21. yüzyıl devrimi

Page 1

1 türlerinin üçte birinin yok olabileceğini öngörüyorlar. 2050 yılına kadar dünya nüfusu 9 milyar olacak, ve

21. Yüzyıl Devrimi Dr. Steve Best Soruna Giriş

Çin’deki et tüketimi iki kat artacak; küresel et tüketimindeki artış BM’i sürdürülebilir bir geleceğe sahip olmak için tek geçerli yolun vegan beslenme tarzına doğru küresel bir kayma olduğunu söylemeye

Özgürlük, haklar, demokrasi, şefkat etiği, barış, türler arası adalet ve ekoloji savaşında bir çok kaleyi kazanıyoruz.

itti. Küresel kapitalist sistem insanları, hayvanları ve doğayı yok ediyor. Sürdürülmesi imkansız son 300 yıllık

Ama savaşı kaybediyoruz.

endüstrileşmenin ve pazar ekonomisinin faturasını

Hırs, şiddet, yağmalama, çıkar ve tahakküm savaşını.

ödeme zamanı geldi. Bu sistemin insanîleştirilmesi, medenîleştirilmesi, yeşil dostu yapılması imkânsız; bu

Uluslarlarası

şirketlere,

dünya

bankalarına

ABD

imparatorluğuna, Batı askeri makinelerine karşı olan savaşı. Ekonomik büyümeyi, teknolojik gelişmeyi, aşırı üretimi, aşırı tüketimi ve aşırı nüfus artışını her yere

Son on yıllarda yaşanan yoğun sosyal ve çevresel rağmen,

ekonomik,

yasal,

kültürel,

teknolojik,

ahlaki

ve

kavramsal boyutlarda bir devrimle aşılması gerekiyor. Son otuz yılda çevreciliğin sosyal adalet olmadan ve

yayan sistemlere karşı olan savaşı.

mücadelelere

sistemin, akla gelebilecek bütün seviyelerde- politik,

demokrası

ve

ekoloji

mücadelesinde toprak kaybediyoruz.

sosyal

adaletin

de

çevrecilik

olmadan

gerçekleştirilemeyeceğine dair artan bir farkındalık söz konusu. Bu bilgi bize ABD çevre hareketini, EarthFirst!’ün

kereste

işçileriyle

ittifak

kurmasını,

Zapatistaların koalisyon oluşturmasını ve işçileri ve Son 20 yılda neoliberalizm ve küreselleşme, sosyal demokrasileri mahvetti, zengin ve yoksul arasındaki uçurumları genişletti, çiftçileri işsiz bıraktı, bütün dünyayı

bir

pazar

haline

getirdi.

O

eski

tarz

emperyalizm ve kaynak tüketiminin yanında artık insanlar genetik mühendislikle, biyokorsanlıkla, genlerin

çevrecileri bir araya getiren 1999 Seattle Savaşı’nı hatırlatıyor. Ama gene de bir şeyler eksik, denklem çözülmedi, strateji işe yaramıyor. Sadece bir türün çıkarları temsil ediliyor ama, milyonlarca diğer türün çıkarları, sadece insan kullanımı için gerekli kaynaklar olarak görülenler

tarım işi dünya

hariç, dikkate alınmıyor bile. Ama son otuz sene içerisinde yeni bir toplumsal hareket doğdu- hayvan

çiftçilerini bir yandan yutarken bir yandan da bütün çeşitliliği yok ediyor. İnsan gücü azalırken şirketlerin

potansiyeli henüz anlaşılmadı ama 21.yy politikasında

patentinin

alınması,

ve

tohum

karşıyalar. McDonaldlaştırma ve

kontrolüyle

karşı

özgürlüğü. Hayvanları savunma hareketinin gücü ve

gücü büyümeye devam ediyor.

eşit bir temsili de hakediyor. Bir çok sınırlarına rağmen kavranması ve toplumsal değişim projesine dahil

Ekolojik bozulma işaretleri her yerde; azalan yağmur ormanlarından yok olmuş balıkçılığa, gözden kaybolan

edilmesi gereken devrimci bir potansiyele sahip.

boyunca toplumlar yerel çevrelerini yok ettiler; ama son

Barış, adalet, demokrasi, otonomi ve ekoloji adına mücadele eden ilerici insanların hayvan özgürlüğü

20 sene içerisinde insanlık küresel bir iklim değişikliğine sebep olunca gezegendeki ekolojiyi bozdu. Dahası,

sebeple kabul etmesi gerekiyor. Birincisi, ahlâki bir

yabana ve yükselen deniz seviyelerine dek. Tarih

hareketine duyulan ihtiyacı ve bunun geçerliliğini iki

içindeyiz, son yok oluş krizi dinozorlar çağında, 65

açıdan hayvanların maruz bırakıldığı sömürü, acı ve gaddarlık öylesine büyük, derece ve tür olarak öylesine

milyon yıl önce yaşanmıştı. Son beş tanesinden farklı olarak, bu seferki kriz insan eylemlerinden kaynaklı:

başvurmama

artık gezegen tarihinde yaşanan altıncı yok oluş krizinin

dünyaya çarpan meteor biziz. Korumacı biyologlar, önümüzdeki on yıllarda dünyadaki bitki ve hayvan

devasa

ki

merhamet, gibi

adalet,

değerleri

hak

ve

olduğunu

şiddete söyleyen

herkesten derin ahlâki ve politik tepkiler görmeyi hak ediyor. Her yıl insanlar 70 milyon deniz ve kara hayvanını onlardan gıda oluşturmak için katlediyor;


2 milyonlarcası deney laboratuarlarında, kürk çiftliklerinde ve av alanlarında ve akla gelmeyen nice

gerçekleştirilebilecek kompleks fiziksel, psikolojik ve sosyal gereksinmeleri olan canlılar. Hayvanlar insan

öldürme alanlarında öldürülüyor. İkinci olarak, stratejik

tahakkümü

anlamda hayvan özgürlüğü hareketi insan ve hayvan özgürlüğü için de temel bir öneme sahip. Bir çok açıdan

olabilirler, olmalılar-sonuçta bunların yıkıcı sonuçları var- doğal evrimleri sonucunda dönüştükleri kompleks

insanların hayvanları tahakküm altına alması, insanın

canlılar olarak hayatlarını yaşamak için özgür kalmaları

insanı da hakimiyet altına almasının temelini hazırlıyor,

gerekiyor.

ayrıca küresel ekolojik krizi de tetikliyor. Hayvan özgürlüğüne dahil olmadan etikte, psikolojide,

İnsan/hayvan özgürlüğü denkleminin her iki yanında

toplumda ve ekolojide devrimci değişiklikler meydana gelemez.

daha

geniş

ve

sömürüsü

vizyonlar

sistemlerinden

ve

politikalara

özgür

gerek

duyulduğunun altını çiziyor ve sayıca çok az bulunan

özgürlük hareketlerinin

stratejik ittifaklar kurulması, yeni diyaloglar ve öğrenmeler geliştirilmesi gerektiğini söylüyorum. Bu tür

ayrılmaz bir biçimde birbiriyle bağlı olduğunu daha iyi

bir ittifak politikası veganizm ve hayvan özgürlüğü

anlıyoruz, hepsi özgür olana dek hiç biri özgür olamaz.

