olduğunu
çözmekte çok zorlandım. O zaman bu kadar popüler olma-
dığından, sadece Japonca kaynaklardan kendi kendime çözmem gerekti ve kolları sıvadım ama çok uzun yıllar sonra keşfedecektim ki ben nasıl olduysa kendi kafamdan bir örgü
şekli uydurmuştum… Hala örgü tarzım diğer amigurumi’cilerden farklı ama bundan pek de mutsuz değilim.
“Yemek ve örgü hobilerimden birini işe dönüştürmenin çok eğlenceli olacağını düşünürken amigurumi’yi keşfetmem benim için büyük bir şans oldu. “
Okul hayatım boyunca en çok severek yaptığım ödevim o olunca örgü örmeye amatör olarak devam ettim. Aslında hep ev kadını olmak için doğduğumu düşünmüşümdür. Örgü öreyim, yemek yapayım, değmeyin keyfime... Fakat üretmeden duramayan
doğam gereği bir arayış içerisindeydim. Yemek ve örgü hobilerimden birini işe dönüştürmenin çok eğlenceli olacağını düşünürken amigurumi’yi keşfetmem benim için büyük bir şans oldu.
Çizimlerimi üç boyutlu hale getirmeme imkân tanıyan amigurumi ile altı yıldır haşır neşirim. Ürettiklerimi insanlarla paylaşmak için cesaretimi toplayabilmem ise iki senemi aldı. 14 // issue 14 · 2016 ekim
Artık işlerime güveniyorum. 6 senedir amigurumi yapıyo-
While I was studying graphic design in university, I real-
lecturer at Anadolu University Department of Fine Arts,
paylaşıyorum. 2013 yılında Eskişehir Karikatür Müzesi’nde,
working at an ad agency was not for me. Around that time I
(completely clay and wool) at Eskişehir Cartoon Museum
rum, Wool Bender adlı markamla ürettiklerimi insanlarla seramik sanatçısı ve aynı zamanda Anadolu Üniversitesi
Güzel Sanatlar bölümünde Öğretim Görevlisi arkadaşım
Aykut Alp Gürel ile birlikte “külliyen kil ile yün” isimli ser-
giyi açtık, benim örgüden ürettiğim işleri Aykut Yanan kalıp yöntemiyle seramiğe dönüştürdü.
Öte yandan, zaman zaman amigurumi dersi de veriyorum.
Muhabbet ve örgü şeklinde geçen bu kurslarda hem yetene-
ğimi paylaşma, hem yeni hevesler tanıma imkânı buluyorum. Örgüyle yapabileceklerimin sınırı yok! Kâğıt üzerinde çizebildiğim her şeyi üç boyutlu hale getirebilmeyi çok seviyorum. Kafamda değişik projeler var, bunlar arasında en çok arzuladığım bir çocuk kitabını “amigurumi”leyebilmek. Kısacası ben işimi çok seviyorum!
instagram.com/woolbender
ized that I wouldn’t be able to pursue it as a career and that
was given an assignment to illustrate a children’s book using a method other than drawing, so I wanted to apply the
amigurumi method, which I had seen on the Internet and
and I opened an exhibition titled “külliyen kil ile yün” featuring my wool creations that Aykut turned into ceramics using the fired mold technique.
loved. Considering that I had not knitted or crocheted since
On the other hand, I occasionally give amigurumi lessons.
women in my family, I had a lıt of difficulty trying to figure
crocheting, and I find the opportunity to share my talent
my childhood and because I was in Eskişehir away from the out the amigurumi technique. Back then it was not quite popular, therefore most of the resources were in Japanese
These courses are usually a combination of chats and while I also get to know new aspirations.
and I had to solve the technique on my own. So I rolled up
There is no limit to what I can do with knitting and cro-
my own technique as I went along. My crocheting style is
draw on paper into three-dimensional objects. There are
my sleeves and as I would realize many years later I made up different than other amigurumi makers but I am not really bothered by it.
cheting! I love being able to transform everything I can
so many projects on my mind, and one that I really want is to “amigurumi” a children’s book.
It became the assignment that I loved doing the most so
I short, I love what I do!
I was born to be a housewife. If I could knit and cook, I
instagram.com/woolbender
I continued to crochet amateurishly. I always thought that would be perfectly happy… But I was also in constant pursuit because of my need to always create something as part
“It was a wonderful chance for me to discover amigurumi as I was thinking how fun it would be to transform one of my hobbies, cooking and knitting, into a business. “
//
of my nature. It was a wonderful
chance for me to discover amigu-
rumi as I was thinking how fun it would be to transform one of my
hobbies, cooking and knitting, into a business.
I gave been doing “amigurumi”,
which gives me a chance to turn my drawings into three-dimen-
sional objects, for six years now. It took about two years for me to muster up the courage to share what I have created with others. Now I am confident in my work, and share
The characters she creates by transforming her drawings into three-dimensional objects and using wool can become a brooch, a toy or even a family portrait at times. Duygu Bircan’s brand Wool Bender can also “amigurumi” everything you can draw on paper, and even accepts special orders. Instead of directing our questions at her, this time we wanted Duygu Bircan to tell us her story…
my creations under my Wool Bender brand with people.
In 2013, my friend Aykut Alp Gürel, a ceramics artist and a
I was born in 1986 on International Working Women’s Day as the daughter of a working-class family who wanted to raise her as a revolutionary woman and an artist. If only
Sailor Moon and Spice Girls were not so popular among
young Turkish girls back then when I was in the final years of elementary school! My parents might have succeeded
about I was very into the colors of popular culture, and to
the great disappointment of my dad, I was drawing Usagi
and Mel C pictures instead of Che or Mahir. I had my first period cramps at a Grup Yorum concert, and I first fell
in love with Leonardo di Caprio. But even if the colorful
world of capitalism had dazzled me I still breathed the air of communism at home. And throughout out my school life I
was always the best student in art all the way until I started preparing for my fine arts education…
issue 14 · 2016 october // 15
SABAHATTİN KÜRK MANTOLU MADONNA Maria Puder Öldü! Tuğçe Asya Yaldız asyatugceyaldiz@gmail.com
Üzerine yazılacak şeylerden çok, üzerine susulacak şeyler bırakan her yapıt içinde iyileşmek bilmeyen bir ruh taşır. Asıl soru; çoğu kez onun açığa çıkması için bir karşılık bulup bulamadığıdır. Atlantik’ten içeri sayısız anının tesiri ile üzerine saatler sustuğumuz, Ankara’dan Berlin’e her okunuşunda en az okunduğu kadar şehir değiştiren, kahramanın kimliğinden ziyade ruhunun önem arz ettiği bir otoportre gibi durur Kürk Mantolu Madonna. Her okurun kendi hikayesiymişçesine sahiplendiği ve belki de kendine ‘bir kelime’yle yakından bakma imkanı bulduğu Sabahattin Ali’nin başyapıtı sayılan bu eser için söyleyeceklerimiz kahramanın bugün yeniden üretiminin önüne geçmeyecektir. Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna ile -Hakikat Gazetesi’ndeki 1940 yılı tefrikasından bu yana- okuyucusuna sıradan bir aşk romanı sunmamış; aşkın temsilinin, dönemin sosyal dinamikleri içerisinde bireyi “bütün mümkünlerin kıyısında” bırakacak sorgulamalara yöneltmesini sağlamıştır. Bugün hala okurunu bu denli etki altında bırakışı da, bu temsilin o günden şimdiye sahip olduğumuz ruhları bu sorgularla imzalayışındandır. Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sında aslında bireyin varlığının başlı başına önem arz etmesi, tüm toplumsal gerçekçiliğin içinde parlayan esaslı bir kendine yolculuk biçimidir. Sıradan görüntüler gibi geçip duran insan ve kent betimleri içerisinde gündeliğin çok ötesinde, bireyin peşine düşülesi hikayesi; aynı zamanda okuyucunun kendine yer açmaktan çekinmediği kendi hikayesiyle kesişmektedir.
“Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sında aslında bireyin varlığının başlı başına önem arz etmesi, tüm toplumsal gerçekçiliğin içinde parlayan esaslı bir kendine yolculuk biçimidir. ”
Raif Efendi’nin varlığının peşine düşmek, körlüğü reddetmek ve bütün rastlantıların ötesinde birini tanıma cesareti göstermektir. Raif Efendi’nin kimliğinden ziyade ruhunun peşine düşmekse ancak bir karşılık bulduğunda açığa çıkmış olanın ve hikayenin peşine düşmek demektir. Maria Puder’i de var eden bütün yabancılaşmanın içinde bireyin kendisine ve ardına yüklenen anlamda gizlidir. Sabahattin Ali’nin karakterlerinde realizmin ve romantizmin harmanlandığı karakter özellikleri oldukça idealist bir düzen içerisinde ayan olmaktadır. İşte tam da bu sebeptendir ki okuyucuyu anlatının gerçekliğine inandırmak gibi bir çaba sarf etmeksizin kendi hikayesinin içine sürükler. Herkes içinde sorgulamasını sürdürdüğü mümkünlerine ulaşmak isterken zaman zaman anlatıcının aynasında kendiyle karşılaşır, zaman zaman Raif Efendi’nin içsel serzenişlerinde. Hepimizin izini kaybettiği bir Maira Puder’i oluşu veya Raif Efendi’ye inanmak için sancılanıp duran bir Maria Puder oluşu bu gerçekçiliğin ürünüdür.
Sabahattin Ali’nin Raif Efendi ile betimlediği aslında tıpkı Raif Efendi gibi kitap karakterlerine onulmaz bir bağ ile bağlanan okuyucusudur. Bir kadından önce onun tasvirine aşık olabilen kişi sanatın temsil gücünün hem farkında hem de ötesinde onunla realist ilişkiler kurabilen kişidir. Maria Puder belki de herkesin aşık olabileceği bir kadındır ancak Kürk Mantolu Madonna’ya yalnızca Raif Efendi aşık olabilir. Sabahattin Ali öldüğünde, cebinde bulunan notta yazılı “Maria Puder öyle ölmedi.” cümlesi bugün bakıldığında pek çok kesim için hikayenin yaşanmışlığı konusunda ipuçlarına ya da hala yaşatılan simgesel bir karakterle kurulmuş romantik bağlara işaret etse de Maria Puder kendi otoportresini yaptığı anda yarattığı Kürk Mantolu Madonna ile kendini öldürmüş ve bir temsile bürünmüştür. Raif Efendinin aşık olduğu temsilin bir karşılığı olarak kendine yer bulan Maria Puder öldü. Kürk Mantolu Madonna ise hala okuyucusunun tasavvurunda en belirgin biçimiyle, bir edebiyat tarihinin en dikkat çekici romanları arasında, Kadıköy’de sokağa açılmış bir pencerenin önünde, Büyükdere sahilde bir çatı katında ve bir karşılık bulup açığa çıkmaya hevesli onlarca ruhun daima yanında bulacağı bir hikayenin baş kahramanı olarak yaşamaya devam ediyor. Sabahattin Ali de öyle...
16 // issue 14 · 2016 ekim
ALİ MADONNA IN A FUR COAT Maria Puder is Dead!
Every work of literature that leaves more to think about than to write about has within itself an incurable soul. The real question is whether revealing that soul would be reciprocated. Madonna in a Fur Coat is like an auto-portrait that makes us stop and think for hours under the influence of the precise moment he enters the Atlantic*, that can take place in as many cities as it is read in, from Ankara all the way to Berlin, and one in which the soul of the protagonist becomes more important than their identity. What we have to say about this novel, considered one of Sabahatttin Ali’s masterpieces, that each reader embraces as if the story is their own and perhaps finds an opportunity to take a closer look through the words will not stop the protagonist to be reproduced again and again today. Sabahattin Ali’s Madonna in a Fur Coat – since it was published in installments in the Hakikat Daily Newspaper in 1940 – does not come across to the reader as an ordinary romance novel; in fact the representation of love guides the individual within the social dynamics of the era toward explorations that would leave the individual “on the brink of all that is possible”. The reason for why the book continues to have such an influence on the reader ever since might be explained by how that representation affects our souls. In Sabahattin Ali’s Madonna in a Fur Coat the existence of the individual is important in and of itself as a fundamental way of journeying inward that shines in all the societal reality. Among the depictions of people and the city that seem to just pass like ordinary images, and beyond the mundane, the story of the individual that should be pursued also coincides with the story of the reader that easily finds him/herself a place in it.
“In Sabahattin Ali’s Madonna in a Fur Coat the existence of the individual is important in and of itself as a fundamental way of journeying inward that shines in all the societal reality. ”
Chasing after the existence of Mr. Raif is to deny blindness and to muster up the courage to get to know someone beyond all coincidences. And chasing after the soul of Mr. Raif rather than who he is means that we pursue the story and what is revealed when reciprocated. Within all the alienation that makes Maria Puder possible lies the meaning attributed to the individual and beyond. An idealist order seems quite evident in the personas that blend realism and romanticism in Sabahattin Ali’s characters. And it is precisely for this reason that the reader is pulled into the story without the need to be convinced about how realistic it could be. As everyone strives to reach their own possibilities that they continue to question within, they occasionally see their own images in the mirror of the storyteller or in the inner reproaches of Mr. Raif. The fact that we all have a Maria Puder whose tracks we have lost or a Maria Puder within us that grapples to believe Mr. Raif is the product of that realism. What Sabahattin Ali depicts in Mr. Raif is in fact the reader that connects to fictional characters like Mr. Raif with incurable bonds. A person that can fall in love with the portrayal of a woman before the real one, is a person that is both aware of the art’s power of representation and more than that also capable of building a realistic relationship with it. Maria Puder may be a woman that everyone can fall in love with but only Mr. Raif can fall in love with the Madonna in a Fur Coat. Even if the note with the words “Maria Puder did not die like that” found on the dead body of Sabahattin Ali point to clues about the plot being a true story or to romantic links established with a symbolic character that is still kept alive for many people, Maria Puder has killed herself the moment she created her own portrayal in Madonna in a Fur Coat, and assumed a representation. Maria Puder, the woman that found herself a place as the representation that Mr. Raif fell in love with, is dead. Madonna in a Fur Coat on the other hand still lives on as the protagonist of a story that remains clearly in the imagination of the reader, among the outstanding literary works, in a windowsill in Kadıköy, in the attic of a house on the shores of Büyükdere and anywhere by the side of souls seeking to be requited with love. And so does Sabahattin Ali...
İllüstrasyon // Illustration : Ethem Onur Bilgiç
issue 14 · 2016 october // 17
Fikrin Merkezine Yolculuk A Journey To The Center of Ideas
Gülay Kaçmaz Özbek gulay@olmadikprojeler.com
Altunizade… 19. yüzyıla kadar bir doğal yaşam alanı. Sanatçılardan siyasetçilere ve edebiyatçılara, 20. yüzyılda şehrin fikir hayatında önemli yere sahip kişilerin doğup büyüdüğü semt. Bugün ise coğrafi olarak merkezi bir konumda yer almasına rağmen, halen banliyö karakterine sahip… Ofis mobilyalarında uzmanlaşan Ersa, İstanbul
mağazasını ve çalışma ofislerini barındıran yeni
merkezini bir yıl önce Altunizade’de kurdu. Böylece, şehrin merkezinde ancak ağaçların arasında, aydın-
lık, keyifli bir manzaraya sahip bir binada çalışma ve ziyaretçilerini ağırlama olanağına kavuştu.
Enerjisini çalışan ve müşteri memnuniyetinden alan bir marka… Ersa’nın hikayesi, yaklaşık 60 yıl önce Sivas’ta başlı-
yor. Ankara’ya taşınan ve devlet ihaleleriyle büyüyen işleri, gittikçe endüstriyel bir hal alıyor. 2000’lerle
birlikte bilgi sermayesine yatırım yapmaya başlıyor. İstanbul’daki ilk mağaza, Fulya’da açılıyor. Kuru-
mun, endüstriyel bir üreticiden İstanbul ile sosyal ve kültürel bir diyalog geliştiren ve yaratıcı endüstrileri beslemeye çalışan açık bir platforma dönüşmesine işaret eden Box in A Box Idea adlı bir yaklaşımla tasarlanıyor. Şirketin büyümesi ve çağın gerekleri
yeni bir dönüşümü zorunlu kıldığında ise yeni bir
mekana ihtiyaç duyuluyor. Altunizade’de müstakil
bir yapı kiralandığında, ofis yerleşimleri konusunda
uzman DEGW’le çalışılarak, Ersa’nın kendisini hangi mimari tarza yakın hissettiği belirleniyor, verimli
çalışmalarını sağlayacak bir yerleşim planı oluşturuluyor. Bu önermenin üstünde çalışan Şanal Mimarlık ise Ersa’yı en iyi yansıtacak konsepti ortaya koyuyor. Alexis ve Murat Şanal’ın imzasını taşıyan Core
Ideas konsepti, bir zamanlar fikir hayatının önemli isimlerine ev sahipliği yapan Altunizade’de, Ersa’nın fikir ve tasarıma verdiği önemi yansıtıyor.
