Ekoyapı Yapı ve Yerleşimler Dergisi 31. Sayı

Page 1

HAZİRAN ÖZEL, 2016

YIL 6 - SAYI 31 / 10 TL

KONFERANSI Konuk Mimar

STEFANO BOERI

ÇINKO GEZEGENİ KORUYAN

METAL

Karaya Oturan Gemi

Earthship’s Karagemileri

Kıimin İçin Bu Mega Projeler?

YEŞIL YAPILAŞMADA KENTSEL DÖNÜŞÜM FIRSATI

CİHAN BAYSAL

Yapı ve Yerleşimler Dergisi


*

Beyaz EPS’ye göre % 20 daha fazla ısı yalıtımı sağlar.


austrotherm.com.tr




8

34

38

113

124

130 128

İÇİNDEKİLER

4

Haziran Özel 2016, 31.Sayı

8 HABERİNİZ VAR MI? TOP 10

30

Babil’in Asma Bahçeleri, Keops Piramidi, İskenderiye Feneri… Dünya’nın 7 harikasına çocukluğumuzda dahi derslerde ve ansiklopedilerde okuduğumuzdan hepimiz aşinayız. “Neden mimarinin de harikaları listelemeyelim ki?” dedik ve dünyanın en ünlü mimarlarına ilham veren ve ziyaretçilerini kendine hayran bırakan bu dünya miraslarını konu etmeyi yerinde bulduk Yaklaşan tatil sezonu, aklımıza bu harikalardan birini gezme fikrini de filizlendiriyor tabi…

38

DOSYA

YEŞİL RAPİDO “2. YEŞİL BİNALAR & ÖTESİ” “YEŞİL YAPILAŞMADA KENTSEL DÖNÜŞÜM FIRSATI” KONFERANSI Konuk Mimar: Stefano BOERI

90 KİMİN İÇİN BU

MEGA-PROJELER?

CİHAN UZUNÇARŞILI BAYSAL

96

PROJE MARKA

118

MİMARİ BAKIŞ

PAB MİMARLIK ALİ ERAY, PINAR GÖKBAYRAK, BURÇİN YILDIRIM RSG İÇ MİMARLIK SEMİH GÜVEN TAGO MİMARLIK GÖKHAN AKTAN ALTUĞ


46

70

95 72 178

140

146

162

Reklam İndeksi AUSTROTHERM ÖN KAPAK İÇI - 1

GREENOX 28-29

ADDO 15

KALE 133

MALZEME/ YÖNTEM/ UYGULAMA

AGT 75

KİLSAN 9

ÇİNKO GEZEGENİ KORUYAN METAL

AKÇANSA ARKA KAPAK İÇI

LİBART 137

ASPEN 17, 23, 27

MIR ARENA 159

BAUMIT 21

MOYAP 37

BELENCO 109

ORKA 25

BRAAS 11

OYAK BETON 116-117

BTM 99

RHEINZINK 145

BÜROTIME 67

SAPA 89

ÇUHADAROĞLU 19

SERANİT GRUP 2-3

DALSAN 53

SILVERLINE 45

DÖRKEN ARKA KAPAK

ŞİŞECAM 7, 57,85

EAE 79

TAYF 49

EKOBORD 13

THYSSENKRUPP 139

138

İNOVASYON

142

156

160

5

SEKTÖRDEN / RÖPORTAJ SILVERLINE MEHMET AYGÜL SIRA DIŞI YAŞAM ALANLARI DOĞANIN BİR PARÇASI GİBİ; KARAYA OTURAN GEMİ EARTHSHIP’S - KARAGEMİLERİ

GARDENSA 87

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


E KO LO J İ K YA P I V E Y E R L E Ş İ M L E R D E R G İ S İ

İMTIYAZ SAHIBI Sevda Yayla Libadiye Cad. Bakü Sok. No:3 Daire:2 Ataşehir, İSTANBUL 0216 291 2520 SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Eren Cerciz GENEL YAYIN YÖNETMENİ Neşe Jones EDİTÖRLER Esra Baykara Ezgi Beyazıt DOSYA EDİTÖRÜ Seda Nur Çınar REKLAM SATIŞ Deniz Yılmaz Ayfer Ayyüce Pelin Öztürk Esin İnce WEB EDİTÖRÜ Gülşah Karakaya GÖRSEL TASARIM Nilsu Canberk

6

REKLAM REZERVASYON bilgi@ekoyapidergisi.org 0216 2912520 HABER MERKEZİ haber@ekoyapidergisi.org 0216 2912520 FOTOĞRAF Can Görkem Halıcıoğlu ÇEVİRİ Halil Yiğit Beyoğlu (İngilizce - Türkçe Çeviri) Vural Berkehan Beyazıt (Türkçe - İngilizce) YURTDIŞI TEMSILCISI Steven Alan Richard Jones KAPAK GÖRSELİ NEW POWER STATION Binası /Azerbeycan, Bakü / Erginoğlu & Çalışlar YAYINCI ,TASARIM VE YAYINA HAZIRLIK Grapido Yayıncılık ve İletişim Hizmetleri Libadiye Cad. Bakü Sok. No:3/1 Daire:3 Ataşehir, İSTANBUL www.ekoyapidergisi.org BASKI Gezegen Basım San. ve Tic. Ltd. Şti. 100. Yıl Mah. Matbaacılar Sit. 2. Cad. No:202/A Bağcılar/İstanbul Tel: 0212 325 71 25 Fax: 0212 325 61 99 Sertifika No:12002 YAYIN TÜRÜ Yerel Süreli - İki ayda bir yayınlanır. Dergide yayınlanan yazı ve fotoğrafların yayıncı izni alınmadan ve kaynak belirtmeden kısmen veya tamamı alınamaz. Dergide yayınlanan yazılardan yazarlar, reklamlardaki haksız rekabet ve yanıltıcı unsurlardan reklam veren sorumludur.

Haziran Özel 2016, 31.Sayı

editör’den

ISSN NO 2146 - 9636

“2050 yılında nüfusun önemli bir kısmı şehirlerde yaşıyor olacak. Sürekli tüket yok et döngüsüyle sürdürülebilir bir hayat mümkün olmayacak. Bu nedenle mimarlar, yerel yöneticiler, politikacılar olarak bu sorunu görmezden gelemeyiz. STEFANO BOERI Boeri’nin söylemini destekleyen bir gerçek olan dünya nüfusunun büyümeye devam ediyor olması ve 2050 yılına gelindiğinde nüfusun 10 milyarı bulacağı öngörüsü bir çok araştırma ile ortaya konmakta. 10 milyar nüfus bir yana bu nüfusun %70’inin şehirlerde yaşacak olması önümüzdeki yıllarda dünya geleceğinin şehirlerde şekilleneceğini gözler önüne seriyor... Gelecek şehirlerde şekillenirken bu sadece nüfus boyutuyla olmayacak elbette, Kerem Alkin işin ekonomik boyunun ne denli önemli olduğunun altını, “Dünya ekonomisinde ülkeler bazında büyüme, kalkınma ve katma değer üretiminden çok, dünyadaki 30 seçkin şehrin katma değer üretiminde öne çıktığı görülüyor. Bu nedenle 21.yüzyıl ülkeler arası rekabettense şehirler arası rekabetin öne çıkacağı bir dönem olarak ifade edilebilir.” sözleriyle çiziyor. Kentleri canlı bir organizmaya benzeten Ece Ceylan Baba; kentlerinde tıpkı bir insan gibi doğan, büyüyen, gelişen ve yaşayan, çağın gereksinimlerine göre sürekli değişimler ve dönüşümler geçiren organizmalar olarak tanımlıyor. Peki sürekli değişime uğrayan ve değişen ihtiyaçlara cevap vermek zorunda olan şehirlerimizi daha “mutlu yaşanabilir” ve “sürdürülebilir” hale getirebiliriz? Kentlerde yaşayanlar ve yaşamak zorunda olanlar bilir, bu soruların cevabı öyle kolay verilebilir cinsten değil. Çünkü konu çok bilinmeyenli denklem gibi... Biz bu gerçeğin farkında olarak soruların cevabını “Yeşil Yapılaşmada Kentsel Dönüşüm Fırsatı” ana temasıyla düzenlediğimiz Yeşil Rapido 2.Yeşil Binalar ve Ötesi Konferansı’nda aradık. Odağımız ise; ülkemizde 2012 yılında kanunlaşan, asıl amacı deprem riski altındaki alanların dönüştürülmesi olan, halk arasında ‘Kentsel Dönüşüm Yasası’ olarak bilinen sürecin bir fırsat olarak değerlendirilmesi idi. Aradan geçen dört yılda yazık ki zaman zaman rant kavgalarına dönen bu süreç bir türlü kentlerin ve kentlinin hak ettiği uygulamalara sahne olamadı. Peki bundan sonrası için neler yapılabilir? Birbirinden değerli Yeşil Rapido konuşmacıları ve panelistleri, kendi persfektiflerinden Kentsel Dönüşüm Sürecinde bugüne kadar ki uygulamaları ve bundan sonra neler yapılması gerektiğini konusundaki görüşlerini aktardılar. Tüm gün süren Yeşil Rapido Konferansı’nın sunum ve panellerini konferansımıza katılamayan okurlarımız için sayfalarımızda derledik. Belki soruların tüm cevaplarını bu sayfalarda bulamayacaksınız; ama eminiz ki her birimize ayrı ayrı ilham verecek çözüm önerileriyle karşılacaksınız. Yeşil Rapido konferanslarında yurt dışından, özellikle sürdürülebilir mimari konusunda dünya çapında tanınmış bir mimarı konuk konuşmacı olarak ağırlamayı gelenek haline getirdik. Bu sene ki konuk mimarımız ise; dünyada Dikey Orman’ın yaratıcısı olarak tanınan İtalyan mimar Stefani Boeri oldu. Boeri, Milano’daki Bosco Verticale (Vertical Forest) projesiyle tamamen ağaçlarla çevrili bir kule inşa etme serüvenini bizlerle paylaştı. Ayrıca Boeri’nin aynı isimli kitabını, AGT sponsorluğunda Türkçe’ye çevirerek dinleyicilerimize hediye ettik. Biz bir yayın olarak sorumluluğumuzun farkındayız, bu farkındalığı hayata geçirdiğimiz projeler ile ortaya koymaya çalışıyoruz. Her zaman söylediğimiz gibi ‘belki dünyayı değiştiremeyiz ama değiştirecek olanlara ilham verebiliriz’. Umuyoruz ki birilerine ilham verebilmişizdir... Yazımızın sonunda burada isimlerini sayamacağımız kadar çok olan, ancak dergimizi incelediğinizde fark edeceğiniz tüm işbirlikçilerimize teşekkür ediyor, keyifli okumalar diliyoruz...


ŞEFFAF GÖRÜNÜM, DÜŞÜK YANSITMA İLE BULUŞTU Şişecam Temperlenebilir Solar Low-E Cam, yüksek ışık geçirgenliği ile daha aydınlık iç mekanlar yaratır. Düşük yansıtma özelliği ile manzarayı doğal gerçekliğinde gösterir. Isı ve güneş kontrolünün yanı sıra temperlenebilme özelliği ile emniyet ihtiyacını karşılar.

444 9 872 sisecamduzcam.com sisecamduzcam


haberiniz var mı?

