- 40 -
KAPAK
Bu ay, Halkalı’daki Aşura Matem’ini kapağımıza taşıdık.
İçindekiler
-8-
- 14 -
Portre
Röportaj - 1
Güzeller güzeli Imogen Taner Ertürkler’le buPoots bu ay ki portre luşup merak ettiklerinizi konumuz. sorduk
- 22 Ulupamir köyü
- 34 Kitap / Röportaj
Doğu’da bir Kırgız köyü. Eskirim sporu adına Kenan Evren zamanın- yazılmış tek kitap onun da gelip yerleştiler. Şeb- kaleminden çıktı: Berna nem Köken’in objekYeşil tifinden Ulupamir...
- 66 Kitap Orhan Pamuk’un Ben Bir Ağacım kitabı... Büt Dergisi
-62 Edebiyat 2014 Nobel Edebiyat Ödülleri ve Malala Yusufzay
- 20 -
Fotoğrafçı Fotoğraf üzerine ve fotoğrafçı üzerine Şebnem Köken ile konuştuk...
- 58 -
Röportaj - 2 “Aklıma Gelme” albümüyle tanıdığımız Umut Berberoğlu
- 70 -
Çarpa Çarpa Astroloji
Ve yeni bir bölüm: Çarpa Çarpa Astroloj, Burçları bir de böyle okuyun... 3
Z
Zil çaldı ders başı
E d i t
ö
r
Zil çaldı, teneffüs bitti şimdi ders başı; Merhaba. Bu teneffüs biraz uzun sürdü farkındayız ama söz verdiğimiz gibi geri geldik. Mistır Masıl edasıyla İşşşteeee geldik burdayız.
4
Son değil yeni bir başlangıçtı... Neden böyle diyorum çünkü biz mezun olduk. Dergiyi çıkarırken üniversite sıralarında bunun bir heves olduğunu ve zamanla geçeceğini hep yüzümüze vurdular. Biz de bu sürekliliği yakalayarak onlara cevabı bu şekilde vermeyi daha uygun bulduk. Biz bitirmenin aksine kendimize daha çok şeyler katarak yolumuza devam ettik. Bu yol öyle bir hal aldı ki sizlerden ayrı kalmak, yeni bir sayı çıkaramamak, dergi dışında yaptığımız işlerden keyif almamamıza neden oldu. Yani bir yanımız eksik, bir yanımız hep buruk kaldı. Hele ki siz okuyuculara yeni sayı çıkarıp sizlerle buluşmamak, hepsinden daha kötü bir tokattı. Ve nihayet bu tokatın bıraktığı kızarıklık, sizlerle buluştukça geçecek.
Uzun süre sevgilisini görmemiş bir aşık gibi özledik sizi... Oyuncağı elinden alınıp geri verilen çocuklar gibiyiz, size kavuştuğumuz için mutluyuz. Çocuklar gibi sevdiğimiz, el bebek gül bebek büyüttüğümüz dergimizi sizlerin beğenisine sunmak; bize, bunun yaşattığı heyecanı başka hiç bir şey yaşatmıyor. Derginin teneffüse girmesi ve sizlerden uzun süre ayrı kalmamız bizim için çok üzücü bir şeydi. Bu zaman diliminde sürekli arkadaşlarımızla “ne zaman çıkacağız” heyecanıyla günleri geçirmek bizi oldukça zorladı. Tabi bu arada boş durmayarak Yazıyı okurken yeter artık kısa kes dedgüzel işlerde yaptık. Sonunda sizlerin iğinizi duyar gibiyim. Zaten editör yazıları her zaman en okunmayan kısımdır. Hatta karşısına çıktık. bir araştırmaya göre 100 kişiden 10’u dergi de editör yazısını okuyor derseler Daha yeni daha dinamik bir sezon... Dergimize ara vermeden önceki son hiç şaşırmam. Ne yalan söyleyeyim bende editör yazımda belirtmiştim, kısa bir mola kitaplarda önsöz, dergilerde editör yazısı, vereceğiz ve sizlerin karşısına daha güfilmlerde kamera arkası çalışanlarına hiç zel işlerle çıkacağız demiştim. İşte biz bakmam direk konuya dalardım. Ama ne sözümüzü tuttuk. Yeni, sağlam ve sizlere kadar büyük haksızlık yaptığımı çocuğuözlem dolu geçirdiğimiz moladan sonra muz gibi gördüğümüz Büt Dergisi’ni sizlerleyiz. Her zaman ki gibi online ve kucağımıza alınca anladım. Şimdi aldığım tamamen ücretsiz... dergilerde ilk baktığım sayfa editör, al-
Künye: dığım kitaplarda ilk okuduğum yer önsöz oluyor ve filmin son anına kadar kamera arka yazılarına kadar izliyorum. Size de tavsiye okuyun, izleyin... Biraz da bu sayıda neler sizi karşılayacak ondan bahsedeyim ve sizleri dergi ile baş başa bırakayım. Bu sayımızda birbirinden güzel konu ve röportajlarla karşılaşacaksınız. İlk olarak karşılaşacağınız gündemden haberler bölümümüz olacaktır. Daha sonra kendisine aşık olduğum, imkanım olsaydı düşünmeden evlilik teklifi yapacağım -kabul eder mi bilmem ama ben ederdimİngiliz aktris Imogen Poots. Daha sonra ilk röportaj konuğumuz Unutma Beni dizisinden de tanıdığımız Taner Ertürkler olacak.
Büt Dergisi
Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi
Yazı İşleri
Ulya Altıntaş Editör
Mustafa Doğan Katkıda bulunanlar
Handan Aşık Siyahi
Sizi bir fotoğrafçı ile tanıştıracağız: Şebnem Köken. Kendisiyle güzel geçirdiğimiz sohbeti sizlerde Sosyal Medya beğeneceksiniz. Köken’in Van’da Kırgız köyünü fotoğrawww.facebook.com/butdergisi fladığı “Ulupamir Köyü” projesi de ilginizi çekecektir. www.twitter.com/butdergisi tr.linkedin.com/in/butdergisi Türkiye’de eskrim sporu üzerine yazılmış tek kitabın yazarı, Orhan Veli’nin şiirindeki umursamaz kadının tersi kendisini tanımladığı gibi agesif yetenek Berna Yeşil, içerde tanışacağınız bir başka güzel insan. Aklıma gelme albümünden tanıdığımız Umut Berberoğlu’da konuklarımız arasında. Foto-Haber’in konusu Halkalı’daki Aşura Matemi oldu. Benim objektifimden o anlara tanıklık edeceksiniz. Kitap da Orhan Pamuk’un Ben Bir Ağacım kitabını ele aldık. Edebiyatta 2014 Nobel Ödülleri ve barışın temsilcisi Malala Yusufzay yer buldu. Son olarak yeni bir bölüm karşınızda: Çarpa Çarpa Astroloji. Bu bölümde bildiğiniz klasik burç yorumlarını unutacak okurken kahkahalara boğulacaksınız... Ve tekrar Merhaba diyerek sizleri dergi ile baş başa bırakıyorum. Keyifli okumalar...
Büt Dergisi
www.instagram.com/butdergisi
www.plus.google.com/+BütDergisibütdergisi www.butdergisi.tumblr.com www.pinterest.com/butdergisi/ www. freelyshout.com/butdergisi
haber ve öneri info@butdergisi.com www.butdergisi.com
5
“Topladıklarım Collected items” Ahmet Başar 22 Kasım - 21 Aralık 2014 tarihleri arasında Antik Hotel –Antik Cisterna Sergi Salonun’da kişisel sergisini açıyor.
H A B E R
Sanatçının sergisi 20 adet tuval ve kâğıt çalışmasından oluşuyor. Yapıtları özel koleksiyonlarda yer alan sanatçı, sergisinde 2014 yılının ilk yarısında yaptığı çalışmalarını sunuyor. Serginin Küratörlüğünü Murat Küçükkayalı üstlenmekte. Çalışmalarını İstanbul’da sürdüren sanatçı, kompozisyonlarında; trafik kazaları, iş cinayetleri, seçimler, çevre kirliliği, siyasi yozlaşma gibi güncel olayları sorgulayan bir yaklaşım açısına sahiptir. Sanatçıeserlerinde; sokaktaki çöpler, sahaf ve eskicilerden topladığı gazete küpürleri, ambalaj, fotoğraf, resmi evraklar, anonim resimler vb. gibi malzemeleri muhtelif boya ve mürekkeplerle bir araya getirip kompozisyonlar üreterek, kimi zaman da o an yanında olan kişileri de üretimin bir parçasıhaline getirip, güncel olaylara kollektif notlar düşüyor.
Serginin ismi olan “Topladıklarım - Collected items” izleyicilere kültürel, coğrafi ve kişisel özelliklerin kapılarını aralıyor. Her izleyicinin günümüzün toplumsal hayatından izler bulabileceği bu açık uçlu çalışmalar, içerdiği ham renkler ile yozlaşan sisteme belirli bir karşı duruşu çağrıştırıyor. Sanatçı; tüketim toplumunun formlarına gönderme yaparak gerçekleştirdiği çalışmalarında, geometrinin ve topladığı malzemenin anlamından yola çıkarak, kompozisyonlarınıbelli bölgelere ayırıyor. Bu bölgeler çizgi roman gibi karelere bölünmüş bir öykü düzeni oluşturuyor.
Nejat İşler öğretim üyesi oldu Amatör Küme’de mücadele eden Gümüşlükspor’un yönetiminde bulunan oyuncu Nejat İşler ile kulübün yönetim kurulu üyeleri, Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’u makamında ziyaret etti. Kulüp ve çalışmaları hakkında Kocadon’a bilgi veren İşler, Süper Amatör Lig’e çıkmayı hedeflediklerini kaydetti. Nejat İşler, takıma verdiği destekten dolayı Kocadon’a teşekkür ederek, Gümüşlükspor atkısı hediye etti. İşler, işlerini Bodrum’dan takip ettiğini belirterek, “Artık buraya yerleştik. Üniversitede derslere başladım. İşleri de buradan takip ediyorum” dedi.
6
“Ayyar Hamza’’ Galasını Yaptı 2014-2015 sezonuna yeni bir oyunla merhaba diyen İstanbul Kumpanyası, ‘’Ayyar Hamza’’ oyununun galasını 09 Kasım 2014 Pazar günü Kozyatağı Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdi. Zihni Göktay, Özen Yula, Çiçek Dilligil, Toron Karacaoğlu, Füsun ve Sevinç Erbulak, Şenol Demiröz, Muharrem Ergül, Engin Uludağ, Feriha Eyüboğlu, Berrin Koper, Erbil Göktaş, Yetkin Yüksel, Mehmet Konuk, Nedret Denizhan, Selçuk-Hülya Soğukçay, Betül-Murat Bavli, Dilek Tekintaş, Selçuk Borak, Rahmi Elhan gibi seçkin konukların izlediği oyun büyük alkış aldı. Aynı zamanda Ekin Yazın Dostları, Afife Jale ve Yeni Tiyatro Dergisi Ödülleri jürisi de oyunu izleyenler arasındaydı. Ali Bey’in, Molière’in eseri ‘’Scapin’in Dolapları’’ndan dilimize uyarladığı oyunu Tarık Şerbetçioğlu yönetiyor. Naci Taşdöğen’in, başrolde devleştiği oyunda, Tarık Şerbetçioğlu, Ömer Gecü, Nejmi Aykar, Nermin Koçak, Özkan Ayalp, Hande Akkent, Uğur Göncü, Tunca Soysal, Begüm Akdoğan, Taner Tunçay, Ayşegül Yazmacı, İlknur Durmaz ve Handan Aydın rol alıyorlar. Müziklerini Deniz Noyan’ın, kostüm ve dekor tasarımını Eylül Gürcan’ın, koreografisini Binnur Şerbetçioğlu’nun yaptığı müzikli oyun, sezonun en iyi komedi oyunu olma konusunda iddialı. ‘’Ayyar Hamza’’yı, 7 ARALIK PAZAR Saat:19:00’da Halis Kurtça Kültür Merkezi 8 ARALIK PAZARTESİ Saat:20:30’da Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde izleyebilirsiniz.
