Calvino'nun tüm yapýtlarýnda hem dilsel bir sürekliliðin hem de arayýþýn izleri görülür. Bir yanýyla klasiklere, geleneklere, metodlara yakýndan bakan, bu deðerlerin içinde kalýp, klasiklerin anlamýný ve amaçlarýný yorumlarýyla çoðaltan bir yazardýr Calvino. Diðer yanýyla da modern zamanlar açýsýndan tepeden týrnaða bir deneyselliktir. Dilde yaptýklarýný, anlama karþý da yapar. Ýçeriði, anlamýn tek boyutlu yönsemesinden çýkararak, katmanlar içinde yeniden kurar. Gerçekle, gerçeküstünün içiçe girdiði, devindiði bir dildir amacý. Calvino'nun çok yönlü bir ayna olmasýnda içine doðduðu kültürel ortam etkili olduðu kadar, politikpsikolojik atmosfer de etkilidir. Calvino'nun çocukluðu, çok renkli bir mekan dizgesi içinde geçer. Bir çok küçük Ýtalyan kentinde, farklý dokularý tanýr. Kýr ve kent arasýndaki farklarý görür, kýr insanýnýn kolay ve yalýn hayatýna karþýlýk, kentlilerin karmaþýk ve hýzlý yaþamlarýný gözlemler. Kýrlarda Ýtalyan köylülerini, küçük burjuvalarýný ve Ýtalyan gelenekleri içinde kalan aristokratlarý tanýrken, kentlerde Ýtalyan burjuvazisini, Ýtalya'da yaþayan Rus grandüklerini, yaþlý Ýngilizleri ve bir çok Avrupalýyý tanýr. Yaþamýn ne kadar kozmopolit olduðunu, ayný amaçlara yönelmiþ farklý yaþam biçimlerinin sýradan ve sýradýþý davranýþlarýna, tercihlerine tanýklýk eder. Ýlk gençlik yýllarýnda dýþarýdan bunlarla biçimlenirken, içeride daha farklý bir katman Calvino'yu biçimlendirmektedir. Calvino'nun anne ve babasý bilim insanýdýr. Doðayý taparcasýna seven bu insanlar ayný zamanda kilise karþýtýdýr, cumhuriyetçidirler. Özgür düþünceli, yeniliðe ve yeni bakýþ açýlarýna sahip, ayný zamanda da eylemci insanlardýr. Calvino'nun içine doðduðu çevre görüldüðü gibi son derece karmaþýk, renkli ve kozmopolit iliþkiler içermektedir. Bir yanýyla gelenekçi ama deðiþime ve dönüþüme açýk, dýþ çevre ile, bilimsellik ile politikliði bir arada yaþayan iç çevrenin bütünleþtiði bir hayat tarzý, tanýklýklar, tercihler ve politize edilmiþ bir ülkenin, bir yanýyla Dünya savaþýna, baþka bir yanýyla da faþizme doðru ilerleyiþinin oluþturduðu karmaþýklýk... Calvino'nun yazarlýk serüveninde üç baskýn ögeden bahsetmek olasý gözüküyor. Ýlki hiç kuþkusuz ki, ilk gençlik yýllarýna kadar içinde bulunduðu doðal ortamdýr. Doðanýn neredeyse tüm renkleri, tüm sesleri, görüntüsüne tanýklýk edip, onlarý paylaþan bir Calvino, zihnin arka alanýna bunlarý yerleþtiriyordur. Diðer büyük etki ise, ailenin Ýtalya'ya döndüklerinde karþýlaþtýðý politik iklim ve yine ebeveynlerin antifaþist kimlik taþýyor olmasýdýr. Bir diðer odaklanýlmasý gereken noktaysa, böylesi toplumsal-siyasal bir deðiþim dönemimde bile özgürlükçü yönelimden taviz vermeyen ve eleþtiri-kýyaslama-karþýlaþtýrma özelliðinin öne çýkarýldýðý bir ortam içindeki Calvino. Musolini'nin iktidarý döneminde anne ve babasýnýn tutuklanmasý, askerlik için yapýlan çaðrýyý reddetmesi, bir süre partizan mücadelesine katýlmasý da onun ilk gençlik yýllarýndan itibaren bir antifaþist olmasýnda etkili olacak ve bu dönemdeki travmalar yazýnsal serüvenin ilk ipuçlarýný ortaya çýkaracaktýr.
