Büt Dergisi Sayı 14 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

Page 1

Röportaj: Devrim Evin

Fethetmeye Tiyatrodan Başladı Tarih: Timsal Karabekir Röportajı

Kazım Karabekir Paşa’yı Bir de Kızından Dinleyin Foto Haber:

Bir Metro Şantiyesi... Aktüel:

Çocukluğumun Sokak Futbolu Aamir Khan Portresi - Kanlı Kontes Elizabeth Bathory - Benim Adım Khan ve daha fazlası...

büt dergisi şubat sayısı

1


16

Karabekir Paşa’yı Bir de Kızından Dinleyin

Milli mücadele dönemimin önemli isimlerinden olan Kazım Karabekir Paşa’nın yaşadığı ve şimdilerde müze olarak varlığını sürdüren evi ziyaret etme fırsatı bulduk. Kazım Karabekir Paşa’yı en iyi kızından dinleyeceğimizi düşünerek Timsal Karabekir’le onun hayatı hakkında müze içerisinde güzel sohbet gerçekleştirdik.

2

büt dergisi şubat sayısı


büt dergisi şubat sayısı

3


büt dergisi

Aylık Kültür-Sanat Online Dergi Editör

Mustafa Doğan Yazı işleri

Müge Gül

Reklam

Handan Aşık

Grafik Tasarım

Mustafa Doğan

Ön ve Arka Kapak

Mustafa Doğan

Sosyal Medya Sorumluları

Handan Aşık Serap Kamacı Emre Ceylan Yazarlar

Emre Ceylan Efe Karasu Müge Gül Handan Aşık Ulya Altıntaş Serap Kamacı Vedat Taşkın www.butdergisi.com www.facebook.com/butdergisi www.twitter.com/ButDergisi Bize ulaşmak için info@butdergisi.com butdergisi@gmail.com

Tüm hakkı saklıdır. Yazılarla ilgili tüm sorumluluk yazarlara aittir.


Editör

Büt Dergisi Yine Dopdolu

-Mustafa DOĞAN-mstf.doqan@gmail.com-

Yeni bir Büt Dergisi sayısıyla karşınızdayız. Yine gündemimizi kendimiz belirleyerek kendi sözümüzü sizlerle paylaştık. Her ay olduğu gibi bu ayda dolu dolu bir dergi hazırladık sizler için. Bu ay iki tane dev röportaj bulacaksınız dergimizde. Birinci röportajımız Türkiye tarihinde büyük kahramanlıklar yapmış fakat hak ettiği değeri yaşadığı dönemde de bu dönemde de bulamamış bir komutanın hayatını kızıyla konuştuk: Kazım Karabekir Paşa’nın kızı Timsal Karabekir ile babasını konuştuk. Kazım Karabekir Paşa’yı bir de kızından dinleme fırsatı bulduk. İkinci röportajımızdaki konuğumuzu, Fetih 1453’te başrolde oynadığı müthiş performansla tanıdık: Devrim Evin. Devrim Evin ile tiyatro dünyasını, yakın zamanda vizyona girecek olan “Yunus Emre Aşkın Sesi” sinema filmini ve birçok konuda merak ettiklerimizi konuştuk. Mitoloji’de tarihin tanıdığı en korkunç kontesi Elizabeth Bathory’nin hayatını okuyacaksınız. Okurken tüyleriniz ürperecek... Portre’de Hint sinemasının en ünlü oyuncusu, yönetmeni ve yapımcısı olan Aamir Khan’la tanışacaksınız. Bu ay yeni bir bölümümüz olan Aktüel’de çocukluk yıllarınıza gideceksiniz. Çocukluğunuzun sokak futbolunu zihinlerinizde tekrar yaşayacak ve derin bir ah çekeceksiniz. Birbirinden güzel yazılarla yine dolu dolu bir dergi okuyacaksınız.

Özür… Dergimizin birinci yaşını kutlarken yazdığım editör yazısında aramızdan ayrılan arkadaşlarımıza teşekkür etmiştim ama bize çok şey katan, yazılarıyla da ufkumuzu açan çok önemli birini, Ege Küçükkiper’in adını zikretmeyi unutmuşum. Bu unutkanlığımın nedeni de arkadaşımızın aramızdan halen ayrıldığını kabul etmediğimden olsa gerek. Ege Küçükkiper’den sizlerin huzurunda özür diliyorum. Bize yazılarınla ve düşüncelerinle katkı da bulunduğun için de tekrar tekrar teşekkür ediyorum.

büt dergisi şubat sayısı

5


büt dergisi

Bu Ay Neler var

24- Bir Metro Şantiye-

si… İstanbul demir ağlarla örülmeye devam ediyor. Üsküdar-Sancaktepe arasına yapılan 20 km uzunluğundaki Üsküdar-Ümraniye-Çekmekköy-Sancaktepe metro hattı projesinin Ihlamurkuyu istasyonunda yapılan çalışmayı sizler için fotoğrafladık....

34- BENİM ADIM KHAN Benim Adım Khan uzun soluklu bir Bollywood filmi. Uzun soluklu ama yine ne zaman başladı ne zaman bitti diye karmaşa yaratan bir film. Bazen geçmek bilmeyen o dakikaları saliseler gibi yarıp geçen bir film...

6

büt dergisi şubat sayısı

46- Devrim Evin Fethetm-

13- Hindistan’da en çok

saygı duyulan isim Aamir Devrim Evin ile merak ettiğimiz tüm Khan Doğrusunu söylemek gereeye Tiyatrodan Başladı

soruları soruduk. Aşk’ı nasıl tanımladığını ve neler hissettiğini bir türlü anlayamasak da biz kendisini sevdik siz de sevin ve bu röportajımızı da severek okuyun.

kirse, Aamir Khan’ı bende son 1 yıla kadar tanımıyordum. Bu kadar geç tanıdığım için üzgünüm aslında. Bu nedenle en azından elimden geldiği kadarıyla Aamir Khan’ı insanlarla tanıştırmak istiyorum.


5- Editör 8- Bi’Haber 36- Vizyondaki Filmler 10- Çocukluğumun Sokak

Futbolu 90’lı yıllarda mahalle

maç kurallarından. Yeniler bilmez belki ama eskiler çok iyi hatırlar o kuralları. Bende, yeniler de bilsin diye hatırlayabildiklerimi yazacağım. Neymiş bu maç kuralları. 90’larda mahalle maçlarında bu kural kesinlikle kesinlikle göz ardı edilemezdi. Haydi gelin hep beraber o kuralları tekrar hatırlayalım…

42- Kanlı Kontes Eliza-

beth Bathory İnsan kanının

güzelliğine iyi geldiğine inan ve yaşlanmaktan korkan bir Kontesi. Türklerin hunharca katledildiği ordunun başındaki kumandanın karısı. Hayatı hakkında onlarca film yapıldı, onlarca kitap yazıldı. Bu film ve kitaplar herkes tarafından ilgiyle okunup izlenildi. Tarihin en korkunç kontesi Elizabeth Bathory...

37- Her şey için biraz

“Daha”

Daha çok değil bir kaç ay önce Doğan Kitap’tan çıktı. Kitap 417 sayfadan oluşuyor. Bence bir kitabı alırken kapak önemli bir etken ki Hakan Günday’ın kitaplarında seçtiği kapaklar çok ilgi çekici. Daha’da da merak uyandıran bir kapak seçilmiş.

39- Yeni “Kitap”lar 40- Tiyatro 55- Film Öneri

Büt Dergisi’ne duyuru yollayın! Etkinlik mi düzenliyorsunuz? Haberiniz mi var? Yeni bir şey mi çıktı? Duyurmak için butdergisi@gmail. com adresine e-posta atmanız yeterli olacaktır. Gönderdiğiniz duyuruyu yerimiz yettiğince dergimizde paylaşacağımızdan emin olabilirsiniz...

Sosyal Hesaplarımız

16- Karabekir Paşa’yı Bir

de Kızından Dinleyin Mil-

li mücadele dönemimin önemli isimlerinden olan Kazım Karabekir Paşa’nın yaşadığı ve şimdilerde müze olarak varlığını sürdüren evi ziyaret etme fırsatı bulduk. Kazım Karabekir Paşa’yı en iyi kızından dinleyeceğimizi düşünerek Timsal Karabekir’le onun hayatı hakkında müze içerisinde güzel sohbet gerçekleştirdik.

İnternet Sayfamız: www.butdergisi.com Facebook Sayfamız: www.facebook.com/butdergisi Twitter Sayfamız: www.twitter.com/butdergisi Pinterest Sayfamız: www.pinterest.com/butdergisi Tumblr Sayfamız: butdergisi.tumblr.com Google+ Sayfamız: plus.google.com/+BütDergisibütdergisi

büt dergisi Aylık Kültür-Sanat Online Dergi

büt dergisi ocak sayısı

7


Bi’Haber Barış Manço ile 7’den 77’ye Ünlü sanatçı Barış Manço’nun aramızdan ayrılışının 15. yıldönümünde Barış Manço ile 7’den 77’ye Fotoğrafları Sergisi açıldı. Barış Manço ile 7’den 77’ye Fotoğrafları Sergisi, 2 Şubat Pazar günü açıldı. Serginin açılışı sonrasında, yıllarca Barış Manço ile sahne alan müzisyenlerden oluşan ’24 Ayar’ grubu konser verdi. Barış Manço’nun çocukluk arkadaşı, 7’den 77’ye programının yapımcısı ve yönetmeni olan Erkmen Sağlam’ın objektifinden çekilen fotoğraflar, 10 Şubat Pazartesi gününe kadar Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde görülebilecek. Sergide, 31 Ocak 1999 yılında aramızdan ayrılan efsane sanatçı Barış Manço’nun yaklaşık 50 fotoğrafı bulunuyor.

Türkiye’nin İlk Kadın Müzesi Açıldı İzmir Konak Belediyesi tarafından kadın müzesi açıldı. Bu müze Türkiye’de ilk olmasının yanında dünyada da 54. olma özelliği taşıyor. İzmir Konak Belediyesi’nin butik müzeler zincirinin bir halkası olan Türkiye’nin ilk dünyanın ise 54. Kadın Müzesi açıldı. Geçtiğimiz günlerde ünlü isimler eşliğinde açılışı gerçekleştirilen müze hakkında değerlendirmede bulunan Başkan Tartan, “Türk kadını üreten, paylaşan, varlığı ile topluma güç katan, paylaşımcı ve sorumlu bir değer. Kadın Müzesi’nde bedenine ipotek konulan, şiddet ve tacize uğrayan değil, topluma umudu taşıyan kadın var. Bunun için dünya İzmir Kadın Müzesi’ni izledi. Değişimin ayak izleri her zaman olduğu gibi İzmir’den görülüyor. Artık kadının adı var. Bunu Türk kadını tüm dünyaya gösteriyor” diye konuştu. Konak Basmane semtinde tarihi bir binanı restore edilerek hayata geçirilen Kadın Müzesi Türkiye’nin önde gelen kadın siyasetçileri ve sivil toplum kuruluş temsilcilerinden de tam not aldı. İzmirli kadınlar, “Artık bizim de adımız var” sözleri ile müzenin İzmir için övünç kaynağı olduğunu dile getirdiler.

8

büt dergisi şubat sayısı

Türkiye Komedi Ödülleri Verilecek Türkiye Komedi Ödülleri farklı alanlardaki kendini gösteren komedyenlere ödül verecek. Bu yıl ilki Medyadoktoru yapım firması tarafından gerçekleştirilecek olan ve Türkiye Komedi Ödülleri başlı başına yetenek ve ince zeka isteyen, komedinin ve komedyenlerin ulusal ve uluslar arası platformlarda hak ettikleri şekilde anlaşılır olması, profesyonellerin ödüllendirilmesi, seslerini ve işlerini uluslararası boyutlarda duyurmaları için 1 Nisan’da düzenlenecek gecede gerçekleşiyor. Komedi Ödüllerinin ana jüri başkanlığını ise Kaynanalar gibi unutulmaz dizilerde imzası olan Hüsamettin Ünlüoğlu yapacak. Türkiye Komedi Ödülleri farklı alanlarda değerli isimlere ve projelere ödül verecek. Kategorilerin belirlenmesi ve ödüllerin verilmesinde çok önemli isimler ana jüride yer alacak. Projenin yapımcılığını geçtiğimiz hafta İstanbul Medeniyetler Defilesini gerçekleştirerek adından sıkça söz ettiren Medyadoktoru firması yapacak. Yapımcı Savaş Uğurlu, ‘’Biz komedi ve espri konusunda çok iyi zekaya sahip bir milletiz. Hayatımıza renk katan, neşe katan komediye ve komedyenlere yıllardır yapılan organizasyonlarda olduğu gibi uluslararası alanlarda da hak ettiği ilginin gösterilmesi için Komedi Ödüllerini yapmaya karar verdik. 1. Türkiye Komedi Ödüllerini büyük bir organizasyonla, jüri ve halk oylamasıyla belirleyeceğiz. Yaklaşık 25 ayrı kategoride ödüller verilecek.’’


Bi’Haber

Sony e-Kitap Servisini Kapatıyor İçindе bulunduğu zor durumdаn kurtulmаk için kar еtmеyеn bölümlеri birеr birеr tаsfiyе еtmеyе bаşlаyаn Sony ilk olаrаk VAIO bilgisаyаr bölümünü Jараn Industriаl Pаrtnеrs’а sаtmış, tеlеvizyon bölümü içindе yеni sеçеnеklеri mаsаyа yаtırmıştı. Son olаrаk 5 bin işçi çıkаrmа kаrаrı аlаn Sony, е-okuyucu bölümünün kарısınа kilit vurаcаğını аçıklаdı. Kısа bir sürе öncе kar еtmеdiği için е-okuyucu donаnım ürеtimini sonlаndırаn şirkеt, ABD vе Kаnаdа’dаki Rеаdеr е-kitар mаğаzаsının Mаrt аyı sonundа kарısınа kilit vurmаyа hаzırlаnıyor. Tüm Rеаdеr hеsарlаrı isе Kobo’nun bünyеsinе аktаrılаcаk. Bu işlеm için Kobo ilе özеl bir аnlаşmа yараn Sony, bеlirli Xреriа cihаzlаrındа Kobo uygulаmаsını dа önyüklü olаrаk sunаcаk. Sony ilеrlеyеn günlеrdе rеаdеr kullаnıcılаrınа hеsарlаrını nаsıl trаnsfеr еdеcеklеrini еmаil yoluylа bildirilеcеk.

Hollywood Küçük Yıldızını Kaybetti Hollywood’un oskar alan en küçük çocuğu Shirley Temple, 85 yaşında hayata veda etti. Altın saçlı bukleleri ile Hollywood’un unutulmaz çocuk yıldızları arasına giren Shirley Temple, 85 yaşında hayata veda etti. Ailesi tarafından yapılan açıklamada, Temple’ın California’nın Woodside kentindeki evinde pazartesi günü öldüğü belirtildi. Açıklamada, “Oyunculuk ve diplomatlık kariyerinin yanı sıra sevgili annemiz, büyükannemiz ve kaybettiğimiz babamız Charles Alden Black’in 55 yıllık eşi olarak büyük başarılara imza atan Shirley’i çok özleyeceğiz” denildi. Oyunculuk kariyerine 1932’de henüz üç yaşındayken başlayan Temple, Hollywood tarihinin en çok sevilen çocuk yıldızlarından biri kabul ediliyordu. OSCAR ALAN EN KÜÇÜK OYUNCU Şarkıları, dansları ve oyunculuğu ile milyonlarca kişinin hayranlığını kazanan Temple, 1935’te altı yaşındayken Oscar’a layık görülmüştü. Temple, Oscar alan en küçük oyuncu unvanını hala koruyor. “Bright Eyes”, “Stand Up and Cheer” ve “Curly Top” gibi 43 filmde rol alan Temple, 1951’de 21 yaşında sinema dünyasından emekli olmuştu. Kariyerine diplomat olarak devam eden Temple, 1974’ten 1976’ya kadar Gana’da ve 1989’dan 1992’ye kadar da Çekoslovakya büyükelçisi olarak görev yapmıştı. 1950’de II. Dünya Savaşı sırasında ABD Donanması’nda istihbarat görevlisi olarak görev yapan Charles Alden Black ile evlenen Temple’ın bir oğlu, bir de kızı vardı.

Harry Porter Yazarından Pişmanlık İtirafı ‘Harry Potter’ serisinin yazarı J.K Rowling kitabın sonu için verdiği karardan pişman olduğunu itiraf etti. Rowling, verdiği bir röportajda kitabın sonunda Hermione adlı karakterin Ron yerine Harry ile evlenmeliydi açıklamasını yaptı. Rowling, hayranlarını şaşırtacak bu açıklama için, “Hermione ve Ron ilişkisini kendi arzumu gidermek için yazdım. Çok üzgünüm. Bu açıklamamın bazı hayranları sinirlendireceğini biliyorum. Ancak yaptığım seçim edebiyatla ilgili değil, kişiseldi. Umarım bunları söyleyerek kimsenin kalbini kırmıyorumdur” ifadelerini kullandı. Serinin birçok takipçisi Hermione ve Harry’nin kitabın sonunda birlikte olmasını bekliyordu. Beyazperdede sevilen karakterleri Emma Watson ve Daniel Radcliffe canlandırıyordu. büt dergisi şubat sayısı

9


AktüeL Mustafa Doğan

mstf.doqan@gmail.com

Çocukluğumun Sokak Futbolu Atari, joystick, playstation, x-box, online oyunlar, gelişen dünya, hızına yetişemediğimiz teknoloji, fiberoptik çağ ve dahası ama yeter bu kadar! Sokaklarda var olan sessizlik, sokakları dolduran park etmiş arabalar ve boş bulunan arsalara dikilen binalar… Bana çocukluğumu geri verin ya da çocuklarımıza çocukluk verin. Bu kadarı yeter!

10

büt dergisi şubat sayısı


AktüeL > Belki bana bir çoğunuz katılacak

belki de katılmayacak. Ben bunları yazarken zihnimin dönme dolabında döndüm durdum. O efsanevi Geleceğe Dönüş (Back to the Future ) filmindeki gibi bir araça atlayıp geçmişe yani çocukluğuma gitme imkanı olsa inanın bir saniye dahi düşünmeden giderdim. Bunun imkansız olduğunun farkındayım ama bu yazıyla sizi bir nebze olsun geçmişe götürebilirim.

ters şekilde topukla vurulurdu ki haksızlık olmasın. Hem kale boş hem de kaleye bakarak atmak, öyle mi? Yoook öyle yağma. Maçların hayali kale direkleri arası, adımlar ile sayılır, olmaları gereken yerlere iki taş koyulur ve kale ortaya çıkardı. Belki de en çok tartışma yaratacak hadise, kaledir.