Malt’tan Yeni Bir Şarkı
Malt “Kendi Adını Taşıyan İlk Albüm” ve “Arıza” albümlerinden sonra “Merkezde Araç Yok Arkadaşlar”, isimli yeni şarkısını Pasaj Müzik etiketiyle sadece dijital platformlar üzerinden yayınladı. Şarkının video klibi Fuat Sebatlı yönetmenliğinde çekildi. Sözleri Cenk Durmazel’e müziği Cenk Durmazel ve Barış Ertunç’a
Büt Dergisi
ait şarkının düzenlemesini Malt yaptı. Suat Yılmaz ile Övünç Dan’ın prodüktörlüğünü üstlendiği şarkının mix ve mastering’ini Suat Yılmaz hazırladı. Cenk Durmazel (vokal), Barış Ertunç (gitar,vokal) ve Cenk Turanlı’dan (bas gitar) oluşan MALT; tarzı, şarkıları ve özellikle de şarkı sözleriyle Türkiye’nin en özgün rock müzik gruplarından.
7
8
P O R T R E
Sen ne güzel şeysin öyle
IMOGEN POOTS
F
otoğrafta da gördüğünüz gibi güler yüzlü, sempatik bakışlı, az nazlı çok bazlı ve mini minnacık ufacık biriyle tanıştıracağım sizi. Öyle ufak dediysek boyu ufak amma yaptığı işler bir hayli büyük. Ben kendisini ilk gördüğümden beri aşık olmuş vaziyetteyim, sizi bilmem. Sözü fazla uzatmadan sizi Imogen Poots ile tanıştırayım....
Büt Dergisi
Mustafa Doğan
9
“+Kim, kimsin sen ? - Kim ? Neye göre kimim ? Maskeye göre mi, yoksa içimdeki ben’e göre mi ? Maskeli bir adamım ben . … +Bunu görebiliyorum . - Elbette görebilirsin . Senin gözlem gücünü sorgulamıyorum . Maskeli bir adama kim olduğunu sormandaki paradoksa dikkat çekiyorum.” İzleyenleriniz hatırlamıştır bu replikleri. Evet, V For Vandetta filminde geçen, V ile evinde zorunlu misafir ettiği kadın Evey arasındaki konuşma. Bunları okumama gerek yok zaten ben filmi izledim diyorsanız; bir dakika size filmi değil, filmde lezbiyen karakterindeki Young Valerie’nin gençliğini canlandıran güzeller güzeli Imogen Poots’dan bahsedeceğim. Bu girişi seçmemin nedeni ise elbette Poots’un görücüye çıkmasının bu filmle olmasıdır. Bu ay ki portre konuğumuz Imogen Poots... V For Vandetta, izlediğim filmler arasında en güzeli diyebilirim. Imogen Poots’unda bu kaliteli filmde görücüye çıkması, bana göre oldukça başarılı bir basamaktır. Aslında doğruyu söylemek gerekirse Poots, burada çok ufak bir rol aldığından kendisini orada keşfettim diyemem. Ben bu güzel insanı A Long Way Down(Düşerken)’daki Jess Crichton karakteriyle fark ettim. Kelimenin tam anlamıyla kendisine, bu karakterdeki sempatik hareketlerinden dolayı aşık oldum ve koyuldum bu güzel insanı araştırmaya. Genç olduğunu ilk görüşte anlayabildim ama doğum tarihine bakınca bu kadarını beklemiyordum. Bu güzel insan, 3 Haziran 1989 İngiltere’de dünya-
10
daki yerini almıştır. Fiona ve Trevor kızları olan Poots, Youngblood Tiyatro okulunda eğitim almış ve bu işi aşkla yerine getirmeye başlamıştır.
2
28 hafta sonra
Poots, benim onu fark etmeden önce asıl çıkışını 2007 yılında vizyona giren “28 hafta sonra” filmiyle yapmıştır. Buradaki rolü V For Vandetta’daki kadar kısa değil aksine başrollerden birisidir. Bana kalırsa film güzel olmamakla beraber Poots’un oyunculuğu kayda değer bir performans sergilemiştir. Yarış severlerin tutkulu filmi Need For Speed (Hız Tutkusu) filminde de başarılı bir şekilde oyunculuğunu hakkıyla yerine getirmiş, izleyicilerden tam not almıştır. Tabi, bu tam not başarısını aldığı ödülle de tescil ettirmiştir. 2007 yılında, 28 Weeks Later filmi ile İngiliz Bağımsız Film Ödülleri’nde “En Çok Umut Veren Yeni Oyuncu” ödülüne aday gösterildi. Fakat bu ödülü diğer aday Sam Riley’e verildi. 2013 yılında, The Look of Love filmi ile “En İyi Yardımcı Oyuncu” ödülünü kazanarak bu sefer başarısını tescilleyebildi.
D
Düşerken
Imogen, daha çok korku, gerilim ve aksiyon yapımlı filmlerde yer aldı. Bu onun mu tercihi yoksa senaristlerin tercihi mi bilmiyorum ama aldığı rollerin hakkını verdiğini söyleyebilirim. Bu güzelliğe korku yakışmıyor ama bize söz düşmez kendi tercihi diyerek bu konuyu çok fazla deşmiyorum. Kendisini ilk kez izleme fırsatı bulduğum A Long Way Down(Düşerken)’de oldukça sempatik tavırlı bir bakanın kızını canlandırıyordu. Rolünden daha fazlasını kendi sempatik ve sevecen tavırlarıyla kattığını sizlerde o filmi izleyince göreceksiniz. Ki filmi izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Imogen Poots için izlemeseniz
B端t Dergisi
11
12
A Long Way Down(Düşerken)’de oldukça sempatik tavırlı bir bakanın kızını canlandırıyor
de sadece konusu için izlenilebilecek bir film.
Büt Dergisi
T
Tim Buckley Tim Buckley’den Sevgilerle adlı film bir ABD’li söz yazarı, besteci ve müzisyen olan Jeffrey Scott Buckley’in oğlu Tim Buckley’in hayatını anlatıyor. Burada Poots, Allie adlı karakteri canlandırıyor. Biyografik tarz film olduğundan çok eğlenceli bir yanı yok. Aksine izlerken sıkılacağınız bir eser. Doğal olarak filmdeki durgunluk Poots’a da yansımış. O canlı, sevimli kadın gitmiş yerine durgun ve sıradan bir kadın gelmiş. Ama bunu anlatmamdaki amaç Poots’un bulunduğu yapıtın havasına kendini çok iyi kaptırarak sırıtmadan rolünü layıkıyla yerine getirebiliyor olmasıdır. Filmi izlemek size kalmış, tavsiye edilmez ama yine de seçim sizin. Imogen Poots’un rol aldığı filmlerin dünyaca ünlü puanlama sitesi İMDB’de biri hariç 7,5’in üzerine çıkan yok. Tek V For Vandetta 8,2 puan almıştır. Eee, tabi bu puanlamalar filmlere yapıldığından dolayı Poots’u endeksleyerek yorum yapmak çok bir geçerlilik arz etmez. Fakat kişilere göre bir puan yapılsaydı eminim ki Poots yüksek puan alırdı. En azından lobi oluşturup ben yüksek puan aldırırdım. :) Bu ufak bilgiyle de yazımı bitireyim. Poots’u izlemenizi tavsiye ederim.
13
ö p o r t a j R
KÖTÜ ADAM
OYNAMAYI SEVİYORUM
T
aner Ertürkler 96 yılından bu yana sektörün içinde yer alan bir oyuncu. 1 yılı aşkın süredir de Unutma Beni dizisinde rol alıyor. Biz de Ankara da diziden arta kalan zamanda buluştuk ve çok güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Gerçekten söyleşiden öte bir sohbet oldu; çünkü karşımızda son derece alçakgönüllü bir oyuncu duruyordu. Üstelik oyunculuk yapmak isteyen pek çok genç insana da yol gösteren Taner Ertürkler, oyunculuğu sonsuz bir kavram olarak adlandırıyor ve uçsuz bucaksız hayallerin bu dünyada gerçekleşebileceğini savunuyor. Umarız ki onun da bu sihirli dünyadaki tüm hayalleri gerçek olur ve gönlündeki rollere hayat verir…
Ulya ALTINTAŞ 14
端
B端t Dergisi
15
BÜT: Neden oyunculuk yapıyorum diye düşündüğünüzde kendinize verdiğiniz cevap ne oluyor? TE: Aslında bu soruyu yıllar önce kendime sormuştum. Hatta konservatuardan önce, özel tiyatro kurslarına başladığım ilk zamanlardı. Çok sevdiğim için yıllarımı verdim diyebilirim. 15 yılımı doldurdum bu meslekte. Güzel olan her iş insanı mutlu kılıyor.
bölüm çekmiş oluyoruz. İstanbul’da bir bölüm çekme şansı çok az. Oranın trafiği, temposu, koşulları daha ağır. Ankara’daki oturmuş sistemi seviyorum. Üstelik Ankara’daki set ortamı aile gibi, çok huzurluyum. KÖTÜ ADAMI OYNAMAYI SEVİYORUM BÜT: Ankara’daki çekimlerinize oğlunuz Tan’ın tepkisi nasıl oluyor? TE: İlk başlarda çok zor oldu. İkimizde ağladık. Zaman zaman masumlaşıyor ama artık alıştı.
BÜT: Oyunculuğun sizi motive eden ve yoran yanları neler? TE: Oyunculuk çok sonsuz bir kavram. Önü çok açık, sınırsız bir hayal dünyası var. Tabii Türkiye’de çok hayalperest olduğunuz zaman hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz; çünkü yurt dışındaki gibi gerçek anlamda değişik projeler yok. Orada fantastik projelerde yer alıp uçsuz bucaksız hayallerinize erişebilirsiniz. Burada ise belli işlerde yer alabilirsiniz. Ama nerede olursa olsun sahneye çıktığınızda sizi beş yüz kişi aynı anda alkışlıyorsa, o hazzı dünyadaki en zengin adam olsanız da yaşayamazsınız. Alkış, özellikle tiyatrocuların ruhunu okşar. Benim için de motive edici bir güzellik. Yoran yanları da var tabii. Tiyatroda günde 2 defa oyuna çıkabiliyorsunuz. O, 2 oyun 6 saatinizi alıyor, bu sayede bayağı kilo da verebiliyoruz. Ayrıca Türkiye’de dizi çekmek çok yorucu. Yurt dışındaki gibi belli bir program içerisinde yürümüyor. Makyajla kamera karşısında saatlerinizi harcayabiliyorsunuz. Moraliniz çok bozuk olsa da set aksamasın diye görevinizi yapmak durumundasınız. Benim için daha da zor çünkü ailem İstanbul’da ve ben işim nedeniyle 1,5 yıldır buradayım.
