Türkiye’nin tüm aileyi kucaklayan ilk online dergisi
FAMILY HUG Biradambirbebek
www.familyhug.us
Karanlık, alkol ve uyuşturucu. Yasaklar! Dida Kaymaz Çocuklarımızı dayanıklı yetiştirmek
Ayşegül İşlekeller
Röportaj Tek suçlu beynimiz Yasemin Soysal
Temmuz 2013 Yıl 1 Sayı 6
“Bize göre, bebekleri mutlu edebilmek, dünyadaki en güzel misyon” Filiz Bekik Chicco Pazarlama Müdüdürü
unnadó Kurucu Ortağı Göktuğ Okan Oğuz ile unnadó ’nun hikayesini ve E-Ticareti konuştuk
gebelik sonrası cinsellik
Ender Saraç ile sıra dışı bir sohbet 2.bölüm
24
06 röportaj 24 06 32 14
Tek suçlu beynimiz Yasemin Soysal Chicco Pazarlama Müdürü Filiz Bekik
büyük 20 44
Ender Saraç - 2.Bölüm unnadó Kurucu Ortağı Göktuğ Okan Oğuz ile unnadó ’nun hikayesini ve E-Ticareti konuştuk
50
Gebelik sonrası cinsellik Yaz günlerinde çocuğunuzun besinleri daha güvenli tüketmesi için ne yapmalı DR.Pınar Dayanıklı Evde ayaklara bakım nasıl yapılır
Hareketli bir Haziran ayı yaşadık ülke olarak. Biz de bu süreç yaşanırken Hazira yazar hem reklam veren hem de siz okuyucularımızın gösterdiği anlayış için te beğeninize sunuyoruz. Yazarlar, röportajlar ve farklı konular ile işte dop dolu bi
Family Hug Biradambirbebek
30 anahtarı kusur- 36 12 Mutsuzluğun suz olma çabasında Fatmanur Erdoğan
29 30
Cesaret-Şans-Seçimler Melis Durasi
GENEL YAYIN YÖNETMENİ Cesur Doruk REKLAM Turcreative
yazar Kidomundo Pemra Uğural
İMTİYAZ SAHİBİ Turcreative adına Cesur Doruk
Çocuklarımızı dayanıklı yetiştirmek Ayşegül İşlekeller Bozca
38
Karanlık, alkol ve uyuşturucu. Yasaklar! Dida Kaymaz
44
Gün’ü yaşamak Şule Pasin Hogburn
52
Hep derlerdide inanmazdım Anne-Baba olunca anlarsın! Erkan Sarıyıldız
an ayında yeni bir sayı çıkmamaya karar verdik. Hem ekrar teşekkürler. Ve Temmuz ayı geldi, yeni sayımızı ir sayı sizlerle.
GENEL EDİTÖR İrem Gürel BÖLÜM EDİTÖRÜ Pemra Uğural BÖLÜM EDİTÖRÜ Görkem Pamukçu YAZARLAR Dida Kaymaz Fatmanur Erdoğan Şule Pasin Hogburn Melis Durasi Pemra Uğural DR. Pınar Dayanıklı Ayşegül İşlekeller Bozca Erkan Sarıyıldız ONLİNE DAĞITIM familyhug.us İLETİŞİM dergi@familyhug.us
• ED DE
GICA LO
ATO RM
Y TEST LL
ÜST KULLANIM İÇİN
3. aydan itibaren kullanım için idealdir.
ALT KULLANIM İÇİN
3. aydan itibaren kullanım için idealdir.
FAMILY HUG
Chicco Pazarlama Müdürü Filiz Bekik ile Chicco Capito mağazasında keyifli bir soh yaptık... Bebek , güvenlik ve kalite dediğimizde akla gelen bir marka olarak Chicco’nun misyonu nedir? Bize göre, bebekleri mutlu edebilmek, dünyadaki en güzel misyon. Biz, bebekleri nasıl mutlu edebileceğimizi her gün düşünebildiğimiz için, kendimizi şanslı hissediyoruz. Tasarladığımız her ürünün, bir gün, bir eve girmesi ve bir bebekle buluşması bilinciyle çalışıyor ve bu ürünleri, bebekleri mutlu edebilmesi amacıyla üretiyoruz. Bizim için, bir bebeğin mutluluğundan daha önemli bir amaç yoktur. Bizler, çok iyi biliyoruz ki, emeklerimizin karşılığında alacağımız en güzel ödül “Bir bebeğin gülümsemesi” dir.
FAMILY HUG
ol hbet Filiz hanım, ayakkabıdan güneş gözlüğüne, oyuncaktan tekstile birçok kategoride bebek ve çocuklar için ürünler üreten dünya markası Chicco’nun Türkiye yapılanmasını üstlenen Artsana Turkey bünyesinde, Ekim 2010’dan beri Chicco markasından sorumlu Pazarlama Müdürü olarak çalışıyor Markanın gücü nereden geliyor? Chicco markası 1958 yılında 2. Dünya Savaşı sonrasında İnovasyona çok önem veren Chicco, bebeklere ve “Baby Boom” adı verilen bebek sayısındaki patlama ile onların ruhsal-fiziksel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarına eş zamanlı olarak İtalya’da doğmuştur. Chicco ürünleri, adanmış özel bir Araştırma Merkezi’ne sahiptir. Türkiye’de 1984 yılından itibaren distribütör kanalıyla satışa sunulmuş ve 1998 yılında Artsana Holding, ülkemizde Chicco, çocuk doktorlarının, ebelerin, psikologların kendi şirketini kurmuştur. %100 İtalyan markası olan ve çocukluk dönemi uzmanlarının da dâhil olduğu Chicco, hamilelik döneminden başlayıp, 0-3 yaş arası çok yönlü araştırma ekibi sayesinde, hayatlarının bebek ve çocukların ihtiyacı olan tüm ürünleri bünyesinde ilk birkaç yılındaki çocuklar hakkında araştırmalar bulunduran global bir markadır. yürütebilmekte ve bilgisini günden güne artırmaktadır. Chicco’nun kaliteli ürünleriyle taçlanan Chicco markası, holding bünyesinde kurulan Bebek lider marka gücünün arkasında, bu bilimsel güç Araştırma Merkezi’nde elde edilen bilimsel veriler ışığında, yatmaktadır. bebeklerin ve ailerinin mutluluğuna hizmet eden bir çok yenilikçi ürüne imza atmaktadır.
Röportaj:Cesur Doruk
Chicco’yu rakiplerinden eden en önemli özelliği ve FAMILY ayırt HUG Türkiye pazarındaki hedefleri nedir? Türkiye’nin önde gelen araştırma şirketlerinden olan GFK ile yaptığımız “Marka Sağlığı” araştırmasında Chicco’nun, bebek araç gereçleri, anne sağlık, bebek bakım ve beslenme kategorilerinde, Türkiye’nin en çok bilinen ve tercih edilen markası olduğunu gördük. Türkiye’deki her 100 anneden 80’i Chicco markasını biliyor, kullanıyor ve yakın çevresine tavsiye ediyor. Türkiye genel ortalamasına baktığımızda, bu gerçekten de çok yüksek bir oran ve markamızın da en önemli özelliği. Ayrıca, anneler Chicco ürünlerine verilen paraya kesinlikle değdiğini ve bu ürünleri kullanırken görülmenin prestij yarattığına inandıklarını söylüyorlar. Chicco markası, anneler için yokluğunu en çok hissedecekleri bebek markalarının başında geliyor. Chicco Türkiye’de kendini nasıl konumlandırıyor? Chicco tüm dünyada olduğu Türkiye’de de bebek sektörünün lider ve yenilikçi markası olarak kendini konumlandırıyor. Yeni ürünlerimiz ve marka stratejimile pazara yön veriyoruz. Annelere en yakın ve onlara en çok destek olan marka Chicco’dur diyebiliriz. Üretimde bir standart var mı yoksa ülkeye göre değişkenlik gösterebiliyor mu? Örneğin Türkiye’ye özgü üretilen ürünler var mı? Üretimde belli bölgelelerin kalite standarlarına uygun üretim yapıyoruz. Örneğin Avrupa ve Amerika’nın standarları farklı olduğu için bu bölgelere özel ürünler farklılaştırılıyor. Türkiye olarak biz Avrupa standartlarına dahiliz bu nedenle bu bölgeye ait ürünleri kullanıyoruz. Oyuncata da oldukça iddialısınız, bu tarafta ne gibi yenilikler var? Oyuncak kategorimiz günden güne gelişiyor. Lansmanını geçen ay yaptığımız banyo oyuncaklarında çok inovatif bir özellik var. Oyuncakların üzerindeki benekler bebeğin banyo yaptığı su soğudukça kayboluyor. Böyleikle anneler suyun soğudunu farkedip sıcak su ekleyerek bebeklerinin üşümelerini engelliyorlar. Ayrıca Türkçe ve İngilizce konuşan oyuncaklarımız da çok rağbet görüyor. Küçük yaşta çocuklarımızın dil becelerini artırmaya yöenlik bu oyuncaklarla çocuklarımız her iki dildeki seslere aşina oluyorlar.
FAMILY HUG
Kozmetik tarafı özellikle bebeklerde çok hassas bir konu bu alanda hangi ürünlere sahipsiniz? Geçen yılın en önemli lansmanı bebeklerimizin narin ve hassas cildinin günlük bakımı için geliştirilen yeni ve eksiksiz banyo ürünleri serisi olan “Baby Moments” ürünleriydi. Baby moments ürünlerini, bebeğinizin cildini banyo esnasında temizlemek ve nemlendirmek, alt değişiminden sonra korumak ve cildine nazikçe masaj yapmak için kullanabilirsiniz. Banyo köpüğünden kolonyaya, vücut losyonundan talk pudrasına kadar bu eksiksiz ürün yelpazesindeki ürünlerin hepsi hipoalerjeniktir, klinik açıdan test edilmiştir ve paraben, SLS ve SLES içermez. Bebeğinizin cildinin ihtiyacı olan tüm bakımı sunmak için yumuşak bir dokunuş sağlar. Bebeğinizin hayatının ilk günlerinden itibaren her gün gönül rahatlığıyla kullanabilirsiniz. Ayrıca yaz aylarında sık sık karşımıza çıkan sivrisinek problemine karşılık Zzzno sivvisinek kovucu ürünümüz doğal içeriklerden oluşuyor ve 3 saate kadar bebek ve çocuklarımızı koruyor.
Pİyasadakİ çoğu ürün kİmyasal kökenlİ aktİf bİleşenler İçermektedİr. En çok kullanılanlar arasında …Devamı yer alan Ikaridin ve Dietiltoluamit (DEET), çok düşük dozlarda bİle, İkİ yaşından küçük çocuklar İçİn tavsİye edİlmemektedİr.
FAMILY HUG
Yeni Chicco sivrisinek savar ürün serisinde Avustralya'ya özgü bir okaliptüs (Eucalyptus Maculata Citrodiora) türünden elde edilen Citriodiol kullanılmaktadır. Citriodiol'un sinek savma konusundaki etkinliği yaygın olarak bilinmektedir. Bu etkinliği, Citriodiol'u dünyanın en güvenilir aktif bileşenlerinden biri haline getirir. Chicco sivrisinek savar ürün serisindeki tüm ürünler dermatolojik olarak test edilmiştir, dolayısıyla en hassas ciltlerde bile güvenle kullanılmaya uygundur.Alkol, renklendirici ve paraben içermeyen Chicco ürünleri bebek ve çocuklar (3 ay+), hamileler ve genel olarak cildi hassas olanlar için özel olarak geliştirilmiştir. Yeni Chicco sivrisinek savar ürün serisinin özel formülü, hem gece hem de gündüz kullanımına uygundur. Dünya genelinde sayıları giderek artan, en rahatsız edici sivrisinek türlerinden biri olan Asya Kaplan sivrisineği (Aedes Albopictus) de dâhil olmak üzere en yaygın sivrisinek türlerine karşı mükemmel koruma sağlar. Chicco'nun sivrisinek savar ürünleri, piyasada sunulan sivrisinek savarların çoğundan daha uzun süre etkilidir. Tek bir uygulamayla bebeğinizin cildini sivrisinek sokmalarına karşı 3 saate kadar korur. Daha uzun süreli korumaya ihtiyaç duyulduğunda ürün tekrar uygulanabilir. Sende bir annesin, markadan sıyrılıp tarafsız bir göz ile bakarsan bebek/çocuk alışverişinde nelere dikkat etmeli anne babalar? Çocuklarımız bizim en kıymetlimiz bu nedenle onlara aldığımız her türlü ürünün kaliteli olmasına ve onlara zarar vermemesine dikkat etmeliyiz. Fiyat ve kalite dengesini çok iyi gözetmeli, sırf ucuz olduğu için sonrasında ciddi problemlere yol açabilecek ürünlere kesinlikle prim vermemeliyiz. Ürünlerin sahip olduğu kalite belgelerine, etiketlerine mutlaka dikkat etmeli iyice araştırdıktan sonra ürünleri satın almalıyız. Satış sonrası destek alabilmek de çok önemli. Ürününü sattıktan sonra da size hizmet verebilen bir markayı tercih ederek verdiğiniz paranın karşılığını daha çok almış olursunuz. Orta ve uzun vadede Türkiye Chicco'nun hedefleri neler? Aslında bizim tek bir hedefimiz var o da bebekleri mutlu etmek. Çünkü mutlu bebekler büyüdüklerinde mutlu bireyler olurlar ve dünyayı daha güzel bir yer haline getirirler. Bizim için bundan daha büyük bir hedef yok...