‘LONDRA İNTERNET MÜZESİ YARIŞMASI’NIN KAZANANLARI AÇIKLANDI Mimari Yarışma organizatörleri Bee Breeders “Londra İnternet Müzesi Yarışması”nın kazananlarını açıkladı. Bu spekülatif proje mimarları, “tarihsel açıdan derin, tipolojik olarak benzersiz - İnternet” temalı bir müze tasarlamaya davet etti. Mimarlara eski Büyük Doğu Tren Terminal binasında bir yer belirlendi ve “ziyaretçilere hem internet geçmişiyle ilişki kurduracak hem de onlara geleceğin imkanlarını açacak” bir mekan oluşturma görevi verildi. Gönderimler çok çeşitli yaklaşımlarda oldu ve ödüller, tipik ve emsalleri olmayan, interneti çağrıştıran projelere verildi. Birincilik Ödülü: 404: NOT FOUND / Shaun McCallum and Aleksandra Belitskaja 404: NOT FOUND projesinde, mimarinin geleneksel, sanatsal doğasının yerine internet kullanıcılarının yararına olabilecek kriterler ön planda tutuldu. Özel olarak geliştirilmiş bir uygulama kullanıldı ve böylece ziyaretçiler; itme, çekme, dilim, renk ve malzeme seçimi gibi araçlarla müzenin bloklarını kendileri oluşturabilecekler. 8 8

İkincilik Ödülü: Transistor / Ryan Anthony Ball “Mimaride çağdaş dijital söylemlere kayıtsızlık” teması ile tasarlanan ve jüri tarafından övülen Transistör, internet tarihi ve bileşenlerinin işlevselliğinin yanı sıra tarihsel bağlamından ilham alıyor. Müze, nakliye altyapısının sanayi bölgesinde konumlandığı için içi raylı sistem araba anahtarları ve bilgisayarın en temel unsuru olan transistör anahtarını dikkate alarak tasarlanmış. Müzenin farklı doğrusal dolaşımı, adeta transistörün bilgi dolaşımını sıralaması gibi özel ve kasıtlı olarak planlanan değişim noktalarıyla sıralanmış... Üçüncülük Ödülü: Unlimited Possibilities / Michal Daniszewski Üçüncülük Ödülü, bir dijital anıt olarak internet müzesinin kendi ifadesini anlatan “Sınırsız Olanaklar” projesine verildi. İnternetin fiziksel göstergesini oluşturmaya çalışılan proje, parçanın çok yüzlü yapısını çeşitli desen ve şekiller haline dönüştüren bir hologram yansıtıyor. Bulunduğu yerde tek başına bir anıt gibi konumlanan müzenin büyük bir bölümü toprağın altında yer alıyor. Müzenin içindeki boşluklar ise belirli cihazlar aracılığıyla internete bağlanmak için organize edilmiş.q Haziran Özel 2016, 31. Sayı


ÇEVRE GÜNÜ

Çocuk yaşken eğilir.

Kalıcı bir çevre bilinci oluşturmak için çocuklara doğa sevgisini ve sorumluluğunu aşılamalıyız.

kertenkele

DÜNYA

5 HAZİRAN

0212 206 5 206 | www.kilsan.com


haberiniz var mı? 10

SARI IŞIK: KENTSEL DÖNÜŞÜME HAZIRLAN REHBERİ Kentsel dönüşüm sürecindeki vatandaşları, başta mimari ve teknik olmak üzere, karşılaşacakları temel konu başlıkları hakkında ayrıntılı olarak bilgilendirmek amacıyla İstanbul Serbest Mimarlar Derneği (İstanbulSMD) ve Türk Ytong işbirliğinde hazırlanan “SARI IŞIK: KENTSEL DÖNÜŞÜME HAZIRLAN” Projesi, Kadıköy pilot bölge çalışması ile başladı. Çalışma kapsamında yayınlanan ve vatandaşlara ücretsiz olarak dağıtılacak olan 97 sayfalık SARI IŞIK: KENTSEL DÖNÜŞÜME HAZIRLAN Rehberi, toplam 15 yıllık bir süreçte riskli yapı stasündeki yaklaşık 12 bin binanın yenileneceği Kadıköy’de yaşayan vatandaşlardan alınan Haziran Özel 2016, 31. Sayı

görüşler ışığında hazırlandı. İstanbulSMD üyesi mimarların ve konusunda uzman teknik insanların katkılarıyla hazırlanan rehberin tüm içeriğine www.kentseldonusumehazirlan.com internet sitesinden de ulaşmak mümkün. Kentsel dönüşümün tanımından, ilgili kanunlara, sürece dahil olan kamu ve özel sektör temsilcilerinin görev ve sorumluluklarından, projelendirme, sözleşme aşamalarına kadar kentsel dönüşüm sürecinin tüm aşamalarını özetleyen SARI IŞIK: KENTSEL DÖNÜŞÜME HAZIRLAN rehberi, kritik karar noktaları için vatandaşları hakları ve sorumlulukları konusunda önceden bilgilendiriyor.q



Sektörel Gündem

Türkiye’de inşaat sektörünün gelişmesiyle birlikte nitelikli yapıların önem kazanması, gerekliliklerin ve günlük rutinlerin değişime uğramasına yol açtı. Konvansiyonel sistemlerden ‘enerji saving’ odaklı teknolojik sistemlere geçiş, akıllı bina sektöründe de rekabeti beraberinde getirdi. 12 12

BERKER BY HAGER; TASARIM GÜCÜNÜ ENDÜSTRIYEL ALTYAPI ILE DESTEKLIYOR Ofis ve fabrika binalarına özel uygulamalara yönelen Berker by HaGer; mesai saatlerine göre aydınlatma yönetimi, doğal ışık kaynağının ölçümlenerek aydınlatmanın ayarlanması, lojik sensörler yardımıyla kimsenin olmadığı alanlarda aydınlatmanın kapatılması ve bu kontrollerin online & mobil sistemlerden takip edilmesi ile yüksek enerji tasarrufu sağlarken bina yönetimini de kolaylaştırıyor. Enerji takip sistemleri, faturalandırma, deprem, yangın v.s gibi afet durumlarında özel senaryoların yanı sıra güvenlik düzenlemeleri ile de dikkat çekiyor.

geçiş, akıllı bina sektöründe de rekabeti beraberinde getirdi. Berker by Hager, yaşanan bu değişimi önceden tahlil edip uygulamaya geçebilmek amacıyla ürün ve çözümlerin yanı sıra proje danışmanlık hizmetleri ile özellikle kompleks yapılarda güvenlik, konfor ve enerji tasarrufu alanında iş birlikleri geliştiriyor. Berker by Hager, Türkiye ofisiyle aynı zamanda KNX resmi eğitim merkezi olarak hizmet veriyor.

Odadan çıkıldığı zaman otel yönetim sistemi sayesinde fonksiyonların otomatik durdurulması, check-in yapıldığı anda housekeeping isteği oluşması ve bütün bu fonksiyonların resepsiyona bilgi olarak gitmesi gibi yönetimsel kolaylıklar da sunuyor. Berker by Hager, müşteri bilgilerini, yemek siparişlerini, SPA ve diğer tüm ihtiyaçlarını yönetebilen aplikasyonu ile otelcilikte de yeni bir dönemi başlatmaya hazırlanıyor.

Otelde konaklayan müşteri isteklerini hatırlayan sistem…

Berker by Hager, isteğe göre şekillenen çözümlerle projelerin geliştirici paydaşı oluyor…

AVM, havalimanı, ofis projelerinde otomasyon odaklı sistemler geliştiren Berker by otellere yönelik geliştirdiği sistemde otelde konaklayan misafirin iklimlendirme ve aydınlatma değerlerini kayıt altına alarak bir sonraki konaklamada yine aynı değerleri hatırlayarak uyguluyor ve ‘hoşgeldiniz’ senaryosu ile müşteriyi odada ismiyle karşılamak gibi ayrıcalıklar sunuyor.

Yıllık cirosunun %7’sini Ar-Ge’ye ayıran Berker by Hager, yenilikçi ürünleri ile German Design, Reddot, IF Design Award, Good Design Award gibi ödüllerin sahibi oluyor. Berker by Hager, 2008 yılında giriş yaptığı Türkiye pazarında ortalama 30 bin eve akıllı bina teknolojisi ile girdi, bu dönemde sektörü iyi analiz edip hizmet ve servis altyapısındaki eksiklikleri fark eden Berker by Hager, müşterilerin teknolojiye yönelik endişelerini gidererek satış sonrası hizmetler ile servis yapılandırmasına gitti.q

Türkiye’de inşaat sektörünün gelişmesiyle birlikte nitelikli yapıların önem kazanması, gerekliliklerin ve günlük rutinlerin değişime uğramasına yol açtı. Konvansiyonel sistemlerden ‘enerji saving’ odaklı teknolojik sistemlere Haziran Özel 2016, 31. Sayı



Sektörel Gündem

ŞEFFAFLIĞI VE YALINLIĞI VURGULAYAN CAM OFIS DEKORASYONLARINDA…. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte sadeleşen ve modern çizgilerle yorumlanan ofislerde yalınlığı simgeleyen cam tasarımlar ön plana çıkmaya başladı. Dekorasyonda şeffaflık katkısı ve estetik görünümü ile sıklıkla tercih edilen cam, Addo Furniture’ın Bridge koleksiyonu ile ofis tasarımına uyarlandı. Tasarımcı Sezgin Aksu’nun köprünün bağlayıcılığından yola çıkarak tasarladığı özel üretim ayaklar, cam tablanın estetik ve saf duruşu ile birleşti.

14

Şeffaflığı, saflığı ve yalınlığı vurgulayan cam, aksesuarlarda ve farklı formlarda kullanılmasından sonra ofis dekorasyonunda da tercih edilmeye başlandı. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte sadeleşen ve modern çizgilerle yorumlanan ofislerde yalınlığı simgeleyen cam tasarımlar ön plana çıkmaya başladı. Yenilikçi ofis tasarımlarıyla dikkat çeken Addo Furniture, Sezgin Aksu tasarımı yeni serisi Bridge’de camın sadeliğini modernizme uyarlayarak ofislere taşıdı.

Kullanım kolaylığı sağlayan özel cam tabla Özel üretim Bridge ayaklara oturtulan cam tabla, çizilmeyen, kirlenmeyen ve matlaşmayan yapısıyla ofis dekorasyonuna tam uyum sağlıyor. İstenilen renkte üretilebilen cam, projelerin dinamiklerine uyumlu hale getirilebiliyor. İletişimi, dengeyi ve bilgi paylaşımını vurgulayan Bridge serisi... Günümüzün ofis trendlerini Milano’daki ofisi Aksu/Suardi ile başarılı tasarımlara imza atan tasarımcı Sezgin Aksu, Bridge koleksiyonun tasarım aşamasında iş hayatındaki dengeyi temsilen, insanları birbirine bağlayan, yeni ilişkiler kuran, bilgi paylaşımı sağlayan ve bağlanma duygusunu en doğru tanımlayan ‘köprü’den esinlendi. Bridge serisi, günümüz iş dünyasının dinamik düzenine ayak uyduran, ahşap, deri ve camın birlikte kullanımıyla farklı kombinasyonların uyumunu vurgulayan, karakteristik formu ile net duruşu simgeleyen bir tasarımın ürünü...q Haziran Özel 2016, 31. Sayı



Sektörel Gündem

KAT MEKATRONIK FABRIKASI’NDA ASPEN ÜRÜNLERI TERCIH EDILDI Tasarım Koordinatörü Mimar Atıl Beçin tarafından, projenin iç mekan tasarımında, öncelikle ferah ve akustik konfor düzeyi yüksek bir alan yaratmak hedeflendi. Bu bağlamda, Integra lineer ve perfore metal tavanların sürekliğinden faydalanıldı.