dışlandıkça hem zayıf hem de soyut kalıyor. Bu konular

Bu yeni bir görüş değil, aslında yitirilmiş bir hakikat ve bir bilgelik. 2500 önce şu sözleri söylemiş olan

artık dogmatik , cahil ve türcü Solcular tarafından görmezden gelinemez, marjinalize edilemez, dalga

Pisagor’u hatırlayın: “insanlar hayvanları katlettikçe

geçilemez ve sıradanlaştırılamaz. Aynı şekilde, veganlar

birbirlerini öldürecekler. Gerçekten de cinayet ve acının

ve hayvan hakları savunucuları tek konu odaklı ve

tohumlarını ekenler neşe ve sevgi biçemezler.” Günümüzün acil konularından birisi de bu içgörünün

tecritçi bir bakış açısıyla yollarına devam edemezler, kapitalist sistemi değiştirmenin gereğini kavramak ve

manasını tamamen anlamaktır.

elitizm, cinsiyet ayrımcılığı ve ırkçılık gibi kendi

İnsan,

hayvan

Sembiyotik, düşününce

ve

dünya

holistik ve birbirine kitli ilişkilerini artık insan, hayvan ve dünya

özgürlüğünden birbirinden bağımsız mücadelelermiş gibi söz etmememiz lazım; tersine topyekûn

bir

özgürlükten söz etmemiz gerek. Topyekûn özgürlük derken, bütün canlıların mükemmel bir özgürlük ve mutluluk

durumuna ulaştığı türden metafizik bir

ütopyadan söz etmiyorum. Tersine, holistik olarak hareketlerin birbiriyle ilişkisini, kapitalizmle diğer baskı modlarıyla ilişkisini ve

ortak zalimlere karşı sınıf,

cinsiyet, ırk ve ulusal sınırların ötesinde sentetik ittifaklar kurduğumuz politik süreçlerden, demokrasiyi ekolojiye ve toplumsal adaleti hayvan haklarına bağlayacağımız teorik bir süreçten söz ediyorum. Dünyanın “özgürlüğü”nden metaforik olarak söz ederken, bunu hayvanlar için gerçek anlamıyla kullanıyorum; çünkü onlar bütün sömürülen sınıflar ve köle sınıfları arasında en eski, en büyük, en ihmal edilmiş ve en çok sömürülmüş grubu oluşturuyorlar. İnsanlar gibi hayvanlar da duyguları olan, bilinçli, hisseden ve düşünen canlılar olup istekleri, arzuları, çıkarları

olan

ve

daha

fazlasına

sahip

canlılar.

Doyurulmak isteyen potansiyelleri ve becerileri, ancak doğal ortamlarında insan müdahalesi olmadan

önyargılarıyla yüzleşmek zorundalar; ayrıca toplumsal adalet ve çevre hareketleriyle ittifaklar kurarak ekstrem hallerde bulunan yalıtılmışlıklarını aşmak zorundalar. Her hareketin diğer bir hareketten öğreneceği şeyler var, hiç bir hareket bir diğeri olmadan amacında ulaşamaz. İktidara Çok Perspektifli Bir Yaklaşım Topyekûn özgürlük politikası için iktidar ve tahakküme yönelik hem çeşitli hem de kapsayıcı bir kuram geliştirilmesi gerekiyor; çünkü farklı iktidar modlarının nasıl oluştuğu, evrim geçirdiği, birbirine karıştığı ve birbirini zorladığı anlaşılmadan ittifaklar oluşturmak kolay değil. İktidar; kompleks, biribirini kitleyen ve ayrıksı birşeydir, tek bir grubun ya da ilgi alanının bakış açısından bakarak yeterince aydınlatılamaz. Dünyamızdaki temel sorun sınıf sorunu değil, çünkü sınıf, iktidarın tek tezahür biçimi değil; ayrıca ilk biçimi ya da fontu da değil; sınıf, hiyerarşi etrafında organize olmuş daha geniş bir tahakküm sisteminin bir sebebi değil, bir semptomu. Hiyerarşi, farklılıkları üstün ve aşağı şeklinde sıralayan ve aşağı olanın üstün olanın gözünde hiç bir değeri olmadığı türden bir kafa yapısı ve bir kurumdur. Hiyerarşik tahakkümün kafa yapısı ve


3 kurumlar ataerkillik, ırkçılık, devlet ve özel mülk gibi farklı olgulardan ortaya çıkar. Hiyerarşinin temeli tarih öncesi dönemde saklı, doğal olarak hiyerarşinin toplumda ilk kez ne zaman nerede ve nasıl ortaya çıktığına dair farklı yorumlar ve keskin tartışmalar yapılıyor. Örneğin; Marksistlerin söylediği gibi doğanın tahakküm altına alınması insanların da hakimiyet altına alınmasına mı yol açtı, yoksa anarşist Murray Bookchin’in söylediği gibi insanların tahakküm altına alınması mı doğanın tahakküm altına alınmasına yol açtı? Bazı kuramcılar bütün baskı modlarını tek bir olguya indirgemeye çalışıyorlar, ırk, cinsiyet veya sınıf gibi, bu tek olgunun diğerlerinin kendisinden meydana geldiği iktidar fontu olduğunu söylüyorlar.

konuda ortaya konmuş çok az bir çaba görüyoruz. Marks bir keresinde “tarihin bilmecesi”nin, yani tahakkümün kökenlerinin teoriyle kavranıp pratikte komünizmle çözüldüğünü söylemişti; oysa aslında hiyerarşi ve tahakkümü sürdüren toplumların kökeni ve evrimi, hayvansal bakış açısı olmadan çözümlenemez; çünkü insanın diğer hayvanlara yönelik 10 bin yılı aşkın hakimiyeti insanın en önemli sorunlarını kavramak için yaşamsal bir öneme sahip; çünkü bu konuda bu sorunları çözmek için temel bir önem arzediyor. Hayvansal Bakış Açısı Teorisi Feminist bakış açısı teorisine göre baskı altındaki her grubun toplumun doğası ile ilgili önemli bir perspektifi

En kötü şöhrete sahip olansa, klasik Marksistlerin bütün

ya da kavrayışı vardır. Farklı ırklardan insanlar, örneğin, sömürgeciliği ve ırkçılığın patolojisini aydınlatabilirler,

mücadeleleri sınıfa indirgemiş olması. Ataerkillik ve

öte yandan kadınlar tarih boyunca bu kadar çok farklı

ırkçılık gibi toplumsal meseleler “soru” olarak görülüp

toplumsal iktidar moduna destek veren ataerkilliğin

ihtilaf yaratan konular olarak kenara konuldu, ayrıca varlıklarının tartışmalı bir hal alacağı türden bir devrim

mantığını ortaya koyabilir.

sonrası toplumu yaratana dek de ileri bir tarihe ertelendiler. Bürokrasilerin, cinsiyet ayrımcılığının ve ırkçılığın devlet sosyalizminin yaşandığı Çin ve Rusya gibi toplumlarda yeniden ortaya çıkması sonucu bu devletler tarafından bu bakış açısı reddedildi. Aynı şekilde radikal feministler ataerkilliğin tarihteki en temel hiyerarşi biçimi olduğunu söylüyorlar; ama türcülük ve insanın diğer hayvanları tahakküm altına almasının;

sınıf,

cinsiyet

ve

ırk

gibi

tahakküm

biçimlerinin yapılanmasında hayati öneme olduğuna dair elimizde güçlü kanıtlar var.

