Divan Bahçesinin Gülü Aşk-ı Nebi

Page 1




DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Şafakta güneşin doğuşunu seyredince sanki Yarin yanağı görünür gece mahşeri azabda Zülfleri yüzünü sarmış bulut örtmüş dolunayı Deryayı seyrettim güya misli yansımış mehtabda Kaşı üstüne perçemi dökülmüş durur alnında Sanki nurdan bir kandil asmışlar parlar mihrabda Dolunayı yıldızlarıyla seyran ederken gördüm Ashabıyla gece gezer yar hayalimde serabda Gözümün çoşkun ırmakları dalga dalga yayılır Gönül kayığım dümen kırmış boğuşur girdabda İçimde yanar bir ateş ki görse sakar kızarır Yakar cehennemin narını kimse kalmaz azabda Hicran ateşiyle gece öyle çok ahlar ettim ki Felekte miktarını hiç kimse sayamaz hesabda Kapısında ah u figan kılmamaya ihtiyar yok Dizginimi tutamam beni mazur görün bu babda Yarin yolunu tutup izleseydi Allahu alem Cihanda hiçbir hane ve ocak olmazdı harabda

2


AŞK-I NEBİ Alemin gül bahçesinde bir an olsun dinlenmedik Biz bu bağın nice yıldır inleyen bülbülüyüz Yakut yanağının hevesi bağrımızı kan etti Çölün yanık gelinciği bağın kanayan gülüyüz Gönül ateşimizin dumanı aleme yayıldı Göğün alaca olmuş bulutu yerin sümbülüyüz Melek dedi düşte bir gün yari göreceksin sabret İki büklüm kalmış gezeriz dert ve bela yüklüyüz Yari görme hevesiyle yandı ömrümüz ey saba Ölünce yoluna varmayı gözetleyen külüyüz

3


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Ey çiçek yüzlü sevgili! Çemenliğe bir görün de Bahçenin gül ve nesrini o yanağı görsünler Saba yeli dağıtmış mis kokulu zülflerini Mest olan dimağlar yasemin sümbül zambağı görsünler Güneş yüzünü göster mahşerde garip yetimlere Gece karanlıklarda doğan şafağı görsünler Yıldızlar belki çıkarsın diye avlunu gözlerler Yeni ay hançer çekmiş bırakın dayağı görsünler İçimin hararetinden parçaladım gömleğimi Ateş denizinde yüzen dumanlı dağı görsünler Ahlar edip ağlamaktan iki büklüm kalmış halim Yağmurlu havada çıkan gökkuşağı görsünler Solgun yüzümle sokaklarda avare gezerim Sonbaharda yerlerde savrulan yaprağı görsünler Ey gönül yare kavuşunca öyle ah edip ağla ki Yer gök çakan şimşeği yağan sağanağı görsünler

4


AŞK-I NEBİ Aşk elemiyle ahlar etmekten bu benim başım Ateşli dumanlar çıkan yanardağa dönmüştür Yanağını andıkça durmaz kanlı yaşlar dökerim Gözlerimin çoşkun seli kızıl ırmağa dönmüştür Gül yüzlü yarin ayrılığından bu benim benzim Sonbaharda dökülen sararmış yaprağa dönmüştür Kavuşma iştiyakıyla ahlar edip inlemekten İki büklüm kalmış bedenim çardağa dönmüştür Hasret acısıyla dövünür dururum her yerimi Vücudum morarmış baştan başa zambağa dönmüştür Sanma kına var avucumda gözlerimi silerim İki gözüm iki çeşme kanlı çanağa dönmüştür Ayrılık ateşi içinde feryad edip dururum Virane gönlüm yanıp yıkılmış ırağa dönmüştür Ateşli ahlar içinde tutuşmuş hazin yüreğim Bülbüllerin inlediği virane bağa dönmüştür Resul’ün yolunu gözlemekle geçti ömrümüz Üstünde yaban gülleri biten toprağa dönmüştür

5


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Noldun inlersin felek gece boyu şimşekler çakıp Nur yüzlü bir ayın yoksa aşkına mı giriftarsın Benzini hazan mevsimi mi sararıp soldurdu bağ Güneş yüzlü yarin sevdasına mı hevadarsın Kimin leylasına meftun yanarsınız ey yıldızlar Başta mecnun hevesler gezer felekte bi kararsın Gel seninle yarin aşkıyla ağlaşıp dertleşelim Hazin hazin çal ey ney sen de benimle kafadarsın Bağ seyrinde n’ola ateşli ahlarını gizlesen Yerlere dökülen kanlı yaşlarınla aşikarsın Keşke toprak olsaydım ayağının bastığı yere Çamura battı sanma ey göz ağlama cefakarsın Düşte dedim meleğe hani yar girecekti düşüme Dedi güneşe zeval olmasın bahtı siyahkarsın Noldun ey bülbül derde yok sabrın bin feryad edersin Göreyim sen de bir gün benim gibi aşka giriftarsın

6


AŞK-I NEBİ Gül bahçesinin gülleri solgun selviler bükülmüş Gelen o selvi boylu gül yanaklı canan olmasın İçimde yanan bu ateş varken korkarım yakında Feleğin kubbesi ah şimşeğimle viran olmasın Toprağına varırsam ey ah gözyaşlarını saçma Yağmurları görünce bulut gökte duman olmasın Zannetme ki merhemini sürünce acıdan inlerim Yaramı görünce ey tabip ağlayan derman olmasın Yari görünce gözlerin birbiriyle harp etmesin Ey gönül sabrı tavsiye et dökülen kan olmasın Derdim bana dermandır yokluğu gönlüme hicrandır Kanlı yarama merhem elemine noksan olmasın Yürü ey gam yürü gönlümüzü bir an terk et gayrı Yarin hayali girecek incinmesin ahzan olmasın Niçin gizli gizli ahlar edersin yerlerde kan var Saba yarin yurdundan gelirsin sus yalan olmasın Ölünce yoluna toprak olayım çiğnesin beni İncinmesin ayağı cismimde üstühan olmasın Ben aşk şehidiyim biçilmiş kefen gerekmez bana Ahımın dumanı taş mezarıma nişan olmasın

7


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Sevgilinin kırmızı beyaz yanağı ve beni Sanki çiğ tanesi düşmüş taze bir gül yaprağıdır Tertemiz yanağına düşen iki ayrı kakül İçine iki sümbül bırakılmış su kaynağıdır Sanma yakut kutusundan göğe inciler saçılır Ağzında dişleri parlar gülümseyen dudağıdır Mahşer gecesi güneş gibi bekler biçareler Karanlık gönüllerin kandili yarin yanağıdır Gözyaşlarım boşalır göğsümün yanan ateşine Sönmez bir alev ki tutuşmuş yanardağıdır Yaramı tabibe gösterdiler çare bulsun diye Yok böyle bir ilaç dedi gözleri kan çanağıdır Kavuşma hasretiyle içim yanar yanar kavrulur Sanki vuslattan mahrum olanların son durağıdır Ayrılık elemiyle ahlar edip inler gezerim Benzim sanki yerlerde savrulan hazan yaprağıdır

8


AŞK-I NEBİ Hasta gönlüme derman diye merhem sürme ey tabip Bırak derdimle yanayım bu dert bana dermandır Derdime çare ise muradın gel sözümü dinle Bir an bu dertten ayrı kalmak helakime fermandır Sulu bezler koyup koyup gözlerimi sulandırma Gönlümün ateşi dinmez içinde yanan hicrandır Gözyaşlarıma mendil basıp dindirmeye çalışma Damarı ta ciğerden gelir ucundaki kandır Bastığı yere düşsem başımdaki kanlı yaram Sarığımın üstünde duran mis kokulu reyhandır Ayağına değen taşlarla morarsa tüm bedenim Bana zambak erguvan desenli renkli bir kaftandır Sararıp solmuş benzime bakıp ilacını yazma Ayağının toprağını sürmek şifa-yı lokmandır Yari görünce feryad eyleme ey ah tut gözünü Toprağı kirlenmesin gözlerinden dökülen kandır Ölünce toprağımdan testi yapıp yare sunsalar Kul kul sesleri değil duyulan feryad u figandır Kabrime toprağını getirdiğin zaman ey saba Tepemdeki bulut değil gönülden çıkan dumandır

9


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Güzelliğinin hayaliyle yanıp tutuşmuş güneş Aşk ateşiyle felekte döner başı mestanedir Zikir halkasına girmiş yıldız ehli eder sema Aşk ateşine yana yana tutuşmuş perva nedir Sanma yıldızlar yok olup gider kara delik diye Güzellik mumunun etrafında döner pervanedir Dünyayı bigane sanma onun da bağrı yanıktır Ey kömürcü kazdığın kömür aşk değil de ya nedir Nice zaman oldu beni terk etti gitti garibim Gönül kuşum çöllerde ah edip gezer divanedir Ey saba yeli bir esintin yok mu yardan nerdesin Hicran içinde gönlümüz seni bekler viranedir Ölsek de dinmez feryadımız sanma uçar simurga Gönlümüz dağlarda ahlar edip gezer efsanedir

