Türkiye’nin tüm aileyi kucaklayan ilk online dergisi
FAMILY HUG www.familyhug.us
Biradambirbebek Aralık 2014 Yıl 2 Sayı 11
Family Hug Biradambirbebek
İMTİYAZ SAHİBİ Turcreative adına Cesur Doruk
Cesur Doruk
Y
REKLAM Turcreative BÖLÜM EDİTÖRÜ Pemra Uğural
eni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl herkese mutlu olsun, yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl herkese kutlu olsun.....
Bir seneyi daha bitirdik iyi kötü anılarla. Family Hug olarak iyi bir yıl geçirdiğimize inanıyorum. Eğitim ve Ötesi panelinin organizasyonu ile başladık yıla, Sosyalleşme konferansı ile bitirdik yılı. Atölyede çok etkinlik yaptık bir sürü yeni dost edindik. Dergi ise çok okundu çok paylaşıldı, e daha ne isteyelim değil mi. Bu ay da harika konularımızı ve değerli yazarlarımızın paylaşımlarını keyifle okumanızı dilerim. Yeni yıl başta sağlık olmak üzere tüm dileklerinizin gerçekleşeceği bir yıl olsun sevgiler cesur d.
GENEL YAYIN YÖNETMENİ Cesur Doruk
BÖLÜM EDİTÖRÜ Görkem Pamukçu YAZARLAR Pemra Uğural Tuğçe Acaröz Oğuz Ayşegül İşlekeller Bozca SEniha Naşit Gürçağ İrem Doruk Melis Durasi Süheda İmamoğlu Sibel Deniz Toledo Eğitim Bölümü İçin Özel Sezin Okulları’na Teşekkürler ONLİNE DAĞITIM familyhug.us Turkcell Dergilik İLETİŞİM bilgi@turcreative.com
SOS YAL LEŞ ME Sosyal Medyada Etkileşim Konferansı’nın Ardından Özel Sezin Okulu’nda düzenlenen “Sosyalleşelim, Sosyal Medyada Etkileşim” konferansına, sosyal medyayı en etkin şekilde kullanan bazı marka ve oluşumların kurucu ve yöneticileri katıldı. Konferansta yer alan ilgi çekici sunumlar internetin ne kadar farklı kullanımları olan bir mecra olduğunun bir kanıtıydı. Kimi zaman alışverişi bir tıkla parmak uçlarınıza kadar getirebiliyor, hızlı ve etkin bir alışveriş imkanı sunuyor, kimi zaman bir bankanın müşteri temsilcilerini dert ortağınız kadar yakın hissetmenize neden olabiliyor, kimi zaman da kapitalist sistemin dayattıklarının dışında bambaşka bir ekonomi kavramını hayatınıza sokup, “başka bir dünyanın mümkün olduğunu” hatırlatabiliyor.
Konferansın açılış konuşmasını Family Hug kurucusu Cesur Doruk yaptı. “Sosyal medya eşittir kedi videosu” diyen Cesur Doruk buradan yola çıkarak farklı sosyal medya mecralarını tanıttı ve ardından ilk konuşmacı, Zumbara’nın kurucusu Ayşegül Güzel’i takdim etti. .Zumbara (www.zumbara.com) para yerine zamanın kullanıldığı bir sosyal paylaşım ağı. Siteye üye olarak bu “armağan kültürü çemberi”ne katılabiliyorsunuz. İyi bildiğiniz veya yapmayı sevdiğiniz bir faaliyeti ihtiyacı olan birisine armağan edip zaman kazanıyorsunuz. Sonra bu biriktirdiğiniz zamanlar karşılığında başkaları da size talep ettiğiniz konuda yardımcı oluyor. Örneğin siz ihtiyacı olan birisine 1 saatlik İngilizce dersi verdiğinizde, bir başkasından bir saatlik yoga dersi alabiliyorsunuz veya bir saatliğine bir gönüllü evinize gelip boya yapmanıza yardım ediyor. Ayşegül Güzel bu yaklaşımı Barselona’da yaşadığı mahallede öğrenmiş ve bir paylaşım ağı halinde kurgulayarak Zumbara’yı hayata geçirmiş. Bu, kendi deyimiyle “insanın özüne çok pozitif yerden bakan bir yaklaşım.” İnternetin tüketim kültürünün çarklarına yağ sürmekten başka bir işe yaraması gerçekten çok ilham verici.
