Semâvât Âleminin Tefekkürü

Page 1



1- GÖKLERDEKİ İHTİŞAM VE ALLAH'IN AZAMETİ Gökleri ve yeri yaratan Allah onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kadirdir, güç yetirendir. O yaratandır, bilendir. (Yasin Suresi, 81) Şimdi hep birlikte nazarlarımızı göklere çevirip devasa uzayın büyüklüğünü ve içindeki dengeleri kavramaya çalışalım. Dünyamız bilindiği gibi Güneş Sistemi’nin bir parçasıdır. Uzayda sadece Samanyolu galaksisinde 250 milyar tane Güneş gibi yıldız bulunmakta ve bu yıldızların her biri Güneş gibi yanıyor, dönüyor ve kendi gezegenleriyle birlikte yörüngelerinde akıp gidiyorlar. Kimisi Güneşimizden bin katı büyüklüğünde, kimisi milyon, kimisi milyar katı büyüklüğünde tam 250 milyar yıldız! Şimdi isterseniz bu 250 milyar sayısının büyüklüğünü hep birlikte kavramaya çalışalım. Bir insan ömrü boyunca her saniye bir yıldızın ismini saymaya kalkışacak olsun. Bir, iki, üç, dört… her saniye bir yıldızın ismini saysın; saatlerce, günlerce, aylarca, yıllarca tam yüzyıl aralıksız saysın yine sadece Samanyolu galaksisindeki bu 250 milyar 2


yıldızı saymaya ömrü yetmez. Çünkü altı bin yıl yaşaması lazım. İşte bu denli büyük bir rakamdır bu sayı! Oysa uzayın geneli düşünüldüğünde Samanyolu galaksisi gibi uzayda sayılabilen yaklaşık 300 milyar tane daha galaksiler bulunmakta ve bunların her birinde de yüz milyarlarca yıldızlar! Uçsuz bucaksız evrendeki sayısız yıldızlar bir araya gelip kümelenerek galaksileri oluşturmuşlar. Sanki binaların bir araya gelip şehirleri oluşturdukları gibi ve galaksilerin aralarındaki mesafeler korkunç uzaklıktadır. Evrendeki milyarca yıldız ve galaksiler hepsi mükemmel bir uyum içinde kendileri için tespit edilmiş yörüngelerinde hareket ederler. Yıldızlar, gezegenler ve uydular hem kendi etraflarında hem de bağlı oldukları sistemlerle birlikte dönerler. Hatta bazen içinde 200-300 milyar yıldız ve trilyonlarca gezegen ve uyduları bulunan galaksiler birbirinin içinden geçip giderler. Bu geçişte evrendeki büyük düzeni bozacak herhangi bir çarpışma olmaz.

3


2- KUM TANELERİ SAYISINCA SEMADA YILDIZLAR VAR! Şimdi uzayın büyüklüğünü kavramaya devam edelim. Dünya’yı gözle zor görülen bir toz zerresi kadar yapalım. O zaman Dünya’dan hacim olarak yaklaşık bir milyon kat büyük Güneş, ceviz büyüklüğünde olacak ve Dünya’ya üç metre mesafede yer alacaktır. Bu ölçek içinde Samanyolu galaksisinde bize en yakın yıldız olan Alpha Centauri’yi Güneş’ten 640 kilometre uzağa koymamız gerekir. Top büyüklüğünde, su tankeri büyüklüğünde, uçan balon büyüklüğünde, apartman büyüklüğünde nice yıldızlar var fezada Güneş’e nispetle, Dünyamız ise bunların yanında toz zerresi! Samanyolu galaksisi işte aralarında bu denli inanılmaz mesafeler bulunan 250 milyar yıldızı barındırır. Spiral şeklindeki bu galaksinin kollarının birisinde bizim Güneşimiz yer almaktadır. Bu yıldızların bizlere ve birbirlerine olan uzaklıkları ışık hızıyla hesaplanabilmektedir. Işığın bir saniyedeki hızı 300 bin kilometre, yani bir saniyede Dünyamızın ekvator çevresinde 7,5 sefer dolaşabilecek 4


bir hız! Siz bu hızla uzaya gidebilseniz Güneş’e 8 dakikada, en yakın Alpha Centauri yıldızına 40 bin saatte (yaklaşık 4,2 yıl) diğer yıldızların kimisine 100 yıl, kimisine 500 yıl, kimisine 100 bin yıl, bize en yakın Andromedia galaksisine 2 milyon 200 bin yıl, diğerlerine 100 milyon yıl, 1 milyar yıl, 10 milyar yılda ancak varabilirsiniz. Evet, unutmayın saniyede ekvator çevresinde 7,5 sefer dolaşabilecek bir hızla! İşte bu denli kalabalık ve bu denli uzak yıldızlar! İsterseniz aralarındaki mesafeleri göz önüne almadan bu yıldızların çokluğunu anlamak için bir misal verelim: Lapa lapa yağan kar tanelerinin hepsi bir Güneş olsun yıldız olsun, işte kafanı kaldır bak göklerdeki sayısız yıldızların çokluğunu ürpertiyle seyret! Evrende Dünya’daki kum tanesi sayısından daha fazla yıldız olduğu tahmin ediliyor. Dünya’daki tüm çölleri, sahraları, kumsalları düşün, hepsini savur gökyüzüne, en az 10 katı kadar yıldız var semada! 5