10


AŞK-I NEBİ Hasretimden döktüğüm gözyaşı denizimin dalgaları Bir gün beni vuslat sahiline elbet ulaştıracaktır Göğe yıldızlar saçan göğsümün ateşli kıvılcımları Bir gece beni hidayet sabahına kavuşturacaktır Göğsümden yayılan alevler yeryüzüne yayılsa da Gözlerimden akan ırmaklar bir biriyle kapışacaktır Ahlarımı tutup sessizce bahçe seyrine çıksam da Gözyaşlarım toprağı kana bulaştıracaktır Ateşli ahlarımın meşalesi mahşer gecesi Yolumu aydınlatıp vuslata yaklaştıracaktır

11


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Sıra sıra çektiğim ahlarım çölde yare gider Gam yükü yüklenmiş saf saf develer gibi kervandır Sanma davul sesleri duyulur kervanda köslerle Ahımın makamı yankı yapar hicaz u hicrandır Karanlık gecelerde çöl rüzgarlarıyla yol alır Ahımın ateşi ön safta meşale-i karbandır Ey harami el çek kervandan surre-i humayundur Üstünde turrası var altınla işlenmiş fermandır Uzak diyarlardan kafileler katılır kervana Emir-ül hac şamda ahımın ateşine ünvandır Göz kamaştırıcı ihtişamıyla mahmil yol alır Halk dokunmak için yarışır cümle alem hayrandır Varınca sandukadaki hediyemi sunun yare Gözyaşlarımla toprağına döktüğüm inci mercandır

12


AŞK-I NEBİ Neyleyim dünya saltanatını bastığı yere düşsem Başımdaki kanlı yaram yakut işlemeli taçtır Eşiğinde kul olma saadeti varken gönlüme Cihana padişah olmak gerekmez bi ihtiyaçtır Karanlık dalgalarla boğuşur cümle alem ey yar Mahşer gecesi yanağının nuruna muhtaçtır Vaktini heba etme tabip yaram merhem istemez Şu yaralı gönlüme ayağının tozu ilaçtır Sanmayın parçalı bulut olmuş gökler duman duman Ahımın ateşiyle felek didik didik hallaçtır Nur yüzünü gördüğümde biraz mühlet ver ey ecel Can kuşumu azad ettim ten kafesinden ihraçtır Gönlümüzün dumanı dinmez saba yardan gelirsen Kabrimin başındakini sanmayın selvi ağaçtır

13


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Saba yeli zülflerini dökmüş yarin yanağına Sanki güzellik bağında açan taze bir çiçektir Çiçek yüzlü o yare aşkımın iki şahidi Kanlı gözyaşlarımla çekip yırttığım gömlektir Aşkının hummasına tutulmuşum yüreğim yanar Ahımın kıvılcımları yıldız dumanı felektir Gece gündüz inler gezerim gözüm uyku görmez Attığım naralar gökyüzüne çakan şimşektir Yarin avlusunun toprağıyla eşiğinin taşı Hasta gönüllü aşık Cemil’e yastık ve döşektir

14


AŞK-I NEBİ Elest günü sevgi elbisesi bölüşüldüğü an Gönlüme istek payından düşen ateşten kaftandır Vuslat hevesiyle yüzünün hayali hiç gitmez Gönül hanıma gece gündüz gam ve bela mihmandır Aşk orucuna durmuşuz vuslat bayramına dek Yediğim gam ve keder içtiğim gözyaşımla kandır Ey aşkı kolay zannedip heveslenen gafil kişi Solgun yüzümle iki büklüm belim halime nişandır İnkar ederse nadan sür parmağını bas alnına Ağlayan gözümden yanağıma dökülen kandır Feryadımın şimşeğinden feleğin bağrı tutuştu Kim derse ki aşk ehli alemde güler bühtandır

15


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Ey lütuf bulutu! Biz bu toprağın gelincikleriyiz Bu bağrı yanık aşıklara rahmet kaynağını göster Ey sabah güneşi! Biz bu yerlerin ayçiçekleriyiz Bu boynu büküklere gülümseyen yanağını göster Ey venüs yıldızı! Biz yolunu kaybeden yolcularız Bu muhtaçlara nur yüzünün şebçerağını göster Ey sevinç baharı! Biz kış mevsiminin ağaçlarıyız Bu kurumuş bedenlere yüzünün bağını göster Ey İsa nefesli! Biz gamzelerinin şehitleriyiz Şu yerde yatanlara mucizevi dudağını göster

16


AŞK-I NEBİ Yanağı güneş gibi parlak yüzü gül gibi güzel Tatlı tebessümlü didar kimdir dersen işte sen Aşk elemi ile ateşli ahlar edip inleyen Yakası yırtık göğsü gülnar kimdir dersen işte ben Büklüm büklüm zülfleri alnına dökülmüş parıldar Bulut dolunayı sarmış yar kimdir dersen işte sen Rengi sararmış iki büklüm olup kamburu çıkan Aşktan gönlü yaralı bimar kimdir dersen işte ben Bakışları yürek yakan kara kaşlı kara gözlü Ceylan gibi bakışları var kimdir dersen işte sen İhramı parçalanmış kan revan içinde kalan Yere uzanmış bu haksar kimdir dersen işte ben Yoluna kurban olsun yan bakışına canlar feda Gamzesi kan dökücü hançer kimdir dersen işte sen Kabir taşı silinmiş üstünde gelincikler açan Bu aşk şehidi bu makber kimdir dersen işte ben

17


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Ey bülbül ne de olsa karşındasın taze bir gülün Sevinip öt bakalım anladık senin feryadını Ey üveyk çayırda konmuşsun selvinin başına Sen öterken ben gıptayla dinledim senin şadını Ey bulut gece boyu koynuna sardın dolunayı Yakanı yırtıp duyduk feryad u figan afadını Ey bağ bahçe bahara kavuştun anladık senin de Pembe beyaz libaslarla üzüntüden azadını Bütün aşıklar yarine kavuşmuş bayram ederler Boynu yere bükük Cemil susup bekler muradını Yare kavuştuğum gün elveda ey hasret ey hicran Bülbül nasıl feryad edermiş işitin feryadını

18


AŞK-I NEBİ Gökte gece gündüz avlunda dolaşır güneşle ay Gözlerine sürme için toprağını döne döne Gözümün nehri başını taştan taşa vurup gider Yüz sürüp öpmek için ayağını döne döne Deli gönül gam çölünde kaybolmuş güçsüz perişan Ah edip gezer kaybetmiş dimağını döne döne Felekte görünenleri sanmayın parlak yıldızdır Ateşli ahlarım saydırır çerağını döne döne Başkasına yar olmasın diye sokmaz yıldızları Yeni ay çeker eğri bıçağını döne döne Gönlümün iniltisine öykündü diye bahçıvan Çeker değirmen taşının kulağını döne döne Gözlerimin ırmağının girdabına tutulmuş Kayıkçı bağırıp sallar bayrağını döne döne Kabrimin üstünde sanma hortum çıktı gider yare Gönlümün külü terk eder konağını döne döne Yarin hasret aşkıyla ağlamaktan döndüm dolaba Dertli dolap sular yurdunun bağını döne döne

19


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Gam çölüne düşüp beni terk etmek ister garibim Ey gönül beni de kendin gibi perişan neylersin Düşte dedim gönlümün yarasına derman lütfeyle Melek dedi aşığın derdidir derman neylersin Aşığın derdine deva derler ya sabır ya sefer Aklını kaybetmiş mecnuna ey seyran neylersin Gül yüzlü yarin sevdası varken çağırma bağ seyrine Sana bahçenin gülü gerekmez mi bağban neylersin Yarin hevesiyle aklım başım darmadağın ey ah Feleği tersine çevireceksin devran neylersin Yar yok yardan haber yok yıkık kabrimizde viranız Ey saba hani bir esintin ey hicran neylersin Lütuf gösterdi saba götürür külümüzü yare Yavaş sabret koşma bu vefasızı mihman neylersin Yarin eşiğine yüz sürmeye geldin gönül Saygıda kusur etme ey feryad u figan neylersin Kafeste tutmak olmaz bülbül uçmak ister gülüne Ben tuttukça gözyaşımı dökülür ey kan neylersin

20


AŞK-I NEBİ Saba öldüğümde toprağımı yare götürmezsen Bari savur çiğnesin beni O’na giden ayağa Hicaza olmasa da savur bizi Şam diyarına Razıyız yare giden ayağın bastığı toprağa Belki testi yaparlar ondan hacılar abdest alır Gözyaşlarımla akarım civarındaki bucağa Uzağı da olsa razıyız yeter ki savur bizi Termit yuvası sanma bakarız yare giden sokağa Önümüze bina dikseler de engeli aşarız Ahımızın hortumuyla yükselir çıkarız dağa Belki bir kuşun kanadına konarız uçar yare Bülbül gider feryadı kalır duyulur ta uzağa

