Aykiri kus sayi 4

Page 1


Kolaj Seyahat Mert Öztürk [Þapka takmýþ imgeler, olmayacaksnýz bu sayfalarda, çünkü kibirlisiniz, keyif benim,yoksunuz bu sefer gidin baþka salonlarda dolaþýn,bu satýrlarýn þef garsonu benim.Kaybedenlere ayrýlmýþ bir güverteden bakan, alafranga þapkalýlar ne kadar gerçekçi olabilir ki, tahammülüm yok, satýrlarýma tutunmaya çalýþan eðretilere.] Bir otobüste baþlar öykü, esas kýz altý numarada koridorda oturmaktadýr, esas oðlana baktým ama otobüste göremedim.Bir saniye yolcu edenlere bakiyim, hmm hayýr orada da gençten biri yok. Kýz güzelce eli yüzü düzgün, kumral, yirmilerinde, otobüs kalabalýk, haziran sonlarýndan bir gün, diyelim ki cumartesi. Haftasonu pek ayýrt edilmez kasabalarda, küçük þehirlerde, her gün aynýdýr zaten, yazýn sarý pusludur, kýþýn gri puslu.Pus hep vardýr, üzerine siner insanýn, bir de sessizlik, çoklukla bir sese hasretsindir ama oralý olmaz kasaba takmaz içindekileri, o hep bekler beklemeye alýþmýþtýr; sýkýcýdýr, en az geç kalkan otobüs kadar sýkýcý, esas kýzýmýz saatine baktý ve duyulur þekilde bir off çekti.Yüzündeki ifadeye baktýðýmda sadece gecikmeden dolayý bir rahatsýzlýk görüyorum, sevgilisine kavuþma heyecaný ve sabýrsýzlýðýný yakalayamadým bakýþlarýnda, sanýrým öykünün konusu aþk deðil. Kasaba ve buhran mý? Hayýr o da deðil. Gecikerek de olsa kalkan otobüsteki tüm koltuklar dolmuþ gibi, muavin aralarda dolaþarak bitmek tükenmek bilmeyen sayýmlarýný yapýyor.Sekiz numaradaki yaþlý adam daha þimdiden uyudu. Uðurlamaya gelenlerden bir karý koca el salladý ama göremedim kime salladýklarýný. Kadýn daha çok salladý, zaten erkekler çoklukla aðýr gözükme çabasýndadýrlar. Muavin otuz yaþ civarý olmalý, erkenden yaþlananlardan, sol elini kullanýyor, doldurduðu liste kargacýk burgacýk, yolcular gibi.Keþke gözlerini kapattýðýnda insan, beyninin þalterini de indirebilse, o zaman yumardým gözlerimi ve uðraþmazdým bu detaylarla.Otobüste uyumak zor, ama kolayca baþaranlar var, daha þimdiden beþ, hayýr hayýr dört kiþi uyudu bile ön sýralarda, iç ýþýklarý daha söndürmedi þoför, ne çok da susayan varmýþ. Otobana çýktýk,yaklaþýk yarým saat oldu hareket edeli.Kýz bir kitap çýkardý okuyor."Gertrud" hiç duymamýþtým, zaten kitapla da pek aram yoktur benim. Saf bir güzelliði var bebeksi bir yüzü, esas oðlan þanslý gerçekten. Acý bir fren sesi duyuyoruz kararýyor herþey, sesler,sesler feryat figan baðýrýþlar, devrilmiþ olmalýyýz.Hmm bu þekilde týkanýr kalýr bu öykü, þurdan tekrar baþlayalým. Uðurlamaya gelenlerden bir karý koca el salladý, kýz da onlara karþýlýk verdi uzun,uzun.Bizimkinin anne babasý olmalý, yüzlerinde hüzün var yada çizgileri öyle.Nihayet otobana çýktýk, bir kitap çýkardý kýz okuyor "Demian" hiç duymamýþtým. Farkýnda olmadan kýza bakar buluyorum kendimi, gerçekten güzel, elleri incecik, asil. Tombul bir el örter asaleti diyen bir balýkçý tanýmýþtým. Kendi elleri çatlak yara bere içindeydi, ama hep güzel kadýnlarýn hayalini kurardý, hayalimde hiç hayýr demiyorlar bana, birini getirebilsem buralara, güzel görür gözünüz derdi. Acý bir frenle ön koltuða yapýþýyorum. Yanýmdakinin içtiði su pantalonuma boþalýyor, þoför okkalý bir küfür savuruyor ...keçisi ile biten. Keçiymiþ diyorlar, ama vurmamýþýz kaçmýþ hayvan. Eminim ki üç günlük yola kaçmýþtýr can havliylen. Yanýmdaki özür diliyor, nasýl olsa su diyorum kurur gider þimdi. Yabani keçi bunlar diyor sahipsiz dolanýyorlar buralarda, bu cümlenin sohbete davet olduðu âþikar, hýmm diyerek kibarca reddediyorum teklifini. Çantam geliyor aklýma hemen eðilip bakýyorum, þükür yerinde, kalbim çýkacak gibi oluyor, atýyor atýyor.þakaklarým zonkluyor ya kaybetseydim. Uðurlamaya gelenlerden bir karý koca bana el sallýyor sanki, þaþýrýp gözümü kýsarak bakýyorum, yanýmdaki adamýn tanýdýklarýymýþ, rahat etsinler diye ön sýralara kafamý çeviriyorum, esas