16

Araştırma, tasarım ve üretim hizmeti veren Kat Mekatronik Fabrikası ve Genel Müdürlük binası, tüm süreçlerin verimli şekilde işlemesini sağlayacak bir anlayışla dizayn edildi. Projenin tasarım, yönetim ve imalatı Oğuz Bayazıt Mimarlık tarafından gerçekleştirildi. Tasarım Koordinatörü Mimar Atıl Beçin tarafından, projenin iç mekan tasarımında, öncelikle ferah ve akustik konfor düzeyi yüksek bir alan yaratmak hedeflendi. Bu bağlamda, Integra lineer ve perfore metal tavanların sürekliğinden faydalanıldı. Diversa cam bölme duvarlar da hedeflenen tasarım kriterlerini yakalayabilmek için özellikle tercih edildi. Koridorlarda estetik ve görsel uyum arayışını kalite ve işlevsellik gereksinimi ile birleştiren Lumuner aydınlatma sistemleri, taşyünü tavanla entegre olarak kullanıldı. Projede Targa yükseltilmiş döşeme sistemleri ile kablo ve tesisat görüntüsünden uzak, sade ve estetik bir görüntüye kavuştu. Aynı zamanda her türlü yenileme ve yerleşim planı uygulamalarına imkan veren bir yapı sağlandı. Yönetici odalarında Sepia Gril ahşap asma tavan sistemleri tercih edildi. Görsel olarak lineer bir görüntü sağlanmasının yanı sıra odanın akustik konforu da sağlanmış oldu.

Haziran Özel 2016, 31. Sayı

Yapı, özünde üretim odaklı bir yatırım grubuna sunulmuş basit kurguların, yüksek kaliteli yapı elemanları ve doğru detaylarla hayata geçirilmesinden ibaret. Her yapının bir işletme olduğunu da unutmadan, mimari senaryo geri dönüşümü destekleyen bir altyapıyla geliştirildi. Gri su kullanımı, üretimde ortaya çıkan ısının diğer ihtiyaçlar için kullanılması, otomasyonla kontrol altında tutulan enerji tüketimi gibi akıllı bina yatırımları da yapıldı.q Proje Künyesi

Tasarım Ekibi: Atıl Beçin, Bilge Şan Özbilen, Dilara Has, Özge Mermer, Candaş Salman, Burçin Arıcı, İrem Saka Uslu Proje Yapım Yönetim Ekibi: Erdoğan Özzaim, Murat Erdoğan, Ayşe Oral, Özlem Pepeç, Gönül Dereli Gaygusuz, Erçağ Patırdı, Yakup Akça, Koray Tütüncü, Ertuğrul Yılmaz Proje Başlangıç Tarihi: Şubat 2013 Uygulamaların Bitiş Tarihi: Aralık 2015 İşveren: KAT Mekatronik Muhendisliği Tic. Ltd. Sti. Ölçek: 25.000 m² Çözüm ortakları Statik: Parlar Mühendislik Müşavirlik Ltd. Şti. Mekanik: Turbo Mühendislik Mak. San Tic. A.Ş. Elektrik: 3A Mühendislik Proje Taah. Müşavirlik San. Tic. Ltd. Şti. Fotoğraflar: Gürkan Akay



Sektörel Gündem

DOĞAYA UYUMLU YAPILAR YARINLARIMIZI ŞEKILLENDIRECEK Özellikle bina giydirmelerinde doğru malzeme ile sağlanabilecek doğru yalıtım ile enerji kaybı direkt olarak en aza indirgenebilir. Bugün sürdürülebilir, yeşil, çevre dostu olarak adlandırılan doğayla uyumlu yapılar, arazi seçiminden başlayarak yaşam alanları oluşumuna kadar geçen süreç değerlendirildiğinde iyi tasarlanması gereken bir bütünün parçaları olarak tanımlanabilir. Sosyal ve çevresel sorumluluk anlayışıyla tasarlanan Yeşil binalar, bulunduğu yere özgü koşullara uygun, ihtiyacı kadar tüketen, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş, doğal ve atık üretmeyen malzemelerin kullanıldığı katılımı teşvik eden, ekosistemlere duyarlı yapılar olarak tarif edilebilir.

18

Enerji verimliliği için bina giydirme çözümleri çok önemli Dünya’da desteklenen ve geleceği şekillendireceği öngörülen yeşil binalarda yapılaşmada kullanılan malzemeler de çok önemlidir. Çuhadaroğlu Ar-Ge yatırımlarını bu konuda yoğunlaştırmakta ve son 10 yıldır sürdüren, enerji verimliliği gibi yapılaşmada doğru malzemeler kullanılarak sağlanabilecek teknolojiler geliştirmektedir. Özellikle bina giydirmelerinde doğru malzeme ile sağlanabilecek doğru yalıtım ile enerji kaybı direkt olarak en aza indirgenebilir ve yeşil bina teknolojilerinin ilerlemesi için en önemli konu olan enerji kullanımı doğru ve nitelikli çözümlerle şekillenebilir. Çuhadaroğlu LEED ve BREEAM sertifikasyon süreçlerinde ilgili belgeleri alan projelerde alüminyum profil sistemleriyle yer alıyor. İlgili sertifikalar yalnızla ürünlere tek tek verilmiyor. Ancak yapı hafriyat toprağının değerlendirilmesinden yağmur suyu ve atık suyun kazanılHaziran Özel 2016, 31. Sayı

masına, uçucu madde içeren bileşenler kullanılmasından yapıya alınan taze havaya kadar pek çok kriter değerlendirilmeye alınıyor. Tüm bunlar değerlendirildiğinde alüminyumun geri dönüşümü mümkün bir malzeme olması yarışa diğer bazı malzemelerden önce başlamasını sağlıyor. Bu noktada ürünlerin asgari mesafelerden taşınarak uygulanması, geri dönüştürülmüş hammadde içermesi, yapının ömrünün tamamlandığında bertaraf edilmesi ya da geri dönüşüme tabi tutulabilmesi anlamında alüminyum çok yeterli parametreler veriyor. Bununla birlikte kullanılan yüzey işlem malzemelerin toksik madde içermemesi, üretim yapılan tesisin yeterli altyapıya haiz çevre değerlerine saygılı üretim yapması da ayrıca önemli kriterler arasında yer alıyor. Yapının bu sertifikasyon süreçlerinde tanımlanan yalıtım performansları sağlaması da ayrıca Çuhadaroğlu uzmanlarının yaptığı detaylandırma ve ısı hesapları ile teyid ediliyor. Yeşil yapılaşma bir sosyal sorumluluktur Çuhadaroğlu Grup yeşil yapılaşmayı aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesi olarak görmektedir. Gelecek nesillere bırakacağımız Dünya için doğaya uyumlu yapılar ve verimli enerji kullanımı çok önemlidir. Çuhadaroğlu, yer aldığı önemli projelerde özellikle kullandığı malzemelerle doğaya uyumlu ve sürdürülebilir yeşil teknoloji destekli çalışmalarını devam ettirmektedir. Maslak 1453, Loft İncek, Bilkent ve Manisa Entegre Sağlık Kampüsleri, Kozapark, Dumankaya Ritim, Küçükçekmece Belediyesi, Ankara Müteahhitler Birliği binası, Levent 199 gibi önemli projeleri tecrübesi ve vizyonu ile şekillendirmiştir.q



Sektörel Gündem

Ahşabın Vazgeçilmez Sıcaklığı Ege Seramik’ in ahşap görünümlü yeni serilerini artık evlerin hemen hemen her köşesine taşımak mümkün. Hatta suyun etkisinden korkmadan banyo ve mutfaklara bile… Ege Seramik portföyünde yer alan ahşap görünümlü seramikler, estetik, dekoratif bir anlayışla ahşap görüntüsü ve sırlı granit malzemenin dayanıklılığını bir arada sunuyor. Kullanıldığı mekâna doğal bir zenginlik sağlayan ahşap görünümlü zeminler minimalist, modern ve vintage gibi birçok tarzla bütünleşebiliyor. Ege Seramik, yaşam alanlarının dekorasyonlarında değişiklik yapmak isteyen müşterilerine farklı seçenekler sunarak modern zamanın şıklığını ve sadeliğini mermerin güzelliği ile birleştirip Arden, Bora, Arizona, Himalaya serileri ile mekânlara taşıyor.q

20

Kale, ‘Smart Edge’ ile Çevre Dostu Çözümler Sunuyor

Tasarımdan üretime, daha az su ve daha az enerji harcayarak, yarınlara daha iyi bir dünya bırakmayı hedefleyen Kale, bu yaklaşımla hayata geçirdiği ‘Smart Edge’ lavabo serisini kullanıcıyla buluşturdu. 2015 yılının en iyi ürünü seçilerek Altın Çekül’e layık görülen Türkiye’de üretilen en ince seramik lavabo olan ‘Smart Edge’, sadece 5.5 milimetre inceliğinde ve aynı ebatlardaki normal lavabolara göre yüzde 40 daha hafif. Kale’nin ‘smart’ felsefesinden ilham alarak tasarladığı, ince formu ile hayat bulan ‘Smart Edge’ serisi, hammadde kullanımını minimize ederek doğa ile barışık bir çözüm sunuyor. Seramik sağlık gereçleri ürünlerinde kullanılan çamurun yeniden yorumlanması sayesinde doğan ‘Smart Edge’, insan sağlığına duyarlı ve çevre dostu bir ürün olarak dikkat çekiyor. ‘Smart Edge’nin yarattığı değerler; ekolojik, hafif, estetik, daha az hammadde, daha az elektrik ve daha az iş gücü olarak sıralanıyor. Beyaz, mat beyaz ve mat antrasit renklerinde üretilen ‘Smart Edge’ lavabolar; 45 cm çapındaki tezgah üzeri yuvarlak lavabonun yanı sıra, 45x45 cm kare ve 50x40 cm boyutlarındaki tezgah üzeri elips lavabo modelleriyle tüketicinin beğenisine sunuluyor. Doğaya karşı ince düşünmenin bir yansıması olan ‘Smart Edge’ üretiminde doğalgaz tasarrufu sağlamasının yanı sıra, malzeme taşınmasını da önemli ölçüde azalttığı için doğal kaynakların korunmasına katkıda bulunuyor.q

Haziran Özel 2016, 31. Sayı



Sektörel Gündem

FIBRO -MULTIFORM® TEKNOLOJISI ILE KENDINI TEKRARLAMAYAN CEPHE KAPLAMALARI... İnovasyona önem veren Fibrobeton, AR-GE çalışmaları sonucunda Türk yapı sektörüne GRC’de bir yenilik olan Fibro-Multiform®’u kazandırdı.

22 22

İnovasyona önem veren Fibrobeton, AR-GE çalışmaları sonucunda Türk yapı sektörüne GRC’de bir yenilik olan Fibro-Multiform®’u kazandırdı. Gerek kalıp teknolojileri, gerekse Fibrobeton üretim teknikleri konusunda yapılan geliştirme çalışmaları sonucunda; 3 boyutlu modelden direkt üretime uygun kalıba, Bu kalıbı kullanarak üretime, Yapılan üretimin tersine mühendislik yönetimiyle kontrolüne, Her panele özel yapı fiziği ve montaj detaylarının çalışılmasına ve üretimde istenen noktaya yerleştirilmesine, Haziran Özel 2016, 31. Sayı

Bu uygulamaları takiben montajının 3 boyutlu koordinat sistemi üzerinde montajına kadar bütün sistemin takip edilebilir, mühendislik çalışması ile çözülmesine olanak verir. Fibro-Multiform® Teknolojisi boyut, form açısından olabildiğince özgür, yapı fiziği ve montaj teknikleri açısından tüm detayları ile çözülmüş, üzerinde istenen her türlü geometrik form ve desen barındıran, organik formlu cephe kabukları için yapım olanakları ile tasarımcıların dikkatini çekiyor.q



Sektörel Gündem

YERINDE VE BIRLIKTE KENTSEL DÖNÜŞÜM Kartal Belediyesi; 2 Haziran’da “Kartal’a Yatırım Geleceğe Yatırım” temalı bir zirve gerçekleştirdi.

