Büt Dergisi Sayı 19 - Aylık Online Kültür-Sanat Dergisi

Page 1

b羹t dergisi temmuz say覺s覺

1


2

b羹t dergisi temmuz say覺s覺


b羹t dergisi temmuz say覺s覺

3


büt dergisi

Aylık Kültür-Sanat Online Dergi Editör

Mustafa Doğan Yazı işleri

Ulya Altıntaş Reklam

Serap Kamacı

Grafik Tasarım

Mustafa Doğan

Ön ve Arka Kapak

Mustafa Doğan

Sosyal Medya Sorumluları

Mustafa Doğan Yazarlar

Emre Ceylan Müge Gül Almira Koç Ulya Altıntaş Serap Kamacı Eren Akoğlu Mustafa Doğan

www.butdergisi.com www.facebook.com/butdergisi www.twitter.com/ButDergisi Bize ulaşmak için

4

info@butdergisi.com butdergisi@gmail.com

büt dergisi temmuz sayısı

Tüm hakkı saklıdır. Yazılarla ilgili tüm sorumluluk yazarlara aittir.


Editör

Kısa bir mola... Merhaba Sayın Okuyucu, 19.sayımızla yine karşınızdayız. Bu sayımız bir mola sayısı olacaktır. Dergimizi yayınlamaya kısa bir mola vereceğiz. Bu bir devre arasıdır... Çok keyifle hazırladığımız, her yeni sayımızın çıkmasıyla büyük heyecan duyduğumuz, dergimize kısa bir mola vermek zorundayız. Bunun nedenleri arasında teknik, maddi ve manevi bir sürü şey sayılabilir. Ama sanırım bizim de çok hatalarımız var. Biz kendimizi tanıtamadık. Çok kaliteli işler yapmamıza rağmen iyi reklam yapamadığımız için çok fazla okuyucuya ulaşamadık. Bu bizim eksiğimiz. Bunu da yeri gelmişken söylemek istedim. Dergimizin yayın hayatını şimdilik durdurma kararı aldık.

-Mustafa DOĞAN-mstf.doqan@gmail.com-

Bu son sayımızda sizlere güzel röportajlar ve yazılarla veda ediyoruz. Veda ediyoruz derken sadece kısa bir süreliğine yayın hayatımızı durduruyoruz. Bu sayımızda Türk sinemasının güzeller güzeli oyuncusu Hülya Koçyiğit, çıkardığı Rengarenk albümüyle bizlere güzel müzik keyfi yaşatan Ayhan Günyıl ve Cuma sohbetleriyle güzel dini sohbetler veren Necmettin Nursaçan Hoca röportajlarını okuyacaksınız. Daha sonra aktüel bölümüzün içinde kısa film konusuna değinerek “Elem” kısa filmini çeken ekip arkadaşlarıyla tanışacaksınız. Bu sayımızda bir fotoğrafçı konuğumuz var: Murat Aslankara. Murat Aslankara ile keyifli sohbetimizi de bulabileceksiniz. Sağlıkoloji bölümümüzde sporda motivasyon konusunu ele aldık. Kitap bölümümüzde de ise piyasaya yeni çıkan Raygan adlı kitabı ele aldık.

dergiye gider...

Dediğimiz gibi bu bir vedadan çok kısa bir mola ya da devre arası olacak. Daha iyi şartlara kavuşup daha güçlü içeriklerle yine Büt Dergisi adı altında karşınıza çıkacağız. Bu zamana kadar verdiğiniz destek için her bir okuyucumuza ayrı ayrı teşekkür ederiz. Keyifli okumalar...

büt bütdergisi dergisitemmuz haziransayısı sayısı

5


büt dergisi

Bu Ay Neler var

36-”Sadece kendim

için fotoğraf çekiyorum” Hepimizin an’ı yakalamak ve zamanı durdurmak için başvurduğu bir yöntemdir fotoğraf çekmek. Bir mutluluğu da fotoğrafla anlatırsın bir hüznü de; bir eğlenceyi de fotoğrafla anlatırsın bir savaşı da... Fotoğraf her an’ın tanığıdır. Bu sayımızda sizlere zamanı durduran ve bizi de bu duran zamana tanıklık ettiren bir fotoğrafçıyla tanıştıracağım: Murat Aslankara.

46- Sporda Motivasyon Geçen sayımızda Sağlıkoloji adı altında genel bir giriş yaptıktan sonra sporda motivasyonun önemine vurgu yapacağımı belirtmiştim. İsterseniz yavaş yavaş işin bu kısmına geçelim.

6

büt dergisi temmuz sayısı

24- Ayhan Günyıl: İki Akor

Basan Gitar Çalıyorum Sanıyor Aranjör- besteci Ayhan

Günyıl ile Taksim İstiklal’deki M&A Prodüksiyon Şirketi’nde buluştuk. Gitarıyla bütünleşen ünlü aranjörün stüdyo kayıtlarında eşlik ettiği sanatçılar 500’ü geçince saymayı bırakmış.

30- Hem Su Kasidesindeki

Hem de Nas Suresindeki “S” Harfi Harikalıklar Yaratır Necmettin Nursaçan

her Cuma Kanal 7 ekranlarından Muhsin Bay’ın sunduğu “Cuma Sohbetleri’nde” seyircilerinin dini sorularını cevaplıyor. Biz de “Din kültürdür” deyip, Necmettin Hoca’yla program çıkışı...


Büt Dergisi’ne duyuru yollayın! 18- “Bizim sinemaya

taşıdığımız ruhtu, şimdi ki maddiyat” Hülya Koçyiğit ile

buluşmak pek kolay olmadı, sürekli gönüllü olarak farklı projelerde yer alıyor veya yurt dışı seyahatleri oluyor. Yine o gönüllülük projelerinden birinde fotoğraf çekiminden sonra röportaj yapmak için her zaman ki gibi topladık tası tarağı düştük yollara…

50z- Bir Doğruyu Bulmaya

Çalışmanın Romanı; RAYGAN Mürsel Ferhat Sağlam’ın, batı

edebiyatında novella tarzı olarak bilinen ve uzun öykü – kısa roman şeklinde tasvir edilen bir tarzda kaleme aldığı “RAYGAN” adlı romanı, sınırlı karakter ve mekâna rağmen okuyucuyu hikâyeye bağlamayı başaran, bir doğruyu bulmaya.

Etkinlik mi düzenliyorsunuz? Haberiniz mi var? Yeni bir şey mi çıktı? Duyurmak için butdergisi@gmail. com adresine e-posta atmanız yeterli olacaktır. Gönderdiğiniz duyuruyu yerimiz yettiğince dergimizde paylaşacağımızdan emin olabilirsiniz...

Sosyal Hesaplarımız İnternet Sayfamız: www.butdergisi.com Facebook Sayfamız: www.facebook.com/butdergisi Twitter Sayfamız: www.twitter.com/butdergisi Pinterest Sayfamız: www.pinterest.com/butdergisi Tumblr Sayfamız: butdergisi.tumblr.com Google+ Sayfamız: plus.google.com/+BütDergisibütdergisi

büt dergisi 10- Bir Kısa Film Arası:

Elem Kıssadan hisse deyimini

hepiniz bilirsiniz. Saatlerce anlatacağınız bir hikayeyi, kısa bir hikaye ile anlatır peşine de bir özlü söz yapıştırdık mı istenilen konu başarılı şekilde iletilir genelde. Yani en azından ben böyle ümit ediyorum. Karşınızdakinin da anlama kabiliyeti de önemli bir unsur tabii. Neden böyle bir konu ile başladın yazına...

Aylık Kültür-Sanat Online Dergi

8- İstanbul’dan Bir Metalli-

ca Geçti Heavy metalin efsanevi

gruplarından Metallica, İstanbul’da İTÜ Stadyumu’nda konser verdi. Konsere 35 bin kişilik bir kalabalık tanıklık etti. İTÜ Stadyumu’nda “Metallica By Request” projesi çerçevesinde verilen konserde söylenen şarkılar, grubun daha önce aldığı karar doğrultusunda biletlerini internetten alan katılımcıların... büt dergisi ocak sayısı

7


Bi’Haber Bi’Haber

Türk Sinemasının Fendi Yabancı Sinemayı Yendi 52 yerli filmin gösterime girdiği 2014 yılının ilk 6 ayında, gösterimdeki yerli filmleri 20 milyondan fazla kişi izledi. Bu filmlerden elde edilen gelir ise 200 milyar lirayı aştı. Bu yılın ilk 6 aylık döneminde, vizyona giren yerli yapımlar seyircinin ilgisini yabancı yapımlardan daha çok çekti. Yılın ilk yarısında 33 milyon 339 bin 352 bilet satışı yapıldı. 3 Ocak-3 Temmuz tarihlerini kapsayan 26 haftalık film maratonu boyunca 52’si yerli olmak üzere, 177 yeni film beyaz perdede izleyiciyle buluştu. Sinema sektörü bu yıl da yatırımcısına kazandırarak karlı bir yılı geride bıraktı. Söz konusu dönemde elde edilen toplam hasılat, geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 33 artarak, 351 milyar 469 milyon 967 bin liraya ulaştı. Yerli filmler için satılan biletlerden ise 205 milyar 126

8

büt dergisi temmuz sayısı

milyon 150 bin lira gelir elde edildi. Toplam film hasılatında yerli filmlerin payı ise yüzde 58 oldu. Yılın ilk yarısında en çok izlenen 10 film arasında 5 de yerli film bulunuyor. Listenin zirvesinde Şahan Gökbakar’ın yönetmenliğini üstlendiği “Recep İvedik 4” yer alırken, onu Ata Demirer ile Demet Akbağ’ın başrollerini paylaştığı “Eyvah Eyvah 3” takip ediyor. Yılın ilk yarısında gösterime giren 52 yerli yapımdan sadece “Recep İvedik 4” ve “Eyvah Eyvah 3” 1 milyon bilet sınırını aşmayı başardı. Gösterimdeki yerli filmleri 20 milyon 743 bin 721 kişi seyretti. Türk sinemasının izlenme oranı da geçen yıla kıyasla yüzde 20 artarak, 17 milyon sinemasevere ulaştı. Yerli filmler için en fazla bilet, 21-27 Şubat tarihlerinde satıldı. Bu tarihlerde 3 milyon 318 bin 29 seyirci salonları doldurdu.

Listenin diğer filmleri

Russell Crowe’un başrol oyuncusu olduğu “Nuh: Büyük Tufan” da üçüncü sırada geliyor.

“Karlar Ülkesi”, “Mandıra Filozofu”, “Bir Küçük Eylül Meselesi”, “300: Bir İmparatorluğun Yükselişi”, “Örümcek Adam 2”, “Çılgın Dershane 3” ve “Herkül: Efsane Başlıyor” adlı filmler de adlarını listeye yazdırdı.


Bi’Haber La Divina Film Oluyor

Yaşadığı dönemde çağının en iyi opera sanatçılarından biri kabul edilen ve “La Divina” unvanına ile anılan Maria Callas’ın hayatı film oluyor. Yunan asıllı sopranoyu beyazperdede Oscar ödüllü ünlü oyuncu Meryl Streep canlandıracak. HBO Film Şirketi, Terrence McNally’nin 1996’te Tony Ödülü’ne layık görülen “Master Class” adlı oyununundan beyazperdeye uyarlanacak filmi, Mike Nichols’ın yöneteceğini açıkladı. Streep ve Nichols daha önce de “Silkwood”, “Heatburn” ve “Postcards from the Edge” adlı filmlerde birlikte çalışmıştı.

New York’ta 2 Aralık 1923’te doğan Maria Callas, Atina Konservatuvarı’nı bitirdikten sonra Yunanistan Ulusal Operası’nda küçük bir rolle kariyerine başlamıştı. “Madam Butterfly” ve “Tristan und Isolde” operalarındaki performansı ile ün kazanan Callas’ın yıldızı, 1947’de “Verona”daki rolü ile parlamıştı. Çağının en iyi opera sanatçılarından biri kabul edilen Callas, “La Divina” unvanına layık görülmüştü. 1957’de Yunan armatör Aristotle Onassis ile yaşadığı ilişkiyle de gündeme gelen Callas, 1977’de 53 yaşındayken ani bir kalp krizi geçirerek hayata veda etmişti.

Ölseler Bile Hayranlıkları Bitmiyor! New York’ta bulunan Woodlawn Mezarlığı bugünlerde özel bir ilgi odağı haline geldi. Bu ilginin nedeni ise Miles Davis ve Celia Cruz gibi sanatçıların da bulunduğu mezarlıkta ünlü isimlerin yanına gömülmek isteyenler için özel kabir satışı başlatmış olması. Sevdiğin sanatçının yanına gömülmek isteyenler 6 bin doları gözden çıkarması gerekecek. Ünlü isimlerin yanına gömülmek isteyenler için hayata geçirilen kampanya, ünlü müzisyen Duke Ellington’ın yanına gömülmek isteyen bir hayranının vasiyetini gerçekleştirmek isteyen ailesinin talebi üzerine ortaya çıktı. Mezarlıktaki ‘’Caz müzik ‘’ ve

İstanbul’dan Bir Metallica Geçti Heavy metalin efsanevi gruplarından Metallica, İstanbul’da İTÜ Stadyumu’nda konser verdi. Konsere 35 bin kişilik bir kalabalık tanıklık etti. İTÜ Stadyumu’nda “Metallica By Request” projesi çerçevesinde verilen konserde söylenen şarkılar, grubun daha önce aldığı karar doğrultusunda biletlerini internetten alan katılımcıların seçkisinden oluştu.