BÜT: Nasıl rollerde oynamak hoşunuza gidiyor? TE: Ben kötü adamı oynamayı seviyorum. Ama yapımcılar beni iyi rollere yakıştırıyorlar. Hatta bir dönem bu imajı kırmak adına bıyıklı resimler çektirip dolaştım. Ama maalesef yapımcılar kafalarındaki fotoğrafı değiştirmiyorlar. Çoğu yapımcının oyuncu seçim vizyonu yok. Ben yurt dışındaki gibi çok farklı rollerde oynamak isterdim. Orada bebek suratlı bir oyuncu bile her türlü kılığa girebiliyor. BÜT: Unutma Beni’de bacağı kesilmiş bir adamı canlandırıyorsunuz, neler hissediyorsunuz? TE: Biraz zormuş açıkçası. Ayağımı büküyorum belime bağlıyorum. Tek ayak üzerinde yataktan inmeye, yürümeye çalışıyorum. Allah herkese sağlık versin. Ben canlandırırken zorlanıyorum, gerçek hayatta yaşayanlara sağlık ve kolaylık diliyorum.
BÜT: Neden Ankara’yı tercih ettiniz? TE: Çünkü İstanbul’a oranla buranın çalışma koşulları çok daha rahat . Sabah 9, akşam 7 arası her şeyi bitirmiş oluyoruz. Günde en azından bir
BÜT: Berlin doğumlusunuz, yurt dışında çalışmayı düşündünüz mü? TE: 15 yıldır bu işin içindeyim. Bu süreç çok yoğun geçiyor. Berlin’e ya da herhangi bir yere gidip
16
BÜT: Ankara’ya ziyaretinize geldi mi? TE: Okullar açılmadan önce geldi 5 gün kaldı. Ankara’yı kendi bildiğim kadarıyla gezdirdim.
sıfırdan başka bir şeyler yapmak istemedim. 95’ten beri Türkiye’de ki sektör çok yoğun. 20’li yaşlarda benim de yurt dışına gitme düşüncelerim vardı ama özellikle aile kurduktan sonra bu fikirlerimde değişti. OYUNCULUK DIŞINDA HAYATIMDA HİÇ PARA KAZANMADIM BÜT: Oyunculuk dışında yapmak istediğiniz bir şey var mı? TE: Pilates eğitimi aldım. Bunun da 6 Oyunculuk çok sonsuz bir kavram. Önü çok açık, aylık bir geçmişi var. Kendime ait bir salon açıp eğitimini vermek istiyorum. sınırsız bir hayal dünyası var. Tabii Türkiye’de Tabii bu projeler İstanbul için geçerli. Oyunculuğu çok hayalperest olduğunuz zaman hayal bırakmayı hiç düşünmedim; çünkü oyunculuk kırıklığına uğrayabilirsiniz... dışında hayatımda hiç para kazanmadım. Tabii işimde yeni teklifler olursa sporla ilgili hayalimi iyi oyuncular var onlara haksızlık etmek istemem. biraz geciktirebilirim. BÜT: Bu işin okulunu okumuş bir oyuncu BÜT: Bütün olanakların elinizde olduğunu olarak, piyasa hem kurumsal hem de oyuncu varsayarak, kendi filminizde kendinize bir rol açısından bu kadar genişlemişken, siz bu sekverecek olsanız bu nasıl bir rol olurdu? törde kalıcılığı neye bağlıyorsunuz? TE: Kendime tezat bir rol verirdim. Mutlaka kötü bir TE: Aslında yıllardır oyuncu arkadaşlar gelir karakteri, melek yüzlü şeytanı oynardım. Suikastçı konuşuruz, buluşup çay kahve içeriz. Ben birçoğubir katil olabilirdim. Aslında Dormen Tiyatrosu’nda na tecrübelerimle yol göstermeye çalışıyorum. çoğunlukla komedi, fars oyunları oynardık. Birkaç Bu işin merkezinin İstanbul olduğunu, iyi ve kötü komedi projesinde de yer aldım. Yedi Numara yolu gösteriyorum. Benim kendime güvenimi bunlardan biriydi ve çok da eğlenerek oynamıştım. sağlayan İstanbul Devlet Konservatuarı mezunum Komediden çok zevk alıyorum. Kötü bir karakterin olmam. Ara ara maddi tersliklerde olsa kötü bir şey dışında mutlaka komedi oynamak isterdim. yaşamadığım için şükrediyorum. BÜT: Takip ettiğiniz diziler var mı? TE: ‘Ulan İstanbul’u’ izliyorum. Oğlumdan kalma bir alışkanlık. Onun dışında günün üçte biri 3 saat süren bir diziyle geçsin istemiyorum; çünkü çok reklam alıyorlar ve seyredesim kalmıyor. 45 dakikalık diziler tam bana göre o yüzden genelde Hollywood yapımlarını izliyorum. Tabii sevdiğim çok
Büt Dergisi
AKRABA SAYESİNDE ÜNLÜ OLANLARI ÖRNEK ALMASINLAR Bu işin içine girmek için kendilerini geliştirmeleri lazım. Akraba sayesinde gelip ünlü olup o şekilde para kazanan insanları örnek gösterip yola çıkmasınlar. Sıfırdan çalışmaya başlasınlar. Bir şey olunca oluyor zaten. Önemli olan bu piyasada
17
Ben kötü adamı oynamayı seviyorum. Ama yapımcılar beni iyi rollere yakıştırıyorlar. Hatta bir dönem bu imajı kırmak adına bıyıklı resimler çektirip dolaştım. Ama maalesef yapımcılar kafalarındaki fotoğrafı değiştirmiyorlar. güçlü karakterli durabilmek. Bunu da ancak iyi bir eğitimle başarabilirler. Gidip en iyi okul kazanılsın demiyorum ama eğitim olmazsa kendilerini zayıf hissederler ve öyle biri de bu piyasadan silinip gider. Daha bugün sete bir arkadaş geldi. Önce bu işi gerçekten yapmak istiyorlar mı diye soruyorum. Kem küm cevap vermemeliler. Hedefi belirleyip çalışınca kameraya alışma süreci çok hızlı geçer. Şöhret ve paranın cazibesine kapılmamaları gerek. İkisi de geçici ve bunu yalnızca yaşayınca anlıyorlar. Ben 90’lı yılların sonunda sokağa çıkıp yürüyemiyordum. Ama o dönemde şimdi ki gibi gazeteci kameraman ücretle maaşa bağlanıp haber yaptırılmıyordu. Ben o sisteme hep karşıydım. Tabii herkesin tercihi farklıdır. BÜT: İnsanlarla çay kahve içiyorsunuz, onlarla bu anlattıklarınızı birebir paylaşıyorsunuz.
18
Bu kadar güçlü ve güzel bir iletişimi, üstelikte sizin mesleğinizde egolu insan sayısı fazlayken nasıl başarıyorsunuz? TE: Maalesef bizim meslekte ego gerçekten de çok yüksek seviyede. İnsanlar televizyon sektöründekilere merhaba demeye çekiniyor. Bir şekilde konuşuyorlar benimle ve garip davranışlar içine girmediğimi gördüklerinde de konuşmalarımız devam ediyor. Bazen ben olduğuma bile inanmıyorlar. Elimden geldiğince insanlara yardımcı olmaya çalışıyorum. O yüzden de eğitim derken kast ettiğim şey, şu an normal bir oyuncuyla oynayabiliyorken iyi bir proje geldiğinde Haluk Bilginer ile sahneye çıkarsın. Buna hazır olmaları gerekiyor ve bu ‘Beni şu ünlü ile görüştürür müsün?’ den daha önemli. Bazen bana telefon ediyorlar iyi haberler veriyorlar seviniyorum.
Nejat Uygur 10 Ağustos 1927 – 18 Kasım 2013
Saygı ile anıyoruz... Büt Dergisi
19
ŞEBNEM KÖKEN
F o t o
ğ
r a f
ç ı
Vizörden bakınca korkum kalmıyor. Fotoğraf niyetine nerelere tırmandım ben bile şaşıyorum.
20
Ş
Şebnem Hanım, sohbetimize başlamadan önce sizi biraz tanıyalım mı ne dersiniz? İnsanın kendisini tanıtması çok tuhaf bir duygu... Hep ben Şebnem’im işte diyesim geliyor. En kolayı okuduğun okullardan başlamak galiba... Eskişehir Fatih Fen Lisesi’nden mezun oldum. Bilkent Bilgisayar Mühendisliği’ni burslu kazandım ve mezun oldum. Sonrasında Ankara’da askeri bir şirkette çok güzel insanlarla çok güzel bir işte 8 ay kadar mühendislik yaptım ama gönlüm sinemadaydı. Millet artist olmak için kaçar ben de yönetmen olmak için kaçtım diyelim. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde Sinema TV üzerine yüksek lisansa başladım. Yaşlıyım, okumayı bekleyemem hemen sahaya inmem lazım derken İstanbul’ da buldum kendimi. Bir ajansta montajcı, kurgucu olarak çalışmaya başladım. Sonrasında özel bir TV kanalında yapımcı yönetmen olarak TV programı hazırladım. Mühendisim diye teknoloji programı yapmamı istediler. Sinema üzerine yapmak istediğim programı da başkası hazırlamaktaydı. Fotoğraf ise hep merak ettiğim bir şeydi ve onun üzerine hiç
program yapılmamıştı Türkiye’de. Yaklaşık 150 bölümlük Kadraj’ la çok güzel konular işledik fotoğraf üzerine. Baktım ben programı hazırlarken fotoğrafçılığı öğrenmişim bari bir de yüksek yapayım diye düşündüm. Bu arada kızım dünyaya geldi. Hem final ödevlerimi yetiştirmeye çalışıyor hem işime gidiyor hem de kocaman bir insana dönüşüyordum :) Marmara Üniversitesi Fotoğraf Bölümü’nde yüksek lisansımı tamamladım. Sonrasında uluslararası bir haber kanalının Türkiye ayağında belgesel çekmeye başladım. Sonrası yine Eskişehir... Şu an daha çok stok fotoğrafçılığı yapıyorum ve Eskişehir’de medyanın farklı kollarında ürün veren bir şirket kurmaya çalışıyorum. Peki, fotoğraf? Yani fotoğraf deyince aklınıza ne geliyor? Fotoğraf sizin için ne ifade ediyor? Fotoğraf beni ben yapan şeylerden biriymiş. Maalesef bunu keşfetmem 28 yılımı aldı. Ama sinema, tv programı ya da belgesel... Bir şekilde hep etrafında dolanmışım. Makine elimdeyken daha özgür daha cesur bir Şebnem oluyorum. Sebebini ben de bilmiyorum. Yükseklik korkum vardır mesela.
