- 2016 -
tasarım, sanat ve fikir kütüphanesi lıbrary of desıgn, art and ıdea
Ücretsizdir ve üç ayda bir çıkar. For free and published every three months.
GİZEM VURAL // KARŞI LİG // ATÖLYE KAFASI // umberto eco agarapati // acil sanat // özlem akın // emrah karataş
Hakkında // About Box in a Box Idea, ofis mobilyalarında uzmanlaşan Ersa’nın mühendislik yeteneğini ve esnek üretim altyapısını temsil eden mimari bir konsept olarak 2011 yılında doğdu. Yalın Tan Jeyan Ülkü İç Mimarlık imzasını taşıyan iç mimari
konseptinde yer alan “Box in a Box” fikri, dijital dünyada
interaktif alanlara yer verme isteğinden yola çıkarak, farklı bir yöne evrildi. 2012 yılında, yerli ve yabancı tasarımcıları buluşturan en büyük sosyal platform olma vizyonuyla,
Türkiye’nin tasarımcılara özel ilk sosyal ağı BoxinaBoxIdea. com ve Box in a Box Idea dergi hayata geçirildi. Zamanla
farklı akımlara da kucak açan proje; müzik, fotoğraf, video enstalasyon projelerini destekledi; öğrencilerin kendilerini
geliştirmelerine olanak sağladı, sanatçıların kendilerini ifade edebilecekleri bir saha açtı. Mimariden endüstriyel tasarım ve modaya, grafik tasarımdan fotoğraf ve müziğe kadar
uzanan geniş bir yelpazede amatör ve profesyonel sanatçıları bir araya getiren Box in a Box Idea, kültür-sanat alanında Türkiye’nin en büyük sanal kütüphanesini oluşturma hedefiyle yoluna devam ediyor.
// Box in a Box Idea was born in 2011 as an architectural concept representing the infrastructure of flexible
production and high engineering skills of Ersa, which has
become an expert in office furniture. Involved in the interior design concept that holds the signatures of Yalın Tan Jeyan
Ülkü Interior Design, “Box in a Box Idea” has evolved into a different path, emerging from an idea to give a place to the interactive areas in digital world. With the vision of being
the biggest social platform to bring the designers together
in 2012, BoxinaBoxIdea.com, the first social network special
for the investors of Turkey, and Box in a Box Idea periodical were materialized. Embracing the different trends in the course of time, the project has supported the projects of music, photography, video installation; has allowed the
self-development of the students and has created an area
where the artist can express themselves. Bringing together
the amateur and professional designers in every area ranging from architecture to industrial design, from graphic design
to photography and music, Box in a Box Idea is continuing its journey with the aim of creating the biggest virtual
design library of Turkey in the field of art and culture.
PANTONE P 1-8 C
SİYAH 80%
S A H I B I // P U B L I S H E R :
Ersa Mobilya San. Tic. A.Ş.
YAY I N Y Ö N E T M E N I // P U B L I C AT I O N D I R E C T O R
Yalçın Ata yalcinata@ersamobilya.com VE RS İ Y O N 1
İçindekiler Content
V ERS İYON 2
E D I T Ö R // E D I T O R
Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com YA Z A R L A R // A U T H O R S
VE R SİYON 3
P O R T F O LYO L A R // P O R T F O L I O S
Melike Bayık Tuğçe Asya Yaldız A. Seçkin Canan Ezgi Genç
3 SANAL DA ÖN E ÇIK AN L AR // THE OUTSTANDINGS ON THE VIRTUAL 4
K A PA K I L L Ü S T R A S YO N U // C O V E R I L L U S T R AT I O N
GIZEM VURAL ı l l ü s t r a s y o n // ı l l u s t r at ı o n 6
Gizem Vural vuralgiz@gmail.com
KARŞI LIG a lt e r n at i f f u t b o l // a lt e r n at ı v e f o o t b a l l 10
G R A F I K TA S A R I M // G R A P H I C D E S I G N
Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com
AT Ö LY E K A FA S I ta s a r ı m // d e s ı g n 13
D E R G İ F O R M AT TA S A R I M I // F O R M AT D E S I G N O F M A G A Z I N E
Martin Hinze martin.hinze@gmail.com
UMBERTO ECO ya z ı // a r t ı c l e 16
Ç E V I R M E N // T R A N S L AT O R
A G A R A PAT İ d e r i ta s a r ı m ı // l e at h e r d e s ı g n 18
Aydan Açıkalın a.aydan@gmail.com
A C I L S A N AT // EMERGENCY ART
YAY I N T Ü R Ü // P U B L I C AT I O N T Y P E
s a n at // a r t 22
Ücretsiz - Periyodik For Free - Periodical
ÖZLEM AKIN k u k l a ta s a r ı m ı // p u p p e t d e s ı g n 26
B A S K I // P R I N T E D B Y
Ofset Yapımevi I L E T I Ş I M // C O N TA C T
Ord.mProf. o b i l y aKerim Gökay Cad. No:60 Çamlıca/ Üsküdar / İstanbul
mobilya
E M R A H K A R ATA Ş m ü z i k // m u s i c 30
mobilya
info@boxinaboxidea.com 2.000 adet basılmıştır // Printed in a run 2.000 copies.
issue 13 · 2016 aprıl // 1
arrow designed by Claudio Bellini
İyi bir mekana... İyi bir mobilya gerek! ERSA; mobilyanın var olduğu her alanda, mümkün olan en fazla kişiye temas ederek, Türkiye ve dünya tüketicisinin mobilya, tasarım, üretim ve mimari ihtiyaçlarına yaratıcı ve kaliteli çözümler geliştirir.
ersamobilya.com
SEDA MİT sedamit.blogspot.com.tr
ALİ ÇAĞAN UZMAN be.net/alicaganuzman7df8
ECE AĞIRTMIŞ be.net/eceagirtmis
1989’da Mersin’de doğdu. Kocaeli Üniversitesi Grafik Tasarım bölümünde okudu. Yaptığı ‘insanlar’ çizimiyle 24 bin tasarımın katıldığı 2012 Uluslararası BoConcept Fincan Tasarım Yarışması’nı kazandı. Yurtiçinde ve yurtdışında kişisel ve karma sergilere katıldı. Sabitfikir, Notos gibi dergilere, gazetelere, kitap kapaklarına, çocuk kitaplarına çizimler yapıyor.
Born in Mersin in 1989, Seda Mit studied Graphic Design at Kocaeli University. Her illustration titled ‘humans’ won the 2012 International BoConcept Design a Cup competition among 24,000 designs. She participated in solo and mix exhibitions at home and abroad. She contributes to magazines like Sabitfikir and Notos, as well illustrating book covers and children’s books.
1990’da İstanbul’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Grafik bölümünü birincilikle tamamladı. Aynı üniversitede Antropoloji yan dalı yaptı. T.C. Kültür Bakanlığı için “Anadolu Destanları” ve “Anadolu Mitolojileri” kitaplarının illüstrasyonlarını hazırladı. Uçan Süpürge, Türk Kadınlar Birliği, Multicultural dergisi, TED Koleji gibi çeşitli kurum ve kuruluşlar için illüstrasyonlar çizdi, birçok animasyon çalışmasında yer aldı.
Born in Istanbul in 1990, Uzman graduated from Hacettepe University Department of Graphic Design at the top of his class. He also minored in Anthropology. He illustrated books such as “Anatolian Epics” and “Anatolian Myths” for the Turkish Ministry of Culture. He has also created several illustrations for various organizations including Uçan Süpürge, Turkish Women’s Association, Multicultural magazine and TED College, and contributed to a number of animations.
1995’de İzmir’de doğdu. İzmir Işılay Saygın Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nden mezun olduktan sonra Anadolu Üniversitesi Grafik Tasarım bölümünü kazandı. Bu sırada çeşitli yarışmalardan ödüller kazandı. Halen 3. sınıf öğrencisi olarak öğrenimine devam etmekte.
Born in Izmir in 1995, Ece Ağırtmış graduated from Işılay Saygın Anatolian Fine Arts High School in Izmir and went on to study Graphic Design at Anadolu University. Winner of numerous awards in international competitions, she is currently a junior in university.
issue 13 · 2016 aprıl // 3
SANAL’DA ÖNE ÇIKANLAR THE OUTSTANDINGS ON THE VIRTUAL
MYOUNG HO LEE Farklı mevsimlerde ve yerlerde bulunan ağaçları 4x5 kamerası ile doğasından soyutlayarak fotoğraflayan Myoung Ho
Lee, ilk kişisel sergisini 2009’da Yossi Milo galerisinde açtı. Fotoğrafçı ağaçların arkasına bir tuval gererek doğasından soyutluyor ve doğayı bir sergi alanına dönüştürüyor. // Photographer Myoung Ho Lee takes pictures of trees in
different seasons and locations with his 4x5 camera, isolating the trees from their natural surroundings. Having opened
his first solo exhibition at the Yossi Milo gallery in 2009, the artist isolates the trees by hanging a canvas behind them, and transforms nature into an exhibition area. www.yossimilo.com/artists/myou_ho_lee
XAVIER CASALTA
//
Yirmi üç yaşındaki Fransız sanatçı milyonlarca noktayı birleş-
The 23-year old French illustrator creates works of art by
olarak özellikle sonbaharı ve diğer mevsimleri tercih ediyor.
other seasons as a main theme in his works. He uses Rapido
tirerek sanat eserleri oluşturuyor. Sanatçı resimlerinde konu Rapido kullanarak günlerce uğraşıp noktalarla yalnızca bir
eser oluşturabiliyor. Projenin tamamının 370 saatini aldığını ve tahminen 7 milyon kadar nokta kullandığını söylüyor.
connecting millions of dots. The artist prefers autumn and pens and works for hours to create one dot art. He says
it took 370 hours to complete the project, which involved connecting approximately 7 million dots. www.casaltaxavier.com
4 // issue 13 · 2016 nisan
FILIP HODAS Yirmi üç yaşındaki, Prag merkezli sanatçı Filip Hodas hayal-
lerini gerçek görüntülere dönüştürmek için üç boyutlu bilgisayar yazılımları kullanıyor. 4D Cinema isimli tasarım yazılımı
ile yarattığı görüntüler ilk bakışta bir fotoğraftan farksız dursa da tamamen hayal ürünü. // Filip Hodas is a 23-year old artist based in Prague, who uses 3D computer software to transform his dreams into real life images. Although the images he creates using 4D Cinema software appear like a photograph at first glance, they are purely products of his imagination. www.behance.net/filiphds
MACIEK JASIK
//
Maciek Jasik terkedilmiş ya da pek umursanmayan bazı
Maciek Jasik explores derelict or unattended spaces to bring
fotoğrafı çekilmeyecek mekanlara renkli dumanlar ve çeşitli
photographic and mysterious dimension to spaces that are
mekanlara farklı bir dokunuşla canlılık katıyor. Gerçekte
yöntemlerle hem fotografik hem gizemli bir hava katıyor. Aslında bu yöntem son dönemde sıkça kullanılıyor ancak Jasik’in işleri diğerlerinden biraz ayrılıyor gibi.
them to life with a transforming touch. He seeks to add a
otherwise not fit for photography. Although this technique is widely used in the recent years, Jasik’s works seem to stand out among others. www.maciekjasik.com
GİZEM VURAL New York’ta Bir İllustratör An Illustrator in New York
Şener Yılmaz Aslan
Kendinden ve çizime başladığın süreçten biraz bahseder misin?
sener.aslan@gmail.com 1988 yılında İstanbul’da doğdum. Küçüklüğümden bu yana resimle, piyanoyla, baleyle
ilgilendim. Büyüyünce iç mimar olmak istediğimi söylerdim ama lisede yabancı dil sınavlarına hazırlanırken kendimi çizim yaparken buldum. Son senemde sınavlara
hazırlandım ve sonrasında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Grafik Tasarım bölümüne girdim. Bütün üniversite zamanım boyunca yanımda hep eskiz defteri taşıdım, ne gördüysem ne düşündüysem çizdim. New
York’a geldikten sonra takip ettiğim illüstratörlerle tanıştım ve yarışmalara katılmaya başladım, sonrasında profesyonel anlamda illüstratör olmaya
karar verdim. Kendi başıma etrafımdan öğrendiklerimle beraber editoryal
illüstrasyona ilgim artmaya başladı ve şimdi bu yönde ilerliyorum. Büyük ve
küçük yayınlarla çalışıyorum. Bir yandan da tarzımı ve kendimi geliştirmeye devam ediyorum.
Eğitim sürecin nasıl ilerledi, her şey istediğin gibi yürüdü mü? Yoksa pişmanlıklar da var mı? Güzel sanatlara hazırlanırken çok kararsızdım. Resim bölümüne girmeyi
çok istedim fakat resim bölümünde okuyan kiminle karşılaştıysam herkes geleceği için karamsardı. Mezun olduktan sonra ne yapacaklarını bilemediklerini söylediler. Etrafımdaki herkes grafik tasarıma yönlendirdi beni.