3- DEVASA BÜYÜK YILDIZLAR VE GALAKSİLER Şimdi çıtayı biraz daha yükseltelim. Gerçeklere uygun bir model yapmak için Samanyolu galaksisini Atlas Okyanusu haline getirdik yani küçülttük. Güneşimizi de kum tanesi yaptık. Suyun içinde yüzen sayısız (250 milyar tane) kum tanesi, nohut, kayısı, portakal, karpuz ve dubalar var. Aralarında da çok uzaklıklar var. Dünyamız kum tanesi bile değil, plankton yani zerreden de küçük bir şey! Evet uzayda bizim dev Güneşimizden çok çok daha büyük yıldızlar var. Örneğin Arturus, Güneş’ten hacim olarak 16 bin kat daha büyük. Alpha Scorpri A, Güneş’ten hacim olarak 690 milyon daha 6


büyük. VY Canis Majoris, Güneş’ten hacim olarak 2 milyar 900 milyon kat daha büyük. Bu ölçekte Güneş neredeyse fark edilemeyecek. İnanılmaz görünüyor ama bunları bir galaksiyle karşılaştırınca daha da hayret ederiz. İçinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisi yaklaşık 100 bin ışık yılı mesafededir. Bizim galaksimiz bile diğer galaksilerle karşılaştırılınca çok küçük kalıyor. Örneğin IC 1011 galaksisi 6 milyon ışık yılı genişliğinde ve bu onun yanında bizim galaksimiz adeta bir geminin yanında can simidi gibi küçük kalıyor. 7


4- DEVASA DONANMALAR NOKTA GİBİ Şimdi hayalimizi biraz daha zorlayalım. Boğulursak büyük denizde boğulalım. Hubble teleskobuyla uzayı seyredelim. İçinde yaklaşık 300 milyar galaksiyi barındıran tüm evreni okyanus haline getirdik yani küçülttük. Hubble helikopterimize binip düşük irtifada suyun üzerinde hareket ediyoruz. Bakın suda bir can simidi yüzüyor. İşte bu bizim Samanyolu galaksimiz. Az ötede başka bir can simidi yüzüyor. Bu da Andromedia galaksisi. Daha ötelerde de bir sürü daha var. Şurada da bir kayık yüzüyor. Biraz yükseliyoruz aman Allah’ım bu devasa savaş gemisi de ne böyle hem de yüzlercesi var. Bir yerde toplanıp kümelenmişler, sanki donanma gibi. Yanlarında da birçok fırkateyn, kalyon, kadırga ve can simitleri dizilmiş yüzüyorlar. Hepsinin tepelerinde tevhid sancağı dalgalanıyor. Helikopterimizle biraz daha yükseklere çıktık. Kümelenmiş sayısız donanmalar gördük. Donanmalar içindeki o devasa gemiler oyuncak gemiler gibi küçüldüler. Daha yukarılara çıktık binlercesi görüş alanı8


mıza girdiler ama nokta gibi küçüldüler. Samanyolu galaksimiz iyice kayboldu. Deryada damla bile değil. 7 bin fite çıktık. Donanmalar artık nokta gibi görünüyor. Peki Güneş nerde, Dünya nerde? Ağaç nerde balta kesti, balta nerde suya düştü, su nerde inek içti, inek nerde dağa kaçtı, dağ nerde yandı bitti kül oldu. 7 milyar ışık yılı mesafeden baktığımızda ortada biz yokuz, yokmuş gibiyiz. Ama o kalabalığın içinde galaksimiz bile nokta halinde değilken, galaksinin içinde nokta bile olmayan Güneşimizin dibinde bir gezegende nokta halinde bile olmayan bizi, kalbimizin en ince sızılarını bilecek, duyacak kadar önemseyen, şah damarımızdan bile bize yakın olan bir Yaratıcımız var. Âlemlerin Rabbi olan Allahu Ekber! Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben onlara çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulsunlar. (Bakara Suresi, 186) 9


5- GÖKLERDEKİ KUSURSUZ DÜZEN Kütleleri küçüklük-büyüklük itibariyle pek çok farklı ve mevkileri uzaklık-yakınlık noktasında pek çok çeşitli ve hareket süratleri çok değişik olan göklerdeki bu kadar çok yüz milyarlarca kör, sağır ve düşüncesiz yıldızları mükemmel bir düzen ve hikmetle ve kusursuz bir ölçü ve bir saniye kadar şaşırmayarak birbirine çarpmadan, vurmadan, savurmadan, kargaşa ve ihtilal çıkartmadan döndürüp hareket ettirmek büyük bir ölçekte Allah’ın kudretinin sonsuz büyüklüğünü ve her şeyi idaresi altında bulunduran Allah’ın birliğini gösterir. Çünkü o cansız cisimleri, o şuursuz büyük kütleleri nihayet derecede düzen ve hikmet ölçüsü içinde, çeşitli şekillerde, farklı mesafelerde ve değişik hareketlerde döndürmek, istihdam etmek, ne derece bir kudreti ve bir hikmeti ispat ettiğini kıyas et. Yoksa, eğer başıboş olsaydılar, birbiri içinde o dehşetli sınırsız yıldızlar, o gayet büyük küreler ve gayet süratli hareketleriyle öyle bir gürültü çıkarmaları lazımdı ki, kainatın kulağını sağır edeceklerdi, hem öyle bir karma karışıklığın sarsıntısı içinde karışıklık olacaktı ki, kainatı dağıtacaktı. Yirmi manda birbiri içinde hareket etse ne kadar gürültülü bir karma karışıklığa sebebiyet verdiği malum. Hâlbuki dünyamızdan bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş defa süratli hareket edenler, yıldızlar 10