Konsere, “Master of Puppets” ve “One” isimli klasikleriyle başlayan Metallica, ‘’Latin müzik’’ olmak üzere iki farklı bölgede hayata geçirilen kampanyaya “Fade to Black”, “Enter Sandman”, “Sad ilgi oldukça yoğun. But True”, “Seek and Destroy”, “Wherever I May Roam”, “The Unforgiven”, Mezarlık yöneticisi Davis Ison ‘’Da“For Whom the Bell Tolls”, “Nothing vis’in yanına gömülmek için mezar Else Matters”, “Welcome Home (Sanalanların sayısı şimdiden 60’ı geçti’’ itarium)”, “Turn the Page”, “Creeping dedi. Geçen ay Latin müzik sanatçısı Death”, “And Justice for All”, “Orion”, Celia Cruz’un mezarının yakınında “The Memory Remains” isimli şarkılarını yeni gelen talepleri karşılamak için iki hayranlarıyla söyledi. binden fazla yeni mezar yeri açıldığı açıklandı. Davis’in yanına gömülmek için mezar alan 74 yaşındaki Pauline Smith ‘’Davis’in hayatımda çok önemli bir yeri var. Onun müzikleriyle ağladım. Bu sevgimi ebedi hayatımda da devam ettirmek istedim’’ dedi.

Metallica’nın performansına tanıklık eden yaklaşık 35 bin kişi, kendi belirledikleri şarkıları hep bir ağızdan söyledi. Konserde sahneye çıkma fırsatını elde eden birkaç Metallica hayranı da bazı şarkıları anons etti. büt dergisi temmuz sayısı

9


Aktüel Mustafa Doğan mstf.doqan@gmail.com

Bir Kısa Film Arası:

Elem Kıssadan hisse deyimini hepiniz bilirsiniz. Saatlerce anlatacağınız bir hikayeyi, kısa bir hikaye ile anlatır peşine de bir özlü söz yapıştırdık mı istenilen konu başarılı şekilde iletilir genelde. Yani en azından ben böyle ümit ediyorum. Karşınızdakinin da anlama kabiliyeti de önemli bir unsur tabii. Neden böyle bir konu ile başladın yazına derseniz ki ben diyenleri duyar gibiyim hemen açıklayayım. Bu ay ki yazımın konusu “Kısa Film” çeken bir grup arkadaş. Az önceki kıssadan hisse deyimi sinemada karşımıza “Kısa Film” olarak çıkıyor. Bu durum tam olarak hikayeyi saatlerce anlatmak yerine kısa ve öz olarak anlatmak olmasa da buna yakın biraz. Çünkü kısa film çekmenin çok farklı nedenleri var. Bu nedenleri ben size anlatmayacağım. Arkadaşlarımızla yaptığımız sohbette bunların cevaplarının hepsini bulacaksınız. Ben

10

büt dergisi temmuz sayısı

size arkadaşları tanıtım sonra da onlarla yaptığım sohbetle baş başa bırakacağım. Marmara Üniversitesinde okuyan bu arkadaşlar ve gruptaki görevleri; Abdurrahman Akyıldız – Yrd. Yönetmen-, Abdüsselam Barlak -Görüntü Yönetmeni-, Hüseyin Tutoğlu - Kurgu ve Yönetmenlik-, Merthan Sümbelli Senarist ve Yönetmen- , Nazım Semih Döküler – Senarist -.

toğlu, biz de bir şeyler yapmaya kesin karar verip ilk filmimizin çekimlerini yaptık. Biz Kuzgun film ekibiyiz, bir de mottomuz var bizi birleştiren AT, AVRAT, SİNEMA.

Bir kısa film çekiyorsunuz. Biraz ondan konuşalım. Konusu nedir, nerede geçiyor, kim yazdı? Nazım Semih Döküler : Evet, Elem’i çektik. Aslında çekim olarak bitti ama kurgu aşamasında biraz daha uğraşıp en Öncelikle sizleri biraz tanıyalım. Kendinizden biraz bahseder misiniz? iyisini çıkarmak istiyoruz. Bu aşamada da iş Hüseyin’e düşüyor. Ağustos gibi Biz ekip olarak Marmara İletişim kökenli bir grubuz, hepimiz 2013 filmi tamamen bitirip 2015 yarışmalarını beklemeyi düşünüyoruz. Filmsonunda tanıştık ve 2014 yılından imizin adı Elem. Filistinli bir çocuğun itibaren ortak projeler yapmaya karar verdik. Birkaç toplantıdan sonra herhikayesini anlatıyoruz bu filmimizde. kes kendi görevini belirledi. Herkes Daha doğrusu, Filistinli bir çocuk üzekendi ideallerine göre seçimde bulun- rinden tüm savaş çocuklarının dramını du. Tabii bunun yanı sıra kendimizi her anlatıyoruz. Olay Gazze’de geçiyor. 2000 yılında ölen Muhammed, yıllar alanda (bir filmin dahilinde yapılacak işlerden bahsediyorum) geliştirmeye sonra tekrar Gazze’ye geliyor. Ama bu defa bir elem olarak orada oluyor. Başkarar verdik. Birbirimize bildiklerimika çocukları, gençleri görüyoruz, isimzi öğretip, bir nevi özel ders vererek geliştirmeye çalışan bir ekip haline leri farklı ama hepsinin yaşadığı acı aynı aslında. Çekim için de Süleymanigeldik. Bu çok kısa bir süre içinde gelişti. Hepimiz tanıştıktan kısa bir ye ve Yusufpaşa’yı seçtik. Seçtiğimiz süre sonra “Bir şeyler yapalım, boş mekanlar seçtiğimiz konuyu inanılmaz durmayalım abi” demişti Hüseyin Tubir şekilde destekledi. Süleymani-


ye’de doğal görüntüler alma şansımız oldu çünkü Suriyeli mülteciler orada yaşıyordu. Harabelerin içlerinde. Bu bizi hem olumlu hem de olumsuz etkiledi. Elem isimli filmimizin senaryosunu ben yazdım. Benim ikinci çalışmam oluyor senaryo adına. Daha önce senaryosunu yazdığım bir film oldu “Vicdan” adında. 2013’te çekildi ve yarışmalara katıldı. 10. Akbank Kısafilm Festivalinde “Seyirci Özel Ödülü” aldı ve akabinde Cannes’da Short Film Corner bölümünde gösterim yaptı. Ama bu proje yani Elem benim için daha farklı çünkü bu proje sayesinde ilk defa yönetmenlik yapmış oldum. Neden böyle bir konu seçtiniz? Nazım Semih Döküler: Ben Muhammed’i 2000 yılında bir haber bülteninde tanıdım. Çok etkilenmiştim. Öldürülme anını saniye saniye göstermişlerdi. Ve babamı ilk defa ağlarken görmüştüm. Galiba birazda babam yüzünden rüyamda gördüm Muhammed El- Durra’yı. 9 Yaşından beri unutmadığım bir kareydi Muhammed benim için. Herkes savaşta ölen çocuklar hakkında, yetim kalan çocuklar hakkında konuşuyor ama

bir tahmin edebileceğin gibi sadece konuşuyorlar. Bizim bu yaptığımız filmde kuvvetle muhtemeldir ki bir işe yaramayacak. Ama festivallere girip dünyayı dolaşma şansını yakalarsa; en azından izleyen insanlara 6-7 dakika boyunca bu çocukları düşündüreceğiz. Bu yüzden böyle bir konu seçtik. Kısa film çekerken yaşadığınız zorluklardan biraz bahseder misiniz? Nazım Semih Döküler: Kesinlikle dış etkenler en büyük problem! Set alanında ekipten olmayan insanların olması sizi inanılmaz derecede zorluyor. Alabileceğiniz en güzel sahneyi alacakken kameranın karşısına geçip size bakan bir adam, gelip kameraya gülen bir çocuk her şeyi altüst edebiliyor. Tabii ekipman bulma, mekanlar için yetkili makamlardan izin alma, ekipmanları taşıma, yeterli görüntü alamama gibi problemler de oluyor ama bunların hepsini bir şekilde telafi edebiliyoruz. Set ortamında o ciddiyeti bozan insanlarsa sizin işinizin uzamasına sebep oluyor. Biraz katı olmak gerekiyor bu yüzden ama biz de onu pek beceremiyoruz sanırım. Elem’in Süleymaniye çekimlerinde bir ara Suriyeli çocuklar-

la sohbet etmeye çalışıyorduk, çekimler tam anlamıyla durmuştu anlayacağın. Abdurrahman Akyıldız: Kısa film amatör işi, en azından benim nezdimde. Yani amatör düşünmek, ruhu amatör yaşatmak gerekir. Olay bir kere senaryo aşamasında imkansızlıklarla başlıyor. Kafamızda düşündüğümüz konu, karakterler hayali dünyada iken, gerçeğe yani reele dönüşünce biraz yoksullaşıp, imkansızlaşıyor. Ne bilim, film için bir dış mekan lazım, izin sorunu. Oyuncu lazım eee para yok kim gelir. Hayrına biri oynayacak. Yada bir senaryo var onu çekecek kamera yok gibi… Merthan Sümbelli: Türkiye şartlarında kısa film anlayışının biraz basit kalması sonuçta zaten destek konusunun kısıtlı olmasından bunların üstesinden gelmek normalden daha da zor hale geliyor. Kısa filmTürkiye’de sizce hak ettiği yerde mi? Merthan Sümbelli: Öncelikle Dünya şartlarıyla Türkiye şartlarını bir tutmamak gerekir. Başka ülkelere bakıldığında “Hüseyin TUTOĞLU”nun da dediği gibi “Sinema bir bilim haline büt dergisi temmuz sayısı

11


gelmekte” iken biz hala laboratuvar kurmakla uğraşmak zorunda kalıyoruz. Ancak Türkiye’yi ve bazı ülkeleri bu gelişmişlik seviyesine dahil etmezsek kısa film bazı ülkelerde hak ettiği yerdedir. Abdülsselam Barlak: Kısa film dünya çapında sağlam destekler görürken ülkemizde maalesef tam anlamıyla destek göremiyor. Yeni yeni kısa film festivalleri sayısı artıyor ve destek bir nebzede olsa çoğalıyor. Düşünsenize Ahmet Uluçay neredeyse çektiği tüm kısa filmlerden ulusal ve uluslararası ödüller alıyor. Ve uzun metraj çekmek istediğinde çok zor bir şekilde destek buluyor. Destek derken çok yüksek bir destek akla gelmesin, varın siz düşünün. Ama son dönemde bildiğim kadarıyla Kültür Bakanlığı’nın ve bazı vakıfların desteklerini artırmış. Hüseyin Tutoğlu: Kısa filmi umursamamasıyla doğru orantılı olan hiçbir şeye benzemeyen filmler çeken insanlar, eş dosta ödül veren festivaller mevcut. Halk ise genel olarak doksan dakikalık aptal kutusu dizilerine bağımlılığından olsa gerek, kısa film nedir bilmiyor bile. İdol olarak benimsediğiniz sinemacılar (yönetmen, senarist) var mı? Nazım Semih Döküler: Türkiye’de Onur

