- 2017 -
tasarım, sanat ve fikir kütüphanesi lıbrary of desıgn, art and ıdea
Ücretsizdir ve üç ayda bir çıkar. For free and published every three months.
yağmur çalış // studıo-x istanbul // orangwanıta // turgut uyar bekir dindar // hüseyin sönmezay // çağdaş tanık // urbanobscura
Hakkında // About Box in a Box Idea, ofis mobilyalarında uzmanlaşan Ersa’nın
mühendislik yeteneğini ve esnek üretim altyapısını temsil eden mimari bir konsept olarak 2011 yılında doğdu. Yalın Tan Jeyan Ülkü İç Mimarlık imzasını taşıyan iç mimari konseptinde yer alan “Box in a Box” fikri, dijital dünyada interaktif alanlara
yer verme isteğinden yola çıkarak, farklı bir yöne evrildi. 2012 yılında, yerli ve yabancı tasarımcıları buluşturan en büyük
sosyal platform olma vizyonuyla, Türkiye’nin tasarımcılara
özel ilk sosyal ağı BoxinaBoxIdea.com ve Box in a Box Idea dergi hayata geçirildi. Zamanla farklı akımlara da kucak
açan proje; müzik, fotoğraf, video enstalasyon projelerini
destekledi; öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine olanak sağladı, sanatçıların kendilerini ifade edebilecekleri bir saha açtı. Mimariden endüstriyel tasarım ve modaya,
grafik tasarımdan fotoğraf ve müziğe kadar uzanan geniş bir yelpazede amatör ve profesyonel sanatçıları bir araya
getiren Box in a Box Idea, kültür-sanat alanında Türkiye’nin en büyük sanal kütüphanesini oluşturma hedefiyle yoluna devam ediyor.
// Box in a Box Idea was born in 2011 as an architectural concept representing the infrastructure of flexible
production and high engineering skills of Ersa, which has
become an expert in office furniture. Involved in the interior design concept that holds the signatures of Yalın Tan Jeyan
Ülkü Interior Design, “Box in a Box Idea” has evolved into a different path, emerging from an idea to give a place to the interactive areas in digital world. With the vision of being
the biggest social platform to bring the designers together
in 2012, BoxinaBoxIdea.com, the first social network special
for the investors of Turkey, and Box in a Box Idea periodical were materialized. Embracing the different trends in the course of time, the project has supported the projects of music, photography, video installation; has allowed the
self-development of the students and has created an area
where the artists can express themselves. Bringing together
the amateur and professional designers in every area ranging from architecture to industrial design, from graphic design
to photography and music, Box in a Box Idea is continuing its journey with the aim of creating the biggest virtual
design library of Turkey in the field of art and culture.
PANTONE P 1-8 C
SİYAH 80%
S A H I B I // P U B L I S H E R :
Ersa Mobilya San. Tic. A.Ş.
YAY I N Y Ö N E T M E N I // P U B L I C AT I O N D I R E C T O R
Yalçın Ata VE RS İ Y O N 1 yalcinata@ersamobilya.com
İçindekiler Content
V ERS İYON 2
E D I T Ö R // E D I T O R
Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com
P O R T F O LYO L A R // P O R T F O L I O S
YA Z A R L A R // A U T H O R S
3
Merve Aktaş merveaktas@ersamobilya.com
SANAL DA ÖN E ÇIK AN L AR // THE OUTSTANDINGS ON THE VIRTUAL
Melike Bayık melike.bayik@gmail.com
4 YA Ğ M U R Ç A L I Ş s a n at // a r t 6
Ezgi Genç ezgi@olmadikprojeler.com Tuğçe Asya Yaldız asyatugceyaldiz@gmail.com
S T U D I O -X m e k a n // p l a c e 10
K A PA K I L L Ü S T R A S YO N U // C O V E R I L L U S T R AT I O N
O R A N G WA N I TA ta s a r ı m // d e s ı g n 13
Seda Mit sedamit.blogspot.com.tr
T U R G U T U YA R ya z ı // a r t ı c l e 16
G R A F I K TA S A R I M // G R A P H I C D E S I G N
Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com
B E K İ R D İ N DA R f o t o ğ r a f // p h o t o g r a p h y 18
Ç E V I R M E N // T R A N S L AT O R
Aydan Açıkalın a.aydan@gmail.com
H Ü S E Y I N S Ö N M E Z AY i l l ü s t r a s y o n // ı l l u s t r at ı o n 22
YAY I N T Ü R Ü // P U B L I C AT I O N T Y P E
Ç A Ğ D A Ş TA N I K m ü z i k // m u s ı c 26
Ücretsiz - Periyodik For Free - Periodical
URBANOBSCURA m i m a r i // a r c h ı t e c t u r e 30
B A S K I // P R I N T E D B Y
Ofset Yapımevi mobilya
VE R SİYON 3
mobilya
mobilya
I L E T I Ş I M // C O N TA C T
Ord. Prof. Kerim Gökay Cad. No:60 Çamlıca/ Üsküdar / İstanbul info@boxinaboxidea.com 3000 adet basılmıştır // Printed in a run 3000 copies.
issue 17 · 2017 july // 1
Premier GOOD DESIGN
designed by Gabriele Cappelletti
Mimar Gabriele Cappelletti imzalı Premier sandalye, metal ayak yapısı, kumaş oturma fontu ve deri sırt kaplamasıyla her detayda özgün bir tasarımın altını çiziyor. Designed by architect Gabriele Cappelletti, the Premier chair offers a unique design with its metal feet, textile upholstery seating, and leather back.
ersamobilya.com
HÜSEYİN AKSOY instagram.com/hsyn.aksy
YONCA KARAARSLAN instagram.com/yonca.karaarslan
ÖZGE CEBECİ instagram.com/odileva
1996’da Mardin ‘de doğdu. Marmara Üniversitesi Resim Öğretmenliği Bölümü’nde öğrenimine devam ediyor. Marmara Üniversitesi resim ve desen yarışmalarından başarı ödülü aldı. Çeşitli resim ve desen atölyelerinde desen dersleri verdi. Hâlâ bağımsız atölyesinde çalışmalarına devam ediyor.
Hüseyin (b. 1996, Mardin) is studying Art Instruction at the Marmara University where he won a merit award in the drawing and print competitions. He taught print courses in several drawing and print workshops. He is currently working independently in his own studio.
1994’te İstanbul’da doğdu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde eğitim görüyor. Eğitimine devam ederken katıldığı birçok yarışmadan ödüller aldı ve bu sırada karma sergilere katıldı.
Yonca (b. 1994, Istanbul) is currently attending Mimar Sinan Fine Arts University. She has earned numerous awards in the contests she has participated as she continued her education, and also taken part in group exhibitions.
1996’da İstanbul’da doğdu. 2014’te Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde hem İç Mimarlık hem de Resim ve Grafik Bölümlerini kazandı, İç Mimarlık’ı tercih etti. Bu yıl bir grup projesi kapsamında tasarladıkları mobilya bir firma tarafından üretildi. Mobilya ve iç mekan tasarımının yanı sıra illüstrasyon ve polimer kilden figür yapımı gibi alanlarda bağımsız olarak çalışmalarına devam ediyor.
Özge (b. 1996, Istanbul) was accepted to Marmara University, Fine Arts Faculty’s Interior Design, and Arts and Graphic Design Departments, and she chose the former to study. The furniture that she designed as part of a group project was produced by a company this year. In addition to designing furniture and interiors, she also works independently, doing illustrations and making polymer clay figurines.
issue 17 · 2017 july // 3
SANALDA ÖNE ÇIKANLAR THE OUTSTANDINGS ON THE VIRTUAL
TOM BLACHFORD Eğer siz de bizim gibi yaz akşamlarına karşı derin hisler besliyorsanız, Tom Blachford’un sizi davet ettiği bu gece manzara-
larına karşı tedbirli olmanızda fayda var. Zira Melbourne asıllı fotoğrafçının Palm Springs bölgesinde ay ışı altında fotoğraf-
ladığı bu modern yapılar, “Midnight Modern” başlıklı üç farklı seride sizi çok uzaklara götürmeye geliyor. // If you are an addicted one to the summer nights just like us, hold tight because you are about to fall in love with these
shots taken by Tom Blachford. These modern buildings, shot entirely by the light of the full moon in Palm Springs by
the Melbourne-based photographer, will take you to distant places with three different series titled “Midnight Modern”. www.tomblachford.com
LUCAS ZIMMERMANN
//
Alman fotoğrafçı Lucas Zimmermann “Traffic Lights”
German photographer Lucas Zimmermann’s “Traffic
ilk bölümünü 2015 yılında yayınlayan fotoğrafçı, bu yıl “Traffic
The photographer, who published the first edition of the
serisiyle sıra dışı bir ışık ve renk oyununa imza atıyor. Serinin Lights 2.0” adıyla projesine kaldığı yerden devam ediyor ve
gece sisler içinde havaya yayılan trafik ışıkları Zimmermann’ın fotoğraflarında gökkuşağı etkisiyle beklenmedik bir ışık gösterisine dönüşüyor.
Lights” series is and extraordinary play of lights and colors. series in 2015, continued where he left off, and launched the “Traffic Lights 2.0” this year. The traffic lights that disperse into the air in the midnight fog turn into an unexpected show of lights in Zimmermann’s photographs. lucas-zimmermann.com
4 // say ı 17 · 2017 temmuz
KELIA ANNE MACCLUSKEY MacCluskey çok küçükken yaptığı bir seyahat sırasında
fotoğrafa başladı ve işleri halen o zamanki hislerini taşıyor.
MacCluskey’nin kompozisyonlarının her biri gerçek anıları taklit edip romantikleştiriyor. Bazıları tamamen alakasız olmasına
rağmen açık ve net, bazılarıysa gerçeküstü, manipüle edilmiş veya tamamen küçük ayrıntılardan ibaret. // Kelia Anne MacCluskey’s obsession with photography began
during an adolescent trip abroad, and her works still give off her
feelings back then. Each of MacCluskey’s compositions imitates and romanticizes real memories. Although some are completely irrelevant, they are obvious and clear, while some are surreal, manipulated, or are entirely filled with trivia. www.kelianne.com
MATT ROTA
//
Sanatçı Matt Rota’nın yarattığı sahnelere ilk bakışta her şey
At first glance, the scenes that artist Matt Rota creates seem
ğandışı bir şeylerin varlığı hissedilmeye başlıyor. Hikayeci
begin to feel the presence of something unusual. The New
olağan gibi duruyor ancak detaylar incelendiğinde ola-
bir üslup benimseyen sanatçı New York merkezli çalışıyor.
Yüksek bütçeli film sahnelerinden alınmış bir kareyi andıran resimlerini mürekkep ve sulu boya kullanarak hazırlıyor.
to be ordinary, but upon closer inspection of details, you
York-based artist adopts a storytelling style, and uses ink
and watercolors to create his art reminiscent of scenes from high-budget movies.
www.mattrotasart.com
YAĞMUR ÇALIŞ Kağıdın Üçüncü Boyutu: Heykel The Third Dimension Of Paper: Sculpture
Röportaj | Interview Melike Bayık melike.bayik@gmail.com Fotoğraflar | Photographs Şener Yılmaz Aslan
Öncelikle genç bir sanatçı olarak kendinden bahseder misin? Yağmur Çalış kimdir? 1990 yılında Bursa’da doğdum. 2005’te İstanbul Avni Akyol Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim
Bölümü’nü kazandım. Dört yıllık eğitimin ardından 2009’da Mimar Sinan Güzel Sanat Üniversitesi Heykel Bölümü’ne birinci olarak girdim. Branşım ahşaptı aslında ama okulun klasik yontu anlayışını benimseyemedim. Heykellerimde ahşabı yontarak değil de örerek kullandım. Tabii bunda dede mesleği olan küfeciliğin etkisi de büyük oldu.
Eserlerini üretirken kavramsal çerçevesini ve formsal yapısını neye göre belirliyorsun? Nereden geliyor ve nasıl oluşuyor bu fikirler?
“Güzellik kavramını ele alıyorsam, bunu çirkinlik kavramıyla besliyorum ve aslında bunu içgüdüsel olarak yapıyorum.”
Çalışmalarımın kavramsal çerçevesini genellikle yaşadığım olaylar, onlar
hakkındaki düşünce ve hislerim belirler. Onlardan yola çıkarak kendime
kavramlar seçerim. Bu kavramları kendi zıt kavramlarıyla çatıştırarak ele
alırım. Örneğin güzellik kavramını ele alıyorsam, bunu çirkinlik kavramıyla besliyorum ve aslında bunu içgüdüsel olarak yapıyorum. Bu söylediklerim, çalışmalarımın üzerinden kendim ve yaptığım işlerim için okumalarımdır.
Ağırlıklı olarak heykel çalışan bir sanatçısın. Neden heykel? Üretim sürecinde tercih ettiğin başka disiplinler var mı? Fotoğraf, video, resim vb. Evet çalışmalarımın merkezinde her zaman heykel var. Her şeyi heykel olarak görür ve düşünürüm. Artık bu
benim beynimin işleyiş biçimine dönüştü. Yaşam alanımı görenler ne demek istediğimi daha iyi anlar aslında. Güzel sanatlar lisesinde okudum. Orada dört yıl sağlam bir desen eğitimi aldım. Liseye girerken resmin bana yetmeyeceğinin, bunun bir basamak olduğunun çok farkındaydım. Lisenin ikinci yılında, atölye hocalarımız radikal bir karar alıp ders müfredatına heykeli
de eklediler. Sanırım lise hayatımın en güzel yılıydı.
