Büt Dergisi sayı 12

Page 1




büt dergisi

Aylık Kültür-Sanat Online Dergi Editör

Mustafa Doğan Yazı işleri

Müge Gül Reklam

Handan Aşık

Grafik Tasarım

Mustafa Doğan

Ön ve Arka Kapak

Mustafa Doğan Yazarlar

Emre Ceylan Efe Karasu Müge Gül Handan Aşık Ulya Altıntaş Serap Kamacı Vedat Taşkın www.butdergisi.com www.facebook.com/butdergisi www.twitter.com/ButDergisi Bize ulaşmak için info@butdergisi.com butdergisi@gmail.com

Tüm hakkı saklıdır. Yazılarla ilgili tüm sorumluluk yazarlara aittir.


Editör

İşte Öyle… -Mustafa DOĞAN-mstf.doqan@gmail.com-

“Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallanır iken” diye devam edeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bu ayki editör yazıma bu şekilde girmeyi düşündüm ya da düşünmedim yazıya nasıl başlayayım derken aklıma geldi. Buradan da nereye varmak istediğimi açıkçası bende bilmiyorum, yazı ilerledikçe mecburen bir sona ulaşmam gerekecek. Ben şimdiden sizi uyarayım bu yazının gidişatı saçma olacak. Onun için siz bu yazıyı bırakın bu ay nelere değinmişiz, neleri konu almışız kısacası size neler demişiz ona bakın. Kaçın kurtarın kendinizi benden. Bu yazıyı okuyorsanız demek ki kendinizi bu saçmalık silsilesinden alıkoyamadınız, yazının sonunu merak ediyorsunuzdur. Size bir şey söyleyeyim mi? Bende sizin gibi şuan açıkçası yazının sonunu merak ediyorum. Size masal hikaye anlatmak istemiyorum. Size nasihat veya ne bileyim eli sopalı bir öğretmencilik de oynamak istemiyorum. İstemiyorum çünkü bunu yapsam ne değişecek, tabi ki hiçbir şey değişmeyecek. O zaman birbirimizi kandırmayalım sayın okuyucu. Neyse bu konuyu da kapatalım ki birbirimizi ne kandıralım ne de kıralım. Bakın, sizinle aramı iyi tutmak içinde bu kadar çaba harcıyorum. Aslında kafamda o kadar şey var ki yazmak istediğim. Hangisini yazayım diye düşünüyorken hiçbirini yazmamaya karar verdim. Bu ay da bana ayrılan yerin bu şekilde doldurulması kararını aldım. Dergimiz gün geçtikçe tanınıyor fakat bizden kaynaklı olduğuna inandığım bir aksaklık var ki onun önüne bir türlü geçemiyoruz. Bu aksaklık reklam. Evet, reklam. Dergimizin reklamını iyi şekilde yapamadığımıza inanıyorum. Bir yılımızı doldurmamıza bir sayı kalmışken biz hala dergimizi tanıtmakta çok zayıfız. Bunun çok çeşitli nedenleri var. İlk olarak bizim paramız yok. Paramız olsaydı reklamımızı da yapardık, baskımızı da yapardık. Bu neden aslında büyük ama çok büyük değil. Reklam konusunda sizlerinde desteğini bekliyoruz. Sizlerde yazılarımızı kendi Facebook ve Twitter hesaplarınızda paylaşırsanız çok fazla insana ulaşmış olacağız. Bu şekilde parasızlıktan dolayı yapamadığımız reklamı sizin sayenizde birazcık aşacağız. Bu konuda sizden destek istiyoruz. Reklam konusundaki çeşitli nedenleri sıralayacak değilim. Sadece bu kadarını bilin yeter. Tablete Uyarlanmış Büt Dergisi Diğer taraftan sizlere bir müjde vereyim. İlerleyen zamanlarda tablet uygulaması çıkartmayı planlıyoruz. Buna nereden para buluyorsunuz derseniz, buna da paramız yok ama bizi seven dostlarımız var. Onların desteği ile Apple Store ve Google Play’de kendimize yer edineceğiz. Tabletlerde dergimizin okunması için çeşitli eğitimler alıyoruz. Bu işi de hakkıyla vermeye çalışacağız. Büt Dergisi’ni tabletten okumak başka bir zevkli olacaktır. Ben şimdiden heyecanlıyım, çıktığında nasıl olurum bilmiyorum. Heyecandan ölmem inşallah. Sanırım bu kadar saçmalamak yeterli. Size demiştim, bu yazıyı bırakın dergi yazılarına geçin diye ama beni dinlemediniz. İyi ki de dinlemediniz bakın dergimizin tablet uygulaması çıkacağını öğrendiniz. Kendi bildiğinizi okumak bazen işe yarıyorumuş. Bunu da benim sayemde tekrar etmiş olduk. Dergi içeriğinde güzel yazılarla karşılacağınızı, en azından benimkinden daha güzel yazılar okuyacağınıza size editör sözü veriyorum. Dergimizin her ay daha da güzel yazılarla çeşitlendiğine siz de benim gibi görüyorsunuzdur umarım. Size iyi okumalar daha fazla uzatmamın anlamı yok. Keyifli okumalar…

Aralık Sayısı Sayfa: 5


büt dergisi

Bu Ay Neler var

33-Samatya Meydan

Balıkçıları Objektifimiz bu ay tarihi Samatya çarşısındaydı. Yaz-kış farklı güzellikler bulabileceğiniz sıcak ve nadir mekanlardan biridir Samatya. Buram buram tarih kokar. Denizin esintisi, kızarmış balık kokularına karışarak tüm meydanı sarıp sarmalar.

12- Unutulmaz Şarkıların

Sanatçısı HALİL KURT

Unutulmaz dizisinin müziklerini seslendirerek daha geniş kitlelere ulaşan Halil Kurt yeni albüm çalışmaları öncesinde stüdyonun kapısını bizler için açtı.

8- PRİSONERS Türkçesi “Mah-

kumlar” olarak çevrilen Prisoners Kanadalı senarist ve yönetmen Denis Villeneuve yönetmenliğinde başrolde X-Man filminden de tanıyacağımız Hugh Jackman oynuyor.

25- Teşekkürler Madiba!

Galatasaraylı Emmanuel Eboue ve Didier Drogba’nın takımlarının Elazığspor’a karşı oynadıkları mücadeleden sonra Nelson Mandela ile ilgili giydikleri tişörtleri tribünlere göstermeleri PFDK’ya sevk edildi...


büt dergisi

19- HALIYA BASMA

LAAAAĞĞNNNejat Uygur,

gülmeyi ve güldürmeyi çok seven bir tiyatro adamıydı. Nejat Uygur, Türk Tiyatro Tarihi’nde hiç kuşkusuz adını ölümsüzleştirenler arasında yer aldı.

22- Dolunay’ın Lanetli Or-

dusu KURT ADAMLAR

Neredeyse her filme konu olmuş, çoğumuzun haklarında az çok bilgiye sahip olduğu, dolunayla birlikte ortaya çıkan Kurt Adam sürüsü. Peki ya Türklerin ünlü Oğuz Kağan Destanı’nda Kurt Adamlardan bahsedildiğini biliyor muydunuz?

16- Akdeniz’de Deniz

Ticareti Denizde iktisadi hayat

öncelikle kısa mesafelerde yerel olarak başlamıştır. Zaman içerisinde gemicilik tekniğinin geliştirilmesiyle; ihtiyaç duyulan malzemeleri tedarik etmek maksadıyla, daha uzun mesafelere yolculuklar başlamıştır.

Büt Dergisi’ne duyuru yollayın!

30- Bir Acı Mırra’ya Ne

Dersiniz? Bir kahveden çok bir

kültür ürünüdür Mırra. Güneydoğu bölgemizde özellikle Şanlıurfa ve Mardin gibi şehirlerimizde çokça tüketilmektedir. Misafirliğe gittiğiniz herhangi bir evde mırra ikramı “bir fincan kahvenin kırk yıllık hatrı vardır” atasözünün hakkını sonuna kadar veriyor. Tabi kuralına göre içerseniz mırrayı...

Etkinlik mi düzenliyorsunuz? Haberiniz mi var? Yeni bir şey mi çıktı? Duyurmak için butdergisi@gmail. com adresine e-posta atmanız yeterli olacaktır. Gönderdiğiniz duyuruyu ye27- Bir Samuray Bilim Ad- rimiz yettiğince dergimizde paylaşacağımızdan emin olabilirsiniz...

amı Yukichi Bu ayki konuğum

dogan güneşin ülkesinden, Japonya’dan Yukichi Fukuzawa... Japon bilim adamı, Japonya’nın feodal düzeninin ve dışa kapalı (Batıya) yapısının zorluklarla ve sakıncalarla dolu yanlarını verdiği mücadelerle ortaya koyuyor.

Sosyal Hesaplarımız İnternet Sayfamız: www.butdergisi.com Facebook Sayfamız: www.facebook.com/butdergisi Twitter Sayfamız: www.twitter.com/butdergisi Pinterest Sayfamız: www.pinterest.com/butdergisi Tumblr Sayfamız: butdergisi.tumblr.com Google+ Sayfamız: plus.google.com/+BütDergisibütdergisi


Sinema Bölümü hazırlayan:

-Müge GÜL-muugegul@gmail.com-

Türkçesi “Mahkumlar” olarak çevrilen Prisoners Kanadalı senarist ve yönetmen Denis Villeneuve yönetmenliğinde başrolde X-Man filminden de tanıyacağımız Hugh Jackman oynuyor. Hugh Jackman yanı sıra Jake Gyllenhaal, Paul Dano gibi kaliteli oyuncu kadrosuyla Kanadalı yönetmen Denis Villeneuve iyi bir iş çıkarmış ortaya... yılının son haftası sinemalara misafir olacak 2003 olan Prisoners Kanadalı senarist ve yönet-

men Denis Villeneuve’nin dördüncü filmi olarak seyirciyle buluşacak. Yönetmenin daha önce çektiği filmlerden biri “Polytechnique” 6 aralık 1989 yılında Montreal’de mühendislik okulu Ecole Polytechnique’ye girerek 14 bayan öğrenciyi öldüren ve bunu yaparken kadınlardan nefret ettiğini haykıran 25 yaşındaki misogynist(kadın düşmanı) Marc Lepine’nin hayat hikayesini anlatıyor. Görgü tanıklarının ifadesi ile güçlenen ve siyah beyaz çekilen film oldukça sarsıcı bir yapıt olma özelliği taşıyor. Film özellikle Kanada’da oldukça yüksek hasılat elde etmiştir. 2009’da çekilen Polytechnique 2010 yapımı “İçimdeki Yangın” takip eder. Bol ödüllü bir tiyatro oyununu Aralık Sayısı Sayfa: 8


Sinema beyazperdeye uyarlayan yönetmen yine istediği ilgiyi çekerek ticari kaygı duymadan bir dramda daha başarıya imza atmıştır. 1956 yılında Mısır ile İsrail arasında Süveyş Kanalı sebebi ile gelişen çatışmaların anlatıldığı 3.filmde yönetmenin başarı çıtasını oldukça yükseltmiştir. Böylelikle Prisoners’e olan ilgi ve beklentinin ne derece yüksek olduğunu anlayabiliriz.

Başrolde Hugh Jackman var Başrolde Hugh Jackman’ı izleyeceğimiz için oldukça heyecan duyan bir kitle içindeydim açıkçası. Kendine has yüz mimikleri ile bugüne dek bizi maceradan macera taşıyan ve bana göre son derece iyi bir oyuncu olan aktörü bir dramda başrolde görmek her zaman rastlayabileceğimiz türden bir şey değil üstelik. Keller Dover rolünde yer alan Jackman son derece sevgi dolu bir baba olarak karşımıza çıkıyor. Film boyunca onu izlerken bir tarafınız ona sonuna dek hak verirken bir tarafınız bu kadar ileriye gidebilir miydim demekten alıkoyamıyor kendini. Van Helsing’de hafızalara kazınıp X-Man serisi ile gönüllere taht kuran Jackman karakter oyuncusu olma yolunda hızla ilerliyor. Rolünün hakkını tamamen veren usta aktör özel hayatında son dönemlerde sağlık sorunları nedeni ile sıkıntılı günler yaşıyor. Deri kanseri teşhisi koyulan Jackman ufak bir operasyonda geçirdi. Sevenlerini bu kötü haberle üzüntüye boğan aktör iyi olduğunu ve bunu yenebileceğini söyleyerek herkese güç veriyor.

Filmden Notlar Filmin türü; Dram, Gerilim, Suç. Oyuncular: Hugh Jackman , Jake Gyllenhaal , Maria Bello , Terrence Howard , Viola Davis.

Takıntılı Bir Dedektif Jake Gyllenhaal

Psikoloji dram ve gerilimin iç içe geçtiği bu suç filminde Jackman’a Jake Gyllenhaal eşlik Filimin senaryosunu Aaron Guzediyor. İşine takıntılı bir ikowski kaleme aldı. dedektif rolünde izleyeceğimiz Gyllenhaal yöABD’de vizyona girdikten sonnetmen bir baba ve ra haftasonu boyunca 21 milyon dolar hasılat yaparak gişede birinci senarist bir annenin çocuğu. Kendini ilk olarak oldu. 2001 yılında bilimkurDünya ünlü film değerlendirme sitedi İMDB’den 8,1 puan aldı.

gu ve korku severler için ayrı bir yere sahip Donnie Darko’da göstermiş olduğu performansı ile kanıtlayan oyuncu “Yarından Sonra” filmi ile yerini perçinlemiş oldu. Yine 2005 yapımı ve dönemin en çarpıcı ve konuşulan filmlerinden biri olan “Brokeback Dağı” oyuncunun kariyer zirvesi oldu. Film o kadar gerçekçiydi ki filmi izleyenler genç aktöre biseksüel yakıştırması yaptı. Bunu yalanlayan oyuncu böyle bir şey olsa saklamayacağını dile geAralık Sayısı Sayfa: 9


Sinema tirmiş ve pek çok kişinin takdirini kazanmıştır. Canlandırdığı tüm karakterlerde özel bir iz bırakan Gyllenhaal’ın özellikle Jackman’la ikili sahnelerinde oldukça başarılı olduğunu söyleyebilirim.

