- 2018 -
tasarım, sanat ve fikir kütüphanesi lıbrary of desıgn, art and ıdea
Ücretsizdir ve üç ayda bir çıkar. For free and published every three months.
ersa // base // kim ki o // özdemir asaf // gökhun baltacı gökçe irten // m. cevahir akbaş // mücahit muğlu
Hakkında // About Box in a Box Idea, ofis mobilyalarında uzmanlaşan Ersa’nın
mühendislik yeteneğini ve esnek üretim altyapısını temsil eden mimari bir konsept olarak 2011 yılında doğdu. Yalın Tan Jeyan Ülkü İç Mimarlık imzasını taşıyan iç mimari konseptinde yer alan “Box in a Box” fikri, dijital dünyada interaktif alanlara
yer verme isteğinden yola çıkarak, farklı bir yöne evrildi. 2012 yılında, yerli ve yabancı tasarımcıları buluşturan en büyük
sosyal platform olma vizyonuyla, Türkiye’nin tasarımcılara
özel ilk sosyal ağı BoxinaBoxIdea.com ve Box in a Box Idea dergi hayata geçirildi. Zamanla farklı akımlara da kucak
açan proje; müzik, fotoğraf, video enstalasyon projelerini
destekledi; öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine olanak sağladı, sanatçıların kendilerini ifade edebilecekleri bir saha açtı. Mimariden endüstriyel tasarım ve modaya,
grafik tasarımdan fotoğraf ve müziğe kadar uzanan geniş bir yelpazede amatör ve profesyonel sanatçıları bir araya
getiren Box in a Box Idea, kültür-sanat alanında Türkiye’nin en büyük sanal kütüphanesini oluşturma hedefiyle yoluna devam ediyor.
// Box in a Box Idea was born in 2011 as an architectural concept representing the infrastructure of flexible
production and high engineering skills of Ersa, which has
become an expert in office furniture. Involved in the interior design concept that holds the signatures of Yalın Tan Jeyan
Ülkü Interior Design, “Box in a Box Idea” has evolved into a different path, emerging from an idea to give a place to the interactive areas in digital world. With the vision of being
the biggest social platform to bring the designers together
in 2012, BoxinaBoxIdea.com, the first social network special
for the investors of Turkey, and Box in a Box Idea periodical were materialized. Embracing the different trends in the course of time, the project has supported the projects of music, photography, video installation; has allowed the
self-development of the students and has created an area
where the artists can express themselves. Bringing together
the amateur and professional designers in every area ranging from architecture to industrial design, from graphic design
to photography and music, Box in a Box Idea is continuing its journey with the aim of creating the biggest virtual
design library of Turkey in the field of art and culture.
S A H I B I // P U B L I S H E R :
Ersa Mobilya San. Tic. A.Ş.
YAY I N Y Ö N E T M E N I // P U B L I C AT I O N D I R E C T O R
Yalçın Ata yalcinata@ersamobilya.com E D I T Ö R // E D I T O R
Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com YA Z A R L A R // A U T H O R S
Aynur Yılmaz aynur.yilmaz@ersamobilya.com Merve Aktaş merve.aktas@ersamobilya.com Melike Bayık melike.bayik@gmail.com Tuğçe Asya Yaldız asyatugceyaldiz@gmail.com K A PA K I L L Ü S T R A S YO N U // C O V E R I L L U S T R AT I O N
Gökçe İrten www.gokceirten.com G R A F I K TA S A R I M // G R A P H I C D E S I G N
Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com M E T I N E D I T Ö R Ü // T E X T E D I T O R
Merve Aktaş merveaktas@ersamobilya.com Ç E V I R M E N // T R A N S L AT O R
Aydan Açıkalın a.aydan@gmail.com YAY I N T Ü R Ü // P U B L I C AT I O N T Y P E
Ücretsiz - Periyodik For Free - Periodical B A S K I // P R I N T E D B Y
İçindekiler Content P O R T F O LYO L A R // P O R T F O L I O S 3 SANAL DA ÖN E ÇIK AN L AR // THE OUTSTANDINGS ON THE VIRTUAL 4 ERSA i n c e l e m e // r e v ı e w 6 BASE s a n at // a r t 10 KIM KI O m ü z i k // m u s ı c 13 ÖZDEMIR ASAF e d e b i yat // l ı t e r at u r e 16 G Ö K H U N B A LTA C I s a n at // a r t 18 G Ö KÇ E I R T E N i l l ü s t r a s y o n // ı l l u s t r at ı o n 22 M . C E VA H I R A K B A Ş f o t o ğ r a f // p h o t o g r a p h y 26 MÜCAHIT MUĞLU g e z i // t r av e l 30
Ofset Yapımevi I L E T I Ş I M // C O N TA C T
Ord. Prof. Kerim Gökay Cad. No:60 Çamlıca/ Üsküdar / İstanbul info@boxinaboxidea.com 3500 adet basılmıştır // Printed in a run 3500 copies.
issue 19 · 2018 january // 1
1962 Bugün 60. yılını kutlayan Ersa’nın iyi tasarıma olan tutkusunun simgesi Metin Atabey Ata imzalı 1962 koltuk, Burak Koçak tarafından 60 yıl sonra yeniden yorumlanıyor.
Today celebrating its 60th anniversary, Burak Koçak recreated the 1962 chair, designed by Metin Atabey Ata in 1962, representing Ersa’s timeless passion for good design after 60 years.
İREM TAMBOVA be.net/tambovaire256b
GHAZAAL BAGHERİ ghazaalbagheri.blogspot.com.tr
PELİN TURGUT be.net/pelinturgut
1992’de Eskişehir’de doğdu. Eskişehir Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nde okudu. 2011-2015 yılları arasında Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Görsel Sanatlar Eğitimi Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. 2015’te Nuri İyem Resim Ödülleri’nde sergileme aldı. Amsterdam, Breed Art Studios’taki “6 Turkish Artists” isimli sergiye ve çeşitli karma sergilere katıldı. Çalışmalarına Eskişehir’de devam ediyor.
İrem Tambova (born 1992, Eskişehir) studied at the Eskişehir Anadolu Fine Arts High School. She completed her four-year undergraduate studies at the Anadolu University, Faculty of Education, Department of Visual Arts in 2015. The same year, one of her works was deemed worthy of exhibition as part of the Nuri İyem Art Award. She participated in the “6 Turkish Artists” exhibition at Breed Art Studios, Amsterdam as well as various group exhibitions. İrem currently works in Eskişehir.
1993’te İran’ın kuzeyindeki Gaimşehr’de doğdu. 18 yaşında ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç etti. İstanbul Üniversitesi’nin Sosyoloji Bölümü’nde okuyor. Yaklaşık 8 yıldır profesyonel olarak resim yapıyor, kariyerine resim ve tiyatro sektöründe devam ediyor.
Ghazaal Bagheri (born 1993, Ghaemshahr in northern Iran) moved to Turkey with her family when she was 18. She currently studies Sociology at Istanbul University. She has been painting professionally nearly eight years. She continues her career in painting and theatre.
1986’da Söke’de doğdu. Bodrum’da büyüdü. Lise öğrenimini İzmir’de tamamladıktan sonra, 2009 yılında Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarım Bölümü’nden mezun oldu. Birçok karma sergi ve projede yer aldı. Çalışmalarını serbest zamanlı illüstratör ve grafik tasarımcı olarak Bodrum’da sürdürüyor.
Pelin Turgut (born 1986, Söke) was raised in Bodrum. After her high school education in İzmir, she graduated from Yeditepe University Fine Arts Faculty Department of Graphic Design in 2009. She participated in several group exhibitions and projects. Pelin Turgut lives and works in Bodrum as a freelance illustrator and graphic designer.
issue 19 · 2018 january // 3
SANALDA ÖNE ÇIKANLAR THE OUTSTANDINGS ON THE VIRTUAL
LAURENT KRONENTAL Fransız fotoğrafçı Laurent Kronental, “Les Yeux des Tours”
isimli projesi ile bizi Paris’in pencerelerinden baktırıyor. Klişeleşmiş şehir görüntüleri bu pencerelerden bakınca sanki biçim değiştirerek daha estetik bir hal alıyor. Görüntüler
sanat eserlerine, pencereler de bu eserlerin pek de mütevazı olmayan çerçevelerine dönüşüyor. // French photographer Laurent Kronental shows us views of Paris from porthole windows with his project titled “Les
Yeux des Tours”. Cliché city views become aesthetic images, almost changing forms when looking from these portholes.
The views become works of art, and the portholes transform into their stylish frames.
www.laurentkronental.com
DAIANA RUIZ
//
Arjantinli illüstratör Ruiz, kadın formu ile yaptığı araştır-
The Argentinian illustrator Ruiz uses colors and simple
çalışmaları kullanıyor. Paletine ve tekrarlanan motiflerine
the female form. Looking at her color palette and repeti-
malarda güçlü kadınları tanımlamak için renk ve basit çizgi bakarsak - Matisse, Hockney ve özellikle Gauguin gibi sa-
natçıların etkilerini rahatlıkla görebiliriz. Sanatçı, çalışmalarındaki niyetinin esasen iyimser, güçlü portreler oluşturmak olduğunu söylüyor.
lines to define strong women in her explorations about
tive motifs, it is easy to see the influences of artists such as
Matisse, Hockney, and particularly Gauguin. The artist says her intention for her works is mainly to create positive and powerful portraits.
behance.net/daianaruiz 4 // say ı 19 · 2018 ocak
RITCHELLY OLIVEIRA Brezilyalı görsel sanatçı Oliveira, genellikle erkek portrelerini
kuş ve çiçek gibi duygusal görüntülerle birleştirerek aşk temasını işliyor. Onun çizimlerindeki karakterler, birbirlerini görmezden gelir gibi dursa da aynı zamanda aralarında bir etkileşim de söz
konusu. Sanatçı, “Lacunas” ismini verdiği serisi için, “Aşk, insanları esir alacak kadar güzel bir şekilde dönüştürebilir” diyor. // Oliveira, a Brazilian visual artist, mostly focuses on the love theme by portraying men with emotional images such as
birds and flowers. The characters in his drawings seem to be
disregarding one another and yet there is also an interaction. The artists says, “love can transform people in a way that is beautiful to capture.” about his “Lacunas” series.
GIDON LEVIN
//
instagram.com/ritchellyoliveira
Ukrayna asıllı sanatçı Levin, askerlik dönemin-
Levin, a Ukraine-born photographer, focuses on
projesini oluşturuyor. Sanatçı, askerlik yaptığı
inspired by his experiences in the military. The artist
den kalan deneyimlerle “21 22 23” ismini verdiği mekanlara yeniden gidiyor ve orduya dair renk ve dokuları kullanarak öz eleştirel bir proje
hazırlıyor. Levin’e göre, üniformaların detayları kusursuz bir şekilde aynı olmaya başladıkça,
beyindeki küçük ayrıntılar da birbirinin aynısı olmaya başlıyor. Sanatçı, Roger Fenton’un
1855’te Kırım Savaşı’nda çektiği top fotoğraflarından ilham aldığını da belirtiyor.
military iconography in his photo series “21, 22, 23” revisits the places where he previously served as a soldier, and creates a thought-provoking series of
photos as a testament to his memories and personal sensations in the army. According to Levin, as the
details of the uniforms become perfectly identical, the details in the brain also begin to be similar to
one another. The artist says that he was inspired by the cannons photographs by Roger Fenton in the Crimean War of 1855.
gidon-levin.squarespace.com
İYİ TASARIMIN PEŞİNDE 60 YIL Ersa’nın 60 Yıllık Uzun Tarihinin Kısa Hikâyesi… The Short Story Of Ersa’s 60-Year Long History…
Yazar | Author Merve Aktaş merve.aktas@ersamobilya.com
1955 yılında askerden döndükten sonra Sivas’ta babasının ve amcasının işlettiği manifatura dükkânında çalışmaya başlayan Metin Atabey Ata, hayalinin peşinde 83 yıl yaşadı ve markasının baş mimari olarak çok sayıda ilki, hayaline ortak olanlara hediye etti. Bu yazı, bugün 60. yılını kutlayan Ersa’nın, sayfalara sığması çok da kolay olmayan uzun tarihinin kısa hikâyesidir… 1958’de Sivas’ta bir metal doğrama atölyesinde dönemin masa, karyola ve sandalye ihtiyacına yönelik üretim faaliyetlerine başlayan Metin Atabey Ata, 1962 yılında metal kesitleri su borularından oluşturulmuş ikonik kırmızı sandalyeyi tasarlar.
1964’te Eskişehir’de 4.000 adetlik ranza ihalesini kazanır ve üreti-
min yerinde gerçekleşmesinin daha ekonomik olacağını düşünerek geçici olarak Eskişehir’e taşınır. Dört ay sonra işi teslim ederek Sivas’a geri döner.
Ankara’da Her Şeye Sıfırdan Başlamak 1968’de iş hacmini artırmak hedefiyle, Devlet Malzeme Ofisi tarafından açılan ihalelere girmeye başlar. Üç yıl boyunca aldığı işleri Sivas’ta imal
edip, Türkiye genelindeki illere dağıtır. Ancak hayallerini 240 metrekarelik atölyesine sığdıramaz ve 1971 yılında Devlet Malzeme Ofisi’nin açtığı
büyük bir ihaleyi kazanarak tüm üretimini Ankara’ya taşımaya karar verir. Metin Atabey Ata’nın en büyük oğlu, bugün Ersa Mobilya Yönetim
Kurulu Başkanı olarak görev yapan Erol Ata’nın yıllar sonra söyleyeceği
gibi, soğuk bir kış gecesinde yola çıkarak 27 Ocak 1971’de Ankara’ya varır.