Bütün günüm heykel atölyesinde geçiyordu. Sırf bu
yüzden ikinci yılımda yatılı okumaya başladım. Artık
hangi üniversiteyi ve hangi bölümü okuyacağıma karar
vermiştim. 2009’da Mimar Sinan Güzel Sanat Üniversitesi Heykel Bölümü’nü birincilikle kazandım. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Okuldan beklentilerim çok yüksekti o yüzden bu konuda ciddi bir memnuniyetsizlik ve hayal kırıklığı yaşadım. Umduğum ve
bulduğum arasındaki fark beni okuldan uzaklaştırdı. Okula gittiğim zamanlarda ise kendi bölümümden
çok, resim ve seramik bölümünde vakit geçiriyordum. Baktım, bu şekilde ilerleyemeyeceğim atölye kurmam
lazım, atölye kurmak da öyle ha deyince olmuyor tabii. Maddi açıdan desteklenebileceğim hiçbir kaynak yok. Para kazanabileceğim yarı zamanlı işlerde çalışmaya başladım. Bir iki yılım asistanlık yaparak geçti. Ders
verdim. Hep çok şanslı bir insan olduğumu düşünmüşümdür. Bir noktadan sonra da işlerim rast gitmeye
başladı. Kadıköy Yeldeğirmeni’nde kendi mağaramı 6 // say ı 17 · 2017 temmuz
oluşturabileceğim bir atölye buldum. Şimdi burada dördüncü
meyle çalışıyorum. Aklınıza gelebilecek her malzemeyle heykel
buna bir başka alternatiftir. Etrafınıza bakın kocaman koca-
yabileceğim, fikir alışverişi yapabileceğim çok değerli sanatçı
ifade edeceğidir.
diyen heykeller göreceksiniz. Zamana meydan okuyan, içinde
yılım. Heykellerimle burada yaşıyorum. Komşuculuk oyna-
dostlarım da var. Kendinizi burada yalnız hissetmiyorsunuz.
yapılır. Önemli olan yapacağınız eseri en iyi hangi malzemenin
Kağıt senin heykellerinin en temel malzemesi. Kağıt ile yaptığın
Neden heykel sorusuna gelince, inan çok kez soruyorum bu
heykellerin üretim sürecinde ne gibi şeylerle karşılaşıyorsun ve
ve gerçekten yapabileceğim başka bir şey aklıma gelmiyor. Bu
geçiyorsun? Eserin eskiz, 3D modelleme ya da başka bir takım
soruyu kendime. Yapacak başka bir şey mi yoktu? Düşünüyorum
heykellerini yaparken sonuca giden yolda ne gibi aşamalardan
benim var olma biçimim. Sevdiğim ya da hobi olsun diye değil,
aşamalarını üretim yaparken kullanıyor musun?
diye de değil. Başka bir şekilde nasıl var olabileceğimi bilmiyo-
Heykel, birkaç aşama ve onların süreçlerinden meydana geliyor.
“Dur sanatçı olayım, bu ülkede sanatçı olmak prestij getiriyor”
rum ve dahası benim onu değil, onun beni seçtiğine inanıyorum. Heykellerini üretirken seçtiğin malzemelerin oldukça değişken ve deneysel olduğunu söyleyebilirim. Böyle bir noktada malzeme seçimini nasıl yapıyorsun? Ne gibi malzemeler kullanıyorsun? Heykele en temelde çamur, kil ile başlıyorsunuz. Hem ucuz,
kolay bulunan hem de çalışması hızlı bir malzeme. Çamurla
çalışıp sonuçlandırdığınız işin kalıcılığını sağlamak için kalıp alıp, onu kalıcı bir malzemeye dönüştürmeniz gerekiyor. Bu
Öncelikle bir şeyden etkilenmiş olmalıyım. Onunla alakalı bir derdim ve ona dair bir iddiam olmalı. Bunlar olduktan sonra
gerisi kolay. Önce bir konstrüksiyon kuruyorsun ve atölyeye kullanacağın malzemeyi depoluyorsun. Ocakta da sürekli kaynayan
bir demlik çayın varsa üretim sürecin başlamış demektir. Heykel, desen ve maket… Bu üçü işin tamamlama süreci boyunca
birlikte ilerliyor. Heykelde tıkandığım yerde, makete dönüp
onu orada çözmeye çalışıyorum. İşe ilk başlarkenki heyecan çok önemli. O heyecanı maket ve desende harcamak yerine, direkt işe aktarmayı tercih ediyorum.
en temelde bazı sıkıntılar oluşturuyor. En azından benim için.
Heykellerinde genellikle organik malzemeler kullandığın gibi
etkisini yitirdiğini düşünüyorum. Bu da beni değişik malzeme
man bronz, “Dünyaya kazık çaktım, sonsuza kadar buradayım” iktidar olma, tek ve biricik olma arzusu taşıyan heykeller bunlar. Kesinlikle yadırgamıyorum. Yanlış anlaşılmak istemem. Derdin
buysa oturur yaparsın. Ama benim derdim bu değil. Heykellerimin organik olmasının sebebini buna bağlıyorum. Heykellerimdeki o canlıymış ve birazdan hareket edecekmiş hissini seviyorum. İnsanların gelip, onları incitmeden dokunmala-
rını, heykellerime canlıymış gibi davranmalarını seviyorum. Zamana meydan okumak yerine onunla iş birliği yapmayı
tercih ederim. Çok hızlı değişen ve gelişen bir zamandayız.
Her şeyi tüketmek çok kolay... Formlar ve kavramlar hızlı ve
sürekli olarak değişiyor. Ben içinde yaşadığım kültür ve zaman bağlamında varım ve bu bağlamda üretimlerimi yapıyorum. Bundan 200-300 yıl sonraya işlerimin kalıcı olup olmaması açıkçası bana bir şey ifade etmiyor.
Üretim pratiğin içinde takip ettiğin sanatçılar var mı? Genç bir sanatçı olarak onları yol gösterici olarak buluyor musun? Tabii ki takip ettiğim ve etkilendiğim sanatçılar oluyor. Ama kendime yol gösterici olarak tanımladığım bir sanatçı yok.
Çamurda yaratılan etkinin başka bir malzemeye aktarıldığında
ortaya çıkan sonuçlar da organik diyebilirim. Bir mürekkep balığı, kurt ya da kaktüs kadın yaparken bu organik formların
Son olarak kağıtlardan yola çıkarsak, bizi bekleyen yeni
arayışlarına itti. Çamur gibi yumuşak kolay şekillendirilebilir
malzemesi nasıl çıkıyor? Atık malzeme kullanıyor musun?
projeler ya da heykeller var mı?
malzeme. Çamura en yakın bulduğum malzeme kağıt hamuru
Evet heykellerimde genellikle organik malzemeler kullanıyo-
Yeni projeler var. Nisan 2018’de Karşı Sanat’ta bir kişisel sergi
malzemeyi hazırlamak çok ciddi bir zaman alıyordu. Bir de
komşum toptancı. Onun atık koli ve kartonlarından çok heykel
Fuarı’na katılıyorum. Geçtiğimiz yıl fuardaki kamusal alanda
ama kuruduktan sonra başka hiçbir işlem gerektirmeyecek bir oldu. İlk etapta bu malzemeyle çalışmak çok keyifliydi. Ama
çalışmak istediğim boyutları düşününce, malzeme hazırlamak bayağı gözümde büyüdü. Bunun üzerine kağıdı hamur haline getirip çalışmaktansa, onu direkt olarak çalışmaya başladım.
Başlarda malzemeyi kontrol etmekte zorlandım. Denedikçe kağıt benim çamurum haline dönüştü. Kağıt benim temel
malzemem ama heykel yaparken heykelin konusu, kavramı onu hangi malzemeyi kullanarak yapacağımı belirler. Birçok malze-
rum. Hatta çoğu atık malzeme diyebilirim, mesela kağıt. Yan
yaptım. Sıfır, hiç kullanılmamış malzeme ile atık malzeme kullanarak iş üretmek arasında duygusal anlamda bazı farklar oluyor.
Tabii bu söylediğim çok kişisel bir mesele. Para verip aldığın da kağıt, çöpten bulduğun da. Nasıl bir fark olabilir ki diye sorabilirsiniz. Ben bu farka yaşanmışlık diyorum. Biri sıfır, kimliksiz,
tertemiz, bozmaya kıyamıyorsunuz, diğeriyse su kolisi, yıpranmış ve pis. Çöp yani... Çöp bir şeyi alıp, onu bir sanat eserine dönüş-
“Çöp bir şeyi alıp, onu bir sanat eserine dönüştürmenin hazzını anlatmam pek mümkün değil.”
türmenin hazzını anlatmam pek mümkün değil.
Ortaya çıkan işlerin organik olmasının sebebi ise tamamen benim iş üretme anlayışımla alakalı.
açma planımız var. Ondan önce Kasım ayında TÜYAP Sanat sanat için başka bir alan oluşturuldu. Samimi, korkusuz ve daha özgür bir alandan bahsediyorum. İçinde bulunmaktan gurur
duyduğum bu ekiple birlikte, bu yıl da aynı şeyi sürdürmek niyetindeyiz. Ülkemizde sanatçı olmak özveri ve dirayet gerektiriyor. Açıkçası kendinize ve yaptığınız işe karşı inançlı olmalısınız.
İnancımın ve işime olan tutkumun yettiği yere kadar her zaman benden yeni projeler göreceksiniz.
Yeni projelerini dört gözle bekliyorum Yağmur, röportaj için teşekkürler!
İnsanlar doğar, büyür ve ölürler. Çoğu insanın kalıcı ve ölümsüz olmak gibi arzuları vardır.
Bu yüzden insanlar çocuk yaparlar. Heykel de
issue 17 · 2017 july // 7
//
You are an artist who mainly produces sculpture. Why sculpture? Are there any other disciplines you prefer in the production process, such as photography, video,
Please tell us a little bit about yourself as a young artist. Who is Yağmur Çalış?
Yes, sculpture is always at the center of my work. I see and think
I was born in 1990 in Bursa. I started studying art in the Istanbul Avni Akyol Anatolian Fine Arts High School in 2005, and
four years later I was accepted into the Sculpture department
at Mimar Sinan Fine Arts University in 2009 at the top of my
class. My discipline was originally wood but the school’s classic approach to sculpting did not fit me. So rather than sculpting
wood, I used the weaving technique. My grandfather was a basket maker so I was influenced.
structure for your works? Where do these ideas come from and how are they shaped?
brain works. Those who see my living space would know what I mean. I attended a Fine Arts High School where I studied art
for four years and built a strong foundation. In high school, I was very aware that would not be enough for me and that it was only a step toward more. In my sophomore year in high school, our atelier instructors made a radical decision and added sculpture
to the course curriculum. I think it was the best year of my high That’s why I became a boarding student in my sophomore year.
I had already decided which university and which department I
would attend. In 2009, I won the Mimar Sinan Fine Arts University, Department of Sculpture at the top of my class. But things
Most of the time, the events I experience, and my thoughts and
feelings about them determine the conceptual framework of my works. Taking them as my departure point, I choose concepts. I address these concepts by clashing them with their opposite
concepts. For example, if
I’m addressing the concept of beauty, I feed it with the notion of ugliness, and I
actually do it instinctively. These are my own inter-
pretation of myself and the works I produce.
8 // say ı 17 · 2017 temmuz
about everything as a sculpture. This has become the way my
school life. I would spend the whole day in the sculpture studio.
How do you determine the conceptual framework and form
“If I’m addressing the concept of beauty, I feed it with the notion of ugliness, and I actually do it instinctively.”
illustration, etc.?
did not go as I hoped. My expectations from the school were so
high that I was seriously displeased and disappointed. The difference between what I wanted and what I found distanced me to
the school. And when I went to school, I would spend more time in the drawing and ceramics studios than my own department. I realized that I could not go on like this, I had to set up my own
studio but of course it is not as easy as it sounds. I had no material resources to support me. So I started working in part-time jobs
where I could make money. I spent a couple of years as a teaching assistant. I gave private lessons. I have always considered myself a very lucky person. At one point, things started looking up. I found a place in Kadıköy Yeldeğirmeni where I could create
my own studio. I have been here for four years now. I live here
with my sculptures. I also have artist friends and neighbors with
Paper is the main material in your sculptures. What kind
your question ‘why sculpture’, trust me I ask myself the same a
sculpting with paper? What are the stages you go through
else I would rather do comes to my mind. It’s my way of existing.
modeling, or other techniques during production?
artist, which is prestigious”. I do not know how else I might exist.
Sculpting consists of several stages and processes. First of all, I
whom I can exchange ideas. You do not feel alone here. As to
of things do you encounter in the production process of
lot. Wasn’t there anything else to do? I think about it and nothing
on the way to the finished sculpture? Do you sketch, use 3D
It’s not just because I love it or as a hobby. It’s not about “being an And besides, I believe that it chose me, not the other way around. I can see that the materials you choose when making your sculptures are quite varying and experimental. How do you choose the materials? What kind of materials do you use? You start sculpting with the basic material clay, or mud. It is a
cheap material, easy to find and fast to work with. You need to
work with the mud, mold it to solidify the form, and then make it into a more permanent material. This can be problematic at
the basic level, at least for me. I believe the effect that clay cre-
need to be influenced by something. I should have an issue with it and a claim. Once these are available, the rest is easy. First you build a construction, and you stock up the material you will use in the studio. And with a pot of tea brewing on the stove, the
production process begins. Sculpture, pattern and model ... These three progress together during the completion process. When
I’m stuck somewhere in the sculpture, I go back to the model and try to solve it there. The excitement of starting is very important. Instead of wasting that excitement on the model, I prefer to reflect it directly on to the work.
ates can be somewhat lost when transferred to another material.
Just like your use of mostly organic materials, the results
material, soft like mud but one that does not require any further
cactus woman, how do you decide on the material? Do you
huge big bronze statue, as if saying, “I am standing here, I will be in this world forever”. These are sculptures that challenge time
with the desire to be in power, to be the one and only. I definitely
do not find it odd. I don’t wish to be misunderstood. If that’s what you want, you can make it. But that’s not my deal. This is why my sculptures are organic. I love the feeling that the sculpture
gives this sense of being alive and about to move soon. I like it
when people come and touch them without damaging them, and treating the sculptures as if they were alive. Instead of challenging time, I would rather work with it. We are in a time of rapid
change and development. It’s very easy to consume everything ... Forms and concepts change quickly and constantly. I exist in the context of culture and time in which I live, and I produce in this context as well. Whether it will still stand 200-300 years from now or not does not matter much to me.
Are there any artists you follow in your production practice? As a young artist do you take them as your guide?
This led me to searching for different materials. A malleable
also seem organic. When you make a squid, a wolf or a
action after it dries. The closest material I could find to mud
use waste materials as well?
at first. But it took significant amount of time to prepare the
Yes, I usually use organic materials in my sculptures. I can even
sculptures awaiting us?
preparing the material loomed large. So rather than making the
neighbor is a wholesaler. I made a lot of sculptures from his waste
There are indeed new projects. We have plans to open a solo
used materials versus waste materials can cause different emo-
that, I will exhibit at the TÜYAP Art Fair in November. Last
was paper pulp. Working with this material was very enjoyable material. Also, considering the dimensions I want to work with, paper into pulp, I started to work directly with paper. Initially,
I had difficulty manipulating the material. But as I tried, paper became my mud. So paper is my basic material, but when I
sculpt, the concept of the sculpture determines what materials
I will use to make it. I work with several materials. Everything you can think of is sculpted with material. What matters is choosing the material that will best express your work.
There are of course artists I follow who influence me. But there isn’t a specific artist that I consider my guide.
Speaking of paper, are there any new projects or say that most is waste material, especially paper. My next-door
cardboard boxes and cartons. Producing with brand new, never
tions sometimes. Of course this is a very personal matter. Paper
is paper, whether you purchase it or you find it in a garbage pile.