FAMILY HUG
FAMILY HUG
Mutsuzluğun Anahtarı Mükemmel Olma Çabasında Yaptığımız her işi her zaman kusursuzca yapmak için hatasız hareket ederek daha çok sevilmek, beğenilmek ve takdir edilmek ihtiyacı ile yanıp tutuşan bir dünyaya girdiğimizi hissediyorsanız, yanlız değilsiniz. Herşeyin en iyisi olmak arzusuyla dolu ortamlar bizi üretmeye teşvik etse de, genellikle bizi yetersizlik duygusuyla boğuşturur. Mükemmellik arayışı hayata ve hayatın içinde olup bitenlere karşı merakımızı ve hayranlığımızı söndürmeye başlar. Mükemmel olmaya ve mükemmel gözükmeye çalışanları gözlemlemeyi denediniz mi? Mükemmel insan iticidir, ulaşılamazdır, tolere edilmeleri zordur. Ortak noktada buluşmanız kolay değildir. Yine de mükemmellik arayışından vazgeçmiyor, hatta daha çok ardından koşuyor gibiyiz. Belki mükemmellik arayışı bize başarı getirdiğindendir… Mükemmel aşkı ve aşığı arıyoruz. Adına doğru insan diyoruz. Mükemmel bir iş, kariyer, ünvan, kazanç ve itibar arıyoruz. Adına güç diyoruz. Mükemmel bir ev, araba ve sosyal yaşam istiyoruz. Adına statü diyoruz. Mükemmel gözükmek için en iyisine sahip olmak istiyoruz. Adına imaj diyoruz. Doğru insanı bulma beklentisiyle ilerlerken, yanlız insanlar ordusu haline geldiğimize pek aldırış etmiyoruz.
güçlü,statü sahibi ve mükemmel...
FAMILY HUG Güç elde etme ihtiyacımızın bizi sevdiklerimizden ayırmasına gönüllü izin veriyor, elimizdeki gücü kibirden faydaya çekmekte zorlanabiliyoruz.
isinde kendi “imajımızı” yaratarak yaşıyoruz. Süreçte kendimiz olmayı unutuyor, iç huzurumuzdan her gün biraz daha ödün verebiliyoruz.
Mükemmellik takıntısı mutsuzluğu peşimize taStatü kazandıktan sonra onu korumak daha zor olduğundan, karak yol aldığımız bir yolBizlerle birlikte elde ettiğimiz statüyü kaybetme culuktur. korkusuyla endişe dolu bir haya- çalışanları usandırdığımız, kendi yetersizliğimizi hatırlatan ta katlanabiliyoruz. her kişi ve olaya tahammülsüz davrandığımız zamanlardır. Güçlü, statü sahibi ve mükemmel bir insan olma arzusu içer-
Anı yaşayabilmektir mükemmel olan. Mükemmelliyetçilik ise anı hiç bir zaman yaşayamamak, yani anda kalamamaktır. Hayat zorluklarıyla güzel. Zorluklar bizi meşgul eder. Gelişmeye ve geliştirmeye teşvik eder. Mükemmel olma arayışı yerine öğrenmeyi, bilinçlenmeyi, gelişmeyi temel almak daha mutlu hayatlar yaşamamıza etkendir.
Fatmanur Erdoğan
14 | FAMILY HUG
Röportaj:Cesur Doruk
Göktuğ Okan Oğuz ; Oyunun kurallarını değiştirmek istiyoruz! unnadó Kurucu Ortağı Göktuğ Okan Oğuz ile unnadó ’nun hikayesini ve E-Ticareti konuştuk Klasik bir girişle başlayalım unnadó nasıl doğdu? Ortağımla Yellow Pages’te çalışırken düşünüyorduk biz ne yapabiliriz diye. Sonra bir proje aklımıza geldi, hatta proje e-tohumda seçildi, üye kayıtları alınmaya başladı. Hatta ortağım işten ayrıldı bu iş için. Siteyi açmamıza 1 ay kala benim aklıma çocuk Private Shopping fikri geldi. Bunu kesin söylemeliyim dedim, söyleyeyim ama biz bunu yapmayalım ama ben söyleyeyim. Hatta hiç unutmuyorum ortağım Bağdat Caddesinde yürüyor ben aradım ve fikrimi anlattım. “ Hmm sonra konuşuruz” dedi ve telefonu kapattı. 2 gün sonra beni aradı ve haklısın biz bunu yapmalıyız dedi. İki ortak onar bir TL koyduk, 1 ay sitenin kodlaması sürdü. Bu süre içinde ismi ne olsun diye düşünüyoruz, bebek ve çocuk alakalı bir sürü isim bulduk ama sonra ismin anlamlı bir kelime değil fonotik olmasına karar verdik ve unnadó ismini bulduk. İlk ofisimiz bir arkadaşımızın ofisinin bir odası idi. İlk başta tedarikçi bulmaya kendimiz çıkıyorduk, ilk işe aldığımız elemanımız paketleme içindi.
FAMILY HUG | 15
Müşteri memnunİyEtİ çok önemlİ, mevcut kazanılmış bİr müşterİ portföyü var bunu korumak GEREKİYOR...
16 | FAMILY HUG Tedarikçileri seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Genelde ürünler konusunda hassas davranıyoruz, sertifikası var mı onları arıyoruz. Mesela açıkçası çok plastik oyuncak işine girmiyoruz. BPA’sız ürün olmasına dikkat ediyoruz. Türkiye üretimlerinde ona çok dikkat edilmediğinden bu sebeple illa koyacak isek yurtdışından gelmiş olanları tercih ediyoruz. Küçük yatırımcıların ürünlerini genelde almazlar ama biz onları alıyoruz, hatta teşvik ediyoruz. Bebek ürünlerinde örneğin çanta konusunda en fazla 1-2 marka var, bu sebeple ihtiyacı karşılayabilmek için bazen kendimizde ithalat yapıyoruz. Bunun dışında bazı kendi ürettiğimiz markalar var. Burası da çok hassas bir nokta üretim yapıyorsanız tedarikçilerinize rakip olacak ürün olmamalı. Bu sebeple genelde Türkiye’de olmayan ürünlere yöneliyoruz. İlk markamız Mirada idi, şu an 4 markamız oldu, 1-2 aya çok sıra dışı tasarımları olan bir markamız daha geliyor. Bu bizi bir rakiplerden farklılaştırıyor ikincisi müşteriye alternatif seçenek sunuyoruz.
FAMILY HUG | 17
Piyasa koşulları rakiplerle zorlaşıyor, Private Shopping’te kar marjları çok düştü, bebekte henüz böyle değil ama farklılaşmak ya da mevcut müşteriyi elinizde tutmak için neler yapıyorsunuz? Müşteri memnuniyeti çok önemli, mevcut kazanılmış bir müşteri portföyü var bunu korumak önemli. Ürünlerin doğru ve zamanında teslimi özellikle bebekte çok hassas bir konu. Biz kargo yada ürünle ilgili mail atan müşterileri telefonla geri arıyoruz. Hatta arayınca şaşırıyorlar. Bizim için bir müşterinin çok önemi var, örneğin kargoda sorun olmuş müşteriye teslim edilememiş bir ürünü burada mağazasından alıp müşteriye elden götürdüğümüz bile oldu. Forumları blogları takip ediyoruz, annelerin ihtiyaçları nedir? Ne arıyorlar? Oralardan bulup satışa aldığımız markalar var.
18 | FAMILY HUG
Sağlıklı bir lojis sağlıyorsunuz?
Şu an lojistiği k barındırıyoruz. kullanıyoruz as outsource edeb bünyemizde tu
Yeni yatırımlar planlar neler?
Orta vadede h yönelmek. Büyü genel marka bi çalışacağız. Te zamanda başla yatırım biraz d biraz ağırlık ve kısmına çok olm tüm yatırımları Yatırımcımızda istemiyoruz bu planlarımız da çok işimiz var d arttırmak şu a üye sayısını ar sağlıklı bir artı
stik operasyonu nasıl ?
kendi bünyemizde . Onun avantajlarını da slında belki ileride biz de biliriz ama şu an kendi utmak daha avantajlı duruyor.
r ile beraber orta ve uzun vadeli
hedefimiz biraz daha mass’e ük şehirlerde biliniyoruz ama ilinilirliğini arttırmaya yönelik elevizyon reklamlarımız yakın ayacak. Kendi markalarımıza daha artacak. Kupon işine ermeye başladık, servis hizmet masa da yöneliyoruz. Biz ımızı iLab Ventures’dan aldık. an memnunuz ve değiştirmek u yüzden şu an için yurt dışı yok, Türkiye’de daha yapacak diye düşünüyoruz. Üye sayısını anki amacımız, ne olursa olsun rttıralım değil ama derdimiz, ış istediğimiz.
FAMILY HUG | 19
20 | FAMILY HUG
Gebelik sonrası
CİNSELLİK
Özellikle yeni evli çiftler için ilk gebelik veya doğum sonrasındaki cinsel yaşam son derece önem arz etmektedir. Bu dönem ile ilgili çiftlerin uzman kişilerden alacağı tavsiye ve bilgiler doğrultusunda hareket etmesi çiftlerin bu dönem ve sonrasındaki cinsel hayatlarının sağlıklı yürümesi adına son derece önemlidir. Anneysen.com sitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Bülent Tıraş gebelik sonrasındaki cinsel yaşamla ilgili bilgiler verdi. Tıraş, “Doğumdan sonraki süreç özellikle de anne için zor geçen bir süreçtir. Doğumun hemen sonrasında 6 hafta süren loğusa dönemi, sıkıntı veren ve hamilelik süresince kadının değişim gösteren hormonal düzeninin kendisini iyice hissettirdiği bir dönemdir” diyerek, çiftlerin bu süre içerisinde cinsel birliktelikten özellikle kadının bedensel sağlığının koruması adına kaçınılması gerektiğin belirtti.
Doğum sonrası hormonlar ve beden değişiyor Birçok kadın, doğumdan sonraki ilk dönemde bazı duygusal, hormonal ve bedensel değişimler yaşar. Kadınlar anneliği tatmasıyla birlikte annelik dürtülerinin etkisiyle kendilerini tamamen bebeğe adamaya başlarlar. Bazı kadınlarda bu dönemde cinsel istekte azalma yaşanabilmektedir. Çiftler öncelikle gebelik sonrası cinsel birlikteliğin gebelik öncesindeki gibi geçmeyeceğine kendilerini alıştırmalıdır. Bu sürecin atlatılması için bazı yöntemler denenebilir. Bunların başında ise çiftlerin doğum sonrası birbirleri arasındaki bağı koruma, sevgi ve ilgilerini eksik etmeme ve birbirlerine zaman ayırma gelmektedir.
Eğer çiftler doğumdan sonra birbirlerinden uzaklaşırlarsa ilişkideki paylaşımlar da azalmaya başlayabilir. Uzmanlara göre doğum yapan kadın vücudunun doğum öncesi halini alması için en az 30 güne, rahmin doğum öncesi haline dönmesi için de en az 6 haftaya ihtiyaç vardır. 6 hafta sonrasında kadının loğusalığı sona erer ve cinsellik için bir engel kalmaz. Eğer bu süre sonrasında kadın kendisinin duygusal ve fiziksel olarak cinselliğe hazır hissetmiyorsa, eş buna anlayış göstermeli ve kadına destek olmalıdır.
FAMILY HUG | 21
Aksi taktirde kadında psikolojik travma yaşanabilir. Kadının doğum sonrası cinsellik sırasında ağrı ve korku duyması, bunu tek başına atlatamaması durumlarında erkekler anlayışlı olmalı ve gerekirse bir uzmandan destek alınmalıdır. Hamilelik süresince kadının hormonlarında yaşanan değişim nedeniyle cinsel uyarılma eskisi kadar kolay olmayabilir. Bu nedenle de eşlere büyük görev düşmektedir. Erkek kadının uyarılması için cinsel birleşimde acele etmemeli, ön sevişme ile kadını birleşmeye hazır hale getirmelidir. Doğum esnasında vücut yıprandığından, cinsel birleşmenin yavaş ve acı vermeyecek biçimde gerçekleştirilmesi kadının cinsel doyuma ulaşmasında önemli rol oynamaktadır.
Hamilelik süresince kadının hormonlarında yaşanan değişim nedeniyle cinsel uyarılma eskisi kadar kolay olmayabilir.
rsa ilişkideki rla şı la ak uz en d in er irl irb b a Eğer çiftler doğumdan sonr aşlayabilir. paylaşımlar da azalmaya b
Doğum sonrasında aileye katılan bebek, geceleri çiftlere uykusuzluk problemi yaşatıyorsa, bu nedenle de çiftlerde cinselliğe karşı soğuma yaşanabilir. Bu nedenle de çiftler cinsellik için ille de geceyi beklemek zorunda değiller. Hamilelik öncesinde yaşanan tutku ve aşkı korumak için genellikle yorgun olunmayan ve bebeğin uyuduğu saatler seçilebilir. Böylece çiftler arası cinsel paylaşım sekteye uğramaz ve hisler canlılığını korur. Özellikle de sezaryen doğum sonrası cinsel ilişkide daha fazla dikkatli olunması şarttır. Rahim ağzının kapanması ve rahmin asıl boyutuna dönmesi beklenmelidir. Tersi durumda ilişki iltihap yaratabilir.
22 | FAMILY HUG
FAMILY HUG | 23
24 | FAMILY HUG
Yasemin Soysal
Röportaj:Cesur Doruk
tek suçlu
BEYNİMİZ
Kilo almada asıl suçlu gerçekten beynimiz mi? Düşünce gücü ile nasıl zayıflarız?
Tüm bu sorularımızı Yasemin Soysal’a sorduk. Sonuç olarak keyife okuyacağınıza inandığımız bir röportaj ortaya çıktı. Bir İzmir'li ile röportaj yaparken daha rahat hissediyorum kendimi, sanki mahallemden birisiyle konuşuyormuş gibi. Taksiye binince Şoför muhabbet açmak için sorar ye memleket neresi diye, İzmir deyince " Abi ne işin var burada dönsene, ne güzel şehir o" diyor bana. Diyor musun sende ara ara döneyim İzmir'de yaşayayım diye? Şimdi kendimi ihanet içerisinde hissediyorum. Bu soruyu sormanıza çok şaşırdım çünkü hayatımın içerisinden gerçek bir soru ve istisnasız herkes bunu soruyor. Maalesef her İzmirlinin verdiği cevabı veremediğim için üzülüyorum ama İzmire dönmeyi hiç istemiyorum. Belki bu cevap sizi şaşırtacak ama inanın kendimi İstanbula ait hissediyorum. Gerçek şu ki ya İzmir beni çok sevmedi ya da ben İzmiri çok sevemedim. Zaten İstanbulada kaçar gibi geldim. İzmirliler yanlış anlamasın sakın sadece kadersel sürecimde gitmek vardı ve tüm herşey buna hizmet etti...