kýzýn elinde bir kitap yanlýþ görmüyorsam " Sidarta" yazýyor, duymadým ama demek ki tahminim doðru, okumuþ eðitimli bir kýz. Kaderi güzel olsun gerisi yalan derler bizim oralarda. Güzele bir sivilce, zengine bir kývýlcým yetermiþ.Sol ayaðýmla arasýra kontrol ediyorum çantayý, her seferinde anlýk da olsa acaba orada deðil mi diye heyecanlanýyorum ve kalbim daha hýzlý atýyor ama bunlarýn hepsi saniyeler içinde gerçekleþip bitiyor, sonunda yasladým ayak bileðimi ön tarafýna, çok daha huzurluyum þimdi.Yanýmdaki su istiyor muavinden, ben de aliyim diyorum. Eskiden otobüslerde sigara içilirdi þimdi düþününce ilginç geliyor deðil mi diye laf atýyorum, cevapsýz býrakmýyor ilk çocuðu doðarken sabaha kadar iki pakete yakýn sigarayý hem de hastanenin içinde içtiðinden bahsederek perçinliyor muhabbetimi ve o dakikadan sonra susmuyoruz gerçekten hoþsohbet biriymiþ, mola yerine nasýl geldiðimizi anlamadýk, çay içmek için birlikte indik þimdi. Elimde çanta ile indiðimi görünce arabada býraksaydýn ya diyor, yok yok böyle iyi diyorum ve o an anlýyorum inmekle hata yaptýðýmý, boþyere dikkat çektim, keþke çay içmeyiverseydim ama boþta bulunup kalktým sonra da geri oturamadým napiyim diyerek avutmaya çalýþýyorum kendimi. "Ne iþ yapýyorsunuz" diye soruyor, bu dakikaya kadar havadan sudan keçiden sigaradan bahsederken iþimi sormasýný çantaya yormak, kötü niyetlilik mi olur diye düþünmeden edemiyorum. Uðurlamaya gelen bir karý kocayý izliyorum, adam üst üste sigara içiyor,çocuðu doðacak gibi otobüsün kalkmasýný bekliyor, kalksa da gitsek artýk der gibi bir ifadesi var yada aþaðý yukarý her kasabalý gibi kronik mutsuz.Ýlgim daðýlýyor o ara, esas kýz otobüse binip hemen iki önümdeki koltuðuna oturuyor çünkü, bir kurþun kalem çýkarýp, saçlarýný tepeden topluyor, ensesi incecik narin. Muavin tek tek sayýyor oturanlarý, nerede ineceðimizi soruyor,arkalardan biri hareket edin de yapýn þu iþleri diye baðýrýyor istifini bozmuyor solak muavin, cevap da vermiyor, aynen devam ediyor nerede ineceksiniz demeye. Yanýmdaki adam sosur konuþmaz bir tip gibi, yine de " epeyce gecikti kalkmasý" diye laf atýyorum, hmm diye cevaplýyor kýsacasý beni rahat býrak demek, geç de olsa hareket ediyoruz derken bir patýrtý esas kýzýn yukarýya koyduðu çantasý düþtü, kimseye deðmeden koridora, muavin hemen alýp uzatýyor açýk olan çantadan bir kitap bakýyor bize Bozkýrkurdu. Daha bir dakika geçmeden hepimizin yüreði aðzýna geliyor ani bir frenle sarsýlýyoruz, ön koltuða yapýþmamak için zor tutuyorum kendimi, noldu noldu derken, keçi çýktý fren yaptým kusura bakmayýn diye baðýrýyor kaptan, sonra hýzlanýyor tekrar,keçi kaçmýþ. Ýyi bari bir þey olmamýþ demeye kalmýyor güüüm diye bir ses çýkýyor, o an önümdeki koltuðun köþesini ve yeri görüyorum sonrasýný hatýrlamýyorum, kýsa bir baygýnlýk yada þok geçirmiþ olmalýyým, saðýmda solumda yaralýlar,otobüsün dýþýndayýz bozkýra fýrlamýþýz yada köylüler çýkarmýþlar,yardým ediyorlar þimdi de, üstüm baþým sýrýlsýklam, uyandýrmak için su dökmüþler sanýrým.Çantama bakýyorum yok inanamýyorum çantam yok eyvahlar olsun þimdi yandým iþte. Bu öykü böyle bitmeyecek. -Heeey siz uðurlamaya gelen karý koca evet evet siz! Lütfen gidin oradan, çekilin yada otobüsün diðer tarafýna geçin hadi hadi çabuk ama fazlaca uzadý çünkü, kusuruma bakmayýn. -Küçükhaným bakar mýsýnýz, sevgiliniz var mý, sizi bekleyen, bir genç adam var mý gideceðimiz yerde? Tamam haklýsýnýz bana ne ama, yardýmcý olun toparlamaya çalýþýyorum lütfen ama.Teþekkür ederim size mutluluklar, biraz kulaklarýný çýnlattýk delikanlýnýn. Yanýmdaki mi? O figürandý, muavin gibi, yada ben öyle hatýrlýyorum. Çanta mý? Ýþte asýl mesele. Çalýndý, gerçekten çalýndý. Ne para vardý içinde, ne mücevher ne o ne bu, sonunu taþýyordum öykünün, güzel etkileyici bir sonum vardý çantamda, itina ile katlamýþ özenle yerleþtirmiþtim dün geceden. Kargacýk burgacýk harflerle dolu sayfalarýmýn çalanýn iþine yaramayaðý kesin, belki de uçak olmuþlardýr þimdiden þanslý keçi önde onlar arkada kovalýyorlardýr Narziss ve Goldmund'ý kimbilir.


Léasspell Mert Þipal Güneþ her sabah onun þarkýlarý ile yükselir, rüyalarýmdaki yansýmasý gözümü gerçeklere açtýðýmda dahi benliðini korurdu. Uzun uzun içimde tuttuðum nefesi yavaþça dýþarý üflediðimde; rüzgâr, saçlarýnýn her teline sýkýca sarýlýr ve kulaklarýna aðýtlar fýsýldardý. Fýrtýnalý akþamlarýn eþiðinde, güneþin son ýþýklarý geniþ bir ovanýn önünde diz çöküp sessizce aðlayan Isolde ile onun gözyaþlarýndan yansýyan ýþýk kýrýntýlarý eþliðinde, son vedalarýný ederdi bu topraklara. Asil bir sesi ancak dikkatsiz bir konuþmasý vardý. Aðzýndan kaçýrdýðý küçük küfürleri ince, tatlý kahkahasý ve utangaç gülümsemesi ile saklardý. Herkesin umutsuz olduðu zifiri karanlýk gecelerde, soðuk tahta evlerimizde yanan meþale ateþi gibi bizi ýsýtýr, kýsýk bir sesle "Devam et, her þey buna deðecek." derdi. Ýçinde yelken aldýðý güçlü fýrtýnalara ve sesinden her defasýnda ürperdiði korkutucu yýldýrýmlara aldýrýþ etmeden herkese, her þeye gülümserdi.