Ailesinin desteğiyle Ankara’da her şeye sıfırdan başlar. Oğulları Erol, Ercan ve Erdem Ata’nın da yardımıyla, dönemin elverişsiz koşullarında üretim yapmaya çalışır.
Erol Ata, bu büyük hayalinin peşinde koşan, ona ve ailesine yol gösteren babasının çalışmalarını yıllar sonra şu sözlerle anlatacaktı: “Devlet Mal-
zeme Ofisi’nden aldığımız ilk büyük işimiz olan 10.000 adet ahşap tablalı, profil ayaklı, metal gövdeli masaların üretiminin zamanında yetişmesi
için olağanüstü bir çaba sarf etti. Özellikle masa çekmecelerinin klapa
olarak adlandırılan kapaklarının, o güne kadar 9 aşamalı büküm işlemini,
yaptığı dayama ayarlarıyla kademeli olarak bükülebilecek duruma getirerek zamandan büyük tasarruf elde etti. Diğer kalıplarla da teslimatların aksaErcan Ata, Erdem Ata, Erol Ata, Metin Atabey Ata. Ankara, 1987
madan, zamanında bitmesini sağladı.”
“Ankara’da dahi sanayi borusu yokken su borularıyla üretim yapardık, metal levha ihtiyacı ise yağ varillerinin gövdelerinden temin edilirdi.” 6 // say ı 19 · 2018 ocak
Ercan Ata ise 70’li yıllarda üretimin zorluklarını
anlatırken “Ankara’da dahi sanayi borusu yokken su borularıyla üretim yapardık, metal levha ihtiyacı ise
yağ varillerinin gövdelerinden temin edilirdi. Elektrik motoru, makinelerin her biri için ortak kullanılırdı, o esnada ihtiyacı olan makineye bağlanırdı” diyecekti.
Jeyan Ülkü’nün üstlendiği, Ersa’nın mühendislik yeteneğini ve
esnek üretim altyapısını yansıtan Box in a Box Idea mimari konseptli mağazasını 2011 yılında İstanbul Fulya’da 1.300 metrekare
alan üzerinde açar. Mağaza konsepti aynı yıl American Interior Design tarafından düzenlenen “Best of Year” ödüllerinde, tüm
dünyadan finale kalan dört proje arasında yer alır. Ödüllü mağaza konsepti, 2012’de sektöre özel geliştirilmiş ilk yerli yayın olan
BoxinaBoxIdea.com’un doğmasını; zamanla farklı akımlara da Zorluklara karşı eğilmeden çalışmaya devam eden Metin Atabey Ata ve ailesi, 18 Eylül 1978’de Ersa markasını resmen kurarak
yeniden yapılanmaya başlar. Uzun süre boyunca metal mobilya
üretimi yaptıktan sonra 1987’de ahşap ofis mobilyasının gelecekte
tasarımdan, fotoğraf ve müziğe geniş bir yelpazede amatör ve
profesyonel isimleri bir araya getiren Box in a Box Idea derginin hayata geçmesini sağlar.
daha fazla tercih edileceğini öngörerek ahşap atölyesini kurar.
Ersa, 2014 yılında İstanbul’daki merkezini Altunizade’ye taşır
dışına yapılan ziyaretler sonucunda ilk kez ithal makineleri ekler.
konumu kadar banliyö karakterine sahip lokasyonuyla firmanın
O tarihe kadar yerli makinelerden oluşan üretim parkına, yurt
Yeniliklerin peşinde daima gelişmeyi ilke edinen Ersa markası, dönemin en büyük tedarikçilerinden biri olur.
Organize Sanayi Bölgesi’ndeki İlk Üretici Sivas’ta küçük bir atölyede doğan Ersa, Ankara’da dört katlı
bir yapıya yayılan üretimini, 14 Mayıs 1990 tarihinde kentin ilk Organize Sanayi Bölgesi’ne üstelik bölgedeki ilk üretici olarak taşır ve üretimine 5.248 metrekare alan üzerinde devam eder.
ve 4 katta 1.350 metrekare alana yayılan müstakil bina, merkezi
köklerine yakın durur. ŞANALarc tarafından yeniden ele alınan yapı, mağaza olmanın ötesinde mobilya tasarımı, görsel tasarım
ve yeni medya prodüksiyonu için bir yaratıcılık merkezi işlevinde yeniden tasarlanır ve Ersa Ideas House adıyla, firmanın sosyal etkileşim, mağaza deneyimi ve çalışma alanı için geliştirdiği “Core Ideas” konseptiyle yeniden oluşturulur. Mağaza çok
geçmeden Arkitera Mimarlık Merkezi tarafından geliştirilen Türkiye Mimarlık Yıllığı 2016’da değerli mimari ve iç mekan projelerinin arasına girmeye hak kazanır.
Gelişimini üretimin yanı sıra tasarım faaliyetleriyle sürdüren
2014 yılından bu yana dünyanın önde gelen ofis mobilyası
birliği başlatır. İlk ihracatını 2002’de gerçekleştirir.
Ersa, dünya çapında ünlü tasarımcılarla iş birliği yapan
Ersa, 1999 yılında çok sayıda uluslararası ve yerli tasarımcıyla iş
Sektörünün en büyük üreticilerinden biri konumuna yükselen Ersa, 2009’un Ağustos ayında
büyük bir yatırımla, 1. Organize
Sanayi Bölgesi’nde 23.500 metre-
markalarından Haworth’ın Türkiye temsilciğini yürüten
Cappellini tasarımlarını Haworth markası altında kulla-
nıcısıyla buluşturur. İtalyan ofis mobilyası üreticisi Quad-
rifoglio Group’un temsilciliğini yürütürken, aynı zamanda
2016 yılı itibarıyla İngiliz Frem Group ile ortaklık yaparak Avrupa’nın önemli noktalarında görünürlük kazanır.
bir üretim tesisi daha kurar ve
Çalışma Mekanlarından Sonra Yaşam Alanlarında...
34.500 metrekareye taşır.
Markasına her daim inanan kurucusu ve Onursal Başkanı
2010 yılında Design Turkey ve
lerinin üzerine kurulduğu ilke ve değerlerine sadık kalarak
kare alana yayılan yeni ve modern toplam kapalı üretim alanını
2011 yılında Red Dot gibi dünya
çapında prestijli ödüllerle buluşan marka; Türkiye ve dünyadan çok sayıda önemli isimle iş birliği
yaparak tasarım alanında yenilikçi ürünlerin geliştirilmesini sağlar.
Güvenilirliği ve kalitesiyle yakaladığı başarı, Ersa’yı İstanbul’da
Ankara, 1971
kucak açan, mimariden, endüstriyel tasarım ve modaya, grafik
mağaza açmaya teşvik eder. İç
mekan tasarımını Yalın Tan &
Metin Atabey Ata’yı 21 Mart 2017’de kaybeden Ersa, temelbüyümeye devam ediyor. Bugün üçüncü kuşağın da dahil
olduğu yönetimiyle 50’nin üzerinde ödüllü tasarımı, dünyanın 41 ülkesine ihraç ettiği ürünleri, Türkiye’de ofis mobilyası ala-
nında kurduğu ilk Ar-Ge ve Tasarım Merkezleri, uluslararası iş birlikçileri ve gelecek dönem yatırımlarıyla, 2018 yılında dünya çapında bir marka olma yolunda 60. yılına büyük bir coşkuyla giriyor. Çalışma mekanlarının yanı sıra yaşam alanları için de tasarımlar geliştiren Ersa, değerli tasarımcıların iş birliğiyle
oluşturduğu yeni ev mobilyası serisini, ilk kez Ocak ayında 14. Uluslararası İstanbul Mobilya Fuarı’nda tanıttı.
Ankara, 1978
Metin Atabey Ata. Ankara, 1968
issue 19 · 2018 january // 7
//
family, worked: “The first major contract we got from the State Supply Office was for 10,000 tables with wooden
tops, profile legs and metal bodies, and my father worked extraordinarily hard to complete the production on time.
After completing his military service in 1955 , Metin Atabey Ata started his professional life working in the textile shop operated by his father and uncle in Sivas. He lived 83 years
following his dream, and as the chief architect of his brand, introduced many firsts to those who shared his dream. This is the short story of Ersa’s 60-year long history, which cannot be easily fit into pages.
In 1958, Metin Atabey Ata started production of tables, beds and chairs to meet the demand of the period in a metal
workshop in Sivas, and in 1962 he designed the iconic red chair with metal parts made of water pipes.
In 1964, he won a contract to supply 4,000 bunk beds and
temporarily moved to Eskişehir considering that production
onsite would be more economical. He delivered the goods in
He improved the production of the drawer fronts, which
previously required a 9-step bending process, to be bent in stages with the adjustments he made, and saved valuable
time. Using other molds as well, he managed to complete the orders on time and deliver without any delays.” Ercan Ata explained the difficul-
ties of production in the seventies: “When there were no industrial pipes even in Ankara, we would
produce with water pipes, and the metal plates would be obtained
from the bodies of oil barrels. The
electric motor would be shared by
all the machines and connected to
“When there were no industrial pipes even in Ankara, we would produce with water pipes, and the metal plates would be obtained from the bodies of oil barrels.”
the machine that needed it.”
four month and returned to Sivas.
Metin Atabey Ata and his family, who continued to work
Ersa continued to grow both in production and also
Starting Everything From Scratch In Ankara
a brand on September 18, 1978 and started restructuring.
began to partner with several international and local design-
In 1968, he began entering the tenders opened by the State
Supply Office. For the next three years, he manufactured the orders he received in Sivas and distributed them to prov-
inces across Turkey. However, he was no longer able to fit
his dreams into his 240-square-meter workshop, and in 1971 he decided to move production to Ankara after winning a
major contract by the State Supply Office. As Erol Ata, the eldest son of Metin Atabey Ata currently the Chairman of
relentlessly against challenges, officially launched Ersa as
After manufacturing metal-based furniture for many years, Ata built a woodworking shop in 1987, foreseeing that
through design activities, and starting in 1999 the company ers. Ersa started exports in 2002.
wooden office furniture would be preferred more in the
Having become one of the biggest producers in the industry,
sisted of only local machines up until then, with imported
modern production plant spread on 23,500 square meters
future. He expanded the machinery park, which con-
machinery for the first time following his visits abroad.
The Ersa brand, always pursuing innovations and aiming for development, became one of the biggest suppliers of
Ersa made a significant investment to build a new and
in the 1. Organized Industrial Zone, increasing its total indoor production to 34,500 square meters.
the period.
The brand was recognized with prestigious international
1971. With the support of his family, he started everything
The First Manufacturer In The Organize Industrial Zone
2011. Collaborations with local and international designers
unfavorable conditions of the time with the help of his sons
Ersa, born in small workshop in Sivas, had been producing
Ersa Mobilya, told may years later, he set out from Sivas on a cold winter night, and arrived in Ankara on January 27,
from scratch. And he strived to carry out production in the Erol, Ercan and Erdem Ata.
Years later, Erol Ata would talk about how his father, who pursued his grand dream and always guided him and his
have also provided opportunities to design and develop innovative products.
in a four-floor building in Ankara, and on May 14, 1990
Driven by the success achieved thanks to its reliability
as the first producer in the region. The production would
in 2011. The store, with interior design by Yalın Tan &
moved to the first Organize Industrial Zone in the city continue on a total area of 5,248 square meters.
1962 yılında Metin Atabey Ata tarafından tasarlanan koltuk. // The chair designed by Metin Atabey Ata in 1962.
8 // say ı 19 · 2018 ocak
awards such as Design Turkey in 2010 and Red Dot in
and quality, Ersa decided opened its first store in Istanbul Jeyan Ülkü, featured the Box in a Box Idea architectural
Burak Koçak tarafından 2017 yılında yeniden yorumlanan 1962 koltuk. // 1962 chair redesigned by Burak Koçak in 2017
Fabrika Merkez, Ankara, 2017 // Headquarter Factory, Ankara, 2017
Fabrika Merkez, Ankara, 2017 // Headquarter Factory, Ankara, 2017
concept and reflected Ersa’s engineering capabilities and
creativity for furniture design, visual design and new media
Ersa lost its founder and Honorary President Metin
meters in Fulya, Istanbul. The same year, the store concept
Ideas House with the concept of “Core Ideas” developed by
2017. Today, Ersa continues to grow by remaining faith-
flexible production infrastructure in an area of 1,300 square was shortlisted among the four finalists at the “Best of
Year” awards organized by American Interior Design. The
award-winning store concept gave birth to BoxinaBoxIdea. com, the first local publication to be developed specifically for the industry in 2012 and later led to the launch of Box
in a Box Idea magazine that brings together a broad range
production beyond its function as a store, and named Ersa the company for social engagement, store experience and
as a workspace. Soon after, the store earned the right to be included in the 2016 Turkish Architectural Journal created
by Arkitera Architecture Center and listed among the most valuable architectural and interior design projects.
of amateurs and professionals from architecture, indus-
Now It’s In Home After Workspaces
music, embracing various disciplines over time.