Altunizade’de bir “Fikir Merkezi” Ersa, yalnızca mobilya satılan ya da çalışılan bir yer olarak değil, aynı zamanda tüm kullanıcıların keyif aldığı, ilham veren bir mekan yaratma hedefiyle yola çıktı. Hedeflenenlerin çoğu gerçekleşse de Ersa, bu bina için başka hayaller de kuruyor: Bazı bölümlerin geçici sergilemeler için kullanılması, tasarım 18 // issue 14 · 2016 ekim
sohbetleri düzenlenmesi ve mekanın zaman içinde bir “fikir merkezi”ne dönüşmesi…
issue 14 · 2016 october // 19
// Altunizade… Uninhabited until the 19th century, a district in Istanbul that later became home to artists, politicians, literary figures, leading names of the intelligentsia of the city in the 20th century. And today, despite its geographically central location, still preserving some of its previous suburban character… Ersa, the office furniture expert, opened its new center in Istanbul, housing a store and offices in Altunizade one
year ago. Now, Ersa hosts guests and visitors in its Istanbul
offices where employees work in a space located in a very
central urban location and yet still among trees, with bright and pleasant views.
A brand driven by ultimate employee and customer satisfaction … Ersa’s story starts nearly sixty years in Sivas and gradually
becomes more industrialized as the company continues its
operations in Ankara, growing with government contracts.
The 2000s see the company starting to invest in knowl-
edge capital. The first store in Istanbul opens in the Fulya district. The showroom is conceived in the Box in a Box
Idea concept, indicating that Ersa is evolving from just an
20 // issue 14 · 2016 ekim
industrial business to a company introducing an open plat-
Core Ideas in Altunizade
and seeking to encourage and embrace creative industries.
Much more than just a furniture store or an office, Ersa
the era necessitate a new space, a detached building in
space that all users would enjoy. While many of the objec-
form to engage in social and cultural dialogs with Istanbul,
When the growth of the company and the demands of
Altunizade is leased. Ersa works with DEGW, a strategic
conceived Core Ideas in Altunizade as an inspirational
tives defined for this center have been realized, Ersa still
consultancy firm specializing in office layouts, to determine
has more dreams for this space. Using certain sections as
and create a layout to enable optimal productivity. And
transforming it into a “center for ideas” over time are only a
the architectural style that is closest to the company’s heart,
Şanal Architecture uses this brief to design the ideal con-
cept that would reflect Ersa. Bearing the signature of Alexis
and Murat Şanal, the Core Ideas concept has come to life in
Altunizade, once home to some of the leading figures of the Istanbul intelligentsia, as an embodiment of Ersa’s focus on ideas and design.
temporary exhibition spaces, hosting talks on design and
few of these dreams…
Ofiste Karnaval Zamanı Ersa Mobilya’nın yeni serisi, çalışma alanlarına neşe ve dinamizm katıyor. Ersa için Carnival serisini hazırlayan Ece Yalım Design Studio,
karnavallardan ilham alıyor. Carnival, çalışma ortamlarına
karnavalların eğlenceli dünyasını taşımayı öneriyor. Trapeze, Lobut, Tambour ve Acrobat! Carnival ürünleri, dinamik
çizgileri, eğlendirici formları, gösterişli ve güçlü kontrast yaratan renkleriyle, ofis mekanında beklenmeyeni
sunuyor. “Hareket etmeye her an hazır” gibi duran tasarımlar, adeta bir geçit törenine davet ediyor.
Karnavalların ortak dilindeki abartı, imkânsızlık...
Günlük hayatta karşılaşmadığınız kocaman figürler,
beklenmedik görüntüler...
Biraz komik, biraz sempatik...
Kalabalığın içindeki dinamizm, devinim…
Sıra sizde!
Çocukluk anılarınızla, yetişkin hayallerinizi ve
yaratıcılığınızı birleştirin.
Carnival ile çalışma alanlarınızın limitlerini öteleyin.
It’s Carnival Time in the Office Ersa’s new series brings fun and dynamism to workspaces. In creating the Carnival series for Ersa, Ece Yalım Design Studio drew inspiration from carnivals and fairs. The Carnival proposes to bring the festive spirit of carnivals to the workplace. The
Trapeze, Lobut, Tambour and Acrobat models in the
Carnival collection dare you to try the unexpected in your workspaces with their dynamic lines, whimsical forms,
and bold and contrasting colors. Designs that feel like they are “ready to move any minute now” seem to invite us all to a parade.
The extravaganza as the common theme of carnivals, the impossibility…
Large figures, unexpected looks you wouldn’t come
across in daily life…
Whimsical and delightful…
Dynamism and motion among the crowds …
Now it’s your turn!
Ofiste eğlence başlıyor!
İllüstrasyon // Illustration : Ceyhun Şen
issue 14 · 2016 october // 21
AYDIN BÜYÜKTAŞ Fotoğrafları ile İstanbul’u Büken fotoğrafçı. The Photographer That Bends Istanbul In His Images.
Şener Yılmaz Aslan
Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz? Nasıl başladı fotoğraf serüveniniz? Ne zamandan
sener.aslan@gmail.com
beri fotoğrafla ilgilisiniz? 1972 yılında Ankara’da doğdum. Çocukluğum Ankara’da geçti ancak ilkokula başlarken Alanya’ya
taşındık. Üniversite yıllarım tekrar Ankara’da geçti. Bilkent Üniversitesi Turizm İşletmeciliği bölümünü hayallerimde yer tutmadığı için bıraktım. 2000 yılında çocukluk hayalim olan grafik, sinema, animas-
yon, gibi güzel sanatlar konusunda çalışmalar yapmak için İstanbul’a taşındım. 2005 yılından itibaren
“Ürettiğim karakter dünya çapında ünlenince eş zamanlı fotoğraf alanında kendimi geliştirmeye başladım”
Sinefekt ve Makinefx gibi alanında lider post production ajanslarında
çalışıp, 2008’de radikal bir şekilde verimsiz olduğunu düşündüğüm sek-
törde çalışmayı bıraktım. Ürettiğim karakter dünya çapında ünlenince eş
zamanlı fotoğraf alanında kendimi geliştirmeye başladım. 2012 yılında bu
sefer fotoğraf alanında tekrar akademik eğitim almaya karar verip Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Bölümüne girdim.
Galata Bridge
Bir şehri, İstanbul’u eğip bükme fikri deneysel bir çalışma olarak mı başladı yoksa uzun soluklu hesaplı kitaplı bir iş mi? 2003-2004 yıllarında görsel efekt ve animasyonla ilgilenmeye başladı-
ğımda, çocukluğumdan itibaren rüyalarımda gördüğüm ve düşündüğüm gerçek üstü mekanları gerçekleştirebileceğim fikri yavaş yavaş kafamda
oluşmaya başlamıştı. Çocukluğum ve ergenliğim, Isaac Asimov ve H.G. Wells gibi bilim kurgu yazarlarının bilim kurgu serilerini ve Bilim
ve Teknik dergilerini okumakla geçti. Bu kitaplar; solucan delikleri,
karadelikler, paralel evrenler, kütle çekimi, uzayın ve zamanın bükülmesi
gibi konuları sorgulamamı sağladı. 2006 yılıydı galiba, Michio Kaku’nun “Hyperspace” kitabını okurken” Kaku, kitapta dördüncü boyuttan
bahsederken Edwin Abbot ‘ın “Flatland: A Romance of Many Dimensions” kitabından örnekler kullanıyordu. 1884’de yazılmış kitabın, boyutları birbirine bağlama şekli ve boyutlar arası geçişin algılanmasındaki
zorlukları basit örneklerle anlatması beni çok etkiledi. Kitabın, boyutlar arası geçiş ve ikinci boyut da üçüncü boyutu anlatma çabasıyla benim
üçüncü boyutu sorgulamam örtüşmüştü. “Flatland” kitabının kahramanı “kare”yi üç boyutlu uzaydan gelen “küre”, üçüncü boyutu algılaması için yükseltirken kare, yaşadığı iki boyutlu mekanı üç boyutlu uzaydan ilk
defa görüyordu. Fotoğrafta uzayı bükme fikri ve İstanbul’a bu mantıkla bakabilirim düşüncesi o anda birleşti. Projemle bu kadar örtüşen kitabın ismi ironik olarak da çalışmalara çok uygundu.