Çocukluğumuzu biz yaşadık yaşamasına da şimdiki çocuklar yaşayamıyor ne yazık ki. Nedenini hepimiz gayet açık bir şekilde biliyoruz. Nereden geldi bu çocukluk merakı derseniz eğer, bir yerlerde gözüme çarpan 90’lı yıllarda mahalle maç kurallarından. Yeniler bilmez belki ama eskiler çok iyi hatırlar o kuralları. Bende, yeniler de bilsin diye hatırlayabildiklerimi yazacağım. Neymiş bu maç kuralları. 90’larda mahalle maçlarında bu kural kesinlikle kesinlikle göz ardı edilemezdi. Haydi gelin hep beraber o kuralları tekrar hatırlayalım…

Neden mi? Çünkü kaleyi istediğiniz gibi çaktırmadan küçültebilirdiniz aynı zamanda rakip kaleyi de büyütebilirsiniz. Hele bir de gol yemiyorsanız, hile yapmadığınız halde hileci durumuna düşerdiniz ve tartışma böyle başlardı. Sizin kaleye hiç gol girmiyor, yoksa İyi oynayan iki kişi aynı takımkaleyi mi küçülttünüz tartışması. da yer almaz. Nedeni tabi ki karşı Aklınıza takılabilir, kale 3 direkten tarafın güçsüz oluşundan doğacak meydana geliyor. Siz iki tane yan skor hezimeti. İki güçlü kişi aynı direkleri oluşturdunuz da hani üst takımda olursa düşünsenize karşı direk nerede? Hemen söyleyeyim; takımın halini. Bir de maç meyeğer çekilen şut kalecinin boyunu buzunaysa, ooooo! maçın başından çok aşıyorsa o aut demektir, yani belli olur o zaman meybuzların gol değil. Yani üst direk kalecinin kimin midesine ineceği. Takım ku- boyundan biraz fazla olarak hayal rulurken de yaş mı kuru mu kuralı edilirdi. Benim de en çok sevdiğim devreye girerdi. Yerden bulunan bu kurallardan biridir. Çünkü en taşın bir tarafına tükürülür, diğer çok hileyi buradan çıkartabilirdiniz. tarafı da kuru bırakılırdı. Kimin seçtiği taraf gelirse ilk oyuncuyu o Maçın Bitiş Düdüğü Hava seçerdi. Kararınca Maçlar minyatür kalede oynanıyorsa, penaltı boş kaleye

Ah işte favori kuralımdır bu. Hava

kararınca, anne-baba çağırınca ya da ramazan aylarına denk geliyorsa ezan okununca maç biter. Sonra eve yolculukta annenizin fırçası ve dayağı başlar… Kim uğraşacak her seferinde korner kullanmakla. Bunun çözümü var üç korner bir penaltı. Tabi buna istinai durumlar da olmuyor değil. Mahalle maçı ise her seferinde korner kullanırdı. Hepimiz fakir çocuklarız ya da annemiz zırt pırt top için para vermezdi. Zor bela sahip olduğumuz topu güvence altına almak gerekiyordu. Bunu çözümü topu patlatan parasını öder. Çok radikal bir çözümdür. Bu şekilde aramızdaki kazmaların daha da dikkatli olması sağlanırdı. He, olduya top patladı; patlak top ikiye kesilip kafaya takılır, tabi patlatan kaçmazsa… Genelde futbol sahamız dar sokaklar olurdu. O dar sokaklardan arabaların geçmesi için yapılmış ama bizim için orası birer top sahasıdır. Nadiren de olsa boş arsalarda kovulmadıkça top koştururduk ama genelde kovulurduk. Neyse, o dar sokaklarda firikik kullanmak elbette zordu. Hele bir de `Frikiklerde açıl biraz` denince verilecek cevap hazırdı `Ne oğlum, burası Ali Sami Yen mi?’ Tabi ki biraz açılmanın zararı olmazdı ama ya siz çok açılırsanız ve güzel firikik çekilirde gol olursa…

Futbolda Saygıyı Çocukken Öğrendik Bizim zamanımızda futbolda büt dergisi şubat sayısı

11


AktüeL

saygı vardı saygı. Biz çocuk yaşta FIFA’nın koca koca adamlara anlatmaya çalıştığı Respect’i biliyorduk bee. Bizim maçlarda saygı ilk kuraldı. Kaleci topu 3 kere sektirirse rakibe `Açılsana 3 kere sektirdim` derdi, tabi rakip açılırdı. Dedim ya biz daha çocukken futbolda saygının ne olduğunu biliyorduk yani efendilik vardı efendilik. Bir de kalecilerle ilgili şu kural vardı; oldu ya penaltı kazandınız ve rakip kaleci penaltı sırasında kalecisini değiştirmek istiyor. İşte sizin için gün doğdu, penaltı atışınız 2’ye çıktı demektir. Siz penaltıyı iki kere atacaksınız demektir. He, ilk penaltı da gol atarsanız ikinci penaltıya gerek kalmaz ama ya ilk penaltı da atamazsanız ikinci bir şansınız daha var… İşte futbolun en acı taraflarından birisi. Ne edebin ne de utanma duygusunun kalmadığı bir yer. Maçı güzel güzel oynuyorsunuz, belki yeniyor belki de yeniliyorsunuzdur ama maç keyiflidir. Ta ki o olana kadar. Top insanın pek münasip olmayan bir tarafına gelirse işte sizin için maç bitmiştir. Dünyanız kararmış futbol aşkınız bitmiştir. Tabi ki bu durumda yapılması gerekeni herkes hep bir ağızdan `işe işe!` diye söylerdi. İşenecek yer de tabi ki bir duvar kenarı ya da en

12

büt dergisi şubat sayısı

onun adı cezaydı. Nasıl mı? Gol olduktan sonra eğer tartışmalar olursa ve golü yiyen takımın bir oyucusu golü kabullenirse Bizim maç kurallarımız top sahirakip takım direk o kişiyi yüceltip bi belirlerdi. Bellidir aslında maç “görmüyor musun adamın gol kuralları fakat topun sahibi ne diyo” diyerek golü alırdı. Golü kabisterse o olur. İstemediğini oynatullenen kişi saygılı olmayı kaleye maz, istediği kaleyi seçer ve takım- veya defansa geçerek cezasını öderları o kurardı. Nerede burada adalet di. derseniz, topun güçü derim size. Sporumuzda topu atan alır kavramı diye bir şey vardı. Eğer top Saha Küçük Kurallar Büyük kime çarpıp çıkmışsa topun gittiği yer neresi olursa olsun koşa koşa Maç yaptığımız alan küçük olunca gidip alırdı. Arabanın altına kaçan kurallarda o kadar büyük olurdu. toplar bu atan alır kuralında en Mesela topu kaleciden alıp hiç kimseyi çalımlamadan ve pas ver- sevmediğim şeydi. Arabanın altımeden karşı kalenin önüne kadar na kaçan topu bir tamirci edası ile gidip gol atılırsa, o gol sayılmazdı. girilip alınmak zorundaydı. Yerde bir de su birikintisi varsa üzerinAlanın küçüklüğünden kaynaklaiz çamur olurdu. Yerdeki tüm kiri nan bir başka sorun da şudur ki üstünüzde görmek bence sakıncalı baraj mesafesi. Bu biraz da barajı değildi ama gel de anneye anlat kuranın hileye başvurmasından kaynaklanan sorundu. Frikiklerde bu durumu. Daha sabah giydin üstündekini fırçasıyla havada uçan baraj mesafesi, frikiği kullanacak terlikten kaçmanız gerekiyordu. olan kişinin koca bir zıplayışının akabinde 3 koca adım atmasıyla 90’lar farklıydı. Daha dünyamız belirlenirdi. Bu tabi ki büyük sorundu. Büyük atılan adıma karşılık bozulma aşamasına girmemişti. olarak rakip takım “sen tuvalete de Dostluk, arkadaşlık kavramları mi böyle gidiyon?” diyerek ortalığı daha o zamanlarda yaşıyordu. Sanal dünyaya tıkılıp kalmış bir çocukluk kızıştırırdı. yoktu. Her şeyiyle 90’lar güzeldi. Hey gidi günler hey… Bazende saygı işe yaramazdı. Hele bu saygı bir gole mal oluyorsa, kuytu yerdir. Onun içindir ki ne edebin ne de utanma duygusunun kalmadığı yerdir.


PortrE Serap Kamacı

serab.5091@gmail.com

Hindistan’da en çok saygı duyulan isim

Mükemmeliyetçi Aamir Khan Bu ayki yazımda sizlere çok farklı gelebilecek belki de hiç tanımadığınız birinden bahsedeceğim, Aamir Khan’dan. Doğrusunu söylemek gerekirse, Aamir Khan’ı bende son 1 yıla kadar tanımıyordum. Aamir Khan’la ilk tanışmam 2012 yılı sonlarında oldu. Bu kadar geç tanıdığım için üzgünüm aslında. Bu nedenle en azından elimden geldiği kadarıyla Aamir Khan’ı insanlarla tanıştırmak istiyorum. İlk önce Aamir Khan’ın genel bilgilerinden bahsetmek istiyorum.

> Aamir Khan, Mumbai’de 1965 yılında dün-

yaya geldi. Ancak benim buna inanmam 2 günümü aldı çünkü yaşını kesinlikle göstermeyen biri. 49 yaşındaki Aamir Khan, Hindistan’ın en ünlü aktör, yönetmen ve film yapımcısıdır. Aslen Afgan olan Aamir Khan, Hindistan’da ve dünyada çok fazla sayıda hayrana sahip olduğu gibi Türkiye’de de hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahiptir. Sinemaya ilk adımını 8 yaşındayken atan Aamir Khan, amcası Nasir Hussain’in filmi Yaadon Ki Baaraat’da rol aldı. Aamir Khan profesyonel olarak sinema hayatına ilk adımı ise 1984 yılında Holi filmi ile atmış oldu. Aamir Khan profesyonelliğe adım attıktan sonra yılda en az 1 ya da 2 film çekerek Bollywood’da kendisine sağlam yerler edinmeye başladı. büt dergisi şubat sayısı

13


PortrE

Yaptığı Programla Mecliste Yasa Çıkartırdı

Aamir Khan dünyaca ünlü Time Dergisi’nin 2013 Nisan ayı sayısında En Etkili 100 kişi listesi arasına girdi. Ayrıca Time Dergisi 2013 Nisan sayısının kapak fotoğrafı oldu.

Aamir Khan sadece film sanatçısı olmakla kalmayarak her hafta önemli bir soruna değinen bir televizyon programı da yaparak pek çok insanın takdirini kazandı. Tüm bu başarıları ve toplumsal sorunlara gösterdiği duyarlılık neticesinde Aamir Khan ilUNİCEF Barış Elçisi erlemiş yaşına (46) rağmen sanatın ve sanatçının insanlığı Aamir Khan’ın gördüğü bu saygı ne şekilde aydınlatması gerekHindistan’la sınırlı değildir. Aamir Khan tiğinin en önemli örneğini 2011 yılında UNİCEF tarafından barış veriyor. Genellikle etkileyici ve elçisi ilan edilmiştir. Tüm bunlarla bera- toplumsal sorunları eleştiren, ber Aamir Khan film yapımcılığıyla da bu sorunları ortaya koyan filmnam salmış ve Aamir Khan Productions lerde oynayan ve bu filmlerin adında bir yapım yapımına ön ayak olan Aamir şirketi kurmuşKhan bu yönüyle Time Dergitur. Filmlerinin si’nin geleneksel “En Etkileyici 100 İsim” listesine girmeyi büyük bir kısmı başardı. kendi şirketin-

14

den çıkan Aamir Khan Oscar’a aday gösterilen Lagaan filminin de hem başrol oyuncusu hem de yapımcısıdır. Khan doğal olarak Bollywood’un en fazla para ka-

büt dergisi şubat sayısı

“Bu soruları sorma cesareti göstererek, Aamir, Hintliler içinde yaşadığımız dünyayı değiştirmeye yardımcı olacak bir hareket başlatmıştır’’ A. R. Rahman (Hindistan’ın çok ünlü şarkıcısı, söz yazarı ve yapımcısıdır)

ve çok çalışmanın kazançları. Aamir Khan’ın filmleri ise genellikle toplumsal mesaj içerikli ve eleştirisel filmlerden oluşmaktadır. Aamir Khan’ın en çok üzerinde durduğu konulardan biri ise Hindistan’daki eğitim sistemindeki yanlışlıklar. Aamir Khan’ın bu kategorideki en ünlü filmi ise 3 İdiots filmidir. Bence bu filmi herkes en az bir kere izlemeli, verdiği mesajlarla kesinlikle 2,5 - 3 saati hak edecek bir film. Belki de Hindistan’da mükemmeliyetçi Aamir Khan diye tanınmasının en büyük nedeni de budur. 3 İdiots filminden bir sahne

Khan, 6 Nisan 2012’de ise kariyerinde bir ilki gerçekleştirerek bir televizyon programına başladı. Khan böylece 10 parmağında 10 marifet deyimine uygun olacak biçimde sunuculuğa da adım atmış oldu. Aamir Khan’ın hazırladığı bu program sayesinde ise Hindistan’da bir ilke imza atıldı. Aamir Khan, ilk programında bugüne kadar gün yüzüne çıkarılmamış bir konu olan çocuk istismarına yer vermiş ve Hindistan’da çocuk istismarının ne kadar fazla yaşandığını gözler önüne sermiştir. Aamir Khan’ın bu olayları gün yüzüne çıkarmasıyla da çocuk istismarı meclise taşınmış ve ilk defa bunula ilgili bir yasa hazırlanmıştır. Khan, bundan sonraki programlarında ise kadına şiddet ve engelliler gibi konulara değinerek sosyal duyarlılık yönüyle takdirleri toplamayı başarmıştır. Aamir Khan bu ses getiren programlarıyla Hindistan’da en çok saygı duyulan isimler arasında yer almaktadır.

zanan ünlüler listesinde 1 numarada yer

Time Dergisi’nin En Etkili alıyor. Ancak bunlar tabi ki tesadüf ya 100 Kişisi Arasında da şans eseri değil, kesinlikle başarının

Mükemmeliyetçi Aamir Khan’la benim tanışmam ise arkadaşlarımın sayesinde oldu. Arkadaşlarımın kesinlikle izle gibi yoğun ısrarları üzerine bir Aamir Khan filmi izlemeye karar verdim. Bollywood filmlerinin uzunluğu gözümü korkutsa da büyük ısrarlar sonucunda gözümü karartıp izlemeye başladım. Bollywood’da izlediğim ilk film ise Aamir Khan ve Kajol’un başrollerinde oynadığı Fanaa oldu ve film bittikten sonra kendime çok kızdım bu kadar geç izlediğim için. Gerçekten Fanaa beni büyüleyen etkisi altına alan bir film oldu diyebilirim. İyi bir oyunculuk bekliyordum ama bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim. Aamir Khan’ı bu filmle tanıdım ama keşfettim de diyemem. Ve daha sonra yine bir tavsiye üzerine Aamir Khan’ın başka bir filmi 3 İdiots’u izledim. Eminim ki izleyen herkes benim ve diğer Aamir Khan Fanlarının olduğu gibi birer Aamir Khan hayranı olacaktır. O kadar samimi ve sempatik bir oyunculuğu var ki resmen izley-


PortrE 2008 yılında vizyona giren Ghajini filminden bir sahne

Aamir Khan Filmografi

enleri kendine hayran bırakan bir aktör. 3 İdiots’da işlenen konu ve seyircilere aktarma biçimiyle de kesinlikle takdiri hak eden bir film. 3 İdiots filminde, eğitimde şimdiye kadar uygulanan baskıcı sistem ve ezbere dayalı sistemi ele alan Khan, bu konuyu o kadar güzel gözler önüne seriyor ki izlediğiniz anda ‘’aaa evet bende böyle yapıyorum’’ ya da ‘’ evet bu baskı bize de yapılıyor’’ demekten kendinizi alamıyorsunuz. Aslında Aamir Khan’ın burada yaptığı pek rol de sayılmaz. Aamir Khan, Aamir Khan olarak da böyle düşünüyor ve haklı olarak bu sistemi eleştiriyor. Okumayı ve öğrenmeyi çok seven Aamir Khan, insanların ancak eğlenerek ve zevk alarak bir şeyler başarabileceğine inanıyor ki haklılığını başarısından belli oluyor. İşini severek ve büyük bir zevkle yapan Aamir Khan bunun da en büyük örneği. Aamir Khan’ın filmlerini izledikçe ve onu tanıkça bana hak verecek ve anlamadan onun hayranı olup çıkacaksınız. Zaten Aamir Khan’ı n bir kaç filmini izledikten sonra Aamir Khan’a hayran olmamak mümkün değil, bunu izlenen her filmle daha iyi anlıyor insan.

Doom 3 Türkiye’de de Vizyona Girecek

(ömür boyu platonik kalacak) bir aşkla Aamir Khan’ı yavaş yavaş araştırmaya başladım. Aamir Khan’ın aile olarak sinema içerisinde olduğunu öğrendim. 8 yaşındayken amcasının filminde oynayarak sinemaya adım atan Aamir’in yeğeni Salman Khan‘da Hindistan’ın önde gelen aktörlerinden biri. Bu arada Khan soyadının Hindistan’da Müslümanların ortak soyadı olduğunu da öğrenmiş oldum. Aamir Khan, 49 yaşında olmasına rağmen her geçen gün popülaritesi daha fazla artan bir oyuncu. Özellikle Türkiye’de hayran kitlesi giderek artan Aamir Khan, en son izlediğim bir röportajında da Türkiye’deki hayranlarının sesini duymuş olacak ki, Türk hayranlarına teşekkür ediyordu. Aamir Khan’ın son filmi Dhoom 3’ün Türkiye’de vizyona girmesini isteyen Aamir Khan fanlarına kulak veren Aamir Khan bunun için uğraşacağını söylemişti ve beklenen haber de geldi. Dhoom 3 reklamları sinemada gösterilmeye başlandı. Aamir Khan’ı tanıyan tanımayan, tanımak isteyen herkese bu fırsatı değerlendirmesini ve Aamir Khan’ı sinemada izleme keyfini tatmalarını tavsiye ederim. Zaten Aamir Khan’ı tanıyan ve hayran olan herkes de bu filmi dört gözle bekliyor. Bana öyle geliyor ki Aamir Khan’lı Dhoom 3, Türkiye’de ciddi bir Bollywood akımı başlatacak.

→ Dhoom 3 (2013) → Talaash (2012) → Mumbai Dairies (2010) → 3 Idiots (2009) → Luck by Chance (2009) → Ghajini (2008) → Taare Zameen Par (2007) → Fanaa (2006) → Rang De Basanti (2006) → Mangal Pandey (2005) → Dil Chahta Hai (2001) → Lagaan (2001) → Mela (2000) → Sarfarosh (1999) → Mann (1999) → Earth (I) (1998) → Ghulam (1998) → Ishq (1997) → Raja Hindustani (1996) → Rangeela (1995) → Akele Hum Akele Tum (1995) → Aatank Hi Aatank (1995) → Baazi (1995) → Andaz Apna Apna (1994) → Hum Hain Rahi Pyar Ke (1993) → Daulat Ki Jung (1992) → Isi Ka Naam Zindagi (1992) → Parampara (1992) → Jo Jeeta Wohi Sikandar (1992) → Dil Hai Ki Nahin (1991) → Afsana Pyar Ka (1991) → Tum Mere Ho (1990) → Dil (1990) → Jawani Zindabad (1990) → Deewana Mujh Sa Nahin (1990) → Awwal Number (1990) → Raakh (1989) → Love Love Love (1989) → Qayamat Se Qayamat Tak (1988) → Holi (1984) → Yaadon Ki Baaraat (1973) Aamir Khan, bu filmlerin bazılarında yönetmenlik yapmış, bazılarında oyuncu olarak yer almış, bazılarında da yapımcılığını üstlenmiştir.

Tabi bu hayranlığın başlattığı platonik büt dergisi şubat sayısı

15


Fotoğraf: Mustafa Doğan

16

büt dergisi şubat sayısı


Tarih Röportaj Vedat Taşkın

vdttskn@gmail.com

Karabekir Paşa’yı Bir de Kızından Dinleyin Milli mücadele dönemimin önemli isimlerinden olan Kazım Karabekir Paşa’nın yaşadığı ve şimdilerde müze olarak varlığını sürdüren evi ziyaret etme fırsatı bulduk. Kazım Karabekir Paşa’yı en iyi kızından dinleyeceğimizi düşünerek Timsal Karabekir’le onun hayatı hakkında müze içerisinde güzel sohbet gerçekleştirdik. Timsal Karabekir bizi çok sıcak ve samimi karşıladı. Bizi bir babaanne şevkati ile yaklaşarak babasının hayatını bizlere anlattı. Bu ay ki tarih yazımız da Timsal Karabekir ile gerçekleştirdiğimiz sohbeti sizlere sunacağız. Umarız Kazım Karabekir Paşa hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olursunuz...