FAMILY HUG | 25
26 | FAMILY HUG Aslında şöyle bir bakınca kariyer yolculuğun sporla başlıyor değil mi? Komik ama kariyer yolculuğu pis boğaz bir obur olmamla başlıyor:) Tamam kendime haksızlık etmeyim ama yemek yemeği ve kişisel gelişimi o kadar çok seviyordum ki yaşamımdaki bu tutarsızlık kariyerimin zeminini oluşturdu. Nasıl derseniz eğer şöyle anlatayım, kendini bilen insan farkındalığı ve rabbini daha iyi bilir. Rab kelimesi kişiden kişiye değişebilir. Bu aralar kuantum, evren, yüksek bilinç, makro ve mikro kozmoz gibi kişiden kişiye değişen anlamları var. kısacacı yemek yemesini kontrol edemeyen biri kendini nasıl kontrol edecek diye düşünmem bu yolda ki ilk adımımı oluşturdu. “Bu aralar hırslarımı kaybettim, ne yapsam gerçek mutluluğu bulamıyorum” diyenler kendini yemeğe mi veriyor sence? Sadece yemeğe verseler yine iyi. Yemekle birlikte ilaçlarda devreye giriyor. sebep kişisel gelişim yolculuğu. Nasıl yani kendini geliştirmek nasıl buraya getirebilir diye sorabilirsiniz. Bazen farkındalık, yaşamımızdaki hırsları kaybettirir bazen de başarısız olmak bunu yapar. Yani anlayacağınız çok güclü olmaya çalışmakla hiçlik arasında ki ince bir cizgidir. Biz Hayatın içerisinde Dengenin ne kadar önemli olduğunu unutoyoruz. Hırsları kaybeden ya ilaca ya da yemeklere tutunabiliyor esasında burada kaybettiği yaşama sevinci oluyor... Bize kilo aldıran suçluyu bulduk “Beynimiz” ne yapmalıyız? Suçluyu cezalandırmalı mıyız, yoksa eğitmeli mi? Oh ne kadar güzel bir soru. Genelde insanlar niye beyni suçladınız diye soruyor bana. Çünkü biz hep suçlunun kim olduğunu merak ediyoruz. Kimse sucu kendisinde aramıyor. Zaten suçluda yok ortada sadece eğitilip geliştirilmesi gereken bir beyin ve bilinçaltı var önümüzde. Biz kendimizi değiştirmediğimiz sürece zaten ceza gibi bir hayat yaşıyoruz.
FAMILY HUG | 27 Yaz geliyor X, Y, Z diyeti ile 1 ayda 15 kilo ver hop, sonbaharda geri al. "Geçici kilo verme oyunları sizde hayal kırıklığından başka bir şey yaratmaz…" diyorsun, bunu açar mısın biraz? Sizcede öyle değil mi? Kim ister sürekli kilo al ver durumlarını. Ben size söyleyim mi kim ister? Zayıflama sektörü ve bu işten para kazanan herkes bunu ister ama artık dünyadaki düzenin değişmesi gerekiyor. Diyetlerle bir yere kadar zayıflanabileceğini anlamaları gerekiyor insanların. Ayrıca kimse şu soruyu sormuyor, Neden kilo alıyoruz? Ya bir gariplik yok mu bu insanlar durduk yere niye kilo alıyorlar. Ha birde sanki çok normalmiş gibi lanse ediliyor bunlar insanlara. Doğamızda kilo almak normal bir durum olmadığı gibi zor birşeydir. Fakat beynimize öyle bir işleniyor ki kilo almak normal birşey vermek zor. Diyetisyenlerede haksızlık olmasın, ben bilinçsiz bir bakıştan bahsediyorum. İnsan sürekli kilo alıp verdiğinde kendine olan inancını yiyitiriyor. Resmen yenilgiyi hissediyor.
Zihnimizi sağlıklı beslenme konusunda nasıl eğitebiliriz? Bunun da aslında okumayı, yazmayı öğrenme gibi bir süreci ve programı var değil mi?
Kesinlikle öyle. Buda okuma yazma gibi öğrenilen bir şey. Fakat yanlış anlamasınlar illa kurslara eğitimlere gitmek zorunda değiller. Ben de eğitmenim ve bireysel seanslar veriyorum ama bu demek değil ki illa herkes bu kurslarla ve seanslarla değişecek. siz değişmek isteyin sokakta müzikten, gazatedeki bir yazıya, sokak başında südüyen satan adama kadar herkes size yol gösterici olacaktır. zaten farkındalıkta böyle birşeydir. Zihni programlamak önce farketmekle başlar. Yeterki buna niyet edin...
...zihni programlamak önce farketmekle başlar... Ben insanların yemek yemesini şöyle sınıflandırıyorum. Doymak için yiyenler ve zevk için yiyenler. Doymak için yiyenlerde problem yok kilo bakımından, onlar sadece ihtiyaç olduğu için yemek yiyor. Sorun benim gibi zevk için yiyenlerde. Zevk için yiyerek kilo almama dengesini nasıl sağlamalıyız? Romalılar gibi yedikten sonra kusalım mı yoksa? Ben onu denedim berbat birşey, üstüne üstelik başaramadımda. Neden mi bahsediyorum tabi ki kusmaktan:) Zaten kusmayı beceremediğim için bu yola sürüklendim. Şimdi Zevk için yemek yeme ve kilo alma gibi bir durum var. Zaten zevkten yiyorum ondan kilo alıyorum diyor insanlar ama bu yanlış. Böyle bir durum yok. Nasıl mı, zevk için yiyen bir insan inanın çok yiyemez. zevk için yemek yemek aşkla ve tutkuyla olur. Yemeği koklarsınız, tadarsınız, damağinizda yemeği hissedersiniz ve çok yemek yediğinizde damakta ki bu tatda bozulmanın gerçekleştiğini bilirsiniz. örneğin çok börek yediğinizde ağzınızda yavaş yavaş böreğin yağının tadı kalmaya başlar ve kokar. beden böyle çalışır. artık istediğini aldıysa ve bedensel doyum gerçekleştiyse kokular bozulmaya başlar. fakat siz yemek yiyerek başka bir tatmin duygusu yaşıyorsanız yani başka bir kısmınızı doyuruyorsanız işte o zaman doyum gerçekleşmez ve kilo almaya başlarsınız. işte bu yüzden gerçekten zevk için yiyen biri doyum gerçekleştiğinde yemek yemeği bırakır.
28 | FAMILY HUG
En çok şu gece yemelerinden kurtulalım lafını sevmedim. Niye kurtuluyoruz yahu çok zevkli, şöyle çayı demlemişsin, yanına kekler kurabiyeler falan:) Valla size katılıyorum bende bunu çok seviyorum. Fakat benim bahsettiğim gece yemeleri o çay yanına zevkle yediğimiz kurabiyeler değil. Gece uyanıpta yemek yiyen insanlar var ve inanın bu durumdan hiç mutlu olmadıkları halde yapıyorlar. Ayrıca zevkten değil alışkanlıktan gece yemek yiyenler var. Fakat keyif alıyor ve hala bedeninizde hafiflik hissediyorsanız gecenin birinde bile yiyebilirsiniz;)
Kitap satışları harika, yakın zamanda yeni ne projeler var? Teşekkür
ederim.
Yakın
zamanda çocuklarla ilgili bir proje yapmayı düşünüyorum. Sonuçta ilerleyen yıllarda kilo ve sorunlu insan sayısı iki katına çıkacak. Bunu ben değil istatistikler söylüyor. bu nedemek? bu bugünün çocuklarının geleceği demek. yani esasında sorun bugünde başlıyor. Anneler yemek yedireceğim, çocukları yetiştireceğim diye yüzlerce komut veriyorlar. ha birde ben yapamadım çocuğum yapsın, ben yiyemedim çcocuğum yesin durumu var. İşte bu yüzden çocukların bilinçaltı maalesef felç. Bunu nerden biliyorsunuz derseniz, şimdinin büyüklerinin çocuklukları ile çalışma yapıyorum ve sorunlar hep aynı. hep yemek yedirirken yapılan hatalar, hep ders çalışsın diye verilen yanlış komutlar. bunun üzerine bir kitap yazdım ve baştan önlemimizi alalım istiyorum. Bu işi bakanlıkla iş birliği içinde yapmak isterim. Eğer sağlık bakanımız bu yazıyı okuyorsa Lütfen bana ulaşılsın:)
Sevgilerimleeeee
FAMILY HUG | 29
Kidomundo Pemra Uğural Dünyanın İlk Lego Okulu Danimarka'da Açılıyor. International School of Billund, dünyanın ilk Lego okulu olarak kapılarını çocuklara Ağustos'ta açıyor. Lego markası kurucusunun torununun ve dünyaca ünlü multi-milyarder Kjeld Kirk Kristiansen'in önderliğinde açılan Lego okulu, uluslararası diploma standartlarında eğitim verecek. Bunu yaparken Lego'nun çocuklar üzerindeki eğlenme ve yaratma vurgusunu aşılayan eğitimleri ile de bir ilke imza atacak. Yüksek kalitedeki yaratıcı oyun aktivitelerinin eğitim sürecindeki etkilerinin gücüne inanan okul; daha iyi bir çevre yaratabilen, yaşama katkı sağlayacak çocuklar yetiştirmeyi planlıyor. Okul, öğrencilerin sorular sormasını, fikir alışverişlerinde bulunmasını, alanları ile ilgili hipotezler geliştirmesine öncülük ederken, öğrendikleri gerçeklerin altında yatan esas sebepleri vurgulayan bir eğitim sistemi vermeyi hedefliyor.
Yumuşacık Arango Oyun Blokları Küçük büyük farketmeden içimizdeki mimar veya tasarımcıyı çıkartan Arango Blokları 30 parçadan oluşuyor. Bunların sıradan bloklardan farkı yumuşak materyallerden üretilmiş, siyah-beyaz olarak tasarlanmış olması. Çocukları Arango ile hayallerindeki yapıları oluşturabilecek, onları şekilden şekile sokabilecek. Ayrıca suya dayanıklı olmalarından dolayı, banyo zamanı küvetlerin en yaratıcı eğlencesi olma özelliğine de sahip. Parçalar yumuşak, sağlam, hafif ve toksik içermeyen malzemelerden yapılmış. 3 yaşın üzeri tüm çocuklar için blok oyunlarına yeni bir boyut kazandırmayı hedefliyor. Satın almak için http://www.arango-design.com/soft-blocks-black-andwhite-p/2573.htm'a hızlıca tık tık…
DVF + GAP Kids = 'Little Explorers' Sınırlı sayıda çıkarttığı sezona mahsus kıyafetleri için dünyaca ünlü tasarımcılarla çalışan GAP KIDS, bu yaz ikinci kez Diane Von Furstenberg ile çocuklara yeni bir koleksiyon hazırladı. Grafik ve çiçek desenlerinin ağırlıklı olduğu koleksiyon, 30’un üzerinde tulum, elbise, şort, tişört, sandalet, çanta, mayo içeriyor. Kıyafetler GAP çizgileri içinde sade, renkli ve kullanımı rahat; DVF tarzı ile canlı ve neşeli. Tişört ve bluzları süsleyen oyuncu hayvan figürleri, şık espadriller ve çocuk mayolarında da göze çarpıyor. ‘Bu seferki koleksiyonda herşey macera dolu, tüm dikkatler renk ve baskılar üzerinde. Bu yazın GAP çocukları dünyayı keşfeden küçük kaşifler olarak anılacak’ diye ekliyor Diane Von Furstenberg. Afrika kökenli hayvan desenleri, bir DVF klasiği kalp şekilleri ile dolu kıyafet ve aksesuarlar, GAP kalitesi ve konforu ile sınırlı sayıda yaz çocuklarının favorisi.
30 | FAMILY HUG
Melis Durasi
Cesaret – Şans – Seçimler Her yeni başlayan bir günde, pek çok kadın hayatın getirdiği sorumluluklarının yanında, belki bir eş, belki genç bir anne, belki bir evlat, belki de sadece kendi halinde yaşamakta olan bir kadın olarak ‘kanser’ olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalıyor.
Göz ardı etmememiz gereken nokta ise, kanserin ayrımcılık yapmadığı. Kim olursanız olun, hayattaki rolünüz ne olursa olsun, sorumluluklarınız ne derece ağır, ne derece vakitsiz olursanız olun, kanser bunları dikkate alarak hücrelerinizi tek tek ele geçirip büyüyeceği yeri seçmiyor. Kanserin erişemeyeceği ulaşamayacağı kimse yok. Riskler söz konusuysa eğer, her birey sosyal durumu ne olursa olsun, ekonomik durumu ne olursa olsun, cinsiyeti, dini, dili, yaşadığı yer, doğduğu şehir...hiç fark etmez, ‘neden ben?’ sorusunu sormanın belki de en anlamsız hale geldiği ve sorulduğunda cevabının gene ‘?’ olarak kalacağı, herkesin bunu yaşayabilme ihtimalinin olduğu şanssız bir durum. Şanssız bir durum dediğimizde belki de kadere yüklüyoruz tüm suçu ama
öyle değil. Evet, böyle bir durumla yüz yüzeysek eğer biz veya çevremizdeki yakın tuttuğumuz insanlar, kan-
serle birlikte çaresizliğe de mi boyun eğmek zorundayız, yani bir diğer tabirle durum böy-
Dünya üzerinde cilt kanserinden sonra en çok görülen kanser tipi olan meme kanserinden bahsedeceğim. Biz kadınların şahsen veya yakın çevremizde yaşanmasından dolayı mutlaka tecrübe edeceği, yaygınlık derecesinin çok yüksek olduğu kanser çeşidi... Meme Kanseri. Vücut hücrelerimiz normal şartlarda sadece yeni hücrelere ihtiyaç duyulduğunda bölünerek yenilenirler ve yeni hücreler meydana getirirler. Bazen vücudumuzun belli bölgelerindeki hücreler kontrol dışı olarak büyüyerek bölünüp yeni bir doku kitlesi yaratabili-
leyken kadere boyun eğerek kabullenmek mi gerekiyor, kolay yolu mu seçmek gerekiyor? Yoksa güçlü olmak, ‘her şeye rağmen’ diyerek bizi bekleyen iyi veya kötü olan her şeye göğüs germek ve savaşmak mı gerekiyor? Evet, kanser affetmiyor. Kanser, beni senden, seni bir başkasından ayırmıyor. Ancak benim bildiğim tek bir gerçek varsa eğer, o da hayatımızda tecrübe ettiklerimizi, kederlerimizi, mutluluklarımızı ve bizi biz yapan anılarımızı oluşturmamıza fırsat veren sağlığın, sağlıklı birey olmanın her şeyin önceliği olduğu. İşte bu sebeptendir ki, kanser illetine boyun eğmemek gerek.
