- 21 -
KAPAK
İstanbul’da kar yağdı. Okulların tatil olması çocukları sevindirdi.
İçindekiler
-8-
- 14 -
Portre
Röportaj - 1
Yeşilçam’ın komedyen ismi Öztürk Serengil: Öztürkaj Kelaj
Tatlı Hayat’ın manyak komşu İrfan’ı: Celal Kadri Kınoğlu
- 50 Röportaj - 2 Babil.com’un sanat yönetmeni, OMAR Eğitim Görevlisi: Bilen Işıktaş
-6Haberler Kültür-Sanat’tan güncel haberler... Büt Dergisi
- 60 Sergi Galeri Eksen’de “Bazı Yüzler Unutulmaz” sergisi...
- 62 Albüm Işın Karaca’dan Türk Müziği şarkıları: Ey Aşkın Güzel Kızı
- 30 -
Sinema Sinemada Evrimsel Yolculuğa çımaya hazır olun.
- 46 Film Öneri Keyifle izleyeceğiniz bir film önerimiz var: Birdman
- 56 -
Çarpa Çarpa Astroloji
Ve yeni bir bölüm: Çarpa Çarpa Astroloj, Burçları bir de böyle okuyun... 3
E d i t
ö
r
İstanbul’da Kar
4
Evet yine beklendik misafiriniz olarak evinizin, cebinizin, hayatınızın ve zamanınızın en ücra köşesinde bize ayırdığınız yere bu ay da geldik: Merhaba.
başından kalkmıyor. Bizim zamanımızda böyle miydi? İşte o gördüğüm manzara bana biraz umut verdi. Demek ki bizim zamanımızdaki çocukluk hala bitmemiş.
Bu ay çok kısa da olsa İstanbullu’nun karla tanışmasına değineceğim, daha doğrusu benim karda gördüklerime... Gerçi Türkiye olarak çok fazla kar ile boğuştuk ama İstanbul’da az yağan kar çok fazla sorun yaşattı. Ben bu sorunlardan ziyade evden dışarı çıktığımda karşılaştığım sokakta oynayan çocuklardan dem vuracağım. Hala çocuk sayılacak yaşta olmama rağmen (en azından ben öyle sayıyorum çünkü hala içimdeki çocuk ölmemiş durumda! Yaşasınnnn) bana bile “Ahhhhh nerde o eski çocukluk” dedirtti.
Evden çıktıktan sonra gördüğüm manzara aynen şöyle: Çocuklar karda yokuştan aşağı kayıyorlar. Öyle hunharca karda kayıyordular ki bir kaç kere duran kamyonetin altına girdiklerine bile şahit oldum. Hatta abartmıyorum kamyonetin tamponunu bile kırdılar. Hemen fotoğraf makinemi çıkarıp oradan bir kaç kare almayı ihmal etmedim. Sonra otobüs durağına giderken başka bir sokakta bir baba iki kız çocuğunu almış, o da leğenin üzerinde karın keyfini çıkarıyor. Öyle güzel eğleniyorlardı ki onlardan da bir kaç kare yakaladım. Benim fotoğraf çektiğimi gören baba hemen bana “dur şuradan kızlarımla hep beraber aşağı ineceğiz çek bizi”dedi. Bu ricayı da kırmadan dedikleri gibi yaptım. Sonra tam yoluma devam ederken 3 ufaklık yanıma gelip abi bizi de çeksene dediler. Onlarında isteğini geri çevirmeden bir kaç kare aldım. Tabi ben sokaktaki bu manzaralarla karşılaşınca içim içim mutlu oluyor, kendimle konuşuyorum. Bir nevi delilik travması geçiriyorum. Hatta utanmasam hepsini tek tek öpüp aferin diyeceğim. O sokaktan da geçip yoluma devam ediyorum. İşe gitmek gerek ne de olsa.
İstanbul’da yağmur yağsa bile trafiğin kilit olduğu bir şehir olduğunu düşünürsek kar yağdığında okulların tatil olmasına hayatın felç olmasına pek fazla şaşmamamız gerekiyor. İşe giderken keşke iş de tatil olsa demedim değil hani. Evden çıktım işime gücüme giderken bizim sokakta çocukların leğenin üzerinde kayması -ki baya büyük lükstü benim çocukluğumda-, leğen bulamayanların poşet üzerinde kaymasını görünce önce bir şok yaşadım, daha sonra “vay bee” dedim kendi kendime. Diyoruz ya nerede eski çocukluk. Biz sokaktan çıkmazdık şimdiki çocuklar evde bilgisayar
Künye:
Büt Dergisi
Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi
Yazı İşleri
Ulya Altıntaş Başka bir sokaktan yukarı çıkarken benim önlerinde saygıyla eğilmekten gocunmayacağım kartonculardan biriyle karşılaşıyorum. O karda soğuğa aldırmadan yokuştan aşağı arkasında el arabasıyla aşağı iniyor. Belli, çok fazla üşümüş ama o ekmeğini sokaklardan, çöplerden çıkarmaya devam ediyor. O manzarayla karşılaşınca fotoğraf çekmeye yeltendim ama içimde bilmediğim bir ses engel oldu bana. O kareyi çekmedim. Sadece baktım ve içimden “Helal olsun” deyip yoluma devam ettim. Ve artık durağa yaklaşıyorum. Son sokak manzaram ailesiyle sokakta karın keyfini çıkaran başka bir baba. Çocuklar keyifli keyifli arkadaşlarıyla kar topu oynayarak eğleniyorlar. Baba ve anne telefonlarıyla fotoğraf çekme telaşında... Bu güzelim manzaralar bende nostaljik film etkisi yarattı. Sizleri bilemiyorum, anlattıklarım belki çok sıradan bir şey olabilir ama ben bu gördüklerimden keyif aldım. İstanbul’un her semtinde hatta çoğu semtinde böyle manzaralarla karşılaşmak bence imkansız. Taşını toprağını altın bilip beton yığınıyla donatılması hem kültürümüzü hem de çocukluğumuzu elimizden almaya devam ediyor. Yani anlayacağınız okuyucu bir duygu patlaması yaşattı bana bu manzaralar. Umarım bu manzaralar her daim var olur, her daim canlı kalır. Umarım bu manzaralar İstanbul’un ve hatta Türkiye’nin her yanında olmaya devam eder. Yaşasın karda kaymak!!!
Editör
Mustafa Doğan Katkıda bulunanlar
Siyami Büşra İlarslan Boz Müge Gül Sosyal Medya
www.facebook.com/butdergisi www.twitter.com/butdergisi tr.linkedin.com/in/butdergisi www.instagram.com/butdergisi
www.plus.google.com/+BütDergisibütdergisi www.butdergisi.tumblr.com www.pinterest.com/butdergisi/ www. freelyshout.com/butdergisi
haber ve öneri info@butdergisi.com www.butdergisi.com
Büt Dergisi
5
H A B E R
Faten Hamame’yi kaybettik
6
Arap sinemasının en büyük isimlerinden Faten Hamame, Mısır’ın başkenti Kahire’deki evinde 83 yaşında hayatını kaybetti. Ünlü oyuncu Ömer Şerif ’in eski eşi olan Hamame, Şerif tarafından “Hayatımın tek aşkı” sözleriyle tanımlanmıştı. Bir film çekimi sırasında tanışan Şerif ve Hamame, 1955’te evlenmişler, yaklaşık 20 yıllık bir evliliğin ardından 1974’te boşanmaya karar vermişlerdi. Boşanmanın ardından, Ömer Şerif sinema kariyerine Hollywood’da devam etmişti. ÖMER ŞERİF’İ MÜSLÜMAN YAPTI 1931’de Mısır’ın Mansura kentinde orta sınıf bir Müslüman ailede dünyaya gelen Faten Hamame, oyunculuk kariyerine 10 yaşında başladı. Yeteneği ve fiziğiyle kısa sürede şöhretin basamaklarını tırmanan Hamame, 1954’te kariyerinin ilk büyük filmi “Vadideki Mücadele”de rol aldı. Filmin çekimlerinden önce, kendisine eşlik edecek başrol oyuncusunu beğenmeyen Hamame, Michel Dimitri Şalhub adlı Hıristiyan asıllı aktörü bizzat seçti. Filmde, “öpüşmeme” kuralını ilk kez Şalhub için bozan Hamame, kendisiyle evlenebilmek için İslam’ı seçmeye karar veren aktörün aşkını karşılıksız bırakmadı. Eşi İzzeddin Zülfikar’dan boşanan Hamame ve “Ömer Şerif ” adını alan Şalhub, 1955’te evlendi. Çiftin tek çocuğu Tarık, 1957’de dünyaya geldi. 2000’e kadar süren uzun sinema kariyeri boyunca “Vadideki Mücadele”den başka “Baykuşun Duası” (1959), “Aşk Nehri” (1961), “M İmparatorluğu” (1972), “Bir Çözüm İstiyorum” (1974) ve “Fatıma’nın Tutuklandığı Gece” (1985) gibi unutulmaz filmlerde başrol oynayan Faten Hamame, “Arap ekranının hanımefendisi” lakabıyla anılıyordu. Yusuf Şahin başta olmak üzere, Mısırlı yönetmenlerin en çok tercih ettiği aktrislerin başında gelen Hamame’nin oynadığı film ve dizi sayısı 100’ü geçiyordu. EVİNDE DÜŞTÜ, İYİLEŞEMEDİ Ünlü yıldızın ani ölümüyle ilgili basına açıklamada bulunan Tarık Şerif, annesinin küçük bir rahatsızlık nedeniyle geçtiğimiz haftalarda hastaneye kaldırılmasının ardından taburcu edilerek evine döndüğünü belirtti. Mısır basınında yer alan haberlere göre; hastalığının nekahet devresindeyken evinde düşen Faten Hamame, beklenmedik bir biçimde yaşamını yitirdi. Faten Hamame’nin, oğlu Tarık Şerif ’ten başka, ilk eşi İzzeddin Zülfikar’la evliliğinden dünyaya gelen Nadia adında bir kız evladı da bulunuyordu. Hamame, Ömer Şerif ’ten boşandıktan sonra yaşamını doktor Muhammed Abdulvehhab Mahmud’la birleştirmiş, ölünceye kadar da onunla yaşamıştı.
Döve Döve Giysi: Bubu
Senegal’in yerel kıyafeti Bubu imalatı ilginç ve zor bir süreçle başlıyor. Bubu yapımı için hazırlanan özel kumaşlar, boya ve baskı işlemlerinden sonra dövülerek şekillendiriliyor. Dakar’ın kenar mahallelerinden Castor Bourguiba’daki sokak atölyelerinde imal edilen Bubu kumaşı, usta terzilerin ellerinden geçerek erkek ya da kadın elbisesine dönüşüyor. Üçer, dörder metrelik beyaz kumaşlar, baskı ve çeşitli renkler uygulandıktan sonra ütü işlemi için özel yapım tahta tokmaklarla yaklaşık 2 saat dövülüp son şekli veriliyor. Şehir merkezindeki dükkanlarda satışa sunulan kumaşlar, usta terzilerin maharetli ellerinde giyilebilir hale getiriliyor. Kumaş ve dikim ücreti dahil yaklaşık 50-60 bin Batı Afrika Frangı’na (100-120 dolar) mal olan elbiseler, erkekler için üstlük ve pantolondan oluşurken, daha gösterişli olan kadın elbiseleri çeşitli parlak pul ve taşlarla süsleniyor. Erkekler, genellikle Cuma günleri camiye giderken, kadınlar ise günlük kullanımda Bubu’yu tercih ediyor. Senegalliler ayrıca, düğün, cenaze ve bayram günlerinde de Bubu’yu tercih ediyor.