Karabekir Paşa’nın yaptığı büyük işlere nazaran gençlerin, hakkında fazla bilgi sahibi olmadıkları bir kahraman olduğunu söyledik. Timsal Hanım bu konu da bize: “Dediğin doğru ben o tarihte buradan resimler götürüyordum. Sergi açıyorduk. Uçaktan indim bavulları alacağım hostes kızın teki bana yardım etmeye geldi. Elimde de kocaman bir bavul, aaa yavrum dikkat et dedim bu Kazım Karabekir arşivinden. 5 adım yürüdük ve hostes bana çok affedersiniz kimdi Kazım Karabekir diye sordu. Hosteslik yapan bir kızcağız bu. ‘Kazım Karabekir kim’ dedi. Ama Iğdır’a git, Siirt’e git, Kars’a git, Nahcivan’a git, Van’a git hatta Bakü’ye git orada Kazım Karabekir’i daha çok biliyorlar. Bilmemesi mümkün değil. Çokta severler.”

Ulusal Kurtuluş Mücadelemizde emeği geçen tüm kahramanlarımızı saygıyla anmak ve hatırlayarak hak ettikleri değeri vermek dileğiyle… Havva Hanım ve Mehmet Emin Paşa’nın oğlu olan Kazım Karabekir Paşa, 1882 yılında İstanbul’da Küçük Mustafa Paşa semtinde beş erkek kardeşin en küçüğü olarak dünyaya gelmiştir. Kazım Karabekir Paşa’nın babası Mehmet Emin Paşa, Silistre ve Sivastopol muharebelerinde bulunmuştur. Karabekir Paşa’nın kızı Timsal Hanım ise bu konu da şöyle demektedir: “Gönüllü olarak ve gazi olarak madalyalarla yurduna dönüyor. Yurduna döndüğü zaman babasının köyünde tarlasını çalıştırarak hayatını da bitirebilirdi. Alaylı olarak orduda kalıyor jandarma generalliğine kadar

yükseliyor. Buna ben her zaman Allah’ın lütfu demişimdir. Niye Allah’ın lütfu eğer orduda kalmasaydı o köyde yaşamını bitirecekti daha sonra Kazım Karabekir de o köyde köy çocuğu olacaktı. Hayır, daha sonra Karabekir’in kurtaracağı doğu illerine tayini çıkıyor.” Karabekir Paşa’nın aile kökeni olarak ise Timsal Hanım “Bugün Karaman’da Kazım Karabekir ilçesi olan yerde -kendisi bilmedi o ismi aldığını- Gaferiyat ya da kasaba olarak anılıyordu o tarihlerde o köyün adı. Anılarında diyor ki Selçuklu’ya dayanan bir geçmişimiz var. Kırmızı şalvar kırmızı cepken giyiyorlar. Ellerinde silahları ne zaman gerek duysa padişah yanlısı savaşa katılıyorlardı. Karabekiroğulları büt dergisi şubat sayısı

17


Tarih Röportaj

Timsal Karabekir, babası Kazım Karabekir’i anlatıyor....

olarak biliniyor. Aile büyük bir yangın geçiriyor. Meşhur İstanbul Osmanlı konaklarının yangınları meşhur ya. Aileye ait çok fazla hatıra resim kalmıyor. Daha sonra aile albümünü toplarken meşhur ressam Teyzeoğlu Hüsnü Teymüz’e kendine benzeyen bir karakalem resim yaptırıyor. Ama Mevlevi olan bir dedesinin kıyafetiyle ceddim Karabekir diyor.”

18

için ona cüz çantası alınmıyor. Fakat okulda bunu akşama kadar çok kuruyor, çok düşünüyor başındaki fesi dertop edip öğretmeninin yüzüne atıyor. Niye yaptın Kazım dediklerinde ‘bana cüz kesesi almadınız ki’ diyor. Anılarında diyor ki bir ömür ailem ‘aman Kazım’ı kızdırmayalım ayıbımızı yüzümüze vurur’ diyerek beni utandırdılar diyor.” Bu şekilde eğitime başlayıp inadı tutunca da ilk Karabekir, 15 Nisan 1911 tarihine kazamanlarında okula gitmese de Kazım dar Kazım Zeyrek olarak anılmaktadır. Karabekir, eğitim hayatını başarıyYalnız bu tarihten Harbiye Bakanlığına la bitirmiştir. 318-1 sicil numarası ile bir dilekçe vererek cetlerinin ismi olan Harbiye’yi birincilikle bitiren Karabekir “Karabekir” namını soyadı olarak almak yüzbaşı rütbesiyle ilk olarak Manastır’da istediğini belirtir. Soyadı kullanımının göreve başlamıştır. olmadığı bir dönemde gösterilen bu hamle ise gayet anlamlıdır. Karabekir, gayrimüslim ve gayri-Türk unsurların Osmanlı’dan ayrılma Karabekir Paşa’nın Hayatım adlı isteklerini görmüş ve buna çözüm çalışmasında yazılı olan ve Timsal olarak memleketin ıslahına ve imarıHanım’ın bize aktardığı şekilde öğrenna Anadolu’dan başlamak gerektiğini ime ilk başlangıcı ise ailede hafızada düşünmüştür. Nitekim bunu ilerleyen kalır bir anı ile başlıyor: “Kendinden olaylarda göreceğiz. Balkanlarda görev bir yaş büyük ağabeyi okula başlarkaldığı dönemlerde Rum ve Bulgar çeen o da çok istemiş. Ama ağabeyine teleriyle sık sık başarılı mücadelelerde bir tane cüz kesesi alınmış. Cüz kesbulunmuştur. Bunlara dair detaylı esi ne demek bugün bizim okullara bilgileri almak için Hayatım adlı kitabıbaşlarken alfabemizi o gün elif ba na göz atmakta fayda vardır. Karabekir için taşıdığımız okul çantası. Âmin Manastır’da bulunduğu sıralarda henüz alaylarıyla kurban kesiliyor, şekerlbinbaşı olan Enver Paşa ile tanışır. er çocuklar paytonlarla filan okullar Daha sonra ise burada İttihat ve Terbaşlıyor. Ve her bir evlada da cüz raki Cemiyeti’nin şubesini açmışlardır. kesesi veriliyor. Fakat o küçücük KaII. Meşrutiyet ilan edildikten sonra zım, hani fasulyeden okula başladığı İstanbul’da meydana gelen 31 Mart Ayaklanması üzerine Selanik’ten iki ordu hareket eder. Buna “Hareket ordusu” deniyor. Bu kolordulardan birinin başında Mahmut Şevket Paşa var, Kurmay Başkanı Mustafa Kemal; diğerinde ise Şevket Turgut Paşa var onunda Kurmay Başkanları Kazım Karabekir ve İsmet İnönü’dür. Karabekir’in bulunduğu kolordu Yıldız Sarayı’nı kuşatıp Abdülhamit’i teslim alan ordudur. Daha sonra çıkan Arnavut İsyanı’nda başarı gösteren Karabekir binbaşı rütbesiyle Edirne’dedir. Burada ise onun için üzücü bir olay gerçekleşmiştir. Balkan Harbi büt dergisi şubat sayısı

meydana gelmiş ve Osmanlı Devleti balkanlarda ağır mağlubiyetler yaşamıştır. Bulgarların Edirne’yi kuşatmaları sonucunda 10. Tümenin Kurmay Başkanı olan Karabekir açlık ve cephanesizlik yüzünden 22 Haziran’da esir düşmüştür. Ancak 29 Eylül 1913 tarihinde imzalanan anlaşmayla serbest kalmıştır.

Hür Öl Esir Yaşama Timsal Hanım babasının bu esaret ve sonra ki cephe dönemi için bize: “Balkan savaşlarında Bulgarlara bir müddet esir olarak düşüyor. Odasındaki levhasında eski bir yazı vardır “hür öl esir yaşama” yani esaretin nasıl bir zulüm olduğunu bizzat yaşayarak bizlere anlatmıştır. Balkanlardan sonra Çanakkale Kerevizdere’de Fransızlarla 3,5 ay kadar savaşıyor. İşte bu Arşivler Genel Müdürlüğü’nden daha sonra verdikleri askerlerine bir kutlama mesajı. ‘Bugün her evde kurbanlar kesilirken tekbirlerle bizde Çanakkale’de verilen kurbanlara fatihalar okuyalım.’ Daha sonra Albay olarak Kut’ul Amare Irak Cephesi’nde savaşıyor. Kazım Karabekir’in ordusu hiçbir zaman yenilmemiştir. İngilizlerle savaşıyor yani daima ordusu galip gelmiştir. O sıralarda yurdumuzun Doğusu zulüm içinde Brest Litovsk Antlaşması’yla Ruslar Anadolu’yu terk etmek üzereler ama yerlerini ve silahlarını Ermenilere bırakıyorlar. Ermeniler kendi vatanımızda hatta büyük kısmı da yerli Ermeniler olmak üzerinde taş üzerinde taş bırakmıyorlar.” Karabekir’de bu sırada Irak’ta Halil Paşa ile anlaşmazlıklar yaşamaya başlamıştır. Bunun üzerine yer değişimi isteyen Karabekir Kafkas Cephesi’nde görev yapan Cafer Tayyar ( Eğilmez ) ile yer değiştirilir. Burada da önce Van’daki 2. Kolordu Komutanlığına daha sonra da Erzincan yakınlarındaki 1. Kolordu Komutanlığı’nda görev yapar. Rusların çekildiği Erzincan-Erzurum-Sarıkamış-Kars ilk etapta Karabekir’in ele geçirmek istediği hattır. Bu konu da Timsal Hanım: “Kars 40 yıl


Tarih Röportaj sonucunda tekrar Doğu’ya gitmek için bir yol bulmuş ve 15. Kolordu’ya komutan olarak atanmıştır. Görev yerine gitmeden önce İstanbul’da veda ziyaretleri sırasında Şişli’deki evinde oturmakta olan Mustafa Kemal Paşa’yı da ziyaret etmiştir. Bu ziyaret sırasında Karabekir “Paşam, ben yarın Erzurum’a gidiyorum. İstanbul’da ne vaziyette Karabekir Paşa’nın Izdırap Çektiği Olay kalırsanız kalınız bir şey yapmak imKarabekir daha sonra Tebriz’e kadar kânsızdır… Anadolu’ya, ordunun başıilerliyor. Tebriz’de iken geri dön emri na geliniz; hem de Şark’a. Milletin kuralıyor, Mondros Ateşkes Antlaşması tuluş anahtarı Şark’tadır. Orada, her şey imzalanıyor. Bu dönüş için ise Timsal mümkündür, silahını teslim etmemiş Hanım “Batum’dan gemiye binerkbulunan ordu da kuvvetlidir, halk da en buralarda bulduğum hafif Japon beraber gider…” Mustafa Kemal Paşa, toplarını ve silahları geminin şaftına Amasya Genelgesi’nin taslak kararlarını yükledim Trabzon’a bıraktım. Bu çok Erzurum ve Konya’daki ordu komuönemli bir cümledir ki Anadolu’da tanlarına telgrafla gönderip görüşlerini bir milli mücadele fikri var. Tek ben almıştır. Karabekir Paşa bu kararları kalayım yine de ben vatanı kurtaraonayladığını bildirmekle Sivas’tan önce cağım. Ve oraya silahlanma başlıyor. Erzurum’da bir kongre toplanmasında O zamanın şartlarıyla Kazım Karaısrarcı olmuştur. Bu konuda ise Mustafa bekir, Reşit Paşa gemisiyle İstanbul’a Kemal Paşa şöyle demektedir: “Erzugeliyor. Fakat İstanbul’a geldiği zaman rum’dan böyle bir karşılık alacağımı Beykoz açıklarında Büyükdere önler- kestirmiştim, yanılmamışım. İstanbul’da inde çok büyük bir ızdırap çekiyor. kendisiyle görüştüğüm zaman, Doğu’da Çünkü bir İngiliz, Zabit Türk Zabite değişik adlar altında toplanmış bir Türk bir emir vermekte Türk’ün bayrağını hükümetinin temelleri kurarak yine indirecek İngiliz bayrağı çekecek. buradan harekete geçilmesinin yerinde Karabekir, ‘O kadar büyük bir ızdırap olacağından söz etmişti.” Atatürk’ün çektim ki hayatımda böyle bir acı bu sözleri ise Şişli’deki konakta yapılan yaşamamıştım. Ama o an yükselen görüşme hakkında aydınlatıcıdır. minareleriyle İstanbul şehri bana şu yemini ettirdi: Tek dağ başı mezar Emir komuta zincirine göre mi Karoluncaya kadar çarpışacağım. Ve bu abekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa ile yemini ettikten sonra artık oradaki Şişli’deki görüşmeyi yapmıştır? soruyabancı zırhlılar gözümde bostan muza Timsal Hanım: “Şimdi Kazım korkuluğu niteliğindeydi hiç değeri Karabekir’in rütbe olarak bir Fevzi kalmamıştı.’diyor. Nasıl ki İstiklal Marşımızda her gün söylediğimiz tüten en son ocak yani bir tek bu evin bacası tütsün bu vatan kurtulacak. Bir kişi kalalım bu vatan için o kişi mücadele edecek.”

Çakmak’ta var. Ama şimdi Mustafa Kemal’in gözü kara. Mustafa Kemal gelmeyi kabul edermiş. Ve hakikaten de ondaki dirayeti ondaki dehayı bütün arkadaşları gibi Kazım Karabekir’de biliyor.” cevabını veriyor. Karabekir, askeri dehası ve savaşlardaki başarılarının yanında ülkesinin geleceğinin eğitilmiş bireylere sahip olmakla mümkün olacağını düşünen ileri görüşlü bir liderdir. Mustafa Kemal Atatürk, onun bu yönü için “Karabekir Paşa maarif, dil ve tarih konularıyla uğraşmış bir arkadaşımızdır” demektedir. Karabekir Paşa, Erzurum’a tayin edilir edilmez bölgede yetim kalan Türk çocuklarına sahip çıkmış ve onlar için çeşitli eğitim kurumları açmıştır. Erzurum ve Sarıkamış’ta açılan “Sanayi Mektebi”, “Leyli Eytam İptidai Mektebi”, “Erzurum Ana Mektebi”, “Sarıkamış Askeri İdadisi”, “Sarıkamış Ana Mektebi” gibi okullar o dönem için atılan önemli bir adımdır. 1919 yılında yapılmış olan okul öncesi eğitim faaliyeti ise ülkemizde kayda değer bir gelişmedir.

Çocuk Bakımsız Kalmamalıdır

Erzurum’da Kongre Toplanıyor İstanbul’da bir süre kaldıktan sonra çabaları

Gümrü - Moskova - Kars Antlaşamalarında kullanılan kalemler. ( Kazım Karabekir Arşivi)

Rus çizmesi altında inin inim inleyen bir şehrimiz. ‘Kars’ı almak daha ortaokul talebesi benim için ideal olmuştu’ diyor. Düşünebiliyor musun? 12-13 yaşında bir çocuk ben Kars’ı alacağım diye kafasına yazmış ve Allah Kars’ı almayı ona iki defa nasip ediyor.”

Yetim Kalan çocuklara sahip çıkan Paşa onların eğitimleri Kazım Karabekir ve ailesi...

büt dergisi şubat sayısı

19


Tarih Röportaj yle de ilgilenmiştir. Timsal Hanım’ın Ermeni Çocuklardan Kazım ağzından bunu şu şekilde dinliyoruz: Karabekir’e... “Derdi ki bir çocuk bakımsız kalır da cemiyete girerse cemiyetin seviyesi Karabekir’in sahip çıktığı yetim çocukdüşer. Çocuk bakımsız kalmamalıdır. lar arasında ermeni çocukların durumu Ve diyor ki günlük tutun. Günlük hakkında soru yönelttiğimizde ise bazı tutmak hem bir devri açığa çıkarmak forum sitelerinde yazılanların ve için belgedir hem de kişinin otokonsoykırım iddialarında olanlara haksıztrolüdür. Sen günlük tutuyorsan içine çocuksun kalp arkadaşımın silgisini aldım kalemini çaldım yazamayacağına göre bir nefis terbiyesi olarak o işi yapmayacaksın. “Öğütlerim” diye bir kitabı var o kitabı bizlerden çok önce Doğu’da yetim kalan evlatlarına yazmış. Ama bir yer de ben babamı 7 yaşında kaybetmeme rağmen sanki babam yaşıyormuş gibi babamın öğütleriyle büyüdüm. Her konu da bizim nasıl davranmamız yani bir Türk evladının şerefiyle yaşaması için nasıl yetiştirilmesi gerektiğini kendisi kelime kelime anlatıyor. Yani odanın şekli böyle olmalı her şey yerli yerinde mesela hiç bir zaman demiyor ki makası buradan aldıysan burada bırakma. Yani her şeyi öğüt olarTrabzon Ermeni yetimleri tarafından ak sunmuş. Dolayısıyla olmamız gerektiği şekilde yetiştiraltında ‘Yetimler babası Kazım Karmeye çalışmış Türk evladını. abekir Paşa Hazretleri’ yazan Kazım 3 bayram üzerinde çok duruyor Karabekir karekalem portresi... beden eğitimi bayramı, ağaç bayramı ille kitap bayramı. Ve kitap bay- lıklarını açığa çıkaran bir cevap ramı olarak da beşikten mezara ilim alıyoruz: “Bu da Ermeni çocuklarla diyen bir peygamberin ümmetiysek ilgili bir resim bu. Kendi evlatlarının diyor onun doğduğu günü kitap bayarasına ermeni çocuk koymuyor. Bu ramı olarak kutlayalım bir birimize toprağın evlatları. Kürt evladı, Türk kitaplar hediye edelim diyor. Hatta evladı, Karadenizlisi falan bunların İzmir iktisat sonrası 7.madde olarak arasına Ermeni koymuyor. Neden bu bayram olarak kutlanmalıdır diye koymadığına gelince, savaşmış iki şeye koymuş ama sonradan kalktoplumu bir araya koymak istemimıştır. Sarıkamış’ta Bebek Gölü. İki yor. İkincisi Ermeni çocuklarını da akarsuyun arasını kapatıyor ve yapay dilini, dinini bilerek yetişsin diye bir göl yapıyor. Adını da topladığım Trabzon’da Amerikalıların açtığı bir evlatlardan esinlenerek bebek gölü Ermeni yetimhanesinde yetiştiriyor. koydum diyor.” Bu yapay gölde yüzme Onlara da babalık yapıyor. Kendi öğrenen çocuklar. Yine Karabekir, yaşadığı sürece de asılıydı bu resçocukların eğitimiyle ilgilenmiş tıbbı im. Altında eski harflerle o çocuklar eğitim alanlar, izcilik, matbaacılık, terteşekkür olarak karakalem Kazım zilik, eskrim gibi alanlarda yetişmelerini Karabekir portresi yapıyor. Altındaki sağlamıştır. eski yazıda şöyle diyor ‘Yetimler ba-

20

büt dergisi şubat sayısı

bası Kazım Karabekir Paşa Hazretleri’ Trabzon Ermeni yetimleri tarafından. O soysuz yalana başlı başına bir belgedir. Bu milletin bir paşası Ermeni yetimlere de babalık etmiştir. Hani bırak soykırımı üstüne üstlük onları yetiştirmek için çalışmıştır.”