Kazandığımda hiçbir şey bilmiyordum. Anlamıyordum. Çok çabalayarak
okudum. Bütün üniversite hayatım çok stresli geçti. Sonrasında bırakmaya karar verdim geç kalmış olsam da. O yüzden bu dönemin pek istediğim
gibi geçtiğini düşünmüyorum. Bazen boşa vakit kaybettiğimi bile düşünüyorum. New York’a taşınmam tamamen bir şans olmasına rağmen neyse
ki üniversitenin son yıllarında illüstrasyonla ilgilenmeye başlamıştım. Şuan
yaptığım işten çok mutluyum. Burada Amerika’da illüstrasyon bölümünden
mezun sanatçıların arasında olduğum için kendimi çok şanslı addediyorum. Aralarında yer alabildiğim için çok mutluyum.
Peki neden New York’tasın ? Orada olmanın senin için bir avantajı var mı? Eşim, o zamanlar erkek arkadaşım, İstanbul’dayken yurtdışında doktora programına başvurmuştu; kabul edilince onunla beraber kaçmaya karar
verdim. Kaçmak diyorum çünkü her şeyden çok bunaldığım bir dönemdi,
diploma projemi verememiştim. Onun bunalımıyla eşimle beraber gitmeye
“ Hep illüstratör olmak istedim, bunun hayaliyle New York’a taşındım”
karar verdim. Hep illüstratör olmak istedim, bunun hayaliyle New York’a taşındım. Burada olmamın en büyük avantajı,
takip ettiğim illüstratörlerle ve çalışmak istediğim art direktörlerle yakın olabilmem. Her sene düzenlenen illüstrasyon
etkinlikleri ve yarışmalarında tekrar tekrar görüşebiliyorum.
Özellikle art direktörlerle yüz yüze tanışıp işlerimden bahsedebilmek çok önemli. Ama bunların dışında çok hırslı olmak, yılmadan çalışıp üretmek daha önemli. Yoksa şuan olduğum yerde olabileceğimi düşünmüyorum New York’ta olsam da. 6 // issue 13 · 2016 nisan
Box in a Box Idea 13 // Illustrator: Gizem Vural
issue 13 · 2016 aprıl // 7
Genelde nerelere çalışıyorsun, düzenli olarak çizim
//
çok seviyorsun? Please tell us about yourself and how you started drawing. küçük yayıncılarla çalışabiliyorum. Bunların arasında New
I was born in Istanbul in 1988, and growing up I was interested
ve dergiler var. Düzenli diyemem sanırım ama ne zaman
would say interior designer but I found myself doodling as I was
Republic, The Boston Globe, The New Yorker gibi gazete iş gelirse o zaman çalışıyorum. Genelde eskiz defterimde birkaç çizimden sonra dijital ortamda çalışmayı seviyo-
rum. Bazen çizimi tamamen mürekkep ve kurşunkalemle
yapıyorum ve onu tarayıcıdan geçirdikten sonra bilgisayarda üstünde çalışıyorum. Her ikisi de eğlenceli. Ama zaman kısıtlı olduğunda dijital çalışıyorum.
Teknik olarak çizime başlamadan önce ve çizimin bitene kadarki süreç nasıl işliyor senin için? İlk briefi okuyorum. İçselleştiriyorum okuduğumu, iyice anladıktan sonra özet çıkarıyorum. Sonra asıl üzerinde
durmak istediğim noktaları belirliyorum. Sonrasında eğer
pek bilmediğim bir konuysa internette araştırma yapıyorum, bazen kitap işi geldiğinde özellikle onunla ilgili ne kadar
yazı bulabilirsem okuyorum. Sonrasında eskizlere başlıyorum ve bunları art direktörle paylaşıyorum. Bana seçtiği eskizle geri döndükten sonra onun üzerinde çalışmaya
başlıyorum ve dijital ortamda bitiriyorum. Her defasında bu şekilde ilerlediğimi söyleyebilirim.
Birçok mesleğin toplumsal açıdan kadınlar için zorlayıcı tarafları vardır. Kadın bir çizer olarak iş hayatında bu türden cinsiyet ayrımcılığı problemleri ile karşılaştığın oldu mu? Ya da çevrendeki kadın çizerler ne tür sorunlar yaşıyor?
wanted to take painting but whomever I met from the depart-
ment was pessimistic about their future. They would tell me that
ürettiğin yerler var mı? Hangi çalışma yöntemlerini daha
Editoryal illüstrasyonla ilgilendiğim için büyük veya
I was quite unsure as I was preparing for the fine arts school. I
in painting, piano and ballet. When asked what I wanted to be, I preparing for language exams in high school. In my senior year I prepared for the exams and entered the Department of Graphic Design at Mimar Sinan Fine Arts University. I always carried my sketching notebook with me wherever I went throughout
my time in the university, drawing whatever I saw or thought.
After I came to New York, I met with illustrators I followed and began to enter competitions, and later on decided to become a
professional illustrator. As I learned more on my own and from
they didn’t know what they would do after graduation. Everyone around me encouraged me toward graphic design but when
I passed the exams I didn’t know anything about it. I couldn’t understand it. I really struggled and my entire university life
was quite stressful. In the end I decided to quit even if it was
quite late. Therefore I don’t think that period of my life went as I wanted. In fact, I sometimes think I wasted a lot of time for
nothing. I came to New York purely by chance but luckily I had started to take an interest in illustration in my last years in the
university and I am very happy with what I am doing now. I feel very fortunate to be among artists with illustration backgrounds here in the US. I am very happy to be one of them.
So why are you in New York? What are some of the
my surroundings, my interest in editorial illustration grew and
advantages of being there for you?
am also focusing on perfecting my style and improving myself.
My boyfriend in Istanbul, now my husband, had applied for a
How was your school life, did everything work out as you
to escape with him. I am using the word escape because I was
I am now pursuing it, working with publications, big or small. I
wanted or do you have any regrets?
doctoral program abroad and when he got accepted I decided feeling overwhelmed by everything at the time, I had been
unable to submit my diploma project. In that mood, I decided to go with him. I always wanted to be an illustrator and moved to
New York with this dream. The greatest advantage of being here
is that I can be close to the illustrators I follow and the art directors I want to work with. I get to meet them again and again
at the annual illustration events or competitions. It is especially
“ I always wanted to be an illustrator and moved to New York with this dream. ”
important to meet art directors in person and talk about my works. Apart from those, having drive, working and producing with determination are
more important. Otherwise, I don’t think I would be where I am now even if I live in New York.
Who in general do you work for, are there Kendim daha bu tür bir problemle karşılaşmadım. Fakat etrafımda gördüklerimden bahsedersem erkek illüstratörlerin daha çok iş alması, yarışmalarda kadınlardan
publications that you illustrate for regularly? What kind of work methods do you prefer?
çok erkek jüri üyelerine yer verilmesi, bazen aynı iş için
Since I am interested in editorial
mesi gibi problemlere burada çok rastlıyorum. Ama
small publications. And then, there are
erkeklere kadın sanatçılardan daha fazla para öden-
son zamanlarda bazı art direktörlerin buna daha önem vererek hareket ettiklerini görüyorum.
Müzik, fotoğraf ya da sinema desem? İlgilendiğin ya da ilham aldığın başka bir sanat/tasarım dalları var mı?. Grafik tasarımla aram pek iyi olmasa da, çoğu zaman ilham almak için takip ettiğim şeyler oluyor. Özellikle 50’li, 60’lı
yılların Polonya ve Macaristan poster tasarımları çok güzel, onlara zaman zaman bakmayı çok seviyorum. İlham kay-
naklarımdan birisi diyebilirim. Çizim olarak kuš! komiksin yayınladığı her şeyi takip ediyorum. Çok iyi çizerleri bir
araya getiriyorlar her kitaplarında. Film olarak daha çok
illustration, I work with both big and newspapers and publications such as
New Republic, The Boston Globe, and
The New Yorker. I guess I wouldn’t call it regular, but when I get a job, I work with them. I usually like working in
digital format after a few drawings in my sketching notebook. I sometimes
illustrate the whole thing in ink or pencil, and then I scan it and complete the
work on the computer. Both are fun. But if time is limited, I do it digitally.
What is the technical process for
bağımsız filmleri izlemeyi seviyorum. Ama daha favori
you before and after an illustration?
olarak güzel bulduğum, konusu olarak seveceğim film-
I first read the brief, and immerse myself
Kumiko the Treasure Hunter, Pawn Sacrifice, Carol, The
make a summary and determine what
yönetmenim diyebileceğim bir isim veremiyorum. Görsel leri izliyorum daha çok. Son izlediklerimden sevdiklerim Imitation Game, Nightcrawler…. Özellikle takip ettiğim fotoğrafçılar deyince Ben Zank, Mark Sanders, Patty
Carroll, Eylül Aslan gibi isimler aklıma geliyor şu an. Müzik olarak da elektronik müzik dinlemeyi seviyorum. Bunlardan birkaçı Purity Ring, Chvrches, Moderat, Caribou, REID,
Pretty Lights…. Saysam bitmeyeceği için bu kadarla sınırlandırayım.
in it. After I really understand it, I
I want to highlight. Then, if it’s a topic
I am not quite familiar with, I do some
online research. If it’s a book I try to read whatever I can get my hands on. Then I start sketching and share them with the art director. When they return to
me with the sketch they choose, I start
working on the illustration and finish it digitally. I can say that this is typically
8 // issue 13 · 2016 nisan
how I proceed.
Many professions can be quite challenging for women socially. As a female illustrator, have you ever faced with gender discrimination in professional life? Or other fellow female illustrators around you, what kind of problems do they face? I personally have not faced such a problem yet. However, in
terms of what I observe in people around me, here I tend to see more examples of problems like male illustrators getting more jobs, having fewer women in the judging panels of competi-
tions than men, and sometimes paying more to male artists than women for the same job. But I have also started seeing some art directors being more attentive to this issue and acting accordingly.
What about music, photography or film? Are you interested in or inspired by any other art/design forms? Although I am not that into graphic design, there are things I follow for inspiration. The Polish and Hungarian poster
designs, especially from the fifties and sixties are quite nice, and I occasionally check them out. They are one of my sources of
inspiration. In terms of illustrations, I follow everything that kuš! comics publish. They compile some of the best illustrators’ works in their books. I mostly prefer watching independent films but I cannot name just one director as my favorite. I usually watch
films with compelling scripts and visual aesthetics. Some of the films I saw lately include Kumiko the Treasure Hunter, Pawn Sacrifice, Carol, The Imitation Game, and Nightcrawler…. I
can count Ben Zank, Mark Sanders, Patty Carroll, and Eylül
Aslan among the photographers I specifically follow. And for
music, my preference is electronica. To name a few, Purity Ring, Chvrches, Moderat, Caribou, REID, and Pretty Lights are just some of my countless favorites .
issue 13 · 2016 aprıl // 9
KARŞI LİG Alternatif bir futbol... An alternative football...
Selin Görkem slngrkm@gmail.com
Kadın – Erkek bir arada top koşturabilmek için değil, birlikte mücadele edebilmek için yarattığımız alan: Karşı Lig! Karşı Lig’e giriş yapmadan önce kendi futbol geçmi-
şimden söz etmenin elzem olduğunu düşünüyorum. 4
yaşında babamla el ele tutuşup bir yokuştan kocaman bir stadyuma giriş yapıyorum. Boynuma dolanmış taraftar
atkımı burnuma kadar çekiyorum ve yeşilin üzerindeki
adamları izliyorum. Sonra yanımda bağıran adamları… Ağabeylerin, babaların, amcaların arasında büyüyorum.
Büyüdükçe stadın yokuşlarında maçı bekleyen bir kadın halini alıyorum. Coşkulanıyorum, bağırıyorum, ağlıyo-
rum. 90 dakikada bütün duyguları aynı anda yaşayabiliyordum. Kazanılan maçlarda bir orgazm tadı var sanki. Sonra sevgililerimle halı saha maçlarına gitmeye başlı-
yorum. Önceleri beni götürmemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bir özel anımız var, bırak bize kalsın deyip duruyorlar. İnattım, onlar gidiyordu sahaya çıkıyorlar,
sonra ben kenara geçiyor keyifle maçlarını izliyordum. İnadım kazanmıştı o zamanlar. Sahadaki erkekler de
bir kadının orada maçlarını izlemesinden, bağırmasından hatta onlara tezahürat yapmalarından hoşlanmaya
başlamışlardı. Artık halı saha onların özel alanı değildi, hepimizin alanıydı… Ben kazanmıştım. Peki ya sonra? 2013 yılında hepimize açılan bir mücadele alanı oluştu;
2013’ün hepimize kattığı en önemli özellik üretim alan-
larımızın artmasıydı. Mahalleler, sokaklar, parklar derken gündemimize futbol gelmişti. Yüksek sesli bir cümle
duyulmuştu: “kadınlar ve erkekler bir arada oynasın.”. Bu sayede birlikte mücadele edebileceğimiz bir alan
olacaktı: Karşı Lig… 2013 Haziran’ının bakiyelerinden
biri de cüretimizdi ve bu kesinlikle futbola, bu alana da
yansımalıydı. Takımlarımızı oluşturduk. Erkeklerin halı
saha denilince bir araya gelmesi ne kadar kolaysa, kadınlar da engebeli yolu güzelce aşıyordu lig oluşurken…
Fotoğraflar // Photos : Şener Yılmaz Aslan
Futbol sahaları erk(ek) egemen zihniyetin hâkim olduğu alanlardan biridir. Kadınlar olarak bu alanlara girmeyi
yıllardır denemiyoruz, hatta bir noktada girmemiz engelleniyor demek daha doğru oluyor(!)