Gözlerinin içine bakabilmek, cenneti ve cehennemi görebilmektir derler. Bunun için kýzgýn demirlerdeki savaþýný, ölümün sýcak þerbeti ile sonlandýrmýþ kýlýçlar, sýkça saldýrýrdý cennetimize… Bizlere cehennemi gösterebilmek için. O soðuk ve derin sabahý asla unutamam, kulaðýmda Isolde'nin þarkýlarý olmadan uyandým. Gücüm gözyaþlarýmýn yanaklarýma usulca akmasýný engelleyemedi. Huzurlu sessizliðimi, çürümüþ, lanetli bir feryat ile sonlandýrdým. Çok eski bir karanlýk büyünün içindeydik; Isolde bir yalandý, bizler hiç mutlu olmamýþtýk…

Benimki mi? Caner Fidaner Saatin alarmý çalýyor galiba. Ama bugün cumartesi, okul günü deðil. O halde bu ses telefondan geliyor. Neredeydi cebim? Hah, komodinin üstünde, saatin yanýnda. Özkan'mýþ arayan. "Alo, günaydýn. Yok yok, uyanmýþtým, sesime bakma. Yeni sayý çýkmýþ, bizim öyküler basýlmýþ mý bu sefer? Birisi mi? Hangisi oðlum, seninki mi, benimki mi? Yaaaaa… Oldu mu þimdi, söyle lütfen. Söyle de bilelim iddiayý kim kazandý. Benim dergiyi bulmam kaç saat alýr þimdi. Kesin seninkini bastýlar, yoksa aramazdýn beni böyle sabah sabah. Tamam tamam görmeden karar vermiyorum." Ne biçim iþ bu? Koskoca þehre edebiyat dergileri getiren iki kitapçý var. Bizim dergi bunda yok, demek ötekinde gördü Özkan. Bereket ikisi de ayný caddede. Saðdaki kebapçýyý geç, koca vitrinli dükkan. Ýþte dergilerin en önünde aradýðým. Kapakta yok ama içeride adým var, benim öykümmüþ yayýmlanan! Sayfasý? 29. Göndereli o kadar zaman oldu ki ne yazdýðýmý unuttum. 8… 12… 18… 24… 26… Burada iþte. Adý: "Benimki mi?" Okuyalým bakalým, nasýl baþlýyor: "Saatin alarmý çalýyor galiba. Ama bugün cumartesi, okul günü deðil. O halde bu ses telefondan geliyor. Neredeydi cebim? Hah, komodinin üstünde, saatin yanýnda…"


Çalý ve Yaðmur Selman Büyükâþýk Devirdim upuzun bir yalnýzlýðý Yeþeren baklalar sürmelendi içimde. Bekliyorum, ýssýz yol kenarýnda Yaðmura hasret bir çalý sabrý. Dinginlik camlarda unutulmuþ buðu Tüten bir bardak çay þimdi elimde Isýnacak içim sarmalayan sesinle. Þöyle salýnarak gel, geç karþýma Aydýnlansýn þaþkýn yüzü masamýn Konuþ, ne istersen anlat, hiç susma Gözlerinin kuþlarýný ben okþarým Delip çýkarken yalnýzlýðýmýn kozasýný Mavi kelebekler coþkuyla aydýnlýða. Kalacak o duru sularda pýrýl pýrýl Zamanla yýkanmýþ iki çakýl taþý ve üþüten Bir esinti kararan masamda sen gidince.

Þizo ve Frenos Utku Gürol Oyalanmadan, geride kimseyi býrakmadan, o vakitte sokakta olmalýydým. Ayný kaldýrýmlarda yürümenin egemenliði üstümde, gördüðüm zatý-aliniz beni büyülüyor, bir anda bitirmek istemediðim bir kitaba bürünüyorsunuz. Bana ufak bir tebessüm atýyor, kiraz renkli dudaklarýnýzý dudaklarýma deðdiriyorsunuz. Yanýnýzda sessiz duruyor, yavaþça, sorun etmeyeceðinizi umarak ipeksi elinizi tutuyorum. Duvara yazý yazan maymunu gözlemliyoruz: "Biz mutlu insanlar deðiliz." Gülüp geçerken, çiçekçi dikkatimi çekiyor. Fiyatýný umursamadan istediðim en güzel çiçeði verince, ikinci kez düþünmeden O'na uzatýyorum. Sevinçle kabul edip, kokladýktan sonra gözlerini açýp bakýyor yüzüme. Yýldýzlara üzülüyorum, gözlerinin özlemini çeken o yalnýz yýldýzlara. Makinelere nazik bir dille hoþ geldin diyerek, koltuðuma geçiyorum. Bakmam gereken raporlarýn biriktiðini fark ederek, iþe koyuluyorum. Ayýn 14'ü gibi, diðer günlerden farký yok. Çalýþan maymunlarýn, sýkýntýlarýný dile getirmesine daha birkaç hafta var. Bitiþ alarmýný duyduktan sonra, el çantamý toparlýyorum. Kabanýmý kuþanýp, makinelere okkalý bir görüþürüz diyerek, tekrar O'nunla buluþuyorum. Adý olmadýðýndan deðil, öyle seslenmeyi seviyorum O'na. O diye. Bu sefer kestane þekeri alýp götürüyorum, karnýmýzý öyle týkýyor ki bir daha yemek yiyemeyeceðimizi sanýyoruz. Evime geçiyoruz, ölü tavuklarýn bulunduðu ayakkabý kutularýný kilere koyuyorum. Marketten aldýðým greyfurtlarý Samsa'nýn kapýsýna býrakýyorum, içeriden teþekkür ediyor. Sevimli bok seni. Koridorun sonunda kendi adýmý duyuyorum, beni çaðýrýyor olmalý. Yanýna gittiðimde, çimlerin üzerine uzanmýþ çýplak halde buluyorum O'nu. Bir sinyal tadý veren bu kývýlcým, bedenimde bütün sarkýk uzuvlarý dikleþtiriyor. Allah ile yalnýzlýðýn uyumu yanýmýzda sýfýr kalýyor. Gelgit sürtüþmesini abartýyoruz, her taraf alev alýyor. Islaklýðýný doyasýya içerken, göz yanýltan resimler gibi önce ayaklarý, ardýndan bir meleðin vücut bulmuþ hali kayboluyor. Allah'a bile emanet etmediðim sen, gerçek deðilsin.