içerisinde var olduğunu astronomi söylüyor. (Dünya’nın Güneş etrafındaki hızı merminin yaklaşık 60 katıdır: Saatte 108 bin km. Güneş Sistemi’nin galaksi merkezi etrafındaki dönüş sürati: Saatte tam 720 bin km. 250 milyar yıldızı bünyesinde barındıran Samanyolu galaksisinin uzay içindeki hızı ise saatte 950 bin km. dir.) İşte sakinlik içindeki yıldızların sessizliğinden sonsuz güç, kudret ve azamet sahibi Cenab-ı Allah’ın güç ve emri altında bulundurma derecesini ve yıldızların O’na boyun eğme ve itaat derecesini anla. Bu büyük ve ağır işe zerre miktar tesadüf karışsa, öyle bir patlayış verecek ki, kâinatı dağıtacak. Çünkü bir dakika tesadüf birisini durdursa, yörüngesinden çıkmasına sebebiyet verir, başkalarıyla çarpışmasına yol açar. Dünyamızdan bin defa büyük cisimlerle çarpışmanın ne derece dehşetli olduğunu kıyas edebilirsin. Koca semavat o dehşetli azametiyle, hadsiz yıldızlarıyla ve o yıldızlar da çeşitli büyüklükleriyle ve gayet şiddetli hareketleriyle beraber, zerre miktar ve bir saniyecik kadar hudutlarından tecavüz etmemeleri, bir saniyecik kadar vazifelerinden geri kalmamaları sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Sani-i Zülcelallerinin ne kadar ince bir özel ölçüyle rablığını icra ettiğini dikkatli bakışa gösterirler. Ey astronomici efendi! Hangi tesadüf bu işlere karışabilir? Hangi sebeplerin eli buna ulaşabilir? Hangi kuvvet buna yanaşabilir? Haydi, sen söyle hiç böyle bir Sultan-ı Zülcelal aczini gösterip mülküne başkasını karıştırır mı? Özellikle kâinatın meyvesi, neticesi, gayesi, esası olan canlıları başka ellere verir mi? Başkasını müdahale ettirir mi? Özellikle o meyvelerin en kapsamlısı ve o neticelerin en mükemmeli ve zeminin halifesi ve o sultanın aynadar bir misafiri olan insanları başıboş bırakır mı? Ve onları tabiata ve tesadüfe havale edip saltanatının haşmetini hiçe indirir mi? Mükemmel hikmetini aşağı düşürür mü? Allah yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir bunların arasında durmadan iner, sizin gerçekten Allah’ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12) 11


6- AKLA DAVET Çok küçük sayısal değişikliklere hassas olan evrenin şu andaki yapısının, çok dikkatli bir bilinç tarafından ortaya çıkarıldığına karşı çıkmak çok zordur... Doğanın en temel dengelerindeki hassas sayısal dengeler, kozmik bir tasarımın varlığını kabul etmek için oldukça güçlü bir delildir. (Paul Davies, Fizik Profesörü) Amerikalı Astrofizikçi Prof. Dr. Hugh Ross, “Dizayn ve İnsani İlke” başlıklı bir makalesini şöyle bitirir: Akıllı ve üstün bir Yaratıcı evreni yoktan var etmiş olmalıdır. Akıllı ve üstün bir Yaratıcı evreni dizayn etmiş olmalıdır. Akıllı ve üstün bir Yaratıcı Dünya gezegenini dizayn etmiş olmalıdır. Ve yine akıllı ve üstün bir Yaratıcı hayatı tasarlamış olmalıdır.

12


O Alllah ki geceyi, durmadan onu kovalayan gündüze bürür. Güneş, Ay ve bütün yıldızlar hep O'nun buyruğu ile hareket ederler. (Araf Suresi, 54) 1964'te Nobel ödülü kazanan Arno Penzias, evrendeki bu olağanüstü düzen karşısında şu yorumu yapmaktadır: “Astronomi bizleri çok olağanüstü bir olaya götürmektedir; hiç yoktan yaratılmış bir evren. Hayatın oluşmasına izin verecek gerekli şartları tam olarak sağlayacak hassas bir denge ile kurulmuş, bu amaca yönelik bir plana sahip olan bir evren.” Şu ana kadar kendilerinden alıntı yaptığımız bilim adamları önemli bir gerçeğin farkına varmışlardır. Evrendeki hayret verici dengeleri ve düzeni inceleyen her insanın karşısına çıkan bu gerçek son derece açıktır: Tüm evrende üstün bir tasarım, kusursuz bir düzen sergilenmektedir. Bu düzenin sahibi elbette her şeyi kusursuzca var eden Allah'tır. Allah evrenin yaratılışındaki düzene, “belli bir ölçüyle” hesaplanmış dengelere bir ayetinde şöyle dikkat çekmiştir: “Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.” (Furkan Suresi, 2) Evrenin şu anki yapısının tümüyle bir tesadüf eseri olabileceği düşüncesi, tümüyle delice bir düşüncedir. Delilik kavramını argovari bir hakaret niyetiyle değil, tamamen psikolojideki teknik anlamıyla kullanıyorum. Gerçekte bu tür bir düşünce ile şizofrenik düşünce tarzı arasında büyük benzerlikler vardır. (Karl Stern, Montreal Üniversitesi Psikiyatristi)

