Türkiye’nin tüm aileyi kucaklayan ilk online dergisi
FAMILY HUG Biradambirbebek
www.familyhug.us
Nisan 2015 Yıl 3 Sayı 3
BAHARDA NE YAPALIM? FAZLALIK YAĞLARIMIZDAN KURTULMAK İÇİN KALORİ HESABI YAPMAK DOĞRU MU?
DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE
HOŞGELDİN BAHAR
Gebelik ve Reflü
Family Hug Biradambirbebek
İMTİYAZ SAHİBİ Turcreative adına Cesur Doruk GENEL YAYIN YÖNETMENİ Cesur Doruk REKLAM Turcreative BÖLÜM EDİTÖRÜ Pemra Uğural BÖLÜM EDİTÖRÜ Görkem Pamukçu YAZARLAR Pemra Uğural Tuğçe Acaröz Oğuz Ayşegül İşlekeller Bozca Özge Kelebek İ.Melis Durasi
Özge Ar
Opr.Dr.Levent Eminoğlu
ONLİNE DAĞITIM familyhug.us Turkcell Dergilik REKLAM VE İLETİŞİM bilgi@turcreative.com
NE YAPMAYALIM
Her anne-babanın dileği öncelikle sağlıklı bir evlada sahip olmaktır. Aileleler çocuklarının tercihleri, kişiliği ve alacağı kararlar konusunda belirleyici olamasalar bile, çocuklarını bildikleri ölçüsünde doğru yönlendirmeye çalışırlar. Bütün bu süreç içinde nerdeyse doğdukları andan itibaren çocukların davranışlarıyla ilgili verilen emek – buna bazılarımız disiplin dese de – bazen dilendiği kadar kolay gerçekleşmiyor. Böyle durumlarda bazen anne babalar ‘’Doğru olanı söylüyoruz, iyi olanı istiyoruz ama yine de çocuğumuz uygunsuz davranış-
lara devam ediyor’’ diye yakınırlar. Aslında haksız da sayılmazlar. Gerçekten de diledikleri ve çocuklarından talep ettikleri davranışların uygulanması mümkündür. Ancak bazen ‘’Ne’’ söylendiği ‘’Nasıl’’ söylediğinin altında kaybolup gider… Çocuklarla yaşanan sorunların asgariye indirilmesi için ne yapalım? Sıklıkla yapılan ancak çoğu zaman farkedilemeyen davranışları/tutumları ‘’Ne Yapmayalım?’’ başlığı altında özetlemek anne-babalara ‘’Ne yapalım’’ın yanıtını bulmaları konusunda yardımcı olacaktır.
1. Korkutmayalım; ‘’ Yemeğini yemezsen arkadandan ağlar, uslu durmazsan seni polise veririm, bak teyze kızacak birazdan’’ gibi garip ve korku dolu cümleler ile istenilen davranışları yaptırmaya çalışmayalım. Belki bu tavırla çocuk davranışı gerçekleştirir ancak ebeveynin isteğinin gerekçesini asla anlamaz. Ayrıca korkutulan öğe ortadan kalktığında ya da ailesi yanında olmadığında hızla eski davranışa geri döner. Korkutmak yerine açıklamak, örnekler vermek ve olası sonuçlar ile ilgili bilgi paylaşmak hem direnci engeller hem de davranışın kalıcı olmasını sağlar. 2. Tehdit etmeyelim; ‘’ Yemeğini bitirmezsen oyuncaklarınla oynayamazsın, ellerini yıkamadan evden çıkamazsın, markette bağırır-
san seni parka götürmem, yatağında yatmazsan hikaye anlatmam’’ gibi tehditler davranışı düzeltmede fazla işe yaramaz. Çünkü aile davranışı sürekli başka olumsuz bir durumu gösterek yaptırma eğilimindedir. Ayrıca eğer bir de bu yapılan tehditler gerçekleştirilmezse; yani yemeğini bitirmediği halde oyuncaklarıyla oynar, markette kendini yerlere atmasına rağmen çıkışta parka gidilir ya da Ellerini yıkamadandışarı çıkılırsa o zaman çocuk için bu sözlerin hiç tesiri kalmaz. Hatta artık anne-babanın inandırıcılığı da yıpranır. Bir süre sonra da bu sözler neredeyse duyulmaz hale gelir. Bu nedenle bir konuda uyarı yaparken dikkatli olunmalı ve yapılması güç konularda fazla abartılı davranışlardan kaçınılmalıdır.
3. Tutarsız olmayalım; Annenin izin vermediği bir duruma babanın izin vermesi, babanın koyduğu bir kuralın anne tarafından ihlal etmesi, annenin koyduğu bazı sınırlamaları babanın umursamaması gibi anne-babanın birbirleriyle olan tutarsız tutumları çocuklar tarafından kolaylıkla farkedilir ve çok rahat bir şekilde suistimal edilir. Kimin, neye, ne zaman, ne tepki vereceğini anlayan çocuk kişiye göre davranmayı ebeveyn farkında olmasa da yine ailesinden öğrenmiş olur. Bu durumun önüne geçilmesi için aile bireyleri ortak tavır takınmalı ve aldıkları kararlar konusunda birbirlerini desteklemelilerdir. Iyi polis – Kötü polis çocukları kararsız bırakan ve ebeveynlerden birine karşı tavır almasına neden olan olumsuz bir tekniktir. Ayrıca eşlerin birbirleriyle denge kurması kadar kendi içlerinde de tutarlı davranışlar göstermeleri önemlidir. Çocuk her an karar değiştiren ve keyfi durumlarda farklı şekilde davranan bir yetişkinle nasıl ilişki kuracağını bilemez.
4. Rüşvetten kaçınalım; Ödül dengenin zor bulunduğu bir davranıştır. Ödül verirken doğru davranışların farkedilmesi ve olumlanması son derece önemlidir. Yani çocuk hangi nedenle ödüllendirildiğini anlamalıdır. Ancak bu olumlama her zaman maddi ödüllendirme anlamına da gelmez. Başını okşamak, taktir etmek, hoşlanıldığını ifade etmek de çoğu kez çocukları memnun eder. Sık ve büyük ödüller motivasyonu düşürür ve beklentiyi arttırır. Çünkü davraış bir süre sonra sadece ödül için yapılmaya başlanır. Halbuki ailenin beklentisi çocuğunun
doğru olan davranışı içselleştirmesi ve devamlı olarak sergilemesidir. Bu nedenle özellikle maddi ödül konusunda tasarruflu olunmalıdır. Ayrıca henüz davranış gerçekleşmeden vaadedilen ödüller de ister istemez zamanla rüşvete dönüşür. ‘’ Uslu durursan sana oyuncak alırım, yaramazlık yapmazsan sinemaya gideriz, yemeğini yersen çikolata veririm’’ şeklindeki rüşvetlerle çocuk o davranışı sadece ödülü için yapar hale gelebilir. Rüşvet yerine iyi bir gözlemle olumlu davranışların farkedilmesi ve hemen ardından teşvik ve taktir içeren manevi ödüllerle karşılanması tercih edilmelidir.