Öfkelendiğiniz bir nesneye zarar vermek istersiniz, bükmek de bir kağıdı avuçta buruşturmak gibi bir şey aslında. İstanbul’u bükme isteğinizin arkasında da şehre duyduğunuz bir öfke var mı? Ya da başka bir his, proje nasıl hislerle çıktı ortaya? Yaşadığım kent olduğu için İstanbul. Aslında bu serideki amacım yaşadığım kentle alakalı bir duyarlılıktan öte rüyalarımın geçtiği mekanlarla ve yaratmak istediğim doku ve perspektif algısıyla alakalı. 22 // issue 14 · 2016 ekim
Grand Bazaar
Box In a Box Idea 14
issue 14 · 2016 october // 23
Başıbüy ük
Skatepark
İstanbul’a başka bir boyuttan bakmamızı sağladığınız kadar drone kullanımına da başka bir boyut getirmişsiniz. En başından sunum haline kadar hangi aşamalardan geçti bu fotoğraflar? Fotoğrafların çekim aşamasına geçmeden iki ay kadar planlama aşaması ile uğraştım. 3D’de şehirler oluşturdum. Sanal fotoğraf makinelerini yerleştirerek binlerce kare render
aldım. Fotoğrafların çekileceği noktalar, istediğim eğim ve birleştireceğim noktaların hepsi fotoğrafı çekmeden önce
en ince detayına kadar planlanmış oldu. Bu sayede çekimde
her şey çözülmüş oluyor ve manipülasyon ihtiyacı kalmıyor. Hatta her şeyi o kadar ince hesapladım ki filmle çekim yapıp karanlık oda da bile basabilirim.
Nelerden ilham alıyorsunuz, gerçek üstü mimari yapılardan oluşan bir şehir fikrini pekiştirmenizi sağlayan diğer sanat/ tasarım dalları neler? Özellikle bilimkurgu romanlarından. Bu fotoğrafları görüp de “Inception” filmini hatırlamamak mümkün değil. Peki sinema, müzik, resim desek en çok hangi isimler aklınıza gelir? 24 // issue 14 · 2016 ekim
Görsel efekt işinde çalıştığım için 3D programlarında
mekan bükme denemelerini çok daha önce görmüştüm.
//
Ancak Inception’da ki o sahne çok başarılıydı ve herkesin
aklına kazındı. 2005’te galiba ilk denemeleri görünce direk rüyalarım aklıma geldi ama ben 3D olarak yapmayı hiç
To start, please tell us a little bit about yourself. How did
Nolan’ın tüm filmlerini çok beğeniyorum. Yönetmen olarak
been interested in and working with photography?
düşünmedim. Bir bilim kurgu hayranı olarak Christopher da Michel Gondry’i takip etmeye çalışıyorum.
your photography adventure begin? How long have you
I was born in 1972 in Ankara where I spent most of my
early years. I was about to start elementary school when we moved to Alanya. I returned to Ankara to attend Bilkent
University Department of Tourism Management but I later dropped out because I realized that it was not my dream.
In 2000, I moved to Istanbul to pursue my childhood dream
“ As the character I created gained worldwide recognition, I simultaneously starting improving myself in photography. ”
of studying and working in fine arts such as graphic design, cinema and
animation. From 2005, I worked for
leading post-production agencies like Sinefekt and Makinefx but I quit the industry with a radical decision in
2008, thinking that it was very in effi-
cient. As the character I created gained
worldwide recognition, I simultaneously starting improving
myself in photography. I then decided to study photography
in an academic setting, and enrolled in Mimar Sinan Fine Arts University Department of Photography in 2012.
Did the idea of visually bending a city, Istanbul came about as a experiment or was it a calculated work considered for a long time?
first time from three-dimensional space. That was when
the idea of bending space in a photograph fused with the
thought of I can look at Istanbul with this logic. The name of the book that overlapped so much with my project was ironically very apt for my work as well.
I wanted and where I would link them. In this manner, you
solve every detail for the shoot and do not need to manipulate. My calculations were so precise that I could shoot on film and go straight into the dark room to print.
What are your sources of inspiration? What are other When we get angry, we may want to damage an object; in
art/design branches that reinforced the idea of a city
When I started to focus on visual effects and animation in
this sense bending is sort of like crushing a piece of paper
consisting of surreal architectural structures?
and envisioned as I child could be realized slowly began to
toward the city that lies behind your desire to bend
2003-2004, the idea that surreal spaces that I dreamed of
in our hand. Is there some anger or any other emotion
take shape on my mind. I spent my childhood and teenage
Istanbul? What were the emotions that led to this project?
ve H.G., and Science and Technology magazines. These
Istanbul because it is the city where I live. As a matter of
parallel universes, gravitation, bending of time and space,
ing the perception of textures and perspectives, and the
music, and arts?
I live in.
Since I have worked in visual effects, I had already seen
years reading science fiction writers such as Isaac Asimov
books made me question topics like wormholes, black holes, etc. It was probably 2006; I was reading Michio Kaku’s book “Hyperspace” where he gave examples from Edwin Abbot’s book “Flatland: A Romance of Many Dimensions”. I was
It would be impossible not to remember “Inception”, fact, what I aim with this series has more to do with creat-
As you make as see the city from another perspective
perceiving interdimensional transitions. The way the book
Which stages did these images go through from the very
the way dimensions are interlinked and the challenges of
you also add another dimension to the use of drones.
explored the concept of interdimensional transitions and
beginning to the final presentation?
dimension had matched the way I questioned third dimen-
Before moving on to the shooting stage, I spent nearly two
“sphere” coming from three-dimensional space, as a “square”
sands of shots by placing virtual cameras. Before shooting
sion. The protagonist of “Flatland” saw the “square” as a
when it would be raised to third dimension for perception, and looked at the two-dimensional place he lived for the
the movie when we see these images. So, which names come to your mind when we speak about cinema,
places in my dreams rather than just a sensitivity for the city
very impressed by how a book written in 1884 explained
the effort to understand third dimension while in second
I draw inspiration from science fiction novels in particular.
months planning. I created cities in 3D. I rendered thou-
experiments on bending spaces in 3D programs.
However that scene in Inception was so great that it left its
mark on everyone’s mind. When I saw the first experiments
in 2005 I believe, I immediately remembered my dreams but I never thought about doing it in 3D. As a fan of science
fiction, I like all of Christopher Nolan’s films. And I try to follow director Michel Gondry as much as I can.
the images I was able to plan every single detail from the
spots where the photos would be taken to the inclinations
issue 14 · 2016 october // 25
EK BİÇ YE İÇ “Olabildiğince Yerel, Mümkün Olduğunca ‘Organik’, Elimizden Geldiğince Sürdürülebilir ” “As Local And Organic As Possible. As Sustainable As We Can.”
Ezgi Genç
Tam olarak ne yapar EK BİÇ YE İÇ?
ezgi@olmadikprojeler.com Girişimimizin adından da anlaşılacağı gibi, mekânlarımızda kentsel tarım ve permakültür
prensipleriyle ekip biçiyor, kendi yetiştirdiklerimizi ve çevremizdeki bostanlardan, çiftliklerden
seçtiklerimizi en hafif dokunuşlarla hazırlayarak yiyip içiyoruz. Bir de ilgilendiğimiz konuların uzmanlarının tecrübelerini ve bizim bu süreçte öğrendiklerimizi farklı
etkinlikler ve atölyeler düzenleyerek takipçilerimizle paylaşıyoruz.