Tanýdýk Gizem Gürses "Tarih tekerrürden ibarettir."sözü yaþanan her olay için geçerlidir aslýnda. Herhangi bir þeyi döngü halinde yaþadýðýmda aklýma gelen ilk þey þudur: "Ýþte yine oldu." Ne gariptir ki bunu çok sýk söylerim. Hele ki þehrin sokaklarýnda kaybolduðumda… Evet, ben en iyi bildiði sokaklarda bile kaybolan o þaþkýn kadýným. Yer-yön duygusu olmayan o nadir insanlardaným. Þu navigasyon olayýndan da pek anlamam. Bundan dolayý sokaklar arasýnda çýkýþ yolu arayan; "Birini bulsam da adres sorsam." niyetiyle debelenip duran; sora sora yine bir yere ulaþamayýp kaldýrým köþelerinde oturup aðlayan o hatun kiþi benim. Kaldýrým üstü aðlama seanslarýmda insanlar bana acýyarak bakar. Ben, onlarýn aklýndan geçenleri duyar gibi olurum. "Aaa! Zavallý kadýn! Kim bilir ne derdi var?"."Kayboldum." diye aðladýðýmý bilseler; gülecekleri uzuvlarýnýn aðýzlarý olamayacaðýný gayet iyi biliyorum. O anlarda bitkin düþmüþümdür, kimseye bir þey soracak halim kalmamýþtýr. Bu lanet olasýca hayatýn taaa içine þey etmek isterim. Sonsuza kadar aðlayamayacaðým için gözyaþý seansým sonlanýnca mantýklý bir iþ yapýp yoldan geçen birini durdururum. Ýþte o gece de öyle yaptým. Gideceðim yeri bir türlü bulamamýþtým. Karþýdan bir kadýn geliyordu. Aðýr adýmlar atýyordu. Yakýnýma kadar gelmesini bekledim. Soðuk olduðu için baþýna þapka takmýþtý. Ýyice yanaþtýðýnda soruverdim:"Pardon! Bakar mýsýnýz? Ben kayboldum. Neresi burasý?" Tam üstümüzdeki sokak lambasý yanýp sönüyordu. Kadýnýn gözleri çok güzeldi. Mýsýr hiyelogriflerindekiler gibi... Nasýl bir yetenektir hiç anlamýþ deðilim. Gözlerinin üzerine muntazam bir þekilde sürme çekebilen kadýnlardandý. Ýlginçtir, gözleri çok tanýdýk geldi. Ben "Bu hatunun gözlerini nereden tanýyorum?" derken lambanýn ýþýðý söndü. Tekrar yandýðýnda kadýn yoktu. Üstüne üstlük beni cevapsýz býrakmýþtý. Valla aklýma mukayyet olamadým. Ayýp evet! Ama söyledim. "Kendini beðenmiþ kevaþe!". Zaten sokak lambasýna da sinir olmuþtum. Ýçimden ona da bir küfür sallamak geldi."Hayýr Gizem! Abartma! Küfür kötü bir þeydir!" dedi beynim. Beynin her dediði yapýlmalý mý? Elbette ki "Hayýr!". Dilim durmadý, hiç zorlanmadan usluluðunu bozdu."…koduðumun sokak lambasý!" Yolun karþýsýna geçtim. Yahu bu nasýl sokak? Þehrin neresine gelmiþsem ortalýkta bir tane insan evladý yok. Dükkânlar da kapalý. Saat o kadar geç mi? Off! Saat takmam ki ben. Telefonun saati var nasýl olsa. Telefon! Gayet mantýklý! Ýþte gecenin tek zekâ pýrýltýsý. Çantamý karýþtýrmaya baþladým. Ah! Þu kadýn nesli! Küçücük çantaya sýðdýramayacaðýmýz þey yok! Ama telefon da yok! Evde býraktým. "Hay ben böyle iþin taaa…". Kafamý oradan oraya çevirip taksi duraðý ararken bir kadýn daha gördüm... Karþý kaldýrýmda yürüyordu. Yanýna gittim. Arkasý dönüktü."Pardon! Hanýmefendi! Buralarda taksi duraðý var mý?" Kadýn bana doðru döndü. " Ayný gözler! Ama üstünde krem rengi montu yok. Kadýn simsiyah giyinmiþ. Bu hatunu göreli 3-4 dakika bile olmamýþtýr. Manyak mý bu kadýn? Neden karþýma çýkýp duruyor; üstündekini deðiþtirerek? Ay bir de konuþmuyor haspam! Saðýr dilsiz midir nedir?" Evdeki kedimin konuþma ihtimali neyse; bu kadýnýnki de o gibi geldi bana. Boyalý gözlerini bana dikmiþ, tren gözleyen öküz gibi bakýyordu. Gayet korkutucuydu. O an ne kadar korktuðumu size anlatamam. Elim ayaðým uyuþtu. Kadýnýn karþýsýna zamkla yapýþtýrýlmýþ gibiydim.Ben böyle iþin gelmiþini geçmiþini…Kadýnýn elinde parlak bir alet vardý. Kaskatý kesildim; kaçamýyorum ki!"Bana deðdirecek onu! Pis sürtük! Deðdire…" "Göz kapaklarým açýk; ama konuþamýyorum. Hala kaskatýyým; sesler duyuyorum. Yerdeyim. Kadýn o iðrenç montunu çýkarttý. Yanýnda bir sürü insan vardý. Etrafýmda sýraya dizilmiþ bakýyorlardý. Kadýn yavaþça bana yaklaþtý. Gözleri gayet tanýdýk. Oradaki adamlardan biri geldi yanýmýza. Kadýnýn sesini duyuyordum."Profesör, 160. Simülasyon için ayný ortamý hazýrlayýn. Saat 10. 00' da


evinden çýksýn. Kaybolma planýna devam edelim. Gece saat 02.00'da eve varsýn. Bu arada gözlerimi tanýdý. Deneðin görsel hafýzasýný hala silemedik."dedi. Yanýndaki yaþlý adam hemen cevap verdi. "Silah simsarlarýnýn kimyasal deðil psikolojik silahlar istemesinin bizi bu derece zorlayacaðýný bilemedik. Onlarýn akýllarýndaki, tek düþünce insanoðlunun anýlarýný yok edip; onlarý kontrol altýnda tutabilmek."Kadýn adamý onaylayan bir hareket yaptý. Kendimi iyi hissetmiyordum. Televizyondaki belgesellerde doðal yaþamlarýný sürdürüp oraya buraya rahatça pisleyebilen hayvanlarýnki kadardý özgürlüðüm. Ýzleniyordum ama olayýn sebebinin farkýnda bile deðilim. Yanýma bir adam yaklaþtý, elinde bana deðdirdikleri o alet vardý. Bedenim aletin temasýyla titredi. Oracýkta uyuyuverdim. 161. Simülasyon "Tarih tekerrürden ibarettir."sözü yaþanan her olay için geçerlidir aslýnda. Herhangi bir þey döngü halinde tekrar tekrar yaþandýðýnda aklýma gelen ilk þey þudur:"Ýþte yine oldu." Ne gariptir ki bunu çok sýk söylerim. Hele ki þehrin sokaklarýnda kaybolduðumda…