Hugh Jackman’ın

Eksiklikler yok mu dersek Kazandığı ödüller elbette var. Zaman zaman rahatsız edici şiddet sahneSefiller filmindeki performansı leri bu türden hoşlanma2013’te ona En İyi Aktör dalında yanlar için biraz ağır kaça- ilk Akademi Ödülü adaylığını Ve tartışmasız bence filmin en iyi oyuncularından bilir. Film boyunca birkaç ve Müzikal veya Komedi dalında bir diğeri üstlendiği rolle adeta bütünleşen Paul yerde neler olduğunu önce- En İyi Aktör dalında Altın Küre Dano. Dano’yu izlerken anlatılmaz bir ikileme den sezebiliyorsunuz. Be- ödülünü kazandırdı. düşüyorsunuz. Film boyunca yer aldığı sahnelerde nim gibi gizemli film sevensuçlu mu yoksa masum mu diye defalarca fikir ler için buda eksi bir not Ayrıca şarkıcı, dansçı ve sahne değiştiriyorsunuz. Bu güne dek 28 filmde rol alan olarak düşürülebilir. Acele- müzikali oyuncusu olan aktör oyuncu kariyerinde emin adımlarla ve sağlam iler- ci ve sonuca hemen varmak The Boy from Oz’daki rolüyle liyor. isteyen kişilerdenseniz bu Tony Ödülü’de kazandı. film size oldukça uzatılmış gibi gelebilir. Ancak “Gizem- Open Salon Jackman’ı Kasım Uzun Soluklu Tansiyonu Yüksek 2008’de yaşayan en seksi li Nehir” tarzı filmlerden hoşlanan kişilere son dere- erkeklerden biri seçti. Film boyunca erkek karakterlerin tartışmasız ağırlığı hissedilse de benim özellikle “Gizli Pencere” ce doyurucu gelecek bir Aynı ayda People dergisi film olduğunu söyleyebili- tarafından “Yaşayan En Seksi filminde sergilediği performansla sevdiğim Maria Bellonun’da hakkını yememe taraftarıyım. Çaresiz rim. Konu sıradan gibi gö- Erkek” olarak seçildi. bir anne rolünde göz dolduran oyuncu yer yer pasif rünse de izlediğinizde yakaladığınız nüanslar yanı- Üç kere Tony Ödülleri’nde kalsa da film bütünlüğünde bir yapboz parçası ldığınızı göstermeye yete- sunuculuk yapıp bunlardan kadar değerli. Uzun süreli filmlerde sıkılmak gibi cektir. birindeki performansıyla Emmy yaygın bir sorun olsa da Prisoners bunu içinde Ödülü kazandı. aşmış bir film. Sürekli bir kovalamaca dan ziyade Özellikle final sahnesiyle düşünmenize zaman tanıyan uzun soluklu ve tan2012’nin Aralık ayında Hollytam on ikiden vuran film siyonu yüksek bir yapım. Hugh Jackman’ı adal2,5 saatinizi alıp size olduk- wood Şöhretler Bulvarı’nda bir eti ve kızını arayan bir babaya, Jake Gyllenhaal’ı ça farklı bir bakış açısı bıra- yıldızla onurlandırıldı. işini kişiselleştiren dikkatli ve hırslı bir dedektife kıyor. Paul Dano’yu gözaltına alınan ilginç bir şüpheliye dönüştüren bu farklı filmin konusuna gelince; Son dönemlerde milyon dolarlar yatırılıp yapılan ancak gişede elde kalan filmlerin arasından Filmin Konusu sıyrılacağına emin olabileceğiniz bir film Prisoners. Senaryo sıkıntısı çeken ve genellikle en önemli Şükran günü bir araya gelen 2 ailenin küçük kızları kısa bir süreliğine evden çıkar ancak geri dön- kaygısı ticari kazanç olan Hollywood gibi azgın bir okyanusta kaptan köşkünde Kanadalı bir yönetmezler. Kızlarını merak eden aileler panik içinde menle yola çıkmaya hazır mısınız ? Şimdiden iyi onları aramaya çıkar ancak ellerine geçen tek bilyolculuklar. gi son görüldükleri yerin bir karavan olduğudur. Polisler tarafından göz altına alınan karavan şoförü 10 yaş zekasına sahiptir. Acaba küçük kızlar nerededir? Olayların ardındaki korkunç sır nedir? Polisi yeterli bulmayan bir babanın saniyelerle yarışını soluksuz izlerken, bir dedektifin tüm bu olayların üstündeki sır perdesini nasıl aydınlattığına tanık olacaksınız. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını görecek, madalyonun arka yüzüyle karşılaşmaya hazır olup olmadığınıza karar vermek zorunda kalacaksınız.

Aralık Sayısı Sayfa: 10


Film Öneri Karanlık Dokunuş Tür: Korku Gerilim Vizyon Tarihi: 04.01.2014 Yapım: Fransa ,İrlanda,İsveç IMDB Puanı: 4.8 / 10 Senarist: Marina De Van Yönetmen: Marina De Van Oyuncular: Missy Keating, Marcella Plunkett,Padraic Delaney, Konu; Neve ailesi ile birlikte İrlanda’nın uzak ve sakin bir kasabasında yaşamaktadır. Dıştan bakıldığında her şey son derece normaldir. Taa ki yağmurlu bir gecede Neve koşarak yakınlarda yaşayan Nat ve Lucas çiftinin evlerine gelene dek. Olayın ardından Neve’in anne ve babası son derece korkunç bir cinayete kurban gider. Bir anda dünyada tek başına kalan küçük kız Nat ve Lucas tarafından geçici süre koruma altına alınır. Büyük bir travma atlatan Neve kendine hiçbir şekilde kimseyi dokundurmamakta ve yaşadığı aile ve ortama uyum sağlayamamaktadır. Tüm bunların yanında ailesine olanların tek tanığı olan küçük kız anlattıklarıyla kimseyi kendine inandırmayı da başaramıyordur. Anne ve babasını kim, neden öldürmüştür?, Neve neden kimsenin ona temas etmesini istemiyordur?, Neve neden evdeki eşyaları suçluyordur? Bu sorularla başlayan merakınız film ilerledikçe artacak ve cevaplar onları buldukça sizi derinden

sarsacaktır. Özellikle korku ve gerilim sinemasında son yıllarda oldukça ilerleme kaydeden ortak yapımlardan biri daha karşımızda. Yönetmeni tarafından kaleme alınan senaryo oldukça yaygın bir soruna dikkat çekmekte. Ahım şahım sahneler beklentinizin olmaması konusunda uyarabilirim sizi. Filmin finali biraz farklı olabilirdi diye düşünmekten alıkoyamıyor insan kendini. Ama geneline baktığımızda Karanlık Dokunuşta istenilen oluyor ve film bittikten sonra dokunulan yer sızlıyor. Neresi mi? Vicdanınız...

Kurtlarla Dans

Tür: Dram Vizyon Tarihi: 1990 Yapım: İngiltere, ABD İMBD Puanı: 8,0 / 10 Yönetmen: Kevin Costner Oyuncular: Kevin Costner,Mary McDonnell,Graham Greene,Tom Everett Konu: Amerikalı yazar Michael Blake’in 4 eserinden biri olan ve aynı ismi taşıyan “Kurtlarla Dans” kitabından uyarlanan film Amerika iç savaşının ardından Dakota’da bir sınır karakoluna atanan teğmen Dunbar’ın kendini sorgulamasıyla başlayan öyküsünü anlatmakta. Karakolda geçen sürede, başlarda yanına yaklaşmaya korkan bir kurdun güvenini kazanan Dunbar onunla arkadaş olmayı başarır. Bu sayede kendini Kızılderililerin saflık, dostluk ve birlikten oluşan dünyalarında bulur. Bu bilmediği ortamda yıllarca kendine öğretilenleri, düzeni ve politik görüşlerini yeniden şekillendirmeye başlayan teğmen gerçek aşkı da burada bulduğunda hayatının geri kalanını ona diretilen doğru yerine gerçekte doğru olanı korumaya adar. Böylelikle sözde biten savaş onun ve Kızılderili dostlarının özgürlük savaşına döner. 7 Dalda Oscar kazanan film aynı zamanda 19 milyon dolara çekilip yaklaşık 425 milyon hasılat edinerek gişe rekortmeni olmuştur. Film türünün en önemli örneklerinden biri olup Amerika’nın “biz kahramanız” dayatmasını da yerle bir ederek haklıya hakkını teslim edebilecek cüreti gösteriyor. Öncelikle film yaklaşık 4 saat. Bu başta ben dahil pek çok izleyiciyi korkutan bir süre. En önemli kaygı ise ya değmezse oluyor. Ancak şunu söyleyebilirim Kevin Costner’ın bana göre gelmiş en iyi performansı Teğmen Dunbar. Atmosferi, diyalogları ve en önemlisi Kızılderilileri birer kafatası avcısı gibi görmeyeceğiniz filmde belki de ilk kez soluk benizli olmanın bir ayrıcalık olmadığını hayatta en önemli şeyin insanların içindeki iyilik ve sevgi olduğunu anlatıyor. Derisinin rengi ne olursa olsun insan olmanın aynı yollardan geçtiği bu filmde silaha çiçek uzatan bir ırkın, destansı öyküsünü izleyecek ve onlara yapılan kötülüklere inanamayacaksınız. Gerçek vahşetin bu yemyeşil çayırlarda yaşayan sözde barbarlar yerine güya medeniyet sahibi hırslı ve gözü dönmüş Amerikalıların yaptığını görünce gerçek canavarın kim olduğunu sorgulayacak ve bunu yaparken o dört saatin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Aralık Sayısı Sayfa: 11


Röportaj Röportaj:

-Ulya ALTINTAŞ-ulya.marmara@gmail.com -

Unutulmaz şarkıların sanatçısı

Halil Kurt

Unutulmaz dizisinin müziklerini seslendirerek daha geniş kitlelere ulaşan Halil Kurt yeni albüm çalışmaları öncesinde stüdyonun kapısını bizler için açtı. Yeni albümle ilgili çok güzel sürprizleri olan genç sanatçı, sevenleri için yine güzel şarkılar seslendirecek.

Y

eni yılda piyasaya çıkması beklenen eserler ini hazırlamak için titizlikle uğraşan Halil Kurt, oldukça heyecanlı, biz de sizler için merak edilenleri sorduk, sonra duyduk duymadık demeyin diye… Unutmadan ufak bir not daha, Halil Kurt çok mütevazı bir o kadar da neşeli bir sanatçı. Bol kahkahalı güzel bir müzik sohbeti gerçekleştirdik, umarım siz de keyifle okursunuz. Müzik hepimiz için bir şeyler ifade eder. Hatta bir şeyleri ifade etmeye çekinirseniz size yardımcı olan yine müziktir… İçten gelen bir öksürük gibidir. Kiminin boğazını düğümler, kiminin

Aralık Sayısı Sayfa: 12


Röportaj

sevgisine ilham olur. Hepimizin bir şeyler bulduğu, derdimize derman olan müzik türleri gibi bir de bunları yapanlar, içimize nakış gibi işleyen her sözcüğü yaşayarak yazan sanatçılar vardır. Halil Kurt da işte öyle güzel eserler seslendiren genç bir sanatçı. Pek çoğumuz onu “Ağlama Yağmur Gözlüm” diye başlayan “Unutulmaz” dizisinin film müziğiyle tanıdı. Peki Halil Kurt kendisini nasıl tanımlıyor… “Hayatı müzikle dolu, kendini müziğe adamış ve yapabildiğinin en iyisini yapmaya çalışan bir insanım…”

“10 yaşımdan beri müzikle iç içeyim” İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarı mezunu olan sanatçı, aslında çok daha önceleri müzikle ilgilenmeye başlamış. “10 yaşımdan beri müzikle iç içeyim. 12-13 yaşımdan itibaren de bunu bir meslek olarak icra etmeye başladım. Ortaokul yıllarımda amatör müzik kurslarına katıldım ve solfej eğitimi aldım. İlerledikçe de daha üst yerler de eğitim alma isteği şekillendi ve konservatuarı kazandım üniversite hayatıyla müziği tamamen hayatıma kazandırdım.” Bazen televizyonlarda Ses Sanatçıları’nın röportajlarını dinlerken siz de görmüşsünüzdür. Kimisi eline aldığı su şişesini mikrofon olarak hayal eder. Bazıları ise okulda ya da arkadaş ortamında ricalarla şarkılar söyler. Halil Kurt’un sesini keşfetmesinin bir hikayesi var mı? “Mesela konuşmayı nasıl öğrendiğimizi hatırlamamak gibi bir şey, yakınlarınız keşfediyor bir şekilde ve siz de

mutlu oluyorsunuz.”