Nasıl bir ihtiyaçtan dolayı böyle bir oluşum kurmaya karar verdiniz? Mega şehirler daha da devleşirken gittikçe nefes alınmaz, yaşanmaz beton yığınları haline dönüşebiliyor. İnsanlar doğayla ilişkilerini
kaybettikleri gibi yediklerinin bir emek sonucunda ve belli bir
süreçten geçerek yetiştiklerini de unutur hale geliyor. Ama İstanbul’da
eğer yeterince hemşehrimiz yediklerinin nereden geldiğini, nasıl
üretildiğini sorgulamaya ve buna göre daha bilinçli tercihler yap-
maya başlarsa renksiz, cansız bir şehirde hapsolmak zorunda
kalmayacağımıza inanıyoruz. EK BİÇ YE İÇ sınır bilmeden tüketm-
eye harcadığımız enerjinin bir kısmını üretmeye yönlendirme niyetiyle doğdu diyebiliriz. Ve tabii hem vücudumuz, hem çevremiz, hem
de geleceğimiz için en iyi ürünlerle hazırlanmış şeyler yiyip içmek istediğimiz için…
İlk olarak 2014’te İstanbul Tasarım Bienali’nde EK BİÇ Kütüphanesi başlıklı bir projeyle İstanbulluların karşısına çıktık. Ağustos
2015’te Taksim’deki mekânımız açıldı. Mayıs 2016’dan beri Akatlar’da İnsanagüven’in yemyeşil bahçeli sıcacık evinde de kendimize bir yer
bulduk. Paket malzemesi ve ulaşım için bulabildiğimiz en sürdürül-
ebilir çözümlerle paket servise başladık menümüzdeki ürünleri ve
mesajımızı daha geniş kitlelere ulaştırabilmek için. Bu arada kamusal alanlarda da projeler yaptık. Bizi en çok heyecanlandıranlardan
biri Beşiktaş Bahçe ve Çiçek Festivali çerçevesinde Beşiktaş Barış
Parkı’ndaki süs havuzunu akuaponik bir bostana döndürmek oldu.
Aklımızda daha çok fikirler var; önümüze de çok hoş projeler geliyor; ama daha fazlasını yapmak için bize yardımcı olacak gönüllülere ve hevesli profesyonellere ihtiyacımız var. EK BİÇ YE İÇ’te bir gün nasıl geçiyor? Biz, farklı disiplinlerden meraklıların EK BİÇ YE İÇ çatısı altında
buluştuğu büyükçe bir ekibiz. Her ne kadar herkesin kendine ait bir
uzmanlık/sorumluluk alanı bulunsa da, ekipteki herkes en azından
mekânımızdaki sistemlerde ekip biçebiliyor ya da karbon ayak izi düşük, yerel ve mevsiminde ürün tedariki konusunda mesai harcıyor. Günümüz, sistemlerimizdeki yeşilliklerin
hasat edilip yıkanması ile başlıyor. Bir yanda kahvaltı sunulurken, diğer yanda öğle servisi için salata malzemelerimiz ve çorbalarımız hazırlanıyor. Mekânımızdaki kentsel tarım
sistemlerinin kontrolü ve işleyişi gün boyu sürüyor. Tüm uygulamalarımızı misafirlerimizin
26 // issue 14 · 2016 ekim
önünde yapıyor, tohum ekiyor, fidelerimizi yetiştiriyor,
yaşadığımız apartmanın boşluğu ya da hic güneş alma-
bıldırcınları besliyoruz. Ve dileyen misafirlerimizin de bize
mantar) mümkün. Kentsel tarım yöntemleri işte bu
akuaponik sistemimizdeki balıkları ve kümesimizdeki katılmasından çok keyif alıyoruz.
Menüleri nasıl oluşturuyorsunuz? Menümüzde çorbalar, salata ve wrap’ler, günlük tatlı-tuzlu atıştırmalıklar, taze sıkma meyve suları, smoothie’ler ve
“Menümüzü oluştururken dikkat ettiğimiz temel unsurlar, dürüst üretilmiş malzeme, olabildiğince yerel kaynaklar ve sağlıklı teknikler kullanmak.
yan bodrum katında dahi birşeyler yetiştirmek (örneğin
noktada devreye giriyor. ‘Mutfak tezgahı altında kompost’,
mekanımızda kullandığımız hidroponik sistemleri tanıtan ve basit uygulamalarını içeren ‘pencere önü bostanı’ ya da
çocuklar için ‘kendi kendini sulayan saksı’ yapımı konu başlıklarımızdan birkaçı.
bitki çayları var. Menümüzü oluştururken
Atölyelerimizde kent ortamında kendimizi bilinçli bir
üretilmiş malzeme, olabildiğince yerel
gelebileceğini paylaşıyoruz. Bu kapsamda fermente gıdaların
dikkat ettiğimiz temel unsurlar, dürüst
kaynaklar ve sağlıklı teknikler kullanmak.
Her haftaya beş yeni çorba ile başlıyoruz. Bunlar içinde mutlaka vegan/vejetaryen
tüketici olarak konumlandırmak için elimizden neler
yapımına yönelik yeni bir atölye dizisi başlattık. En son
bahçede beraberce turşu kurduk. Ayrıca etkinliklerimizde
yerel üretim ve sürdürülebilirlik başlıklarına odaklanıyoruz.
seçenekler oluyor. Aynı zamanda glütenden
Şöyleşilerimizde ise İstanbul gibi büyük bir metropolde
Vücutlarına giren besin konusunda seçici
almış, hevesimizi kabartan kişilere yer veriyoruz.
uzak duranları da doyurmaya çalışıyoruz.
olanlara hizmet etmeyi görevimiz biliyoruz
herşeye rağmen sürdürülebilir gıda ve tarım konusunda yol
çünkü sağlıklı ve keyifli bir yaşam sürmek için hepimizin
İlgilenenler, bizi facebook hesabımızdan takip ederek veya
wrap spesiyallerimiz olduğu gibi menümüzün en zengin
tenimize kayıt olarak tüm etkinliklerden haberdar olabilirler.
bu konuda bilinçlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Salata ve
tarafı sunduğumuz 3 değişik yeşillik, 30 civarında malzeme
info@ekbicyeic.com adresine bir e-posta gönderip aylık bül-
ve 10 farklı sos seçenekleriyle herkesin kendi hayalindeki
Eklemek istediğiniz?
beğenmeyen olursa suç bizim değil.
Etkinliklerimiz ve sürekli değişen menümüz Facebook ve
Kentsel tarım oldukça ilgi görmeye başladı, bu konuda
Sipariş için numaramız: 212 293 52 42
salatayı veya wrap’i oluşturabilmesi. Yani kombinasyonunu
workshop’lar yapıyor musunuz? Evet, bu ilgiden çok memnunuz. Herkesin bulunduğu koşullar içinde mutlaka birşeyler yetiştirebileceğine inanıyoruz
Instagram’da: /ekbicyeic
ya da hatırlaması daha kolay olacaksa: 212 29 ek bic
Adreslerimiz: Taksim, İnönü Cad. No: 9a 34437 Beyoğlu/
İstanbul (Meydan’dan Dolmabahçe’ye inerken hemen solda.)
Akatlar, Sedir Sok. No.6 34335 Beşiktaş/İstanbul
ve bunu teşvik etmeye yönelik atölyeler
düzenliyoruz. Evlerimizin balkonu, bahçesı, terası gibi bildik mekanların dışında
issue 14 · 2016 october // 27
//
venue in Taksim in August 2015. And since May 2016, we have found a space for ourselves in İnsanagüven’s warm house with a green
garden in Akatlar. We began offering take away and delivery services with the most sustainable solutions that we could find for packaging
What exactly do you do at EK BİÇ YE İÇ?
As our name suggests (which translates as PLANT HARVEST EAT DRINK), we plant and harvest produce in our locations following and respecting the urban farming and permaculture
principles. We then use both what we have harvested and also the
produce we source from nearby gardens and farms to prepare food
and beverages with light touches, and serve them to eat and drink.
and transportation so that we would be able to spread our message
and menu options to wider audiences. Meanwhile we also launched
projects in public spaces. One of the most exiting projects was transforming the ornamental pond in the Beşiktaş Peace Park into an
aquaponic garden during the Beşiktaş Garden and Flower Festival. We have many more ideas, and we are also presented wonderful
projects but we need volunteers and aspiring professional to help us accomplish more.