Fotoğraf öncesi ve Fotoğraf sonrası dönemler nasıldı? Çok büyük değişiklikler oldu mu hayatınızda? Fotoğrafın beni en çok mutlu eden uğraş olduğunu keşfetmem benim için bir durulmaya sebep oldu aslında. Çünkü hep ne yapmak istediğimi aramakla geçti ömrüm:) Artık aramıyorum. Sadece bu süreçten zevk alıyorum. Size ait web sitenizi inceledim ve ben tüm çektiğiniz fotoğraflara hayran kaldım. Çok güzel kareler var. Peki, sizin en çok şu konularda fotoğraf çekmeyi seviyorum dediğiniz bir alan var mı? Çok teşekkür ederim. Ben öğrenme sürecini, öğrenmiş olmaktan daha çok seviyorum. Fotoğraf bunun için çok uygun.. Pek çok farklı türü var ve birinden diğerine çok rahat geçebiliyorsunuz. Bu sebeple bir şekilde hepsini denemeye çalışıyorum ama en çok gezi ve belgesel fotoğrafçılığını seviyorum. Sanırım belgesel çekimlerinizde var. Bundan da biraz bahsedebilir misiniz? İşim belgesel yapımcılığı olduğu için bir yandan fotoğraflamak da kolay oluyor. İnsanlarla tanışmayı farklı kültürlerle iletişim halinde olmayı seviyorum. Modern dünyanın yapay dostluklarından uzak samimi insanların olduğunu görmek beni rahatlatıyor. Marangozun çekici, inşaatçının metresi, çöpçünün süpürgesi gibi,
her iş için ekipman çok önemli bir unsurdur. Tabi sizin içinde öyledir ama şu ekipmanım olmadan fotoğraf çekmem dediğiniz bir ekipmanınız var mı? Kamera hiç de önemli değil diye düşünüyordum ama geçenlerde mecburi bir kamera değişikliği yaşadım. O zaman anladım ki kameranın bazı teknik özellikleri sizi çok rahatlatıyormuş. Ama sonuçta iş yine fotoğrafçıda bitiyor. Çekeceğiniz fotoğrafın türüne göre yanınızdaki olmazsa olmazlar değişiyor. HDR fotoğraf çekiyorsam tripodsuz ve geniş açısız yola çıkmam, doğal olarak. Belgesel ya da haber fotoğrafında hızlı hareket kabiliyetiniz olmalı. O yüzden iyi bir zoom objektif kullanıyorum. Yanıma her ihtimale karşı bir geniş açı ve tele objektif alıyorum ama hantal fotoğraf çantam yerine kolay ulaşabileceğim bir yan çantası alıyorum. Yedek pilsiz ve kartsız asla yola çıkmam. Fotoğraf çekme tutkusu nereden geldi? Nasıl başladınız fotoğraf çekimleri yapmaya? Fotoğraf çekme tutkusu nasıl geldi bilmiyorum. Sanırım hep vardı. Anlattığım süreçlerle birlikte bunu keşfetmiş oldum. Farkında olmadan çektiğiniz güzel bir kare var mı? Biraz bahseder misiniz? Çok net bir örnek hatırlamıyorum ama çoğu çekimde hoş sürprizlerle karşılaşmanız mümkün. Fotoğraf çekmenin ne gibi zorlukları var? Ben gittiğim bir konferansta fotoğraf üzerine konuşulurken bir fotoğrafçı “Fotoğraf çekmek eskisi gibi değil artık. Eskiden insanların fotoğraflarını çekerdik bize tebessüm eder geçerlerdi. Şimdi insanlar fotoğraflarının çekildiğini görünce para talep ediyor”demişti. Sizde böyle durumlarla karşılaştığınız oldu mu? Evet para talep eden oluyor ama istemeleri çok da tuhaf gelmiyor bana. Sadece şunu netleştirmek lazım. Fotoğraf nerede kullanılacak ve daha önemlisi gerçekten kullanılacak mı? Ben çektiğim her fotoğrafı yayınlamıyorum ve bazen bilgisayarıma bile kaydetmiyorum çünkü güzel olmuyor.
Büt Dergisi
Eğer çektiğim fotoğrafı TİCARİ ( reklam ya da ticari stok) olarak kullanacaksam ve bundan para kazanacaksam o kişiye telif ödemek gerekir ama bu durumda ben zaten ayaküstü fotoğraf çekmem. O kişiyle 1-2 saat geçiririm ve bunun karşılığını öderim. Haber fotoğrafıysa ve haber değeri taşıyorsa o farklı bir kategori zaten. Eğer kişi fotoğrafını çektirmek istemiyorsa ya da para talep ediyorsa ki hakkıdır o kişiye saygı duyarım ve fotoğrafını kullanmam. Ben belgesel projelerimde böyle bir şeyle karşılaşmadım açıkçası çünkü yapmak istediğim şeyi çok net ortaya koyuyorum ve günlerce o insanlarla vakit geçiriyorum. Ayrıca belgesel projelerde para mevzusunun geçmesi işin doğallığını öldürüyor bence. Öyle bir durumda o işe başlamazdım sanırım. Bir de her projeden bir gelir etme durumu yok ki. İnsanlar bunu bilmediği için belki bazı taleplerde bulunuyorlar. Takip ettiğiniz fotoğrafçı var mı ? İdeol olarak kendinize seçtiğiniz bir fotoğrafçı var mı? Hem Türk hem de yabancı pek çok fotoğrafçıyı beğeniyorum ve takip ediyorum. Fotoğraf programım vesilesiyle Ara Güler’den İzzet Keribar’a , Alex Webb’den Ami Vitale’e pek çoğuyla tanışma ve röportaj yapma fırsatım oldu. 100’den fazla değerli usta... Hepsinin ismini buraya sığdırmam mümkün değil... Hepsinden yeni ve farklı bir şeyler öğrendim. O anlamda çok şanslı hissediyorum kendimi. Gördüğüm kadarıyla fotoğraf çekmek sizin işiniz, bir mesleğiniz. Nasıldır fotoğraf mesleği. Yani normal çalışanlar gibi sabah iş başlar akşam biter mi? Her an fotoğraf makineniz yanınızda mıdır? Ofisten nefret edenler için ideal bir meslek aslında ama düzeni yok. İnsanlar bayram yaparken ya da eğlenirken sizin çalışmanız gerekebiliyor. Gerçi onlar çalışırken de siz eğlenebiliyorsunuz. Ben mühendislik, kurgu, tv prodüksiyonu, belgesel film prodüksiyonu yapmış biri olarak söyleyebilirim ki en çok şu anki çalışma sistemimden hoşlanıyorum.
Hangi fotoğraf makinesini kullanıyorsunuz? Buradan fotoğraf tutkunlarına önereceğiniz marka hangisidir? Bunu şundan soruyorum, fotoğraf çekerken makinenizin çok kaliteli olması gerekli mi ya da makinenin kalitesi olmazsa olmazı mıdır? Canon 450d ile başladım bu işe; 7d ile devam ediyorum; yakında 5d Mark 3 edineceğim. Makine, çektiğiniz fotoğraf türüne göre önemli ama fotoğrafçı hepsinden önemli bence. Bugün cep telefonlarıyla bile çok güzel fotoğraflar çekmeniz mümkün. İyi bir makine ile işe başlamadan önce iyi bir fotoğrafçı olarak işe başlamalısınız. Biraz da projelerinizden bahsedelim mi? Sergilenmiş projeleriniz var mı? Şuanda çalıştığınız proje var mı? Bir de çok yapmak istediğiniz bir projeniz var mı? Bir grup arkadaşla birlikte İstanbul’da bir sergi açmıştık. Zamana direnmek konsepti üzerine... Şu ara Göç Hikayeleri ve Y kuşağı ile ilgileniyorum. Bu konularla ilgili multimedia projelerim var. Sonrasında bir belgesele dönüşecek 1-2 yıllık projeler... Kızımla ve ailemle dünyayı dolaşmak, fotoğraflamak ve bununla ilgili bir TV programı hazırlamak hayalim var. Hem gezi hem de fotoğrafçılık ile ilgili farklı bir format düşünüyorum. Stok fotoğrafı bu konuda yardımcı olabilir gibi duruyor. Bakalım... Sizce herkes fotoğraf çekebilir mi? Herkes fotoğraf sanatçısı olabilir mi? Herkes fotoğraf çekebilir ve bence çekmeli de. Sanatçı olmak herkesin harcı değil. Her fotoğraf çeken fotoğraf sanatçısı olamaz. Ben de değilim. Bu işi çok seven bir zanaatkârım ama bir gün bu alanda usta isimlerden biri olmayı çok isterim. Umarım bunu başarabilirim. Ama başaramasam da fotoğraf çekmekten vazgeçemem diye düşünüyorum. Son olarak fotoğraf çekmekle ilgilenenlere, fotoğrafla ilgilenenlere önereceğiniz bir şeyler var mıdır? Bol bol fotoğraf çeksinler. Hata yapsınlar. Tekrar denesinler.
21
V
Ulupamir Köyü
VAN’IN Erciş ilçesinde yer alan küçük bir köy Ulupamir. Köyün tamamını oluşturan Kırgız Türkleri 1982 yılında Kenan Evren’in aracılığıyla gelmişler ülkemize. Asıl vatanları Afganistan’ın kuzeyinde yer alan Pamir dağlarının etekleri... Pamir dünyanın çatısı... İklimi soğuk... ( ama aksine insanları çok sıcak) Oksijen seviyesi o kadar düşük ki çakmak çakmıyor, mikroplar yaşayamıyor... Hatta helikopterler bile zor uçuyormuş Ulupamirliler’in anlatımına göre... Mutlu insanlar Ulupamirliler. Hayat şartları çok zor da olsa seviyorlar memleketlerini ama Rusya’nın artan baskıları onları göç etmeye zorlamış. 1978 yılında ilk olarak Pakistan’a yerleşmişler. Yolda canlar yitirmişler. Geride bırakmak zorunda kaldıkları olmuş. Mikrop görmeyen bünyeleri sıcağın da etkisiyle pek çok hastalığa maruz kalmış Pakistan’da. 450 kişi yaşamını yitirmiş. Pakistan’daki kayıplardan sonra Alaska’ya da davet edilmişler yeni bir hayat için ama onlar kültürümüz benzer diye Türkiye’nin davetine icabet etmiş ve bugünkü köylerine yerleşmişler. Ama yerleştikleri coğrafyanın da zor koşulları var tabi o dönemde... O bölgedeki tek Türk köyü Ulupamir ve PKK’yla asker arasındaki çatışmaların yoğun yaşandığı bir zaman... Köyde geleneklere bağlı bir hayat görebilirsiniz. Kıyafetlerinden konuşmalarına Kırgız kültürü hakim ve bu onlar için çok önemli. Şu an hayvancılık ve koruculukla geçimlerini sağlıyorlar. Türkiye’nin tüm köylerinde olduğu gibi gençlerin çoğunluğu büyük şehirlere göç ediyor. Bu Kırgız Türkleri’ni oldukça endişelendiriyor. Pamir’i ve göçü görmeyen yeni neslin köklerinden kopmalarından korkuyorlar ve aslında Ulupamir köyünün, kültürlerini yaşatabilmek için ellerinde kalan son şey olduklarının farkındalar.