“Gözlem ve deneyimler arttıkça başka insanların yerine geçebiliyorsunuz”

Müziğe olan ilgisi küçük yaşta başlayan sanatçı uzun süre sahne ve müziğe yönelik çeşitli çalışmalarda bulundu.

Yetenekli sanatçının sahne hayatı üniversiteden önce başlamış. “İlk al2010 yılında ‘’Unbümü çıkardığım dönem- utulmaz’’ adlı ilk de de sahne vardı ve o za- albümünü müziksevman halen öğrenciydim erlerle buluşturdu. geçen yıl mezun oldum” Albümle aynı adı diyor. Hani ünlü müzisyen ve opera bestecisi Wag- taşıyan bir televizyon ner “Müziğin ruhunu aşk- dizisinde, albümdeki tan başka bir şey anlataşarkılar yer aldı. maz” demiş ya, peki Halil Kurt şarkılarını genelde kendi hayatındaki duygu dünyası üzerine mi yazıyor yoksa gözlem ağırlıklı şarkılar mı yapıyor… “Her ikisi de diyebilirim. İlk olarak yaşadığım şeylere odaklı sözler yazıyordum. Daha sonra yani tabir-i caizse işi ilerlettikçe illa ki bir şeyler yaşayayım da şarkı oluşturayım demiyorsunuz. Buna gerek kalmıyor. Gözlem deneyimlerim ve hayatla ilgili birikimim arttıkça başka insanların yerine geçip onların gönlünden yazabiliyorsunuz, zaten o yüzden insanlar şarkıları dinlerken yaşıyorlar.” Aralık Sayısı Sayfa: 13


Röportaj Halil Kurt çok sevdiği besteci aranjör Mustafa Beyazkuş ile beraber

Türkiye de dizilerin pek çoğu geniş bir izleyici kitlesine sahip. Dizilerin izlenme oranlarını büyük oranda etkileyen bir diğer şey de onların müzikleri oluyor. Yapımcılar özellikle müziklere dikkat ediyorlar. Diziyle bütünleşen şarkılar seyirciye hitap ediyor. Bir süre önce yayında olan “Unutulmaz” “Zamanımın büyük çoğunluğu münün beklentilerine cevap verdiğini dizisinin hikayesinmüzikle geçiyor. Müzik dışındasöyleyebilir mi? de de Halil Kurt şarkıları “Hiçbir zaman kullanıldı ve seyirci ta- ki vakitlerde doğal güzelliği çok belirgin sınırrafından çok beğenildi. olan yerlere gitmeyi seviyorum. larım olmadı. Diziyle popüleritesi arttı Maksadım her zaSinemayı da seviyorum.” diyebilir miyiz? “Unuman ki gibi yapabitulmazdan sonra popüler oldum mu bunu leceğimin en iyisini yapmaktı. Onu da geri bilemem, ama kendi açımdan baktığımda dönüşlerle yaşadım. Dinleyenlerin olumlu gördüğüm şey şu ki daha fazla insanın düntepkileri ve söyledikleri güzel şeyler beni yasına girebilmem için iyi bir vasıta oldu “ çok mutlu etti. Siz hissederek yaparsanız diyor. Ben olsam ısmarlama şarkı yapabilir insanlar da hissederek dinler. Gerisi zaten miydim bilemiyorum. Belki de bu işin ustası olmadığım için öyle düşünüyorum. Bir dizi için popülerlikse, bu benim çok da umursadığım bir şey değil. Önemli olan işittiğiniz sözlerin ısmarlama şarkı yapmak zor olsa gerek. Halil sizi mutlu etmesi. Yeni işler yaptıkça daha Kurt “Hissedebiliyorsa ve bir insanın duygu fazla insana ulaşıp beklentilerimizi de artdünyası büyükse, ısmarlama şarkı yapması tırabiliriz.” zor olmuyor. Unutulmaz şarkısının söz ve müziği Sevgili Mustafa Beyazkuş’a aittir ve “Kendimi duygusal şarkılarla sınırbenim için söz yazarlığı, besteci kimliği’nin dışında bir abi çok değerli bir dosttur. Yeni lamıyorum” albümümde de yine kendisiyle çalıştığım için mutluyum.” diyor. “O insan ki içinde müzik duygusu yoktur, kalbi seslerle rikkate gelmez, duyguları gece gibi Siz Hissederek Yaparsanız İnsanlar da karanlıktır.” demiş Shakespeare… İnsanlara hitap eden en güzel sanatlardan biri de müzik, Hissederek Dinler biz de soruyoruz “Şarkıları seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?” “Duygusal şarkılar Hepimiz yaptığımız çalışmalardan beklenti benim çizgime daha yakın, tabii ses rengim içine gireriz. Peki başarılı müzisyen ilk albüve ses tonuma da uyuyor. Hareketli şarkıları Aralık Sayısı Sayfa: 14


Röportaj

da severim, dinlerim de okurum da ama böyle denk geldi. Diziyle paralel yürüdü birazda, özellikle yapılmış bir şey değildi, kendimi yalnızca duygusal şarkılarla sınırlamıyorum.” “Albüm çalışmalarında şarkıları seçerken tek başınıza mı karar veriyorsunuz?” “Tek başıma karar verdiğim de oluyor ama genel olarak ekip işi.” Müzikle iç içe bir hayatı olan Halil Kurt acaba boş zamanlarında ne yapar? “Evet zamanımın büyük çoğunluğu müzikle geçiyor. Müzik dışındaki vakitlerde doğal güzelliği olan yerlere gitmeyi seviyorum. Sinemayı da seviyorum.”

gerekir. O yılları bir daha yakalayamıyorsunuz, okul hayatı zaman zaman sıkıcı da olabiliyor; ama hali hazırda okula devam ediyorken olabildiğince çok bilgi toplamaya çalışsınlar. O an farkına varamıyoruz. Bende okuldayken tabii sıkıldığım zamanlar oluyordu, uzaklaşmak istiyordum ama hiçbiri zararıma değildi ve ne kadar iyi olduklarını şimdi daha iyi anlıyorum.”

Yeni Albüm Ne Zaman Çıkacak Yeni albümü bekleyen Halil Kurt sevenlerine bir kez daha hatırlatalım… Yeni albüm yeni yılla birlikte çıkacak. Halil Kurt ve ekibi yaptığı müziğe inandıklarını söylüyorlar ve müziklerini daha büyük kitlelere ulaştırmak istiyorlar. “İnsanlar Halil kurt dediği zaman üst düzey en iyi seviyelerde müzik yapan tarzına samimiyetine güvendikleri bir insan olarak beni hatırlamalı. Arka sıralarda değil de ön saflarda yer almak istiyoruz. İlk albümde temeli attık şimdi yıkılmayacak bir bina inşa etmeye çalışıyoruz.”

Konservatuar kökenli ve küçük yaşlardan itibaren müzikle ilgilenen genç müzisyen bu işin eğitiminin insana çok şey kazandırdığına inanıyor. Okuldayken ud çalan, gitar ve piyano eğitimi alan sanatçı, 1 yıldır da klarnetle ilgilendiğini söyledi. Hemen arkasından ekliyor “ Enstrümanları iyi çaldığımı söylersem ukalalık etmiş olurum. O kadar güzel sanatçılarımız var ki, ben daha çok yorumcu kişiliğimle ön plandayım. Eğer müzikle ilgilenip konservatuar sınavını kazanan arkadaşlar varsa orada oldukları vakti çok iyi Halil Kurt’un Facebook Fan sayfası: değerlendirsinler; çünkü arkaya baktıkların- https://www.facebook.com/pages/Halda olabildiğince az pişmanlık bırakmaları il-Kurt/185220897135

Aralık Sayısı Sayfa: 15


Tarih Bölümü hazırlayan:

-Vedat TAŞKIN-vdttskn@gmail.com-

Akdeniz’de Deniz Ticareti Bir önceki yazımızda insanoğlunun su ile etkileşimini sağlayacak teknikler yani gemiciliğin ilk adımlarından bahsetmiştik. Zamanla artan nüfus ihtiyaçları ve yeni arayışları beraberinde getirmiştir. Böylece denizde iktisadi hayat ön plana çıkmaya başlamıştır. Denizde iktisadi hayat öncelikle kısa mesafelerde yerel olarak başlamıştır. Zaman içerisinde gemicilik tekniğinin geliştirilmesiyle; ihtiyaç duyulan malzemeleri tedarik etmek maksadıyla, daha uzun mesafelere yolculuklar başlamıştır. Bu ilerlemeler kendini ihtiyaç malzemelerine yakın bölgede üsler kurmaya ve akabinde kâr ve yağma amaçlı faaliyetlere yöneltmiştir.

A

kdeniz’in ilk denizci milletlerinin faaliyetlerini incelediğimizde karşımıza kolonizasyon terimi çıkmaktadır. Bir kavim ya da bir kent halkının tarımsal veya ticari faaliyetlerde bulunmak için kendi sınırları dışında elverişli toprakları yurt edinmesine ve bu sürece “kolonizasyon” denilmektedir. Koloni faaliyetlerinin oluşmasında tarımsal ihtiyaçlar ve ticari nedenler dışında; düşman tarafından bozguna uğratılma, komşularıyla geçimsizlik, yoğun nüfus artışı, maden yataklarına sahip olma gibi sebeplerde vardır.

Yunan Kolonizasyonu’nu gösteren harita

Kolonizasyon hareketlerini en etkili olarak Yunan ve Fenike unsurları uyguladılar. İspanya, Fransa’nın güney kıyıları, Aralık Sayısı Sayfa: 16


Tarih Miletos şehrinden kalıntılar

İtalya, Sicilya, Sardinya Adası, Korkisa Adası, Kuzey Afrika, Anadolu, Kırım, Kafkasya gibi alanlara koloni faaliyetleriyle yayıldılar.

metal, kereste, tuz, seramik ve süs eşyaları gibi ürünleri kullandılar.

Büyük Çaplı Ticaret Ağı Kuruluyor

Yunanistan’da gerçekleşen nüfus hareketleri sonucu Miken Krallığı MÖ Kurulan koloniler aracılığıyla geniş 12. yüzyıl civarında bir alan yayılmış olarak büyük çaplı ticaret ağı oluşturulmuştur. Koloniler çökmüştür. Bu çöküş sonucunda ortaya kurarak hammadde, gıda türü ihtiçıkan siyasi ve ticari yaçları giderilmiş; fazlalık duruma gelen nüfusa yeni bölgeler açılmıştır. boşlukta Yunan şehir Bazı kolonilerin kurulduğu bölgeler- devletleri ve Fenikeliler ön plana in stratejik öneme sahip olması siyasi çıkarak; Mikenlerin, Minoslarla münasebetlerinde olduğu gibi, ticaret bir avantajda sağlamıştır. yollarını kontrole alıp, geliştirmişlerdir. Egeli denizcilerin en eskilerinden olan Minoslular, çok eski Akdeniz’de Mikenlerden sonra konörneklerden biridir. Minos uygartrol genel olarak Fenikeliler ve Yunan lığının merkezi Girit adasıdır. Bu şehir devletlerine geçmiştir. Bunların uygarlığa araştırmacılar Yunan yanında Etrüksleri de görmekteyiz. mitolojisinde Zeus’un oğlu ve GirEtrüksler MÖ 7. yüzyıldan MÖ 4. it kralı olan Minos’tan dolayı bu yüzyıla kadar Batı Akdeniz’in orta ve adı vermişlerdir. İlk olarak Girit kuzey kesimlerini ellerinde tutmayı etrafında ticari ve siyasi yayılım başarmışlardır. gösterdiler. Mısır, Sicilya ve Levant bölgeleriyle ticari ilişkilerde bulunmuşlardır. Gelişmiş bir kültüre sahi- Fenikelilerde Deniz Ticareti plerdir. Ayrıca yaptıkları geniş ticaret Alfabeleri ve denizcilikleriyle ağıyla oldukça zengindirler. Yalnız dikkati çekmiş olan Fenikelilerin, ilk oluşan doğal afetler onları güçsüz düşürmüş, tüm etkinliklerini Miken- çıkış yerleri Byblos, Sidon ve Tylilere kaptırmalarına neden olmuştur. ros gibi şehirleri içinde barındıran bugünkü Lübnan yakınlarıdır. Denize yakın oluşları ve tarım alanlarının Pazarlar Genişliyor azlığı onları arayışlara itmiştir. Bu doğrultu da deniz aşırı yerleşim Mikenler, Minoslardan girişimlerinde bulunmuşlardır. devraldıkları ticaret yolları, ele Mikenlerin etkilerini yitirmeleri, ongeçirdikleri koloniler ve pazarları lara daha rahat bir hareket etme imdaha da genişlettiler. Genel olarak kânı sağladı. Genellikle Akdeniz’in Akdeniz’in kuzeyi ve uzantılarında etkiliydiler. Bu doğrultuda Güney İt- batı, güney ve güneybatı alanında alya, Sicilya, Batı Anadolu, Karadeniz aktif olmuşlar ve yerleşme faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Cebelitarık, ve Levant kıyılarında etkili oldular. Ticaretin yanında temasta bulunduk- Cadiz, Fas kıyıları, Kartaca, Sicilya’nın batısı, Balear Adaları, Sardinları halklar zayıf ve verimli kaynakya Adası gibi bölgelerde; ilk etapta lara sahip ise bölgede kolonizasyon üs ve karakol hatları kurdular. Daha faaliyetlerine girişmişlerdir. Eğer halk güçlü ise sadece ticari ilişkilerde sonra bu yerler gelişerek kolonilere dönüştüler. bulunmuşlardır. Ticari ürünlerde

Homeros, Odys- Deniz Ticareti Yapan seia’da İtake Kralı Devletler Odysseus’un sadık domuz çobanı İnsanların denEumaios’un hayatı- iz üstünde kalmayı ndan bahsederken başardıktan sonra Batıdaki bir adadan bu tecrübelerini tiçocuk yaşta Fenike- carette de kullanamaya liler tarafından kaç- başladır. Akdeniz’de ırıldığını bize aktar- ticaret yapan ve denzmaktadır. İtake’nin cilikte ön plana çıkan Yunanistan’ın batısı- milletlerin başlıcaları nda kalan Batı Yu- şunlardır: nan adalarından biri olduğu bilinmek- Minos, Miken, İon, tedir. Böylece Hom- Fenike, Yunan eros’un verdiği bu bilgiyle bize Fenikelilerin yayılma alanlarına dair bir ipucu vermektedir.