5. Kıyaslamayalım; Kıyaslanmak her zaman olumsuz duygular uyandırır. Bir erkeğin yan dairedeki komşuyu kastederek ‘’Ebru Hanım’ın pilavı şahane oluyor’’ demesi nasıl ki kadını mutlu etmez ya da yarın daha iyi pilav yapması için motive olmasını sağlamazsa, çocuklarda da işe yaramaz. Çocukların hissedeceği ailesine karşı öfke, örnek verilen kişiye karşı gizliden kıskançlık ve kendisine karşı da yetersizlik olacaktır. Her çocuk kendi gelişimi içinde ve bireysel özelliklerine göre değerlendirilmeli ve başka kişilerle yarıştırılmamalıdır. Bu kıyas çocuğu teşvik etmediği gibi ailesiyle olan inatlaşmasını arttırır.
6. Uzatmayalım; Yetişkinler çocuklara karşı net ve sade bir dil kullanmanın daha çok olumlu sonuç yarattığını bilmelidir. Çocuklardan istenen yada istenmeyen davranışlar gerekçeleri ile açıklanır. Mantıklı açıklamaların aynı izah edildiği gibi makul bir şekilde kabul edilmesi umulur. Ancak bazen gereğinden uzun ve fazla detaylı bilgilendirmeler çocuğun dikkatini dağıtır ve odaklanmaktan uzaklaştırıp sıkılmasına neden olur. Anne babayı dinlememesinden yakınıldığı zamanlarda sebep sadece fazla konuşmak bile olabilir. Çocuğun yaşı ve gelişim seviyesi dikkate alınarak mümkün olduğunda kısa ve net açıklamalar yapılması tercih edilmelidir.
7. Başına kakmayalım; Daha önce yaşanmış tatsız durumları, olumsuz sonuçlanmış olayları ders almasını bekleyerek çocuklara sık sık hatırlatmak sanılanın aksine hiçbir işe yaramaz. İşe yaramadığı gibi ayrıca çocuğun kendini kötü ve başarısız hissetmesine neden olur. Ayrıca ailesine karşı da bunları hatırlattığınız için içten içe kızgınlık duyar. Dolayısıyla amaç anımsatma yoluyla hatanın tekrar edilmesini engellemek olsa bile ortaya çıkan sonuç çocuğun ebeveyni dinlememesi ve olumsuz motivasyona sahip olması olacaktır. Elbette söz konusu ‘’evlat’’ olduğunda duygusal davranışların yerini tamemen rasyonel bir bakış açısına bırakması beklenemez ve öyle olmamalıdır da. Ancak bazen tepki vermeden önce birkaç adım geri gidip bakmak ve ya birkaç dakika nefes almak bile daha net olabilmeye yardımcı olacaktır. Mükemmel anne – baba ya da kusursuz evlat diye bir beklentimiz yok, olmasın da. Çünkü insan deneyimleyerek öğrenen ve öğrendikçe gelişen bir varlık. Ancak mükemmel olmamamız mutlu olmamıza engel değil. ‘’Mutlu Aile’’ de imkansız değil, yeter ki çatışmak yerine anlamaya gayret edelim. Tuğçe ACARÖZ OĞUZ Çocuk Gelişimi Uzmanı Facebook/ Çocuğunuzuanlamak Twitter/acaroztugce İnstagram/Tuğçeoğuz
GEBELİK VE REFLÜ Gebelik sürecinde Reflü probleminin sıkça yaşandığını söyleyen Kadıköy Şifa Sağlık Grubu Genel Cerrahi Uzmanı Op.Dr Levent Eminoğlu alınacak tedbirler konusunda uyarıyor. Yemek yediğimizde gıdaları ağzımızda çiğner ve yutarız. Gıda parçacıkları yemek borusundan aşağı inerler ve midede asit safra ve az miktarda pankreas sıvısı ile karışarak sindirilmeye başlarlar. Bu içerik mideye zarar vermez çünkü mide duvarının buna karşı bir savunması vardır. Ancak bu içerik yemek borusundan geriye kaçar ise reflü hastalığı oluşur. Normalde bu içeriğin geri kaçmamasının nedeni mide kapağı olarak adlandırılan bir
mekanizmadır Çeşitli nedenlerle bu kapak mekanizmasının işlevi bozulur ise reflü oluşur ve bu süreçte öncelikle yemek borusu ve mide içeriği daha yukarı gelirse yutak,s es telleri, gırtlak ve sinüsler hatta akciğerler zarar görebilir.
ortaya çıkabilir.Hatta gebeliğin ilk belirtisi olabilir. Gebelikte yaşanan reflü sorunları gebeliğin bitimi ile çoğu kez son bulur ve devam eden bir tedavi gerekmez.
Gebelikte Reflü
Gebelikte reflünün bu kadar sık görülmesinin hem hormonal hem de mekanik nedenleri vardır. Gebeliğin gelişiminde artan Progesteron hormonu yemek borusu altında yer alan ve reflünün engellenmesinde çok
Gebelerin yaklaşık % 70 i değişen zamanlarda ve miktarda reflü y a k ı n m a l a r ı yaşamaktadır. Bu gebeliğin hemen başında olabileceği gibi ileri dönemlerde de
Gebelikte reflü olmasının nedenleri
Gebelikte yaşanan reflü de öncelikle ilaç kullanmadan çözüm aranmalıdır.
önemli bir görevi olan alt büzücü kasın daha sık ve daha çok gevşemesine yol açar. Bu geri kaçışı artırır. Aynı zamanda yemek borusu hareketi yavaşlar ve mide boşalım zamanı uzar. Bu gelişmekte olan bebek için en fazla miktarda gıda emilimi sağlar ancak mide basıncını yüksek kalmasına ve geri kaçışın kolaylaşmasına neden olur. Gebeliğin ileri dönemlerinde bebek ve dolayısı ile rahmin büyümesi karın içi basıncın giderek artmasına yol açar. Karın içi basıncını
Az miktarda ve sık yemek ve yemekle birlikte sıvı alımından kaçınmalı... artışı mide üzerine baskı yapar ve reflüyü artırır. kilo almaya dikkat reflüsünde edilmelidir. Çikolata,nane,baharatlı g ı d a l a r, k ı z a r t m a Gebelikte yaşanan ,alkol ve kahveden reflü de öncelikle ilaç kaçınılmalı. kullanmadan çözüm Domates ve turunçgiller aranmalıdır. Alınacak olası olduğunca az bazı önlemler yararlı tüketilmelidir. olabilir. Yemeklerden sonra Az miktarda ve sık şekersiz sakız yemek ve yemekle ç i ğ n e y e b i l i r i s i n i z . birlikte sıvı alımından Bu salya üretimini kaçınmak artıracağından yemek Yemekeleri yavaş ve iyi borusunu koruyucu çiğneyerek yemek rolü vardır.Yanma Yatmadan en az 2 hissettiğinizde yoğurt saat önce gıda alımı ve süt tüketebilirsiniz. kesilmelidir. Ilık süt ve bitki çayınıza Olası olduğunca az bal ekleyebilirsiniz. Gebelik tedavisi
Yatarken sırtınızı yüksekte tutmaya ve sol tarafınıza yatmaya çalışın. Sağ tarafınıza yattığınızda mide yemek borusundan daha yukarıda konumlanacağından reflüyü artırır.