22
Fotoğraflar: Şebnem Köken
Büt Dergisi
23
24
B端t Dergisi
25
26
B端t Dergisi
27
28
B端t Dergisi
29
30
B端t Dergisi
31
32
B端t Dergisi
33
34
F o t o
ğ r a f
ç ı
Agresif Yetenek
G
GÜZEL, alımlı ve sempatik bir kadın. Orhan Veli’nin şiirini kendine has yorumlamış; bir eline kılıcı bir eline de aynayı almış. Türkiye’de az tanınan eskrim sporuyla ilgileniyor ve bu sporu tanıtmak içinde kitap yazdı. Sizleri hoş sohbet biriyle tanıştıracağım bu sayımızda; Türkiye’de bir ilk ve tek olma özelliğine sahip “Bir Tuş da Sen Yap” kitabıyla bizleri eskrime davet eden Berna Yeşil. Girişi fazla uzatmadan ve sizi de sıkmadan kısa kesiyorum. Kendisine ayrıca bana gönderdiği imzalı kitabı için de buradan tekrar teşekkür ederim. Ben kendisiyle sohbet ederken keyif aldım. Umarım sizlerde keyif alırsınız. Keyifli okumalar...
Büt Dergisi
35
BÜT: Berna Hanım, klasik bir soruyla “sizi biraz tanıyalım” sorusuyla başlayalım mı sohbetimize? BY: Bu benim için her zaman zor bir soru olmuştur. İzninizle pas diyebilir miyim? (Gülüyor) BÜT: Kitap hakkında konuşmadan önce moda ile ilgilendiğinizi gördüm. Bundan da biraz bahsedelim dilerseniz? BY: Modaya ilgim hep vardı. Küçük yaşlardan bu yana farklı modeller çizmeye, tasarlamaya bayılırım. Her dönem arkadaşlarım tarafından beğenilen, insanların ilgisini uyandıran bir tarzım olmuştur. Arkadaşlarım bana gelip tavsiyelerde bulunmamı isterlerdi, kombin yapardım, beraber alışverişe çıkmam için zorlarlardı. Yinede bunu meslek olarak yapmayı hiç düşünmemiştim. Bir firmanın satış ve pazarlama müdürüydüm. Sonra fark ettim ki ben sadece zengin bir adam daha zengin olsun diye çalışıyordum. O halde neden kendi işimin patronu olmayayım dedim.
“Pek çok sporla ilgilendim geçmişte ama hiçbiri eskrimle tanıştığımda BÜT: Evet, şimdi kitaba geçelim. Kitabınızı biraz anlatır mısınız? Nereden geldi bu fikir, nasıl yaşadıklarımı bana hissettiremedi. meydan geldi bu kitap, basım aşamasında neler Silahı elime aldığım ilk andan itibaryaşadınız. Bunlardan biraz bahsedelim. en evet bu benim sporum dedim.” BY: Pek çok sporla ilgilendim geçmişte ama hiçbiri eskrimle tanıştığımda yaşadıklarımı bana hissettiremedi. Silahı elime aldığım ilk andan itibaren evet bu benim sporum dedim. İçimde hep gözü pek maceracı bir yön var. Biraz saraylı aristokrat bir ruhum var. Bana o anlamda da çok asil bir spor olarak geldi. Ben Eskrim ile ilgilenmeye başladığımda bana yol gösterecek kaynak olabilecek bir yazılı eser çok aramama rağmen bulamadım. Benim gibi bir çok insanın böyle bir ihtiyacı olduğunu gözlemleyince kitabı yazmaya karar verdim. Antrenörlerimin anlattıklarından derlediğim notlar, gerek Türkiye gerekse yurt dışındaki Eskrim Federasyonlarıyla yaptığım yazışmalar, müsabaka kuralları ve literatürleri tarayarak uzun bir bilgi araştırması yaptım. Sonra
36
onları bir araya getirip kimilerini eledim. Çok kalın çok didaktik olmasını istemedim. Bir temel kitap olarak düşündüm. Sonra yayıncım Sayın Ceyda Pırıl Köstem’le bir araya geldik. Yayın evinin editörleriyle yaptığımız toplantılar ve çalışmalardan sonra son şeklini aldı. BÜT: Bildiğim kadarıyla Eskrim sporunun Türkiye’de 80 90 yıllık bir geçmişi var. 15.Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa bu sporu kurtuluş savaşı yıllarında ülkemize soktu. Ama tabi bu kadar eski olmasına rağmen ki o yıllarda da fazla ilgi görmedi, hala da çok fazla tanınmıyor. Türkiye’de bu kadar eski bir geçmişe sahip olmasına rağmen neden hala tanınmıyor? Nedir
eksiklikler? BY: Çok doğru. Türkiye de futbol adeta ormandaki büyük ağaçlar gibi tüm spor ikliminin üzerini örterek onların diğer branşların güneşten sudan beslenmesini engelliyor ve gelişmelerine set çekiyor. Yıllar önce de böyleymiş. Şimdi de hala birkaç ana branş dışında böyle. Spor sadece futboldan ibaretmiş gibi sayılıyor. Bunun etkisi maalesef eskrim üzerinde de çok. Ayrıca ilk yıllarda ekipman bulmak çok zormuş. Yurt dışından gelmesi hem uzun zaman alıyor hem de külfetliymiş. Yaygınlaşmanın önünde bu da engelmiş. Şimdilerde bu sorun biraz daha aşıldı gibi. BÜT: Eskrim sporunun ülkemizdeki yerini ve dünyadaki yerini konuşalım? BY: Dünyada temel sporlardan biri . Olimpiyatların vazgeçilmezleri arasında. Uluslararası müsabakalar çok ilgi görüyor. Biz de ise hala emekleme aşamasında diye biliriz. Bazı seneler de bir iki cılız ileri adım görsek dahi istikrar olmadığından kazanımlar hemen geriye gidiyor. Dediğim gibi bir ilerleme var ama emekleme hızında. BÜT: Bildiğim kadarıyla “Bir Tuş Da Sen Yap” kitabınız Eskrim sporuyla ilgili yazılmış; Türkiye’de hatta Dünya’da bir ilk. Bunun içinde sizi ayrıca tebrik ediyorum. Bu nasıl bir duygu önce onu soralım. BY: Teşekkür ederim. Çok araştırdım ama yine de hata yapmamış olmak için ‘dünyada ‘ kavaramı ile ilgili bildiğimiz kadarıyla diyelim ama evet Türkiye’de ilk. Bu çok guru verici. Sporcu büyüklerim kızmasınlar ama bizde yazma alışkanlığı pek yok. Yıllarını bu tür özel sporlara vermiş insanlar ne yazık ki deneyimlerini birikimlerini paylaşmak konusunda biraz
Büt Dergisi
ihmalkar davranmışlar.Eskrim içinde ben bunu gerçekleştirebilmiş olmaktan sonsuz mutluluk ve durur duyuyorum. Dilerim bu başkalarına da cesaret verici bir örnek olur. BÜT: Moda demiştik. Hem bir sporcusunuz hem de modacı. Bunun ikisini bir arada yürütmek, nasıl? Zor oluyor mu? BY: Her ikisi de benim için bir yaşam stili haline gelmiş durumda. O yüzden herhangi bir zorlanma yaşamıyorum. Deneyimlerim gözlemlerim ve yaşadıklarım dengeli gidiyor. BÜT: Şunu da merak ediyorum. Sizin gibi güzel bir hanım efendinin elinde Kılıç görmek aslın da biraz ürkütücü J Orhan Veli kadınlar için demiş ya: Bir elimde ayna bir elimde cımbız umurumda mı dünya... Siz sanırım bu tanıma uymuyorsunuz. Bir elinizde kılıç bir elinizde ayna gördüğüm kadarıyla çok umurunuzda dünya... Şuraya getireceğim konuyu. Aileniz nasıl baktı bu işe? Tepki aldınız mı? Sonuçta spor ama yine de bir kılıç var elinizde… BY: Teşekkür ederim güzel düşünceleriniz için. Öncelikle belirtmekte fayda var eskrim üç branştan oluşuyor ve ben epe oynuyorum. Bu yüzden silahım kılıç değil epe. (Gülüyor) Evet kadınla pek bağdaştırılmıyor ama yıllar önce kültürümüzde kadının rolü çok daha öndeymiş. At bilen ok atan kılıç kuşanan kadınlar savaş meydanınla erkeklerle omuz omuza mücadele etmiş. Sonradan sonradan kadın arab kültürünün etkisiyle geri planda kalmaya başlamış. Oysa ilk devletlerimizde kadınlar hep eşit söze eşit hakka sahip olduğu gibi savaş alanında da eşit koşullarda savaşırmış. Ben bu yüzden biraz er meydanı kavramına karşı çıkıyor meydan okumak
37
BÜT: Neden insanlar eskrim sporu yapmalı? BY: Çocuklar için duruş ve davranış bozukluklarının ortadan kalkmasında bile faydalı olur. Daha ileri yaşlarda gençlerde kendilerine güven sağlama, iletişim becerilerinin artması, doğru ve hızlı düşünüp karar verebilme yeteneklerinin artmasını sağlar. Büyükler ise sağlıklı bir görünüm ve vücuda kavuşurlar.
istiyorum. Aileme gelince son derece mutlu oldular destek verdiler . Annem ve babam kitabımda ki grafikleri tasarladılar. Hatta annem çocukluğunda eskrim sporuyla ilgilendiğinden onunla bu anlamda çok rahat sohbet edebiliyoruz ve bu bizi çok heyecanlandırıyor. BÜT: Epe ile oynamak nasıl bir duygu? BY: Heyecan verici. Adrenalimin artmasına neden oluyor. :) “Find what you love and let it kill you “ demiş Bukowski yani ; “Ne sevdiğini bul ve onun seni öldürmesine izin ver” Tam olarak böyle hissettiriyor. BÜT: Bu sporu insanlara öneriyor musunuz? BY: Elbette. Yediden yetmiş yediye herkese öneririm. Zevkle heyecanla yapılacak bir spor.
38
BÜT: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? Sohbetimiz güzel ama sizi de yormayalım daha fazla. BY: Bu imkanı verdiğiniz ve okurlarla buluşmasını sağladığınız için çok teşekkür ederim. Herkesi en azından bir kez bu sporu yapmaya eline kılıç almaya davet ediyorum. Zaten sonra gerisi kendiliğinden gelecek ve bir daha bırakamayacaklardır.