Ersa has been representing Haworth, the leading global
In 2014, Ersa moved its İstanbul head office to Altunizade.
and also offering Cappellini designs to clients. In addi-
trial design and fashion, graphic design, photography and
The four-floor detached building, spread on an area of 1,350 square meters is in a central location with suburban char-
acteristics, aligning with the company’s roots. The building, reinterpreted by ŞANALarc was redesigned as a center of
office furniture brand exclusively in Turkey since 2014,
Atabey Ata, who always believed in his brand on March 21, ful to the principles and values that form its foundation. With the third generation of the family currently a part
of the company’s management, Ersa is celebrating its 60th anniversary in 2018 with more than fifty award-winning designs, exports to 41 countries, Turkey’s first R&D and Design Centers in the field of office furniture, interna-
tional partners and future investments. Ersa, on its way to becoming global brand, now brings 60 years of expertise
and experience to home furniture with offers for contemporary and original spaces.
tion to serving as a reseller of the Italian office furniture
manufacturer Quadrifoglio Group, Ersa has also partnered with the UK-based Frem Group in 2016 and enjoyed more visibility in some of the most important cities in Europe.
Ersa Ideas House, Istanbul, 2017
issue 19 · 2018 january // 9
BASE Türkiye’nin Yeni Sanatçı Platformu A New Artist Platform In Turkey
Yazar | Author Merve Aktaş merve.aktas@ersamobilya.com
Mezuniyetten profesyonel sanat hayatına geçişlerinde yeni nesil sanatçılara destek olmayı
amaçlayan; aynı zamanda galeri, koleksiyoner, sanatsever ve yaratıcı endüstrilerin genç yete-
nekler keşfetmesine aracı olma misyonu taşıyan BASE, Ersa’nın mimari tasarım ve mobilya sponsorluğunda 21-24 Aralık 2017’de gerçekleştirildi. Tüm Türkiye’den yeni nesil sanatçıları
aynı çatı altında buluşturan BASE, neo-klasik mimarisi ve yüksek tavanlarıyla bugün tarihi
ve nostaljik yapısını muhafaza ederek ziyaretçilerine kendine has bir atmosfer sunan Galata Rum Okulu’nda 4 gün boyunca 12 bini aşkın ziyaretçiye ev sahipliği yaptı.
20 şehirden, 108 yeni nesil sanatçıya ait 116 eserin sergilendiği BASE, ince düşünülmüş
kurgusuyla Türkiye genelinde sanat öğrencileri için eşitsizlik anlamına gelebilecek mesafeleri kaldırarak sanat izleyicisi ve profesyonellere yönelik yeni bir keşif alanı sağlaması açısından değerli bir başlangıç olarak görülebilir. Her biri farklı bir tecrübe ve
göze sahip uluslararası 23 ismin seçici kurulunu oluşturduğu
BASE sergisinin küratörlüğünü ise sanat yazarı, akademisyen
ve AICA Türkiye (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği) Yönetim Kurulu Üyesi Derya
Yücel üstlendi. Sanatın teme-
linde, dünyanın algısal, formsal ve görsel düzeyde yansıması
olduğunu savunan Yücel’e göre; “Toplumsal, teknolojik, politik, ekolojik, estetik gibi birbirinden farklı görünen her türlü
sistem yaratıcı kanallar aracılı-
ğıyla bireysel düzlemde aktarı-
“Toplumsal, teknolojik, politik, ekolojik, estetik gibi birbirinden farklı görünen her türlü sistem yaratıcı kanallar aracılığıyla bireysel düzlemde aktarılır. Sanatın sonsuz anlamlar ve farklılıklar içerdiği göz önüne alındığında, BASE katılımcıları olan genç sanatçı adaylarının yarattığı anlamlar ve ürettiği birbirinden farklı bakış açısı da bu çeşitliliğin ifadesi olarak görülebilir.”
lır. Sanatın sonsuz anlamlar ve
farklılıklar içerdiği göz önüne alındığında, BASE katılımcıları olan genç sanatçı adaylarının yarattığı anlamlar ve ürettiği
birbirinden farklı bakış açısı da bu çeşitliliğin ifadesi olarak
görülebilir. 20 şehirden, 108 yeni nesil sanatçıya ait 116 yapıtın paylaşıldığı BASE’de birbirinden farklı disiplinlerin, yöntemlerin, mecraların ve mesajların, farklı yaratıcı ifadeler aracılığıyla görsel dile aktarıldığı üretimler izleniyor. Konvansiyo-
nelden dijitale, geleneksel mecralardan yeni mediumlara çini, Gül Fidan Açıkgöz
seramik, resim, heykel, enstalasyon, fotoğraf, video ve görsel
tasarımlar aracılığıyla ortaya konan bu üretimler; düşüncenin,
bilginin, insanın, bedenin, çevrenin, doğanın, kentin, kısacası dünyanın parçalı görüntülerine “şimdi”ye dair “öznel” anlatımlar olarak dikkat çekiyor. BASE’e ev sahipliği yapan Galata Rum İlkokulu’nda mekanın öz kimliği ve fiziksel yapısının sağladığı imkanlar
dahilinde sergi üç ana başlıkta, üç ana bölüme ayrılıyor. “Bilgi”, “İnsan” ve “Çevre” olarak belirlenen bu üç alt başlık, genç sanatçı ve tasarımcıların üretimlerinde odaklandıkları 10 // say ı 19 · 2018 ocak
ifade biçimlerinde görünür olan temaları, farklılıkların uyumu çerçevesinde ortaya çıkarmayı amaçlıyor.”
BASE, sergi programının yanı sıra aralarında Agah
Uğur, Alev Ebuzziya, Ali Kazma, Banu Çarmıklı, Gülsün Karamustafa, Hale Tenger, Mehmet Güleryüz, Murat
Germen, Mustafa Taviloğlu, Refik Anadol, Taner Ceylan gibi isimlerin de bulunduğu 75 konuşmacının yer aldığı
BASE Talks panel programıyla dört gün boyunca sergiye paralel çok sayıda önemli konuyu da tartışmaya açtı. 19.yüzyılın ikinci yarısında inşa edilen Galata Rum
Okulu binasının tarihi dokusu göz önünde bulundurula-
rak oluşturulan alanlarda Ersa’nın çok sayıda ödüllü tasarımı kullanıldı. Ece Yalım Design Studio imzalı Twins
koltuk, Envelope bekleme ünitesi ve Carnival serisinden Trapeze, Lobut, Tambour ve Acrobat mekana hareketli
bir görünüm kazandırırken, Burak Koçak tasarımı Hull
sanatçılarımıza destek vermeyi amaçlayan BASE etkin-
liğinin bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz. Kurumsal yayınımız Box In A Box Idea ve içinde bulunduğumuz
veya destekçisi olduğumuz öğrenci etkinliklerinde olduğu gibi genç isimlerle bir araya gelmek, Ersa için her zaman çok değerli ve vazgeçilmez olmuştur” dedi.
koltuk ve Şule Koç tasarımı Hi sehpa ile panelistle-
Birbirinden değerli yeni mezun sanatçıları, küratör ve
kurgusu oluşturuldu. Atölye ve kafe alanlarının yer aldığı
BASE; sanatın farklı ortam, platformlardaki paylaşımını
rin bulunduğu alanda yenilikçi ve konforlu bir mekan
teras katında ise Ersa’nın bekleme alanları için geliştirilen ürünleri tercih edildi.
Emrah Ateşli
panelistleri, yaratıcıları, destekçileri ve ev sahipleriyle
ve farklı nesilleri bir araya getirmede önemli bir görev üstlendiği, umut dolu bir gelecek vadediyor.
Ersa Genel Müdür Yardımcısı Yalçın Ata, “Türkiye’nin dört bir yanındaki üniversitelerden yeni mezun genç
Can Özal
Damla Yalçın
issue 19 · 2018 january // 11
BASE, where 116 works by 108 new generation artists from
under three headings based on the facilities provided by
seen as a valuable start in terms of providing a new area of
three headings, determined as “Knowledge,” “People,” and
20 cities were exhibited in a well thought layout, can be
“All systems such as social, technological, political, ecological, aesthetic, etc. that seem different are communicated on an individual plane via creative channels. Considering that art has infinite meanings and variations, the meanings and different perspectives that the young artist candidates participating in BASE have created can be seen as and expression of this diversity.”
// BASE, a new artist platform, which aims to support new
generations of artists in their transition from graduation to professional arts life, as well as to serve as an intermediary for galleries, collectors, artistic and creative industries to
discover young talents, was held on December 21-24, 2017 with Ersa as architectural design and furniture sponsor.
BASE, which brings a new generation of artists from all around Turkey under one roof, hosted over 12 thousand
visitors during the four-day event at Galata Rum Okulu, a
unique space with neo-classical architecture and high ceilings preserving its historic and nostalgic nature.
exploration area for art audiences and professionals by eliminating the distances that could mean
inequality for art students across Turkey.
Derya Yücel, art critic, scholar
and AICA Turkey (International
Association of Art Critics) board member, curated the exhibition
BASE with a selection committee of 23 international figures, each
the own identity and physical structure of the place. The “Environment,” aimed at revealing the themes visible in
the expressions that young artists and designers focus on in their production within the context of a harmony of differences.
In addition to the exhibition, BASE Talks hosted 75 speakers including the likes of Agah Uğur, Alev Ebuzziya, Ali
Kazma, Banu Çarmıklı, Gülsün Karamustafa, Hale Tenger, Mehmet Güleryüz, Murat Germen, Mustafa Taviloglu, Refik Anadol and Taner Ceylan who addressed several important topics during the four-day event.
with different experiences and
Several award-winning Ersa designs were used in the spaces
who argues that for art the world
the Galata Rum Okulu built in the second half of the 19th
perspectives. According to Yücel,
is a reflection on perceptual, form and visual levels, “All systems such as social, technological,
political, ecological, aesthetic, etc. that seem different are commu-
nicated on an individual plane via creative channels. Considering
that art has infinite meanings and variations, the meanings and different perspectives that the young artist candidates participating in BASE have created can be seen as and
created by taking into consideration the historical nature of century. Ece Yalım Design Studio’s Twins chair, Envelope waiting unit, and Trapeze, Lobut, Tambour and Acrobat
from the Carnival series lent a lively look to the exhibition
spaces while the Hull chairs designed by Burak Koçak, and the Hi side table that Şule Koç designed helped to create
an innovative and comfortable atmosphere where the panel sessions were held. Ersa products developed for waiting
areas were preferred on the terrace floor where the workshops and café were located.
expression of this diversity. The artistic production exhibited
Yalçın Ata, Deputy General Manager – Ersa, said, “We are
artists from 20 cities, included various disciplines, methods,
young artists who have recently graduated from universities
in BASE, which hosted 116 works by 108 new generation
mediums and messages communicated in a visual language
through different creative expressions. These artistic productions, which were presented as ceramics, paintings, sculp-
tures, installations, photographs, video and visual designs,
through a range of traditional and new mediums from con-
proud to be a part of the BASE event that aims to support
across Turkey. As we do with our corporate publication Box in a Box Idea or the student events of which we are part or that we support, coming together with young people has always been very valuable and essential to Ersa.”
ventional to digital, stand out as “subjective” narratives about
BASE, enriched by the participating new graduates, cura-
city, in short, the fragmented images of the world in the
a hopeful future in which arts assume an important role in
thinking, knowledge, people, body, environment, nature,
context of “now”. In the Galata Rum Okulu, which hosted
BASE, the exhibition was divided into three main sections
tors and panelists, creators, supporters and hosts, promises
bringing together different generations sharing arts on various platforms.
Seda Havva Yakupoğlu
12 // say ı 19 · 2018 ocak
kim ki o “Hem bir başkasına yöneltilen bir itiraz iması var, hem de bizim kim olduğumuza dair kendi içinde bir önemsizleştirme.” “It implies an objection about who someone is but it also contains a trivialization about who we are.”
İsminizi, Biriken ile yaptığımız röportajda duyduk. Sevdiğimiz ve sıra dışı bir grup olması nedeniyle performanslarında müzik yapan grubu da merak ettik. Sizi araştırıp dinleyince, dergimizin takipçilerinin de çok beğeneceğini düşünerek iletişime geçtik. Müziğe başlayış
Röportaj | Interview Aynur Yılmaz aynur.yilmaz@ersamobilya.com
öykünüzü anlatabilir misiniz? Başından beri ikili olarak hareket ediyorsunuz değil mi? Ekin Sanaç, Berna Göl : Öncelikle teşekkür ederiz. Biz ortaokuldan beri arkadaşız ve aslında ilk
başta bile ortak müzik zevkimiz bizi buluşturdu. Müzik yapmak da aynı yıllarda istediğimizden emin olduğumuz bir şeydi. Sadece müzik yapmanın değil, aynı zamanda müzik dinlemenin de bir kimlik olduğunu kabul eden bir kuşaktanız denebilir. Yani dinlemek
ve yapmak hep iç içe oldu. Erken yaşlardaki stüdyo denemelerinin, ayrı geçirdiğimiz uzun yıllar çerçevesinde başkalarıyla müzik yapma-
nın ardından bundan on bir yıl önce “kim ki o”ya başladık. Bir gün
sokakta karşılaşıp bir kadın grubu kuralım diyerek çok heyecanlandık. Kısa bir denemenin ardından da bu grubun sadece bir ikili olabileceğine ikna olduk ve öyle de devam edecek gibi görünüyor.