Konferansın ikinci konuşmacısı e – bay’in Türkiye’deki girişimi olan gittigidiyor.com’un Genel Müdürü Gülfem Toygar’dı. 90’lı yılların ortalarından beri e – ticaret konusunda çalışan Gülfem Toygar hiç şüphe yok ki bu alanın duayenlerinden biri. Gülfem Toygar, istatistiksel verilere dayanarak Türkiye ve dünyada e – ticaretin gelişim grafiğini anlatarak yeni yöntem ve kullanımları tanıttı. 2000’li yılların ikinci yarısında ortaya çıkan alışveriş siteleriyle kadınların e- ticarette daha aktif olduklarını belirtti. Artık internette çok zengin bir çeşitlilik olduğunu söylerek Türkiye’nin e - ticaret alanında büyük bir potansiyele sahip olduğunun altını çizdi. Şimdilerde internetten alışveriş yaparken tek meselenin “ne alacağınıza karar vermek” olduğunu söyledi. Konferansın üçüncü konuşmacısı ING Bank Dijital Pazarlama ve Tasarım Bölüm Müdürü Sinem Soydar’dı. Sinem Soydar, sosyal medyada müşteri etkileşimini, doğrudan ürün tanıtmadan veya reklam yapmadan nasıl daha etkin ve sıcak hale getirdiklerini örneklerle anlattı. Dünya Kupası maçları sırasında Hollanda takımı oyuncusunun adının spiker tarafından sürekli farklı şekilde söylenmesini twitterda trend topic haline getirerek eş zamanlı etkileşim yarattıklarını belirten Sinem Soydar, Dünya Tasarruf Günü’nde de twitter’da nasıl tasarruf yapılacağı konusunda dert yananlara kumbara gönderdiklerini anlattı. Üç konuşmacının sunumlardan öne çıkan olgu ise, internet mecrasına ne kadar “sanal dünya” dense densin, burada da insani, birebir ve sıcak etkileşim kurmanın şart olduğuydu. Kahve arasından sonra ise Cumhuriyet Gazetesinden Özge Uzun’un moderatörlüğünde çok keyifli bir panel gerçekleşti. Twitter’da @otekidunyali ismi ile yazan Meriç Keskin ve Fikirdenk.com’un kurucu ortaklarında ve blogger Sena Baran’ın katıldığı panelde sosyal medyada anlık yapılan paylaşımlar ve onlara takipçilerin verdiği tepkiler ağırlıklı olarak konuşuldu. Sena Baran tüp bebek macerasını bloğunda paylaşırken okuyuculardan aldığı yorumları paylaşırken Meriç Keskin ise Twitter’daki yüksek takipçi sayısının hayatına getirmiş olduğu olumlu ve olumsuz yanlardan bahsetti. Gün, Cesur Doruk’un orta öğretim seviyesindeki çocukların sosyal ağlarda paylaştıklarının olumsuz olabilecek yönlerini gösterdiği video ile son buldu.
Melis Durasi Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba… :) Sürekli değişkenlik gösteren ve yoğun tempodan dolayı yazılarıma bir süreliğine ara vermek zorunda kalmıştım. Bu ayki yazımda aynı sebeplerden dolayı uzak kaldığım ve uzak kaldığım her anında da eksikliğini hissettiğim koşu ve koşunun hayatımızda aslında ne kadar önemli bir yerde olması gerektiği ile ilgili yazacağım.
Geçtiğimiz ay İstanbul Avrasya maratonu gerçekleşti ve her ne kadar koşmak için aylar öncesinden kayıt yaptırmış olsam da, o gün koşma fırsatım olmadı. Pek çok kişinin katıldığı ve adeta cümbüş havasında geçen İstanbul maratonu eminim ki her geçen sene daha fazla sporcuyu ağırlayacak daha fazla katılımcı toplayacak. Her geçen gün bu konuda bilinçlenen ve koşmayı hayatına sokan, hayatının bir parçası haline getiren insanların sayısı artıyor. Koşmayı sevmeyen, isteyip de başlayamayan, başlayıp devamını getiremeyen, süreklilik sağlayamayan ve bu durumdan şikayetçi olan pek çok kişi olduğuna eminim. O yüzden bugün hem biraz bu sebepler üzerinden giderek hem de koşmanın yararlarından bahsederek devam edeceğim yazıma.
Koşmak için 10 sebep (koşmayı sevmiyor olsanız bile) 1. Koşmak gazınızı alır. Başka bir şey eklememe gerek var mı bilmiyorum ama ciddiyim. Eğer gaz ve hazımsızlık probleminiz var ve bundan yakınıyorsanız koşmayı deneyin derim… 2. İstediğiniz an dilediğinizce her yerde koşabilirsiniz. Eğer yoğun bir tempoya sahipseniz, her seferinde spor salonuna gitmek için fırsat bulamayabilirsiniz. Koşu ayakkabılarınızı ayağınıza geçirdiğiniz an koşmak için her yer sizindir. 3. Koşuyu yoğun programınıza uydurabilmek çok kolay. Günümüzün en popüler problemi malum, zaman yetersizliği. Bu sıkışıklıkta en ufak arta kalan zamanı bile koşu yapmak ile değerlendirebiliriz. Ne kadar yoğun olursa olsun programımız, kendimize dürüst olalım, 20 dakikalık bir boşluğumuz mutlaka vardır. 4. Koşu, dışarıya çıkmak ve kendinizi yenilemek için birebirdir. Benim için de, koşmanın bu yönü en sevdiğim ve onu en tercih edilebilir kılan tarafı. Hele ki koştuğunuz yer deniz kenarı veya orman atmosferiyse, o oksijeni bol tertemiz havayı ciğerlere çekmek, yeşilin mavinin tadını çıkarmak, ormandan gelen serinliği hissetmek, çiseleyen yağmur damlacıklarını yüzünüzde duymak gibisi yok. Aslında şartlar ne olursa olsun fark etmez, -şartlar çok kötü ve berbat olmadığı sürece- dış mekanda geçirdiğiniz vakit sizi fitness merkezinde harcayacağınız terli ve performanslı bir aktiviteye nazaran daha olumlu etkiler. Hayat verir ve kendinizi çok daha canlı hissetmenizi sağlar. O nedenle ben de eğer o günümü kapalı mekanda hapsolmuş bir şekilde geçirmişsem, bir diğer deyişle gün yüzü görmediysem :), dışarda koşmak benim ilk tercih edeceğim idman çeşidi olur.