13


7- İÇİNDE YAŞAMIN VAR OLABİLECEĞİ BİR EVRENİN OLUŞMA İHTİMALİ Acaba bize hayat imkanı veren bir evrenin tesadüfen oluşması bütün fiziksel değişkenler bir arada düşünüldüğünde kaçta kaç ihtimaldir? Milyar kere milyarda bir mi? Ya da trilyar kere trilyar kere trilyar ihtimalde bir mi? Büyük bir sayı. Bu sayıyı ünlü İngiliz matematikçi - ve Hawking’in yakın çalışma arkadaşı – Roger Penrose hesaplamıştır. Tüm fiziksel değişkenleri hesaba katmış, bunların kaç farklı biçimde dizilebileceğini dikkate almış ve içinde canlıların yaşayabileceği bir ortamın oluşmasının, Bing Bang’in diğer muhtemel sonuçları içinde kaçta kaç ihtimale sahip olduğunu tespit etmiştir. Penrose’un bulduğu ihtimal şudur: 1010123 de bir ihtimal! Bu sayının ne anlama geldiğini düşünmek bile zordur. Matematikte 10123 şeklinde yazılan bir rakam, 1 sayısının yanına 123 tane sıfır gelmesiyle oluşur. (Bu evrendeki tüm atomların sayısının toplamından, yani 1078’den bile büyük, astronomik bir sayıdır.) Ama Penrose’un bulduğu sayı, bunun çok çok daha üstündedir. Çünkü Penrose’un bulduğu sayı, 10123 tane sıfırın 1 rakamının yanına gelmesiyle oluşmaktadır.

14


Bu sayıyı birkaç örnekle de açıklayabiliriz: 103, 1000 sayısını ifa3 de eder. 1010 ise, 1 rakamının yanına 1000 tane sıfır gelmesiyle oluşan sayı demektir. 1 rakamının yanına 9 tane sıfır gelse, bu bir milyar yapar: 12 tane sıfır gelse, bu kez 1 trilyon olur. Ama burada 1 rakamının yanına, 10123 tane sıfır gelmektedir ki, bunun matematikte bile bir tanımı, adı yoktur. Matematikte 1050’de l’den daha küçük olasılıklar, “sıfır ihtimal” sayılır. Ama sözünü ettiğimiz sayı, 1050’de l’in trilyar kere trilyar kere trilyar katından bile çok daha büyüktür. Kısacası bu sayı bizlere, evrenin tesadüfle açıklanmasının kesinlikle imkansız olduğunu göstermektedir. Roger Penrose, akıl sınırlarını çok aşan bu sayı hakkında şu yorumu yapar: 123

Bu sayı yani 1010 de bir ihtimal, Yaratıcı'nın amacının ne kadar keskin ve belirgin olduğunu bize göstermektedir. Bu gerçekten olağanüstü bir sayıdır. Bir kimse bunu doğal sayılar şeklinde bile yazmayı başaramaz. Çünkü 1 rakamının yanına 10123 tane sıfır koyması gerekecektir. Eğer evrendeki tüm protonların ve tüm nötronların üzerine birer tane sıfır yazsa bile, yine de bu sayıyı yazmaktan çok çok geride kalacaktır.

15


8- KAYYUMİYET SIRRI Şu kainattaki gök cisimlerinin var oluşları, hareketleri, devamları, bekâları; Allah’ın kainatı yaratıp varlıkta devam ettirme hikmeti ve gayesine bağlıdır. Eğer bu gaye bir dakikada yüzünü çevirse, bir kısmı dünyamızdan bin defa büyük milyonlarla küreler, uçsuz bucaksız uzay boşluğunda dağılacak, birbirine çarpacak, yokluğa dökülecekler. Nasıl ki, meselâ havada, uçaklar yerinde binler muhteşem sarayları mükemmel bir düzenle durdurup seyahat ettiren bir zatın büyük mevcudiyet iktidarı, o havadaki sarayların sebat ve düzen ve devamları ile ölçülür. Öyle de o varlıkların hayatı ve devamı kendi idaresinde olan Yüce Allah’ın esir maddesi içinde sınırsız gök cisimlerine nihayet derecede düzen ve ölçü içinde kainatı varlıkta devam ettirme sırrıyla bir hareket, bir bekâ, bir devam vererek bazısı dünyadan bin ve bir kısmı milyon defa büyük milyonlarla azîm küreleri direksiz, dayanıksız, boşlukta durdurmakla beraber, her birini bir vazife ile görevlendirip gayet muhteşem bir ordu şeklinde “Emr-i kün feyekun” den gelen fermanlara kusursuz bir boyun eğmeyle itaat ettirmesi, İsm-i Kayyum olan Allah’ın azami cilvesine bir ölçü olduğu gibi, her bir varlığın zerreleri dahi yıldızlar gibi Allah’ın kainatı yaratıp varlıkta devam ettirme hikmetiyle beka ve devam ediyorlar. “Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (yok olup gitmesinler diye) her an kudreti altında tutuyor. Andolsun, eğer