İsminiz nasıl çıktı diye sorsak ? Sık soruluyordur sanırım ama bilmek isteyenler için anlatır mısınız? Yanlış yazılma ihtimali de çok. Sonunda soru işareti yok herhalde... Evet tamamını küçük harfle yazıyoruz ve soru işareti yok. Yolda kar-
şılaşıp stüdyoya girmemizle hemen aletlerin başına geçtik. O zamana
dek çoğunlukla İngilizce sözlü müzikler dinlemiş olmamıza rağmen, biz gündelik dilimizde şarkı söylemek istiyorduk. Fakat Türkçe’nin sondan eklemeli fiilleri ile bu iş epey zor geldi. Bunun üzerine tam
cümleler yerine kesik kesik veya kelime kelime sözler söylemeyi
denedik. Aklımıza ilk gelen “kim ki o” oldu ve bir anda parçalara
sözlerle eşlik edebilmeye başladık! Bu da grubun adını oluşturdu. Zaman içinde bizim için farklı anlamlar kazandı. Hem bir başkasına yöneltilen bir itiraz iması var, hem de bizim kim olduğumuza dair
kendi içinde bir önemsizleştirme. Yani sonuçta ismimizden pişmanlık duymadığımız için mutluyuz.
Sizden daha çok “synth-pop ikilisi”, “synth-bas ikilisi” olarak bahsediliyor. Kendinizi ve müziğinizi tanımlamak isteseniz, nasıl anlatırsınız? Fotoğ raf // Photog raph : Aylin Güngör
Bu tanımlar kullandığımız aletleri içerdiğinden oldukça yerinde. Karanlık pop, dark pop, darkwave denmesi de bizi mutlu ediyor.
İlk albümünüzü kendi olanaklarınızla çıkararak zorlu bir yol seçmişsiniz. Sonrasında turne ve konserler, tanınırlığınızı artırmıştır ama bir müzik şirketinden albüm teklifi gelmesi çok motive edici olmuştur sanırım? Bir açıdan zordu (ciddi bir el emeği gerektiriyordu) ama bir yandan da özgürlük oldu. Hatta bir
kariyer planımız olmadığı için, parçalar ortaya çıktıkça hemen CD formatındaki albümlerimizi
issue 19 · 2018 january // 13
hazırlamaya giriştik. Plak şirketleri bizi aslında turnelerden
Çok yakın tarihte çıkan albümünüz ve İstanbul’da yaptığınız
ziyade CD’lerimizle ve internet üzerindeki paylaşım alanları
konser sonrası izlenimleriniz neler?
yıllarda zaten senelerin birikimi bir enerji patlaması müziğe
Yeni albümümüz Zan, diğerlerine göre daha zor ve uzun bir
çok şaşırttı ve tarif edilemez sevinçlere boğdu denebilir.
nün meseleleri dinleyiciye ulaşabiliyor. Bu da çok sevindirici.
aracılığıyla duydular. Motive olmak konusunda özellikle ilk
şekil verdi ve fazlasıyla motiveydik. Albüm teklifleri bizi daha
Bir mimar ve bir şehir plancısı olmanız beni çok şaşırtmadı aslında... Ancak hayatınızda müzik ile bu meslekler ne kadar süre birlikte yürüyebildi? Bu eğitimlerin size katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
sürecin ürünü. Konserlerde görebildiğimiz kadarıyla albümü-
6 Ocak 2018’de Demonation Festivali’nin Babylon ayağına veteran kontenjanından konuk olduk. Zan albümünü tam
anlamıyla izleyiciyle paylaşacağımız ilk konser oldu. Şimdiden yepyeni parçalar yapmak için de çok heyecanlıyız.
ZAN albümünde Biriken ile çektiğiniz klip çok dikkat B: Hâlâ mimarlık ve müziği aynı anda götürmeye diretiyorum.
çekiciydi, biraz bahsedebilir misiniz?
kabul etmek istemesem de eğitimin ciddi katkısı oldu. Bir
Teşekkür ederiz. Biriken’le çalışmak beklediğimizden bile çok
mecralarda bile benzer yanları olması çok ilginç.
bize çok ilham veriyor ve heyecanlandırıyor. Birkaç sene önceki
Ama giderek zorlaştığını itiraf etmeliyim. Kendi adıma çok
projeyi başından sonuna tasarlama pratiğinin bu denli farklı
E: Şehir planlama okudum ama hiç o alanda çalışmadım.
Üniversiteden mezun olduğumdan beri Bant dergisindeyim. Bant Mag.’ın yayın yönetmenliğini yapmaktayım. Benim eğitimimle kurduğum herhangi bir bağlantı yok aslında.
şey kattı. Biriken aslında çok eski dostlarımız. Yaptıkları işler performansları “Beraberce Ölmek” için bizden müzik istemişlerdi ve biz de heyecanla hazırlamaya koyulmuştuk. Albümden
hangi parçaya klip çekeceğimizi bile bilmeden önce, bu klip için onlarla çalışmak istediğimizi biliyorduk. Sabitlerimizi belirledik ve işin gerisini onlara bıraktık diyebiliriz.
Bundan sonraki müzik kariyerinizi nasıl devam ettirmeyi planlıyorsunuz veya nasıl hayal ediyorsunuz ? Her ne kadar çok çalışsak da biz geleceğe dair çok plan yapmayabiliyoruz. Ama genel hatlarıyla şu anda bildiğimiz, yeni par-
çalar ve albümler olacak. Ve biz yeni parçalarda kendi yapma pratiğimiz ve bilgimiz dahilinde bazı sınırları aşmak ve bazı alışkanlıkları değiştirmek isteyeceğiz.
14 // say ı 19 · 2018 ocak
// We heard about you in an interview with Biriken. We also wanted to learn about the band since it is quite different. When we looked you up and listened to your music, we thought the readers of our magazine would be interested too, and we got in touch. Please tell us about how you started. You have been a duo since the beginning, have you not? First of all, thank you. We have been friends since middle school and as a matter fact, our taste in music brought us together even
at the very beginning. Making music was also something we
were sure we wanted to do in those years. You could say that we are of the generation that accepts not only making music but also listening to it as an identity. So, listening to and making
music was always intertwined. After studio experiments early
on, and making music with others in the long years we spent apart, we started “kim ki o” eleven years ago. We happened to see each other on the street one day and decided to form a girl
band. After a brief attempt, we were convinced that this band could only be a duo. It looks like this is how we will continue. What about the band’s name? I am sure you get this question very often but please tell us for those that want to know. It is also quite possible to misspell it because it doesn’t end with a question mark. After we met on the street, we went into the studio and we
headed straight to the instruments. Even though we mostly
Fotoğ raf // Photog raph : Aylin Güngör
The fact that designing a project from start to end has so many
listened to songs with English lyrics up until then, we wanted
similarities even in such different mediums is quite interesting.
a lot of suffixes, it was quite difficult. So we tried using clauses
E: I studied urban planning but I never worked in that field.
o” (who is he/she/it) and started to sing along with the songs.
and I am currently the chief editor at Bant Mag. So what I do
to sing in our everyday language. But with Turkish verbs having or words instead of full sentences. So we came up with “kim ki
I have been working for the Bant magazine since I graduated,
It also became the name of the band. In time, it gained more
now and my education are not related at all.
but it also contains a trivialization about who we are. We don’t
In the wake of the new album you have just released
meaning for us. It implies an objection about who someone is regret choosing that name and we are very happy with it.
People mostly refer to you as a “synth-pop duo” or a “synth-
and the concert in Istanbul, what are your thoughts and impressions?
bass duo”. How would you describe yourself and your music?
Our new album Zan is the fruit of a longer and more difficult
These descriptions are quite apt since they also refer to the ins-
the concerts, the album resonates with the audience, and this
process compared with the others. As far as we can see from
truments we use. We also like calling it dark pop or dark wave.
makes us happy. We performed at Babylon during the Demo-
You chose the hard way by self-producing your first album.
first concert where we played Zan for the audience. And we are
A tour and concerts must have certainly increased your recognition but getting an offer from a recording company was surely very motivating, wasn’t it? In a way, it was difficult (it involved serious labor) but it also
nation Festival on January 6 as one of the veterans. It was the excited about writing new songs.
The video that Biriken directed for a song from Zan is quite interesting. What can you tell us about it?
gave us freedom. We didn’t have a career plan and as the songs
Thank you. We have learned so much from collaborating with
The recording companies learned about us through our CDs
and excite us. A few years ago, they wanted us to write the music
In terms of motivation, the built-up energy of years shaped
we gladly set off to do it. Even before we chose the song to
came together we started creating our albums in CD format.
Biriken. They are actually old friends, and their works inspire
and the sharing sites on the Internet rather than our concerts.
for their performance “Beraberce Ölmek” (Dying Together) and
our music early on and we were really driven. Album offers
make a video, we knew that we wanted to work with them. We
surprised and excited us even more.
defined the essentials, and left the rest to them.
I am not really surprised that one of you is an architect, and the
What are your plans or dreams about how you want to
other an urban planner... But with music in your life, how long were you able to keep doing your actual professions as well?
continue your music career?
Do you think your education has contributed to your lives?
Even though we are working hard, it is not always easy to make
B: I am still determined to work as an architect and also make
new songs and albums. And we will certainly aim to push the
I am reluctant to accept it, my education had significant impact.
some habits.
music. But I must admit that it is getting harder. Even though
plans for the future. All we know for now is that there will be
limits of what we know and do with new songs and change
issue 19 · 2018 january // 15
Sürrealist Bir Teşebbüstü Asaf; “Bekle Dedi, Gitti…” Yazar | Author Tuğçe Asya Yaldız asyatugceyaldiz@gmail.com Uzağın değil ötenin, kimsesizliğin değil yalnızlığın, kayıp hecelerin değil açık seslerin ve söylenemeyen tüm -r’lerin aralık mimarı Özdemir Asaf… Nergis mevsiminde karşılanan bahar değil, kıştır artık. Bir mevsimin ötekisi olmuş her şair kadar kendine ve “sen”e dönük bir yüz Asaf. Öyle ki; sen ben ikileminde kendine yabancı, sana tanıdık bir izlenimin yolcusu gibi imzaladığı şiirlerinde, biçimin ötesinde anlama ve uzaktan izlediği, düşü düşünceye dönüştürme çabasına şahit olduğumuz bir şair. Asaf, yoğun dizelerin şairi olarak bilinse de onun anlatımı başlı başına karakteristik bir biçimin, hatta biçimce getirilmiş yeni bir anlayışın ürünüdür. Cumhuriyet dönemi şairleri arasında incelemelere alınsa da onun anlatısı üzerine nicelik bakımından oldukça az araştırmanın bulunmasının belki de temel sebebi budur. Birinci ve İkinci Yeni’den müstakil ve saf anlayışa kadar pek çok akıma dahil edebileceğimiz çeşitlilikte eserler verirken, kendi üslubundan taviz vermeden, özellikle ünlü daralmasından uzak kalan dizeleriyle dikkat çekmiştir. Asaf ’ın anlatımında saf bir dilin yanında anlamca yoğun ifadelerin yer alışı, onun şiir tanımını açıkça ele vermektedir. Bu sebeple Asaf şiiri için “edebiyatın felsefe ile yoğrulmuş ürünü” demek yerinde olacaktır. Özdemir Asaf şiirinde gündem, kendini sürreal bir çizgide taşır ve her an yeniden konu edilebilirlik özelliğine sahiptir. Öyle ki; bugün dinlediğimiz şarkıların birçoğunda Asaf şiirinin kendini yeniden üretiminin sebebi de budur. Konu bakımından Asaf, ideolojik söylemlerle arasına koyduğu mesafenin yanı sıra, insanın doğal gerçekliğini vurgulayan dizelerinde ironiyi ve sürpriz betimleri de sıklıkla kullanmaktadır. Dilde sadeleşme çabası içerisinde az sözcükle derin bir etki bırakmayı hedefleyen Asaf ’ın diğer şair ve yazarlara da tavsiyesi yine bu yöndedir: “İsterim ki sözlerin arasında bir söz, sözden öte bir söz olsun…” Kendisini “yalnızlığın şairi” olarak tanıyor olmamızdan anlaşıldığı üzere, Asaf ’ın en belirgin temalarından biri de yalnızlıktır. Şiirlerinde sıklıkla ‘evrensel insan gerçekliği’ olarak tanımladığı yalnızlık, paylaşılamayan bir mekanizmanın kendini sürekli var edişi ile bireyin hayatına harmanlanmış bir bütün teşkil eder. Onun yalnızlığı, tıpkı bir sürpriz gibi insanı şaşırtan ve aniden kelimelerine bastırmış bir yağmur gibi kucaklayan bir yapıya sahiptir. Goethe’nin mısra için yaptığı tanımı, en açık Asaf ’ın yalnızlığı gözler önüne sermektedir. Tıpkı mısra gibi, Asaf yalnızlığı da “yalnızın neyi var, neyi yoksa” da ‘birdenbire’dir. Bu sebeple bireyin bütününü teşkil eden yalnızlık, Asaf şiirinde her an bastırması beklenen ama yine de ‘birdenbire’ gelenin müjdesi gibidir. Asaf, şiirin genleriyle oynayan bir üslubun mimarı olarak, “şarkı söylüyormuşum” demez; “şarkı söy-leyormuşum” der. Bu sapmalar, yerel bir ağzın etkileri ve kişisel tercihler göz önüne alındığında uygulanabilir gibi görünse de şiir dilinde oldukça radikal bir tutumun göstergesidir. Bunu kabul ettirebilmiş bir şair olarak, dönüştürme eylemini edebiyat çizgisinde anlam ve sese nüfuz eder biçimde uygulamış, öyle ki söyleyemediği –r harfi sebebiyle soyadı olan Arun’u dahi Asaf olarak değiştirmiştir. Mutlu olanın öngörülebilir hikayesine hiç aldırmadan, mutsuz bir çoğunluğun doğallığını, en sade biçimde şiirine konu eden Asaf ’la bugün kurabildiğimiz yakınlığın sebebini, başka bir şeyde aramamak gerekir. “Sana güzel deyorlar; sakın olma.” dizeleri tam olarak bu doğallığın ve idealize olandan uzaklığın ürünüdür. Onun edebiyat anlayışında ne popüler olmak ne de süslü anlatımlar için geliştirilmiş kaygılara rastlanmaz. Şiiri sadece mısrada değil, bütünde ve yine yalnızca şiirde de değil anlatının tümünde aramıştır. Asaf ’ın özellikle son dönem şiirlerinde yalnızlık, ölüm ve insanlığa dair görüşleri adeta aforizmal bir anlatı oluştururken, şiiri felsefeyle buluşturarak hedeflediği anlatı gücünü açıkça ortaya koymuştur.