70’lerin/ 70’li Yılların Objektifinden
‘GÖRENLER’
Çok sayıda ünlü sanatçının ve koleks iyonerlerin katılımının beklendiği bu çarpıcı ve bir o kadarda değerli sergide, 1972- 1973 yılları nda Marmara Üniversitesi Güzel San atlar Fakültesi Grafik Bölümü mezunu sanatçılardan olu şan fotoğraf sergisini, 17-27 Ocak 201 5 tarihleri arasında Galeri Eksen’de gezebilirsiniz. Ahmet Elh an, Barbaros Günsel, Tanju Sağlam , Nazan Erkmen, Edip Hakkı Cemali, Erhan Yalvaç, Alp İşmen isimli sanatçıların dışında , o dönem deki diğer sanatçıların eserleri de bu sergide yer almaktadı r . O yıllara ait bir sanat anlayışı ile çekilen fotoğrafları yine o senelere ait mekanlarda izlemenin keyfini yaşamak isterseniz 17-27 Oc ak 2015 tarihlerinde Galeri Eksen’de yapılacak olan sergiyi gör melisiniz. Bu sergide ayrıca Sabit Ka lfagil, Ara Güler, Zeki Faik İzer, İzzet Keribar, İsa Çelik, Gültek in Çizgen, Sedat Antay isimlerinin eserlerinden örnekler de görebilirsiniz. Bir döneme ve tarihe tanıklık etmek için Galeri Eksen’de ‘GÖRENLER’ isimli sergiye tüm sanatseverleri bekliyoruz.
7
P O R T R E 8
K Illustration: Burak Esmer’in Türk Komedyenler Serisi - 2’den alınmıştır...
ÖZTÜRKAJ KELAJ
K
Mustafa Doğan / mstf.doqan@gmail.com
el, çapkın bakışlı hatta çapkın, Konfüçyüs bıyıklı, kendine has Türkçesi’yle Yeşilçam’a damga vurmuş komedyen Öztürk Serengil bu ay ki konuğumuz. Yaklaşık 300 filmde rol almış, 20’yi gecik plak çıkaran ve bunun yanında kitap da yazmış bir usta. 11 Ocak 1999’da 68 yaşındayken kaybettiğimiz ustayı saygı ile anıyoruz...
Aslında hepimiz Öztürk Serengil’i kendine has Türkçesi’yle tanıyoruz. Onun dilinde ‘tamam’ kelimesi ‘temem’a, yaşa ünlemi ‘yeşşe’ye ve “kel” “kelaja dönüştü ama o dönem Türkçe’yi bozuyor eleştirilerine maruz kaldı. Hemen şunu da ekleyelim bu eleştirilere rağmen o kadar çok popüler oldu ki bu söyleşileri, İsmet İnönü bile bir olay karşısında kendisini tutamayarak “Yeşşe” kelimesini kullandı. Serengil, 2 Mayıs 1930’da Öğretmen Turgut Beyin iki oğlundan büyük oğlu olarak Artvin’de dünyaya geldi.
Büt Dergisi
1953’te Oğlum Edvard adlı oyunla sanat hayatına başladı. 1956 yılında Oda Tiyatrosu’nda vestiyer görevlisi olarak çalışırken aynı tiyatroda 1958’de sahnelenen bir oyunda küçük bir rol alınca Türk Sinemasının kurucusu Muhsin Ertuğrul’un dikkatini çekmeyi başardı. Bu küçük rolle Şehir Tiyatroları’na adım attı. Televizyon dünyasına “Gülünüz Güldürünüz” yarışma programını hazırlayıp sunmasıyla adım attı. Bu program sayesinde birçok kişi de sahne
9
bir mekan açmıştı. Adını hiç unutmuyorum. Grek alfabesiyle yazılmış bir tabela ve üstünde kocaman harflerle Serengil, ‘‘Üçüncü Kat Cinayeti’’ adlı filmle ÖZTÜRKAJ KELAJ yazan bir me1954 yılında da 35 yıllık sinema serüvenine kan… Hemen her akşamüstü yanıbaşladı. Komedyen olarak tanıdığımız oyuncu mıza geliyor ve anlattıklarıyla heraslında ilk dönemlerde ‘kötü adam’ tiplemeleriyle sinemalarda kendine yer buldu ve daha sonra kesi kırıp geçiren müthiş deli bir hepimizin de bildiği gibi argosu bol komedilerde adamdı. Bir gün dedi ki; – Yevvvrum ben size HAŞIRT THE değişmez oyuncu olarak görev aldı. “Adanalı BLACKBOARD THE SEA SİDE’ı Tayfur” tiplemesi ile ün yaptı. anlattım mı? – Abi o ne demek? 1966’da sinema oyunculuğunun yanı sıra sahn– Deniz kenarında uzun atlama çocueye de çıkarak şovmenlik yaptı. Avrupa’nın o dönem çok meşhur olan dansı Twist’i Türk insan- ğum… dedi ve anlattı. larıyla tanıştırdı ve kendisi ‘‘Twist Kralı’’ olarak İzmir Alsancak’ta deniz kenarında genç bir yatırımcı lüks bir Fransız restoranı anılmaya başlandı, zaman zaman filmlerinde de açıyor. Açılıştan aylar önce Öztürk Abi’yi twist yapmayı ihmal etmedi. nerde görse; “Abim açılışı sen yapacaksın, şeref verirsin abi, onur duyarım abi, gurur Timur Selçuk’la davalık duyarım abi, sensiz olmaz abi…” Bir aksilik Şovmenlik ve sinemacılığının yanında plaklar oluyor Öztürk Abi gidemiyor açıyayınlayan Serengil, politik güldürü tarzında lışa. Çocuk yılmıyor. İzmir’de nerplaklar yayınladı. Hatta güldürü plaklarından de karşılaşsalar yapışıyor; “Misabirisinde sanatçı Timur Selçuk’un “İspanyol firim ol abi, lütfen abi! Mekanımı Meyhanesi” adlı şarkısını kendine konu edinerşereflendir abi…” Restorana gitek parodi versiyonunda “İsmail’in Meyhansi”ni piyasaya sürdü. Bu plak ne kadar güldürü amaçlı mek bir türlü kısmet olmuyor. Aylar sonra İstanbul’dan Öztürk olsa da Timur Selçuk’la aralarının bozulmasına Abi’min misafirleri geliyor. “Yaengel olmadı. Selçuk, bu plağı toplanması için hu acaba nereye gitsek diye düaçtığı dava olumlu sonuçlanınca İsmail’in Meyşünürken aklına geliyor: Yevhanesi piyasadan toplandı. rucuğum gelin sizi Fransız restoranına götüreyim, diyor. Güldürüde sınır tanımayan oyuncu kendi “Hem başka lezzet tadarız, yaşamının özeleştirisini de yapmaktan geri kalhem de mekan sahibine aymayarak “Yeşilçam’ı Benden Sorun” adlı kitabı lardır mahcubuz, çocuğu yayınlandı. şereflendirelim.” ve sinema dünyasında kendine yer buldu.
Haşırt the Blackboard the Sea Side
Sırası gelmişken usta oyuncu Zafer Algöz’ün Öztürk Serengil ile yaşadığı bir anıyı burada paylaşayım. Algöz’ün ağzından dinleyelim hikayeyi: “Serengil’le 1986 senesinde Çeşme’de tanıştık. Biz genç tiyatrocular yaz tatilinde otelin su sporları, eğlence, animasyon ve halkla ilişkilerinden sorumluyuz. Öztürk Serengil ise otelin dışında
10
Öztürk abi anlatmaya devam ediyor: Bir cuma gecesi mekana girdik. Ambiyans şahane… Manzara öpajj… Ama dükkanda kimse yok. Dedim ya mekana haciz gelmiş ya da cenaze var. “Kimse yok mu?” diye seslendim. Birden Muzaffer Tema gibi karizma bir şef geldi. Full
papyon! Baba belli ki vestiyerde uyuyordu uyandırdık Muzaffer Abi’yi… “Buyrun efendim nereye oturmak istersiniz?” dedi. “Ulen zaten her yer bizim kimse yok!” Geçtik aynalı bir masaya oturduk. Garsonlar, komiler bir yerlerden yıldırım gibi yetiştiler. Mekan sahibi gence haber salınmış. O da geldi: Canım abim nihayet şeref verdin. Emret abim. Dükkan senin abim!” Masayı donattılar. Henüz ortada yemek yok ama masa kılıç kalkan ekibi gibi… İç içe tabaklar, bardaklar, çatallar, bıçaklar, kaşıklar, peçeteler… Full aksesuar! Menüye bakıyoruz. Hiçbir şey anlamıyoruz. Her şey Fransızca. Mekan sahibi yardımcı oluyor, “Getir oğlum, götür oğlum, hadi çabuk oğlum!” Allah o Fransız mutfağını yerle yeksan etsin… Tepsi gibi koca bir tabak geliyor. Ortasında güvercin boku gibi bir şey! Yemeğin adı kendinden büyük… Çocuklar mal mal yüzüme bakıyor. “Öztürk Abi, biz bunları hangi çatalla bıçakla yiyeceğiz?” “Yevrumm paniğe gerek yok, dışarıdan içeriye doğru geleceğiz. Her bir boş tabağa çatalı bıçağı bırakın. Sıradakiyle devam
Büt Dergisi