16


zeval bulacak olurlarsa, kendisinden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim’dir, bağışlayandır.” (Fatır Suresi, 41) Ya İlahî ve ya Rabbî! Ben imanın gözüyle ve Kur’an’ın talimiyle ve nuruyla ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın dersiyle ve İsm-i Hakîm’in göstermesiyle görüyorum ki: Semavatta hiçbir deveran ve hareket yoktur ki; böyle düzeniyle Senin varlığına işaret etmesin. Ve hiçbir gök cismi yoktur ki; sessizliğiyle gürültüsüz vazife görerek direksiz durmalarıyla, Senin terbiye ve idare ve sevk edişine ve birliğine şahitlik ve işareti olmasın. Ve hiçbir yıldız yoktur ki; ölçülü yaratılışıyla düzgün vaziyetiyle ve nuranî tebessümüyle ve bütün yıldızlara benzeyiş ve benzerlik mührüyle Senin ilahlığının haşmetine ve birliğine işaret ve şahitlikte bulunmasın. Ve hiçbir gezegen, yıldız yoktur ki; hikmetli hareketiyle ve itaatli boyun eğmeleriyle ve düzenli vazifesiyle ve önemli uydularıyla Senin varlığının zaruri oluşuna şahitlik ve ilahlığının saltanatına işaret etmesin!.. Ey varlığı zaruri olan Vâcib-ül Vücud! Ey Vâhid-i Ehad! Bu hârika yıldızlar, bu acib güneşler, aylar; Senin mülkünde, Senin semavatında, Senin emrin ile ve kuvvetin ve kudretin ile ve Senin idare ve tedbirin ile itaatkâr ve düzenlenmiş ve vazifelendirilmişlerdir. Bütün o ulvi cisimler kendilerini yaratan ve döndüren ve idare eden birtek Hâlık’a tesbih ederler, tekbir ederler, kendilerine özgü dil ile “Sübhanallah, Allahü Ekber” derler.

17


9- KÂİNAT SARAYI VE İNSAN Topkapı Sarayı’nı her gün binlerce insan ziyaret etmektedir. Bir tek gün olsun bu sarayın kapısından içeriye bir devenin girdiği ve boynunu uzatarak antika eserleri temaşa ettiği görülmemiştir. Zira deve antika eserlerden anlamaz. Onun anlayacağı şey Topkapı Sarayı’nın bahçesinde otlamaktır. Topkapı Sarayı kâinata misaldir. Bu kâinatın develer için yaratılmadığı ve göklerdeki sanat mucizeleri olan yıldızların ve yerdeki sanat eserlerinin onların bakışlarına takdim edilmediği apaçıktır. Bu saray insanlar için yapıldığına göre hakiki insan bu sarayı temaşa ve tefekkür edebilen, yaptığı temaşa ve tefekkürden feyiz alabilen ve 18


bu feyizle mükemmelliklerin doruklarına yükselebilen insandır. Yoksa sadece dünyevi geçim ve zevkleri peşinde koşan insanın bu kâinat sarayının bahçesinde otlayan develerden pek farkı olmaz. Cenab-ı Hak bizlere, gündüz güneşi getirip zemini seyrettiriyor. Gece ise karanlığı getirip semayı seyrettiriyor. Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru! (Al-i İmran Suresi, 191)

19


10- TURİST GEMİSİ Yunan Adaları’nı, Ege ve Akdeniz’in mavi koylarını ve muhteşem güzelliklerini seyredip tefekkür etmek için dev bir turist gemisine binsek ama pencere kenarlarında hiç oda bulamayıp iç kesimlerde yatsak ve sadece içerideki gazino ve diskolarda eğlensek, gemi de hiç durmasa, bu seyahatten bize ne fayda gelir? İstediğimiz neticelerden istifade etmiş olabilir miyiz? İşte uzay denizinde Samanyolu gemimizin pencere kenarında Dünya denilen odamızda seyahat ediyoruz. Yani Dünyamız Güneş Sistemi’yle birlikte Samanyolu Galaksisi’nin merkezinde değil, dev kollarının birinin kıyısında yer almaktadır.

20


Acaba bu bizim için nasıl bir avantajdır? Michael Denton, Nature’s Desting (Doğanın Kaderi) adlı kitabında şöyle yazar: “Son derece çarpıcı olan bir başka gerçek, evrenin sadece bizim varlığımıza ve biyolojik ihtiyaçlarımıza olağanüstü derecede uygun olması değil, aynı zamanda bizim onu anlamamıza da son derece uygun olmasıdır... Güneş Sistemimiz'in bir galaktik kolun kıyısında bulunması, bizim geceleri gökyüzünü inceleyerek uzak galaksileri görebilmemizi ve evrenin genel yapısı hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Eğer bir galaksinin merkezinde yer alsaydık, hiçbir zaman bir spiral galaksinin yapısını gözlemleyemez ya da evrenin yapısı hakkında bir fikir sahibi olamazdık.”