Kartal Belediyesi; 2 Haziran’da “Kartal’a Yatırım Geleceğe Yatırım” temalı bir zirve gerçekleştirdi. Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz’ün ev sahipliğinde, Dragos Arkeolojik Kazı Alanı’nda düzenlenen zirveye bölgedeki yatırımcılar, gayrimenkul sektörünün temsilcileri ve uzmanlar katıldı.

24 24

Zirvede, ilçede uygulamaya konulan ve Türkiye’ye örnek teşkil edebilecek ‘Dönüşümde Kartal Modeli’ anlatıldı. Kartal’ın dönüşümde dünden bugüne geldiği nokta ve geleceğin masaya yatırıldığı zirve, Anadolu yakasının merkezi olma yolunda hızla ilerleyen Kartal için yeni açılımlar, yeni fikirler ve yeni projelerin oluşmasını sağlayacak. Ekonomi ve iş dünyasının önemli isimlerini buluşturan zirvede konuşan Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz, Kartal’ın bir balıkçı kasabasından sayfiye yerine ve sanayi kentine doğru olan yolculuğunu anlattı. Dönüşümle birlikte TAK Kartal’ın ilçenin Ar-Ge çalışmasını yaptığını ve bununla birlikte SED (Sosyal Etki Değerlendirme) raporunun da ortaya çıktığını söyledi. SED Raporu ile halkın dönüşümden nasıl etkilendiği beklentilerin neler olduğu ve yerel yönetimlerin önemine değinen Öz, Kartal’ın yeni kimliğine doğru yolculuğunda arkeoloji, sanat, teknoloji ve ekolojinin 4 ayrı olgusunu anlattı. Başkan Altınok Öz, dönüşümde başarının temelinde insan olduğunu vurgulayarak, dönüşümde başarının sırrını detaylı bir şekilde katılımcılarla paylaştı.q Haziran Özel 2016, 31. Sayı



Sektörel Gündem

3. HAVALİMANI PROJESİ ARSA FİYATLARINI UÇURDU Cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımlarından biri olan ve 76 milyon 500 bin metrekarelik inşaat alanını kapsayan 3. havalimanı projesinin ilk etabının 2018 yılında hizmete açılması hedefleniyor. Durusu Gölü ve Karaburun mevkilerinde yüzde 30 ila 50 oranında artış söz konusu. Çatalca da değerlenen ilçelerden. Geçtiğimiz Ekim ayında metrekare fiyatları 1.500 TL civarında seyrederken şuan 2 bin TL’ye kadar yükseldi. Bu yükselişlerin devamı da muhtemel, talep artacak ve İstanbul genişlemeye devam edecek. ” dedi. 4 milyon kişi göç edecek

26 26

Cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımlarından biri olan ve 76 milyon 500 bin metrekarelik inşaat alanını kapsayan 3. havalimanı projesinin ilk etabının 2018 yılında hizmete açılması hedefleniyor. Karadeniz sahiline Terkos gölüne yakın Arnavutköy-Göktürk-Çatalca kavşağında 7700 hektar alanlık Akpınar ve Yeniköy köyleri arasına yapılacak havaalanı ile değerlenecek bölgeye ilgi yüksek. Son 2 yılda özellikle Arnavutköy ve Çatalca ilçelerine olan ilgi ve bu ilgiye bağlı olarak artan fiyatları değerlendiren Keller Williams Türkiye Ülke Direktörü Emre Erol; “Havalimanı çalışmaları sürerken bir yandan da raylı sistem bağlantı projesinde gerekli adımlar atılmaya başlandı. Proje bedeli toplam 4 milyar 845 milyon 600 bin TL olarak açıklanan ve 13 istasyondan oluşan metro hattı ile kent merkeziyle 3. havalimanı arasında ulaşım 30 dakika gibi kısa bir süreye inecek. Toplu ulaşım ağının gelişmesine paralel olarak bölgedeki fiyatlar da artacak. 3. havalimanı projesi konuşulmaya başlanmadan önce bölgede metrekaresi 80 TL’den alıcı bulan arsa fiyatları bugün 250-300 TL’ye kadar çıkıyor. Şuan için ilgili bölgelerde yatırımcılar konuttan çok arsalarla ilgileniyor. Arnavutköy’de Tayakadın, Yeniköy, Haziran Özel 2016, 31. Sayı

3. havalimanı projesi çevresinin tapuda şu an tarla olarak geçtiğine dikkat çeken Emre Erol; “Havaalanı 76 milyon 500 bin metrekarelik bir alana inşa ediliyor ve projenin çevresinde bulunan bölgelerin zamanla imara açılması planlanıyor. İmar izinlerinin alınması beklenen 325 bin dönümlük arazi üzerine kurulacak yeni şehirlere 4 milyon kişinin ikamet etmesi bekleniyor. Bölgede sadece konut değil, otel, ofis, alışveriş merkezi, sanayi ve lojistik yatırımları da yer alacak. Suudi Arabistan, Lübnan, Katar ve Kuveyt’ten gelen yabancı yatırımcıların bölgeyle yakından ilgilendiğini söyleyebiliriz.” dedi.q



Advertorial 28 28

TÜRKIYE’NIN ILK VE TEK DIKEY ORMANI GREENOX RESIDENCE Milano’da dünyanın ilk ve tek dikey ormanı Bosco Verticale (Dikey Orman) konut projesini örnek alan Türkiye’nin ilk ve tek dikey ormanı adayı Greenox konut projesi Kağıthane’de yükseliyor. İtalya’dan İstanbul’a uzanan yeşil akım İtalya’da, İtalyan mimar Stefano Boeri’nin eseri olan “Dikey Orman” projesi, 2010 yılı başlarında, Milano kentinde, yüksek yoğunluklu tarihi bir bölge olan Porta Nuova Isola’nın kentsel dönüşümü kapsamında yapımına başlanmış ve 2014 yılında tamamlanmıştır. Bosco Verticale (Dikey Orman) konut projesi, giderek kalabalıklaşan ve betonlaşan kentlerde, inşa edildiği bölgenin bitki çeşitliliğini artırmak için ‘yeniden canlandırma’ çerçevesinde gerçekleştirilen ve cepheye yeşilin entegrasyonunun denendiği ilk kentsel dönüşüm projesidir. Greenox’da, mühendis, mimar, ve peyzaj uzmanlarından oluşan danışmanlar grubu tarafından ele alınarak, Bosco Verticale’de karşılaşılan inşaat, yapı ve bitki gelişim zorlukları incelenmiş, yeni çözümler üretilmiş, uygulama yöntemleri ve mimari açıdan farklılaşan yeni bir model oluşturulmuştur. Sürdürülebilir en iyi miras Hayat ağacını temsil eden cephesi ile Türkiye’nin ilk ve tek dikey ormanına kucak açan Greenox Residence, Aycan&Feres İş Ortaklığı tarafından geliştiriliyor. Greenox konsepti, ilk olmanın taşıdığı heyecanı yansıtan, her biri farklı şekilde kendini ifade eden ışık, peyzaj ve sanatın bileşimini ortaya koyuyor. Pozitif bir yeşil dönüşümün parçası olarak geleceğe bırakılabilecek, sürdürülebilir en iyi miras olan Greenox, çevre bilincini aşılarken getirdiği çözümler ile ev sahiplerini yeşil hayatın bir parçası haline getiriyor. Projenin dikey duvarlarında 21 bin 200 adet bitki, cephelerde ise 900 adet ağaç ve ağaççık bulunuyor. Kağıthane ilçesi sınırlarında 4.Levent Büyükdere Caddesi’nde 1344 metrekare arsa alanı üzerinde 20 bin 539 metrekare inşaat alanına, 13 bin metrekare konut alanına, 1100 metrekare sosyal tesis alanına sahip Haziran Özel 2016, 31. Sayı

olan Greenox Residence, 120 milyon TL yatırım değeriyle inşa ediliyor. 2017 yılının Eylül ayında teslim edilmesi planlanan proje, 17 katlı tek blokta 170 konuttan meydana geliyor. Bugüne kadar yaptığı projelerle birçok ödül alan MDW Mental Design Works’ten M. Salih Çıkman imzası taşıyan projede, alanları 50 ile 97 metrekare arasında değişen 1+1 ve 2+1 daireler yer alıyor. Peşin ödemelerde yüzde 20 indirim Greenox Residence, Avrupa Yakası’nın merkezinde, finans merkezlerinin, iş yerlerinin ve alışveriş mekanlarının konumlandığı Büyükdere Caddesi’ne 5 dakika yürüme mesafesinde yer alıyor. 4.Levent metro durağına 5 dakika yürüme mesafesinde; araba ile FSM Köprüsü, Boğaziçi Köprüsü’ne 8 dakika uzaklıkta olan proje; Beşiktaş İskelesi’ne ise 15 dakikalık bir mesafede yükseliyor. Greenox Residence’ta 1+1 daire fiyatları 390 bin TL’den başlayarak 664 bin TL’ye kadar yükseliyor. Lansmana özel peşin ödemelerde mevcut fiyatlar üzerinden yüzde 20 indirim oranı uygulanıyor. Greenox projelerinin devamı gelecek 2007 yılından bu yana proje geliştirme ve konut inşaatı alanında faaliyet gösteren Aycan Gayrimenkul’ün Şirket Ortağı Ahmet Tüfekçibaşı, ortağı Hızırcan Tüfekçibaşı İle Kağıthane bölgesinde teslim ettikleri 10’nun üzerinde tekil bina inşaatı olduğunu belirtti. Bölgenin her geçen gün geliştiğini ve değerlendiğini belirten Tüfekçibaşı, Greenox Residence’ın tamamlandığında minimum yüzde 40 oranında prim yapmasını öngördüğünü vurguladı. Büyük ölçekli çalışmalara 2014 yılında


başladıklarını belirten Tüfekçibaşı, “120 milyon TL yatırım değerine sahip olan Greenox Residence, Kağıthane bölgesindeki ilk büyük projemiz… Feres Gayrimenkul ile hayata geçirdiğimiz bu projenin ardından yine bölgede ses getirici projeler inşa edeceğiz. Birlikte yeni adalar topluyoruz” dedi. Greenox Residence projesini Aycan Gayrimenkul’le beraber geliştiren Feres Gayrimenkul’ün Şirket Ortağı Murat Yağan ise firmalarının mimarlık, kuyum ve yatırım alanlarında faaliyet gösteren iki ortak tarafından 2014 yılında kurulduğunu söyledi. Yağan, “Ortağım Salih Çıkman ile insani yaşam kalitesini ön planda tutan, doğaya saygılı, çevreci binalar hayata geçiriyoruz. Söz konusu bu projemiz de yatırımcılarına kazandıracak olmasının yanı sıra bir sosyal sorumluluk örneği de teşkil ediyor” diye konuştu. Yağan, Greenox Residence’ın yanı sıra Kağıthane bölgesinde yatırım değeri 500 milyon dolar olan 5 ada ile de anlaşmalarını tamamlamak üzere olduklarını vurguladı. Kentsel dönüşümün yerini yeşil dönüşüm aldı Feres Gayrimenkul Ortağı ve aynı zamanda projenin mimarı Salih Çıkman; eski ve depreme dayanıklı olmayan binayı yıkmak, yerine yenisini yapmak olarak basit bir şekilde tanımlanan kentsel dönüşümü, Greenox Residence ile yeşil dönüşüm olarak tanımladıklarını, değişimi insana yönelik, insan sağlığına ve doğaya öncelik vererek, gerçekleştirdiklerini söyledi. “Giderek betonlaşan İstanbul’da, sürdürülebilirlik ilkelerini garanti altına alarak geliştirdiğimiz dikey orman konsepti içerisinde, konfor ile mimariyi harmanlayan, sosyal avlular etrafında yaşayanlarını buluşturan, yaşam kalitelerini yükselten yeni bir dönemin başlangıcına imza atıyoruz” diyen Çıkman, “Green” ve “Oxygen” kelimelerinin birleşiminden oluşan Greenox isminin, insanın doğaya ve temiz bir havayı birlik içerisinde solumaya olan ihtiyacının residence formatında vücut bulmasını temsil ettiğini vurguladı. Akılcı, sıra dışı, cesur bir proje Çevreye ve yeşil yaşama verdiği önemi, mimarisinde dikey orman konsepti ile farklı bir boyuta taşıyan Greenox Residence’ın biyoeko-