sahip

Hayvanlar kendi acılarını insan diliyle ifade edemezler; ama ancak hayvansal bakış açısıyla- yani insanların diğer hayvanlarla nasıl bağ kurduğu ve onları nasıl sömürdüğünü analiz ederek- hiyerarşinin ortaya çıkışını ve gelişmesini kavrayabiliriz. Bu bakış açısı olmadan insanların

hayvanlar,

doğa

ve

birbiri

üzerindeki

tahakkümünün temel dinamiklerini; insan şiddetinin, savaşın, militarizmin ve soykırımın; devam eden hayvan kırımının; günümüzde yaşanan küresel ekolojik krizin ana sebeplerini kavrayamayız. Bu bakış açısından bakarak insanın insanı ezmesi ve insanın doğayı sömürmesinin köklerinin insanın hayvanları baskı altına

En iyi yaklaşım, çeşitli baskı modları arasında hem aynı

almasında yer aldığını görebiliriz.

olan ve her birisi için spesifik olanın ne olduğunu gören çok perspektifli bir optik geliştirmektir. Tarih boyunca

Bir çok antropolog on bin yıl önce tarım toplumunda

evrim geçirmiş bir çok iktidar mekanizması ve modu bulunuyor, çoğu kez de birbirini zorluyor ve birbirini de kapsıyorlar- kapitalizm emek gücünü sömürmek ve ezilen grupları birbirinden ayırmak için ırkçılıktan ve cinsiyet ayrımcılığından besleniyor. Ancak; hiyerarşi özel mülkiyetin, ekonomik sınıfların ve devletin ortaya çıkmasından , ataerkillik de sınıf düzeni oluşmasan binlerce yıl önce insan toplumunda oluşturulduğu için, bunlar aynı anda bağımsız iktidar sistemleridir.

hayvanların aslında

evcilleştirilmesine

hiyerarşi,

devletçilik

yönelik ve

zalimliklerin

diğer

insanların

sömürülmesi için gerekli kavramsal modelleri insan kültürünün ciğerine şiddet ekmeye başladığı süreç sırasında yarattığına inanıyor. Belki de insan tarihi içerisindeki en azimli devrim avcı-toplayıcılıktan tarım toplumuna geçişte yaşanmıştır. Nomadik bir hayat tarzı yerine insanlar tek bir bölgede toplanmaya başladılar, doğanın onlara verdiği şeyler yerine hayvanları ve bitkileri beslemeye başladılar ve böylece yaban türleri

İnsanlar; tarihi teolojik perspektiften, hümanist perspektiften, çevreci determinizm perspektifinden

evcilleştirmeye başladılar. Yaban bitki ve hayvanların evcilleştirilmesi sürecinde ve tarihlerinde ilk kez gıda

yazarken günümüze dek hayvan perspektifinden bu

fazlası üretirken,

çok önemli

şeyler

oldu: tarım


4 toplumları hızlı bir nüfus artışı yaşadılar, topraklarını genişlettiler, ilk toplumsal hiyerarşi biçimine dönüşen

ortaya çıktığı yerdi, ayrıca hayvanların evcilleştirilme pratiklerinin bir uzantısı olarak evrim geçirmiştir.

bir işbölümü ortaya koydular, kendilerini doğadan

Hayvanların

bağımsız ve diğer hayvanlara üstün olarak görmeye başladılar, fiziksel ve canlı süreçleri kendi

dışlanması ve köleleştirilmesi için bir model, bir metafor oldu, teknoloji ve pratikler sağladı. Hadım

manipülasyonları

etmekten

ve

kontrolleri

için

kullanmaya

başladılar.

sömürülmesi,

zincire

siyahların

vurmaya,

kulak

insanlıktan

kesmekten

damgalamaya, aileleri yok etmekten açık artırmada

Avlanmanın,

sürü

gütmenin

ve

hayvanları

evcilleştirmenin doğrudan bir sonucu olarak insanlar tahakkümcü

bir

dünya

görüşü

geliştirdiler

ve

hayvanların tahakküm altına alınması diğer insanların, doğanın ve bir çok hiyerarşilerin ve patolojilerin

satışa dek beyazlar hayvanları uzun zamandır boyunduruk altına almış olmanın bilgisine sahiptiler ve bu bilgileri 15-19.yy arasındaki uluslararası köle ticareti sırasında özgürce kullandılar. Jim Mason’a göre çiftçilik bir çok farklı bölgede

geliştirilmesi için yolu açmış oldu. Hayvanların kontrol

göründü; ama Orta Doğu; Mısır, Maya, İnka, Aztek, Çin

altına

biyolojilerinin

ve Hindistan’dan gelen koyun, keçi, at ve büyük baş

manipülasyonu, şiddet uygulamada görünen kronik artışlar, başka bir yaşam öznesi üzerinde uygulanan

hayvanlar gibi büyük hayvanların evcilleştirilmesine bağlı ve bu durumdan güç alarak ortaya konmuş

hiyerarşi, yaşayan süreçlerin zorla manipüle edilmesi,

genişlemeci ve tahakkümcü bir hayat tarzına bağlılığı

hayvanların bir meta olduğu ve sahibinin bulunduğu ile

sebebiyle ayrılıyordu. Sürü sistemi çiftçi kültürlerine

ilgili kavramların ortaya çıkışı, onların çektiği acılara karşı geliştirilen kayıtsızlık- bütün bu pratikler ve

zenginlik ve güç bağışladı, çünkü onları savaşlara ve işgallere yönlendiriyordu, hayvancılığın genişlemeye

tavırlar, ve hatta daha fazlası insan

kültürünü ve

yatkın olan gereksinimleri sebebiyle böyle oluyordu; bu

bilincini belirlemeye başladı. İktidar sistemleri, sosyal

kültürler dikkat çekecek şekilde kaba ve agresif

olarak kabul edilebilir şiddet biçimleri, her insanın diğer bir insanla olan ilişkisini kökten değiştiren, elitlerin

kültürlerdi. Orta Doğu’nun soyundan gelenler, gezegenin en merhametsiz ve güçlü hakimleri olma

farklılığı

geleneğini sürdürmeye devam edenler Avrupalı ve

alınması,

bir

bedenlerinin

ve

rütbe biçimi haline getirip doğayı,

hayvanları , kendi toplum üyelerini, zenginlik ve iktidarlarını genişletmek amacıyla işgal ettikleri toplumları zorla boyun eğdirdikleri hiyerarşi ilkeleri kurdular.