Çünkü bu sadece vücudumuzun vermiş olduğu bir savaştan ibaret değil. Aynı zamanda psikolojimizin, aklımızın verdiği bir savaş. Hem de sadece ve sadece kanserin büyümeyi seçtiği hakimiyetini ilan etmek istediği bedenin sahibi için değil, aynı zamanda onun etrafındakiler için de, belki bir aile yakını eş, kardeş, çocuk...belki yakın bir dost, belki bir sevgili...Bu aynı zamanda tek kelimeyle büyük bir ‘direniş’. Bu direnişin güçlü olması, zayıf kalmaması ve etkili olabilmesi için ise; evet, sizin de tahmin edebileceğiniz gibi düşmanın ne olduğunun bilincinde olmak gerek. Dostumuzu bilip, düşmanımızı tanımanın gerektiği güzel bir örnek. Bu konu hakkında yazmak istiyor olmanın sebebi de bu biraz da. Bu kadar içli dışlı olduğumuz, bu kadar içimizde, bu kadar aramızda rahat rahat gezen ‘Kanseri’ tanımak... Tanımalıyız ki, neyle baş etmemiz gerektiğine, nasıl mücadele etmemiz gerektiğine en doğru şekilde karar verebililim.
yorlar. İşte bu oluşan kitleye tümör diyoruz. Eğer kitleyi oluşturan ve kontrolden çıkmış olan bu hücreler normal hücrelerimizse tümörü ‘iyi huylu’ diye adlandırırken, anormal şekilde bölünme ve büyüme gösteriyorlarsa tümöre ‘kötü huylu’, yani ‘kanser’ diyoruz. Meme dokusunda gelişen kansere meme hücrelerinde geliştiğinden dolayı ‘meme kanseri’ ismini veriyoruz. Diğer kanser çeşitlerinde de olduğu gibi meme kanseri de, oluşmuş olduğu dokudan ziyade diğer dokulara da yayılarak yeni tümörler oluşmasına sebep oluyorsa, bu yayılma durumuna da ‘metastaz’ diyoruz.
FAMILY HUG | 31 Peki ikinci en sık görülen bu kanser çeşidinden korunmak için ne yapmamız gerekiyor, bu kansere yol açan sebepler nelerdir? Belli başlı risk faktörleri biliniyor olmasına rağmen, meme kanserinin asıl sebepleri bilinmemektedir. Riski oluşturanlar ise, genetik faktörler, kişinin sağlık geçmişi ve beslenme alışkanlıkları. Bugün 8 kadından 1 tanesi hayatında meme kanserini tecrübe etmekte ve kanser ölümleri cilt kanserinden sonra en sık bu çeşit kanser tipinden kaynaklanmaktadır. İlginç olan şudur ki meme kanseri olan kadınların sadece %5-10 arasındakileri genetik olarak bu hastalığı taşımaktalar. Çoğunluğunu baz alarak değerlendirdiğimizde çıkan sonuçlara göre ise diyebiliriz ki aileden taşınmış olan genler ile bir ilişkisi bulunmamakta, yani bir diğer
tabirle pek çoğu aileye bağlı genetik faktörler ile hastalığı yaşamamakta. Yani maalesef hala asıl sebebin ne olduğunu bilmiyoruz. Tek yapabileceğimiz riski oluşturan parametrelere dikkat etmek ve erken teşhis ile kanserden önce
davranarak önlem almak. Meme kanseri tanısı nasıl konuyor? Fiziksel muayeneden sonra, doktorunuz sizle ilgili kişisel ve ailesel meme kanseri vakaları hakkında bilgi alıp, meme kontrolünde bulunur.
Genellikle mammogram veya ultrasonografi adı verilen analizlerden sonra doktorunuzun da görüşüyle meme kanseri teşhisinin konulup konulmamasına göre, ne yapılması gerektiği konusunda bir karara varılır. Bu testlerin sonucuna göre, memeden doku örneğinin alınarak dokunun detaylı analizine olanak sağlayan biyopsinin yapılmasına ihtiyaç duyulabilir. Buna karar verecek olan gene doktorunuz olacaktır. Doku örneği alındıktan sonra testler için laboratuara gönderilir ve patoloji uzmanı (dokudaki normal olmayan sıra dışı değişikliklerin tespitini yapan doktor) doku örneğini mikroskopta inceleyerek, hücrelerde herhangi şekil bozukluğu olup olmadığını, herhangi anormal durum sergileyip sergilemediklerini, normal olmayan büyüme gösterip göstermediklerinin analizini yapar.
Eğer dokuda kanser varsa, patoloji uzmanı bunun ne tip bir kanser olduğunu, yayılmaya meyilli olup olmadığı hakkındaki tüm sonuçları irdeler. Buna paralel olarak östrojen ve progeteron hormon testleri de yapılarak, mevcut bir hormon dengesizliğinin olup olmadığı bunun kanserin büyümesine yardımcı olup olmadığı test edilir. Eğer hormonlarla ilgili bir durum söz konusuysa genelde hormonal tedavi sonucu kanserin önüne geçmek ve önlemek mümkün olabilir.
teşhis edilmesi halinde iyileşme şansı %97’ye çıkıyor. Bu hiç de azımsanacak bir oran değil. Biz kadınların yapması gereken, erken tanıda bize düşen görev ise özellikle 18-20 yaştan itibaren her ay elle memelerin herhangi bir kitlenin oluşup oluşmadığını anlamaya yönelik kontrol edilmesi. Menapoz öncesi kadınların 40 yaştan itibaren her yıl mamografi ve ultrasonografi analizleri, menapoz sonrasında ise her yıl mamografi analizi yaptırarak kontrollerini yaptırmaları, olası meme kanserinden başarıyla kurtulabilmek için yapılabilecek en etkili yöntem.
Tekrar değinmek gerekirse, erken tanının kanserde ne kadar önemli olduğunu unutmamak gerek. Meme kanserinin erken
İ.Melis Durası m.durasi@gmail.com
32 | FAMILY HUG
ENDER SARAÇ RÖPORTAJ: PEMRA UĞURAL BÖLÜM 2
Çocukların Işıklarını Söndürürsek Depresİf İnsanlar Yaratırız. Bu da Hastalıkların En Temel Kaynağı… Dr. Ender Saraç ile geçen ay yaptığımız ‘ Hamilelikte Annenin Bebekle Kablolu, Babanın ise Bluetooth Bağlantısı Var’ başlıklı yazının devamı olarak bu ay, büyüttüğümüz bebeğimizin çocukluk yıllarında karşılaşacağı hastalıkların kaynakları ve tedavileri üzerine sohbet ettik. Hastalıklar kaçınılmaz mı? Hızlı çözümler mi, geleceğe yatırım yapan kalıcı yavaş tedaviler mi? Bildiğiniz, bilmediğiniz, tahmin ettiğiniz ama yabana attığınız birçok gerçeğin sizlere yazın bu parlak, canlı ve dinamik geçen günlerinde ışık tutması dileğiyle…. Eğer bir çocuk avuç avuç ilaçla büyüyorsa ortada bir sorun var demektir. Eskiden Çin’de aile hekimlerine maaşları, aile fertleri hastalanmadıkça verilirmiş; hastalıklar baş gösterdi mi maaşları kesilirmiş. Biz de ise şu an sistem kişilerin hastalanması üzerine kurulu. Doktorların görevi beslenmeden sinir sitemine kadar yol göstererek daha az hastalanma ile karşılaşılmasını sağlamakken, şimdi hastalıkta ilaç vermek haline dönüştü. Bu çağda ve koşullarda hastalanmamak mümkün mü? Büyük şehirlerde yaşıyoruz, mutlaka hastalanılıyor. Bana gelen çocuk hastalarımı gördükçe o kadar üzülüyorum ki. Bugüne kadar çeşit çeşit antibiyotikleri, kortizonları, anti-histaminikleri, ağrı kesicileri yutmaktan çocukların renkleri solmuş durumda, bağışıklık sistemleri çökmüş, savunma sistemleri savaşmayı unutmuş. Hiç yumruk yemeyeyim, hiç hasar görmeyeyim isterken, paralı askerleri devreye sokuyorsunuz. Ama belki bir sefer bir
tokat, bir tekme yiyip savaşmaya alışacakken, bu şekilde ilerlendiğinizde ikinci sefer de paralı askerle sığınmak zorunda kalıyorsunuz. Üçüncü sefer o da fayda etmiyor, ağzınızı burnunuzu kırıyorlar. Çocuk ateşlenir. Normal temel aşılarını olmuş, kronik bir hastalığı olmayan, iyi beslenen, vitaminlerini alan bir çocuğun ateşlenmesinden daha normal birşey yoktur. Bu bağışıklık sisteminin çalışması için gereklidir, ateşi düşürmek bir tedavi değildir. Hastalıklar da olacaktır. Önemli olan sıklıkları azaltmak ve vücudun kendini te- davi etmesine en azından hafif hastalıklarda izin vermek.
FAMILY HUG | 33 Doğal beslenme ve takviye yoluyla tedaviye gidildiğinde Çocukların üst beyin korteksleri yetişkinler kadar çok iyileşme sürecinin uzadığı doğru mudur? gelişmemiştir ve oto-kontrolları daha zayıftır. Duygusal etkileşimleri de daha hassastır. Doğru ruhsal beslenme Doğrudur. Fakat bu sefer hastalanma frekansı azalıyor. de en doğal koruyucu, besleyicidir. Anne ve babanın Bu aşamada doktorun yönlendirme şekli çok önemli. onlarla oyun oynaması, müzik ve sporun hayatlarında Çocuğunuz diyelim ki bir hastalık geçiriyor, benim gibi olması ruhsal olarak onları pozitif anlamda besler. bir aile hekimi uzmanına geldiğinizde bir antibiyotik, Çocuklarla kovalamaca oynayın, güreşin, gıdıklama yarışı bir fitil, bir ateş düşürücü versem, sonrasında ' Ay Ender yapın. Çocukla eğlenmek onların en doğal gıdalarıdır. Bey'e gittim, harika 2 günde çocuğumu iyileştirdi' Çocuklarla diyalog kurmayı bile bilmiyoruz bazen. dersiniz. Ama ne oldu, dışardan paralı askerlerle yaptık bunu. 1 ay sonra tekrar… Evet birinciyi belki biraz ağır Yetişkinler olarak aramızda zor ve sıkıntılı zamanlar ve yavaş geçirecek ama diğerleri için sisteme savaşmayı geçirdiğinde migren veya kramplarını tedavi etmeye öğrettiğiniz için çok daha az veya hızlı bir süreçte çalışan birçok kişi vardır. Özellikle erkekler sevgi ve şevkat toparladığını göreceksiniz. Ayrıca sırf ilaçla tıp olmaz. açlığını kolay kolay dile getiremediğinden, bazen bunu Beslenmenin de doğru ayarlanması lazım. Çocuğun belki gurur meselesi yaptığından kanserden tutun mide ülseri, mayalı gıdaya alerjisi var, iyileşme sürecini yavaşlatıyor. tansiyon, kas ağrılarına kadar içe hapsedilen duyguların Belki çocuk ekmek, yoğurt, peynir yediğinde şişiyor, sebep olduğu hastalıklara yakalanırlar. tıkanıyor. Mühim olan hastalıklardan önceki Erişkinlerde bile böyleyken; küçücük dönem. Bir boks maçına bir çocuğa agresif davranıldığı, hazırlanılıyorsa önce kavgalı ortamlarda büyütüldüğü, antreman yapmak lazım, en basitinden eğlenmediği ve değil mi? oynanmadığı zamanlarda onun da bağışıklık sistemi çöktüğü Ben birçok hastamda gözlenmiştir. organik keçi sütü mamasına geçtim. Alerji, kabızlık, gazdan Herkes çocuğu için iyi bir gelecek perişan olan çocuklar zamanla sağlama çabasında. Bunun düzeldiler; sıfırdan başlayanlar bedelini farkında olmadan da ise bu rahatsızlıklar hiç çocuklar mı ödüyor? görülmedi. Sürekli antibiyotik kullanmaya alışmış çocuklara Çocukları yarış atı gibi beta-glukanlar, çinkolar, çeşitli koşturduğumuz bir dönemdeyiz. destekler sağladığımızda Bu o kadar yanlış ki. Bir çocuğa aşırı sorumluluk, çocukların bağışıklık sistemleri ihtiyacından fazla yük bindirirseniz, erkenden güçleniyor ve bir sonraki hastalığı daha hafif atlatıyor. depresyona giriyor. Atom mühendisi bile olsa mutsuz Doğru beslenme çok önemli. oluyor. Çocuğun biraz sokağa çıkması, oynaması, çocukluğunu doya doya yaşaması çok önemlidir. Hayatla İlaçları yersiz ve abartılı mı kullanıyoruz acaba? barışık ortamlarda büyümesi lazım. Hukuk okuyor, ama insanları içten bir gülümseme ile selamlayamıyor 'İlaç kullanılmasın, antibiyotik verilmesin' demiyorum bile. Avukat olsa ne olur? Kariyerinde müthiş başarılar kesinlikle. Onlara da gerçekten ihtiyaç duyulan durumlar yakalamış, ama eşi ile nasıl diyalog kuracağını bilmiyor, var. Ancak onlara olan ihtiyacı azaltan gerek hastalık yanında çalışan elemanı nasıl idare edeceği hakkında öncesinde, gerek hastalık sırasında uygulanan bitkisel en ufak bir bilgisi yok. Hepsi birbiri ile bağlantılı. Eşini, beslenme, homeopatik tedaviler, ileri yaştaki çocuklara sevdiğini mutlu edemediğini düşünen bir insan, işe de ozon tedavisi, sağlıklı besin tüketimi, çinko, propolis vs gergin gidiyor zaten. kullanımı, doğru protein alımı ile bu gerekliliği azaltmak veya ortadan kaldırmak önemli. Ne de olsa ilaçların her Hayatta başarılı olmak için çok başka mekanizmalar bünyeye farklı yan etkileri var. var. İyi bir okul bunlardan sadece biri. İyi beslenme, sosyal zeka, duygusal zeka, sevgi alışverişi, paylaşımcılık, desteklemeyi bilmek, kıskanmak yerine sevdiklerinin Duygusal eksiklikler çocukların daha çok başarısına sevinmesi gibi sonradan kazanılmayacak hastalanmalarına sebep olabilir mi? sadece çocuklukta aileden alabilecekleri değerler onların beden sağlığı için de en büyük yatırımlardır. Kesinlikle. Çocuk demek duygu demek.
