Aydýn Þimþek Baþlarken Her dergi çabasý yeni bir ruh, yeni bir arayýþ hatta ayrýþma çabasýdýr. Farklý bir sözünüzün olduðuna dairdir. Deliler Teknesi'yle süren serüvenin yanýna "Aykýrý Kuþ"u getiren Ýzmir Atölye çalýþmalarýnýn ruhudur. Cesaretli, gözüpek, arayýþý ve denemeyi seven bir gruptan bahsediyorum. Bu nedenle hem edebiyatýn içinde kalan, hem de edebiyatýn uç noktalarýný yoklamaktan çekinmeyen, sinirlerimizi geren hatta bozan bir ruh bu. Yola çýkanlarýn kardeþliði, yoldaþlýðý, sahiciliði, yalýnlýðý uzun soluklu bir yolculuk için umut veriyor. "Aykýrý Kuþ" serüvenini baþlatan kurucu arkadaþlarýma ve dergiye emek verecek yazar dostlarýmýza þimdiden çok teþekkür ediyorum...
Franz Kafka Bürokrasiye Dair... “Bürokrat için insanca iliþkiler deðil, yalnýzca nesne iliþkiler vardýr. Kayýt numarasý aldýðý anda insan onun gözünde evraða dönüþür. Çaðrýldýðý zaman bile bir kiþi deðil, yalnýzca 'olay'dýr. Resmi dairelerin koridorlarý aþaðýlanma kokar. Sigara içmek kesinlikle yasaktýr. Bu yasaðýn kapsamýna soluk almak da girer. Buna karþýlýk yürek çarpýntýsýna izin vardýr, dahasý çarpýntý olmasý istenen bir þeydir. Her türlü ümit uçup gider. kapýdan kapýya gönderilen kiþiye suçluluk duygusu aþýlanýr. Buraya giren insan; hasta sevk kaðýdý da istese, pasaport süresinin uzatýlmasýný da istese kendini suçluymuþ gibi hisseder.”
Kafka’ya Dair... Sevim Burak
Benim hocam, tanrým Kafka'dýr bilirsin, O'nu hiçbir zaman aþamayacaðým için böyle kötümser yazýyorum ama bu da büyük bir güç bana Kafka'dan gelen. Kafka'nýn yapýtlarýnda her biri bir bildiri niteliðine girmiþ - ilerlemiþ - nerdeyse düþünce biçimine yaklaþmýþ (ya da yaklaþtýrýlmýþ olan) giz'leri, bizim ülkemizde, kent yaþantýmýzda, iyice derinde, dibe çökmüþ, saf þiirsel giz'lerdir. Bu giz'ler saf ve el sürülmemiþ olarak duruyor. Bence, Kafka'nýn giz'leri, yaþamýmýzýn özünde var. Kendi halinde olarak yaþýyor.
Sezer Duru
Onun mektuplarýný yakmasýnýn sebebi özel hayatýna dair bir þey býrakmak istememesindendi. Notlarýný yakmasýnýn sebebiyse mükemmeliyetçi oluþundandý. Yazdýðý bir öykünün, romanýn kendi düþündüðü hale gelmeden yayýmlanmasýný istemiyordu asla. Dahasý Kafka, zaten yayýmlanmak üzere yazmamýþtý birçok metnini. O yazmak üzerine inþa etmiþti hayatýný. Örneðin, Dava’yý ele alalým. Tamamlanmamýþ bir romandýr ve Kafka’ya kalsaydý asla yayýmlanmayacaktý.
Rollo May
Kafka, potansiyellerini kullanmadýklarý için birey olma hissiyatlarýný yitiren insanlarý betimlemek gibi ürkütücü bir konuda gerçek bir ustaydý. Dava ve Þato'daki baþkarakterlerin adý yoktur. Yalnýzca birer harf ile temsil edilirler ki bu da kiþinin kendine özgü bir kimliðinin olmayýþýnýn sessiz bir sembolüdür.
Dönüþüm adlý çarpýcý ve ürkütücü kýsa hikayesinde Kafka insanýn kendi güçlerinden vazgeçtiðinde neler olabileceðini anlatýr. Bu hikayenin kahramaný bir satýcý olarak rutin ve boþ bir hayat süren, her gün orta sýnýf evine ayný saatte dönüp her pazar babasý masada uyuklarken ayný bifteði yiyen tipik, bomboþ bir genç adamdýr. “Bu genç adamýn hayatý öyle boþtur ki,” der Kafka, “bir sabah uyandýðýnda artýk insan deðil de bir hamamböceðidir.” Ýnsan olma halinin gereklerini yerine getirmediðinden insanlara özgü gizil güçlerden de yoksun kalýr.Hamamböcekleri de týpký bitler, fareler ve parazitler gibi baþkalarýnýn artýklarýyla yaþar. Hamamböcekleri de bir tür parazittir ve insanlarýn zihinlerinde pislik ve tiksinmenin sembolüdür. Ýnsan birey olarak kendi doðasýndan vazgeçtiðinde olacaklarý göstermek için daha etkili bir sembol olabilir mi?
Olmayacak Hayaller Deniz Moralýgil Saat kulesinin etrafýndaki banklardan birine oturmuþ kuþlarý seyrediyordum, onu gördüm: "Merhaba hayatým" diye seslendim. "Ne?" dedi. "Ne hayatý?" Celallenerek devam etti, "Kimin hayatý?" Susacak gibi deðildi. "Pekâlâ" dedim, "sözümü geri aldým." Yerimden kalkýp, köþedeki bankaya doðru ilerledim. Burnundan soluyarak düþtü peþime. Kredi kartýma bir sürü faiz iþlemiþ. Giþedeki suratsýz kadýna sordum; "Neden böyle olmuþ?" Umursamaz bir ses tonu yanýtladý; "Ýki aydýr ödememiþsiniz." Çantamdan çýkardýðým parayý görevliye uzatýrken, arkama þöyle bir baktým; öfkesi dinmiþ, hýnzýr, hýnzýr gülümsüyor benimkisi. "Kaldý mý bu iþler senin baþýna?" demeye getiriyor. Kabahat benim deðil, günler biraz çabuk geçmiþ sadece. Bankadan çýktým, telefon faturasý ödemek için yer bakýnýyorum. Belli oldu kolay býrakmayacak bugün bu adam peþimi. Susmaya da niyeti yok. "Kýz kardeþimi bir kere olsun aðýrlamak istemedin, buraya geldiðinde hep ellerin evinde kaldý." Hep böyleydi bu zaten; laflarýyla burgu gibi oyardý içimi; "Yapma Allah'ýný seversen, açma eski defterleri. Senin o kardeþin var ya: çok izansýz. Bir geçmiþ olsun mu demeye geldi? Yatýlý kalmaya yüzü vardý sanki." Haklý olduðumu görünce o sustu bu sefer. Telefoncuyu eliyle iþaret etti. Gecikmiþ faturalarýmý öderken, muzip bakýþlarla süzdü beni. Tam kapýdan çýkýyorduk mutlu zamanlarýmýzdaki ses tonu ile konuþtu; "Neyi unutamýyorum biliyor musun? Ýlk yýllarýmýzdaki sabah kahvaltýlarýmýzý." demez mi? "Çayýn yanýna, akþamdan kalma ekmekle, peynir. Durumumuz iyi deðildi o zamanlar." dedim gülerek. Durdu. O durunca ben de durdum. Yüzünü salladý aþaðýya, içimi deler gibi baktý gözlerime; "Durumumuz ne zaman iyi oldu sanki?"diye sordu. "Olsun" dedim "Mutluyduk. Ýki de saðlýklý çocuðumuz oldu, üzmediler bizi hiç. Ýnsan ne ister daha?" "Ben o kadar mutlu deðildim. Hep memlekete dönelim, küçük bir tarlam olsun diye hayal kurardým." Ýçime dokundu hüzünlü hali; "Üzülme" dedim, "Geç kalmýþ sayýlmazsýn. N'olur böyle kýrgýn laflar etme." "Yok be, ne üzülmesi, ne geç kalmasý? Artýk bir tarlam var benim" Hayalini gerçekleþtirmiþ demek. Sevincimden gülümserken devam etti; "Ama senin için çok geç. Senin hiç hayalin olmadý, asla da olmayacak. Bu