Doğal Kaynaklar Bakımından Zengin Ülkeler... Fenikeliler, Sardinya’nın maden ocakları, Afrika’nın değerli taşları ve İspanya’nın değerli metallerini yoğun olarak kullanmışlardır. Fenikeliler ticari ilişkileri yürütme açısından en başta Yunanlılar, ayrıca Etrüksler, İtalik halklar, Libyalılar ve İberliler için güçlü bir model oluşturdular ve aynı zamanda kültürel modellerin, sosyal kurumların ve haliyle bütün bir hayat tarzının yayılmasına katkıda bulundular. Lüks malların yayılışı doğal kaynaklar bakımından zengin ülkelerden alınan hammaddelere, özellikle metallere dayalı alışverişle yakından bağlantılı birçok karmaşık Aralık Sayısı Sayfa: 17


Tarih kanal aracılığıyla gerçekleşti.

cunda bu etkilerini yitirdiler. Ortaya çıkan boşlukta Atina kendini diğer Fenikeliler ticarette birçok ürün Yunan şehir devletlerine göre ön kullandılar. Bunlar arasında metal, plana çıkarmayı başarmıştır. Bunda fildişi, tunç, gümüş, altın gibi malyapılan reformların ve toplumsal zemeler, mobilya, el arabası, şişeler, alanda yapılan iyileştirme faaliyetlerçanak-çömlek, süs eşyaları, yağ, inin de etkisi olmuştur. Örneğin şarap, kereste ön plana çıkmış olanPerslerin İonları istilasına yakın larıdır. Fenikeliler temasa girdikleri bir tarihte; MÖ 6. yüzyıl başlarında toplumların, lüks mal ihtiyaçlarını Atinalı soylu devlet adamı Solon’un karşılamaları; bu elit kesimlerin yaptıkları gibi. Solon’un reformDoğu’ya has unsurlarla kaynaşmasını larından ticarete yön verme amacı sağlamıştır. Fenikelerin koloniler olan: aracılığıyla yürüttükleri faaliyetler; Kartaca’nın Roma’ya karşı düşmesi Euboia Ağırlık Sistemi ile son bulmuş ve bağımsız bir Fenike devleti kalmamıştır. Atina’nın ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalmaması için, o zaman İonlar, Dor göçünden etkilenerek değin sikke basmada kullanılan AttiBatı Anadolu’nun orta kemsine yerka ağırlık ve ölçü sisteminin yerine, leştiler. “On iki İon kenti” Panionion daha elverişli olan Euboia ağırlık (İonlar Birliği) çatısı altında bir birlik sistemini getirmiş; ülkenin gereksinioluşturmuşlardı. Dinsel ve siyasmi doğrultusunda, zeytinyağı dışında al nitelikli bu birliğin toplantı yeri diğer tarım ürünlerinin ihracını yasPriene topraklarında olup bugünkü aklamıştır. Çünkü Atina’da zeytinyağı Güzelçamlı mevkiindeydi. Birliğin, üretimi çok fazlaydı ve bu fazlalığın üye kentlerin bağımsızlığını kısıtiç piyasa da tutulması gereksizdi; layıcı bir politikası yoktu. ayrıca diğer ihraç mallarının Attika dışında, Attika’da olduğundan daha İon deniz tüccarları Mısır ve Karad- yüksek fiyatla satılmasının önüne eniz’de etkili olmuşlardır. Miletos ve geçilmesi amaçlanmıştı. Samos ön plana çıkan İon kentleri olmuşlardır. Miletos’un deniz gücü Bu gibi atılımcı hamleler Atina’yı bakımından ulaştığı büyük başarı, güçlü, lider konuma taşımada birer İonia Yunanlılarının temel önemdeki basamak olmuştur. Ticari ve siyasi birincil mallara ulaşmak için Ege’yi alanda attıkları adımlardan sonrahatça aşmasını sağladı. Kırım ve ra; Doğudan gelen Pers istilasına Sarmatia ovasından gelen değerkarşı yaptıkları mücadele de lider li tahılın artık bu bölge üzerinden konuma taşımıştır. Diğer Yunan taşınması, Trakya, Kırım ve Kafşehir devletlerini yanına çekmeye kasya’yı birbirlerine bağlayan Karad- başlamıştır. Delos Deniz birliği ile eniz ticareti için gerekli zemini hazır- öncü rolünü pekiştirmişlerdir. Hatta ladı, asıl Yunanistan kentlerinde gıda kendi sikkelerinin kullanılması gibi tedarikinin kolay olmamasından kararlar çıkarmaları, birliğin hazinedolayı, bu bağlantı klasik Hellenistik sini kontrol etmeleri ne kadar etkili ve haliyle Bizans dönemlerinde özel olduğunu gösterir bir durumdur. bir önem kazandı. Siyasi mücadele içte Sparta şehir devletinin öncülük ettiği PeloponSolon Reformları nesos birliğine, dışta ise Pers imparatorluğuna karşı olmuştur. Akdeniz İonlar, Akdeniz ticaretinde etkin Ege ve Karadeniz’de üstünlük müolmalarına karşın bir süre sonra cadeleleri meydana gelmiştir. Bu Doğudan gelen Pers istilası sonumücadeleler Makedonya Kralı Büyük

İskender’in Doğu seferine çıkarak, Pers İmparatorluğuna son vermesiyle Hellenistik döneme geçilerek son verilmiştir. Yalnız bundan sonra Hellenistik Krallıklar arasında mücadeleler başladığı görülmüştür.

Kartaca Devleti’nin Varlığı Doğu ağırlıklı mücadeleler yaşanırken Akdeniz’in batı ve orta kesimlerinde değişmeler olmuştur. Tiran Denizi’nde Etrüks üstünlüğüne Sicilya’da bulunan Syracuse şehir devleti son vermeyi başarmıştır. Ayrıca Kuzey Afrika’da bir Fenike üssünden büyük bir güç açığa çıkmıştır. Bu Kartaca Devleti’dir. Kartaca ise çıkarları gereği Sicilya’ya saldırılarda bulunmuş ve adanın orta ve batı kısmını eline geçirmiştir. Su yüzeyinde kalma konusunda atılan önemli adımlar, zamanla geliştirilip üstünlük sağlama ve olağanca hakimiyeti yayma mücadelesi başlatmıştır. Bu doğrultuda bazı denizci milletler sıyrılıp öne çıktıklarını gördük. Yunan ve Fenike gibi uluslar başarılı olsalar dahi tek elden hakimiyeti kuramamışlardır. Coğrafi keşiflere kadar dünyanın en önemli denizcilik faaliyetlerinin kalbi olarak Akdeniz karşımıza çıkmıştır. Çalışmamızda Akdeniz’de denizcilik alanında kayda değer şekilde başarı sergilemiş bazı ulus ve devletlere yer vererek; başarılarını anımsatmaya çalıştık. Umarım ilginizi canlı tutar.

Homeros’un ünlü destanlarından biri olan Odysseia’da geçen Sirenler’in temsil edildiği bir vazo.


Portre

Bölümü hazırlayan:

-Serap Kamacı-serab.5091@gmail.com-

Halıya Basma Laaaağğnn Yakında zamanda kaybetiğimiz Usta Tiyatro Oyuncusu Nejat Uygur Anısına...

Nejat Uygur, gülmeyi ve güldürmeyi çok seven bir tiyatro adamıydı. Nejat Uygur, Türk Tiyatro Tarihi’nde hiç kuşkusuz adını ölümsüzleştirenler arasında yer aldı. 18 Kasım günü tiyatro duayeni Devlet Sanatçısı Nejat Uygur, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Miras olarak da tüm sevdiklerine kocaman kahkahalar bıraktı... Tiyatro Tarihi’nin en T ürk büyük ustalarından birisi olan Nejat Uygur, 1927 yılında Kilis’de başlayan yaşam sahnesine 18 Kasım günü İstanbul’da veda ederek, perdesini son kez seyircilerine kapattı. Çocukluğundan

Aralık Sayısı Sayfa: 19


Portre beri gemici olmak isteyen ancak daha sonra gönlünü tiyatro sahnelerine kaptıran Nejat Uygur, 2007 yılına kadar sahnelerden inmedi. Onun tiyatroya olan aşkı aslında insanları güldürmeye olan tutkusunun bir sonucuydu. Bu tutkuyla insanların gönlünde ayrı bir yer edinen Nejat Uygur, Türk Tiyatro Tarihi’nde hiç kuşkusuz adını ölümsüzleştirerek aramızdan ayrıldı. Nejat Uygur, insanları güldürme tutukusuna bir şiirinde şöyle yer vermişti;

Nejat ve eşi Necla Uygur’u oğulları (soldan sağa) Behzat, Süheyl, Ahmet, Süha ve Kemal ile görüyorsunuz...

Çocukluğumuzda Tiyatroyu Onunla Tanıdık

Tıpkı Süheyl ve Behzat gibi nice gence ışık olacak olan Nejat Uygur, Türk Tiyatrosu’nun ölümsüz isimlerinden biri olarak anılacak hiç şüphesiz. Bir gün gelecek tiyatronun zilleri susacak Onun bu vedası onun oyunlarıyla gülen, ona hayTiyatronun ışıkları sönecek ranlık duyan ya da Tiyatro perdesi bir daha açılmamacasına en az bir kere izleyüstüme kapanacak en herkesi fazlasıyla Hiç üzülmeyin seyircilerim üzdü. Herkesin, onu Söz veriyorum sizlere en az bir defa izleyen dertlerinizi ben götüreceğim herkesin, onunla ilgili Kahkahalar sizlere kalacak bir anısı vardır diye düşünüyorum. Eminim 13 yıllık Anadolu Turnesi ki, Nejat Uygur sadece benim değil herkesin Tiyatroya ve güldürmeye olan tutkusunda Nejat zihninde önemli bir yer Uygur, hem sahnede hem de hayatta yalnız değil- edinmiştir. Tiyatroyla di. Nejat Uygur’un 1950 yılında dünya evine gird- çok içli dışlı olmayaniği Necla Uygur, hayat arkadaşı ile birlikte, aynı lar bile Nejat Uytiyatro sahnesinde aynı amaç uğruna oyunlarını gur’un bir defa “halıya sergiledi. Uygur çifti, 13 yıllık Anadolu turneler- basma lannnnnnn” iyle bu tutkularını insanlara ulaştırdılar. 13 yıl diye bağırışını duysüren turne süresince Nejat ve Necla çiftinin, muş ve zihninde can5 erkek çocuğu dünyaya geldi. Tiyatrocu çiftin ladırmıştır. Belki de 5 çocuğundan Süheyl ve Behzat, Nejat Uygur’un benim gibi çoğu insan tabiriyle ‘’armut ağacının dibine düşmüş” misatiyatroyu çocukluğunda li anne ve babalarının izinde giderek tiyatroya Nejat Uygur’un sahnelediği onunla tanımıştır. Belki de gönül verdiler. Ve Nejat Uygur’un büyük aşkla bu yüzden büyük ustanın ve- oyunlarından bazıları; çıktığı tiyatro sahnesinde son sergilediği oyun fatı bu kadar etkiledi beni. Zamsalak adlı oyunuydu. O oyunundan sonra 10 Ölüm haberini duyduğumda -Alo Orası Tımarhane mi? Eylül 2007 yılında geçirdiği rahatsızlıktan sonra içimin gerçekten acıdığını, -Cibali Karakolu sol tarafı felç olan usta oyuncu mecburen veda gerçekten sanki bizden biri-Hastane mi? Kestane mi? etmek zorunda kaldı, 58 yıldır inmediği sahnnin kopup gittiğini hissettim. eye. Nejat Uygur, ne sahnedeyken ne de sah-Sizinki Can da Bizimki neden koptuktan sonra asla vazgeçmedi tiyatro Halıya Basma Laaağğnn Patlıcan mı? aşkından. Herkese de bunu öğütledi. Ölümünün -Son Umudum Milli Piüzerinden 7 gün geçmesinin ardından oğlu Behyango Bu vefat haberi beni çozat’ın da söylediği gibi o, ‘’ ne olursa olsun çıkın cukluğuma, onun aklımda kal- -Şeyini Şey Ettiğimin Şeyi oyununuzu oynayın’’ diyecek kadar gönül verdi an oyununa götürdü. Nejat -Zamsalak tiyatroya. Uygur’un ilk izlediğim oyunuAralık Sayısı Sayfa: 20


Portre dur “Param Yok Mehmet” yani izleyenlerin bildiği adıyla “halıya basma lannnnn”. Yanılmıyorsam 5-6 yaşlarındaydım. 90’lı yılların güzel aile ortamlarından birisi. Çocukluğuma dair çok fazla anı yok zihnimde, en fazla 7-8 anı. Ama gözümün önünde çok net canlanan anılardan birisi Nejat Uygur’un televizyonda yayınlanan oyunları. O yıllarda Star Tv’de yayınlanan oyunlarından benim izlediğim ilkiydi, Param Yok Mehmet. Özellikle Ramazan ayının, iftar saatlerinde yayınlandığını anımsıyorum. Bugün bile, aradan 10 küsür yıl geçmesine rağmen iftar saatlerinde gelir aklıma. O zamanlar iftar sofrasında izlediğim oyunlar beni tiyatroyla tanıştırmıştı. Ben tiyatronun anlamını Nejat Uygur’dan onu izleyerek öğrendim. O zamanlar Nejat Uygur sanki benim için bir tiyatrocu, bir ünlü değil de sanki evimizin Nejat Abi’siydi. Evimizden biriydi. Belki birçok insana da böyle hissettirdi, belki birçok çocuğun aklında böyle yer edindi Büyük Usta. Belki de benim gibi birçok çocuk, hatta yetişkin tiyatronun tadına onunla vardı. Nejat Uygur, benim için yüreğiyle oynamak teriminin en büyük örneğiydi. Defalarca izlenen sahnelerin sanki ilk kez izleniyor gibi güldürmesi de bunun en büyük kanıtı aslında. O ailesiyle birlikte sergilediği oyunlarda böyle girdi evlerimize. Yıllar geçtikçe eskimeyen eserler bıraktı arkasında, değerli oyuncu. Tiyatroya, insanlara olan sevgisi onu bu kadar değerli yaptı belkide çoğu insanın gözünde.