“Her insanın bir hikayesi olabilir ancak her insanın bir şiiri olamaz.” diyen Asaf ’ın bu gücü şiirde buluşu da oldukça doğaldır. 28 Ocak 1981’de aramızdan ayrılırken, yazdığı onlarca dizede bize beklenmedik onlarca hissi miras bırakan şairin gidişi, bugün ölümünün 37. yılında bile, birdenbire bir yalnızlık peydahlıyor bir kapı önünde. Onun elinin dokunduğu yerde başlıyor paylaşılmayan yalnızlıklar, ona dokunmuş her mevsimde başka bir çiçek senfonisi… Belki de sırf bu yüzden; “Bekle dedi; gitti, Ölüm gibi bir şey oldu ama Asaf hiç ölmedi…”
16 // say ı 19 · 2018 ocak
ÖZDEMİ
İR ASAF
Asaf Was A Surrealist Venture; “She Told Me To Wait, And Left…”
Özdemir Asaf was the poet of beyond, not far away; of solitude, not loneliness; of open vocals and all the unutterable –r’s, not the lost syllables… In the season of daffodils, what comes next is winter, not spring. Asaf is a face turned as much to himself and “you” as any other poet for whom the seasons have changed places. So much so that, he is a stranger to himself in the you-and-me dilemma, in the poems he wrote like the traveler of an impression familiar to you, he is a poet whose efforts to morph dreams into thoughts and to understand beyond form we witness. Although Asaf is known as the poet of intense lines, his verse is actually the product of a very characteristic style, and even of a new approach with an enhanced form. Despite the fact that he is usually studied as a Republic-era poet, this is perhaps the main reason for such limited number of research into his verse. While his prolific production and diverse works can be included in a broad range of movements from First and Second New to independent and pure, he has not compromised his unique style, and stood out especially for his lines that refrained from vowel reductions. The use of a pure style with deep expressions in his verse is a clear give away of Asaf ’s definition of a poem. Therefore, it would be apt to say of Asaf ’s poetry “the product of literature wrought with philosophy”. The agenda of Özdemir Asaf ’s poems usually fares on a surreal note and can easily become a topic of conversation again. This may be one of the reasons why Asaf ’s poems are reincarnated in so many of the modern-day songs. Subject wise, Asaf distances himself from ideological narratives, and frequently uses irony and surprising depictions in his verses that emphasize the natural human reality. Asaf, whose aim was to have a deep impact with few words as part of the efforts to simplify the language, recommends the same for fellow poets and writers: “I wish there is a saying behind the words, a saying behind the saying…” For Asaf, whom we know as the “poet of loneliness”, solitude and loneliness are dominant themes. Loneliness, which he frequently defines in his poems as the “universal reality of people”, blends into an individual’s life like the constant repetition of a mechanism that cannot be shared. His loneliness surprises and embraces the reader as if a sudden downpour has rained on his words. Goethe’s definition of verse is revealed most clearly in Asaf ’s kind of loneliness. Like verses, Asaf ’s kind of loneliness is also “sudden”, “whatever the lonely has or not”. Therefore the loneliness that makes up the individual as a whole is almost like the “expected any minute now” but still “sudden” arrival of someone in Asaf ’s poetry. As the architect of a style that manipulates the structure of poetry, Asaf distorts the way words are written. Even though these distortions may seem applicable considering the influences of a local dialect and personal preferences, they are in fact the indications of a quite radical attitude in poetic language. As a poet who has managed to get such usage accepted, he has applied this transformative action to his literary style and infused it with meanings and vocals. He has even changed his last name from Arun, which had the letter –r that he could not pronounce, to Asaf.
Çizer // Illustrator: Ethem Onur Bilgiç
Without any regard for the predictable story of happy people, Asaf makes the normalcy of the unhappy majority the subject of his poetry in the simplest manner possible; therefore we need not look elsewhere for the way we connect with Asaf nowadays. The verse“Sana güzel deyorlar; sakın olma” (They call you beautiful, don’t be) is the fruit of just that kind of normalcy and distance from idealization. He does not aim for popularity or display any signs of concern for using fancy words in his literary style. He seeks poetry in not just one verse but the whole, and not only in a poem but in the complete narrative. While Asaf ’s poems, especially in his later life, are almost aphorisms about loneliness, death and humanity, they also reveal his storytelling mastery, blending poetry with philosophy. It is only natural that Asaf, who says, “Every person may have a story, but not every person can have a poem,” finds this strength in poetry. The poet who died on January 28, 1981, left us as his legacy so many unexpected emotions in all the verses he wrote, and on the 37th anniversary of his passing, he still manages to create a sense of loneliness at someone’s door. Unshared loneliness begins where he touches, and another floral symphony every season that touched him… And maybe for that reason alone… “He told us to wait, but left It was like death but Asaf is never dead…”
issue 19 · 2018 january // 17
GÖKHUN BALTACI Pastelden Derin Bir Sondaj... Drilling Deep with Pastels...
Röportaj | Interview Melike Bayık melike.bayik@gmail.com
Genç ve dinamik sanatçı Gökhun Baltacı, sanatsal yönelimi ve estetik disiplinini pastel boyayla ortaya koyarken, bireysel bilinç akışlarından yararlanarak, geçmişte kalan durumları derin kazılar yaparak
ortaya çıkarıyor ve gündelik meseleleri ele alarak kendine özgü bir dille aktarıyor. Baltacı, izlenimci bir hisle de ürettiği eserlerini karamsar, tedirgin edici ve tekinsizlik gibi kavramları gün yüzüne çıkararak, izleyiciye olağan karşılaşmalar yaratmaktan, tuhaf bir ironiyi sezdirmekten geri durmuyor. İlk olarak biraz kendinden söz eder misin? Genel olarak nelerle uğraşıyorsun? Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde yüksek lisans öğrenimi görüyorum. Genelde vaktim okuldaki atölyede geçiyor. Atölyede olmayı
seviyorum. Argo konuşmayı ve okumayı seven, sakin biriyim. İçkiyi ve barları seven bir
adamım. Resim yapmayı, çalışmayı çok önemsiyorum diyebilirim kısaca. Biraz garip ama belki böylesi daha hoş.
Hayat öykünden sonra, sanatına dönecek olursak sanatla tanışman nasıl oldu? Yollarınız nasıl kesişti? Okuldan, eğitim ve öğretimden oldum olası hiç hoşlanmadım. Ortaokulda dersin
birinde, defter kenarlarına bir şeyler çizerek başladı diye anımsıyorum. Ama onun önc-
esinde, ana sınıfındayken, öğretmen aileme, bu çocuğun renk seçimleri iyi, ileride resme
yönelirse müdahale etmeyin demiş. Bizimkiler de gerçekten müdahale etmediler. Doktor ol demediler ki zaten olamazdım. Ortaokuldan sonra devamlı olarak bir şeyler çizmeye başladım. Daha sonra kurslarla geliştirip, güzel sanatlara yöneldim. Sonunda, ilk kez bana yönelik bir eğitim merkezine geldiğimi o zaman anlamıştım.
Peki, kısaca eserlerinin kavramsal çerçevesi ve formsal yapısından söz eder misin? Ben kendi çalışma biçimime “sondaj” başlığını uygun görüyorum. Çocukluğuma ve
onun yanı sıra gündelik nesnelere yaptığım delme ve oyma biçimi gibi. Eski anıları veya nesneleri kafamın içine atıp onları yoğuruyorum. Bu yoğurmanın sonucunda, bazen
resim yapabilecek bir hikaye çıkabiliyor, bazen de çıkmıyor. Şöyle özetleyebilirim: Nesne veya figürlerle hikayemi kurup, onların arasındaki form ve renk gerilimleriyle ilgileni-
yorum. Utançtan yanakları kızarmış bir ilkokul öğretmeni beni çok heyecanlandırıyor. Hatta utançtan veya başka sebeplerden kafası kıpkırmızı olmuş, şahane!
Kişisel geçmişine ve gündelik meselelere odaklandığın resimlerinde, ağırlıklı olarak kağıt üstüne yağlı pastel boyayla çalışıyorsun. Neden kağıt ve yağlı pastel? Evet yaklaşık 2,5 yıl önce, yaz tatilinde evimde çok güzel bir dönem geçirdim. Çok yoğun
kitap okumaları, gece yürüyüşleri, Schubert dinlemeleri derken artık üretim zamanının geldiğini
seziyordum. Lisans hayatımda yağlı boya, akrilik, lavi gibi teknikleri çalışmıştım. Ama şimdi yeni bir malzeme istiyordum veya sulu boyaya yönelecektim ya da pastel boyaya… Sonrasında pastel boyayla
kimyamız çok tuttu ve onun dilini öğrenerek gitgide geliştirdim. Aslında biraz birbirimize benzeyen
yapılarımız var. Biraz kaba ama boyaya hakim olursanız, inceliklerini çok güzel çıkaran bir malzeme. Tabii bir de Türkiye gerçeği var ki pastel boya sonuçta herkesin travmatik ilkokul boyası. O yaşlarda
nefret ederdim pastel boyadan ve blok flütten. Çocukluk dönemine yakın bir tema işliyorsanız, pastel 18 // say ı 19 · 2018 ocak
boya bu amaca gerçekten çok güzel hizmet ediyor. Zaten
Resimlerinde ağırlıklı olarak merkezde bir figür ve onun
çocuk boyası diye geçiyor pek çok yerde de.
çevresinde tamamlayıcı öğeler görüyoruz. Figüratif
Yağlı boya, pastel ve kağıt dışında başka malzemeler
Ayrıca kim bu insanlar?
resim yapma konusundaki tutkundan söz eder misin?
Pek çok malzeme denedim. Lisans hayatımda sokak-
lara stencil yapma, kağıt yapıştırma tekniklerini de çok kullandım. 5 yıllık bir psikoterapi deneyimim oldu ve
hatta terapi şimdilerde yeni bitti. Pastel boya da bu terapi sürecinde ortaya çıktı. Kafanız nasıl bir meseleye eğilirse,
sanırım ona göre bir malzeme buluyorsunuz. Ama sürekli bir malzeme değişimi yapmıyorum. Şu an sadece pastel
boyayla çalışıyorum. O malzemenin doğasını öğrenmeye
ve öğrendikçe geliştirip bozmaya çalışıyorum. Boya dışında ayrıca kraft kağıt kullanmayı da seviyorum.
Pastel boyanın inceliklerini öğrenmek ve sonrasında onu bozuntuya uğratmaktan söz ettin. Bunu biraz açıklar mısın? Yaklaşık altı aydır resimlerde kırmızıyı çok fazla kullanmaya
düşüncelidir” isimli bir resmim var. Bu resimde, sandalyeye
bakarak mastürbasyon yapan bir figür var. Sandalye de o
resimde bir figür olarak kendini var ediyor. Yani sadece insan görüntüsü değil de başka
nesneler de figür olarak var
etkileşim oluyordur. Keyifle baktığım, aklıma ilk gelen Jamie Wyeth, Monet, Maurice Vlaminck, Tamara de
Kim ben de bilmiyorum. “Bir sandalye her zaman
ustalardan (ben onlara babalar demeyi seviyorum) elbette babalar Rene Magritte, Arnold Böcklin, Max Beckmann,
kullanıyor musun? Eserlerin için disiplinel bir çeşitlilik söz konusu mu? Eğer değilse neden?
yüzden öyle bir referans ilişkisi oldu. Sanat tarihinden,
Lempicka, Pierre Bon-
“Bir gün psikoloğa William Turner’ın gemilerin en tepesindeki direğe kendini bağlatarak fırtınalara açılmasını örnekliyordum ki gözlerim dolmaya başladı.”
olabiliyor işlerimde.