Amerikalılardı. Hayvanları boyunduruk altına almak, diğer insanları kontrol etmek için kullanılan teknolojileri sağlamakla

Hayvanların tahakküm altına alınması ve sebep olduğu

kalmadı, buna kavramsal bir çerçeve de kazandırdı. MÖ 4. Yy’da Aristo açık hiyerarşik felsefeyi formüle etti.

detaylı, incelikle işlenmiş ve köklü türcü ideoloji,

Herşeyin bir amaç uğruna var olduğu, bunun da

insanların diğerlerini tahakküm altına aldığı sistemlerin

mükemmellik

kurulmasını kolaylaştırdı. Hiyerarşik düşüncenin prototipini oluşturdu ve böylece bir çok taktik ve

ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu söyleyen teleolojik bir dünya görüşünü savundu. Bitkilerin amacı hayvanlara

teknolojinin kontrol altına alınmasıyla onun ideolojisini

yem olmaktı, hayvanlar bize gıda oluyordu, bizim

sağladı. Hayvanlar ilk meta biçimiydi, miras alınmış bir

görevimiz de Tanrı’yı ve evreni düşünmekti. İnsanların

zenginlikti, ilk kapitaldi ve ilk kölelerdi.

beyni en üst seviyedeydi, daha alt ya da aşağı zekaya sahip canlılar tam olarak insan değildi ya da hiç insan

Hayvanların evcilleştirilmesi kadınların üreme ve emek amacıyla esir haline getirilmeleri amacıyla cinsel anlamda boyun eğdirilmelerine bir model teşkil etti, ayrıca Mezopotamya şehir devletlerinin de büyükbaş hayvanları yönetme biçimleri, kendi kölelerini üremeye zorlama ve emeklerini sömürmeleri için yolu açmış oldu. Tabii doğal olarak kölelik Sümer’de ortaya çıktı, bu bölge Orta Doğu’da merkezî bir bölge olup tarımın

ölçeğindeki

daha

ulu

varlıkların

sayılamazdı. Böylece Aristo köleliği varlıkların doğal düzeninin bir parçası saymış oldu. Rasyonalizm felsefesi böyle doğdu; bu, insanların rasyonellik kategorisini kullanıp kendilerini hem hayvanlardan hem de diğer insanlardan radikal olarak ayrı tuttuğu düalistik bir mantıktır.


5 Ama bir zamanlar Batı, ataerkil – rasyonellik normlarını, insanlığın özü ve sosyal normalliğin ölçüsü kabul ediyordu, öncelikle hayvanları öteki olmanın ölçüsü olarak kullanınca, o zaman farklı, egzotik, koyu renkli insanları ve tipleri ya insan değilmiş gibi ya da alt-insan kategorisine dahil ederek görmek kolaylaştı. Böylece hayvanları insan toplumundan dışlamak için kullanılan kriterin aynısı bu sefer siyahları, kadınları, “delileri”, engellileri ve daha bir çok grubu dışlamak için kullanıldı.

hayvanlar ve kadınlardan üstün olduğunu ortaya koymanın bir aracı olma rolünü üstlendi. Bütün Sol’un gözünden kaçansa, insanın hayvanları tahakküm altına almasını meşrulaştırmak için kullandıkları argümanların-yani hayvanların sözde akıl ve dile sahip olmadığı argümanının- emperyalistlerin yerli halkları katlederken ve erkekler kadınları sömürürken kullandığı argümanla aynı olduğuydu. Tür ayrımcısı görüşe sahip hümanistler bu yüzden ironik olarak

kendi

hakimiyetlerini

güçlendirirken

bu

İnsanın insanı tahakküm altına alması ve bunun savaş, kölelik ve sorkıyımla gerçekleştirilmesi genellikle

tahakkümün kökenlerini anlamak için hayvansal bakış açısına yaklaşamıyorlar, ve böylece geçerli bir özgürlük

kurbanların dil yoluyla aşağılanmasıyla başlar. Ancak

politikasını geliştirecek bir duruma sahip olamıyorlar.

insanlıktan çıkarmanın araçları ve metodları türetilmiş

Cinsiyet ayrımcılığı, ırkçılık ve engelli olmamanın

şeylerdir, çünkü türcülük Batı’nın diğer halklara olan gaddarlığnı cesaretlendiren, sürdüren ve meşrulaştıran

üstünlüğü gibi ayrımcılıklara ek olarak tür ayrımcılığı da hem anti-semitizmde hem de Nazizmde doğrudan

kavramsal paradigmayı sağlamıştır. Tarih boyunca

bulunuyor. Nazilerin Yahudileri ve entelektüel ve fiziksel

hayvanları kurban haline getirşimiz birbirimizi kurban

anlamda

haline getişirimizin modelini ve temelini oluşturmuştur. Tarih insanların hayvanları sömürüp katletmesi;

görmesi firavunların hayvanlarla aynı görülmesine dayanıyordu, ayrıca ırk ıslahı da “aşağı” hayat formları

ardından diğer insanlara hayvanmış gibi davranıp

tarafından “kirletilmemiş” “saf” ve “üstün” bir ırk

aynısını onlara yaptığını gösteren bir kalıbın varlığını

yaratma arzusuna dayanıyordu. Dahası,

ortaya koyuyor. Fethedenler ister Avrupalı emperyalistler, Amerikali sömürgeciler ya da Alman

yönelik gaddarlıklarını meşrulaştırmak için insanların başvurduğu “Güçlü olan haklıdır” ideolojisi de Nazi

Naziler olsun Batılı saldırganlar kılıç oyunundan önce

ideolojisinin merkezinde yer alıyordu. Hitler’in temel

kelime oyunu oynadılar, kurbanlarına “fare”, “domuz,” maymun” ve “aşağılık hayvan” gibi isimlerle hitap

bakışı, doğanın mücadele yasasına göre işlediğiydi ve dünya görüşünü de şöyle özetliyordu: “güce sahip

ettiler.

olmayan hayatta olma hakkını kaybeder”. Bu bakışın

Bir kez hayvan ya da alt-insan konumunda olup da beyaz Batılılardan daha alttaki bir evrimsel basamakta

kökleri

“uygunsuz”

insanların

buldukları

hayvanların

diğerlerini

böyle

hayvanlara

hakimiyet

altına

almasında bulunuyor.

olduklarına ikna olunduktan sonra, baskı altına alınan

Son olarak,

Nazi toplama kamplarında kullanılan

insanlara uygun şekilde davranıldı; öncelikle hayvan

endüstriyel öldürme biçimlerinin ABD mezbahalarında

gibi görüldükleri için hayvan gibi avlandılar. Ahlâki toplumdan dışlanan ilk sürgünler olarak hayvanlar

19. yüzyılın sonlarında kullanılan tekniklerden model alındığını söylemek gerek. Yahudi soykırımı kurbanları

ezilenleri çöp kutusuna atmak için uygun bir bahane

hayvanların

oluyordu zalimler için. Sömürgecilik insanın hayvanlar

raylarında taşındılar,

alemine olan üstünlüğünün doğal bir uzantısıydı. Charles Patterson “Bir çok Avrupalı için beyaz ırk diğer

tavuklar gibi bir araya tıkıştırıldılar, ve Auschwitz gibi öldürme alanlarının kendi mezbahaları vardı.

aşağı ırklardan daha üstün olduğunu onları etki altına

Hayvanların topyekûn nesneleştirilmesi ve masum

alarak göstermiş oluyordu, aynen insan ırkının bir

canların mekanize bir biçimde öldürülmeleri insanlar

bütün olarak onları kontrol altına alıp ezerek hayvanlara üstün olduğunu kanıtladığı gibi” diyor. Afrika,

için kitlesel öldürmelere yönelik bürokratik yönetimlerin ve teknolojilerin kolayca kendilerine de