Nejat Uygur Dostlarını Görmek İster Ama...

Nejat Uygur’un hafızama kazınan ve eminim ömür boyu da çıkmayacak basında duyduğum haberlerinden birisi de eski dostlarına olan bağlılığı ile ilgili olan haberidir. Yine geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz en az Nejat Uygur kadar değerli duayenlerimiz Erol Günaydın ve Gazanfer Özcan’ın ölümüdür. Gazanfer Özcan’ın ölümün ardından duyduğum bir haber. Nejat Uygur dostlarını çok özlemiş ve görmek istemiştir. Ancak ailesi ona

Nejat Uygur’un tiyatro yaşamı boyunca aldığı ödüller ;

Gazanfer Özcan’ın öldüğünü söyleyememiştir. Geçmişi anımsayan belkide son yıllarında o anılar la yaşayan, o anıları yaşamak iste- -2007 - Altın Kelebek TV yen ve özleyen Nejat Uygur’un bası- Yıldızları Yarışması “Tina yansıyan bu isteği beni gerçek- yatroya Destek Yılı Özel Ödülü” ten derinden etkilemişti. Sanırım sözlükteki vefa, dostluk, sevgi, öz- -2006 - Kemal Sunal lem tüm bu kelimelerin anlamlandır- Kültür Sanat Ödülü “En ılmış hali bu. Hem tiyatroya hemde İyi Tiyatrocu” dostlarına olan bağlılığı, özlemi onu -1999 - 22. Avni Dilligil geçmişe götürmüş; yaşamının son yı- Tiyatro Ödülleri “Belkıs llarında ona bu anıları tekrar yaşat- Dilligil Onur Ödülü” mış ve o, tekrar o anıların özlemini - Nejat Uygura 1978 duymaya başlamıştır. Nejat Uygur, yılında Kültür Bakanlığı sahnede güldüren, eğlenceli kişiliği- tarafından devlet sanatçısı ünvanı verilmiştir. nin yanında bu yanıyla da “Nejat Uygur neden benim için bu kadar farklı?” sorusuna yanıt verdi aslında kendi içimde. Nejat Uygur’un ölmeden bir süre önce yazdığı ve ölmünden sonra Necla Uygur’un paylaştığı bir şiir yine anlatıyor Büyük Usta’nın içindekileri . Nejat Uygur şöyle diyor şiirinde ; ‘’Biliyorum caminin avlusunda toplanan kalabalık bana değil Gelen ünlüleri görmek için ‘Aa, o da burda, şu da burda!’ deyip Beni musalla taşında unutanları görüyorum Hayatımda ilk defa katıla katıla gülüyorum Çünkü, kırkım dolmadan unutulacağımı biliyorum. Yaşlı bir selvi ağacının gölgesinde oturup Yılların yorgunluğunu çıkarıyorum Birden önümden sırasıyla Nisa’lar, Tolga’lar, Sadri’ler Daha birçok sanatçılar geçiyor. Selam veriyorum, hiçbiri görmüyor. Sesleniyorum: ‘Anne, ben buradayım. Baba, ben buradayım.’ Sesleniyorum ama kimse duymuyor. Eşime sesleniyorum: ‘Nerde benim yamalı elbiselerim, boyalarım?’ Çocuklarım burada beni niye yalnız bıraktınız? Ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum. Günahımla sevabımla Allah’a sığınıyorum’’ Nejat Uygur’un kaleme aldığı bu şiirde şu cümle içini sızlatıyor insanın aslında içten okuyunca “Çünkü, kırkım dolmadan unutulacağımı biliyorum.” Benim için ve eminim benim gibi düşünen çoğu insan için tiyatronun ışıkları yandıkça, tiyatro bu ülke de var oldukça unutulmayacak Büyük Usta.

Aralık Sayısı Sayfa: 21


Mitoloji

Bölümü hazırlayan:

-Müge GÜL-muugegul@gmail.com-

Dolunay’ın Lanetli Ordusu

KURT ADAMLAR Neredeyse her filme konu olmuş, çoğumuzun haklarında az çok bilgiye sahip olduğu, dolunayla birlikte ortaya çıkan Kurt Adam sürüsü. Her toplumda haklarında mutlaka bir şeyler çizilmiş, anlatılmış ve resmedilmiştir bu türlerin. Peki ya Türklerin ünlü Oğuz Kağan Destanı’nda Kurt Adamlardan bahsedildiğini biliyor muydunuz? ışıldayan masmavi G ündüzleri gökyüzü, kiremit damlı evleri

ve onu sarmalayan dağ etekleriyle içinizi ısıtan bir ülke Transilvanya. Geceleri ise puslu yolları, sisli yamaçları ve dolunayı adeta içine hapseden ıssız ormanları ile büyülü bir peri masalının karanlık bir parçası. Bu yüzden midir bilinmez, tarihte pek çok mitin

doğuş yeri de bu karmaşık ve küçük ülkedir. Bu ülkede var olan onlarca mitin şüphesiz en yaygın olanlarından biri de Kurt Adamlar. Avlarını yakalamak için hızla koşan kaslı bacaklar, yakaladığında onu adeta parçalamak için dizayn edilmiş pençeler, genellikle

boğazından başlamak üzere avın etini kemiğinden ayırmak için sivri dişlere sahip güçlü çeneler, kurtboğan otuyla sadece güçsüz kılınabilinecek, gümüş dışında hiçbir şeyin kolay kolay zarar veremediği kana susamış efsanevi kadın ve adamlar. Bir insanı tek bir ısırıkla lanetliler dünyasına taşıyan soğuk ve hissiz yaratıklar. Aralık Sayısı Sayfa: 22


Mitoloji 1500’lü yıllardan beri popülerliği önü kesilmez bir hızla yayılan parlak gözlü dolunayın evlatları, Kurtlar.

den alınıyordu. Pek çok psikolojik sorun yaşayan insanlar cadı, vampir, kurt adam veya şeytanla anlaşma yapıp ruhunu sattığına inanılıp canlı canlı yakılıyordu. Kurt Adamlar ve diğerleri... Bugün hala insan o zamanları düşünürken bunu yapan mahGenellikle grup halinde oldukları keme görevlilerinin o suçlulardan ile ilgili bilgilere rastlanmaktadır. ne farkı vardı acaba diye kendini Grupta bir alfa veya alfa çift sorgulayabiliyor. Tüm bu karvardır. Kurt Adamlar bu evrimi maşanın içinde insanlar onlara geçirdiklerinde pek çok özellikleri söylenen her şeyi gerçekliğini kurtlarla örtüşür. Ancak bazı tartışmadan kabul ederek ideal durumlarda tek olan kurt adambirer kişi olmaya çalışıyorlardı. lar uçsuz bucaksız topraklarda Ancak insan beyninin ruhuyla hakimiyet sürmüşlerdir. Genelyakınlaştığı bir hendek vardır likle ormanlardan küçük köy en derinlerinde. Ve orada hepive kasabalara açılan geçitlerde mize şirin gelen bir çocuğun bile dolunaylı gecelerde ortaya çıkan sakladığı koskocaman bir karankana susamış katiller avlarını lık vardır. İnsan ne kadar evrim onlara kaçma fırsatı vermeden geçirirse geçirsin derinlerinde yakalayarak öldürürlerdi. 15. bir yerlerinde içgüdü denilen bir ve 16. yüzyıllarda yaklaşık 120 gerçekle var edilmiştir. Doğada yılda 30.000 üstü kurt adam bulunan tüm canlılarda olduğu olayına rastlanıldı. Bunların bagibi içgüdü insanda da pek bir zıları uydurma veya özenti olsa masum değildir hani. O yüzden da açıklanamayan olaylar tarihte bir insan rahatlıkla bir canavara aydınlatılmayı bekleyen gerçekler dönüşebilir. Peki bu canavar olarak kaldı. doğada bilinen en akıllı ve çevik katillerden biriyle birleşirse or1500’lü yıllarda dünya şuan taya ne çıkar? yaşadığımızdan çok daha farklıydı. Hayaletler şafakta kol geziyor- Kurt Adam Evrimi Başlıyor... du taşralarda. Vampirler geceleri kana buluyor, cadıların kahkaEğer bir kurt adam tarafından haları ormanlarda yankılanıyorısırılan bir insan bu yara sodu. Kurt adamların homurtuları nucu iyileşirse ilk dolunay ile çoğunluğunu çocukların oluşturbirlikte kurt adama dönüşmeye duğu kurbanların tiz çığlıklarını başlar. Evrim süreci her zaman bastırıyordu. İnanmak kolaydı sancılıdır. Tırnaklar düşer yero zamanlar, hatta körü körüne ine pençeler uzar. Omurilikten inanmak vardı çıkan her söze başlayan farklılık tüm vücudu mühürlü yasak dudaklardan. kaplar. Yüzünde ve vücudunda İnsanlar için aydınlık ama intüyler çıkmaya başlar. Ağız şekil sanlık adına bir o kadar karanlık değiştirir ve öne doğru uzayan bu çağlarda her türlü hareket çenede avını parçalayıp lokma şeytanla anlaşma yapıldığına lokma yutmasını sağlayacak 42 kanıt olabiliyordu. Adeta adalet diş çıkar. Kurt adamlar çok güçlü görüntüsüne bürünen kanlı mez- canlılardır. Genellikle içgüdüsel bahalarda kurulan kürsülerde olarak en huzurlu olacakları yere binlerce insan idam ediliyor, ormana koşarlar. Şafağın sökmesi hayatı güya sorgulama ve acele ve gündüzün geceyi kovalamak verilmiş taraflı bir kararla eliniçin koşmaya başladığı sıralar-

da genellikle çırılçıplak ve kan içinde uyanır insan. Hiçbir şey hatırlamıyordur üstelik elleri ve ağzı kan lekeleri içindedir. Kendi kanı olmadığını anlayan şaşkın insan evine ulaşmak için var gücü ile koşar ve gece ne olduğu ile ilgili gizemin içini kemirmesinin sonucu kabus dolu rüyaların pençesinde günden güne erir. Oğuz Kağan Destanı’nda Kurt Adamlar Batı dünyası kadar bizim coğrafyamızda da yer etmiştir bu efsanevi yaratıklar. Türkler yaşadıkları pek çok deneyimleri ve yine duyduklarını destanlarla sonraki kuşaklara taşımayı seven bir millettir. Oğuz Kağan Destanı’nı bilmeyenimiz yoktur. İşte ondan bir kesit Türkler “Barak” derlerdi, Kara tüylü köpeğe, Böyle ad verirlerdi, büyük soylu köpeğe. Aslında efsaneler, bir köpek anarlardı. Onu da köpeklerin, atası sayarlardı. Bu köpek soylu idi, çok büyük boylu idi, Av çoban köpekleri, hep onun oğlu idi. Kuzey-batı Asya’da güya “it-Barak” vardı, Türklerse iç Asya’da, onlara uzaklardı. Basları köpek imiş, vücutları insanmış, Renkleriyse karaymış, sanki Kara seytanmış. Kadınları güzelmiş, Türklerden kaçmaz imiş, ilâç sürünürlermiş, ok mızrak batmaz imiş. Aralık Sayısı Sayfa: 23


Mitoloji Destanda denilmiş ki, Oğuz-Han yenilmişti. Bir adaya sığınıp toplanıp derilmişti.