yüzden sana çok acýyorum." Böyleydi huyu kurusun. Kazara yüzümü güldürecek bir kelam etse, arkasýndan mutlaka günlerce zihnimden gitmeyen hançer gibi bir lafý sokardý. Yanýk tenli yüzüne, seyrelmiþ saçlarýna, açýk renkli giysilerine baktým. Yirmi yedi yýl evlilikten sonra ne kadar zinde görünüyordu. Benimse omuzlarým inmiþti ve gözlerim dolmak üzereydi. Sorar gibi fýsýldayabildim sadece; "Çok geç demek?" Evet manasýnda salladý baþýný. Zafer kazanmýþ gibiydi gülümseyerek arkasýný dödü, yürüdü. Birkaç adýmda kalabalýðýn içine karýþtý. Az evvel oturduðum bank boþtu. Oturdum. Çantamdaki minik þiþeyi çýkarýp ellerimi, boynumu kolonyaladým. Cebime attýðým dekontlarý güzelce katlayýp çantama yerleþtirdim. Ýki aydýr ödememiþim. Çocuklar tabaklardaki yemleri meydana atýyor. kuþlar yemlere doðru bir inip, bir havalanýyordu. Daha önce fark etmemiþtim: Zamanýn akýþý ne kadar da tuhaf; bazen hýzlý, bazen yavaþ ilerliyor. Týpký kuþlar gibi. Neden öyle dedi sanki? Benim de hayallerim vardý. Kimseye söylememek mi kabahat? Mesela daha iyi bir insan olmak isterdim. Daha çok insan beni sevsin, komþularým bana gitsin, gelsin; görümcem de gelsin, geldiðinde uzun kalsýn isterdim. Kocamýn hayallerini bilmek isterdim. Her þeyi zamanýnda yapmak, faturalarýmý zamanýnda ödemek isterdim. Çocuklarým daha huzurlu bir dünyada büyüsünler; beni daha sýk arasýnlar, arada ziyaret etsinler isterdim. Yalnýz kalmamak isterdim. Farklý biri olmak isterdim. Mesela daha güzel olmak isterdim, ya da daha akýllý. Bir iþim olsun, baþarýlý bir iþ kadýný olayým isterdim. Mesela hayatým boyunca ayný kiþi ile evli kalmak isterdim. Günü geldiðinde ilk ben ölmek isterdim. Geride kalan ben olmayayým isterdim. Ama olmadý hiçbirisi. Olmayacak hayallerini anlatýr mý hiç insan?
"Burasý bizim deðil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi!" Tezer Özlü
Utkun Hades'in Yurdu taþýna topraðýna Büyükâþýk Tükürüyorum Lanet ediyorum 'nerden gelirse gelsin' Kokuþmuþluðun sokaklarýna Ve kabulleniyorum avuç içimin kanamasýný Yalnýzlýða, bitmiþliðe, tükenmiþliðe Bir bira içsem diyorum, üzerine onlarca hap Ýntihar lezzetinde þiirler yazarým belki Nerde koparýlan bir baþ görsem Hemen yerine takýveriyorum Bu benim iþim; onarmak Hayatýn en ilençli yaralarýný Kan tükürüyorum çaðdaþ kaldýrýmlarýna Herkes Ýlensin için Ýðrensin için Baðýrsýn için Ve kovalasýn için beni Hades'in yurduna Ben yaðmalanan bir bankanýn memuru olmak isterdim Zevkle yukarý kaldýrýp ellerimi: Alýn paralarý, bu soygun falan deðildir, demek isterdim Neyse ne demiþtim? Binlerce imge çöplüðünden kaldýrýp baþýmý Birini sana hediye etmek isterdim Daha bir leþ koksun için Sana aþkým bu kadar temiz :) Onun için…
Uzak Kýyý-m Sesimin çatlaðýnda saklamýþtým seni Aktýkça yalnýzlýða karýþan aþktý çýðlýðýn Geçin bunu günlerimin resmi kayýtlarýna: Yüz ölçümünü hesapladým yalnýzlýðýmýn! Ben kargalarý severim bilirsin Anayurdu leþ olan Anýlarý kesip kesip atýyorum önüne Düþmaným martýlara Denize uzak kýyýlarýmý büyüttüðümden mi ne?
Tut ki
Zil ve Zurna
aklýnda tut o büyük günü bütün þehir parklara akmýþtýk ayný soyaðacýndan meyvemizi meydanlara dökmüþtük
geceyi uzatýn daha bütün içkiler benden
aklýnda tut o güzel meyveyi ölüm fýrtýnasý esiyordu sokaklarda daldala sarýlmýþ aðýzbirliði elbirliði canbirliði içinde tutunmuþtuk yaprak yapraða
hey garson yýldýz getir doldur koynumuza zil zurna milli çalgýmýzdýr parlatalým 24 Mayýs 2013
aklýnda tut o yapraklarý birer ikiþer düþtüler zehir kokan havalarda tuttuk nefesimizi boðulmasýn diye güneþli günler
Durum sen günlerce bin bir yalanla geldin üstüme ben sadece bir doðruyla karþý durdum sana
aklýnda tut o güneþi yaþamak soðuyor giderek ve tut gözlerinde yaþý sýcacýk günlere kadar
18 Haziran 2013
tut ki yýlgýnlýðýn yollarýný duvar büyümesin bahçemizde
yürüyen onca insaný duran bir adam yaya býraktý
sözünü tuttu bizden önce gidenler sen de tut ki rahat uyusunlar umuda uyansýn bizden sonra gelenler
19 Haziran 2013
aklýnda tut o yapraklarý birer ikiþer düþtüler 12 Temmuz 2013
Durum Bu
Özer Alptekin
Hikmet K. Seviþik Tarz buldun? Yýlmaz -- Nasýl Sanatsal bir aykýrýlýk. - Nasýl? - Çok deðiþik. Mevcut sanatsal çizginin dýþýnda. - Mevcut sanatsal çizgi? - Yerleþik dili, yerleþik algýyý sarsmaya çalýþýyorsunuz. - Dolaþtýrmadan söyleseniz. - Dolaþtýrdýðým bir þey yok. Bana deðiþik geldi. - Deðiþik olanýn da bir adý olmalý. Neye göre deðiþik? Kime göre deðiþik? Aykýrýlýðýný nereden alýyor? - Ben kendi estetik kriterlerime göre deðerlendiriyorum! - Sen kimsin ki? - Hayatýný okumaya ve yazmaya adamýþ bir adam? - Hahahaha! Hahahaha! - Neden güldün? - Çok komik de ondan. - Neresi komik? - Her kelimesi. "Hayatýný okumaya ve yazmaya adamýþ bir adam." Hahahaha! Çok komik ya! Hahahaha! - Ben komik olduðunu düþünmüyorum. - Ben de sizin düþünebildiðinizi düþünmüyorum. - Kabalaþýyorsunuz - Hayýr, sen komikleþiyorsun. Hahahaha! - Sanýrým buraya gelirken kavgaya kurgulamýþsýn kendini. - Hayýr, akýllýyý oynayan bir aptalý görmek için buradayým. - Yeter ama! Terbiyemi bozdurtma. - Ne oldu? Kendinle yüzleþmek zor mu geldi? - Yüzleþeceðim bir durumum yok benim. - Hadi dostum sinirlenme, senin derdin sanat deðil. - Neymiþ derdim? - Beni düzmek. - Çok kýrýcý oluyorsun. - Neden ki? Düzülmek istenen benim. Kýrýlanýn da ben olmasý gerekmez mi? - Kendi karmaþam yetmiyormuþ gibi gelip bir de sana çarptým. Þansýma tüküreyim. Özür dilerim ya! Sanatýna deðer verdiðim için özür dilerim. - Hahahaha! Hahahaha! - Kahkaha atacak bir durum göremiyorum. - Çok baygýn cümleler kullanýyorsun. - Neresi baygýnmýþ cümlelerimin? - Genelde bizleri düzmek için etkili olduðunu düþündüðünüz aptalca cümleler. - Ýyice saçmalamaya baþladýn. - Çok kliþe ifadeler, milyonlarca benzeri var bu sözlerin. Kusasým geliyor. - Kusuyorsunuz zaten.