You can ask whether there is any difference. I call this difference, experience. One is spanking new, untainted; you can almost not bear to spoil it. The other is a water bottle carton, damaged and
“It is not quite possible for me to explain the pleasure of taking something about to go to garbage and transforming it into a work of art. “
soiled. It’s simply garbage. It is not quite possible
for me to explain the pleasure of taking something about to go to garbage and transforming it into a work of art. The reason why the resulting work is
organic is all about the way I approach to produc-
tion. People are born, grow up and die. Most people
exhibition in the Karşı Sanat Art Gallery in April 2018. Before year, a different space was created for public art at the TUYAP
Art Fair. I’m talking about a cozy and sincere space with no fear and more freedom. We intend to do the same thing this year
together with a team, which I am proud to be a part of. Being an
artist in our country requires dedication and resilience. Obviously
you must be loyal to yourself and the work you do. You will always see new projects by me as far as my passion for my work and faith takes me.
I look forward to seeing your new projects Yağmur, and thank you for the interview!
have a desire to be permanent and immortal. That’s why people have children. Sculpture is another
alternative to this. Look around you, you will see a
issue 17 · 2017 july // 9
STUDIO-X İSTANBUL Kentin bugün ve gelecekte karşılaşacağı sorunları tanımlamayı ve çözümleri için yeni düşünce biçimleri üretmeyi hedefleyen bir kent laboratuvarı… An urban laboratory aiming to identify the current and future issues facing the city and seeking to generate innovative forms of thinking for their solutions…
Yazı | Article Merve Aktaş merveaktas@ersamobilya.com Fotoğraflar | Photographs Sahir Uğur Eren
Columbia Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin [GSAPP] bir girişimi olarak kurulan
Studio-X Istanbul, küresel bir üniversitenin İstanbul mekanı olarak üniversitenin içeriğini dışa vurmak, dışarıdaki bilgiyi de içeri almak ve aradaki sınırı olabildiğince muğlak-
laştırmak amacıyla kurulmuş. Columbia Global Centers | Turkey iş birliğinde kentle
ilişkili konularda iyi fikirlerin büyümesine, yeni fikir önderlerinin yetişmesine ev sahipliği yapmayı hedefleyen Studio-X Istanbul; bu amaç doğrultusunda uzmanlar, üniversiteler,
sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler arasında bilgi alışverişini sağlayacak yeni bir platform oluşturuyor.
İçerinin dışarıyla bağını olabildiğince şef-
faflaştıracak bir konumlandırmayla Meclis-i
Mebusan Caddesi üzerinde iki katlı bir
yapıya sahip olan mekan, Ersa ve ŞANALarc iş birliğinde tasarlanan Lin kütüphane
sisteminin kullanıldığı
X-Reads kütüphanesinde ziyaretçilerine tasarım, mimari, kent ve toplumsal bellek
üzerine odaklanmış özel bir seçki sunu-
“Ersa ve ŞANALarc iş birliğinde tasarlanan Lin kütüphane sisteminin kullanıldığı X-Reads kütüphanesi; ziyaretçilerine tasarım, mimari, kent ve toplumsal bellek üzerine odaklanmış özel bir seçki sunuyor. “
yor. Farklı alanlardan
önemli araştırmacıların katkılarıyla oluş-
turulan bu seçkide; el sanatları, endüstri-
yel tasarım, iç mimarlık, iletişim, mimarlık,
mobilya, müzik, oyuncak, peyzaj mimarlığı, sağlık, sanat, sanayi yapıları, politika, sosyoloji, tarih, yemek gibi çok çeşitli alanda üretilmiş kaynakların yanı sıra, akademik tez-
ler ve süreli yayınları da bulmak mümkün. Studio-X Istanbul aynı zamanda öncülüğünü ve ev sahipliğini yaptığı çok sayıda etkinlik serisiyle farklı disiplinlerden ziyaretçilerini
ağırlıyor. Aralık 2015’te Pelin Derviş’in koor-
dinasyonunda 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin kavramsal çerçevesine paralel, Türkiye’deki
tasarımın 200 yıllık tarihine odaklanan Türkiye Tasarım Kronolojisi projesini geliştiren Studio-X Istanbul, bu projeyle bienalden
sonra da devam edecek kapsamlı bir sürecin
10 // say ı 17 · 2017 temmuz
başlamasını sağladı. Türkiye Tasarım Kronolojisi, tasarımın farklı dallarını Tanzimat’tan günümüze uzanan bir zaman diliminde; toplumsal, politik ve ekonomik veriler üzerinden incelerken; projenin devamı niteliği taşıyan “Meraklısına Tasarım Tarihimiz: Kütüphane Buluşmaları” adlı
yeni bir seride tasarım tarihinin izini sürmeye devam etti. İstanbul Tasarım Bienali iş birliği ve Ersa’nın desteğiyle gerçekleştirilen bu buluşmalar, projenin başlangıcında olduğu gibi Pelin Derviş tarafından koordine edildi.
Mart – Mayıs 2017 tarihleri arasında her hafta “Mimarlar
ve Kitapları”, “Mimari Fotoğraf ” ve “Tahayyülden İnşaya,
Bir Araç ve Sonuç Olarak Teknoloji” başlıklarında tasarım tarihine dair farklı bir tartışma başlatmayı amaçlayan
buluşmaların sonuncusu, “Mobilyada Bir Kurumsallaşma
Öyküsü” başlığı altında, etkinlik sponsoru Ersa’nın 60 yıllık tarihine odaklanıyordu. Türkiye’deki tasarım ortamına üç kuşak boyunca katkıda bulunan Ersa’yı, günümüzden
kurulduğu 1958 yılına doğru giderek tanımayı amaçlayan buluşmada, markanın iş birliği yaptığı mimar ve tasa-
rımcıların yanı sıra, sektörün farklı alanlarından isimler,
50’lerden günümüze mobilya sektöründe yaşanan dönüm noktalarını ele alarak bugünün yapı taşlarını oluşturan gelişmelerden bir kesit çıkardı.
//
Studio-X Istanbul also leads and hosts numerous events
series on different disciplines. In December 201 5, Studio X Istanbul developed the project Design Chronology
Founded as an initiative of Columbia University Graduate School of
Architecture, Planning and Preservation (GSAPP), Studio-X Istanbul
is an urban laboratory that aims to
identify the current and future issues facing the city and seeks to generate
innovative forms of thinking for their solutions. Working in coordination with Columbia Global Centers |
Turkey, Studio-X Istanbul creates a
new platform to enable information and knowledge exchange among experts, universities, civil society
organizations and local governance;
supports everyone who would like to do something on urban issues.
“The X-Reads library, featuring the Lin bookshelf system designed by Ersa in cooperation with ŞANALarc, offers a special selection of resources focused on design, architecture, and urban and collective memory. “
Studio-X Istanbul occupies two floors of a building located on
Meclis-i Mebusan Street, and is
conceived as transparently as possible to allow the interior space to connect with the outside world. The X-Reads library, featuring the Lin bookshelf
system designed by Ersa in coopera-
tion with ŞANALarc, offers a special
selection of resources focused on design, architecture, and urban and collective memory. The library, curated by leading researchers in their respective fields, offers a variety of
resources ranging from arts & crafts, industrial design, interior design, communications, architecture, furniture, music,
toys, landscape design, healthcare, arts, industrial structures, politics, sociology, history, and gastronomy to academic theses and periodicals. Fotoğraflar | Photographs: Şener Yılmaz Aslan
12 // say ı 17 · 2017 temmuz
Turkey, which Pelin Derviş coordinated in line with the conceptual framework of the 3rd Istanbul Design Bien-
nial, focusing on the last 200 years of design in Turkey, and started a comprehensive process that would continue after the biennial. Design Chronology Turkey explores vari-
ous design categories in the era from the Reform period to present day using social, political and economic data,
while a new series titled the “Design Chronology for the
Curious: Library Meet-Ups” continued to trace the design chronology. These meet-ups led by Studio-X Istanbul in
collaboration with the Istanbul Design Biennial, and supported by Ersa, were also coordinated by Pelin Derviş. The meet-ups that took place every week from March
through May 2017, aimed to initiate a different conversation on topics such as “Architects and Their Books,”
“Architectural Photography,” and “From Imagination to
Construction, Technology as a Tool and Outcome”, and
finally “An Institutionalization Story in Furniture: Ersa,” which focused on the 60-year history of Ersa, the main
sponsor of the event. In the meet-up that aimed to offer insights into Ersa, which has been contributing to the
design environment in Turkey since its founding in 1958
and spanning three generations, architects and designers
that the company collaborates with, as well as professionals from various fields of the industry came together, and
discussed the milestones of the furniture industry from the 1950s to present day, creating an overview of the developments that form the cornerstones of today.
ORANGWANITA Tanrıların soyundan gelen kabilenin ürettiği sepetlerden doğan marka... A brand born of the baskets made by a tribe that descends from Gods
Röportaj | Interview Ezgi Genç ezgi@olmadikprojeler.com
Biri avukat diğeri işletmeciyken, bir anda hayatlarının yönünü değiştirdiler ve Endonezya’da bambaşka bir dünyayla tanıştılar. Dilan Öztürk ve Koray Toros’un sıra dışı hikayesine birlikte kulak verelim.
Orangwanita nasıl ortaya çıktı? Orangwanita, Endonezya’nın küçük sanat köylerinden başlayarak dünyanın nispeten daha az bilinen
kısımlarına doğru yola çıkan, bu bambaşka kültürle ve dünyanın en güler yüzlü insanlarıyla beraber yaşamaya başlayan iki maceraperestin girişimi.
Endonezya’ya vardığımız an itibarıyla, bunun hayatımızda verdiğimiz en doğru karar olduğundan emindik! Bali’de 150 ailelik bir dağ kabilesinin, yüzyıllardır
süregelen bir tekniği nesilden nesile aktararak orkide sarmaşığından ördükleri
çantalara aşık olduk. Daha sonra Javalı zanaatkarlarla, ahşap oymacılarla, antik
sepetler yapan Borneo kabileleriyle tanıştık. Böylelikle Orangwanita’yı yaratmaya ve bu uzak diyarlarda bulduğumuz el sanatlarını, dünyanın geri kalanıyla da paylaşmaya karar verdik. Orangwanita ne demek? Orangutan, Endonez dilinin İngilizce’ye kattığı nadir kelimelerden biri.
Endonezce’de “Orang” insan, “Hutan” da orman demek. Orangutana “ormandan gelen insan” diyen bir milletle tanışmıştık ve çok daha gelişmiş ülkelerin, aslında onların düşünce biçimine gelemediğini fark ettik. Örneğin modern dünyamızda hayvan hakları için bizler ekstra bir çabayla çalışırken, onlar hayvana hayvan
demiyorlar, bunlara hiç ihtiyaç olmadan, zaten ortak bir yaşamı çok iyi bilerek
yaşıyorlar. Orangwanita’nın ilk kısmı buradan geliyor. “Wanita” ise Endonezce’de kadın demek. Bu konuda da özellikle ülkemizde kadınların eksik insan sayılarak değersizleştirilmesiyle ilgili bir derdimiz var. Bu yüzden biz de “kadından gelen insan” ya da “kadıninsanı” olarak çevirebileceğimiz bu ismi yarattık. Bu çantaların en karakteristik özelliği nedir? Orangwanita’nın el yapımı nev-i şahsına münhasır çantaları, sadece Wallece çizgisinin üzerindeki yağmur ormanlarında bulanan ‘orkide sarmaşığı’ ile örülen, hasır demeye dilimizin varmadığı güzide parçalar. Her biri tek tek, özenle seçilmiş ve anlatacağı güzel bir hikayesi olan ürünler…
“Türlü çeşit aşamadan geçen bu çantaların, tıpkı bu kabilenin kadim kültürü gibi, yıllarca dayanacağı, suya, neme, envaiçeşit haşere ya da böceğe karşı yüksek derecede bağışıklık sahibi olmaları, bu ekolojik tasarımları eşsiz kılıyor…”
Orangwanita’nın güzellerinin en küçüğünü sadece örmek,
bir insanın bir haftadan fazla vaktini alıyor. Sonra kurusun ve
sertleşsin diye kurak sezonda ekvator güneşinin altında bir hafta güneşleniyorlar. Ardından da doğal rengine kavuşsun diye jack
fruit ve hindistan cevizi dumanında pişiriyor ve nihayet yine elle
son temizliği yapılıyor. Türlü çeşit aşamadan geçen bu çantaların, tıpkı bu kabilenin kadim kültürü gibi, yıllarca dayanacağı, suya, neme, envaiçeşit haşere ya da böceğe karşı yüksek derecede
bağışıklık sahibi olmaları, bu ekolojik tasarımları eşsiz kılıyor…
issue 17 · 2017 july // 13
Bu çantaları alan kişiler, aslında hem bu nesilden nesile
aktarılan kültürün hızlı tüketim içinde yok olmamasına, hem de bu kabile sanatının sürdürülebilirliğine destek olmuş oluyor.
150 ailelik bir köyde bu üretim nasıl oluyor? Köyün yapısı nasıl? Bu insanlar aslında, bunu bir iş olarak yapmıyorlar. Çünkü onlar için bu bir sanat… Onlar Tanrıların soyundan gelen bir kabile oldukları için, hiç kimsenin para kazanmak ya da ticaret yapmakla ilgisi yok. Sadece bu sepetleri değil,
geleneksel bir dokuma olan “ikat”ı da yapıyorlar. 150 ailenin
dışında, bu köyde onlarla yaşayan “dışarlıklı” diyebileceğimiz
Onlar aslında temelde sepet olan farklı ürünler de yapıyorlar. Tabii ticari bir kaygı gütmeden yaptıkları bu ürünler, belirli bir tasarım anlayışıyla oluyor. Mesela en çok tercih edilen
yuvarlak çantalarımız aslında yuvarlak bir sepetten ortaya çıktı. Sadece kutu yapmak isterlerken, ona deri kayış ve
astar eklendiğinde bir çantaya dönüştü. Biz de Orangwanita olarak aslında bu tip tasarımsal dokunuşlar ekliyoruz. Farklı modeller ve detaylarla ürünleri geliştiriyoruz.
Bundan sonraki planlarınız nedir? Orangwanita’nın koleksiyonu genişleyecek mi?
yine Endonezyalı insanlar da var. Tarım, hayvancılık gibi
Biz hâlâ geleneksel el sanatlarının, ekolojik tasarımların ve
sanatlarıyla meşgul oluyorlar. Aslında bir ayrım olmasa
hikayesi, bizim için de işten ziyade hayatımızı yaşama
işleri, bu kişilere veriyorlar çünkü onlar sadece kendi
da çantaları ağırlıklı kadınlar üretiyor. Bu onlar için bir iş olmadığından ve yapan kişilerin sayısı da az olduğu için üretim çok sınırlı.
Köyün kendine ait kuralları ve alanları var. Dışarlıklı kişiler, kabilenin yaşadığı alana giremiyor, onlarla evlenemiyor.