5. Yalnız da koşabilirsiniz, grupça da… Çalışıyorum, ikinci bir üniversitede öğrenimimi sürdürüyorum yani öğrenciyim, bir yandan gönüllüyüm, bir yandan özel hayatıma ve aileme karşı sorumluluklarım var ve bunların dengeli bir şekilde yürüyebilmesi için çaba harcıyorum… Yani, demek istediğim pek çoğumuz hayatında günlük sıradan aktivitelerinde beklentilere cevap verme, istekleri karşılayabilme derdindeyiz. Bunun bir yük olduğunu söylemek yanlış olur, bu hayatın zaten ta kendisi ancak her insanın bu tempoyu randımanlı götürebilmesi ve bir yerden patlak vermemesi için mola vermeye ihtiyacı vardır. Bu nedenle egzersiz zamanını “ben” zamanı olarak adlandırıyorum. Kendime biraz ilgi gösterebilmek için ayırdığım zaman dilimi. Hayatımdaki ben haricindeki insanlara daha nitelikli ve dolu vakit ayırabilmek için… Koşmak beni “kapsam dışı” bırakıyor. Gerçekten ve özgün olarak kendi düşüncelerinizle baş başa kalabilmek… O yüzden “koşmak” benim için bir hazine gibidir. Bir başka yönden ele alacak olursak, koşmak tek başına yapılacak bir aktivite olmak zorunda da değildir. Arkadaşlarınızla veya tanımadığınız bir grupla sosyal bir amaç uğruna bir araya gelebilmek için de koşu oldukça elverişlidir. Son yıllarda sosyal sorumluluk projeleri kapsamında koşmak ve bu vesileyle bir araya gelmiş koşu gruplarına katılmak oldukça popüler hale geldi. Bir amaç için koşmak isterseniz veya sosyalleşmek ve fit arkadaşlıklar kurmak için de pek çok koşu grubu bulunmaktadır… Sosyal medyada da oldukça aktif olan ve üyelerini artırmayı hedefleyen bu koşu gruplarından siz de size en çok hitap edeniyle iletişime geçip, gruba katılabilirsiniz. Hepsinin oldukça misafirperver olacağından şüphem yok.
6. Koşmak sizi fiziksel olarak forma sokar, diğer yapmak istediğiniz spor aktivitelerinden daha çok verim almanızı sağlar. Doğa yürüyüşleri, dans, fitness, zumba… hepsi kısacık sürelerde yaptığınız koşular sayesinde daha verimli, daha performans alacağınız hale gelir. Emin olun etkisini göreceksiniz. Ben koşularımda, vücudumun dayanıklılığımı arttırmak için düz koşumun içerisine intervallerimi (nabzımı arttıracak kadar 30 sn’lik hızlı koşular) de ekliyorum. Siz de kendi vücudunuz ve direncinizi ölçerek, bu tarz değişikliklerle hareketlendirebilirsiniz koşu antrenmanlarınızı. 7. Koşarken düşünmek zorunda değilsiniz ama bir takım yaratıcı fikirler üretmeniz kuvvetle muhtemeldir. Koşmak için uygun zaman var mı, yok mu diye düşünmenize gerek yoktur, herhangi tekrar sayısını aklınızda tutmanıza gerek yoktur, herhangi bir düzen olmadığı için plan yapmanıza gerek yoktur. Oldukça rutin bir süreçtir aslında koşmak, oldukça ritmik…
Hepimizin hiçbir fikri ne kadar küçük ve önemsiz olursa olsun düşünmek istemeyeceği anları, dönemleri, günleri vardır. Koşmak o anların en büyük yardımcısı ve eşlik edenidir. Otomatik-pilota bağlayıp vücudunuzla birlikte beyninizin de yenilenmesini, canlanmasını ve o ağırlığını yorgunluğunu atmasını sağlar. Çelişkili bir şekilde, koşmanın bu özelliği, yaratıcı fikirlerin beyninize akın etmesini sağlayacaktır… Yaratıcı fikirler çeşmesi altında duş alırmışçasına :) Çünkü beynimiz özgürken, yapışkan ve bir türlü kurtulamadığımız problemlere çözümler üretebilecek kapasitededir. Zorlayarak çözüm bulmaya çalışmak ikilemlere bir açıklık ve cevap getirmediyse, kısa bir koşu bazen hiç ummadığımız halde kilit için uygun anahtarı bize sunabilir. Evinizden düğümlenmiş bir sorunlar yumağı ile çıkmışken, koşudan sonra pek çok ihtimal ve seçenek ile evinize dönebilirsiniz. Kim böyle bir sihirli dokunuşu istemez ki hayatında.
8. Koşmak sizi iyi bir arkadaş grubuna dahil eder. Bazı yakın saygın dostlarım, iş arkadaşlarım, spor danışmanlarım koşmayı benim gibi gerçekten severken, bazıları ise koştukları halde açık açık aslında koşmayı fazla sevmediklerini ama bunu yapmayı yani koşmayı “tercih ettiklerini” ve hayatlarının bir parçası haline getirdiklerini kabul ediyorlar. Hmmm… İlginç… O halde sevmiyorsanız neden koşuyorsunuz diye sormak en doğal hakkımız diye düşünüyorum… Burada ufak bir mesaj olmalı aslında. İşin aslı şu ki, eğer hepimiz sadece sevdiğimiz veya iyi olduğumuz egzersiz ve idman çeşitlerini yaparsak, vücudumuzun formunu yapılandıramaz ve sağlıklı bir şekilde geliştiremeyiz. Farklı egzersiz çeşitlerini bir araya getirmek ve onlara adapte olmayı da amaç edinmek, sağlığımızı korumak ve sürekliliğini sağlamak açısından yapabileceğimiz en iyi uygulamadır. 9. Koşmak sizi alçakgönüllü yapar. Bu size biraz garip gelebilir ancak eğer koşuda kendinizi iyi bulmuyorsanız ve bunu kabul edip, koşmak için uğraşıyorsanız, bu çabalayarak bir şeyler elde etmenin ne kadar değerli olduğunu hissettirecektir size.