We also benefit from the experiences of experts in areas we are inter-
What is a typical day like at EK BİÇ YE İÇ?
our followers through a variety of events and workshops.
We are quite a large team of enthusiasts from various disciplines that
What kind of necessities drove you to establish such an entity?
area of expertise/responsibility, all team members can at least culti-
ested in, as well as what we learn in the process, and share them with
As mega cities continue to grow even bigger they turn into concrete jungles that make it impossible to breathe and live. And as people lose touch with nature, they tend to forget that what they eat is actually the result of a process and labor. If enough people of Istanbul start to question how their food is produced and where it
comes from, and to make conscious decisions based on knowledge,
we believe that we will not feel caged in a bland, lifeless city. We could say that EK BİÇ YE İÇ was born with the
intention of guiding some
unite under the EK BİÇ YE İÇ roof. Even though everyone has an vate produce in the systems at our location, or work on procuring local and seasonal produce with low carbon footprint.
Our day starts with harvesting, and then washing and cleaning the produce. While we serve breakfast, we also prepare the ingredients
for the salads and make the soups. The urban farming systems in our lot are continually checked and operated throughout the day. Our guests can observe everything we do as we
sow the seeds, grow the seedlings,
and feed the fish in our aquaponic system and the quails in the
coop. We love it when guests give us a hand.
of the energy we spend
How do you create the menus?
toward production. And
Our menu features soups,
on endless consumption of course because we want
to eat and drink good stuff
prepared with produce that is
good for our body, environment and future…
We first introduced the EK BİÇ Library during
the 2014 Istanbul Design Biennial. And then we opened our
28 // issue 14 · 2016 ekim
salads, wraps, daily salty and
sweet snacks, cold pressed
juices, smoothies and herbal
teas. Using fairly grown and traded
ingredients, local sources as much as
we can, and healthy techniques are key
considerations we take into account in prepar-
ing the menu. We start each week with five new soups, which
definitely include vegan/vegetarian options. We also try to
that promote the hydroponic systems we use here, and explain
place feeling full. We take it upon ourselves to serve custom-
are only some of the topics of our workshops.
make sure that guests who prefer gluten-free eating leave the ers that are conscious about what they put into their body
“Using fairly grown and traded ingredients, local sources as much as we can, and healthy techniques are key considerations we take into account in preparing the menu. “
simple methods, or making ‘self-irrigating planters’ for children
because we believe that
In our workshops, we share what we can do to become conscious
more aware to lead a
of workshops on the preparation of fermented food. Most recently,
we should all become
healthy and good life. In addition to salad
and wrap specials, we
also offer customers the option of creating their dream salad or wrap with three different
greens, nearly 30 other ingredients and 10
salad dressings and sauces. So if someone isn’t happy with his or her combination, it’s not our fault.
Urban farming is gaining popularity. Do you offer workshops on this topic? Yes, we are very pleased with this level of interest. We believe
that everyone can surely grow something in their own condi-
tions, and we conduct workshops to encourage this. The balco-
consumers in an urban setting. Accordingly we launched a new series we came together and made pickles in the garden. We also focus on the topics of local production and sustainability in our events. We
host talks with inspiring speakers that have made significant progress in sustainable produce and farming against all odds in a metropolis like Istanbul.
You may follow us on Facebook or send an email to info@ekbicyeic. com to register to our monthly newsletter to stay in the know. What else would you like to add? Our event calendar and continually updated menu is on Facebook and Instagram: /ekbicyeic
Order line: 0 212 293 52 42 or 0 212 29 ek bic (easy to remember)
Addresses: Taksim, İnönü Cad. No: 9a 34437 Beyoğlu/ Istanbul (On the left, going down from Taksim Square to Dolmabahçe.) Akatlar, Sedir Sok. No. 6 34335 Beşiktaş/İstanbul
nies, gardens, rooftops of our homes, and even the basements
that don’t get any sunlight (e.g. for mushrooms) can be used to
grow something. This is where urban farming methods come in. ‘Composting under the kitchen counter’, ‘windowsill gardens’
issue 14 · 2016 october // 29
PATRON ÇILDIRDI İstanbul’da Bir “Akapella” Grubu... An A Capella Group In İstanbul...
Damla Yılmaz damla.yilmaz01@gmail.com
Öncelikle bilmeyenler için “Acapella nedir?” sorusuyla başlayalım. Soykan: Acapella, sadece insan sesi kullanılarak icra edilen bir müzik türü. Kilise korosu,
çok sesli koro, vokal grupları gibi alt başlıklara ayırılabilecek olsa da, teknik olarak 50 kişilik bir koronun söylediği parçadan, hepimizin evde mırıldandığı şarkılara kadar, içinde enstrüman
barındırmayan her türlü müzikal olayını “acapella”
kategorisine alabiliriz. Bu yönüyle bakarsak tarihte yapılmış ilk müzik de muhtemelen acapelladır. Çağrı: İnsanın herhangi bir dış etken yardımı
olmadan üretebildiği her türlü sesi barındırabilir. Erkan: Enstrüman çalamayanların veya taşımayı
tercih etmek istemeyenlerin tercih ettiği bir müzik
türüdür. Ülkemizde herkes çok iyi enstrüman çaldığı için acapella ile uğraşanlar pek fazla olmuyor. Sizi grup olarak tanımadan önce ayrı ayrı da tanıyalım. Hepinizin asıl uğraşı müzik mi? Soykan: Ben, Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü 3. sınıf öğrencisiyim. Müzikle çocukluktan beri bir şekilde
ilgileniyordum, fakat meslek olarak tercih etme kararını lisede İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı Keman bölümüne girerek verdim.
Deniz: Ben grubun sopranosuyum. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Müzikal Tiyatro eğitimi
aldım. Müzikle çok ilgili bir aileden geliyorum. Şimdi Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Lied Yorumculuğu bölümü son sınıf öğrencisiyim. Reklam müziği
seslendirmeleri yapıyorum ve çeşitli mekanlarda sahne almaya devam ediyor, etmeye çalışıyorum. Tuana: Ben grubun altosu ve “Sarışın, naber?” olanıyım. İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı 3. sınıf öğrencisiyim. Müziğe 8 yaşında Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Çocuk Korosu’nda başladım ve peşini bırakmadım.
“I think fusing calligraphy with my illustrations opens a different window to both art forms. ”
Çağrı: Ben gruba beatbox yapmak için girdim. Arada
sırada tenor partilerine (kısımlarına) da destek olduğum
parçalar oluyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik bölümü
öğrencisiyim. Çok küçüklükten beri müziğe olan ilgimden
ötürü gitar çalmaya başladım, sonrasında da bir çok koroda ve orkestrada yer aldım. Bunun yanı sıra “Jingleberry” isimli bir reklam müziği prodüksiyonu şirketim var.
30 // issue 14 · 2016 ekim
Erkan: Ben, YTÜ Gemi İnşaatı ve Makinaları
Mühendisliği son sınıf öğrencisiyim. Grubun “bas”ıyım,
yani dinlerken içinizi titreten bir yapıya sahibim. Müzikle
şarkıları seçmemizin sebebi sanırım Avrupa kültüründeki eserlerin müzikal yapısının çok sesliliğe elverişli olması.
tanışmam 4 yıl önce Boğaziçi Caz Korosu’na girmemle oldu.
İnsanların size olan ilgisi nasıl?
kurma denemesinden sonra kendimi Patron Çıldırdı, ve yine
Tuana: İlk defa karşılaşmış olanlar çok şaşırıyor, kaydedip
da her iki grupta gerek bas, gerek parça düzenleme, gerekse
önemli bir iletişim aslında, insanların ilk karşılaşmada bizi
2 yıl bu koroda yer aldım. Birkaç başarısız acapella grubu
acapella yaptığımız “Beşartıbir” adlı grupta buldum. 2 yıldır de kayıt ve mix görevlerini yerine getiriyorum.
başkalarına göstermek istiyor çoğu. Bu bizim için çok
hala Türkiye genelindeki acapella gruplarının sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor maalesef. Tabi çok sesli koroları bunun dışında tutuyorum. Bahsettiklerim bizimle aynı tarzda müzik yapan küçük gruplar.