Calvino ve Yeni Bakýþ Açýlarý Yazarýn dünyaya dilin içinden baktýðý biliniyor. Ýþte bu dünyayý amaç edinen yazarýn, her cümlesine kuþkuyla dönmesi ve böylelikle tüm metni denetlemesi gerekecektir. Kuþku, yazarý besleyen özelliklerden biridir. Diðer yandan Calvino metinlerinde kuþku, bir tür bakýþ açýsýdýr da. Gerçeðin politize edilmiþliði karþýsýnda, kuþku hem akýlsal hem de sezgisel olarak yeniyi aramaya yönelik bir olanaktýr. Denilebilir ki kuþku, öznenin ideolojik aklýyla çatýþmasý ve çeliþmesini besleyen bir duruþtur. Calvino metinlerindeki deneysellik, gerçeðe karþý geliþtirilmiþ bir tür kuþkuyla baþlar. Özellikle 1960 sonrasýndaki metinlerinde, metni kuran çatýþma, karþýtlardan çok, ayný cinsten olanlarýn çatýþmasýna dönüþmüþtür. Bunda iki yönsemenin etkili olduðu düþünülebilir: Ýlki; genelde Avrupa'nýn, özelde Ýtalya'nýn Aydýnlanma Çaðý etiðinin oluþumunda odak olduðunu biliyoruz. 1. ve 2. Emperyalist Paylaþýmlar'da bu etiði yýkan yine Avrupa'dýr. Calvino'da özellikle 2. Paylaþým Savaþý'nýn yýkýmlarýna ve Avrupa'yý yerle bir eden faþizme tanýklýk eder. Bu durum Calvino açýsýndan ideal aklýn yerle bir olmasýna yol açmýþtýr. Faþizme karþý Komünist bir duruþ sergilemesinde elbette bunun açýk etkisi vardýr. Bir komünist olarak hayata karþý aldýðý insancýl tutum nedeniyle bu kez de 1956 yýlýnda Rusya'nýn Macaristan'a müdahalesinden sonra, üyesi olduðu Komünist partisinden ayrýlýr. Bir kez daha ideal akýl yerle bir olur. Ayný cinslerin çatýþmasýnda ideal aklýn ayrý zaman dilimlerinde yýkýlmasýnýn da etkisi vardýr. Ýþte kuþkuyu besleyen böyle iki tarihsel dönemden geçen Calvino, özellikle 1960 sonrasý metinlerinde þifreleme tekniðini de uygulamaya baþlar. Buna iliþkin, Sandýk Gözlemcisinin Bir Günü adlý öyküsünde kaygýlarýný dile getirir ve çok ciddi bir sorgulamaya dönüþecek olan þu sözleri söyler: Ahlak insaný eyleme zorlar, ama ya eylem boþunaysa… Calvino metinlerinin bir baþka özelliði ise, metinlerin tarih bilincinden kopuk olmamasýdýr. Bunda bilimi, matematiði ve deneyselliði amaç alan bir bütünlük üzerinde çalýþmasýnýn etkisi vardýr. Edebiyatý kendisiyle baþlatmak yerine, kendisinden önce kurulmuþ olanlarla girdiði iliþkilere, burada edindiði deneyimlere de baðlý olmasýna ciddi anlamda önem verir. Masallarýn gerçek olduðunu söylemesi de, atalarýna yaptýðý göndermeler de, klasiklerin neden yeniden yeniden okunmasýna iliþkin vurgusu da calvino için tarihselciliðin önemini iþaret eder. Gerçeðin her þey olmadýðýný da ondan öðreniriz. Gerçek, daima kendisinden daha fazla birþeydir Calvino'da. Böyle olunca da her türlü deneysellik ve dil-kurgu özgürlüðünün sonuna kadar kullanýlmasý kaçýnýlmaz olmuþtur. Calvino'nun edebiyata getirdiði en önemli özelliklerden biri de yazar öznenin çalýþma alanýnýn sýnýrlandýrýlamayacaðýdýr. 1984 yýlýnda Harvard Üniversitesi'nin davetlisi olarak 6 konferans vermek üzere davet edildiðinde, her konferansýna bir baþlýk koyar: Hafiflik, Hýzlýlýk, Kesinlik, Görünürlük, Çoðulluk, Tutarlýlýk. 19 Eylül 1985'te geçirdiði bir beyin kanamasý sonucu yaþamýný yitirdiðinde, ilk beþ konferansýn yazýmýný tamamlamýþ bulunuyordu. Daha sonra bu konferans baþlýklarý bir araya getirilerek Amerika Dersleri adlýyla kitaplaþacak ve alt baþlýðý Gelecek Bin Yýl Ýçin Altý Öneri olarak belirlenecektir. Gelecekte metnin bir zaman deðerinin olabilmesi için yazýnsal önerilerde bulunan Calvino, yazýn dünyamýzýn aynalarýndan birisidir ve bu aynaya her bakan binbir yüzle karþý karþýyadýr.
Cansýz bedeni karaya vuran yazarýn odasýnda içi bitmemiþ hikâyelerle dolu bir ceviz sandýk bulundu. Daha önce iki hikâye kitabýný bastýðý bu yazarýn ürünlerinin öldükten sonra daha çok satacaðýný düþünen yayýncý, (bir akrabanýn ortaya çýkmamasýna da sevinerek) sandýða el koydu. Sandýktan üzerinde yazarýn adý yazýlý sarý bir zarf çýktý. Zarfýn içinde "Sayýn Yazar" diye baþlayan bir not vardý. Yayýncý önce bunun yazara gelmiþ bir mektup olduðunu düþündü ve pek ciddiye almadý. Fakat daha sonra aklýna düþtü, zarftaki metni yazar kaleme almýþ olamaz mýydý? Nottaki yazýyý sandýktan çýkan kâðýtlardaki el yazýlarýyla karþýlaþtýrdý ve bazý benzerlikler saptadý. Emin olamadý. Yazar hayatýnýn son yýllarýnda hemen hemen hiç kimseyle görüþmediði için bu konuyu açýklýða kavuþturacak bir tanýk bulmak mümkün deðildi. Bunun üzerine yayýncý notu el yazýsý uzmanlarýna inceletti. Sekiz uzmandan dördü "Bu yazý yazara ait" derken ikisi tereddütte kaldý, diðerleri ise "kesinlikle onun deðil" kanýsýna vardýlar. Kuþkular giderilemedi. Yayýncý birkaç ay düþündükten sonra ruh çaðýrma iþini iyi bilen bir ekipten yardým talep ederek ölmüþ yazarýn ruhuna gerçeði sormak istedi. Dolunayýn denizi aydýnlattýðý bir gecede kýyýya kurulan yuvarlak masanýn etrafýnda gözleri kapalý altý erkek ele ele tutuþmuþ ruhu bekliyordu. Kimse onu göremediyse de esintisini hepsi hissetti ve ruh açýkça duyulacak þekilde o notu kendisinin kaleme aldýðýný söyledi. Fakat bu cevap henüz soru sorulmadan geldiði için yayýncý ruh çaðýrma iþinin kurgulanmýþ olduðundan þüphelendi. Sonuç, tatmin etmedi. Her ne olursa olsun bu notun kim tarafýndan yazýldýðýný anlamak isteyen yayýncý bir plan yaptý. Yetenekli genç bir yazara iþin baþýndan beri olup biteni anlattý ve yazardan bütün bunlarý yazýya dökmesini rica etti. Ýþte þu anda okumakta olduðunuz hikâyenin bu þekilde ortaya çýktýðý sanýlýyor. Yayýncýnýn bekleyiþi devam ediyor…
ama kimse saatlerce bakmýyor oysa ne çok anlatýr bir akvaryum beni durgun ve kýyýsýz...