10. Koşmak, minnettarlık duygusunu hatırlatır. Çok değil, birkaç hafta kadar önce sahilde deniz kenarında koşumu yaparken, bir araya gelmiş engellilerden oluşan orta yaşlı ve yaşlı olarak sınıflandırabileceğim egzersiz yapmakta olan bir grupla karşılaştım. Grubun özelliği, her bir tanesinin engelli olmasıydı. Her iddiaya varım ki, ne günün o saatinde orada olmak için süper motive durumdaydılar, ne de idmanlarında harikulade bir performans sergileyeceklerinden emin değillerdi. Buna rağmen oradaydılar, bir araya gelmişlerdi ve yapabileceklerinin en iyisini yapmaya çalışıyorlardı. Her bir tanesi… Bacaklarımız hızlı olmayabilir, çok iyi performans göstermiyor veya istediğimiz formda olmayabilirler ancak bizi her gün günlük işlerimizi yoluna sokabilmek ve hayatımızı sürdürebilmemiz için taşıyorlar. Ciğerlerimiz hızlı koşmak için yeterli olmayabilir ama her gün nefes almamız için çalışıyorlar, kalbimiz en güçlü kalp olmayabilir ancak hiç yorulmadan atmaya devam ediyor. O yüzden vücudumuz bizim için bunca değerli görevi yerine getirirken bunun farkında olabilmek minnettarlık duygusunun en saf halidir… Melis Durası m.durasi@gmail.com
PEMRA UĞURAL 2014 yılına Türkiye’den ve dünyadan yepyeni ürünlerle veda ederken, heyecanla beklediğimiz 2015’in biz ebeveynleri hangi trendlerle buluşturacağını merakla bekliyoruz. C a n ı m ı z d a n çok sevdiğimiz çocuklarımızın güvenliğini sağlamak, eğlenceli vakit geçirdiklerini görmek, sağlıklı beslendiklerine emin olmakla geçen hayatımızı biraz olsun kolaylaştıracak, neşelendirecek birbirinden yeni markalarla sizi başbaşa bırakıyor, ailenize muhteşem bir yeni yıl diliyoruz. Türkiye’nin İlk Çocuk Takip Sistemi : Kuzzum Türkiye’de gitgide artan çocuk kayıplarının
önüne geçmek adına deneyimli iki Türk mühendisi tarafından kurulan Kuzzum Çocuk Takip Sistemi, son teknolojileri kullanarak anne ve babaların çocuklarını takip etmelerini sağlıyor. Ülkemizde çok sayıda çocuk takip cihazı bulunmakta, ancak Çocuk Takip Sistemi ile çocuk takip cihazını karıştırmamakta fayda var. Firma sadece çocuk takip cihazı satmıyor. Cihazın içindeki GSM kartı, haritaları, arabirimi ve tüm gerekli servisi müşterilerin kullanabilmesi için hazır bir şekilde sunuyor. Türkiye’de bir ilke imza atan Kuzzum gerek boyutları, gerekse de ağırlığıyla şu anda çocuk takibine
yönelik dünyanın en hafif ve küçük takip cihazı. Cihaz Türkiye için yerelleştirildi, hedef kitlenin kullanımına uygun olarak basitleştirildi. İçerisindeki Turkcell SIM kart sayesinde çocuğunuzla konuşabiliyorsunuz, telefonunuz veya tabletiniz üzerinden harita yardımıyla onun nerede olduğunu görebiliyorsunuz. Bakamadığınız zamanlar nerelerde gezmiş öğrenebiliyorsunuz. Eğer çocuğunuz belirlemiş olduğunuz güvenlik bölge sınırını geçerse, durum telefonunuza bildiriliyor, merak etmeyin. Tek yapmanız gereken telefonunuza uygulamayı indirmek, Kuzzum’u boynuna, çantaya, kıyafete veya kemerine takmak ve gönül rahatlığı ile gezmesine izin vermek. Detaylar ve satın almak için : http://www.kuzzum.com
Plastik Örme Seti 'Loom'lara Yeni Rakip : Cra-Z-Knitz Bu yıl kız çocukların ellerinden düşmeyen, yaratmadıkları tasarımlar kalmayan 'Rainbow Loom' markasının başlattığı örme çılgınlığına, Amerika'lı Shimmer&Sparkle'dan organik bir rakip geliyor. Cra-Z-Knits…Plastik yerine yün kullanılarak, giyebilecekleri kıyafet ve aksesuarlar yaratabilecek çocuklar için sunulan örme ünitesi de pek bir değişik. Ayrıca her lastiği bittiğinde belli yerlerde satılan paketleri aramayıp bulmak, yoksa sipariş etmek yerine bildiğimiz ve ülkemizde de bolca her yerde bulunan yün yumakları sayesinde bizlerin de hayatları daha kolaylaşacak.