Uçları tutuşmuş kavakların olduğu resimlerimdeki
serviler, sanırım gecenin içinde çok korktuklarından
dolayı tutuşmuşlar veya başka bir nedenden… Resim-
nard, Francis Bacon gibi daha nice isimler de var
elbette. Ama yaşamlarına ve mesleklerine olan
tutkularına çok büyük
bir saygım var. Kuru bir
saygı değil gerçekten. Bir gün psikoloğa William Turner’ın gemilerin
en tepesindeki direğe
kendini bağlatarak fırtınalara açılmasını örnekliyordum
ki gözlerim dolmaya başladı. Beni çok etkileyen, alaşağı eden hikayeler.
lerin dışında daha önce de söylediğim gibi kraft kağıt
Resimlerinde ağırlıklı olarak arka planın gece olduğunu
o desenlerde, işeyen kadınlar konusunu çok çalışırım.
karanlık ve belki de karamsar. Kullandığın renk seçimi ya da
üzerine yine pastel boyayla desenler çalışıyorum. Örneğin
görüyoruz ve kompozisyon genelindeki renklerin ise daha
Gerçekten çok keyif veriyor.
karanlık, gece gibi temsiliyetleri seçme nedenin nedir?
ortaya çıkıyor. Mesela zeminde kazalara imkan tanıyor,
Kompozisyonlarında ana figür dışında destekleyici figürleri
Oturduğum evin galiba bunda çok etkisi var. Halen
aramalar yapıyorum. Dünyada pastel boyayla çalışanlar
hayvan figürleri. Köpek, koyun ya da boğa vb. Hayvan
başladım. Hatta bazı resimler sadece kırmızı tonlarından oluşuyor. Bazen farklı renkleri çok ince ve ara yerlerde
yan yana getiriyorum. Hiç tahmin edilemeyecek ilişkiler kazaların olmasından da hoşlanıyorum. İnternette bazen
de kullandığından söz etmiştik. Bunlar ağırlıklı olarak
nasıl, neler yapıyor diye bazı örnekler gördüm. Hiperrealist
figürlerini tercih etme sebebin nedir?
sinirleri alınmış et gibi yatar vaziyetteydi. Pastel boyanın
Koyun ve siyah köpekler bende hiç sempatik duygular
düşünüyorum. Resim bittikten sonra dönüp baktığınızda,
elbette başını okşuyorum ama görünüm olarak hep huzursuz
işler yapılmış. Ancak bu beni hiç etkilemedi. Boya, yüzeyde bana göre ilginç bir diriliği var. Onu öldürmemek gerek diye kendini hiç çaktırmayan ara ara sinsi renkler oluyor. Sanırım duygunun ağır bastığı yerler buralar, belki de değildir. Eserlerinin içeriğine dönecek olursak, resimlerinde gördüğümüz konuları neye göre belirliyorsun? Değişiyor aslında, bu işin kek tarifi gibi bir formülü yok bence. Ama aktarabildiğim kadarıyla şöyle bahsedeyim: Dönem
dönem seçtiğim yoğun formlar oluyor. Mesela köpekler, dansözler, sandalyeler, elmalar, kibritler, yanan ağaçlar... Bunların hepsinin benim içimde bir karşılığı var. Bu formlarla ve ren-
uyandırmıyor aslında. Yani sokakta yanıma köpek gelirse edici geliyor. Siyah köpek formlarına, bir endişe biçimi
Geceleri sokaklarda dolaşırken veya çocukken orada
oynarken her zaman gece ve ormanın o hali beni çok
etkilemiştir. Gecenin kendisi zaten büyüleyici bana göre. Karamsarlık işine gelecek olursak, karamsar bir adamım sanırım, bunların etkisinden de olabilir.
Son olarak eserlerinde derin bir yalnızlık duygusu,
formlarını seçmek çok güç oluyor. Endişenin kendisi de
yaratırken resimlerinin izleyiciyle nasıl bir temas kurmasını
Çok dinamik ve kalabalıklar. Ayrıca siyahlar. Bu yüzden
karamsarlık ve tedirginlik hissi ön planda. Bu duyguyu
aynen böyle bir biçim demiştim ve siyah köpekler resimlere
hedefliyorsun?
ama bu peyzajlar içimizi açan huzur dolduran değil, aksine
Yalnız hisseden bir adamım. Elbette resimlerde bu
akşamüstü zamanında hayal ediyorum. Sanki hep o saatlerde
düşünmüyorum, o hatta hiç girmek istemiyorum. Resim-
böyle dahil oldu. Koyunlarla ise genelde peyzaj çalışıyorum yine tedirgin manzaralar oluyor. Koyunları genelde hep görülüyor gibi (saçmalık işte).
Eserlerinde Empresyonist bir ifade söz konusu. Resimlerini
zor, hatta imkansız. Hiç eskiz çalışmıyorum, doğrudan kağıt
akım veya sanatçılardan etkileniyor musun ya da onlara
çalışıyorum. Bir resmin konusunu net bir şekilde anlatmak çok
yaparken sanat tarihinden, Empresyonizm’den ya da diğer
üstünde pastelle başlıyorum. Bazen kafanızdaki şey yüzeyde
referanslar veriyor musun?
kafanızdaki konudan bambaşka bir şeyle karşılaşabiliyorsunuz
“Babaya uzun küslük” diye bir resmim var. Resmin içinde,
esi, işte bu çok heyecan verici bir şey!
resmi asılı. Kendi resmimdeki trafikle çok ilişkiliydi ve o
işin en sonunda. Bence yüzeyin zaman zaman sizi yönlendirm-
ODTÜ ormanının hemen yanında, neredeyse içinde.
olarak, endişe ataklarına benzettiğim için başlamıştım.
klerle gerilimli bir trafik hattı kuruyorum ve aşağı yukarı böyle
istediğiniz gibi olmuyor. O zaman değiştirmeler başlıyor. Hatta
doğduğum evdeyim ve tek başıma yaşıyorum. Evimiz
duygu çıkıyordur. İzleyicinin neler hissedeceğini artık
leri de rahat bırakmak gerek. Bir noktadan sonra onların
kendi alanları ve auraları oluyor. İzleyiciyle onun arasındaki etkileşimi bilemeyiz, ancak tahmin edebiliriz. Ben de
aynı zamanda bir izleyici olduğum için, başka insanların
işlerine bakarken de çok fazla bilgi edinmek istemiyorum. Sadece bakıyorum ve bir takım duygular veya düşünceler uyandırıyorsa ne ala…
arka planda Van Gogh’un “Buğday Tarlası ve Kargalar”
issue 19 · 2018 january // 19
//
not tell me to become a doctor, which I wouldn’t anyway.
from elementary school. In those years, I hated crayons and
improved my skills with courses and took up fine arts. In
hood, pastels serve the purpose really well. And in most
After middle school, I started to draw constantly. Then I
the end, I knew that for the first time I had arrived at an Gökhun Baltacı is a young and dynamic artist who explores his artistic orientation and aesthetic discipline through
educational institution that suited me.
What can you tell us about the conceptual frame and
pastels while revealing instances from the past by drilling
structural form of your works?
issues in his own unique style. Baltacı does not refrain from
I find it apt to define my work style as a “drill” head. It’s like
ing a strange irony by revealing pessimistic, unsettling and
objects. I place old memories or objects inside my head and
into individual consciousness flows and addressing everyday creating ordinary encounters with the viewer and imply-
uncanny concepts in his works, which also provide glimpses of impressionistic influences.
Please tell us a little bit about yourself. What do you mainly deal with? Currently, I am studying toward my master’s degree at the
drilling and carving into my childhood as well as everyday mold them. After all the molding, sometimes a story to
paint is revealed, and other times it is not. In short, I build my story with objects or figures, and I deal with the forms and color tensions among them. An embarrassed elementary school teacher with flushed cheeks excites me. If the
head is dark red, for shame or another reason, even better!
Hacettepe University Faculty of Fine Arts Department of
In your drawings where you focus on your personal history
like working in the studio. I am a calm person who likes to
paper. Why oil pastels and paper?
say that I care about painting and working a lot. It’s a bit
Nearly 2.5 years ago, I spent a wonderful summer vacation
Painting. I spend most of my time in the studio at school. I talk slang and read. I also love drinking and bars. So I can strange, but maybe it’s nicer.
Let’s talk about your art and how you started. How did your paths cross with the arts? I have never really enjoyed school, education and studying. I remember I was in class in middle school when I started drawing on the edges of notebooks. But before that, in
kindergarten the teacher told my parents, the child’s color choices are good so if he takes up art in the future, do not intervene. And my parents have not intervened. They did
20 // say ı 19 · 2018 ocak
block flute. If you are working on a theme close to childstores, pastels are categorized as kid paint.
Do you use other materials except oil paint, pastels and paper? Is there disciplinal diversity in your works? If not, why? I experimented with several materials. During university, I
used techniques such as stenciling streets and paper sticking. I was in psychotherapy for five years, and in fact we ended therapy just recently. Pastels came into play in the therapy
process. I think you find a material depending on how your mind concentrates on an issue. But I do not constantly
change materials. I am only working with pastels currently. I
try to learn the nature of the material and then distort it as I improve. I also like using craft paper.
You mentioned distorting pastels after you learn their subtleties. Can you explain what you mean?
and everyday issues, you mostly work with oils pastels on
at home. With intensive book readings, night walks, and listening to Schubert, I could feel that it was time to produce. I had studied techniques such as oil painting, acrylic, lavi
(a type of watercolor) during my university education. But I wanted a new material; otherwise I was going to turn to
watercolor or pastels... Then I discovered a good chemistry
with pastels and I gradually improved it by learning its lan-
guage. Actually, we are similar in nature. It is a rather rough
material but if you can control the paint, it can bring out the subtleties nicely. And then, there is also the Turkish reality
because crayons are everybody’s traumatic painting material
I have been using red quite a lot in my drawings for nearly six months. As a matter of fact, some are made up of only
red tones. Sometimes I bring different colors side by side in very thin spaces. Associations that can never be anticipated
come out. For instance, the surface allows accidents to happen which I like. I sometimes search the web. I saw some examples of what and how people working with pastels
around the world are doing. There are some hyper realistic
creations. But they did not influence me at all. The paint was on the surface like a piece of lean meat. Pastels seem to have an interesting liveliness. I think it shouldn’t be killed. When you look at the painting after it is completed, you discover
some sneaky colors occasionally. They may be places where emotions are intense, or maybe not.
What about the content of your works, how do you decide on the subjects we see in your drawings? Actually, it varies, and I don’t think there’s a formula like a cake recipe. But I will try to summarize it: Periodically
there are intense forms I choose. For example, dogs, belly dancers, chairs, apples, matches, burning trees... They all correspond to something in me. I create a line of traffic
The cypress trees in my drawings where the limbs of
Arnold Böcklin, Max Beckmann, Jamie Wyeth, Monet,
were frightened at night, or for some other reason… As
and Francis Bacon. I have great respect for their passion for
poplars are on fire are probably burning because they
I mentioned before, in addition to my other drawings, I have also been working on craft paper with pastels. For instance, in those drawings I use the subject of peeing women. It is really quite entertaining.
with these forms and colors, and I work more or less like
We talked about using complementary figures in your
of a drawing very clearly. I don’t do sketches at all; I start
Maurice Vlaminck, Tamara de Lempicka, Pierre Bonnard
life and their art. And it is not mere respect. One day, dur-
ing therapy, I was giving an example about William Turner, who had himself lashed to the mast for hours to experience the violent sea, I got all teary eyed. They have stories that really affect and upset me.
that. It is difficult, even impossible, to explain the subject
compositions other than the main figure. These are mainly
We see that the background in your drawings is almost
animal figures. Dog, sheep or bull, etc. Why do you prefer
always night, and in the overall composition, colors are
with pastels and work directly on paper. Sometimes the
animal figures?
darker and perhaps pessimistic. What is the reason for
the surface. Then you start modifying it. You may even end
Actually, sheep and black dogs do not evoke any sympathy
darkness and night?
head. I think it’s very exciting for the surface to guide you
head but visually it always seems unsettling. I started using
I think the house I live in is very influential in this. I am still
to my anxiety episodes. They are very dynamic and in packs.
is very close to the METU forest. The night and the forest
idea in your head does not look like what you aimed for on up with something quite different from the subject in your from time to time!
In your drawings, we mostly see a main figure in the center and complementary elements around it. Can you talk about your passion for figurative painting? And who are these people? I don’t know who they are, either. I have a drawing named
“A chair is always thoughtful”. In it, there is a figure masturbating while looking at the chair. The chair also manifests
itself as a figure in that drawing. In other words, not only the
person but also other objects can exist as figures in my works.
choosing those colors or using representations like in me. If a dog comes to me on the street, of course I pat his black dog forms, as a form of anxiety because I liken them
They are also black. So it is very difficult to decide on their forms. I mentioned that anxiety has a very similar form,
so this is how black dogs became a part of the drawings. I
usually draw landscape with sheep, but these landscapes are not the kind that fills us with peace and instead they are
unsettling. I usually envision sheep in an evening setting. It’s as if they are always seen in those hours (it’s nonsense).
in the house where I was born, and I live alone. Our house as I walked on the streets and or played as a child always had this affect on me. I think the night is already quite
fascinating. When it comes to pessimism, I think of myself as a pessimist, so it probably has some effect too.
There is deep sense of loneliness, darkness and restlessness in your drawings. How do you want to connect with the viewer when you create this feeling?
Your works seem to have impressionistic influences. Are influenced by or do you refer to art history, impressionism or other movements and artists as you paint?
“One day, during therapy, I was giving an example about William Turner, who had himself lashed to the mast for hours to experience the violent sea, I got all teary eyed.”
I have a drawing named “long resentment to dad”. In it, Van Gogh’s “Wheatfield with Crows” hangs on the wall in the
background. It was related to the flow
in my own drawing so there was such a
reference. There are of course influences of art history, of masters (I like to call them
I am a man who feels alone. Of course this feeling reflects on the drawings. I don’t consider what the viewer will feel
anymore, I don’t even want to go into that. And the draw-
ings need to be left alone. After a certain point, they create their own fields and auras. We cannot know the interac-
tion between the drawing and the viewer, but we can guess. Since I too am a viewer, I don’t wish to know too much about other people’s work either. I just look, and if the drawing evokes some emotions or thoughts, so be it...
“fathers”). Among the first masters whose works I enjoy, I can name René Magritte,
issue 19 · 2018 january // 21
GÖKÇE İRTEN “Sıcaktan bunalmış yelpazeli bir dinozoru, yetişkin kitabına çizemem!” “I cannot draw a hot and bothered dinosaur with a fan in a book for grownups!”