- Pardon "hayatýný okumaya ve yazmaya adamýþ adam!" Hahahaha! - Bozuluyorum ama. - Zaten bozuksun ki. - Bence sen bozuksun. Habire arýza çýkarmaya çalýþýyorsun. - Neden bu kadar fedakarsýn ki sanat için. Hahahaha! - Sanatsýz olamam. Tek sýðýnaðým orasý benim. - Yalan! - Sen inanmayabilirsin. - Ýnanmýyorum zaten. - Neden? - Sanattan çok kadýnlarýn bacak aralarýna sýðýnýyorsun da ondan. - Hayal gücün çok yüksek. Yataktan çýkamadýn bir türlü. - Ýlla ki hayat sanat içindir diyorsun yani. - Bence öyle. - Yine yalan bak? Peki sanat ne içindir? Hahahaha! - Ýnsanlýk için. - Siktir ! - Küfretme! - Küfretmiyorum, hakaret ediyorum. - Ýkisi de ayný þey. - Sanatta inandýðýn þey bu deðil. Yalanýna inanmamý bekleme. - Neymiþ sanatta inandýðým þey. - Sen sanatýn sex için olduðunu düþünüyorsun. - Þimdi de sen siktir! - Bak küfrettin iþte. Hahahaha! Hadi dostum normalleþiyorsun. - Sen bir þeyler içmiþsin. - Deðiþtirme konuyu. Sizleri iyi tanýrým. Hatta bir ad bile buldum size. -Ya, meraklandým doðrusu. Neymiþ adýmýz? - Sanat sikicileri. - Çok ayýp! Üstelik bayansýnýz. - Hahahaha! Düzmeye çalýþýrken ayýp deðil mi? O zaman da bayanýz.Hahahaha! - Yok öyle bir þey. Paranoyak olmuþsun sen. - Her an düzüþmeye hazýr tavþanlar gibisiniz. - Ne için oturduk, ne konuþuyoruz. Hayalkýrýklýðý doðrusu! - Evet, senin için öyle.Yatamayacaksýn bu gece benimle.Büyük hayalkýrýklýðý! Hahahaha! - Onu istediðimi nereden çýkardýn? - Oturduðumuzdan beri göðüslerime bakýyorsun. Yalan mý? - Sen kafayý yemiþsin. - Hadi itiraf et. Kobrayý harekete geçirmiþsindir bile. - Hahaha! Sinirlerim bozuldu ya! - Bu da yalan. Bence muhabbetimiz hoþuna gidiyor. Düzüþmek gibi.
- Taktýn düzüþmeye. - "Hayatýný okumaya ve yazmaya adamýþ adam!" Hahahaha! - Evet, öyleyim. - Duyan da anasýnýn amýndan kalem kaðýtla çýkmýþ zannedecek. - Bokunu çýkarma. - Ýki þiir yazdýn diye götünü kaldýrma sen de. - Ben öyle bir þey yapmadým hiçbir zaman. - Bal gibi yaptýn. Yazdýklarýmý okumadan deðiþik tarz diyorsun. - Dinledim seni. Ve bana göre deðiþik bir tarz. - Siktir git! Ben þiirimi okurken sen göðüslerime bakýyordun iþte. Okuduklarýmý anlamadýn bile. - Daha neler. - Hadi düzüþmeye gidelim desem atlarsýn hemen. - Saçmalýyorsun yine. Ben önüme çýkan her kadýna atlamayý düþünen bir adam deðilim. - Ha pardon. "Sen hayatýný okumaya ve yazmaya adamýþ bir adam"dýn. Bir an unutmuþum. Hahahaha! - Ne bok yemeye kullandýysam o cümleyi. Hay ben kafamý… - Çekinme söyle, kafamý s…yim diyeceksin. - Ayarýn bozulmuþ. - Neden? Hep sizler mi küfredeceksiniz? Bence boca-ladýðýn da bozulduðun da bu konu . - Ben bocalamýyorum. - Deminden beri masadaki peçeteleri ufalayýp duruyorsun. Hahahaha! - ……! - Kimin için sanat yapýyorsun? Hahahaha! - ….! - Kýzma hadi. Yüzleþ kendinle. Kadýnlar beðensin istiyorsun. - Okur umrumda deðil.
- Al iþte koca bir yalan daha. - Ne söylesek yalan! - O zaman doðruyu söyle. Her yazar okur ister. Senin gibileri de sana hayran olup altýna yatacak kadýn okur ister. Aksini söyleyen bir sürü yavþak, okur kazanmak için bin türlü taklanýn içinde. - Onlar beni ilgilendirmez. - Seni ne ilgilendirir? Düzeceðin kadýnlar mý? Hahahaha! - Benim umrum deðil okunup okunmamak. Gerekirse okuduklarým üzerine boþalýr atarým. - Hýmmm. Kobra sýkýþtý demek. Hahahaha! - Sahiden çok fazla oluyorsun. - Üstüne mi çýktým? Korkma büzüðüne zarar vermem. Seni büzük seni! Hahahaha! Hem büzük hem ezik! Hahahaha! - Tam bir sokak fahiþesine döndün. Aðzýnda sakýzýn eksik. - Seni çiðniyorum bu yeter. Birazdan helaya girip oraya tüküreceðim seni. Hem sokak fahiþesi olmak, sanat fahiþesi olmaktan iyidir. - Ben kalkýyorum. - Geç bile kaldýn. Son ana kadar umudun vardý, senle yatarým diye. Deðiþik tarzmýþ! Bilemedin yavru, benimkisi seviþik bir tarzdý. Hahahaha! - Azmýþsýn sen! - Evet azdým lan! Senin gibi dümbelek sanat sikicileri azdýrdý beni. Bu yüzden þuradaki topal simitçiye veririm de sana vermem.. Þimdi siktir git! Hahahahaha! Hahahaha! Hahaha? Haha! Ha!