Bizse bir şekilde deneyimleyerek öğrendiğimiz kolektif üretimin, dayanışma ruhunun vermiş olduğu cesaretle ve eşitlikçi mücadelemizi başka bir alana taşımak arzusuyla Karşı Lig’de
var olmayı deneyimlemeye çalışmaya başladık. Kadın olarak söyleyecek sözümüz olduğunu her seferinde dile getiriyoruz. Bize dayatılan zihniyete karşı bir arada yeni bir kültür inşa 10 // issue 13 · 2016 nisan
etmeye çalışıyoruz. Yıllarca erkeklerin öğrenilmişliği olan
Karşı Lig’in bir arada oynayabilmenin mümkün olduğunu
mizi kenara koyup, yeni bir şey öğrenmeye çalışıyorduk.
Nerede bir yeni oluşum duysak heyecanlanıyoruz. Karşı Lig
futbola bir şekilde ayağımız değmişti. Öğrenilmişlikleri-
Tartışıyorduk ve elimizden geldiğince birbirimize olumlu katkılar sunarak dokunuyorduk, iyi geliyorduk, dönüşü-
yorduk, dönüştürüyorduk. Elbette birbirimizden öğrenecek daha çok şeyimiz var…
Karşı Lig başladığından beri üç sezon geçti. 3. sezonunda
göstermiş olması farklı semtlere, illere de dokunmuş oldu. Kocaeli oluştu. Ankara’da Özgür Lig’in varlığını bilmek
hepimizi çok heyecanlandırdı. Daha da büyüyelim istiyo-
ruz… Futbolu sadece kazanmak olarak değil “güzel oyun”un olduğu, eşitçe mücadele edebildiğimiz alan haline getirmek istiyoruz.
olan Karşı Lig 17 takımla devam ediyor. Kadınların büyük
Süreç içerisinde bir kadın olarak kendimi iyi hissediyorum,
oynanan bu maçları tıpkı sokaktaki mücadele alanı gibi
kılıyor. İhtiyacım olanın sadece futbol taraftarlığı değil,
bir kısmını ayağına ilk defa top değenler, bir kısmını karma içselleştiren veya bir kısmı bundan önce erk(ek) zihniyetinin varlığı yüzünden futbol maçlarını dahi izlememiş olanlar
oluşturuyor… Bir diğer kısmı futbol oynamış, bu işin özünü bilen kadınlar ve futbol oynamaya gelenler… Bir kısmı
ise bu alanı politik anlamda önceliğine koymuş ve sonra-
sında futbolu öğrenmeye çalışan kadınlar… Erkekler içinse çoğunun zaten yeşil sahada top oynadığını, hepsinin kendi
kadınların attığı goller sonrasındaki yüz ifadeleri beni güçlü sahalarda da bunun mayasını öğrenmek olduğunu keşfettim. Bildiğim, izlediğim, kızdığım onca pozisyonun aslında “ya hadi şuraya topu atsana” kadar kolay olmadığını, beraber
oynamadıktan sonra, sahada dayanışmacı bir ruh olmadıktan sonra kazanmanın anlamlı olmadığını fark ediyorum gün geçtikçe…
hayatlarında tuttukları takımın maçlarını illa ki taraftar
Seneler önce erkeklerin “bizim alanımız” dedikleri yerde,
içselleştirerek bu Lig’de var olduğunu, kalan bir azınlığınsa
dayım demiştim ve şimdi tek başıma değil de bir sürü güzel
ruhuyla izlediğini, bir kısmının alternatif futbol kültürünü
sadece futbol oynamaya geldiğini gözlemleyebiliyoruz. Toplama baktığımızda ise takımların kendilerine has mücadele alanları mevcut; işgal evi deneyimleri, mahalle dayanış-
maları, bostan kültürü, işçi ve emekçi takımlar, spor okulu
öğrencileri, radyo emekçileri, taraftarlar, queer’ler… Böylesi geniş konu başlıklarını içinde barındıran bir topluluk
kadın olarak var olmaya çabalarken bir şey yapmak zoruninsanla birlikte yarattığımız alanlarda mücadele ediyoruz. Birlikteliğin vermiş olduğu dayanışma ruhu birbirimizi
güçlü kılıyor. Tek başıma değil, bir arada olmanın tadını alıyorum. Endüstriyel futbolun bize dayattığı futbol kültürüne inat “güzel oyun” kültürünü birlikte var ediyoruz.
açısından Karşı Lig çeşitliliğiyle dışarıdan ilgi kazanır hale
Parklardan, sokaklardan, mahallelerden sonra futbol
yordu, bayan kelimesini kadın kelimesine dönüştürmek için
Kardeşlik ve Dayanışma!
geliyor. İlk sezonda kadınların sahada varlığı küfürleri önlübir an dönüp yüzlerimize bakıyorduk, bize pas atılmasını
sahalarındayız! Bizler var olmaya devam edeceğiz! Yaşasın
istiyorduk. Üçüncü sezondayız ve artık görünürlüğümüzü
biliyoruz. Bundan sonra birlikte mücadelemizi sürdürmekte
devam edeceğimizi biliyoruz. Bir çoğumuz karma yapılardan ve örgütlerden geliyoruz. Haliyle sokakta kurduğumuz bari-
katta nasıl omuz omuza mücadele edebiliyorsak, aynı güveni sahaya da yansıtmak gerektiğini biliyoruz.
issue 10 · 2015 // 11
//
teams. As easy it was for men to come together when it was
passes such a variety of agenda, Counter League keeps
the hurdles as the league formed…
women’s presence kept away profanities on the pitch as we
Counter League: An environment we created not to chase after a ball together as men and women but to campaign in unity!
Football pitch is an area where power (read male) domi-
Before I start talking about Counter League, I feel I should
repeating at every opportunity that we as women have
The fact that Counter League demonstrated how it was
climb up the hill and enter the stadium, holding my dad’s
the mentality imposed on us. Our feet had finally touched
neighborhoods and provinces. We get excited whenever
my nose, and watch the man on the grass. And then the
putting aside what had been drilled into us, and trying to
brothers, dads, uncles. I continue to grow up, and turn into
tive contributions as best as we could; we were feeling good,
am joyous, cheering, crying. I can feel everything simultane-
to learn from one another…
taste orgasmic. Then I begin going to small-sided football
It has now been three seasons since Counter League was
As a woman who is part of the process I feel good, and the
they could not to take me along. They keep saying, this is
17 teams. The majority of women consist of those that have
me. I have discovered that what I need is much more than
they would step on to the pitch, I would stay on the side-
embrace these mixed matches just like the campaigns on the
had paid off at the time. The guys on the pitch had begun
match for the power (read male) dominated mentality…
cheering for them. The small-sided football pitch was not
played football, who know the essence of this sport and who
So what next?
women that have prioritized this area in a political sense
I said that I needed to do something as I was trying to exist
In the year 2013 a new area of campaigning opened for all
to men we can observe that most are already playing small-
and now we are campaigning in areas we created together
uted to us all was the increase in the media of expression.
of the teams they support in fan spirit, some are in this
agenda. A strong voice was heard: “men and women should
and a minority are here to only play football. Overall, each
campaigning together: Counter League… One of the things
neighborhood solidarity, urban garden culture, teams of
to reflect on football, on the pitches as well. We created our
radio workers, fans, gays… As a community that encom-
small-sided football so were the women able to overcome
nated mentality prevails. It seems right to say that we as women have not tried to enter these pitches for years,
or that we are even at some point kept from entering (!)
Meanwhile we started to experience existing in the Counter League with the boldness that we gained from collective
production and the spirit of solidarity, and with the desire to take our fight for equality to another area. We keep
tell you of my own football past. I am only 4 years old as I
things to say. We are trying to build a new culture against
hand. I pull up the team scarf wrapped around my neck to
football, which for many years was men’s domain. We were
men shouting on the bleachers… I grow up among older
learn something new. We were discussing and offering posi-
a woman waiting for the match on the hill to the stadium. I
evolving and transforming. We certainly have so much more
ously during those 90 minutes. The matches won almost matches with my boyfriends. At first they do everything
born. In its third season, Counter League continues with
our special time, let us have it to ourselves. I was persistent,
kicked a ball for the first time ever while some women
lines and watch the matches with pleasure. My persistence
streets and still some others have never watched a football
to enjoy a woman watching their matches, shouting and
Another segment includes women who have previously
theirs exclusively anymore; it was all of ours … I had won.
are here to play football… Yet another portion comprises
and who are now trying to learn football… When it comes
of us; and the most important quality that 2013 contrib-
sided football matches, almost all are watching the matches
Neighborhoods, streets, parks and then came football to our
League because they embrace an alternative football culture,
play together”. This would be an area where we would be
team has its own agenda of a campaign; occupy experiences,
that the June of 2013 left with us was boldness and it had
laborers and retired people, students of sports academies,
12 // issue 13 · 2016 nisan
drawing more attention with its diversity. In the first season, also tried to change the perception about women, while
wanting the ball to be passed to us as well. We are now in
our third season and we know that we are finally visible. We know that we will continue to campaign together from now on. Most of us come from mixed structures and organizations. Just as we try to tackle issues side by side behind
barricades we set up on the streets we know that the same confidence should also be reflected on the pitches.
possible to play together began to spread to different
we learn of a new formation somewhere else. Counter League Kocaeli has been formed. Learning about the
formation of Free League in Ankara excited us. We want to grow further… We want to transform football from just winning into a “good game” and an area where we can campaign equally.
facial expressions of women after they score a goal empower being a football fan, it is learning about its foundation on
the pitch as well. With every passing day I realize more and more that all those positions during a match are not as easy as saying “come on pass the ball”, and that winning does
not make any sense if we do not play together and display a spirit of solidarity…
as a woman in an area proclaimed by men many years ago, with these beautiful people. The spirit of solidarity born
from unity empowers each and every one of us. I can feel
the taste of being together, not alone. Together we create the culture of “good play” against the football culture imposed on us by the football industry.
After parks, streets and neighborhoods, we are now on
football pitches! We will continue to exist! May Sisterhood, Brotherhood and Solidarity Prevail!
ATÖLYE KAFASI “Bizim gibi düşünen insanların bir araya gelip birlikte bir şeyler ürettikleri bir yer olmasını istedik.” “We wanted a space where likeminded people could come together to create.” Biz Mert ve Koray, iki kuzeniz. Mert reklamcı, Koray iletişim uzmanı. Beraber büyü-
yen, yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen kuzenler olarak Akustikadam isminde bir de müzik
Ezgi Genç ezgi@olmadikprojeler.com
grubumuz var. Yıllardır Kadıköy ve Taksim’de sahne aldık. Planımız aslında Akustikadam
üzerine kuruluydu. Sosyal hayatlarımıza ve müziğimize daha fazla yer verebilmek için ikimiz de yaptığımız işleri bıraktık, dededen ve babadan kalma ahşap işini devraldık. ‘Üç beş kuruş esnaflıktan kazanırız, mis gibi müziğimizi de yaparız’ demiştik. Ama evdeki hesap çarşıya
uymadı ve işler dolayısıyla günde 16-17 saat mesai yaptığımız için bir yerden sonra ne kendimize ne de Akustikadam’a ayıracak vaktimiz kaldı. Birden
Atölye Kafası farklı bir yere geldi. Eminönü’ndeki geleneksel esnafın dışında farklı bir tarzımız olduğu için de çok dikkat çektik. Üniversite mezunu, rock müzik dinleyen, küpeli ve
dövmeli esnaf olduk. Çaya her zaman önem verdik. Gelen tüm müşterilerimize çay ısmarladık.
Atölye Kafası konsepti nasıl ortaya çıktı? ‘Atölye Kafası’ konseptinin ortaya çıkışı ise şöyle; bizim
gibi düşünen insanların bir araya gelip birlikte bir şeyler
ürettikleri bir yer olmasını istedik. ‘Ne koyalım ismini?’ diye düşünürken, ‘aynı kafada olan insanları’ temsilen ‘Atölye Kafası’ dedik.