edersiniz.” Arada mekan sahibi brifing veriyor. Düşüncelerimizi soruyor. Biz istemeden siparişler ve ikramlar yağıyor. Neyse tatlılar, kahveler, konyaklar filan derken yemekler bitmek üzere… Kalkıp gideceğiz, işimiz gücümüz var. Sağ elimi kaldırıp hesap isteyeceğim. Bir baktım mekan sahibi yok. Şef garson Muzaffer Abi’yle göz göze geldik. Delikanlılıkta ‘hesap’ diye elini kaldırdıysan o hareketi tamamlayacaksın! Ya da elini kıçına sokuceksin… “Heeeesaaaappp garsonnnn!” Muzaffer Tema tak diye bir topuk selamı çaktı: Emredersiniz efendim! Hesap bir geldi. Meydan Lauresse gibi koca bir kitap anasını satayım. Hesaba bir dikiz yaptım. “Hiiii Aanneciğimmm!” Burada sordum “Kazık mı Öztürk Abi?” Kazık bunun yanında kürdan kalır Zaferim, bildiğin Roma mızrağı… Haşırt the blackboard sea side! Yani deniz kenarında uzun atlama… Elimi pantolon cebine attım. Kumar için ayırdığım kedi kafası gibi lastikli balyadan paraları çekip tak tak tak diye koca deftere attım. Nasıl olsa olan olmuş babayı üzmeye gerek yok. Arkadaşlar bize böbrek üstü bezimize kadar keseyi yaptılar. Ortadan kaybolan mekan sahibi birden çıkageldi, “Abicim şeref verdin, onur duydum. Gurur doldum, her zaman beklerim, burası senin…” Dedim “Yeevruuum bütün personeli topla teşekkür edeceğim.” Aşçı, garson, komi, bulaşıkçı… kim varsa geldi. Manga gibi hizaya geçtiler. En baştan sarılıp, öpüşüp merasime başladı; “Yeevruuumm her şey için teşekkürler. Hakkınızı helal edin. Öpajj, öpajj…” Mekan sahibi atıldı, “Allah uzun ömür versin üstadım, burası senin her zaman beklerim. Daha çok görüşeceğiz.” Dedim “Sanmıyorum yeevruumm… Öztürk Abi’nizi bu dünyada ziyadesiyle s*ktiniz. Bundan sonra ahirette görüşürüz. Hakkınızı helal edin, alayınıza ÖPAJJ…”
11
Libya’da Gazino Açtı
Serengil dönemim en çok kazanan oyuncularındandı. Fakat kazandığı büyük serveti de yine aynı yıl kaybetti. Bunun nedenlerinden biri kumar düşkünlüğü diğeri de zamparalık peşinde olması. Bir gün Türker İnanoğlu, Öztürk Serengil için şöyle der: “Yeşilçam’da aynı anda 4 film çektiği olurdu. Setten sete koşar arada kumar ve zamparalığa bile zaman bulurdu. En Çok parayı o kazandı. Ama kumar yüzünden hepsini bitirdi...” Komedyen kazandığı parayla 1961 yılında Türkiye’nin ikinci büyük gece kulübü Abidik Gubidik’e yatırdı. Başarılı oyuncu ülke sınırından çıkarak Libya’da da bir gazino açtı. Fakat açılıştan 12 gün sonra, Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin turizmi yasaklaması üzerine ciddi bir ekonomik bunalıma girdi. Bununla da kalmayıp casus olduğu gerekçesiyle Libya’da tutuklandı. Hapishaneden kaçmak içinde oldukça yüksek miktarda paralar harcayan Serengil bütün servetini Libya’da bırakarak Türkiye’ye geri döndü. Dönemin Ayhan Işık’tan sonra en çok kazanan oyuncusu olan komedyen, kumar düşkünlüğü yüzünden malvarlığının bir çoğunu hacizde kaybetti. Kaleme aldığı anılarında, bu tutkusuna tam 27 daire verdiğini yazmıştı. Hatta Almanya’da bir gecede 100 bin mark (yaklaşık 19 milyar lira) kaybetmişti. Bu arada sanatçı dört kez dünya evine girdi. Ses sanatçısı Seren Serengil’in babasıdır. Evlilikleri : İlk eşi Mevhibe Hanım, Bir başka eşinden üç gün içinde boşanmış, Nevin Hanım ile iki kez evlendi.(Ses sanatçısı Seren Serengil’in annesi),
12
Son evliliğini de Finlandiyalı Seija (bu evlilikten iki oğlu ve bir kızı var.)
SAYGI İLE ANIYORUZ....
Aç Kapıyı Aç kapıyı haber var, Ötenin ötesinden. Dudaklarda şarkılar, Kurtuluş bestesinden. Büt Dergisi
Biz geldik, bilen bilsin. Gönül gönül girilsin. İnsanlar devşirilsin, Sonsuzluk destesinden.
ö p o r t a j R
Tatlı Hayat’ın Manyak Komşu İrfan’ı ve Acemi Cadı’nın Müdür Dilaver’i Celal Kadri Kınoğlu:
“BiZiM DERDiMiZ SONSUZLUKLA”
B
- Röportaj: Büşra İlaslan Boz -
ir erkek çocuğu düşünün: Oğlunun gelecekte doktor olmasını isteyen, doktor bir babanın oğlu; mühendislerden, ağır ceza hakimlerinden, doktorlardan oluşan bir ailenin, yüreği tiyatro aşkıyla dolup taşan genç üyesi Celal’i...
14
Büt Dergisi
15
Fotoğraf Celal Kadri Kınoğlu’nun kişisel web sitesinden alınmıştır...
T
Tatlı Hayat dizisindeki Manyak Komşu İrfan ve Acemi Cadı dizisindeki Müdür Dilaver karakterleriyle gönüllerimize taht kuran 35 yıllık Devlet Tiyatro oyuncusu Celal Kadri Kınoğlu’ndan bahsediyorum. Güler yüzlü ve bir o kadar da mütevazi kişiliğiyle tanıdığımız Kınoğlu ile buluştuk. Çocukluğundan aile hayatına, tiyatrodan Dünya ve Türkiye’deki sanat yaklaşımlarına kadar bir çok konudan söz ettik. Sözü fazla uzatmadan sizi sohbetimizle baş başa bırakıyoruz.
» Evli ve bir kız çocuğu sahibisiniz. Bize bir eş
ve baba olarak Celal Kadri Kınoğlu’nu anlatabilir misiniz? Karım ve kızımın hizmetindeyim, onların hayranıyım, onların bekçileriyim... Hayatımın sonuna kadar benim için en değerli şeylerle yani onlarla yaşamak benim bir numaralı tutkum. Ama özellikle kızımın gelişiminin her santiminden sorumlu olduğumu düşünüyorum. Bu bende biraz da ailemden kaynaklanan bir sorumluluk hissi. O daha doğmadan okullarına karar vermiştim, daha dünyada yoktu çocuk, ultrasonda görmemiştim. Bu benim mühendis tarafımdan kaynaklanıyor. Plansız ve projesiz pek davranmam. Dolayısıyla bu dikkat çocuğun yaşamına da yansıyor. Onun da ne yapacağı, ne zaman çalışıp, ne zaman uyuyacağı ve ne zaman besleneceği bellidir. Benimle yaşamak biraz sıkıcı olabilir.
» İlkokul hayatınızda sizi tiyatrodan tövbe
ettiren bir müsamere maceranız olmuş. Bu anınızı kısaca bizimle paylaşabilir misiniz? Evet, Şişli 19 Mayıs İlkokulu’ndaydım. Yağmurcu diye bir şiirim vardı. Annemlerle şemsiye ve yağmurluk almıştık bana... Önce çıkıp ‘’Efe’’ oynadık sonra şiirlerimizi okuyacaktık ki şiir okuma sırası bana geldiğinde sahneye çıkmaktan korktum. Baktım seyirci bekliyor... Ben hüngür hüngür ağlamaya başladım. Öğretmenimiz rica etti, annem arkadan çimdikledi: ‘’Hadi oğlum, hadi çık...’’ Utancımdan, korkumdan çıkamadım. » İTÜ’de Makina Mühendisliği okuyorken Hüngür hüngür ağlayarak eve gittim. Bir de niçin mühendis değil de tiyatrocu olmaya karar üstüne sopa yedim. Biz eskiden her şey için dayverdiniz? ak yerdik, sokakta ters bir şey yaptığında şöyle Çocukluğumdan beri sevdiğim için. Mühendis bir popona vururlardı. Şimdi ki çocuklar gibi olursam sıkıntıdan öleceğime inandım. Hayatımı değildi. İlk sopayı da tiyatrocu olmayacağım diye kurtardım. yedim zaten. Ondan sonra tiyatrocu olacağım diye de sopa yemişliğim oldu. Anne ve babalar çocuklarının geleceklerini etkileyen kararlarında, Evet, şiddetli işkenceye maruz kaldım. Çünkü özellikle meslek seçimlerinde baskıcı olabiliyor- benim ailemde herkes ağır ceza hakimi, doktor, lar. mühendis falan. Bu sebeple bende ‘’Oyuncu olacağım’’ dediğimde kıyamet koptu. O kadar hiyerarşik bir ailem vardı ki, ben oyuncu olacağım » Siz bu tarz önemli kararlarınızda ailenizin baskısına maruz kaldınız mı? dediğimde bunu babam duymadı bile. Teyzel-
HAYATIMI KURTARDIM
16
Yönettiği oyunlar; Yaklaştıkça, Ve Hep Birlikte Soldan Çıkarlar, Dün Gece Yolda Giderken Çok Komik Bir Şey Oldu, Vahşet Tanrısı, Kaç Baba Kaç, Ada Yazdığı oyunlar; Sen Burada Mıydın, Heves, Kendine İyi Bak Filmografi; Acemi Cadı, Tatlı Hayat, Uğurlugiller, Nerede Kalmıştık, Dadı
Celal Kadri Kınoğlu
Rol aldığı bazı oyunlar; Çöl Fırtınaları, Büyük İkramiye, İmparatorluk Kuranlar, Amadeus, Kır, Benerci Kendini Niçin Öldürdü?, Ben Ruhi Bey Nasılım, Caligula, Külhanbeyi Operası, Bir Halk Düşmanı, Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım, Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye, Vuslat\Mevlana , Salıncakta İki Kişi, Vişne Bahçesi, Cadı Kazanı, Bir Garip Orhan Veli, Hüzün Mahallesi Otobüsü, Sevgili Doktor, Cengiz Han’ın Bisikleti, Rumuz Goncagül, Dans Eden Eşşek, Kurban, Yunus Emre, Küçük Mutluluklar, Yarın Cumartesi, Kral Oedipus, Çok Uzak Fazla Yakın, Resimli Osmanlı Tarihi, Kuralla Kural Dışı, Dersadette İki Dünya, Şafak Yıldızları, Çulsuzlar, Kasabamız, Cüce Dev, Bir Yürekten Bir Yaşamdan, Zemberek, Genç Oyuncular, Tuşlar ve Kahramanlar, Kapıların Dışında erim, anneannem, annem duydu; olay babama intikal etmedi. Dolayısıyla bende dedeme çok hayran olduğum için İTÜ Makina Mühendisliği okudum dört sene. En sonunda gına geldi, son sınıfta bıraktım. Annem şak diye düştü bayıldı, babam okulları bastı, ben konservatuar sınavına girdim ve oyuncu oldum. O günden beri mutlu bir insanım.
ra yine Haluk’la on üç bölüm bir sitcom yaptım... Ben asıl mutluluğu tiyatroda yaşıyorum.