Aþk Acýsý Anonim Þizofreni tedavisi gören hasta çok hüzünlü görünüyordu. Doktoru durumuna endiþelenip sordu. Bir þey mi oldu? Doktor haným kýzmazsanýz bir þey söyleyeceðim. Buyrun, sizi dinliyorum. Hani hastayken kafamda birileri vardý ya… Bir süredir yoktu ama!? Evet, yok yok... Onlardan birisi ziraat mühendisi çok güzel bir kadýndý. Biz onunla konuþuyorduk. Ben, o zaman ona âþýktým. Þimdi hastalýk bitti, sayenizde artýk korkmuyorum ama onu da çok özlüyorum... (Derleyen : Meral Genç)
Erhan Sögüt - szn cnnz sklmyr m rsp çcklr!* Þimdi Her Yer Barýþ Erhan Bozkurt Ahmet Erhan'dan kurtulmuþ Diyorlar Acanslar diyor gasteler Oysa görmüþler Daha bu sabah görmüþler Yalaným varsa Sarhoþ yarasalar Akdeniz'in þaþý gözlerine Üþüþsünler Öksüz ceylan emzirdiðini Eski köprünün altýnda Bir tabutla Sekiz çizdiðini Cami avlusuna Akasyalarý ürkütüyor diye Sövdüðünü vapurlara Alkol, taþikardi, hüzün Uçurtma uçurmuþlar Kurt Cobain'in nirvanasýnda Bir sineði az daha boðulmaktan kurtarmýþlar… Laf aramýzda!
nasýlsa mutluyuz insan haklarý evrensel beyannamesi hazýr çorba ve pirinç nasýlsa dinle ölüyüz birazdan usulca geçeriz yavrusuna kýyamayan zamanýn kanlý kuzgunluðundan devletin elleri sunaklardan kortejlere birikip (a)kan hahahahaha hazrooolll lardan irin irin patlayan lardan bu kafeslerden erken bunamýþ çocuk isimlerden dingin bekleyiþlerden aile albümlerinden nefret ediyorum ölümün beslenme saatlerinden
Erhan Bozkurt Ahmet Erhan'dan kurtulmuþ Diyorlar Acanslar diyor gasteler Nasýl üþür insan Aðustos baþýnda?** Hayat, bugün keyfim yok Az ötede oyna!
* James Dean diye bir çocuk-Ahmet Erhan **Üþüdüm üstümü örtsene toprak-Ahmet Erhan
Kamu Spotu: Sigara saðlýða çok zararlý bir þeydir.
Çarpýþma Bülent Serçe Genzimdeki takýntýyý gidermek için gýrtlaðýmdaki kaslarý günlerdir deðiþik yöntemlerle kasýyorum, yan yatýyorum, amuda kalkýyorum nafile; en son gittiðim doktor, senin kafanda bir þey var, deyip baþýndan savdý beni… Bu kez kararlýyým. Hikâyeyi ne uzatýp doktoru sýkmalý ne de can alýcý detaylarý atlayacak kadar kýsa tutmalýyým. Her sözcük çok önemli; billur gibi, akýcý, merak uyandýrýcý þekilde gelmeli yan yana… Girer girmez odaya, direk gözüne bakmalýyým ve bugünü uzun zamandýr beklediðimi söyleyerek baþlamalýyým. Detaylarý unutmamalýyým. Unutmamalýyým. Cüzdanýmýn iç ceplerinden boþalttýðým notlarýmý yeniden yerleþtiriyorum: "Ay sonu arabanýn son taksiti var", "Çocuklar için diyetisyenden randevu", "Perþembe, annem aranacak", "Yan komþunun adamakýllý dikkati çekilecek"… Vee! Evet, doktorun adresini yazdýðým kâðýdý da buldum sonunda. Karþýya geçmek için, bekleme salonuna girdim. Erkenciyim. Salonda turluyorum. "Öyle dikine dikine deðil, yukarýya doðru; meyil var yorulursun." Dönüp baktým, kýrmýzý ruju çarptý ilk gözüme, üçbeþ günlük sert kýrçýl sakalý ardýndan. "Enine enine, daha rahat" Yanýna iliþtim. Ürktü. Yüzünü gördüm yakýndan: Keskin çenesi, elmacýk kemiklerinin üstünden bakan kapkara gözleri; sanki bana deðil de yüzümün arkasýnda bir yüze bakýyor gibi… Az sonra aðlamaya mý baþlayacak, bir küfür mü savuracak, kim bilir? "Ben bilirim." dedi. " Neyi bilirsin?" "Adýmý… " "Ne ki?" "Sýla…" Bacaðýný kaldýrýp diðerinin üstüne atarken yeþil eteðini havalandýrdý. "Sahibi olmayan tuvalet biliyor musun þekerim?" "Sahipli mi tuvaletler?" "Önlerinde durup beni bekliyorlar, erkekler tuvaletine de kadýnlar tuvaletine de giremiyorum." "Sonra caddede taharetleniyorum, diye dövüyorlar." "Neden caddelere yapýyorsun ki? Kuytularda bir yere yap bari." " Kuytularda gezemiyorum." "Polisler kalabalýk çarþýdan ayrýlma, diyorlar." "Anlamadým." "Issýzda bana þey yapýyorlar…"
"Kimler ya?" "Polisler" "Hem ýssýza gitme, diyorlar hem de…" "Allah Allah! Nasýl olur ya?" Senin neyin var, diye sordum içimden. Cevap verdi: Hiçbir þeyim. Telefonum çaldý birden, etrafta bir yýðýn vapur bekleyen yolcunun gözleri üstümüzdeydi. "Baba akþama bilgisayar kulaklýðýmý yaptýrmayý unutma, yarýn da veli toplantýsý var ona göre. Ha! Bir de annem akþama gelirken verdiðim listeyi unutmasýn, diyor." "Senin adýn neden Sýla?" dedim. "Önceden Osman'dý galiba." "Galiba mý?" "Evet, öyle söylediler. Osman'mýþ ama ben ismimi unutunca, polisler kadýn fotoðrafý yapýþtýrýp Sýla yapmýþlar." Boynundaki plakette yaldýzlý ismi var: Koca harflerle: SILA… Altýnda uzunca bir numara... Çantasýnda bir þeyler aramaya baþladý, birden korktum, geriye çekildim biraz. Bir kâðýt sadece; çok eski, sararmýþ, lekeli. Uzunca bir süre ama çok uzunca bir süre elinde kâðýtla öylece kaldý. Sonunda ben aldým elinden. Bir hesap özeti... Yatýrýlan: Ýki yüz lira. Yüz yüze sustuk bir süre. "Yardým eder misin?" dedi. Yine bana deðil, yüzümün arkasýna bakýyordu. "Yarýn seninle buluþalým." dedim, heyecanla. "Vapurdan inince karþýda istasyonun önünde bekler misin beni? Saat 12'de" "Orayý bilmiyorum." dedi. "Nereyi biliyorsun?" dedim "Eskiden büyük vapurlarýn yanaþtýðý, büyük renksiz evlerin içinde bir sürü insanlarýn toplanýp konuþtuðu yerde þu benim çantamýn renginde bir yer var, orayý biliyorum" Vapurdan indim, polikliniðe doðru. Doktor "Neyiniz var?" diye sordu. Sakin ama kararlý: "Nabzým yok, Doktor." dedim. "Nabzýmý hissetmiyorum." Tuhaf bir telaþla baktý yüzüme; baþparmaðýný bileðime dayadý, sonra hýzla gýrtlaðýmýn yan tarafýna… Gözleri yuvasýndan çýkacak gibiydi.
Roberto Gozilla Meksika'da Bolaño Dinle beni oðlum dikkatle;
kimse farkýnda deðildi o gün Meksiko City'ye bombalar düþtüðünün. Zehirli hava geliyordu caddelerden, açýk pencerelerden Yemeðini bitirmiþ, çizgi filmlere dalmýþtýn. Odamda kitabýmý okurken, Öleceðimizi anladým aniden. Baþýmýn dönmesine, içimin bulanmasýna bakmadan mutfaða sürükledim bedenimi, yerdeydin, oturuyordun. Sordun sana sarýldýðýnca N'oldu babacým? Adýmýz yazýlý demedim ölümün listesine, gezmeye gidiyoruz diyebildim onun yerine. yine, biz bize ve sen korkmayasýn diye. Ölüm gözlerimizi bile kapatmadan, býraktý bizi o an. Neyiz biz? diye sordun bir hafta ya da bir yýl sonra talihin kokuþmuþ çorbasýnda, karýnca mý? arý mý? yoksa yanlýþ numara mý? Ýnsan derler adýmýza oðlum neredeyse kuþuz biz ve kahramanýz ve binlerce sýrrýz.