lojik gelişimi sağlayacak cephesi, inşaat tekniği açısından yenilikçi uygulamaları, binada yaşamsal harcamaları en aza indirecek tasarruf sağlayan sistemleri, yaşayanların arasındaki paylaşımı artırmak üzere geliştirilen sosyal platform uygulaması ve sürdürülebilir çevreciliği projeyi sıra dışı, akılcı ve iddialı kılıyor. “Her yıl binlerce binanın eklendiği, giderek betonlaşan İstanbul’da, kentsel dönüşümü yeşil dönüşüm olarak geliştirmeyi hedefleyen Aycan - Feres İş Ortaklığı, Greenox projesini İstanbul için büyük bir fırsat olarak görüyor” diyen Salih Çıkman, Greenox Residence’da tüm hacimlerin birlikte yaşam isteğini yansıttığını belirtti. 50 metrede yüzme havuzu Greenox Residence’ın terasında yüzme havuzu, güneşlenme terası, vitamin bar, barbekü alanı, seyir terası, fitness salonu, sauna, buhar odası, şok duşu, soyunma odaları; giriş katında resepsiyon, karşılama avlusu, etkileşim avlusu, concierge, toplantı salonu, çalışma odası, misafir suitleri, cafe, müzik ve oyun odaları, eğlence odası ve cep sineması gibi sosyalleşme alanları yer alıyor. LEED Gold adayı Giderek betonlaşan İstanbul’da, şehir merkezinde yaşayan insanın yeşile ve oksijene duyduğu ihtiyaçtan yola çıkarak hayat bulan Greenox Residence projesi “Enerji ve Çevre Dostu Tasarımda Liderlik (LEED)” Gold adayı. İstanbul’da ve ülkemizde, tüm kent peyzajlarını etkileyecek bir dönüşüm sürecini de başlatacak olan Türkiye’nin ilk ve tek dikey ormanı Greenox Residence, yan cephelerinde 56 ve 53 metre yüksekliğindeki yeşil duvar uygulamaları ile Avrupa’nın en yüksek dikey yeşil duvarlarına da ev sahipliği yapıyor. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

29


TOP

10

SEÇİLMİŞ ÖRNEK

Babil’in Asma Bahçeleri, Keops Piramidi, İskenderiye Feneri… Dünya’nın 7 harikasına çocukluğumuzda dahi derslerde ve ansiklopedilerde okuduğumuzdan hepimiz aşinayız. “Neden mimarinin de harikaları listelemeyelim ki?” dedik ve dünyanın

en ünlü mimarlarına ilham veren ve ziyaretçilerini kendine hayran bırakan bu dünya miraslarını konu etmeyi yerinde bulduk Yaklaşan tatil sezonu, aklımıza bu harikalardan birini gezme fikrini de filizlendiriyor tabi…

KEOPS PIRAMIDI Doğa Koşullarının Yıpratıcı Etkilerine Binlerce yıl Karşı Koyabilmiş Dev Bir Eser

30

Mısır’ın başkenti Kahire’de yer alan El Giza, yani Gize’yi çevreleyen antik “Gize mezar kenti”nde bulunan üç anıtsal piramitten en eski ve en büyük olanıdır. Khufu Piramidi ya da Büyük Piramit olarak da anılır. MÖ 2551-2560 yılları civarında yapıldığı tahmin edilen bu anıt mezar, Dünyanın 7 harikasından biridir ve bu yedi harikadan tamamiyle günümüze ulaşmayı başaran tek eserdir. 20. yüzyıl başlarına dek, yani 3800 yıl boyunca hacmi ve kütlesi bakımından Dünya’daki en büyük insan yapımı yapısı olarak kabul edilmiş ve yükseklik rekoru 4000 yıl boyunca kırılamamıştır. Yapımı ya da inşa tekniği hakkında günümüzde çok çeşitli varsayımlar bulunmaktadır. İnşa tekniği hakkındaki varsayımlardan biri; bir rampadan çıkarılan taş bloklar üst üste konuyor, rampa çamur kaplanıyor, sulanıyor ve taş bloklar itilerek kaydırılabiliyordu. Bir başka varsayıma göre taş bloklar dev manivelalarla kaldırılıyordu. Mısır’ın Eski İmparatorluk döneminden kaldığı sanılan bu taş eser, doğa koşullarının yıpratıcı etkilerine binlerce yıl karşı koyabilmiş olup, gizemleri bir bir ortaya çıkarılmakla birlikte, henüz tam olarak anlaşılamamış dev bir eser olarak varlığını sürdürmektedir. Haziran Özel 2016, 31. Sayı Eylül 2015, 27.Sayı


AYASOFYA Kilise ve Camii Olarak Kullanılan Günümüzde Binlerce Turiste Ev Sahipliği Yapan Tarihi Bir Müze Kilise ve camii olarak kullanıldığı yüzyılların ardından günümüzde tarihi bir müze olan Ayasofya, her ne kadar bizim görmeye alışkın olduğumuz bir yapı haline gelmiş olsa da, her yıl tüm dünyadan binlerce turiste ev sahipliği yapıyor. Yapı, Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından, 532-537 yılları arasında İstanbul Tarihi Yarımadası’nda, eski şehir merkezine inşa edilmiş. Bazilika planlı bir partik katedrali olarak yaptırılan bina bu görevine 1453’te veda etmiş. Osmanlı’nın İstanbul’u kuşatmasının ardından Ayasofya, eklenen minarelerle camii olarak kullanılmış. Müze olarak hizmet vermeye ise 1935 yılında başlamıştır. Miletli İsidoros ve Trallesli Anthemius’un yönetiminde inşa edilen ve yaklaşık 10 bin işçinin çalıştığı yapı için Bizans büyük bir servet harcamıştır. 1453’te kilise camiiye dönüştürülürken Fatih Sultan Mehmet, sanata olan hoşgörüsünü ima ederek, insan figürlü mozaiklerin tahrip edilmesi yerine ince bir sıvayla kapatılması emrini vermiştir. Bu sayede mozaikler günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. Bizans döneminde çok hasar alan yapı Mimar Sinan’ın restorasyonu sonrasında oldukça sağlam bir hale gelmiştir. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

31


TOP 10

EL HAMRA SARAYI 1001 Gece Masallarındaki rüya sarayların gerçekteki hali sayılabilecek olan Elhamra Sarayı

1232 yılında Gırnata Emirliği’ni kuran ı. Muhammed zamanında temeli atılmıştır. Aynı aileden gelen çeşitli hükümdarların ilaveleriyle saray giderek genişletilmiştir. 1001 Gece Masallarındaki rüya sarayların gerçekteki hali sayılabilecek olan Elhamra’nın doğal çevreye uyumu, girift yapısı, farklı süslemeleri ve yaşanan mekân ile su ve yeşili belli bir ahenk içinde buluşturabilmesi, kazandığı şöhretin hiç de haksız olmadığını gösterir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Elhamra’nın ayakta kalmak için zamana karşı başarıyla direndiği söylenebilir. 19. yüzyıl sonunda başlayan restorasyon çalışmaları 20. yüzyılda, özellikle yabancı ziyaretçilerin artışı sonucu hız kazanmış, eksik yönleri olsa da, sarayın yavaş yavaş eski ihtişamına kavuşmasına sebep olmuştur.

32

ANGKOR VAT Bölgedeki tek dinsel yapı olarak günümüze kalmış bir budist tapınağı Angkor Vat, Kamboçya’da yer alan, Kral II. Suryavarman adına yapılmış bir tapınaktır. Dünya Kültür Mirasları Listesi’nde yer alan tapınak 12. yüzyılda inşa edilmiş olmasına karşın günümüze dek oldukça iyi bir korunma altında ulaşabilmiştir. Bölgedeki tek dinsel yapı olarak günümüze kalmış olup, önce Vişnu adına bir Hindu tapınağı olarak, daha sonraki dönemlerdeyse bir Budist tapınağı olarak kullanılmıştır. Angkor Vat, Hinduizm’de Tanrıların yaşadığı yer olduğuna inanılan Meru Dağı’nı simgeleyen dağ biçili kubbeleri ve galerili avlusuyla Kmer mimarisinin iki ana ögesini taşımaktadır. Tapınağın çevresinde 3.6 km uzunluğa denk gelen kalın duvarlar ve hendekler bulunur. Tapınağın dört bir köşesinde birer küçük, ortasında bir büyük kubbe bulunur.

Haziran Özel 2016, 31. Sayı


PANTHEON TAPINAĞI Panteon: “Tüm Tanrıların Tapınağı” Panteon, Yunanca’da “tüm tanrıların tapınağı” anlamına gelir. İlk olarak Antik Roma’nın tüm tanrıları için bir tapınak olarak inşa edilmiştir. Panteon kavramı bugün içinde meşhur kimselerin gömülü olduğu anıtlar için kullanılır. Tüm Roma yapıları içinde en iyi korunmuş olanı ve muhtemelen de dünyada döneminin en iyi korunmuş binasıdır. Binanın tasarımı genellikle Trajan’ın mimarı Şamlı Apollodorus’a atfedilir ancak imparator Hadrianus veya onun mimarlarına ait olması olasılığı da düşünülür. 7. yüzyıldan günümüze kadar Hıristiyan Kilisesi olarak kullanılan Panteon Roma’daki en eski beton kubbeli binadır. Tepesinde daire biçiminde eskiden içerisinde pagan tanrı heykelleri bulunan bir bölüm bulunmaktadır. Fakat, heykeller kilise tarafından yok edilmiş ve Pantheon da bir katolik kilisesi haline getirilmiştir.

CHARTRES KATEDRALI Romanesk mimari teknikleri ile inşa edilmiş ve Gotik mimariyi en iyi temsil eden bir anıt eser...

Tam adıyla La cathédrale Notre-Dame de Chartres, Paris’im 80 km. güneybatısında bulunan Chartres kentinde konumlanır. 13. yüzyılda kurulan Romanesk mimari teknikleri ile inşa edilmiş ve Gotik mimariyi en iyi temsil eden çok önemli bir anıt eserdir. Bu iki mimari stilin birbirlerinin devamı olduğunun kanıtı olarak kabul edilir.