General Harbourd’ın Ermeni Raporu Erzincan’dan başlayarak İran’a kadar süren I. Dünya Savaşı’ndaki harekâtta Ermenilerin yaptıkları zulüm ve kıyımın kalıntılarına şahit olmuştur. Bu konuda ise babasının bulmuş olduğu belge hakkında Timsal Hanım bize şunları söylemektedir: “Arşivinden bulduğumuz iki kitapçık. Anılarında “İstanbul’a gelince Harbiye Nazırı Abdullah Paşa’ya çıktım. Paşam ben size Doğu’dan Ermeni mezalimini anlatan bir takım fotoğraf ve vesika gönderdim niçin basmadınız. İleride Ermeniler bunun tersiyle Türkleri suçlayacak. Yıl 1918.” Bu bizim arşivlerimizde de devlet arşivlerinde de var. Yüz yıl önce önlerinde Kazım Karabekir diyor ki eğer biz gerçekleri anlatmazsak ileride Ermeniler bunun tersiyle Osmanlı’yı suçlayacak. Abdullah Paşa diyor ki ‘hiç bunlardan benim haberim yok Kazım.’ Sağda solda buldurttum bir risale olarak bastırdım. Yetmezdi Fransızcaya basılmalıydı ki ecnebilerde neyin ne olduğunu anlasın. Bu bir Rus generalin utanarak Ermeni mezalimini anlattığı kitapçıklarıdır. Biz böyle mezalim yapmadık bu Ermenilerin yaptığı kadar.” Karabekir Paşa Ermenilerin düşüncelerini ve bunu fırsata çevirmek isteyecek olan devletlerin görüşlerini iyi görmüştü. Nitekim Doğu’da yaşananları gözlemlemek için gelen Amerikan heyeti de büyük oranda sürpriz olmamıştır. Bu heyetin karşılanışını ise Timsal Hanım bize şöyle nakletmektedir: “General Harbourd’ın gelişi. Kon-


Tarih Röportaj gre hazırlıkları yapılmakta bir Amerikalı General Erzurum’a gelir. Rapor yazacak iki konuda. Erzurum bir Türk yurdu mudur Ermeni yurdu mudur? Erzurum Valisiyle, Kazım Karabekir alırlar, General Harbourd, Tepsi Minare derler kale içinde oraya çıkarırlar. Sayın general bakın ölülerimiz söylesin Erzurum kimin yurdu? Burada yaşamış burada ölmüş Müslüman Türk halkının mezarlığı bir uçtan bir uca kadar. Şurada da ufak bir ermeni mezarlığı var. Dolayısıyla ölülerimiz Erzurum bir Türk yurdu diye rapor yazdırmışlardır. Ondan sonra ikinci rapor çok önemli aradan kaç yıl geçmiş hala bir takım arşivler açılıp da ortaya çıkılmıyor. Ve eğer Amerikan arşivi açılırsa bugün aynı şekilde şunları okuyacaksınız. ‘General Harbourd’um 24 Nisan Amerikan senatosuna sunduğum rapordur.’ Aynen kendi kelimeleriyle ‘Erzurum’a gittim olayı yerinde inceledim. Esas yok edilmeye çalışılmış olanlar öz yurtlarında Türklerdir. Türkler Ermenilere kötü davranmamıştır.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin Temeli Atılıyor Kazım Karabekir Paşa Milli Mücadele döneminde çok önemli bir rol edinmiştir. Özellikle Mustafa Kemal Paşa’nın askerlikten istifa edişiyle oynamış olduğu rol kilit öneme sahiptir. Bunu Timsal Hanım’ın ağzından dinlersek: “7-8 Temmuz gecesi sabahı Mustafa Kemal en sonunda rütbeler-

ini söküp istifa etmiştir. Bir masa başında otururken Rauf Orbay’la hiçbir askeri yönü kalmamıştır. 10 Temmuz’da ise içeri en güvendiği kurmayı Kazım Girik giriyor. “Paşam istifa ettin bundan böyle kimden “Kazım Karabekir’in kurduğu emir alacağım.” Çok ızdırap çekiyor. yetimhanelerde çocuklar her türlü Mustafa Kemal: “gördün mü Rauf ” diyor en güvendiği yemin etmiş biat eğitimi alıyordu. Bu fotoğrafta etmiş kişi bile sen istifa ettin yoksun çocuklar ufak çaplı bir ameliyat diyor. Tam bu sırada yaveri Cevad gerçekleştiriyorlar...” (Kazım Karabekir Arşivi) Abbas koşarak diyor “ Paşam Kazım Karabekir bir bölük süvari ile delegedir. Yaşanan gelişmeler sogelmekte” işte o an her ne kadar Kanucu Doğu’daki durumu belirlemek zım Karabekir ona o teminatı veramacıyla Moskova ve Kars antlaşmamişse bile Mustafa Kemal şaşırıyor ve larında da Karabekir Paşa’nın imzası bir an sararıyor ki ya gelip beni tutuk- yer almaktadır. Eğer bir gün müzeye larsa. Kazım Karabekir içeriye giriyor yolunuz düşerse bunları görebilme sivil olan Mustafa Kemal Paşa’nın şansına erişebilirsiniz. Ayrıca Doğu’dakarşısında bir asker selamı çakıyor. ki başarılarından dolayı Karabekir, “Paşam dün olduğu gibi bugün de TBMM’nin ilk terfi eden komutanı olarbütün kolordumla emrinizdeyim. Sizi ak Ferikliğe yükselmiştir. koruması için bir grup süvari getirdim.” İki dava arkadaşı gözyaşı içinde Milli Mücadele başarıya erişip vatanın birbirlerine sarılıyorgeleceği için emek verme işi askeri alan lar. İşte o konakta o gün istiklal hardışına çıktığında Karabekir, buna uyum bimiz başlamış ve kazanılmıştır. O sağlayarak mecliste ülkesi için çabalagün o konakta Türkiye Cumhurimaya devam etmeye başlamıştır. Daha yetinin temeli atılmıştır.” Bu önemli önce Edirne Milletvekili iken 29 Hazhadiseden sonra kongrel- iran 1923’te İstanbul Milletvekili olarak er, meclisin açılışı gibi seçilmiştir. İkinci mecliste Halk Fırkası önemli adımlar atılmıştır. iktidar durumdadır. Halk Fırkası TBMM ilk olarak Doğu karşısına bir muhalefet partisi ihtiyacı Cephesi Komutanlığını duyulur. 17 Kasım 1924’te Karabekir, açmış ve Karabekir Refet Bele, Rauf Orbay, Ali Fuat CebePaşa’yı komutanlığa soy, Cafer Tayyar Eğilmez gibi önemli getirmiştir. Akabinde kişilerce Terakki Perver Cumhuriyet Ermenilerle yaşanan mü- Fırkası kurulur. Daha sonra yaşanan cadele sonucunda ikinci Şeyh Sait İsyanı ile bağlantısı ileri defa Kars, Sarıkamış, sürülen parti 5 Haziran 1925’te kapaIğdır gibi yerler kurtılır. 22 Haziran 1926’da ise Atatürk’e tarılmıştır. Yapılan Güm- suikast planı açığa çıkarılır. Karabekir rü Antlaşması’nda Paşa ve arkadaşlarının bu işe karışma ihtigörüşme heyetinde baş mali ile tutuklanır. Yalnız bir ay sonra büt dergisi şubat sayısı

21


Tarih Röportaj serbest bırakılır. Yalnız bu durum pek serbestlik olmamıştır. Yönetimle anlaşmazlığı yüzünden sıkı gözetim altında tutulan 84 kişilik listenin başında yer alır. Bu dönemini Erenköy’deki evinde inzivaya çekilerek geçirir.

Kazım Karabekir Göz Hapsinde...

Giderdim O Mustafa Kemal...

22

Daha sonrası için ise Timsal Karabekir şöyle aktarmaktadır: “Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa ile barışmış çağrın Kazım’ı dil kurultayında hem fikirlerinden istifade edelim hem de görüşmek istiyorum. Ama öyle etten duvar iki komutanın önünü kapatıyor göz göze bile gelemiyorlar. Komaya büt dergisi şubat sayısı

Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olur. Daha sonra İnönü, eski arkadaşı Karabekir’le barışır. Bu barışmadan sonra ise Karabekir İstanbul milletvekili olarak meclise girmiştir. 5 Ağustos 1947 tarihin-

han bel kemiğidir verecek bir karış toprağımız yok’ dedi.” Karabekir 26 Ocak 1948’de 66 yaşındayken vefat etmiştir. Naaşı iki defa kurtardığı Kars Kalesi’ne çekili olan bayrağa sarılı bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde yapılan Devlet Töreni ile önce Ankara Hava Şehitleri Kabristanı’na toprağa verilmiştir. Daha sonra 1988’de Atatürk Orman Çiftliği’nde hazırlanan Devlet Mezarlığı’nın 13 numaralı kabrine aktarılmıştır. İngiliz Yarbay Rawlinson İngiltere’ye dönüşünde yazdığı “Yakın Doğu Maceraları” adlı kitabında Karabekir için

Kazım Karabekir Paşa’nın naaşı

Karabekir’in yaşadığı bu zor dönemi bir de kızı Timsal Hanım’dan dinlemek gerekirse: “Her şey düze çıkıp da Cumhuriyet ilan edildikten sonra bir yol ayrımı olmuş. İşte o yol ayrımı sırasında Kazım Karabekir bu evde çok ızdıraplı bir dönem geçirmiş. Cebinde beş parası yok, ikiz evlatları aç, kapıdan her giren öyle sizin gibi elini kolunu sallayarak giremiyor paşanın evine herkes hafiyelerin denetiminden geçiyor. Kendisi nereye giderse aynı şekilde takip altında. Yani bu evde çok zor dönemlerini ne hak yere yaşamış. Ya bu vatana çok faydalı olan bir insanın aldığı ceza adeta. Ama Mevlana da diyor ki “Her kahırdan lütuf doğar.” Kazım Karabekir’in ne hak yere maddi manevi bir sıkıntıyla bu evde yaşaması bir kahırsa, o döneme ait bütün bilgileri bugün bize sunan kitaplarını yazması da lütuftur.” Babasının bir ay tutuklu kaldığı dönem için yazdığı dizeleri de bize aktarmıştır: “Diyor ki İzmir de tutuklanıp odaya girdiği zaman: Bir karyola ile sedye Bilmem hangi hastaneden hediye, Bu ikrama çok şaşmıştım Ankara polisinde yerde yatmıştım.”

girmeden Atatürk helalleşmek istiyor çağırın Kazım’ı diyor. Onu da haber vermiyorlar. Ablalarım çok sorarlarmış gider miydin babacığım. Giderdim o Mustafa Kemal’dir. Tabi bir takım kırgınlıklar olmasına rağmen aralarındaki bağ o kadar kuvvetli ki artık siyasi kırgınlıkları aşacak durumda çünkü vatanı tek yürek tek bilek olarak beraber kurtarmışlar.”

de ise oy çokluğuyla TBMM Başkanı olarak seçilmiştir. Karabekir’in Meclis Başkanı görevini üstlendiği dönemde ise Sovyet Rusya’nın ülkemiz üzerinde bir takım toprak talep eden kötü emelleri vardır. Timsal Hanım hatırladığı kadarıyla bize bunu şu şekilde anlatmaktadır: “1946 yılında Kazım Karabekir’i TBMM Başkanı olarak görüyoruz. Benimde kulağımda aynı sesler. 1946 yılında Ruslar Türklerden tekrar Kars’ı Ardahan’ı istiyorlar, boğazları istiyorlar ve radyodaki spiker diyor ki Kazım Karabekir meclis kürsüsünde kılıcını kınından oynattı. ‘Boğazlar Türkün boğazı, Kars Arda-

söyle der: “… Karabekir Paşa, birinci kalite Türk subaylarının en parlak, en zeki örneğidir. Onu tanımak benim için büyük bir servetti… Bulunduğu çok farklı görevlerde fevkalade bilgiliydi. Onun idare ettiği herhangi bir birliğin her zaman çok iyi komuta edileceğinden kesinlikle emin olunabilirdi... Onunla çok kritik durumlarda karşı karşıya geldiğimi söylemeliyim. Uzun süre onun esiri oldum. Onun emrindeki bazı astların sertliklerine de maruz kaldım. Fakat çok parlak zekâsının yanı sıra, emirlerin ona müsaade ettiği ölçüde dürüst davrandı. Onun, bir fert olarak bend-


Tarih Röportaj eki saygısı ve bir yetenekli komutan olarak değeri hiç azalmadı…”

Kazım Karabekir Vakfı ve Müzesi Kâzım Karabekir Vakfı, Karabekir ailesi tarafından Kurtuluş Savaşımızın önde gelen komutanlarından ve devlet adamı Kâzım Karabekir Paşa’nın adını, anısını ve ilkelerini sonsuza kadar yaşatmak, çağdaş ve gelişen bir Türkiye için; sosyal yaşamın en temel gereksinimlerinden olan eğitim ve kültür alanlarında faaliyet göstermek amacı ile 02 Aralık 2002 tarihinde kızları Hayat Karabekir Feyzioğlu ve Timsal Karabekir Yıldıran ile vefat eden kızı merhume Emel Karabekir Özerengin’in kızı olan torunu Gülden Gazioğlu tarafından kurulmuştur. Kâzım Karabekir Vakfı’nı Timsal Hanım’ın kendisinden dinleyelim son olarak. Timsal Hanım; “Yabancıların yaptığı bu evin çok eski hali. Zürafalı köşk diye biliniyor. Münif Paşa’nın yaptırdığı bir köşk burası. Ama daha sonra Karabekir bunu yıkıcıdan alıyor. Yavaş yavaş tamir ettiriyor ve artık Kazım Karabekir köşkü olarak, ön taraftan baktığınız zaman bir de kubbesi vardı. Sonra o kubbeyi ikinci kez yapamadılar. Vakfımızın kuruluş amacı bizim yaşam amacımız. Türkiye Cumhuriyeti’ne hizmet etmek. Nasıl edebilirsen artık. Bu kitaplarını yeniden bastırmakla, doğruyu gençlerle buluşturmakla, müzesini yaşayan bir müze haline getirmekle. Mesela eve girdiğin zaman Çanakkale’de düşen bomba parçasını görüyorsun. Müzecilik çok önemli bir köprü; geçmişi geleceğe bağlayan. Şimdi millet meclisinde bile bir takım insanlar diyor ki istiklal harbi olmamıştır. Ama buyur bak bizde olmuş, bizde var bunların hatıraları. Yani sizin ailede olmamışsa ona ben bir şey diyemem. Belki onlarda olmadı. Ama oldu. Biz milletçe istiklalimizi kazanmak için bir çaba verdik

ve Allah’a şükür ki kazandık. Bu da Allah’ın bir lütfudur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu… Dolayısıyla buna hizmet etmek var oluş nedenimiz. Nasıl hizmet edebiliyorsun dersen? Bizim vakıf öyle aman aman çok zengin değil. Ama gene olabildiğince 120 evladımıza burs verebiliyoruz. O 120 evlat bir sıkıntısı olduğu zaman bize alo diyebiliyor. Yani bir sahibim var diyebilmesi verdiğin burstan daha büyük bir güvence oluyor.

imkânlarıyla değil bahçeyi müteahite vererek. Yaptırdıktan sonra evvela bu ilk katı bize sattı. İkinci katı da vefatından sonra ailesiyle sattı. Bu iki katı da müzenin annem babam yaşıyorken nasıl ise aynı şekilde ve buradaki her eşya o günlerin anlatan o günlerin bir takım sıkıntılarını mutluluklarını ortaya koyan vesika oldu. Sizlere yönelikte bir çalışma oldu.

Destek Allah’a şükür verenlerimiz şöyle oluyor. Dostlarımız, arkGene vakfımız Yapı Kredi Bankası adaşlarımız bu bizim verdiğimiz ile bir anlaşmaya girdi ve bütün bu burslara katkıda bulunuyor. Benim kitapları büyük bir titizlikle uğraşıp arkadaşlarım da çevrem de birer yeniden bastırıldı. Bir kere ihtiyacı çocuğu biz üstleniyoruz diyen çok olan evlatlara el uzatacaksın, çocuk insan var. Beni ameliyat eden dokbakımsız kalmamalıdır. O çocuğu tor ‘siz çok iyi işler yapıyorsunuz bir sokakta sen bakımsız bıraktığın zam- çocuğu da ben üstleneyim’ dedi. Allah an cemiyete fenalık etmiş olacaksın. ondan razı olsun. Hiç ümit eder miBurada da hepimizin ille benim şu sin? Yani siz o vakıfta çok güzel şeyler kadar param var ben şuna şu kadar yapıyorsunuz bir tane de ben üstlenipara vereceğim de hayır senin bir fayorum diyen çok güzel insanlarımız zla kurşun kalemin varsa öbürüne bir var. Devlet destek vermiyor. Vakıflar şekilde faydalı olacaksın. Yani burada genel müdürlüğü, kültür bakanlığına biri yapsın diye beklemeye de hakbağlıyız. İki katı aldıktan sonra Müze kımız yok, ne yapabiliyorsak. Allah’a olduktan sonra etti vâkıfa hibe ettik. şükür burada Allah’ta bize çok yardım Burası da bizim değil artık burası etti. Bu müze binası bizim değildi. da vakfın. Mum nasıl yandığı zaman Ölen ablamızın kocasına kalmıştı. ışığını etrafına veriyorsa bizde kenYani bizim burada hiçbir şey yapma dimize göre ışığımızı vermeliyiz. O hakkımız yoktu. Eniştemiz yıkılmakta bizim görevimiz.” olan binayı yeniden yaptırdı. Kendi

büt dergisi şubat sayısı

23


24

büt dergisi şubat sayısı


Foto Haber Mustafa Doğan

mstf.doqan@gmail.com

Bir Metro Şantiyesi… İstanbul demir ağlarla örülmeye devam ediyor. Üsküdar-Sancaktepe arasına yapılan 20 km uzunluğundaki Üsküdar-Ümraniye-Çekmekköy-Sancaktepe metro hattı projesinin Ihlamurkuyu istasyonun şantiyesini ziyaret ettim. Başımıza baretimizi, ağzımıza maskemizi, üstümüze de fosforlu inşaat yeleğimizi giydikten sonra yerin 25 metre altına yolculuğumuz başladı. Aşağıya inerken dışarıda aydınlık ve soğuk bir hava varken aşağıda hava sıcaklığı yüksek ve dışarıya göre daha karanlık bir ortam vardı. Her şey titizlikle kontrol ediliyor ve tek tek plana uygunluk kontrol edilirek ilerleme sağlanıyordu. Çalışma saatleri gece gündüz olmak üzere çift vardiyalı sistemle metro açılış gününe yetiştirilmeye çalışılıyor. Merak ettim ve sordum acaba günde kaç metre ilerlenebiliyor? Bunun cevabını duyunca bu işin ne kadar sabır gerektiren bir iş olduğunu anladım. Buna şantiyenin Vardiya Mühendisi Ahmet Hadi Talu cevapladı: “Natm yöntemiyle gündüzleri 2 buçuk geceleri de 2 buçuk metre olmak üzere normal şartlarda 5 metre civarı ilerleyebiliyoruz. Tabi bu normal şartlarda. Bir de aksilik çıktı mı bazen 2 metre bile zor ilerliyoruz. TBM ile günde 20 metre civarı ilerlenebiliyor. TBM bizden sonra devreye girecek. Bu iş tam bir sabır işi.” Bende çalışanları çok rahatsız etmeden sizler için o çalışmaları fotoğrafladım. Yerin altındaki sabırlı ve yoğun çalışmayla sizleri başbaşa bırakıyorum. büt dergisi şubat sayısı

25


→ Peronlar arası geçiş yaparken...

→ Dozerin kazımı kontrol ediliyor...

26

büt dergisi şubat sayısı


→ Tünel kazım aşaması...