12

büt dergisi temmuz sayısı

Ünlü, Serdar Akar, Selçuk Aydemir, Ercan Mehmet Erdem ve Burak Aksak gibi isimleri beğeniyorum. Dünya çapında Emir Nemanja Kusturica ve Quentin Tarantino’yu beğeniyorum. Merthan Sümbelli: Tarzı ve özgünlüğü olarak ele alındığında Onur ÜNLÜ benim için bambaşka bir yerdedir. Abdülsselam Barlak: Nacer Khemir, Mecid Mecidi, Andrey Tarkovski, Bela Tarr, Ingmar Bergman, Krzysztof Kieslowski, Nuri Bilge Ceylan, Yılmaz Güney, Metin Erksan, Yavuz Turgul ve Akira Kurosawa bu üstatları örnek alıyorum. Birde yakın zamanda kaybettiğimiz Theo Angelopoulos da unutmamak lazım. Ama asıl idolüm rahmetli Ahmet Uluçay. Abdurrahman Akyıldız: Bu konuda yönetmen olarak Metin Erksan’ı örnek gösterebilirim. Son zamanlarda da Nuri Bilge Ceylan. Tunahan Koyuncu: Nuri Bilge, Onur Ünlü , Zeki Demirkubuz Hüseyin Tutoğlu: Bela Tarr İlerde nasıl bir film çekmek istersiniz? Abdülsselam Barlak: İleride daha çok hakikat arayışı içinde bir film çekmek istiyorum ben. “Tanrı’nın bak dediği yerden bakıyorum” diyordu bir yönetmen ismini gayet iyi bildiğim bir yönetmen, şu an unuttum. İsimleri

unutuyorum sürekli bu benim için bir dezavantaj. Konuyu fazla dağıtmayalım bende Tanrı bak! dediği yerden bakıp öyle film çekmek istiyorum. Merthan Sümbelli: Daha çok insanlara kendi içinden bir şeyler vermek isteyen ancak bunu herkesin bildiği şekilde değil de insanların daha çok ilgisini çekebilecek şekilde verebilmeyi amaçlayan bir film yapmak istiyorum. Yani insanların bilip de bilmekten korktuğu şeyleri anlatabilmek daha güzel gibi geliyor. Nazım Semih Döküler: İleride film çekmek ister miyim bilmiyorum. İşin çekim aşaması bana çok teferruatlı geliyor, gözümde büyüyor. Ben daha çok yazmaktan yanayım. Ama maalesef bu işler pek böyle ilerlemiyor sanırım. Eğer çekme imkanım olursa ve bunu yapmayı gözüm yerse; kendi izleyicisini oluşturacak bir film çekmek isterim. İçinde komedi de olan bir dram yapmak isterim. Bana kalırsa dram ve komedinin aynı anda yaşanması tamamen hayatı temsil ediyor. İnsan bir cenazeden çıkarken bile gülümseyebiliyor. Bu doğallığı çoğu kişi yadırgıyor ama gerçek bu. Bu yüzden gerçek bir film yapmak isterim. Hüseyin Tutoğlu: İnsanın iç dünyasını keşfetmek, somutu anlatmaktan daha zor olduğundan olsa gerek bireyin


yalnızlaşması, toplumdan kopan insan gibi konular işleyen filmler üretmek istiyorum. Öte yandan toplumcu yanım var. Dipnot olsun, vicdan önemli. Birazda siz genç yönetmen ve senarist adayları gözünden dünya sinemasını konuşalım. Sizce nereye gidiyor ve nasıl bir hal alacak? Abdülsselam Barlak: Vallaha efektler filan başımıza dert açacak gibi. Başımıza bir felaket gelmesinden korkuyorum. Efekt filan sevmediğimden diyorum. Ben daha çok doğal, saf görüntüleri seviyorum. Dünya sineması da bir efekt çılgınlığına kapılmış gidiyor gibi. Ama yönetmenin hayal dünyasını yansıtması bakımından efektler önemli, ama ben aşırı kullanılmasını sevmiyorum. Abdurrahman Akyıldız: Gençler, yani bizler için aslında olay iyi gidiyor. Çekme, kurgulama aşamasında sıkıntı yok. Fakat adı üstünde genç dediğimiz bu bireyler hem zaman olarak hem de maddi olarak sıkıntı çekiyorlar. Belki ileride gençlere sponsor anlamında bir alan açılırsa daha da iyi filmler daha da iyi yerlere ulaşabilir. Hüseyin Tutoğlu: Sinema gelişiyor. Bilim kurgu, fantastik filmler gibi görsel efekt, teknoloji gerektiren filmler

günümüzde, teknolojinin her saniye geliştiği bir dönemde çok yol kat etti. Öte yandan bağımsız işler üreten insanlar, bağımsız sinema seyircileri de oldukça arttı. Güzel şeyler oluyor yani. Sinema şarap gibi, yıllandıkça tadı daha da güzelleşecektir. Kamera sizin için ne ifade ediyor? Yani vizörden dünyaya bakmak nasıl bir duygudur? Abdülsselam Barlak: Herkesin anlatacak bir hikayesi ve bunu anlatacak bir yolu vardır. Kimi roman, öykü, şiir yazarak anlatır kimi çizerek anlatır. Bende hikayemi kameraya çekerek anlatmak istiyorum. Bir roman yazarı için hikayesini en güzel ve en etkileyici şekilde anlatacak sözcükleri bir araya getirmek ve kullanmak, bir şair için hikayesinin anlamını taşıyan sözcükleri seçmek ne kadar önemliyse kamerada benim için o kadar önemli. Kendi hikayemi anlatıyorum yani kendi dünyamı veya istediğim; hayal ettiğim dünyayı ve bunu kamerayla anlatıyorum en güzel görüntüleri, planları seçmek zorundayım. Vizörden bakınca birçok duyguyu aynı anda yaşayabiliyorum. Bazen ilk baktığımda acayip heyecanlanıp mutlu oluyorum çünkü istediğimi görebiliyorum ve bunu diğerlerine de

gösterebilmek istiyorum bunları yaşarken de korkuyorum acaba gördüğümü gösterebilecek miyim? Bazen de vizörden baktığımda bir umutsuzluğa düşüp acayip sıkılıyorum. Daralıyorum görmek istediğim orada duruyor ama ben bunu tam olarak gösteremiyorum tam vazgeçecekken kadraja başka bir şey ekliyorum veya kameramın yerini değiştiriyorum. Tıpkı bir yazarın devrik cümle kullanması gibi veya mecaz sanatını kullanması gibi diyebiliriz. Ama en önemlisi vizörden kendi dünyanı görüp bunu diğer insanlara göstermek isteğinin heyecanı, sevinci apayrı bir duygu. Merthan Sümbelli: Kamera bence at gözlüklerini çıkarmak gibi bir şeydir ve anı durdurmak dedikleri şey bu olsa gerek bence. Bunu aslında yine psikoloji ile bağdaştırmak mümkün insanların fotoğraflarını çektiğiniz de ve o halindeki bir ifade insana gösterdiğinizde bu bir terapi yöntemi olarak bile kullanılabilir. Kamera bana göre insanın hayata ruhunu katmasıdır ve o vizörden bakmak hapisteki bir insanın parmaklıklar ardından Güneş’i görmesi gibi heyecan vericidir. Abdurrahman Akyıldız: Kamera benim için mekanik hareket eden motor parçasından başka bir şey değil. Hani büt dergisi temmuz sayısı

13


insan gözü, bilmem dünyaya bakan göz diyorlar ama zaten çektiği görüntüler kurgulanmış, o da bu kurgunun bir parçası. Bu yüzden vizörden bakmak sadece kurgulanmış doğallığın bir göz aracılığıyla heyecan vermese de keyif veren bir duygu… Sinema hayatınıza girdikten sonra nasıl bir değişim oldu sizler için. Yani Sinema Öncesi ve Sinema Sonrasından bahsedelim... Abdülsselam Barlak: Sinema hayatıma girdikten sonra hayatım epey değişti. İlk olarak işimden ayrıldım. Sondaj operatörüydüm daha önce. Sondaj meslek yüksekokulunu bitirip işe başlamıştım. Çalıştığım şantiyede fotoğrafa merak duydum ve ilk maaşımla bir fotoğraf makinası aldım. Fotoğraf makinasını aldıktan sonra yavaş yavaş sinemaya ilgi duydum. Bunda mühendisimiz Seyfettin Abinin çok önemli yeri var. Fotoğraf ve sinema üzerine bol bol konuşurduk. 5.ayın sonunda işten ayrıldım ve sinema okumak için sınava girdim. Marmara Üniversitesi RTS kazandım. Ailem ilk olarak karşı çıktı bu duruma ama sonra onlarda ikna oldular ve desteklerini benden esirgemediler; yeri geldi çekmek istediğim şeyler için para yardımında bulundular, yeri geldi kazık yediğim işlerden sonra manen destek oldular. Sinema öncesinde hayatımda tam olarak bir şey oturtmadığımdan değişen bir şey olmadı diyebilirim. Yaşadığım şehir, çevre dışında. Apayrı bir fikir dünyam oldu, sürekli sorgulayan, meselelerin ayrıntıları üzerine düşünmek gibi hikaye orada yatıyor bana göre. Merthan Sümbelli: Sinema öncesi annemin karnındaydım bilmiyorum. =) Abdurrahman Akyıldız: Sinema aslında hep vardı hayatımızda, fakat bu mesleki anlamda, bu işin bir parçası, kolu kanadı olmaya başladıktan sonra ciddi değişimler oldu. Hani belki daha önceden bir filmi incelerken izler geçerken, sinemanın bir parçası olduktan sonra, “ha bu iyimiş, belki kullanırım” demeye başladım. Ya da belli teknikler artık benim içinde vazgeçilmez olmaya başladı, belli kişilere öykünmeye başladım. Sinema olmadan önce 360 derece düşünemezken, artık o düşünce kalıbı da benliğimde yer etti diyebilirim. Hepiniz RTS öğrencisiniz. Okul size bu

14

büt dergisi temmuz sayısı

Kuzgun Film Ekibi. Ekibin mottosu da AT, AVRAT, SİNEMA.

alanda bir şeyler katıyor mu sizce? Abdülsselam Barlak: Okulun ekipman konusunda bize katkıları çok önemli. Işık seti, ses seti, tripod gerektiği zaman kamera ve şaryo ekipmanını da alabiliyoruz okuldan. Eğitim olarak birinci sınıf olduğum için bölüm dersleri almıyorum bunun için bir şey diyemem. Merthan Sümbelli: Katmadığını söylemek haksızlık olur. Bazı ekipmanlar açısından desteklerini hiç esirgemediler ancak teorik olarak sinema hakkında çok fazla bir ders görmedik sınıfımızdan dolayı. İnşallah ileriki sınıflarda mutlaka bir şeyler göreceğiz. Abdurrahman Akyıldız: Okul teknik anlamda bir şeyler katıyor fakat, pratik anlamda katma konusunda yetersiz. Sinema biraz istek, arzu ve talep işi. Okulda insanlar geçme endeksi ve not peşinde olduğu için bu iş biraz onlar

da arka planda. Hocaların yeterliliğine bir şey diyemem, ama bu işi yapan biri zaten okuldan teknik bilgi almak zorunda, gerisi onun zihin dünyasına kalır. O bilgiyi aldıktan sonra kafada çakılan şimşekler onu sinemacı yapar. Zaten baktığımız zaman günümüzün sinemacılarına çoğu Radyo Televizyon veya Sinema mezunu bile değiller. Okulun bir şey kattığı konusunda hem fikirim ama bu sinema gözü değil, teknik anlamda olan şeylerdir. Hüseyin Tutoğlu: Kattığını düşünmüyorum. Okulun, eğitim sisteminin çabasını takdir ediyorum ama bir gram yaratıcı zeka katmadan, öğrencileri özgür kılmadan genel hatlarıyla teorik olarak yarım yamalak da olsa bir şeyler anlatmaya, öğretmeye çalışıyor. Sinema okulda öğrenilmez. Radyo ve televizyon ile de zaten ben ilgilenmiyorum.


Rock Off Festival Ağustos’ta Başlıyor

Pink Floyd Yeni Albüm Geliyor! Efsanevi İngiliz rock gruplarından Pink Floyd’un yeni bir albüm yayınlayacağı açıklandı. Son albümlerini 1994’te açıklayan grubun yeni albüm haberini veren isim ise grubun gitaristi ve kayıtdışı lideri David Gilmour’un eşi Polly Sanson oldu.

Bunun ilk başta tamamen enstrumental bir kayıt olması gerekiyordu ancak ben geçen Aralık’ta birkaç melodinin üzerine şarkı söyledim. Sonrasında David bu kayıtları benim vokallerim üzerine genişletti” açıklamasını yaptı.

2014 yılında ilki düzenlenecek olan Rock Off Festival, 3 gün boyunca birçok yerli ve yabancı grubu ağırlayarak rock severlere müzik ziyafeti çektirecek. Festivalin konukları ise MEGADETH, HIM, AMON AMARTH, GOJIRA, STRATOVARIUS, JORN LANDE, HAGGARD, TURISAS, AYŞE SARAN, MURAT İLKAN, MURDER KING, KNIGHT ERRANT gibi isimler olacak. Bunun yanında, Dragon’s Den etkinlik çadırında, Rock FM moderatörlüğünde, Roger Waters’ın gitaristi Dave Kilminster ile workshop, Danny Cavanagh (Anathema) akustik performansı, festival gruplarından Jorn Lande ve Haggard soru-cevap seansı, Türkiye’nin en önemli spor yorumcularından Kaan Kural ile söyleşi gibi etkinlikler yer alacak. Sosyal sorumluluk kapsamında, TEMA Vakfı aracılığıyla katılımcı sayısı kadar fidan diktirilerek, Rock Off Festivali Hatıra Ormanı oluşturulacak ve katılımcılara ilgili sertifika basılı olarak ve ya e-mail yoluyla iletilecek.