Bizi bekleyen soğuk ve karlı kışa kendi yaptıkları bereler, atkılar ve eldivenlerle girmek de oldukça havalı ve yaratıcı, öyle değil mi? Ürün, kucakta yapılabilmesi adına tepsisiyle birlikte geliyor. Henüz ülkemize giriş yapmamış Cra-Z-Knits'i http://www.argos.co.uk'den sipariş edebilirsiniz. Çocuğunuzu bu yılbaşı sıradışı bir hediye ile mutlu etmeye ne dersiniz?
Yılın En Başarılı Blok Evi : TSUMIKI KUKKIA Ünlü Japon ahşap blok oyunları markası Kukkia'nın yeni ürünü Tsumiki bizi çocukluğumuza, çocuklarımızı hayallerine götüren harika bir blok evi. Pastel renklerden oluşan toplam 41 parçadan, çocuklar evlerini istedikleri gibi oluşturuyor; etrafını park, bahçe, arabalarla donatabiliyorlar. Dayanıklı ve en yüksek kalitedeki ahşaptan yapılan farklı şekillerdeki parçalarda kullanılan boya anti-oksidan ve su bazlı. Anahtarı çevrildiğinde manyetik kapısı açılan blok evin ölçüleri 31 x 7 x 32.5 cm. Henüz ülkemizde satışı başlamamış olsa da dünyanın birçok Muji mağazasında bulunabilen Kukkia ürünlerini yurtdışından online sipariş etmek isteyenler http://scoutandcokids.com sitesini ziyaret edebilirler.
5'i 1 Arada NutriBaby ile Bebeğiniz İçin Sağlıklı Yemekler Hazırlayın! Bebeğinizin her evresinde yanınızda, hayatınızı kolaylaştıracak piyasadaki yemek pişirme makineleri arasında en büyük ebada sahip, multi-fonksiyonlu NutriBaby çok marifetli. Gıdaları karıştırıyor, ısıtıyor, pişiriyor, çözüyor ve üç biberonu aynı anda strerilize ediyor. %100 otomatik olan NutriBaby, ayarlanan pişirme süresi dolduğunda sizi uyarıyor. Başında beklemenize hiç gerek yok. İki katlı ünitesiyle farklı yemekler hazırlarken, buharda pişirme sistemiyle hem besin değerlerini içerisinde tutuyor, hem de tatları karıştırmıyor. Yemek tepsilerini koyduğunuz gıdanın miktarına göre ayarlayabiliyorsunuz. BPA içermeyen ürünü daha yakından, daha detaylı tanımak istiyorsanız http://vimeo.com/33524931'a acilen TIK TIK!
Kasım’da atölyede oyun vardı! 12 Kasım’da Family Hug ve Çınar Psikolojik Danışmanlık Merkezi işbirliği ile keyifli bir kahvaltı eşliğinde oyun atölyesi’ni gerçekleştiridik. Çınar Danışmanlıktan Uzm. Psikolog Seniha Naşit Gürçağ çocuklarla oyun oynamanın inceliklerine ve önemine dair bilgiler verdi. Sorularımızı yanıtladı. Çocukların oyunlarıyla kendilerini nasıl ifade ettiklerini, oyun aracılığıyla çocuklarımızla ilşkilerimizi nasıl güçlendirebileceğimizi ve oyun oynarken nelere dikkat edeceğimizi öğrendik.
Aİle Oyun Terapİsİ (Fİlİal Terapİ)
Dünyaca ünlü sinirbilimci Jaak Panksepp’e göre; “oyun” insanoğlunun “yeme”, “içme” gibi en temel, en önemli işlevlerinden biridir ve bu yetimiz duygusal beynin en eski bölgesinde bulunur. “Oyun” yetisi sağlıklı gelişenler, gelecekte sağlıklı bir duygusal hayata ve sağlıklı sosyal ilişkilere sahip olurlar…
Filial terapi 1960’larda Bernard ve Louise Guerney tarafından geliştirilmiş, terapötik oyun yoluyla ebeveyn çocuk ilişkisini geliştirmeyi amaçlayan bir terapi şeklidir. Bu method anne babaların birebir sürece katıldığı ve değişimin temsilcisi olduğu bir yöntemdir. Filial terapi 3-12 yaş aralığında çocuğu olan ailelerle uygulanan psiko-eğitsel bir yaklaşımdır. Yapılan araştırmalar bu yaklaşımın çocuklara yardım etmek ve aileleri güçlendirmek için uygulanan çok etkili bir araç olduğunu ortaya koymuştur. Filial terapist önce yalnız çocukla ve sonra aileyle birlikte oyun odasında gözlemleyip, bu yöntemin aile için uygun olup olmadığına karar verir. Daha sonra terapist bu yöntemden faydalanacağına karar verdiği aileye terapötik oyun tekniklerini öğretir. Bu teknikleri uygulama konusunda yeterli hale gelen ebeveynler, bu yöntemi çocuklarıyla önce terapistin süpervizyonu altında terapi odasında, daha sonra da evde “özel oyun saatlerinde” uygulayıp, terapistle takip sürecini sürdürüp, terapi sürecini tamamlarlar. Filial Terapinin sıklıkla uygulandığı problemler; Bağlanma problemleri, depresyon, kaygı, korku, saldırganlık, öfke patlamaları, sınır problemleri, özgüven eksikliği, travma, kronik hastalık süreci, boşanma, tek ebeveynlik, evlat edinme vb…