Bir kuþ kadar yüksekte, buðulu bir camýn ardýnda yaþlý bir adam, baca dumanlarýnýn sislere karýþtýðý bir þehir manzarasýna bakýyordu. Bu gün hiç kuþ geçmedi, diye düþündü. Pencerenin hemen önüne koyduðu koltuktan bir karýþ kadar kalkýp buðulu camý çýplak elle sildi. Üþüyen ellerini bacak arasýna sokup bir süre ýsýttý. Þehrin sarý sokak lambalarý yanmaya baþlamýþtý. Ýçini kuþsuz gökyüzünün sýkýntýsý kapladý. Boðazý düðümlendi. Yutkundu. Midesinden aðzýna doðru bir sýkýntý yükseldi. Gözlerini kapatýp geçmiþ günlerden birkaç kuþ hayal etti. Bir nokta gibi görünen uzak kuþlar, zikzak çizerek uçanlar, aðýr aðýr süzülenler… Önündeki sehpada duran yarýsý içilmiþ küçük rakýyý tek yudumda tüketti. Ýçerken sýmsýký yumduðu gözlerini açtýðýnda gördüðüne inanabilmek için birkaç defa daha kapatýp açtý gözlerini. Penceresinin beyaz mermerinde þiþman bir erkek serçe vardý. Þaþýrdý. Neþesi yerine geldi. Gözlerini bir kez daha kýrpsa uçup gideceði korkusuna kapýldý. Ne iþi var bu saatte serçenin, diye düþündü. Göz kapaklarýný olabildiðince yavaþ kapatýp açtý. Serçe, bir serçeden beklenmeyecek kadar yavaþ hareket ediyordu. Ýki yorgun adým attý serçe. Geride kalan ayaðýný diðerinin yanýna getirdiðinde þehre yüzünü, adama sýrtýný döndü. Adam göz bebeklerini oynatmaktan bile korktu. Ya kaçarsa, diye endiþelendi. Bana benzedi þimdi, diye geçirdi içinden ve kendine benzeyen bir canlý gördüðüne sevindi, içten içe. Doðduðu günden beri tüm duygularýný yalnýzca içten içe yaþayabiliyordu. Þehre bakan serçe ve adam dilsizdi. Þehre bakan serçe ve adam yalnýzca acayip sesler çýkararak anlaþýyolardý diðerleriyle. Yine içten içe "Güzel bir þehir, harikulade bir manzara, gitme." dedi adam. Serçe, yine bir serçeden beklenmeyecek kadar sakin bir hareketle dönüp adama baktý. Adamýn içini neþe dolu bir heyecan kapladý. Serçede, serçelerdeki sürekli panik halinden eser yoktu. Gözlerine bakan serçeye yaðmurlu bir bahar günü güneþinin doðuþuna bakar gibi baktý. Anladý mý acaba, diye düþündü. Adamýn kalbi hýzla atmaya baþladý. Adamýn göðsü de serçenin göðsü kadar hýzla inip kalkýyordu. Serçe gözlerini kapadý, açtý. Adamýn gözünden kaçan bir sevinç damlasý, önce yanaðýndan kaydý sonra raký þiþesini dudaklarýndan öptü. Yorgun bir serçe, diye düþündü. Aralarýndaki cama ve odadaki ýssýzlýðý arttýran guguklu saatin tik tak sesine lanet etti. Gözbebeklerini bile oynatmadan serçeye bakmaya devam etti. Yaðmur baþlamasa bari, diye geçirdi içinden. Ya cam buhar yaparsa, diye kaygýlandý. Nefes alýp vermekte cimrileþti. Bahar sonu yaðmurlarýnýn ardýndan çýkan gökkuþaðýna bakar gibi, her an kaybolacak korkusuyla daha bir dikkatli baktý serçenin gözlerine. Bu sýrada serçe, adama bakan küçük siyah gözlerini bir daha açýlmamak üzere kapattýðýnda ancak çok dikkatli bakýldýðýnda anlaþýlabilecek birkaç ufak hareketle sallandý ve düþtü. Þehre yaðmayý býrakan yaðmur, adamýn gözlerinde baþladý. O an, birine bu an hakkýnda birkaç kelime söylemek için tüm uzuvlarýný verebilirdi. Fakat ne uzuvlarýný isteyecek ne de söylediklerini duyacak biri, yoktu. Ne zamandýr yalnýz olduðunu bile hatýrlamýyordu. Boðazý yýrtýlýrcasýna anlamsýz sesler çýkarmaya baþladý. Hýçkýrýklarla, haykýrýþlarla kesilen anason kokulu nefesi camý biraz daha buðulamaktan baþka bir iþe yaramadý. Yan dairede ise yeni evli çiftten diþi olaný, erkek olana doldurduðu suyu verirken "Yine baðýrmaya baþladý dilsiz deli!" dedi. Erkek, diþisine gülümserken uzattýðý bardaðý aldý. Önce erkeðin yüzündeki gülümseme, sonra bardaktaki su, son olarak da dilsiz delinin hayatý, bitti.