Albümün varlığı, Pink Floyd efsanesini sürdüren ve geçen sene ülkemizde de konser veren Roger Waters tarafından doğrulanmadı. Bunun sebebinin de Gilmour ve Grupla birlikte 1994’te “Touring Waters arasında yaşanan gerilPink Floyd”a katılan şarkıcı Dur- imden kaynaklanıyor olabileceği ga McBroom-Hudson da Giliddia edildi. Waters’ın yeni albüm mour’un eşinin söylediklerini tey- için stüdyoya girmesi, müzik cait ederek, “Bu albümün kayıtları miası açısından beklenmedik bir Division Bell döneminde başladı. gelişme olarak yorumlandı. ViRobi Şarjlı Robot Paspas gibi yepyeni ürünlere imza atan VİLEDA, ÇOCUK ŞEHRİ MİNOPOLİS’TE Vileda, Minopolis’te çocuklarla da buluşuyor. Vileda’nın 1992 yılından bu yana çocuk şehri Minopolis’teki istasyonunu her gün birçok çocuk ziyaret ediyor. Minopolis, 4-14 yaş grubundaki çocukların Türkiye’deki hanımgerçek bir şehrin simüle edilerek yaratıldığı bir ortamda ların temizlikteki en meslekleri ve mesleklere ilişkin temel bilgileri öğrendikleri, büyük yardımcısı hayata geçirdikleri bir şehir. Uygulama süreci, eğlence aktivolan Vileda, şimdi iteleri ile destekleniyor. Çocuklar şehre girdiklerinde kariyer miniklere temizlik merkezinin destek ve yönlendirmesi ile polis, itfaiyeci, inalışkanlığı kazandırşaat mühendisi, güzellik uzmanı, doktor, kimya mühendisi mak için çocuk gibi birçok mesleği eğlenerek uygulayabiliyor. Bu meslek şehri Minopolis’te… uygulamalarından kazandıkları paraları ise süpermarket, Çocukların tematik sanat akademisi, pizzacı, hediyelik eşya mağazası gibi birçok istasyonlarda eğlenerek yetişkinlerin dünyasını deneyimledikleri Minopolis’te noktada harcayabiliyor. Yaşayan ekonominin çocuklar için simüle edildiği şehirde gerçek hayatı bir yetişkin gibi deneyözel bir istasyon kuran Vileda, burada miniklere temizliğin inceliklerini öğretiyor. Vileda’nın temizlik kovaları ve temiz- imlemelerine imkan veren Minopolis, çocuk gelişiminde ve eğlence alanında çığır açan yeni bir sistem olarak değerlendilik bezlerini kullanarak istasyonda temizlik yapan minikler, riliyor. Siz de çocuklarınızla birlikte İstanbul Marmara Forol oynama aktiviteleri ile eğlenirken öğreniyor. rum AVM’deki Minopolis’i ziyaret edin, Vileda istasyonunda harika zaman geçirin ve çocuklarınızın şaşırtıcı yönlerini Hanımlara ev temizliğinde konfor sunmak ve zaman kakeşfedin... zandırmak için EasyWring & Clean Pedallı Temizlik Seti ve büt dergisi temmuz sayısı

15


16

b羹t dergisi temmuz say覺s覺


Makine: Nikon f100 Lens: Nikkor ed 18-35mm Film: TX 400 asa 1600 asada çekilmiştir. Banyo: 1600 asaya göre yapılmıştır. Abdüsselam Barlak büt dergisi temmuz sayısı

17


18

b羹t dergisi temmuz say覺s覺


Röportaj Ulya Altıntaş ulya.marmara@gmail.com

Hülya Koçyiğit:

“Bizim Sinemaya Taşıdığımız Ruhtu, Şimdi ki Maddiyat” Hülya Koçyiğit ile buluşmak pek kolay olmadı, sürekli gönüllü olarak farklı projelerde yer alıyor veya yurt dışı seyahatleri oluyor. Yine o gönüllülük projelerinden birinde fotoğraf çekiminden sonra röportaj yapmak için her zaman ki gibi topladık tası tarağı düştük yollara… Koçyiğit, yeni filmi için ilk kez yönetmenlik yapacağından çok heyecanlı, üstelik film bir kitaptan esinlenilerek sinemaya aktarılacak. Merak eden sevgili okuyucularımız için baştan söyleyelim, Hülya Koçyiğit’in Türk Sineması filmlerindeki içten sıcak bakışı halen yerli yerinde, gözlerinde duruyor. Kendisine içten sorular yöneltmeye çalıştık, o da içinden geldiği gönlünden geçtiği gibi cevapladı. Sinemada izleyerek gülüp ağladığımız, çocukluktan kulağımızda kalan ses tam karşımızda bilindik gülümsemesiyle sorularımızı yanıtladı…

büt dergisi temmuz sayısı

19


Röportaj

Güncel bir soruyla başlayalım istedik, sevenleriniz ve merak edenleriniz okuduğunda onların da merakını gidermek adına, Hülya Koçyiğit şu sıralar neler yapıyor nelerle vakit geçiriyor? Hali hazırda yönetmeyi düşündüğüm bir senaryo üzerinde çalışıyorum. Sanırım Ekim ayında onun çekimlerine başlayacağız. Onun dışında uzun zamandır rahatsızdım, bir yandan dinlenmeye çalışıyorum.

“İlk Kez Yönetmenlik Yapacağım” Geçmiş olsun sizi böyle sağlıklı görmek güzel. Bu ilk yönetmenlik deneyimi olacak heyecanlısınızdır… Şu sıralar iyiyim. Evet ilk Wkez yönetmenlik yapacağım. Oyuncular belli mi? Benim kafamda belli ama daha tam olarak iletişime geçilmiş değil.

büt dergisi temmuz sayısı

ihtiyacı var.

Sürekli yurt dışı seyahatleriniz oluyor. Yurt dışından Türkiye’yi gözlemlediğinizde, gittiğiniz ülkelerle karşılaştırmalar yapıyorsunuzdur. Neler düşünüyorsunuz? İlgi alanım sanat ve sanat faaliyetleri ve oradaki insanların sanata verdikleri değer, özen ve ilgi oluyor. Yoğun bir ilgi gösterdiklerini görüp özeniyorum. Benim ülkemde de sanatçılara çok değer veriliyor; ama sanat eserleri yeteri kadar izlenmiyor, takip edilmiyor ya da seçici davranılmıyor. Bizim halkımız eğlendiren şeylerle meşgul olup kolaycı davranıyor.

Biz hüznü çok iyi paylaşıyoruz; ama mutluluklarımızı birlikte yaşayamıyoruz.

Filmin içeriği nasıl? Hülya Koçyiğit yönetmenliğinde ne izleyeceğiz… Bu bir kitap, ismi “Varoşta Kadın Olmak”. Kitabın yazarı da gecekondu da yaşayan bir varoş kadını. Eğitimsiz ama kitap yazmış, yaşamı bir yandan yaşarken bir yandan da sorgulamasını öğrenmiş. Umudunu yitirince onu yaralayan şeyleri anlatmış. Öyle bir anlatmış ki binlerce örneği var diyorsunuz; çünkü içimizden biri, o da bu ülkenin kadını fakat eşit olmayan bir kadın. Eşitlik uğruna savaş vermiş, eğitimsiz olmakla beraber 2 çocuğunu büyütürken kendi kendini eğitmiş, kısacası içimizden bir kadının yazdığı bir kitabın hikayesi…

20

“Bizim Halkımızı Eğlendiren ihtiyacı var. Ruhumuzun temiŞeylere Meşgul Olup Kolaycı zlenmeye, güzelliklerle dolmaya, iyilikle ve hoşgörüyle taşmaya Davranıyor” En sık seyahat ettiğiniz ülke hangisi? Ben sıklıkla Londra’ya gidiyorum. Ama seyahat etmeyi sevdiğim için dese ki Portekiz’e, Japonya’ya gidiyoruz koşa koşa giderim. Gittiğim ülkelerin kültürleri ve yaşam biçimleriyle ilgileniyorum. Yurt dışında özellikle sinema ve dizi sektörüne dair söyleyeceğiniz çok şey vardır diye tahmin ediyorum… Sinema ve dizi sektörü çok farklı. Dizi, tamamen tüketime dayalı bir üretim; ama sinemaya eser olarak bakmak lazım. Çünkü sinema kalıcı bir şey ve nesillerce izlenip pay çıkarılabilecek bir emek ürünü. Veyahut geçmişteki insanlar neler yaşamış, nelere sevinip üzülmüş neyi sevmiş, neyi ümit etmiş nelerle uğraşmış; bunları da sinemaya bakarak anlıyoruz. Bu sebeple sinemayı üretmek gerçek bir özen istiyor. Tabii batıda da günübirlik, ticari ve kolay tüketilen işler olduğu gibi gerçek anlamda klasik olabilecek eserler üretiliyor. Her şeyin alıcısı var. Bizimle mukayese ettiğimiz zaman daha basit daha kolay anlaşılır ve eğlendiren şeylere büyük ilgi var.Ama gerçekten bir şeyler öğrenebileceğimiz hayatı sorgulayabileceğimiz, bir şeylerin üstesinden gelmeyi aşılayan eserlere çok ilgi olmuyor.

Biraz düşünceye sevk eden, biraz toplumsal duyarlılıkları ön plana çıkaran, biraz daha birlikte yaşamanın yaşayabilmenin tadını çıkaran şeylere önem vermeliyiz. Hep beraber dans edebilmek, şarkı söyleyebilmek, hüznü paylaşmayı bildiğimiz gibi coşkuyu da paylaşabilmek… Biz hüznü çok iyi paylaşıyoruz; ama mutluluklarımızı birlikte yaşayamıyoruz. Yurt dışında ne kadar çok tiyatro izleniyor, ne kadar fazla sinemaya gidiliyor ve konser takip ediliyor; sergi açılıyor ben ne kadar sık da gitsem bunlara yetişemiyorum. İnsan olarak hepimizin de bunlara

“Şimdi Ki Aşkları Görünce İçim Acıyor” Sizin sinemada canlandırdığınız melodramlardaki aşık kadın kara-


b羹t dergisi temmuz say覺s覺

21


“Senaryoyu okuduğum zaman ben ondan ne haz alıyorum ve benim için ne ifade ediyor, onu kim yönetecek, bütün bunlar benim seçimimi etkiliyordu.” kterlerin bahsettiği aşkla şu anki dizilerde sinemalarda izlediğimiz aşk arasında dağlar kadar fark var, izlediğinizde neler geçiyor içinizden? Şimdi ki aşkları görünce içim acıyor… Tabii bunlar izleyicilere en çok örnek olan duygular o yüzden üretenlerin de bunu göz ardı etmemesi lazım. Özellikle genç nesil çok etki altında kalıyor ve öykünüyor onlar gibi olmayı arzuluyor. Aslında o yalan bir dünyaya özeniyor farkında değil. Maddi değerler çok ön plana çıkarılıyor, bu kadar maddi değer ön plana çıkınca da ortada manevi değer kalmıyor. Manevi değerlerin

22

büt dergisi temmuz sayısı

kaybolması da bence insan ahlakı ve mutluluğu açısından çok tehlikeli. Siz canlandırdığınız karakterlerde bunları düşünerek mi seçim yapıyordunuz? O sorumluluğu hissederek seçiyordum. Senaryoyu okuduğum zaman ben ondan ne haz alıyorum ve benim için ne ifade ediyor, onu kim yönetecek, bütün bunlar benim seçimimi etkiliyordu. Gün içerisinde size moral veren şeyler nelerdir? Yapabildiğim kadar temiz havada gezinti yapmak. Bahçede çiçeklerle uğraşmak; ama tabii ki en büyük hobilerim film seyretmek ve hoşlandığım bir müzik eşliğinde kitap okumak… Takip ettiğiniz diziler var mı? Yok etmiyorum. Özellikle tercih etmiyorum, tabii ki inkar edemem özenilerek yapılmış yapımlar var onlar da kendini belli ediyor. Son dönemde en çok Muhteşem Yüzyıl’ı seyrettim, tarih olduğu için onu zevkle seyrettim.

İzlerken kendinizi gördüğünüz oyuncular oluyor mu, belki mimiklerini benzettiğiniz… Ben değil de birilerinden duyduğum oluyor. Ben kimseyi benzetmiyorum ama “Sizin melodram oyunculuğunuzu çok özümsemiş” diye Farah Zeynep Abdullah’ı söylediler.

“Bizim Sinemaya Taşıdığımız Ruhtu, Şimdi ki Maddiyat” Sizin sinema da taşıdığınız kaygılarla şu anki sinema sektörünün kaygıları aynı mı? Biz üretebilme kaygısı içindeydik; çünkü maddi imkanlarımız yoktu ve sinemayı halka tanıtıp sevdirmek gibi bir misyonumuz vardı. Bugün, çok daha profesyonel bir ortam var. Sponsorlar çok fazla, teknik çok ilerledi; oyunculuklar gelişti yani çok daha imkanın bulunduğu bir dönem. Bizim sinemaya taşıdığımız ruhtu, şimdi ki maddiyat …


Abd羹sselam Barlak b羹t dergisi temmuz say覺s覺

23


“İ

24

büt dergisi temmuz sayısı


Röportaj Ulya Altıntaş ulya.marmara@gmail.com

Ayhan Günyıl:

İki Akor Basan Gitar Çalıyorum Sanıyor” Aranjör- besteci Ayhan Günyıl ile Taksim İstiklal’deki M&A Prodüksiyon Şirketi’nde buluştuk. Gitarıyla bütünleşen ünlü aranjörün stüdyo kayıtlarında eşlik ettiği sanatçılar 500’ü geçince saymayı bırakmış. 3 solo albümü olan sanatçı zaman zaman konserler vermeye devam ediyor. Ayrıca gitar meraklıları için özel dersler de veren Günyıl “Eğer öğrenci yetenekliyse kendimi döküyorum” diyor. 2 kızı olan Ayhan Günyıl kızlarından bahsederken de gözleri parlıyor. Biz de onu dinlerken dolu dolu işini çok severek yapan bir müzisyenle küçük bir yolculuğa çıkmış gibi hissettik.

büt dergisi temmuz sayısı

25


Röportaj

Ayhan Günyıl bize biraz kendisinden bahseder mi? 1971 yılında Almanya’da doğdum. 13 yaşına kadar orada yaşadım sonra ailemle birlikte Türkiye’ye döndük. Dönüş yaptıktan sonra burada okula devam ettim. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde konservatuar sınavına girdim ve kazanamadım, hatta Kayahan’ın kızı Beste de vardı. Aynı gün girmiştik sınava, o kazandı ben kazanamadım. Beceremedim kısacası belki de o zamanda da tanıdıklar işe yarıyordu. Bu bende hırs yaptı ve rahmetli Yurdaer Doğulu ve Zafer Doğulu’dan özel dersler almaya başladım. Raffi Arslanyan benim için çok değerli bir hocadır ve çok iyi müzisyenler yetiştirmiştir, ondan da klasik gitar dersleri aldım. Sonra askere gittim geldim. Bunu hiçbir röportajımda söylemedim aslında ama ben uzun bir süre Kapalıçarşı’da da çalıştım.