Balat’taki mekanı ne zaman açtınız? Ne hayal ettiniz? Genel olarak ilgi nasıl? ‘Madem biz bu atölyeden çıkamıyoruz, o zaman müziği-
mizi de yapabilecek bir yer açarız,’ deyip kolları yeni mekan için sıvadık ve 3 ay önce Balat’taki ikinci şubemiz olan
Atölye Kafası ‘Hangar’ı açtık. Şimdiye kadar hiçbir şekilde reklam yapmamamıza rağmen, sadece sosyal medyadaki
paylaşımlarımızla bu kadar kısa sürede geldiğimiz noktanın iyi olduğunu düşünüyoruz. İşin kesinlikle ikinci mekan
açacak kadar büyüyeceğini tahmin etmemiştik. Hayalimiz sadece butik bir yerimiz olması ve müziğimizi yapabil-
mekti. Genel olarak da ilgi gayet güzel. İnsanlar Bahçeşehir, Çekmeköy dinlemeden geliyorlar ve mekanın her
köşesinde fotoğraf çektiriyorlar. Sahne, kırmızı koltuklar ve salıncak, fotoğraf konusunda en çok tercih edilen köşeler. Özetle, burası hem ahşap atölyesi hem müzik dinleyebi-
leceğiniz hem de çay kahve içebileceğiniz bir kafe. Üstelik mekândaki her şey satılık, çay içtiğiniz bardaktan tuvaletteki lavaboya kadar! Balat’ta ne gibi performanslar oluyor? Atölye Kafası ahşap işlerini bir taraftan yaparken siparişler gün geçtikçe yoğunlaştı, ilgi arttı ve yine başladığımız noktaya geri döndük. Müzik yapacak zamanımız yine yok. Hangar’ın
ortasına koyduğumuz sahneyi sıkılınca müzik yapmak için koymuştuk ama ona da acayip bir
issue 13 · 2016 aprıl // 13
ilgi oldu. Güzel gruplara ve etkinliklere yer veriyoruz.
hoşumuza gidiyor. ‘’Şimdi ben bunu alıp buradan gidebilir miyim?’’
tarzındaydı. Ama biz konseptte sırıtmayacak diğer müzik
mesela serviste kullanılan çatal bıçaklar da ahşap. Bu kullanılmış
Şimdiye kadar çıkan gruplar genellikle akustik ve country tarzlarına da yer vermek isteriz elbette. Canlı müzik dışında sinema gösterimleri, workshoplar ve stand up gösterileri
de düzenlemeye başladık. Olay başka bir yere geldi yani. Ayın başında aylık etkinlik programı yayınlıyoruz. Bizi Instagram’dan takip edebilirler.
diyorlar şaşkın bir ifadeyle. Bu arada çok sorulan sorulardan biri olanı mı alacağız diyorlar. Tabii ki hayır. Satın alınmak istenirse onların kullanılmamış olanlarını müşterimize veriyoruz. Ama
sandalye masalar için aynı şey geçerli olmayabilir. Gerçekten oturan kişi oturduğu sandalyeyi beğenirse onu o an alıp gidebilir.
Henüz yapamadığınız ama planladığınız ne gibi projeler var
Ahşap işler Atölye Kafası’nda nasıl bir yer tutuyor?
Balat’taki mekanla ilgili?
Olay zaten dededen babadan ahşap geldi. Her yer ahşap.
Daha çok yapılacak şey var ama yavaş yavaş. Biraz da zaman lazım
ahşap olmasına o kadar alıştı ki, çay servisi yaptığımızda
Eklemek istedikleriniz?
ama bardak neden ahşap değil?’’ diye soran oluyor. Ahşap
Bizimle röportaj yapmak istediğiniz için teşekkür ederiz. Umarız
Konseptte ahşaptan başka bir şey yok. İnsanlar da her şeyin bardağı normal cam bardak veriyoruz alt servisi ahşap. ‘’Aaa, Atölye Kafası’nın her şeyi. Bazen sadece ahşabı koklamak için gelenler oluyor.
Akustikadam bu yoğunluğa rağmen devam edebiliyor mu? Akustikadam randımanlı bir şekilde devam edemese de ayda bir kez kendi sahnesine çıkıyor. Ahşaptan albüm hazırlamak gibi bir hayalimiz var. Önümüzdeki aylarda kokusu çıkar :) Servis edilen her şeyin satılık olması oldukça keyifli. Bu durumla ilgili ne gibi yorumlar alıyorsunuz? Hem ürünümüzü sunuyoruz hem de göze hitap eden bir
servis oluyor. Bu noktada çok keyifli. İnsanların tepkileri de
14 // issue 13 · 2016 nisan
daha güzel şeyler yaparız da yine derginize çıkarız.
//
album. You will get a whiff in the coming months.
We are two cousins, Mert is an advertisement professional, and
To be able to buy anything that is served is quite delightful. What
take the stage once a month. We have a dream of creating a wooden
Koray is in communications. As cousins who grew up and did
kind of responses do you get?
(Acoustic man). We played in venues in Kadıköy and Taksim for a
We offer our product, and we also present it in an aesthetic manner.
our jobs to make more time for our music and social lives, and took
Some are amazed, and say, “Can I really buy this here and now?” For
everything together, we also have a band called ‘Akustikadam’
long time. Our plan was initially focused on Akustikadam. We quit
over the family business of woodworking. We thought we would
In this respect, it is quite nice. And we like how people respond.
instance one of the questions we get the most is about the wooden
earn some money from the craft, and concentrate on our music. But
cutlery we use here. They want to know if they would get the ones
leave any time to us, or for Akustikadam. And Atölye Kafası (Atelier
give them brand new, unused ones. But this may not apply to chairs
and craftsmen of Eminönü, we stood apart with our different style.
been sitting on, they can literally buy the chair there and then.
things didn’t go as planned. Spending 16-17 hours working didn’t
Mind) turned into something else. Among the traditional tradesmen We became craftsmen who were university graduates and rock music
they have used. Of course, not. If they want to buy the cutlery, we
and tables for instance. But really, if they love the chair they had
fans with earrings and tattoos. Tea has always been very important
What kind of projects have you planned but not done yet in your
too. ☺ We always serve tea to all of our customers.
Balat venue?
How was the concept born?
There is still so much more to do but we are taking it slow because we
This is how the concept of ‘Atölye Kafası’ was born: we wanted a
need more time.
space where likeminded people could come together to create. So
Anything you want to add?
Kafası’ representing likeminded people.
Thank you for interviewing us. We hope we do nicer things so you can
we thought about what to name the place, and came up with ‘Atölye
When did you open the space in Balat? What did you envision? How
include us in your future issues.
is the interest in general? We thought, ‘If we can’t get out of this atelier, then we should have a place where we can also play music,’ and rolled up our sleeves
for a new venue. Three months ago we opened our second location
Atölye Kafası ‘Hangar’ in Balat. Although we did not advertise in any manner, we think we have made quite a name for ourselves in such a short time with only posts on social media. We never imagined that
things would grow this much to open a second location. We had only
dreamed of having a boutique place and making music. The interest in general is quite positive. People come from all over the city, from
Bahçeşehir or Çekmeköy; they take pictures in every corner of the
venue. The stage, the red chairs, and the swing are the most popular
spots for taking pictures. In short this is a woodshop, and a café
where you can listen to music and drink tea or coffee. And on top of
that, you can purchase almost everything you see here from the tea
glass to the sink in the bathroom!
What types of performances can we see in Balat? As Atölye Kafası keeps producing woodworks, orders are increasing and so is the interest. We are back to where we started, and we still
don’t have time for music. We had put the stage in the center of
Hangar, thinking that we would play on it if we got bored but it has drawn a lot of attention as well. We host cool groups and events.
Most of the groups we had over so far played acoustic and country.
But we would of course like to host other styles that would not clash with the concept. Other than live music, we started hosting movie
screenings, workshops and standup shows. You can say that it has
evolved into something else. At the beginning of each month we post the event schedule. People can follow us on Instagram.
What is the share of woodworks in Atölye Kafası? We inherited and took over woodworks from our grandfathers and fathers. It’s wood everywhere. There is nothing else in the concept
but wood. And people got really used to having everything in wood.
We serve tea in a glass on a wooden coaster, and some people ask,
“Oh, why is the tea glass not wood?” It is all about wood in Atölye Kafası. Sometimes people come just to smell the wood.
Does Akustikadam still perform and create among all of this? Even though Akustikadam has not been very productive, we still
issue 13 · 2016 aprıl // 15
UMBERTO
“ S TA T RO S A P RI S T I N A N O M I N E N O M I N A N U DA T E N E M U S ” “A D I Y L A VA R B İ R Z A M A N L A R G Ü L O L A N ; S A LT A D L A R K A LI R E Lİ M İ Z D E . ” Tuğçe Asya Yaldız asyatugceyaldiz@gmail.com Büyük anlatılar çağı büyük kayıplar bırakırken ardında; temas ettiğimiz kahramanlar, adlarıyla yaşayanları belki de hiç ölmeyecek olanları imliyor. Manşetler ölüm haberleri için sıradan birer sığınağa dönüşürken, bir akşam vakti ve yine hiç de sırası olmayan ölümlerden biri düşüyor ajansların gündemine. Adını ilk kez üniversite yıllarımda duyduğumdan beri yankısı kesilmeyen bir yazar, Prag’dan ve komplo teorilerinden uzak bir mezarlıkta kendine bir yer inşa ediyor. Belki de sırf bu yüzden onun adı en çok Dedalus’u tınlıyor: Umberto Eco... İtalya’da Alessandria’da 5 Ocak 1932’de dünyaya gelen, son elli yıla kültürce, fikirce ve tarihçe açtığı pencerelerle imza atan yazar, bilim adamı, eleştirmen, göstergebilim uzmanı ve düşünür... Adıyla anılan bütün bu unvanları, yenilik tutkusuna boyalı tavrında gizleyen, en talihsiz çelişkilerden biri olarak yorumladığı ölümü dahi hayatının her alanındaki “anlamlandırma çabası”na dahil eden usta yazar 19 Şubat 2016 günü aramızdan ayrıldı.
“Hafta sonları roman yazan bir felsefeci”
Ardında bıraktığı onlarca yapıt ve araladığı yeni düşünsel yaklaşım kapılarıyla yüzyılın en entelektüel kişiliklerinden biri olan Eco, aynı zamanda kültürü gündelik içine indirgeme ve tarihi, bilimsel, sanatsal pek çok düşünceyi de popüler kültüre taşıma konusunda oldukça önemli atılımlarda bulunmuştur.
1954 yılında Ortaçağ felsefesi ve edebiyatı üzerine yazdığı tez ile Torino Üniversitesi’nden mezun olan yazar, yine burada, Floransa ve Bologna üniversitelerinde de 1961 yılından bu yana akademik çalışmalarını sürdürmüştür. Kendini hafta sonları roman yazan bir felsefeci olarak tanımlayan yazarın Gülün Adı, Foucault Sarkacı, Baudolino, Prag Mezarlığı ve Sıfır Sayı gibi pek çok eseri de onlarca dile çevrilmiştir. Göstergebilim alanında Roland Barthes’tan sonra ayrıntıların sosyolojisi adı verilen bir anlayışın da önemli temsilcilerinden biri olan Eco, bir kültürdeki “anlam”ın kendini yeniden üretimi konusunda sayısız çalışmalar gerçekleştirmiş; görünenin ardındaki gerçekliği irdelerken de bunu gerek romanlarında gerekse okuyucusuna ulaşabilecek herhangi bir anlatı dilinde gözler önüne sermekten çekinmemiştir. Belki de en çok bu sebeptendir ki; Eco’yu kamusal bir kişilik olarak tanımlamak oldukça uygun bir ifade teşkil eder. Sosyal, siyasal ve tarihi olayların edebi eserlerin içinde açıkça irdelendiği bilim-roman anlayışına sahip yazarın kendine has anlatısı sebebiyle de Eco-roman olarak tanımlanan bir anlatı biçimine çıkış noktası oluşturduğu bilinmektedir. Güzellik ve çirkinliği dile indirgeyen yazar, bir şubat günü gittiğinde kayıplar çağının anlamca eksik ama tıpkı onun da ifade ettiği gibi kendini sürekli yeniden yazan bir yanı var artık. Büyük anlatılar bir kelime ile sonsuz anlam ilişkisinde; zaman labirenti içinde yengeç adımlarıyla koşan bir yazarın yapısalcı mimarlığında, bu labirentteki çözümlemelerde kelimeleri ve hatta anlamlarını değiştiren büyülü kaleminde kaldı. Belki de bütün hayranlık duyduğumuz bu büyük anlatıları yazmaya çalışana değil de, yaşayana... Eco ismine ve hatta her yazımda yeni bir adı olan bu anlatının kendisine. Zira “Adıyla var bir zamanlar gül olan; salt adlar kalır elimizde.”