» Üniversite tercihlerinde konservatuarı
seçmek isteyen öğrenciler çoğunlukla ailelerinin engellemeleriyle karşılaşıyorlar. Siz konservatuar mezunu tiyatrocu bir baba olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz? Kızımın oyuncu olmasını isterim. Dünyanın en » Türkiye sizi daha çok Tatlı Hayat dizisindeki zevkli işini yapıyorum. Benim işim hayattan güİrfan karakteriyle tanıdı. Oynadığınız dizileri zel. Bana çıkıp dese ki çocuğum “Ben de tiyatroele aldığınızda, hayat verdiğiniz hangi karak- cu olacağım baba...” Offff! Bir göbek atarım, bir alnından öperim ondan sonra oturur yemek yeriz. terden daha çok keyif aldınız? Yoksa “Yavrum ben çok çektim sen de yapma, Televizyondaki hiçbir şeyden aman aman keyif almadım, para aldım. Ama bakılacak olursa, Tatlı git X bankada yetkili yönetici ol da sıkıntıdan Hayat yazılış ve senaryo olarak daha zekice bir patla...” demem yani. Hiç o kafada bir adam değilim. Hayatta yaşanmaya değer en güçlü şey senaryoydu. Çünkü Amerikalıların yazdığı orisanattır ve bir insana idealist olmak yakışır. jinal teksti oynuyorduk. Adamlar yarım saatlik bölümü 20 kişilik bölüm yazıyorlar. O zaman çok esprili, her şeyin gerekli olduğu, sürprizleri » Dünya geneline baktığınızda Türkiye’de tiyatroya hak ettiği değerin verildiğini olan, merak hissi uyandıran tatlı bir işti Tatlı düşünüyor musunuz? Hayat. Ama sonra ki çocuk dizisi beni biraz sıkBu kültürel bir şey. Bugün Londra’ya gittiğinizde mıştı. Zaten ondan sonra da elveda dedim genel olarak televizyona. Bir tane yarışma yaptım son- bir dergi aldığınızda bakarsınız ki o gece Lon-
Büt Dergisi
17
“Televizyondaki hiçbir şeyden aman aman keyif almadım, para aldım. Ama bakılacak olursa, Tatlı Hayat yazılış ve senaryo olarak daha zekice bir senaryoydu...” bunları yaparken, bir rolü çalışırken ya da bir Beethoven, bir Fazıl Say çalarken şunun için bunun için demiyor, yapabileceği en iyi şeyi yapıyor. Yapabileceğimiz en iyi şeyi yapıyoruz ve herkes sevsin istiyoruz. Estetikten başka bir kaygımız yok. Biz televizyon veya başka şeyler gibi ‘Şu şunu anlar bunu anlar, reyting olur mu...’ diye düşünmüyoruz. En iyi rolü en iyi şekilde oynamak istiyoruz. En iyi yönetmen yönetsin istiyoruz. En iyi ışık dekoratörü gelsin en iyi besteci bestelesin... Bizim derdimiz sonsuzlukla.
» Avrupa’da sanat sanat içindir algısı yay-
dra’da 600 tane tiyatro perdesini açmaktadır. Ama Türkiye’de bu sayı 20-25 civarında oluyor genellikle. Bu kadar çıkartabiliyor bu ülke. Ama çok güçlü oyuncularımız var. Bizim insanımız da çok yetenekli ama herhalde biraz tembel. Bu kadar yetenekli olup böyle tembel olmasa daha çok tiyatro yapabilirdi... Galiba biz biraz daha entelektüel bir seyirciye hitap ediyoruz.
» Sanat denildiğinde toplum için icra edilen
sanat ve sanat için icra edilen sanat olmak üzere iki ayrı yaklaşım günümüzde münazara konusu olmuş durumda. Siz sanat dallarından tiyatroyu yaşatan ve yaşayan bir sanatkar olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz? Yani size göre sanat sanat için mi yoksa toplum için mi icra edilmelidir? Daha ileri bir şımarıklık yapıyım: Sanat sanatçı içindir aslında. Ben hiçbirini düşünmüyorum
18
gınken ülkemizde sanat daha çok toplumun eğitimi, değişimi ve gelişimi için kullanılan bir araç olarak varlığını sürdürmektedir. Sizce bu farkın temel sebebi nedir? Bizim toplumu adam etmek gibi bir iktidar problemimiz var. Tiyatroda, özellikle de çocuk oyunları buna çok alet ediliyor ve bence çok kötü ve didaktik oyunlar çıkıyor. Çocuk oyunları bağıra çağıra oynanıyor sonra duruyor oyun, oyuncular çocuklara diyor ki : -yumurta seviyor muyuuz? -Eveet... -çiçekleri kopartmayalım değil mi? -Eveet... Yani çok saçma bir şey. Sanat halkı eğitmek için yukarıdan aşağıya bir öğretmek gibi konuşmak zorunda değil. Biz hayatı anlamak için tiyatro yaparız. İyi bir film ya da oyun seyrettiğinizde kendi karakterinizde daha önce yaşamadığınız karanlık bir tarafı, belki kimselerle konuşamayacağınız özel bir sırrı paylaşırsınız o karanlıkta bizimle ve biz, onu ortaya çıkartmak isteriz. İnsanı anlamak için, hayatı anlamak için. Özel bir şey yaşamak için yaparız. Yoksa sizi aydınlatıyoruz gibi bir söylem benim için geçerli değil...
Sokak lambası gibi olma ey yar... Kime yandığın belli olsun Necip Fazıl Kısakürek... Büt Dergisi
19
H a b e r F o t o
Y
aşasın Kar aşasın Tatil - Mustafa Doğan -
İstanbul’a yağan kar az da olsa yerde kaldı. Okullar tatil edildi. Bunu fırsat bilen çocuklar bu sefer oyun alanları olarak yolları seçti. Kimisi leğen, kimisi tepsi, kimisi poşet kimisi de ne bulduysa karın keyfini kayarak çıkardı. Ee bu haliyle çocuklara “Yaşasın Kar!, Yaşasın Tatil!” dedirtti.
20
B端t Dergisi
21
22
B端t Dergisi
23
24
B端t Dergisi
25
26
B端t Dergisi
27
28
B端t Dergisi
29
30
S i n e m a
Sinemada Evrimsel Yolculuk
B B
- Müge Gül-
undan tam 156 yıl önce, 1859 yılının Kasım 24’ünde günümüze kadar süren bir fikir ayrılığının ilk adımı resmi olarak atıldı. Charles Robert Darwin isminde bir bilim adamı ‘’Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeni ya da Hayat Kavgasında Avantajlı Irkların Korunumu Üzerine’’ isimli bir kitabı yayınlayarak o güne dek kabul gören yaratılış inancını derinden sarstı. Onu bu konuda ilginç kılan ise kendisinin rahip eğitimi almış olması idi. Tartışmalar şu an bile bir parçası olduğumuz yüzyılda tam olarak durulmasa da Darwin’in ortaya attığı bu teoriyi yaratılışçıların çürütememesi oldukça belirgin bir durum.
Darwin’in türler üzerine yaptığı araştırmalardan ve çıktığı uzun seyahatlerde yazdığı günlüklerden esinlenerek ortaya çıkardığı eserinde yazanlar; bugün başta ateistler olmak üzere, Tanrı’nın varlığını ve dinleri eleştiren pek çok felsefi düşünce akımı tarafından kullanılır. Yaratılışçılar tarafından gösterilen “Maymundan mı türedik biz yani” inadına istinaden Darwin ve bugünkü evrimsel biyologların tamamı, insanın maymundan türemediğini aksine maymunlar ile kuzen olduğumuzu ve bu iki ırkı geçmişte birbirine bağlayan ortak bir ata olduğunu savunurlar. Şüphesiz evrim teorisi burada değinemeyeceğim kadar komplike ve geniş bir konu. Bizim bu yazıda ele al-
Büt Dergisi
maya çalışacağımız ise insanlık tarihini adeta keskin bir kılıç gibi ikiye bölen evrim teorisinin beyaz perdedeki etkisi. Bu teoriye dayanarak çekilen filmler ve bu filmlerin elde ettiği başarı. Bu yazıyı hazırlarken sürekli aklımda olan bir soru vardı. Yaratılışçılık üzerine o kadar çok film çekilmişken neden evrim teorisi ve sürecinin etkilerini taşıyan bir avuç film var? Bunun şüphesiz siyasi ve dinsel sebepleri ile buna bağlı gişe kaygısı taşınmasının azımsanamaz bir etkisi vardır. Lakin beni bir sinemasever olarak rahatsız eden şey aralarında ki uçurum. Şimdi sizlerle sinema için istenmeyen ve adeta üvey çocuk haline gelen evrimsel temalı filmlere doğru kısa bir yolculuk yapalım.
31
ŞŞ
MAYMUNLAR CEHENNEMİ
üphesiz ki bu cehennem Tanrı’ya inanan milyarlarca insanın düşündüğü gibi bir cehennem değildi. Evrim teorisine göre yakın bir kuzenlik ilişkimiz olan maymunların en az bizler kadar hatta bizden daha ileri bir düzeyde evrimleşerek çok daha zeki yaşama formları haline geldiklerinde neler olabileceğine ışık tutan “Maymunlar Cehennemi” Pierre Boulle’nin 1963’te yazdığı “Maymunlar Gezegeni isimli” romanından esinlenerek 1968 yılında sinemaseverler ile buluştu. İlk filmin başarısından 2 yıl sonra “Maymunlar Cehennemine Dönüş” hemen ertesi yıl “Maymunlar Cehenneminden Kaçış” 1972 yılında serinin 4. filmi meraklıları için “Maymun Cehenneminde İsyan” adı altında vizyona girdi. 1973 senesinde “Maymunlar Cehenneminde Savaş” ile seri sona erdi. 28 sene süren bir aradan sonra 2001 yılı ekim ayında Tim Burton yönetmenliğinde tekrar hayal gücümüzü harekete geçiren filmde, ani bir arıza sonucu insanların birer köle ve hayvan gibi kullanıldığı bir gezegene yolu düşen astronot Leo Davidson’un maceralarına tanıklık ettik. Tim Burton ismi geçtiğinde şüphesiz ilk akla gelen isim olan Helana Bonham Carter da “Ari” karakterine hayat verdi. Filmde insanı rahatsız eden şeylerden en belirgini kesinlikle insanların bulunduğu içler acısı durumdu. Gelişmiş zekaları ile kendilerine insanlar için adeta bir cehennem yaratan maymunları izlerken ister istemez insanın aklında çeşitli
32
görüntüler canlanıyor. Kozmetik veya ilaç sanayisi için maymunlar üzerinde yapılan on binlerce deney, çektikleri acılar ve bitmek bilmeyen zulümlere maruz kalan bu canlıların yaşadığı trajedi içinizde taşıdığınız son merhamet damlasına ağır bir gönderme yapıyor. Ee hal böyle olunca da şart- Maymunlar Ceların değiştiril- hennemi: Başlangıç diği bir dünyadiğerlerinden bida hayvanlar için yaşadıkla- raz daha farklıydı. rı gezegeni Hikayede bizi başka adeta korkunç bir cehenneme bir noktaya taşıyan çeviren insanfilmde bir enstitü de ların acınası hali sizi üzmek genetik deneyler soyerine tuhaf nucu zekaları gelişen bir hesaplaşma ile baş başa bı- maymunlardan biri rakıyor. Üsteolan Cesar’ın dralik rahatsız edimatik hikayesine ci ve eğreti bir tanık oluyoruz. biçim alarak. Maymunlar Cehennemi için sinema perdesindeki serüven burada da bitmedi. 2011 yılında yönetmen Rupert Wyatt tarafından beyazperdeye taşınan Maymunlar Cehennemi: Başlangıç diğerlerinden biraz daha farklıydı. Hikayede bizi başka bir noktaya taşıyan filmde bir enstitü de genetik deneyler sonucu zekaları gelişen maymunlardan biri olan Cesar’ın dramatik hikayesine tanık oluyoruz. Onu kurtarmak için kaçıran Will
B端t Dergisi
33
Filmin en özel yönlerinden bir iyse şüphesiz gişe başarıs ı oldu. 93 mily on dolara mal edilen film gişede yaklaşık 454 milyon dolar kazandır dı yapımcıların a. Ülkemizde 561.340 kişi ta rafından izlene n Maymunlar Cehennemi: B aşlangıç en kaz anç getiren yapımlardan b iri olarak kend ine önemli bir yer edinmiş old u.