26

verdim, dizlerim titriyordu. Sonra Ege ile çalışmaya başladım Yaşar’la devam ettim. Sizinle ilgili her bilgi de önümüze gitar çıkıyor. Gitar hayatınıza nasıl girdi, neden gitar? Biz 5 kardeşiz, 2 ağabeyim, ablam, bir de kız kardeşim var. Ağabeylerim o zamanlar Almanya’da düğünlerde çalardı bende yanlarında giderdim. Müziğe karşı aileden geçen ufakta olsa bir şey var. Bende sahnede def çalardım. İlk gitarımı da bana ağabeyim almıştır.

“Futbolcu Transferleri Gibi Düğün Salonları da Beni Transfer Etmek İstiyordu”

İlk kez sahneye çıkarken dizlerinizin titrediğini söylediniz, torpiliniz de yoktu, yıllardır pek çok ünlü sanatçıyla çalışan Ayhan Günyıl’ın başarısının sırrı nedir? Bizim röportaja kısmetmiş, ne iş Ben düğün salonlarında çalışırkyapıyordunuz Kapalıçarşı’da? en futbolcuların transferleri olur Tezgahtarlık yapıyordum, halı ya hani aynı o durum gibi, ben bir satıyordum. Hatta bayağı da iyi düğün salonunda çalarken başkaları satışlar yapıyordum. Sene 90’lı yıllar gelip beni başka bir düğün salonuna tabii. İyi de paralar kazanmıştım; transfer etmek istiyordu tabii ben ama sonra askere gittim ve uzun dögitmiyordum. İyi çaldığımı zaten nem askerlik yaptım. Aslında askere sürekli söylüyorlardı; ama bu tarz de 18 ay diye gitmiştim ama 15 ay’a olaylar da benim gururumu okşuydüştü ve dönünce Kapalıçarşı’yı da ordu. Düğün salonlarında çalarken bıraktım; çünkü bir seçim yapmam de ben günde 8-10 saat çalışırdım. gerekiyordu. Halen de çalışmayı çok severim. Tabii o zamanlar müzik piyasası da Müzik ticaretten ağır bastı… farklıydı bu kadar çok müzisyen Evet müziği seçtim. İlk etapyoktu. Şimdi İstiklal Caddesi’nde 10 ta düğün salonlarında çalışmaya kişi görüyorsanız bunların 6 tanebaşladım. Ve yıl 94’dü. O yıllarda sinin sırtında gitar vardır. İki akor evlendim. 2 tane kızım var. Birisi basan gitar çalıyorum sanar orası Bilgi Üniversitesi’nde okuyor. Diğer ayrı. Çalsınlar zaten bu kötü bir şey ufak kızım da 5.sınıf oldu. Kızlarım değil; ama detaylıca öğrenilip iyi bir pırlanta gibidir. 95 yılında da stüdyo şekilde yapılmasının taraftarıyım. müzisyenliğim başladı. İlk kez proİki akorla bir şey çalıp insanları fesyonelce sahneye çıktım. O zaman kandırmakta hoş değil. Banu Kırbağ vardı. Onunla Efes Antik Tiyatrosu’nda ilk konserimi büt dergisi temmuz sayısı

“Tarkan, Ege ve Yaşar Müziklerini Daha Keyifle Çalıyorum”

Çok fazla sanatçıyla çalıştığınızdan bahsettik, arasında illa ki yeri ayrı olan birisi vardır? Var tabii Tarkan. Çünkü neredeyse 800 ila 1000 arası sanatçıya zaten stüdyolarda eşlik ettim. Atıyorum Zerrin Özer’in bir albümünde çalıyorum ama şarkı hoşuma gitmemiştir, çalmışımdır çünkü görevimi yerine getirmişimdir. Yaşar’ın albümünde bana daha yakın Flamenko –Latin ezgileri varsa daha keyifli çalarım. Tarkan için de aynı şey geçerli zaten düzenlemeleri ben yapıyorum ve keyifli şarkılardan oluşuyor; kendime daha yakın hissediyorum. O yüzden Ege, Yaşar ve Tarkan’ı kendime daha yakın buluyorum.


Rengarenk isimli albümünüzden bahsedelim biraz da, 1 yılı geçti… Güzel bir albüm oldu. Bu albüm zaten benim üçüncü solo albümüm. Bu albümün klibini de geçen yıl haziran da hazırlamıştım ama gezi olaylarına denk geldi yayınlayamadık. Selami Şahin’in Yaşarla düet yaptığı “Gitme Sana Muhtacım” şarkısına çekmiştik klibi de, 3 hafta beklettik ama sonra sıkıldım artık yayınlanması lazımdı halen de ara sıra yayınlanıyor. Albümden inanılmaz keyif aldım ve Türkiye’nin en iyi müzisyenleri ile çalıştım. Volkan Öktem davul çaldı, Nurhat ve Burç Şensesli-Alper Sönmez- Hüseyin Delen çaldı. Serkan Çağrı, Ata ve Öykü Gürman’la düetimiz var. Geçtiğimiz kış 4-5 konser yaptım. Aslında benim gibi böyle

enstrüman yapan arkadaşlarımın konserleri hınca hınç dolmuyor. Ama en güzeli de şu ki insanlar müzik dinlemeye geliyorlar. Bu çok hoş bir şey. Daha çok tanıyanlar geliyor ya da kapıdan geçerken bizi görüp müziği beğenen gelen çok insan oluyor. Albümlerin öncesi çok zahmetli bir iş olduğundan araya bir 3 yıl sıkıştırmakta fayda var. Yeni albüm ne zaman? Megalomanlık gibi olmasın ama benim albümlerim şarap gibidir. Eskidikçe daha da bir keyif alırsınız. O yüzden 2017’de ancak yeni bir albüm olabilir düşünüyorum. Ve çalan bütün arkadaşlarım stüdyodaydı o sıra, hep birlikte şurasını şöyle yapalım diye düşüne düşüne kararlaştırdık. Albüm

“Şimdi İstiklal Caddesi’nde 10 kişi görüyorsanız bunların 6 tanesinin sırtında gitar vardır. İki akor basan gitar çalıyorum sanar orası ayrı.” büt dergisi temmuz sayısı

27


28

b羹t dergisi temmuz say覺s覺


Röportaj

“Megalomanlık gibi olmasın ama benim albümlerim şarap gibidir. Eskidikçe daha da bir keyif alırsınız.” sahibi gibi değildim çünkü çok ilgilendiler hepsine teşekkür ediyorum. Gitar Atölyesi diye bir de gitar dersleri verdiğiniz bir programınız var, öğrencilerle çalışmaya devam mı? Gitar dersleri vermeye devam ediyorum; ama yaz ayında öğrenciler evlerine ya da tatile gidiyor tabii azalma oluyor. Özellikle son 8 aydır bir azalma söz konusu. Ben zaten birebir veriyorum dersleri. Gelen öğrencinin tepkisi şu “Hocam hani şunu çalmışsınız ya bunu bana da öğretin” ama bir durun daha yeni başladık. Önce nota-teknik öğrenmek lazım. Çoğunun düşüncesi Ayhan Günyıl’dan bir şey kapabilir miyim oluyor. Mesela 1 saatlik ders süresince eğer öğrenci yetenekli ve ben onu seversem kendimi döküyorum. Eğer gitarı da biraz biliyorsa benim öğrettiklerimi de alınca “Tamam öğrendim devam etmeye gerek yok” diyor.

İyi Bir Baba Olduğumu Düşünüyorum” Ayhan Günyıl’ın bir baba olarak hayatı nasıl, kız babası olmak zordur derler ya, kızlarına zaman ayırabiliyor musunuz? Ben iyi bir baba olduğumu düşünüyorum. Onlar beni ben de onları çok seviyorum. Yaklaşık 20 yıldır evliyim. Önceki yıllarda işler daha yoğundu şimdilerde konser sayılarında düşüş var; ama şirket ve stüdyo dışında boş kaldığım vakitlerde mutlaka onlarla vakit geçiririm.

Peki takipçilerinizin merakını da gidermek adına, işlerin olmadığı ve kendinize ayırdığınız vakitlerde neler yapmaktan zevk alırsınız? Aslında İspanya’ya gitmeyi çok istiyorum. Lakabım da bu İspanyol Latin hayranlığımdan dolayı Paco ( Pako) Ayhan’dır. Paco De Lucia vardır dünyanın en iyi gitaristlerinden biridir. O da geçtiğimiz aylarda vefat etti. O kadar çok telefon aldım ki baş sağlığı dilediler. Ne yazık O zaman öğrenciler de daha ki tanışamamıştım da, onunla çok hobi olarak geliyor, zambüyüdüm ve halen de dinlerim anında sizin taşıdığınız kayalbümlerini. Beni dinleyenler gıları taşıdıklarını söyleyemey- Paco ve Vicente Amigo’yu çok iz belki de bahsettiğimiz müzik sevdiğimi bilirler. Hatta yakın piyasası durumundan… zamanda Vicente Amigo TürkiEvet ama 2-3 öğrencim var. ye’ye geldi ama şans işte benim Birisi Bursalı diğeri Malkaralı. konserimin olduğu zamana Gerçekten inanılmaz çalıyordenk geldi. Bir gün İspanya’ya lardı. Mesela Malkara’dan gelen gidersem o sokak aralarındaki öğrencim halen beni ziyarete müzisyenlerle tanışmak istigelir. Ve ders almaya gelirken yorum, çünkü bana göre onlar de sabah 6’da kalkıp yola düşer- birer virtüöz. Biz çok çalışsakta di. ben de bir Flamenko gitaristi değilim. Ama yaptığım müzikte “Yirmi Yıldır Evliyim ve o esinti olduğu için benim de

kendime göre harmanladığım bir tarzım var. Yani İspanya’ya gitmeyi çok isterim. Maşallah diyelim az önce 20 yıldır evli olduğunuzdan da bahsettiniz, malum Türkiye’de bu camia da ilişkiler çok uzun sürmüyor, Ayhan Günyıl bunu neye bağlıyor? Valla 94-95 yıllarında yurt dışına turneye felan çıkardık bir buçuk ay gelmediğim olurdu. Düşünürdüm, şehir dışındayım bir buçuk ay ben yokum, çocuklarla karım evde tek başına, gerçekten zor bir dönemdi; ama karşılıklı iletişimle iyi niyetle alakalı tabii. Gönül vermişsiniz, bunu kavgasız dövüşsüz yürütmek lazım, çocuklarda var tabii, sevgi saygı olunca her şey güzel gidiyor. Yapım şirketinizden de bahsedelim istiyorum, burada veriyorsunuz gitar derslerini de… M&A prodüksiyon, ben burayı 2009 yılında kurdum. Yaptığım çalışmalar var yenileri de gelecek. Zaten şu an müzik piyasamız kısır bir döngü içinde. Gerçekten battı konumunda olmasak da çıkışımız zor olacak çünkü alamadığımız telifler ve albümlerin kolay yoldan indirilerek dinlenmesi bu işe emek verenleri çok etkiliyor. Öncesinde bu şirkette Murat Balaban ki o da benim sanatçımdı ortak idik şimdi eşimle ortağım burada. İlgilendiğim albümlerin görüşmeleri, gitar derslerimiz hepsi burada oluyor, çalışmalarımın çoğunu bu şirkette gerçekleştiriyorum tabii burası da benim küçük evim sayılır. büt dergisi temmuz sayısı

29


30

b羹t dergisi temmuz say覺s覺


Röportaj Ulya Altıntaş ulya.marmara@gmail.com

Necmettin Nursaçan :