Hindistan, ve Avrupa sömürgelerindeki büyük hayvan

uygulanabileceği

avları Avrupa’nın toprağa, hayvanlara ve halklara hakim

anlamına gelmeliydi. Bu yüzden Theoro Adorno

olduğunun bir sembolüydü ve bin yıl boyunca avcılık hem bir hakimiyet ritüeli oldu, hem de erkeğin

dokunaklı bir biçimde şu sözleri söylemişti: “Auschwitz

mezbahaya

götürüldüğü

aynı

tren

insanlar tavuk çiftliklerindeki

konusunda

yapılmış

bir

uyarı


6 bir insan bir mezbahaya bakıp da “ama onlar hayvan” diye düşündüğü zaman başlar.”

tahakküm altına alınmasını kutladı. Marks ve Engels

Sol Türcülüğünün Eleştirisi (Marksist/sosyalist/ilerici)

Sol,

geleneksel

olarak

ekonomiyle ilgili olmayan baskı biçimlerini anlama ve onları ele alma anlamında geride kaldı. Solun; ırkçılığı, cinsiyet ayrımcılığını, nasyonalizmi, dini, kültürü, günlük hayatı, ideoloji ve medyayı, ekolojiyi ve diğer konuları anti-kapitalist çerçevesine dahil edebilmek için on yılların geçmesi gerekti, ve bunu yapabilmek için de bir çok özgürlük hareketinin baskısını hissetmek zorunda kaldılar. Bu ekonomik indirgemeci çerçeveye ek olarak Solcuların

spektrumu hiç bir

eleştiri

getirmeden

insanmerkezci, tür ayrımcısı ve hümanist Batı kültürü ideolojilerini özümsemiştir. Alternatif, radikal ve özgürleştirici çerçevenin uzağında, Solculuk bir diğer baskı biçimi , kurumsallaşmış şiddet ve tahakküm kültürü olarak ortaya çıktı. Bu

tür

miyop

Kapitalistlerden ve sanayiden hiç farklı olmayan Sol da birlik halinde büyümeyi, endüstrileşmeyi ve doğanın

Solculuk

sadece

Karl

Maks’tan

kaynaklamıyor, onu sarıp sarmalayan geleneklerden de kaynaklanıyor, modern hümanizm ve Aydınlanma’dan yani. Elbette, şiddet dolu, baskı dolu, ataerkil Katolik kilisesi tarafından yönetilen bir dünyadan bilime, aydınlanmaya ve demokrasi, eşitlikçilik ve hakları temel

ekoloji konularına biraz duyarlılık gösterdilerse de, hayvan refahçıları, vejetaryen ve anti-dirikesimcileri hayırseverler, alkol karşıtları ve naif reformistlerle aynı küçük

burjuva

kategorisinde

değerlendiriyorlardı.

İkisinin de bu hareketlerin doğru bilimi, şefkat etiğini, ahlâki ilerlemeyi ve sağlığı savunmadaki öneminden haberleri yoktu.

Darwin’in doğal seçilim teorisini

benimserken onun yaşamın devamlılığı ve hayvanların zekâsına gösterdiği önemi hayvanları basit içgüdüleri

görmezden gelerek tarafından yönetilen

organizmalar şeklinde görülen Kartezyen modelleri tercih etmişlerdi. Anarşistler hiyerarşiyi sistemlerin sayıca çok oluşunu analiz etme konusunda başarılılar, Markistleri merkezî sistemleri ve elit organizasyonlarında toplumsal iktidar dinamiklerini yeniden üretmeleri konusunda eleştirirken de oldukça iyiler. Ama söz konusu hayvanlar olunca, anarşistler Sol’dan daha iyi olmadı, hâlâ değil. Murray Bookchin radikal politikayla ekolojiyi harmanlamak için insan merkezci ideolojileri eleştirdi; ama hayvanları vahşi canavarlara indirgeyen aynı tür ayrımcısı görüşü de sürdürdü. Bir çok türdeki akıl, dil, kültür ve

alan modern dünyaya doğru atılan adımlar ilerici adımlardı.

teknolojinin varlığını belgeleyen bilimsel çalışmaları bir kenara bırakarak Bookchin hayvanların akıl ve dilden

Ancak

Marksist görüşü kullanır. Hayvanlar bu sebeple “ birinci

aydınlanmayı

daha

derin

yönlere

doğru

taşıyamayan hümanizm, insanları hayvanlardan ayrı ve üstün tutup dünyanın sadece kendi amaçları adına varolduğuna inanan ve vahşi olanı ehlileştirmeyi hedefleyen Greko-Romen ve Hristiyan insan merkezci geleneği sürdürdü. Hümanizmin büyüsüyle Batı insancılığı kendini ilahi bir konuma yükseltti ve doğayı hiç düşünmeden, ona kibirle kendisine boyun eğmeye zorlayarak imparatorluğunu genişletme projesini devam ettirdi. Hümanizm insanların doğadan ve hayvandan kopmasının altını çizdi, ortodoks Hristiyan kavramı olarak, amacımızın doğal dünyayı fethetmek ve ona hakim olmak olduğu inancını bir kere daha tasdik etti. Hümanizm insanın doğadan kopmasına dayalı katastrofik bir ilüzyona dayanan işlevsiz ve şiddet dolu bir dünya görüşüdür. Bu yanlışın hayvanlar ve insanlar için özellikle de gelişmiş teknolojiler ve bilim artı doymak bilmez bir pazar mantığıyla hareket edildiğinde çok fazla gerçek sonuçları vardır.

yoksun aptal yaratıklar olduğu biçimindeki Kartezyendoğa”ya aittir, insan kültürünün dünyası olan yaratıcı “ikinci dünya”ya ait değildir. Bookchin demokrasiyi ekolojiye

bağlarken

bir

öncülük

görevini

yerine

getiriyordu; ama günümüzdeki küresel krizin en önemli sebeplerinden geliyordu.

birini,

tarım

ticaretini

görmezden

Bu yüzden Bookchin’in ekolojik kriz kategorisi oldukça ince ve boştur. Eğer hayvanları şu andaki kapitalist toplumların ölçeğinde sömürüyorsa hiç bir toplum ekolojik sürdürülebilirlik düzeyini başaramaz. Fabrika çiftçiliği, su kirliliği, yağmur ormanlarının yok olması, çölleşme, ve küresel ısınma gibi büyük sorunların birincil nedeni. Dahası, ekinlerin, toprağın ve suyun son derece yetersiz kullanması anlamına da geliyor. Küresel et kültürü dünya halkları arasında eşitsizliği ve yoksulluğu da çoğaltıyor, büyük baş hayvan baronları ve tarım ticareti köylüleri ve çiftçileri topraklarından ve


7 toplumlarından koparıyor, yoksul Güney uluslarının kaynakları zengin Kuzey uluslarına akıyor. Her türden

bir yazı yazmış ama kafeslerde sıkış tıkış yaşayan tavukların gaddarca sömürülmesi ile ilgili tek kelime

solcu,

etmemişti.

fabrika

çiftliklerinin,

kürk

çiftliklerinin

ve

Oysa

Gale

Eisnitz’in

dirikesimcilerinin en korkunç şiddet biçimlerini onaylayan ve köleliğin kötülüğünü idrak etmeden

kitabı Slaughterhouse hem insanların hem de hayvanların sömürülmesini belgelerken öldürme

sözde insancıl bir şekilde kölelere nekazetle davranmayı

alanlarında işçilerin hayvanları maruz bıraktığı şiddetin

öneren aynı refahçı görüşleri önermeyi sürdürüyorlar.

işçilerin ruhsal durumunu nasıl etkilediğini ve bu

Çoğu

psikolojik etkinin kendini ev içi şiddete dek taşıdığını da gösteriyor.