Yolcu Müge Buluç 'Anla lütfen' diyebildi, çenesi titreyerek. Yaþlar gözpýnarlarýndaydý. 'Ben çok yalnýzým'. Sözcükler boðazýna düðümlendi . Ne anlatsaydý. 'Anlatsam da, anlayamayacaksýn' mý deseydi? Sustu… Ne kadar beklese de, bazý þeyler hiç deðiþmeyecekti. Kalem kýrýk Söz kýrgýn Kaðýt beyaz Duvardaki resmin altýndaki bitkiye kan damlýyordu. Bitki sürgün vermiþti; açýk yeþilinden 'Bu koltuktan kalkmalýyým', diye düþündü. Çalan müzik kulaðýný okþarken, içinde bir yerleri acýtýyordu. Koltuktan kalktýðýnda, saat kaçtý bilmiyordu. Bilesi de yoktu. . Yollarda tek baþýna yürüyesi ve hatta görünmez olasý vardý. Huzursuzca etrafýna bakýndý. Bilmek -ne eksik, ne fazla-ve o bilme anýnýn huzurunu sonsuzlukla paylaþmak istiyordu. Kendisini uzak kentlerde, hiç tanýmadýðý kalabalýklar içinde dolaþýr buldu. Kaldýrýmda oturan esnaf yüzüne çok tanýdýk bakýyordu. Eski çaðlardan bir arkadaþý sanki. Biraz düþünse çýkartacaktý. Bir yandan, balkonlardaki çamaþýrlara bakýp, evlerde kaç kiþinin yaþadýðýný tahmin etme oyunu oynuyordu. Ýçini ürperten o kaybolmuþluk duygusunun hüznü sarsa da, garip bir tatmin ve yok olmuþluk daha da kendisine çaðýrýyordu. Yürümek iyi geldi iþte-hele pek bilinmeyen bu þehrin sokaklarýný dolaþmak-diye düþündü. Kendisini garda, daha uzak bir kasabaya bilet alýrken buldu. Artýk yüzleri biraz daha zor seçebiliyordu. Kompartmana bir çift oturunca, fýsýldaþma ve öpüþme sesleriyle; içerinin ýþýðý dýþarýyý görmesine engel olsa da, geçen manzaraya bakýyor, trenin ýþýklarýnda gidiyor, gidiyordu. Yeþillikler içinde, daracýk sokaklarý olan, beyaz badanalý evleriyle, bu küçük kasabaya geldiðine sevindi. Sokak aralarýndaki taþ binalarýn kapý ve pencerelerine büyülenerek bakýyor, bu kapýlarýn ardýnda kim bilir kimlerin yaþadýðýný düþünüyordu. Acaba kimler, bu kapýlardan hayata yepyeni adýmlar atmýþtý? Duvarlar kimlerin hýçkýrýk sesleriyle çýnlamýþtý geceler boyu? Bu düþünceyle, gözpýnarlarýnda kalakalmýþ yaþlar aþaðýlara yuvarlanýyordu. Sanki tüm dünyanýn acýsýna aðlayabiliyor olmak, ondaki yalnýzlýk duygusunu da yok etmiþti. O anda, bu kasaba baþka bir yere dönüþmüþ, eski evler deðiþik renklere bürünmüþtü. Evlerin önünde oturan kadýnlar, komþularýyla sohbet ediyor, çocuklar sokaklarda neþeyle koþturuyordu. Bu muhteþem anda olma halini fotoðrafladý. Bisikletli bir çocuk gülerek yanýndan geçti. Bahçelerdeki güller sevinçle kafalarýný uzatýp 'Merhaba' dediler. O gece, Hidrellez kutlanýyordu bu kasabada. Gül dallarýna sayýsýz dilekler asýlacak, bahar atlýkarýncasýndan inip, dallardan meltemleriyle toplayacaktý. Cebine boþ koyduðu, ancak artýk her köþesinde yazýlar ve resimler olan kaðýdý çýkardý, gül dalýna baðlarken, dolunaya göz kýrptý…


Ne Çok Yaþadýk Sevtap Ayyýldýz "Bir þey elden gidince kýymetli olur." Sað elini ileri geri sallýyor bu önemli tespiti yaparken. Merdiven aralýðýnda oturan bana bakarak konuþuyor yukarýya çýkan adam, oralý olmuyorum. Doðru söylüyorsun, diyorum içimden. Olan oldu. Yýllar evvel bir bomba aramýzdan aldý onu. Anma törenleri geri getirmiyor öleni. Merdiven aralýðýnda küçücük bir yere sýðýndým. Üþüdüm, az önce imzalatmak için aldýðýmýz þiir kitabýný koydum altýma. Mermer soðuk. Ýnsanlar aðýr aðýr çýkýyorlar merdivenleri, yer olmadýðýný görüp iniyorlar. Salon kalabalýða küçük geliyor, ödül alan avukatlarýn kývanç dolu aileleri iki el fazla alkýþlamak için yarýþ halindeler. Ben bekliyorum kocamý, salonda; ayakta, inatla direniyor. Tanýdýðýmýz kimse yok, ne ödül alanlardan, ne alkýþlayanlardan. Þiir dinletisi törenden sonra. Erken gelmiþiz. Sýkýldým bile. Bir mesaj yazýyorum oturduðum yerden. "Aþkýndan geberiyorum." Gerçekten! Aklýmda hep o. Çocuk gibi istiyorum onu. Alýn bana, baþka oyuncaðým yok. Ýçerden bir alkýþ kopuyor, daldýðým düþüncelerden sýçrýyorum, sevdiðim mesajýma cevap vermiyor. Kim bilir nerde, kiminle, kýskançlýk diz boyu. Sessize aldýðým telefonu sýk sýk kontrol ediyorum, her seferinde bir küfür kayýyor uzaklara. "Tamam, önceki mesajý geri alýyorum. Oynamýyorum." Ýkinci mesaj. Bekliyorum. Belki uyuyordur. Bu saatte? Ne demiþti, uykuyu zamana yayýyorum. "Mýzýkçý mýsýn?" Nihayet! "Evet." "Peki, ama mesajý geri almak yok." "Tamam, ben gidiyorum zaten." "Nereye?" "Sadece gidilir, bilirsin." Artistik bir cevap oldu. Deliyim ben. Gülümsüyorum kilometrelerce uzaða, merdiven arasýndaki hava akýmýndan rüzgâra, rüzgârdan bulutlara, onun göðüne… Bir adam, az önce ödül almýþ belli, kucaðýnda çiçekler aðýr ve vakur çýktý merdivenleri. Göz göze geldik, tebrik edilmeye açýk, kaçýrdým gözlerimi, çiçeklere daldým bu kez. Ýyice sarýldý çiçeklerine, geçip gitti yanýmdan. Ýki dakikaya kalmadý yukarýda belirdi, ezilecekti çiçekleri kalabalýktan, bu defa hýzla indi basamaklarý. Hadi dedim toz kaldýrma. Ýçimden dedim, duymadý. Ýletim raporu gelmiyor. Þarjý bitmiþ olmalý. Sýkýldým, konuþan adamý görürüm belki diye salona girdim. Þimdi ne olacak, aldýnýz plaketlerinizi, çiçeklerinizi, haksýzlýklarýn üzerine onlarla mý gideceksiniz? Adam bindi arabasýna ve güm! Bombalara engel olacak mýsýnýz? Ödül töreni sona erince insanlar alelacele salonu boþalttý. Þiir kimsenin umurunda deðil. Koltuklar boþ, rahatça oturup ýsýnabilirim. Kocam iþaret ediyor,