Deniz: İnsanlar bu alanda bilgi sahibi oldukça yeni gruplar da çembere katılıyor. Her grubun farklı bir tarzı var. Takipte ve
iletişimde kaldıkça herkes birbirinden bir şeyler öğreniyor bence.
bu kadar sevmeleri bu işe daha da tutunmamızı sağlıyor.
Patron Çıldırdı gelecekte neyi hedefliyor?
dinleyiciler bizi çok mutlu ediyor. İyi ki var hepsi.
Deniz: Güzel video projeler yardımıyla insanları acapella ile
Soykan: Grup 2014 yılında 6 kişiyle kuruldu. Hepimiz
Deniz: Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarımla
önceliklerimiz arasında sanırım.
çeşitli sebeplerle korodan ayrılmıştık. Daha sonra “Daha
kadar güzel işler yapıyorsunuz” diyorlar. Aslında insanların
Tuana: Acapellanın ne olduğunu bilen insanlar, bunun koral
olmak da ayrıca mutluluk verici.
geçmeyi, onu bambaşka bir yere taşımayı hayal ediyoruz.
Peki bu grup nasıl bir araya geldi?
Boğaziçi Caz Korosu’nda tanışmış ve farklı zamanlarda küçük bir vokal grubuyla neler yapılabilir?” sorusunun
cevabını aramak üzere işe koyulduk. Şimdi ise kadrodaki değişikliklerin ardından 5 kişi ile yola devam ediyoruz. Tuana: Hep de devam edeceğiz gibi duruyor. Konu bir müzik grubu olduğunda her grup üyesi farklı bir enstrüman çalar. Bu grupta ise durum farklı. Şarkılarda kimin hangi kısmı söyleyeceğini nasıl belirliyorsunuz? Tuana: Aslında hepimizin partileri (kısımları) belli, ben
Özellikle bizi önceden tanıyor olup konserimize gelen
konuştuğumda ilk bu konu açılıyor. “Ne kadar değişik, ne çok ilgisini çeken bir oluşum. Böyle bir oluşumun parçası
Çağrı: Aktif olarak sahne almak dışında, internet
için bu düzeni bozan partiler de yazabiliyoruz. Parçanın
düşünceleri ve yorumları paylaşımlarımız sonrasında
solosuna karar verirken de “Sen burayı çok iyi söylersin.”
diyebiliyoruz. Birbirimizin sesine, tarzına, yorumuna alışığız. Çağrı: Grupta genellikle herkesin görevi, ses rengi ve aralığı belli olduğu için aslında o karar en başta, grup kurulurken
verilmiş oldu diyebiliriz. Bu yüzden düzenlemelerimizi bu
doğrultuda yapıyoruz. Çok basit, kemik bir vokal grubunun barındırması gereken bas, tenor, alto, soprano ve beatbox
partilerini baz alarak bir düzenleme yapıyoruz. Bunun yanı sıra herkesin kendine has üretebildiği sesler var, onları da renk katabilecek yerlerde kullanıyoruz.
Soykan: Her insanın doğuştan gelen ve daha sonra çalışarak
küçük geliştirmeler yapabileceği bir ses aralığı var. Örneğin ben
videolarımıza önemli bir zaman ayırıyoruz. Hakkımızdaki sayfalarımızdan takip ediyoruz. Hem yurtiçi, hem
yurtdışından çok güzel bir ilgiyle karşılaşıyoruz. Birçok dilde takdir yorumları geliyor ve bu bizi çok mutlu ediyor. Sık
paylaşım yapamadığımız zamanlarda sürekli; “neredesiniz”
görüyor. Parçayı düzenlerken çok fazla kriter devreye giriyor. Burada açıklamak biraz zor aslında ama düzenlemede “Solo kime yakışır?”, “Böyle olursa diğer bölüme nasıl bağlanır?”
gibi sorular cevap bulmalı. Çünkü parçayı bütün haliyle de
düşünmek gerekiyor. Dolayısıyla yapılan düzenlemede fazla
kopukluk olmamalı, parça “akmalı”, sanırım doğru kelime bu. Daha çok ne tarz müzik yapıyorsunuz? Tuana: Ağırlıklı olarak pop parçaları kendi tarzımıza göre
düzenlemeyi seviyoruz. Üzerlerinde oynayıp başka havalara sokmaktan çok keyif alıyoruz. Şarkıların dinamikliği bize de yansıyor; bu yüzden caz, pop, R&B gibi birçok türde söylüyoruz.
Deniz: Müziği seviyorsanız, birlikte söylerken onu oluşturan elementlerden biri olduğunuzu hissetmek harikadır. Bizi
bu duyguya yaklaştıran herhangi bir şarkıyı acapella olarak yorumlayabileceğimizi düşünüyorum. Çoğunlukla yabancı
Biz de bu sınırları zorlamak istiyoruz. Daha ileride de bunu yaygınlaştırmak adına akademi açabilmek en büyük hayallerimizden.
Soykan: Acapella müziğinin Türkiye’deki popülaritesi
ve bilinirliğinin az olmasının, bizi doğal olarak “acapella
müziğini yaygınlaştırma” amacına ittiğini düşünüyorum. Acapella yapıyoruz dediğimde haberdar olmayıp, ayıp olmasın diye “aa ne güzel” denmeyen bir dünya hayal
ediyorum açıkçası. Tuana’nın bahsettiği akademi projesi de benim için rüya gibi.
Erkan: Kişisel hedefim çok sevdiğim bu işi ömrümüm
tepkisizlik oranı daha az oluyor. Herhangi bir flashmob veya
bunu severek vermeyi tercih ederim. Grup olarak hedeflerimiz
İnsanların alışkın olmadıkları bir müzik türü olduğu için
performansta insanlar görüp geçip gidemiyorlar çünkü bir anda anlayamıyorlar nasıl olduğunu. Bu yüzden izlemek istiyorlar, çözmeye çalışıyorlar; o sırada da konser bitiyor zaten.
sonuna kadar yapabilmek. Bu dünyaya katkım olabilecekse arasında da-ki hedeften ziyade güzel bir hayal- akademi
açmak var. Ah ne güzel olur, bakın yine uzaklara daldım. Peki dinleyiciler sizi ve konserlerinizi nereden takip edebilirler?
Peki Türkiye’de acapella ne durumda? Acapella yapan
Tuana: Eskiden çok azdı ama şu an git gide artıyor.
Böylelikle sesler birbirinden ayrılıp enstrüman görevi
konser salonunu eğlendirebilirsiniz.
çünkü çok organik ve samimi bir iletişim mevcut orada.
düzenlerken bir kalın, bir de ince erkek sesi için yazıyoruz.
Erkan : Herkes hakim olduğu ses aralıklarını dolduruyor.
ortama göre yorumlayabilir, bütün
Çağrı: Hedefimiz mutluluk olabilir!
Konserlerde ise bu ilgi daha da üst seviyeye çıkıyor,
çok grup var mı?
Dolayısıyla partiler kendiliğinden belli oluyor diyebiliriz.
Acapella ile her müzik türünü, her
gibi soruların sorulması insanın gururunu okşuyor tabi.
Erkan’ın söyleyebildiği bas seslerin yanına bile yaklaşamıyorum, o da benim söylediğim tiz seslerin. Haliyle biz de parçaları
müzik olduğunu düşünüyor. Fakat biz bu etiketin ötesine
“Sınırları zorlamak istiyoruz. Daha ileride de bunu yaygınlaştırmak adına akademi açabilmek en büyük hayallerimizden.”
altoyum. Alto kalın kadın sesi anlamına geliyor. Yine de
Deniz ile benim ses aralıklarımız hemen hemen aynı olduğu
tanıştırmak ve keyif aldığımız şeyler yapmayı sürdürebilmek
Profesyonel olarak bu işle uğraşan bütün acapella gruplarıyla tanışıyoruz, hepsi bir yandan da arkadaşlarımız.
Soykan: 10-15 senedir bu işe devam eden öncü birkaç grup dışında, son dönemde bu işi yapanların sayısı arttı. Fakat
Bizi Instagram ve Twitter’da “patroncildirdi5” hesabından,
Youtube, Facebook ve Vine kanallarından ise “patroncildirdi” hesabımızdan takip edebilirsiniz. Etkinlik, organizasyon
veya herhangi bir konuda bize patroncildirdi5@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.
// For those of us who don’t know, what is a capella?