Gebelik reflüsü tedavisinde ilaç kullanımı Gebelik süresince çok gerekli olmadıkça her türlü ilaç kullanımı kesilmelidir. Ancak yaşam kalitesini bozar düzeyde reflü devamında kullanılabilecek ilaçlar vardır. Öncelikle en az risk taşıyan antiasitler kullanılabilir. Bu tür ilaçların çoğu şurup formunda bazıları ise çiğneme tablet şeklindedir. Yemeklerden sonra kullanılırlar. Yüksek oranda sodyum içeren antiasitler sıvı tutulmasına yol açıp ödem yapabileceğinden ve alüminyum içeren antiasitler kabızlığa neden olabileceğinden bu grup antiasitlerden gebelikte kaçınılmalıdır. Alınan yaşam şekli ve gıda önlemleri yetersiz kalır ve kullanılan antiasitler de sorunu çözmez ise Kadın doğum doktorunuza danışarak H2 reseptör antagonisti yada proton pompa inhibitörü olarak adlandırılan iki grup ilaç kullanılabilirsiniz.Ancak bu ilaçlar ancak doktorunuzun bilgisi ve onayı ile kullanılmalıdır.
Çabanın ve isteğin azlığı, evlilikleri mutsuz kılıyor…
Uzman Psikoloğu Eylem Sönmez, farklı öykülere sahip iki bireyin beraber yaşama kararı alması olarak tanımlanan evliliklerde, çiftlerin karşılaştıkları başlıca sorunları ve mutlu bir ilişki için önerileri açıkladı. Evlilikleri, farklı öykülere sahip iki bireyin beraber yaşama kararı alması olarak tanımlayan Sönmez, farklılıklara rağmen hayata geçen evlilik kurumunun, bazı durumlarda güçleri ikiye katlayan ancak bazı durumlarda ise tam tersi bir sürecin yaşanmasına neden olabilen bir ortaklık olduğunu ifade ediyor. Sönmez’e göre, bireylerin huzurlu ve doyum içeren bir ilişki yaşayabilmeleri, karşılıklı uyuma ve birbirlerini tamamlayabilecek özelliklere sahip olmalarına bağlı. Birbirlerinin kişisel özelliklerine ve farklılıklarına saygı duyan çiftlerin ilişkilerini uyum içerisinde sürdürdüklerinin altını çizen Sönmez, bu unsurların yanında daha da önemli olan faktörlerin, ilişkiyi sürdürmeye dair duyulan inanç ve arzu olduğunu belirtiyor. Evlilikte, istek ve çabanın diri tutulmasının da önemli olduğunu belirten Sönmez’e göre, çabanın ve isteğin istikrarsızlığı, ilişkiyi çıkmaza sokan önemli unsurların başında geliyor.
İletişimsizlik, saygısızlık ve saldırganlık ciddi sorunlara neden oluyor Birlikteliklerin ve evliliklerin yenilenmeye ve gelişmeye ihtiyaç duyan bir dinamiğe sahip olduğunu belirten Sönmez, mutlu ilişkilerin, yenilenmeye ve gelişmeye açık bireyler tarafından yürütüldüğünü, evlilikteki veya birlikteliklerdeki iletişimsizlik, saygısızlık ve saldırganlığın ciddi sorunların yaşanmasına neden olduğunu ifade ediyor. Sönmez, aile yapılarının, karakter özelliklerinin, eğitim seviyelerinin ve zevklerin birbirine uyumunun, ilişkilerde ortaya çıkan problemlerle başa çıkılmasını kolaylaştıran unsurlar olduğunun da altını çiziyor. Güçlü bağlara sahip mutlu evliliklerin için 10 altın öneri;
1
Farklılıklar, erkeği kadına kadını erkeğe üstün kılmayan özelliklerdir. Bunun bir üstünlük değil bir özgünlük olarak kabul edilmesi gereklidir. Unutulmamalıdır ki farklılıklar, rutini bozan heyecanlara zemin hazırlar.
Çiftlerin yaşamdan beklentileri ve amaçları uyumluluk göstermeli, çift ruhsal ve cinsel uyuma sahip olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, birbirlerini seven ve paylaşma duygusuna sahip çiftler birbirlerini mutlu eder.
3
2
Fiziksel, sözel ve davranışsal ve psikolojik şiddet, mutlu bir evlilikte olmaması gerekenlerin başında gelir.
4
İlişkide çatışma yaşandığında çiftler sakinliğini koruyarak sorunu çözme yoluna gitmelidirler. Davranışsal ve yapıcı eleştirilerle çözüm için uğraşmalıdır.
5
İlişkide ortaya çıkan herhangi bir sorun, asla çiftlerden birine mal edilmemelidir; çünkü evlilik iki kişiliktir. Var olan bir sorunda, kadın ve erkeğin değişen oranlarda sorumlulukları bulunmaktadır.
6
Araştırmalar, evliliğin ilk yıllarında ve ilk çocuk doğduktan sonra çiftlerin birbirlerine ayırdıkları zamanın azaldığını ortaya koymaktadır. Bu dönemlerde eşler, birlikte düzenli vakit geçirecekleri programlar yapmayı ihmal etmemelidir.
7
Eşlerden biri ya da her ikisinin cinsel sorunlar yaşamaları durumunda yardım almaya açık olmaları önemli bir diğer husustur.
8
Eşlerden birinin iletişim ya da öfke kontrol problemleri varsa yine bahsi geçen konularda profesyonel yardım alınması, ilişki açısından oldukça önem taşımaktadır.
9
Evlilikte dostluğun devamı, konuşmak, dertleşmek ve destek olmak vazgeçilmez bir özelliktedir. İlişkiye zarar verdiği düşünülen üçüncü şahıslara sınır koyma, ilişkiye dahil etmeme de önemli ve gereklidir.
10
Çiftler evlilik süresince yaşanabilecek krizlere direnebilme ve ilişkiyi ayakta tutabilme becerilerini geliştirebilir ve gerektiğinde profesyonel yardım alarak yaşanan çatışmalara dışarıdan bakabilmelidir.
DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB), bireyin yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmayan aşırı hareketlilik, istekleri erteleyememe, dürtüsellik (impulsivite) ve dikkat sorunları ile kendini gösteren bir psikiyatrik bozukluktur (APA 1994). Genellikle, hayatın belli gelişimsel dönemlerinde (okul, iş, evlilik gibi) belirgin işlevsel problemler olduğunda fark edilerek tanısı konulabilmektedir. Problemlerin gözlemlenebileceği herhangi bir ortam, bağlam yoksa hiç fark edilmeme olasılığı da vardır.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nun üç tipi vardır: Dikkat eksikliğinin önde olduğu tip: Dikkat eksikliği belirtileri ön plandadır. Aşırı hareketlilik ve dürtüsellik ya yoktur ya da tanı alacak kadar şiddetli değildir. Aşırı hareketliliğin önde olduğu tip: Aşırı hareketlilik ve dürtüsellik ön plandadır. Dikkat eksikliği belirtileri tanı alacak kadar şiddetli değildir. Birleşik tip: Hem dikkat eksikliği, hem de aşırı hareketlilik dürtüsellik belirtileri tanı alacak kadar şiddetlidir.
Aşırı Hareketlilik: Aşırı hareketlilik (hiperaktivite) bireyin yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmayacak biçimde hareketli olmasıdır. Uzun süre yerinde oturamama, otururken elin ayağın kıpır kıpır olması, çoğu zaman hareket halinde olma, çok konuşma gibi belirtilerle kendini gösterir. Bir kişide DEHB’nin varlığından söz edebilmek için bu belirtilerin 7 yaştan önce başlamış olması, birden fazla ortamda görülüyor olması (örn. hem ev hem okul), sürekli olması (en az 6 aydır) ve kişinin günlük yaşamını etkileyecek boyutta olması gerekir. Örneğin, eğer sorun sadece evde yaşanıyorsa, çocuğun okuldaki davranışlarında hiçbir problem gözlemlenmiyorsa, o zaman dikkat eksikliği ve hiperaktivite durumunun değil, aile içi iletişimin, anne-baba tutumlarının, disiplin sorunlarının üzerinde durulması gerekebilir. Dikkat Eksikliği: Dikkat eksikliği, dikkat süresinin ve yoğunluğunun bireyin yaşına göre beklenenden az olmasıdır. Dikkatin belirli bir noktaya toplanamaması ve kolayca dağılması, dağınıklık, unutkanlık, eşyaları kaybetme gibi belirtilerle kendini gösterir. Dikkat eksikliğinde sorun dikkat edememek değil, dikkatin belirli bir
noktaya odaklanamamasıdır. Bu tür bireyler aynı anda tüm uyaranlara birden dikkat ederler. Bu nedenle belirli bir işle uğraşırken başka bir uyarıcı kolaylıkla dikkatlerinin dağılmasına neden olur. O anda uğraştıkları işi bırakıp bir başka işe yönelebilirler. Uyarana ve çevreye ait bazı faktörler dikkat süresi ve yoğunluğunu etkiler. Ödev başında 10 dakikadan fazla oturamayan bir çocuk bilgisayar başında saatlerce oyun oynayabilir ya da sevdiği bir televizyon programını izleyebilir. Dikkat eksikliği olan bir birey için dikkatin bir noktaya odaklanması ve sürdürülmesi kalabalık, gürültülü ve uyaranın fazla olduğu ortamlarda daha da zor olur. Bununla birlikte DEHB olan çocuklar; bire bir ilişkilerde, sakin ortamlarda ve ilgilerini çeken konularda daha uzun süre odaklanabilirler. Dikkat süresi ve yoğunluğu her yaşta farklıdır, bu nedenle her birey kendi yaş dilimi içinde değerlendirilmelidir.
Dürtüsellik (İmpulsivite): Dürtüsellik genel olarak bireyin kendini kontrol etmesinde sorun olmasıdır. Acelecilik, istekleri erteleyememe, söz kesme, düşündüğünü hemen yapma, aklına geleni anında söyleme, sırasını beklemekte güçlük çekme gibi belirtilerle kendini gösterir. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nun ortaya çıkmasında etkili olduğu düşünülen etkenler şunlardır: 1) Genetik yapı/ Kalıtımsal etkenler 2) Çevresel etkenler 3) Beyindeki yapısal ve işlevsel farklılıklar Dikkat eksikliği olan ve aşırı hareketli olan öğrencilerde hem organizasyon ve çalışma becerilerinde hem de ilişkililerinde sorunlar görülebilmektedir. Bu sorunların düzelmesi için aile ve çocuğun uzman desteğine ihtiyacı vardır. DEHB olan çocuklarda istemli davranışlarda sorun gözlenmektedir. Sanılanın aksine DEHB her zaman hiperaktivite ile görülmez. DEHB alan bazı çocuklar aşırı durağandır. Her iki durumda da ortak olan, bu çocukların kendi iradeleri yerine dış uyaranların etkisiyle hareket etmeleridir. Bu çocuklarda aynı zamanda depresyon da görülebilmektedir. Çocuk depresyonu, çoğunlukla kaygı ve endişelilik ile kendini belli eder. Olumsuz, karamsar duygudurum, itki denetiminin azalmasına neden olarak DEHB belirtilerini pekiştirmektedir. DEHB olan kişiler, yetişkinlikte hayatları üzerindeki kontrollerinin az, yetkinliklerinin kısıtlı olduğunu düşünebilirler. Kendilerini güçsüz hissederler. Başladıkları işleri ve içinde bulundukları ilişkileri sürdürmede sorunlar yaşarlar. Beynin yürütücü işlevleri ve sözel yetilerinde problem olduğu için bir yeri tarif etme, bir problemi nasıl çözdüğünü anlatma, yemek tarifi verme gibi konularda çok zorlanırlar. Okul performansları ve başarıları düşük olabilir. Sınıf tekrarları fazla, eğitim düzeyleri diğer bireylere göre daha az olabilir. Davranışları her zaman dürtüsel olmasa bile seçimleri çoğunlukla öyledir. Sonuçlara ulaşmada çok hızlıdırlar. Orta yaşta depresyona girme olasılıkları yüksektir. İş yaşantılarında problemler olabilir. Ev ve iş değişiklikleri sıktır. DEHB olan kişilerin yaşam döngüsüne bakıldığında hastalıktaki en kalıcı öğenin dikkat eksikliği olduğu görülmektedir. Hiperaktivite ergenlikle azalır. Dürtüsellik ergenlikte yeniden kuvvetlenip, sonrasında azalır.