34 | FAMILY HUG
Daha evvel de söylediğim gibi, iyi bir astrolojik danışmanlık çocuğun kader yazılım programı ile ilgili ipuçları verebilir. Çocuğu illa doktor, avukat olacaksın diye zorlamamak lazım. Belki öğretmenlikte çok mutlu olacak. Onun tabiatını bozmak, başarısız ve en önemlisi mutsuz yetişkinler yaratmanın tohumlarıdır. Bir çocuğun neye yeteneği var veya ne istiyor bunu saptamak lazım. Sizin de çocuklarınız var. Kendi deneyimlerimizden paylaşmak istediğiniz bir kesit var mı? İngiltere’nin en iyi ekonomi okullarından birinde okuyan büyük oğlum birgün geldi ve kendi isteği ile seçtiği okuluna devam etmek istemediğini, ekonomist olmayı arzulamadığını, sanatla uğraşmak istediğini söyledi. Şimdi Paris’te çok iyi bir sanat okulunda okuyor. Ya onun ışığını söndürecektim, ya da şartlarımı zorlayıp bir üniversitede daha okutacaktım. Daha önceden yetenek testleri yapmış olsaydık, gözlemleseydik, danışmanlıklar alsaydık belki daha az zaman kaybedilecekti, gereksiz masraflar yapılmayacaktı. Bir çocuğun okulunun veya bölümünün toplumdaki prestijinin hiçbir önemi yok. Çocuk belki açık-öğretim iktisadı bitirecek, öyle bir tüccar olacak ki en iyi okulları birincilikle bitirenlerin patronu halini alacak, bilemezsiniz. Kaderi çok yargılamayalım, biraz teslim olmayı bilelim. Çocukları gençlikte öldürürsek, ilerde depresif insanlar yaratırız. Bu da hastalıkların en temel kaynağı. Önemli olan hayatta mutlu ve huzurlu olmak…..Yaşamı akışına bırakmak, gözlemlemek ve birileri adına ‘öğretilmiş doğrular’ yerine onların isteklerine ve kabiliyetlerine fırsatlar sunmak….
FAMILY HUG | 35
36 | FAMILY HUG
ÇOCUKLARIMIZI DAYANIKLI YETİŞTİRMEK Havanın sıcacık olduğu güzel bir Haziran gününde merhaba, Geçtiğimiz ay Çocuklarda Karakter Eğitimi konusu üzerinde durmuştuk, konuyla ilgili bir çok mail aldım ve çocuklarımızın hayatını etkileyecek dayanıklı çocuklar yetiştirmek haziran ayının konusu oldu. Hepimiz mutlu çocuklar yetiştirmek istiyoruz, elimizdeki tüm imkanları kullanarak zorluk yaşamamaları için çabalıyoruz, daha iyi bir insan olmaları için örnek oluyoruz. Onlara huzurlu, mutlu bir hayat sunuyoruz. Çevrede ise birbirine zarar veren, haksızlığa uğramış, sinirli insanlar çocuklarımıza kurduğumuz kusursuz dünyayı bir anda yıkıyor. Çocuklarımızın duygusal olarak dayanıklı olması için yapmamız gerekenler neler olabilir? Dayanıklı olma; çabuk zarar görmeme ve eski haline gelebilme olarak tanımlanabilir. Dayanıklı olma hiçbir yardım almadan her sorunun üstesinden gelmek, çok sert olmak - duygularını belli etmemek, her işi çok iyi yapmak demek değildir. Çabuk yenilmemek, pes etmemektir. İstekleri için risk alabilmek ve başarısız olduğunda başarısızlığının arkasında durarak yeniden çaba göstermektir.
Psikolojik olarak dayanıklı çocuklar yetiştirmek için yapılabilecek en pratik yol bizlerin onlara örnek olmasıdır. Çocuklarımız bir çok konuda aslında söylediklerimizi değil yaptıklarımızı öğrenir. Dayanıklı çocuklar yetiştirmenin ilk adımı bizlerin psikolojik olarak dayanıklı ebeveynler olmamızdır. Yaşadığınız bir sorun karşısında neler yapıyorsunuz? İkinci adım çocuğumuza kendine inanma duygusunu verebilmektir. Ben yapabilirim diyebilmesi, nerede ne kadar risk alabileceğini bilmesi önemlidir. Bu durum ancak çocuğun kendini tanıması ile, kendimizi tanımamız ise tecrübe (deneyim) ile oluşabilir. Hayatı deneyimlemeleri için onlara fırsat vermeliyiz. Birlikte geçirdiğiniz zamanlarda, kendine ait yapabileceklerinde (özbakım vb.) yalnız da bir çok şeyin üstesinden gelebileceğini ona gösterin.
FAMILY HUG | 37 Çocuğa yaşamında kararlar alabileceği ve sonuçlarına katlanması gereği öğretilmelidir. Arkadaşlarıyla yaşadığı sorunlarda öneri de bulunabiliriz fakat müdahale etmemeliyiz, kendisinin çözmesine fırsat vermeliyiz.
Dayanıklı çocuklar yetiştirmek için,
Dayanıklı olabilmemizin bir diğer bileşeni kendini güvende hissetmektir. Kendimizi güvende hissetmemiz gereksinimimiz olan bir duygudur. Her insan kendini güvende hissetmek ister. Çevremizdeki insanlarla kurduğumuz doğru bağlar bizi güvende hissettirir. Bu noktada bizler çocuklarımızın yakınlık ihtiyaçlarını ne kadar karşılayıp karşılamadığımızı sorgulayabiliriz. Bu ihtiyaçları çocuğumuzla kaliteli zaman geçirerek karşılayabiliriz. Çocuğumuzun sadece kurduğu kişisel bağlar değil çevreyle kurduğu bağlar da önemlidir. Çevremizi ve değerlerimizi korumada onun kişisel katkısının önemli olduğunu söylemeliyiz.
• Çocuklarımıza kendilerini tanıyabilmeleri, istediklerini ve görevlerini yapmaları için fırsat verebiliriz.
Kendine güven, kontrolün kendinde olduğunu bilmesi doğru karar vermesini, sonuçlara katlanmasını ve risk alabilmeyi öğrenmesini sağlamaktadır. Bunun yanında kontrol edemeyecekleri bazı durumlar olabileceğini ve bunların onların sorunu ve hatası olmadığını da öğretmeliyiz. Boşanma gibi. Bu gibi durumların hassasiyeti olduğu için uzmandan yardım alabiliriz.
• Beklentilerimizi çocuklarımızın yaşına ve yeteneklerine uygun olarak gerçekçi tutabiliriz.
• Çocuklarımızın zayıf yönlerini üzerinde durmak yerine güçlü yönlerini üzerinde durabiliriz. Olumlu yönlerini pekiştirerek, hayata karşı motive edebiliriz. • Hatalarında net ve kısa bilgi verip, yaptığı yanlışlardan yeni doğrular öğrenmesini sağlayabiliriz. Yanlışlarını tamir etmesi için fırsat vermeliyiz. • Hayatta karşısına çıkabilecek zorluklar ve stres yönetimi gibi yaşam becerileri konularında ona bilgi vermeli ve zor durumlarda neler yapması gereği konusunda kısa, kullanışlı seçenekler sunabilmeliyiz. Yaşam becerileri konusunda verilebilecek en kullanışlı eğitim örnek olmak yoluyla olabilir. Örneğin, stres durumlarında nasıl tepki verdiğimiz önemlidir ki çocuğumuza da stresli olduğunda nasıl davranması gerektiğini gösteririz. Sinirli olduğunuzda neler yaptığınızı düşünün. Çocuğun hayatındaki stres kaynaklarını fark etmesi ve nasıl başa çıkabileceğini öğrenmesi gerekmektedir. Gerekli yerlerde yardım istemeli bunu zayıflık olarak görmemesi gerektiği öğretilmelidir. • Kendi verdiği kararların arkasında durması gerektiğini öğretmeliyiz. Uzun konuşmalar yerine ondan istenen şeyi nasıl yapabileceğini kısaca anlatabiliriz. • Kardeşleriyle ya da akranlarıyla karşılaştırarak ancak onun özgüvenini zedeler ve hırslanmasını sağlarız. Bunun yerine sevdiği insanların başarılarıyla gurur duymayı ve mutlu olmayı öğretebiliriz. Çevresiyle daha samimi bağ kurabilmesi için onu destekleyebiliriz. Sorularınızı ve çocuklarınızla yaşadığınız öykülerinizi bizimle paylaşın. Sonraki sayımızda görüşmek üzere, mutlu bir haziran diliyorum.
Ayşegül İŞLKELLER BOZCA Eğitim Uzmanı aysegul@aysegulislekeller.com
38 | FAMILY HUG
KARANLIK ALKOL VE UYUŞTURUCU YASAKLAR!
DİDA KAYMAZ
FAMILY HUG | 39
Engel olduğum tüm savaşların yaralarını üzeRİmde taşıyorum. FERNANDO PESSOA Allah hİçbİr ruhuna onun kapasİtelerİnİn üzerİnde bİr görev buyurmaz. Kuran, Sure II, 286
40 | FAMILY HUG Karanlığı, kötülüğü sayısal olarak ölçmek mümkün müdür? Bunun ölçüm birimi ne olacaktır? Karanlığın, kötülüğün “yoğunluk derecesini” gösterecek olan bir skala belirlemek mümkün müdür? Veya kesin negatif bir değer midir? Veya kötülük, parselleştirme, seviyelendirme veya bazı muafiyetlere olanak tanımayan kategorisiyle, kesinlikle negatif bir değer midir? Ben karanlığın sadece kendi nesnelliği içinde değil, fakat aynı zamanda yoğunluğu ve kalıcılığı anlamında da analizini yapmak gerektiğine inanıyorum. Sürekli kendini yenileyen, sosyal, politik ve ekonomik şartlarla iç içe geçmiş olarak her şeklinin ağırlığının hakkını vermek gerekir. Çünkü insanlığın tarihsel evrimi boyunca onun ifade ediliş biçimi de daima devinim içinde olmuştur. Hiroşima’ya atılan atom bombası bir kaç saniye içinde otuz yılda savaşın aldığından daha fazla can aldı. O halde bir masumun katledilişinden daha büyük bir karanlık, kötülük ne olabilir? Nitelik ve nicelik birbirinden farklı ve daha da doğru ifade etmek gerekirse, karanlığın analizi ile bağdaşmayacak iki ölçü birimidir. Sayısal boyutların niteliksel olanlardan ayrı tutulmaları gerekir.
Eğer fiziksel olarak insanın canını alacak yani onun üst iyiliği olan yaşamı ortadan kaldıracak kadar üst bir karanlık ortaya çıkacak olursa, kimliğinin ve insanlığının kaybına, kişinin imha edilmesine, özgürlüklerinin kısıtlanmasına, bireysel vicdanın manipülasyonuna, her türlü iletişim şeklinin bir yalan aracına dönüşmesine yol açan karanlık, aynı zamanda süresi uzatılmış olduğu için ondan daha da yoğun bir karanlık olarak düşünülebilir. Bu anlamda düşünüldüğü zaman Auschwitz toplama kampı, Hiroşima atom bombasından bile daha büyük bir karanlık olarak görünebilir. Çünkü Pentagon’un teorisine göre, Hiroşima’nın kurban edilmesini müteakiben Japonya’nın hemen teslim olması ve dolayısıyla da çatışmadan kurtulan yaşamların sayısının atom bombası ile kaybedilenlerden çok daha fazla olması gerekiyordu. Dolayısıyla bu aşamada kendimizi, her ikisi de sonuçları negatif olan ama insanları taşıdıkları nokta ve yoğunlukları açısından birbirinden çok farklı iki durumun karşılaştırılması durumunda buluyoruz.
Hangisinin diğerinden daha kötü ve karanlık olduğunu değerlendirmek ve birini diğerine tercih etmek bize kalıyor. Küçük daha az karanlık olanı seçmek bize kalıyor. Sadece tarihte değil, her birimizin kendi yaşantılarında bunun gibi seçimlerin sayısız örnekleri vardır.Ve maalesef özellikle tıp ve cerrahi alanında da kanser hastası olduktan sonra bunlar çok sık olarak karşıma çıktı. Doktorlar uygulanacak olan terapinin yoğun ve sert uygulamalarının hastaya vereceği artı acıları çok iyi bilmelerine ve ilaçların ne kadar etkili olabileceği konusunda tam emin olmamalarına rağmen kim bilir kaç kez şüphe içinde kalarak bir takım uygulamaları başlatmışlardır. Bence bunun en tipik örneği ilerlemiş tümör vakalarında hastaların maruz bırakıldığı kemoterapidir. Öyle ki tümörün büyümesini yavaşlatma umuduyla, hastalığın verdiği acıya bir de ilaçların toksin özelliklerine bağlı olarak ortaya çıkan acılar ekleniyor. Birçok defasında da umutlar hayal kırıklığı ile sonuçlanıyor. Başka birçok keresinde de ameliyat masasında genellikle şansa bağlı olarak elde edilebilecek olan, tabiî ki neticesinde acı kaynağına dönüşebilecek uzun ve zorlu bir müdahaleden bir şans yaratılabilme kaygısıyla bir ameliyata başlanırsa acaba bir fayda sağlama şansı olabilir mi diye de tereddüt yaşanıyor. Elbette “sosyal” karanlıklarla, yani insan sağlığına büyük zarar veren toplum içindeki yaygın hareketlerle, savaşma adına belirlenen kanunlar çerçevesinde yasama organlarının alacağı kararlar belki bunlardan bile daha zordur. Özellikle baskıcı-yasaklama politikaları ile eğitimsel-öngörüler arasındaki zor seçimleri kast ediyorum. Örneğin alkolizmin halen birçok ülkenin kanayan yarası olduğu konusunda hiç şüphe yoktur. Fakat benim İtalya’da yaşadığım dönemde sadece okuyarak bilgi ve fikir sahibi olduğum yirmili yıllarda İtalya’da çok sert kanun ve cezalandırmalarla desteklenen alkol yasaklamalarının neticesinin negatif olduğu denenmiş.