Röportaj | Interview Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com
Seni biraz tanıyabilir miyiz? Ne zaman ve nasıl başladın çizmeye ve kesip yapıştırmaya? Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Seramik ve Cam Tasarımı Bölümü’nden mezun oldum.
Sabancı Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü’nde, çocuk kitaplarında görsellik üzerine bir tez yazdım. Çocuk kitabına girişim de böyle oldu aslında. Kesip yapıştırmaya çocukken başladım. Gaze-
telerdeki kuponları keseceğim diye elime makası alır, bütün gazeteleri keser, annem ve babama notlar yazıp (!) üzerine yapıştırırdım. Yazıp dediğim kalp ve çiçek çizmek tabii…
Picasso’nun “Her çocuk bir sanatkardır. Sorun, çocuk büyüdükten sonra bile, onun nasıl sanatkar kalabileceğidir.” diye bir sözü var. Senin işlerine bakınca da içindeki sanatçı çocuk hiç gitmemiş gibi bir etkisi var. Neler söylemek istersin bununla ilgili? Ne güzel demiş, değil mi? En sevdiğim sözlerdendir. O kadar katılıyorum ki... Çocukken resim yapma-
yan var mı aramızda? Peki büyüyünce resim yapan kimler kaldı? Bu güzel özelliğimizi hangi yaş-
larda neden kaybediyoruz, hakikaten bilemiyo-
rum. Sanırım beğenilmeme korkusu bizi başka alanlara yöneltiyor. Belki de resim çocukça
bir şey olarak görülüyor, bilemiyorum. Benim içimdeki çocuğun kalma sebeplerinden biri
de çocuk kitapları diye düşünüyorum. Onlar
gibi düşünmeye çalışmak ve dünyayı onlar
gibi görmek, yetişkin gibi görmekten çok
daha eğlenceli. Sıcaktan bunalmış yelpazeli bir
dinozoru, yetişkin kitabına çizemem!
Sanırım neredeyse tamamen elle üretiyorsun. Üretmek diyorum çünkü işlerin yalnızca çizim içermiyor, hatta çoğunluğu kolajlardan oluşuyor diyebiliriz, öyle değil mi? Evet aynen öyle. Elbette çiziyorum da ama genel olarak formları
gölgeler halinde görerek kağıtları kesip yapıştırmaktan daha çok hoşla-
nıyorum. Gazete kuponlarına teşekkür edebilirim…
Teknik olarak nasıl başlayıp nasıl devam ediyorsun işlerine? Masana makas, kağıt, kalem, yapıştırıcı koyup başlıyor musun, yoksa öncesinde eskiz mi çalışıyorsun? Eskizleri genelde kafamda oluşturmuş oluyorum. Çok sayfalı bir şey yapacaksam elbette unutmamak
için eskizler de çıkartıyorum. Ama çoğunlukla dediğin gibi masama makas, çok çok çok kağıt ve yapıştırıcı alıp başlıyorum.
Mixer Galeri’de yer alan “Muhit” isimli serini orası için özel olarak mı hazırladın? Sergi süreci nasıl ilerledi?
22 // say ı 19 · 2018 ocak
Evet, “Muhit” serisini Mixer için hazırladım. Son zamanlardaki kentsel dönüşüm süreci hepimizi yoruyor sanırım.
“Gerçek anıları yansıttığını düşündüğüm için, çeşitli zamanlarda çeşitli yerlerden bir sürü çerçeve topladım. Bazen çerçevelere, bazen de o anki hissettiğime göre işler çıkmış oldu.”
Komşuluk anlayışını da gitgide kaybettiğimiz bu zamanlarda, bunlara dikkat çeken bir seri hazırlamak istedim. Sergi süreci
çerçeve toplamayla eş zamanlı oldu. Gerçek anıları yansıttığını düşündüğüm için, çeşitli
zamanlarda çeşitli yerlerden bir sürü çerçeve topladım. Bazen çerçevelere, bazen de o
anki hissettiğime göre işler çıkmış oldu.
Peki beslendiğin alanlar neler? Müzik, sinema, kitap desem, hangi isimler gelir aklına? Ben mekanlardan ve insanlardan besleniyorum aslında.
Tabii bu saydığın alanlarda da sevdiğim, izlediğim, oku-
duğum isimler var. Genelde mekanın ruhuna göre müzik
dinliyorum, ya da hangi ruh haline bürünmek istiyorsam.
Hans Zimmer’in film müziklerini dinlemeyi çok severim. Sinemada Wes Anderson aşığıyım. Gözümde kalplerle
izliyorum… Kitaplarda genelde çok eğlenerek çocuk kitabı okuyor olsam da popüler kültürün önerdiği “okumazsan
olmaz”ları da okuyorum tabii. İyi bir JK Rowling fanıyım.
issue 19 · 2018 january // 23
// Please tell us about yourself. When and how did you begin drawing and cutting & pasting?
I really don’t know when and why we lose this lovely skill.
What is your technique in starting and completing your
areas. Or maybe, drawing pictures is considered childish, I
do you sketch first?
remains is children’s books. Trying to think like them and
I usually form the sketches in my head. If the work has
ing at things as adults. I cannot draw a hot and bothered
said, I generally start with scissors, lots and lots of paper
I think the fear of not being liked makes us turn to other
don’t know. I think one of the reasons why the child in me seeing the world like them is much more fun than look-
works? Do you start with scissors, pen, paper and glue or
many pages, I will of course sketch not to forget. But as you
I studied Ceramics and Glass Design at Mimar Sinan Fine
dinosaur with a fan in a book for grownups!
teristics of children’s books in the Visual Communication
I think you produce almost all of your work by hand. I say
Did you create your “Neighborhood” series exhibited
produce because your works contain more than drawings
at the Mixer Gallery especially for them? How was the
started doing children’s books. Even as a little kid, I would
and they consist mostly of collages. Do you agree?
exhibition process?
coupons in the newspapers and end up cutting everything.
Yes, absolutely. I draw too of course, but in general I see
Yes, I created the “Muhit” (Neighborhood) series for Mixer.
paste them. And when I say write, I mean draw hearts and
have newspaper coupons to thank for that...
for all of us. In these times when we are losing the sense of
Arts University. Then I wrote a thesis on the visual charac-
Department at Sabancı University. This was actually how I cut and paste things. I would take the scissors to cut the Then I would write notes (!) for my mom and dad, and flowers…
Picasso said, “All children are artists. The problem is how to remain an artist once he grows up.” Looking at your works, it seems the artist child in you is still there. What would you say about that? What a nice saying, isn’t it? It is one of my favorite quotes
of his. I totally agree… Is there anyone among us who did
not draw as a child? And who is left to draw as a grownup?
forms as shades and I like cutting & pasting the papers. I
and glue on my desk.
I think the recent gentrification process has been very tiring being neighbors, I wanted to prepare a series to draw atten-
“I believe frames reflect real memories so I collected many frames in various places in various times. Some works were born as response to the frames, and some were based on what I felt in a specific moment.”
tion to the neighborhood concept.
The exhibition process progressed
in line with collecting the frames. I
believe frames reflect real memories
so I collected many frames in various
places in various times. Some works
were born as response to the frames,
and some were based on what I felt in a specific moment.
What are some of the things that nourish you? Who would you name among your favorites in music, film and books? Places and people inspire and nourish me. Of course I
have favorites in the fields you mentioned. I usually listen to music based on the spirit of the place, or what kind of
mood I want to have. I love listening to Hans Zimmer’s
soundtracks. Among filmmakers, I love Wes Anderson. I watch his films with hearts in my eyes… As for books, I
usually enjoy reading children’s books. I also read the must-
read books recommended by popular culture. I’m a fan of JK
Rowling.
24 // say ı 19 · 2018 ocak
Çizer | Illustrator: Gökçe İrten (Sabit Fikir Dergisi için // For Sabit Fikir Magazine)
Box in a Box Idea
issue 19 · 2018 january // 25
M. CEVAHİR AKBAŞ “Fotoğrafla tanışmamla birlikte artık gözlemlerim sonucu çıkarımlarımı ifade edebileceğim bir alan bulduğumu hissettim.” “I feel that I have found an area where I can express my deductions from my observations through my photographs.”
Röportaj | Interview Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com
Bize biraz kendinden bahseder misin? Ne zaman ve nasıl başladı fotoğrafla olan ilişkin? 1985, İstanbul doğumluyum. Fotoğraf üretimimin dışında yaklaşık 10 yıldır lisede pazar-
lama ve satış konusunda dersler veriyorum. Fotoğrafa başlama sürecim 2010’da ilk fotoğraf makinemi edinmemle birlikte hız kazandı. Ancak 2013’te Mimar Sinan’da Fotoğraf
Bölümü’ne başlamamla birlikte, fotoğrafa bakışım daha bilinçli ve proje odaklı olmaya
başladı diyebilirim. Son birkaç senedir çağdaş belgesel projeleri üreterek kendimi ifade ettiğimi söyleyebilirim.
Genel olarak fotoğraf senin için ne ifade ediyor? Çocukluğumdan beri çok dikkatli gözlemleyen ama bunları kendime saklayan biri
olarak, fotoğrafla tanışmamla birlikte artık gözlemlerim sonucu çıkarımlarımı ifade
edebileceğim bir alan bulduğumu hissettim. Fotoğraflarla yeri geldiğinde sorular
sorabiliyordum. Yeri geldiğinde ise güncel meseleler üzerine sözler söylemeyi tercih
edebildiğim bir alan olarak değerlendirdim. Bu noktada sözümü söyleyebilmek için birçok imkan sağlıyordu.
Foto İstanbul’da izleme şansı bulduğumuz “Dilemma” isimli projende, kazı kazan tekniğini eski fotoğraflara uygulayarak seyircinin hafıza, şans, geçmiş ve şimdi gibi konularda farklı sorgulamalar yapmasına
Avcı // Hunter
olanak sağlıyorsun. Nedir tam olarak derdin bu projede?
“Geçmiş hakkında hep bir merak var ama olumlu güzel anıların yanı sıra bazen bizi mutsuz edebilecek şeyler de karşımıza çıkabiliyordu. Bu nedenle risk arz eden bu durum için, kazı kazan doğru malzemeydi. “
26 // say ı 19 · 2018 ocak
Soruda da birçok şeye cevap var aslında. Kazı kazanlardan oluşan Dilemma pro-
jesi birçok şeyi içinde barındırıyor. Benim bu projede ortaya koymak istediğim iki
anlatım vardı. İlki, beni bu projeyi yapmaya başlatan, yarım kalan kazımalar üzerinden
yüzleri görünmeyen karakterlerin beden dilleriyle belleğimdeki karakterlerle örtüştürüp artık yeni oluşan bu fotoğraflarla içsel bir
bağ kurmam ve bu durumun izleyicide de meydana geleceğine inancımdı.
Avcı // Hunter
İkincisi ise benim geçmişe uzanmayı riskli görmemle
Diğerlerinden farklı olarak “Avcı” isimli projende senin
ama olumlu güzel anıların yanı sıra bazen bizi mutsuz
ediyor senin için bu proje?
risk arz eden bu durum için, kazı kazan doğru malze-
Evet, “Avcı” (Hunter) projesi kişisel bir meseleydi benim
alakalı bir durumdu. Geçmiş hakkında hep bir merak var edebilecek şeyler de karşımıza çıkabiliyordu. Bu nedenle meydi. Geçmişe uzanmak bu noktada bir dilemmaydı. Bir de Mamut Art’ta sergilenen “Patika” isimli projen dikkat çekiciydi. Önümüze konulan yolları reddederek ya daha kısa olduğu için ya da başka sebeplerle tercih ettiğimiz yollar/izlerdir patikalar. Neden önemliydi bu konu senin için? “Patika” projesi, kendi içinde birçok ögeyi barındırıyordu.
kendi dünyana ait bir alanı gösteriyorsun bize. Ne ifade
için. Babamın devamlı anlattığı ama hiç şahit olmadığım avcı kimliğine, onunla doğadaki sürecine katılmamla
birlikte doğada bir yandan onun başka bir kimliğini tanımaya çalışırken bir yandan da yıllardır cevabını aradığım birçok soruya da cevap buluyordum. Bu noktada bir avcı
hikayesinden çok, baba-oğul arasındaki yeniden kurulmuş bir ilişkiden de izler taşıyordu.
Fotoğraf dışında hangi alanlardan besleniyorsun?
Tepeden inme dayatılan yollar yerine, deneyimleyenin
Sinema, müzik ve kitap desem, kimler gelir aklına?
o bölgenin sakinlerinin kendi yolunu kendi yapmasından
Güncel meseleleri konu edinen kişiler sanırım önceli-
çalıştığım bir proje oldu.
ayrıdır. Barış Bıçakçı ve Murathan Mungan da değer
bir noktada direniş şekliydi. Çözüm üreten bir yapısı ve
kaynaklı, hem çok değer vererek hem de çok keyif alarak
Patika meselesi bir noktada ayrı bir önem taşıyordu.