Tuhaf bir şekilde yüzyıllardır yazılan bir kurallar kitabı var
mesela ve her yeni nesille bu kurallar değişiyor ve gelişiyor; farkında olmadan dünyanın en eski yazılı anayasalarından birini ve hâlâ yazıldığı için de yaşayan anayasasını
yaratmışlar. Yeni kurallara hep beraber karar verildiği için,
köy içinde doğrudan bir demokrasi olduğu söylenebilir. Bu
şaşırtıcı olduğu kadar kendine hayran bırakacak bir ilkelilik. Kabile, Ata adı verilen ve orkide sarmaşığı da dedikleri
bu malzemeyle çanta üretmek amacıyla bu yola çıkmıyor.
14 // say ı 17 · 2017 temmuz
geri dönüştürülmüş malzemelerin peşindeyiz. Orangwanita biçimimiz. Bu marka altında toplanan bütün ürünler de her şeyden önce bizim zevk aldığımız, nasıl yapıldığına
şaşırdığımız ürünler olmalı. Yaratıcılığına, malzemesine, yaşayış biçimine ya da yapan insanların kafa yapısına
hayran olduğumuz her türlü yenilik, Orangwanita’ya dahil olabilir. Tabii bu gibi ürünler sadece Bali’de yok. Aynı
heyecanı duyacağımız yeni keşifler yapmak için, etraftaki şehir ve ülkelere yolculuk etmeye devam ediyoruz. Yeni ürünlerimiz de hep bu yolculuktaki serüvenlerimizin hikayelerini anlatan ürünler olacak.
Orangwanita ürünleri nerede bulunuyor? Yakın zamanda sitemiz Türkçe olarak da açılacak. O zamana kadar bize Instagram üzerinden ya da olmadikdukkan.com’dan ulaşabilirler.
//
as incomplete people. That is why we created this name,
Unknowingly, they have created one of the oldest written
“woman’s human”.
being written. Since the new rules are decided on together,
One was a lawyer, the other a business executive, who one
What are the characteristics of these bags?
different world in Indonesia. This is the extraordinary story
Orangwanita’s authentic handmade bags are unique pieces
day decided to pursue another path and found a completely of Dilan Öztürk and Koray Toros. How was Orangwanita born? Orangwanita is an initiative launched by two adventurers,
who set off from the small artisan villages in Indonesia and headed toward comparatively lesser-known parts of the
world, and started living in this entirely different culture among some of the world’s friendliest people.
The moment we arrived in Indonesia, we were sure that this
which we can translate as “human coming from a woman” or
woven with ‘orchid vine’ found only in the rainforests in the north of the Wallace line, and they are so precious that we
wouldn’t dare call them wicker. Each one is individually and carefully crafted, and has a beautiful story to tell...
It takes more than a week to weave the smallest of the
beautiful Orangwanita bags. Then, in the dry season, they
are dried in open air under the equatorial sun for a week so that they can really dry and harden. Afterwards, they are
‘cooked’ in the smoke of burning jackfruit and coconuts to
acquire their natural color, and finally cleaned by hand. The
“The bags that undergo all kinds of treatments are made to last long years, like the ancient culture of this tribe, and to withstand water, humidity, all kinds of bugs and insects, making these ecological designs unique… was the best decision we ever made in our lives! We fell in
love with the bags that a 150-family mountain tribe in Bali weaved from orchid vine using a centuries-old technique passed down generations. Later we met artisans of Java,
constitutions of the world, a living constitution that is still there seems to be direct democracy in the village. This
primitiveness is astonishing and yet equally awe-inspiring. The tribe’s departure point is not making bags with the
vine orchid, called Ata. They also make other products that are basically baskets. Of course, these products, which they make without any commercial concern, have a specific
design concept. For instance, our most preferred round bags actually come from a round basket. When they just wanted to make a box, it turned into a bag with the addition of a
leather strap and lining. We, as Orangwanita, are actually
adding such design touches. We develop the products in different models and enhance them with details.
What are your next plans? Will you expand the
bags that undergo all
Orangwanita collection?
made to last long years,
We are still seeking traditional crafts, ecological designs and
of this tribe, and to with-
live much more than just doing business. So all the products
kinds of treatments are like the ancient culture
stand water, humidity, all
kinds of bugs and insects, making these ecological
designs unique… People
who buy these bags actually support the survival
of a culture passed down generations in the fast consumption cycle and the sustainability of this tribal art.
What is production like in a village of 150 families? How is
recycled materials. The story of Orangwanita is the way we that bear this brand should be creations that we above all love and that wow us with the way they are made. Any
innovation that we admire for its creativity, material, life-
style or mentality of the people who make it can be branded Orangwanita. Of course, such products do not exist solely
in Bali. We continue to travel to the neighboring cities and
countries for new discoveries that will excite us in the same
manner. And our new products will always be the ones that tell the story of our adventures on this journey.
woodcarvers, and Borneo tribes who made antique baskets.
the village structured?
Where can we find Orangwanita products?
the arts and crafts we found in this far away land with the
These people actually do not do it as a job because it is
Our website will soon be available in Turkish as well. Until then,
And finally, we decided to create Orangwanita, and share rest of the world.
What is the meaning of Orangwanita? Orangutan is one of the rare Indonesian words adopted by the English language. “Orang” means human in Indonesian, and “Hutan” forest. We had met a group of people
who called the orangutan, “human from the forest”, and we realized that much more developed countries had not been able to arrive at their level of thinking. For instance, while we are striving extra hard for animal rights in our modern
world, they do not call animals that because they already live fully aware of a life shared with animals. So, the first part
of Orangwanita comes from this. “Wanita” means woman
in Indonesian. In this respect we have a problem, especially in our country, with devaluing women by regarding them
an art for them… Since they are a tribe descending from the gods, no one is interested in making money or doing
people can reach us via Instagram or at olmadikdukkan.com.
business. In addition to these baskets, they also make
“ikat”, which is a traditional woven fabric. Apart from the
150 families, there are also Indonesian people living in this
village that we can call “outsiders”. They outsource jobs like agriculture and animal husbandry to these people because
they are only occupied with their own arts. Although there is no distinction, the bags are produced mostly by women. And because they don’t see it as a job and there are few people who do it, production is very limited.
The village has its own rules and spaces. Outsiders are not allowed to enter the space where the tribe lives, and they
cannot marry into the tribe either. Strangely, there is a book of rules that continues to be written, for example, and with each generation these rules are changing and evolving.
issue 17 · 2017 july // 15
TURGUT Zamansızlık Üzerine Bir Durak Tuğçe Asya Yaldız asyatugceyaldiz@gmail.com Kendini yaratan şiir gibi kendini yaratan sebepsiz, yarınsız, epeyce dün ama en çok bugün bir
şair Turgut Uyar. Belki de onu en iyi anlatan ifadenin, yıllarca anlaşılmazlığın çıkmazında dönüp duruyor oluşu da bu yüzden: “Şiir çıkmazdadır, çünkü insan çıkmazdadır.”
Tüketim eşiklerinin onulmaz kesikleri arasında harcanan dönemlerden biri de İkinci Yeni
hareketinin, bir ifade aracı olarak biçimlenen kendine has şiirinin inşa dönemidir. Elbette söz
konusu dönemin adlandırılması, kendinden önceki döneme Birinci Yeni adının verilmesine sebep
olmuştur. Orhan Koçak’ın deyimiyle ikinin biri doğurduğu bu süreç “retroaktif ” bir süreçtir fakat aslolan İkinci Yeni şiirinin retroaktif bir var oluş içerisinde kendini inşa edişidir. Bugün Turgut
Uyar’ı bu denli yakın bulup, farkındalığı muamma bir biçimde tüketiyor oluşumuzun sebepleri arasında, Uyar’ın dünü tanımlayan bugün gerçeklerini sayabiliriz. Öyle ki kendisini şiire iten
sebepleri tanımlarken, bir şiirin kendi sebeplerini yine kendisinin yaratışına dikkat çeker. Uyar’ın
kendi şiiri için bir öngörü olarak ifade ettiği ölümlü şiir metaforu da tıpkı kendini yaratan şiir gibi, kendini öldüren bir mekanizmanın da dışa vurumudur. Uyar’a göre, bir şiir belli bir süre sonra
ölmüyorsa, zaten hiçbir zaman kendi dönemini yaşamamıştır.
Şiirin ve insanın çıkmazı ise sadece o günün değil, bugün ve sonrasında mütemadiyen tekerrür edecek bir gerçekliğin konusudur. Burada bugünü anlamlandırmaya çalışırken, dünü bu denli
açığa çıkaran da budur. Uyar belki de gündeliği dile getirirken dahi, Cemal Süreya’nın kendisi için söylediği “bir elinde kadeh, öbürünü yarasına bastırır” dizelerinde vurgulanan yaranın bilinciyle, tüm dile getirdiklerini insana ilişkin ve insana ilişik bir biçimde ortaya koymuştur. Bu yara en
başından beri hem şiire sızan hem de sebeplerin üretiminde bir şekilde açığa çıkan, belki de bir
fotoğrafta ışıldayan punctum gibi, binbir biçimde anlamlandırılmaya gebe, varoluşsal bir tutumdur.
Turgut Uyar’da süregelen yara da ontolojik bir vaka gibi incelenmeksizin tüketildiğinde, popüler bir kimlik kazanmasına karşın ereğinden uzaklaşmaktadır.
Bir işitsel sürecin dinlendikçe anlam kazanan öznesi gibi, Uyar’ın da cümlelerinde, dizelerinde; tecrübe adı altında sınıflandırılmayacak denli bir deneyim yatar. Bu deneyim kişinin kendi
varoluşuna bulduğu bir çare değil, insanın var oluşundaki yaranın anlamına yönelik bir yolculuğun
habercisidir. Bu bakımdan Sartre ile benzeştiği noktalar ağır basmaktadır fakat yine de kesin
çizgilerle ayrıldığı ve şiiri besleyen karakteristik noktalarda kendi ontolojik tutumunun baskın
olduğu ayrıntılar dikkat çekmektedir. İnanç sistemlerinin tamamına eşit mesafeyle yaklaşımı ancak yine de ifade içerisinde kullanımı bakımından asla geri durmayışı, bu ayrımın en çok göze çarptığı
alanlardandır. Uyar daha çok bu tarz ifadeleri, şiiri besleyen bir tutumla ve olumlayıcı bir sürecin
dinamikleri içerisinde ele almıştır.
Bugün hâlâ bu denli ses getiren dizelerin sahibi olmak, aslında tamamıyla zamansızlığın bir ürünüdür. Çünkü Uyar, zamanın varlığının bir hataymışçasına şiirlerinde nüksedişiyle ve yalnızlığı salt anlamı içerisinde değil de bireysel varlığının bir gereği gibi gördüğünü ifade ettiği cümlelerinde tüm
zamanları kapsayan bir zamansızlık kazanmıştır. Bu zamansız kimlik, Uyar’ın şiirini değil, Uyar’ı
ölümsüz kılar. Çünkü şiir öldükten sonra bile hafızaya nal salan bir organizasyon, yakın tarihini
anlamlandırma amacı gütmeden, sadece sunduğu sebeplerle dahi bir ifade aracının gelebileceği en
paylaşımcı mekanizmalardan biridir. Bu sebeptendir ki bugün “Turgut Uyar’ın dizeleriyiz!” sloganı, içinde bulunulan siyasi ve sosyolojik süreçlerin dışa vurumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa ki
Turgut Uyar ne bugün ne de dün aynı süreçlerden geçmiştir. Onun toplumcu mücadelesi bugünkünden çok başka olarak açıkça sunulmuş gerçeklerin bile üzerini örten bir çeşit iç ses gibidir. Bugünkü sloganlar çok sesliliğin tanımı gibi şiddetlenirken, onunki çoğu kez kendi sesini duymakta bile
güçlük çeken bir anlatıcının bir büyük saat tik takında eriyip giden sesini anlatır. Elbette ki Uyar’ın bugünkü tüketiminin sorumlusu ne dünde ne de bugünde aranmalıdır. Tıpkı şiirde olduğu gibi,
kendi sebeplerini yaratan bir sürecin, çıkmazlarda sarıldığı bir çeşit yoksunluk nöbetidir. Başını alıp
nereye gidememenin anlatıcısı olarak; İşkodra’dan Urfa’ya dek gezindiği dizelerin arasından gülümser
Uyar. Onu ‘kim nasıl tanıyorsa’ öyledir. “Sağ tarafımda deniz, sol tarafımda rüzgar…” demişti aldığı
son solukla. Şimdiki gibi bir yazı daha anlamaya çalışanlar kervanından göçerken “Ve ben ruhçulara
göre şaşkın, Zevcelere göre alkoliktim” demişti. Biz onu en çok mümkün, en çok kıyı bildik. Binlerce
Pazartesi geçen ömrümüze, bir yenisini dün yapsın diye…
16 // say ı 17 · 2017 temmuz
UYAR A Pause on Timelessness
Turgut Uyar is a poet of the past but more so of today, he is timeless, without a reason, and self-creating,
like self-created poetry. This is perhaps why the best expression that describes him has been revolving at an
impasse of incomprehensibility for so many years: “Poetry is at an impasse because man is at an impasse”. One of the periods spent between the irreparable cuts of consumption thresholds is the era when the Second New Movement created its own poetry style shaped as a means of expression. Of course, the
movement got its name from the previous one, which was called the First New. This, which Orhan
Koçak describes as the second one bearing the first, is a “retroactive” process, but the truth is the Second New Poetry has created itself within a retroactive existence. Among the reasons we find Turgut Uyar
so close today and consume this discovery so inexplicably is the fact that what Uyar wrote in the past still applies today. So much so that, as he explains the reasons that have pushed him to write, we see
that he himself actually makes up the reasons for a poem. The metaphor of mortal poetry, which Uyar
refers to as a prediction for his own poetry, is also a manifestation of a self-destructive mechanism like
self-created poetry. According to Uyar, if a poem does not die after a certain period of time, it has never been alive in its own period.
The impasse of poetry and man is not only about the past, but also about a reality that will keep on
repeating itself today and forever. This is what reveals so much about times past as we try to make sense
of the present. Turgut Uyar, perhaps with the awareness of the wound that Cemal Sureya attributed to in his lines “a glass in one hand, pressing on the wound with the other” for Uyar, has always writ-
ten about the people and for the people in all that he expressed. From the very beginning, this wound,
which finds its way into the poems and also presents itself as a reason for poetry, is perhaps an existen-
tial attitude ripe with myriad meanings like a punctum glowing in a photograph. And, when consumed without studying it like an ontological case, that open wound in Turgut Uyar strays away from its goal
even as it gains a popular identity.
Like the subject of an auditory process that becomes more meaningful the longer you listen to it, an
experience too vast to be classified as mere occurrences lie in Uyar’s verse, in the lines of his poems. This experience is not a remedy that people find for their own existence; on the contrary, it heralds a journey
into the meaning of the wound that is present in the man’s existence. In this respect, there are predominant similarities to Sartre there are also sharp differences, especially in specific aspects where his ontological
attitude weighs in. The fact that he has adopted an equally distant approach to all belief systems, and yet used their terminology in his verse anyway, is where this distinction is most obvious. But Uyar has used
this type of verse in a manner to enhance the poem and within the dynamics of an affirmation process.