33

Sanatsal açıdan Chartres Katedralini eşsiz kılan olağanüstü derecede korunmuş olması ve özgün elemanlarının günümüze kadar gelmesidir. Özgün vitrayların hemen hemen hepsi bozulmadan durmaktadır. Yapı 13. yüzyıldan beri çok az tadilat görmüştür. Dış cephesinde, ağırlıklı olarak mimarlara pencere boyutlarını artırma olanağı sağlayan büyük dayama kemerleri görünür. Chartres Katedrali, UNESCO’nun Dünya Mirasları listesine 1979’da alınmıştır. Geçen son on yılda düzenli bir temizleme ve restorasyon programı uygulanmıştır. Bu sayede katedralin üzerinde bulunan yüzlerce detay ilk günkü gibi görünmektedir.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


TOP 10 34

MAÇU PIÇU Kuruluş amacı ve anlamı bugüne kadar tartışma konusu olan şehir ismini yakınlarında olan bir dağ zirvesinden almıştır. Maça Piçu, günümüze kadar çok iyi korunarak gelmiş olan bir İnka antik kentidir. 7 Temmuz 2007 tarihinde Dünyanın 7 Yeni Harikası’ndan biri olarak seçilmiştir. And Dağları’nın bir dağının zirvesinde, 2.360 m yükseklikte, Urubamba Vadisi üzerinde kurulmuş olup Peru’nun Cusco şehrine 88 km mesafededir. Şehir, İnkalı bir hükümdar olan Pachacutec Yupanqui tarafından 1450 yılları civarında inşa ettirilmiştir. İspanyol istilacılar 1532 yılında buraları işgal ederken, sık dağlar arasında kalan bu şehri fark etmemişler ve bu sayede zarar görmemiştir. Machu Picchu 200’den fazla merdiven sistemiyle birbirine bağlı olan taş yapıdan oluşur. Şehrin 3000 basamağı hala oldukça iyi durumdadır. Kuruluş amacı ve anlamı, bugüne kadar süregelen bir tartışmanın konusudur. Günümüze gelmeyi başarmış bilimsel kanıt içerikli çok fazla ipucu bulunmadığından sadece tahminler yapılabilmektedir. Bu yüzden o zamanlardaki adı bilinemeyen şehir, ismini bugün yakınlarda olan bir dağın zirvesinden almıştır. Haziran Özel 2016, 31. Sayı

Sürekli büyüyen turizm çevre konusunda çok büyük yük olmaktadır. UNESCO, yapılması planlanan Aguas Calientes’den Machu Picchu’ ya bir teleferik hattı konusunda sert bir muhalefet yapmaktadır. Bu hattın tamamlanması turizmin daha da artması anlamına geldiği gibi toprak kayması tehlikesinin yükselmesini de beraberinde getirmektedir.


PETRA ANTIK KENTI Lut Gölü ve Akabe Körfezi arasında yer alan antik kent…

Petra Antik Kenti, Ürdün’de Lut Gölü ve Akabe Körfezi arasında yer alan antik kenttir. MÖ 400 ile MS 106 yılları arasında Nebatiler’e başkentlik yapmıştır. Roma İmparatorluğu tarafından işgal edilene kadar başkent olarak varlığını sürdürmüştür. 400 yıllarından sonra deprem ve ekonomik sıkıntılardan dolayı kent gözden düşmüş ve zaman içinde unutulmuştur. Petra’nın ilk yapım amacı tarihçiler tarafından bulunamasa da, yapılan son araştırmalarda Petra’daki El-Khazneh’nin (El-Hazne) altında gizli gömülü bir bölüm olduğu ve bu bölümün kral mezarları olduğu araştırmalar sonucunda kesinleşmiştir. Petra Antik Kentinde tiyatro, tapınak, ev gibi yapılar kireç taşına oyularak yapılmıştır. El-Hazne ve Roma döneminde yapılan amfitiyatro antik kentin en önemli bölümüdür. Kumtaşından oluşan kaya bloklarına oyulmuş, tapınaklar, amfitiyatro, mezarlar ve rölyeflerden oluşmaktadır. 1812 yılında İsviçreli bir gezgin olan Johann Burckhardt tarafından kent bir kez daha keşfedilmiştir. 1985’te UNESCO kenti himayesi altına alınmıştır. 7 Temmuz 2007 tarihinde, Dünyanın Yeni 7 Harıkası’ndan biri olarak seçilmiştir. 35

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


TOP 10

BÜYÜK GIZE SFENKSI Sfenks; kafası koç, kuş veya insan, gövdesi ise aslan olarak betimlenmiş bir Antik Mısır sembolü… Sfenks, kafası koç, kuş veya insan, gövdesi ise aslan olarak betimlenmiş bir Antik Mısır sembolüdür. Önce Mısır mitolojisinde ve sonra Yunan’da önemli bir kültürel simgedir. Mısırdaki anlamı “yaşayan heykel” olan sfenkslerin en öenmlisi olan Büyük Gize Sfenksi, Mısır’ın başkenti Kahire’de yer alır. Dünyadaki en büyük tek-taş heykeli olup 73.5 metre uzunluğunda, 6 metre genişliğinde ve 20 metre yüksekliğindedir. Pençelerinin arasında bir tapınak olan ve yatan aslan biçiminde kafası ile bir firavun başı

şeklinde olan bir heykeldir. Aslanlar Antik Mısır mitolojisinde kutsal sayıldıkları için kutsallık ve büyü güçlerini kullanarak firavun mezarlarını ve piramitleri koruması amacıyla inşa edildiği düşünülmektedir. Büyük Gize Sfenks’indeki yüzün Dördüncü Hanedanlık Dönemi’nde, 24 ila 26 yıl hüküm sürdüğü düşünülen 6 Eski Krallık firavunundan biri olan Kefren’in yüzü olduğu tahmin edilmektedir. Yükselen güneşi karşıladığı için Gize Piramitlerinin koruyucusu olduğuna inanılır.

36

KOLLEZYUM Roma İmparatorluğu’nun İkonik Sembolü İtalya’nın başkenti Roma’da bulunan Flavianus Amfitiyatro olarak da bilinen Kolezyum bir arena olarak inşa edilmiştir. Usta bir komutan olan Vespasianus tarafından MS.72 yılında yapımına başlanmış ve MS. 80 yılında Titus döneminde tamamlanmıştır. Daha sonraki değişiklikler Domitian hükümdarlığı zamanında yapılmıştır. Roma halkını ve İmparatorlarını eğlendirmek için gladyatör dövüşleri, taklit deniz savaşları, hayvan avcılığı, infazlar, meşhur savaşların yeniden canlandırılması, klasik mitolojiye dayanan dramalar burada düzenlenen etkinliklerde olurdu. Kolezyum daha sonra barınma yeri, iş dükkânları, dini kışlalar, istiham, taş ocağı, Hıristiyan türbesi olarak çeşitli amaçlarla kullanıldı. Asıl adı Arena iken, sonradan, girişteki heykelin adını aldı. Günümüzde depremden dolayı harap vaziyette olmasına ve taşlarının çalınmasına rağmen Kolezyum, Roma İmpartorluğu’nun uzun zamandan beri ikonik sembolü olarak görülür. Bugün modern Roma’nın en çok turist çeken yerlerinden biridir.q Haziran Özel 2016, 31. Sayı



“YEŞİL

BİNALAR &

ÖTESİ” Eğitim + Konferans 8 Haziran 2016, Çarşamba

Lazzoni Otel, Sütlüce


“YEŞIL YAPILAŞMADA KENTSEL DÖNÜŞÜM FIRSATI” KONFERANSI EKOYAPI DERGISI’NIN EVSAHIPLIĞINDE GERÇEKLEŞTI

EKOYAPİ DERGİSİ YAYIN HAYATININ 6. YILINDA “YEŞİL YAPILAŞMADA KENTSEL DÖNÜŞÜM FIRSATI” KONULU KONFERANSLA MİMARLAR, PLANLAMACILAR, YEŞİL BİNA SERTİFİKA DANIŞMANLARI İLE YAPI SEKTÖRÜNÜN PROFESYONELLERİNİ BİR ARAYA GETİRDİ. DÜNYA ÇEVRE HAFTASI KAPSAMINDA 8 HAZİRAN ÇARŞAMBA GÜNÜ İSTANBUL BEYOĞLU LAZZONİ OTEL’DE GERÇEKLEŞEN ETKİNLİKTE, TÜRKİYE’DE KENTSEL DÖNÜŞÜM YEŞİL YAPILAŞMA BAĞLAMINDA TARTIŞILIRKEN, DÜNYADAN BAŞARILI ÖRNEKLER DE PAYLAŞILARAK TÜRKİYE’DE KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ SÜRDÜRÜLEBİLİR HALE GETİRMEK İÇİN ÇÖZÜMLER KONUŞULDU.


40

Ekoyapı Dergisi olarak; ilkini 2013 yılında bir sosyal sorumluluk projesi olarak hayata geçirdiğimiz Yeşil Rapido Sponsorlu Yeşil Bina Eğitimi ve Konferansı’nın yedincisi bu yıl yeşil bina ve sürdürülebilir mimarinin başarılı örneklerine imza atan mimarlar ve sektör profesyonellerinin katılımıyla “Yeşil Yapılaşmada Kentsel Dönüşüm Fırsatı” konulu konferansla gerçekleştirdik. Yeşil Rapido kapsamında bugüne kadar verdiğimiz eğitimler ve konferansların yanı sıra katılımcılar bu yıl sürdürülebilir mimaride önemli bir adım olan kentsel dönüşümün Türkiye’de geldiği noktayı ve geleceğini, yurt dışındaki başarılı örnekleri de dinleyerek tartışma fırsatı buldular. Kentsel dönüşümün geleceğiyle ilgili önemli görüşlerin paylaşıldığı konferansta, sadece bina değil mahalle ve kent ölçeğinde kentsel dönüşümün yapılabilmesi için gereken planlama ve mevzuat değişiklikleri de masaya yatırıldı. Konferansın açılış konuşmasını gerçekleştiren İstanbul Medipol Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kerem Alkin, 21. yüzyılda ülkeler arası rekabetten çok şehirlerarası rekabetin öne çıktığını vurguladı. Ve küresel ekonomiyi rotasından çıkaran 10 tehlikeden, yaşanan zorluklardan ve buna karşın çözümlerden şu sözlerle bahsetti: “Dünyada 3 temel konu konuşulmaya devam ediliyor: Haziran Özel 2016, 31.Sayı

KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN GELECEĞİYLE İLGİLİ ÖNEMLİ GÖRÜŞLERİN PAYLAŞILDIĞI KONFERANSTA, SADECE BİNA DEĞİL MAHALLE VE KENT ÖLÇEĞİNDE KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN YAPILABİLMESİ İÇİN GEREKEN PLANLAMA VE MEVZUAT DEĞİŞİKLİKLERİ DE MASAYA YATIRILDI. Sürdürülebilir büyüme, yeşil büyüme ve sürdürülebilir gelecek. ABD’de kişi başı tüketilen ham madde günlük olarak 88 kilogram iken, Avrupalılar yaşam standartları daha yüksek olmasına rağmen çok daha az ham madde tüketiyor.” Kerem Alkin’in açılış konuşmasının ardından Erke Tasarım Kurucu Ortağı Cemil Yaman sunumunda lokasyon seçimi ve kentte ilişkiler, yeşil binalarda arazinin kullanımında öncelikler, su ve enerjinin etkin kullanımında ilkeler, standartlar ve stratejilerden, Türkiye’de öncelik verilmesi gereken alanlardan söz etti. Türkiye’de 2007 yılında Siemens Gebze tesisi projesiyle başlayan yeşil bina kavramını, mevcut projeleri diğer ülkelerle kıyaslayarak paylaşan Cemil Yaman, insanların binalarda zamanının yüzde 90’ını geçirmesinden dolayı sağlıklı ortamlar sağlanması gerektiğine dikkat çekti ve yeşil binanın sahip olması gereken özelliklerle ilgili detaylar paylaşarak şunları söyledi: “Yeşil binalar öncelikle çevreci ve sağlıklı olmalı; enerji ve

su tasarrufuyla da işletmesel anlamda ekonomik olmalı. İnşaat aktivitelerinden dolayı kirliliğin azaltıldığı, ulaşım kaynaklı karbon emisyonunun azaltıldığı, yerel malzemelerin kullanıldığı, bireysel otomobil kullanımının önüne geçildiği, ozon tabakasının delinmesini önleyen, yani çevreci gazların kullanıldığı, enerji tüketiminin azaltıldığı, ışığın amacına yönelik kullanıldığı, atıkların değerlendirildiği binaları yeşil binalar olarak tanımlayabiliriz. Bununla birlikte yeşil binalar; yeşil alanın çok olduğu, doğal kaynakların, ormanların ve yeraltı su kalitesinin korunduğu çevreci binalardır. Isıtma, soğutma, havalandırma ve ısı yalıtımında enerji verimli olması, yenilenebilir enerji kullanarak enerji tasarrufu sağlayan binalar olması gereklidir. Su tasarrufu konusunda da bina içinde su tüketimini azaltan, peyzajda da genel iklim şartlarına göre çözümlerin uygulandığı, damla sulama sisteminin kullanıldığı, yeraltında nem sensörlerinin kullanıldığı genel olarak su tüketimini azaltan sistemler tercih ediliyor. Mümkün olduğu