FAMILY HUG | 41 Alkol tüketicileri yasadışı yollara başvurarak ve aynı zamanda kendi aralarında sürekli bir savaş içinde olan suç teşkilatları tarafından idare edilen, bir kaçakçılık piyasasının oluşmasına da sebebiyet vererek içmeye devam etmişler. Yasadışı birçok fabrika ortaya çıkmış ve alkol fiyatları artmış. Alkolik insanlar hastalıklarını yatıştırmak veya müptelalıklarını tatmin edebilmek için, kanunlara karşı gelerek gerekli parayı bulmaya zorlanmışlar. Hükümet tarafından geliştirilen polisin kullandığı devasa kontrol aletin geçerliliğini yitirmesi için çok da fazla bir süre gerekmemiştir ve ülkenin sosyo politik durumu o kadar kritik bir hale gelmiş ki, 1933 lü yıllarda derhal yasaklamaya son verilmesi için uygulamaya sokulan yeni bir kanun (Yirminci Geliştirme diye adlandırılan), 27 ocak 1920 de yürürlüğe sokulan National Prohibition Act adındaki kanunu ortadan kaldırmıştır. Suç oranı azalmış ve alkol tüketimi tekrar yasal hale dönüşmüştür ve hepsinden de önemlisi içicilerdeki kendini suçlu hissetme duygusuna bağlı, yasaları delme etiğinin anlamını algılamayı ortadan kaldırmıştır.
Yasaklama döneminde gerçekten alkol tüketicilerinin sayısının azalıp azalmadığını tespit etmek çok zormuş. Her ne kadar bu konudaki resmi veriler az ve kesin olmamakla birlikte, Amerikan tarihçi ve epidemiyologlar bir azalma tespit edememiş gibi görünmektedirler. Mesela National Institute on Alcohol Abuse and Alcoholism di Bethesda elbette o dönemle ilgili resmi kayıtlar kesin ve tam olarak bulunmadığı için, yasaklı dönemi tamamen atlayarak, 1850 den 2000 yılına kadar alkol tüketimi ile ilgili verileri yayınlamıştır. Devlet tarafından yapılan deneyimin neticesi son derece açık olmuştur: “eğer alkolizm bir karanlık ise, onun yasaklanması daha büyük bir karanlıktır.” Buna tezat bir işaret örneği, toplum tarafından alkol içme yasağının çok ciddi, vicdanlı ve belirgin bir rahatsızlık verilmeden sürdürüldüğü, İslam dünyamızda ortaya konmamış mıdır? Bu konuyla ilgili yasa dışı bir pazar ve de buna bağlı bir suç teşkilatı bulunmamaktadır. Bu yasaklamanın elde ettiği başarı suçlulara karşı uygulanan katı yasalardan ziyade Kuranın içeriğinde yer alan dini bir kurala bağlı yasaklama olmasından kaynaklanmamaktadır. İslam’ daki çok güçlü dini inanç faktörü, bu kuralın doğal olarak kendiliğinden kabul edilmesini getirmektedir.
Amerika olayı her türlü yasaklamaya bakış anlamında bir uyarı göstergesi olmuştur ve yasal organları daha aydın bir bakış açısıyla baskıcı kurallar yerine, eğitim ve öngörü prensiplerini zorlamaya yönelik hareketleri ve kuralları tercih etmeye itmiştir. Sigara içmek büyük oranlı bir kötülük, karanlık olarak değerlendirilebilir (sadece Türkiye’de 50 binden fazla kişi bu sebepten ölmektedir), fakat hiçbir yasaklama teklifine hiçbir ülke tarafından gerçekten kulak asılmadı. Maalesef bu sektörde tütün endüstrisinin gücü aynı zamanda eğitimsel –öngörü yolunun izlenmesini de engellemiştir. Her ülkede sigaraların reklamını yasaklama zorluğu en çok ses getiren örnek olmuştur.Bugün bile halen dünyanın birçok yerinde sigara alışkanlığını, psikolojik olarak başarıya, güce, meydan okuma ve maceracılık ruhuna bağlı, hükmedici ve pozitif bir hareketmiş gibi gösteren son derece pahalı reklam kampanyaları sürdürülmektedir.Tüm bunlara rağmen, sigara içme özgürlüğü hükümetlerin birçoğu tarafından onun olası yasal yasaklanmasına oranla küçük bir kötülük olarak görülmektedir. Sigara içimi açısından, 2003 yılında sevgili Prof. Umberto Veronesi tarafından uygulamaya sokulan “Sirchia Kanunu” İtalya’da da bilişim-eğitim hareketinin galip gelmesine sebebiyet verse de, uyarıcı amaçlı hafif veya ağır uyuşturucu maddelerin kullanımı konusunda aynı yaklaşım izlenmemiştir. Ülkeden ülkeye marihuana ve haşhaş gibi “hafif” uyuşturucuların kullanımı için tolerans ve yasaklama sınırları değişkenlik göstermekle birlikte, birçok ülkede bunlara müsaade edilmekte ve bunlar cezalandırılmamaktadır. Özellikle İsviçre örneğinden sonra ortaya konulan neticeyi takiben, yasaklara karşı olan baskı genellikle batı ülkelerinin büyük bir bölümünde oldukça fazladır.Cannabis’in serbest bırakılması ve özellikle yüksek derecede toksik bağımlılığı olan kişiler için eroin kullanımının yasallaştırılmasının ardından, Hollanda hükümeti bir yılda aşırı dozdan ölümlerde yüzde yirmi civarında bir azalma elde etti. Yasaklamalara karşı duran tavrın tezleri oldukça kuvvetli ve içeriği açısından son derece ikna edicidir. Öncelikle yasaklama caydırıcı değildir, tam tersi yönde gençleri günahın zevkinin tadına bakmaya yöneltir.
42 | FAMILY HUG
İkincisi yasaklama uyuşturucuları son derece pahalı bir hale sokar ve gençleri suç teşkilatlarının kollarına atar, çünkü bu maddeleri, temel olarak üç tane olan:çalmak, fuhuş ve seyyar satıcılığını yapmak şeklindeki, yasadışı yollarla satın almaya mecburdurlar. Müteakip tez olan kendine uyuşturucuyu, uyuşturucu madde seyyar satıcılığı yapmak (genellikle satılan her bir doza karşı bir bedava doz elde etme hakkı vardır)suretiyle temin etme konusu, dini propagandaya oranla karşılıksız bir gücün göstergesidir. Genellikle lise öğrencisi olan bu gençler, bizzat kendi arkadaşları tarafından, özellikle bir de eğer bir sıkıntı dönemi veya psikolojik bir zorluk içinde bulunuyorlarsa, uyuşturucudan çözümsel bir medet ummaya ikna edilirler.Birçok keresinde sunulan bu malzeme daha az veya çok saf olabildiği gibi, içine karıştırılan diğer karışım maddelerin zaten kendisi son derece tehlikeli olduğu için, oldukça tehlikeli hale dönüşmektedirler. Eğer bir de “piyasaya” normalde bulunandan daha yoğun bir konsantrasyona sahip bir parti mal girerse, genç çocuk için aşırı dozdan ölme riski ortaya çıkar. Bir çok insan bu aşırı dozdan ölümlerin kullanıcının kendi isteğine bağlı olarak daha fazla uyuşturucu kullanmak istediğinden kaynaklandığını düşünürler; oysa hemen her zaman yüksek dozdan ölüm istemeden oluşur ve satın alınan “tozun” içindeki uyuşturucu yoğunluğunun faklılığından kaynaklanır. Netice itibariyle yasaklamalar uluslar arası anlamda bir karaborsa ve yasadışı pazarın çok güçlü bir beslenme kaynağını oluşturmaktadır ve İtalya’da mafyanın ayakta kalabilmesini sağlayan baş gelir kaynağı durumundadır. Her ne olursa olsun bu sosyal kanayan yaraya karşı mücadele etmek istiyorsak, yasaklamaların suiistimal edilmesini çok ciddi olarak dikkate almak gerektiğine inanıyorum. Bu, otomatik olarak uyuşturucudan ölümlere darbe vuracak bir seçimdir. Çok inatçı bir direniş içinde bulunan uyuşturucuya karşı mücadele, yasaklamalar yerine, okullarda ve aile içinde gençlerimizin hayatlarına yabancılaştırma, izolasyon ve aksi yöne motivasyonu azaltmaya yönelik programlarla desteklenmelidir. Alkol ve uyuşturucu bir yana, ülkemizde büyük yankı uyandırarak hayata geçen ve hiçbir zaman sigara içmemiş biri olarak desteklediği ve takdir ettiğim “dumansız hava sahası” projesini takip eden, yankı uyandıran bir proje görmedik.
İtalya’da hayata geçirilen ve çocuktan anneye empati yapan, İtalya Sağlık Bakanlığı, İtalya Milli Eğitim Bakanlığı, Valilikler ve Büyükşehir belediye Başkanlıkları tarafından yürütülen, Cumhurbaşkanlığı tarafından 3 sene üst üste “yılın projesi” ödülünü almış ve 4üncü yılında Avrupa Birliği Komisyonu tarafından desteklenme kararı alınmış “sigara” hakkında bir projenin Türkiye haklarını dernek olarak aldık ve bunu yapmak istedik. Ankara’da yaptığım toplantılarda zaman zaman tirajik zaman zaman da tirajikomik toplantılar yaptım. Bazı daire başkanlıkları “a bunu alırız ve kopyalarız” dedi, bir kısmı “yapalım ama Kansersiz Yaşam Derneği olarak sizin 5. Planda kalmanız gerekir diye net olarak belirtti. Bir kısmı devlet tarafından desteklenen dernek ve vakıflar var, onlarla ortak yapın, o zaman fon bulma sorununuz kalmaz dedi. Oysaki ben Sivil Toplum Kuruluşlarının siyasi otoriteyi zorlayacak derecede güzel işler yapıp, hem kamu yükünü azaltması gerektiğine hem de eğer doğru bir iş yapıyorsan devlete, hükümete yakın olup olmamakla alakalı olarak değerlendirilmeyeceğine inanmıştım. Daha gencim yaş 35, demek ki hala öğrenecek çok şey var. Konuyu dağıtmadan sigara projesi ile ilgili yaptığım bir bakanlığımızın tanıtım ve projelerinden sorumlu birimdeki en üst düzey yöneticinin bana bu proje ile ilgili kullandığı cümleyi yazmak istiyorum. “Dida Hanım üniversitelere yapılabilir ama ana okulları ve ilk öğretime olmamalı; bakın benim evladım 11 yaşında ve hala sigara görmedi, görsün de istemem” Bu toplantıya benimle birlikte Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Temsiliğinden Tütün Kontrolu departmanı adına da katılan olmuştu. Sizce nasıl bir cevap? 11 yaşında bir çocuk ve halen sigara görmemiş. Ve bir temel eğitim projesinin üniversiteden başlayarak yapılması gerektiğine karar veren yönetici. İşte Türkiye’nin ne kadar parası olur ise olsun Avrupalı olamayacağının en büyük tehditlerinden biri. Kendi atasözlerimizden örnek verelim; “ağaç yaşken eğilir” 11 yaşındaki çocuğun sigara görmeden bu yaşa kadar geldiği, büyüdüğü ortamı da gerçekten merak ediyorum. Ama söylemeden deedemeyeceğim; “balık baştan kokar” Eğitim, eğitim, eğitim... Yasak koyarak ve böyle davranarak sadece daha şiddetli bir sonuç ile karşılaşıldığının farkına varmak gerek. DİDA KAYMAZ
FAMILY HUG | 43
44 | FAMILY HUG
Gün’ü Yaşamak Hiç “Facebook üzerinden de ders mi olurmuş?” demeyin. Nasıl ve niçin olduğunu yazdım bu ay, yazımın sonunda örnekleriyle okuyacaksınız. Bu ay gelişen bilgi teknolojilerinin çocuklarımızın eğitimine olan ve olacak etkileri üzerine düşünelim istiyorum. “Sanayii Devrimi” 19. Yüzyıla damgasını vurmuş ve insanlığın gidişatını değiştirmişti. 21. Yüzyılda yaşadığımız devrim ise “Dijital Devrim” olarak isimlendiriliyor. Gerçekten de bilgisayar teknolojileri dünyanın yönünü değiştirdi. Bu teknolojinin girmediği, geliştirmediği ve iyileştirmediği bir alan yok gibi. Ulaşımdan iletişime, sağlıktan eğlenceye hayatımız değişen ve gelişen bilgi teknolojileri ürünleri ekseninde dönüyor. Sadece iş dünyası değil, sosyal hayatımız da bu devrimin etkisi altında. Sosyal medya siyasetin için bile önemli oyun alanlarından biri haline geldi. Burada organize olan binlerce insan yeri geldi ülkelerin rejimini değiştirmek için birleşti. Seçimlerin kazanılmasında sosyal medya baş rolü oynadı. Pekâlâ, her şeyi etkisi altına almış bu gücün eğitim alanında nasıl değişiklikler getirdiğini ve getireceğini biliyor muyuz? Dijital devrimin bilginin ulaştırılması ve çocukların öğrenme biçimi üzerindeki olağanüstü etkisi, eğitim sistemlerinin de kendisini yenilemesini gerektirdi. Ve nasıl sanayii devrimi esnasında bu değişime hızlıca adapte olup gereken değişiklikleri sistemlerine entegre edebilen ülkeler başarılı olduysa, günümüzde de dijital devrimin etkilerini doğru çözümleyip sistemlerini buna göre güncelleyen ülkeler başarılı olacak. Eğitim ise ele alınması gereken en önemli, en güçlü olmamız gereken halka.