Hem Su Kasidesindeki Hem de Nas Suresindeki “S” Harfi Harikalıklar Yaratır Necmettin Nursaçan her Cuma Kanal 7 ekranlarından Muhsin Bay’ın sunduğu “Cuma Sohbetleri’nde” seyircilerinin dini sorularını cevaplıyor. Biz de “Din kültürdür” deyip, Necmettin Hoca’yla program çıkışı odasında kısa bir sohbet gerçekleştirdik. Program boyunca da kendisini dinleme şerefine eriştiğimiz için ondan pek çok güzel şey öğrendik desek yeridir. Necmettin Hoca kuvvetli hitabeti ve sağduyulu kişiliğiyle çok fazla insan tarafından takip edilen değerli bir hoca. Cuma namazı vaktine kadar kendisiyle konuşma ve sorularımızı sorma imkanı bulduk. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık; çünkü Nursaçan aynı soy ismi gibi ışıl ışıl bir hoca, öyle güzel cümleler kurarak ve değerli şairlerden kullandığı beyitlerle cümlelerini öylesine süsleyerek konuşuyor ki saatlerce bıkmadan kendisinden birçok şey öğrenebilirsiniz. Biz de zaman elverdiği ölçüde “söz uçar yazı kalır” diyerek Sevgili Hocamıza yönelttiğimiz sorularda öyle güzel cevaplar duyduk ki ne diyelim keyifli okumalar…

büt dergisi temmuz sayısı

31


Röportaj

Hocam Kur’an-ı Kerim’i izahınız çok güzel, Ku’an-ı Kerim’in mucizeleriyle ilgili neler söylemek istersiniz? Kur’an-ı Kerim niye demode olmamıştır. Bakın şu ömrümüzde bile neler değişiyor. Aydınlatmayı, iletişimi, tedaviyi düşünün… Sadece şu bizim yaşadığımız zaman içerisinde bile ne muazzam değişiklikler oldu. Kur’an geleli şu kadar yüzyıl oldu birisi çıkıp da diyemiyor ki “Kur’an böyle söylüyor ama o çağların gerisinde kaldı. O eskidi, o öyle değil artık, ilimde o iş değişti” diyemiyor. Hatta dün anlayamadığımız bazı ayetleri değişen teknoloji ve ilmin sayesinde daha iyi anlıyoruz. Bakın Kur’an-ı Kerim’in geldiği bölgede koyu bir cehalet vardı. Mehmet Akif der ki “Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi, beşer yırtıcılıkta sırtlanları geçerdi”. Böyle olan insanlar, ne kadar hakka hukuka saygılı, edepli erkanlı, hayalı, topluma faydalı insanlar haline geldi. Sahabelerin her biri sanki peygamberimizin mucizesi gibidir.

olsa onun yüzü gibi bir gül açılmaz”. Mesela su kasidesindeki “s” sesi çok güzel tekrarlanmıştır. Oradaki “s” harfi gibi Nas suresindeki “s” harfi de harikalıklar yaratır. Ve cennete giden insanların mutluluğunu anlatmak isteyen şu ayetteki akıcılığa da bakın “Ey gönlü ruhu doyuma ulaşan kişi, Allah’ın ayetlerini fikir ederek, onu anarak gönlü ruhu doyuma ulaşan kişi, dön Rabbine gir has kullarımın arasına, sen ondan razı o senden razı”… Bir diğer ayet “İtile kakıla cehenneme sevk edilirler” der. Arapçasında kelimelerin söyleniş seslerinden daha iyi anlaşılır. Şu ayetleri anlamaya çalışın. Kur’an-ı Kerim sözleriyle manasıyla mucizedir.

bir mucize delilidir. Tebük Seferi sırasında eşinin rahatsız olduğunu söyleyerek sefere çıkmak istemeyen insanlar olmuştur ve ayet “ Allah seni affetti Ey Peygamber, gerçek mi değil mi o meydana çık-

En Güzel Şiiri Bile Çok Okusak Usanırız ama Bu Allah’ın Kelamı Her Gün Okunuyor

En güzel şiiri bile çok okusak usanırız. Ama bu Allah’ın kelamı her gün okunuyor. Bir gün içerisinde namazda kırk defa Fatiha’yı okuyoruz, yine de usanmıyoruz. “Bir Kitap Düşünün ki Kur’an-ı Kerim insanlık için mutÇobanı da Etkilesin Bilim İn- luluk reçetesidir.

sanını da etkilesin”

Bir kitap düşünün ki, çobanı da etkilesin ilim dalında otorite olan bilim insanını da etkilesin… Burada çobanlıkta kıymetli, bilim insanlığı da ama iki farklı dünya da etkileniyor. Dünkü insan faydalanmış bugünkü insan da faydalanıyor. Fuzuli’nin şu beytini çok severim. Der ki “Gül bahçesi yetiştiren, gül bahçesini sulara versin, zahmet edipte gül bahçesi yetiştirmesin. Hz. Muhammed’in gül yüzü gibi bin tane gül bahçesi

32

büt dergisi temmuz sayısı

İlmi şeylerle bağdaşmasına bakınız, mesela dağların tepesine doğru yükseldikçe oksijen azalır. Oksijen azaldıkça da insanın kalbi daralıyor gibi olur. Cenab-ı Hakk’ın şu ayetine bakalım “Allah’a inanmayanların üstüne murdarlık çöker ve göğe çıkıyormuş gibi kalbi daralır.” Biz ilim bilim sayesinde göğe çıktıkça kalbimizin daraldığını öğrendik Kur’an geldiğinde bunu söylüyor. Bakın Kur’an’da Peygamber Efendimizi eleştiren bir ayette vardır. Bu da

madan niye izin verdin adamlara” derken bile önce Efendimize “Niye izin verdin” dese, Peygamberimiz korkacak. Onu affettiğini söyleyerek Cenab-ı Hak önce cümlesini yumuşatıyor. Ayetin birinde de “Aşılayıcı rüzgarlar gönderdik” der, bunu da bugün öğrendik. Bitkilerde de erkek var dişi var. “Yerin katmanlarında biz o suları muhafaza ediyoruz” der, yerin altında bir hayli deniz var bunu da son-


Röportaj

radan araştırmalarla öğrendik. Ve genişleme teorisi vardır. Yine Kur’an’da galaksiler ve genişleme teorisinden bahsedilir. Her peygamber mucizeler gösterdi ama onlar geçici mucizelerdi, son Peygam-

ber Hz. Muhammed’in gösterdiği mucize Kur’an- ı Kerim’dir. Bugün halen elimizdedir. Onlar duyguya hitap etti ama bu mucize akla hitap ediyor.

biliriz sizin tavsiyeleriniz var mı? Güzel kızım bak şöyle. Bir insan ormanda giderken yolu yitirse ne yapar sıkıntıya düşer. Peki neden sıkıntıya girer çünkü streslenir. Niye? Bir yırtıcı hayvanla mı karşılaşacak, ne yiyecek ne içecek, orası ağaç burası ağaç.

İnsan Allah’a Gideceği Yolu Bulamayınca Stres ve Sıkıntı Yaşar

“Ey gönlü ruhu doyuma ulaşan kişi, Allah’ın ayetlerini fikir ederek, onu anarak gönlü ruhu doyuma ulaşan kişi, dön Rabbine gir has kullarımın arasına, sen ondan razı o senden razı”

Çıkış ümidi yok, evhamlanır kaygılanır. Ne zaman ki çıkış yolunu bulur “Oh Elhamdülillah” der. Yani insan Allah’a gideceği yolu bulamayınca stres ve sıkıntı yaşar. O sıkıntının neticesinde içki, uyuşturucu, macera… Ama yüksek dağlardan kar kopuyor yuvarlanıyor, yuvarlandıkça büyüyor, büyüdükçe yuvarlanıyor. Bizimki de içtikçe kederleniyor, kederlendikçe içiyor. Aradığı mutluluğu bir türlü bulamıyor. “Allah’tır onun yar-ı mürebbisi velisi, andıkça hep nur olur duygusu hissi” yani demek ki Allah’a dönmek onu anmak ona sığınmak gerekiyor. Askerlikte bazen dikkat çekilir komutan gelirken, “Dikkat çekmek, bak komutan Cuma Sohbetleri programının geliyor” demektir. Bakın Kur’an-da sunucusu Muhsin Bay ile birlikte “Dikkat, gönüllerin huzuru Allah’ı anmakla mümkündür” diye bir Cenab-ı Hakk’ın buyurduğu gibi ayeti kerime var. İnsanların demek “İndirdiğimiz kitaptan bir şüpheniz ki Allah’a dönmesi lazım ki bu varsa, ne kadar edibiniz hatibiniz huzursuz olaylardan stresimizden varsa hodri meydan, bir suresinin daha kolay sıyrılabilelim ve daha benzerini meydana getirin tamaiyi hissedebilelim hissettirebilelim. mını değil” der, “Kur’an-ı biz inBir pilot irtibat kulesiyle irtibatı dirdik biz, onu biz koruyacağız biz” kaybederse, o iş kazayla neticeleder. nir. Askerlikte bir motorlu top var, namluyu hedefe ayarladın ve top Hocam maalesef ülkemizde çok fayürüdü eee o zaman hedeften sapar. zla şiddet olayları meydana geliyor, Periskop diye bir alet bağlandı mı her gün haberlerde gazetelerde kötü devamlı namlu hedefi gösterir. İşte yaşanmışlıklar izliyoruz okuyoruz. hayatın acısı oluyor tatlısı oluyor. Biz bu ülkede birbirimizi nasıl sevebüt dergisi temmuz sayısı

33


Bu durumlarda gönlümüzün Allah’a bağlanması acıyı tatlılaştırıyor, tatlıyı acılaştırıyor. Hocam siz anlatırken ben de denk gelmiştim, küs kalmayla ilgili bir anınız var onu da biraz anlatalım isterim… Evet, benim arkadaşım olan iki kardeş vardı ve aralarında soğukluk vardı. Dedim ki “Gelin ben bu kırgınlığınızı gidereyim. Sizi barıştırayım” dedim. Nefsine uydu “Hayır barışmam” dedi. Olacak o ya, benim deyişimden 15 gün sonra abisi vefat etti. Cenazesi geldi, cenazenin arkasından da öyle gözyaşları döküyor ki benim de yüreğim yandı. “Keşke dedim, bunun gönlüne bırakmasaydım” şimdi birbirine kırgın dargın gittiler. Değer mi yahu, ölümlü dünya değer mi…

34

Necmettin Hocam o kadar güzel şekilde anlatıyorsunuz ki, önerileriniz de çok güzel, belki bunlar yazılı olarak kalınca insanlarımıza daha faydalı hale gelir. Malum ülkemizde keşke yaşanmasa dediğimiz bir de kadına şiddet olayları var, bunlarla ilgili neler söylemek istersiniz? Yuvada baba güneş, anne ay, çocuklarda yıldızlar durumundadır. Dede Korkut öykülerine bakın “Şakağında ağarsa baba güzel, ak sütünü doya doya emzirse ana güzel, yan tarafta yapılsa gelin odası güzel, sevgili gardaş güzel, hiçbirine benzemedik cümle alemleri yaratan Allah güzel”… Bir gül goncası niye güzel, renk ve şekil ahengi var da ondan güzel. Yani şu madde niçin parçalanmıyor, protonlar ve nötronlar arasında ahenkli bir hareket var. Yani baba belli, ana belli, evlatlar belli olacak. Gökyüzünde niçin ihtişam var, niye trafik kazası olmuyor. Merkür Venüs’e, Venüs Ay’a çarpmıyor; çünkü Güneş’in cazibe kanunu vardır. İşte yuvada da böyle büt dergisi temmuz sayısı

bir ahenk olacak, sıra olacak, sevgi-saygı olacak.

Allah, İnsanları Birbirine Muhtaç Ediyor ki Mutluluğu Yakalasınlar Erkek, eşine “Hanım, ne güzel yemek yapmışsın diye teşekkür etse ne olur, altın kapılının gümüş kapılıya işi düşermiş.” Hz. Mevlana’nın güzel bir sözü vardır “Bir lamba olup oda aydınlatacağına güneş olup odaları aydınlat” der. Allah, insanları birbirine muhtaç ediyor ki mutluluğu yakalasınlar. Ama insanlar birbirini hiç yoktan yere kırıyor, eziyor. Çocuklarının annesine akla mantığa insanlığa sığmayan işkenceler ediyor. Her şey konuşarak çözülür niye böyle davranıyorsun ki…

mez iki dünyada da. Allah akıl ve irade vermiş, iyiyi güzeli doğruyu aramakla mükellefiz. Eşler birbirini beğenmediklerinde “Yaratanı mı beğenmiyorlar yaratılanı mı” lütfen kalp kırmayın kalplerin kırılmasına sebep olmayın.