çevrecide

ilgileniyor,

görüldüğü

balıklarla

değil;

gibi,

Sol

balıkçılıkla

ormanlarla

ilgileniyor

ormanda yaşayan canlılarla değil; insan kullanımı için

Ünlü anarşist yazar Michael Albert’ın 2006 yılında br

“kaynak”larla ilgileniyor, yoksa hayvanların içsel değerleri olduğu ile değil. Solun çevresel ilgileri doğal

hayvan hakları dergisine söylediği şu sözleri düşünelim: “ben dünyayı daha iyi bir yer yapmak amacıyla var olan

dünyaya

toplumsal hareketlerden söz ederken hayvan hakları

duyulan

kaynaklanmıyor,

bir daha

hürmet

duygusundan

çok İnsan varoluşu

için

aklıma gelmiyor. Gerçekten hayvan haklarını mesela

sürdürülebilir bir çevrenin önemini anlamış görünen “aydınlanmış bir insan merkezcilik”ten (net bir

kadın hakları, latin hareketleri vb gibi görmüyorum…hayvan hakları ve onu takip eden

oksimoron) kaynaklanıyor. Her ne kadar vaatleri varsa

eylemlerin

da, insanın doğaya yabancılaşması ve doğaya yönelik

gerekiyor… ama mesela bu durum bana Irak’taki savaşı

kibir duygusuna yönelik eleştiriler, toplumun ekolojiyle “yeniden uyumlu hale getirilmesi”ni önerirken

önlemek ya ada haftada 30 saat çalışma hakkını kazanmak kadar acil görünmüyor.

(Bookchin) içindeki milyonlarca duygu sahibi türü gözönüne almadan sadece fiziksel çevreye odaklanan bir “yeni etik” kavramının tür ayrımcısı, miyop ve yetersiz olduğunun altını bir kez daha çiziyor.

geniş

ölçekli

bir

şekilde

tartışılması

Görece konforlu hayatlar yaşayan insanların çalışma saatlerinin azaltılmasını esir edilip işkence gören ve her yıl en korkunç şekillerde öldürülen milyarlarca hayvanın ızdırabının

önüne

koymayı

anlamak

zor.

Sol’un

Hümanizmin sınırları, şovenizmi ve ikiyüzlülüğü şiddet

çoğunda olduğu gibi Albert milyonlarca canlının acısına

ve baskının insan kurbanlarının dile getirdiği şikayetlerde görülebilir, bu insanlar kendilerine “hayvan

karşı şok edici bir duyarsızlık gösterirken insanları, hayvanları ve çevreyi hasta eden en ciddi problemler

gibi”

arasındaki derin bağları kavrama konusunda holistlik

davranıldığını

söylerken

sanki

sömürü

ve

işkencenin diğer hayvan türlerine uygulandığı sürece kabul edilebilir bir durum olduğunu da ortaya koyuyorlar.

Hümanizmin

sorunu

–istediği

kadar

evrensel, geniş ve “ilerici” olursa olsun- bağnazlığın onu özgürleşme projesi olarak yetersiz bir hale sokması, başka araçlar kullanarak bir hiyerarşi ve tahakküm biçimi haline gelmesi. Anarşistlerin Marksist işçilerin devletini yeni bir isim altında devam eden aynı politik tahakküm olarak görmesi gibi, hayvan özgürlükçüleri de her türden insancılığı-ister liberal, Marksist ya da anarşist olsun- bir diğer kötülük dolu tahakküm ve kontrol sistemi olarak görüyorlar.

bir vizyon da geliştiremiyor. 1960’lardaki şiddet, ırkçılık, savaş ve toplumsal kargaşa arasında Martin Luther King, Jr. geleceğe dair bir “dünya evi” hayal ediyordu. Bu kozmopolit ütopyada dünyanın her yanından insanlar barış ve uyum içerisinde dindirirken

yaşayacak, kapitalizm

din de

ruhsal

gereksinimlerini

materyal

ihtiyaçlarını

karşılayacaktı. Ama bu ütopya; şiddeti, savaşı, yokluğu, yokoluşu ve ekokıyımı besleyen bu ekonomik sistem içerisinde mümkün olabilse bile, insanlar hayvanlarla ilişkisini radikal olarak değiştirene kadar King’in dünyası

Sol türcülüğünün görünümü “ilerici” dergi, gazete ve

gene lanet olası bir mezbahadan, zincirin en üstündeki avcılar ve gene onlar için işletilen bir toplama

online sitelerde hayvan sömürüsü konusunun gündeme

kampından, bir yok etme kampından başka bir şey

getirilmemesinde de kendini belli ediyor. 1990’ların

değil. King’in insan türü için hayal ettiği “rüya” her yıl

başlarında ABD’deki solcu dergi The Nation, bir fabrika çiftliğinde çalışan işçilerin çalışma koşullarını eleştiren

gıda, giysi, “bilim” ve diğer sömürme sebepleri uğruna katledilen milyarlarca hayvan için “bir kâbus” sonuçta.


8 İnsancı ve şiddet içermeyen bir ütopya, toplum diğer hayvanları eşitliğe dahil etmedikçe ve onlara doğru

binlerce insanı yaralayıp öldürmüş oluyorlar, ayrıca tıbbi ilerlemeleri antika ama çıkar sağlayan araştırma

adil ve eşit bir davranış geliştirmedikçe gene şiddet

paradigmalarıyla tıkamış oluyorlar. Buradaki bağlantılar

dolu bir karşı ütopya ve bir ikiyüzlülük olarak kalacak. İnsancı demokrasi türcü bir ikiyüzlülüktür. İnsancılık

daha da fazla, hayvanların evcilleştirilmesi ve ataerkillik, devlet iktidarı, kölelik, hiyerarşi ve her çeşit tahakküm

büyük bir kabileciliktir.

biçimi arasındaki kavramsal ve teknolojik ilişkiler bunu

Bu yüzden, hayvansal bakış açısına göre, Solculuk özgürleştirici bir felsefe veya devrimci bir politika değildir;

hayvanlara

yönelik

bir

Nazizm

ortaya koyuyor. İnsan ve hayvanların ezilmesi arasındaki ilişkiyi anlamak,

veya

hayvanları savunan her insanı azarlamak için kullanılan

Stalinizm’dir, tarih boyunca bir çok varyasyon ve

şu itirazın önünü tıkıyor: “peki ya insanların çektiği

permütasyon aracılığıyla kendini yeniden üreten hakim bir kültüre egemen olmuş en eski ve gerici bir düşünme

acı?”. Bu soru hayvanlara yardım etmenin insanın kuyusunu kazdığı gibi bir durumu varsayıyor, ayrıca

biçiminin parçasıdır.