21


11- GÖKLERDEKİ HAKİMİYET Amirlik ve hükmediciliğin gereği rakip kabul etmeyip ortaklığı reddetmektir, müdahaleyi ortadan kaldırmaktır. Onun içindir ki, küçük bir köyde iki muhtar bulunsa, köyün rahatını düzenini bozarlar. Bir kasabada iki kaymakam bir vilayette iki vali bulunsa karma karışıklık çıkarırlar. Bir memlekette iki padişah bulunsa, fırtınalı karma karışıklığa sebebiyet verirler. Madem hükmedicilik ve amiriyetin gölgesinin zayıf bir gölgesi ve cüzi bir numunesi, yardıma muhtaç, aciz insanlarda böyle rakip ve zıddı ve benzerlerinin müdahalesini kabul etmezse, acaba sonsuz saltanat suretindeki hâkimiyet ve tüm varlıkları terbiye ve idare etme derecesindeki amiriyet, bir Kadir-i Mutlak olan Allah’ta ne derece o müdahale etmeme kanunu ne kadar esaslı bir surette hükmünü icra ettiğini kıyas et. Demek ilahlık ve rablığın en kesin ve daimi lazımı, tek ve yalnız olmadır. Buna apaçık bir delil ve kesin şahit, kainattaki en mükemmel 22


düzen ve en güzel uyumluluktur. Sinek kanadından tut tâ semâvât kandillerine kadar öyle bir düzen var ki, akıl onun karşısında hayretinden ve güzel karşılamasından “Sübhanallah, Maşaallah, Bârekâllah” der secde eder. Eğer zerre miktar ortağa yer bulunsaydı müdahalesi olsaydı “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı ikisi de (yer de gök de) harap olup giderdi.” (Enbiya Suresi, 22) ayet-i kerimesinin işaretiyle düzen bozulacaktı, suret değişecekti, fesatın eserleri görünecekti. Halbuki, “O, biri diğeriyle tam bir uyum (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah) ın yaratmasında hiçbir çelişki ve uygunsuzluk (tefavüt) göremezsin. İşte gözü (nü) çevirip gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.” (Mülk Suresi, 3-4) işaretiyle ve şu ifade ile insan bakışı, kusuru aramak için ne kadar çabalasa hiçbir yerde kusuru bulamayarak yorgun olarak menzili olan göze gelip, onu gönderen tenkitçi akla diyecek: “Boşuna yoruldum, kusur yok” demesiyle gösteriyor ki, düzen ve ölçü gayet mükemmeldir. Demek kainattaki düzen Allah’ın birliğinin kesin şahididir. 23


12- SALTANAT DELİLİ “Hiç mümkün müdür ki, bu âlemin sultanı olan Zat-ı Zülcelâl, nihayetsiz kemalini göstermek için bu kâinatı gayet âli gayeler ve yüksek maksatlarla icad etsin ve sonra o gaye ve maksatlara karşı iman ve ibadetle karşılık verenlere bir mükâfatı bulunmasın? Ve o gayelere, red ve isyanla karşılık verenlere bir cezası olmasın? Bu mükâfat ve ceza burada yok hükmündedir. Demek, başka yerde bir mükâfat ve ceza yeri vardır ve olmalıdır.” Zerrelerden yıldızlara ve atomlardan galaksilere kadar şu kâinatta muhteşem bir saltanat gözükmekte ve bu saltanat her yerde hükmetmektedir. Bir köyün muhtarsız, bir şehrin valisiz, bir memleketin sultansız ve bir sarayın meliksiz olması mümkün olmadığı gibi; bu kâinatta hükmeden saltanatın da sultansız olması mümkün değildir. Bu sultanı kabul etmemek, ancak göz önündeki şu saltanatı inkâr etmekle mümkündür; göz önündeki saltanatı inkâr etmek ise aklını kaybetmemiş hiçbir kimse için mümkün değildir. 24


Sultanlar, kendilerine hizmet edenlere mükâfat verirler. Bu, saltanatın izzetini muhafaza etmek içindir. Hâlbuki bu âlemin Sultan’ına hizmet edenler bu dünyada hakkıyla mükâfat görmemektedirler. O hâlde bu mükâfatın verileceği başka bir memleket olmalıdır, ta ki saltanatın izzeti muhafaza edilebilsin. Sultanlar, kendilerine isyan edenlere ceza verirler, ta ki saltanatlarının haşmet ve izzetlerini koruyabilsinler. Hâlbuki bu âlemin Sultan’ı olan Allah Teâlâ’ya isyan edenler bu dünyada hakkıyla ceza görmemektedirler. O hâlde bu cezanın verileceği başka bir memleket olmalıdır, ta ki saltanatın izzeti ve haşmeti muhafaza edilebilsin. Ahireti inkâr edebilmek için, ilk önce Cenab-ı Hakk’ın “Sultan” ismini inkâr edebilmek gerekir. Cenab-ı Hakk’ın “Sultan” ismini inkâr edebilmek için de şu kâinatta gözüken haşmetli saltanatı inkâr edebilmek lazımdır. Demek, kâinatta gözüken haşmetli saltanatı inkâr edemeyen, bu saltanatın sultanı olan zatı inkâr edemez. Ve bu Sultan’ı inkâr edemeyen de ahireti inkâr edemez, zira saltanatın izzeti ancak ahiretin gelmesiyle muhafaza edilebilir. 25