Louise Dönüþ Glück Gittiðinde
önceleri korkuyordum; sonra bir delikanlý dokundu bana yolda gözgöze geldik. Aydýnlýk ve hüzünlüydü yüzü: çaðýrdým içeri; konuþtum onunla bizim dilimizle, elleri senin ellerindi ve o usulca elde ediyordu ölümcül arzularýný Sonrasý da, hanginizi çaðýrdýðým da önemli deðildi. Çok derindeydi yara.
(*)Jaufre Rudel 12. YY:’da ünlü gezgin ozan. Þiirleri çeviren: D.M.
X-Iþýnlarý Hasta bir adamýn evine baksak x-ýþýnlarýyla kitap hayaletleri görürüz; suskun raflarda, yýðýlmýþ koridorda ya da etajerin üzerinde ve masalarda. Bir de küçük bir defter; içinde kesiþen oklar, birbirinden kaçýþan hatlar çizili: Ölümle kol kola çýkýlmýþ yolculuklarýn izleri Henüz kazanmadý ki ölüm: anýlarýn kibirli yaveri. X-ýþýnlarý, yýldýzýn eksilen kuyruðu gibi evin içine yayýldýðýný söylerken zamanýn yaþam en leziz meyvelerini vermekte hâlâ ve nasýl ki vaad ettiyse deniz Jaufre Rudel'e (*) aþký sezme yetisini, Deniz kenarýndaki bu ev de söz veriyor sahibine yýkýlmýþ ve yeniden dikilmiþ kule hayalleriyle Sahibinin içine baksak X-ýþýnlarýyla kemikler ve gölgeler göreceðiz; bayramlarýn hayaletlerini, dönerek düþen uçaktan bakýyormuþuz gibi devinen manzarayý. adamýn gördüðü gözleri, parmaklarýnýn deðdiði dudaklarý. Kar fýrtýnasýndan çýkmýþ bir beden göreceðiz. Çýplak bir bedeni, öptüðü dudaklarý, týpký onun gördüðü gibi gözleri... Ýþte o zaman anlayacaðýz
artýk tedavisinin mümkün olmadýðýný.
Mehmet Öztürk (Fotoðraf)
'Ben küskünüm feleðe' 'Düþtüm bitmez çileye'*
Gitme zamaný, henüz bitmeden; lanet olsun, hep böyle olur zaten; "Alma o kelimeyi aðzýna!" söylenir dururdu, duysa. Hamdi'nin 'Bir tek!'ine sað ol bile diyemeden geçti, geç gelmiþti zaten, masa bozulsun istemedi. 'Þöyle bir dolanacaðým, yarýn kurarýz artýk.'ýn el, göz hareketlerini, kadehle karþýladý Hamdi; 'Anlaþtýk!' Eski yol arkadaþý, býraktý o mesleði evlenince, 'Haklý kadýn' uzaklýklarý göze alamadý. Göksel'i de aðlar ardýndan gizli gizli, bir gün dönemeyeceði belli. Herkesin derdi; ekmek parasý; adam Yol'dan çýkaracak, kadýn Pavyon'dan; kaprisi de, küskünlüðü de, sefere göre, uzarsa; 'Dönmez olasýca'nýn kentine; karýsýna 'Zebani!' Kýzar kýzmasýna da ilenmez; garibin ne suçu var, çocuklarýnýn annesi. Aslýnda adamda da deðil suç, suç mu bu, kendinde, hiç deðil. Yeri belli yurdu belli, molalarýn ev sahibi; ama bu adam 'Hep kalsa ya!' Yarým her þey; göz önünde, ortaklý, mal mý bu; 'Benim azman asýl kýskanç' geceleyemezler evinde. Söz verdi, erkek sözü; iki üç günlüðüne 'Öbür þehre' götürecek, siyah peruk alacak Göksel, karýsýymýþ gibi; Hatice olacak. Hiçbir þeyde gözü yok ama illa bahçede kahvaltý yapýlacak, güneþ gözüne gözüne, gözlük takmayacak, bir de, akþam içmeyecek, ilk yemek; sýcak bir çorba. 'Göksel'inki mi bu?' Buraya gelince gözü hep arkada; her kel sanki azman. Aynalý TIR'ý görünce Hamdi'nin yerinde, o da iþi, gücü býrakýr; düþer hemen, gölge olur peþine. 'Haklý adam; kadýn güzel.' Ýt'le dalaþýlmaz, ortalýkta çoluk çocuk…''Çöm oðlum yanýma.' Bu ses? Kötü oldu. Poþulu adam döndü çocuða baktý, o da poþuya, bir an, ayný babasý. Kaç yýl? ' Oðlum! Çöm dedim ya.' Bana mý? dedin; duymadý, yüzüne bile bakmadý; "El kalkmaz bizde kadýna, kýza." dedi. "Varsa derdin, insan gibi söyleyeydin. "Küfretti babasýna ilk kez, bile bile bela okudu; "Alma o kelimeyi aðzýna!" yasak söz, deðdi ya; yedi mahallenin de onun baþýný da yaktý; "Yediðin pok belli, ne suçu var talihin?" sözünü bitirmeden gitti; hepsi. * Beste ve Güfte: Baki Duyarlar / Makam: Rast / Usûl: Düyek / Form: Þarký,
Figen Uður Dölek
Ortak Öykü Alman Erhan Sögüt
Kaleye yine At Kafa'yý almýþlardý. Seyirci çocuklardan biri "At Kafa!" diye baðýrmaya baþladý. At Kafa alýþýktý, duymuyordu. Baðýran çocuk belli belirsiz bir süre daha devam etti, yorulunca sustu. Susmaktan sýkýlýnca Alman'a atýn Ýngilizcesi'ni sordu. Alman, biraz düþünüp cevapladý: “Horse.” Diðer çocuklar bundan hoþlanmýþtý: “Horse Kafa!” Her baðýrýþ, peþ peþe üç kez alkýþlanýyordu. Onlar alkýþladýkça baðýran çocuk sesini yükseltiyordu. Alman maçý izliyordu. Maçý izlemediði zamanlarda genellikle dayak yerdi. Mahalledeki çocuklara sorarsanýz hak ediyordu: Almanya'dan gelmiþti, bozuk konuþuyordu, sarý saçlýydý ve yalnýzca annesi vardý.
Hikmet K. Yýlmaz
Elindeki ekmeði ýsýrdý. Gözlerini baðrýþan çocuklarýn yüzünde aðzý açýk gezdirdi. "Horse Kafalar" dedi kendi kendine. "Horse Kafalar… Hor-se-ka-fa-lar.." Gizlice gülümsedi. Bu sýrada seyircilerin heyecanlý çýðlýklarý arasýnda kaleye bir þut geldi. Kaleci çocuk kimsenin beklemediði bir çeviklikle köþeye fýrlayýp topu kaleden çýkardý. Baðrýþmalar dindi. Top oynayanlar bu beklenmedik kurtarýþa þaþýrýp birbirlerine baktýlar. Alman elindeki ekmeði bir kenara fýrlatarak sahaya doðru koþtu ve var gücüyle, Oleeyyyy, diye baðýrdý.