Martin Luther King’in (o dar tür ayrımcısı bakışıyla)

Ya Topyekûn Özgürlükten Söz et ya da Hiç Konuşma İnsan ve hayvan özgürlük hareketlerini birbirinden ayıramayız, biri özgür olana dek diğeri de özgür olamaz. İnsanlar barışçıl, insancıl ve sürdürülebilir toplumları hayvanları sömürdüğü (ve böylece çevreye derin

bir

biçimde

hasar

vererek)

sürece

geliştiremeyecek, bu yüzden hayvanlar toplumlarda derin psikolojik ve kurumsal değişimler yaşanmadan özgürleşemezler.

sömürülmesi insan dünyasında psikolojik, sosyal ve ekolojik anlamda büyük bir iz bırakıyor. İnsanlar hayvanları yok ettiğinde, kendi yaşamları için gereken yaşam alanlarını ve ekosistemleri yok ediyorlar. Milyarlarca çiftlik hayvanını öldürdüklerinde yağmur ormanlarını yağmalıyor, meraları çöle çeviriyor, küresel ısınmayı çoğaltıyor, toksik artıkları çevreye döküyorlar. Küresel ölçekte bir fabrika çiftçiliği inşa ettikleri zaman çok büyük oranlarda toprak, ürün, su, enerjiyi saçıp savuruyorlar ve dünya açlığı sorunu da daha kötü bir hale getiriyorlar. İnsanlar duyguları olan diğer canlılara uyguladığı

konusunda başarısız oluyor. Bunu idrak etseler de etmeseler de veganizmi ve hayvan haklarını savunan eylemciler kendiliğinden insan dünyasındaki bir çok kompleks soruna engaje oluyorlar. İnsan, hayvan ve çevre sömürüsü birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılı, birisine son vermeden diğer sömürü biçimini bitirmek

mümkün

değil.

Meselâ;

insan

nüfusu

oranlarının insanların daha eğitimli ve kadınların daha fazla hak sahibi olduğu yerlerde düşmesi dikkate değer. Ayrıca insanların çaresiz bir yoksulluk yaşamadığı

Bu gezegen üzerindeki bütün türlerin kaderleri inceden inceye birbirie bağlı olduğu için hayvanların

şiddet

“karşılıklı bir ilişkinin süsü” diye nitelediği şeyi kavrama

zaman

birbirlerine

de

şiddet

uyguluyorlar, bu da hayvanları istismar ederek büyüyen seri katiller ve kadınları, çocukları ve hayvanları döven erkekler tarafından defalarca doğruluğu kanıtlanmış bir durum. Hayvanları kendi tüketimleri için bir kaynak olarak araçlaştırdıklarında kendi kişisel büyüme ve şefkat kapasitelerini de bodur bırakmış oluyorlar. Dirikesimciler bir sene içerisinde yüzmilyonlarca hayvanı işkence edip öldürürken devlet onaylı ilaçlarıyla

yerlerde ağaçları kesmek ya da hayvanları avlamak için ekonomik bir ihtiyaç olmuyor. Eğer Afrika’da hayvan avcılığı yapmak yoksul köylülerin hayatta kalmak için tek şansıysa yoksulluğun kök sebeplerine işaret ederek insanları öldürmeye iten ekonomik gerekçeleri elimine etmeye ihtiyacımız var demektir. Hayvan özgürlüğü için etkili bir mücadele, o halde; yoksulluk, sınıf, politik çürüme ve nihayetinde uluslararası şirketler ve küreselleşme tarafından yaratılan

eşitsizlikler

gibi

konuları

ele

almayı

gerektiriyor. İnsanlar yıkıma yol açan politikaları onları üreten ve yeniden üreten küresel iktidar ilişkileri ve ekonomik, politik ve yasal kurumları değiştirmeden değiştiremezler. Hayvan sömürüsünü bütün dünyayı ve onun bütün yaşam formlarını meta haline getirip nesneleştiren, biçim değiştirten ve tüketen kapitalizmi ortadan kaldırmadan yok edemeyiz. Değişim için isyan eden sayıca az vegan ve hayvan özgürlükçüsünü düşününce

bu

insanların

tek

ümidinin

devrimci

toplumsal ve çevre hareketleriyle köprüler kurmak olduğunu anlıyoruz.


9 Hayvanları kurtarmak için geçerli bütün yaklaşımlar, kararların iktidar sahibi çürümüş bir kaç kişi tarafından

harmanlayan yeni bir etiğe, kimliğe ve kültüre doğru yaşanacak kültürel bir paradigma kaymasını etkileme

değil de demokratik karar verme haklarını kullanan

potansiyeline sahiptir. Hayvan özgürlüğü; insanların

topluluklar tarafından verildiği daha büyük bir demokrasiyi de savunmak zorunda. Doğal dünyada

hiyerarşi, eşitsizlik ve ayrımcılığı meşrulaştıran her türden argümanın temelsiz, yanlış ve keyfi olduğunu

yaşanan kriz sosyal dünyada yaşanan krizin bir

yavaş yavaş öğrendiği geniş tarihî bir öğrenme

yansıması, burada şirket elitleri ve onların devletteki

sürecinin sonucudur. Hayvan özgürlüğü insanlığın son

uşaklarının iktidarı merkezileştirip zenginliği tekelleştirdiler, demokratik kurumları yıkıp muhalefet

iki yüz yıl içerisinde gerçekleştirdiği en ilerici etik ve ilerici gelişmeler üzerinde yükselir ve onları mantıksal

edenlere karşı gaddar ve şiddet dolu bir savaş açtılar.

sonuçlarına taşır. Hak, eşitlik ve şiddete başvurmama

Doğanın ve hayvanların şirketler tarafından yıkıma

gibi mücadelelerini bir sonraki adımına, insancılığın

uğratılması, hiyerarşik ve asimetrik toplumsal ilişkilerle, kapitalistlerin politik, yasal ve askeri sistemi toplumu,

ahlaki ve yasal yapay sınırlarının ötesine türcülüğün de dahil olduğu bütün önyargılara ve hiyerarşilere meydan

doğayı ve biyoçeşitliliği sömürgeleştirme amacı taşıdığı

okumak amacıyla taşımaktadır.

bir şekilde yönetmesiyle mümkün bir hâl alıyor. Hayvan ve dünya sömürüsü, toplumsal sorunlardan kaynaklandığı ya da onlarla ilgisi olduğu için toplumsal çözümler gerektiriyorlar.