16 // issue 13 · 2016 nisan
ECO // “STAT ROSA PRISTINA NOMINE N OMINA NUDA TENEMUS” “ THE ROSE OF OLD REMAINS ONLY IN ITS NAME; WE POSSESS NAKED NAMES”
As the age of great storytelling keeps leaving behind great losses, the heroes that we come into contact allude to those that live on with their names, who perhaps never die. While the headlines become merely a shelter for death tolls, one evening another death is reported by news agencies. Ever since I first heard of the author in my university years, he has not stopped creating ripples and now he rests in a cemetery far away from Prague and the conspiracy theories. It is perhaps for these reasons that his is the name that resonates the most with Daedalus: Umberto Eco... Eco was born in Alessandria, Italy on January 5th, 1932, and made his mark on the last fifty years as an author, academician, critic, semiotician and philosopher with the cultural, intellectual and historical windows he opened. The great author hid all those titles that refer to his name under the guise of his passion for modernist interpretations, and included even death, which he defined as a most unfortunate paradox, in his “pursuit to make sense of life”, and passed away on February 19th, 2016. Eco was one of the outstanding polymaths of the century with numerous works and new intellectual approaches he left behind, having engaged in significant exploits to simplify culture to daily life and transferred several historical, scientific and artistic ideas into popular culture. The author graduated from the University of Turin in 1954 in medieval philosophy and literature, and went on to teach not only in Turin but also in universities in Florence and Bologna from 1961 onward. Eco, who said he was a philosopher who wrote novels during the weekends, was a prolific writer and his numerous works including The Name of the Rose, Foucault’s Pendulum, Baudolino, The Prague Cemetery, and Numero Zero have been translated into several languages.
“He was a philosopher who wrote novels during the weekends.”
Eco was also influenced by the acclaimed semiotician Roland Barthes, and an important representative of the movement known as sociology’s particulars, conducting several studies on the self-regeneration of “meaning” in a culture. While hinting at the reality behind the visible, he did not hesitate to express this both in his fictional works and also in any form to reach his readers. It is perhaps for this reason that it would be appropriate to describe Eco as a public figure. The author had a scientific-fictional approach, which openly incorporated social, political and historical events into literary works, and his clever storytelling led to the birth of the Eco-novel inspired by his unique style. With the author, who reduced aesthetics to linguistics, gone on a February day, the era of losses now has a side to it that wants for meaning but also continually regenerates as he described it. Great stories now remain in the eternal relationship of one single word and its meaning, in the structuralism of an author in sideways pursuits in the labyrinth of time, in his magical pen that transformed the words and even their meaning in the analyses in this labyrinth, which will write no more. What we admire the most is perhaps not the one that attempted to write these great stories but the one that lived them; the Eco name and even this way of storytelling that assumed a name of its own every time it was written. After all, “the rose of old remains only in its name; we possess naked names”.
İllüstrasyon // Illustration : Ethem Onur Bilgiç
issue 13 · 2016 aprıl // 17
ENES VURAL “AGARAPATI” Deri Tasarımı Üzerine About Leather Design
Şener Yılmaz Aslan sener.aslan@gmail.com
Deri tasarımına ilgin ne zaman başladı? Deriye olan tutkum lise çağlarındayken başladı, aslında yakın bir arkadaşımın beni Orhan Ustam ile tanıştırmasıyla başladı da diyebiliriz.. Başlarda ustamın yanında
çıraklık yaptım, beni o eğitti. Kendisinin iyi bir insan olması ise benim deriye tutkuyla bağlanmamı sağladı. Yapılan işin dayanıklı ve gösterişli olması kadar kaliteli bir ürün yaratmak da beni hep cezbetti.
Kadıköy’de atölye açma fikri nasıl çıktı ortaya? Yeldeğirmeni senin için özel bir anlam ifade ediyor mu? Bence Kadıköy bir semt olmaktan ziyade bir şehir olmalı. Zühtüpaşa doğumlu olmamın çok büyük etkisi var.
Tabii, büyükbabamın İstanbul’a ilk yerleştiği zamanlarda
Yeldeğirmeni’nde cumbalı bir köşkte oturması, bana anlattığı hikayelerin burada yaşanmış olması beni daha da etkiliyor. Neredeyse her gün atölyeme girdiğimde ben buralıyım diyorum ve o yaşanmışlıklar aklıma geliyor. Peki “Agarapati” ismi nereden geliyor? Agarapati bana Hindistan’dan kalan bir hatıra diye-
bilirim. Yaklaşık bir sene kadar Hindistan’da yaşadım. Orada tütsü yakmak çok kutsal ve hemen her yerde
tütsü yakılır. Güney bölgesinde tütsüye Tamilce “Agarapati” diyorlar. Harflerinin dik, derinin de kendine özgü,
etkileyici bir kokusunun olması bana markamın isminin bu olması gerektiğini düşündürdü.
Deri bulman kolay oluyor mu İstanbul’da? Farklı deri çeşitlerini farklı ürünler için mi kullanıyorsun? Nasıl tedarik ediyorsun malzemelerini? Tabii, İstanbul’un birçok yerinde deri satın alabileceğimiz
noktalar mevcut. Aslında derinin inceliği veya kalınlığı bu konuda biraz daha ön plana çıkıyor. Birçok teknik malzemeyi İstanbul’dan, deriyi ise Akdeniz bölgemizden temin ediyorum.
Renk vermek, sertleştirmek ya da yumuşatmak gibi işlemler için ne tür özel aşamalardan geçiriyorsun? Kullandığım deriler tamamıyla natürel deriler olduğu için rengi ben veriyorum. Rengini
vermek içinse Uzak Doğunun nadide baharatlarından elde edilmiş kök boyalar kullanıyorum. Boya işleminden sonra deri üzerinde herhangi bir sertlik ya da yumuşatma olmuyor
fakat boya aşamasından sonra kullandığım cila deriyi biraz sertleştiriyor. Yüzeyinin pürüzsüz olmasına dikkat ediyorum daha çok.
18 // issue 13 · 2016 nisan
Tamamen elde yapılmış bir ürünle fabrikasyon bir ürünün ne tür farkları oluyor sence, bu konudaki düşüncen nedir? Daha dayanıklı olmaları, her üründe kendi el izlerimizi
görebilmek ve insanların bunu anlayabilmesi gibi farklar var.
Fabrikasyon ürünler ise binlerce üretiliyor ve tekdüze oluyor. Elle yapılmış bir üründe elbette hatalar ve yaşanmışlıkların izleri olduğu için her biri farklı oluyor.
Tasarlarken en çok keyif aldığın ürün hangisi? Bu soruyu çok sevdim. SC01 kodunu verdiğim bir çanta
tasarımım var. Onu yaşadığımız evlerin çatılarından ilham alarak tasarladım ve her defasında o çantayı ürettiğimde kalbim daha hızlı çarpıyor, heyecanlanıyorum.
Peki deri tasarımı dışında ilgilendiğin başka alanlar var mı? Tabi, doğa yürüyüşleri , kamp ve dağcılık hayatı benim
vazgeçilmezim. İşlerimi teslim ettiğimde aklıma ilk gelen, kendimi doğaya atmak oluyor.
issue 13 · 2016 aprıl // 19
// When did you begin to be interested in leather design? I was in high school when I started to develop a passion for leather; actually we could say that it started when a friend of mine introduced me to my master, Orhan... At first I
apprenticed for the master, he trained me. The fact that he is a good person increased my passion for leather. I have
always been fascinated by a durable and attractive piece of work as well as creating a quality product.
How did the idea of opening an atelier in Kadıköy come up? Does Yeldeğirmeni have a special meaning for you? I think Kadıköy should be a city rather than a neighbor-
hood. I was born in Zühtüpaşa, which is significant. And of course, I am further influenced by the fact that my grandfather lived in a house with bay windows in Yeldeğirmeni
when his family first settled in Istanbul, and that the stories he told were actually lived here. Whenever I set foot in my
atelier, I say to myself, I am from here and I am reminded of these true stories.
Where does the name “Agarapati” come from? Agarapati is a souvenir I have brought back from India
where I lived for about a year. Burning incense is a sacred
practice there, and people burn incense almost everywhere. In Tamil, incense is called “Agarapati” in the south. The fact that the letters are upright, and that leather has a
unique, strong smell made me think that this should be the name of my brand.
20 // issue 13 · 2016 nisan
Is it easy to find leather in Istanbul? Do you use different types
What do you think are the differences between a completely
of leather for different products? How do you procure your
handmade product and a machine-made product?
materials? There are several spots in Istanbul where you can buy leather.
Actually, the thinness or thickness of the leather is rather important. I buy most of the technical materials in Istanbul, and I procure the leather from the Mediterranean region.
What kind of special processes does the leather go through in
There are many differences such as handmade products being more durable, seeing the traces of your hands on every single product and people noticing them. Machine-made products are made by the thousands and tend to be monotonous whereas each handmade product is individual with traces of mistakes and experiences.
Which product have you enjoyed the most designing?
terms of coloring, hardening or softening? Since I use all natural leather, I color them myself. I use root dyes
obtained from rare Asian spices for coloring. The coloring process does not result in any softening or hardening of the leather
however the varnish I apply after the dye may harden the leather a little bit. I care more for creating a smooth surface.
I love this question. There is this bag design with SC01 reference number. I was inspired by the roofs of the houses we live in and every time I make this bag I feel excited, my heart beats faster.
What other areas are you interested in other than leather design? Hiking, camping and mountaineering are essential for me. The
moment I deliver an order, the first thing that comes to my mind is going out to the nature.
issue 13 · 2016 aprıl // 21
M. SEFA ÇAKIR “Acil Sanat” İnisiyatifi “Emergency Art” Initiative
Melike Bayık melike.bayik@gmail.com
Paramparça hikayeleri, bedenler ve portrelerle anlatmayı tercih eden M. Sefa Çakır teknik olarak ise marker kalemler ve özel kağıtlar kullanmaktadır. Kendi yaşanmışlıkları, iyisi ve kötüsüyle tüm anlarını ve en önemlisi de toplumsal normların dayattığı ve kişiselleştirildiği empatiden uzaklaştırılmış ‘kaygıları’ resmeder. Serilerinde genellikle monokrom bir renk skalası gördü-
ğümüz M. Sefa Çakır tüm gri ve siyahların arasında tercihen tek bir pop renk kullanır. Titiz
karakteri ve disiplinli çalışması sonucunda izleyicinin zihninde eserleri baskı mı yoksa elle mi üretildi sorusunu yaratır. Belki bir noktada da teknoloji
çağının getirisini kendi çizgisiyle, gözü ve bileğiyle eleştirmekte, izleyiciye ironik bir algı karmaşası sunmaktadır.
Eskizini hazırladığı, çizdiği, resmettiği portreler ya da bedenlerde giderek soyutlaşan bir duruş vardır.
Reelde etkilenip kağıda aktardığı kişileri parçalaya-
rak soyutlaştırır ve yaşanılan ana dair ne varsa soyut ve somutun savaşına dönüştürür. Kağıda attığı her
çizgi tecrübe edilen bir ‘anı’ temsil eder gibidir. Tüm seriyi bitirmesine yakın portreleri gittikçe soyutlaşır ve belki de kimlikler artık okunamaz hale gelir.
Toplumun kitlesel baskısı sonucu tek tipleşmeye itilen ve kendi özünü, çocukluğunu, kadın ya da erkek olu-
şunu kısacası kendi varlığını kaybeden insan olgusu, resimlerinde derinlemesine irdelediği en önemli konulardan birisidir.
Varoluş krizleri esnasında, kağıt ve kalem sessizce içindekileri görselleştirip döktüğü bir mecra,
sokak ise çığlık attığı varoluşun yadsınamaz bir mekanıdır M. Sefa Çakır’ın yani nam-ı diğer Acil Sanat’ın. Var olmanın bu kadar güç olduğu bir dünya düzeninde bir şekilde sesini duyurarak, yok olmaktansa parçalanarak içindekilerin tamamını kağıda ya da duvara aktararak
benliğini korumaya ve sürdürmeye devam eder. Var olmanın ve dönüşmenin-dönüştürülmenin
katlanılmaz acısını bir tür eylemle duvara/sokağa ya da markerle kağıda aktarmakta ve hafiflemektedir.
Yapıtlarında genel olarak içerik ve form açısından nelerle ilgileniyorsun?
“Form ve içerik olarak bir kalıbım ya da keskin bir yolum yok. “
İçerik, her zaman yaşanan anlardan ve paylaşımlardan, kazanımlardan ya da kayıplardan kısacası deneyimlerim sonucunda etkilendiğim durumlardan
oluşuyor. Form ve içerik olarak bir kalıbım ya da keskin bir yolum yok. Duyguyu yakalamış olduğum an, form üzerinde yoğunlaşıyorum. Reel kişilerin portreleri ve bedenlerini bire bir resmetmek yerine onları deforme ederek yakaladığım
duyguyu kendi yorumumla gösteriyorum. Formatik bir üslup altında kalmamak adına içerik ve form dengesini koruyarak çalışıyorum.
22 // issue 13 · 2016 nisan
Malzeme olarak özel kağıtlar ve markerleri tercih ediyorsun. Bunun nedeni nedir?
tamamlamak yerine her hikayenin kokusuna uygun renkle seriyi senkronize ediyorum.
Kağıt kalem ilişkisi hep sevdiğim ikili olmuştur. Desen çok
Yapıtların baskı gibi görünebiliyor. Daha doğrusu markerle
ortak eylemleri, bunu say say bitiremeyiz. Bunların bana dokunanları beni düşündürüyor ve düşünme süreci de beni besliyor.