13- İZZET DELİLİ “Hiç mümkün müdür ki, şu âlemin izzet ve celal sahibi olan mutasarrıfı, izzetinin hukukunu çiğneyen ve celalinin haşmetine karşı hürmetsizlik eden edepsizleri edeplendirmesin, izzet ve celaline yakışır bir tarzda onları cezalandırmasın? O ceza ve terbiye, bu dünyada yok hükmündedir; demek başka yerde bir ceza yeri vardır ve olmalıdır.” Evet, Allah Aziz’dir. Zira şu kâinata bakıyoruz ve görüyoruz ki: -İmtihan sırrından dolayı- İnsan ve bazı canavarlardan başka, Güneş, Ay ve yeryüzünden tutun, ta en küçük mahlukata kadar her şey kemal-i dikkatle vazifesinde çalışıyor. Hiç bir mahluk zerre miktar haddinden tecavüz etmiyor. Koca güneşler ve yıldızlar intizamı bozamıyor. Hiç biri vazifelerinden geri kalamıyor ve O’na itaatsizlik yapamıyor. Her şey bir itaat tahtında hareket ediyor. İşte, her şeyin azim bir heybet tahtında umumi bir itaatte bulunması ispat eder ki, büyük bir celal ve izzet sahibinin emriyle hareket ediyorlar ve O’na itaat ediyorlar. Başta demiştik: Hiç mümkün müdür ki, şu âlemin izzet ve celal sahibi olan mutasarrıfı, izzetinin hukukunu çiğneyen ve celalinin haşmetine karşı hürmetsizlik eden edepsizleri edeplen26


dirmesin, izzet ve celaline yakışır bir tarzda onları cezalandırmasın? Hayır, asla olamaz! Zira nihayetsiz celal ve izzet, edepsizlerin tedibini ister. Hâlbuki şu dünyada o izzet ve celale yakışır bir ceza yoktur. Çünkü ekseriya zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp bu dünyadan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor, tehir ediliyor; yoksa bakılmıyor değil. Hem bazen dünyada dahi ceza verir. Geçmiş asırlardaki asi ve inatçı kavimlere gelen azaplar gibi... İşte bu cezalar gösterir ve ispat eder ki, insan başıboş değildir; bir celal ve gayret sillesine her vakit maruzdur. Acaba hiç mümkün müdür ki, insanın umum mevcudat içinde ehemmiyetli bir vazifesi ve ehemmiyetli bir kabiliyeti olsun ve daha sonra: Cenab-ı Hakk’ın bu kadar muntazam eserleriyle kendini tanıttırmasına mukabil, insan iman ile O’nu tanımasın, Hem rahmetinin bu kadar süslü meyveleriyle kendini sevdirmesine mukabil, insan ibadetle kendini O’na sevdirmesin, Hem bu kadar türlü nimetleriyle muhabbet ve rahmetini insana göstermesine mukabil, insan şükür ve hamd ile O’na hürmet etmesin ve bu cinayetler cezasız kalsın, insan başıboş bırakılsın, o izzet ve celal sahibi olan Zat-ı Zülcelal bir ceza yeri hazırlamasın? Hâşâ ve kella! 27


14- MANTIK DELİLİ Hiç mümkün müdür ki, bütün yüzyirmidört bin peygamberler, mucizelerine dayanarak sözünü destekledikleri ve bütün yüzyirmidört milyon evliyalar, keşif ve kerametlerine dayanıp davasını tasdik ettikleri ve bütün ilim ve takva sahibi büyük zatların geniş araştırmalarına dayanarak şahitlik ettikleri Resul-i Ekrem Sâllâllahu Aleyhi ve Sellemin gerçekleşmiş bin mucizelerinin kuvvetine dayanıp bütün kuvvetiyle, hem kırk yönü ile mucize olan Kurân-ı Hakim binler kesin ayetlerine dayanarak bütün kesinliğiyle açtıkları ahiret yolunu ve Cennet kapısını, sinek kanadı kadar kuvveti bulunmayan zayıf kuruntular, önemsiz zanlar, ne haddi var ki kapatabilsin? Bir fennin veya bir sanatın tartışma sebebi olmuş bir meselesinde, o fennin ve o sanatın haricindeki adamlar ne kadar büyük âlim ve sanatkâr da olsalar, sözleri onda geçmez hükümleri delil olmaz; o fennin alimlerinin görüşbirliğine dahil sayılmazlar. 28