Hayatında ansiklopedi kullanmamış Google neslinin üniversiteye adım atmasına sadece birkaç yıl kaldı. İstediği her bilgiye ulaşmaya ve paylaşmaya alışmış, ezberlemekten nefret eden, çabuk öğrenen ama öğrendiğinde anlam arayan bu çocuklar nasıl bir eğitim sisteminden verim alabilirler? Çocuklarımızı verilen her bilgiyi kabul etmeyen, sorgulayan ve bilginin altındaki emeği takdir edebilen bireyler olarak yetiştirmek bizim görevimiz. Ancak bunu yaparken onların öğrenme ve etkileşim stillerine uygun altyapılar kurmalıyız. Bizim geçtiğimiz geleneksel eğitim sistemini artık yeni nesle uygulayamayacağımız aşikâr. Zaten bunun farkında olan birçok ülke geleneksel eğitime alternatif birçok farklı eğitim teknikleri geliştirmiş. Dünyada bugün eğitim vermek için kullanılan yöntemlere bir göz atacak olursak; 1. Geleneksel Eğitim: Tek yönlü ve sözlü bir iletişim söz konusudur. Eğitmen ve öğrencilerin belli bir saat aralığında sınıfta bir arada olmasını gerektirir. Verilen ödevleri öğrenci kendi başına ve sınıf dışında yapar. Eğitimci ve öğrenci arasında kısıtlı bir etkileşim söz konusudur. 2. Uzaktan eğitim: Öğrenciler farklı zamanlarda, farklı yerlerden kendilerine uygun zaman aralığında onlara sağlanan eğitim materyallerine erişim sağlarlar ve yalnız çalışırlar. Öğrenci eğitmen etkileşimi kısıtlı, öğrenciler arası etkileşim ise neredeyse hiç yoktur. Eğitimin yarıda bırakılma oranı çok yüksektir.
FAMILY HUG | 45 3. Uzaktan + geleneksel eğitim: Gelenekseli tersine çevirmiş olan bu yöntemde öğrenciler ders kaynaklarına uzaktan erişerek, yalnız çalışırlar. Ancak uygulama dersleri, problem çözme ve proje ödevleri için sınıfta bir araya gelirler. Sınavları da sınıfta olurlar. 4. üç yöntemin uygulamaya uzaktan erişerek istedikleri kadar tekrar edebilirler. konular seansları, grup olarak bir kurabilmeleri ve sosyal öğrenci ve olmadıklarında
Harmanlanmış öğrenme yöntemi: Bu yöntem yukarıdaki en verimli kısımlarını birleştirerek dayanır. Öğrenciler çoğu derslere katılabilirler, böylece bu derslere zaman ayırabilir, diledikleri kadar Ancak yüz yüze paylaşılması gereken sınıfta işlenir, sınavlar, beyin fırtınası çalışmaları için öğrenciler fiziksel araya gelir. Ayrıca uzaktan etkileşim için teknolojiden faydalanılır, forumlar medya uygulamaları ile eğitmenöğrenciler arası etkileşimin bir arada da devam etmesi sağlanır.
Bu son yöntemin birçok avantajı var ve bunun geleceğin eğitim modeli olacağı öngörülüyor. Ülkemizde de bu yöntemi kullanarak eğitim veren ve yüzlerce öğrenciye ulaşmayı başaran bir eğitmenden bahsetmek istiyorum size. Çalışmalarını takdirle takip ettiğim Ercüment Büyükşener, geçen yıl İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde verdiği Sosyal Medya ve Dijital İletişim dersinin 14 Haftalık ders programının tamamını aynı zamanda Facebook üzerinde işleyerek öğrencilerine inanılmaz bir etkileşim ve deneyim yaşama imkânı sağladı. Öğrenciler www.sosyalmedyabilgisi.com adresinden ders içeriklerinin bulunduğu Facebook sınıfına yönlendirildi ve hatta dönem sonunda final sınavı dahi Facebook ve Google Hangouts servisleri birleştirilerek gerçekleştirildi. Konuyla ilgili tüm detayların paylaşıldığı konferans sunumunu içeren video’yu izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Video için tık Görüldüğü üzere bu yöntemler artık geleceğin değil, günümüzün eğitim sisteminde yer almaya başladı bile. Bu gelişmeler, çocuklarımızın “teknoloji okuryazarı” olmasının ne kadar önemli olduğunu göstermiyor mu? Çocuklarımızı günümüzün ve geleceğin eğitim sistemlerine hazırlamak bize düşüyor. Bilgisayarları, tabletleri, sosyal medyayı tehlikeli, zararlı, çocuklarımızın zamanını ve beynini öldüren düşmanlar olarak görmenin ve onları uzak tutmaya çalışmanın zamanı çoktan geçti. Çocuklarımıza bu kaynakları en verimli ve sağlıklı şekilde, doğru kullanabilmeyi öğretmeli, bunun için de bu kaynakları kendimiz doğru kullanmayı başarmalıyız. Çocuklarınızla birlikte sağlıklı ve dijital dünyanın nimetlerini doya doya yaşayacağınız güzel bir ay dilerim.
Şule Pasin Hogburn
46 | FAMILY HUG
YAZ GÜNLERİNDE ÇOCUĞUNUZUN BESİNLERİ DAHA GÜVENLİ TÜKETMEsİ İÇİN NE YAPMALI? Yaz mevsimi sıcak ve güneşli günleri getirirken, çocuklarımızın ve ailemizin sağlığı için önemli bir konuyu konuşmamız gerekiyor: Yiyeceklerimiz.. Yazın besinler konusuna daha özen göstermeliyiz; çünkü besin zehirlenmesi sıcak havalarda daha sık görülüyor.
DR. PINAR BONCUK DAYANIKLI- KLİNİLK
Bunun neden olduğunu merak ettiniz mi? Bu sorunun iki yanıtı var: 1. Bakteriler çevremizde toprakta, havada, suda ve insan ve hayvanların vücutlarında bulunurlar. Bu mikroplar yaz aylarında sıcak ve nemin etkisiyle daha hızlı çoğalırlar. Yiyeceklerde çoğalan bakterilerin çoğu en çok 3238 C arasını severler!. Doğru ortam sağlandığında zararlı bakteriler çok yüksek sayılara ulaşabilirler ve üzerinde bulundukları yiyecek tüketildiğinde hastalanmak kolaylaşır. 2. Yazın bu tür hastalıkların çoğalmasında insan faktörü de rol oynar. Dışarıda geçirilen zaman ve yapılan aktiviteler artar. Örneğin, piknikler ve barbeküler ya da açıkta kamp yapmak sıklaşır. Aileler ev dışında ya da tatil yörelerinde daha uzun zamanlar geçirdikleri için, kaynağını bilemedikleri, nasıl hazırlandığını takip edemedikleri besinleri daha sık tüketirler. Piknik, barbekü alanları gibi yerlerde mutfakta sağlanan güvenli pişirme şartlarını yakalamak zordur. Termostatla ayarlanan ısının ya da buzdolabının bulunmaması, akan suyun kıt olması gibi…
Aslında, sağlıklı kişilerin bağışıklık sistemleri de kuvvetli olacağından, yiyeceklerdeki ve çevredeki zararlı mikroplardan korunurlar. Gıdaların üretilirken geçirildikleri denetimler ve tüketicilerin de tüketim sırasında gösterecekleri özen ve dikkat sonucunda besinler çok daha güvenli hale getirilebilir.
FAMILY HUG | 47 YİYECEKLERİ AYIRIN: BİRBİRİNE BULAŞTIRMAYIN
TEMİZLİK: ELLER VE YİYECEK HAZIRLANAN YÜZEYLER SIK SIK YIKANMALI Yıkanmamış eller besinle bulaşan hastalıklar açısından en büyük risktir. Yemek hazırlamadan önce, tuvalete gittikten ya da bebeğinizin bezini değiştirdikten ya da evcil hayvanlarla ilgilendikten sonra ellerinizi mutlaka sıcak sabunlu suyla yıkayın.
Özellikle ızgara öncesinde ve yemeği servis ederken gıdaların birbirine değmesi sonucu mikrop alışverişi hastalık nedenlerinin başında gelir. Çiğ etleri her zaman ayrı paketlemeli ve sularının yemeğe hazır gıdalara temas etmemesine özen göstermelisiniz. Tabakları, kullanılan aletleri, kesme tahtalarını kullanım sonrasında mutlaka yıkayıp temizleyin. • Çiğ et, tavuk, yumurta, balık hazırlarken kullandığınız aletleri ayırın . Pişmiş gıdayı asla, daha once çiğ et-balık bulunan bir tabağa koymayın. Bu ürünleri oda ısısında değil, buzdolabı ya da mikro dalgada eritin. Eriyen besini hemen pişirin . • Çiğ eti marine ettiğiniz bir sos varsa, hiç bekletmeden atın. • Salmonella enfeksiyonundan korunmak istiyorsanız, çiğ yumurtayı 2 saatten daha uzun sure oda ısısında tutmayın. Yumurtayı iyi pişirin. • Çiğ yumurta içeren besinleri (çiğ kurabiye hamuru, yumurta köpüğünden yapılmış mousse, evde yapılmış dondurma gibi) tarifleri kullanacaksanız, pastörize yumurtayı tercih edin. • Eti, suyu kansız hale gelene dek pişirin. Kıyma veya tavuk etini pembeliği kaybolana dek pişirin. meyve ve sebzeler: • Tüm meyve ve sebzeleri fırçayla temizleyin . Böylelikle hem tarım ilaçlarını, hem de kir ve bakteriyi temizlemiş olursunuz. Kavun ve karpuzun dışını çok iyi temizledikten sonra kesin, böylelikle bıçağın kenarıyla dış yüzdeki bakterileri taşımamış olursunuz. • Yapraklı sebzelerin (ıspanak, salata) dış yapraklarını atın.
PİŞİRİRKEN: DOĞRU ISIYA GETİRİN
Besin güvenliği uzmanları besinlerin uzun sure ve yüksek ısıda pişirildiğinde doğru pişirildiğini Ev dışında yemek yiyorsanız, yemeğin hazırlandığı yerde akan su bulunup bulunmadığını ve temiz bir kaynaktan olup savunmaktadırlar. Bir termometreyle besinlerin iç olmadığını soruşturun. Temizlik ve yemek hazırlığı için temiz ısısı ölçülebilir. Örneğin et ve tavuk dıştan hemen renk değiştirebilir ancak bu içinin piştiği anlamına su taşıyın ya da yemek yüzeylerini ve elleri temizlemek için gelmez. Yemek termometresiyle iç ısıyı kontrol ıslak bez/mendil bulundurun. edebilirsiniz. Hamburger ve diğer çekilmiş etlerin iç Örneğin köfte yapıyorsunuz ve ellerinize kıymadan mikroplar ısılarının 70-73 derece olması gerekir. bulaştı . Küçük kızınızın elini tuttunuz ve o da o eliyle bisküvisini tutup yedi . Artık mikropları ona bulaştırmış oldunuz.Siz ellerinizi yıkayıp kendinizi koruyabilirsiniz, ancak bunu başka bir yere ya da kişiye dokunmadan yapmalısınız.
FAMILY HUG Tavuk ve benzeri etlerin butları 82 dereceye, göğüs eti ise 75-80 derece arası pişirilmelidir. Piknik yaparken tavuk ve benzeri etleri tamamen pişirmelisiniz. Önceden yarı pişirmek, mikropların canlı kalmasına ve çoğalmasına neden olur ve daha sonraki pişirme bu mikropları öldüremez.
SERİNLETİN: BUZDOLABINDA VEYA DONDURUCUDA SAKLAYIN Buzdolabının 5° C , derin dondurucunun –18° C ya da daha düşük olduğundan emin olduktan sonra besinleri yerleştirmeye başlamalısınız. Güvenli olmayan bir ısıda tutulmayan besin, hastalık nedenidir. Soğuk olması gereken yiyeceği soğuk tutmalısınız. pikniğe giderken salam, sosis gibi gıdalar, pişmiş et, tavuk, patates ve makarna salataları, bulgurla hazırlanan yiyecekler ayrı bir soğutucu çantada (ice box) bulundurulmalıdır .. İçecekleri koyduğunuz ve diğer gıdaları bulundurduğunuz çantaları ayırın. İçecek çantası daha sık açılacağı için, ısı değişimleri daha fazla olacaktır. Soğuk çantayı, aracınızın en soğuk köşesinde tutun ve güneşte bırakmayın Çantadaki buzu eridikçe tazeleyin. Eğer soğuk çantanız yoksa, yanınıza çabuk bozulmayacak türden meyve, sebze, sert peynir, konserve ya da kurutulmuş etler, kuru tahıl, ekmek, kraker ve içecek almayı tercih edin. Pişirdiğim besini hemen buzdolabına ya da dondurucuya koyabilir miyim? Hayır. Sıcak besinler diğerlerini de ısıtır ve buzdolabı ısısının yükselmesine neden olur. Besini mümkün olduğunda çabuk soğutup 2 saat dolmadan buzdolabına koymak en doğrusudur. Daha hızlı soğutmak isterseniz, • besini küçük parçalara ayırmayı, • su geçirmez kapların içine koyup soğuk sudan geçirmeyi • ya da soğuk suyla dolu bir kap içinde bekletmeyi deneyebilirsiniz. 2 saat geçmesine rağmen soğumayan besinleri buzdolabının ısısını biraz daha düşürerek (2-3 derece gibi) hemen dolaba yerleştirmeniz doğru olur. • Yumurtaları orijinal kartonlarında tutarak saklayın, çünkü çoğu kez buzdolabının kapısı içindeki raflar yeterince soğuk olmaz • Et, tavuk, balık naylon torbalarda, sularını akıtmayacak şekilde saklanmalı, iki gün içinde dondurulmalı, pişirilmeli • Çiğ kıyma derin dondurucuda en uzun 4 ay saklanabilir • Pişirilmiş ya da kavrulmuş et en fazla 2-3 ay saklanabilir.
KALAN YEMEKLERİ NE YAPMALI? Buzdolabının dışında 2 saatten uzun tutulan besinleri yemek güvenli değildir. 30 derece ve üzerinde besinler 1 saatten fazla dışarıda kalmamalıdır. Kolay bozulabilecek besinlerin geri kalanlarını buza koyun.