34
ile duygusal bir ilişi içerisine giren Cesar başlarına gelen bir takım olaylar sonucu maymunlar hapishanesine düşüyor. Burada arkadaşlarını örgütleyen ve içten içe onu terk ettiğini sandığı dostuna duyduğu kırgınlık ile tek gayesi ait olduğu yer olan ormana dönmek olan Cesar bu hususta önüne çıkan tüm engelleri yok etmekte oldukça kararlı bir şekilde ilerlerken bizlerde onun ve arkadaşlarının bu savaşına tanıklık ediyoruz. Filmin en özel yönlerinden biriyse şüphesiz gişe başarısı oldu. 93 milyon dolara mal edilen film gişede yaklaşık 454 milyon dolar kazandırdı yapımcılarına. Ülkemizde 561.340 kişi tarafından izlenen Maymunlar Cehennemi: Başlangıç en kazanç getiren yapımlardan biri olarak kendine önemli bir yer edinmiş oldu. 2014 Temmuzun’da başrolünde tartışmasız Amerikan sinemasının en iyi karakter oyuncularından biri olan Gary Oldman’ın da
Büt Dergisi
olduğu pek çok ünlü oyuncu ile göz dolduran Maymunlar Cehennemi; Şafak vizyona girdi. Matt Reeves’in yönetmen koltuğunda oturduğu yapımda; yaşanan korkunç olayların adından hızla yayılan bir virüs ve bu virüsten kurtulan insanlar ile eski dostumuz Cesar ve arkadaşlarının yaşanılması neredeyse mümkün olmayan dünyada hayatta kalma mücadelesi oldukça ses getirdi. Maymunlar Cehennemi serisi şüphesiz devam edecek. Devam filmi için kollar çoktan sıvanmış durumdayken bizlere düşen bu görsel şölenin tadını çıkarmak olacaktır. Bu serinin sayesinde insanlık bundan belki de birkaç yüzyıl sonra yaşayabileceği gerçeklerle bir nevi kendi yarattığı uçsuz bucaksız cehennemiyle yüzleşirken, bir yandan da evrim ile Tanrı inancı arasında oldukça sarsıcı bir yolculuğa çıkıyor. Varılan yer ise kuşkusuz her bilinç için farklı olabiliyor.
35
Y Y
YARATILIŞ
aratılış, 2009 yılında İngiliz yapımı olarak beyazperdeye yansıdı. Film ile ilgili ilk eleştiri evrim teorisinin manevi babası Charles Robert Darwin ile ilgili bir biyografinin isminin yaratılış olarak seçilmesiydi. Bu seçim aslında oldukça ironikti. Ardından Amerika Birleşik Devletleri’nde filmin yasaklanması ile ilgili oldukça büyük bir tepki ortaya çıktı. Dindar Amerikalılar için alınan bu tedbir ile Yaratılış bu ülke
36
dışında her yere dağıtıldı. Filmin yönetmen koltuğunda Jon Amiel oturuyordu. Özellikle 90 yıllarda Kurda Tuzak, Kopya Cinayetler gibi filmlerle izleyiciyle sıkı bir bağ kuran yönetmen bu filmde Paul Bettany ve Jennifer Connelly ile çalıştı. Charles Darwin olarak karşımıza çıkan Paul Bettany performansı ile göz doldururken, Darwin’in vefakar ve her daim destekçi eşi rolünde
Connelly’e de hakkını teslim etmek gerekiyor. Karakter oyunculuğunda sağlam bir yer edinen Jennifer ve Paul eşliğinde bundan 156 yıl öncesine oldukça renkli bir yolculuğa çıkıyoruz. Darwin’i bir bilim adamından çok bir baba ve inanç ile inkar arasında kalan çaresiz bir insan olarak görebileceğiniz filmde 10 yaşındaki kızını yitirince
Büt Dergisi
hayatı altüst olan işkolik bir bilim adamının dramına tanıklık ediyorsunuz. Yaratılış müzikleri, oyuncuları ve hikayesi ile izlenmeyi hak eden bir yapıt. Önyargısız ve sakin bir bakış açısı ile ele alındığında duygusal olarak beklentilerinizi karşılayan filme bir göz atmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
37
38
B端t Dergisi
39
2 2
014’ün tartışmasız en harika filmlerinden biri Lucy oldu. Ağustos ayında vizyo na giren filme gittiğimde antrakt olduğu an etrafıma bakıp nasıl yani dediğimi hatırlıyorum. Çünkü film o kadar sürükleyiciydi ki dakikalar bildiğiniz an gibi geçti. Lucy, Luc Besson gibi deha tarafından yönetilen ve sırf bu yüzden bile görmeniz gereken bir yapım. Besson benim için Leon ile ölümsüzleşse de Beşinci Element’ten Jeanne D’arc’a hatırı sayılır bir geçmişe sahip.
LUCY uyuşturucu kuryesi olarak ülke dışına yollanan Lucy karnına özel bir operasyon ile yerleştirilen sentetik uyuşturucu paketinin patlaması sonucu beyninin kullanım oranının arttığını fark eder. (İnsanlar için bu oranın %10 olduğu varsayılırken Lucy’de bu oran %100’e çıkar.)
Lucy ile ka gelen güze Scarlett Joh izliyoruz. G kadar ses to sevdiğimiz filmimiz de mı yoksa ş olduğuna b karar verem Lucy ile ol güçlü bir b turan oyun yılların den aktörü Mor man eşlik e
Film boyunca Lucy’nin bir yandan kalan uyuşturucu kuryelerine ulaşmaya çalışırken bir yandan da kazandığı olağan dışı güçler ile sınavına tanıklık ediyoruz. Kendisine Yönetmenin çekimlerindeki başarı ve gerçek- ne olacağını fark eden genç kadın lik bizi bizden alsa da bilimkurgu gibi bir ona yardım edebileceğini düşündütarzda bu kadar ileriye gidebileceğini sanırım ğü profesör Samuel Norman’a pek kimse tahmin edemiyordu. ulaştığında ise bazı şeyler için Lucy ile karşımıza gelen güzeller güzeli Scar- gerçekten çok geçtir. lett Johansson’u izliyoruz. Görselliği kadar ses tonunu da sevdiğimiz oyuncu filmimiz de Film boyunca yer yer evrim teobahtsız mı yoksa şanslımı olduğuna bir türlü risinin kokusunu alabileceğiniz karar veremediğimiz Lucy ile oldukça güçlü görüntülere rastlarken yer yer de bir bağ oluşturan oyuncuya yılların deneyimli profesörün etkileyici anlatımından aktörü Morgan Freeman eşlik ediyor. tanıklık edebileceğiniz bilgilere yer veriliyor. 1937 doğumlu Freeman’ı idealist bir bilim adamı olarak izlediğimiz filmin kötü adamı Lucy’deki bence en başarılı gönise Koreli efsane oyuncu Choi Min-Sik. derme su götürmez ki ilk dişinin adı Lucy göndermesiydi. Fransız Kadrosu ile gücüne güç katan filmin konusu asıllı Maurice Taieb ve fosil bilimise oldukça ilginç. Ailesinden uzakta üniver- ci (paleontolog) Daniel Johanson’ın Etiysitede okuyan genç bir kadın olan Lucy daha opya’da 1974 yılında bulduğu ilk insanımsı tam tanımadığı bir adamla kısa süren ilişkisi- maymuna Lucy ismi verilmişti. Günümüzde nin içinde kendi bir anda mafya hesaplaşması ondan daha eskisine de rastlansa Lucy halen içinde bulur. Mafya liderinin talimatı ile popülerliğini koruyor.
40
arşımıza eller güzeli hansson’u Görselliği onunu da z oyuncu e bahtsız şanslımı bir türlü mediğimiz ldukça bağ oluşncuya neyimli rgan Freeediyor.
Büt Dergisi
41
Filmin sonunda evren ile bütünleşen karakterimizin akıbeti hakkında karar size bırakılırken aklınız hiç olmadığı kadar karışacaktır. Evrimin var olup olmadığı konusunda henüz tam ve net bir kanıt sunulamasa da bilim dünyası bu teoriyi tamamen kabul etmiş durumda. Bizler için akıl karıştırıcı olan ise etoloji, fizik, biyoloji ve benzer bilim dallarının tamamen tanrı yoktur veya vardır sorusuna gereken şeffaflıkta cevap verememesidir. Sanırım burada asıl önemli olan ister milyonlarca yıl önce evrimleşerek kazandığımız ister yüce bir güç tarafından bize bağışlanan en önemli özelliğimiz olan zekamızı en doğru biçimde tüm evrenin iyiliği için kullanmaktır. Bunun dışındaki her şey inanın küçücük birer noktadan pekte farklı değil. Çünkü her şey yaşam denen bir sürecin içine hapsolmuş durumda. Ve bizler de gün geçtikçe başlangıç mı yoksa sıradan bir yok oluş mu olduğunu bilemediğimiz bir yolculuğun sonuna doğru ilerliyoruz. Hepsi bu.
42
B端t Dergisi
43
Bob Marley (6 Şubat 1945 - 11 Mayıs 1981)
Farkını yansıt, değiş, geliş, keşfedilmeyeni
keşfet, yücelerin içinde yüksel.
Sonunda tek ol!