→ Kısa bir mola ve çay keyfi...

büt dergisi şubat sayısı

27


→ Tünel demirleri hazırlanıyor

28

büt dergisi şubat sayısı


büt dergisi şubat sayısı

29


→ Aşağı ile tek bağlantı bu telefon çünkü cep telefonu çekmiyor...

30

büt dergisi şubat sayısı


→ Kazının istenilen ölçüde gidip gitmediği milimetrik ölçümlerle kontrol ediliyor.

büt dergisi şubat sayısı

31


→ Kayaç yapısı inceleniyor...

→ Püskürtme beton robotu shotcrete...

32

büt dergisi şubat sayısı


Jumbo makinesi. Bu işlemle → duvarda delikler açılıyor...

Tünelin içinde bulunan Transmixer. Dışarıdan gelen beton harcını içeride istenilen yere aktarımı için kullanılıyor...

büt dergisi şubat sayısı

33


Film Tanıtım Müge Gül

muugegul@gmail.com

BENİM ADIM KHAN Orjinal Adı: My Name Is Khan Yapımı: Hindistan-2010 Tür: Dram, Romantik Yönetmen: Karan Johar Oyuncular: Shahrukh Khan, Kajol, Kenton Duty, Mackenzie Firgens, Zarina Wahab Senaryo: Shibani Bathija, Niranjan Iyengar Yapımcı: Karan Johar, Gauri Khan Süre: 165 dakika / İmbd Puanı: 7.8 Bütçe: 12.000.000 $ Hasılat: 42.345.360 $ Ödüller: Filmfare’den En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Yönetmen olmak üzere 3, Uluslararası Hindistan Film Akademisi En İyi erkek Oyuncu Ödülü, En İyi Yönetmen Ödülü ve En İyi Fon Müziği olmak üzere 3, Zee Cine En İyi Erkek Oyuncu Ödülü, International Indian Film Academy ( IIFA ) En İyi Hikaye Ödülü ile toplamda 8 ödülü bulunmaktadır.

19 2.603 371 24 08:46:30 09:02:59 1 Başta baktığınızda tüm bunlar size sadece 4 sayı, 1 rakam ve 2 tane de zaman ifadesinden ibaret gelecektir. Oysa ki bu sayılar milenyum çağının ilk kitlesel terör saldırısında ölen, kaybolan ve bunu soğuk kanlılıkla meydana getiren katilleri temsil etmektedir. 11 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezlerini yerle bir eden bir saldırının resmi kayıtlarında 2,603 kişi kulelerde, 371 kişi de kulelere ve Washington D.C ile Pentagon’a

34

büt dergisi şubat sayısı

saldırıda bulunan uçaklarda hayatını kaybetti. Teröristler ile giriştikleri mücadele sonucunda Shanksville’ye düşen uçakta ölen 40 kişi de bu sayının içindedir. 24 kişi ise kayıp olarak bildirilmiş ancak kendilerine ulaşılamadığı için öldüğü varsayılmaktadır. 08:46:30 ilk uçağın kuzey kulesine çarparak tarihi 11 Eylül öncesi ve sonrası olarak değiştiren saat, saniye ve salise. 09.02:59 ise Güney kulesine çarpış anı.

olur. Bunlardan birçoğu bunun üzerine yeryüzünde aşırı giden müsrifler oldu.” Ancak 11 Eylül saldırılarının ardındaki isim olan Usame bin Ladin ve El Kaide isimli terör örgütünün sözde sebeplerle yaptığı bu saldırılar yüzünden bugün hala tüm dünyada İslam inancında olan kişiler; Museviler, Hristiyanlar ve Ateistler tarafından sürekli bir nefrete ve hoşgörüsüzlüğe maruz bırakılmaktadır. 19 sayısı Kuran’ın bir mucizesidir aslında. Hemen hemen her ayrıntı bu kitapta Kuran-ı Kerim’de Maide Suresi vardır. bu sayı ve katları üzerine kodlanmıştır. Sure’de 32. Ayet’te şöyle der; “Kim bir Usame bin Ladin de bu sayıyı özenle kişiyi, bir kişi karşılığı olmadan veya ye- seçerek birer melek olduğu düşünülen ryüzünde bir fesada karşılık olmaksızın 19’un yerine kendi katillerini yeröldürürse bütün insanları öldürmüş leştirmiştir. Yaptığı şey dünya ayakta var gibidir. Kim de yaşatırsa yani hayatını olduğu sürece hatırlanacak ve gerçekten kurtarırsa, bütün insanları yaşatmış gibi inanan milyonlarca Müslüman’ın alnın-


Film Tanıtım da silinmeyecek bir leke olarak kalarak en acı bedelleri bu dinin inanlarına ödetmeye devam edecektir.

çıktığınız inanılmaz yolculuk aslında tamda burada başlıyor. Yepyeni ve yabancısı olduğu bir dünyada neredeyse tek başına olan Benim Adım Khan uzun soluklu genç adam çok geçmeden bir Bollywood filmi. Uzun solukgerçek aşkı buluyor. Manlu ama yine ne zaman başladı ne dira ile tanıştığında çoğu zaman bitti diye karmaşa yaratan kez siyah beyaz olan yaşamı bir film. Bazen geçmek bilmeyen rengarenk oluyor. Anneo dakikaları saliseler gibi yarıp sinden sonra onu anlayan geçen bir film. 2010 yapımı filmde ilk kadın olan Mandira’ya anlatılan hikaye Asperger senderin ve karmaşık bir dromlu bir adamın önce Amerşekilde bağlanan Rızvan, ikan başkanına, ancak buradan incinmiş ve hayatında oğlu sesten korkmak, duyguları tam kaçıkarak aslında tüm dünyaya sesini Sam dışında hiçbir erkeğe güvenmeyvrayamamak gibi farklı belirtilerde yer duyurma isteği üzerine kurulmuş son alıyor. Hal böyle olunca da kişi için so- en güzeller güzeli kadını kendine aşık derece anlamlı bir dram filmi. syal hayat zaman zaman cehennem ha- etmeyi başarıyor. Evlendiklerinde anlini alıyor. İnsanların bakışları, anlamsız nesine verdiği sözün rahatlığı ile Rızvan Baş kahramanımız Rızvan Khan. eşi Mandira ve oğlu Sam ile mutlu bir hakaret ve yanlış davranışları aslında Hikaye annesi ve erkek kardeşi Zakir ile bu hastalığı taşıyan insanların en büyük hayata başlıyor. Hindistan’da zor şartlar altında yaşayan sıkıntısı oluyor. Yalan söyleyemeyen ve ve Asperger sendromu taşıyan küçük gerçekten çok doğal olan asperger sen- 11 Eylül saldırısı tüm dünyadaki şartbir çocuğun dünyasına ufacık bir göz ları değiştirdiği gibi Rızvan Khan ve dromu muzdaripleri, kendilerini kolay kırpma ile başlıyor. Yaşadıkları dönem kolay güvende hissedemedikleri ve hep ailesinin de hayatını değiştiriyor. Çünkü Hinduların ve Müslümanların birbirlkaygı içinde olduklarından temas etmek olaydan yıllar sonra bile Müslümanerini adeta kırıp geçirdiği zamanlarda onlar için hem çok önemli hem de bir o lara olan düşmanlık had safrada. Mangeçen aile birbirine oldukça bağlı ve dira’nın oğlu bir saldırıya maruz kalarak kadar korkutucu bir şey oluveriyor. bu yönden oldukça güçlü. Film boAlbert Einstein, Ludwing Van Beethov- öldürülüyor. Bu ölümün ardından Rızyunca annesi ile Rızo (annesi onu öyle van ve Mandira arasındaki her şey kopen, Vincent Van Gogh, Isaac Newton, çağırıyor) arasındaki bağ gerçekten Leonardo De Vinci, Alfred Nobel, Isaac ma noktasına geliyor. Ölümü tam olarmuhteşem. ak anlayamayan Rızvan birde üstüne Asimov, Louis Wain gibi ünlü bilim Mandira’nın ayrılık isteği ile hepten adamları, müzisyen ve ressamlarda bu Asperger sendromu genetik bir raşaşkına dönüyor. Oğlunun öldüğü yerde hastalıkla doğan çocuklardı. hatsızlık. Sağlıklı doğan ve gelişen korkunç bir acı ile her şeyin sorumlusu genellikle erkek çocuklarında görünen Bu hastalığı taşıyan bir çocuğunuz old- olarak gördüğü adama haykıran Manrahatsızlık çocuk 3-4 yaşlarındayken uğunda hayat size 2 kat daha zor oluyor. dira, bir daha onu görmek istemediğini ortaya çıkıyor. En belirgin özelliği aşırı Hele birde sağlıklı bir çocuğunuz daha söylüyor ve eğer bir gün geri gelecekse biçimde içine kapanıklık olan hastalıkta varsa. Rızvan’ın annesi her ne kadar ilk önce Amerikan Başkanını bularak ayrıca sakarlık, iletişim bozukluğu, her- 2 oğluna da aynı sevgiyi duyuyorsa onun karşısına dikilmesini ve “Benim hangi bir konuda aşırı takıntı, yüksek adım Khan ve ben terörist değilim.” da Rızva’nın ona daha çok ihtiyacı olduğu düşüncesi yer demesini istiyor. yer Zakir’in dışlanmış gibi hissetmesine sebep oluyor.

Birbirini kovalayan senelerin ardından annesinin ölümü sonucu Rızvan erkek kardeşinin yanına Amerika’ya gidiyor. Çünkü annesine verdiği son söz kendine bir aile kuracağı ve hep mutlu olacağı. Rızvan ile

Bir adam düşünün ki karısına geri dönmek için verdiği sözü yerine getirmek zorunda olduğunu hissettiği için neredeyse bir ordu tarafından korunan Amerika Birleşmiş Devletleri’nin başkanının peşine düşüyor. Başından geçen serüvenleri izlerken Rızvan, hasta Müslüman bir adamdan çıkarak bir halk kahramanına dönüşüyor. Çünkü onun için dünyada insanlar Hindu, Müslüman, Yahudi, Hristiyan veya büt dergisi şubat sayısı

35


Film Tanıtım Vizyondakiler

Ateist olarak ayrılmıyor. Onun dünyasında insanlar sadece iyi insanlar ve kötü insanlar olarak ikiye ayrılıyorlar. Bir amaç uğruna katledilen kilometrelerce yol, gerçek aşk, iyilik ve her şeyden önce insan olmak üzerine kurulan son derece çarpıcı yapımın yönetmen koltuğunda Karan Johar’ı görüyoruz. Bollywood’un en genç ve başarılı yapımcısı unvanı bulunan yönetmen babasının işlerinin batması sonucu oyuncu olarak girdiği sinema dünyasında yapımcı ve yönetmen olarak sağlam bir yere sahip oldu. Çektiği ilk ses getiren yapım ise yine bu filmde başrol olan Kajol ve Shahrukh Khan’ın baş rolünü paylaştıkları “Kuch Kuch Hota Hai”dir. Ancak Benim Adım Khan, tüm dünyada ses getiren bir başyapıta dönüştükçe Johar’dan beklenen başarı çıtasıda aniden yükselmiştir. Film boyunca sizi eşsiz bir yolculuğa götüren Rızvan’ı canlandıran usta aktör Shahrukh Khan Hint sinemasının en başarılı aktörlerinden biri. Sinema dünyasında 1991’den beri 75 film çevirerek King lakabı alan oyuncunun ayrıca görev aldığı 4 dizi de bulunuyor. Arasında Benim Adım Khan’ın bulunduğu 10 filmde yapımcılıkta yapan usta aktörün bugüne kadar 8’i en iyi oyuncu olmak üzere toplamda 14 Filmfare (geçtiğimiz yıl 58.si dağıtılan Hindistan sinema ödülleri) ödülü bulunuyor. Dünyada en çok sevilen oyunculardan biri olan usta aktörün yarım milyarı aşan bir hayran kitlesi bulunuyor.

36

büt dergisi şubat sayısı

Fim boyunca ona eşlik ederek farklı bir sinerji yayan Kajol’da yine Hint sinemasının en sevilen güzel starlarından biri. Onu Mandira olarak izlerken yer yer kızıyorsunuz. Oyunculuğunu abartılı bulanlarda var. Bana göreyse ölçülü bir oyuncuydu. Annelik iç güdüsünü ve evladını kaybeden bir annenin kendi ile savaşını son derece başarılı şekilde yansıtmayı başarmış bir oyuncu. Hint sinemasının vazgeçilmez bir yanı da müzikleri hiç kuşkusuz. Film boyunca pek çok duygu müzik ile yorulmuş bir biçimde önümüze geliyor. Hislerinizi eşsiz bir armoni ile harmanlayan film de her şey olabildiğince doğal ve gerçekçi. Rızvan Khan’ın hikayesini izlerken en az bir yerinde size dokunacağından şüphe etmemelisiniz. Sizi tekrar insan gibi hissettirecek olan bu harika film ile en kısa sürede tanışmanızı tavsiye ediyorum. Evrenin en mucizevi gezegeninde yaşıyoruz. Sınırlarla belirlediğimiz ülkelerde çoğu zaman kontrolünü yitirdiğimiz bir hayatı paylaşıyoruz. Müslüman, Hristiyan, Yahudi veya Ateist’iz; Siyah, beyaz veya Kızılderiliyiz; Zengin, fakir ve orta direğiz. Ama aslında bizi bir diğerimizden ayıran tek şey kalbimizde yeşeren bir tohum. İnsanlar Khan’ın dünyasındaki gibi sadece ikiye yani sadece iyi ve kötü diye ayrılsa dünya çok daha adil olmaz mıydı? Ne dersiniz…

Romantik, Komedi Balayı Aşk (Her ) Sadece Aşıklar Hayatta Kalır -Only Lovers Left Alive Bilim Kurgu RoboCop Korku Vampir Akademisi Tarih Yunus Emre; Aşkın Sesi Dram Bi Küçük Eylül Meselesi Sonsuz Aşk - Endless Love

Vizyona Girecekler Dram Son Kalan - Lone Survivor Kapital- Le Capital Dram, Fantastik Kış Masalı - Winter’s Tale Komedi, Korku Gulyabani Komedi Sürgün İnek Korku Şeytanın Günü Biyografi Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol - Mandela: Long Walk to Freedom Meydan - Al Midan Bilimkurgu/Fantastik Frankenstein; Ölümsüzlerin Savaşı


KitaP Mustafa Doğan

mstf.doqan@gmail.com

z a r i n b i ç y i e ş r e H ”

A H A “D

Hakan Günday ismini daha önce duymadıysanız, sizi temin ederim ki çok şey kaçırıyorsunuz demektir. Hakan Günday kitabı okumadıysanız eğer çok az şey biliyorsunuz demektir. Hakan Günday, bana göre okuduğum yazarlar arasında en ilginç konu bulan ve de kitaplarını okurken konuyu sizinde yaşamanızı becerebilen yazarlardan biri… Hakan Günday’ın ilk okuduğum kitabı Azil’di. İkinci okuduğum kitap “Daha” oldu. Daha çok değil bir kaç ay önce Doğan Kitap’tan çıktı. Kitap 417 sayfadan oluşuyor. Bence bir kitabı alırken kapak önemli bir etken ki Hakan Günday’ın kitaplarında seçtiği kapaklar çok ilgi çekici. Daha’da da merak uyandıran bir kapak seçilmiş. Size “Daha”yı anlatmadan önce Hakan Günday hakkında bilgi vermek ve de tespitlerimden bahsetmek istiyorum. Bu biraz klasik olacak ama Hakan Günday, 29 Mayıs 1976’da Rodos’ta doğdu. Brüksel’de ilköğretimini tamamladıktan sonra liseyi Ankara’da Tevfik Fikret Lisesi’nde bitirdi. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümü’nü yarım bırakarak Universite Libre

de Bruxelles’in Siyasal Bilimler Bölüm’ne geçti. Daha sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde devam etti. Böyle bir kısa geçmişten sonra size tespitlerimden bahsetmek istiyorum. Hakan Günday’da ben Oğuz Atay’ın ünlü şaheseri Tutunamayanlar tadı görüyorum. Oğuz Atay, Tutunamayanlar’da yarattığı Turgut Özben’in Olric karakteriyle kendi iç konuşmasındaki benzerliği Hakan Günday’da görüyorum. Hakan Günday’da ortaya çıkardığı karakteri iç sesiyle başka bir isimle konuşturuyor. Günday’da Oğuz Atay tadı alıyorsunuz. Bu benzerlik dikkatimi çok çekmişti. Hakan Günday’ın düzen eleştirmeleri çok etkili oluyor. Günday, karşı olduğu düzene kendi düzenini karşılaştırmalar ile okuyucuya benimsetiyor. Bu düzen Azil’de TBMM düzeni, büt dergisi şubat sayısı

37


KitaP

Daha’da ise demokrasi düzeni olarak karşımıza çıkıyor. Günday bu düzen eleştirilerini o kadar iyi yapıyor ki okuyucu ister istemez hak veriyor. Ve daha birçok Günday özelliğini okuyarak kendiniz bulacaksınız. Sizi içine çeken bir yazar olacak… Şimdi de “Daha”dan bahsetmek istiyorum. Daha, insan kaçakçılığını anlatıyor. Kitap insan kaçakçılığından çok bu işi yapandan bahsediyor. Onun adı Gaza. Aslında kaçakçılığı babası Ahad yapıyor fakat ister istemez büyüdükçe Gaza’da bu işin içine giriyor. Ahad, sınırdan Aruz adında bir adamdan aldığı göçmenleri kamyonuyla alıp evinin altındaki depoda zamanı gelene kadar saklamak ve beslemek, daha sonra da zamanı geldiğinde onları vapura teslim etmekten sorumlu. Bu şekilde insan kaçakçılığı yapıyor ve para kazanıyor. Ahad, Gaza’ya hem annelik hem

38

büt dergisi şubat sayısı

babalık yapıyor. Gaza annesinin nasıl öldüğünü sorduğunda da babası Gaza’ya, annesinin doğum yaptıktan sonra onu diri diri öldürürken kendisinin kurtardığını ve annesinin de orada kan kaybederek öldüğünü söylüyor. Ama annesinin neden böyle bir şey yaptığını yıllarca söylemiyor. Gaza, insan kaçakçılığı yapan babasının sağ kolu. Babasının her dediğini yapıyor. İnsan kaçakçılığı yaparken Ortadoğu ve Asya ülkelerinin hepsi hakkında bilgi sahibi oluyor. Bu şekilde okulda çoğrafya derslerinden başarılı oluyor. Aslında Gaza çok zeki, akıllı ve başarılı öğrenci. Ahad, kaçakçılık işini yaparken bulunduğu yerdeki uzman jandarmaya da para yediriyor ve böylece yakalanma korkusu ortadan kalkıyor. Bu sayede göçmenleri sorunsuz bir şekilde teslim edilmesinde herhangi bir aksilik çıkmıyor… Gaza, araştırmayı seven birisi ve yaptığı araştırmaları da göçmenler üzerinde bizzat gözlemliyor. Gaza’nın yaptığı en çılgınca deney, mikro düzeydeki demokrasi deneyidir. Deney, liderin toplumdaki yerini sorguluyor, tanrı konumuna gelişini, halkın tepkisini, kahraman-halk çatışmasını çok iyi bir şekilde gözler önüne seriyor. Gaza, demokrasinin işlerliğini ölçmek için Avrupa’ya göçen Afganlar üzerinde bu deneyini gerçekleştiriyor. Türkçe bilen bir göçmen aracılığıyla göçmenler arasında kargaşa çıkartıp demokrasi algısını tekrar sorgulamaya alıyor. Bu Gaza’nın göçmenler üzerinde uyguladığı deneylerden sadece birisi. Kitapta buna benzer Gaza yöntemleriyle ve eleştirileriyle çokça karşılacaşaksınız. Daha sonra