umlanmaya başlanmıştır. İlk kurt adam filmlerinde bu lanete yakalanan insanlar genelde bundan memnun değillerdi . Umutsuzca düştükleri bu korkunç şeyden On yedi sene sonra, Oğuz onları kurtulmaya çalışıyorlardı. Çoğu yendi. kez kurda dönüştüklerini hatırKadınlar yardım etti, orada savaş lamıyor ve ne yaptıklarını bilmidindi. yorlardı. Dönüşüm başladığında acıyla haykıran sesleri dolunayda Oğuz bu bölgeleri, “Kıpçak-Beg” e parlayan sarı gözleri ile karanlığı il verdi, yırtan bir ulumaya dönüşüyordu. Bunun için Türkler de, oraya Ancak hayatta her şey gibi kurt “Kıpçak” derdi. adam filmleri ve hikayeleri de değişim yaşadı. Destanda Kıpçak olarak geçen yerin bugünün Transilvanya’sı oldSinemada Kurt Adamlar uğunu söyleyerek eminim ki pek çoğumuzu şaşırtabilirim. Destan- Günümüz yabancı dizi Dünyasda bu canlıların oldukça güçlü ında kurt adamları anlatan en oldukları, okların ve mızrakların güncel dizi Şüphesiz ‘’Teen Wolf’’. onları öldüremediğine değinilmAlfa bir kurt adam tarafından iştir. ısırılan lise öğrencisi Scott McCall ve arkadaşlarının fantastik Gerçektende efsaneye göre maceraları 3 sezondur tam gaz kurt adamları gümüşten başka ilerliyor. Artık kur tadamlar daha bir şey ciddi bir şekilde yarakarizmatik ve çekici hale getirilmlayamaz veya öldüremez. Öyle iş durumda. Hatta bunu bir lanet ki her kültürde bu canavarla gibi görmek yerine kendilerine savaşan kahramanlar ya gümüş bahşedilen bir hediye gibi görmhançerler ya da gümüş kurşunlar eye başlamış durumdalar. Ölesiye kullanmıştır. Bunun dışında bu dayak yeseler de hızla iyileşen doğaüstü canlıların yaraları hızlı- dolunayda özgürce ormanlarda ca iyileşir ve ölüm onlara pekte gezinen yeni nesil kurt adamlar yakın olmayan bir gerçektir. En aynı zamanda kendilerini kontrol güçlü inanış bu canlılar bir şekiledebilmeyi de öğrenmiş durumde öldürüldüklerinde dalar. tekrar insan şekline girdiklerine dairdir. Fantastik dizi dünyası kadar Yüzyıllardır hayal beyaz perde de kendilerine gücümüzle şekil sağlam yer kazanan kurt adamlar verdiğimiz bu canile ilgili ilk çekilen film 1913 lılar gelişen kültür yılında kısa metrajlı ama büyük ve sanatla yankılı ‘’Werewolf’’dur. birlikte Uzun metrajfarklı lı ‘’Werewolf yorof London’’ ise bu ilk buluşmadan tam 22 yıl sonra seyirci ile buluşur. Bu 2 öncü filmde adeta birer canavar olarak tanıtılan kurt adamalar 1941 yılında

çevrilen ‘’The Wolf Man’’ de ise çok daha farklı ele alınmış veizleyenleri şaşırtmıştır. Isırılan bir aristokrat olursa bu lanetle nasıl başa çıkar konusunun irdelendiği, içindeki şeytandan daha çok insan yönüne sığınan genç bir adamın kendiyle savaşını aktaran hikayenin 2010 yılında çekilen tekrarında başrolleri Anthony Hopkins ve Benico Del Toro paylaşmıştır. Küçük dokunuşlarla günümüze uyarlanan film oldukça başarılı bir yapıt olarak tarihte yerini almıştır. Romantizm denildiğinde de kurt adamların en iyi temsilcisi şüphesiz Alacakaranlık serisinde Bella’ya karşı hissettiği karşılıksız aşk ile Jacob Black’tir. Bu karakterle kurt adamlar artık daha duygusal ve sevimli bir hale getirilmiş ayrıca yine bu film, dizi ve kitaplarda onlar ile aynı yeraltı dünyasını paylaşan vampirlere düşman edilmişlerdir. Kurt adamlar yarı insan yarı kurt olarak tasvir edilsede zaman zaman tamamen kurda dönüştükleri de rivayetler arasındadır. Bu keskin dişli dostlarımız artık gözü dönmüş birer canavardan çıkartılarak, içlerindeki gücü kullanmayı öğrenen insanlara çevrilmiştir. Gecenin karanlığında dolunayın ışığı bir bıçağın kurşuni yüzü gibi yararken ormanı, karanlık köşelere sığınan bir çift parlak göz izliyor olabilir sizi. İçinizdeki şeytanla boğuşurken siz, keskin ve hüzünlü bir uluma ile döndürebilir kabuslar diyarından. Ve kim bilir belki de her şey normaldir ya da bu ritüel anca duvarınıza yansıyan loş gölgelere vuran araba farı kadar gerçektir. Aralık Sayısı Sayfa: 24


Spor Bölümü hazırlayan:

-Efe Karasu-efekarasu@gmail.com-

Teşekkürler

Galatasaraylı Emmanuel Eboue ve Didier Drogba’nın takımlarının Elazığspor’a karşı oynadıkları mücadeleden sonra Nelson Mandela ile ilgili giydikleri tişörtleri tribünlere göstermeleri Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevk edildi. Nelson Mandela kimdi? Spor dünyasının en kötü insanı kim seçildi? Vicdan ne diyor?

Madiba!


Spor Dünya Kulüpler Kupası Nelson Mandela’ya Adandı Konuya girmeden önce Nelson Mandela’yı sizlere kısaca anlatayım. Kabile büyükleri ona “Madida” ismini verdi ve bu isimle tanındı. Yıllarca halkın tamamının temsil edilmediği ve sadece beyazların temsil edildiği parlamentonun çıkardığı kanunlara uymak zorunda olmadığını savundu. Beyaz yönetim tarafından 1964’te ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Haksızlıklara karşı duruşuyla, ırk ayrımına karşı mücadele eden Afrikalı siyahların simgesi oldu. Irkçılıkla mücadelenin dünyada yoğunlaşmaya başladığı 90’lı yıllarda 71 yaşında serbest bırakıldı. Özgür kaldıktan sonra demokratik bir Güney Afrika kurmak istedi ve bunu başardı. 1994 yılında Güney Afrika’nın ilk siyahi başkanı oldu. Siyahi ırkın yaşam alanı olan Afrika’da ilk siyahi başkanın 1994’te onun çabalarıyla çıkması ve Madiba’nın Irak, Afganistan vb. ülkelere çektirdiği acılarla terörist ülke olarak nitelendirebileceğimiz Amerika Birleşik Devleti’nin 2008 yılına kadar terör listesinde bulunması bizi ağlatırken düşündürüyor. Yoksulların babası olan ve haksızlığa karşı duruşuyla adını tarihe yazdıran bu cesur adam, 5 Aralık 2013 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Bu yazının konusu da ne yazık ki onun ölümünün ardından gelişenlerle oluşmaya başladı.

Vicdan PFDK’ya Sevk Edildi! Galatasaray, Spor Toto Süper Lig’in 14. haftasında Türk Telekom Arena Stadı’nda Elazığspor’u 2 - 0 mağlup etti. Maçın sonunda Galatasaray’ın iki siyahi oyuncusu Didier Drogba ve Emmanuel Eboue, geçtiğimiz günlerde formalarını çıkartıp, sahayı hayatını kaybeden efsanevi lider Nelson Mandela’yı anmak için üzerlerinde giydikleri “Thank you

FIFA Genel Sekreteri Jerome Valcke, bu yıl 10. düzenlenen Dünya Kulüpler Kupası’nın Güney Afrika’nın vefat eden efsanevi lideri Nelson Mandela’ya adanacağını açıkladı. FIFA Dünya Kulüpler Kupası, Fas’ta 21 Aralık’a kadar devam edecek. Turnuva öncesinde FIFA Genel Sekreteri Jerome Valcke tarfından yapılan basın toplantısında; turnuvada yapılacak maçların öncesinde Nelson Mandela’nın görüntülerinin dev ekrandan yansıtılacağını, efsane lidere saygı duruşunda bulunularak alkış yollanacağını vurgulayan Valcke, “Mandela, hayatı boyunca insanları uyum içinde bir araya getirmek için savaştı. Bu uygulamalarla, Mandela’nın dünyayı ve Güney Amerika’yı daha iyi bir yer haline getirmek için verdiği mücadeleyi onurlandırmak istiyoruz” ifadesini kullandı.

Spor Dünyasının En Kötü İnsanı: Yıldırım Demirören Bu yaşananlardan sonra “Olbermann” adıyla bir haber-yorum programı yapan ABD’li ünlü spor sunucusu Keith Olbermann, geçtiğimiz günlerde Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören’i “spor dünyasının en kötü insanı” seçti. Olbermann’ın gerekçesi Galatasaraylı futbolcular Didier Drogba ile Emmanuel Eboue hakkında Mandela’yı anan tişörtleri nedeniyle disiplin soruşturması başlatılmasının gündeme gelmesiydi. Irkçılığın en yoğun yaşandığı ülkelerden biri olan Amerika ülkesinin bir vatandaşının ülkemiz futbol federasyonu başkanını malum sebeple spor dünyasının en kötü insanı seçmesi ülkemiz adına utanç verici bir olay olarak hafızalara kazındı.

Teşekkürler Madiba...

Futbola siyaset girsin mi girmesin mi yıllardır tartışılır durur. Konumuzun bu tartışmadan oldukça bağımsız olduğunu belirtmeliyim. Mandela’nın mücadelesinin siyaset üstü bir vicdan mücadelesi olduğunu unutMadiba” ve “Rest in peace Nelson Mandela” yazılı tişörtlerü görünecek mamalıyız. Karşımızda kokuşmuş bir düzenin kalıntıları bulunduğundan, şekilde terkettiler. Bu küçük ama anlamlı selam, yıllardır kendi ırkları- Mandela’ya edilen teşekkürün cezalandırılması bizi şaşırtmayacakna yapılan haksızlıkları gün yüzünü tır. Yinede tekrarlamakta fayda var, çıkarıp bunu vicdan yoksunlarının yüzlerine tokat gibi vuran ve artık ar- “Teşekkürler Madiba!” amızda bulunmayan Mandela’yaydı. İki siyahi futbolcu, kendilerini borçlu hissettikleri liderlerine son teşekkürlerini etmek istediler. Bu anlamlı hareket, bozuk adaletin yan sanayisi olan Türkiye Futbol Federasyonu’na bağlı Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevk edildi. Dünya’nın daha yaşanabilir bir yer olmasında büyük katkısı olan Mandela’ya edilen bu teşekkür tabii ki cezasız kalmayacaktı! Aralık Sayısı Sayfa: 26


Kitap Bölümü hazırlayan:

-Handan AŞIK-

-handan.ist@hotmail.com-

Bir Samuray Bilim Adamı Yukichi Yılın son ayında da sizlerle bir biyografi yazısı paylaşmak istiyorum. Biyografileri seviyorum çünkü daha realistler ve hayatta o anlatılanların hepsinin karşılığı var. Doğrudan yaşayan insanlar tarafından aktarılmış olmaları ya da gözlemler sonucunda oluşturulmaları beni çok heyecanlandırıyor. Düşünsenize okurken birinin hayatına konuk oluyorsunuz, başından geçenlere üzülüyor yaptığı hatalara kızıyorsunuz ya da taktir ediyorsunuz. Belki de onun yerinde olmadığınız için de şükrediyorsunuz… Bu ayki konuğum dogan güneşin ülkesinden, Japonya’dan Yukichi Fukuzawa... Japon bilim adamı, Japonya’nın feodal düzeninin ve dışa kapalı (Batıya) yapısının zorluklarla ve sakıncalarla dolu yanlarını verdiği mücadelerle ortaya koyuyor. Japonya söz konusu olduğunda elbette iyi anlamda, az çok herkesin aklında kaba hatlarla bir Japonya profili oluşuyordur. Teknoloji devi... Arı gibi çalışkan millet... Onurlarına düşkün, asil ve savaşcı bir millet diye de uzar gider bu fakat Yukichi Fukuzawa yaşamını anlatırken feodal düzenin-klan sisteminin sert yapısından sıkça şikayet ediyor. Gerçekten de ürkütücü bir sistem! Sizin saygınlığınızı, değerinizi ve öneminizi yapacağınız işi, yaşam biçiminizi sizden çok önce belirleyen bir sistem var. İsteseniz de istemeseniz de saygı duymak, saygılı davranmak zorunda olduğunuz insanlar var... İstediğiniz kadar çalışın, istediğiniz kadar eğitimli olun ya da zeki olun bunların hiçbirinin bir anlamı yok... Feodal düzenin ürkütücülüğü Fukuzawa’nın kitabında yaşan-

mış olaylarla daha iyi ortaya konuyor. İlerleyen satırlarda hepsinden örnekler vereceğim...