Aileler genellikle zor diye tabir edilebilecek bu çocuklarla baş edebilmeyi öğrenmek için yardıma ihtiyaç duyabilirler. Günümüzde hareketli çocuklara ‘hiperaktif ’ demek oldukça yaygınlaşmış durumdadır. Günlük dilde sıkça ve yanlış olarak kullanılan bu sözcüğün teknik bir terim olduğu ve bir bozukluğa işaret ettiği unutulmamalıdır. ‘Hareketli’ ya da ‘dikkatsiz’ şeklinde nitelenen her çocuk DEHB değildir. Ancak bazen tanı alacak şiddette olmayan fakat DEHB benzeri belirtilerden söz edilebilir. Aileler dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bozukluğundan şüphelendiklerinde ya da okul tarafından bu konuda uyarıldıklarında mutlaka deneyimli uzmanlardan (klinik psikolog ve psikiyatristlerden) yardım almalı ve aile danışmanlığı sağlayan kuruluşlara başvurmaktan çekinmemelidirler. UZMAN KLİNİK PSİKOLOG ÖZGE AR ÇINAR PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK MERKEZİ cinarpsikoterapi.com/
BAHARDA NELER YAPALIM? Nisan sayımızla tekrar Merhabalar, Nihayet havalar ısınmasıyla, daha bir rahatladık. Bunun yanında bahar yorgunluklarımız da belirmeye başladı. Çoğumuz için bahar; uzayan günler, yorgunluk, bazılarımız için ise daha yoğun bir çalışma dönemi demek. Çocuklarımız için aynı şey söz konusu değil! Onlar için doğadaki inanılmaz değişim, ısınan hava, dışarıda geçirilebilecek uzayan günler, daha fazla enerji ve heyecan. Bu enerjiyi, heyecanı bizi daha fazla yormayacak şekilde nasıl kullanabiliriz? Bu mevsimi çocuğumuzla nasıl daha verimli geçirebiliriz? İşte bir kaç seçenek; • Televizyon ve kitaplarda tek boyutlu olarak gördüğü doğadaki değişimi ilkbaharda doğal ortamında görebilir. Birlikte planlayacağınız doğa yürüyüşlerine çıkabilir, değişimleri gözlemleyebilir ve istediği şekilde fotoğraflamasını söyleyebiliriz. Çektiği fotoğraflarla, birlikte odası için bir “İlkbaharda Doğanın Değişimi Panosu” oluşturabiliriz. • Birlikte söyleyebileceğimiz bir ilkbahar şarkısı öğrenebiliriz. Bu şarkı ona ilkbahar hakkında hiç unutmayacağı bilgiler sağlayacaktır. • İlkbaharı anlatan kitaplar almak için sevdiğimiz bir kitapçıyı ziyaret edebiliriz. Aldığı kitapta geçen ilkbahar değişimlerini ya da kitaptaki kahramanların resimlerini yaparak istediği kişilere hediye edebilir.
• Haftasonu kahvaltılarımızı daha sık dışarıda yapabiliriz. Bu arada çevreden ilkbaharı anlatan çeşitli yapraklar, taşlar toplayabilir. Bunları odasında bir fanus içine koyabilir ya da kartona yapıştırabilir, topladıklarından renkli baskı yapabilir. • Nisan ayı müze gezmek için çok uygun, havanın çok sıcak, çok soğuk olmadığı bu günlerde çocuklarımızın ilgi alanlarına göre müze gezileri planlayabiliriz. Akademik olarak derslerini destekleyecek, deneyimini arttıracak ve eleştirel düşünmesini geliştirecek bu gezileri daha eğlenceli hale getirmek bizim elimizde. • Baharın gelişi yenilenme, temizlenme ve tazelik demek. Bunun için odamızda küçük hazırlıklar yapabiliriz. Birlikte çekmeceleri, dolapları toplayıp, paylaşımı öğrenmek için kullanmadığımız eşyaları başkalarına vermek için hazırlayabiliriz. Odamıza bahara uygun pano hazırlayabiliriz. • Baharda çevremizde görmeye başladığımız sinekler, uğur böcekleri, karıncalar, bahar dallarını evdeki mandalları kullanarak istediğimiz yere taşıyabiliriz.
İlkbahar Atıştırmalıkları Yapalım! Meyveli Yoğurt Dondurma Hem lezzetli hem de sağlıklı bir atıştırmalık. İçine evdeki meyvelerimizi koyabileceğimiz bir dondurma. Fazla suyunu süzdüğümüz yoğurda biraz doğal sütlü dondurma ekliyoruz. Çocuğumuzun sevdiği meyveleri (limon-kivi-muzu-elma vb.) ve kolay tutulması için tahta karıştırma çubuğu koyup, derin dondurucuda donmasını bekliyoruz. İşte sağlıklı dondurmamız hazır. Dondurmamızı farklı şekillerde de sunabiliriz. İki sütlü bisküvinin üzerine fındıklı çikolata kreması arasına dondurmamızı koyabiliriz. Leziz Sandwich Ve Hamburgerler • Baharın gelişiyle daha sağlıklı sebzeleri kolayca bulabiliyoruz. Mevsime uygun yeşillikler ve köfte, peynir ya da yumurta ile hazırlanabilecek sandwich ve hamburgerler çocuğumuzun sevmediği yiyecekleri, ilginç ve sevimli hale getirebiliriz. Eğlenceli bir Nisan ayı diliyorum.
Ayşegül İŞLEKELLER BOZCA Eğitim Uzmanı
Yaz Meyvesi Çilek: Zayıflamada Etkisi Var mı? Çilek, HDL yi yükseltir, yüksek potasyum içeriği ile tansiyonu düzenler ve antioksidanları sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir. Bir porsiyonundaki C vitamini miktarı ise bir günlük C vitamini ihtiyacını karşılamaya yetmektedir. Düşük şeker içeriği hem kilo vermek hem de kilo korumak açısından oldukça idealdir. Glisemik indeksi 40 olarak belirlenen çilek kan şekerini hızlı yükseltmediği için ara öğünler için oldukça ideal bir besindir. Antosiyanin adlı güçlü antioksidan içeriği ile kalp ve damar sistemi açısından oldukça faydalı bir meyvedir. Çilek bazı özellikleri nedeni ile de kilo vermede oldukça etkilidir. -Kilo vermede yardımcı bazı hormonları düzenler. -İştahı baskılar ve metabolizmayı hızlandırır. -Sindirimi yavaşlatarak kan şekerini dengeler. Bir porsiyonunda 8-10 adet bulunmaktadır ve yaklaşık 50 kaloridir.
Gün içerisinde çileği sadece meyve olarak değil ana öğünlerinizde de tüketebilirsiniz. - Salatalara ekleyebilir. -Sabah kahvaltısında tam tahıllı gevreklerinize ekleyebilir. -Öğle yemeğini hafif geçirmek istediğinizde hafif smoothieler (sütlü çilekli karışım) şeklinde tüketebilir. -1 dilim ekmek üzerine 1 tatlı kaşığı labne peyniri ve üzerine çilek dilimleri ile farklı bir lezzet olarak deneyebilirsiniz. Özge KELEBEK Uzm.Diyetisyen
FAZLALIK YAĞLARIMIZDAN KURTULMAK İÇİN KALORİ kalori 1kilokalori’ye HESABI YAPMAK DOĞRU MU? 1000 eşittir. İşte burada işler biBir bakıma EVET. Ama teknik olarak bu sorunun sorulma şekli yanlış. Doğru soru şöyle olmalı: “Tükettiğim kalorilerin vücudumun yağ depolama ve yakma yeteneği üzerindeki etkisi nedir?” Bunu hemen takip eden soru versiyonu da şöyle olabilir: Kalorileri saymalı mıyım? Tek bir kelimeyle cevap verecek olursak, HAYIR. Ama sorunuzun cevabını almış olmanıza rağmen, yazının devamını okuyarak cevabı daha tatmin eder hale getirebilirsiniz.