Being the writer of verse that still resonates today can only be attributed to timelessness. After all, Uyar has gained a timeless quality not because the existence of time keeps reappearing in his verse as if by
mistake and not for its meaning alone but because he embraces all times in his poems. This timeless
identity makes Uyar immortal, not his poetry. This is because an event that creates memories even after the poem is no more is one of the most shareable mechanisms that an expressive tool can offer, even
for its purpose beyond giving meaning to recent history. It is for this reason that today’s slogan “We
are Turgut Uyar’s verse!” presents itself as the manifestation of the current political and sociologi-
cal processes whereas Turgut Uyar has not gone through the same processes, not today, not yesterday.
His struggle for the society is like an inner voice that conceals even the facts that are otherwise very
clearly presented. While slogans today intensify as the definition of polyphony, his is often the voice of a narrator, who at times has difficulty hearing even his own voice, which drowns in the tick tocks
of a grandfather clock. Of course, the reasons for why Uyar’s poetry is consumed nowadays should be
sought neither in the present day nor in the past. It is the withdrawal symptoms of a process that – like
poetry – self-creates its own reasons as it is surrounded by impasses. As the narrator of a story in which
he cannot just take off to anywhere, Uyar smiles at us from between his lines that wander from Shkodra
all the way to Urfa. Whatever someone who knows him thinks, he is that. “The sea to my right, the
wind to my left” were his last words. And he once said, “To the spiritualists, I am confused; to my wives,
an alcoholic” trying to give meaning to what we are all striving to understand. We knew him best as the
most possible, as a safe harbor. So that he can help us make another Monday a new yesterday…
Çizer // Illustrator: Kazım Şimşek
issue 17 · 2017 july // 17
BEKİR DİNDAR “Çimenlikler ya da süslemeler, meydanlara yerleştirilen saksılar ve son günlerde çok gözüme takılan dikey bahçeler...” “Lawns or ornamental gardens, large flowerpots placed in the squares, and vertical gardens that I have been seeing lately…” Röportaj | Interview Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com
Seni tanıyabilir miyiz öncelikle, nasıl başladı fotoğraf serüvenin? İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. Aslında fotoğrafa başlamam biraz gecikmeli oldu. Teknik bir üniversitede elektronik eğitimi aldıktan sonra çalışma hayatına başladım ve bir süre fotoğrafla amatör olarak
ilgilendim. 2013 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Fotoğraf Bölümü’ne başlamamla birlikte, fotoğraf hayatımın merkezine yerleşti. Yaklaşık 3-4 yıldır belgesel fotoğraf projelerinin yanı sıra ticari nitelikte tanıtım ve mimari fotoğraf projeleriyle uğraşıyorum.
“Yeşil Alan” isimli projende acı bir gerçekle birlikte ince bir de mizah var, neler söylersin bu projenle ilgili olarak? “Ağaç kesen baş keser” görüşünü benimsemiş bir ailede büyüdüm, bizim için doğaya saygı önemlidir.
Aslında çalıştığım projeler, genel olarak hep bir yeşil sıkıntısından türüyor. İstanbul’un değişimi, Kuzey Ormanları, açıklanan, planlanan veya gerçekleştirilen devasa projeler…
Artık kentlerde yeşil alan tanımı hızla değişiyor. Bundan on yıl önce ormanlarla karşılık bulan bu kav-
ram günümüzde bambaşka tarif ediliyor. Çimenlikler ya da süslemeler, meydanlara yerleştirilen saksılar ve son günlerde çok gözüme takılan dikey bahçeler... Belki İstanbul’un dışında sayılan bu çalışmaları biraz da fotoğraf ve güncel sanat çevresinden çıka-
rıp sokaktaki herhangi birine aktarmak istememden kaynaklanıyor.
Proje, yalın ve ironik minik bir eleştiriden ibaret. Stencil ve yeşil sprey boyayla yapılıyor. “Yeşil Alan” isimli
Instagram hesabı yardımıyla interaktif bir platforma
taşınarak, sokak sanatına yaraşır bir karşı duruşla, kalan son “yeşil alanları” belgeliyor. Duvarın dibinde bitmiş bir ot, binaların arasında insanların kendi çabalarıyla yeşerttiği, pencere önleri ya da içlerine ince fidanla-
rın ekildiği beton saksılar… Tüm bunlar “Yeşil Alan” projesinin tuvali.
“Oyuk” isimli projenden bahseder misin biraz da, nedir bu projedeki derdin? Bu proje de aslında Kuzey Ormanları’na çekim için gittiğimde gördüğüm yüzlerce kamyonun etkisiyle
başladı. Kent bir yandan yükselirken, ihtiyaç duyulan
kum ve çakılın lojistiğini sağlayan, kentin her yerinde adeta bir karınca gibi dolaşan dev kamyonlar ilgimi
çekti. Belki de bunların yuvalarını bulma arzusu beni taş ocaklarına kadar götürdü. Yükselen kentin aksine derinleşen çukurlarla karşılaştım. Başlarda ocaklarda
çalışan insanlar ve şoförlerle temas zor olsa da birkaç başarısız denemenin ardından, ocaklarda ve hafriyat
kamyonlarında geçirdiğim bir kaç ayın sonunda “Oyuk” ortaya çıktı. 18 // say ı 17 · 2017 temmuz
“Cılız kalan mücadeleler sonrası, belki de bunları belgelemekten başka elimden bir şey gelmemesi fazlasıyla üzüyor. ”
Cılız kalan mücadeleler sonrası, belki de bunları
belgelemekten başka elimden bir şey gelmemesi fazlasıyla üzüyor. Bence tepkisizliğin sorumluluğu çok daha ağırdır.
Bu projenin biten ilk ayağıyla ilgili bir sergi de şu anda Kadıköy’ün Yeldeğirmeni semtinde TOZ Artist Run Space adlı galeride üç fotoğrafçının
Fotoğraf dışında ilgilendiğin başka alanlar var mı, nedir ilham verdiğini düşündüğün şeyler? Ülke gündeminin çalışmalarına etkisi nedir?
“memleket” kavramı üzerine çalıştıkları projeleriyle birlikte, “Eve Dönüş” başlığı altında sergileniyor.
Müzik, sinema, kitap desem kimler gelir aklına?
Çalışmalarımda genelde bir fayda ararım, bazı fotoğrafları
Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz, ünlü savaş fotoğrafçısı
Aslında fotoğraf projelerime yansıdığı üzere ekolojik değişim-
bulmuştum. Çalışmalarımı değerlendirirken durdu ve “Bunları
neden çektiğim üzerine kararsızlık duymaktan kaçınırım.
lerle ilgiliyim. Belirli gruplarla dostluklarım ve çalışmalarım
bulunuyor. Fotoğraf üretimi dışında çalışmalarım da video ve
“Yeşil Alan” projesinde olduğu gibi farklı yöntemlerle kullanı-
labiliyor. Aslında anlatmak istediğin bir şey olduğu sürece, iş ve malzeme uyumu kendiliğinden oluşuyor. Ülkemiz bu konular
hakkında çalışmak isteyenler için fazlasıyla bol konu bulundu-
Stanley Greene’nin son atölye çalışmasına katılma şansı
çekerken ne dinliyorsun?” diye sordu. Ona göre her imajın bir
Please tell us a little bit about yourself. How did your photography adventure begin? I was born and raised in Istanbul. Actually, I was a little
late in taking up photography. After studying electronics at a technical university, I started working professionally and dabbled in photography as an amateur for a while. Once I entered the Photography department at the Mimar Sinan Fine Arts University in 2013, photography became the
center of my life. For nearly 3-4 years now, I am working on
documentary photography projects as well as more commercial promotional and architectural photography projects.
müziği vardı ve haklıydı da. Sanırım benim de çalışma süre-
Your “Yeşil Alan” (Green Space) project has a sense of
duyarken, bazen Pink Floyd ya da U2 dinleyebilirim. Bir de
us about this project?
cinde değişen müzik zevklerim oluşuyor. Bazen Bach’a ihtiyaç etnik melodileri her zaman sevmişimdir.
ruyor. Keşke olmasa…
Sinemada ise özellikle görsel ve öyküleme açısından Theodoros
Var mı yakın zamanda üzerine çalıştığın yeni bir fotoğraf
yönetmenler arasında. Zeki Demirkubuz, Özcan Alper ve Nuri
projen ya da sergi projesi?
//
Angelopoulos, Tony Gatlif ve Kim Ki-Duk hayran olduğum Bilge Ceylan ise yerli isimler.
harsh reality but also some sharp humor. What can you tell
I grew up in a family that respects nature and the value of
preserving it. As a matter of fact, the projects I work on are
always based on a lack of green spaces. The ongoing gentrification in Istanbul, the Northern Marmara Forests, the huge projects that are announced, planned or realized...
Yakın zamanda çalıştığım ve hâlâ devam ettiğim projede
Walter Benjamin, Roland Barthes, Susan Sontag ve John
Today, the definition of green space in cities is changing
yindeki sanayileşme üzerine yoğunlaştım. Benim ailem de
rımı kaplıyor.
ago, is now defined completely differently. Lawns or ornamen-
Marmara’nın kalan tek bakir bölgesi Çanakkale’nin kuzebu bölgede yaşıyor ve bu değişim onları doğrudan etkiliyor. Yapılması planlanan 10’u aşkın santral ve fabrika, tarım ve
balıkçılıkla uğraşan insanların yanı sıra sanayileşmenin getirisi iş beklentisiyle istemeden de olsa değişime boyun eğen bölge sakinleri, inşaatlarda çalışan binlerce Çinli işçi de cabası…
Berger’in yazıları ise son birkaç yıldır ağırlıklı olarak okumala-
rapidly. This concept, which was attributed to forests a decade
tal gardens, large flowerpots placed in the squares, and vertical gardens that I have been seeing lately… Perhaps it is due to
my desire to take some of these works, which are considered
out of Istanbul, out of the photography and contemporary art context, and bring them to the people on the streets.
issue 17 · 2017 july // 19
The project is about a simple and small ironic criticism. It
Are there any areas you are interested in other than
of the Instagram account “Yeşil Alan”, they are taken to an
of the country’s agenda on your work?
remaining, with a rebellious stance that befits street art. A
In my work, I usually look for a benefit, and try to avoid
An exhibition covering the first leg of this project is now
flowerpots filled with slim seedlings that people grow with
I am interested in ecological changes as reflected in my pho-
TOZ Artist Run Space gallery in the Yeldeğirmeni district
is made using stencil and green spray paint. With the help interactive platform, documenting the last “green spaces” small plant sprouting at the bottom of the wall, concrete
their own efforts and place on windowsills… All of these are canvases for the “Yeşil Alan” project.
What about your “Oyuk” (Hole) project, what are you attempting to achieve? This project actually started with the effect of hundreds of
trucks I saw when I went to the Northern Marmara Forests to shoot some photos. What attracted me were the giant
photography, things that inspire you? What is the influence
hesitation about why I am taking some photos. Actually,
tography projects. I collaborate with certain groups. Apart from photography production, my work can also be used
in different ways such as video and the “Yeşil Alan” project.
subjects. I wish it didn’t...
Is there a new photography project or exhibition you have
ing pits. At first, it was difficult to connect with the truck
taking place in the northern part of Çanakkale, the only
at the end of a few months in quarries and among construction trucks.
I concentrated on the industrialization process currently
remaining untouched region in Marmara. My family also lives in that region, and the changes have direct impact
on them. There are more than 10 power plants and factories planned for the region, and they affect farmers and
“It is very sad not being able to do much other than take photos maybe, after the flimsy attempts to fight them.”
20 // say ı 17 · 2017 temmuz
of Kadıköy, also featuring the works of three other photographers on the “hometown” theme.
I had the opportunity to attend the last workshop by the
In the ongoing project that I have been working on lately,
few unsuccessful attempts, the “Oyuk” project materialized
on under the title of “Eve Dönüş” (Coming Home) at the
offers plenty of issues for those who want to work on such
work and materials naturally find harmony. Our country
their desire to find their nests [like ants] that took me to the
drivers and people who worked in the quarries, but after a
ing unresponsive is much heavier.
If I say music, movies, and books, who are some of your favorites?
been working on lately?
quarries. Unlike the rising city, I came across ever deepen-
flimsy attempts to fight them. I think the burden of remain-
As long as there is something you really want to talk about,
trucks that roamed the city like ants, carrying the sand and
gravel needed as the city keeps rising higher. Perhaps it was
able to do much other than take photos maybe, after the
fishermen, as well as thousands of Chinese
famous war photographer Stanley Greene, who passed away
recently. As he was assessing my work, he paused and asked, “What do you listen to while taking these photos?” According to him, every image had its own melody, and he was
right. I think my musical taste changes during the course of
my work. Sometimes I need Bach, and sometimes I listen to Pink Floyd or U2. And I have always loved ethnic tunes.
In movies, especially in terms of photography and storyline, Theodoros Angelopoulos, Tony Gatlif and Kim Ki-duk are among the directors I admire. Zeki Demirkubuz, Özcan
Alper and Nuri Bilge Ceylan are some of the Turkish directors that I like.
workers who work in the construction sites,
The writings of Walter Benjamin, Roland Barthes, Susan
change with the expectation of jobs that
have been reading in the last couple of years.
and locals who inadvertently succumb to
industry will bring. It is very sad not being
Sontag, and John Berger take up a large space in what I
issue 17 · 2017 july // 21
HÜSEYİN SÖNMEZAY “Babam bir gün ağacın dalında duran bir kuş çizdi defterime. ‘Ben de çizerim bunu’ dedim, kalemi aldım elime, başladım çizmeye...” “One day my father sketched a bird on a tree in my notebook. I said, ‘I can draw this too’, took a pen and started drawing. ”
Röportaj | Interview Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com
Kendini tanıtır mısın biraz, tam olarak ne zaman çizmeye başladın, eğitim sürecin nasıl ilerledi? Bulgaristan’da doğdum. Dört yaşındayken Türkiye’ye geldik. Hatırladığım kadarıyla 6 yaşlarındaydım, babam bir gün ağacın dalında duran bir kuş çizdi defterime. “Ben de çizerim bunu” dedim, kalemi
aldım elime, başladım çizmeye. Babamın bir daha resim çizdiğini görmedim. Eve nasıl geldi bilmiyorum, Milli
Eğitim Bakanlığı’nın içinde envai çeşit enstrüman görseli
olan kalın bir müzik kitabı vardı. Hâlâ var mı onu da bilemiyorum, o zamanlar resim defterlerinin arasında şeffaf
kağıtlar vardı, o kağıtları kullanarak enstrümanları üzer-
lerinden çiziyor sonra ıslatarak koluma bacağıma dövme yapıyordum. Bir kolumda obua, bir bacağımda çello...