Sigarasýný yakýp tren raylarýna oturdu. Varlýðý düþündü. Sonra yokluðu… Bir iki saniye. Hepsi o kadar. Sonra da dumana sarýp düþündüklerini, boþalttý. Duman kývrýlarak aktý karanlýða, daðýldý, yok oldu. Yok olan her þey gibi koca bir boþluk býraktý arkasýnda. Boþlukta sýrý dökülmüþ bir ayna Akrebi düþmüþ bir saat Bir de boþ çerçeve Camýnda fotoðraf gölgeleri Raylarýn tahtalarý sökülmüþ. Paslý demirlere çiy düþmüþ, bir kadýn eþarbý dolanmýþ aðacýn dallarýna. Aðaç kurumuþ. Kadýn kim bilir hangi vagonda, hangi adamla, hangi ümidi altýna sererek… Belki hüzünle Belki isteyerek Belki Zorla Tükürdü. Ciðerlerini yeniden dumanla doldurup boþalttý. Gökyüzüne baktý, isteksizce parlayýp sönen birkaç yýldýz… Sonra, indi yeryüzüne. Eskiden tinerci çocuklar olurdu buralarda, köþelere sinmiþ þarapçýlar. Bazen piyasasýný yitirmiþ yaþlý orospular. Boylarýndan iri çuvallarla eskiciler. Yoklar. Kediler de gitmiþ. Ýyi. Gitsinler. Yönünü yitirmiþ insanlar kalýr artýk bu kentte. Ayný sokaklarda, ayný duvarlara bakarak dönüp duran, boþluða susan, ýþýktan kaçan, yüzlerini talan ettirmemek için gözlerini baþkalarýndan kaçýran insanlar… "Ýnsan bütünleþtiði kentte hep kendi ayak izlerinin peþinden gider " demiþti. Kim? Hatýrlayamýyor. Bir meyhane masasý belki, bir genelev odasý ya da ihtiyar sahaf… Öldü mü? Sakallarýnýn arasýndan harfler dökülen, toz kokulu adam. Bilge. O söylemiþtir muhakkak. O adamlar da gittiler kendi izlerinin peþinden. Yoksa her yer bu kadar karanlýk olmazdý. Kaç demiþlerdi. Durma buralarda. Burasý azar azar öldürür insaný. Yaþadýðýný sanýrsýn. Sonra bakarsýn her gün gezdiðin yerlerde sana ait yüzlerce mezar. Onca kalabalýk arasýnda yoksun. Onca gürültüde sesine saðýr bütün kulaklar. Git buralardan. Eðer þimdi gitmezsen, gitmek için karar verdiðinde bütün yollarýn kapanmýþ olduðunu göreceksin. Demiþlerdi. Gitmedi. Bir gece Rüzgâr'ý tek býçak darbesiyle yýktýlar. Karanlýk kýyýlar çizerdi daha çok. Kýyýda bekleyen yalnýz kadýnlar… Çýplak Hüzünlü ve esmerdi hepsi Çoðu bir embriyo gibi iki büklüm dururdu. Kendilerini doðurmak isteyen umutsuz kadýnlar… Öyle demiþti Rüzgar. Býçak kalbinde, çizdiði kadýnlar gibi düþmüþtü yere. Elinde fýrçasý, gülümseyen bir yüzle. Soldu bütün renkleri. Meyhanede sandalyesi boþ kaldý. Gitseydi iþte o günlerde giderdi. Gitmedi. Suzan ise bir not bile býrakmadan atladý Rüzgâr'ýn çizdiði denizlerin birine. Tuhaf kadýndý. Ýkisiyle içer baþkalarýyla yatardý. Her gece baþka bir kediyle gelirdi kucaðýnda. Sakat, kör, hýrpalanmýþ olurdu hepsi. Kediler yer, kendisi içerdi. Siyah deri çantasýndan þiir kitaplarý eksik olmazdý Suzan'ýn. Raký gözlerinde buðulanýnca, boðuk sesiyle þiirler okurdu. Aðzý bozuktu. "Koduðumun þairleri" derdi, "bir de yazdýðýnýz gibi yaþasanýz bu dünya bu kadar boktan olmazdý." Hangi dalga sesine aldandýysa… Atladý iþte. Su býçak kesildi, yardý gövdesini. Al köpükler vurdu kýyýya. Bir çocuk çýkýp dedi ki : "Abla bir kuþ kýlýðýnda uçtu denize. Ak gövdeli bir kuþ. Ondan bu kadar güzelmiþ." Polis kayýtlarýna geçmedi bu; fakat doðruydu söyledikleri.
Sonra kediler de bir bir eksildi sokaklardan Þairler meyhanelerden Meyhaneler kentlerden eksildi. En çok da duvarlarýna kazýlmýþ þiirler öldü. Þiir ölürse nereye sýðardý, kediler martýlar ve kadýn? "Ya ben" diye düþündü, "sýðamayacaðým kadar daraldý bu kent. Sesi, rengi, kokusu deðiþti her þeyin. Raylar çürüdü. Yeni bir hikâye girmiyor kapýsýndan içeri." Gitmek, kendini haber verirmiþ meðer. Kalktý yerinden. Bitirdiði sigarasýný raylara býraktý. Vagonlara baktý. Sonra aðaca dolanmýþ eþarba. Yürüdü. Karþýda kent, kandilleri yakýlmýþ bir mezarlýktý.
Bugün burada 37. senem. Burada bu hayvanlar parkýnda, dört duvar arasýnda, cinnet yuvasýnda tanrýlarý eziyorum. Tek tek! Kartal yuvasýnda, inler cinler, karabasanlar; rutin bir gün daha! Elim kolum baðlý, ama zihnim açýk, tutkularým dizginlenemez þekilde! Onlar yukarýda tanrýlar gibi yaþýyor. Tanrýlar demiþken anlýyorum seni de -hem de- çok iyi anlýyorum tanrým(!) Bozma sen keyfini, rahat otur tahtýnda. Ölünce seni de öldüreceðim! … Bugün akýl hastanesinde 72. günüm. Saçlarýmý kestiler. Boðayým, kýrmýzýyý görmüþ kadar öfkeli! Tek isteðim birkaç damla þarap. Ýnsan unutulursa ölmüþ müdür? Yoksa insan unutulmuþsa yeniden doðmuþ mu sayýlýr? Ben burada eriyorum, ben burada tamamlanýyorum, ben burada oluyorum, yaþadýðým her gün biraz daha ölüyorum! Dün gece rüyamda küçük bir piç gördüm. Çýðlýklarýný duyar gibiyim. Aðladýkça içine eriyor, mum gibi. Bildiðiniz piçlerden deðil o. Kendine de babalýk yapabilir, zeki bir piç bu. Uykuyu özlemiþ ama çok susuyor. Sevgiye susuyor. Çýplak yüzüyle karþýmda duruyor. Uçuyor, uçuyor. Düþeceðini biliyor. Kusuyor. Yalan bile söyleyemiyor… "Atlarsam ölür müyüm?" diyor. Kendini sýkýyor. Fazla sýkýyor. Atlýyor ama uçmaya devam ediyor. Sýradan, maskesiz. Gürültü çekiyor onu. Karanlýðýn, parlak ýþýklarý bu. Bulutlarýn ardýndan yýldýzlarý görüyor. Yýldýzlara uçmayý bile denedi. Ama düþtü yine. Ölmedi. Dibe de vuramadý. Yazýk, arafta þimdi.