21


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Şikayet etme gönül aşkı ne hale koydu diye Güneşle ay türbedarıdır cananı bilir misin Yarin ayağının toprağıdır sürme ilacın tabip Gözyaşının teskini derler dermanı bilir misin Bastığı yere düşsem ağla sevincinden gönül Madalyadır kanlı yaram o nişanı bilir misin Zavallı gönlüm gam çölünde kaybolmuştu ey saba Ahlar edip gezen o perişanı bilir misin Yarin eşiğine varınca ey göz tut yaşını Edep ya hu şah-ı iki cihanı bilir misin Gözlerine sürme çekmek ister yıldızlar toprağını Eşiğine yüz sürdüğün o sultanı bilir misin Bir zamanlar refikimdin yardan haber verirdin Etme saba yeli etme hicranı bilir misin Unutmadı kabrimi saba toprağını getirdi Var ol saba var ol o lütf u ihsanı bilir misin

22


AŞK-I NEBİ Ayağının altına toprak olduğu için zemin Güneşle ay öpmek için dolaşır bu viranlığı Sanma bahar geldi yarin yanağı görüldü biraz Dünya gelin gibi giydi pembe beyaz fistanlığı Ahımın şimşekleri göğü kandil kılalı beri Aleme unutturduk nice zaman karanlığı Göğsümün dumanı felek ahımın ateşi yıldız Rasathane ehli dürbünle dolaşır seyranlığı Eşiğine yüz sürme saadetine erişirsem Ben o zaman aleme sefa ederim sultanlığı Hasret ateşiyle içimin hararetini soran Görsün ocakta fokurdayıp kaynayan çaydanlığı

23


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Ezel katipleri aşk kumaşını biçmişler bana Ateşten bir libas giydim deseni gam ve bela Dert ve mihnet mihmandır bana iki büklüm gezerim Bendeki gamı yüklense dağlar olur param parça Gözümden akan ırmaklara derya mı dayanırdı Deryalar coşup taşar karasız kalırdı dünya Sinemde öyle bir dert var ki taş üstüne taş komaz Bir ahımla yıkarım cihan mülkünü baştan başa İçimde öyle hasret ateşi var ki alem yanar Bir kıvılcımı tutuşturur dumanı çıkar arşa Göğsüm ateşten mağma ölçsen derinliğine had yok Dibi ulaşılmaz yıldızlar misali derin feza Yarin aşkıyla yandık kabrimizde kül olduk lakin İçindeki ateşi söndüremez yedi derya

24


AŞK-I NEBİ Gökte güneşle ay hortum gönderir bastığın yere Gözlerine sürme çekmek için çeker toprağını Sanma depremler olur göçük altında kaldı vadi Ayak izini bağrına bastı dağ açtı kucağını Niye bizden alıkoydun diye yadigarı sema Şimşekler gönderip yakar dağın köşe bucağını Görmesek de izini öperiz diye bulut ağlar Nüfuz etmek için gönderir dağlara sağnağını Gökteki ahali birleşip hücum ettikçe dağa Dağ kızıp gönderir feleğe kaynar yanardağını Ta uzaklardan yıldızlar hasret ateşiyle bakar Yeni ay yaklaştırmaz hiç çeker eğri bıçağını Sanma göktaşı yağmuru yıldızlar intihar eder Yanarak düşerler yere öpmek için ayağını Saba sen de o yadigarı görmekten mi gelirsin Yerlerde kan var niye titretirsin dudağını Sanma kasırga çıktı ağaçları söker kökünden Öpmek için ahım toza katar dağın toprağını

25


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Canım yolunu gözler gözler yolunu canım Cananım sana kurbanım kurbanım sana cananım Yardan ayrı kalmışken düştük gurbet diyarına Hicranım oldu gurbet gurbet oldu hicranım Derdimin devasına yardan gayrı merhem olmasın Dermanım olsun toprağı toprağı olsun dermanım Bastığı yere düşsem silmeyin başımdaki kanı Sultanım başımda taçtır taçtır başımda sultanım Rüyada melek dedi bir gün yar girecek düşüne Perişanım halim sorma sorma halim perişanım Sanma gök gürültüsü var ahımın şimşeği çakar Figanım inletir göğü göğü inletir figanım Gözyaşımın rengine bulanmış gökler şafak vakti Kanım feleğe aynadır aynadır feleğe kanım Kimse uğramaz yanımıza terk edilmiş yatarız Viranım dostlar medet medet dostlar viranım Saba kabrime ayağının tozunu getir lütfet Mihmanım yarim munisim munisim yarim mihmanım

26


AŞK-I NEBİ Ayağınla bassan kumsala deryada girdap olur Ayağını öpmek için dalga dalga koşar sahile Gözyaşımla ahlarım birlikte yare çıkmış Ateşten yelkenliler geçer Dicle’de yüzen kafile Ayağının toprağıdır gözyaşımızın teskini İlacını sürme tabip gözümüz çekmesin gaile Dün gece tenhada eşiğine yüz süreyim dedim İtleri hırladı fırsat vermedi düşümde bile Eşiğine yüz sürsem bu babda beni mazur görün Ahımı tutsam da gözyaşlarım dökülür nafile Feryad et ey gönül ahının meşalesi olmazsa Mahşer gecesi yolunu geçeceksin ne ile

27


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Bir ah ile bu cihan mülkünü helak ederim ben Harabe olmuş semudu o viranı bilir misin Gözyaşlarımın coşkun seline bentler mi dayanır Ad kavmini yıkan o seli ummanı bilir misin Gönlümde yanan bir ateş ki aman çıkmasın aman Lut kavmini yakan ateşli dumanı bilir misin İçimin harareti göğe yükselmiş bulut olmuş Medyeni kavuran ateş-i suzanı bilir misin Ey ah kes sesini ağlama ey göz tut gözyaşını Nuh kavmini suya gark eden tufanı bilir misin Ahımı yare gönderdim dumanı göğe yayılır Hicaz’da ateş çıkar ahir zamanı bilir misin Tuhaf halimizle aleme çıkar alem kaçışır Dabbet-ül arzı o yaratık hayvanı bilir misin Ölünce sanma susarım feryadım fezada gezer İsrafil’in surunu o figanı bilir misin Bir ah edişimle feleği tersine çeviririm Güneşin batıdan doğduğu devranı bilir misin Deryaları tutuşturur ahım dağlar yıkılır Kapılar ardına kapanır amanı bilir misin Terazi kurulur mahşer kaynar cehennem gibi Ateş inler şefaat ya Resul efganı bilir misin Azap içinde kalır canlar feryadlar yankı yapar Meded dedikçe zabani der fermanı bilir misin

28


AŞK-I NEBİ Yarin parlak alnına dökülen zülfleri sanki Ay buluta girer felekte bir kaybolur bir görünür Ay yüzünün vuslatını andıkça inler dururum Ahımın ateşi şimşekte bir kaybolur bir görünür Yanağına terler damlamış acep niye ağlarlar Çiğ taneleri çiçekte bir kaybolur bir görünür Kırmızı beyaza çalan yüzüyle güldükçe sanki Gül deseni ipekte bir kaybolur bir görünür Kabrimin üstünde sanma uğur böceği uçuşur Gönlümün külü dilekte bir kaybolur bir görünür

29


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Kana gark olmuş gönül hicran acısıyla coşar Gözümün çeşmelerinden her dem kan revan gelir Yari görme sevdasıyla sahralara çıkmış gönül İki büklüm kalmış yürür ahından duman gelir Gözümün ırmakları o denli coşup aktı ki Hicazlılar dedi ya ahali yallah umman gelir Ey gönül ahlar edip yaşlar dökmüşsün eşiğine Gayra fırsat vermemişsin yanıma güneş ayan gelir Yardan ayrı kalmak gülünden düşen yaprak misali Solgun yüzüyle yana yakıla yürür hicran gelir Sanma çöl kasırgası çıktı kumlar savrulur göğe Döne döne yurduna bakarım ah u figan gelir Aşk gamıyla tükettik ömrümüzü kabre gideriz İnleyen tabutumu omuzlamışlar yaran gelir Saba yarin yurduna bu demler uğradın mı acep Çürümüş kemiklerimin yarasına derman gelir Ey saba lütfeyle kerem kıl götür külümü yare Ayağının toprağına savur inci mercan gelir

30


AŞK-I NEBİ Deli gönül durmak bilmez gitmek ister gurbete Ahımın kazmasıyla dağlara gönderdim keşfe Yarin vuslatını anıp o kadar çok ağladım ki Gözümün pınarlarından çöllere diktiler çeşme Benim derdim şifa kanununu da aşmış ey tabip Topraktan geldik toprağı gözleriz yaramı deşme Dert ve bela çekmeye geldim beli bu cihana ben Ya Rab mahşere mi kaldı acep gönlümdeki neşve Ey ah sabret ey gözyaşı gir sıraya öpmek için Eşiğidir yarin kan ve duman çıkmasın dikleşme