İlkokulda da resim yarışmalarına katıldım. Derecelerim
oldu. Lisede Grafik Tasarım, üniversitede Resim okudum. Resim genel olarak hayatımda hep vardı.
Nedir seni çizmeye iten şey, ne tür şeyleri çizmeyi seviyorsun? Klişe olacak ama resim benim için bir konuşma biçimi... Tek kelime etmeden bağıra bağıra susmak gibi. Bazen
konuşmak ya da yazmak dert olabiliyor. Ben de konuşmak yerine çiziyorum. Görenlere dert oluyor. “Acaba burada ne anlatmak istemiş?” diye kafa yorarlarken, ben de kahvemi içiyorum bir köşede. Sevdiğim şeyleri değil de daha çok
içimde demlenip kıvama gelen şeyleri çiziyorum. Bu bazen bir duygu, bazen bir şarkı sözü olabiliyor. Bazen de toplu
taşımada gördüğüm birinin yüzündeki ifade ilgimi çekiyor. İçimde bir şeyleri tetikliyor. Tabii bunlar kişisel çizimler
için geçerli. Yayınevinden geliyorsa, çok seçenek olmuyor. Metnin dışına çok çıkamıyorum.
Bugüne kadar en çok hangi projeyi hazırlarken keyif aldın ve neden?
“Ülkede iş ve görev tanımları net olmadığı için, yersiz müdahale çok oluyor. Revize çılgınlığı diye bir şey var.”
Kişisel çalışmalarım dışında tam manasıyla keyif aldığım
söylenemez. Editör ya da yayın yönetmeni, kiminle muhatap oluyorsam biraz didişmeli geçiyor süreç. Ülkede iş ve
görev tanımları net olmadığı için, yersiz müdahale çok oluyor. Revize çılgınlığı diye bir şey var. Tüm bunlara rağmen, çocuk kitaplarını resimlemek hoşuma gidiyor.
Biraz da çocuk kitaplarından bahsedelim. Ne düşünüyorsun çocuk kitabı resimlemek hakkında, çok sevdiğini söyleyebilir misin yoksa geçim sağlamak için mecburi bir yol mu senin için? Ben çocuk kitaplarıyla büyüdüm. Kitaplardan kalıcı olarak öğrendiğim çok şey var. Çocuk kitapları,
eğitimin vazgeçilmezlerinden biri bence. Çocukların ilgisini çekip dünyasına girebilmek enfes bir şey. O 22 // say ı 17 · 2017 temmuz
“Geleneksel tadı dijital ortamda oluşturmaya çalışıyorum. Mis gibi, ne koku var ne de kir pas! “
esnasında giriyorum. Geleneksel tarzı seviyorum fakat boya ve diğer kimyasal kokular beni
rahatsız ediyor. Etraf biraz kirlendiği için eşimle de çok anlaşamıyoruz bu konuda. Çözüm ola-
rak geleneksel tadı dijital ortamda oluşturmaya
çalışıyorum. Mis gibi, ne koku var ne de kir pas! dünyaya girip pozitif tohumlar ekmek mümkün. Bu açıdan
Peki ya müzik, sinema, kitap desem, kimler gelir aklına?
düşünmedim. Niyetim sevdiğim işi yapmaktı. Bu işten para
Yerli şarkı çok dinleyemiyorum. Yeni şarkılar çok boş.
farklı işler de var. İzmir’de dijital boyama kursu veriyorum.
dinliyorum. Çizerken çok fark etmiyor. Sabit beğenilerim
kitapları önemsiyorum. Bu işe başlarken aslında parayı pek
kazanıyor olmak güzel tabii. Ayrıca bunun yanında yaptığım Vakit kaldıkça ahşap oyma gibi işlerle de uğraşıyorum.
Teknik olarak nasıl ilerliyor çizimlerin, kısaca anlatacak olsan neler söylerdin? Dijital yöntemler dışında yöntemler de kullanıyor musun? Profesyonel çizime başladığımdan beri kağıt kalem pek
kullanmıyorum. Başlarda Wacom Intuos Pro kullanıyordum. Eskizleri bazen kağıt üzerine çizip Photoshop’a aktarıyor-
Oldies but goldies! Bir şey yazıyorsam genelde enstrümantal yok. Kulağıma hoş gelen müzikleri dinlerim. Kitap oku-
mak yazarla muhabbet etmek gibi, herkesin muhabbeti de sarmıyor beni. Kitap seçerken çok zorlanıyorum. Gianni Rodari’nin hayal dünyasını seviyorum. “Bir Telefonluk
Masallar” kitabı çok hoş mesela. Aslında daha çok kitap
var ama başka zaman konuşuruz. Inarritu ve Nolan’a karşı
bir yakınlık hissediyorum, bir de David Lynch. Son olarak, Superman’e çok yanlış yapıldı.
dum. Yaklaşık üç yıldır Cintiq Companion kullanıyorum. Monitör üzerinde çalışma imkanı olduğu için, kağıt ve kaleme pek ihtiyaç duymuyorum. Eskiz ve renklendir-
meyi dijital ortamda yapıyorum. Hız ve zaman açısından
dijital ortam geleneksel çalışmaya göre biraz daha avantajlı. Deneme eskizlerle başlıyorum. Uygun çizgi ve kompozisyonu yakaladıktan sonra, temize çekip boyuyorum. Vakit
kısıtlıysa direkt boyamayla başlıyorum. Detayları da boyama
issue 17 · 2017 july // 23
//
problem. So, I draw instead of talking. It can be perplexing
How does your work progress technically, what can you
giving”, I sip my coffee in a corner.
other than digital?
Please introduce yourself. When exactly did you start to
Rather than what I like, I draw things that I contemplate
Ever since I started professional drawing, I have not
times it can be a song. Sometimes a facial expression of
Intuos Pro. Sometimes I would sketch on paper and
triggers something in me. Of course this applies to personal
I have been using Cintiq Companion. Since I work on
such freedom. I cannot drift away of the script much.
sketching and coloring in digital medium. In terms of
Which project have you enjoyed the most while
geous than conventional manual work. I start with draft
draw, and what did you study?
for the viewer. As they try to figure out “what message is he
and mature internally. Sometimes it is a feeling, or some-
I was born in Bulgaria, and we came to Turkey when I was
someone I see on public transport attracts my attention. It
my father sketched a bird on a tree in my notebook. I said,
drawings. If a request comes from a publisher, there isn’t
four years old. As far as I remember, I was six when one day
“I can draw this too,” took a pen and started drawing. I never saw my father draw again. I don’t know how it got to our
home, but there was this thick music book by the Ministry
briefly tell us about illustration? Do you use methods
used pen and paper much. Initially I was using Wacom
transfer them to Photoshop. For nearly three years now, the screen, I do not need pen and paper much. I do the
speed and time, digital medium is a bit more advanta-
of Education, featuring all kinds of musical instrument
preparing it, and why?
to be those sketchbooks with transparent papers between
Apart from my personal work, I cannot say that I enjoy
I start directly with painting. I add the details as I paint.
images, wet the papers and apply the designs on my legs
my contact, can be a challenging process. Since the task
chemical smells do not agree with me. My wife and I can
I participated in drawing competitions in primary school,
of unwarranted intervention. There is this revision mad-
images. I am not sure if they come like that, but there used the pages. I would use those papers to copy the instruments’
and arms as tattoos. An oboe on my arm, a cello on my leg… and won awards. And then, I studied Graphic Design in
them fully. Dealing with editors or publishers, whoever is
or the job is usually not defined clearly here, there is a lot ness. But despite all this, I am happy to be able to illustrate
high school, and Arts in university. So drawing has always
children’s books.
What drives you to draw, and what types of things do you
illustrating children’s books, do you enjoy it, or is it a
like illustrating?
necessary means of making a living for you?
been a part of my life.
Let’s talk about children’s books. What do you think about
I grew up with children’s books. There is so much that I
uttering a word. Sometimes talking or writing can be a
children’s books are an essential part of education. It’s a
I like the conventional style, but the paint and other
be in disagreement about it because it can be somewhat
messy. As a solution, I try to create the conventional style in digital medium. There is no smell or mess.
your favorites? I do not listen to Turkish pop because I find the songs shallow. Oldies but goldies! If I’m writing, I usually
listen to instrumental music. But when I’m illustrating, it
have learned from books that have stayed with me. I think
doesn’t make a difference. I do not have specific likes. I
wonderful thing to attract children’s attention and enter
to books, reading is like having a conversation with the
“Since the task or the job is usually not defined clearly here, there is a lot of unwarranted intervention. There is this revision madness. ”
their world. It is possible to go into that
listen to music that sounds nice to me. When it comes
author, and not every author’s style draws me in. So
world and plant positive seeds. This is
choosing books can be tricky for me. I like the imagina-
about the money when I first started. My
Phone” is very nice, for instance. There are so many books
course, it’s nice to make money from this
I feel an affinity toward directors Iñárritu and Nolan, and
why I value books. I wasn’t thinking
intention was to do what I love. But of
line of work. There are different things I
do other than this. I teach a digital illus-
tration course in Izmir. When I find time, I also do wood
carving and similar stuff.
24 // say ı 17 · 2017 temmuz
tion, I create a clean copy and paint it. If time is limited,
What about music, movies and books? Who are some of
It will sound like a cliché, but drawing is a way of com-
munication for me… It is like screaming in silence without
sketches. Once I capture the suitable line and composi-
tion of Gianni Rodari. His book “Fairy Tales over the
to talk about, but that is for another time. As for movies,
David Lynch. And finally, Superman was really wronged.
Çizer | Illustrator: Hüseyin Sönmezay
Box in a Box Idea
issue 17 · 2017 july // 25
ÇAĞDAŞ TANIK “Bir müzik, anlaşılmamak pahasına zamanın dilinden konuşmalı ve kendinden öncesini genetik hafızasında saklamalıdır.” “A piece of music, at the expense of being misunderstood, must speak the language of the times, and preserve its predecessors in its genetic memory.” Röportaj | Interview Tuğçe Asya Yaldız asyatugceyaldiz@gmail.com Fotoğraflar | Photographs Şener Yılmaz Aslan
Bugünün müziğini geleneksel ve modernin süzgecinde irdeleyen, genç kompozitörlerden biri Çağdaş Tanık...
Onun müziğinde zamanı, kişisel dinamikleri ve süreçleri dinlerken; kendisiyle, varoluşsal sebeplerin müzikal üretiminde besteciyi konumlandırdığı yeri ve işlerinde yakaladığı realist yaklaşımla samimiyetin yönünde
Türkiye’de çağdaş müziğin aldığı yol hakkında konuştuk.
Genç bir kompozitör olarak Çağdaş Tanık kimdir? Biraz kendinden ve bugünkü üretilere ulaşma serüveninden bahseder misin? 1987 yılında Niğde’de dünyaya geldim. Çocukluğumdan beri müzikle
yakınlığım var. Çocukken opera korosunda söylemiştim uzun süre. Nota
okumayı kendi kendime öğrendim, lisedeydim. Klasik müzik kasetlerinden bazı piyano sonatlarını kulaktan çıkarmıştım ve kendime göre bir grafikle
bunları kağıtlara aktarmıştım. Sonra arkadaşlarımdan biri bu duruma daya-
namayıp notalarını getirdi ve el yordamıyla bir şeyleri kavradım. Bana göre
müzikal yolculuğumda en büyük mesafe aldığım aşama arkadaşımın nota
getirmesinden önceki aşamadır. O aşamada dikte, duyuş, dinleme pratiği,
müzik sevgisi, stil, form gibi konular hakkında farkında olmadan fikrim
oldu. Çalgı çalmaya ilgim vardı hep ancak iyi bir enstrümancı olmamamla
da alakalı olabilir, kafamdaki müzik daima uygulayışımdan daha ilerilere gitti ve belki de bu güdü beni üretime itti. Çalgı eğitiminde atlanacak
en önemli aşamaların hayata karşı direnç kazanmadan atlanabileceğine
inanıyorum. Koşulsuz kabul edilen bir öğretmen olmalı ve sorgulamadan
çok çalışmalısınız. Nota öğrendikten kısa bir süre sonra, 6 ay boyunca
piyano dersi alarak Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi
Kompozisyon Bölümü’ne kabul edildim. Ertesi yıl annemi kaybettiğim için
okulu bıraktım. Sonraki yıl Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Kompozisyon Bölümü’ne kabul edildim. Burada eğitimim devam ederken, Royal
Conservatory of Brussels’a kabul edildim. Bir sonraki yıl, Musik und Kunst
Privatuniversität der Stadt Wien’in kompozisyon bölümüne kabul edildim ancak Almanca sertifikasını yollamadım ve eğitim için gitmedim. Mimar
Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimine devam ediyorum. Erasmus programı kapsamında besteci Isabel Mundry ile çalışmak için
Ekim ayından itibaren Münih Konservatuvarı’na gideceğim. Benim için çok çok önemli bir deneyim olacak, oldukça heyecanlıyım.
Ürettiğin müzik için belli bir esin kaynağı söz konusu mu? Beslendiğin kaynakları bizimle paylaşır mısın? Genellikle bir durum ya da varoluşsal sorunlardır. Bir yazı, bir film, bir ses ya da bir hikaye de olabilir, başka bir müzik de ama esinlenebilmek için
önce esinlenmeye hazır olmak gerekir. Halihazırda çalışmayan birine esinlenme geleceğine inanmıyorum. Aslında esinlenmeye çok inandığım da
söylenemez. Olay bizim kafamızda tüm bunların nasıl canlandığı aslında.
İki ressam aynı hikayeden esinlenerek çizebilir, biri bağlantı kurar, biri kuramaz. Doğrudan mantıkla
açıklanacak bir durum da değil bu. Tarihe yön veren eserlerin arkasında görünenin ya da yakıştırılanın
26 // say ı 17 · 2017 temmuz
aksine derin çalışmalar vardır ama bu çalışma doğrudan
o eser üzerine olmayabilir de bazen. Yıllarca başka eserler
üzerinde çalıştıysanız, bunlar yaratıcılık ve teknik anlamda
şiyor ve değişecek ama bu ses dünyasının iskeletini doğru algılamak gerekiyor.
size avantaj sağlayacaktır.