önem verdiğim bir şey ve kağıtlar benim için hep bir başlan-
çalışma stilin ve titiz çalışma disiplininden dolayı eserlerin
Acil Sanat olarak bir sanatçı triosu kurdun. Bu inisiyatifi
gıç. Hissettiğim şeyleri kağıt yüzeyde kalemle oldukça rahat
baskı gibi anlaşılabiliyor. Bu noktada özellikle mi böyle
kurma amacın nedir?
yansıtabiliyorum.
çalışıyorsun yoksa bu tesadüfi bir sonuç mu?
Özellikle portre ya da soyut gibi serilerin var. Bu serilere
Bilinçli bir şekilde yapıyorum. Titizlik takıntısı olan biriyim. Bu
yönelmenin nedeni ne? Mesela neden çocuk portreleri? Soyut değil. En azından soyut gibi olmak da istemem.
Portre seçmemin sebebi; öncelerde desen seviyor olmam,
farklı karakterleri çizmekten zevk alıyor olmamdı. Zaman
nedenle iş yaparken eldiven kullanır ve kağıdın boş olduğu anki
temizliğini, iş bittiğinde de görmek isterim. Elle yapılan bir işin bir baskı gibi tertemiz olabileceğini göstermek ve tertemiz iş yapabiliyor olmak güzel bir şey.
içinde öğrendiklerim, daha fazla çizerek kendime kattık-
Bir eser üretim aşaman nasıl? Ortalama büyüklükte bir
mizahını, duygusunu, toplumda iş, okul vs. ortamlara göre
harcıyorsun? Sonuçta tekniğin farklı olduğu için bunlar daha
Lisesini, üniversitesini sonrasında akademik kariyerimi planladığım ve tüm hayatımı yaşadığım öze dair bir
vefa. Galeri, proje ya da okul ortamlarında sergileme-
nin yanında, yaşadığımız ve bitirdiğimiz her günü, açık
alanda yaptığımız işleri paylaşma fikrinden çıktı. Kapalı
mekanlarda sergilenmek güzel bir şey tabi. Fakat açık alan tam bir sonsuzluk. Seni kısıtlayan, beğendirmek zorunda olduğun, ölçüsüne uymak zorunda olduğun ne o ne bu
larım ve oluşturduğum stil sonrası kişilerin heyecanını,
eserini ne kadar zamanda üretiyorsun ve ne kadar malzeme
kendine kimlik edinme kaygılarından dolayı içlerinde gerçek
bilinmez süreçler.
içinde gördüğümü hissettiğimi onlar saklarken ben ayyuka
Bir eserin üretim süreci eskiz ve desenle başlayıp, kağıt ve mar-
daha önce de bahsetmiş olduğum kişinin içinde bir yerlerde
mem. İnsanız ve psikolojimiz her an değişiyor ve o an ki halime
ilgilendiğiniz bir içerik ve form var mıydı mesela?
16 saat çalıştığım oluyor bazense bir haftada 10 saati bulmuyor.
Grafiti sanatçısı değilim. Daha çok afiş, sticker, stencil
teknik olmadığından süreç normalden biraz daha fazladır.
daki parkta bulunan bankın birini siyah çarşafla kaplayıp
olandan uzaklaşma durumlarını ele alıp benim onların
çıkarmak istemem. Özellikle çocuk portresi değil. Aslında saklanmış olan çocuk.
Soyutlamalarını yaparken programlardan yardım alıyor musun? Yoksa tüm soyutlamaları manuel olarak kendi gözünle mi yapıyorsun?
kerle devam ediyor. Ortalama şu kadar saat şu kadar gün diye-
göre üretim süresi değişiyor. Bazen öyle kilitleniyorum ki günde Marker yağlı boya, akrilik gibi üst üste rahatça çalışılabilecek bir
Kendi üretimin ve yaratıcılığın açısından takip ettiğin Teknolojiyi üretime asla sokmuyorum. Kağıt üzerinde her şey kendi çizimlerimden oluşuyor.
Yakın dönem ürettiğin serilerinin ölçüleri oldukça ilginç. Dikey ince formları tercih ediyorsun. Bunun nedeni nedir? Minimal işleri hep sevmişimdir. Yaşam alanlarının giderek azaldığı bir dönemde büyük işlerle insanları daha da yor-
mamak gerek diye düşünüyorum. Farklı ölçüler işlerin hikayesine ve formuna destek oluyor. Kağıt ve marker kullanan
biriyim. Bu teknik kendi içinde oldukça soft ve bunu çerçeve ve ölçüsüyle destekliyorum. Son işler “Çok Çocuk Unuttuk”
sanatçılar var mı? Varsa kimler? Böylesine güçlü bir teknoloji çağında sevdiğimiz insanları takip etmek çok rahat. Üretim sırasında öykünmek ya da beslenmek
adına şu kişi diyebileceğim bir sanatçı yok. Fakat hayranı oldu-
ğum, imrenerek izlediğim insanlar var. Klasik olarak sanat tari-
hinde bahsi geçenlerden Alfons Mucha, Egon Schiele ve Horst Janssen hastasıyımdır ama bunların yanında Pixel Pancho, El
Seed gibi sokak sanatçılarının işlerine, kendi kültürlerini ve bu
Tüm serilerinde gördüğümüz parçalamaların sebebi ne?
heyecanı yaşamalarını izlerim. Kitap ve film zaten hepimizin
para kazanma, başarılı olma, tecrübe edinme, tanınma,
Acil Sanat ile sokakta neler yaptınız? Özellikle
düzenlemeler yapıldı. Haldun Taner Sahnesi’nin yanınyanındaki bankı kırmızı renk boyayıp üzerine dantel
yerleştirdim. Siyah olanın altına “This is a Bank” diğerine
ise “This is a Banksy” yazdım. Sonrasında bu işin aynısını bir sergide yerleştirme olarak sergiledik. Bunun dışında
“MARILYN MONROE değil MAKARNA SALATA”, “İSTANBUL için SEFA VAKTİ” gibi afişler yapıldı.
Bunun dışında sokağa afiş, stencil, sticker o an ne iş yapılacaksa o işin yerleştirmesi video art olarak da hazırlanıp sergilerde yer aldı.
İnisiyatif dağıldıktan sonra Acil Sanat’ı tek başına
olabilir mi?
Oyunlardan beslenmeye çalışıyorum. Herhangi bir oyunu
ruz. Ne kadar bunu unutuyor olsak bile. Çok küçük yaşlarda
Sanat hikayemi başlattı.
Üretim sürecinde esinlendiğin kaynaklar, kitaplar ya da farklı
içtenliğini destekleyecek minimal ölçülerle buluştu.
yeniden yapılanma aşamamdı. İnsanız ve yaşamaya çalışıyo-
şekilde işle bir noktada buluşması onu yaşaması fikri Acil
götürmeye başladın. Sokak ve kağıt arasındaki işlerinde
besleyici materyallerin var mı?
Parçalama olayı aslında benim kendi iç savaşım sonrasında
alana yansıtmak ve köşesinden geçen herhangi birinin bir
kültürü yaşatmalarına hayranlıkla seyirci oluyorum.
serisi ve yine bir klişe söylem olan “çok çabuk unuttuk”tan doğan bir şey. Bu seride dikey ince ölçüler çocuk – bebek
ne şu hiçbir şey yok. Kağıt üzerindeki özgürlüğü açık
oynayan kişinin oyun esnasında gösterdiği refleksler ve o
benzerlikler var mı? Ortak yaklaşımlar söz konusu
Benzerlik işlerin genel hikayesi. Sokakta daha çok yazı kullanıyorum. Alışılmış, klişeleşmiş söylemleri yeniden
düzenleyerek sokaklarda uyguluyorum. Kağıt üzerinde ise bu söylemlerin, hikayelerin resimleri yer alıyor. Acil Sanat şu sıralar sticker işler yaparak devam ediyor. İnisiyatif
dağıldı diye bir şey söz konusu olmaz. Bu sürekli devam
eden bir şey. Ben ne zaman iş yapsam ya da başka birisi bir
teklifte bulunsa her an harekete geçmeye hazır bir oluşum.
beklentileri karşılama gibi savaşlar yüzünden çocuk olma
durumumuzu erteleyerek unutmamıza neden oldu. Yaşam
kaygısı bizi 20’li yaşlarda erkek olma kadın olma durumuna soktu. Resimlerimdeki her bir parça, var olan kaygılarımız. Buna ister para densin, ister saçmalık. Kaygılarımız bizi
onlarca parçaya bölmüş, içinde birleşmeye çalışıyoruz. Bu
noktada da işlerime yakından bakıldığında bir sürü parçanın
savrulmuş halini, uzaklaştığınızda da bir sürü dağınık parçanın realist bir formu oluşturduğunu görebilirsiniz.
Ürettiğin her seride tek bir renk ve buna bağlı yorumlar görüyoruz. Neden tüm seri monokrom iken tek bir canlı renk? Renkleri neye göre belirliyorsun? Bu benim mizahım. Monokrom her zaman tercih ettiğim
ve beğendiğim bir duruş. Genel olarak seri işler yapıyorum ve her serinin alt yapısında bir kaygı ve buna bağlı hikayesi oluyor. Bazen kaygıların delirtmesi, bazen de sadece anlık yaşadığım bir hikaye. Hikayeyi ikonlar ya da nesnelerle
issue 13 · 2016 aprıl // 23
//
is the undeniable space where M. Sefa Çakır, a.k.a. Emer-
gency Art can raise his/their voice. He continues to preserve and sustain his identity by outpouring everything on to
paper or a wall in fragments rather than being destroyed M. Sefa Çakır is an artist who prefers to tell fragmented stories through depictions of bodies and portraits using
markers and special papers. He draws and illustrates his own experiences, each and every moment, good or bad, and most importantly the empathy lacking ‘anxieties’ imposed on and
personalized by social norms. We usually see a monochrome palette in the art of M. Sefa Çakır who adds just one pop color into all the greys and blacks. His attention to detail
and meticulous work raises the question, ‘is it handmade or print’ in the viewer’s mind. He is perhaps criticizing at one point the products of the technological age with his draw-
ings, his view and his hands, offering an ironic and chaotic perception to the viewer.
and by raising his voice in a world order that makes it so hard to exist. He reflects the unbearable pain of existing,
evolving and morphing into something else with some form of action on a wall / street or on paper through a marker, and he is relieved.
What kind of content and forms generally interest for your works? Content includes every day moments lived and shared,
earned or lost, in short situations that affect me as a result of my experiences. I do not have a set template or definite path when it comes to form and content. The moment I capture
an emotion, I focus on the form. Rather than depicting real people’s portraits and bodies figuratively, I render my own interpretation of the emotion that I capture by deforming
“I do not have a set template or definite path when it comes to form and content. “ The portraits or bodies that he sketches, draws or illustrates tend to gradually turn into abstracts. He takes the persons
that have an impact on him and reflects them on paper and
by fragmenting them he creates abstracts; whatever has been experienced in that moment transforms into a fight between the abstract and the figurative. Each stroke on paper seems to reflect that “moment” of experience. As the series draws to an end, the portraits become more abstract and perhaps the identities become almost unperceivable. The person as
a phenomenon, which is pushed and turned into monotony
as a result of the society’s pressure on the masses, and which loses its identity as a child, man or woman, is a subject the artist depicts in
detail in his illustrations.
Pen and paper is
a medium during
existential crises to silently express his
inner turmoil, street on the other hand
24 // issue 13 · 2016 nisan
them. In order not to assume a figurative and formative style, I try to maintain a content and form balance.
You prefer special papers and markers for material. Why? I have always enjoyed the relationship of
pen and paper. Illustration is really important to me, and paper is always the starting point. I can easily reflect my emotions on a paper surface with a pen.
You have series of portraits or abstracts. Why did turn to this direction? For instance, why child portraits? I wouldn’t call them abstracts or at least I wouldn’t want
them to be. My reason for doing portraits was first of all
that I liked drawing and also the fact that I enjoyed illus-
trating different characters. After what I have learned over
time, what I have accumulated by drawing more and more, and the style I have developed, I wouldn’t want to expose what I see in people’s excitement, humor, emotions, their anxieties about assuming identities in society, work, and
school, etc., and in their efforts to distance themselves from the reality if they want to hide them. They are not specifi-
cally child portraits. It is actually the child in those people that I just described.
Do you use software in producing abstracts? Or are they all handmade from your point of view? I never involve technology in my work. Everything on paper consists of my own illustrations.
Your most recent creations are quite interesting. You seem to prefer vertical slim forms. Why?
change constantly. So it depends on my mood. Sometimes I
began with the idea of reflecting the freedom of working
day, and sometimes it doesn’t add up to 10 hours in a week.
engage with it.
can really concentrate and work for 16 hours straight in one Marker is not a technique that you can apply in layers like oil painting or acrylic therefore the consumption is higher that normal.