Soykan: I am a junior at Bilgi University Department of Music.
Erkan: I am a senior at YTU Department of Naval Mechanical
made the decision to choose it as a profession by enrolling in
for the tones that make you tremble. My first introduction to
I have always been involved with music since childhood but I
ITU Turkish Music State Conservatory Violin Department in high school.
Soykan: A capella is a type music performed with only
Deniz: I am the soprano in the group. I studied Musical Theatre at
polyphonic choirs and vocal groups, etc., technically all singing
much interested in music. Currently I am a senior at Yıldız Technical
human voices. Although it can be grouped into church choirs, ranging from pieces sung by a choir of 50 to the songs we
hum to ourselves without instrumental accompaniment can
Istanbul University State Conservatory. I come from a family very University Lied Performance department. I also sing jingles and
Engineering. I am also the bass of the group so I am responsible music was four years ago when I joined Boğaziçi Jazz Choir where I sang for two years. After a few failed attempts at
forming a capella groups, I found myself in Patron Çıldırdı and
another a capella group, “Beşartıbir”. For the last two years I sing as a bass in the group and also take part in song arrangements, recordings and mixes.
perform, or at least try to perform, on stage in various venues.
So, how did this group form?
probably the first music performed in history.
Tuana: I am the alto in the group, and the one they call “hey
Soykan: The group was formed in 2014 by six people. We had all
Çağrı: A capella can comprise all voices that a person can
Industrial Design. I started singing when I joined Ministry of
quit for various reasons. We then set off to seek an answer to the
be categorized as a capella. From this perspective, a capella is
produce without the help of external factors.
blondie, what’s up”. I am a junior at ITU Department of
Culture Children’s Polyphonic Choir at age 8, and never quit.
Erkan: It is a type of music that people who don’t play or want to
Çağrı: I joined the group to beatbox. I occasionally join in tenor
our country, not many people take up a capella!
Music. I have always been very interested in music from a very
carry an instrument prefer. Since everyone plays an instrument in
Before getting to know you as a group, please tell us about yourselves individually. Are you all mainly involved in music?
met while we were singing for the Boğaziçi Jazz Choir but later question, “what can be done with a smaller a capella group?”.
After some changes in the group, we continue with 5 singers.
partitions. I am a student at Bilgi University Department of
Tuana: And it looks like we will continue in this direction.
young age, and I started playing the guitar, then joined several
When it’s a music band, each member typically plays
titled “Jingleberry”.
capella group. How do you determine who sings which part
choirs and orchestras. I also own a jingle production company
a different instrument. But this is not the same in an a of the songs? Tuana: Actually, all of our partitions are clear, I am an alto, which is the lowest female voice. But since our vocal ranges are very similar with Deniz, we can write partitions that disrupt this
order. When deciding on the solo part of the song, we may say to another, “You would sing this part really well”. We are very accustomed to each other’s voices, styles and singing.
Çağrı: Since every member’s job, vocal tone and range is clear, we can say that the decision was already made when we first formed the group. So we make our song arrangements in this direction.
We base our song arrangements on the bass, tenor, alto, soprano
and beatbox partitions that a simple, skeleton vocal group should have. There are also unique tones that everyone can produce, and we use them in certain places to add variety.
Soykan: Every person has a vocal range, which he/she is born with and can improve, even if slightly, by working on it. For
instance, I can’t even come close to the bass pitches that Erkan can sing, while he can’t produce my high pitches. So we write
for a high and a low male voice. Therefore, we can say that the partitions can be set apart naturally.
Erkan: Each of us fills the vocal ranges he/she is dominant in. Consequently the voices are distinguished from one another,
and function as instruments. There are several criteria we need
to take into account when arranging a song. It’s not very easy to
explain here but to put it simply, the arrangement should provide answers to questions such as “who would the solo suit best” and “if so, how would it link to the next partition”, etc. because you
need to think of the song as a whole. Therefore the arrangement should not have too many breaks, it should “flow”; yes I think this is the right word.
What are some of the genres you sing the most? Tuana: We mainly like arranging pop songs in our own style. We enjoy interpreting them, and fitting them into different genres.
The dynamism of the songs also reflects on us so we love singing in a variety of genres such as jazz, pop, and R&B.
Deniz: If you love music, it feels great to be a part of the C alifornia Dreaming
elements that make up the song. I think we can sing any
song that brings us closer to this feeling in a capella style. I 32 // issue 14 · 2016 ekim
also think this is the reason why we mostly choose Western
songs because the musicality in the European culture is very suited to polyphony.
How do people respond to you? Tuana: Those that meet us for the first time are usually very
surprised, and many want to record us to show to others. This is actually a very important communication for us because such first reactions from people make us hold on to this
group even more. Audiences that know us previously and come to our concerts make us particularly happy. We are grateful for our audience.
Deniz: When I speak with friends that I haven’t seen for a while, this is the first topic that comes up. They say, “How refreshing,
how wonderful, what you do”. People actually show great interest in the group. And being a part of it is very satisfying.
Çağrı: In addition to performing live on stage, we also set
So what is the current status of a capella in Turkey? Are there very many a capella groups? Tuana: There used to be very few a capella groups in Turkey but
now they are increasing in number. We know all the professional a capella groups, they are also our friends.
So we want to push these limits. Opening an academy to spread a capella wider is one of our biggest dreams.
Soykan: I think the fact that
a capella is not so popular and recognized in Turkey pushed us naturally to the goal of
“spreading a capella music
wider”. Frankly, I dream of
a world where people don’t
pretend to know what a capella is and say things like, “oh, how
an increase in up and coming groups recently. But there is still
for me too.
doing this professionally for the last 10-15 years, we are seeing a handful of a capella groups in Turkey unfortunately. The
polyphonic choirs are not included of course. I am talking about smaller groups like ours.
Turkey and also abroad. Being appreciated in many languages
and I think, as we stay in touch and follow, each of us learns
like “where have you been” when we don’t post new videos
different environments, and entertain the entire concert hall.
Soykan: In addition to a few leading groups that have been
Deniz: As people become more informed about this musical
makes us very happy. It is also quite flattering to see questions
With a capella, you can interpret all music genres for
“We want to push the limits. Opening an academy to spread a capella wider is one of our biggest dreams. ”
aside time for our online videos. We follow the comments
on our posts, and we see great interest from people both in
labeling, and taking it to somewhere completely different.
style, new groups join the circle. Every group has a different style something from another.
nice”. The academy project that Tuana mentioned is like a dream
Çağrı: Our goal can be happiness! Erkan: My personal goal is to do this work that I love all my
life. If I could contribute to this world, I would prefer to do it
lovingly. One of our goals as a group – a dream much more than a goal – is to open an academy. It would be so wonderful, see I am dreaming again.
very frequently. The level of interest rises in concerts because
So what are some future goals of Patron Çıldırdı?
So how do people follow you and your performances?
such environments. Because it’s a music style that people are
Deniz: I would say, introducing people to a capella with the help
You can follow our accounts “patroncildirdi5” on Instagram
organized flashmob or other performance, people don’t just
are among our priorities.
Vine. Please email us at patroncildirdi5@gmail.com for events,
the communication is much more organic and intimate in
not very familiar with, it is usually quite responsive. If it’s an
turn their heads and walk away because they can’t figure out
instantly what is going on. So they want to watch and figure out, and just then the performance ends.
of beautifully made videos, and keeping on doing what we enjoy
Tuana: People that know what a capella is think this is
and Twitter, and “patroncildirdi” on Youtube, Facebook and organizations and any other topics.
choral music. But we dream of transcending this type of
issue 14 · 2016 october // 33
ersa core ideas mağaza
İyi mekana... İyi mobilya gerek! ERSA, mobilyanın var olduğu her alanda, mümkün olan en fazla kişiye temas ederek, Türkiye ve dünya tüketicisinin mobilya, tasarım, üretim ve mimari ihtiyaçlarına yaratıcı ve kaliteli çözümler geliştirir.
Great interior deserves... Great furniture! ERSA, in any field where furniture is present develops creative and qualified solutions according to the furniture, design, production and architectural needs of consumers in Turkey and rest of the world by touching most people possible.
İSTANBUL TASARIM BİENALİ 2016 KATKI SAĞLAYAN KURULUŞ
ersamobilya.com ERSA