Yukichi Fukuzawa’nın ailesi

Yukichi Fukuzawa Osaka’da dünyaya gelmiş beş çocuktan biridir. Annesi ve babası aynı klandan olmakla beraber babası o zamanın devlet memurlarından. Yukichi’ye göre babası tam bir bilim adamıymış, hatta bunu babasının paradan nefret etmesiyle birleştirerek bir bilim adamının tutumundan da örnek vermiş bulunmakta. Doğumundan bir sene sonra babasının ölümü, tüm yükü annelerine devretmiş. Beş çocukla kendi doğduğu yere Nakatsu’ya göç etmiş genç kadın. Çocuklarını yetiştirirken bilhassa oğullarını, babalarına layık yetiştirmeye çabalamış ve onun düşünce sistemine göre hareket etmiş. Kocasının hayatta olmamasına rağmen onun ruhi varlığını her zaman yanında hissettmiş ve çocuklarına da bunu hissettirmiştir. (Bu kitapta en çok sevdiğim karakterlerden biri de Yukichi Fukuzawa’nın annesi oldu. Japon kadınlarına olan hayranlığım bir kez daha arttı diyebilirim.) Annesinin hayatında çok önemli bir yere sahip olduğunu ve onun dünya görüşü ile insani ilişkileriyle paylaştığı anekdotlar insanın içini ısıtan gözlerini dolduran nitelikler taşıyor. Klanlar arasında sert kuralların olması insanların da ilişkilerine şekil veriyormuş ama Fukuzawa kendi annesi için; o klan kurallarını önemsemez, alt klanlardan fakirlere yardım eder, onlara yemek verir hatta zor durumda olanların bitlerini bile ayıklardı diyor. Fukuzawa’nın klanlar arasında ayrım olmasına, insanların değerlerini bu statülerin belirlemesini mantıksızlık olarak değerlendirmiş olması annesinden gördüğü davranışlar neticesinde şekillenmiş olabilir Aralık Sayısı Sayfa: 27


Kitap diye düşünüyorum. Eğitimli babanın ve ileri görüşlü bir annenin varlığı erkek çocukların eğitim ve gelişim konusunda daha istekli olmalarını sağlamış ayrıca. Fukuzawa’nın içinde bulunduğu Japonya, Batı karşıtı bir Japonya’dır(1835). Batı’ya açılan tek kapı Yedo şehrinde bir limandır sadece. Burada da dış ilişkiler sadece Hollandalılarla kurulmakta. Günümüzün teknoloji devi Japonya’nın o günkü durumu gerçekten de içler acısı. Her alanda geri kalmışlık ve ilkellik göze çarpıyor. O günün popüler eğitimi aslında silah ve top yapımını öğrenmek. Fukuzawa’da bu eğitimi almak için Nagasaki’ye gider burada Flemenkçe’yi öğrenmeye başlar. Çalışma azmi ve zekası kısa sürede onun parlamasını sağlar fakat bu durum aynı klandan daha üst konumda olan bir arkadaşının canını sıkmaya başlar ve resmi bir mektupla Yukichi okuldan ayrılmak zorunda kalır, eve gönderilir. Bu durumla da mücadele ederek eve gitmek yerine eğitimine başka bir şehirde devam edebilmenin yollarını arar. Ama bu mücadele oldukça zorludur. Klan yöneticileri onun evine dönmesini istedikleri için yapabileceği başka bir şey yoktur. Emirler kesindir. Fakat o eğitimine devam etmek, Yedo şehrine gitmek için yola çıkar ama sandığı kadar yolunda gitmez işler. Ağabeyinin yanına uğradığı zaman ağabeyinden izin alamaz. Bir dizi aksilik yaşarlar ve bunun sonucunda da Ösaka’ya yerleşmek zorunda kalır. Ağabeyi de devlet memurudur.

Ogata’nın okulu... Ösaka

Ağabeyinin ölümünden sonra evin reisi Yukichi Fukuzawa olmuştu. Onların geleneklerine göre erkek evlat bir ailenin varlığını sürdürmesi için önemliydi. Babalarının ölümünden sonra ağabeyi, ağabeyinin ölümünden sonra da Yukichi ailenin reisi olmuştu. Kadınların ya da kız çocuklarının böyle bir hakkı da görevi de yoktu. Hatta amcası erkek evlada sahip olmadığı için Yukichi ağabeyinin sağlığında amcasının vesayetindeyken bu durum ağabeyinin ölümüyle değişmişti. Evin reisi artık Yukichi’ydi ve bu da artık eğitiminin sonu demekti fakat eğitim aşkıyla yanan bu gencin yine en büyük desteği annesi olmuştu. Baban da hayatta olsa senin okumanı isterdi diyerek oğlunu başka bir şehire eğitim için göndermeye razı oldu kadın. Annesi orta yaşlıydı ve bir kız torunuyla beraber yaşıyordu. Buna rağmen yalnızlığını bahane etmek bir yana çocuğuna eşyalarını satarak maddi destekte bulundu. Gelir kaynaklarının sınırlı oluşu yaşamlarını daha da sefil bir hale sürüklüyordu. Babasının özel Çin klasikleri haricinde bir çok kitabı ve eşyasını satmışlardı. O günün şartlarında çok büyük yoksulluk yaşanmasına rağmen babasının sevdiği bir cilt kitabı satmak istemeyişi, aile büyüklerine duyulan sevgi ve saygının da başka bir kanıtı aslında... Eline geçen parayla Ösaka’da Ogata’nın (Ogata Sensei) okulunda eğitime başladı. Eğitim dönemi boyunca karşılaştıkları

güçlükler, çalışma şekilleri ve yaşam koşulları bugünkü Japonya için dökülen kutsal emeğin portresini çiziyor. Çalışmak için kaynak kitap ihtiyacını birebir yazarak elde eden, uyumayı unutan deli gibi çalışan genç bir grubun varlığı gerçekten çok hayret verici.

Alkolik Yukichi

Yukichi Fukuzawa kitapta, yaptığı yanlışlara da değiniyor. Mesela çocuk yaşta annesi uslu durması karşılığında pirinç şarabı içiriyor kendisine ve bu durum on dokuz yaşında tam bir alkolik olmasına neden oluyor. Alkolden uzak durmaya çalışırken sigaraya başlıyor ve ömür boyuncada bu iki alışkanlığıyla mücadele etmek zorunda kalıyor. Ogata’nın okulunda çok eğlenceli ve mutlu günler geçiriyor Yukichi. Arkadaşlarıyla tartışmalarında da eğlence anlayışlarında da saygılı ve seviyeli davranışlar sergiliyorlar. Japonların bu kadar saygılı davranışlar sergilemesinde genlerine işleyen ast-üst ilişkisindeki tutumları neden olmuş olabilir. Çünkü üst klandan birinden bahsederken bile kendisi orada olmamasına rağmen ‘Saga’ demeleri gerekiyor.

İnanç anlayışının sorgulanması

Yukichi, çocukluğunda üst klandan birinin adının yazılı olduğu kartona bastığında ağabeyi tarafından şiddetli bir şekilde azarlanıyor fakat saygı gereği düşündüklerini ağabeyiyle paylaşamıyor, özür dileyerek konuyu kapatıyor. Fakat bir isme basmak neden Tanrı tarafından cezalandırılmasına neden oluyordu, bunu anlayamıyordu. O yüzden kendince test yapmaya başladı. Evde bulduğu bir muskayı tuvalette açarak üstünde zıpladı daha sonra Tanrı’nın ne kadar sinirleceğini öğrenmek için muskayı tuvalete fırlattı. Bundan daha öncede evlerinin yakınındaki tapınaktan taş çalıp kendi bulduğu taşla değiştirdi. Hatta ibadete gidenlerle de için için dalga geçti benim koyduğum taşa tapıyorlar diye. Tanrı’nın sandığı kadar korkunç olmadığını ve en ufak bir şeyde insanları cezalandırmadığını da kendince test etmiş oldu.

Yukichi’nin yalancılığı , hırsızlığa bakışı

Japon satrancı “Go”nun nasıl oynandığını bilmemesine rağmen arkadaşları oynarken nasıl oynandığını öğrenmiş. Arkadaşları oynarken de hemen yanlarına geçip go ustası gibi ahkam kesmeye başlaması, oynayanları aşağılaması ve rastgele kazanan kişiyi savunması bir süreliğine bu oyunu iyi biliyor algısı oluşturmuş arkadaşlarında. Arkadaşlarını küçümsemiş, hatta onlarla dalga geçmiş ama bu durum uzun sürmemiş. Yalan söylediği ortaya çıkmış bu durumdan da sonradan Aralık Sayısı Sayfa: 28


Kitap KEİKO Üniversitesi

utanmış ama çokta eğlenmiş bir süreliğine. Bu tür davranışlarına sık sık rastlanır aslında Yukichi’nin. Arkadaşlarını kırmadan iğnelemeyi ve onların zevkleriyle dalga geçmeyi sevip, onların da kendisiyle alay etmesine aldırış etmeyen bir yapısı var. Arkadaşlarıyla eğlenmeye gittikleri zamanlarda girdikleri restorasyonlarda (ucuz yerler olması şart tabi ki) buldukları kaseleri lazım olur gerekçesiyle ya da anı olsun diye çalabiliyorlar. Bu durumun kendilerini rahatsız eden hiç bir tarafı da yok.

olmuştur. Sanılmasınki tüm ömrü boyunca eğitim aşkıyla yanmış tutuşmuş. O Yukichi Fukuzawa da Geyşalarla beraber olmaktan, içki “KEİKO Üniveralemlerinde baş göstermekten geri dur- sitesi”nin de kumamış, ayıplanmış olmasına aldırış etrucusudur. Yaşamı meden her istediğini yapmış ve istediği boyunca birçok gibi yaşamıştır. Evlendiği ailenin kızında kitap kaleme da kalıtımsal bir hastalığın olmadığını vurgulamış. Bu da ilginç bir nokta aslın- almış, anılarını da. Bugün hangimiz evleneceğimiz insa- yazmış, tercümanFlemenkçe öğreniminden sonra nın ailesinde ne tür kalıtımsal hastalıklar lık yapmıştır. Ogata’nın okulunda iyi derecede Flemenkçe öğrendikten olduğunu araştırıyoruz ki? Dokuz çocuğun yetişmesinde sonra özgüven dolu olarak batıyla daha yakın ilişkiler de özgürlükçü bir anlayış benimsemiş ve saygının en kurabileceğine inanırken, hayallerinin suya düştüğünü üst değer olduğunu bunu öğretmediklerini fakat ongördü. Çünkü batıya açılan kapı Flemenkçeden değil ların bunu algılayabildiklerini övünerek anlatmıştır. İngilizceden geçiyordu. Bu durumun yarattığı şok bir Çocuklarına asla şiddet uygulamamış korkuyu onlara süre devam etsede ne yapması gerektiğine kısa sürede aşılamamıştır. “Küçük kız torunun annemden korkuykarar verdi, İngilizce öğrenecekti ama bu hiçte kolay olorum fakat dedemden korkmuyorum” sözü anlattıklarını madı onun için. İngilizce bilen herkesle iletişim kurmaya pekiştirmesi açısından hoş bir örnek olmuş. çalıştı. Başlarda hiç yol alamasada sonra yavaş yavaş İngilizcenin de Flemenkçeye benzer yanlarının olduğunu, Ayrıntılarla dolu bir kitaptan belli başlı noktalara değinaynı dil ailesine ait olduğunu gördükten sonra çok daha dim sizler için. Yinede dikkatimi çeken noktalar olmadı kolay bir şekilde bu dili de öğrenmeye başladı. Yabancı değil aslında. Bu kadar iyi bir hafızaya sahip bir bilim dil biliyor olması devlet için tercümanlık yapmasını adamının bazı noktalarda bilgileri eksik paylaşması ve sağladı. Bu sayede Amerika’ya giden gemide yer alıyor tarihi gerçekleri kendi bakış açısıyla vermesi kitabın ve bu Japon tarihinde bir ilk (1853). Arkasından da tercümanın bile dikkatinden kaçmamış. Hiçbir siyasi Avrupa’ya yolculuğunda yer alıyor (1860). Japonya’nın eylemde bulunmamış ve savaşlara katılmamış. Öğrensiyasi karışıklıklar yaşadığı bir döneme denk geliyor bu cilerini bile savaşlardan uzak tuttuğunu söylemiş. Kenyaşananlar. Batı karşıtlığı, geri kalmışlık, ekonomik budi doğrularıma ve geleneksel yetişme tarzımıza göre nalım ülkenin başlıca sorunlarını oluşturuyordu. Eğitim- onaylamadığım çok fazla noktanın olduğunu yakından li ve milliyetçi bir birey olarak batıda buldunduğu süre görmüş olsamda ülkesi için çabalamış batının iyi yanboyunca tüm gelişmelerini dikkatle izlemiş bunları da larını ülkesine getirme çabasında bulunmuş, özünde çok döndüğü zaman yazıya dökmüştür. iyi bir adam Yukichi Fukuzawa...

Sosyal yaşamı

Yukichi Fukuzawa 28 yaşına geldiğinde; 17 yaşında kendisi Alt Samuray Grubu’nda olmasına rağmen Üst Samuray Grubu’ndan bir kızla evlenmiş ve dokuz çocuğu

Daha yakından tanımak isteyenler Yukichi Fukuzawa’nın özyaşam öyküsünü, Bogaziçi Üniversitesi’nden Esra Üstündağ’ın çevirisiyle okuyabilirler.

ARALIK AYI İÇİNDE ÇIKAN KİTAPLAR Ustam ve Ben Yazar: Elif Şafak Yayın: Doğan Kitap Sayfa sayısı: 480 Özet: Elif Şafak, yeni

romanında üç dinden (Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi) insan aynı gök kubbenin altında buluşuyor. Topkapı Sarayı’nın bahçesinde ikamet eden Çota isimli filin, uzun hayatı boyunca üç sultanın iktidarına, saray ve sanat entrikalarına; mimarlık, fikir ve bilim alanında ilerlemelere ve her alanda peş peşe nice yıkıma tanık olmasını ve Hindistan’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Roma’ya uzanan bir serüveni anlatıyor.