Bir müzik, anlaşılmamak pahasına zamanın dilinden konuş-
Peki müziklerinden etkilendiğin çağdaş müzik
lıdır. Eğer değerli bir üretim ise zamana dayanır ve doğru
bestecileri kimlerdir? Dinlediğim iyi müziklerin tamamından etkilenen birisi
olarak bu soruyu cevaplamam oldukça zor. Kompozisyon
anlamında samimiyetine inandığım besteciler her dönemde
oldu. Son yıllarda yazı stiline yakınlık duyduğum, ilham
aldığım ya da bir şeyler öğrenme gözüyle baktığım besteciler
malı ve kendinden öncesini genetik hafızasında saklama-
özgü müzikal bir anlayış geliştirebilmek de çok önemli. Klasik Batı Müziği açısından durum kabaca bu şekilde. Klasik
Türk Müziği’nde durumun daha kötü olduğunu düşünüyo-
rum. Yakın dönemde Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne nazariyat ve bestecilik çalışmak ve yaşayan/büyük formları öğrenmek
için gittim. Eğer referanslarım doğruysa, Mevlevi Ayini
zamanda değerini bulur. Tıpkı büyük dehaların döneminde
gibi büyük formlar yerini şarkılara bırakmış durumda. Bu
dehaların yolundan yürümek ve ekleyebileceklerimiz varsa o
dünyayla iç içe geçirilmiş ve popülerleşme algısıyla müzikler
anlaşılmaması gibi… Bizlerin amacı da sonsuz sabırla o zaman konuşmaktır.
Bir Türk besteci olarak ekolsüz bir ülkeden müzik
konuda bilmiş konuşmak istemem ancak tamamen popüler
yazılmaya başlanmış diye düşünüyorum. Bu durum görebil-
diğim gibiyse üzücüdür.
yazmanın zorlukları nelerdir, kendini hangi ekole daha
Sence çağdaş sanatın ilerlemesi için gerekli koşullar
arasında Michael Jarrell, Iannis Xenakis, Luciano Berio ve
yakın görüyorsun?
nasıl sağlanabilir?
bestecilerin yarar sağladığı kadar, henüz gelişmekte olan
Kendi adıma, ihtiyaç oluşursa hepsinin kullanılabileceğini
Öncelikle bir ülkede sanatın ilerlemesi için ilk koşul
Doğu ve Batı ortasında bir besteci olarak kendini nereye daha
nallik koşuluyla kullanmak isterim yani diğer bir deyişle o
zaman düşünmedim. Yalnızca müzik gerektirirse ve oriji-
entelektüel olmasıdır. Bu şartları ne kadar sağlamışsak,
Helmut Lachenmann ilk aklıma gelenler. Tabii ki bu büyük bestecilerin eserleri de öğretici.
yakın hissediyorsun? Doğu müziği ile yakınlık kuruyor musun? Bir fikri metodlaştırmak ve varyasyona sokmak, günümüzde
düşünüyorum ancak tam adaptasyon sağlamayı hiçbir
dili öğrenmekte sakınca görmüyorum ama kendi sözlerimi demek koşuluyla. Güncel olan müzik akımlarının mani-
devletlerin konuya doğru yerden yaklaşması ve burjuvanın sanatta da o kadar iyi oluruz. Günümüzde çağdaş müziği
ilerletmiş ülkelerde senfoni orkestraları gibi aynı zamanda
çağdaş müzik topluluklarının da yer edindiğini görüyoruz.
festoları, dolaylı yoldan buradaki bestecilerin eline ulaşıyor.
Bu ön koşulun bestecilere halihazırda sunulması gerektiğini
gücü olarak çok etkililer.
fazla yer verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
sesime kulak vermemle ortaya çıkıyor. Bu sürecin doğudaki
Avrupa diyoruz ama orada da bu konuya karşı tek bir tavır
Senin için ideal çalışma ortamı var mıdır? Böyle bir alanı
müziğinin temelleri mekan, zaman ve durumun psikolojisi
bu projeleri gerçekleştiriyorlar. İyi kayıt ortamları ve bol
batıya mal edilir. Ben de kompozisyonlarımda bu metodlar-
dan yararlanıyorum. Ancak içgüdüye inanıyorum. Aklıma gelen müzikal fikirler kendimi uzun süre dinlemem, iç
müzik disiplinine daha yakın olduğuna inanıyorum. Doğu
ile daha çok iç içedir. Çünkü doğaçlama ile daha bağlantı-
Tabii çok etkili savunmaları var tüm bu akımların ve ifade
yok. Çok sayıda sipariş alıp çok iyi çalgı topluluklarıyla
temin edebildiğine inanıyor musun?
bol deneme yanılma şansları da mevcut. Ya da örneğin
Bu ortamı henüz yakalayabildiğimi düşünmüyorum, çünkü
veriyor olabilir, peki bu onu var etmeye yeter mi? Kuşkusuz
girdiysem, ilk haftalar ve sonrası aynı ortamda mümkün
lıdır. Ben de müziğe başlamadan önce kafamın içerisinde
genç bir Fransız besteci, yazacağı estetiğe daha kolay karar
ölçüyorum, diğer bir deyişle iç sesime kulak vermeden
çok iyi besteciler de var ama onların bu düzen içerisindeki
doğaçlamalar yapıyorum ve o zamansallıktaki değerlerini müzik yazmıyorum. Sonra bu
sayısız doğaçlama
arasından kendime ve zamana
en çok direnenleri
“Gölgede duranın gölgesi olmaz, galiba başlangıcı buradan yapmak lazım.”
seçiyorum, diğerleri
ve senfoni orkestrası repertuvarlarında çağdaş müziğe daha
konumlarını iyi analiz etmek
lazım. Bunlar avantajlı görünen
tarafları. Bir yandan da müzik
sahnesinde Stravinski, Xenakis,
Bartok gibi kendi ülkelerinde çok büyük bir klasik müzik
geleneği olmayan ya da yeni
bu benim için sürekli değişiyor. Uzun süreçli bir çalışmaya
olmayabiliyor. Ama nerede olursa olsun, etrafta insanlar
olsa bile yalnız olmak işleri çok daha rahatlatıyor. Avrupa’da
sanatta ekoller var (‘’Spektralizm’’,‘’musique concrète instru-
mentale’’ ya da ‘’New Complexity’’ akımlarını devam ettiren genç besteciler gibi).
Yakın dönem için ürettiğin projeler nerlerdir?
yok olup gidiyor. Bu fikirleri işlerken, elimdeki malzemeye
yeni kurulmaya başlanan ama dünyadaki müziği etkilemiş
Bestelemeye henüz başladığım bir müzik var. Türkiye’nin
analiz edip üzerine yeni yapıları mantık yoluyla kuruyo-
başlangıcı buradan yapmak lazım.
Ensemble için bir müzik yazıyorum. Bunun dışında netleş-
disiplininde görülüyor. Doğrudan batılı olan bestecilerin bir
Peki sence Türkiye’de sanat üretimi eskiye oranla ne durumda?
iki proje daha var.
giden kompozisyon anlayışı ile müzik yazıyorlar. Bu durum-
Kriteri belirlemek oldukça zor. On yıl öncesine göre çağdaş
Çok teşekkür ederiz Çağdaş, biz de ürettiklerini duymak
metodik bakmaya başlıyorum ve kendi müzikal fikirlerimi rum. Bu analiz ve geliştirme aşaması daha çok batı müziği
kısmı malzemeye ve kurallara dayalı ve daha çok algoritmik
büyük figürler de var. Gölgede duranın gölgesi olmaz, galiba
önde gelen çağdaş müzik topluluklarından Diskant
tirmeye çalıştığımız çağdaş dans ve çağdaş tiyatro ile iç içe
müzik bestecilerinin sayısı oldukça arttı, bu iyiye işaret. Söz
için sabırsızlanıyoruz. Şimdiden tebrikler ve başarılar...
düşüyorum. Ancak müzik benim için, bestecinin yalnızca
en iyi çağını yaşıyor diyebilirim ki o dönemde de oldukça
Ben teşekkür ederim...
ilerleme yapmanın kaçınılmaz olduğu yerlerde çekinmeden
düşünerek diyorum bunları ama bu iş tüm dünyada böyle.
daki mimari beceri ilgimi çekiyor ve teknik konulara olan düşkünlüğümden dolayı merakıma yenik
mekanik olarak ilerlettiği bir süreç değildir ama mekanik
kullanılmalıdır. Gerçek hayattaki deneyimin iyi oluşabilmesi
için tüm bu durumlar önemsenmelidir. Kullanılan metot
konusu yalnızca müzikse, Cumhuriyet sonrası dönemde
önemli besteciler yaşamış. Tamamen besteci/eser sayısını
Ancak bu yeterli bir kriter de değil bir yandan. Kendine
ne olursa olsun, önce kendi bestecisini, sonra çağdaş müzik
dinleyicisini heyecanlandırmalıdır. Kuramsal olarak sağlam olması da kesin şarttır ama tek başına yetmez.
Sence de geleneksel ve çağdaş müzik arasında bir bağlantı var mı? Ben daima bağlantı kuruyorum. Hiç kurulmadığını düşündüğüm çeşitli müzikler de var ancak kökten yapıldığını
düşündüğümüz bir yeniliğin bile beslendiği nokta öncelikli olarak kendisinden öncesidir. Moda değişse de insanlığın
zaaflarının değişmediğine inanırım. 600 yıl önceki biriyle,
özellikle teknolojik olarak farklı imkanlara sahip olsak
da zayıf noktalarımız hemen hemen aynı. İnsan olmanın
doğasında bu zaaflarla mücadele var. Nasıl bizlerin kıyafeti
değiştiyse, müziğin de kıyafeti teknolojiye bağlı olarak deği-
issue 17 · 2017 july // 27
//
skipped before developing resistance to life. You must have an instructor you unconditionally accept, and work hard without questioning. Shortly after I learned the notes, I
took piano lessons for six months, and then I was accepted Çağdaş Tanık is a young composer who explores con-
temporary music through a filter of the traditional and
the modern… As we listen to time, personal dynamics and processes in his music, we talked about the place
where the composer is positioned in musical production for existential reasons and the path of contemporary
music in Turkey with the realistic and candid attitude he captures in his compositions.
Who is Çağdaş Tanık, the young composer? Please tell us about yourself and the journey that produced your works. I was born in 1987 in Niğde. Since my early childhood,
pieces for years, you will have an advantage in terms of creativity and technique.
Who are some of the contemporary composers that have
to the composition department of the Faculty of Music and
influenced you?
school because I lost my mother. The following year I was
As someone who is influenced by all the good music I listen
position Department. While I was studying there, I was
always been composers whose sincerity in terms of com-
Performing Arts at Bilkent University. The next year I left accepted to Mimar Sinan Fine Arts University’s Com-
accepted to the Royal Conservatory of Brussels. The following year I was accepted to the composition section of the
Musik und Kunst Privatuniversität der Stadt Wien, but I
did not submit my German language certificate and did not attend the school. I am currently doing my master’s studies at Mimar Sinan Fine Arts University.
In October, I will be attending the Munich Conservatory to
to, it is not easy for me to answer this question. There have
position has convinced me. Michael Jarrell, Iannis Xenakis, Luciano Berio, and Helmut Lachenmann are among the
composers whose composition style I felt akin to, who have inspired me or I learned from in the recent years.
Of course, the works of the composers who are still evolving are as instructive as those of great composers.
As a composer between the East and the West, which do
work with composer Isabel Mundry within the scope of an
you feel closer to? Do you connect with Eastern music?
important experience for me.
Today, to methodize an idea and put it into variation is
from classical music tapes, and put them on paper with a
Do you have a specific inspiration for your compositions?
graph I devised.
What are the sources that nourish you?
compositions. But I also believe in instinct. The musical
Then, one of my friends could not bear this situation any-
My inspiration usually comes from a situation or existential
found my way. In my opinion, the longest distance I covered
or even another music piece but first you should be ready
I have had an affinity to music. I sang in the opera choir
when I was a kid. I learned how to read the notes on my
own in high school. I had figured out some piano sonatas
more, and brought his notes and I grasped some things and
in my musical journey is the phase before my friend’s notes. In that phase, I had unknowingly become aware of things
like dictation, hearing, listening practice, love of music, style, and form, etc.
I was always interested in playing musical instruments but it could be because I wasn’t that good at it that the music
in my head has always been ahead of playing and perhaps this motive drove me to produce. I believe that the most
important steps to be taken in instrument training can be
28 // say ı 17 · 2017 temmuz
Erasmus program. I am very excited because it will be a very
problems. It could be an article, a movie, a sound or a story,
to feel the inspiration. I do not believe that someone who is currently not working can be inspired. As a matter of fact,
I cannot say that I really believe in inspiration. It all comes
down to how everything is visualized in our minds. Two artists can be inspired by the same story, but one can connect with it and the other may not. This is not something that
can be directly explained by logic. Contrary to what appears
to be in or is attributed to the works that have made history, there is deep work involved and sometimes this work may not be directly on the piece. If you have worked on other
attributed to the West. I also use these methods in my
ideas that come to me materialize after listening to myself for a long time and hearing my inner voice. I believe that
this process is closer to the music discipline in the East. The
foundations of Eastern music are more intertwined with the psychology of space, time and situation because it is more
linked to improvisation. I also do improvisations in my head before I start writing and I measure their temporal values,
in other words I do not write music without listening to my inner voice. Then, among these numerous improvisations, I choose the ones that resist the most to time and myself;
and others disappear. While working on these ideas, I start
looking at the material in hand from a method perspective,
and I analyze my own musical ideas to build new structures
on them using logic. This stage of analysis and development is more visible in the Western music discipline.
Some of the composers who are directly from the West
music? Which genre do you consider yourself closer to?
based on the material and rules. I am interested in archi-
Speaking for myself, I think genres can be used if the need
of me because of my passion for technical matters. To me,
if the music requires and on condition that it is original, I
write music with a more algorithmic composition approach tectural skills in such cases and my curiosity gets the better however, music is not a process that the composer carries
out mechanically but it should be used without hesitation where achieving mechanical progress is inevitable. All of
these situations must be taken seriously in order for the real life experience to be well formed. Regardless of the method
used, it must first excite its composer, and then the contemporary music listener. Theoretically, it must be absolutely strong, but that is not enough by itself.
Do you also think that the traditional and contemporary
I always make that connection. There are various music
genres that I think can never be connected, but even an
innovation that we think is radical is first nourished by itself. I believe that the
do not change even if fashion changes.
Our weak spots are
almost the same, even
though we have much more technological
may consider using it, in other words I do not mind learning another language as long as I speak my own words.
The manifestos of contemporary music trends reach the
person 600 years ago. The struggle against these weaknesses
They also have good recording environments and plenty of
trial and error possibilities. Or, for instance, a young French more easily, but is it enough to make the composer stand
out? There are good composers, of course, but their positions in this setup should be analyzed well. These are the advantageous sides. On the other hand, there are great influential figures in the world music scene
like Stravinski, Xenakis, and Bartok,
in their lifetime… And our aim is to follow patiently on the footsteps of those geniuses, and only speak when and if we have something to add.
As a Turkish composer, what are the challenges of composing music in a country without a specific genre of
more we can provide these conditions, the better we get
in arts. Today, we see that contemporary music ensembles
have also made a place for themselves along with symphony orchestras in countries with advanced contemporary music. I think this prerequisite must be readily available to com-
posers, and contemporary music should be included more in symphony orchestras’ repertoires.