BESİNLERİ TEKRAR ISITMAK GEREKTİĞİNDE: Yiyeceği tekrar ısıtırken kaynama derecesine dek beklemelisiniz. Yarım ısıtmak bakterilerin çoğalmasına neden olur. Bebeğinize yedirmeden önce biraz ılındığından emin olun. Özellikle mikrodalgada ısıtırken yemeği karıştırarak her tarafının ısındığından emin olun . Yemeği hiçbir zaman bir kez den fazla ısıtmayın. Bitirilmemiş bir yemeği tekrar ısıtmak size çok pratik gelse de, YAPMAYIN. Cilt ve salyadaki bakterilerle kirlenmiş bir yemek tabakta yeterince uzun kalmışsa, bakterilerin üremesi için çok ideal bir ortamdır. Donmuş gıdaları eritirken oda ısısında çok uzun saatler bırakmamaya özen gösterin. Yemeği hala sıcakken tüketmelisiniz.
BESİN ZEHİRLENMESİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR? Besin zehirlenmesi karın ağrısı, bulantı, kusma, halsizlik , hatta ateş yapabilir. Küçük çocuklar ve bebekler besin zehirlenmesinden daha fazla etkilenebilirler çünkü sıvı kaybıyla kısa sürede dehidrate olabilirler (vücutta yetersiz sıvı bulunma durumu). Belirtiler bazen besini tükettikten bir kaç saat sonra, bazen de birkaç gün sonra ortaya çıkabilir. Bazen çok hafif de geçirilebilir. Çoğu kez hastalık sebebinin bir besin olup olmadığını diğer yiyen kişilerdeki belirtilere göre değerlendirmek gerekebilir. Besin zehirlenmesine neden olan bazı mikroplara antibiyotik tedavisi yapmak gerekebilir . Bazen de bulantıya karşı önlem almak, ve vücuttaki sıvı düzeyini iyi tutmaya çalışmak yeterli olur. Hangi mikroplar besin zehirlenmesine neden olur? Hayvani gıdalar, çiğ gıdalar, yıkanmamış sebzelerin tümü besin zehirlenmesi yapacak mikropları barındırırlar. En sık görülenler, et, tavuk ürünleri, yumurta, süt, karides gibi yiyeceklerdir. Sıklıkla görülen bakteriler, Salmonella, Listeria, Campylobacter, E. coli denen türlerdir. Campylobacter enfeksiyonunda ishal once sulu başlayıp, sonra kan ve mukus içerir hale gelebilir. Bazen karın ağrısı ishalden daha ön plandadır. Hatta apandisitle karıştırılabilir. Bulguları mutlaka çocuk doktorunuzla konuşarak değerlendirmelisiniz. Bu tür hastalıklarda çoğunlukla genel destek tedavisi çocuğunuzun iyileşmesi için yeterlidir.
FAMILY HUG
50 | FAMILY HUG
Gün içinde vücudun tüm yükünü taşıyan ayaklara gerekli olduğu kadar dikkat edilmelidir. E yöntemle yumuşak ve bakımlı ayaklara sahip olabilirsiniz. Soğuk aylarda oluşan zor şartlarda ayaklar, kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Bu nedenle en azından haftada bir kez onlara
İlk olarak evden çıkmadan önce bacaklar ve ayaklar için uygun olan nemlendirici kremler ku olduğunuz zamanlarda ya da bilgisayar önünde çalışırken kan dolaşımını düzenlemek için a kaldırın.
Kışın ayak tırnaklarının kısa olması önemlidir, bu nedenle hiç pedikür gerek kalmaz. Ama ba ne halde olduğuna bakmanız gerekmektedir. Çatlayan avuç içleri ve tabanlar için özel krem için oldukça iyi olabilir hem sağlık hem de güzellik açısından önemlidir.
Ayaklarda biriken ölü hücrelerden kurtulmak istiyorsanız peeling yapabilirsiniz. Ya da vazelin sularından yararlanmanız size iyi gelebilir.
Ev ortamında birkaç kolay an dolayı sürekli olarak a bakım yapmak gerekir.
ullanmalısınız. Yorgun ayaklarınızı yukarı
anyodan sonra topukların mlerden kullanmanız sizin
n ve kokulu banyo
FAMILY HUG | 51
Evde Ayaklara Bakım NASIL YAPILIR
52 | FAMILY HUG
ERKAN SARIYILDIZ
Hep derlerdİ de İnanmazdım "Anne-baba olunca anlarsın". "Kızım Lara'ya İthafen" Ardından da bir çabalama süreci başlıyor. Bu mucizeye nasıl yaklaşmalıyım, nasıl davranmalıyım, ne vermeliyim ve ne kadar vermeliyim ? Verme dengesini ayarlamak bazen sorun olabiliyor. Burada bazen bir tuzağa düşebiliyoruz. Ben sahip olamadım ona yaşatmalıyım tuzağı. Verirken onunda aldığının değerini anlayabileceği bir tarzda dengeler kurmaya çalışıyorsunuz. Aslında çocuğunuzun kimliğinde kendi büyümemiş çocukluğunuzu deneyimliyorsunuz; bazen de abartarak. Ben spiritüel çalışmalar sırasında insanların en çok travmatik deneyimleri çocukluk döneminde aldığını ilk gördüğümde ciddi bir panik yaşamıştım. Acaba “Biz de çocuğumuza ne travmalar yaşatıyoruzdur ?” korkusuyla bayağı gözlemci modunda hayatımı gözden geçirdim. Fakat ilerleyen dönemlerde gördüm ki siz ne kadar kendinizin en doğrusunu yapsanız da insanoğlu kendine deneyim yaratabilmek için bir taraftan travmatize olabiliyor. Bu büyük bir rahatlama oldu benim için. Çünkü insan kendinden bile çok sevdiği bir varlığa nasıl kötü deneyimler yaşatabilir ki ? Önce şunu bilmek bana büyük bir ferahlık getirdi.
Her çocuk kendi ailesini bilerek ve isteyerek geliyor dünyaya. Kendi gelişimi için gerekli deneyimleri yaratabilecek ortam ve aile grubunu ayarlayarak kontratlar yapıp geliyor dünya deneyimine. Siz ise ona beklediği deneyimsel ortamı yaratıyorsunuz. Diğer bir gerçekse siz ne kadar en iyi ortam en iyi şartları kurarsanız kurun, çocuğunuz kendi penceresinden olaylara bakıp kendi bakış açısına göre değerlendiriyor yaşamı. Sizin için en doğru olan bile, onda travmatik bir deneyim yaratabiliyor. Çocuğunuza yapabileceğiniz şey, elinizden gelenin en iyisini yapmak. Yapabileceğinizin en iyisi.. Sizden beklenen başka bir şey yok. Önemli bir evrimsel kanunu unutmamak lazım. Sizin ana-babanızla yaşadığınız ne ise kendi çocuğunuza da aynı tarz deneyimler yaşatma şansınız yüksek. O yüzden sizde oluşmuş ve sizin farkındalığına vardığınız zararlı deneyimleri kendi çocuğunuza aktarmamak için bu döngüyü kırmalısınız. Yoksa bu döngü sizden çocuğunuza, ondan da kuşaklar ötesine aktarılır. Güzel bir şey var ki bu döngü kader değil. Bu döngü kırılırsa yeni ilişki paternleri daha sağlıklı hale gelebilir.
FAMILY HUG | 53
Gerçekten bir çocuğu yetiştirmek herhalde en zor sanat. Bir kere siz daha kendinizi çocuk sınıfından çıkarmamışken elinize dünyalar güzeli, korumasız, tertemiz bir varlık geliyor. Bakıyorsunuz, tamamen size bağımlı. Vermezseniz yemiyor, örtmezseniz üşüyor. İlk başta bir panik duygusu yaşıyorsunuz. Bu benim mi ? Ben böyle güzel bir şeyi hakkedecek ne yaptım ? Daha sonra gözgöze geldiğinizde bir kuşak olgunlaşıyorsunuz. Yaptığınız herşeyle model olacağınız, kendinizi bile koşulsuz sevemezken gerçek koşulsuz sevgiyi verebileceğiniz bir mucize elinizde.
Hepimizin içindeki en önemli duygu koruma içgüdüsü. Hatta bazen koruma parentezi altında çocuklarımızın yaşamının her alanına dahil olmaya çalışıyoruz. Tabii ki insan en önemli hazinesini en sıkı şekilde korumayı ister. Fakat burada çocuğumuzun da bir birey olduğunu unutmamalıyız. Kendi ayakları üstünde, dimdik bir benlik olarak yetiştirmeliyiz yavrularımızı. Şunu da unutmamalıyız; çocuklarımızı spiritüel gelişim açısından bizden fersah fersah ilerde bir yapı içinde dünyaya geldiler. Onların bizden değil, bizlerin onlardan öğreneceğimiz öyle çok şey var ki. Bir kere unuttuğumuz masumiyetimizi görürüz onların pırıltılı gözlerinde. En ummadığınız yerde söyledikleri bir söz size hayatın anlamını öğretir. Erişkin olmamızın bize yüklediği sorumlulukların ve rollerin unutturduğu birlik bilincini deneyimlememizi sağlarlar. Bence çocuğa verebileceğimiz en önemli şey sevgi dolu bir ortam . Sevgi fakat koşulsuz ve karşılıksız olanından. Onlar buraya kendilerini deneyimlemeye ve yaratmaya geldiler. Bizim yaşantımızı veya isteklerimizi yapmaya değil. Yapacağımız, gelişmeleri için tüm desteğimizi ve sevgimizi sonuna kadar sağlamak. Ama kendi olmalarına da izin vererek. Sevgiyle kalın
54 | FAMILY HUG
kİTAP / fİLM / mÜZİK
HARUKİ MURAKAMİ 1Q84 Sadece Japonya’da 1Q84, gittikçe gerç da yaşayan, erkekl bir teknikle öldüren mame ile matematik Tengo’nun çarpıcı hi yle 10 yaşında tanış bu karakterlerin 3 yeniden bulma serü olarak nitelenemeye katmanlı. DOĞAN KİTAP
ALETHA J. SOLTER ÇOCUĞUNUZA KULAK VERİN
ŞAFAK UYSAL oscar ve çilek kokulu kız
Şipşak Hayaller Dükkanı.
Doğan Egmont Yayıncılık’tan çıkan Oscar ve Çilek Kokulu Kız, yürek ısıtan, bir yandan da güldürmeyi ihmal etmeyen hikayesi ve kapak tasarımıyla tüm hayvanseverlerin kalbini kazanacak. Kitabın arkasında yer alan ve renkli köpek görselleriyle, romanda yer alan ırkların teker teker tanıtıldığı özel bölüm ise, övgüyü hak ediyor.
Doğal ebeveynlik konusunda dünya çapında tanınan Aletha Solter’in anne babalara rehber niteliğindeki yeni kitabı Çocuğunuza Kulak Verin, çocukların 2 yaş ile 8 yaş arası dönemdeki gelişimlerini, duygusal ihtiyaçlarını ve ebeveyn olmanın zorluklarını inceliyor. DOĞAN KİTAP
JOCK Ailecek izlenecek güzel bir animasyon daha sizlerle. İçinizi ısıtacak bir film olan Jock bir adam ve onun en yakın en iyi arkadaşı korkusuz ve sevimli köpeği Jock’un maceralarını izleyeceksiniz
DOĞAN EGMONT
TIESTO Hollandalı DJ, prodüktör, gelmiş geçmiş en önemli elektronik dans müziği temsilcilerinden Tiesto, bugüne kadar toplamda 5 stüdyo ve 2 derleme albüm olmak üzere 7 albüm yayınladı. House, progressive house ve elektro dans müziklerinde kendini kanıtlayan Tiesto ayrıca kendi tarzında yarattığı müziği ile uluslararası müzik arenasında bir marka haline gelmeyi başaran ender isimler arasında yerini alıyor.
İ
4 milyonun üzerinde satan çekliğini yitiren bir dünyaleri kendi geliştirdiği özel n genç bir kadın olan Aok öğretmeni, romancı adayı ikayesini anlatıyor. Birbirlerişan ancak hiç konuşmayan 30’lu yaşlarında birbirlerini üveni, sadece bir aşk romanı ecek kadar çok sesli ve çok
FAMILY HUG | 55
AYÇA KAYA SAYARAK ZAYIFLA 5333 Aynanın karşısına geçtiğinizde kendinizi beğenmiyorsanız, tartıya çıkmaktan korkuyorsanız, bir davete ya da toplantıya katılacağınızda rahatsızlık duyuyorsanız, “Giyecek hiçbir şeyim yok” diyorsanız, artık harekete geçmenin vakti gelmiş de geçiyor demektir! DOĞAN KİTAP
ZÜLFÜ LİVANELİ KARDEŞİMİN HİKAYESİ Kardeşimin Hikâyesi aşkın mutlulukta ulaşılacak son nokta olduğuna inananları bir kez daha düşünmeye davet eden, aşka, aşkın karmaşıklığına ve tehlikelerine dair nefes kesen bir roman. Her sayfada yeni bir gerçekliği keşfedecek, kuşku ile kesinliğin sınırlarında dolaşacaksınız. DOĞAN KİTAP
...okumadan ayı bitirme
56 | FAMILY HUG
Hatırlatma Dergi içeriği sadece bilgilendirme amaçlı olup hiç bir şekilde tıbbi öneride bulunma amacı taşımaz. Derginin okuyucuları riski tamamen kendilerine ait olmak üzere dergi ve içeriğine erişmeyi kabul ederler. Derginin yazılması ve yayınlanmasında görev alan ve üçüncü kişiler erişimden ve/veya dergideki bilgilere güvenmelerinden kaynaklanan herhangi bir zarar ve/veya kayıptan sorumlu tutulamazlar. Dergi, diğer web sitelerine linkler ve köprüler içermektedir. Family Hug, söz konusu sitelerinin içeriklerinden ve bu sitelerden dolayı kaynaklanan herhangi maddi ve manevi zarar ve kayıplardan sorumlu tutulamaz. İçerikteki yazı ve resimlerin izin alınmadan, izin alındıktan sonra da kaynak gösterilmeden yayınlanması yasaktır.