31


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Hicran yarasının elemi gönüllere devadır Aşk gamıyla ağlayan gözler mahzun değil mesuttur Eşiğine yüz sürmek için yıldızlar bakınırlar Yeni ay hançer çekmiş bırakın onu hasuttur Ezel meclisinde bana yarin vuslatı sunuldu Harabe oldu ahımla yıkılan kavm-i semuttur Aşk ateşiyle içim öyle dolu bir mahzendir ki Bir kıvılcımı alemi yakar yaklaşma baruttur Eşiğinde toz olmak için toprak olduk yatarız Saba savur bizi yare gönlümüzdeki umuttur Ölünce küllerimiz söndü sanmayın kabirde Gönlümün dumanı dağılmış göğe sanma buluttur Kanlı gözyaşlarım dinmez etrafıma saçılır Gelincikler biten kabrim ağladığıma somuttur Sanma susarız ölünce yeri göğü inletiriz Feryadım duyma eşiğini geçmiş sanma sükuttur

32


AŞK-I NEBİ Hicran ateşinin dumanı her yanıma yayılır Sinemden şimşek gibi göğe feryad u figan çıkar Solgun yüzüm göl içinde açan nilüfer misali Sanma suya şafak vakti yansır gözümden kan çıkar Ben aşk şehidiyim gömün beni hicran vadisine Yitik kabrimin toprağında her dem erguvan çıkar Gel insaf eyle lütfeyle hani yardan bir haber Görünmek isteriz ey saba kabrimden duman çıkar Götür bizi savur yarin yurduna toprağına Sanma pervane uçar gönlümden fikr-i seyran çıkar Eşiğine ko doyunca süreyim yüzüm gözümü Bir defa daha ölürüm küllerimden can çıkar

33


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Düşümde her gece zülfünü hatırlatan yasemen Her gün yüzünü gösteren baharda bir güldür bana Hicran ateşiyle ahımın dumanı göğe çıkar Selvi boyunun hevasıyla narin bir sümbüldür bana Bastığı toprağa düşsem başımdaki kanlı yaram Sarığımın üstünde kırmızı karanfüldür bana Sanma felekte dolunay bulutun ardına girdi Alnında saba yeliyle kıpırdayan kaküldür bana Çehrem şafak gibi aydınlanır güneş yüzünü görsem Yakarım feleği bir ahımla yıldızlar küldür bana

34


AŞK-I NEBİ Yarin gülüp bakması bin nevbahara değmez mi Gülen yanağının gülü varken baharı neyleyim Başımda gül yüzlü yare kavuşma sevdası varken Bağban gezdirme beni bağında gülnarı neyleyim Neyim ah u figandır bağrımı dövmem deftir bana Ahımın iniltisi varken musikarı neyleyim Sevdi bin can ile gönül düştü gurbet diyarına Unuttu gitti canı ah bu sitemkarı neyleyim Eşiğine yüz sürmeye gözyaşımı tutup gitsem Ah bu ateşli naraları bu efkarı neyleyim

35


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Yar girecekmiş düşümüze çıkıp karşılayalım Gözyaşımızla toprağını inci mercan edelim Yarin yanağının güneşi doğdu ufkumuza Kara bahtımızı yıkıp yakalım duman edelim Biraz ertele ey ecel canımı feda ederim Yüzüne bakmaya bir an izin ver seyran edelim Yari gördüm ya Rab bu rüyadan uyandırma beni Zamanı durduralım dursun bast-ı zaman edelim Bu gece bahtımızın yıldızı uyandı uykudan Uyandıralım alemi uykudan figan edelim Ahımızın mızrağını yükseltelim ta arşa dek Yıkalım gök kubbenin çatısını viran edelim Yansın bağrımızın ateşi yayılsın göğe yere Feleği gönlümüzün dumanıyla pinhan edelim Uğurlarken misafiri bir tas su dökmek adettir Hayali geçti gitti gözümüzü umman edelim

36


AŞK-I NEBİ Saba yeli ayağının toprağını getirecek diye Bahçedeki gonca güller açılmış toprağı gözler Ayağının suyuna yüz sürdü diye dereler Selviler dizilmiş iki sıra ırmağı gözler Belki evinin avlusuna tekrar çıkarsın diye Güneşle ay nöbetle gece gündüz konağı gözler Ah keşke yanağındaki kara ben olsaydım diye Güneş hasret ateşiyle yanar yanağı gözler Kırlardan geçeceğini duymuş bahçedeki otlar Belki bize basarsın diye ağlar ayağı gözler Sanma martılar geçer mezarlıktan çığlık atıp Çürümüş kemikler cana susamış dudağı gözler Güneş yüzlü yari bir an önce görmek için ahım Dağları mesken edindi tepede şafağı gözler Hemen geçip gitme ya Resul biraz daha kalsan der Dağ sürüklenmek ister kalbinde yanardağı gözler Nemrut dağının taş heykelleri yuvarlanır yere Bastığın yere taş olayım diye ayağı gözler Hasret acısıyla Cemil uzandı toprağa yatar Kabrine rüzgardan düşecek bir gül yaprağı gözler

37


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Ey alem uykudayken bana ah etme diyen kadı Feryadıma söz geçirebilmem bi imkandır bana İki büklüm kalmış gezerim solgun bitkin yüzümle Yerde savrulan yapraklar halime nişandır bana El çek göğsümden ey tabip zayi olmasın merhemin İlacım kanlı yaşlar döküp ah u figandır bana Ayağının bastığı toprağa düşsem kanlı yaram Silmeyin onu dostlar başımda erguvandır bana Yürüdüğü yoldaki çakıllar gönlüme saplansın Yadigardır çıkarmayın yokluğu hicrandır bana Vuslat günü ben hariç el alem ay yüzüne bakar Gözyaşlarım durmaz yari görmeğe kalkandır bana Kimse uğramaz kabrime ey saba nerde kaldın Gül yaprağı çürümüş kemiklerime candır bana Ey saba külümü götür yarin eşiğine savur Her bir zerresi öpmek için kapışır kandır bana

38


AŞK-I NEBİ Ağlamaktan gözyaşlarım alemi gark eyledi Gözyaşımın seliyle nehirler coştu umman oldu Yüreğim gam ateşiyle yanar ahımı tutamam Ateşli ahlarım yıldız felekler duman oldu Gönül kuyum kavuşma hasretiyle coşalı beri Gözlerimden akan pınarlar bulanıktı kan oldu Ayrılık ateşiyle yüreğimdeki lavlar kaynar Göğsümden kaynayan alevler yayıldı volkan oldu Ey saba rastlarsan o garibin halini sor nicedir Ahımı gam çölüne salmıştım nice zaman oldu Rüyada ayağının toprağına yüz sürdü Cemil Gönlü cihana padişah aleme sultan oldu

39


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Hüzünler kulübesidir gönlüm yaşarım gamımla Çadır kurdum kendime ahımın çardağı altına Ey saba yaralı gönlümüze yardan haber verdin Sanki bir deste gül koydun hazan yaprağı altına Aşk gamının derdiyle çokça feryad u figan ettim Geceyken alem girdi ahımın şafağı altına Ey saba lütfeyle ölünce toprağımızı götür Başımız göklere değer bassa ayağı altına Aşk gamından solgun yüzümüz kabrimize de yansır Yatarız kurumuş yaprakların toprağı altına

40


AŞK-I NEBİ Macunlar karıp karıp ilaç yapmaktan vazgeç tabip Saba bilir sen bilemezsin derdimin esrarını İçimde öyle tufanlar var ki cihana tutamam Bir ahımla yıkarım şarkın garbın asarını Aşk gamıyla öyle çok ateşli ahlar etmişim ki Heves etse hiç kimse sayamaz gökte miktarını Ölünce istemez yakınımda durmak ehl-i kabir Gönlümün ateşi dinmez tutuşturur civarını Vuslat sevdasıyla tükendik kabirde toz olduk Ey saba lütfeyle yare götür yoğunu varını

41


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Gönül yarasının ne olduğunu yardan uzakta Ayrılık derdiyle gönlü hasta yatan fakir bilir Kanlı gözyaşları saçıp ahımı saldım çöllere Dağ laleleriyle bezenen sahrayı kebir bilir Bende dert çok sende derman yok halim yaman ey tabip Aşktan kanayan yaram ne merhem ne panzehir bilir Güleç dudağındaki inci dişlerini düşlerim Geceyi gündüz yapan ettiğim ahlar zikir bilir Aşk gamıyla akıttığım gözyaşlarımın sırrını Gözümün seliyle yıkılan harabe şehir bilir

42


AŞK-I NEBİ Yanağını görmek hevesiyle gökyüzünde güneş Bağrını yanıp tutuşturmuş ateş pare gezer Hasretimden döktüğüm gözyaşlarımın dalgaları Deryada bir o yana bir bu yana biçare gezer Ayağının toprağına gözyaşımı sürmek için Yüreğimin dumanı göğe çıkmış tayyare gezer Yaramı görünce tabip ilaç yapmaktan vazgeçti Terk etti cübbesini çöllerde avare gezer Aşk gamıyla inler yakamı yırtıp ahlar ederim Gökte binlercesi yanıp tutuşmuş seyyare gezer Canım çıksa aşk yolundan dönmez gönlüm divanedir Mezarımın toprağı rüzgara binmiş yare gezer