Ramazan ayı geldi gidiyor, bu yıl da en azından Ramazan’ın son günlerini değerlendirmek isteyenler için iletmek istediğiniz neler olabilir? Evet Ramazan-ı Şerif geldi gidiyor. Bakın şair şöyle der : “Müjde müminler size, ihsan-ı rahmandır gelen. Şanına ta’zim için bu mah-ı gufrandır gelen. Ondadır feyz-i hidayet ondadır afv-ü kerem. Kadrini bil mevsim-ı inzal-ı Ku’an’dır gelen. Yani her günü bayram, her gecesi bir kadir gecesi gibidir. Rabbimizin oruç emrinde ramazan ayında ne güzel faziletleri ne güzel bereketleri Hangi zahmetlerle yetişiyor insan vardır. Mesela oruç ahlakımızı dediğin, analar babalar evlatları için güzelleştirir. Şimdi oruçlu halimdnelere katlanıyorlar. Kolay mı insan eyken Allah’ın huzurunda gibiyim, canına kıymak, kıyan kişi rahat edeibadet halindeyim. İbadetli insan


Öyle de olsa orucu oruçtur. Tabii durmadan uyuyor diye bu kişinin orucu olmuyor demek mümkün değil. Ama bir Allah kuluna da faydalı olmamız lazım, yani oruç tutuyorum diyerek işten, güçten, topluma hizmetten de geri kalmamalıyım. Oruç sayesinde sahip olduğum nimetlerin kadir kıymetini de biliyoruz. İftara beş dakika kala, iftar sofrasına hanım, bey, çocuklar oturup hiç olmazsa bir araya gelmeli, ve düşünmeli “Yarabbi izin vermediğin için elimi su bardağına dokunduramıyorum, uzatamıyorum, müsaadeni bekliyorum, her emrin böyle, her emrin başım üzerine yarabbi” demeliyiz ve o an duanın kabul olduğu andır. Bu tablo ne güzel bir tablodur ve insanın bütün emir ve yasaklara karşı olan tavrını da sembolleştiriyor. Sahur vaktinde de mutlaka kalkmalıyız. Gece çok önemlidir. Gece ibadetine de alışmalıyım, oruç bu bakımdan da eğitecek. Yani gece dua etmeye secde etmeye o kadar uygun bir zaman ki bunu değerlendirmezsek henneme karşı Param Var Pulum Var ama Hiç sonra üzülebiliriz. Müzzemmil suresi kalkandır”der. 20.ayette Allah üç kişiyi över. “Gece Merhametim Yok İşte Bu Olibadeti yapanlar, malıyla canıyBizi demek ki maz la Allah yoluna hizmet edenler ve Param var pulum var ama hiç merhasınai-ticari amaçla seyahat edenler” kötülüklerden de kometim yok, hiç kimseye yardım etmiyani Müslüman çalışsın üretsin alsın yorum. Bu olmaz. İşte oruç gibi ibaruyor ve merhamet satsın ve servet sağman sahibi olsun. detler bizde o duyguların gelişmesine duyguları gelişiyor. sebep oluyor. Sağlığı da koruyor. Yine Ramazan ayı dolayısıyla Durmadan ye iç, yani malum dünya alkol kullanan bazı insanlar oruç kötülük düşünebilir mi? Sevgili da açlığından ölenler var; ama obezda tutuyorlar. “Bağımlıyım alkolü peygamberimiz yalan sözü, yalanla liğinden dolayı da sıkıntıya düşenler bırakamıyorum ama orucumu da ilgiyi devam ettiren kişinin aç ve çabalayanlar var. Niye? Bu da çok tutmak istiyorum” diyen kişiler var. susuz durmasının bir önemi, anlamı yeme alışkanlığından dolayı. Hiç Siz neler düşünüyorsunuz hocam, bu yoktur der. Yani ne demek istiyor, siz olmazsa vücudu bir ay dinlendirmiş doğru mudur? yalandan gıybetten vazgeçin, sadece oluyoruz. Alkolün tesiri geçtiği zaman orumidenize değil diğer organlarınıza da cunu tutabilir. Yeter ki şuuru yerinde oruç tutturun. Hocam, mesela evde zaman geçiren olsun, tabii Ramazan ayında alkol Birisi size sataşırsa siz deyin ki “Ben çalışmayan insanlar var, ya da kullanılsın diyemeyiz kesinlikle bu oruçluyum, ben oruçluyum… Oruçuykuyu sevenler… Onların da değil söylemek istediğimiz; ama eğer lu adam, sataşana aynı seviyede cezaman zaman rahatsız olduklarını kullanan kardeşlerimiz tedavi seviyevap vermez. Ben sabırlı olmalıyım; duyuyorum; çünkü bu sefer de orucu sindeyse ve buna rağmen orucunu da çünkü oruç sabırdır. Oruçlu günleruykuya tutturduklarını düşünüyorlar tutmak istiyorsa, o zaman şuur yerinimizde büyük şehirlerimizde iftar ? deliği yeterli. saatlerinde bayağı sıkıntı yaşanıyor. O yüzden hep değerli sürücüler “Ben oruçluyum, ben oruçluyum” diyerek melekleşsinler, sinirlerine hakim, hoşgörülü olsunlar. Hepimiz biraz da açlığın tesiriyle öfkeli olunca araçlardayken “Ben de gaza basayım, o da gaza bassın, sen geçme ben geçeyim” şeklinde davranıyorlar. Eee o zaman da sıkıntılar yaşanabiliyor. Peygamber Efendimiz “Oruç cehenneme karşı kalkandır”der. Bizi demek ki kötüCuma Sohbetleri ekibi ve Necmettin Nursaçan lüklerden de koruyor ve merhamet duyguları gelişiyor. Yani “açlık, susuzluk neymiş” bunu çok Peygamber Efenyakından kavrıyorum, açların halini dimiz “Oruç ceanlıyorum ve ona yardım ediyorum.

büt dergisi temmuz sayısı

35


Portfolyo Mustafa Doğan mstf.doqan@gmail.com

“Sadece kendim için fotoğraf çekiyorum” Hepimizin an’ı yakalamak ve zamanı durdurmak için başvurduğu bir yöntemdir fotoğraf çekmek. Bir mutluluğu da fotoğrafla anlatırsın bir hüznü de; bir eğlenceyi de fotoğrafla anlatırsın bir savaşı da... Fotoğraf her an’ın tanığıdır. Bu sayımızda sizlere zamanı durduran ve bizi de bu duran zamana tanıklık ettiren bir fotoğrafçıyla tanıştıracağım: Murat Aslankara. Murat Aslankara ile yaptığım röportajımı birazdan okuyacaksınız. Fotoğrafın bir fotoğrafçı gözünden ne anlam ifade ettiğini birazdan anlayacaksınız. Ama önce ben sizinle bir şey paylaşmak istiyorum, müsadenizle. Yıllar önce internette hoşuma giden bir kaç fotoğrafı tablolaştırıp odamın duvarına astım. Odamın duvarları çıkarttığım tablolarla çevrili. Fakat ben bunları internette dolaşırken bulduğum için çoğu isimsiz kahraman olarak duruyordu odamın duvarlarında. Murat Aslankara ile röportajı yaptıktan sonra bana gönderdiği portfolyosunu görünce mailimde, bir donukluk ve şaşkınlıktan sonra güzel bir tebessüm ve içimde bir ürpertiyle beraber bir mutluluk oluştu. Bunun nedeni ise benim yıllar önce internetten bulup odama astığım fotoğraf tablolarındaki fotoğraflardan birinin kendine isim bulmasıydı. Duvarımdaki fotoğraflardan birisi Murat Aslankara’ya aitti. Bu hoş tesadüfle beraber Murat Aslankara ile yaptığım röportaj bana daha bir anlamlı geldi. Sizinle bunu paylaşmak istedim... Biraz Kendinizden bahsedebilir misiniz? 1977 Denizli doğumluyum, Denizli’de doğmama rağmen aileminde buraya yerleşmesi ile üniversitede dahil bütün öğrenim hayatım Eskişehir’de geçti. Osmangazi Üniv. Odyometri bölümünü bitirdikten sonra soluğu İstanbul’da aldım. Mesleğim sağlık branşında olmasına karşın ilgim ve alakam genelde bilgisayar web tasarımı ve grafik üzerine idi. Uzun yıllar sağlık sektörünün sorunları ve yoğunluğu ile uğraşınca 2010 yılında bir arkadaşımın da tavsiyesi ile yarı profosyonel bir body aldım. Amacım

36

büt dergisi temmuz sayısı

sadece işten uzaklaşıp kafamı azda olsa dağıtabilmekti. Aslında amacıma ulaştım ama bu seferde fotoğraf bir virüs gibi içimi kapladı, baktığım her yerde fotoğraf arar durumuna geldim ve zamanla kendimi geliştirip yurt içi ve yurt dışı yarışmalara katılmaya başladım. Hobi olarak başlayan bu fotoğraf sevdası hayatımın vazgeçilmez bir parçası oldu. Fotoğraf Öncesi ve Fotoğraf Sonrası dönemler nasıldı? Fotoğraf öncesi ve sonrasında çok köklü değişiklikler yaşamadım aslında. Yine de fotoğraf hayatı-

ma girdikten sonra iş dünyasının yoğunluğu ve sıkıcı kısmından kendimi ayrı tutmayı başarabildim. Sahilde, İstanbul sokaklarında avare dolaşmaktansa gözlerim kadraj tarar hale geldi. Karşıma çıkan her bireye her binaya farklı bir gözle bakmaya başladım. Fotoğraf sizin için ne ifade ediyor? Fotoğraf makinesini alıp ilk akşam eve gittiğimde eşim bana “Niçin fotoğraf çekiyorsun” dedi. Kısa bir süre düşündükten sonra “Sadece kendim için” demiştim. Evet fotoğraf benim için aslında sadece kendimi ifade etmenin bir yolu


ya da rahatlamanın. Ama şimdi aynı soruyu kendime yeniden sorduğumda fotoğraf benim için “Bir kareye; bazen tüm hayatı, bazen tüm acıyı çaresizliği, bazen de tüm yaşanmışlıkları bir kareye sığdırıp bunu diğer insanlarında anlayabilmesini sağlamak” diye cevap veririm sanırım. Daha çok hangi fotoğrafları çekmeyi seviyorsunuz? Tüm yeni başlayanlar gibi bende portre ile başladım. İnsanların yüzlerinde binbir hikaye olduğuna inandım ve oraya odaklandım. Ama fotoğrafın içine dalmak öyle garip ki sonra o insanı evi ile birleştirip çekmenin daha güçlü olacağına inandım. Bir süre sonra kişiyi ev ve arkadaşlarıyla bazen sorunları ile, sevinçleriyle, yorgunluğu ile derken gördüm ki eğer fotoğrafta bir hayatı anlatmak istersen belli bir kalıpta çekemiyorsun. Bende kendimi özgür bıraktım, kafamda bu portre bu manzara bu mimari demeden içinde genelde insan unsuru olan her şey ilgimi çekmeye başladı. Sergilenmiş projeleriniz var mı? Proje fotoğrafları çok emek isteyen ve çok şey anlatması gereken bir çalışma. Aklımdan çok proje çalışması geçsede 2-3 haftada bir proje çıkarmanın çok da doğru olacağını düşünmedim. Sanırım gerçekten ilginç bir proje bulasıya kadar da çok dahil olmayacağım.

asen fotoğrafçı birazda kendi kurallarını katıyor olaya. İlk başladığımda her şeyi çekmek için çok kare çekerdim. Şimdi ise doğru zamanı ve açıyı bulmadan elim denklanşöre gitmiyor. (Tabi ki kendime göre doğrulardan bahsediyorum.) Bunun dışında kimseyi rencide etmemeye, özel hayatına çok dikkat etmeye ve çekeceğim kişi yani model ile mutlaka konuşmaya ve sohbet etmeye dikkat ediyorum. Çektikten sonra farkında olmadan güzel bir kare yakladığınız (istemeden çektiğiniz) bir fotoğrafınız var mı? Biraz bahseder misiniz? Sanırım bu soru tam benlik bir soru. Çünkü makineyi ilk alıp eve gittiğimde hafta sonu idi. Bahçede yaz havasının tadını çıkarırken fiskiyeler açıldı ve ortalık akşam güneşi ile sapsarı oldu. Makineye sarıldım ve çocuklarımın fiskiyeler arasında koşuşturmalarını anı olarak çekmek istedim. Hiçbir ayar yapmadan denklanşöre bastığım ilk kare benim fotoğraf hayatımın en önemli ve prestijli karesi oldu. Zaten o kareyi 1 yıl sonra CANON firması benden satın alıp bir Kuzey Amerika’da bir makine lansmanında kullandılar.

Fotoğraflarından etkilendiğin fotoğrafçı var mı? Yani bir ideol olarak seçtiğin fotoğrafçı var mı? Olmaz olur mu. Türkiye’de benimde bu işe başlamamı sağlayan Çiğdem Morgül, kişiliği ve kareleri ile çok beğendiğim Cihan KARACA ve ilk fotoğrafa başladığımda ışık kullanımından çok etkilendiğim Ali Osman AK hepsine ayrıca teşekkür ederim. Yurt dışında ise bence bir portre ustası Lee Jeffries bilgisayar destekli çalışma yapan Adrian Sommeling. Bunlar sık sık fotoğraflarını incelediğim kişiler ama idol olarak şu fotoğrafçı diyemiyorum çünkü her fotoğrafçı kendi tarzını yaratmalı esinlenmeli ama taklit etmemeli diye düşünüyorum. Türkiye’de çok değerli ustalar var adını sayamadığım hepsinin karelerinden kendime ders çıkarıyorum sanırım. Fotoğraf sizin için bir iş mi yoksa severek yaptığınız bir hobi mi? Şu anda sadece hobi ve kendimi rahatlatmanın bir yolu kesinlikle bir iş değil. Zaten bir mesleğim ve işim var fotoğraf ise kendimi anlatmanın ve insanların benim gözümle hayatı görmelerinin bir yolu sadece.