Figen Uður Dölek
At Kafa, sesin yüzünü aradý, lanet siperlik güneþi bütün yarý kesmedi, "Oleeyyyy!"e doðru güldü, güldüðünü herkes de gördü. Kaçýrýr mý topun sahibi, söndürdü; "Sýrýtma len, karý gibi! Çabuk!" Sanki topu hemen oyuna soksa gol atacaktý dingil, yenebileceklerdi sanki. Acele etmedi, tadýný çýkardý azýcýk kurtarýþýnýn, baðýrdýlar iþte; "At Kafa!" Gölgeye geçince gördü; hala zýplayan çocuðu "Alman'mýþ." arkasýnda da Boða Hayri'yi. Alman'a tutuþtururken elindeki ekmeði; "Ekmek yere atýlmaz." demiþtir mutlaka, her çocuða demiþtir.
Deniz Moralýgil
Hengâmeyi tanýdýk, iþveli bir kadýn sesi böldü. Üç heceli bir erkek ismini sesleniyordu. Ses ilk hecede yükselmiþ, orta hecede hafifler gibi yapýp, son hecede kahkahayý andýran bir çýðlýk olup inletmiþti mahalleyi. Annesini duyan Alman, sustalý maymuna döndü. Duraksadý. Saðýna soluna þaþkýn baktý evvela. Kulaklarýna kadar kýtmýzý oldu. Kadýna doðru koþarken yanýndaki çöp gibi ince adamý gördü. Bir kaç gün olmuþtu peydahlanalý bu it kýlýklý. Yakýnda "amca" demesi gerekecek miydi buna da? Annesinin dudaklarý gül olup açmýþtý; "Al þu parayý sinemaya git. Orhan amcanla azýcýk iþimiz var. Film bitmeden sakýn gelme eve." Parayý baþý önüne eðik indirirdi cebine, dönüp arkasýna baktý ve At Kafa ile göz göze geldi. Ne dediðini duyamýyordu ama dudaklarýný okuyabiliyordu: "Anasýna çaktýmýnýn Alman'ý".
Utkun Büyükâþýk
Beðense de beðenmese de bu ad üzerine yapýþmýþtý. Yalnýz maçý izlerken mi? Sokaklarda dolaþýrken, bir türlü uyum saðlayamadýðý koca koca binalarýn zor gramerinde, bir dilin içinde debelenirken… Oysa sevmenin, özlemenin, ayakta kalmanýn dili o kadar zor olmasa gerekti. Uyumsuzluðun uyumuydu hantal gövdesi. "Ýnsanýn anayurdu çocukluðudur." Kuþun anayurdu kanatlarý… Peki, ya onun anayurdu neresiydi?
Tilkiler Coyotes Güney Teksas'ta tanýdýðým bir çobandý Yüzü derin güneþ yanýðý Biraz tarih Biraz bilgelik Biraz mesquit Pancho Villa 'nýn gençliðinde oradaydý. Burada olsa Eskilerden bir hikâye anlatýrdý sana Topraklarýn alacayaban olduðu günlerden Her þeyi bir kenara býrakýp Þu yýldýzlar altýnda otur bakalým Ve dinle tilkileri uluyorlarken Uzaklaþýyorlar… Artýk uzun boynuzlular yok Celepler yok Komançiler yok Eþkiyalar yok Geronimo yok Sam Bass yok Aslan yok Ve kýzýlkurt yok Bu yüzden lanetledi Topraksýz yollarý ve petrol zengini beyefendileri Ve lanetledi otomobili Söylendi sonra: "Benim gibi bir adam için yer kalmadý bu asfalt ve çelik dünyada!"
Uzaklarda bir yerlerde gözleri arandý durdu tanýdýk bir þeyler için Ve dedi ki: "Eski günlerden ne varsa terk edip gitti Yalnýzca þu lanet tilkiler ve ben kaldým þimdi!" Ve tilkiler de gidiyorlar Artýk uzun boynuzlular yok Celepler yok Komançiler yok Eþkiyalar yok Quantro da yok Stand Watie yok Aslan yok Ve kýzýlkurt yok! Çobanýn izini sürdüler bir sabah Tek bir söz bile etmeden Kaybolmuþtu ortalýktan O gece ay daðý aþtýðýnda Bir tilki sesi daha duyuldu Uluya uluya gidiyordu! Huu yýp huuuu yýp huu Huudý huu dý yýp huu dý yýp huu Huu yýp huuuu yýp huu Huudý huu dý yýp huu dý yýp huu Huu yýp huuuu yýp huu
Mesquit: ABD'de bir yerleþim yerinin ve aðacýn adý. Pancho Villa: Meksikalý devrimci, general, asi. 1913 devriminde Zapata ile birlikte Huerta'ya karþý savaþmýþtýr, 1923'de suikastta öldürülmüþtür. Alacayaban: Kendim türettim. Tdk da ihtiyaç ama zorunlu deðil. Uzunboynuzlular: Rodeo öküzü. Komançiler:: ABD'nde yaþayan yerli grup. Geronimo: (16 Haziran 1829 - 17 Þubat 1909): Efsaneleþmiþ Apaçi lideri. Sam Bass (D: Temmuz 1851, Mitchell, Indiana - Ö: Temmuz 1878, Round Rock, Texas): 19 yy ABD'de eþkýya. At sevdalýsý. Büyüklerinin "oku, adam ol, mesleðini eline al, sonra istersen at çiftliði kur" uyarýsýna aldýrmayan Bass, eðitim hayatýný yarýda býrakmýþ. (Zaten baþarýlý da deðilmiþ.) Dönemin nizamýyla ilk çekiþmesini de bu at sevdasý sonucu yaþamýþ. Ardýndan sür git bir hayat, ni dieu ni maître: Zemherilerde sergüzeþt, kederli göçebelik, yokluk, silahlý çatýþma ve soygun… Ölen yol arkadaþlarý, kelle avcýlarý, ihanet ve pusu… Kaþaðý tutacak eller, at sýrtýnda silah tutmuþ… Serkeþ olmuþ, gaddar olmuþ, belalý olmuþ: Pusuda vuruluþunun ertesi günü cansýz bedeni, demiryolu iþçileri tarafýndan bulunmuþ. Kýzýlkurt: (Lat, Canis Rufus) Kuzey Amerika'da bir zamanlar yaygýn olan gri kurttan küçük tilkiden büyük bir türdür. "Teknolojik ilerleme" ve "yasadýþý" avlanma yüzünden günümüzde tehlike altýnda bulunmaktadýr. Quantro: Quantro baskýncýlarý olarak da bilinir. William Clarke Quantrill'in (31.7.1837 - 6.6.1865) komutasýnda Amerikan Ýç Savaþý'nda gerilla tipi mücadele grubu. William Clarke Quantrill, bir pusuda göðsünden aldýðý yaralar sonucu Sam Bass, Kurt Cobain, Janis Joplin ile ayný yaþta ölür. Þair Attila József 1937'de ölmüþtür. Stand Watie (1806-1871): Amerikan Ýç Savaþý'nda Cherokeeler'in Tugay Komutaný. Parçanýn Adý: Coyotes Uluyan: Don Edwards, Söz Yazarý: Bob McDill Çeviri: Erhan Sögüt