Ama sosyal, politik ve ekonomik değişimler, insan kimliğinde insanların dünyaya ait olduğu ama dünyanın insanlara ait olmadığını idrak ettikleri türden bir Kopernik Devrimi yaşadıkları derin etik psikolojik

Kapitalist toplumların sofistike sosyal, ekonomik, politik ve tarihî bir analizini ortaya koyamadığı ve toplumun

değişimler yaşanmadan hayata geçirilemezler. Veganlar ve hayvan özgürlükçüleri; hakları, demokratik

bir sektöründe reformlar yaparak hayvanların acısını

bilinçliliği, psikolojik büyümeyi ve biyolojik bağımlılığa

ortadan kaldırmaya çalıştığı için, hayvanları savunma

yönelik

hareketinin çoğunluğu, Sol’un kendisine yönelttiği; reformist, tek konu odaklı bir hareket olduğu ve

görülmemiş bir seviyeye taşıma potansiyeline sahipler. Dahası, hayvan özgürlüğü, şirket tarımına, ilaç devlerine

taleplerinin –potansiyel olarak hayvan özgürlüğünün

ve

hayvan sömürüsüne dayanan bir toplumu ve ekonomiyi tehdit ettiği noktada radikal olarak görülse

ekonomisinin büyük sektörlerine meydan okuyor.

de- bütün yaşamı ve dünyayı çıkar sağlama, büyüme, tahakküm ve artırma amacıyla sömüren küresel bir sistem içerisine dahil olmaktan başka bir derdi olmadığı şeklindeki eleştirisi doğrudur.

bir

farkındalığı

tedarikçilerine

tarihte

saldırırarak

önceden

kapitalist

örneği

büyüme

Sömürüden, eşitsizlikten ve adaletsizlikten şikayet eden, ekolojik

sürdürülebilirliği

savunan,

sosyal

analize

yönelik holistik modellerin savunuculuğunu yapan Sol hareketlere hayvan özgürlüğünün meydan okuması, Sol’un insan ve hayvan özgürlüğü arasındaki karşılıklı

Yeni köle ekonomisine saldırarak hayvan özgürlüğü

derin ilişkileri idrak etmesi yönündedir. Bir türün diğer

hareketi küresel kapital için bir tehdit oluşturuyor; kendi başına devrimci bir güç değil, ama “küçük

türlerin sırtından kurtuluşa ulaşması bir özgürlük hareketinin bütün etik ilkelerine zarar verir. Hayvan

burjuva” etiketiyle işi bağlamak da zor. Dünya çapında

özgürlüğü Sol’un etik bir bakış içerisinde büyük bir

büyüme ve yayılmalarına, kapital mantığına ve bir çok

adım atmak için insancılığın konforlu sınırlarını aşması,

köle ticaretine karşı –et, süt, yumurta; üretme ve dirikesim; deri ve kürk; “eğlence sektörü” ve diğerleri-

ve böylece ahlâki çıtayı akıl ve dil sahibi olmaktan öznellik ve duygu sahibi olmaya yükseltmesini talep

hayvan özgürlükçüleri “eko-terörist” damgasını yemek

ediyor. Ekolojiyle yaşanan yüzleşmeler derinleşip Solcu

ve son on yıl içerisinde herkese uygulanan ağır bir

teori ve kuramı zengileştirdiği gibi aynı şeyin hayvan

devlet baskısı pahasına kapitalizme ciddi bir tehdit oluşturuyorlar.

özgürlüğü ile de olması gerek. Hayvan özgürlüğü mücadelesi bütün insanların alışkanlıklarında,

Genel olarak bakarsak, hayvan özgürlüğü; avcı ve patolojik bir insancılıktan, kökleri hayata hürmet duymaya ve toplumu doğayla ve biyoçeşitlikle

eylemlerinde, değerlerinde ve kafa yapılarında radikal değişimler

gerektiriyor;

çünkü

hayvan

özgürlüğü

sömürü pratikler üzerinde yükselen toplumsal kurumların ve ekonomik sistemlerinde de temelinden


10 yeniden yapılandırılmasını gerektiriyor. Hayvan özgürlüğü demokrasi ve ekoloji için yeterli bir koşul

olarak yanlış ve ahlâken iğrenç yalanlarını da-. Böyle bir hareket devletin, medyanın ve küresel şirketlerin

değil, ama bir çok nedenden ötürü ekolojik, sosyal,

büyüyen

kültürel ve psikolojik değişim için gerekli bir koşuldur. Hayvan haklarını savunanlar hayvanlarla merhamet ve

toplumun her katmanında demokratikleşmeyi savunmak için ters yüz etmeli. Ancak bu şekilde

şefkate dayanan ilişkiler kurulmasını savunuyor, ama bu

toplum doğal dünyayla ve diğer türlerle uyum

insanların

içerisinde yeniden oluşturulabilir.

dünya

ve

politik

görüşleri

kapitalist,

sömürüyü savunan, ırkçı, cinsiyet ayrımcısı veya başka psikolojik yanlışları destekler bir tarzda olabilir. Kapitalist devlet ve ekonomiyi eleştirmekten uzak oldukları için derinlere kök salması ve sağlamlaşması gereken daha geniş bir eleştirel bilinçlilikten de uzak kalıyorlar. Solcuların nadiren kendi türcülüklerini kabul etmesi gibi, bir çok hayvan hakları savunucusu da kapitalist ve devletçi ideolojileri yeniden üretiyor. İnsan/hayvan

özgürlüğü

hareketlerinin

birbiriden

öğreneceği çok şey var, hiç bir hareket diğeri olmadan amaçlarına ulaşamaz. Bu gerçekten tek bir mücadele, tek bir kavga. İnsan/hayvan özgürlüğü denkleminin her iki yanında da daha geniş vizyonlara ve politikalara ciddi bir ihtiyaç var, yeni diyalog, öğrenme, ve stratejik birliklere gereksinim duyuluyor. Gerçek bir devrimci sosyal teori ve hareket sadece tek bir türün üyelerini özgürlüğüne kavuşturmaz, bütün türleri ve dünyayı özgürlüğüne kavuşturur. Adını taşımaya lâyık bir devrimci hareket ; ilk tarım toplumlarında görülen çiftçilik pratiklerinin özünde görüldüğü

gibi

hiyerarşi

ve

tahakkümün

kadim

kavramsal köklerini kavrayacak ve araçsalcılığı ve hiyerarşik düşünceyi ve kurumları yenerek yeni bir etik (ekoloji

ve hayvan

özgürlüğü)ve

doğa

politikası

oluşturabilecektir. Kapitalizmin uyuşmazlığını insanlığın en derin değerleri ve amaçlarıyla kavrayabilecektir. Demokratik, liberter sosyalist ve anarşist gelenekler üzerinde yükselebilecektir. Radikal yeşil, feminist ve yerli mücadelelerini bir araya getirecektir. Hayvan,

insan

ve

dünya

özgürlüklerini

küresel

kapitalizme ve her türden tahakküme karşı topyekûn özgürlük mücadelesişeklinde birbirine katacaktır. Bu mücadele, insanların hayvanlar ve dünya üzerindeki tahakkümü dahil, bütün asimetrik iktidar ilişkilerini ve hiyerarşi yapılarını bozmak zorunda. Bütün önyargı ve ayrımcılık biçimlerini yok etmek zorunda.- sadece ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı, homofobi ve engelli olmamak değil, türcülük ve insancılıkla ilgili bilimsel

iktidarını

merkezîlikten

uzaklaşma

ve

Toplumsal bir hareket olarak olgunlaşırken, hayvan haklarını savunanlar “ toplumsal adalet”in sınırlı bir politik kavram olduğunu ve bütün türler özgür kalana dek hiç bir türün özgür olmadığını hatırlamamızı sağlıyor. Geleceğin sloganı “ biz tek bir ırkız, insan ırkıyız

olmamalı;

“bizler

tek

biyotoplumuz… Gaia toplumu” olmalı. Çeviri: CemC

bir

toplumuz,


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.