Anahtar 1: Kalorinin Tanımı Önce biraz temel atalım ve kalorinin ne olduğundan bahsedelim. Kalori enerji içeriğinin birim ölçüsüdür. Bir diğer bilimsel olarak kabul edilmiş tanımı da, 1 gram suyun sıcaklığını 14.5 C dereceden 15.5 C dereceye çıkarmak için gerekli olan enerji miktarıdır.
raz karışıyor olabilir. Çünkü pek çok kişi kilokalori ile kalori birimlerini birbiri yerine kullanabiliyor. Tek bilmemiz ve hatırlamamız gereken şey kalori değerinin tükettiğimiz besinin, metabolizmamız tarafından yakıldığında bize verdiği enerji miktarı olduğudur. Bilimsel verilere göre, genel kural olarak belirlenmiştir ki 1 gram karbonhidrat 3-4 kcal; 1 gram protein 3-4 kcal, 1 gram yağ ise yaklaşık olarak 9 kcal’ e tekabül eder.
(Eğer yağların neden karbonhidrat ve proteinlere göre daha fazla enerji içerdiğini merak ediyorsanız, en basit açıklamasını şöyle yapabilirim: Bu durum yağların sahip olduğu yüksek sayıda enerji bağları içermesi ile ilgilidir. Yağlar, temel olarak enerjinin depolandığı karbon-hidrojen ve karbon-karbon bağlarından oluşmaktadır. Karbonhidratlar ve proteinler ise yine bu bağlara sahip olmasına rağmen sıklıkları yağlarınki kadar değildir çünkü daha az enerjili oksijen ve nitrojen barındıran bağları da içermektedirler.) Anahtar 2: Hayatımızın Merkezindeki Termodinamik Kuralı Kısaca termodinamiğin 1. Kuralından bahsedeceğim. Termodinamiğin 1. Kuralı der ki; kapalı bir sistemde, enerji değişimi, sisteme giren enerji miktarıyla, sistemden çıkan enerji miktarı arasındaki fark kadardır. Şimdi bu kuralı vücudumuzdaki yağ birikimini açıklayacak şekilde uygularsak, ortaya şöyle bir eşitlik çıkar:
Anahtar 3: Günümüzün Dogması Geleneksel görüşün, bir diğer deyişle “günümüz dogması”nın yağ birikimi ile ilgili açıklaması şu şekilde: “Kilo alıyorsun çünkü harcadığından fazla yiyorsun”. Bu neredeyse doğru olan bir açıklama! Ancak, bu cümlenin ifade ettiği anlamının % 100 doğru kabul edilebilmesi için cümleyi biraz modifiye etmemiz gerekiyor. “Kilo alıyorsan, zorunlu olarak harcadığından daha fazla yediğin içindir”. “Kilo alıyorsun çünkü harcadığından fazla yiyorsun”. “Kilo alıyorsan, zorunlu olarak harcadığından daha fazla yediğin içindir”. Aradaki farkı siz de anlayabildiniz mi? Algılaması biraz güç, kabul ediyorum ancak konuyla ilgili yazacaklarım arasında belki de en önemli cümle budur. İlk önerme bize; gereğinden fazla yediğimizde, kilo almamıza sebep olacağını söylemekteyken, ikinci önerme ise; kilo aldığımız durumlarda gereğinden fazla yediğimizi ama gereğinden fazla yememize sebep olan başka faktörlerin de etkili olabileceğine dikkat çekiyor. Eğer “Günümüz Dogması”na inananlardansanız, kalorileri saymanın ve minimize etmenin kilo vermek için tek yol olduğunu düşüneceksinizdir.
Anahtar 4: “Kalori” Ayrıntıda Gizlidir Günümüzün Dogma’sına inanan kişilerin çoğunluğu – hepsi değil- çok önemli bir detayı göz ardı etmekteler. Yukarıdaki eşitlikte, sizlere termodinamiğin ilk kuralını açıklamıştım. Bu eşitlikte, eşittir işaretinin sağında kalan değişkenlerin birbirinden BAĞIMSIZ yani birbiriyle ilişkisiz olduğunu düşünenler(kalori sayanlar) eksik düşünmekteler. Öncelikle size BAĞIMLI ve BAĞIMSIZ değişkenlerin arasındaki farkını açıklayayım. Adlarından da anlaşılacağı gibi, BAĞIMSIZ terimler birbirlerini etkilemeden değişen, BAĞIMLI değişkenler ise birbirlerine göre değişiklik gösteren değerlerdir. Bir örnek üzerinden gidecek olursak:
Bir diğer örnek, benim yüz mimiklerim ve insanlarla olan iletişimim arasındaki durumla verilebilir. Bunlar da birbirine bağlı değişkenlerdir. Gülümsediğim zaman, iletişim kurduğum kişilerden olumlu geri dönüş almam kuvvetle muhtemeldir. Yine benzer olarak, eğer kişiyle iyi iletişim kurduysam, bu benim daha fazla gülümsememi ve daha iyi hissetmemi destekleyen bir etken olacaktır. Bu durumda bağımlılık çift yönlüdür.
Son örnek olarak da, boy uzunluğum (hala boyumun uzadığı zamanlardan bahsediyorum) ve saç uzunluğum arasındaki ilişkiyi verebilirim. Bunlar birbirinden bağımsız değişkenlerdir yani iki değişken de birbirine etkisi olmadan değişebilen değerlerdir. Şimdi bu örnek verdiğim durumları, şimdiye Bugünün hava durumu ve benim ruh halim kadar bahsetmiş olduğum Termodinamiğin birbirine bağlı olan değişkenlerdir. Hava, puslu ve bulutlu durumdan güneşli hale 1. Kuralına nasıl bağlayacağız? Kuralımızı geçtiğinde, benim ruh halim de bunun so- tekrar hatırlayacak olursak, neydi? nucunda daha iyi duruma gelecektir. Bu durumda, bağımlılık tek yönlüdür, çünkü benim ruh halime göre hava durumu değişiklik göstermemektedir.
Şimdi “Harcanan Enerji” kısmına yoğunlaşalım ve daha detaya inelim. 4 farklı yolla enerji harcamaktayız: 1.Sindirim (tükettiğimiz besini parçalamak ve sindirilemeyenleri de vücudumuzdan atmak için ihtiyacımız olan enerji) 2.Egzersiz 3.Günlük Fiziksel Aktivite (egzersiz olmayan günlük aktiviteler, merdiven çıkmak, temizlik yapmak, durağa yürümek vb.) 4.Bazal Metabolizma Harcaması (dinlenme durumunda harcadığımız enerji) Bahsettiğim Termodinamik kuralı sadece ve sadece vücudumuza giren TÜM enerjinin, çıktığını kabul ettiğimiz bir sistemde geçerlidir.