Filal terapi’ de anne babalar; • Kendi çocuklarıyla özel oyun saatleri yürütmeyi, • Çocuklarının oyunlarıyla neler ifade ettiğini, • Çocuklarıyla iletişimlerini ilerletmeyi, • Oyun yoluyla çocuğun kişilik gelişimine katkıda bulunmayı öğrenirler. Filial terapinin temel hedefleri; • Terapiye getirilen sorunları azaltmak, • Ebeveynlerle çocuk arasındaki ilişkiyi güçlendirmek, • Ailenin iletişim becerilerini geliştirmek, • Gelecekte oluşabilecek sorunların önlenmesine yardım etmektir. Sağlıklı ve Mutlu bir çocukluk dileğimizle, Seniha Naşit Gürçağ Uzman Psikolog ÇINAR DANIŞMANLIK cinarpsikoterapi.com Bağdat Cad. 148/7 Feneryolu-Kadıköy Tel.: 0216 330 94 98 0535 310 44 25
Eğer Çocuğunuz... Ne Yapmalısınız Akşam yemeğini yemiyorsa Çocuğunuz akşam yemeklerinde çok az yiyor ise okuldan sonra yediklerinin çeşidi ve içeriğini bilmeniz önemlidir. Atıştırdığı herhangi bir besin acıkmasını geciktirir. Böyle durumlarda akşam yemeğinden ufak bir porsiyon vermeniz yeterli olacaktır. Çocuğunuzun doyduğunu size söyleyebilmesine izin verin. Onu yemeğini bitirmesi için zorlamayın ve bu konuda tartışmayın. Yemek ayırt ediyorsa Çocuğunuz bazı besinleri hiç sevmiyor ise bunu mümkün olduğu kadar dile getirmeyin. Siz, kızım veya oğlum balık sevmez dediğinizde balık yememeleri gerektiğini onlara kendiniz söylemiş olursunuz. Böylelikle balık konusundaki yeme davranışları pekişir. Onlar, sizin keyifle yediğinizi gördüklerinde yeni besinleri denemeye cesaret ederler. Hızlı kilo alıyorsa Çocuğunuzun son günlerde fazla kilo aldığını düşünüyorsanız yediklerine dikkat edin. Ama doğrudan uyarmayın. Yüksek kalorili besinleri evde bulundurmayın. Dışarıda yenilen yemeklerde az çeşit ve küçük porsiyonları tercih edin. Aktif zaman geçirebileceği ortamlar sağlayın. Düşük kalorili diyet programları çocuklar için uygun değildir. Çocuklar, büyüme ve gelişmelerini sürdürebilmeleri için günlük beslenmelerinde tüm besin gruplarını yeterli almalıdırlar. Kilosu konusunda endişeleriniz var ise profesyonel bir değerlendirmeye baş vurun. Günlük yaşam içinde aktif ortamlar yaratın. Sezin Okulu Beslenme Uzmanı Dyt. Süheda İMAMOĞLU
Okumay覺 nas覺l sevdirmeliyim?
Okumayı sever misiniz ya da okumayı size kim sevdirdi? Öğretmeniniz, aileniz sanırım ancak bir kaç seçenek daha eklenebilecek bu liste neredeyse tüm hayatımızı etkiliyor. Okumayı seven birey çeşitli ilgi alanlarını keşfedebiliyor, ilgi alanlarını geliştirebiliyor, üst düzey düşünme becerileri gelişiyor, kendine güveni daha yüksek oluyor.
Peki bizler ebeveyn olarak neler yapabiliriz? Her zaman olduğu gibi model olmalıyız. Evde bizler ne yaparsak çocuklarımız da onları yapmaya çalışır. Kitap okunan bir evde çocuklarımızda kitap okumayı isteyecektir. Evde kitap okurken rahat, sabırlı, motive edici olunmalıdır. Dinlenmeye ayırdığınız saatleri çocuğunuzla kitap okumaya ayırabilirsiniz. Sadece sizin ona kitap okuduğunuz saatler değil, sizin kendi kendinize okuduğunuz zamanları gözlemlemeye de ihtiyacı vardır. Birlikte okuduğunuz kitaplarda ona söz hakkı tanıyın. Çocuklarımız sevdiği kitabın defalarca okunmasını isterler, resimlere bakarlar. Baktıkları resimlerde kitabı okuyormuşçasına konuşurlar, kitabı anlatırlar. Bazı bölümleri kelimesi kelimesine hatırlarlar.
Okunan kitap hakkında konuşan bu konuşmaları dikkate alınan çocukların daha erken okumaya başladığı bulgulanmıştır. Konuşmak istediği fikrini söylemek istediği noktalarda destekleyin ve sabırla dinleyin.
Birlikte kitap okurken karşılıklı sorular sormaya teşvik edin. Kahraman hakkında ne düşündüğü? Resimlere bakıp sence mutlu mu, neden? Sen olsan ne hissederdin? gibi sorular sorulabilir. Kitapçıya birlikte gidip kitap seçin. İstediği kitapları almasına izin verin. 2000 yılında Amerika’da yapılan bir araştırmada okuma tutumları iyi olan ve olmaya çocukların aileleri karşılaştırılmıştır. Olumlu tutuma sahip çocukların ailelerinin • • • •
Belli sıklıkta kütüphaneye gittiği, Evlerine düzenli gazete ve dergi aldıkları, Çeşitli şeyler için listeler yapıp-astıkları, Farklı türde kitaplar okudukları bulgulanmıştır.