In this age of powerful technologies, it has become very easy
not tire people out further with larger works. Different
ing on an artist during the creation process, there isn’t any-
dimensions support the story and form of the work. I use
paper and markers. This technique is quite soft in itself, and I support it with frame and size. My latest works, i.e. the
series “Çok Çocuk Unuttuk” (We forgot so many children)
was born from the cliché “we forgot so quickly”. The vertical slim forms in this series combined with minimal dimension that support the innocence of the child – infant.
to follow the people we like. In terms of emulating or feed-
one specific. However, there are artists I admire and follow. I am a fan of Alfons Mucha, Egon Schiele and Horst Janssen among the classics of art history. But I also like street artists like Pixel Pancho and El Seed for their works and the way they carry on their cultures.
Are there resources, books or other inspiring materials you refer to in your creative process?
Why do we see fragmentation in all of your series? Fragmentation was actually my restructuring phase after my
inner struggles. We are human and we are struggling to live.
Even if we forget. The struggle to earn a living from a young
age, to succeed, accumulate experience, gain recognition, and meet expectations made us defer and forget our childhood. The anxiety of building a life made us mature men and
I try to draw inspiration from games. I watch the reflexes
of the person during the game and how they experience the
to university and then my academic career. It came about
its interpretations. Why do you chose one vibrant pop color when the whole series is monochrome? How do you pick a color?
park next to the Haldun Taner Stage, and covered one in a
black cloth, and painted the other red and placed a lacework on it. Then I wrote, “This is a Bank” on the black bench, and “This is a Banksy” on the red one. We later participated in an exhibition with the same installation. There were also
posters like “MARILYN MONROE değil MAKARNA SALATA” (MARILYN MONROE not, MACARONI SALAD), and “İSTANBUL için SEFA VAKTİ”
(PLEASURE TIME for ISTANBUL). Other than those
we created video art installations of whatever posters, stencils and stickers would be made for the street, and participated in exhibitions.
Art on your own. Are there similarities between street commonalities?
You formed an artist trio called Emergency Art. What led
take a close look at my work, you can see all those fragments
We see that you stick to one color in each series and offer
stickers and stencil applications. I took two benches in the
art and your works on paper? Is it possible to find
It is a tribute that I paid to the essence of my entire life,
ments depict a realistic form.
I am not a graffiti artist. Therefore we had a lot of posters,
and make me think, which in turn feeds me.
nonsense. Our anxieties have fragmented us into tens of
being tossed, and when you stand back you see all the frag-
addressed for instance?
After the initiative disbanded, you continued Emergency
and there are countless examples. Some of those reach out
you to forming this initiative?
pieces, and we are trying to glue them together. When you
street? Were there content and forms that you specifically
excitement. Books and movies are something we all share,
women in our twenties. Each fragment in my illustrations
represents an existing anxiety. Call it money or some other
What have you accomplished with Emergency Art on the
Are there artists you follow for your own creativity? If yes, who?
I have always enjoyed minimalist works. At a time when
common living spaces keep decreasing, I think we should
with paper on open spaces and having anyone passing by to
which I planned and lived at every stage from high school from the idea of sharing the works in open spaces every day we live and finish in addition to exhibiting them in
galleries, project or school environments. It is of course nice
Similarity is the typical story of works. I use more text in
the street. I rearrange clichés and apply them in the streets whereas on paper I depict these stories or clichés. Emer-
gency Art is currently doing sticker works. It is not possible for the initiative to disband. It is a constantly ongoing
initiative. Whenever I do something or someone else offers, Emergency Art is ready to take action.
to exhibit in covered spaces. But open spaces mean infinity.
There is nothing that restricts you or that requires approvals or meeting certain dimensions. My Emergency Art story
This is my humor. I always prefer and like monochromatic presentations. I usually produce series, and each series has an underlying anxiety and related story. Sometimes those
anxieties drive me mad, and sometimes it is just a momentary experience. Rather than completing the story with
icons or objects, I synchronize it with a color that befits the story.
Your works may be misconstrued as print. Or rather, your works, due to your use of markers and your exacting discipline, can be perceived as print. Is this intentional or coincidental? It is intentional. I am obsessively meticulous. Therefore I always wear gloves while working, and when the work is
finished I want to see the paper as clean as when I started.
It is a nice thing to be able to show that a handmade work can look as clean as print, and to prove that clean work is possible.
What is your creative process? How long does it take to finish an average-sized work and how much material do you consume? After all, you have a different technique and this is a rather unknown process. The creative process begins with a sketch and illustration
and continues with pen and paper. I couldn’t tell this many hours or this many days. We are human and our moods
issue 13 · 2016 aprıl // 25
ÖZLEM AKIN “İlhamımı Güçlü Kadınlardan Alıyorum…” “I am Inspired by Empowered Women…”
Ezgi Genç ezgi@olmadikprojeler.com
Kukla sanatçısı Özlem Akın, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema & TV bölümünden ödüllü ilk kukla animasyon filmi “gemeinschaft” ile mezun olduktan sonra geleneksel animasyon eğitimi
almak üzere Çek Cumhuriyeti’nin Zlin kentine taşındı. Kuklanın anavatanı sayılabilecek Çek
Cumhuriyeti’nde çalışmalarına devam eden Akın’ın oldukça etkileyici bebeklerinin hepsi birer sanat eseri niteliğinde…
Kendisini şöyle anlatıyor… “1986’nın neşeli bir bahar gününde doğdu… Birazcık büyüdükten sonra resim yapmaya başladı - diğer tüm akranları gibi.
Ve bir aksam, hilesiz ve hurdasız bir insan vücudunu tam olarak çiz-
meyi başardı. Bu da çocukluğuna dair en mutlu anılardan biri haline
geldi. Bu büyük başarıdan sonra hep bir ressam olmayı hayal etti (her ne kadar dansöz olmaktan bahsettiği gibi dedikodular olsa da.. Ama
sonuçta dedikodu işte). 7 yaşında okula başladı (Görünüşe bakılırsa bu bir alışkanlık haline geldi) Lisede, çizgi filmci olmak üzerine hayaller
kurmaya başladı.
Fakat üniversite zamanı geldiğinde Sinema-TV okumayı seçti -ki bu da oldukça iyi bir tercihti. Böylece İzmir’den İstanbul’a göçtü ve ilk
senesini taşınarak ve tuhaf işlere girip çıkarak geçirdi. Sonraki zamanlarda çeşitli öğrenci filmlerinde bir takım görevler aldı, evinde kedi
besledi… Üniversitenin üçüncü yılında, seçmeli ders olarak Japonca
almak istedi ama okul türlü çeşit bahane öne sürerek bu duruma engel
oldu ve Japonca yerine o sene yeni açılan stop-motion dersini önerdi. Animasyon rüyaları da böylece bu fırsatı kaçırmayıp anında geri
döndüler. Hem de ne dönüş… Stop-motion’la bizzat tanıştıktan sonra bir türlü peşini bırakamadı. Sonuçta da 2008’de, mezuniyet projesi
olarak ilk gerçek kısa filmi gemeinschaft’i çekti ve bu arada da yeniden
çizmeye başladı -akıl sağlığını koruyabilmek adına, neyse ki işe yaradı.
Film biter bitmez kukla animasyonu aşkına tası tarağı toplayıp İstanbul’u terk etti ve Çek
Cumhuriyeti’ne yerleşti. İlk birkaç ayı soğuğa alışmakla geçti. Hemen sonrasında da minik kuklalar yapmaya ve film çekmeye devam etmeye başladı.”
Kukla ve filmlerin yanı sıra, çeşitli atölyelerle kukla yapımı ve animasyon eğitimi veren Özlem’e bazı sorular yönelttik…
Kukla ve bebekleri yaparken belirli konsept düşünerek mi yapıyorsun? Yapım ve yaratım aşamasında nasıl bir süreçten geçiyorsun? Malzemeleri neye göre belirliyorsun? Evet, belli konseptler çerçevesinde yapıyorum kukla ve bebekleri. Süreçler değişiyor, bazen son halinin nasıl olacağını baştan tasarlayarak başlıyor ve ona göre ilerliyorum, bazen de
modellemeyle başlayıp kukla kendini tanıtmaya başladıkça konsepti geliştiriyorum. Bazen de kullanmak istediğim belli bir malzeme oluyor, konsepti ve tasarımı ona göre şekillendirebi-
liyorum. Özellikle yardımcı malzemeleri genellikle deneme-yanılma-denemeye devam etme
26 // issue 13 · 2016 nisan
yöntemiyle belirliyorum. Şimdiye kadar tamamladığım kuk-
Senin için özel bir seri ya da özel bir kuklan var mı?
farklı malzemeleri de deniyorum.
Proje olarak var ama kuklalarda çok özel bir seri olarak şu var
lalarda esas malzeme hep polimer kil oldu ama bir yandan
Prag’da yaşıyorsun, çalışmalarına etkisi olduğunu düşünüyor musun?
“Kuklaların Çek tarihindeki yeri ve öneminin yanı sıra, kukla animasyonu da burada halen yaşamakta olan bir gelenek. “
Prag’ın çalışmalarıma etkisi büyük, özellikle kültürel altyapısının sunduğu olanaklar
düşünüldüğünde. Kuklaların Çek tari-
diyemiyorum henüz maalesef...
Sipariş üzerine de kukla yapıyorsun, bu nasıl bir duygu? Sipariş üzerine yaptığım portre kuklaları son zamanlarda
epey azalttım fakat genel olarak söylemek gerekirse karışık bir duygu. Kişisel bir şey olduğu için hazırlanan, iletişim
süreci de önemli oluyor. Yaptığım bebekler İngilizcede “art
hindeki yeri ve öneminin yanı sıra, kukla
doll” olarak geçiyor, yani “sanat bebeği”. Özellikle de 3D
olan bir gelenek. Prag ise iki senede bir
kısmı görünmez gelebiliyor ne yazık ki kişisel siparişlerde.
animasyonu da burada halen yaşamakta
düzenlenen bir “art doll” sergisi ve de bir art doll galerisine ev sahipliği yapıyor.
tarayıcıların ve yazıcıların olduğu bu çağda, bazen “sanat”
Türkiye’de ve dünyada çeşitli workshop’lar veriyorsun, bu fikir nasıl gelişti? Severek yaptığın işleri başkalarına
Nelerden ilham alıyorsun?
öğretmek, anlatmak nasıl bir duygu?
Uzun süre masallardan ve kitaplardan ilham almıştım fakat son
Workshoplar stop-motion kuklalarıyla başladı. Stop-
zamanlarda daha ziyade güçlü kadınlardan alıyorum ilhamımı.
Yaptığın çalışmaları en etkileyici yapan şeylerden biri de sanırım detaylar… Bir oyuncağı tasarlarken önce neyi düşünüyorsun? Nasıl karakteristik hale getiriyorsun?
motion’da kullanılmak üzere kukla yapımı öğrenebilecek
internet haricinde başka mecra olmadığını ya da çok kısıtlı
olduğunu gördükten sonra kendi deneme yanılma sürecimin,
“yanılmasız” kısımlarını mümkün mertebe meraklılarıyla paylaşmak istedim. Ve ne yalan söyleyeyim, workshop-
lara bayılıyorum! Kukla ve stop-motion’la ister hobi ister
Dediğim gibi, tasarım süreci bebekten bebeğe değişiyor.
profesyonel anlamda ilgilenip kendi çalışmalarını yapan
çası, bazen daha modelleme sırasında biliyor oluyorum nasıl
tatmin edici.
“Nasıl karakteristik hale getiririm” diye düşünmüyorum açıkdetayları olacağını, bazense bütünü tamamlamadan ortaya
veya yapmak isteyenlere yardımcı olabilmek gerçekten çok
çıkmıyor detaylar.
Son dönem projelerin neler?
İlk kukla yapmaya başladığın zamanlarla
Son zamanlarda animasyona geri dönme planları yapmaya
şu an ki kuklalarına dışardan bakarak kıyaslarsan, ne dersin? “İyi ilerlemiş” derdim muhtemelen.
başladım, bir yandan ufak tefek sergi projeleri var. Bakalım.
Filmler;
Gemeinschaft: vimeo.com/4906874
Loutky: vimeo.com/10836470
Everland: vimeo.com/12569143 www.ozlemakin.com
issue 13 · 2016 aprıl // 27
//
should choose the stop-motion course offered that year.
and design accordingly. I determine the complementary
and returned. And what a return it was… Once she got to
to try method. The main material I used in all the puppets
Well, the animation dreams did not miss this opportunity
know stop-motion, she couldn’t let go. And in the end she Puppet artist Özlem Akın studied Cinema & TV at Istanbul Bilgi University and graduated with her award-winning puppet animation film “gemeinschaft”. She then moved to
Zlin in the Czech Republic to study traditional animation.
She continues to work in the Czech Republic, considered the home of puppets, and creates impressive dolls, each one a masterpiece in its own right … In her own words … “She was born in 1986 on a joyous spring day…
She began painting pictures when she was a little older – much like all her peers. And one night, she succeeded to
shot her first real short film ‘gemeinschaft’ as her gradua-
tion project in 2008. Meanwhile she started drawing again,
She started school at 7 (it later became a habit).In high school she began dreaming about becoming an animation artist. But when the time for university
came, she chose to study Cinema & TV, which
was quite a good deci-
the Czech Republic for the love of puppet animation. The
Prague has great influence on my works, considering the
she began making small puppets and continued with
puppets have an important place and importance in the
completed, she packed up and left Istanbul and moved to first few months she tried to adjust to the cold. And then film making.”