PROF. DR. KEREM ALKİN, 21. YÜZYILDA ÜLKELER ARASI REKABETTEN ÇOK ŞEHİRLERARASI REKABETİN ÖNE ÇIKTIĞINI VURGULADI. VE KÜRESEL EKONOMİYİ ROTASINDAN ÇIKARAN 10 TEHLİKEDEN, YAŞANAN ZORLUKLARDAN VE BUNA KARŞIN ÇÖZÜMLERDEN BAHSETTİ.

kadar gri su, yağmur suyunun toplanması ve yoğuşma suyunun kullanılması bu stratejiyi olumlu etkiler.” Krea Gayrimenkul İcra Kurulu Başkanı Hakan Kodal, ‘Kentsel Dönüşümde Bütünsel Yaklaşıma Yönelik Yeni Bir Bakış Açısı’ başlıklı sunumunda yapıların yenilenmesinin tek başına dönüşümü ifade etmediğini belirtti ve Tomtom mahallesinde yaptıkları Tomtom Garden Projesiyle mahalle bazında gerçekleştirdikleri dönüşümün detaylarını paylaştı: “Beyoğlu, Çukurcuma, Karaköy arasında yer alan bu mahallenin İstanbul’un en yoğun ama en şanslı bölgelerinden olduğunu tespit ettik. Bu lokasyonda yeme-içme alanlarının yanı sıra sanat galerileri (Tophane ArtWalk), tasarımcılar ile antikacıların olduğunu belirledik. Mahallede olmayan hiçbir şeyi projeye dahil etmeyerek, mahallede öne çıkan yaratıcılık, sanat ve ticaret yönlerini vurgulayan bir proje hazırladık. Paris’teki, Londra’daki gibi yaratıclığın merkezinde olabilecek firmaları barındıracak özelliğe sahip bu mahallede, çalışmalarımız sonucunda tek tek bina yerine tüm mahalleyi dönüştürmeye odaklandık. Esnafla ve işletmecilerle işbirliği yaparak bu projeyi sahiplenmelerini sağladık. İstanbul Life ile birlikte Tomtom Mahallesi ile ilgili bir rehber çıkarttık. Şuanki hedefimiz 2020 yılında Tomtom Mahallesi’ni yaratıcılığın merkezi haline getirmek. Proje tamamladığında 25 ticari işletme, 3 ofis binası ve 100’ün üzerinde konut binası olacak. Mahalledeki özellikleri ‘soylulaştırırken’ değerlerimizi de koruyarak 20 bin metrekareye ulaşan karma

41 Prof. Dr. Kerem Alkin

Hakan Kodal

Stefano Boeri

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


SADECE EMSAL ARTIŞIYLA, METREKARE İZNİYLE VE İNŞAAT RUHSATIYLA KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ BAŞARAMAYIZ” DİYEN HAKAN KODAL MAHALLE BAZINDA DÖNÜŞÜMÜN ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKTİ.

oldan Sağa: Ece Ceylan Baba, Fazlı Kılıç, Murat Kader, Cemil Yaman, M.Rifat Sağlam

42

bir proje hazırladık. Sürdürülebilirlik bakış açısıyla o dokuya uygun mağazaları seçtik. Mahalleyi geliştirip, insanların algısını değiştirerek mahalle dönüşümünü başararak fark yaratabilirsiniz.” Sadece emsal artışıyla, metrekare izniyle ve inşaat ruhsatıyla kentsel dönüşümü başaramayız” diyen Hakan Kodal mahalle bazında dönüşümün önemine dikkat çekti.

Haziran Özel 2016, 31.Sayı

Sunumların ardından Doç. Dr. Ece Ceylan Baba’nın moderatörlüğünde Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç, ikidesign Group Mimarlık Kurucu Ortağı Murat Kader, Erke Tasarım Kurucu Ortağı Cemil Yaman ve Prof. Dr. Mehmet Rifat Sağlam’ın katılımıyla gerçekleşen birinci oturumda, ‘Kentsel dönüşüm nedir?’, ‘Ülkemizde 2012’den bu yana hayata geçirilen projeler başarılı oldu mu?’, ‘Bakanlık ve belediyeler bu süreçte üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirdi mi?’ sorularıyla kentsel dönüşümdeki doğru ve yanlışlara cevap arandı. Konferansın öğleden sonraki bölümünde ilk sunumu gerçekleştiren İstanbul Valiliği Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) Direktörü Kazım Gökhan Elgin, İPKB’nin kurulmasının gereklerinden ve kentsel dönüşüm kapsamında İstanbul’da gerçekleşen eğitim ve hastane yapılarının yeşil bina kriterleri doğrultusunda yenilenmesi, yeniden yapılması, süreçler, ilkeler, standartlar, stratejiler ve şantiye uygulamalarından söz etti. Türkiye nüfusunun yüzde 20’sinin yaşadığı 14 milyon nüfusa sahip İstanbul’a baktığımızda, 7,5 büyüklüğünde bir deprem olma olasığı önümüzdeki 30 yıl içinde yüzde 62’den fazla olduğuna dikkat çeken Kazım Gökhan Elgin, bu nedenle 2006’da yılında İSMEP’i hayata geçirdiklerini belirtti. İSMEP kapsamında bugüne kadar 980 okul, 16 hastane binası ve 81 poliklinikte güçlendirme ve yeniden yapım çalışmaları yaptıklarını paylaşan Elgin, “Kartal, Okmeydanı ve Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastaneleri’nde dünyada en çok kabul gören LEED sertifikasını aldık. Yine İstanbul’da ve Türkiye’de ilk LEED Altın sertifikasını alacak hastaneleri tasarlıyoruz” dedi.


Mental Design Works Kurucusu, Mimar Salih Çıkman ise katılımcılarla Türkiye’nin ilk dikey ormanı Greenox Projesi’nin hikayesini ve öne çıkan detaylarını paylaştı. Salih Çıkman, çok zeminli kent, insanla etkileşim, kent, insan ve mekan verimliliği ile sürdürülebilir yapı prensipleri Greenox Projesi’ni canlı bir organizmaya dönüştüğünü belirtti. Türkiye’de sağlık yapılarında yeşil enerji ve dizayn sürecine yansımaları başlıklı sunumu gerçekleştiren NKY Mimarlık’tan Mimar Çağla Ömür, Türkiye’nin farklı iklim ve arazi yapısına sahip bölgelerinde gerçekleştirdikleri sağlık kampüsü projelerinden örnekler paylaştı.

Kazım Gökhan Elgin

Salih Çıkman

KAZIM GÖKHAN ELGİN “KARTAL, OKMEYDANI VE GÖZTEPE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANELERİ’NDE DÜNYADA EN ÇOK KABUL GÖREN LEED SERTİFİKASINI ALDIK. YİNE İSTANBUL’DA VE TÜRKİYE’DE İLK LEED ALTIN SERTIFİKASINI ALACAK HASTANELERİ TASARLIYORUZ” DEDİ.

Stefano Boeri Architetti’nin kurucu ortağı dünyaca ünlü İtalyan mimar ve şehir plancısı Stefano Boeri konferansa konuk konuşmacı olarak katıldı. Richard Burdett, Jacques Herzog ve William MacDonough ile birlikte Milano Expo 2015 konsept master planı kılavuzunun geliştirilmesinde de yer alan Stefano Boeri, günümüzde ağırlıklı olarak sosyal ve sürdürülebilir konut projeleri için yeni prototip tasarım projelerini yürütüyor. Deneyimlerini katılımcılarla paylaşan Stefano Boeri, başta dünyanın ilk dikey ormanı olma özelliği taşıyan ve Milano’da inşa edilen Bosta Verticale (Dikey Orman) projesi olmak üzere sürdürülebilirlik anlamında dikkat

Soldan Sağa: Cem Haydar Bektaş, Zümrüt Çağlayan Arslan, Emre Ilıcalı, Mehpare Evrenol, Salih Çıkman

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

43


KONFERANSIN SONUNDA STEFANO BOERI’NİN AGT SPONSORLUĞUNDA EKOYAPI TARAFINDAN TÜRKÇEYE ÇEVRİLEN “THE VERTICAL FOREST” İSİMLİ KİTABI KATILIMCILARA HEDİYE EDİLDİ VE STEFANO BOERI TARAFINDAN İMZALANDI.

çeken dünya çapındaki projelerinden örnekler paylaştı. Sürdürülebilirlik, biyoçeşitlilik ve demineralizasyon başlıkları altında kentsel çözümlerini açıklayan Boeri, İstanbul için de metrowood yani sınırlar önerisinde bulundu: “Eğer devasa şehirlerin daha da büyümesini düşünüyorsanız bu tür, İstanbul gibi dev şehirler ancak şu an var olan sınırları içinde büyüyebilir. Şehirler kendilerine büyüme için bir sınır hattı çizmeli. Bence bunun en iyi yolu; doğal ormanlar, işlevsel orman alanları, parklar yapmaktan geçiyor. Diğer bir adım da şehrin içine biyoçeşitliliğin var olabileceği ve sürdürülebilirliği destekleyecek yerler gömmek, bu tür alanlar yaratmak. Bunun bir yansıması da dikey orman olarak adlandırdığımız yapı. 44

Dikey orman uygulamasında yaprakların da ne kadar işe yaradığını görebiliyoruz. Yapraklar hem atmosferdeki karbondioksiti alıyor ve oksijen üretiyor. Aynı zamanda bir mikroklima yaratarak bina cephesinin, iç ve dış mekan arasında bir tampon görevi görerek daha iyi korunmasını sağlıyor. Ayrıca şehirdeki hava kirliliğinin ürettiği tozu da hapsediyor.” Öğleden sonra Cem Haydar Bektaş’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Kentsel Dönüşüm Sürecinin Kentlerdeki Yansımaları” başlıklı ikinci oturumda, Evrenol Mimarlık’tan Mehpare Evrenol, Mental Design Works’ten Salih Çıkman, Altensis Kurucu Ortağı Emre Ilıcalı ile Ekobina Kurucu Ortağı Mimar Zümrüt Çağlayan Arslan’ın katılımıyla ‘Kentsel dönüşümün mimari projelere yansıması nasıl, yaşam alanları küçülüyor mu?’, ‘Projeler doğadan her geçen gün daha fazla kopan insana neler vaad ediyor?’, ‘Bu konuda mevzuat yeterli mi?’ sorularına cevap arandı. Konferansın sonunda Stefano Boeri’nin Aralık 2015’te yayımlanan AGT sponsorluğunda Ekoyapı tarafından Türkçeye çevrilen “The Vertical Forest” isimli kitabı katılımcılara hediye edildi ve Stefano Boeri tarafından imzalandı.q Haziran Özel 2016, 31.Sayı


gerçek çevre dostu %62 daha az enerji tßketimi %8 daha az ses %100 estetik

greentech

collection

www.silverline.com

facebook.com/SilverlineAnkastre

twitter.com/silverlinehaber

instagram.com/silverlineankastre


PROF.DR. KEREM ALKİN İstanbul Medipol Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölüm Başkanı