Kalbimle ayný ritimde Titriyor Avucumdaki su tanesi
37 yaþýndasýn sevgili Vasa Radovanovic 37 yaþýnda ve hâlâ yýrtýk kotlar giyiyorsun. mersedese biniyor arkadaþlarýn, ev ve kariyer yapýyor, para biriktirip çocuk büyütüyor; sen þiir yazýp futbol maçlarýna gidiyorsun. oy bile vermiyorsun ve 37 yaþýndasýn dostum Vasa Radovanovic 37 yaþýnda ve hâlâ yýrtýk kotlar giyiyorsun!
Çeviren: Erhan Söðüt
Vasa Radovanoviç (Belgrad, 1961-Sýrbistan)Yazar, punk, müzisyen, yeraltý sanatçýsý. Sýrbistan Yazarlar Derneði üyesi. 1983 yýlýnda Punk Rock oluþumu Gresnici içinde yer aldý, grup bir ay önce 30. yýlýný kutladý. Eylül 1986 "Oprem dobro!" fanzini çýkardý. Oprem Dobro! fanzin'in 80'in üzerinde sayýsý yayýmlanmýþtýr. 2006 yýlýnda Ýngilizce Haiku Özel Ödüllerini aldý.
Son bir dileðim olsun gitmeden evvel: ey yüce gönüllü okur! yak bu kitabý asýl anlatacaklarým bunlar deðildi kendi kanýmla yazmýþ bile olsam anlatacaklarým bunlar deðildi rastlamak zor benimkinden hüzünlü bir hikayeye kendi gölgem oldu yýkan beni: sözcüklerim intikam aldý benden.
Affet beni ey okur, güzel okur Eðer þefkatle bir kucaklamadan veda edersem sana, yarým kalmýþ kederli bir gülücükle giderim, belki de bundan ibaretimdir zaten. Ama dinle son sözümü: siliyorum tüm söylediklerimi, en yakýcý haliyle bu dünyanýn geriye alýyorum tüm söylediklerimi
seneler evvel geçerken, akasyalarýn sarýp sarmaladýðý bir sokaktan öðrendim bir ahbabýmdan, herþeyi bilen daha yeni evlediðini dedim ki "kalmadý aramýzda bir þey zaten sevmiyordum ki onu" - benden daha iyi bilirsin bunu sen ama yine de ne vakit akasyalar açarken - düþünebiliyor musun? ayný his gelir bulur beni hani kalbimi, tam ortasýndan delerek geçen baþka biriyle evlendiðinin haberi Çeviren: Deniz Moralýgil Nicanor Parra: Eylül 1914 Þili doðumlu matematikçi, fizikçi ve þair. Kendisini karþý-þair olarak tanýmlamaktadýr. Roberto Bolaño'nun en önemli bulduðu yazarlardan biridir. Nobel Edebiyat Ödülü'ne birkaç kez aday gösterilmiþ, 2011 yýlýnda Cervantes Ödülü'ne layýk görülmüþtür. Konuþmalarýný “Geriye Alýyorum Tüm Söylediklerimi” adlý þiirle sonlandýrmaktadýr.
"Sen neye inanýyorsun?" Kýzýn sesinde sahici bir merak týnlamýþtý. Erkeðin bir elinde makas, diðerinde bir fotoðraf vardý. Bir an duraksadýktan sonra, fotoðrafýn içinde gezinir gibi cevap verdi. "Herþeye" Dilini belli belirsiz dudaklarýna deðdirerek makasý resme daldýrdý, mükemmel bir daire kesti. "Niye yaptýn þimdi bunu?" Fotoðrafý birkaç ay evvel yaz tatilindeyken çekmiþti. "Böyle daha iyi oldu." Özür dilemeksizin geri verdi resmi. Kýz resmi anýnda çantasýna attý. Eve gidince kestiði diðer resimlerin arasýna kaldýracaktý. Onunla bir yýl önce Ýstiklal Caddesi'nde tanýþmýþtý. Tertemiz týraþ edilmiþ yüzündeki telaþsýz, huzurlu gülümsemeye kapýlmýþtý: tüm iþlerini tamamlamýþ gibi bakýyordu. Hep gömlek, pantolon süveter, üzerine blazer ceket giyer, elinde bordo renkli, içi boþ bir bond çanta olurdu. Kýz eski bir apartmanýn fotoðrafýný çekmek için geri geri gidiyordu ki çarpýþtýlar. "Mükemmel birisin" dedi kýza. Oysa zannettiði gibi mükemmel deðildi. Geri geri giderken insanlara çarpmasý bir yana sol göz bebeðinin kenarýnda elâ ile lacivert arasý lekeli bir bölüm vardý. Yine de kýzýn içi eridi. Kýpkýrmýzý oldu. Ayný sözü ikinci kez söylediðinde erkeðin yataðýndaydýlar. Kýza arkasýndan sarýlmýþtý, baþparmaðý ile çiçek aþýsýnýn olduðu yeri belli belirsiz okþuyordu. Ýliþkileri bulmaca gibiydi. Erkek geçmiþinden bahsetmeyi sevmiyordu. Her yerden boþluklar çýkýyor bir türlü dolmuyorlardý. Bir keresinde Kocaeli'de doðup büyüdüðünü kaçýrmýþtý aðzýndan. Gelecekle ilgili planlarý da yoktu. "Yarýn ne yapacaksýn?" diye sorduðu bir gün omuzlarýný silkerek "Ne önemi var?" demiþti. Kýzý evinin kapýsýna kadar getirir ama içeri adýmýný atmazdý. Erkeðin evinde buluþuyorlardý. Ýþi gücü yoktu. Ama hep bir yerlere yetiþir gibi kalkýp giderdi. Fotoðraflarla dolu bir kutusu vardý. Hepsi kendi resimleri… Güneþlenirken, yürürken, denize bakarken, içki içerken yaz fotoðraflarý… Ceket, pantolon, süveter ve bond çantalý kýþ fotoðraflarý… Yüzünün olmasý gereken yerde ise hep mükemmel bir daire. Her biri için bahanesi hazýrdý: yok burnuna sinek konmuþ, yok gözleri þaþý çýkmýþ. Kesip atýyordu kendini resimlerden. Bir gün "ne bekliyorsun hayattan?" diye sordu. Öyle bir baktý ki kýza, kýz yanýtý bildiðini zannetti. Cevap yerine "Ya sen?" diye sorarken sol gözüne dikkatle baktý kýzýn. Zor bir soruydu, düþünmeden yanýtlayamazdý. Telaþla toparlandý erkek, "gitmem lazým" dedi. Gideceði bir yer yoktu. Ýkisi de biliyordu. Yine de gitti. O çýktýktan sonra yastýðýn üzerine "Artýk görüþmeyelim" yazýlý bir not býrakýp evine döndü kýz. Sabah çýkarken paspasýn üzerinde bir fotoðraf buldu. Bir kadýn, bir de erkek. Bankta oturmuþlar, aralarýnda bir sokak kedisi mýrýl mýrýl ve omuzlarýnýn üzerinde daire biçiminde kesilmiþ iki mükemmel boþluk.