David Lynch Diyor ki Müzik: The Elephant Man (Fil Adam) filmi üzerinde çalýþtýðým günlerden birinde radyo dinliyordum. Birden Samuel Barber'ýn Yaylýlar için Adagio isimli eseri çalýnmaya baþladý. Hiçbir müzik filmin son sahnesi ile bundan daha iyi örtüþemezdi. Prodüktörümüz Jonathan Sanger'dan bu müziði bulmasýný rica ettim. Geldiðinde yanýnda parçanýn dokuz farklý kaydý vardý. Hepsini dinledim, hiçbiri radyoda dinlediðim gibi deðildi. Jonathan gitti ve bir sürü kayýt ile geri döndü. Dinledim, dinledim. Nihayet André Previn'in versiyonuna denk geldim. "Ýþte bu!" dedim. Müzik film ile iç içe geçmeli, onu daha da geliþtirmeli. En sevdiðiniz þarký bile olsa çoðu zaman iþe yaramaz. Sahne ile müzik iç içe geçtiðinde bunu hissedersiniz. Sahne büyür, büyür. Sinema: Sinema aslýnda bir dildir. O dili konuþarak çok þey anlatabilirsiniz: büyük þeyler, saçma þeyler. Kelimelerle aramýn pek iyi olduðunu söyleyemem. Sinemanýn kendi dili var. Bu dili kullanarak kelimeler ile anlatýlabilecek olanlardan fazlasýný anlatabilirsiniz. Bu dilin içinde zamanýn akýþý var, diyaloglar, müzik, ses efektleri ve daha bir sürür enstrüman var. Baþka hiçbir biçimde ifade edemeyeceðiniz duygu ve düþünceyi izleyicinize geçirebilirsiniz. Sinema büyülü bir araçtýr. Aklýma bir film fikri geldiðinde bunu sinema dilinde nasýl ifade edebileceðimi düþünmek benim için, aþka benzeyen bir duygu. Soyutlamalara izin veren öykü fikirlerine bayýlýyorum. Fikirler: Fikir bir düþünce biçimidir. Öyle ki aklýnýza ilk geldiðindeki hali düþünebildiðinizden daha fazlasý ile doludur. Bir kývýlcým gibi belirir. Çizgi romanlarda bir fikir yakalandýðýnda tepesinde bir ampul yanar. Gerçek hayatta da böyledir, bir anda gelir fikir. Eðer bütün bir film tek seferde akla gelseydi bu harika bir þey olurdu. Ancak bana parçalar halinde geliyor. Ýlk parça sanki "Rosetta Taþý" gibidir. Sanki bir bulmacanýn gizemini ele veren parçasýna benzer. . Blue Velvet, (Mavi Kadife) filmine dair ilk fikir þuydu: kýrmýzý dudaklar, yeþil bahçeler ve Blue Velvet þarkýsýnýn
Bobby Vinton versiyonu. Ýkinci fikir ise çimenlerin üzerinde atýlý bir kulaktý. Geri kalaný bunlardan çýktý. Rüyalar: Rüyalardaki mantýða ve zamanýn akýþýna bayýlýrým. Ama rüyalarým pek iþime yaramaz, ben fikirlerimi genellikle müzik dinlerken ya da yürüyüþ yaparken yakalarým. Ama Blue Velvet'in senaryosu üzerinde çalýþýrken, dört farklý taslak yazmýþtým ve hepsinin finalinde problem vardý. Derken bir gün kendi ofisimden çýktým, yandaki ofisteki biri ile görüþmem vardý. Ýçeriye adým attýðým anda bir gece önceki rüyamý anýmsadým, sekreterden bir kaðýt rica ettim. Yazmaya koyuldum, rüyamda üç minik detay vardý ve her þeyi çözmüþtü. Rüyalarým þimdiye kadar bir kez iþime yaradý. Angelo Badalamenti: Blue Velvet'i yaparken tanýþtýk ve o günden beri bütün filmlerimin müziðini o yazdý. Onunla çalýþma biçimiz þöyle: beraberce piyanonun önünde otururuz, ben konuþurum Angelo bir þeyler týngýrdatýr. Sözcüklerimi müziðe tercüme eder. Bazen, dediklerimi özümseyemediðinde, çaldýðý da bir þeye benzemez. O zaman "Yok Angelo, olmadý" derim. Sözcüklerimi biraz deðiþtiririm, o da notalarýný deðiþtirir ve böyle, böyle bir þeyler yakalar. "Tamam" derim "iþte bu!" Kayýp Otoban: Barry Gifford'la beraber Lost Highway (Kayýp Otoban) filminin senaryosunu yazarken kafamý O. J. Simpson duruþmasýna takmýþtým. Film bir biçimde, bu dava süreci ile ilgili oldu. Aklýmýn almadýðý, adamýn hala gülebiliyor,olmasýydý. Yaþadýk-larýný kafaya takmaksýzýn gidip golf oynuyordu. Bir insan bir þey olmamýþcasýna nasýl normal yaþantýsýný sürdürebilir diye düþünüyordum. Sonra bazý insanlarýn kendilerini korkutan þeylerden kaçmak için zihinlerinin onlarý aldatmasýný ifade eden þu güzel psikoloji terimini buldum "psikojenik füg". Lost Highway bir anlamda bununla ve hiçbir þeyin ilelebet gizli kalamayacðý ile ilgilidir diyebilirim. Mulholland Drive: Bu aslýnda bir TV dizisi olacaktý. Sonu açýk býrakýlmýþ bir pilot bölüm çektik. ABC kanalýndaki karar verecek olan kiþinin sabahýn en yoðun saatlerinde, müthiþ bir telefon trafiði içinde bu bölümü izlediðini sonradan öðrendim. Gördüklerinden
çok sýkýlmýþ, iþte dizi de böyle reddedildi. Sonradan bunu bir film haline getirme þansýný yakaladým. Anahtar ve Gizemli Kutu: Kutu var da, herkesin anahtarý baþka. Inland Empire: Bir gün, sokakta Laura Dern ile karþýlaþtým. Görüþmeyeli uzun zaman olmuþtu. Meðer artýk komþuymuþuz. Dedi ki; "Yeniden beraber bir þeyler yapsak ya". "Kesinlikle yapalým. Sana göre bir rol yazarým. Belki sadece internet için deneysel bir þeyler yaparýz." dedim. Hemen "Olur" de-yince on dört sayfalýk bir monolog yazdým. Yetmiþ dakikalýk bir çekim yaptýk. Performansý olaðanüstüydü, bu kaydý internette yayýnlayamazdým. Oradaki karakterin bir sýrrý vardý ve daha fazlasýný çekmemiz gerekirdi. Ýsim: Filmin oluþma aþamasýnýn baþ-larýndaydýk, bir gün Laura Dern ile konuþurken, eþi Ben Harper'ýn Los Angeles'taki Inland Empire’dan olduðunu öðrendim. Birkaç dakika sonra "filmimizin adý Inland Empire" dedim. Anne ve babamýn Montana'da ahþap bir dað kulübeleri var. Abim bir gün oraya gittiðinde dolaplardan birinin arkasýnda bir kartpostal albümü bularak bana gönderdi. Ýlk sayfadaki fotoðrafýn altýnda "Inland Empire" yazýlýydý. Pelikülün Ölümü: Pelikül benim için bitmiþtir, ölmüþtür. Artýk dijital kameralar ,ile kayýt yapýyorum. Denemelerimi web sitemde yayýnlýyorum. Otomatik odaklý, 40 dakikalýk çekimler yapabiliyorlar. Çok hafifler. Ne çektiðini anýnda görebiliyorsun. Çektiklerini anýnda bilgisayara aktarýp üzerlerinde çalýþabiliyorsun. Her gün binlerce özellik keþfediyorlar, çektiklerinin ve sesin üzerinde oynayabiliyorsun. Film çe-kerken aktörlere komutlar verebiliyorsun. Yarýda kesilmedikleri için rollerini daha baþarýlý canlandýrýyorlar. Komut seslerini ise daha sonra silip atabiliyorsun. Böylelikle onlarýn rollerini daha içselleþtirmelerini saðlýyorum.