43


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Yari görme hevesiyle seni gözleriz ey saba Gözlerimiz yolda kaldı sehere dek gideriz Ten yaramıza sürdüğümüz merhemli pamukları İhram yapıp lebbeyk diye diye yare dek gideriz Ahımızın kılıcını çekip Allah Allah deyip Yan bakışına can vermeye hançere dek gideriz Kanlı gözyaşımızla toprağında teyemmüm edip Ahımızın direğine asıp dare dek gideriz Çürüse de bedenimiz gam çölünde savruluruz Toprağımızı yele verip rüzgare dek gideriz Ateşli ahımızın meşalesini yoldaş edip Berzah karanlığını yırtar mahşere dek gideriz

44


AŞK-I NEBİ Çemenliğe selvi ve gül seyrine çıktığım zaman Ey ah gül bahçesini ateşinle yakıp viran etme Saba ayağının toprağını getirdiği zaman Ey gönül yanıp parlama can dostunu pişman etme Geçersem toprağından gözüme sürmek nasip olsa Ey göz gözyaşlarını akıtıp bana kalkan etme Güneş yüzünü görme saadetine kavuşursam Ey göz biraz sabret kararıp bahtımı zindan etme Yari görüp koştuğumda biraz beklersen ey ecel Lütfuna karşılık canımı veririm el aman etme

45


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Rüyada dedim ey gonca niye açmışsın yüzünü Dedi yar gelecek cümle alem O’nun hayranıdır Dedim ey melek doğru mu gonca gülün dediği Dedi birazdan gelecek Rabbin size ihsanıdır Dedim yüzü güneş mi yanağı bir gül bahçesi mi Dedi kışta kalan gönlünün baharı handanıdır Dedim gülümseyen dişleri inci yahut mercan mı Dedi yakut hokkasında gizli derdinin dermanıdır Dedim büklüm büklüm saçları ne renk alnı mehtap mı Dedi bahtın gibi kara yüzü nur limanıdır Dedim yari görünce koşsam sarılsam caiz mi Dedi heveslenme sakın ruhunun fermanıdır Dedi ister misin iki kolun O’na kuşak olsun Şimşekler çaktı felekte ahımın figanıdır Dedi niye gözlerinden kanlı yaşlar dökülür Dedim mevsim bahar bulanık akma zamanıdır Meded ya Rab güneş doğdu kara bahtımın üstüne Can kafesinden ruhumun azad olma hicranıdır Dedim ayağına kırmızı halılar mı serdiniz Dediler sus Cemil gözlerinin dökülen kanıdır

46


AŞK-I NEBİ Ey sevgili! Güller toplanıp damıtılmış Tenine mis kokulu bir reyhan olmuş Zariflik süzgeçten geçmiş sana biçilmiş Selvi gibi boyuna nazik bir fidan olmuş Rabbin güzelliği yüzüne aksetmiş Cennet sanki yanağına kaftan olmuş Fıskiyeden güzellik suyu sıçramış çıkmış O kara kaş sürmeli gözler ceylan olmuş Nur yüzünü gören aklı selimler demiş Bu yüzde yalan olmaz müslüman olmuş Siyah zülflerinin ardından nurlu yüzün Gece gökte parlayan mahtaban olmuş Yine ahınla gülşende gezmişsin gönül Bülbüller suskun güller perişan olmuş Ciğer ateşimin bacasını açtım Şehrin üstü duman altı duman olmuş Aşk gamıyla inlemekten yüzümün rengi Dağlarda boynu bükük açan safran olmuş Vuslatını anıp gözyaşları dökerim Gözlerimin ırmağı coşup umman olmuş Resul’ün kabrine yüz sürmekti hayalim Gönlüm orda kalmış nice zaman olmuş Ey ah! Feryad edip kanlı yaşlar dökmüşsün Vallahi firar edip benden nihan olmuş

47


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Baharda çiçek açan her gün yüzünün gül bahçesi Her gece bana zülfünü hatırlatan yasemendir Yaralı gönlüme isabet eden gamze okları Bana salınan selvilerin boy attığı gülşendir Tutamam kendimi yakamı yırtıp ahlar ederim Gönlüm ayrılık ateşiyle dolu bir mahzendir Ben aşk şehidiyim bana biçilmiş kefen gerekmez Selvi dibine gömülmek bana en güzel meskendir Aşk yaralarıma sürülen merhemli pamuklar Bahara hasret gönlümde kışta açan kardelendir Öldüğümde toprağımı yare savurmazsan saba Ahımın ateşi sana ecel dumanı kefendir

48


AŞK-I NEBİ Sevgi tohumunu gönül tarlama gözyaşımla ektim İnşaallah bahtım umud meyvesini toplayacaktır Gönül kayığımı gözyaşı dalgalarına saldım Ahımın feneri karanlıklarda parlayacaktır Çorak gönlüme lütuf bulutunun bir katresi düşse Muradımın ekini hemen neşv-ü nema bulacaktır Aşkımızı yok sayan ölünce kabrime hiç gelmesin Mezarımın tozu ve toprağı onu taşlayacaktır Allah için ey ecel vuslat günü bana fırsat ver Yer gök sevinç çığlığımın şimşeğiyle çınlayacaktır Bu gök kubbede ey şimşek kendine başka bir yer bul Sevinç çığlıklarım seni arşa dek kovalayacaktır

49


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Yarin diyarından mı gelirsin ey saba yeli Hicran içindeyken gönlümü bir anda şad ettim Kimse uğramaz yanımıza senden başka gelen yok Yıkık dökük kabrimi gelişinle abad ettim Sanmayın gökte bulutlar toplanmış çakar şimşekler Ahımın dumanı feleğe çıkmış feryad ettim Ağla gözlerim ağla bugün gönlüne bahar geldi İnsanlar tepelere çıkmışlar köyü afad ettim İçsin kuşlar kanat çırpsın yare kaynağı kesilmez Kabrimin başına çeşme dikin onu hayrad ettim Sevgilinin diyarına uğrarsan lütfet ey saba Gönlümün külünü yare götür onu azad ettim

50


AŞK-I NEBİ Dedim ey melek bah bahçe çiçek açmış mis kokar Bahar mı yok teşrif-i Resul mü dedi ikisi de Dedim yarin yanağı gökte parlayan güneş mi Yahut yerde açan bir gül mü dedi ikisi de Omzuna yayılan zülfü karanlık bir gece mi Ya da mis kokulu sümbül mü dedi ikisi de Aşıkların canına kast eden gamzesi mi yahut Alnında kıpırdayan kakül mü dedi ikisi de Nasip olsa O’na kavuşma şükranesi için Feda etsem can mı gönül mü dedi ikisi de Bin yıl sonra dedim kim böyle kabrimde inler hazin Gönlümün külü mü yok bülbül mü dedi ikisi de

51


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Yarin toprağından gözlerine sürme almak için Güneşle ay eşiğinde dolaşır devran bilirim Ey felek kara kara ağlama nasibini kesme Hangi gece görmese yıldızlara hicran bilirim Gülümseyen dudağındaki parlayan dişlerini Yakut kutusunda gizlenmiş inci mercan bilirim Ayrılık elemiyle yaralı şu hasta gönlüme Ey saba ayağının toprağını derman bilirim Nurundan ayrı cihana padişah olmak ednadır Eşiğinde kul olmayı aleme sultan bilirim Yari görünce ey gönül ah eyleme tut gözünü Beni mahçup etme yanında seni düşman bilirim

Gülen yanağının hayaliyle gül bahçesinde Bağrına ateş düştü goncanın girdi kan içine Yakut dudağındaki gülen dişlerinin gamıyla Felek gözyaşı incilerini döktü umman içine İçimin hararetinden ah edip yakamı yırttım Bütün şehri sis kapladı girdi duman içine Dün gece alem uykudayken öyle bir ah çektim ki Şimşek çaktı diye ins ü can girdi yorgan içine Gönül yarama saba toprağını getirdi yarin Sanki taze bir gül yaprağı bıraktı can içine 52


AŞK-I NEBİ Bahçıvan beni mazur gör güllerine meyl etmezsem Fayda kılmaz gönlümde gül yüzlü yarin sevdası var Yüce dağları aşıp geçesim gelir bulut gibi Gönlümde selvi boylu yarin zülfünün hevası var Sanma saba yelinin üstünde benek benek iz var Ateşli ahımızın tesirinin yarası var Sanma fırtına çıkmış vadide savrulur ağaçlar Aşk elemiyle ahlar ederim içimde yası var Sanma kabrim üstünde turnalar geçer çığlık atıp Gönlümün dumanı kanat açmış göğe sedası var

53


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Yarin yanağında kara ben olsaydım diye güneş Gökyüzünde aşk ateşiyle kıvranır döne döne Aşk gamıyla iki büklüm kalmıştır ay her gece Avlunun etrafında dolanır döne döne Güneş kızar ay hançer çeker istemezler rakip Ta uzaklardan yıldızlar bakınır döne döne Ayağını öpme arzusuyla nice ırmaklar Vadileri yararak uzanır döne döne Yakut dudağınla yanağının hasretinden Gül goncası kanlara bulanır döne döne Ölünce toprağımdan biten gönül sarmaşığı Mezarımdaki selviye tırmanır döne döne Nemrud dağının taş heykelleri bastığın yere Taş toprak olmak için yuvarlanır döne döne Sanma kara bulutlar kaplamış gökyüzünü İçimin dumanı yurduna yollanır döne döne Gönül sandalını gözyaşı denizine saldım Ahımın girdabıyla sallanır döne döne Aşk gamından geceler boyu gözü uyku görmez Sabaha dek Cemil yollarda dolanır döne döne