Do you have an ideal working environment? Do you believe that creating such an environment is possible?
is just getting started in their own
I have yet to define such an environment because it is
shadows cannot cast a shadow, so I
project, it may not be the same environment in the first
classical music tradition or one that countries. Those that stand in the think we need to start here.
So, in your opinion, what is the status of artistic production
has increased considerably, which is a good sign. If we are
value. Just like the great geniuses who were not appreciated
is for the government to approach the topic from the right
who did not have an established
A piece of music, at the expense of being misunderstood,
tion, it will stand the test of time and eventually find its true
How do you think the conditions needed to advance
angle and for the bourgeoisie to consist of intellectuals. The
It is quite difficult to determine a criterion. Compared to a
decessors in its genetic memory. If it is a valuable produc-
true, it is very sad.
form these projects with excellent instrumental ensembles.
toward it there, either. They accept lots of orders and per-
will, but it is necessary to perceive the skeleton of this world
must speak the language of the times, and preserve its pre-
music pieces are written to gain popularity. If what I saw is
The first condition for the advancement of arts in a country
in Turkey compared to the past?
of music accurately.
but I think the popular world has been fully adopted and
We talk about Europe but there is not a singular attitude
very strong arguments and effective expressions.
is a part of human nature. Just like the way we wear clothes changes, music’s style also changes with technology, and it
replaced with songs. I do not want to sound presumptuous,
contemporary arts can be created?
“Those that stand in the shadows cannot cast a shadow, so I think we need to start here.”
opportunities than a
are correct, great forms like the Mevlevi Ritual have been
composers here indirectly. Of course, all of these trends have
composer may decide on the aesthetic style of a composition
music are connected?
weaknesses of humans
arises, but I have never thought of fully adapting one. Only
and learn about the living/great forms. If my references
constantly changing for me. If I’m working on a long-term weeks and later. But wherever you are, even if there are
people around, being alone can make things a lot easier.
There are schools of art in Europe (such as young composers who continue the trends of “Spectralism,” “musique concrète instrumentale,” or “New Complexity”).
decade ago, the number of contemporary music composers
What are your upcoming composition projects?
speaking of music alone, I can say that music is living its
There is a piece of music that I have just started to compose.
lic, and that period saw some great composers. I say this
porary music ensemble from Turkey. Apart from this, we
best age in the period after the foundation of the Repubconsidering the number of composers/works, but this is the
same around the world. And this is not a sufficient criterion, either. It is also very important to be able to develop a
unique musical approach. The situation is roughly the same
I am writing for the Diskant Ensemble, a leading contem-
have two other projects combining contemporary dance and contemporary theater that we are currently trying to clarify. Thank you very much Çağdaş, we look forward to listening
in terms of classical Western music. I think the situation is
to your compositions. Congratulations and good luck.
Üsküdar Music Society to study theory and composition,
Thank you!
worse in Classical Turkish Music. I recently attended the
issue 17 · 2017 july // 29
UrbanObscura “Kentler: Değişen Rotalar Değişen Haritalar” “Cities: Changing Routes Changing Maps”
Yazı | Article Merve Aktaş merveaktas@ersamobilya.com
“Biz canlıların cehennemi gelecekte var olacak bir şey değil, eğer bir cehennem varsa, burada,
çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattığımız cehennem. İki yolu var acı çekmemenin: Birincisi pek çok kişiye kolay gelir: Cehennemi kabullenmek ve
onu görmeyecek kadar onunla bütünleşmek. İkinci yol riskli: Sürekli bir dikkat ve eğitim istiyor; cehennemin ortasında cehennem olmayan kim ve ne var, onu aramak ve bulduğunda tanımayı bilmek, onu yaşatmak, ona fırsat vermek.” – Italo Calvino
Her şeyin zamana yenildiği, değersizleştirildiği, insani değerler dahil tüm değerlerin hızla
tüketildiği bu çağda, mimarlık mesleğini ve ilkelerini 90 yıl önceki heyecanla savunmayı amaç edinen Mimarlar Derneği 1927’nin 90. kuruluş yılı çerçevesinde projelendirilen UrbanObs-
cura, kültürel ve mimari mirasın araştırılması, görsel ve
yazılı olarak belgelenmesi, arşivlenmesi, korunması veya yeniden yapılandırılması ilkeleri ekseninde, herkes için her yerden ulaşılabilir ve süreklilik içeren bir multimedya süreci olarak karşımıza çıkıyor.
Proje; pilot bölgeler olarak belirlenen Ankara Altındağ
ve Çankaya Belediyeleri ile İstanbul Beyoğlu Belediyesi içindeki yapılar başta olmak üzere, çeşitli kentlerde
bulunan yapıların geçmişten günümüze dek kaydedilen parsel ve mimari verileri aracılığıyla ilgili bölgelerin
mimari ve sosyokültürel durumu ile değişimini haritalayarak görünür kılmayı amaçlıyor. Ayşin Zoe Güneş
projenin kuruculuğunu üstlenirken, Cenk Gültekin ve Irmak Hakman yazılım ve mühendislik süreçlerinde,
Can Koçak ise video belgeleme sürecinde ekibe dahil oluyor. Projenin ismi ve logosu ise Tolga Görgün’ün imzasını taşıyor.
“Gerek toplumsal hafızada yer etmiş yerler, gerekse kültür kurumları ve bazı konutların, apartmanların yıkıl-
ması ve değişmesi esnasında; bu yerlerin ve mekanların tarihçesini merak edip ilgili arşivlere ulaşmak istedim” sözleriyle projenin çıkış noktasına işaret eden Ayşin
Zoe Güneş, yaptığı araştırmalar sırasında konuyla ilgili yeterli bilgiye ulaşamamış. Bu bilgileri bir araya top-
layan ve kentlerin değişimini belli yıl aralıklarına göre karşılaştırmalı olarak takip edilebilecek bir sistemin
olmadığını gözlemlemiş. Buradan yola çıkarak, kentin üç boyutlu haritasını içeren interaktif bir platformda,
Ayşin Zoe Guneş - Urbandata
ilgili arşivlere erişip inceleme imkanı bulma fikrini geliştirmiş ve böylece “UrbanObscura” projesinin temelleri atılmış.
Aynı zamanda kullanıcılar için üç boyutlu sunum
üzerinden yazılı, görsel, sesli bilgi ve arşivlere kolay
ulaşılmasını sağlamak ve bu sayede bilhassa araştırmacı,
akademisyen, kültürel ve yaratıcı endüstri çalışanları ile mes-
bir bağlam olmaktan çıkıp kişisel deneyimlerin uzamsal
sunmayı amaçlayan “UrbanObscura”, tüm bu amaçlar doğ-
bir rota oluşturmak, bu rotada hayal edilen kentlerin mekan
lek profesyonellerine yeni kaynaklar, keşifler ve bakış açıları rultusunda dijital medya, görsel ve sanatsal tasarım, tarih,
arkeoloji, antropoloji, kültürel analiz ve araştırmalar, mimari çalışmalar gibi gerek teknolojik alanda ilerleyen gerekse sosyal ve beşeri bilim dallarını içeren farklı
disiplinlerin işbirliğini esas alıyor.
En az 5 yıl sürmesi
planlanan projenin
karşılığına dönüşmesini keşfetmek, bu keşif esnasında kişisel kurucu bileşenlerini kurcalamak ve bütün bu deneyimleri
haritalamak amacıyla oluşturulan sergide, sadece sergilenen
çalışmalar değil, sergi düzenlenmesi de ele alınan bu sorular
“Serginin sadece seyirlik bir içerik değil, aynı zamanda farklı sorular eşliğinde bir keşif sunması amaçlandı. “
ilk büyük etkinliği,
ve konular üzerinden gerçekleştirildi. Bu
sayede serginin sadece
seyirlik bir içerik değil, aynı zamanda farklı
sorular eşliğinde bir keşif sunması amaçlandı.
Mimarlar Derneği 1927’nin kapanış buluşmasıyla eş zamanlı
Gelecek dönemde “Kentler: Değişen Rotalar Değişen
Değişen Rotalar Değişen Haritalar” başlığı altında farklı
ile kentsel değişim, mimarlık tarihi gibi konuları ele alan
olarak geçtiğimiz Haziran ayında gerçekleştirildi. “Kentler:
disiplinlerden 20 kişinin çalışmasının yer aldığı sergi, yakla-
şık bir ay boyunca ziyaretçilerini ağırladı. Ankara’daki Galeri Siyah Beyaz’ın ev sahipliğinde ve Ersa’nın katkılarıyla
gerçekleştirilen sergi; kentsel dönüşüm, harita ve rotala-
rın değişimi, yerin yapısı ve değişimi gibi konular üzerine
sanatçıların daha önce ürettiği ve sergi özelinde geliştirdiği
Haritalar” sergisiyle bağlantılı olan ve yine kent araştırmaları bir kaynak kitap yayınlamak; panel, konuşma ve kent turları düzenlemek; elde edilen bilgi ve verilerle dijital bir kütüp-
hane oluşturmak gibi konular üzerine eğilecek “UrbanObscura” ekibi, kolektif hafızayı kolektif bir şekilde oluşturup arşivlemek amacıyla çalışmalarına devam edecek.
yeni çalışmalarını içeriyordu. Kentin ve kentsel mekanların
Murat Germen, Muta-Morphosis, Rio de Janeiro Favela da Rocinha_No 1, 2017
Deniz Aktaş, Yapım Aşamasında 1, 2, 4, 5
issue 17 · 2017 july // 31
//
Gültekin and Irmak Hakman are involved in the software and engineering processes while Can Koçak joins the team in the
video documentation process of the project launched by Ayşin
Zoe Güneş. The name and logo of the project bear the signature “The inferno of the living is not something that will be; if there
is one, it is what is already here, the inferno where we live every day, that we form by being together. There are two ways to
escape suffering it. The first is easy for many: accept the inferno and become such a part of it that you can no longer see it. The
second is risky and demands constant vigilance and apprehension: seek and learn to recognize who and what, in the midst
of inferno, are not inferno, then make them endure, give them space.” – Italo Calvino
In this day and age when everything is defeated and devalued by time, when all values including humanitarian values are
rapidly consumed, Architects’ Association 1927, whose mis-
sion is to defend and uphold the architectural profession and
principles, presents UrbanObscura. Marking the Association’s
90th anniversary, UrbanObscura is a project aiming to research, document visually and in writing, archive, preserve or restore the cultural and architectural heritage, and present them in a continual multimedia process accessible to all.
The project’s objective is to make the buildings in several cities more visible by mapping the architectural and sociocultural
condition of, and changes in their respective regions through historical land and architectural data records. The buildings
are located in several regions, and particularly in Altındağ and Çankaya Municipalities in Ankara and Beyoğlu Municipality
of Tolga Görgün.
“During the demolition and transformation of places and
cultural institutions etched in social memory, as well as some
apartment buildings and homes, I wondered about the history of these places and spaces, and wanted to reach the related
archives,” says Ayşin Zoe Güneş, pointing to the starting point of the project. But she was unable to access sufficient information about the subject during the research she conducted, and observed that a system, which compiled these information
together and could monitor the changes in the cities at certain
yearly intervals comparatively, did not exist. She then conceived
the idea of accessing and analyzing related archives on an interactive platform including a three-dimensional map of the city, laying the foundations of the “UrbanObscura” project.
The objective of “UrbanObscura” is also to offer users easy
access to written, visual and audio information and archives
through three-dimensional presentations, and thus to provide new resources, discoveries and perspectives to researchers,
academics, cultural and creative industry professionals as well as related industries’ professionals. According to these objec-
tives, the project proposes collaboration of different disciplines
including digital media, visual and artistic design, history, archeology, anthropology, cultural analysis and research, architectural studies, and social sciences and humanities.
in Istanbul, which have been determined as pilot regions. Cenk
32 // say ı 17 · 2017 temmuz
Burcu Perçin, “Dıştaki Hareket, İçteki Boşluk” 2016, Tuval Üzerine Yağlıboya “Outer Motion, Inner Blank”, 2016, Oil On Canvas
The first major event of the project, which will last minimum
five years according to plan, was an exhibition that opened last June in Ankara at Gallery Siyah Beyaz, concurrently with the
those artists on subjects such as gentrification, changes in maps and routes, sites’ structures and change.
closing meeting of the Architects’ Association 1927. The exhibi-
Not only the works featured in the exhibition that aimed to
ing the works of 20 people from different disciplines received
and transform into spatial manifestations of personal
tion titled “Cities: Changing Routes Changing Maps” presentnumerous visitors for nearly a month. The “Cities: Changing Routes Changing Maps” exhibition hosted by Gallery Siyah
Beyaz and sponsored by Ersa featured previously created works
as well as new works produced specifically for the exhibition by
explore how the cities and urban spaces go beyond a context experiences, draw personal routes during these explorations, question the space building components of the cities imagined on this journey and map all of these experiences but
also the exhibition layout was based on these endeavors. In
this manner, the exhibition’s goal was to present much more than content and aimed to offer
“The exhibition’s goal was to present much more than content and aimed to offer a journey of discovery accompanied by questions. “
a journey of discovery accompanied by questions.
The “UrbanObscura” team will
next focus on publishing a reference book on “Cities: Changing Routes Changing Maps” exhibition and also covering
urban studies, gentrification, and the history of architecture; organizing panel sessions, talks and city tours; and creating a digital library with the data and information obtained to build and archive a collective memory.
Mert Acar, Standby - 2
Büşra Özdemir, Kentin Bahçeleri
Kübra Gürleşen, There’s No Place Like Home
issue 17 · 2017 july // 33
Yoka
designed by KaCeTu & Ersa Design Team
Çalışma mekanlarında okyanus esintisi...
The ocean breeze in the workplace...
Japonca “okyanus kokusu” anlamına gelen Yoka, yalın tasarımı ve ergonomik yapısıyla çalışma alanlarına doğanın dinamizmini taşıyor. Çapraz açılı genişleyen ayakları çalışma alanlarındaki tekdüzeliği kırarken, sahip olduğu elips formu sayesinde farklı açılardan bakıldığında mekana sıra dışı illüzyonlar kazandırıyor. Yoka; özellikli ayak yapısı, kenar bitişleriyle dikkat çeken masa tablası ve gövdesine eklenebilen depolama üniteleri sayesinde hem yenilikçi hem de işlevsel bir tasarım sunuyor.
Yoka, referring “the smell of ocean” in Japanese, brings the dynamism of nature to the workplace with its modest design and ergonomic structure. Yoka pulls down the monotony of traditional workplaces thanks to its transversal legs and its elliptical form presents extraordinary illusions in any space. Yoka offers an innovative and functional design with its characteristic legs, a table top with special finishes and mounted storage systems to the table.
ersamobilya.com
ersamobilya.com