Okuma saatlerinizi tüm aile bireyleriyle ortak belirleyebilirsiniz. Önemli olan bunu bir görev olarak değil, zevk alarak yapmayı başarmaktır. Bu algıyı çocuk hissedecektir. “Bitir artık şu ödevini de sen de kurtul, biz de”, “ daha bitmedi mi”, “öğretmen de çok ödev veriyor” gibi cümlelerle aslında çocuğa verdiğiniz mesajlardır. Okuldan geldiğinde kısa bir dinlenme ile ödevlerini belli sürede bitirmesi gereği ve haftanın belli günleri ya da her gün (size kalmış) kitap okuma saatlerini düzenlemek için bir program hazırlanabilir. Programla çalışmaya alışan çocuk yapmak istediği bir çok şeye vakit bulacaktır. Mutlu bir aralık diliyorum . Yeni sayımızda görüşmek üzere.
Ayşegül İŞLEKELLER BOZCA Eğitim Danışmanı aysegul@aysegulislekeller.com
Doğuma Hazırlık...
Anne Olmak...
Bir kadının anneliğe dair ilk kalıplarını kendi annesi ile ilişkisi oluşturur. Anne, kız çocuğu için ilk ve en belirleyici rol modelidir. Kadınlığı da anneliği de annesinden öğrenir. Kendisi büyüyüp anne olduğunda ise nasıl bir anne olacağını veya olmayacağını bu ilişki çok büyük ölçüde belirler. Patolojik anne-kız ilişkileri ve bunun getirdiği problemler bambaşka bir yazı konusudur. Burada normal sınırlar içinde kalan ilişkilerden bahsediyoruz. Annelik içgüdüsel olduğu kadar öğrenilen de bir şeydir ve bebek henüz anne karnında iken başlar. Anne ile bebek bebek doğmadan çok daha önce iletişim ve etkileşim içerisindedir. Doğum bu etkileşimin en yoğun yaşandığı olaydır. Pek çok anne adayı doğumdan korkmaktadır. Doğum ile ilgili duyduğu pek çok korkutucu hikaye bu korkuyu beslemektedir. Kendi doğum hikayesi travmatik ise bu da durumu biraz daha zor hale getirebilir. Korku hayatın pek çok alanını negatif etkilediği gibi hamilelik ve özellikle doğumu oldukça olumsuz etkilemektedir. Tüm memeli canlılarda doğurmanın temel mekanizması aynıdır. Doğum bir kas eylemidir. Bebek doğmaya hazırım sinyalini verdiğinde beyin oksitosin salgılamaya başlar. Bununla beraber rahimdeki uzun çizgili kaslar yavaş yavaş bebeği doğum kanalında ilerlemesi için aşağı doğru iter. Rahim ağzında ise yuvarlak kaslar bulunur. Bu kaslar da doğum esnasında incelip açılarak bebeğin geçmesine izin verir. Korku ve gerginlik, bu kasların açılıp kendini bırakmasını engelleyecek ve doğumu oldukça güçleştirecek belki de durdurabilecektir. Doğumun rahat ilerlemesini sağlayacak en önemli yapı taşlarından biri de kadının kendini güvende ve rahat hissetmesidir. Doğaya baktığımızda da dişiler doğurmak için tehlikelerden, gözlerden uzak kuytu yerleri seçerler. Tehlike hissettiklerinde doğumu durdurabilir ve başka emniyetli bir alan arayışına girerler. Kediler doğum yapacağı zaman ortadan kaybolurlar. Aynı şekilde doğum yaparken etrafta pek çok kişinin olması, her kafadan ayrı bir ses çıkması, gözetleniyorum hissi, anne adayını oldukça rahatsız edecektir. Böyle bir ortamda doğumun başlıca hormonu olan ancak aynı zamanda aşkın da hormonu olan oksitosin hormonunun salgılanması mümkün olmayacaktır. Oksitosin oldukça nazlı bir hormondur. Mahremiyete ihtiyaç duymaktadır.
Mahremiyetin yanında kadının desteklenmesi ve gevşeyip rahatlaması hem doğumda hem de doğum sonrasında yeni annenin lohusalık hüznü veya doğum sonrası depresyonu yaşamaması için oldukça önemlidir. Bebek hem içeride hem dışarıda annenin hislerini direkt olarak aynalamaktadır. Bu bakımdan huzur, mutluluk ve sükunet yansıyacaktır. Doğum dalgalarını daha rahat karşılayacak, doğumda daha az müdahaleye ihtiyaç duyacak ve doğum sonrası ilk bağlanma ve emzirme çok daha kolay gerçekleşecektir. Bütün bunları sağlamak için hamile bir kadının yapabileceği en faydalı eylem doğuma hazırlanmak olacaktır.
Doğuma hazırlık denince belki de pek çok kişinin aklına; hastane ve doktor seçimi, doğum çantasının hazırlanması, bebeğin odasının ve eşyalarının hazırlanması, bebek ve çocuk bakımına dair bilgilenme gibi şeyler gelebilir. Aslında işin yüzde ellisi bunlarsa diğer yüzde ellisi de doğumun kendisine hazırlanmak ve bu sayede korkusuz, keşkesiz bir doğum ile bebeğinize kavuşmaktır. Bunun için doğuma hazırlık eğitimine katılmak, bununla ilgili kitaplar okumak (Hypnobirthing: Mongan Yöntemi, İçgüdüsel Doğum gibi) oldukça faydalı olacaktır.