Gaza’nın tüm hayatını okuyabileceksiniz kitapta. Kitapta işlenen bir diğer konu ise Türkiye’nin içinde bulunduğu jeopolitik konumudur. Türkiye’nin jeopolitik konumunun ne kadar önemli olduğunu birkez daha bir kitapla anlayacaksınız. Uluslararası geçişlerdeki rolü, kaçakçılıktaki rolü, insan ticaretindeki konum özelliği ve dahası… Kitap “ölüm”ü de irdelemeden geçmiyor. Gaza, 13 yaşındayken göçmenleri Yunanistan’a geçiren teknenin kaptanlarından Harmin’den öğrendiği ‘hayatın anlamı’ teorosi ona kılavuzluk ediyor. “Bir umut ya da amaca gerek yok, hayatta kalmak için. Öleceğini bilmek yeter. Hayatın anlamı işte bu: Ölüm korkusu... Dolayısıyla, eğer gerçek bir hayat yaşamak istiyorsan, gerçekten de bir amacın olsun istiyorsan, önce ölüm korkusunu atacaksın üzerinden... Ölüm korkusu denilen, hayatın, o yanında bedavadan verdikleri anlamı var ya işte, onu fırlatıp atacaksın. Ancak o zaman, gidip de hayatın gerçek anlamını bulursun.” Merak edenler için kitap neden “Daha” ismini taşıyor derseniz; Kaçakçılık yaparken yaptıkları kaza onların sonu oluyor. Gaza’nın babası Ahad ölüyor, Gaza günlerce ölen göçmenlerin altında kaldıktan sonra ancak bulunup kurtularılabiliyor. Ölü bedenlerinin arasında kaldığı süre boyunca hayatta ondan başka kalan bir göçmenden gelen ses duyuyor. Göçmen sürekli “Daha” diyor. Çünkü bildiği tek Türkçe kelime daha. Ekmek için daha, su için daha, kurtarılmak için daha, yaşam için daha, her şey için daha…


Yeni “Kitap”lar Yaşamın Yükselişi Yazar : Nick Lane Çevirmen : Ebru Kılıç Sayfa Sayısı : 428 Yayın Evi : Aylak Kitap Dili : Türkçe Tür : Bilim - Teknik Mühendislik Yaşamın Yükselişi Evrimin 10 Büyük İcadı “Kusursuz, yaratıcı ve süprizlerle dolu... Yaşam ve evrim meraklıları için nefes kesici bir anlatı…” —New Scientist DNA nereden gelir? Bilinç nedir? Göz nasıl evrilmiştir? Nick Lane yeni bilimsel bilgilerle dolu hazine sandığını açıyor ve evrim tarihini yeniden inşa ediyor. Seksten sıcakkanlılığa ve ölüme on büyük icatla, doğanın dehasını çarpıcı bir anlatıyla ortaya koyuyor. Londra University College’’da biyokimyager olan Lane bu harika kitapta ilginç ve basit bir soru soruyor: Bildiğimiz haliyle Yeryüzü’’nün ortaya çıkmasına yol açan büyük biyolojik icatlar nelerdir? Böyle on tane icat olduğunu savunan Lane her birinin evrimini inceliyor...

Delila - Bir Genç Kadın Gerillanın Dağ Günlükleri

Diyor Ki

Aşk’ın Kalplerimizdeki Mutat Yolculuğu Yazar : Sibel K. Türker Sayfa Sayısı : 160 Yayın Evi : Can Yayınları Dili : Türkçe Tür : Öykü

Mümkün olsaydı, her karış toprağa, buğday eker gibi kitap Bu hikâyeleri bana ekerdim. (Horace Mann)

yazdıran sadece efsunlu bahar havası değildir sanırım. Kime sorsanız aşk hakkında söyleyecek az çok bir şeyi vardır. Kış ya da yaz, bahar ya da sonbahar, fark etmez. Kimi karşıdır ona kimi de tarafında yer alır. Genelde tarifler, aşkın kalbimize doğru bildik bir yolculuk yaptığı ve bir süre sonra da bu yolculuğunu noktaladığı üzerine. Ben de bu konuda ne düşüneceğimi bilemiyorum pek. Bu hikâyeleri yazma fikri başta kolay gözükmüştü ama nasıl da zor olduğu sonradan anlaşıldı.

The Magic Yazar : Rhonda Byrne Sayfa Sayısı : 272 Yayın Evi : Artemis Yayınları Dili : Türkçe Tür : Bireysel Gelişim

Yazar : Hasan Cemal Sayfa Sayısı : 270 Yayın Evi : Everest Yayınları Dili : Türkçe Tür : Anı - Anlatı - Günlük Seyahatname Hasan Cemal Bir Gün Bir Çığlık Duydu. Kürdistan Dağlarından Yankılanan Genç Bir Kadın Sesi Berxwedan Jiyane Diyordu; Yaşamak Direnmektir! O Çığlığı Unutmadı Hasan Cemal, Sesin Sahibinin Peşine Düştü. Son Nefesini Çoktan O Dağlara Üflemiş Olan Genç Kadını Bulamadı Ama Onun Ailesini, Arkadaşlarını, Yoldaşlarını Ve Kelimelerini Buldu.

Yirmi yüzyıldan uzun bir süredir, kutsal bir metindeki sözcükler onu okuyan neredeyse herkesi şaşırtmış, kafasını karıştırmış ve yanlış anlaşılmıştı. Tarih boyunca çok az insan bu sözcüklerin bir bilmece olduğunu ve bu bilmeceyi bir kez çözünce -gizem perdesini aralayınca- gözlerinizin önünde yepyeni bir dünyanın açılacağını fark etmişti.

O Genç Kadının Adı Delila; Kendi Deyişiyle Şarkı Söyleyen Bir Gerilla. Bugün Kürtlerin Sezen Aksu’su Diye Tarif Ediyorlar Delila’yı. Onun Dağlarda Kaydettiği Şarkılarını Dağlarda Ve Şehirlerde Dinleyip Söylüyorlar Hâlâ. O Sesin Hikâyesini Bilen İse Pek Az. Hasan Cemal, Delila’nın Ya Da Silvanlı Şenay’ın İ İ Dağa Çıkmadan Önceki Hayatını, En Yakınlarıyla; Konuşarak Öğrendi Ve Yazdı.

THE MAGIC’te Rhonda Byrne bu hayat değiştiren bilgiyi dünyaya açıklıyor. Sonra, 28 günlük inanılmaz bir yolculukla bu bilgiyi günlük yaşamınıza nasıl uygulayacağınızı öğretiyor. Kim olursanız olun, nerede olursanız olun, hangi şartlar altında olursanız olun, The Magic tüm yaşamınızı değiştirecek!

Çok Okunan 10 Kitap

▷ ▷ ▷ ▷ ▷ ▷ ▷ ▷ ▷

Ustam ve Ben

Elif Şafak Sayfa: 480 / Doğan Kitap

Allah De Ötesini Bırak

Uğur Koşar Sayfa: 176 / Destek Yayınları

Beyoğlu’nun En Güzel Abisi Ahmet Ümit Sayfa: 418 /Everest Yayınları

Sabah Uykum

Ahmet Batman Sayfa: 225 / Destek Yayınları

Bukre

Kahraman Tazeoğlu

Sayfa: 304 / Destek Yayınları

Mihmandar

İskender Pala Sayfa: 400 /Kapı Yayınları

Soğuk Kahve

Ahmet Batman Sayfa: 224 /Destek Yayınları

Suçlamalara Karşı Gerçekler İlker Başbuğ Sayfa: 312 /Kaynak Yayınları

Galiz Kahraman

İhsan Oktay Anar Sayfa: 192 / İletişim Yayınları

Bir Psikiyatristin Gizli Defteri

Gary Small

Sayfa: 336 / NTV Yayınları

07.02.2014 son güncellenme tarihidir… Bu liste kitap satan 20 farklı sitede verilerinden oluşmaktadır.

büt dergisi şubat sayısı

39


Tiyatro Haber

Gabriel Garcia Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” romanından esinlenilerek yazılmış “100” oyunu sevenleriyle “Hayal Perdesi Beyoğlu”nda buluşuyor. ŞAFT, Gabriel Garcia Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” romanından esinlenilerek yazılmış “100” oyunuyla Şubat 2014’ten itibaren “Hayal Perdesi Beyoğlu”nda!.

“YÜZ”leşmeye Hazır Olun

100, Yaşamlarını kaybetmiş dört insanın sonsuza kadar tek sahip olacakları şey olan o an’ı, romandaki büyülü gerçekçiliğin etkisini kullanarak anlatıyor. Yaşamlarıyla YÜZleşmeye hazır herkesi bekliyor !

Yazar: Neil Monaghan, Diene Petterle, Christopher Heimann Çevirmen: Aslıhan Evrensel Yönetmen: Şenol Önder Oyuncular: Başak Parlak, Cansu Diktaş, Giray Altınok, Kemal Uçar, Müge Çakır, Nihat Dirik 27 Şubat Perşembe 20:00 - Hayal Perdesi

www.safttiyatro.com / info@safttiyatro.com

tiyatrOn Seyirci ile Buluştu tiyatrOn’un ilk oyunu olan “Bu Sonu Mutlu Biten Hikayelerden Biri Değil”, izleyicisini hem düşündürüyor hem konuşturuyor. “Bu Sonu Mutlu Biten Hikayelerden Biri Değil”, yaşanmış bir olaydan yola çıkarak, iletişim, iletişimsizlik, sosyal medya, yalnızlaşma sorunsallarını bir Z kuşağının gözünden gösteriyor. Alışılagelmişin dışında sahnelenen oyun, izlendikten sonra da kendinden söz ettirmeye devam ediyor. Türk Tiyatrosunda bir ilk olarak oyun, izleyicilerin kendilerine ait dijital platformlarında çarpıcı bir şekilde son buluyor. “Artık kusursuz hissetmiyorum. Harika da değilim. Hiç olmadım sanırım. Saçmalamak istedim. Herkesin buna hakkı var. Benimki olmadı. Ne hissettiğimi biliyorsunuz. Ne hissettiğimi bil istedim. Artık biliyor musun?” gibi repliklerden oluşan oyunda, hijyenik hayatını çamaşır suyuyla yıkamak isteyen bir ergenin bugünü ve dününden bahsediliyor.

40

Halil İbrahim Irklı’nın yazıp, Saydam Yeniay’ın yönettiği büt dergisi şubat sayısı

oyun, 4 kişilik oyuncu kadrosu ile her Pazar akşamı KaraKutu Sahne Sanatları mekanında sahneleniyor. Teknolojiyle oldukça fazla haşır neşir olduğumuz şu günlerde mutlaka izlenmesi gereken bir oyun. Biletler Biletix ve KaraKutu gişesinden satın alınabilir. Detaylı bilgi için; http://www. tiyatron.org Oyuncular: Çocuk: Halil İbrahim IRKLI - Kadın: Merve İLERİ - Psikolog: Milay EZENGİN - Adam: Eray ÇAKIRER


Tiyatro

4. Sadri Alışık Anadolu Tiyatro Ödülleri Sahiplerini Buldu Şehir Tiyatroları, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in aldığı Onur Ödülü de dahil olmak üzere, 10 kategoride verilen ödüllerin 5 tanesini alarak geceye damgasını vurdu.

Eskişehir şehir tiyatroları toplam 12 adaylık ile gittiği ödül gecesinden ödüllerin yarısını toplayarak dönmeyi başardı.Onur Ödülünü Sadri Alışık Seçici Kurul Başkanı Gülşen Karakadıoğlu’nun ellerinden alan Yılmaz Büyükerşen “ Bizler, belediye başkanları ve yöneticileri olarak çalışanlar, kamunun hizmetkârlarıyız. Amacımız ve en önemli görevimiz birlikte aynı şehirde yaşadığımız insanların mutluluğu için çalışmaktır. Ama yakın bir tarihte kurulmuş olan ülkemizde şehirleri geliştirmek, belediyecilik yapmak adına tarihi eserleri yok edercesine gerçekleştirilen uygulamalar maalesef iyi hizmetkârlık olamıyor.

Ben tiyatronun insan hayatında çok Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Sadri önemli bir yer tuttuğunu düşünüyorum. Alışık Anadolu Tiyatro ödülleri, ödül Tiyatro izlemeden yaşayan bir toplumun töreni Ankara Yenimahalle de bulunan üyeleri, aynadan habersizdirler. KendilNazım Hikmet Kültür Merkezi, Yıldız erini ve çıplak gerçekliği aynaları yani Kenter Salonu’nda gerçekleştirildi. tiyatroları olmadığı için görmekten Gecenin sunuculuğunu usta televizyonyoksundurlar. Nüfusu yüz binin üzercu Yekta Kopan gerçekleştirdi. Jüri Özel inde olan her beldenin küçük de olsa bir ödülleri ve Oyunculuk dallarında ödüller tiyatro salonuna, çok sesli müzik konseri dağıtılan gecede Eskişehir Büyükşeverilebilecek bir salona kavuşturulması hir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz belediye yasalarına, tüzüklerine sokuBüyükerşen, Eskişehir’de sanata ve tiyatlacak kadar önemli bir konudur. roya verdiği önem ve gösterdiği destekten dolayı onur ödülüne layık görüldü. Bana ve sanatçı arkadaşlarımıza değer gördüğünüz bu ödülleri Eskişehir de Gecede ayrıca Eskişehir Şehir Tiyatroları yaşayan 7 den 77 ye tüm sanatsever oyuncularından; izleyicilerimiz adına alıyor ve teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu. Elif Melda Yılmaz Komedi Müzikal Dalında En İyi Kadın Oyuncu ödülüne, Gülşen karakadıoğlu, Filiz Elmas’ın da Ali Eyidoğan Komedi Müzikal Dalında aralarında olduğu Sadri Alışık Tiyatro En İyi Erkek Oyuncu ödülüne, ödülleri seçici kurul üyeleri, Eskişehir Mert Kırlak Drama dalında Yardımcı şehir Tiyatrolarının, oyunları ile AnadoRolde En iyi Erkek Oyuncu ödülüne, lu’nun diğer illerinde daha sık yer alması, Devrim Özder Akın ise Komedi Müzikal turne gerçekleştirmesi gerektiğinin öneDalında Yardımcı Rolde En iyi Erkek mini vurguladılar. oyuncu ödülüne layık görüldüler.

Karadeniz Teknik Üniversitesi 8. Üniversitelerarası Tiyatro Festivali Karadeniz Teknik Üniversitesi Tiyatro Kulubün üniversitelerarası tiyatro festivali düzenliyor. İşte KTÜ Tiyatro Kulubü’nün festival duyurusu… “KTÜ Türkiye’nin çeşitli şehirlerindeki profesyonel ve amatör tiyatro topluluklarını 7 yıldır aynı çatı altında toplamakta ve bölgenin sayılı tiyatro festivallerinden birini gerçekleştirmektedir. KTÜ Tiyatro Kulübü KTÜ her yıl düzenlemekte olduğu Tiyatro Festivalinin sekizincisini bu sene 19-25 Nisan tarihleri arasında düzenleyecektir. KTÜ Türkiye’nin çeşitli şehirlerindeki profesyonel ve amatör tiyatro topluluklarını 7 yıldır aynı çatı altında toplamakta ve bölgenin sayılı tiyatro festivallerinden birini gerçekleştirmektedir. Son başvuru tarihi 14 Mart 2014’e kadar olup, başvurular ktutiyatrokulubu@gmail. com adresine e-posta veya Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlüğüne fax yoluyla gerçekleşecektir. Başvuru formunun ktutiyatrokulubu@gmail. com adresinden e-posta yoluyla istenilmesi rica olunur. Nisan’ın son haftası gerçekleşecek olan Tiyatro Festivalimize sizleri de bekliyoruz.” KTÜ Tiyatro Kulübü İletişim: ktutiyatrokulubu@gmail.com www.facebook.com/Ktutiyatrokulubu KTÜ Fax: 04623773205

büt dergisi şubat sayısı

41


Mitoloji Müge Gül

muugegul@gmail.com

KANLI KONTES

ELİZABETH BATHORY

Bana gelin bulutlar, seni şeytani bir fırtına gibi havalandırır. Sanki onları yarmak için doğmuşun gibi. Bırakalım gecenin örtüsü tanık olanı götürsün ve direneni yok etsin. Böylece bana zarar veremesinler. Bırakın bir çoklarının kanı ile temizleneyim. Sonsuz güzelliğim korunsun, sana dua ediyorum. Bathory ailesi bir zamanların en güçlü krallıklarından biri olan Macaristan Krallığı’nın soylu, asil ve en zengin ailelerinden biriydi. Bu ailenin şüphesiz en ünlü ismi sıra dışı hikayesi ile halen korku dolu efsanelere konu olmuş Elizabeth Bathory’dir. Yaz mevsiminin son demlerinde 7 Ağustos 1560 senesinde Ecsed Şatosu’nda dünyaya gelen Elizabeth ismini sonsuza dek kanlı bir imza olarak bırakmıştır tarihte.

İnsan kanının güzelliğine iyi geldiğine inan ve yaşlanmaktan korkan bir Kontesi. Çocukluğu ve aile bireyleri Türklerin hunharca katledildiği ordunun Tam olarak nedeni bilinmese de Elizabeth, bu şatoda amcası gözetiminde büyümüştür. Lakin aile üyelerinin sıra başındaki kumandanın karısı. Hayatı dışı bir yaşamı paylaştıkları bu şato bir çocuğun yetişmehakkında onlarca film yapıldı, onlarca si için pekte uygun bir yer değildir. Bathory’nin amcası ve kitap yazıldı. Bu film ve kitaplar herkes yengesi son derece farklı eğlence anlayışı olan kişilerdir. tarafından ilgiyle okunup izlenildi. Tarihin Elizabeth henüz küçük bir çocukken sırf eğlence uğruna en korkunç kontesi Elizabeth Bathory. Peki bir atı ortadan ikiye bölerek içini boşaltmışlar ve zavallı esiri içine sokup dikmişlerdir. Bunu an be an küçük yaz siz daha korkunç olanı duydunuz mu? bir kıza izletmişlerdir. Elizabeth’e bakıcı olarak tuttukları 42

büt dergisi şubat sayısı


soylu aileler arasında bu oldukça normal bir şeydi. Lakin nişanlılığı sırasında Elizabeth şatoda çalışan bir hizmetliden hamile kaldı. Bunu duyan Frenc nişanlısının aşığını bir düzüne saldırgan köpeğin içine attırmış ardından hadım ettirerek intikamını almıştır. Kısa bir süre sonra bir başkasından hamile kalan ve çocuğu doğuran Elizabeth’in bebeği yine gizlenmiş ve aile ile ilişkisi kesilmiştir. Bunlar Elizabeth’in ne ilk ne de son ihanetleridir. Lakin ailelerin isimleri hep kişilerden üstün ve önde olduğundan 1575 yılında 4500 kişinin katıldığı görkemli bir düğünle evlenen genç çift onlara hediye edilen Csejte Şatosu’na yerleşti. Genç French ve Elizabeth’in ilk 10 yıl içinde hiç çocukları olmadı. Elizabeth 3. çocuğu Anna’yı 1585’te dünyaya getirdiğinde 25 yaşındaydı. 4.kızı Katalin’den sonra çiftin tek erkek evlatları olan Paul, 1598 yılında yine bu şatoda dünyaya geldi. Huyundan mıdır suyundan dadı ise karanlık geçmişi olan, kara mı bilinmez, Kontes kocasını tıpkı büyüye ilgi duyan tuhaf ve karmaşık kendine benzetmeyi başardı. Uzun bir kadındır. Söylentilere göre süre savaş kamplarında ellerine gece yarıları şatonun yakınındaki geçirdikleri Türkleri hunharca kaormanda ayinler yapan dadı pek tleden bir orduda üst düzey görev çoğunda yanında küçük Elizabeth’i alan Nadady’ın en büyük zevki de götürmekteydi. Amcası Tanrı’yı savaş esirlerini kazığa oturtmaktı. reddeden lakin şeytana inanan ve simyaya ilgi duyan bir asildi. OldKara Şövalye, “Ölümün Yüzü” ukça korkulan bir aile olan Bathogibi lakaplarla tanınan Kont eşi ry’lerin bir diğer ferdi olan halası ise kadar eğitimli biri değildi. Ülkesi lezbiyen olduğunu saklamayan ve adına pek çok hizmet veren Feryine tıpkı dadısı gibi büyü ile ilgile- enc diplomatik yazışmaları eşine nen sapkın bir kadındı. Elizabeth yaptırıyordu. Elizabeth o dönem ile aynı kaderi paylaşan bir diğer için son derece iyi eğitim almış kişi ise öz kardeşi olan lakin Macar genç bir kadındı. Latince, Almantopraklarında cinsel saplantıları ile ca ve Yunancaya son derece hakim ünlenmiş ağabeyi idi. olan Kontes sadece yazmakta değil konuşmakta da son derece başarılıydı. Kocası uzun süre savaş Frenc Nadasdy ile meydanlarında atalarımızı parçalanişanlanıyor... maya zaman ayırdığından Kontes, topraklarındakilerin huzuru ve reHal böyle olunca Elizabeth son fahı için diplomatik kararlar alıyor derece kötü bir çocukluk dönemi ve Kralla arasını iyi tutuyordu. geçirdi. 11 yaşında halen küçük Hatta ilerde öyle bir dönem geldi bir kız çocuğu iken kendisinden 5 ki koskoca krallığın Kontese borcu yaş büyük olan Frenc Nadasdy ile ödenmeyecek kadar kabarmıştı. Koyine Nadasdy’in annesinin isteği casının yokluğu her ne kadar sıkıcı ilen nişan yaptılar. O zamanlar

olsa da zamanla Elizabeth kendi karanlık geçmişinden yola çıkarak kendine eğlenceler yaratmaya başladı.