54


AŞK-I NEBİ Sevgilinin güleç yüzünün güzelliğine nispet Gökyüzünde parlayan güneşin letafeti yoktur Dünya bağrında hasret ateşini saklasın dursun Yüreğimin ateşine göre harareti yoktur Bahçedeki selviler durma salınsın saba ile Fidan boylu yare nispet zarafeti yoktur Gam çölüne düşmüş gönlüm ateşli ahlar eder Söyleyin gezmesin sahralarda selameti yoktur Ey ressam tabloya gül resmini yahşi çizdin lakin Onda sevgilinin yanağının taraveti yoktur N’ola göğe ahlarımla yıldızları dizdirirsem Ah şu gönlümde yanan ateşin nihayeti yoktur

55


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Hasta gönlüm beni terk etti düştü gam çölüne Toprağına yüz sürmek için göze aldı uzağı Yarin yolunda seller gibi aktı gözyaşlarım Önceden yüz sürmeye gider gözlerimin ırmağı Karanlık geceleri ateşli ahlarımla geçtim Yolumu aydınlattı bana ahımın şebçerağı Şimşekler çakıp fırtınalı yağmurlar mı geliyor Gönlüm ahlar edip çöllere yağdırır sağanağı Gam çölünde zavallı güçsüz garibim kaybolursa Görün sahralarda yanıp gezen o dumanlı dağı Lebbeyk diye diye kanlı gözyaşlarımla yol aldım Çöllerde lale güller yeşerdi sanki kan çanağı Yolumu kesme fırsat ver ey gözlerimin ırmağı Bin rica yalvar minnet ile değiştirttim sokağı Başın göklere erdi gönül eşiğine yüz sürdün Ağlamadığın zaman öp ki kirlenmesin toprağı

56


AŞK-I NEBİ Hasret iştiyakıyla öldüğümde yürü ey rüzgar Tozumu yurduna götür dinsin gönlümün hicranı Allah için ey toz yarin diyarına gittiğinde Edebini muhafaza et kes feryad u figanı Tazimle gir gönül Resul’ün pak kabridir burası Kirlenmemeli sakın akmasın gözlerinin kanı Gönül gece gündüz eşiğini öpüp ağlıyorsun Öpüp ağlamakla teskin olur içimin tufanı Yaralı gönlüme iyice bastırayım toprağını Ya Rab beni candan ayırma ben buldum dermanı Yanımda hediyem yok kabul buyrun sunayım yare Gözyaşımla toprağından yaptığım erguvanı Şimdilik bu kadar kafi dediler vuslat yarına İncinmesin diye yaşlar döküp terk ettik vatanı Çölde ahımın narasına öykündü diye şimşek Defterini dürdü felek terkettirdi asumanı Sanma fırtına hortum çıktı yeri göğü inletir Yurduna döner döner ederim ah u figanı

57


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Bağrı yanık aşıkların silinmiş kabirlerini Vadilerde açan gelincik lalelerden öğrenin Sanma sis çöktü vadiye yanan gönlün dumanıdır Ateşli ahlar yükselen viranelerden öğrenin Sanma toprak olup unutuldu ahları duyulmaz Dağlarda esen rüzgardan inlemelerden öğrenin Kavuşmayı bekleyen gönüllerin iştiyakını Çölde suya hasret kalan biçarelerden öğrenin Ayağıyla bassa Resul yatanların sevincini Gökte çakan şimşekten yağan katrelerden öğrenin

58


AŞK-I NEBİ Gül yüzlü yar gelecekmiş bahçeye bundan böyle Söyleyin güle yüzüne allar sürüp süslenmesin Dudağında gülen dişlerinin parıltısı varken Söyleyin inciye kabuğunda boşa dinlenmesin Yarin ayağının toprağını mı getirdin saba Dedim tozunu gözüme dedi sürme kirlenmesin Aşk elemiyle gönlüm çöllerde avare gezermiş Söyleyin o garibe fazla ah edip içlenmesin Eşiğinde kanlı yaşlar döküp ahlar etmiş gönlüm Söyleyin edep bilmez mecnuna dönsün eğlenmesin

59


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ Saf saf dalgalarla gider eşiğini öpmek için Nice bentler tutamaz gözlerimin ırmağını Hasret çölüne düşmüş ateşli ahım yare gider Gece gündüz ateş saçıp yakar köşe bucağını Kavşakta buluştular ateşle suyun sessizliği İttifak olmazsa yerler andıracak kan çanağını Yarin toprağına önce ben yüz süreceğim diye İhtilaf baş gösterdi çektiler harbi bıçağını Kükremiş sel gibi saldırdıkça çağlayan ırmaklar Ateş püskürttü üstüne ah göğsünden yanardağını Yıldırımları susturur kılıçların çakçakından Şimşekler gök kubbeden topladı tası tarağını Tozlar içinde dövüşürken kılıçların kıvılcımı Gözleri kamaştırır güneşin söndürür çerağını Sanma gün batmak üzere yıldızlar bir bir görünür Sema seyredince korkudan uçuklattı dudağını Arkasını dönmez asla göğsünden yara alırlar Yiğittirler kimse düşürüp çelemez ayağını Devlerin savaşıdır bu çıkınca kılıç kılınca Yerle göğün feryadından felek tıkar kulağını

60


AŞK-I NEBİ Yükseldikçe ateş göklere şimşek gibi iner yere Su girdabıyla karşılar çeker yiğitlik kuşağını Saf saf azgın dalgalarıyla hücum etmeseydi su Ani bir hamle yapıp saplıyordu ah mızrağını Sanma sular geri çekilir bak yanlardan çevrilir Hilal taktiğiyle saldırır uygular tuzağını Ateş ah mızrağıyla karşılar kükremiş selleri Yanardağ olur yükselir söndüremez şafağını Amansızca hücum ederler göğüs göğüse kana kan Kimse elinden düşüremez birbirinin sancağını İsrafil’in suru çalsa da ayıramaz meydanı Ecel ürkmüş yaklaşamaz çevirir yanağını Hacer-ül esvedi misal verip sonlandırdı melek Aynı anda tamam deyip inandırdı dimağını Mahşere dek kan duman gürültü olurdu gökle yer Sur bile susturamazdı kılıçların çakçağını

61


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ

Derdin nedir gönül kanlı yaşlar dökmüş gözlerin Dumanı afakı sarmış yanıp tutuşmuş ciğerin Kişi saklasa da aşıklığına değil midir nişan, Solgun yüzüyle durmaksızın ettiği feryad u figan. Gözlerim doluyken bana ah etme diyen kadı, Bulutlar yağmur yüklüyken duyulmaz mı feryadı? Gözyaşlarım boşalır göğsümün dağı üstüne, Sanki sağanak yağmur düşer yanardağı üstüne. Güneşe baktıkça gözlerim kamaşır dola gelir, Nur saçan Resulullah’ın güleç yüzü akla gelir. Zülüflerinin ardından görününce yüzü güya, Benzer geceleyin gökte parlayan dolunaya. Gülümseyen dişlerinden saçılan inci taneleri, Sanki gökyüzünde parlayan yıldızlardır geceleri. Tertemiz yanağına düşen iki ayrı kâkül, Su kaynağı üstüne konmuş sanki iki sümbül. Düşse zülfünden terler tertemiz yanağı üstüne, Sanki çiğ taneleri düşer gül yaprağı üstüne.

62


AŞK-I NEBİ Mübarek teni terlese mis kokar bahar gibi, Sanki gül bahçesinden geçip esen rüzgâr gibi. Baharda açan çiçekler toplanmış yanak olmuş, Cennet sanki damıtılmış yüzüne çanak olmuş. Gülümseyen çehresi İsm-i Rahim’in rahmeti gibi, Çiçek gibi güzel yüzü sanki Firdevs Cenneti gibi. Vuslatı andıkça içimi bir hararet alır öyle, Bir anda yedi deryayı içesim gelir tümüyle. Bedenim ateş, yüreğim ateş, gönlüm ruhum ateş, Felek göğsümün dumanı, bir kıvılcımıdır Güneş. Çıktıkça göklere ateşli ahımdan kıvılcımlar, Yanıp tutuşur bulutlar, düşer yere yıldırımlar. Çağlama demek mümkün mü gözlerimin coşkun ırmağına, Biri Fırat biri Dicle, gider öpmek için ayağına. Yeryüzünü sele verse de gözlerimden akan ırmaklar, Göğsümden yayılan lavlarla kıyasıya kapışacaklar. Ey Cemil! Yayılsa yeryüzüne içinin mağması, Onu ancak söndürebilir gözlerinin deryası!