yanýndaki yeri. Uysal, itaat ediyorum. Sahneye yukarýdan bakýyoruz, loca deðil de ayrý bir salon sanki geniþ, havadar. Tavana bakýyorum, ne çok yüksek. Kocam elimi tutmaya çalýþýyor. Asabi þekilde çekiyorum elimi kendime. Belediye baþkanýyla çekilen fotoðraftan sonra þiirlere geçiliyor. Bir adam gitarýyla eþlik ediyor. Yumuþacýk bir ezgi doluyor kulaklarýma. Ve benim yaþadýklarýmdan öðrendiðim pek bir þey yok. Hata üstüne hata. "Ýçiyorum." "Ben de þiir dinliyor ve seni düþünüyorum." Ve nasýl yalnýz hissediyorum, yanýmdaki nefese raðmen, býrakýlmýþ bir köþede, yapraklarýnýn tozu alýnmamýþ bir çiçek, boynunu güneþe eðmiþ, iþte öyle yalnýz. "Ne zaman birlikte içeceðiz?" "Sen ne zaman istersen güzelim." Güzelim! Güzel miyim? On yýl önce görecektin sen beni, kilo almadan önce… Ýkiye bölünmüþlük. Belki yanýlsama. Benim yüreðim hain. Her akþam yaban ekmek mi vermiþ, susuz mu býrakmýþ? Bilmiyorum neden, içimden aktý nehirler, köpürdü sular da eðilip bir yüzünü yýkamadý. Elbet akacaktý sular bereketli topraklara. Evimizin duvarlarý ateþ almýþtý bir kere, söndüremedik. Bir þeylerin bittiðini anladýðýnda koþarak geriye dönmek istiyorsun, baþa, en baþa, yüreðinin gül gibi açýldýðý, koklanmaya doyulmadýðýn zamana. Týrnaklarýnla kazýyarak tünel açmak geçmiþe, yeter ki piþman olmayasýn. Bittiðini anladýðýnda gözyaþlarý bile yok, derin bir uçurum! Hadi caným sen de, uyduruyorsun. Caným baþka ten istedi desene! Kocam yeniden elimi tutmak için bir hamle yapýyor. Telefon çantamda titriyor.


Gölgelerin Ýçinden hikmet k. yýlmaz annem sesiyle geceyi dokurdu yazmasýnda iþlemeli oðul kokusu dolardý naðmesi hüzün odalarýna babam her þarkýyý annem için okurdu

isli fanus oynatýrken gölgeleri duvarlarda sarý ýþýk yanardý bulduðum lambanýn ciniydi babam gözlerine annemin saksaðanlar konardý

yüzü babamýn sisli bir orman sakalýný jandarmalar basardý tabakasý koynunda minik kahraman gölgelerin içinden uzaklara kaçardý

kurtulurdu babam lambasýnýn içinde kaçak dumanýna öfkesini satardý seccadesi ýslanýnca annemin anlardým ki Allah bizim evde yatardý

Kýymetlisi Mehtap Çakýr Koltuða çöktü müdür. Teþekkür plaketine baktý boþ gözlerle. Büroda saatin tiktaklarý. Akreple yelkovan yýllardýr kaplumbaða, bugün tavþan. Yarýn ilk gün… Kahvaltý… Öðle yemeði... Akþam yemeði… Ýçinde taþ oldu yüreði.


Balad Baran Can Sayýn

saçlarýna uyurum göðsümden seni geçiririm trenlerle gece. ay vurur erik çiçeklerine. mutlu. beyazlanýr. ölmez aðzýn aðzýma uyar. güz taþýr. bir beyitte nisanýz biz galata'da uzun aðzýný yasla bana gravürüm benim sen beni öpmezsen fatih'in sakalý daralýr. esir düþer surlarýn içinde. bir ozan bir güle çýðlýkken istanbul'da deniz gören bir kadýndan üþüdüm hep. üþümemden anlaþýlýr ki yüzün maðrip'e esmer kýyýdýr bir cuma. ovalara varýyorum ýslýk çalýyorum atlarýmý sürüyorum gök büyük mavi parlak gökçe gidiyorum. ellerini bastýðýn yerde çocuk ýrmaklar akýyor gülüyorum aðzýn eski bir gül yazýtý. yýkýlmaz. ve göller seni iner sarayýma saçlarýný büyütürüm. sabahtýr sesin kadar yumuþak bir andýr ve bir senin adýndýr çiçeklerde ilk açýlan anlarým zonguldak'ta üç oðlan neden polisi döver aþktan


Lar Sevin Ýþleðen Bir sözcüðe gömüldüðümü anladýðýmda büyüdüm ben. O zaman bildim iþte evlenmeye neden bu kadar can attýðýný iki ablamýn da. Evde kalmayý ben de sevmiyordum, deniz diplerinden kum çýkarmayý, yalýn ayak, çamurla dost, erkek çocuklarýyla kan kardeþ olmayý seviyordum. Tomurcuklar açtýn dedi bir gün annem, artýk sokaða çýkamazsýn ulu orta. Sustum. Komþumuz Ýrfan abinin bana bisiklete binmeyi öðreten o kocaman elleri geldi aklýma. (Lar: Ev Tanrýsý)

Lâcivert Yazý Seçil Avcý

kalan kabuklarýný da azar azar kýrýyor su dünya bir yerler ayrýlýr hep ötekinden güvercinler gri su içiyorlar karþý kaldýrýmda eðilmiþ baþlarý dünyanýn plâstik damarýnda yine gök'çe konuþuyorum bugün ben bir mevsim büyü yapmýþ olabilir hepimize belki sen de durup bir anda tam da orada gülmüþsün ya bana içimde þeftali çiçekleri patlýyor olabilir pembe mor duman durduramam neþeli olabilir hatta bazý lâcivertler çocukluðuna bir yaz akþamý bulaþtýysa


Pire John Donne (1572-1631)

Bak þimdi þu pireye; bak da gör iþte, Benden esirgediðin ne denli küçük bir þey. Benim kanýmý emmiþ, sýra gelmiþ seninkine; Ýki kan karýþmýþ bile þu anda bu pirede. Sence de, ne günah sayýlýr bu, ne ayýp, deðil mi; Ne de kýzlýðýn elden gitti yani þimdi? Oysa þu pire, kur falan yapmadan alýyor alacaðýný, Þiþiyor iþte zevkten, birleþtirirken iki kaný. Yazýk ki, biz beceremedik bir türlü þu kadarýný.