44
B端t Dergisi
45
Fİ LM ÖN ER İ
46
BİRDMAN
(Cahilliğin Umulmayan Erdemi)
Birdman veya Cahilliğin Umulmayan Erdemi, bir süper kahramanı canlandıran ünlü aktör Michael Keaton’ın, Broadway oyunlarına tırmanma mücadelesini anlatan kara mizah bir komedidir. Açılış gecesine yaklaşırken, egosuyla, ailesini, kariyerini ve kendini toparlamakla baş edecektir. Başrollerini Michael Keaton, Zach Galifianakis, Edward Norton, Andrea Riseborough, Amy Ryan, Emma Stone, Naomi Watts, Lindsay Duncan, Merritt Wever, Jeremy Shamos, Bill Camp ve Damian Young’ın paylaştığı bu yapıtı Fox Searchlight Pictures ve Regency Enterprises seyircilerin beğenisine sunuyor. Filmin prodüktörlüğünü ise New Regency, M Productions ve Le Grisbi prodüksyon üstlenmiş durumda. Filmin yönetmen koltuğunda Alejandro G. Iñárritu
oturuyor. Kendisi aynı zamanda Nicolás Giacobone, Alexander Dinelaris, Jr., Armando Bo ile yazar kadrosunda da bulunuyor. Filmin prodüktörlüğünü Iñárritu, John Lesher (END OF WATCH), Arnon Milchan (12 YEARS A SLAVE) ve James W. Skotchdopole (DJANGO UNCHAINED); yapımcılığını ise Christopher Woodrow (KILLER JOE), Molly Conners (FROZEN RIVER) ve Sarah E. Johnson (WISH I WAS HERE) üstleniyor. Film ekibinde ise fotoğraf yönetmeni Emmanuel Lubezki, ASC/AMC (GRAVITY); üretim tasarımıcısı Kevin Thompson (MICHAEL CLAYTON); Düzenlemede Douglas Crise (BABEL) ve Stephen Mirrione, A.C.E. (AUGUST: OSAGE COUNTY); rollendirmede Francine Maisler, CSA (12 YEARS A SLAVE); kostüm
Vizyon Tarihi 27 Şubat 2015 (1s 59dk) Yönetmen Alejandro González Iñárritu Oyuncular Michael Keaton, Zach Galifianakis, Edward Norton Tür Komedi , Dram Ülke ABD dizaynında Albert Wolsky (REVOLUTIONARY ROAD) bulunuyor. Alejandro G. Iñárritu‘nun kara mizahı Birdman’de Riggan Thomson (Micheal Keaton) yeni ve iddialı bir Broadway oyununa önderlik ederek can çekişmekte olan kariyerini canlandırmaya çalışıyor. Bir çok açıdan bu göze alınması zor bir hamle ancak eski sinema süper kahramanı bu yaratıcı hareketin, kendisinin sadaece bir Hollywood olmadığını ve insanların gözünde sanatçılığını meşru hale getirmesi için büyük umut içerisindedir.
çalışan eski karısı Sylvia (Amy Ryan) ile uğraşmak zorundadır. Oyunun açılış gecesinde Riggan’ın baş aktörü provalar sırasında garip bir şekilde Yönetmen Iñárritu hikayede Riggen’ın yaralanır ve yeri doldurulması gerekir. Baş onun kısa ömürlü başarı hikayesini soraktrist Lesley(Naomi Watts) ve en yakın guladığını belirtiyor. “İnsan her ne kadar arkadaşı Jake (Zach Galifianakis)‘in önerisi başarılı olursa olsun, ne kadar zengin ile hasılat garantili Mike Shiner(Edward veya ün sahibi olursa olsun bunun geçiNorton) baş aktörlüğe getirilir. Mike sahnci bir ilüzyon olduğunu bilerek verdiği eye çıkmaya hazırlanırken aynı zamanda egoların savaşını keşfetmek istedim. Yani kız arkadaşı ve oyuncu Laura (Andrea Rise- istediğinizi düşündüğünüz şeylerin elde borough), psikolojik terapisi yeni biten kızı ettiğinizde verdiği geçici zevki. Riggan ve aynı zamanda kişisel asistanı olan Sam derin bir insan”.diye ekliyor. Iñárritu (Emma Stone) ve her şeyi düzenlemeye “Ben onu eşitsizlik ve onursuzca hırsların
Büt Dergisi
47
çevrelediği gerçeklerden gelen Don Kişot olarak görüyorum. Bu aslında hepimizin hikayesi. Ben şüpheler ve çelişkiler tarafından yönlendirilen, belirli belirsiz kusurlu karakterleri seviyorum. Yani bu bildiğim herkes demek oluyor. Riggan’ın seçimleri pek iyi değil ancak bu sefer etrafındakileri de etkileyecek. Riggan hayatı boyunca aşkla hayranlığı birbirine karıştırdı. Ancak ikincinin ilgisizliğinin farkına varınca kendini ve etrafındakileri sevmeyi acı çekerek öğrenecek. Riggan’a sadece insan olarak baktım ama aktör olmak özel bir kişilik ister. Riggan’ın egosu gerçekle ilüzyon hayatın arasındaki kısa çizgide yaralanmış durumda. Birdman’in gölgesi o istese de istemese de can sıkıcı bir şekilde yanında. O kendi için bir “ben” yolculuğuna çıkar ve burada egosuyla savaşır. Birçok kısıtlamaya karşı kalıplarını arkasında bırakmak ister. Burada biraz trajik biraz komik ancak sürreal bir geçeklik söz konusu” diye ekliyor Iñárritu. “Birdman Riggan’ın süper egosu ve Birdman’in perspektifinden Riggan bu oyunu oynamaktan aklını kaçırmış birisi. Riggan’ın perspektifinden ise Birdman aklını kaçırmış biri. Dışardan bakıldığında ise ikisi de çok tutarsız. Iñárritu’nun diğer filmlerindeki gibi BIRDMAN’de insanların gerçek ve ilüzyon karakterler arasındaki o gergin ve komik yolu yürüyüşünü Riggan vasıtasıyla bize aktarıyor. “Ben her zaman söylerim, 40 yaşına
48
geldiğinizde sizi korkutmayan şeyler denemeye değmez. Ve bu beni iyi bir şekilde korkuttu. Bu benim konfor alanımın dışında yeni bir bölge oldu.” diye ekliyor Iñárritu. “Bu karakter temelli, yoğun dram içeren ancak komik olayların süslediği bir hikaye. “ Bu Alejandro için yeni türde bir film” diyor yapımcı John Leshler.”İnsan alanında o çok yetenekli.Bunun gerçekten proje, film, hikaye ve insanlar hakkında gerçekçi olmakla alakası var. Bu perspektifte bakınca daha da iyi hale geliyor.” diye ekliyor Keaton. “Modern zaferin günümüzdeki tanımı uzun yıllar çalışma sonucu değil ivedilikle kazanılmış bir ün olmuş durumda. Bir saniyede 800.000 beğeni veya takipçi sahibi olabilirsiniz ve bu sizin için bir başarı olabilir ancak bu aldatıcıdır. Sosyal medyadaki dolaylılık bir insanın gerçeklik anlayışını kolaylıkla bozabilir. Özellikle Riggan ünlü olmak için beklentileri yerine getirmek zorundadır. Tüm bunlar Riggan için çok zorlu bir geçiştir. Bu bir adamın popüler kimliğinden daha fazlası olduğunu kanıtlamaya çalıştığı bir film. Ama günümüz dünyasında kim ciddi ve dürüst olmak istiyorsa hedef alınır.” diye açıklıyor Iñárritu. Sonuçta ben, dünyayı, doğamızı kusurlarıyla ya da hatalarıyla ona yaklaşım ve yaşayışımızı komik yoldan dile getirmeye çalıştım.”
B端t Dergisi
49
R
ö p o r t a j
Babil.com’un sanat yönetmeni Bilen Işıktaş:
“SİYAH BEYAZ çizgiler artık RENKLENDİ”
B
- Ulya ALTINTAŞ / ulya.marmara@gmail.com -
abil.com’un sanat yönetmeni Bilen Işıktaş’la ‘Babil Türk Müziği Topluluğu’nun prova gününde buluşt Onlar şubat ayı konserlerine hazırlanırken biz de kon er öncesinde o harika eserleri dinleme fırsatına erişmi olduk. Fotoğraf çekimi sırasında hepsinin elinde enstrümanları vardı. Bizde en değerli enstrümanımız ka mimizi alarak oturduk koltuğa ve neler mi konuştuk, işte o da aşağıda... Keyifli okumalar...
50
-
l tuk. nsiĹ&#x;
ale-
BĂźt Dergisi
51
• Bilen Işıktaş’ı tanıyarak başlayalım... 1980 İstanbul doğumluyum. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı mezunuyum, yüksek lisansımı da orada yaptım. Öğrenim hayatım İstanbul’da başladı ve halen İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Teorisi ve Müzikoloji doktorasına devam ediyorum. Bunun yanı sıra İstanbul Fasıl Topluluğu ve CRR Türk Müziği Topluluğunda ud icracısı olarak çalışmakta, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Müzikoloji Bölümü, Osmanlı Dönemi Müziği Uygulama ve Araştırma Merkezinde (OMAR) Öğretim Görevlisi olarak görevimi sürdürmekteyim. • Ud’la tanışıklık nasıl başladı? Kabiliyetinizi ilk kim fark etti ya da sizin kendi ilgilerinizden ortaya çıkan bir durum muydu? Ud’la lise yıllarımda tanıştık. Evde babamın bir udu vardı; çünkü kendisi, zamanında ud derslerine başlamak istemiş fakat şartlar gereği gidememiş. Bende o geçmişte özlem duyduğumuz mahalle kültüründe büyüdüm. Buradaki müzikal kültür daha çok halk müziği, özgün müzik ağırlıktaydı. Babama bağlamaya başlamak istediği söylemiştim. O da evde hazır ud olduğunu söyleyip beni o yönde teşvik etti. • Babanızın Ud’a ilgisi nereden geliyordu? Onun özel nedenleri varmış. Sanırım duygusal bir konu... • Yani içinizde bağlama aşkı varken biraz da istemeyerek mi Ud’a başladınız? Biraz öyle oldu aslında müziğe küçük yaşlardan itibaren bir ilgim vardı. Ama daha erken
52
başlayacağıma daha geç başlamış oldum. Bağlama yerine ud teklifi sunuldu, kısmet ud’a imiş. • İTÜ’nün sınavları nasıl oluyor, zorlandınız mı yoksa öncesinden gelen yetenekler belirleyici oluyor mu? Beni yaralayan soruyu sordunuz. Çünkü 1999 yılında, yani ilk girişte İTÜ’yü çok istememe rağmen kazanamamıştım. Konservatuara talep çok yoğundu o dönemde. Dönemin jürisi eğer benim kulağım gelişmedi diye beni almadıysa aradan geçen sürede ben kulakta bir değişim olduğunu düşünmüyorum. Çünkü hazır öğrenciyi herkes alır, biraz daha işlenmemiş olacaksınız ki okul bir şeyler katıp, kendi katkısını da size aktarsın. Sanırım jüri tarafından yeterli donanım ve yeteneğimin olmadığı kabul edildi ki böyle bir karar verildi. Sonra aynı okulda hocalık yapmaya başladım. Bu da kısmet! • Sonraki şansınızı ne zaman denediniz? Nasipte varsa bir şekilde oluyor işte. Belki
“
Türk Müziği köklü bir gelenek, önemli bir medeniyetin mirasçısı. Bahsettiğimiz medeniyetin de mirası ve kültürü, sosyal dokusu bu coğrafyaya ait.