20 Ýstersin, istersin, korkarsýn, vazgeçersin, yapamazsýn. 40 Ýstersin, istersin, istersin, istersin, korkmazsýn, istersin, istersin, yapamazsýn, vazgeçmezsin.
“Bir þeyi þiddetle arzulamak ruhunu baþka þeyler için kör etmektir.” Demokritos
Ve o günden sonra bir çeþit körlük haline dönüþen yaþantýmýn bana bahþettikleri daha da fazlalaþtý. Artýk gerçekliðin güzel görünüþü beni ayartmaya yetmeyecekti ruhumu saran bu kör edici güzelliðin karþýsýnda. Nitekim bu ihtiyari bir körlüktü ve ben ondan baþkasýnýn beni büyülemesini istemiyordum. Mutsuzluk ýrak olmalýydý ve mutsuz da deðildim bu kez. Aklýmdan geçen son cümleleri bir ilkmiþ gibi sýralayarak içimden sustum."Çýrpýntýsý bir þiir olsun yüreðimin ve rüzgâr sahiplensin kelimelerini, ýslak düþlerimiz o rüzgâr ile titresin." Belki de bu sýcak günde tek ihtiyacýmýz birazcýk üþüme hissiydi.
Ben en doðurgan çaðýnda Bir yosma asi kaltak kalk! Karanlýkla kýyýlýr Bu kanlý nikah Þeytan þahit Tanrý yok/saydý bizi Lanetinde peygamberlerin küfürlendik
Ne çeþit bir cehennem? Dilimde katran koyusu kan Tuzlu yaralarýyla silik cünüpkar
Ben!
Zarlarýmýzý deldi
Yedi çocuklu anneden doðurgan Bir yosma asi kaltak
gece Hamam böceklerine döllendik
kalk!
Geniþledi karnýmýz Kara delikler oluþtu içimizde gözlerimiz; Führer'i kýskandýracak mavilikteydi Yahudi çenelerimiz Aðlama duvarýnda kýrýk dökük yanmýþ güneþe uzanan ellerimiz
Kelimelerle oynaþ Seviþ ecinnilerle Ýþportadan düþme bu ruhu Sat! bedenini karanlýða tak/as…
telefon açýlýþ þifresi, bilgisayar þifresi, mevzuat sitesi açýlýþ þifresi, facebook þifresi, hotmail þifresi, kredi kartý þifresi, ikinci kredi kartý þifresi, paramatik þifresi, alo bankacýlýk þifresi, internet bankacýlýðý þifresi, müþteri numarasý, gizli soru, e-devlet þifresi, apartman giriþ kapýsý þifresi, çantanýn þifresi, spor salonu giriþ þifresi, elbise dolabý þifresi, mesleki karne numaram, ssk numaram, mernis numaram, adresim, annemin kýzlýk soyadý, babamýn… evli, iki çocuk babasý, ingilizce bilir, evime nerden gidebilirim?, lütfen buralarda bir tuvalet yok mu!
Öykü: Figen Uður Dölek Fotoðraf: Sabri Þiriner Düdü, derim, bir tek ben derim, -söyle kuzum, derse, hele -de sürmelim, derse, bir solukta döküveririm içimi; Ümmü Gelin'in kýnasýndan al dalgalý þekeri týkýverdim mi aðzýna; everttirme beni, dediðim günkü gibi; damaðýnda eriyene dek söyleme bir þey, dinle beni Düdü, derim, vallahi bu son! Kahvesini acý koyulturum, su eksik, tepsi örtüsüz; -tadýný sen getireceksin diyorsun bana ha, bakýþýný iki kaþýmýn ortasýna diker, mutlaka -alma sakýn onlarý, yay gibi, tü tü'nün lafý dolandýrmasýnda bir iki soluklanýr; -eee, derse, baþlarým hemencecik; yok, fincan kulpundan, sigara zuladan, çökerse asmanýn dibine; bir sus hem de uzun sus'tur bu, öylece beklerim, çýplak sedirin sertliðinde. Bir duman, bir fýrt bozulmazsa sýra iyidir de -söyle derse, hayýrsýzýnkini, eyvah ki eyvah; ses titrer, göz bulanýr, hangimiz önce durulur, kim kimi eyler, bilinmez; yarýsýna bile gelmeden, yeter der eli, basar izmariti kökün dibine, suçlu o ya kaçtý gözüne gözüne, Düdü, ne gün bitecek bu türkü, derim, düðününde Deli Kýz, düðünde, der, de; üstüme almam, savururum yeniyetmelerin düþlerine. DÜDÜ, derim, anlar iyice daraldýðýmý; yapýþýrým yamacýna, kala kala bir damlalýk sabýr kalýr, o hep kalýr. Dizimi dizine verip açarým ellerini duaya, koynumdan düþer avuçlarýna ucu hep kanlý o bakir yemeni, kuzguni; GÝTmeliyiz düdü, hani günü gelince, dedin durdun da getiremedin bir türlü ya düdü, dün gece beþ uzun, iki kýsa çýnladý GEL, o geceki gibi; kaným sendendir huyum, suyum ama talihim benzemesin be düdü, yapýþýp kalmayayým sandýða, kýzma, korkak diyemem sana, asla! Bak bu gece düðün-dernek, oðlan tarafý, hazýr gelin alayý, yönünü tutmuþ denize, gittik gittik son þansýmýz, bekliyor düdü, derim, sensiz gidemem, eðdirmem baþlarý aþaðýya, ablamdan sonra bir daha. düdü sen götürürsen beni; kocaya, diyemezler; daða, hiç diyemezler; deseler deseler okula; peþi sýra, kýz kýsmýsý hele bak sen'le kurtarýrýz belki düdü, bir tek sen, sensin bunun çaresi; dikilsen, bize mi kaldý çoraðýn tapusu'yla karþýsýna, biz de düþsek bereketine güneyin, kendim doðurmuþ gibiyim, senden çok emeðim, desen, sana da, desen, helal etmem hakkýmý, herkesten neyi eksik? An bu an, bundan sonra ne der ne yaparsýn, bir þey diyemem, hiç yaþamadýk, bilemem düdü'm, eþi evde elindekinin, boynuma dolanýr bu gece, bir ucu sende, bir ucu bende; halayda dönerse bu, kara'nlýk, benim için de baþlar, yalnýz ahýrdaki çivi tanýk, dersen ki düðün beyazdýr, yakýþýr kýza kýzana, ötesini sen bil artýk! -DELÝ KIZ BU DÜRÝYE, DUVAK TAKMIÞ BÝLEÐÝNE!