Ah yapma, kýyma üç cana birden bir pirede; Evlenme bir yana, daha da öte geçtik biz o pirenin bedeninde. Bu gördüðün pire hem sensin þimdi, hem benim, Hem de zifaf yataðýmýz, nikâh mabedimiz bizim. Ailelerimiz, ve sen, karþý çýksanýz da, buluþmuþuz, Bu kapkara canlý duvarlar arasýna kapanmýþýz. Âdettendir diye beni öldürmek isteyebilirsin ama, Hiç deðilse kendinin katili olma, Üç cinayetle üç günahýn vebalini alma.

Yaptýn yapacaðýný zalim, lafý aðzýma týkadýn; Zavallýnýn kanýyla týrnaðýný kýzýla boyadýn. Senden bir damla kan emmiþ olmaktan öte, Suçu var mý þu pirenin þimdi, söyle? Ama, haklý çýkmanýn gururu okunuyor yüzünde; Diyorsun ki, ne sende halsizlik var, ne bende. Çok doðru; korkularýn ne kadar boþmuþ anlamýþsýndýr herhalde! Ýþte, þu pirenin ölümü senin canýndan ne götürdüyse, Kaybedeceðin onur da o kadar, bana "Evet," demekle.

Ýngilizce’den Çeviren: Bülent Bozkurt


Her Neye Üzülüyorsan, Bekle Geçecek Fulya Gürbüz On iki yaþýndayým ve incecik usul usul yaðan bir yaðmurun altýnda duruyorum. Annem görmeden evden çýkmýþým, evde olmadýðýmý fark eder de "çabuk içeriye gir, hasta olacaksýn" der diye endiþeleniyorum. Anneannemin mavi boyalý penceresinden içeriye bakýyorum. Kuzine sobanýn baþýnda yaþlý ama becerikli elleriyle sobanýn fýrýnýna koyduðu tepsiye bakýyor. Biberli ekmek yapmýþ. Bir býçak alýp ekmeðe batýrýyor. Piþmiþ olmalý ki baþýný sallayýp tepsiyi çýkarýyor. Camý týklatýyorum. Anneannem gözlerini kýsarak karanlýk pencereye bakýyor. El sallýyorum, beni görüp gülümsüyor. Tepsiyi gösteriyor. Bu "Bak ne var burada" demek. Biliyor o ekmeði nasýl da sevdiðimi, görünce sevineceðimi… Çivit mavisi kapýyý açýp içeriye giriyorum. Evin bal, tütün ve ekmek karýþýmý kokusu sýcak bir battaniye gibi sarýyor bedenimi. Bu koku içeriye giren herkese "güvendesin, dünya dýþarýda kaldý" diyor. Rahatlýyorum. Sobanýn hemen yanýnda mavi çiçekli bir minder var. Oturuyorum. Tek kelime etmiyorum. Anneannem tepsideki ekmeði dilimlere ayýrýyor. "Neden üzgünsün?" diye soruyor. Arkasýnda gözleri var biliyorum ama yine de þaþýrýyorum. "Üzgün deðilim" diye yalan söylüyorum. Oysa onun bana herþeyin yolunda gideceðini söylemesine ihtiyacým var. Zaten sýrf o cümle için buradayým. "Her neye üzülüyorsan" diyor "bekle, geçecek." Sözlerinin bir dayanaðý yok. Neye üzüldüðümü bile bilmiyor ama yine de her zamanki gibi içimi ferahlatýyor. "O bilir" diyorum. "Geçecek diyorsa geçer." Üzgün zamanlarým her nedense hep kýþa denk geliyor. Bir yaþ daha büyüyorum sonra bir yaþ daha bir yaþ daha… Kocaman kadýn oluyorum. Deðiþmiyor. Üzülüyor ve mavi pencerenin önüne gidiyorum. Anneannem beni görüyor, içeriye giriyorum. Ve neye üzüldüðümü asla bilmeden "her neye üzülüyorsan, bekle geçecek" diyen anneannemin sesiyle teselli buluyorum. Bunu baþkalarý da söylüyor ama onlara bir türlü inanamýyorum. Bir tek o söyleyince iyi geliyor, bir tek o beni hepsinin geçeceðine inandýrýyor. Dilinde, sözcüklerinde týlsým mý var? Bunu hiçbir zaman bilemiyorum. Bu yüzden belki de onu herkesten daha çok arýyorum. Kýþlarýmýn üzgün günlerini birer kar tanesi gibi savuran o yaþlý kadýný çýlgýnca özlüyorum. "Þimdi mavi pencerenin önüne gitsem" diyorum "filtresiz sigarasýný dudaklarýnda o güzel kadýný yeniden bulsam orada" diyorum. Diyorum demesine ya kederimden ölüyorum. Topraðýn altýnda yatan bedenini düþünmeye bunca zaman sonra bile tahammül edemiyorum. Bunun, dünya var olduðundan beri burada duran bir aðacýn devrilmesinden hiçbir farký yok. Yok. Þimdi odamýn penceresinin önünde oturmuþ, çýplak aðaçlara bakýyorum.