“
Büt Dergisi
sizin kafanızda idealize ettiğiniz, belirlediğiniz koşullarına göre olmuyor ama karşımıza çıkan fırsatları değerlendirmiş oluyoruz. 1999 yılında üniversiteye giremeyince, 18 aylık askerlik görevimi Hatay’da yaptım. Geldikten sonra da zaten annem başta olmak üzere ailem konservatuar sınavına tekrar girmem konusunda beni teşvik etti. 2003 yılında da
nihayet konservatuar öğrencisi oldum. • Ud’a küsmemeniz iyi olmuş... Kader diyelim. Aslında sanatçı dediğiniz duygusal tarafı yoğun olan insandır, ama ud’u sevmem, ondan kopmama engel oldu. • 3Dem Ud Trio grubunuzdan bahsedebiliriz... Yalnızca 3 ud’un bir araya gelerek müzik yaptığı bir grubuz. 2004 yılında çalışmalarına başlayan bu trio çeşitli festivaller ve konserlerle müziğini dinleyicisiyle buluşturmayı başardı. Bunu da “Geç” adlı bir albüm ile taçlandırdı. • 3Dem için yeni çalışmalar
var mı? Aslında şu süreçte bir araya bile zor geliyoruz. Çünkü üçümüzün de farklı farklı alanlarda çalışmaları oluyor. Bizim zihnimizdeki müziği üretebilmemiz ve yeni bir albümde bunu sunabilmemiz için uzun ve titiz bir ön hazırlık dönemine ihtiyacımız oluyor. Müzik sizin yaşama biçiminiz olduğunda baştan savmalığa tahammül edemiyorsunuz. Hele söz konusu olan ileriye yönelik kalıcılığı hedeflenen bir sanat yapıtıysa. • Babil Türk Müziği Topluluğu’ndan da bahsedelim... Biz ekip olarak kurumsal bir çatının altındayız. Libronet temelinde, Calibro ve Babil. com iç içe. Bilgi ve teknoloji hizmetleri sunan bu şirket dijital yayıncılık, elektronik kitap hizmetleri, internet kitapçılığı üzerine çalışmakta, biz de bu şirketin sanat ayağıyız. Genel direktör Mehmet Ali Çalışkan Beyefendi benden ud dersleri alıyordu, kendisiyle dostluğumuz da vardı ve Türk Müziğini
53
medeniyetin de mirası ve kültürü, sosyal dokusu bu coğrafyaya ait. • Babil Türk Müziği Topluluğu konserlerine gelenler ne dinliyor? Genelde romantik dönem ve 20.yüzyıl müziği ağırlıklı olup repertuarımızda çoğunlukla şarkı formunda eserlere yer veriyoruz. Bunu yaparken klasik formların hepsini yerine getiremesek de kimi zaman gazel, kimi zaman taksim, saz semai, peşrev, sirto gibi formları da kullanıyoruz. Bu müzik bizim müziğimiz ve sandığımız kadar uzak değil. Buradaki arkadaşlarımız da canlı renkler olarak müziğe yakınlaşmayı kolaylaştırıyor. “Türk Müziğine müzikal farkın- • Türk Müziğine genç kesimin talep göstermemesinin sebebi ne? Üstelik pek çok dalık yaratmalıyız” konser yapılıyor, geneli ücretsiz ve çok güzel eserler seslendiriliyor... • Babil Türk Müziği Topluluğunun amacı Özeleştiri yapmamız lazım. Bu müziğe biraz nedir? uzak bırakıldık ve sunulan müziğin bağlantısı Türk müziğinde ulaşmayı hedeflediğimiz pedagojik olarak kurulmadı. Babil’de çok noktalardan biri de aslında kendimizde var usta isimler, genç ve yetenekli arkadaşlar var. olan ortak müzikal geçmişe dair bir farkınİlk üç konserimizde izdiham görmek bizi çok dalık yaratmaktır. Çünkü Türk Müziği köklü mutlu etti, çünkü bu bir fotoğrafsa bu fotoğbir gelenek, önemli bir medeniyetin mirasçısı. rafta her yaş grubundan Bahsettiğimiz dinleyici yer almaktaydı. • Siz bunu nasıl başarıyorsunuz? Popüler kültüre çok hizmet etmeyen ama gelenekten de kopmayan bir çizgi belirledik. İlk konserde iyi bir reklam kampanyası yürüttük. İnsanları müziğe yakınlaştırdık, seçtiğimiz eserlerin de bunda katkısı büyüktü. Kültüre ve kendi özümüze çok sevdiği için grubumuzu kurmamızda önayak oldu. Solistlerimiz Hamide Uysal, Sami Dural ve Yaprak Sayar. Kemanda Aziz Şükrü Özoğuz, Kanunda üstadımız Ahmet Meter, Viyolonsel Volkan Ertem ve Ud’da bendeniz. Hepimiz konservatuar çıkışlıyız. Zaten iyi dostlarız. Kimi topluluklarda sadece o gün buluşulup çalışmalar yapılır, tabii profesyonellik her yerde çalışılabilir koşulları getirir. Zaten normal yaşamımızda da görüşürüz. Etkinliklerimizde ücretsiz oluyor ve genelde her ay kültür merkezlerinde konserlerimizi veriyoruz.
54
uzaklaşmadık. Annelerimizin kulaklarımıza okuduğu ilk milli ninnimiz olan dandini dandini dastana ninnisinde bile Hicaz makamıyla tanışmış çocuklarız. Makam algımız bile orada başlıyor. Bunu bilmeden yapsalar da araya çizilmeye çalışılan siyah beyaz çizgiler artık renklendi ve ne kadar çok renk kullanırsanız insanlar arasındaki etkileşim o kadar artıyor. • Eser seçimine özellikle dikkat ediliyor o zaman... Eserler arasında iyi bir dağılım yapıyoruz çünkü bilinen eserleri zaten herkes istediği yerden dinleyebilir. Biz konsere gelen insanların salondan memnun ayrılmasını hedefleyen bir repertuarla çıkıyoruz karşılarına. Bu noktada dinleyicimizin yaşına yönelik önyargılı bir tavır ya da konsept belirlemiyoruz. Gelen kişi kaç yaşında olursa olsun eğer ilk defa geliyorsa orada kendinden bir şeyler bulsun istiyoruz. • Babil’le ilgili gelecekteki planlarınız neler? Sosyal medyadan bizlere ulaşıp Ankara, Bursa ve İzmir gibi şehirlerimize davet eden müzik dostlarımız var. Önümüzdeki senelerde yurt dışında da büyük bir konser planlıyoruz. Hatta çok önemli bir orkestrayla çalacağız bu da şimdilik sürpriz olsun. Türkiye’de de önemli bir orkestrayla Türk müziğinin seçkin eserlerinden oluşan bir repertuarı harmanlayacağız. Bu çalışmaların ayı, günü ilerde ortaya çıkacak. • Sizin Türk Müziği dışında beslendiğiniz, dinlediğinizde iyi hissettiğiniz müzikler var mı? Klasik Batı Müziği eserlerini seviyorum özellikle senfonik müzik ve saz müziğindeki virtüözite beni cezbediyor. Horowitz, Heifetz günümüzde Itzhak Perlman ve Maxim Vengerov gibi ustaları takip ediyorum. Bir müzisyenin geniş kaynaklardan beslenmesi-
Büt Dergisi
nin zorunluluk olduğunu düşünüyorum. Onun için bugün Türkiye’de popüler olarak yapılan müziği de genç bir akademisyen olarak anlamaya, analiz etmeye çabalıyorum. Örneğin pop kültür ikonlarında Tarkan’ı dinlerken hem müziği hem de müziği oluşturan o alt yapıyı çok iyi kullandığını görüyorum. Aklıma gelmişken ‘Benzemez Kimse Sana’yı okuduğunda insanların sevmesi de bu yüzden.
“Yarışmalar motivasyon açısından çok faydalı” • 2009 yılında Beyrut’ta dünya ikinciliğiniz var, o zaman neler hissetmiştiniz? Ud hocam Mehmet Bitmez’in teşvikiyle katıldım. Kendisi konservatuarda bize çok şey öğreten ve Arap dünyasının da yakından tanıdığı bir isimdir. Bende repertuarı aldım ve hocamla birlikte iyi bir hazırlık süreci geçirdim. Hem yarışmanın belirlediği eserleri hem de kendi seçtiğim eserleri icra ettim. Türkiye’den yalnız ben vardım, keşke duyurular daha iyi olabilseydi. Bu tür yarışmalar hem motivasyon hem de bir çizgiyi aşma açısından çok faydalı oluyor. • İstanbul Üniversitesi’nde de hocalık yapıyorsunuz, nasıl gidiyor? Evet, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Müzikoloji Bölümü’nde çalışıyorum. Ayrıca OMAR’da da görevliyim. Ud dersi ve Türk müziği form bilgisi gibi derslere giriyorum. Değerli hocamız Gönül Paçacı’nın emekleriyle yeni kurulmuş bir bölümüz. Önemli bir ders müfredatı ve akademik kadroyla öğrencilerimize en iyisini vermeye çalışıyoruz. Yine ilerleyen süreçte öğrencilerimizin daha akademik bir donanıma sahip olmalarını temenni ederim.
55
Hazırlayan: Siyahi
Ç arpa Ç arpa A s t r o l o j i 56
Gerçek Kişi ve Kurumlardan Esinlenerek Oluşturulmuştur %100 Organiktir... İyi Hazımsamalar Bunlar nasıl burç yorumları dimi ahahahahha, amaç bu Sevgili Seyirciler... Amaç, üzgünüm ki içinde kendi burcumun da olduğu bu Astroloji ekini ayrım gayrım gözetmeden eleştirebildiğim kadar eleştirmek. Neden mi yapıyorum bunları, birincisi çok iyi bir gözlemciyimdir. İkincisi de her ay 12 tane elalemin burcunu burada saydıra saydıra yazmak vallahi de billahi de kolay değil, amaç hep beraber gülümsemek. Belki düzelirsiniz ahahah diğer ay görüşürüz canlarım.
Nerde unuttum aklımı acaba ah nerede vah nerede. Bir bulabilsem ah nerede. Valla Koç eğer bir yerde bir akıl bulursam ilk getireceğim burç sen olursun. Zaten o akıl da bir yerlere salınmışsa sen de sırıttığı içindir. İnsanlarla işin bitince onları nasıl sattığını ve umursamadığını bir gün sesin kimselere ulaşmadığında anlarsın. Ama sen bu bildiğim bildik tavırlarınla daha çok çekersin. Boğa gibi dert olmaz olsa da derde derman olmaz. Eğer sende burcunun adından esintiler bulunsaydı en azından etinden yararlanırdık. Sütünden yine yararlanamazdık çünkü sen bir Boğasın. Ama her yere hoş gidersin de bir de eli boş gidersin. Övünecek şeyler yapman için övünülecek bir karakterin olması lazım, istersen bir şeyleri değiştirmek elinde, bilmem anlatabildim mi?