Kontes yaşlanıyor Lakin en büyük sıkıntısı yılların hızla geçerken bedeninde ve yüzünde bıraktığı izlerdi. Ne kadar zengin olursa olsun Kontes her sabah biraz daha belirginleşen ve derinleşen yaşlılık çizgilerinden bir türlü kurtulamıyordu. Protestan olarak yetiştirilen Bathory’nin kara büyüye inancı bir tanrıya duyduğundan daha fazlaydı. Kontes olduğunuz topraklarda her daim hizmetçi ve görevlilerinizle yaşarsınız. Saçınızı taramak için bile bir görevlinizin bulunması o dönem için çok sıradandı. Elizabeth bir akşam uzun koyu kestane saçlarını açmış genç hizmetçisine taratıyordu. Kızın ani bir dalgınlığı kontesin bir iki tel saçını biraz hızlı çekmesine sebep olunca Bathory, kızın suratına öyle bir tokat atar ki çarpma etkisi ile kızın burnundan bir damla kan Kontesin eline damlar. Ilık kan damlasının tenine değdiğini hissedince bir anlığına duran Bathory yeniden yaşam bulduğuna inanır. Hemen uşağını çağıran kontes kızın öldürülmesini ve kanının bir küvete doldurulmasını emreder. Banyo hazırlandığında henüz ılık olan kanla dolu küvete girerek banyo yapan kontes gençleştiğine o kadar çok inanmıştır ki hayatı boyunca hiç uyumadığı kadar huzurlu bir uyku uyumuştur. İşte tarihe adını Kanlı Kontes olarak yazdıran Elizabeth’in korkunç cinayetleri o günden sonra başlar. Daha önce şatonun mahzenlerini ufak tefek cezalandırmalar ve işkenceler için kullanıyordur kontes. Mesela sırf hırsızlık ettiğinden şüphelendiği için ateşte kızdırdığı bir para ile avucuna damga yaptığı bir hizmetçisi olduğu gibi, çok konuşmasından rahatsız olduğu için ağzını canlı canlı diktiği bir başkası da vardır. Ancak kanın kendisini büt dergisi şubat sayısı

43


taze tuttuğuna karar verdikten sonra işler hepten çığırından çıkmıştır. Kontun 1604 yılında ölümünün ardından tüm kontrolü eline geçiren Bathory çok daha cesur ve rahatlamıştır. Hüküm sürdüğü topraklarda genç kızlar için görgü dersleri vermeye başladığı ile ilgili haberler yayar. Kimsesiz kız çocuklarına da yaşamak ve çalışmak için imkanlar oluşturduğunu söyleyen Kontesin şatosu dolup dolup taşar.

yor ancak gram korkmuyordu. Lakin artık halk rahat durmuyor Kontes ve şatosu ile ilgili hikayeler taa saraya kadar iletiliyordu. Sonunda baskılara dayanamayan Kral söylentileri araştırması için György Thurzo’yu görevlendirir. Şatoya gelen Thurzo kısa sürede kontesin işkence odalarını ve mahzenindeki cesetleri bulur ve yaklaşık 300 kişiyi dinledikten sonra Kontesi suçlu ilan eder.

Karpak kayalıklarının üzerinde dönemin aristokrasisini taşıyan güzel bir şatoda yaşamak masal gibi geliyordu henüz bekaretlerini kaybetmeyen genç kızlara. Masumiyetleri Kontesin asıl amacını gölgeliyordu. Edindiği bir günlüğe öldürdüğü kızların ismini yazan Elizabeth için onlar sadece birer isimden ibaretti. Değersiz bedenlerinde onun için hayat ve güzellik iksiri olan kanı taşıyorlardı hepsi bu. Yıllar geçtikçe Elizabeth işçi ve asil soydan gelmeyen kızların kanlarını tatmin edici bulmamaya başladı. Bunun üzerine gözünü asil ailelerin henüz evlenmemiş bakire kızlarına çeviren Kontes yakalandığında defterinde 650 genç kızın ismi yazıyordu.

Kontesin Akıbeti

Son demler Elizabeth’in zindanlarından taşan cesetler ve dedikodular büyüdükçe kaçınılmaz sonda yaklaşmış oldu. Bulunan cesetlerde cinsel taciz burgularına rastlanıldı. Isırılan bedenler darp edilmiş derin kesikler almıştı. Tırnak altlarına iğneler batırılmak sureti ile oldukça acılı ve kötü zamanlar geçiren maktuller bu şekilde Kontesin hasta ruhunu, damarlarındaki son damla kana kadar sağılarak da bedenini doyuma ulaştırmışlardır. Elizabeth ölesiye dövülen, yakılan, parçalanan cesetleri saklamaya fazla özen göstermemiştir. Kendine güveni sonsuz olan Kontes asil ailelerin kızlarını gönül rahatlığı ile kaçırarak katledi-

44

büt dergisi şubat sayısı

Kralın Bathory ailesine oldukça yüklü bir borcu olduğundan burada görüşler ikiye ayrılıyordu. Tüm bunlar kralın haksız bir kazanç ve borçlardan kurtulmak için yarattığı bir efsanenin sonucu muydu? Kralın bunları uydurtmuş olma olasılığını Bathory’nin hasta bir seri katil olma olasılığından daha mantıklı bulanlar olsa da bu Kontesi kurtarmaya yetmedi. Ona yardım eden uşak ve hizmetkarları idam edildi. Elizabeth Bathory ise bir daha çıkarılmamak üzere şatosunun kulesine hapsedildi. Sadece yiyecek verilen küçük bir kapak bulunan odada yaklaşık 4 sene yaşayan Kontes 21 Ağustos 1614 sabahı odasına şüphe edilerek girilmesi sonucu ölü bulunduğunda henüz 54 yaşındaydı. Şatosunun yakınına gömülen Elizabeth köylülerin şikayetleri üzerine aile mezarlığına defin edilmiştir. İsmine şarkılar yapılan kontesin hayatı sinema dünyasını da cezp etti öyle ki Kontes Bathory ve ölüm oyunu gibi filmlere direk konu olurken pek çok yapımda da onun hayatı ve işkencelerinden izler taşıdı. Ölüm Oyunu filminde girişte vermiş olduğum dua kontesin şeytana yaptığı bir yakarış

olarak yer almıştır. Bramstoker’s Dracula’da bahsedilen Dracula’nın aslında Bathory olduğunun düşünüldüğünü bununda bu cani kadını bir ruh hastasından çıkarıp vampirlerin kraliçesi yaptığını biliyor muydunuz? Öyle veya böyle Elizabeth Bathory halen şatosunun olduğu topraklarda bir korku efsanesi olmaya devam ediyor. Yaşlılar torunlarına kontesin aynalara olan nefretini, korku salan kara gözlerini, bitmek bilmeyen açlığını anlatıyor ve onları korumak için ölümsüz kötülüğün yabangülü nün dalını geçemediğini fısıldıyorlar.


büt dergisi şubat sayısı

45


Kapak

Röportaj Ulya Altıntaş

ulya.marmara@gmail.com

46

büt dergisi şubat sayısı


Devrim Evin

Fethetmeye Tiyatrodan Başladı

Fotoğraf: Ulya Altıntaş

Devrim Evin nasıl anlatılır bilemiyoruz hem çok düşünceli hem de düşündüğünü asla çekinmeden söyleyen bir tiyatrocu desek yeridir. Yıllarını tiyatroya veren ve Cüneyt Gökçer’in öğrencisi olarak yetişmekten gurur duyan sanatçıya tiyatroya olan sevgisi ve seyircisine olan saygısından dolayı böyle hitap etmek bize de daha anlamlı geliyor. Ve kendisi şu sıra o kadar çok röportaj vermiş ki ne soracağımızı şaşırdık desek yeridir. Zaten Evin’de aynı soruları cevaplamaktan sıkılmış, aynı şeyleri haklı olarak tekrar tekrar anlatmak istemiyor. Yine de biz herkesin sorduğuna belki yakın ama sizlerin okurken daha farklı cevapları da görebileceği soruları kendisine yönelttik. büt dergisi şubat sayısı

47


Kapak

Söylemeden geçemeyeceğimiz bir diğer şey de o kadar koşuşturmacanın ve işinin arasında istediğimiz tüm sorulara çok hızlı konuşarak uzun cevaplar verdi. Tam röportaj bitti, fotoğraf çekecektik ki bir telefon geldi. Arabasını çekmesi gerekiyormuş 5 dakika içinde arabasının yanında olması gerektiğinden, tek çaremiz onunla birlikte Beşiktaş’ın yokuşlu ara sokaklarında koşturmaktı. Görseniz atletizmle uğraştığını sanabilirsiniz, o kadar hızlı ilerledik ki nihayetinde arabayı görünce içimize su serpildi. Sizin için samimi fotoğraflar çektik. Aşk’ı nasıl tanımladığını ve neler hissettiğini bir türlü anlayamasak da biz kendisini sevdik siz de sevin ve bu röportajımızı da severek okuyun.

Röportaj

başladı sosyal medya aracılığıyla. Oysa ki ben zaten bu film yayınlandığında 34 yaşında olup 10 yıldan fazladır da profesyonelce tiyatroyla uğraşan biriydim. Dolayısıyla onlar beni tanımadan önce de ben bu işi yaptığım için haksız eleştirilere hak vermedim.

Beni, Fetih 1453 ile Tanımış Olabilirler Ama...

Beni Fetih 1453 ile tanımış olabilirler ama ben bu yolculuğa bu filmle çıkmadım. Yani tüm meslek hayatımı bu film üzerine inşa etmedim, bunun olgunluğuyla da kendi adıma hayatımda hiçbir değişim yaşamadım. Bunları ara sıra belirtiyorum ama ne telefon numaramı ne de kurduğum ilişkileri, gitYıllardır tiyatroyla uğraşan bir santiğim mekanları değiştirmedim. Gerçek atçı olarak sinemanın Fetih 1453 ile tavırlarımı piyasada her işi yapmamam, birlikte sizi izleyicilerle buluşturması, tiyatroya sinema yaparken de ara verhayatınıza şöhret dışında neler kamemem ve toplumsal olaylara karşı açık zandırdı, olumlu gözlemleriniz var mı net duruşumdan anlayabilirsiniz. o süreçten sonrası ile ilgili?

48

Esasen olmadı. Ben normal sanatsal çalışmalarıma aynı şekilde devam ettim sadece daha fazla insan haberdar oldu. Televizyon ve sinemanın daha fazla kitleye ulaştırma gibi getirileri oluyor. Tiyatroda koltuk sayısına göre tanınıp, sizi izleyenlerce başarılı bulunur ya da bulunmazsınız; ama sinema ve televizyonda yurt dışı da dahil milyonlarca insana ulaşabiliyorsunuz ve bu da diğer çalışmalarınız için bir avantaj sağlıyor. Tiyatrodaki otuz bin insan yerine sinema da bir milyon insana ulaşıyorsunuz. Sanatçı’nın amacı kitleyi harekete geçirerek pozitif anlam da değiştirmek ve dönüştürmektir. Ama şöhretin dezavantajını da gördüm. Çünkü ilk sinema filmim Fetih 1453 popüler piyasaya hitap eden ticari bir film. Hem dünyada hem de Türkiye’de çok izlendi ama insanlar beni tanımadığı için kendi penceresinden bakarak kendi dünyalarına oturtmaya çalıştılar. Aslında benim dünyamın da bambaşka olduğunu görünce sanki ben ailelerinin bir çocuğuymuşum gibi terslemeler ve başka bir takım sözler büt dergisi şubat sayısı

O zaman bu rolü neden kabul etmiştiniz, burada sizi cezp ettiğini söylediğiniz şey neydi şöhreti de sevmiyorsunuz amacınız sadece kendi kişiliğinizi mi göstermekti? Ben böyle bir rol için beklemedim ama konservatuardan mezun olunca mesleğimi anında yapmaya başlayıp bunu aralıksız devam ettiren oyunculardanım. Ankara ve Erzurum Devlet Tiyatrosu- Ankara Sanat TiyatrosuEskişehir Şehir Tiyatroları ve Adana Devlet Tiyatrosu’nda çalışmalarımı hızla devam ettirdim. Genç bir oyuncu olarak eğer kendinizi kaptırırsanız aynı anda televizyonda da çıkma şansınız yoktur. Yurt dışında da ustalarla irtibata geçtim ve zaten kazandığım para bana yetiyordu. Parayla sınırlı ilişkisi olan bir adam olarak televizyonda şunu yapayım da şu kadar kazanayım gibi bir hedefim olmadı. Bu sebeple de eğer televizyonda çıkacaksam bu en iyisi olmalıdır gibi bir hedef belirledim kendime. Yani Fetih 1453 size göre en iyisi miydi?

Neden en iyisiydi çünkü Türkiye’de çekilmiş en yüksek bütçeli iş ve Türk Fatih Sultan Mehmet rolü 1951’de çekilmiş sonrasında yok, yani prestijli bir işti. Başrolü bana gelmişti ve benden önce en az 1000 kişiye gitti Türkiye’de ve o 1000 kişi kabul edilmiş olsa onlar da oynayacaklardı. Yani bir başkası reddetti de bana geldi değildi. Bu rol teklif edilmese yine kafanızdaki rol için aynı sabrı gösterir miydiniz? Fetih’ten hemen sonra da bana çok fazla rol teklifi geldi ama ben yine sabrettim Yunus Emre’ye kadar oynamadım.

Fatih Sultan için 2,5 Yunus Emre için 1,5 Yılımı Verdim Yunus Emre Aşkın Sesi filminiz de Ocakta gösterime girdi, süreç nasıldı? Bu film 1,5 yılda çekildi. Ne yazık ki Türkiye’de komedi filmlerinin ağırlığından kaynaklı Türkiye gişesi iyi gitmedi. 2 gün önce Bakü’de galamızı yaptık, yurt dışı gişesi iyi gidiyor. Arap Dünyası’nda ve Amerika’da galalar olacak. Buradaki sinema sektörünün işleyişine baktığımızda Türkiye’de aktörler filmleri genelde 1,5 ayda çekerler çünkü geri kalan 8 ayda televizyon dizisi çekip para kazanırlar ve boşta kalan yaz dönemlerinde de film çekerler. Ve bunun adı da tırnak içinde söylüyorum, sinema filmi olur; ama ben böyle bir adam değilim. Çünkü gerçek sinema filmi uzun dönemde çekilir. Aktörün de bu tip roller de iyi hazırlanması gerekir,


Kapak

Röportaj

bir ay da hazırlanmazsınız böyle rollere ve ben de bu anlamda fedakarlık gösteren bir oyuncuyum. Fatih Sultan karakteri için 2,5 yılımı, Yunus Emre için 1,5 yılımı verdim ve bu 1,5 yılda başka hiçbir iş yapmamayı kabul ederek bunu yapıyorum ve bunun parasal bir karşılığı yok. Türkiye’de bu bir seçimdir ve adanmışlıktır çünkü aktörler bunu tercih etmezler. Tiyatroda da aynı seçiciliği gösteriyorum.

mezun oldular. Birçoğu Şehir ve Devlet Tiyatrosu’nda çalışmaya başladı. Bunun dışında bu işe kendini adamış 2 öğrenci beni buldu, onlara da 6 ay kadar zamanımı verdim ama hocalık yapmadım sadece sanatsal yönlendirmeler yaptım. Ben tiyatro eğitiminin 3- 5 aylık kurslarla olacağına inanmıyorum.

Parasal şartları söz konusu etmeden hayatınızın bir döneminde tiyatrocu olmak isteyen öğrencilere ders verdiğinizi biliyoruz. Bahsetmek ister misiniz?

Konservatuara girmek isteyen insanların sadece televizyonlarda oynamak, şöhret peşinde koşmak için tiyatroyu seçtiğine inanıyorum. Çünkü bizim zamanımızda televizyon yoktu. 97 yılında 2. yılımda Hacettepe Konservatuara girdiğimde internet ve televizyon dizisi diye bir şey de yoktu. O zaman ki gençlik tiyatro sınavlarına gerçekten tiyatrocu olmak için girip kendini bu işe adıyordu. Şimdi nereden ünlü olurum nereden şöhreti yakalarım diye düşünüyor. Böyle bir ortamda

Türkiye şartlarında konservatuar okumayan birisine 3-5 ay ders vererek bir yere getirilmeye çalışılacağına inanmıyorum. Ben Eskişehir’de çalışırken 1 yıl boyunca bir lisede tiyatro çalıştırdım. Yetiştirdiğim öğrencilerden 4-5 tanesi konservatuar okudular ve

Oradaki öğrencilere ne kazandırmakla yola çıkıyordunuz?

bende asla konservatuar aşkını içinde barındırıyor görünen adaya inanmam. Bu çok zor olduğu için kendimce bir yöntem uyguluyorum. Elemeyi geçen kişiye inanmış olduğum için onu hazırlıyorum. Bu işte paranında asla olmaması gerektiğine inanıyorum, para alarak gençleri sınava hazırlamak benim tarzım olan bir şey değil, bu bir usta-çırak ilişkisi olmalı. Belki sizden bu tarz bir eğitim almak isteyen insanlar olur, kriterleriniz nelerdir, nasıl bir eleme yönteminiz var? Bunları kelimelere dökmem mümkün değil. Ama o insanın bu mesleği ne kadar istediğiyle ve ne kadar yeteneğinin olduğuyla doğru orantılı olarak, ayrıca bunu yapabilitesi ile ilgili hem psikolojik hem de fiziksel olarak uygun olup olmadığına dair denemeler yapıyorum. Eğer benim için gerçekten bu insan bu iş için yaratılmışsa ve bunu yapabilecek kapasitede bir insansa, gerçekten dürüst büt dergisi şubat sayısı

49


Kapak

Röportaj

“Tiyatro Seyircisi Benim İçin Özeldir” anlamda kendini adamıştır diyorsam o insana kendimce yardımcı olmaya çalışıyorum.