63


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ

Ey tabip! Yarama merhem sürüp sürüp etme zayi, Bilirsin dinimizde israf haramdır, olmaz nafi. Zannetme ki merhemini sürünce inlerim acıdan, Yaramı görünce ey tabip ağlayan olmasın derman. Benim derdim artık şifa kanununu da aşmış, bir tek, Hafifletir ayağının toprağını gözüme sürmek. Bir an görmek mümkün olsa yüzünün mehtabını, Yırtarım İbn-i Sina’nın el-Kanun kitabını. İçim yanar anmaktan yanağının güneşini, Yedi deryayı içsem söndüremez ateşini. Gayret edip tutarım içimdeki alevi, Bir kıvılcımı yakar baştanbaşa âlemi. Ölünce savrulsa yanan bedenimin külleri, Her bir zerresi olur ol Resulün bülbülleri. Çekip alınca Medine toprağı O’nu sinesine, Kabe’nin duvarları büründü matem elbisesine. Resul'ün ayağına yüz sürmek için tüm nehirler, Başlarını taştan taşa vurup avare gezerler.

64


AŞK-I NEBİ Gökyüzünde Güneş ile Ay nöbetleşip döner, O’na türbedarlık eder biri gece biri seher. Gökteki her bir yıldız özler avlusunun toprağını, Yerdeki her bir gül nesrin özler yanağının bağını. Aşk ateşiyle doludur bulut, ansızın ah eder, Düşündükçe gözyaşları sağanak sağanak gelip gider. Şu avucumda görünenler değildir kına boyası, Her dem kanlı gözyaşımı siler ellerimin ayası. Ey saba! Ayağının toprağını getirirsen şayet, Onu gül yapraklarının içinde muhafaza et. Ayağının toprağını getirirsen ey saba yeli! Ağlamadığım an getir, o toz ıslanıp kirlenmemeli. Yüzünü görme saadetine kavuştuğum zaman, Ey göz! Gözyaşlarını akıtıp bana etme kalkan. O’nu görünce kendine gökte başka yer bul ey şimşek! Sevinç çığlıklarım seni kovalayacaktır arşa dek. Gözlerin birbiriyle harp etmesin O göründüğü an Ey Cemil! Sabrı tavsiye et, dökülen olmasın kan!

65


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ

Medet medet, göçtü bu âlemden Fahr-i Kâinat, Hicranın en kemaliyle tanışmış oldu mevcudat. Gül yaprağı gibi alınca toprak O’nu sinesine, Siyah şal giyip gökler büründü matem elbisesine. Şimşek çakıp sağanak yağmur yağar sanma hakikat, Ayrılık acısıyla feryad edip ağlar semavat. Gökyüzü kıpkızıl kesilmiş, sanma doğdu şafak, Alevlere boyanmıştır acısından yanarak. Ovalarda gördüğün değildir gelincik çiçeği, Kan ağlayan dünyanın dışa vurmuştur gözbebeği. Gül yaprağından yere düşen değil yağmur damlası, Vefatını duymuş ki ağlar gözlerinin ayası. Mevcudatın ayrılık ateşi sarmış tüm âlemi, Gözyaşları bilmem söndürebilir mi bu alevi. Kendi zatı idi kâinatın yaratılış maksadı, Hazreti Âdem cennette gördü o mübarek adı. Dünyaya teşrifiyle hiç böyle şen olmamıştı âlem, Veda edince de âlem hiç tatmamıştı böyle matem.

66


AŞK-I NEBİ Ah ki medet, gurub etti Kâinatın Güneşi, Güneş O’nun yüzünün nurundan alırdı ateşi. Hicran acısıyla Güneş bir daha gelmezdi lakin, Cihana gelir O’nu gören yerleri görmek için. Göklere karşı övün, başın göğe ersin ey toprak! Eşsiz inci sana gömüldü, bir tek sen sevin ancak. Gökler niye bizden alıkoydun diye peygamberi, Yıldırım hançeriyle delik deşik eder yeri. Enbiya, melaike, ins ü cin gelmişti vedaya, Türbedarlık şerefi verilmişti Güneş’le Ay’a Arşın en üst katını kendisine edindi mesken, Bu kara toprak O’nun şanına layık değildi zaten. Bilal (r.a) son kez yanık sesiyle okumuştu ezanı, Muhammed (sav) deyince yer gök bastı feryat u figanı. Gökte gördüğün sanma yıldızların envarıdır, Hicran ateşiyle yanan ashabın ahlarıdır. Cemil, tüm âlem hüzünlüydü veda edince Nebi, Kalmıştı gülünden ayrılan hazan yaprağı gibi!

67


DİVAN BAHÇESİNİN GÜLÜ

68


KESİT-1 Yün eğirir Remziye nine çıkrıkla yapar iplik Onunla torununa örecek kışlık çorap patik Remzi dede ormandan gelir eşeğine yüklemiş odunları Hanımı meşe ateşiyle fırında pişirecek somunları Eski nallar sökülüp yenisine mıhlar çakılır keserin sapıyla Acemi nalbanta denk gelirse zavallı at feryad eder acıyla Ramiz amcanın pala bıyıkları vardı ta kulaklara kadar Karşı köyün yamacından parlar görünürdü uzaklara kadar Nazmi çavuş elindeki kosayı savurur biçer arpayı Acemi saka çeşmeden su taşırken yıkamış sıpayı Pato dutun altında kerpetenle dişini çektirdi berbere Hık demedi ama gözünden çeşme gibi yaşlar aktı yerlere Peştamali dolamış beline hamam tasıyla suyu döker köse Takunyalar kayınca ortada ne peştamal kaldı ne kese Oturma odasındaki gaz lambasının isini siler nemli bezle Eşeğini arı sokunca üzümcü koşup terlemekten oldu nezle Nuri amca söğüt dalı ve sazlardan örerdi arı sepeti Kovanları taşırken düşürünce arılar koparttı kıyameti Avcı Yaşar tavşanı avlayınca fırına vermiş kapamayı Kobay köpeği fino havlayıp bekler hakkını koparmayı Gülsüm nine fırında pişirir baklavayı döker şerbetini Çeyiz sandığında dantel işlemeler yazmalar kızlar bekler kısmetini

69


KESİT-1 Baharda koyunu kırkınca yününü dokurlar çıkrıkla Yarine kavuşamayan kızlar kilimde ağlar hıçkırıkla Neyme yenge yünleri çırpıp temizler yün tarağıyla Çeşmeden iğne oyalı yar gelir kırmızı kazağıyla Erguvan sümbül evimizin önünde açardı nisanda Kızlar toplayıp vazonun içine koyardı nişanda Oyalı tülbent işlerdi kızlar tığlarla boncuk işlemeli Ellerine kına yakıp oynardı oy gözleri kara sürmeli Bekar Ali ahırda davarlara takar yuları Gece düğün var diye erkenden getirmiş sığırları Kış günleri peçkanın üstünde kaynar kara güğüm Kille yıkayıp saçını, başına saçtı kuru üzüm Yine kısmeti açılmadı bulamadı refikasını Kurşun döktürürken az kalsın yakıyordu kel kafasını

70


KESİT-2 Koyunlar otlar meler çan sesleri duyulur merada Çoban kaval çalar eşeği ritim tutar arada Serinlemek için baraja girmiş köyün mandaları Kargalar başlarına konunca olurdu kankaları Evimizin altında ağıl vardı sıcak tutardı zemini Dedelerimiz icat etmişler alttan ısıtma sistemini Rasim ağanın kızgınlığından kan olmuştu gözleri Lahana bahçesine dalınca komşunun öküzleri Gazeteye sarılı damağını sobaya atınca kızları Hasan amca öyle bağırdı ki ürküttü avludaki kazları Narin nine buğday eler sallar sırım kalburu Soku tokmağıyla dibekte dövüp pişirecek bulguru Püsküt almak için beş yumurta vermiştim bakkalcı dayıya Fehime nine tavuk verip sırtını çiğnetmişti ayıya Tuz satmaya gelirlerdi köye deve kervanlarıyla Kara Ali’den ürkünce katırlar kaçmış kırık fincanlarıyla Akşamleyin davarlar köy meydanından geçerdi yorgun argın Çoban eşeğe yayılmış hayvan yokuşu çıkar baygın baygın Kekik çimen kokusu rüzgar esince yayılır kırlara İki teneke buğday verip kalay yaptırdık bakırlara Kasap Ali koyun kesince et alırdık köy meydanından Hü be deyip satırla kovalardı köpekleri yanından

71


KESİT-2 Harman yerine yığıp istif etmişler kışlık saman balyaları Çingeneler köye girince köpekler havlar döker salyaları Yağmur yağınca köyümüzde toprak mis kokar çam kokusuyla Gece mezarlıktan geçince ıslık çalardık öt korkusuyla Derenin şırıltısıyla söğütlerin hışırtısı dönüşür nağmeye Eşek yılandan ürkünce bekçiyi atmış köprüden dereye Rüzgar esince tarlada yere eğilir buğday başakları Ürküt dede sopayla kovalamış kiraza dalan uşakları Yanımıza tuz ekmek soğan çömlek alıp kurmuştuk tavşan kapanı Akşama dek aç kalınca yağni diye yemiştik tuza banıp soğanı Gece ayva ağacına çıkıp tavuklar yatardı dalında Altından geçenin başına talih kuşu konardı anında İnek böğürür koyun meler horoz öter köpek havlar Pinti Salim’in kedileri gün boyu açlıktan miyavlar