Anneannemin evinin köþesini görünüyor. Kerpiç evin duvarlarý aþýnmýþ, ýssýz pencereleri, yitip gitmiþ bir hayatýn karanlýðýnda, öylece duruyor. Anneannemle birlikte tüm ruhu uçup gitmiþ sanki. Ýçine saklanmýþ çocukluðum, annemin, teyzemin, dayýmýn çocukluklarý, dedemin türkü söyleyen sesi, neþeli kalabalýklarla dolup taþmýþ bu ev, anneannemle birlikte tüm ruhunu topraðýn altýna gömmüþ sanki. Kýþýn ilk yaðmuru tek tük damlarla düþmeye baþlýyor. Evin duvarlarýnda benekler oluþuyor. Kendimi tutamýyorum. Yaðmura eþlik edip anneanneme aðýtlar yakýyorum. Yaðmur artýyor sonra. Ben susuyorum. Geçmiþi geri getiremem biliyorum. Biliyorum bilmesine ya ciðerlerimdeki yangýný ne kadar aðlarsam aðlayayým söndüremiyorum. Kulaklarýmda sesini duyuyorum, "üzülme geçecek" diyor. Bu kez ona hiç ama hiç inanmýyorum. "Geri gelmeyeceksin nesi geçecek" diyorum. Yaðmura baka baka düþünüp duruyorum. Ondan bana kalan ne varsa, kalbimin bir köþesinde sessiz ve huzurla yaþasýn istiyorum. "O da böyle isterdi" diyorum. Mesela "onun þefkatini ve merhametini alayým" diyorum. Ama asýl istediðim o týlsýmlý kelimeleri. "Ben de" diyorum "birini herþeyin geçeceðine inandýrmayý baþarabilsem, bu yeter bana." Nasýl benim her üzüntümde yarama merhem olmuþsa o sözler, ben de öylesine baþkalarýnýn yarasýna merhem olmak istiyorum. "Kendi kelimelerini bulmalýsýn" diyen sesini duyuyorum sonra, "kendi sesini, kendi kelimelerini ve kendi týlsýmýný…" Ama ben henüz o kelimelerin ne olduðunu bilemiyorum. Sonra birden asýl olanýn sözcükler deðil söyleniþ þekli olduðunu anlýyorum. Anneannemin sesini yeniden yeniden duyuyorum kafamýn içinde. Sesindeki tonlamayý, vurgularýný, sesini ne zaman alçaltýp ne zaman yükselttiðini, bedeninin o sözcükleri söylerken nasýl bir inançla sakince durduðunu hepsini düþünüp duruyorum. Uzun ve kederli bir hayatýn içinden süzdüðü bu kelimeleri söylerken aklýndan nelerin geçtiðini az çok anlayabiliyorum. Üç çocuðuyla ortada kalmýþ gencecik bir kadýnýn bekleyiþini, çocuk okutmak için týrnaklarýyla topraðý yýrtan bir kadýnýn kederinin bekleyince geçtiðini biliyorum mesela. Onun nasýl da sabýrla dayandýðýný, diþlerini sýkýp tek bir gün bile þikâyet etmeden durmaksýzýn çalýþtýðýný ve tüm bunlar olurken her kederin zamanýn kucaðýnda yumuþayýp daðýldýðýný da öyle. "Sabýr" diyorum kendi kendime. "Yaþa ve gör" diyorum sonra da. "Sözlerimdeki týlsýmý oluþturacak olan her neyse onu günlerden, haftalardan, yýllardan, insanlar ve olaylardan toplayýp süzmen gerek" diyorum. "Keder" diyor anneannemin sesi kulaklarýmda "bizi deðiþtirir." Ve ardýndan ekliyor, "önemli olan nasýl deðiþtiðindir. Öfkeli bir kadýn mý olacaksýn yoksa þefkatli mi, küfür mü edeceksin hayata yoksa gülüp geçecek misin?" Þimdiye kadar ikisinin karýþýmý olan ben bu kez ölü anneanneme söz veriyorum, öfkesiz ve þefkatli bir kadýn olacaðýma, olup bitene gülüp geçeceðime yemin bile ediyorum. "Yemin etme" diyor ölü sesi, "çarpýlýrsýn." Kahkahalarla gülüyorum. O da bir yerlerde gülümsüyor. Adým gibi biliyorum…


Kýsa Söyleþi

Özer Alptekin: Bu yýl Ýnce Memed'in altmýþýncý yaþýný kutluyoruz. Ýnce Memed deyince onun çýktýðý daðlar geliyor akla. Günümüzde daðlar da insanýn kontrolü altýnda, özgürlük alaný olmaktan giderek daha fazla uzaklaþmakta. Öyleyse Ýnce Memed'i bugün yazacak Yaþar Kemaller için neler söylemek isterdiniz?

Asuman Susam: Anakronik bir soru yöneltmiþsiniz. Ýnce Memed'i Ýnce Memed yapan daðlar kadar zamanýn ruhuydu. "dað" metaforuysa edebiyatýmýzda Ýnce Memed'den önce de çokça kullanýlmýþtýr. Üstelik ayný romantik özelliklerle… Dað demek Anadolu'da eþkýya demektir, söylence demektir, düzen koyuculara baþkaldýrý demektir. Ovanýn düzünde çoðunluðun söyleyemediðini arkasýna dað'ýn hiddetini, koruyuculuðunu, gizemini alan daðlý söyler. Dað kahramanýný içine alýr, yutar ve ondan bambaþka birini yaratýr: idealleþtirilmiþ kahraman. Yaþar Kemal bu topraklarýn yetiþtirdiði eþsiz yazarlardan biri þüphesiz. Bu biricikliði saðlayan pek çok özelliðe sahip. Onun yazarlýk kudreti özellikle geleneði edebiyat zekasýyla birleþtiren tutumunda kendini gösterir. Bu tutumdur ki edebiyatýmýza epik dönem kahramaný sayýlabilecek bir karakteri devlete, feodalizme, sýnýfsal ve toplumsal eþitsizliðe karþý mücadele eden birine dönüþtürür. Daðýn radikal ve anarþizan çaðrýþýmlarý bana sorarsanýz hâlâ anlamlarýný, gizil gücünü koruyor. Akif Kurtuluþ'un Mihman'ý, Haydar Karataþ'ýn Gece Kelebeði ve On Ýki Daðýn Sýrrý, Oya Baydar'ýn O Muhteþem Hayatýnýz romanlarý daðý metafor olarak da metonomik olarak da iþlemeyi, edebiyat dilinden hakikati yeniden kurmayý becerebilmiþ romanlar. Sorunuzdaki daðýn giderek daha fazla insan kontrolü altýna girmesi meselesi hem ekolojik hem de politik veçheleri olan bir sorun bana göre. Bu sorunu çaðýn deðiþen iletiþim ve teknoloji araçlarýndan ve onlarýn kullaným biçimlerinden baðýmsýz düþünemeyiz. Bugün toplum yeni mühendislik stratejileriyle yeniden biçimlenmekte. Dolayýsýyla birey de öyle. Bu bireyin yanlýþ bilinçten kurtuluþu, yani ideolojinin manipülasyonlarýndan kaçýþ her zamankinden zor görünüyor. Hal böyleyken elbette doðaldýr ki yeni bir Ýnce Memed… bu zor görünüyor. Yeni Yaþar Kemaller de öyle… bu çað ve onun dinamikleri baþka. Bu çað kendi yazarýný ve roman kahramanlarýný doðuracaktýr yine de; ama eskinin algýsý, ruhu, romantizmi ve nostaljsiyle deðil. Ondan uzaklaþtýkça, onu kýrdýkça. Yeni çaðýn dili kendine özgü kahramanlarýný da yazarlarýný da kendi duyuþ ikliminin özellikleriyle yaratacaktýr. Bunlar belki, belki deðil büyük ölçüde antikahramanlar olacaktýr. Ama onlar da 20. yüzyýlýn antikahramanlarýna benzemeyecektir.

Bu sayýmýza katkýda bulunanlar: Asuman Susam, Mert Öztürk, Mert Þipal, Caner Fidaner, Selman Büyükâþýk, Utku Gürol, Gizem Gürses, Müge Buluç, Sevtap Ayyýldýz, Hikmet K. Yýlmaz, Mehtap Çakýr, Baran Can Sayýn, Sevin Ýþleðen, Seçil Avcý, John Donne, Bülent Bozkurt, Fulya Gürbüz, Özer Alptekin, Deniz Moralýgil ve Myrna Loy Sanat Yönetmeni: Erhan Söðüt


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.