Herkes fotoğraf çekebilir mi sizce? Herkes fotoğraf sanatçısı olabilir Ekipmanlar senin için ne kadar mi? önemli? Şu olmazsa ben fotoğraf Herkes tabiki fotoğraf çekebilir hatçekemem dediğin bir ekipmanın var ta teknoloji o kadar ilerledi ki bazı mı? telefonlar nerede ise profosyonel Zor bir soru çünkü ekipman önem- makineler kadar güzel anlar çekeli ama aynı zamanda çok da kesin biliyor. Ama herkesin bir fotoğraf Çekmekten hoşlandığınız fotoğraf şart değil. O kadar çok ekipman sanatçısı olabileceğini sanmıyorum konusu var mı? ve çeşitlilik var ki insan şaşırıyor. o çok farklı bir olgu. İçi sıkı sıkıya Sanırım diğer soruda az çok tarzımı Fakat bütün bu imkanlara sahip dolu olmalı fotoğraf sanatçısı diyebelli ettim. Ama kısaca söylemek olmadan da güzel fotoğraf çekilebili- bilmek için. gerekirse içinde insan olan ve yor. Fotoğrafa başladığımdan beri gerçekten izlendiğinde sanki benim öğrendiğim en önemli şey fotoğrafı Gelecekte fotoğraf çekmeye dair yanımdaymış gibi benim hissetekipman desteği teknoloji desteği vs. hedefleriniz var mı? tiklerimi hisettiren günlük yaşam ile olsa da ışığın gücü olmadan hiçbir Hedefler bitmiyor, özellikle fotoğrailgili kareler daha çok ilgimi çekişey olmuyor. Doğru ışık en büyük fa daldıkça büyük bir merkez açma yor. ekipman yani. Ama yine de bir Can- hedefim var. Hem sergi salonları on kullanıcısı olarak kullandığım hemde sohbet ortamı olacak bir Fotoğraf çekerken nelere dikkat edi- Canon 70-200 mm F2.8 lensim olyer. Ama en büyük hedefim Uzak yorsunuz? mayınca kendimi biraz eksik hissed- Doğu’da ve Hindistan’da uzun Fotoğrafın kitaplarda yazılı ya da erim. soluklu bir fotoğraf turu. yorumlanan çok kuralı var. Ama esbüt dergisi temmuz sayısı

37


{ Konya’dan bir kare 38

büt dergisi temmuz sayısı


{ Dolapderede eski bir kabaday覺

b羹t dergisi temmuz say覺s覺

39


{ Tütün işi ile uğraşan bir ailenin çocuğu İsa

40

büt dergisi temmuz sayısı


{ Difference isimli creative çalışma ( en çok ödül alan kare)

{ Zonguldak madenlerinden bir kare büt dergisi temmuz sayısı

41


{ Bursa Cumalıkızık köyünden şirin bir teyze

42

büt dergisi temmuz sayısı


{ İstanbul Aşura törenlerinden bir kare

büt dergisi temmuz sayısı

43


44

b羹t dergisi temmuz say覺s覺


{ Fotoğraf Canon firmasının satın aldığı karedir. büt dergisi temmuz sayısı

45


46

b羹t dergisi temmuz say覺s覺


Sağlıkoloji Eren Akoğlu erenakoglu55@hotmail.com

Sporda Motivasyon Güzide dergimizin 19.sayısıyla tekrar karşınızdayız güzel insanlar. Bu oluşumun 18.sayısında sizlere merhaba diyen bir kategorinin yazarı olarak bu sayımızda da beraber öğrenecek ve eğlenecek bir yazının mümessili olmayı ümit ediyorum. Geçen sayımızda Sağlıkoloji adı altında genel bir giriş yaptıktan sonra sporda motivasyonun önemine vurgu yapacağımı belirtmiştim. İsterseniz yavaş yavaş işin bu kısmına geçelim.

BİREY İÇİN MOTİVASYON

kendi benlikleri dışında dış faktörlerden de yardım almaktadırlar. Bunlar fizyoterapistler, psikologlar veya özel antrenörler olabilmektedir. Ama tabi sporu hayatı için yapanların dışında kendini gerçekleştirme, toplumda saygı kazanma veya içinde taşıdığı güdülerini bastırabilme yolunu arayan bireyler de yapmaktadır. Gerek profesyoneller gerekse normal bireyler olsun herkesin bu minvalde ihtiyaç duyduğu şey hedefe ulaşmada kendisini bir adım ileri götürebilecek olan motivasyon faktörüdür.

İÇSEL VE DIŞSAL MOHer birey var olduğu bu dünya- TİVASYON da yaşamını idame ettirebilmek adına belli bir çaba göstermesi ve bu çabanın var olabilmesi adına da öncelikli uyaranların etkisinde altına girebilmesi gerekmektedir. İşte buna motivasyon veya bir diğer adıyla güdülenme diyoruz. İşini bilen zatı muhteremlerimiz –bunlardan kastım sporu profesyonel olarak yapan sporcu kesimi- zaten motivasyon adına

İçsel motivasyon hepimizin de tahmin ettiği gibi insanın benliğindeki motivasyondur. Bir başka tabirle ebeveynlerimizin de dediği gibi “insanın ilk önce içinde olacak” kalıbının ta kendisidir. Burada anlatılmak istenen düşünülen hedefe ulaşma isteği ve bu uğurda harcanan çabanın bileşkesidir. Dışsal motivasyon denen ka-

vram da çevresel etmenlerin kişiyi amacına sürüklemesidir. Buna örnek vermek gerekirse bir spor partneri, resim veya vidyo gibi görsel unsurların kişiyi “harekete geçirme” adına sağladığı unsurlardır. HEDEFİN VARLIĞI Sporu yapan bir birey olduğuna göre içine sırnaşacağı motivasyonu da kendine göre ayarlamasını bilmelidir. Öncelik her zaman bir hedefin olmasıdır. Şimdi neredesin, nereye doğru gidiyorsun ve bu kendinle olan savaşını nerede sonlandıracaksın. Bunların hepsi kulağa ne kadar haşin gelse de ancak bir program dahilinde mümkün olabilmesi de bilinmelidir. Kendimize bir yol haritası belirlemek bu yolda atılacak ilk adım olacaktır. Sonrası zaten kendiliğinden gelecek desem de inanmayın çünkü kendiliğinden gelen tek şey Avustralyalı Aborjin kardeşlerimizin avlanmada kullandıkları yegane araçları olan Bumeranglardır. Ki onu o denli atmak da bilek ister orası ayrı. büt dergisi temmuz sayısı

47


GAZ DOLU ETMENLER

yaptığı Bruce Lee abimiz de bir sözünde “Limit yoktur. Onlar sadece eşiklerdir ve onlara takılıp Özellikle fitness olayında baş kalmamalısınız, onları geçmelisgösteren en önemli gaz faktörü iniz” der. Bu ve bunun gibi ontahmin edildiği üzere ruhun gıdasıdır. Fitnessla uğraşan birey larca daha örnek verilebilir. Gelin biz bu başlık altında dile getiremüziğini de üç aşamaya bölerek ceğimiz son kimyasalımıza geleoluşturması icap eder. Isınma lim. Takım arkadaşı… Hedefimiz turları adı altında klasik bir kişisel olsa da bu amaca ulaşesinti size eşlik ederken aslolan ma serüvenimizde bizi yorgun bölümde tarzı daha sert ve hızlı hale sürükleyip; müziğin sesinde düştüğümüz zamanımızda bize getiren, gerektiğinde barın bir oynamalar yapar ve artık fitnessın son kısmı olan soğuma ve ucundan tutan ve bir fazla mekik için ayaklarımıza kamp kuran rahatlama bölümünde de dinkişiden bahsediyorum. Bir spor lendirici moda geri dönüş yapapartneri nelere kadirdir tecrübe bilirsiniz. etmeden kesinlikle bilemezsiniz. Sevin onları, basın bağrınıza, Müzikten dem vurduktan soniyi insancıklardır onlar. Gelecek ra bir diğer psikolojik gaz olan spora ve sağlıklı yaşama dair dile sayımızda Sağlıkoloji başlığı algetirilmiş özlü sözler mevcuttur. tında doğru ve dengeli beslenme adına birkaç ipucuyla karşınızBu uğurda bir yerlere gelmek da olmak ümidiyle. Bu aylık da isteyen herkesin imrendiği, bu kadar deyip sizi hâlihazırda örnek aldığı zatlar illa ki vardır. Amerikan Hava Kuvveteri’nde Onların fotoğraflarına bakar, tıp alanında çalışmalar yapan Dr antrenman vidyolarını loblara Kenneth Cooper’ın bir özdeyişiişlemeye koyuluruz. “Ben en yüceliğimi arıyorum” der aksiyon yle adeta bir gerçekliğin dışavurumuyla baş başa bırakıyorum: yapımlarının şu aralar revaçta olan aktörü Dwayne Johnson. Bu ‘’Yaşlandığımız için egzersiz yapalanda çocukluğumuzun efsanesi, mayı bırakmıyoruz, egzersiz yapmadığımız için yaşlanıyoruz’’… ölüm spekülasyonlarının zirve

48

büt dergisi temmuz sayısı

VÜCUDUNUZA İYİ BAKIN. YAŞAM AK ZORUNDA OLDUĞUNUZ TEK YER ORASIDIR JİM ROHN.


M-

b羹t dergisi temmuz say覺s覺

49


KitaP

50

b羹t dergisi temmuz say覺s覺


Bir Doğruyu Bulmaya Çalışmanın Romanı; RAYGAN

Eser Adı: Râygân Yazar: Mürsel Ferhat Sağlam Yayınevi: Kozalak Yayıncılık Kitabın Türü: Edebiyat Sayfa Sayısı: 170 Etiket Fiyatı: 13,00 TL

umudun, kaçışın, öyle veya böyle ait olmaya ve yaşamı sevmeye çalışmanın romanı. Sadece bu yönüyle dahi okunmayı hak ediyor. Mürsel Ferhat SAĞLAM Hakkında

16 Nisan’da İstanbul Fatih’te doğdu. Aslen İskilipMürsel Ferhat Sağlam’ın, batı edebiyatında nolidir. Önce, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi vella tarzı olarak bilinen ve uzun öykü – kısa Halkla İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Ardından Beykent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarroman şeklinde tasvir edilen bir tarzda kaleme aldığı “RAYGAN” adlı romanı, sınırlı karakter ve ih Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu. Öğrenim mekâna rağmen okuyucuyu hikâyeye bağlamayı başaran, bir doğruyu bulmaya çalışmanın romanı hayatı süresince kurumsal firmaların çeşitli deolarak raflardaki yerini aldı. partmanlarında; bölge yöneticisi, PR uzmanı, reklam ve pazarlama müdürü, yayın danışmanı İsfahan’dan İstanbul’a uzanan bu kaçış ve editör olarak görev aldı. Mayıs 2012’de kendi öyküsünün başrolünde olan Evra; güzel, çekici, PR firmasını kurarak, “Ajans Paradise”ı hayata yerine göre merhametli ama geçmişi yanlışlarla geçirdi. Bulunduğu sektörün öncü firmalardan dolu bir hırsızdır. Ülkesinde işlediği adi suç ned- biri olan Ajans Paradise, Mürsel Ferhat Sağlam’ın eniyle İstanbul’a kaçmak zorunda kalan Evra, ilk girişimidir. 14 Şubat 2014’te ise Şilep Dergi’yi yeni hayatını eski alışkanlıklarından vazgeçmemiş kurdu. Edebiyat, kültür ve sanat içerikli bu derolarak sürdürmeye niyetlidir. Evra’nın doğruyu gi “Türkiye’nin en sosyal edebiyat dergisi” olma bulma serüveninde karşısına çıkan Timuçin ise iddiasındadır. Ayrıca yazar, “2035 Ruhu Tarih ve yaşamın anlamını, kendisi için çok değerli olan Düşünce Derneği” kurucusu ve genel başkanıdır. Hikâye, roman, politik kurgu, deneme ve tarih birinin ölümünden sonra fark edecektir. türünde eserler kaleme almaktadır. Bir tarafta hayatta kalmak için başkalarının kazancına göz diken vicdanlı bir hırsız, diğer yanda Yayınlanmış Eserleri ailesi tarafından reddedilene kadar, hayatı paradan Ve AŞK (Hikâye - Eylül 2010) Günübirlik Sonsuzluk (Hikâye - Şubat 2011) ibaret zanneden bir mirasyedi. Var Say (Psikolojik Roman - Kasım 2013) Bir “Yakın Plan Yayınları” markası olan “Kozalak Raygan (Roman - Haziran 2014) Yayıncılık” etiketiyle piyasaya çıkan “RÂYGÂN”, büt dergisi temmuz sayısı

51


52

Abd羹sselam Barlak b羹t dergisi temmuz say覺s覺


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.