Meselâ; büyük bir mühendisin, bir hastalığın keşfinde ve tedavisinde bir küçük tabip kadar hükmü geçmez Ve özellikle, maddiyatta çok meşgul olan ve gittikçe maneviyattan uzaklaşan ve nura karşı körleşen ve kabalaşan ve aklı gözüne inen en büyük bir ya da binler filozofun inkarcı sözü maneviyatta dikkate alınmaz ve kıymetsizdir. Acaba yerde iken arş-ı âzamı seyreden, harika bir kudsi deha sahibi olan ve doksan sene maneviyatta ilerleyip çalışan ve iman hakikatlerini ilmi, akli ve hatta hakiki suretinde keşfeden Şeyh Geylani (k.s) gibi yüzbinler islam alimlerinin ittifak ettikleri Allah’a ve ahirete iman ve kudsi ve manevi meselelerde, maddiyatın en dağınık ve kesretin en küçük teferruatına dalan ve sersemleşen ve boğulan filozofların sözleri kaç para eder ve inkarları ve itirazları, gök gürültüsüne karşı sivrisineğin sesi gibi sönük olmaz mı?

29


15- VAAD ETME DELİLİ “Hiç mümkün müdür ki, nihayetsiz bir ilmin ve hadsiz bir kudretin sahibi olan şu âlemin Rabbi; emirlerine itaat eden kullarına cenneti vadetsin, isyan edenleri ise cehennemi ile korkutsun ve bu vaad ve korkutmayı da bütün peygamberleri ve bütün kitaplarıyla yapsın da, daha sonra o vadettiği şeyleri yerine getirmeyip -hâşâ- cehaletini ve âcizliğini göstersin? Bu hiç mümkün müdür?” Hâlbuki vadettiği şeyler, O’nun kudretine hiç ağır gelmez. Aksine, O’na pek hafif ve pek kolaydır. Geçmiş baharın sayısız varlıklarını gelecek baharda yeniden yaratması kadar kolaydır. Hem vadettiği şeyler öyle şeylerdir ki, bütün peygamberler aynı şeyleri haber vermiş ve bütün evliyalar aynı hadiselerin vukuuna şehadet etmişlerdir. Hem Allah’ın vaadini yerine getirmemesi ve sözünden dönmesi, O’nun izzetine zıttır ve zatına yakışmaz!

30


Acaba hiç mümkün müdür ki, Cenab-ı Hak tekrar ve tekrar vadettiği ve kendisiyle korkuttuğu şeyleri yerine getirmeyerek -hâşâ- hem kendi cehaletini ve âcizliğini göstersin hem de peygamberlerini ve evliyasını yalancı çıkartsın? Hayır, asla olamaz! Aynen bu misal gibi, Cenab-ı Hak da müminlere cenneti ve kâfirlere cehennemi vadetmiştir. Bu vaadi gerçekleştirmemek Allah Teâlâ hakkında düşünülemez. Zira ifade ettiğimiz gibi sözünü yerine getirmemek ya cehaletten ya âcizlikten ya da yalan söylemektendir. Hâlbuki bütün bunlar Cenab-ı Hakk’ın izzetine zıt, ilminin her şeyi kapsadığı hakikatına ters ve zatının doğruluğuna muhaliftir. Şimdi ey inkârcı insan! Bilir misin ki küfür ve inkârınla ne kadar ahmakça bir cinayet işliyorsun! Kendi yalancı vehmini, hezeyancı aklını ve aldatıcı nefsini tasdik edip hiçbir cihetle yalan ve sözünden dönmek zatına yakışmayan bir zatı yalancılıkla suçluyorsun. Hâlbuki bu âlemdeki her şey O’nun doğruluğuna şehadet ediyor ve O’nun nihayetsiz ilim ve kudretini ispat ediyor.

31


Allah'ın lütfu ile yazmış olup ücretsiz dağıttığım kitaplarım: 1- Unesco Türkiye Dünya Mirasında Allah'ı Akılla Görebilmek 2- Unesco Dünya Mirasında Allah'ı Akılla Görebilmek 3- Rabbimizi Bize Gösteren 99 Pencere 4- Semâvât Âleminin Tefekkürü 5- İstanbul Turunda Allah'ı Bulmak 6- Kuran ve Sünnet Rehberliğinde Altın Öğütler 7- Unesco Kültürel Mirasımız Köyname 8- Divan Bahçesinin Gülü Aşk-ı Nebi 9- Peygamberimiz'in (s.a.v) Nübüvvet Delilleri 10- Hadislerle Resulullah'ın (s.a.v) Mucizeleri 11- Ahiretin Kesin İspatı 12- Vücudumuzdaki Mucizeler 13- Dünyamızdaki Mucizevi Dengeler 14- Allah'ı Delilleriyle Görebilmek 15- Allah'ı Akılla Görebilmek 16- Allah'ı Tanıma Kılavuzu 17- Altın İbretler 18- Hayırlarda Yarışmak 19- Yerli ve Yabancılara İman Yolunda İlginç Hatıralar Not: Listedeki ilk 8 kitabın ismini ve Cemil Metin yazıp internetten ücretsiz okuyabilirsiniz. Resulullah'ın (s.a.v) ayağının toprağı Hor, hakir, günahkar, şuursuz, miskin Cemil Metin, 2018 Malkara / TEKİRDAĞ 32



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.