Eşitliğe tekrar bakacak olursak, kırmızı renkli değişkenin, yeşil renkli değişken üzerinde veya yeşilin kırmızı üzerinde hiçbir etkisi olmadığına inanıyorsanız, enerji alım ve harcamanın birbirinden bağımsız terimler olduğunu savunuyorsunuz. Ancak maalesef durum bu kadar basit değil ve tam da bu yüzden enerji dengesini sağlayabilme problemi bu kadar rahatsız edici bir hal almakta. Ben size figürümüzün olması gereken, doğru ve vücudumuzda neler olduğunu açıklayan halini aşağıda tekrar gösteriyorum.
Ne yediğiniz sizin nasıl enerji harcadığınızı da etkiler. Enerji harcama durumunuz aynı şekilde, nasıl enerji aldığınızı yani ne çeşitte ve nasıl yiyeceğinizi de değiştirir. Daha ince detaya inecek olursak, ne yediğiniz daha sonra akabinde neler yiyeceğinizi etkiler. Yani aslında bu diyagram üzerinde görünmez olan ve eklenebilecek pek çok ok mevcut. Ben burada sadece 2 tanesini gösterdim. Her oku yerleştirecek olsam, diyagram kontrol edilemez hale gelebilir. Bir an için bahsettiklerim karmaşık gelmiş olsa da aslında şimdiye kadar size bilmediğiniz hiçbir şeyden bahsetmedim. Egzersiz yaptığınızda, yapmadığınız zamana göre iştahınız daha açık olur. Yüksek karbonhidratlı bir öğün tükettiğinizde, yüksek yağ/ protein içeren öğünle karşılaştırdığınızda (daha fazla tokluk verir), yakın bir zaman içerisinde tekrar yemek yeme ihtiyacı hissedersiniz. Bunların hepsi size tanıdık değil mi? Anahtar 4: Alternatif Hipotez Siz de benim gibi, “Dogma”lara inanmıyorsanız, en azından dünyada işlerin nasıl yürüdüğüne dair alternatif bir hipoteze açıksınızdır. Bakın son yıllarda çıkan bilimsel bir makale obeziteyi nasıl açıklıyor. “Obezite, diğer büyüme bozuklukları gibi bir büyüme bozukluğudur. Obezite, özellikle aşırı yağ birikimiyle ilgili bir bozukluktur.
Yağ birikimi, tüketilen ve harcanan kalori dengesiyle değil, belirli besinlerin yağ metabolizmasının hormonal düzeni üzerindeki etkisiyle gerçekleşir. Obezite, vücudun yağı kullanmak yerine, depolamaya öncelik verdiği bir durumdur”. Bu durum NEDEN “Günümüz Dogması”ndan farklı bir açıklama gerektiriyor? “Günümüz Dogması”, ne yediğinizin bir önemi olmadığını, besinlerin sadece kalorilerinin önemli olduğunu, eğer fazla kalori alınırsa, kilo artışı olacağını savunmaktadır. Son kısım doğru, EVET; ama ilk kısım YANLIŞ. Alternatif hipotezimiz ise, yiyeceklerde saklı olan enerjinin ötesinde(kalori miktarı) pek çok sebepten dolayı ne yediğimizin önemli rol oynadığını savunmaktadır. Size biraz daha açıklayıcı olabilmek ve alternatif hipotezimizin mantığını anlatabilmek için bir tablo daha hazırladım. Şimdi bu tablo üzerinden gidelim. Aşağıdaki tablo, benzin, propan, dizel, jet yakıtı, biyodizel, zeytinyağı, etanol, kömür, nişasta, protein, barutun 1 gramları için kilokalori cinsinden enerji miktarlarını göstermektedir. Genelde yiyecek olarak tükettiğimiz 4 maddeyi koyu renkle işaretledim: yağ(zeytinyağı) 8.9kcal/g; etanol 7.0kcal/g; nişasta 4.1kcal/g; protein 4.0kcal/g. Bunun dışında kimyasal enerji içeren ve dünyayı onlarsız düşünemediğimiz diğer maddeler de bulunmaktadır
Yukarıdan aşağıya enerji miktarlarına göre sıralı tablomuz zeytinyağı tüketmenin, nişasta tüketmeye göre içerdiği yüksek kalori miktarından dolayı daha fazla yağlanmaya sebep olacağını söylüyor. Aynı mantıkla devam edecek olursak, tablomuz aynı zamanda kömür yemenin nişasta ve barut yemeye göre daha fazla, etanole göre ise daha az yağ birikimine sebep olduğunu söylüyor. Benzin ise jet yakıtından daha fazla… Hmmm! Aranızda bunu kişisel olarak denemek isteyen ve aradaki farkı bizzat görmek isteyen var mı? Kendim bu deneyi üzerimde uygulamakta pek hevesli değilim açıkçası…☺ Neden? Sizin de düşündüğünüz aynı sebepten dolayı. Siz de biliyorsunuz ki, dizel veya barut yemenin bu maddelerin enerjilerini kazanmaktan öte, vücudumuzda çok daha önemli sonuçları olabileceğini tahmin edebiliyoruz. Bu listedeki her madde tabi ki karbon, hidrojen, oksijen, nitrojen atomlarını içeren organik moleküllerdir. Organik kimya dersi vererek sizi sıkmak istemiyorum ama kısaca şunu söylemeliyim ki, bu tablo bize bu maddelerin içerisindeki bağları kırdığımızda ortaya çıkacak olan enerji miktarından başka hiçbir bilgi vermemektedir. Sadece bu tablodaki bilgilere bakarak, bu maddelerin her birinin vücudumuz tarafından parçalandıklarında hormonlarımızı, enzimlerimizi ve hücre zarlarımızı nasıl etkilediğini bilemeyiz.
SONUÇ Asıl cevabını bilmek istediğimiz soruya geri dönelim. Diyetimizde kalori saymak doğru mu? Yediklerimizin ne kadar enerji içerdiği yani kalori miktarı tabi ki önemli ama bundan daha önemli olan bir şey var ki o da besinlerin vücudumuza ne yaptığı, nasıl etkilediği. Aldığımız kaloriler vücudumuzun ihtiyacımızdan daha fazla enerji tüketmek isteyeceği bir ortam mı yaratıyor? Tükettiğimiz kaloriler vücudumuzun besin maddelerini harekete geçirmek yerine yağ olarak depolanmasını mı tetikliyor? Bu sorular bizim ağzımıza her yiyecek attığımızda verdiğimiz kararı ve yaptığımız seçimleri oluşturmaktadır. Vücutlarımız en ayrıntılı şekilde dizayn edilmiş Tianhe-1A bilgisayarından daha fazla geri bildirim içeren kompleks ve dinamik sistemlerdir. Bu demektir ki, iki insan tamamen aynı şeyleri yese ve aynı miktarda egzersiz yapsa da yağ depolama miktarları birbirinden farklı olacaktır. Yine, genetik olarak birbirinin eşi olan tek yumurta ikizleri, diyetlerinde farklı makro-besin (yağ, protein, karbonhidrat) öğelerini aynı kalori miktarınca, aynı egzersiz planı eşliğinde tükettiklerinde vücutlarındaki yağ birikimi farklı oranlarda olacaktır. Ne yediğiniz (genetik vb. diğer faktörlerle birlikte) vücudunuzun yağı nasıl parçaladığını ve depoladığını etkiler. İNSÜLİN, tek başına bir faktör olmamakla birlikte, metabolik süreçte etkili hormonlar listesinin en başında yer almaktadır. Sizin insülin seviyenizi arttıracak ve hücrelerinizin insülin direncini arttıracak besinleri tükettiğinizde, vücudunuz yağ kullanmak yerine, depolamaya öncelik verecektir. Her kalori eşit değildir. Besinlerin enerji değerleri (kalori) önemlidir, ama tükettiğimiz besinin vücudumuz üzerindeki metabolik etkisinden daha az önemlidir.