Çünkü kırsaldaki patika olağan görülebilirken, İstanbul gibi mega bir şehirde patikaların varlığı, şehir planlamasında şehri yaşayanlara göre değil, ofis ortamında
ğim oluyor. Edebiyat konusunda Sema Kaygusuz’un yeri verdiğim yazarlardan diyebilirim. Sinema için ise bağımsız sinemacılardan söyleyebileceğim birçok isim var ama
öne çıkan isim Rus yönetmen Andrey Zvyagintsev oluyor. Müzik konusunda da Gevende’nin sıkı bir takipçisiyim.
deneyimlemenin dikkate alındığının göstergesiydi. Benim projeyi oluştururken yaptığım başka bir çıkarım da şuydu: Patikalar, İstanbul’un ne yazık ki bizlere dayattığı yoğun tempo nedeniyle, bu şehirde yaşayanların artı bir zaman dilimi yaratabilmek için ürettiği bir çözümün gösterge-
siydi. Bu iki durum birlikte düşünüldüğünde başka birçok soruyu da beraberinde getiriyordu.
issue 19 · 2018 january // 27
Avcı // Hunter
Avcı // Hunter
// Please tell us a little bit about yourself. When and how did
expressing myself by producing contemporary documen-
In your project “Dilemma”, which we saw in Foto İstanbul,
tary projects for the past few years.
you apply the scratch-card technique to old photographs
I was born in 1985 Istanbul. Apart from my photography
What does photography mean to you in general?
memory, luck, the past and present. What exactly are you
for nearly a decade in a high school. My photography
As a person who has been very observant since childhood
first camera. However, once I started studying at the
can express my deductions from my observations through my
your relationship with photography begin?
production, I have been teaching marketing and sales
journey gained momentum in 2010 when I bought my Photography Department in Mimar Sinan Fine Arts
University in 2013, I can say that my view of photography
became more conscious and project-oriented. I have been
to allow the viewers to question concepts such as attempting to achieve with this project?
but kept to himself, I feel that I have found an area where I
The question actually is quite self-explanatory. The Dilemma
photographs. I can ask questions with photos. Where appro-
things. There were two narratives that I wanted to present
priate, I use it as a medium to express my opinions about
current affairs. It provides me with opportunities to speak out.
project, which consists of scratch cards, contains many
in this project. First, I was convinced that I would form an inner connection with these newly created photographs
Patika // Footpath
28 // say ı 19 · 2018 ocak
ning considers office workers’ experiences and not the city in which the body language of the characters whose faces
dwellers. Another deduction I arrived at while creating the
the characters that I remember, and this connection would
living in this city found to create an additional time slot in
are not clearly visible due to half scratches overlap with
project was: The walking paths are a solution that people
manifest itself in the audience as well.
the hectic pace that Istanbul unfortunately imposes on us.
“There is always a curiosity about the past but in addition to positive and good memories, sometimes we encounter unhappy memories too. Therefore, the scratch card was the right material.
These two situations, addressed together brought up many
Secondly, it was about how
other questions.
I regarded going back to the past as risky. There is always
Unlike the others, you expose a part of your own world in
a curiosity about the past but
the “Avcı” (Hunter) project. What is its significance for you?
good memories, sometimes we
It’s true; “Avcı” (Hunter) project was a personal issue for me.
too. Therefore, the scratch card
that he always talked about but I never witnessed, and to get
in addition to positive and
encounter unhappy memories was the right material, and
going back to the past was a
While I tried to understand the hunter identity of my father to know him with another identity as I accompanied him in nature, I was also finding answers to many questions that I
dilemma at this point.
had been asking for years. Therefore, the project bore traces of a rebuilt relationship between a father and son rather
Your project “Patika” (Path) exhibited in Mamut Art gallery was also quite interesting.
than telling the story of a hunter.
Paths are roads/tracks we take by rejecting what is
Other than photography, which disciplines feed you? Who
imposed or for other reasons. Why was it important to you?
are some of your favorites in film, music and literature?
The “Patika” project contained many elements. It was the
I think people who care about current issues are my priority.
was a project I enjoyed and valued very much while creating
Bıçakçı and Murathan Mungan are also among my favorite
way that an individual resisted against the imposed paths. It because of the locals who built their own roads and how it proposed a solution.
authors. There are several independent filmmakers that I can name but Russian director Andrey Zvyagintsev tops the list. I am also a huge fan and follower of the alternative music
It was of special importance at one point because a path
is quite normal in rural areas but the existence of walking
In literature, Sema Kaygusuz has a special place. Barış
band Gevende.
paths in a mega-city like Istanbul is a sign that urban plan-
İkilem // Dilemma
issue 19 · 2018 january // 29
MÜCAHİT MUĞLU “O ilk adımı attıktan sonra, gerisi çorap söküğü gibi geliyor.” “They can rest assured that once you take that f irst step, the rest just comes easily.”
Röportaj | Interview Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com
Biraz kendinden bahseder misin? Nasıl başladı ilk yolculuğun? Nereden geliyor bu her gün farklı bir şehirde uyanma isteğin? 23 yaşındayım, Malatya’da doğup büyüdüm. İstanbul’a üniversite okumak için gelip 5 sene
boyunca Mühendislik eğitimi aldım. İlk seyahatlerim, İstanbul’a gelmemle başladı diyebilirim.
Yaptığım yolculuklardan sonra, yolda olmanın bana huzur ve mutluluk verdiğini fark ettim.
Bu farkındalığın ardından, seyahat etmek için büyük zaman dilimleri ayırıp her fırsatta yeni yerler görmek üzere yola çıkmaya başladım.
Diğer gezginlerden farklı olarak gittiğin bazı yerlere farklı zamanlarda tekrar tekrar gittiğin oluyor. Seni o yerlere tekrar götüren şey nedir? Bu soruyu tekrar tekrar Karadeniz yaylalarına gittiğim için sorduğunu düşünüyorum.
Türkiye’de seyahat ettiğim birkaç yerden aşırı derecede etkilendim. Bunlardan birisi Rize’nin Çamlıhemşin ilçesi. Gidip gördüğümden beri her fırsatta tekrar gitme planları yapıyorum.
Skogar, İzlanda // Skogar, Iceland
Seljaland, İzlanda // Seljaland, Iceland
30 // say ı 19 · 2018 ocak
Pokut Yaylası, Rize // Pokut Tableland, Rize, Turkey
Balıklı Yaylası, Düzce // Balikli Tableland, Düzce, Turkey
Sal Yaylası, Rize // Sal Tableland, Rize, Turkey
Birçok yerini defalarca gördüm ama yıllarca yaşasam bile
Bir gezgin için en önemli şeylerden biri de gezip gördüğü
bıkmayacağım türden yerler. Özellikle doğası güzel olan
yerleri iyi bir şekilde kaydedebilmek sanırım. Senin
yerlere bayılıyorum. Kendimi huzurlu hissettiğim bu tarz
fotoğraf bilgin nereden geliyor, yolculuklara başlamanla
yerlere defalarca gidebilirim.
paralel gelişen bir şey mi?
Bir süre önce İzlanda’da da kamp yapma fırsatın da oldu,
Fotoğrafçılık bilgimi tamamen okuyarak ve her gün sokak-
oradaki deneyimlerin neler? İzlanda’nın en görkemli şelalelerinden Skogafoss’un hemen ön tarafında kamp yaptım. İlk gün oldukça rüzgarlı ve
soğuktu. Biraz zorluk yaşasam da geceleyin çadırdan çıkıp
Milli Parkı diyebilirim. Yoğun sezonlar dışında gidildiği takdirde üçüne de gitmeye değer.
Yakın zamandaki planların neler, sırada nereler var? larda pratik yaparak edindim. Henüz fotoğraf makinem
Yakın zamanda Güney Asya’da birkaç ülkeye seyahat edece-
Üniversitedeki profesyonel ekipmanları kullanarak fotoğ-
devam edecek. Ayrıca fotoğraf çekimlerinden ziyade video
bile yokken, okulda fotoğrafçı olarak çalışmaya başlamıştım.
rafçılık bilgimi daha hızlı bir şekilde ilerlettim. Yaptığım
seyahatler ve bulunduğum yerler, ilgi çeken fotoğraflar
gördüğüm kuzey ışıklarının manzarası, her şeyi unutturdu.
çekebilmem için büyük bir avantaj oldu.
nıza kamp yapıyorsanız çok farklı hissettiriyor.
Gezmeyi çok isteyen ama ilk adımını bir türlü atamayanları
İzlanda’da kamp yapmak sürprizlerle dolu. Bir de tek başı-
Kaz Dağları Milli Parkı, Akyaka Orman Kampı, Yedigöller
ğim. Her zamanki gibi doğa odaklı gezilerim ve keşiflerim
çekimlerine ağırlık vermek de planlarım arasında yer alıyor.
cesaretlendirmek için neler söylerdin?
Yakın zamanda bir de Kars’a tren yolculuğu yaptın. Yolculuk mu yoksa Kars mı seni daha çok etkiledi diye sorsam?
O ilk adımı attıktan sonra, gerisi çorap söküğü gibi geliyor,
bundan emin olabilirler… Arkadaş çevremdeki evinden hiç
Tren yolculuğu ayrı, Kars ayrı etkiledi diyebilirim. Doğu
çıkmayan insanlar, ilk seyahatlerinden sonra bir gezginden
tası olmasa haftalarca o kompartımanda gidebilirdim diye düşü-
mek istiyorsanız, ilk adımı atmaktan çekinmeyin. İçinizdeki
Ekspresi’nde geçen her dakika muazzamdı. Trenin bir varış noknüyorum. Bütün Anadolu film şeridi gibi trenin penceresinden
akıp gitti. Kars’a vardıktan sonra gerek mimarisi gerek doğası ile ayrıca etkilendim. Doğu Ekspresi ve Kars gezisi için; Türkiye’de
değeri yeni yeni anlaşılan muhteşem deneyimler diyebilirim.
daha çok gezmeye başladılar neredeyse. Eğer gerçekten gezistek size doğru yolu gösterecektir.
Türkiye’de gidilmeye değer bulduğun aklına ilk gelen birkaç kamp alanını sorsam?
issue 19 · 2018 january // 31
//
cold. It was a challenge at first but when I stepped out of the tent and saw the northern lights, it was worth all the
hardship. Camping in Iceland is filled with surprises, and if you are on your own, the feeling is very different.
Please tell us about yourself. How did you start traveling?
You also took a train trip to Kars. What affected you the
What is the reason behind your desire to wake up in a
most, the trip itself or Kars?
different place every day?
I can say that the train trip and Kars had different effects
I am 23, and I was born and raised in Malatya. I moved
on me. Every minute on the Eastern Express was amaz-
to Istanbul for my university education, and I studied
ing. If the train did not have a final destination, I think
Engineering for five years. So it would be correct to say
I might have traveled in that compartment for weeks.
that my travels began with my arrival in Istanbul. After
Anatolia went by like a filmstrip as the train sped. Once
each trip, I realized more and more that being on the
I arrived in Kars, I found both its nature and also the
roads gave me peace and made me happy. With this real-
architecture very impressive. I think the Eastern Express
ization, I started setting longer chunks of time for travels,
and Kars trip are amazing experiences that are just begin-
and began to visit new destinations at every opportunity.
ning to be appreciated in Turkey.
Unlike most travelers, you seem to be visiting certain
One of the most important things for travelers is to keep
places again and again. What draws you to those
a good record of their impressions, I think. Do you have
destinations?
a background in photography or has it evolved as you traveled?
I guess you’re asking this question because I have visited the highlands in the Black Sea region multiple times.
I learned photography completely by reading about it and
impact on me. One of them is Çamlıhemşin in Rize.
as a photographer while I was still studying and when I
Some of the places I have seen in Turkey had a great
practicing every day on the streets. I had started working
Since my first visit, I try to go there at every opportunity.
didn’t even own a camera. Using the professional equip-
I have seen most parts many times but they are places
ment at the university helped me to develop my knowl-
that I would never get tried of even if I lived there for
edge very fast. My travels and the destinations I visited
years. I especially love beautiful nature destinations. I can
gave me a great advantage in terms of taking interesting
travel to places where I feel at peace over and over again.
photos.
You recently had the opportunity to camp in Iceland. How
What would you say to encourage people who love to
was your experience?
travel but are hesitant about taking the first step?
I set up camp right in front Skogafoss, one of the biggest
They can rest assured that once you take that first step,
waterfalls in Iceland. The first day was quite windy and
the rest just comes easily… People in my friend circle
who would never go out started to travel almost as much as a traveler after their first trips. If you truly want to travel, don’t hesitate to take the first step. Your inner desire will show you the right direction.
What are some of the best camping sites in Turkey’s natural parks you find worth visiting? Kaz Dağları (Mount Ida) National Park, Akyaka Forest
Camp, and Yedigöller (Seven Lakes) National Park are all worth visiting, especially in the low season.
What are your plans for the near future and what’s next? I will be traveling to some South Asian countries soon. As always, my nature-focused travels and explorations
will continue. I also have plans to focus more on video
D-3 Uçağı, Wreckage, İzlanda // D-3 Plane, Wreckage, Iceland
32 // say ı 19 · 2018 ocak
Pokut Yaylası, Rize // Pokut Tableland, Rize, Turkey
than stills.
issue 19 · 2018 january // 33
Nox Table Designed by Claudio Bellini
Ersa yeni yaşam serisinde ilhamını hayatın kendisinden alıyor. Yaşamaya değer anları ustalıkla işliyor. Estetik ve konfordan ödün vermeyen tasarımlarını evlere taşıyor. Yaşam alanlarınızın bir parçası olmak yerine yaşamın kendisine dönüşüyor. Evinize hoş geldiniz. Ersa draws inspiration from life itself for the new series, skillfully creating moments worth living. Ersa now brings its designs with uncompromising aesthetics and comfort to homes as products become life itself rather than a part of your living spaces. Welcome home.
ersamobilya.com