Doğuma hazırlığın ilk adımı doğumun ne olduğunu, rahmin bu süreçte nasıl çalıştığını, bebeğin doğum kanalından nasıl ilerlediğini öğrenmektir. Doğru ve yeterli bilgi korkunun panzehiridir. Anne adayının doğumda oluşabilecek komplikasyonları detaylarıyla bilmesine gerek yoktur, o doktorun işidir. Anne adayının, doğum esnasında herhangi bir tıbbi müdahale yapılması gerekir ise neden yapıldığını anlayacak, sorumluluğu alacak ve tıbbi açıdan gerekmediği sürece rutin müdahaleleri red edebilecek kadar bilgi ve donanımının olması yeterlidir. Doğuma hazırlığın bir diğer aşaması ise bedeni doğum için hazırlamaktır. Bunun için gerekli gevşeme ve nefes tekniklerini öğrenmek, uygun egzersizlerle bedeni çalıştırmak (hamile yogası gibi) ve bunları doğuma kadar bol bol tekrar etmek gerekir. Böylelikle anne adayı bunları doğum esnasında rahatça kullanabilir ve doğumu kolaylaştırabilir, doğum dalgalarını nefeslerle çok daha rahat karşılar. Gevşeme tekniklerini kullanarak tüm doğum süreci sakin ve gevşemiş kalmayı başarabilir böylece korku-gerginlik-ağrı çemberine girmez kolay, huzurlu, rahat ve bedenin mükemmel bir uyum içinde çalıştığı bir doğum deneyimi yaşayabilir.
Hamilelik anneliğe ısınma sürecidir. Bu; anne olmaya fiziksel ve psikolojik olarak hazırlanmak, bol bol bilgilenmek, doğuma hazırlanmak ve anne adayının kendi annesiyle olan ilişkisini gözden geçirmek için bir fırsattır. Bebeği karşılamaya hazırlanırken anne adayının bu fırsatı iyi değerlendirip kendi annelik donanımını güçlendirmesi ve ihtiyaç duyduğu noktada profesyonel destek alması önerilir. Sibel Deniz Toledo anneysen.com uzmanlarından Uzman Psikolog Doğum Terapisti, Doğuma Hazırlık Eğitmeni Doula ve Sertifikalı HypnoBirthing Uygulayıcısı
36 | FAMILY HUG
Yapabileceklerini keşfetmeye hazır mısın?
FAMILY HUG | 37
38 | FAMILY HUG
kİTAP / fİLM / mÜZİK Keşke Kadın Olsam Aykut Oğut Sevgili kadınlar! Erkeklerle ASLA eşit olamazsınız Çünkü asıl GÜÇLÜ olan sizsiniz! İçinizdeki tanrıçayı uyandırma vakti geldi!
DOĞAN KİTAP
Sakız Sardunya ELİF ŞAFAK İstanbul’da sakin bir mahallede bir kız çocuğu yaşardı. İsmini hiç mi hiç sevmeyen... Hem akıllı, hem meraklıydı. Çok da konuşkandı.
DOĞAN EGMONT
Viktor Lazlo Aşk şarkılarının efsane sesi Viktor Lazlo, 30. Yıl Turnesi ile ilk kez 11 Aralık’ta Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda sahne alıyor.
...okumadan ayı bitirme
FAMILY HUG | 39
Konuş Ki Dinlesin Dinle Ki Konuşsun Adele Faber & Elaine Mazlish Çocuğunuzun ne hissettiğini nasıl anlarsınız? Azarlamadan ya da cezalandırmadan ona nasıl yol gösterirsiniz? Çocuğunuz isteklerinde ısrar ettiğinde ne yapmalısınız? Onunla doğru iletişim kurabilmek için hangi yolu izlemelisiniz?
Kemal Hadi Gel, Bi Kahve İçelim Yetmişinci doğum gününde Kemal Sunal’ı bize sevgilisi, eşi, hayat arkadaşı, çocuklarının annesi Gül Sunal anlatıyor...
DOĞAN KİTAP
DOĞAN KİTAP
Freud’un Metresi Karen Mack, Jennifer Kaufman Tutku ile vicdan azabı arasında yaşanan sıra dışı bir aşk…
Minna Bernays, bir anda kendini işsiz ve evsiz bulur. Her ne kadar 19. yüzyıl Viyanası’na avangard akımlar ve devrimci bir ruh hâkim olsa da Minna’ya sunulan tek seçenek vardır: Evlilik.
Plácido Domingo Operanın yaşayan en büyük efsanesi Plácido Domingo İstanbul’a geliyor!
Elli yılı aşkın kariyerinde gerçekleştirdiği 3600’ü aşkın performansla yüzyılın en büyük tenorlarından biri olarak klasik müzik tarihine geçen Plácido Domingo, 19 Ocak’ta İstanbul’da konser vermeye hazırlanıyor.
40 | FAMILY HUG
FAMILY HUG | 41
Hatırlatma Dergi içeriği sadece bilgilendirme amaçlı olup hiç bir şekilde tıbbi öneride bulunma amacı taşımaz. Derginin okuyucuları riski tamamen kendilerine ait olmak üzere dergi ve içeriğine erişmeyi kabul ederler. Derginin yazılması ve yayınlanmasında görev alan ve üçüncü kişiler erişimden ve/veya dergideki bilgilere güvenmelerinden kaynaklanan herhangi bir zarar ve/veya kayıptan sorumlu tutulamazlar. Dergi, diğer web sitelerine linkler ve köprüler içermektedir. Family Hug, söz konusu sitelerinin içeriklerinden ve bu sitelerden dolayı kaynakla-nan herhangi maddi ve manevi zarar ve kayıplardan sorumlu tutulamaz. İçerikteki yazı ve resimlerin izin alınmadan, izin alındıktan sonra da kaynak gösterilmeden yayınlanması yasaktır.