Şarkısı Beyaz Yazar: Yılmaz Odabaşı Yayın: İletişim Yayınları Sayfa sayısı: 253 Özet: “Adı Nevin,

Şarap içer, rüzgâr giyerdi geceleyin…” Kahramanlarından biri, Yılmaz Odabaşı’nın “Yenik Serçe” şiirinden çıkıp geliyor bu romanın. Adını da Cemal Süreya’nın şiirinden alıyor. Şiirden el alan bir roman…

Dönüşsüz Yolculuklar Kitabı Yazar: Ethem Baran Yayın: Doğan Kitap Sayfa sayısı: 188 Özet: Ethem Baran, uzağı

olmayan şehirlerden hikâyeler anlatıyor… Sessiz ve güzel şeyler, hatıralar, unutulanlar… Sahici ve romantik…

Aralık Sayısı Sayfa: 29


Yaşamanın içinden

Bölümü hazırlayan: -Emre CEYLAN-emreceylan_91@hotmail.com-

Bir Acı Mırra’ya Ne Dersiniz? Bir kahveden çok bir kültür ürünüdür Mırra. Güneydoğu bölgemizde özellikle Şanlıurfa ve Mardin gibi şehirlerimizde çokça tüketilmektedir. Misafirliğe gittiğiniz herhangi bir evde mırra ikramı “bir fincan kahvenin kırk yıllık hatrı vardır” atasözünün hakkını sonuna kadar veriyor. Tabi kuralına göre içerseniz mırrayı...

Bu ay, yazımda sizlere “Mırra Kahvesinden” bahsedeceğim. Sakın önyargılı davranıp ‘Kahvenin nesini anlatacaksın’ demeyin. Mırra, bir kahve olmaktan çok daha öte bir şey. Başlı başına bir gelenek olan mırra; hazırlan-

masından-sunumuna, içilmesinden-ikramına, içildikten sonrasına kadar, kendine has kuralları olan bir kahvedir. Kendisine özlü sözler yazdıran, manilerde, türkülerde yer alan mırrayı normal kahve teriminden ayıran ve onu farklı kılan birçok özelliği vardır. Mırra, Arap coğrafyasına ait olan bir acı kahvedir. İsmi, Arapça acı anlamına gelen “mur”dan türemiştir. Ülkemizde de Arap kültürünün hakim olduğu; Şan-

lıurfa, Mardin ve Adana gibi yörelerde çok yaygın olan ve çokça tüketilen mırra, buralarda bir kültürel gelenek haline gelmiştir. Özellikle Şanlıurfa yöresinde yaygın durumdadır. -Yazıda Şanlıurfa yöresine ait birkaç örneğe de yer vereceğim-. Mırra kahvesine bu yörelerde ‘acı kahve’de denmektedir. Mırra kahvesinin kendine has birtakım materyalleri vardır. Kahve çekirdeğinin kavrulduğu kahve tası, kahve çekirdeklerini dövmek için kullanılan dibek ve dövmeye yarayan dibek tokmağı, kahvenin pişirildiği 6-7 adet olan ve büyükten küçüğe doğru kullanılan gümgüm, hazırlanan mırranın dağıtılmak üzere konulduğu Aralık Sayısı Sayfa: 30


Yaşamanın içinden kahve ibriği, kahvenin ikram edildiği ‘mekkavi’ denilen kalın ve kulpsuz olup dibi kesik ve huni biçimindeki fincanlar, mırranın ekipmanlarını oluşturmakta. Mırra’nın Hazırlanması Çok Zaman Alır

Mırra hazırlanışı zahmetli ve emek isteyen bir kahvedir. Belki de bu yüzden ‘Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır’ atasözünün, Şanlıurfa’ya ait olduğu söylenmektedir. Kim bilir? Biraz mırranın hazırlanışından bahsetmek istiyorum. Mırra için özel bir kahve çekirdeği çeşidi yoktur. İlk olarak yeşil kahve yani çekirdek kahve, kahve tasında yanmayacak ama hamda kalmayacak şekilde kavrulur. Kavrulan kahve bir dibekte dövülür. Ancak normal kahveler gibi un haline getirilmez. Biraz kaba dövülür. Dövülen kahve çeşitli büyüklükte gümgümlerde pişirilir. En büyük gümgüme yarım kilo kahve atılır, üzerine bir kova su ilave edilerek kaynatılır. Kaynadıkça su eksilir, sonrada dinlendirilir. İşlem kahvenin telvesi dibe çökünceye dek sürer. Bundan sonra kahve küçük gümgüme süzülür, kalan telve atılır. Süzülen kahveye bir miktar kahve daha atılır ve tekrar kaynatılır. Bu işlem kahve en küçük gümgüme aktarılıncaya kadar sürer. Kaynatma işlemi sonunda kahve öz haline gelir. İşte bu kahveye Mırra adı verilir.

Eğer ilk defa mırra içecekseniz ve nasıl içildiğine dair bir bilginiz yoksa, aşağıda yazacaklarımı dikkatlice okumanızı tavsiye ederim. Zira bilmeden de olsa yapacağınız yanlışlık sonucu geleneğin dışına çıkabilir, hatta kahveciye hakaret etmiş bile olabilirsiniz. Bu Kahve Bir Yudumda İçilmez

Kahvenin servis edilmesi ve içimi konusunda kalıplaşmış birtakım kural denebilecek yerleşik özellikler bulunmakta. Pişirilen mırra soğumaya bırakıldıktan sonra servis yapılması için imbiğe konur. Kahve dağıtan kişiye ‘Gehavci’ denilir. Gehavcinin sol elinde iç içe konmuş kulpsuz fincanlar, sağ elinde imbik ve belinde de bir bez bulunmaktadır. Kahveci geldiğini belli etmek için elindeki fincanları oynatarak şak şak diye ses çıkartır. Bir kahvecinin geldiği belli olsun diye. Fincanlar neredeyse fincanın yarısı, yarısından daha az bir miktarda, dibi kapanacak kadar doldurulur. Eğer ortamda yaşça büyük birisi varsa kahve önce ona verilir. Mırra yaşça büyük olan kişiden küçük olan kişiye doğru servis edilir. Her bir kişiye iki defa olmak üzere kahve servis edilir. Fincandaki kahve az olmasına rağmen iki yudumda içilir. Kesinlikle tek seferde içilmez. Kahvesini içen kişi fincanı kahveciye verir ve kahveci belindeki bez ile fincanı silerek bir diğer kişiye mırra ikram eder.

Mırra İçilen Fincan ‘Kesİnlikle Yere ya da Masaya Bırakılmaz’

Kahve fincanı, içen kişi tara- Mırra’nın Anlamı fından yere ya da masaya bıİsmi, Arapça acı rakılmaz. Elde anlamına gelen bekletilir ve dağıtana ver- “mur”dan türemiştir. ilir. Fincanın Ülkemizde de Arap yere konulma- kültürünün hakim sı saygısızlık, olduğu; Şanlıurfa, küçümseme o- Mardin ve Adana larak tanımla- gibi yörelerde çok nır ve kahve- yaygın olan ve çokça ciye hakaret tüketilen mırra, buolarak algılan- ralarda bir kültürel ır. Eskilerde gelenek haline bunun cezası; gelmiştir. kahveyi dağıtanın bekar ise evlendirilmesi ya da fincanın altınla doldurularak geri verilmesiymiş. Günümüzde ise bu durum bazı yerlerde hala geçerlidir. Hala kahvehanelerde veya mırranın ikram edildiği diğer yerlerde ise bu hataya düşüldüğünde kahveciye bahşiş vermek durumundasınız. Birde bilinmesi gereken bir başka durum ise, diyelim mırra verildi ve ilkini içtiniz. İkinciyi içmek istemiyorsunuz. Bu durumda da yapılması gereken özel bir şey var. Fincanın üzerine işaret parmağı, orta parmak ve yüzük parmağı kapatılarak fincan, kahve ikram eden kişiye geri verilir. Bardağı kapatmayı bilmiyorsak herhalde sürekli kahve ikram edilmeye devam edilebilir. Aralık Sayısı Sayfa: 31


Yaşamanın içinden Mırra kahvesi, taziyelerde, düğünlerde, dini nikah törenlerinde, bayramlarda, misafirliklerde ikram edilir. Hatta taziyelerde ikram edilmesinin sebebi olarak ‘acıyı, acıyla paylaşmak’ denir. Birde mırranın kararında içildiği taktirde sağlığa da faydalı olduğu söylenmektedir. Harran Üniversitesi (HRÜ) Gıda Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Hayoğlu, konuya ilişkin şunları söylemiş: “Mırra sağlık üzerinde olumlu etkilere sahip. Uyarıcı etkiye sahip olduğu için dikkat toplamada ve konsantrasyon artırmada önemli bir görev üstleniyor. Aşırıya kaçmadan tüketilen mırra, baş ağrısına, selülite ve karaciğer hastalıklarına iyi geliyor. Mırranın, ayrıca uyarıcı, canlandırıcı ve yorgunluk giderici etkisinin yanında içiminin de verdiği farklı bir haz var.” Şanlıurfa’da Mırra Geleneği

Mırra’nın Faydaları Harran Üniversitesi (HRÜ) Gıda Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Hayoğlu, konuya ilişkin şunları söylemiş: “Mırra sağlık üzerinde olumlu etkilere sahip. Uyarıcı etkiye sahip olduğu için dikkat toplamada ve konsantrasyon artırmada önemli bir görev üstleniyor. Aşırıya kaçmadan tüketilen mırra, baş ağrısına, selülite ve karaciğer hastalıklarına iyi geliyor. Mırranın, ayrıca uyarıcı, canlandırıcı ve yorgunluk giderici etkisinin yanında içiminin de verdiği farklı bir haz var.” gelenleri evlerinin yakınına, misafirler için ‘oda’ denilen birkaç bölümü olan özel yerler yaptırırlar. Bu kişilere ‘oda sahibi’ denir. Her köyde oda olur ama her odada kahve kaynatılma geleneği olmayabilir. Oda sahibi aynı zamanda “kahve sahibi” ise kahve kaynatmaya ara vermez. Bu odalarda misafirler ağırlanır, aşiret toplantıları yapılır, kişiler arasındaki sorunlar çözülür. Bunlar esnasında kişilere mırra ikram edilir.

Mırra’nın en yaygın olarak görüldüğü yer Şanlıurfa’dır. Şanlıurfa’da mırranın ikram edildiği özel yerler vardır. Ayrıca Şanlıurfa’da mırra bir içecekten ziyade, bir kültür olgusu olmuştur. Onun için özlü sözler, maniler yazılmış, türkülerde kendine yer bulmuştur.

Mırra, kahve sahiplerinin odalarında bulunan misafirlere gün boyu ikram edilir. Kahve önce en büyük kişiye verilir. İkinci fincandan sonra üçüncü kez içmek isteyen kişi, kahveden anlamayan ve cemaat görmemiş kişi olarak kabul edilir. Verilen kahveyi almamak hoş sayılmaz.

Şanlıurfa’da geleneksel hayat tarzını sürdüren kırsal kesim halkının varlıklı olanları ve ileri

Bazı yerlerde misafir kalkıp gideceği zaman misafire kapıda tek fincan ile “uğurlama kahvesi” ver-

ilir. Eğer misafir henüz kalkmıyorsa ev sahibi tarafından samimi bir şekilde gitme vaktinin geldiğini belirtmek üzere “kalk git kahvesi” verilir. Oturanlarda bu durumu gücenmeden, kırılmadan memnuniyetle karşılarlar. Kahve sahibinin odasına bir sorunu çözmek için gelenler, sorun konuşulup çözülmeden kahve içmezler. Eğer sorun çözülür ise kahve içerler. Şanlıurfa’da Halk Edebiyatında Kahve ve Mırra Etkisi

Aynı zamanda Urfa halk edebiyatında kahve geleneğine ve mırra geleneğine yer verilmiştir. Mırra, atasözlerine, manilerden, türkülere ilham kaynağı olmuştur. Buna bir örnek olarak Sabri Kürkçüoğlu’nun manilerinde mırra şöyle yer alır: Oda hayattır cana Sohbet esas adama Kahve ocakta ağlar “Mırra” doldur fincana Kerpiç oda serince Keçeleri serince Keyfim çardağa çıkar Mırra’lar içilince İşte sizlere en baştanda söylediğim gibi mırra bir kahveden çok daha öte bir şey. Yıllar yılı bir kültür, gelenek haline gelmiş, yaşam tarzı olmuş. Onun için yazılı olmayan ancak herkesin özen gösterdiği, uyduğu kurallar konulmuş. Edebiyata ilham kaynağı olmuş. Bunların yanında sağlığa faydası olduğu tespit edilmiş. Evet, geldik yazının sonuna. Benim sizlere aktaracaklarım bu kadar. Anlatması benden, merak edip yerinde içip, görmesi sizden. Aralık Sayısı Sayfa: 32


Foto Haber

Fotoğraflar:

-Handan AŞIK-

-handan.ist@hotmail.com-

Samatya Meydan Balıkçıları

Objektifimiz bu ay tarihi Samatya çarşısındaydı. Yaz-kış farklı güzellikler bulabileceğiniz sıcak ve nadir mekanlardan biridir Samatya. Buram buram tarih kokar. Denizin esintisi, kızarmış balık kokularına karışarak tüm meydanı sarıp sarmalar. Tarihi meyhaneleri ve balıkçıları ile tüm yıl boyunca misafirlerine kucak açan sevgiyle - aşkla çalışan insanları, güler yüzlü balıkçıları ile farklı bir portre çizer bu küçük meydan. Bir çok dizi ve filme de mekan olmuştur ayrıca... Kozmopolit yapısı ve koskoca tarihi geçmişini, hala içinde barındırır Samatya.. Tarihle bugünün buluştuğu sayısı azalan bir mekandan karelerle buluşturduk sizleri…


Foto Haber

Aral覺k Say覺s覺 Sayfa: 34


Foto Haber

Aral覺k Say覺s覺 Sayfa: 35


Foto Haber


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.