Cüneyt Hoca Bana İyi Oyuncuğu Olacağımı Söyledi Cüneyt Gökçer’in de sizin için önemli bir usta olduğunu biliyoruz, onun öğrencisi olmuş bir oyuncu olarak aklınızda kalan ve sizi bu mesleğe daha fazla bağlamak adına onun o yıllar da yaptığı şeyler nelerdi? Cüneyt hoca her zaman söylediğim gibi hocaların hocasıdır. Şu anda Türkiye’de var olan Yıldız Kenter, Zeliha Berksoy dahil olmak üzere onların bile hocasıdır. Yani şu anda hoca olan herkesin hocalığını yapmış olan Cüneyt Gökçer aslında benim hocamdı. Son dönem öğrencilerinden olduğum için şanslı bir kuşağım. 2 yıl hiç aksatmadan dersimize girdi. Beni konservatuar sınavına alırken okula girmemi sağlayan jüri başkanı da odur. En büyük ve benim için en önemli anım; bizde 1.sınıf atılma senesidir. Baraj vardır ve o barajı geçemeyen oyuncu adayları okuldan atılır. Baraj notu oyunculuk ve diksiyon açısından 70’dir. Uzun yıllar sonra bir kişi 86 aldı ve o bendim. Bunu veren de Cüneyt hocaydı ve 1 yıl boyunca benimle okulda çok uğraştı. Beni çok ağlatmışlığı vardır. Ben atılacağımı düşünürken o yılın en yüksek notunu vermişti. 71-72 aldığında bile insanlar atılmadı diye havaya uçarken benim için o not çok değerliydi, o not bana hem büyük bir güç hem de sorumluluk verdi. Aslında o notu verirken de bana iyi bir oyuncu olacağımı söylemek istedi. Örneğin Küheylan diye bir oyun vardır. Orda Allen rolünü oynamayı çok istiyordum ve 1.sınıfta doğaçlama dersinde orada, o oyundan bir şey yapmıştım. Oyunun konusunda da Allen atların gözünü oyardı ve birtakım şeyler yapardı. Bu oyunu Türkiye’de ilk yöneten Cüneyt Hoca’dır ve ben bunu bilmiyordum. Yanına gittim ve Küheylan’da Allen’i

50

büt dergisi şubat sayısı

çalıştığımı söyledim şunu yapıyorum bunu yapıyorum diye anlatmaya başladım. O da bana “Canım Allen ne yapar” deyince atların gözünü oyduğunu söyledim ve oyunu anlatmaya başladım, o da beni gayet mütevazı bir şekilde dinledi. Ben tabii bu sıra da “Bilmiyorum biliyor musunuz Allen böyle yapar, bilmiyorum biliyor musunuz şöyle yapar” derken Cüneyt Hoca’da “Şekerim Türkiye’de bu oyunu ilk ben yönettim” dedi. Mehmet Ali Erbil oynamıştı hatta 1974 yılında. Sonra bana “Allen atların gözünü oyuyor sen de aşağı ineceksin de bizim gözümüzü mü oyacaksın” dedi. Egzersiz sırasında çok üstüme geldi, bende dersten sonra ağlayarak arkadaşlarımın yanına gittim onlarda beni sakinleştirmeye çalışıyor. “Hoca beni azarladı hatta psikolojimle ilgili bir takım sorunlar olduğunu düşünüyor şu anda, belki de beni atacak okuldan” diyerek sızlanıyordum halbuki hoca orada beni açmaya ve o çalışmada daha iyi hale getirmeye çalışıyordu. Kısacası onun yürüyüşünden, oturuşundan ve kalkışından bile çok şey öğrendik.

“Tiyatro Seyircisi Benim İçin Özeldir” Yıllardır Anadolu’da farklı şehirlerde çalıştınız, şöhreti çok önemsemediğinizi de her fırsatta belirtiyorsunuz, artık medya sektöründe pek çok alanda var olan bir sanatçı olarak tiyatro seyircisi sizin için ne ifade ediyor? Tiyatro seyircisi benim için çok özeldir. Çünkü tiyatro seyircisi canlı tanık olduğu şeye canlı tepki verir. Sonra da o canlı tepki verdiği şeyi oyun sonrası orada sizi büyük bir heyecanla beklerken gösterir. Bu çok önemli bir şeydir çünkü bir insanın evinden kalkıp tiyatroyu tercih etmesi günümüzde televizyon da varken gerçekten değerli. Tiyatro seyircisi de her zaman benim başımın üstündedir. Tanındıktan sonra da şöyle bir değişim oldu; hayatında hiç tiyatroya gitmemiş insanlar ben oyun oynadığım için tiyatroya gelmeye başladılar. Ve bu insanların yaş ortalamaları da çok yüksekti, örneğin ilk kez tiyatroya gelen 50 yaşındaki insanlar çok ağır bir politik oyun olan benim tek kişilik


büt dergisi şubat sayısı

51


Kapak

Röportaj

oyunum Lazaritsa’yı izlediler. Oyundan sonra duş aldığım için yarım saat geç çıkıyorum ve onlar bekleyip düşüncelerini dile getiriyorlar. Bu çok kıymetli bir şey, bunu sinemadan da televizyondan da alamazsınız.

Magazinsel Tavır İçindekiler Mesleği Devam Ettiremez Bazı tiyatro oyuncularının dizi ya da sinema filminde yer almasının ardından seyirciye davranışlarının egolu bir hal aldığı bazen seyirci tarafından dile getiriliyor, insanlara zaman ayırmak ve onlara daha samimi davranmak şöhret olduktan sonra çok mu zorlaşıyor siz bunu nasıl koruyorsunuz? Bende bir değişim olmadığını beni takip eden insanlar biliyor, bu sebeple beni artarak ve ısrarla izlemeye devam ettiler. Bu denilen şey olgunlaşmamış ve eğitimsiz bir insanın yapabileceği bir davranış biçimi. Ben 36 yaşındayım hayatta birçok şeyi gördüm, geçirdim. Tanındığımda 34 yaşındaydım ve dolayısıyla 34 yaşına gelmiş bir insan halen bu bahsettiğimiz davranış biçimlerine devam ediyorsa, o insanda problem var demektir. Ben hiçbir zaman kendimi herhangi bir insandan üstün görmediğim gibi, efendim ben artık tanınıyorum şöyle böyle davranmam gerekir, şurada oturup burada yiyip içmem gerekir gibi bir davranış biçimine hiçbir zaman girmedim. Magazinsel bir tavır içinde de asla bulunmadım. Bu tip davranış biçimine sahip olan insanların da biteceğine ve bu mesleği hayatlarının sonuna kadar de-

52

büt dergisi şubat sayısı

vam ettiremeyeceğine inanıyorum. Sizin arkadaşlık ilişkileriniz nasıl? Benim çok sınırlı ilişkilerim vardır. Bunun özel olduğuna inanıyorum çünkü herkesle arkadaş olamazsınız hele ki dost asla kolay kurulur bir bağ değildir. Bir insanın çok fazla arkadaşı dostu varsa o insanda problem var demektir. Özellikle de böyle her şeyin düzgün gitmediği bir dünyada bağların da kolayca kurulacağına inanamıyorum. Ve bence bir sanatçı yalnızlığını da dolu dolu yaşamayı bilmelidir. Benim çok sevdiğim her şeyimi paylaştığım 5-6 arkadaşım vardır. Onlar da

zaten geçmişte vardı, halen var ve ölene kadar olacaklar. Yeni tanıştığım insanlar oluyor belki onlarla tanışmam da belli bir zamanla doğru orantılıdır belki o zaman onlarla da dost olacağız.

Ben Ateistim Diyen Bir İnsanın Bile İnanmak İstediği Bir Şey Var Yunus Emre Aşkın Sesi filminiz de filmin fragmanının sonun da “Nasıl bir sırdır bu aşk” diyor, peki sizin için aşk ne ifade ediyor? Filmdeki aşk sade halde bir insanın kendini arayış hikayesi. Bir insan dün-


Kapak

Röportaj

“İnsanlar sadece komedi filmlerini vizyona sokarak popcorn işler yaparak seyircileri sinema salonlarına çekiyorlar. Sinemayı bu durumdan kurtarmak için ne gerekiyorsa yapardım...” Aşık olsanız bunu karşı tarafa söylemeyecek misiniz? Ben aşk’ın insanı saçmalığa ittiğine inanıyorum. Aşk normal davranış biçimlerimizi bozan bir şey, söyleyedebilirsin söylemeyedebilirsin ya da bunları yapayım derken onu mahvedebilirsin, bunun tarifi yok. Tiyatro da Rain Man ve Lazaritsa’da oynuyorsunuz, bu sezon ki oyunlarınızdan da bahsedelim…

yaya gözünü açtığı ilk andan itibaren kendini arama çabasına başlar, gün içinde her şeyi yaşayabilir; bir yolculuğa çıkar ve akşam başını yastığa koyduğu andan itibaren tek dürüst davrandığı kendisidir. Kimseye söyleyemediği şeyi insan kendisine söyler ve sabah olduğu zaman o varoluş hikayesine devam eder. Ben Ateistim diyen insanın bile inanmak istediği bir şey vardır. Benim için aşk; ben 36 yaşındayım ama halen aşk’ı tarif edemiyorum. Benim için anlık bir şey, ben aşkın yakalanabilir ve sürdürülebilir bir şey olduğuna inanmıyorum. Ama insanın idealleri varsa buna kavuşmak için sürdürülen çaba da bence aşktır. Hayatında hede-

flediğin her şeyin totali de aşk olabilir. Yaşam nasıl ki anlıksa aşk da anlıktır yani bu illa ki saniye de bitecek değil, 10 yıl da sürebilir ömür boyu da sürebilir. Ben aşkın bir kıvılcım olduğuna inanıyorum, nasıl ki kıvılcım ilk çaktığı an vardır sonra ya alevlenir devam eder ya da yok olur. O zaman ilahi aşk mı gerçek olan aşk? Bunlar bence tarif edilebilecek şeyler değil, bir insanın kendisiyle baş başayken kendisine anlatabileceği şeyler olabilir ama başka bir insana anlatılamaz.

Bu sezon 3 tane oyunda oynuyorum. Bunlardan bir tanesi Adana Devlet Tiyatrosu’nda Yordan Yadiçkov tarafından yazılan ve Türkiye’de ilk kez sahnelenen “Lazaritsa Bir İnsan, Bir Ağaç, Bir Köpek “ isimli oyunum. Sanatsal, estetik değeri kaybetmeden politik mesajını açıklıkla veren bir oyun. Benim için çok özel bir oyun, Adana’da şimdiye kadar 12 temsil yaptı. Bu önümüzdeki 2 hafta da 13 temsil daha yapacak ve kapalı gişe oynuyoruz. Akabinde yurt dışında Bulgaristan, Moldova, Moskova’da turnelerimiz olacak. Ayrıca Antalya ve İstanbul gibi uluslararası festivallerde oynayacak. Ankara, İstanbul, İzmir’de turne yapacak. Ben İstanbul’a tayin olduktan sonra da İstanbul’da oynamaya devam edecek. Bir diğeri Rain Man, yine Türkiye’de ilk kez sahneleniyor. Kemal Başar’ın kurduğu “Tiyatro Keyfi”nin bir oyunu, İstanbul Devlet Tiyatrosu’ndan Reha Özcan ile beraber oynuyoruz. Eylül’ün son haftası başladık ve kapalı gişe oynadık. En son temsilden sonra Garaj İstanbul’a geçtik. Mart ayı itibariyle orda oynayacağız. büt dergisi şubat sayısı

53


Kapak

Röportaj

diye düşünüyorum. “Herkesle arkadaş olamazsınız hele ki dost asla kolay kurulur bir Popcorn İşler Yaparak İnsanları Sinemaya Çekiyorlar bağ değildir.” Bir diğer oyun Nazım Hikmet’in Kuvay-i Milliyesi ve daha önce şiir dinletisi gibi sahneleniyordu biz daha farklı yaptık. Zeliha Berksoy, Yurdaer Okur, Mehmet Ali Kaptanlar, Nişan Şirinyan gibi çok iyi bir kadroyla çalışmalara başladık. Bu oyunumuzda Zeliha Hoca’yla konuşmamıza göre 10 Martta Ses Tiyatrosu’nda prömiyer yapacak. Daha sonra da İstanbul’da 2 yakada ve turnelerle Türkiye’de ayrıca Moskova’da oynayacak. Televizyonda henüz çiçeği burnunda bir dizide de rol alıyorsunuz, “Her Sevda Bir Veda” nasıl gidiyor?

54

Tomris Giritlioğlu işin içinde olduğu için kabul ettim. Bu dizinin yönetmenlerinin de ilk dizisi ve sinemacı oldukları için o disiplinle çekiyorlar. Bu dizinin 1.bölümü yayınlandığında biz aslında 5.bölümü çekiyorduk. Diziye önem verdik ve çekimlere çok erken başladık, kaliteli bir iş çıkardık. Sinema filmi projemizde inşallah yazın olacak büt dergisi şubat sayısı

muş bu kurumların daha çağdaş bir seviyeye gelmesi için uğraşırdım çünkü biraz memur zihniyetinde olduğumuz doğrudur. Üreten sanatçının ve iyi olan Türkiye’de eğer elinizde olsa tiyatroda eserin sahnelenmesi için çabalardım ve ya da bu sektörün geneli için konuşur- herkesin mecburen iyi olmak zorunda kaldığı bir sistem getirirdim. Çünkü sak neleri değiştirmek isterdiniz? dünyada hep iyi olan eserler devam Türkiye’de özellikle dağıtımcı ayağında ediyor; bizdeyse hep nicelik ön planda, niteliği önemser hale gelmeliyiz. Kaç her şeyin %80 civarında Kapitalizmin temsil oynadı bilmem ne, bu önemli ve Emperyal güçlerin elinde olduğunu biliyorum. Bunu sinema salonlarından değil ki bir eser eğer Avrupa’daki gibi tutun da dağıtımcı aşamasına varıncaya 10 yıl 20 yıl oynamaya devam ediyorkadar önüne geçmeye çalışırdım; çünkü sa kalıcıysa bunun nasıl olabileceğini bu Türkiye Sineması’nın oluşmamasına düşünmeliyiz. neden oluyor. İnsanlar sadece komedi filmlerini vizyona sokarak popcorn işler Hiç boş zamanınız yok şu sıralar, olsaydı nasıl değerlendirirdiniz? yaparak seyircileri sinema salonlarına çekiyorlar. Sinemayı bu durumdan kurBen bir insanın boş zamanı olması tarmak için ne gerekiyorsa yapardım. Bu yapılmadığı takdirde insanlar neden gerektiğine inanmıyorum. Ama 24 saat içinde keşke 8 saat boş zamanım olsa bu çekilmiyor diye veryansın edeceda uyusam. 4-6 bazen 2 saat uyuyorum. kler; çünkü çekilen filmlere bile sahip Şu sıra sadece uyumak isterdim; çünkü çıkılamıyor. benim şu sıra yaptığım şeyler pek çok Tiyatroda da Devlet Tiyatroları’nın, Opera’nın, Bale’nin Başbakanlığın kon- insanın sosyalliği, ben çalışırken zaten sosyal hayatta işimin içinde olduğu için trolünde, 11 kişilik bir ekiple disipline geriye yapacak çok bir şey kalmıyor. edilmesi düşünülüyor. Bunun asla Çünkü ben kitap okumayı müzik dinlegerçekleşmemesini sağlardım. Ama meyi hobi olarak görmüyorum bunlar aynı zamanda 60 küsur yılını doldurzaten yapılması gereken şeyler.


Film Öneri AŞKIN GÜCÜ Orjinal İsmi: What Dreams May Come Vizyon tarihi: 1999 Yapım: Amerika Birleşmiş Devletleri, Yeni Zelanda Tür: Fantastik, Romantik ve Dram Süre: 113 Dakika / İmdb Puanı: 6.9 Yönetmen: Vincent Ward Oyuncular: Robin Williams, Annabella Sciorra, Cuba Gooding Jr. Yapımcı: Barnet Bain, Stephan Deustsch Senaryo: Ronald Bass Konu: Annie ve Chris birbirlerine büyük bir aşk ve sevgiyle bağlı iki çocuklu mutlu bir çifttir. Var olduklarından beri birbirlerini tamamlayan çift 2 çocuklarını da aynı gün trajik bir kaza ile kaybettiklerinde hassas bir ressam olan Annie’yi yaşamda tutan tek güç Chris’in aşkıdır. Ancak çok geçmeden Chris’in ani ölümü ile Annie yapayalnız kalmıştır. Yaşamak için hiçbir sebebi kalmadığını düşünen genç kadın hayatına kendi elleri ile son verir. 3 semavi dinde de intihar büyük bir günahtır ve intihar eden kişiler sonsuza dek kendi cehennemlerinde kaybolmaya mahkumdurlar. Ancak Chris, Annie’nin başına gelenleri öğrendiği an son derece tehlikeli bir yolculuğa çıkar. Amacı cennetten ayrılarak cehenneme gitmek ve karısını bulmaktır. Chris karısını bulabilecek midir?, Annie’yi sonsuz yitiklik duygusundan kurtarabilecek midir?, Bir insanı cehennemi cennete tercih edebilecek kadar sevebilir misiniz? Tüm bu sorulara cevap ararken dünyada başlayan, cennette devam eden, cehennemde anlam kazanan ve yine dünyada son bulan fantastik bir hikayenin içinde bulacaksınız kendinizi. Hollywood’un bana göre gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından biri olan Robin Williams’ın üstün performansı ile göz dolduran bu film sevgililer gününü atlattığımız şu günlerde çok iyi gider derim... Şimdiden iyi seyirler...

ÖLÜM OYUNU Orjinal İsmi: Stay Alive Vizyon tarihi: 2006 Yapımı: ABD Tür: Gerilim , Korku Süre: 85 Dakika / İmdb Puanı: 5,0 Yönetmen: William Brent Bell Oyuncular: Sophia Bush , Milo Ventimiglia , Samaire Armstrong , Frankie Muniz , Adam Goldberg Yapımcı: Gary Barber , James D. Stern Konu: 17.yüzyılda yaşadığı toprakları kana bulayan Kontes Elizabeth Bathory’nin korkunç ve gizemlerle dolu hayatından esinlenerek ortaya çıkartılan bir bilgisayar oyunu ve oyunu oynayanların tıpkı oyunda ki gibi öldüğü bir filmle karşı karşıyayız. En yakın arkadaşının ölümünden sonra ona ait bir oyun arşivinde Stay Alive isminde bir oyun bulan Hutch arkadaşları October, Phineus, Frankie, arkadaşının cenazesinde tanıştığı esrarengiz sarışın Abigail ve herkesin isteyeceği türden bir adam olan patronu Miller ile oyunu oynamaya karar verir. Böylece kötü günlerin ardından hem bir morel hem de o oyunu oynarken ölen arkadaşını anmak isteyen Hutch farkında olmadan kendisi dahil 6 kişinin başını oldukça büyük bir belaya sokacaktır. İlk başlarda eğlenceli olan oyun zamanla gerçek bir ölüm kalım savaşına dönüşecektir. Hutch ve arkadaşları kontrolleri dışında ki bu oyunda hayatta kalabilecekler midir? Bu ay mitoloji köşesinde hayatını anlatamaya çalıştığım Kontes Elizabeth Bathory ile ilgili olan bu film benim gibi bilgisayar oyunlarından hoşlananlar için oldukça eğlenceli. Sakin bir gece, oyuna filmi izleyerek dahil olmanızı öneririm. büt dergisi şubat sayısı

55


56

büt dergisi şubat sayısı


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.