Peki, zeytinyağının biyodizel ile yaklaşık olarak aynı miktarda enerji (kalori) yoğunluğuna sahip olmasının vücudumuzla bir ilişkisi var mı? Ya da, sahip oldukları kalori miktarı dışında zeytinyağı tüketmemizin biodizel tüketmeye göre vücudumuzda çok daha farklı etkileri olabileceğini söylemek daha mı mantıklı? Açıkça görülüyor ki, eşit kalori miktarlarında zeytinyağı ve biodizel tüketiminin vücudumuzda çok farklı etkileri olacaktır. O halde, eşit kalori değerlerinde zeytinyağı ve pirinç tüketiminin vücudumuzda farklı sonuçlara neden olacağını kabul etmek neden İ.Melis DURASI bu kadar zor? m.durasi@gmail.com
Bazılarına hâlâ inandığımız, bazılarını bir yerlerde okuduğumuz ya da işittiğimiz batıl inançların kökenlerine ilişkin eğlenceli bir araştırma…
Kara Kediler Kem Gözler Modası Geçmiş Batıl İnançlar Kitabı
Her şeyin bir tarihi var. Düşüncelerin, alışkanlıkların, doğaüstü varlıkların, gizlice sevdiğimiz, korktuğumuz şeylerin aşina olunan ama bilinmeyen tarihi. Başrolünde savaşların, devletlerin, büyük adamların olmadiği bir tarih. Karşınızda yepyeni bir dizi: Renkli Tarih!
MASAL TERAPİ Judith Malika Liberman
Doğru beslenme alışkanlığı çocuklukta başlar! Sevgili anneler! Beslenme saatine hazır mısınız? İşte ilk kural: Severek yiyen çocuklar, sağlıklı büyür! Çocuğumuza bebekliğinden
BESLENME SAATİ
itibaren kazandıracağımız doğru yeme ve beslenme alışkanlıkları, onun sağlıklı bir yetişkin olmasında önemli bir rol oynar… “Sayarak Zayıfla” yöntemini geliştiren Doktor Ayça Kaya bu kez çocuklarımız
için kolları sıvadı ve ortaya Beslenme Saati çıktı. Kilo kontrolü... Çocuk beslenmesinin püf noktaları... Çocuklar için besleyici yemek tarifleri... Gebelik döneminde beslenme…
Sevgili yolcu Bu kitap senin için bir pusula olsun diye hayal edildi. Onu çantanda taşı. Kendini bir yol ayrımında bulduğunda, kararsızlık yaşadığında, ruhun yolunu kaybettiğinde kitabı çantandan çıkar. Rasgele bir sayfasını aç. Ve okumaya başla…
Karşına çıkan masal sana yolunu bulmanda yardım edecek. Seni masallarla bir oyun oynamaya davet ediyorum. İçindeki yıldız gözlü oyunbaz çocukla yeniden bağ kurmanın vakti geldi. Bu bir iyileşme oyunudur.
The Phantom of the Opera
TAVSİYE
“… Bir Müzikal, Bir Melodram, Bir Fenomen ve evet, Bir Şaheser!” The Herald Sun
FİLM ANLATICISI KIZ
CATSgibiünlümüzikallerin bestecisi Andrew Lloyd Webber’in ölümsüz eseri ilk kez İstanbul’da! Artık İstanbul’un da bu efsane müzikale ev sahipliği yapabilecek kapasitede bir sahnesi var! 25 yılı aşan geçmişiyle Broadway’in en uzun soluklu ve en büyük prodüksiyona sahip müzikali Operadaki Hayalet, aynı zamanda dünya çapında 40 ülke, 110 şehirde, 65,000 performansla 80 milyonluk bir izleyici kitlesine sahip bir müzikal.
Paris Operası’nda hayalet olarak tanınan yüzü ileri derecede deforme olmuş bir müzik dahisinin, yetenekli ve güzel Soprano Christine’e olan saplantılı aşkını konu alan Operadaki Hayalet, kıskançlık, çılgınlık ve ihtirasın kesiştiği büyülü bir hikaye… Gerek ‘The Music of the Night’ gibi ölümsüz eserleri, gerekse hafızalardan uzun süre çıkmayacak sahneleriyle Zorlu’da sezonun en çarpıcı etkinliği olarak dikkat çeken Operadaki Hayalet, izleyicilere ömür boyu unutamayacakları anlar yaşatacak.
Hernán Rivera Letelier’den küçük bir kızın sinema sevdasına dair büyülü bir masal... Bir filmi anlatmak bir rüyayı anlatmak gibi bir şey... Şili’nin küçük bir kasabasında yaşayan on bir yaşındaki María Margarita’nın film anlatmak gibi garip bir yeteneği vardır. Pampanın göz alabildiğine uzandığı, güherçile madeninin insanların kaderini belirlediği bu kasabaya ne zaman Marilyn Monroe, Gary Cooper ya da Charlton Heston’ın oynadığı bir film gelse hemen bir bilet alınır ve María doğruca sinemaya gönderilir.
Hatırlatma Dergi içeriği sadece bilgilendirme amaçlı olup hiç bir şekilde tıbbi öneride bulunma amacı taşımaz. Derginin okuyucuları riski tamamen kendilerine ait olmak üzere dergi ve içeriğine erişmeyi kabul ederler. Derginin yazılması ve yayınlanmasında görev alan ve üçüncü kişiler erişimden ve/veya dergideki bilgilere güvenmelerinden kaynaklanan herhangi bir zarar ve/veya kayıptan sorumlu tutulamazlar. Dergi, diğer web sitelerine linkler ve köprüler içermektedir. Family Hug, söz konusu sitelerinin içeriklerinden ve bu sitelerden dolayı kaynakla-nan herhangi maddi ve manevi zarar ve kayıplardan sorumlu tutulamaz. İçerikteki yazı ve resimlerin izin alınmadan, izin alındıktan sonra da kaynak gösterilmeden yayınlanması yasaktır.