Utkun Büyükâþýk: "Benim için de okuduðum bütün kitaplar tek bir kitaba çýkar" diyor Calvino, Bir Kýþ Gecesi Eðer Bir Yolcu adlý kitabýnda. Siz ne dersiniz bu saptamaya? Hayri K. Yetik: Sorunun aklýma getirdiði, "hepimiz Gogol'ün paltosundan çýktýk" ya da "felsefe tarihi Platon'un dipnotudur" önermeleri Todorov'un Poetikaya Giriþi'ndeki "metinlerin oluþu metin olmayan bir þeyden yola çýkmaz; aslýnda konusu olan þey bir söylemden baþka bir söyleme, bir metinden baþka bir metne giden bir dönüþümdür*" saptamasýyla da buluþturulabilir. Bu alýntýlardan anlaþýlacaðý üzere kastedilen özgünlük/yaratým deðil, üretimdir. Ve içkin bir ereksellik sözkonusu; ancak ereði, ütopya veya bir kanon yerine metnin kendiliði olan. Ýçeriðe iliþkin bu önermelerden kurguya gelelim: Bilineceði gibi kimisi yalnýzca üç kurgu vardýr der, kimisi dokuz. Otuz veya altmýþ altý kurgu çeþidi sayanlarý da vardýr. Doksan dokuz diyenler de bulunabilir. Anlatýmý/uslubu kurgunun bir katmaný olarak deðerlendirecek olursak birden harfler, sözcükler, sözceler hâlinde bir saçýlma canlanýr gözümüzde... Açýlýmýný bunun, Mallermé'nin "kitap, harfin mutlak geniþlemesidir" benzetmesiyle sürdürelim. Sonra da harf kapýsýndan yola çýkarak Calvino'nun Beþinci Okur'unun önermesinin þerhine geçelim. Bir düþünün, harf, ses veya yazý kendileri olarak ne çok yinelenmiþtir. Bütün harfleri kümeleyecek olsanýz yirmi dokuz küme oluþur, her biri bir kumsaldaki kadar kuma denk. O zaman sorulacaktýr: Bu sonsuz çaba niçin? Klasik imgelem içinde yanýtý bunun hakikate varmaktýr. Modernitenin determinist, pozitivist tasavvuruyla yanýtlanacak olursa söylenecek þey þu olabilir: Özgün bir yaratým ortaya koymak. Hakikat nedir? Felsefi oylumuna kalkýþmadan söyleyelim, dünyanýn anlamýdýr, varsa eðer. Klasik çaðlarýn teolojik ve teleolojik tasavvurunda mutlak bir anlamý vardýr dünyanýn ve amaç ona varmaktýr. Onun anlatýsý bir kanondur, hiza mesafeyi ona göre belirlemek gerekir. Kimi heterodoks tasavvurlar da doðayý konuþan bir insan gibi algýlar ve onu kanon sayar. Modernitenin de bir anlamlar dünyasý vardýr. Ancak klasik algýnýn tersine teleolojik/erekseldir, ama göksel/teolojik deðil, özdekseldir/dünyevidir. Postmodern düþünürler ikisini de bizi ilgilendiren yanýyla yazýnbilim baðlamýnda sorgularken anlamýn bir saymaca olduðuna dikkat çekerler. Onlara göre büyük anlatý bir bukaðý gibidir; çünkü Robert Scholes'in deyimiyle "anlam hiç durmayan bir mekiktir. Bir yandan yapýtýn diliyle yapýtýn içinde olmayan ama yapýtýn gerçekleþmesi için gerekli olan bir baðlamlar aðý arasýnda sürekli bir gidiþ geliþ." Derrida da anlamýn metinsel boþluktan sürekli ve deðiþken biçimde fýþkýrdýðýný, baþka baþka göründüðünü söylemek ister. Anlam bu kadar deðiþkense onun dýþavurumu/zahiri hâli de öylece deðiþken olur. Bu durumda sonsuz görüngüler/görünümler, biçimler olabilir gibi bir izlenim yaratýr bu da. Ama, elimizdeki malzemenin kýsýtlýlýðý buna olanak vermez. Ayný M'leri, ayný K'leri kullanýrýz; hepimizin sözcükleri ortaktýr. Daha önemlisi beynimizde bir habikus var yok ya da imgelemin sýnýrsýzlýðý ayrý mesele gerecimiz sýnýrlýdýr. Ama sözcüklerin ve harflerin konfigürasyonu sýnýrsýzdýr. Burada sözü Ricceor'a býrakabiliriz: "Zamanýn anlatý aracýlýðýyla bir arada þekillenmesinden/konfigürasyondan çok, yeniden þekillenmesi/refigürasyonudur. Bu yeniden þekillenme bizzat hayatýmýzý, onun hakkýnda anlattýðýmýz gerçeðe uygun yahut kurgusal hikâyelerin hepsinin sonucu