B端t Dergisi
39
H a b e r F o t o
A
Her yer KERBELA Her gün A Ş U R A
ŞURA, Arapça’da 10.gün anlamına gelir. Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem ayının onuncu günüdür. Hüseyin bin Ali ve beraberindeki 72 kişi hicri 61’de Muharrem’in onuncu gününde (10 Ekim, 680) Kerbelâ’da Yezid’in ordusunca katledilmiştir. Bugünde Peygamber Ehli Beyt’i dünyada eşi benzeri görülmemiş şekilde katledildiler. Kafilede bulunan hasta olduğu için savaşa katılamayan İmam Zeynel Abidin, Ehlibeyt hanımları ve kızları esir edilerek Kûfe’ye oradan da Şam’a götürüldüler. Bu nedenle Şia literatüründe Aşura, en büyük matem günü olarak kabul edilmektedir. Şia inancında Aşura gününde eğlenmemek, çalışmamak, yas tutup ağlamak, öğle vaktine kadar bir şey yiyip içmemek, ev için bir şey biriktirmemek ve yas hâlinde olmak, başlıca müstahap (sevap) amellerdendir. Her yıl dünyanın çeşitli yerlerinde ve ülkemizde bu matem gününde Şia inancına mensup insanlar bugünü anarlar. Ülkemizde en büyük anma yeri İstanbul K.Çekmece’de bulunan Halkalı’dır. Halkalı, binlerce Şia’ya ev sahipliği yapar. O gün Halkalı Zeynebiye Caddesi baştan aşağı siyah sancaklar, siyah kuşaklar ve dev Hz. Hüseyin posterleriyle donatılır. Binlerce insan çeşitli yerlerden bu alana “deste”ler halinde veya şahsi olarak alana teşvik ederler.
Fotoğraflar: Mustafa Doğan
40
B端t Dergisi
41
42
B端t Dergisi
43
44
B端t Dergisi
45
46
B端t Dergisi
47
48
B端t Dergisi
49
50
B端t Dergisi
51
52
B端t Dergisi
53
54
B端t Dergisi
55
56
B端t Dergisi
57
k i z ü M a d u m U n e B
R
ö p o r t a j
Yap ı yorum
U
mut Berberoğlu uzun zamandır müzik piyasasında yer alan bir sanatçı. Sizler onu yeni albümü “Aklıma Gelme” ile tanıdınız. Albümde duygusal ve çok güzel parçalar var. Biz albümü dinledik ve size de gönül rahatlığıyla öneriyoruz. Umarız ki en kısa sürede klip çekimi gelir ve bu emek kokulu albüm çok daha fazla dinleyiciye ulaşır. Sizi tanıyabilir miyiz? 23 Şubat 1982 yılında Trabzon’un Tonya ilçesinde doğdum. 82 yılında orada bir sel felaketi olunca ayrılmak zorunda kaldık,
58
Sakarya’ya taşındık. 2002 yılında Sakarya’da evlendim. 1 yıl sonra da Sakarya Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nı kazandım. Konservatuarı kazanmak için 1 saatlik ders uğruna İstanbul’a gidiyordum ama meyvesini aldım. Üniversiteyi bitirince, Sakarya’da yaklaşık 11 yıl Grup Mavi Ezgi’yle sahne çalışmalarımız oldu. Grup Mavi Ezgi ekibiyle nasıl bir araya gelmiştiniz? Ben konservatuara hazırlanırken birinci sene okula gidip, ikinci sene müzik grubu kurma hayalim vardı. 1 yıl dayanamadım ve 1.sınıfın 2. döneminde sınıf arkadaşlarımdan oluşan 3-4 kişilik bir ekip kurdum. 4-5 sene devam ettik, bazı arkadaşlarım mezun oldu memleketlerine döndü. Onların yerine başka arkadaşlarım geldi. Uzun süre çalışmalar yaptık; ama bazı şeylerin gelişmediğini anladım. Arkadaşların ısrarıyla Ankara’ya taşındım. Neden İstanbul’u tercih etmediniz? İstanbul bir kaos ortamı. İTÜ’nün sınavlarına hazırlanırken İstanbul’daki karışıklığı görmüştüm. Hatta albümdeki İstanbul şarkısı da o zaman ortaya çıktı.
B端t Dergisi
59
Albüm çıkalı ne kadar zaman oldu? Mayıs gibi çıkmıştı, 5 aylık bir süre geçti.
müzisyen arkadaşım Savaş Yakupoğlu ile
Ama grubunuz Mavi Ezgi dağıldı? Evet, maalesef. Ankara’ya taşındım ve albüm çalışmalarına başladım. Onlar Sakarya’da olduğu için devam edemedik. Onlarla çok güzel çalışmalarımız oldu. Kopmadık, halen görüşüyoruz. Albümde de katkıları oldu mu? Tabii. Emeklerine sağlık hepsinin. Mehmet Akif Tandoğan albümde bağlama çaldı. Aynı zamanda albümün aranjörlerindendir. Hüseyin Bertan, Mehmet Çevikaslan gecelerini gündüzlerine katarak çalıştılar. Onların benden daha fazla emekleri vardır. Kafiye Olsun Diye Yazılmış Şarkılarım yok Besteler nasıl oluştu? Besteleri yaparken albümü yaparım diye yapmadım. Ama tüm bestelerin yaşanmışlığı var. Kafiye olsun diye yazılmış şarkılarım yok. Bir ressamsınız diyelim, çok güzel resimler çiziyorsunuz; ama bunu insanlar görmüyor. Bende böyle olsun istemedim. Yaptığımız işleri insanlara duyurmamız gerekiyordu. 7 yıl boyunca bu albümle uğraştım. Duraklamalarımız da çok oldu; çünkü albüm çıkarmak hiç kolay değil.
‘‘
Bu kadar zorluktan sonra kendi albümünüzü elinize aldığınızda ne hissediyorsunuz? Çok mutluyum. Benim derdim şöhret olmak değil. Ben sadece duygularımı işim olan müzik yoluyla insanlarla paylaşmak istedim. Çünkü bu benim var olan sanatım. Nerdeyse bütün şarkıların söz-müzikleri size ait... ‘Çok Özledim’ şarkısı dışında hepsinde parmağım var. ‘İşte Böyledir Hayat’ Konya’da
60
Besteleri yaparken albümü yaparım diye yapmadım. Ama tüm bestelerin yaşanmışlığı var. Kafiye olsun diye yazılmış şarkılarım yok. Bir ressamsınız diyelim, çok güzel resimler çiziyorsunuz; ama bunu insanlar görmüyor.
‘‘
birlikte yazıp, benim devamını getirdiğim bir eser. Savaş’ta, ben bu şarkıyı albüme koyunca sevindi tabii. Bu kadar duygusal şarkılar nasıl ortaya çıktı? Hepsinde bir yaşanmışlık var. Mesela Çok Özledim, Erdem Özdemir’in şarkısı ama ben içindeki
yaşanmışlığı görüp albüme aldım. Şarkılarda başka arkadaşların yaşadığı duygular da var, ben onları gözlemleyip yazıya dökmüşümdür. İlham meselesi gerçekten belli olmuyor. Bazen 3-5 ay bir şey yazamazsınız ama bir gece de oluşuverir.
Evet. Klibi maddi olanaklar sebebiyle çekemedik. Sponsor araştırıyorum. İnsanlar görüntülü eserleri seviyorlar. O yüzden klip önemli.
Büt dergisi olarak İntihar Çiçeği eseriniz bizim favorimiz... Beğenmenize sevindim. Aslında o şarkıyı ben Ben Sevabıyla Günahıyla Bu Albümü Yaptım... albüme koymayı düşünmüyordum. Ama çok Albüme yönelik benim de sosyal medyada takip beğenildi. İyi ki albüme eklemişiz. ettiğim yorumlar oldu ve gayet güzeldi. Özelde Umut Berberoğlu’nun Ankara’da zamanı nasıl ne gibi yorumlar aldınız? Daha hiç kötü bir eleştiriyle karşılaşmadım. Ama geçiyor? İlk geldiğimizde bir yerde sahne alıyordum bir müzisyen arkadaşım “Keşke bir klip çekip insanların nabzını yoklasaydın da sonra albümü ama savaş olayları müzik sektörünü çok etkiliyor. Ayıplanıyorsunuz, zaten bize de çıkıp şarkı çıkarsaydın, işin böyle çok zor” dedi. Moralim söylemek etik gelmiyor; ama biz de evimizi bozuldu; ama dediği şey yanlış değildi. Şu anki bununla geçindiriyoruz. Zaten normalde istemüzik piyasası böyle işliyor. Bir tane şarkıyı diğim de öyle kalabalık yerlerde sahne almak sunuyorlar, beğeni olunca albüm çıkarıyorlar. Ben, sevabıyla günahıyla bu albümü yapacağım değil. Özellikle üniversite öğrencilerine yönelik konserler vermek istiyorum. Genç kesime hitap dedim ve çıkarttım. İster tutsun ister tutmasın. etmek beni özellikle mutlu eder. Benim gayem, benim şarkılarımı hissedenlerin dinlemesi. Müzik tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Klibin yayınlanamama sebebi maddi olanaklar Ben umuda özgü, yani kendi müziğimi yapıyorum, hepsi kendi içinde özgün eserler. mı?
Büt Dergisi
61
62
E d e b i y a t
Pakistanlı Malala Yusufzay
D
Yazı: Handan Aşık
oluşturulan komiteler tarafından sahiplerine ÜNYA’NIN en seçkin İsveç Kraliyet Bilimler Aködül törenlerini saymaya ulaştırılmaktadır. ademisi Fizik, Kimya, Ekonomi alanındaki başlasak mutlaka ilk sıra- ödülleri, Karolinska Enstitüsü Fizyoloji ve Tıp yı Nobel Ödülleri alacak- alanındaki ödülleri ve Norveç Nobel Komitesi tır. Altı ayrı kategorisi bu- edebiyat alanındaki ödülleri vermektedir. Norveç parlamentosunca İsveç Akademisi’nden seçilen lunan 2014 NOBEL Ödüllerinin de beş kişilik bir kurul ise barış alanındaki ödülleri vermektedir. bu seneki sahipleri açıklandı. Çok sayıda adayın yer aldığı kategorilEdebiyat Ödülü Modiano’ya erde sadece bir isim o ödüle layık Ben size edebiyat ve barış alanında ödül alan görüldü. Nobel Ödüllerini kimlerin o değerli isimleri tanıtacağım sizlere. Edebiyat alanında ödüle layık olan isim Fransız romancı kazandığını açıklamadan önce kısaca Nobel Ödülleri ne zaman ve ne Patrick Modiano oldu. Nobel komitesi Japon yazar Haruki Murakami ile Kenyalı Ngugi için, kim tarafından nerede verilm- wa Thiong’o’yu favori olarak öne çıkarırken, eye başlanmış bunları görelim önce. Fransız yazarın ödülü kapması edebiyat çevrelerinde şaşkınlığa neden oldu. Aslına bakarsan 1895 yılında İsveçli bilim adamı Alfred Bernhard Fransız yazar da bu sonuç karşısında şaşkınlığa Nobel’in (kimyager, mühendis ve dinamitin mu- uğradığını yaptığı açıklamalarda dile getirmişti. Fransız yazar, basın mensuplarının karşısına cidi) bilim dalında çalışma yapanlara ödül ver bilmesini vasiyetinde vurgulamasının üzerinden çıktığı zaman ödüle hak kazanmış olmasını şu sözlerle yorumladı; ‘Ben bir şeyler yazarken bir çok tartışma sonrasında İsveç hükümeti kendimi mahkum gibi hissettim. Gerçekten Nobel Vakfı kurularak ünlü bilim insanının kendi okurunuz hiçbir zaman olamıyorsunuz ve vasiyeti yerine getirilmiş oldu. yazdığınız kitaplarla ilgili kafanızda karışık bir resim oluyor. Beni böyle bir onura layık görmel1896 yılından günümüze ulaşan erinin nedenini arıyorum’ dedi. Bu sözlerden de sürede Nobel Ödülleri ayrı ayrı
Büt Dergisi
63
anlaşılan tek şey yazarın aslında böyle bir ödülü ne beklediği ne de hak ettiğidir. Modiano, her usta edebiyatçı gibi kendi erişimini tamamlayamadığına inanmakta aslında. 1945 doğumlu olan Fransız yazar II. Dünya Savaşı’nda Almanların Paris işgali döneminde yaşanan olaylar üzerine ve otobiyografik temele dayandırdığı eserler kaleme aldı ve en son kitabı da ‘Pour que tu ne perdes pas dansle quartier’ kitap evlerinde yerini aldı.
daha önce duydunuz ne de onları tanıyorsunuz... Pakistanlı Malala bir aktivist. Henüz 17 yaşında genç bir kız o. Malala, sanal ortamı bir çoğumuz gibi gereksiz ve boş işler için kullanmak yerine Taliban militanlarının hakimiyeti altında yaşamanın ne kadar zor olduğunu günlüğünde (bloğunda) yayınlayarak dünya kamuoyunda adından söz ettirmeye başarmıştır ve henüz bu günlükleri yayınlamaya başlayalı da 11 yaşındadır.