We asked Özlem some questions about her works on puppets and
films, and her puppet making workshops and ani-
mation trainings. Here is what she said … Do you make the puppets and dolls with a specific concept in mind? How is your creative process? How do you choose the
the city moving and
concept in mind but the
in various student films,
and had cats at home… In
her junior year, she wanted to
take Japanese as elective but the
school made up all kinds of excuses to
keep her from taking Japanese and suggested that she
28 // issue 13 · 2016 nisan
What are your sources of inspiration? For a long time I was inspired by fairytales from empowered women.
Yes I make the puppets
Later on she took part
exhibition and has an art doll gallery.
and books but lately I draw my inspiration
to Istanbul, and
working in odd jobs.
Czech history and puppet animation is still strong as a tra-
“I think fusing calligraphy with my illustrations opens a different window to both art forms. ”
materials?
spent her first year in
opportunities of its cultural infrastructure in particular. The
dition here. Prague hosts a biannual “art doll”
sion actually. So she moved from Izmir
experimenting with different materials.
You live in Prague. Do you think this influences your work?
happiest childhood memories. After this great success, she she talked about being a dancer – it is a rumor after all).
I completed so far has been polymer clay but I am also
which helped maintain her sanity. As soon as the film was
draw a perfectly whole human body. This became one of her always envisioned being an artist (despite some rumors that
materials in particular through trial and error, and continue
and dolls with a specific
process varies. Sometimes
I start by envisioning the
finished work and proceed,
and sometimes I begin with
modeling and as the puppet starts
to take form I develop the concept.
Bu then at other times there would be a
certain material I want to use so I can shape the concept
I think one of the qualities that make your works so impressive is probably the detailing. What do you think of first when designing a toy? How do you give it character?
As I said, the design process changes from one doll to
You host various workshops in Turkey and around the
character. Sometimes during modeling I know how the
teaching others what you love doing?
ized after it is complete.
Workshops started with stop-motion puppets. I saw that
If you would compare your first puppets with the ones you
to learn puppet making to be used in stop-motion. So I
another. I don’t really think about how I would give it a details will be and sometimes the details can only be final-
are making now, what would you say? I would probably say, “good progress”. Is there a series or one puppet that is special to you? There is a project that is special to me but for puppets I can’t say just yet so and so series is special...
You also create made-to-order puppets. How does it feel like making puppets on order?
world. How did this idea develop? How does it feel like
there was very limited or no medium except the Internet
Films:
Gemeinschaft: vimeo.com/4906874 Loutky: vimeo.com/10836470
Everland: vimeo.com/12569143 www.ozlemakin.com
wanted to share my own trial and error process and especially the “non error” stages with those interested. To be
honest, I love workshops! It is truly satisfying to be able to help others who are interested in puppet making and stop-motion whether as a hobby or professionally. What are your upcoming projects? I have started making plans to return to animation. There are also some small exhibition projects. We will see.
I decreased the number of made-to-order portrait puppets
significantly but overall I have mixed feelings about it. They are meant to be personal and therefore the communication process is also important. I make art dolls. In this day and
age of 3D scanners and printers, unfortunately the “art” part may become invisible in made-to-order works.
issue 13 · 2016 aprıl // 29
EMRAH KARATAŞ ... cevabını ben de pek bilmiyorum aslında sanırım hayat, bir şekilde beni müziğin içine itti. ... I really don’t know the answer to that but I guess life somehow led me to it (music). A. Seçkin Canan seckin@olmadikprojeler.com
Kaç yıldır müzikle ilgileniyorsun? Emrah Karataş müzikten başka bir iş yapar mı? Sanırım 15 yılı geçti. Müzik dışında başka bir iş yapmıyorum; bolca öğrencim var, öğretmenlik bir diğer mesleğim.
Gitar çaldığını biliyoruz… Peki, başka hangi enstrümanları çalıyorsun? Ana enstrümanım aslında bas gitar. Bunun dışında biraz piyano, biraz davul ve telli çalgılar ailesi
diyebiliriz. Ayrıca konservatuardaki sazım kanundu ama hakkını pek veremedim.
Müziğe ilgi duymanda en büyük etkenler neler oldu? Bunun cevabını ben de pek bilmiyorum aslında
sanırım hayat, bir şekilde beni müziğin içine itti. Sadece kendi yazdığın şarkıları mı çalıp söylüyorsun yoksa feyz aldığın, şarkılarını çalmaktan keyif aldığın başka isimler var mı? Varsa, en öne çıkan 3 ismi söyler misin bize? Daha çok kendi şarkılarımı söylemeyi tercih
ediyorum. Etkilendiğim çok fazla kimse yok ama
isim vermek gerekirse Coldplay, İbrahim Maalouf takip ettiğim ve beğendiğim sanatçılar.
Şarkıları yazarken seni en çok hangi duygu ne motive ediyor? Şarkılarımı yazarken kendimi bir dünyanın içinde
buluyorum ve oradaki duygu çok değişken olabiliyor. Fakat dinleyenlerin yorumu genelde “hüzün”lü şeklinde oluyor.
Saçlara gelelim… Hep uzun muydu? Ve merak ediyorum, sence de uzun saçlar müzisyenin özgürlüğünün bir temsili mi? 2 yaşında bile kız çocuğu kadar uzunmuş saçlarım elimde belgeler var. (Gülümsüyor.)
Lise bittikten sonra hiç kısa kestirmedim saçlarımı. Ve maalesef özgürlüğün saçlarla ifade edilebildiği bir dünyada yaşıyoruz.
30 // issue 13 · 2016 nisan
Gitar ve ekipman konusunda özel tercihlerin var mı? Ağacı,
Yeni albümü sormadan olmaz! Ne zaman, nerede
markası veya kullandığın ses araçları açısından.
ulaşacağız bu albüme?
Sahnede yıllardır Maple Fender Jazz bass kullanıyorum.
Mayıs ayının başında Viya Müzik etiketiyle yayınlarız
fetiş bir durum tabii, pek sonu yok.
durumumuz var her daim.
Fakat son yıllarda farklı tercihlerim olmaya başladı. Biraz
diye umuyorum ama burası Türkiye hipertansiyon bir
Gözler… Neden kapalı hep o gözler?
Klip ya da benzeri tanıtım çalışmaları olacak mı?
Göz teması çok özel bir hadise ve özünde biraz çıplak kalma
Albümle beraber bir klip yayınlamayı düşünüyoruz. Bir
ruh hali ve oluşturduğu dünya gözlerin açılmasına pek izin
başlayacağız.
hissinin getirdiği utangaçlık var aslında. Sanırım şarkının vermiyor.
ay sonrasında da lansman bir konserle serüvenimize
Müzik olmasaydı hayatında, sence yerini ne alırdı?
Bas gitar mı, akustik gitar mı yoksa şarkı söylemek mi sana daha çok keyif veriyor?
Boş kalırdı.
O an ne kadar iyi çaldığın ya da ne kadar iyi söylediğine
İstanbul’da yaşayan bir müzisyen olarak senin için en ilham
göre değişebiliyor.
verici İstanbul semti hangisi?
Şu ana kadar kaç besteni yayınladın ve yayınlamadıkların
Kadıköy çocuğuyuz.
dahil kaç beste yapmışsındır?
Müzik yaparken batıl inançların veya uğurlu olduğuna Bu ikinci olacak ama yakın bir zamanda on şarkılık bir
albüm yayınlayacağım. Avcumda bir bu kadar daha var işte. Özel hayattan da soralım; evlisin biliyorum ama sosyal biri
inandığın sembollerin var mı? Batıl olmadığına inandığım inançlarım var. Sembolüm yok.
midir Emrah Karataş?
Sahneye çıkmayı en çok istediğin yer neresi?
Asosyal biriyim daha çok. Eşim sayesinde biraz
Henüz çıkmadıklarım.
sosyalleşiyorum galiba.
Ve klasik bir soru; müzikle karnın doyuyor mu? Yoksa başka
Peki, o sahnede hangi müzisyenlerle birlikte çalmayı isterdin?
iş yapmasam ben de aç kalırdım diyenlerden misin? Karın her türlü doyar, mesele beklentiler. Ya Türkiye’deki müzik piyasası… İyi işler popüler
Ekip ruhu önemli benim için isimlerin pek de önemi yok. Bu kadar anlattık… Dinletmek de lazım. Seni en yakın zamanda nerede dinleyebiliriz, yaz döneminde?
olmuyor, popüler işlerden çok azı iyi çıkıyor bence. Sen ne düşünüyorsun? Derin mevzular çok konuşulası ama kısaca haklısın.
Mayıs ayında albümün yayınlanmasının ardından hazirandaki lansman konserinde diyebilirim.
İnsanlar seni internet üzerinden nasıl takip edebilirler ve müziğini dinleyebilirler? Facebook hesabım üzerinden güncel gelişmeleri takip edebilir ve müziğime erişebilirler.
www.facebook.com/emrahkaratasofficial/
// How long have you been involved with music? Does Emrah Karataş do anything other than music? I think it’s been more than 15 years. I ‘m not involved in
anything other than music but I have many students so I can say teaching is my other profession.
We know you play the guitar. So what other instruments do you play? My main instrument is bass guitar. I can also play drums and the strings family. Although my instrument at the
conservatory was kanun (a Turkish string instrument), I couldn’t do it much justice.
What was influential in your interest in music? I really don’t know the answer to that but I guess life somehow led me to it.
Do you only sing and play the songs you write, or are there other musicians that you aspire to or whose songs do you enjoy playing? If there are, tell us your three favorites. I mostly prefer to play my own songs. There aren’t many
that influence me but I can tell you that I like and follow Coldplay and Ibrahim Maalouf.
Which emotion motivates you the most when you’re writing songs? I find myself in another world while writing songs and the emotions in that world may vary. But the listeners usually find them blue.
What about the hair? Has it always been long? And I’m also wondering if long hair represents a musician’s freedom. My hair was as long as a girl’s even when I was only 2 years old, and I have documents to prove it. :) I never had short
hair after high school. And unfortunately we live in a world where freedom can be expressed through hair.
Do you have specific preferences for guitars and other equipment? The wood, brand or other sound devices, for instance. I have been playing Maple Fender Jazz bass guitar on
stage for years. But I have also been going for some others recently. It can be a fetish, and there is no end to it.
How long have you been involved with music? Does Emrah Karataş do anything other than music? I think it’s been more than 15 years. I ‘m not involved in
anything other than music but I have many students so I can say teaching is my other profession.
And the eyes… Why are they always closed? Eye contact is a personal thing and in fact there is some
shyness that comes from feeling naked in essence. I guess
the mood of the song and the world it creates doesn’t allow you to open your eyes much.
Which do you enjoy more, bass guitar, acoustic guitar or singing? It depends on what you’re playing or how well you sing at that moment.
How many songs have you released so far, and how many songs have you written to date? This will only be the second but I will be releasing a tensong album soon. And I also have as many on the side.
A personal question. I know you’re married but is Emrah Karataş a social person? I am not quite sociable but thanks to my wife, I get to socialize a bit I guess.
And a standard question. Can you make a living on music? Or are you one of those people that say I would starve if I didn’t have another job? You can make a living one way or another, but it’s all about expectations.
What about the music industry in Turkey? I think quality works don’t get popular, and popular works are rarely good. What is your take on that? These are deep issues that we can talk about for hours. But in short, you are right.
32 // issue 13 · 2016 nisan
I should ask about the new album! When and where will it
Where would you like to perform the most?
be available? I am hoping to release it from Viya Music in early May
The stages I haven’t been on yet.
but this is Turkey. You know the situations here are
And which musicians would you like to play with on
always high-strung.
that stage?
Will you make a video or other promotions?
Team spirit is important to me, names don’t matter that
We have plans to release a video with the album. Then
much.
we will embark on our adventure with a launch concert a
We talked this much… We should also let people listen.
month later.
When can we listen to you soon or maybe in the summer?
If you didn’t have music in your life, what would replace it?
After the release of the album in May, the launch concert in
It would be empty.
June I think.
How can people follow you online and listen to your music?
As a musician living in Istanbul, which part of the city is most inspiring for you? Kadıköy is my neighborhood :)
They can follow the most recent updates and listen to my music on my Facebook page.
www.facebook.com/emrahkaratasofficial/
Do you have superstitions, other lucky charms or symbols when you play? I have beliefs that I don’t think are superstitious, but no symbols.
issue 13 · 2016 aprıl // 33
İyi bir mekana... İyi bir mobilya gerek! ERSA; mobilyanın var olduğu her alanda, mümkün olan en fazla kişiye temas ederek, Türkiye ve dünya tüketicisinin mobilya, tasarım, üretim ve mimari ihtiyaçlarına yaratıcı ve kaliteli çözümler geliştirir.
ersamobilya.com