kýlar. Ýçinde bulunduðumuz duruma baðlý deðiþimlerle gündeme gelen bu yeniden þekillenme kiþinin kendisinin yine kendisi tarafýndan sürekli bir yeniden ele alýnmasý anlamýna gelir. O tür bir yeniden ele alma, tekrar etmeyi ve deðiþtirmeyi bir araya getirir.**" Fazlaca dolayýmlanmýþ oldu konu; çünkü, sorunsallaþtýrdým. Sanat enikonu oyundur, alýcý için de üretici için de. Ve metin sonsuz oyunlardan biridir, demek istedim. Varýlacak bir yer yoktur; çünkü hayatýn bizim ona yüklediðimiz öznelliðimiz dýþýnda bir anlamý yoktur. Yani Simurg/Zümrüdüanka öyküsündeki gibi hayatýn amacý yine hayatýn kendisidir. Ararken kendine varmýþ olur farkýnda olmadan. Ya da Coelho'nun yine bir doðu meselinin yeniden þekillenmesi(refiguration) olan Simyacý'sýnda imlediði gibi onu aramaya çýkarsýnýz yolculuðun sonunda döndüðünüz evinizde bulursunuz. Retoriðe düþmemiþse metinler böylece bir dolayýmdýr. Amacý kendisi deðil'miþ gibi' yapar, kendini arar, kendini bulurken bir oyun gerçekleþtirmiþ olur, bunun hazzýyla yetinir. Bu arada yan göndermeler olarak politik mesajlar da vermiþ olabilir. Calvino'ya dönersek, Bir Kýþ Gecesi Eðer Bir Yolcu'sunun Beþinci Okur'u, bunu kastedip bu kitabýn insan olduðunu söylemektedir, bana göre ve Mallermé'nin "dünyadaki her þey bir kitabýn içine sýðdýrýlmak içindir" sözünce her kitap buna adaydýr, en çok da yazýnsal olanlarý. Kýsacasý her kitap, gösteren ve gösterge olarak buraya çýkar.
*
Todorov, Tzvetan Poetikaya Giriþ, Çev. Kaya Þahin, s. 98, Metis Y. 1013, Ýstanbul ** Abel, Olivier, Porée, Jérome, Riceur Sözlüðü, s. 22, Say Y. Çev. Atakan Altýnörs, 2002, Ýstanbul
Defne'ye
yaþadýðýmýza deðmiþ sana bir zaman getirmiþim boþ bir sayfa haftalarý, mevsimleri, vakitleri biz dünü yarýný içkin ebedi þimdiki zaman nerden ve nedense gelecek senin elinde palet fýrçam gökkuþaðýndan çizgim çingene rüzgar o an ipekte dans eden narçiçeði oluyor… gülümsedikçe gülünç doðuyor her þeye bir an ayrýþýk bir an sarmaþýk bir an aþklaþýyoruz… bizimle içlenen dünya yeniden doðmuþ oluyor su gibi konuþuyor bizi konuþuyor geçip gidiþi hacýyatmaz, þam þekeri, leyli beþik, üç film elli kuruþ durmadan bitmese yaþadýðýmýza deðmiþ oluyor…
Hayri K. Yetik
1.
Herhangi bir otoriteye karþý isyan etmeyeceðim veya ayaklanmayacaðým.
2.
Durup dinlenmeden tüketmeye devam edeceðim.
3. Üretmediðim bir durgunlukta bile daha fazla tüketeceðim. Çünkü kendi yararým için ekonomiyi yeniden raylarýna oturtmam gerektiði söylendi. 4.
Medya ne aktarýyorsa inanmaya devam edeceðim.
5. Önermemiþ ya da oylamamýþ olsam bile politik düzenlemeleri itaatle karþýlayacak ve benimseyeceðim. 6.
Daha uzun saatler çalýþmayý ve daha yüksek faturalar ödemeyi olumlu karþýlayacaðým.
7. Reklamlar tarafýndan sunulan ihtiyacým olmayan ürün ve hizmetlerle beynimi yýkamaya devam edeceðim. 8.
Herhangi bir karþý oluþum içinde yer almayacaðým.
9.
Savaþlarý ve yoksulluðu kabullenmeye devam edeceðim.
10. Zengin bir azýnlýk tarafýndan yönetilmeyi ve çürütülmeyi görmezden gelmeye devam edeceðim. 11.
Hiçbir þeyi deðiþtiremeyeceðime inanmaya devam edeceðim.
12. Asýl karakterimi bastýrmaya devam edeceðim ve böylece paranýn tek deðer olduðu toplum yapýsýna uygun davranacaðým. 13.
Doðru bildiðim ne varsa savunmayacak ve arkasýnda durmayacaðým.
14. Yaþadýðýmýz sistemin elimizdeki tek mevcut yaþam biçimi olduðunu savunmaya devam edeceðim. 15. Ne deniliyorsa onu yapmaya devam edeceðim. Ýmza: *Sözleþmeli yurttaþ yemini olarak da yorumlanabilecek çalýþmanýn görsel aslý "i will not rebel or stand up against any authority" baþlýðýyla internet üzerinden aratýlabilir. Çalýþmanýn Güney Londra-Brixton'da bir duvarda yer aldýðý varsayýlmaktadýr. Çalýþmayý kimin gerçekleþtirdiði ise belirsizliðini koruyor.
Çeviren: Erhan Söðüt Bu sayýmýza katkýda bulunanlar: Hayri K. Yetik, Aydýn Þimþek, Caner Fidaner, Özer Alptekin, Fatih Daðdelen, Hikmet K. Yýlmaz, Ýlk Ýnsan, Vasa Radovanovic, Erhan Söðüt, Nicanor Parra, Deniz Moralýgil, H. Vladimir, Dantelli Entel, Dante, Gülbahar Tofan, Mehtap Çakýr, Bülent Serçe, Figen Uður Dölek, Sabri Þiriner ve Utkun Büyükâþýk Sanat Yönetmeni: Erhan Söðüt