Yazarın “Babam ve Ben”, “Bir Sirk Geçiyor” Malala Pakisve “En Uzağından Unututan’da kız çocukşun” kitapları Türkçe’ye larının eğitim hakçevrilmiş olan eserlerinden kını ve kadınları dir. Günümüz tarihine damga savunmuş olmavurmuş bir yazarın kitapsının bedelini larını mutlaka okumak ya da en azından biriyle 1896 yılından günümüze ulaşan süre- Taliban tarafından 2012 yılıntanışmak insanın kendisine de Nobel Ödülleri ayrı ayrı oluşturuda başından vuyaptığı yatırımlardan en iyi rularak ödeyatırımlardan biridir. lan komiteler tarafından sahiplerine ulaştırılmaktadır. İsveç Kraliyet Bilimler miştir. Ve ilahi adalet onun Barış Ödülü Malala’ya Akademisi Fizik, Kimya, Ekonomi algibi güzel yü2014 Nobel Barış ödülleri, anındaki ödülleri, Karolinska Enstitüsü rekli bir kız Ödül Komitesi Başkanı çocuğunun tüm Thorbjorn Jagland tarafın- Fizyoloji ve Tıp alanındaki ödülleri ve dan Pakistanlı Malala Norveç Nobel Komitesi edebiyat alanın- zorluklara rağmen yaşama Yusufzay ve Kailash Satdaki ödülleri vermektedir. tutunabilmesine yarthi’ye verilmek üzere açıklandı. Karanlık günlerin yaşandığı şu zaman izin vermiştir. dilimlerinde isimsiz kahramanların Nobel Taliban onun eğitim hakkını savunmasını müstearacılığı ile gün yüzüne çıkarıldığına da şahit oluyoruz aslında. Bu iki ismi büyük ihtimalle ne hcenlik olarak yorumlamış ve katlini vacip
64
kılmıştır. Böyle örümcek beyinli insanların güçleri her zaman kadınlara ve çocuklara yetmiştir çünkü. Uğradığı saldırı ardından daha iyi tedavi görebilmesi için İngiltere’ye gönderilen Malala, bugün 17 yaşında Nobel Barış Ödülü’nü almaya hak kazanmış bir kadın kahramandır.
Diğeri Satyarthi’ye...
Diğer önemli kahramanımız ise Kailash Satyarthi’dir. 1954 yılında Hindistan’da dünyaya gelen, zaman zaman hocalık yapan bir mühendistir. 1990 yılından bu güne kadar çocuk haklarını savunan bir aktivisttir o. Kailash Satyarthi’nin kurduğu ‘Bachpan Bachao Andolan (Çocukları Kurtarın Hareketi) örgütü köle olarak kullanılan 80 binden fazla çocuğun insanca yaşamasını sağlamak, serbest bırakılmalarını tedavi görmelerini ve eğitim almalarını başarmıştır. Çalışmaları ile dünya gündeminde yer edinen aktivist çalışmalarıyla, 1984’te Almanya tarafından Aachener Uluslararası Barış Ödülü’ne, 1995’te ABD tarafından Robert F. Kennedy İnsan Hakları Ödülü’ne layık görüldü. 2007’de İtalya Senato’su tarafından madalya ile ödüllendirilen Satyarthi’ye, 2009’da da ABD’de Demokrasi Savunucuları Ödülü verildi ve son olarak da Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.
Kailash Satyarthi, 1954 yılında Hindistan’da dünyaya gelen, zaman zaman hocalık yapan bir mühendistir.
Büt Dergisi
65
BEN BİR AĞACIM
her hangi birini okumayan okurlar kısaca bu kitapla yazar hakkında geniş bilgi sahibi olacaklardır ve bu kitabın oluşturulma sürecinin bel kemiği çocuklar ve gençlerdir yani kitabın önceliği onlara hitap etmektir. Fakat sıradan hikayeler gibi değil bu kitapta yer alan parçalar, diğerlerine nazaran daha yoğun ve anlam yüklüler. Düşünsenize 14 farklı hikaye ile kısa sürede Orhan Pamuk hakkında ön bilgi sahibi olacaksınız. Mutlaka herkesin düşüncKafanızdaki Orhan Pamuk esine saygı duymak gerekir Herkese merhaba.. Bu profili oluşmaya başlayacak fakat araştırma yapmadan, ayki konumuz Nobel veya onu çok seveceksiniz yeterince okumadan, kulakÖdüllü Orhan Kemal’in tan duyma ve özümsenmeden ya da ondan hiç hoşlanmay‘Ben Bir Ağacım’ isimli oluşturulan anafikirlere saygı acaksınız. İkinci ihtimali kitabı. zayıf bularak sunuyorum duyamıyorum. seçenekler arasında. Yazıma başlamadan önce Okurların eleştirdiği, kitabın kısa bir kamuoyu yoklamönyüzünde bulunan o saçma Kitapta yer alan bütün ası yaptım sizler için. Kitap hikayeleri teker teker anlatresim Orhan Pamuk tarafınhakkında insanların neler mak takdir edersiniz ki sıkıntı dan çizilmiş küçük bir resdüşündüğünü merak ettim doğuracaktır, bu sebepten im. Yani kitabın baskısı için çünkü. Elimdeki kitap, öyle dolayı seçtiğim yani favorim hazırlanan sıradan bir görsel uzun uzadıya kaleme alınmış değil o. Daha sonra en çok olan hikayeyi ve yaptığım özgün bir eser sayılmaz. Yazar beğenilen hikaye ‘Mevlüt’ün araştırmada en çok sevilen daha önce yazmış olduğu orta okul yılları’.. isimli hikay- hikayeyi kısaca paylaşacağım kitaplardan alıntı yaparak eydi. Kısaca sizinle okurların sizinle. oluşturmuş bu kitabını. 14 kitaba bakış açısını paylaştıkfarklı konu ve hikayeden Benim favori hikayem ‘Bentan sonra sıra geldi benim oluşan küçük parçalar yer im Adım Kırmızı’ kitabından naçizane görüşlerime.. alıyor bu kitapta. alıntı yapılmış olan Fahir Şah ile Neriman Sultan. Bu hikayBen Orhan Pamuk’un yazı Şimdi gelelim yaptığım dilini seven biri olarak sizlere enin en çok sevdiğim yanı araştırmada neler elde etbu kitabı tavsiye eder miyim? eski zamanlarda yaşanmış bir tiğime. Öncelikle okurlar ilk Kesinlikle ederim çünkü daha aşk hikayesi olması. Konusu olarak kitabın hangi yayın gerçek midir? Tabii ki değil önce yazarın kitaplarından
66
evinden çıktığını daha sonra kitabın ön sayfasında bulunan küçük resmi yani kitabın görüntüsünü eleştirmişlerdi. İnsanlarda ciddi boyutlarda kitabevi takıntısının bulunduğunu görmek beni çok şaşırttı. Daha sonra kitabın ön yüzünde bulunan küçük görsel büyük oranda eleştiri almıştı ve en beklenen eleştiride kitabın derleme olmasına yapılmıştı.
fakat hikaye insana kendini sevdirmesini başarıyor.
Kısaca özetini yaptığım hikaye bana ‘KARMA’ inancını çağrıştırdı. İnsanlar düşüncelEski zamanlarda ama çok çok eriyle kötülüğü de çekebilirler eski zamanlarda Fahir Şah iyiliği de... Şahın kıskançlığı ile isminde bir sultan Selahattin yaydığı olumsuz enerji, kötülüğe Han’ı ve askerlerini perişan eder. dönüşerek yine kendisine Daha sonra ilk iş öldürülen sul- döndü. Hikayeden çıkarttığım tanın kütüphanesine ve harem- küçük mesajı sizlerle paylaştım. ine gelir. Yeni sultan ilk emirini hattatlara verir ve onlardan kendi resmini kitaplara işlemelerini ister ve sıra eski hanın haremine gelir. Haremdeki en güzel kadın tahmin edildiği gibi hanın gözü yaşlı karısıdır. Yeni han bu güzel kadına zorla sahip olmak yerine ona ince bir erkek olduğunu hissettirerek, kalbini kazanmak yeni hedefi olur ve han bunu başarır. Fakat güzeller güzeli kadının tek bir isteği vardır yeni handan, o da eski kocasının nakkaşlar tarafından çizilmiş mecnun silüetindeki yüzünün silinmemesidir. Yeni han bu isteği kabul eder ve ikili arasında müthiş bir aşk başlar fakat bu büyük aşk aynı zaman- Bu hikayeyi tüm ayrıntıları da kıskançlığı da beraberinde ile okuduğunuz zaman kendi getirir. Han hain bir plan yapilişkileriniz üzerinden de net arak yeni karısına verdiği sözü saptamalar yapabileceksiniz. tutmaktan vazgeçer ve eski hanın korunmasını emrettiği Şimdi de sıra en çok sevilen hanın resmini bozar ve kendi hikayeye geldi ‘Mevlüt’ün ortaresmini işlemeye çalışır. Fakat okul yılları’... Yazarın kafamda genç adam kendi yüzünü tam bir tuhaflık isimli kitabından anlamıyla işleyemez ve bu alıntı yapılmıştır. Mevlüt, Dutdurum dedikodulara yol açar. tepe Ortaokulunda okuyan 1800 Küçük kıskançlığı hanın canına öğrenciden sadece biridir. Ailmal olur. esinde eğitimli insan sayısının
Büt Dergisi
azlığı onun ortaokulu ve liseyi her ne olursa olsun bitirme isteğini kamçılamaktadır. Gittiği okulda zengin ve fakir çocukları aynı sıralarda eğitim almakta ve aralarındaki uçurum her iki grup tarafından da çok iyi şekilde bilinmektedir. Mevlüt, yaşıtlarından bir yaş büyük olmasına ve iri gövdesine rağmen bir kuş kadar naif ve hümanisttir. Fakirliğin hakim olduğu evlerinde babasıyla sokaklarda satıcılık yapmakta ailesinin geçimine katkı sağlamak çabasındadır. Mevlüt’ün sınıfında zengin ve fakir öğrencilerden oluşmuş ülkenin iki farklı ucu gibi bir tablo sergilenmiştir aslında. Bu ayrımın farkında olan eğitimcilerde bunu her seferinde öğrencilerine hissettirmekte ve onlar arasında taraf tutmaktadır. Arkadaşları arasında sevilen bir karakterdir Mevlüt ve fakirliği onun yüzüne vurulmaz bu sevgiden dolayı. Öğretmenlerin sevgisini kazanmakta öncelikli hedeflerinden biridir. Ergenlik çağında değişen hormonlarının etkisiyle ilk aşkı da tatmış olur bu sevimli kahraman. İlk aşkı İngilizce öğretmenidir. Umutsuz bir aşk olsa da bu o aşkından vazgeçmez sanki karşılık görebilecekmiş gibi. Mevlüt’ün yaşı gibi düşünceleri de değişmeye başlamıştı ve içinde bulunduğu durumu sorguluyor fakat aptalca bir şeyde yapmak istemiyordu. Onun en büyük hedefi
67
okulunu bitirmek babasının da yüzünü kara çıkartmamaktı. Nitekim de öyle oldu. Eğitimine uzun bir ara verdikten sonra Mevlüt tekrar okula başladı fakat sene sonunda aşık olduğu öğretmenin dersinden kalmıştı. Bunu hırs yapan ve aşkını tekrar görme arzusunda olan genç adam; köye gittikleri, o yaz zorlu bir çalışma süreci geçirdikten sonra bütünleme sınavında aşık olduğu kadını görememenin hayal kırıklığını yaşar çünkü genç kadının tayini çıkmıştı. Mevlüt kaldığı dersten geçmiş ve diplomasını almaya hak kazandı. Babasına gururla gösterdiği diploma artık onun gerçekleşmiş hedeflerinden biri olmuştu. Mevlüt’ün hikayesi kısaca buydu arkadaşlar fakat onlarca ayrıntıyı tek tek vermektense sizleri de bu kitapla tanışmaya davet ediyorum. Emin olun okuduğunuza pişman olmayacaksınız. 1970’li yıllar hakkında net gerçekler duymak ve o günlerde yaşanan olaylar yakın tarihiniz hakkında bilgi sahibi olmanızı da sağlayacaktır...