72


KESİT-3 Kör Rıfat eşeğiyle barajdan gelir tutmuş yine sazanları Karısı peçkaya verecek buğlamayı yiyecek kızanları Sülman çavuş bağ yerini çobana sattı koyun takasıyla Çoban sevap diye amcanın saçlarını kırktı koyun makasıyla Yaz günleri tarlada çalışırken suyu soğuk tutar toprak testi Salih amca ekmek torbasını evde unutunca hanımına esti İmece usulüyle çalışıp köyün merasına ekildi çam Beygirci yolcu akçesini artırdı yeme gelince zam Ambara yığmışlar kışlık nohut fasulye mercimekleri Kedi devriye gezince fareler devirdi çömlekleri Meşe odununu yakınca kara kazanda o biçim kaynar salça Tandıra yaklaştıkça köpek Çilli nine kalayı basardı pomakça Kandil günleri kadınlar yapıp dağıtırlar un helvası Okulun saçak altında vardı üç tane kırlangıç yuvası Damat traş olurken köpüklü oynar çiftetelliyi Davulcu davulu inletir kapınca bahşiş elliyi Kadınlar kasabaya düğüne giderler traktör kasasında Deli Ferit yer bulamayınca çıkıp oynamıştı nikah masasında Düğün salonlarında kırmızı kuşak takarlar damatla geline Çocuklar hücum edince pastaya tepsi düştü muhtarın keline Hayvanları tımar etmek için kaşağıyla girer çoban ahıra Dağda koyunlarını kaybetmiş gördün mü diye bağırır sahıra

73


KESİT-3 Davarları sulamaya götürür ayağında lastik pabucu Bazı akşam hayvanları suya salmaz tutturur nafile orucu Mutfakta terek raflarına dizilmiş bakır bakraç siniler Eşeğine yüklemiş çuvalları fakirim bayırda iniler Beş şişle çorap örerdi Hasibe nine yün ve tiflikten Dalgın çiftçi eşekten çifte yemiş çıkarken çiftlikten Raif usta kulağında kalem ağzında enseri vurur keseri Taş ahşap kerpiçten olunca kuşaktan kuşağa yaşar eseri Fasulye ekmiş bahçeye dereden helkeyle sular karıkları Çamura batınca ayakları karıklarda kalır çarıkları Özledim düğünlerde pişen keşkek ile zerdeyi Köyünden irtibatı kesene yedireceksin kepçeyi Eski köy yaşantısını anlattım sizlere nükteli Kültürel mirasımızdır yeni nesil de bilmeli

74


KRAL MEZARI Kral mezarına küçükken gittik defineye Tünel kazıp alttan ulaşacaktık hazineye İcraata başladık zifiri karanlıkta Baykuşlar öttükçe öttük mezarlıkta Çalışmadan yiyene bizde derler ampacılar Bizim gibi olmuş tepeye çıkan rampacılar Kazdıkça elimize geçti çömlek kiremitler Staja gelen çok olmuş yerde vardı izmaritler Mezarın yanında gördüm bi mermer tablet Toprağını silip götürmeye ettim niyet Üstünde vardı eski yunanca yazılar Şafak vakti nihayet son buldu kazılar Hazine sandığını bulamadık lakin Çok değerli bir şey bulduğumuza oldum emin Kınalı İbram vardı iyi bilirdi rumca Zihnime yerleştirdim okudukça amca Nice krallar gelmiş bu dünya hanına Vaktiyle hepsi katılmış göç kervanına Saraylarının kubbesi altın varak imiş Şimdi yastığı taş yorganı toprak imiş Bunlar ki beğenmezlerdi nice sarayları Şimdi penceresiz topraktandır dört duvarı

75


KRAL MEZARI Ne ihtişamlıymış mermer sütunlu konakları Şimdi yerlerinden yükselmiş buğday başakları Yüzlerce hizmetçileri varmış yanlarında Şimdi karıncalar nöbet tutar mezarında Nerde köşkünde gezinen o ay yüzlü dilberler Kemiklerinden dahi kalmamış hiçbir eser Emrine tabiymiş Rumu, Yemeni, Çini Şimdi kovamaz üstünde yatan güvercini Nice ülkeler onlar için birer vilayetti Şimdi iki metrelik toprak olmuş mülkiyeti Ordularıyla meydan okurmuş tüm cihana Şimdi sırt üstü yatar yenik düşmüş zamana Bil ki arif olan kişiye şu söz kafidir Mal, şan, ihtişam fani bir tek Allah bakidir!

76


KOYUN ÇOBANI Koyunları götürür meraya önünde yürür sopasıyla Köpekleri yanlarından gelir boyunlarında tasmasıyla Dağda yakmış ateşi sopasıyla çevirir közleri Vurdukça közlere parlar köpeklerinin gözleri Ayaz gecede uzanır yere sırtında aba kepeneği Kavalını çalar koyunlarıyla beraber dinler köpeği Geceyi dağda geçirir yanında durur ulakları Kurt sesleri gelince köpekler dikti kulakları Çoban, köpeklerinin boynuna takmış sivri hıltarı Dağda kurtlarla boğuşunca canlarını kurtarı Gecenin sessizliğini böler kurtlarla rüzgar sesleri Koyunlar iç içe yaklaşmış siner ısıtır nefesleri Sabahın sisi çökmüş dağlara, çekti yüzünden kepeneği Sütü sağıp koyunundan, çıkardı ekmeğiyle çökeleği Koyunlar gün boyu otlar çan sesleri yayılır uzaklara Yogi köpeği yaralı ama gözünü açık tutar tuzaklara Sürüyle köye gelir bir gün daha kapanır sayfasıyla Hanımı peçkada patates közlemiş yer tayfasıyla Ramadan kahya sabah erkenden meraya götürür davarlarını Akşam karınları şişince çizer köyün daracık duvarlarını Ateşte bekletip yapmış karaağaçtan çoban sopası Arkadan kıçına vurdukça hızlı kaçar sıpası

77


KOYUN ÇOBANI Davarları salmış meraya eşeğe bağlamış kösteği Otladıkça çayırları güğümle süt verecek ineği Çayırda otları savurur biçer elinde tırpanla Kışın davarlara verecek karıştırıp samanla İneklerinin sütünü sağar koyar bakır bakraca Omuzunda sopayla taşır mandıradan gelen araca Hanımı yapmış kabak pidesiyle vişne kompostasını Ağzı yanınca pideden götürdü ağzına hoşaf tasını Bazlama ekmeğine yağı sürer tavşan ayağıyla Yanında içecek katığı döver ahşap yayığıyla Ceviz serpip yiyecek fırında pişer balkabağı Yayıkla döver sütü üstüne dökecek kaymağı Mangala attı odunu üstünde kaynar çaydanlığı Yine davarları güdecek sökünce gecenin karanlığı

78


KADİM HARABELER Eski harabeleri gezdim her yerde sükunet Nice manalar saklıyordu içinde emanet Bir zamanlar ordularıyla geçmiş buradan İskender Şimdi toprak olmuş yatarlar ne bir selam ne bir haber Bu dünya değirmeni öğütmüş nice İskenderi Ne ülkesi kalmış Dara’nın ne de bir eseri Farzedelim ki Karun gibi hazineye sahipsin Sonunda beş parasız toprağa yatacaksın garipsin Keçiler otluyordu harabelerde açmış laleler Geçmişe mi esefleniyor yatanlar kanlı naleler Hani Dara’nın mücevher tahtı yerinde yeller eser Alem bir rüya gibi göz yumup açınca gelip geçer Bu dünyada ömrün bin yıl olsa da bir gün gibidir Nice uygarlıkları örtmüş sonun yerin dibidir Gözümü açıp baktım geçmişin tozlu sayfasına Sanki baktım dünyayı gösteren ibret aynasına Hani taht sahibi altın taçlı krallar nerdeler Mezar taşları bile kaybolmuş harabe yerdeler Hani zevk u sefa meclisleri defler nağmeler Rüzgar sesleri çınlar vadide hazin inlemeler Hani mahşeri orduya sahip İskender Rüstemler Garip yatarlar bir selama muhtaç bin sitemler Nice tahtları devirdi bu felek nice şahları Nice hisarları yıkmıştır gariplerin ahları Hani o saltanat kaftanı zümrüt takılı kemer Nam u nişanesi kalmamış üstünde yeller eser 79


KADİM HARABELER Hani Kisra’nın köşkleri bahçesindeki gülleri Yıkıp dağıttı hazan rüzgarı savruldu külleri Hani mal mülk zenginlik şimdi ara bul parasını Köstebekler yuva yapmış bölüşürler mirasını Hani Karun hazinesi başındaki altın taç Soyup uryan etti felek bir meteliğe muhtaç Hani at koştururdu cihan mülküydü toprakları Adımını atamaz üstünde hazan yaprakları Cemil hadisatın gidişatına kulak verdim ben Nice tahtları devirdi bu devran mağrur olma sen

80




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.