ALLAH’IM neydi günahım, günahım neydi ALLAH’IM diye diye seslensem acaba sesime ses gelir mi? Gerçi söz konusu İkizler’se pek bir şey değişeceğini sanmıyorum. Tam seviniyoruz hepsi aynı değil elbet bir şeyler güzel olacak diyoruz ama bir bakıyoruz ki köy de aynı kasaba da. Evet evet kafanda aynı, taş kafalı İkizler, madem iki kafan var bari biri adam gibi çalışsaydı da azcık düşünceli davransaydın. Artık öyle duygusalsın böyle duygusalsın konularına girmekten sıkıldım. Sendeki gözyaşı da bizdeki çamur artığı mı? Ben her şeye üzülürüm, aman da kafama takarım ayaklarına yatıp yatıp insanları nasıl azarladığını, dediğim dedik çaldığım düdük tavırlarında olduğunu bilmeyen yok. Senin çaldığın da ancak düdük olur zaten, senden de viyolonsel çalmanı beklemiyoruz puahhahaha bu ay yine beni çok eğlendirdin be Yengeç.
Başaklık tohumu ektim tarlaya, topraktan kokusu geldi burnuma. Ayyyyh ne dediğimi bilemiyorum çünkü bu burç genelde ne konuştuğunu bilmez. Anlatamayan burçta anlaşılmaz be gülüm. Duygusal olarak sevgi ister, sevilince de tavrın biri bin para. Kendisini lady sanar ama hal ve hareketlerinden öyle bir tavır da göremezsiniz. Olmayanı gösterip saygı görmeye çalışırsın ama olmayan bir şeye saygı gösterilmediğini de bilmezsin kuzucuk.
Bende bu Teroma ne diyeyim neler edeyim bilmiyorum. İki tane kefesi ipektendir kesesi. Al terazi gönlümü koy kefeye, ben kendimden geçtim de sen de alem nedir de. Sanatçı kişilikli olduğu söylenir durulur ya hani sanata geldim aşka geldim. Aşk demişken sakının terazi erkeklerinden, çünkü her haltı yiyip dünya iyisi insanlara da dünyayı zindan ederler. Say say bu ay da yay’a say. Valla saymamak elde mi. Hayatına bi bakalım mesela. İnsanları ne güzel de yargılarsın. Bunu yaparken de yetişme tarzını ve kültürünü ortaya atarsın ama önce dön de kendine bir bak derler insana. Ama dikkat bunu insana derler. Sen tavırlarınla nasıl davrandığını kendine bi yüksek sesle söyle bakalım. Başkalarına hocalık yapmadan önce senin de kendi hayatına bakman şart be Yay. Ve en sana söylemeyi en sevdiğim bölüm, Yay, haydi kay kay. Nasıl sakin sakin durursun. Gören de sanar ki gerçek Oğlak gibi uslusun. Ama sende insansın ya hani, keşke insanlık yaparak geçse ömrün. Keşke o fesat fikirlerini ve cimriliğini bir kenara bıraksan. Mesela ettiğin tövbelerden geri dönmesen sonra pişman olup serzenişler etmesen. Ben ne söylesem boş be Oğlak, senin kendi hayatını kendine kanıtlaman gerekiyor. Senin sevmeyi öğrenip sonra naralar atman gerekiyor. Aksi kafalı insanların burcu Kova. Kova kadar başına taş düşsün diyeceğim ama o kovanın büyüklüğü de önemli. Ağır bir şey olması gerekiyor ki beyin damarlarında azcık kasılma olsun da insanlara eziyeti bırak yafrukuş. Bütün cemaati senin için dua etsin diye toparlayacağım, haydi hayırlısı. Bir an önce feraha ermemiz açısından senin tavırların büyük önem arz ediyor. Ah bu burcun adını görünce bile sinirlerim geriliyor yahu. Şimdi ben hayatım boyunca erkeğinden dişisinden hayır görmediğim bir burcu nasıl anlatabilirim. Söyleyin bir daha anmasın benim adımı, söyleyinnnnnn daha unutmadım yalanlarını Aslannnnn. Valla benden uzak dere boyu mor salkımlara yakın ol, benden uzak Ordu’nun derelerine yakın ol. Aman Aslan adın batsın, benden uzak ol da git ormana kral ol.
Büt Dergisi
Kendisi çok haklı ve adaletli tavırlarıyla geçinir. Ama Adaletin A’sı olsa, Hakkın H’si olsa ne mutlu. İnsanları bozar bozar sonra da kendisi biraz bozulunca, aynıııı bozuk yoğurt gibi ekşir ve köpürür. O zaman niye zindan edersin el’e şu ömrü, seninkisi ömürde onların ki kömür mü? Bak yahu bu akrep söz konusu olunca kafiyeli cümleler bile kuramıyorum. En iyisi akrep gibi akreplik yapanları Yaradan’a havale edin de alsınlar havalarını.
İnatçısın sen inatçı ne olursun bırak bu huyuuuuu. Bu huy değil ki, hop dedik dümbüllük. Yahu ağlarsın zırıl zoril. Aman da duygusalsın sanarlar halbuki senin ağladığına beş yaşındaki çocukta ağlamaz 60’lık kadında. Ben seni çözemedim dostum klinik çözsün. Derdine derman olmak için sudan çıkmış balık oldum ama suda boğuldum. Aklını peynir ekmekle değil de zeytinli poğaçayla yiyen burçsun vallahi.
57
Cem Karaca (5 Nisan 1945 - 8 Şubat 2004)
Saygı ile anıyoruz... Hayatta hiçbir şeyim az olmadı senin kadar, Hiçbir şeyi istemedim seni istediğim kadar. Sende başını alıp gitme ne olur. Ne olur tut ellerimi. Ne olur...
58
B端t Dergisi
59
Ser
“BAZI YÜZLER UNUTULMAZ” 12-28 Şubat 2015 tarihleri arasında Nişantaşı-Galeri Eksen’de gerçekleşecek olan interdisipliner, küratöryal sergi “Bazı Yüzler Unutulmaz”a bütün sanatseverler davetlidir! “Bazı yüzler, baktığımız ilk andan itibaren bizi etkisi altına alır ve aynı sonsuz anlarda belleğimizi o donuk zamana hapseder. Sanat tarihinde eşsiz figürlerin unutulmaz yüzleri; Michelangelo’nun kavmine kızan Musa’sındaki kızgın, tatminsiz yüzü, Da Vinci’nin Mona Lisa’daki hüzünle karışık gülümseyen yüzü, Bernini’nin Davut heykelinde, Golyat’a taş atan öfkeli bakışları… Müzik dünyasında “Rock N Roll’un büyükannesi” lakabıyla Tina Turner yılmaz kahkaha dolu gülümseyişiyle, reggae müziğinin babası Bob Marley’in sıcak, umutlu gülüşü… Filmlerden izlediğimiz bazı özel yüzler de asla unutulmaz; Persona filmindeki Elisabeth karakterinin durağan, kendini beğenmiş özgüvenlikteki geniş, arzu nesnesine dönüşen ölümsüz yüzü, Jack Nickolson‘ın Jack Torrance karakteriyle Shining filmindeki manik/korkutucu bakışları, Marlyn Monroe’nun ölümsüz pozlarındaki şuh, sıcak gülüşü, Brad Pitt’in Fight Club filmindeki yakışıklı ama serseri haliyle Edward Norton’a dönen çoklu yüzü, Bir Zamanlar Amerika filmindeki ‘Harmonika’ karakteriyle Charles Branson’un ölümlere alışık soğukkanlı yüzü, Casablanca filminin unutulmaz yüzü Inrad Bergman, Türkan Şoray’ın biraz utangaç, biraz şımarık bakışları, Şener Şen’in şakacı gülümseyişi, Yıl-
60
rgi maz Güney’in “çirkin kral” bakışları, Barış Manço’nun efsanevi güleç yüzü, uzun saçları, Turist Ömer Sadri Alışık’ın güldürürken düşündüren saf/kurnaz bakışları, uzun yıllar toplumcu gerçekçi filmlerde oynamış “ağır abi” Tuncel Kurtiz’in toplumsal duyarlığını sürdürdüğü kederli, kaygılı bakışları. Diğer yandan siyaset/politika dünyamıza yön vermiş, pişkinliğin ‘her şeye bir kılıf uydururuz’un bulucusu “Demokrasilerde çare tükenmez” lafının ebesi Süleyman Demirel gülüşü, Hindistan’ın İngiliz sömürülerine karşı pasif direnişiyle efsaneleşen kurtuluş kahramanı Gandhi’nin dingin, vakur yüzü… Aşina olduğumuz yıldızlardan, hiç tanımadığımız, bazen ışıklarda karşıdan karşıya geçerken bir anda tutulduğumuz ve bir daha hiç görmediğimiz, benzerine rastlamadığımız, rastlayamayacağımız görsel hafızamıza kazınmış unutulmaz yüzler. Bir kaş-göz, bakış, bazen bize sempatik, dikkat çekici gelir ya da karizmatik görünür, o bakışa yoğun anlamlar yükler, çok şey katarız. Daha sonra sahip olmadığı ve belki hak etmediği anlamları bile ona biz yakıştırırız. O bıraktığı iz zihnimizden hiç silinmez ve bazı keskin hatılı, belirgin yüzler gerçekten unutulmaz. Diğer yandan, tam tersine, bazı yüzler de net hatırlanmadığı, çocukluğumuzdan beri görmediğimiz, tam anımsanamadığı, ya da flu hatırlandığı, şu an hayatta olmayan veya uzaklara gidip haber alamadığımız bir yakınımızın belirsiz yüzü asla unutulamaz. ” diyor Şeref Akşit. Şeref Akşit küratörlüğünde resim, heykel, seramik, illüstrasyon, dijital baskı, video ve fotoğraf olmak üzere disiplinlerarası bir sergi. Sanatçılar; Ahmet Kiracı, Aslıhan Aksun, Berrin İlhan, Beste Koş, Ceren Topsakal, Çağdaş Erçelik, Deniz Gökduman, Ercan Olgun, Esra Kürtür, Ethem Onur Bilgiç, Ezzaldin Shahrori, Gökçe Pehlivanoğlu, Harun Tole, Maryam Sahafzadeh, Murat Berköz, Nezihe Bilen Ateş,Onur Şenbaş, Saydan Akşit, Tayfun Gülnar, Yeşim Ustaoğlu, Yoldaş Ataseven, Zafer Erkan. 28 Şubat 2015’e kadar bu çok renkli, çok anlamlı “yüz”lere sahip sergiyi Galeri Eksen’de gezebilirsiniz.
Büt Dergisi
61
Işın Karaca’dan “Ey Aşkın Güzel Kızı” albümü... Arabesque I ve II ile satış rekorları kıran, projelerin kraliçesi Işın Karaca, gelenek haline gelen konsept çalışmalarına, klasik olmuş 11 Türk Sanat Müziği şarkılarından oluşan “Ey Aşkın Güzel Kızı” albümü ile devam ediyor. Bir daha bir araya gelmeyecek, raflarda unutulmuş, gün ışığına çıkmayı bekleyen şarkılar Seyhan Müzik etiketiyle yayınlandı.