68
Ferit Orhan Pamuk, birçok başka edebiyat ödülünün yanı sıra 2006 yılında Nobel Ödülünü kazanarak bu ödülü alan en genç iki kişiden biri olmuştur.
B端t Dergisi
69
Hazırlayan: Siyahi
Ç arpa Ç arpa A s t r o l o j i 70
Gerçek Kişi ve Kurumlardan Esinlenerek Oluşturulmuştur %100 Organiktir... İyi Hazımsamalar Burç okumayı sevmeyen yok, bizde siz değerli Büt dergisi okuyucuları için astroloji eki hazırladık, çarpa çarpa astroloji yaptık. Kim istemez ki bu ay aşkın paranın güzelliklerinden haber veren burçları okumayı... Biz farklı bir şey yapalım istedik. Ne de olsa dost acı söyler. Bu ufak komik yorumlara alınmamanızı dileyerek sizlerin beğenisine sunuyoruz. KOÇ : Bencilliğini gerine gerine anlatan en susam beyinli burçtur kendisi. Kişisel temizliğini bile zoraki yapar. Neyse ki diş fırçasını keşfetmiş, yoksa ağız kokusundan bayılanlar hastaneye yetişemezdi. Her şey onun isteğine göre olacak gibi davranır. Bir kere yüz verin elinizde astar kalmaz vallahi. Sakın Koç burcuyla alışverişe çıkmayın valla evden çıkar tımarhaneden girersiniz. Bir kazağa otuz dakika bakar ve sonunda almaz. Kendisiyle arkadaşlık yapanlara Allah yardım etsin. BOĞA : İşine geldi mi iyi dil döküp harika sevgiliyi oynamayı biliyorsun. Burcunun dış görünüşünden midir bilinmez o boynuzlarını beynine geçirmeyi hak edecek kadar kıskançlık krizlerine giriyorsun. Senin ki sevgilisini kıskanmak değil de biraz herkesi kendin gibi sanma durumu Boğacığım. Senin yaptığını yapana adın batsın denir. Sütten çıkmış ak kaşık olmadığın ortada. Kısacası silkelende kendine gel; ama mümkünse yalnızken silkelen de millet deprem oluyor sanmasın. İKİZLER : Şeytanın düdüğünü siz mi satın aldınız bilmem ki. Bazen insanlara karşı öyle bir acımasız oluyorsunuz ki gel de kafanı küvetten küvete çarpma. Gerçi bu İkizler’in kafası hem büyük hem dar olur, istediğin kadar lastik muamelesi yap gevşemiyor ki soyka. Bir de yapar eder sonra pişman olur. Aman yesinler. Haaa bunlara özür diletmesi de kolay değildir. İlla karınları tok olacak boğazı büyüktür. Eeee kolay değil iki karakter birden yiyor. Bu ay çok yüklendim kuzuma, kıyamammmm, bir daha ki ay’a alırım gönlünü. YENGEÇ : Senin gibiler bu ülke de yaşadıkça dram daha çokkk gişe yapar. Nerdeyse ayakkabı bağcıkları niye beyaz diye ağlayacak. Abartma kuzum aklını alırım. Zaten bir çeyrek aklın var o da gözyaşlarınla akıp gidecek. Neymişsiniz annenize de çok düşkün olurmuşsunuz, anakuzuları o zaman çıktığınız yere geri girin, sığmazsanız ben kemiklerinizin kırılmasına bizzat yardımcı olurum. Ananız bacınız madem o kadar kıymetli o zaman siz de milletin anasını bacısını kırıp dökerken aynı hassasiyeti gösterin. Oh be eski sevgilime de gitsin bu yazı.
BAŞAK : Titizlik hastası felan değilsin hiiççç kendini kandırma. Eğilde kokla bakalım o koku nerdenden geliyor. Millete hava atıcam diye iki bez alıp kafana eşarp tutturunca kırk yıllık titizlere taş çıkartamıyorsun kusura bakma. Kim kandırdıysa seni iyi kandırmış. Birde şu aşk hayatınızda millete umut verirsiniz sonra da lavuk lavuk kamyon yazıları paylaşıp aşk acısı çekiyor triplerine girersiniz. Ulan siz ergen halayında mendil başısınız beee. Haa bu arada sizin yaptığınız temizliği ebem seksen yaşında bile yapar. TERAZİ : Çıkarmışlar adını Aynalı’ya. Utanmasan tuvalete de elinde aynayla gireceksin. Zaten çantan da ayna, elinde belinde ayna, eee bu gidişle karakolda da ayna. Yeter be güzelim anladık da cıvkını çıkarma. Aşktan yana şanssızım demenin ona buna çamur atmanın da bir faydası yok, seni gidi portakal orda kal. Azcık eleştirmeden incele şu taliplerini. Hanımımıza Brad Pitt gelse ‘Yok ben almayayım’ diyecek. Terazi kızları bir yere kadar çekilse de erkeklerine yaklaşmanız akıl sağlığınız açısından önerilmez. YAY : Yay haydi kaykay. Puhahahahha iğrenç dimi, kusura bakma da sen de bazen bu kadar iğrenç oluyorsunuz işte. Gezmeyi tozmayı severmişsiniz ya, aman da seyahatten geberin. Dakikliğinize de diyecek yok. İnsanlarla kaç gün önceden anlaşır söz verirsiniz ama buluşma saatinizde sizden başka herkes ordadır. Birde bu kendinizi beğenmişliğinize diyecek yok. Sende ki surat ebemde de var zaten suratı olan herkes bakım yaptırır. Hele gözünüzde gözlük varken sanarsınız ki uzayı keşfe çıkıyor. Daha az kasıl be çocuğum yeniden dikmesi zor oluyor. OĞLAK : Ah Oğlak ahhh sen de az değilsin hani. Kendini bir numara ilan etmişsin gözün kimseyi görmüyor. Azcık para bulunca kendini Koçlar’ın onursal başkanı sanıyorsun. Konuşman değişiyor ağzın yüzün kayıyor. Hele o metro da otobüste dolmuşta bir tutuşun var ki kayışları mübarek seni gören altında limuzin Hollywood da film çekiyorsun sanar. Ama ay sonunda züğürt ağayken de milletin otundan bisküvisinden otlanırsın. Yarım bardak çaya tamah edersin. Bari paran varken nankörlük yapma da sonra da insanların yanına giderken Hello Kity’i oynama. KOVA : Sünepe kelimesi valla senin için çıkarılmış. O halin ne kız, neymiş sevgilisi makyajsız daha güzelsin demiş. Ulan Kova kızları size bir ben çarparım bir de yer çarpar. Halen alışamadınız mı, bu erkeklerin sevgililerine başka erkekler bakmasın diye kendilerince uydurduğu bir bakımsızlık masalıdır. Utanmasanız siz de yüzünüzü yıkamayacaksınız çapaklı çapaklı dolaşacaksınız. Git bi göz kalemi, rimel kap gel bakayım, sonra da neymiş neymiş sevgilisi makyajlı kızlara bakmış. Hele o Kova erkeklerine söyleyecek bir söz dahi bulamıyorum. Adamların kovası bildiğin odundan yapılmış.
AKREP : Neşelisiniz tam neşeli, suratsızsınız tam suratsız. Bu nedir yahu. İnsan bir kuple sırıtamaz mı. Hem size boşuna sapık demiyorlar eliniz kolunuz ayrı oynuyor. Hele bir sevgili buldunuz mu eş- dost- akraba yandı. Yıllar sonra Almanya’dan oğlu gelen ev sahibi gibi ilan etmediğiniz kimse kalmaz. Görgüsüzün alası gelse önünüze geçemez. Facebook’a yüklemediğiniz fotoğraf kaldı mı merak içerisindeyiz.
BALIK : Tutturmuşlar bi duygusalsın diye sende ota çöpe ağlamak için kendini zorlayıp duruyorsun. Kızım dereler kuru sende, gözyaşının g’sinden haberin yok. Fazla zorlama kötü kokar yani benden söylemesi. Hem yalan dünya yaşa işte keyfine bak, millete alınganlık afra tafrası yapma. Senin her yanına alınganlık olsa ne yazar. Tamam tamam surat düştü bak yine alındın dimi. Bu ayın iyi haberi senden adam olmaz be balık.
ASLAN : Ormanların kralı olanla bir tutma kendini. Sen zaten ormanda yaşasaydın ancak ayı olurdun. Siz Aslan erkekleri kızlara bu kadar kaba davranmayın, siz Aslan kızları da kendinizi Dubai Prensi’nin kızı sanmayın. Havanızı biri bi patlatır, o kendinizi hakimiyeti sandığınız ormandaki ağaçlara çarpa çarpa can verirsiniz. Eeeee yeter artık bu kadar da kibirli olunmaz ki. Biri size hangi burçtan olduğunuzu sorunca o gerine gerine Aslan deyişiniz var ya işte o zaman gel de tükürüklü salyalı gülme. Sanarsın ki Amerika da devlet başkanı oldu. Bi silkeleninde kendinize gelin, yetti gari valla yetti.
Büt Dergisi
71