"Rosetta Taþý" M.Ö. 196 yýlýnda yazýlmýþ bir taþtýr. Üzerinde ayný bilgi üç farklý dilde yer almaktadýr. M.S.1799 yýlýnda Nil Deltasý'ndaki köylerden biri olan Rosetta (Raþit) Köyü'nde bulunmuþtur.
Düþ Tuzaðý Hatice Vedin Evine giren hýrsýzýn öperek uyandýrdýðý kadýn kocasýný öldürdü.
Sürçük Lisan Aykýrý Kuþ Þu Kitaplarý Bir Soðukta Okuduk: Masumiyet Füzesi, Teker Portakalý, Þairin Fotoromaný, Boztýr Durdu, Fessiz Ev, Beyaz Kule, Tüp Mantolu Maradona, Vadideki Selpak, Tuzlu Kýtalar Atlasý, Tüzüklerin Efendisi, Sarkaç ve Huyu, Org Sokaðý'nda Hýyanet, Kasap Üzümleri, Þöyle Buyrun Zerdüþt, Guguk Duþu, Binek Pýsýrýklarýnýn Müellifi, Lavaþ ve Barýþ, Kendine Ait Bir Soda, Eðer Bir Kýþ Gecesi Bir Solcu, Mahþerin Dört Katlýsý, Unut Atlasý, Huzursuzluðun Bitâbý, Hurç ve Eza, Dorian Gray'in Vesikalýk Resmi, Sezarlarýnýza Tüpüreceðim, Kameralý Kadýn, Rüzgârlý Hayýr, Anna Katerina, Cem Eðir, Madam Bo Hani? Arsýz Lümpen, Gari Öt Baba!, Robin: Son Kuru Zo?, Güllaç Takýmadalarý, Doktor Civan O, Ve Dolgun Akardý Don, Saz Ortasýnda Bölüm, Her Gece Sordum, Feci Halde Leman, Putlar Sofrasý, Elmadað'da Var Bir Yýlan, Kaz Öpme Kuyruðu, Yakýþýk Almayan Sýrlar, Bir Deli Anaç, Gülmeyen Aþk, Kasýlacak Dadým, Bu Kitabý Salýn, Gene olsa gene dokuruz. Sütçü Lisan Ettiysek Affola!
Kitaplar
Filmler
Þarkýlar
Richard Brautigan Amerika’da Alabalýk Avý
Gregg Anaki Mysterious Skin (Gizemli Ten)
Tom Waitts What Keeps Mankind Alive
Antoni Casas Ros Enigma
Yorgos Lanthimos Dogtooth (Köpek Diþi)
Alpay Üçüncü Þahsýn Þiiri
Roberto Bolaño Vahþi Dedektifler
Joko Anwar Kala (Ölüm Zamaný)
Chumbawamba Jacob’s Ladder
Jim Thompson Karanlýk Çökünce Sevgilim
Chan Wook Park Bakjwi (Susuzluk)
Michael Stipe L'Hotel
Dilyan Yaralar Katli Vacip Kitap
Özcan Alper Sonbahar
Deep Purple Hey Joe
Öykü Oyunu:
Bunu oynamak için bloðumuza giderek ikinci sayýmýz için seçtiðimiz fotoðrafa bak-
malýsýnýz. “Kasým Fotoðrafý” baþlýðý altýndaki Mehmet Öztürk’ün çektiði fotoðrafa bakarak, sizde çaðrýþtýrdýklarýndan yola çýkarak bir öykü yazmalýsýnýz. Formatýmýz “Times News Roman” ile 12 puntodur, bir buçuk sayfayý aþmamanýz bizi mutlu eder. E-malimize gönderilen öyküler arasýndan yayýn kurulumuzun seçeceði bir öykü ikinci sayýmýzda yer alacaktýr.
Kelime Oyunu:
Kural çok basit. “Aþaðýda verilenlerin” her birinin sizde çaðrýþtýrdýðý kelimeyi der-
hal karþýsýna yazýn. Aklýnýzýa kelime gelmediði zaman ise o kelimeyi kullanmadan bir soru uydurabilirsiniz. Kendi ürettiðiniz kelimeleri ve sorularý e-mail adresimize gönderirseniz sürprizli oyunumuzun bir parçasý olacaksýnýz. Ýþte o aþaðýda verilenler: Usulca, amber, farklý, yansýma, kelime, acemice, keder, yolculuk, mesaj. Öykünüzü ve kelimelerinizi bekliyoruz. Katýlým için son tarih 30 Eylül 2013’tür. Blog adresimiz: http://aykirikus.blogspot.com E-mail adresimiz: aykirikus@gmail.com
Hazanlýk
Oyun
iþte bu nine / dönüp baktý bana yan gözüne doldurduðu tuhaf bir hýnç / ve bir karýþ kalmýþ nefesiyle sordu:
günlerce düþündüm ve güldüm ( okuduklarým aldattý mý beni bilemedim bari siz söyleyin sevgili okurlarým / okuduklarýmýz aldatabiliyor mu sizi-bizi?
Leyla Erbil 1931 - 2013 Leyla Erbil bir devrimcidir. Hem edebiyatýmýzda yaptýðý devrimlerle, hem de politik kiþiliðiyle bir devrimcidir. Onun yokluðu edebiyatta bir boþluk oluþturdu ve bu boþluðun da kolay kolay doldurulacaðýný sanmýyorum. Onun son yapýtý "Kalan" ise bence bir klasiktir. Ve klasikler bize her okuduðumuzda yeni þeyler söyleyen yapýtlardýr. Kalan'ýn Aydýn Þimþek söyledikleri hep yeni ve her okunuþta yeni derinliklere davet ediyor bizi. Leylâ Erbil yazýnýmýzýn taçsýz kraliçesidir. Onurlu, kimlikli duruþuyla edindiði yeri kendine özel kýlmýþ, her kitabýyla bir öncekinin aþtýðý sýnýrlarýn ötesine geçmiþtir. 50 Kuþaðý'nýn aykýrý ve ayrýksý yazarlarýndan olmakla, dünya ve memleket meselelerini yazdýklarýnýn merkezine koymuþ, bunu yaparken dilini ince ince dokumuþ, böylelikle edebiyatýmýzý yüceltmiþtir. Leylâ Erbil; kadýný kadýnca bakýþýyla ele almýþ, yapýtlarýnýn hiçbirinde kadýna yer vermekten kaçýnmamýþtýr. Cesurdur o; yazýnýn kýyýsýnda dolaþmaktan çekinmemiþ, dilin sýnýrlarýnda gezinmeyi neredeyse bir görev bilmiþ, ona yeni olanaklar katmýþ, yeni ufuklar göstermiþtir. Ýncelikli, iyi edebiyat meraklýsý, edebiyatýn çevrenini deðil çekirdeðini bilmek isteyen gerçek okur için yazan ve yaþamý boyunca yapýtlarýný yarýþmalara göndermemeyi düstur edinmiþ Leylâ Erbil'in ardýnda býraktýðý doyum olmaz kitaplar, bu topraklarýn çocuklarý tarafýndan büyük hayranlýk ve sevgiyle okunmaya devam edecek. Onu saygýyla anýyor, yapýtlarý karþýsýnda þükranla Zeynep Sönmez eðiliyorum.
Bu sayýmýza yazýlarý ile katkýda bulunanlar: Aydýn Þimþek, Zeynep Sönmez, Bülent Serçe, Hikmet K. Yýlmaz, Hatice Vedin, Figen Uður Dölek, Meral Genç, Erhan Sögüt, Ahu Güzeldiyar, Özer Alptekin, Utkun Büyükâþýk, Deniz Moralýgil. Görsel Tasarým: Deniz Moralýgil.