DÜNYAYI BEKLEYEN TEHLIKELERE KARŞI SÜRDÜRÜLEBILIR GELECEK 21.YÜZYIL DÜNYA BANKASI TARAFINDAN YÜKSELEN ŞEHİRLERİN YÜZYILI OLARAK TANIMLANIYOR. DÜNYA EKONOMİSİNDE ÜLKELER BAZINDA BÜYÜME, KALKINMA VE KATMA DEĞER ÜRETİMİNDEN ÇOK, DÜNYADAKİ 30 SEÇKİN ŞEHRİN KATMA DEĞER ÜRETİMİNDE ÖNE ÇIKTIĞI GÖRÜLÜYOR. BU NEDENLE 21.YÜZYIL ÜLKELER ARASI REKABETTENSE ŞEHİRLER ARASI REKABETİN ÖNE ÇIKACAĞI BİR DÖNEM OLARAK İFADE EDİLEBİLİR. 46

İstanbul’un önümüzdeki dönemde iddialı şehirler arasına girebilmesi; ekonomik performans, şehrin yönetimi, inovasyon ve insan memnuniyeti olmak üzere 4 kritere göre ilk 25 şehir arasına girmesinden geçiyor. İstanbul’u akıllı şehre dönüşmesi için açık verilerden yararlanarak lokasyon tanımlarının ve planlamanın yapılması gerekiyor. 21.yüzyıl Dünya Bankası tarafından yükselen şehirlerin yüzyılı olarak tanımlanıyor. Dünya ekonomisinde ülkeler bazında büyüme, kalkınma ve katma değer üretiminden çok, dünyadaki 30 seçkin şehrin katma değer üretiminde öne çıktığı görülüyor. Bu nedenle 21.yüzyıl ülkeler arası rekabettense şehirler arası rekabetin öne çıkacağı bir dönem olarak ifade edilebilir. Buna rağmen bu yüzyılın zor bir yüzyıl olacağı bazı nedenlerle kendini hissettirmekteydi. 1999 yılından itibaren Harp Akademileri, üniversiteler de dahil olmak üzere tüm sunumlarımda, 1998 yılında ABD Başkanı Clinton ve yardımcısı Al Gore’un yaptırdığı 21.yüzyılda dünyayı bekleyen tehlikeler araştırmasının sonuçlarından faydalanıyordum. Kimsenin net bir kanaati yokken, bekleyen bu 10 tehlike pek de olası görülmüyordu. Maalesef günümüzde ABD’li araştırma kuruluşların 21.yüzyıl için tehlike olarak tespit ettiği bu başlıklar hayatımızın birer parçası haline geldiler.

Haziran Özel 2016, 31.Sayı


Küresel Ekonomiyi Rotasından Çıkarabilecek 10 Büyük Tehlike

gelen ekonomilerinin liderleri ‘sürdürülebilir gelecek’ kavramına odaklandı.

1- ABD ekonomisinde gözlenen çifte açık (bütçe ve cari işlemler) (twın towers) 2- Dünya petrol arzında olası sıkıntılar 3- Ciddi çevre sorunları, temiz su kaynaklarının azalması ve salgın hastalık riski 4- İstikrarsız büyüme ve dalgalanma 5- Çin ve hindistan’ın aşırı büyüme süreci ve hammadde talebi 6- Global likiditedeki genişleme ve ‘hedge’ fonlar 7- Dünya ticaret örgütü’nün çabalarına yönelik engeller, serbest ticaretin önlenmesine yönelik eğilimlerin artması 8- Küresel yoksullaşma ve kütlesel göçler 9- Jeopolitik çatışmalar, etnik sorunlarda artışlar 10- Küresel terör

Sürdürülebilir Gelecek için;

Bugüne baktığımızda, dünya bir yandan küresel bir finans krizini ve artçı şoklarını yaşarken, dünya ekonomisinde bir yandan toparlanma eğilimi göstermeyen büyüme trendini, aynı zamanda dünya ekonomisindeki sıkıntıların beslediği terör başta olmak üzere bir insanlık trajedisini konuşmaya devam ediyor. 3 temel konu konuşulmaya devam ediliyor: sürdürülebilir büyüme, yeşil büyüme ve sürdürülebilir gelecek. ÖNÜMÜZDEKI 10 YILIN GÜNDEM MADDESI: SÜRDÜRÜLEBILIR GELECEK Sürdürülebilir gelecek, sürdürülebilir ve yeşil büyüme ile doğrudan bağlantılı bir konu; çünkü sürdürülebilir büyüme yaşam standardının yükseltilmesinden ve buna bağlı olarak da ülkelerin sosyoekonomik yapılarının iyileştirilmesine dolayısıyla dünyadaki pek çok insanın yaşam standardının iyileştirilmesine işaret ediyor. Terörle mücadele edilmesi ve göç sorununun önlemesinde başarı elde edilmesi adına bu amaçlar oldukça anlamlı. Bir başka boyutu ise dünyadaki ekosistemin korunması ve bu da yeşil büyüme konusunu gündeme getiriyor. Kirletmeden büyüme kavramı da yeşil büyümeyi işaret ediyor. Küresel kriz sonrasında, dünyanın önde

- Sürdürülebilir gelecek, küresel yoksullukla etkin mücadeleyi ve dünya genelinde yaşam standartlarının iyileştirilmesini gerektiriyor. - Bu hedefe ulaşmak için yeni ekonomik krizlerin önüne geçilmesi gerekiyor. - Son küresel krizin önemli nedenleri arasında yer alan uluslararası bankacılık sistemindeki zafiyetlerin ve hataların önüne geçilmesi ve yeni kuralların hayata geçirilmesi gerekiyor. - Çevrenin korunmasına yönelik tedbirlerin artırılması ve yeni bir kyoto protokolunun tamamlanması gerekiyor. - Dünya ekonomisi bu süreci yoğun rekabet içerisinde geçireceğinden, reel sektörde ve bankacılıkta düşük kar marjlarında güçlü kalmayı öğrenmek gerekiyor.

Sürdürülebilirlik için daha az ham madde tüketimi gerekiyor New York’ta kurulan Uluslararası Sürdürülebilirlik Enstitüsü’nün yapmış olduğu araştırmalar oldukça çarpıcı sonuçlar içeriyor. ABD’de kişi başı tüketilen ham madde günlük olarak 88 kilogram iken, Avrupalılar yaşam standartları daha yüksek olmasına rağmen çok daha az ham madde tüketiyor. Eğer herkes ABD’liler kadar ham madde tüketirse dünyada sadece 1,4 milyar insanın yaşayabileceği öngörülüyor. Bu yönüyle bakıldığında sürdürülebilirlik kültürünü geliştirmek oldukça büyük önem taşıyor. ABD gibi çok fazla ham madde tüketen ülkeleri daha az hammadde tüketmeye ikna etmek çok önemli. Bu da beraberinde akıllı sistemler ve şehirler kavramını getiriyor. Sürdürülebilirlik kültürünü geliştirmenin en önemli unsurlarından biri kendi enerjisini üreten, ham madde tüketimi en aza indirgeyen akıllı sistemler içeren akıllı şehirler oluşturmaktan geçiyor. Şehirlerin katma değer tanımlarının yeniden yapılması konusunu da beraberinde getiri-

DÜNYADAKİ EKOSİSTEMİN KORUNMASI VE BU DA YEŞİL BÜYÜME KONUSUNU GÜNDEME GETİRİYOR. KİRLETMEDEN BÜYÜME KAVRAMI DA YEŞİL BÜYÜMEYİ İŞARET EDİYOR.

SÜRDÜRÜLEBILIRLIK KÜLTÜRÜNÜ GELIŞTIRMEK * 2008 fiyatlarıyla, 1960’da 4,9 trilyon dolar, 1996’da 23,9 trilyon dolar tüketim harcaması yapan dünya vatandaşları, 2008’de 1960’a göre 6,2 kat, 1996’ya göre ise yüzde 28 artışla, 30,5 trilyon dolar harcama yaptı. 1960-2008 arası insan nüfusu sadece 2,3 kat arttı. * 2008’de 68 milyon taşıt, 85 milyon buzdolabı, 297 milyon bilgisayar ve 1,2 milyar adet cep telefonu satıldı. * 1950’den 2005’e maden üretimi 6 kat, petrol tüketimi 8 kat, doğal gaz tüketimi 14 kat arttı. * Dünya yılda 60 milyar ton doğal kaynak tüketiyor. 30 yıl öncesine göre yüzde 50 fazla. Her gün 112 Empire State gökdelenine karşılık gelecek doğal kaynak çıkarılıyor. * Bir ABD’li günde 88 kilo, bir avrupalı günde 43 kilo doğal kaynak tüketiyor. * En zengin 500 milyon insan karbon salınımının yüzde 50’sinden sorumlu iken, en yoksul 3 milyar insan sadece yüzde 6’sından sorumlu. Herkes amerikalıların tükettiği gibi yaşasa, dünya nüfusu ancak 1,4 milyar olabilirdi.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

47


yor. Dünyada hangi şehirler daha yaşanabilir diye baktığımızda kendi katma değer tanımlarını yapmayı başarmış olan kentler olarak karşımıza çıkıyor. İstanbul’a bu açıdan baktığımızda, rakiplerine göre hala katma değer tanımları yapamamış olması göze çarpıyor. Günümüzde yükselme trendini sürdüren ve yüksek yaşam standartları sunan şehirlerin sanayi, ticaret, yaşam alanı gibi katma değer tanımlarını yapmış olduğunu görüyoruz. İstanbul 25. Sırada Küresel anlamda şehirleri 2 farklı kategoriye göre karşılaştıran, iş aktivitesi, insan kıymetleri performansı, şehirdeki bilgi iletişimi, kültürel deneyim ve siyasi istikrarı esas alan dün yayınlanan Küresel Şehir İndeksi raporuna göre, İstanbul geçen yıla göre insan kaynakları ve iş aktivitesi avantajlarıyla 4 basamak yükselerek 25. sıraya yerleşti. İstanbul’dan sadece 2 basamak daha yukarıda olan San Francisco’da ise insanların memnuniyeti ve yaşam kalitesi açısından bakıldığında daha iyi durumda olduğu görülüyor.

48

Küresel anlamda ekonomiyi yönetecek şehirler arasında İstanbul’un da yer almasını sağlamamız gerekiyor.

KÜRESEL ANLAMDA EKONOMİYİ YÖNETECEK ŞİRKETLER ARASINDA İSTANBUL’UN DA YER ALMASINI SAĞLAMAMIZ GEREKİYOR.İSTANBUL’UN ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE İDDİALI ŞİRKETLER ARASINA GİREBİLMESİ EKONOMİK PERFORMANS, ŞEHRİN YÖNETİMİ, İNOVASYON VE İNSAN MEMNUNİYETİ OLMAK ÜZERE 4 KRİTERE GÖRE İLK 25 ŞEHİR ARASINA GİRMESİNDEN GEÇİYOR. Haziran Özel 2016, 31.Sayı

İstanbul’un önümüzdeki dönemde iddialı şehirler arasına girebilmesi ekonomik performans, şehrin yönetimi, inovasyon ve insan memnuniyeti olmak üzere 4 kritere göre ilk 25 şehir arasına girmesinden geçiyor. Dünya Bankası bu indekse göre, analizlerini yapıyor. Küresel anlamda ekonomiyi yönetecek şehirler arasında İstanbul’un da yer almasını sağlamamız gerekiyor. İstanbul’la ilgili en büyük problem lokasyon tanımlarının olmamasıdır. Ticaret, sanayi, hizmet ve yaşam alanlarının lokasyonun belirlenmesi gerekiyor. Bu tanımlar eksik olduğundan mobilite var. Mobilite (erişilebilirlik) iyi gibi gözükürken, ulaşım açısından baktığımızda ciddi sorunlar doğuruyor. Barselona’da da benzer sorunlar yaşanıyor ve bu nedenle açık verilerden yararlanarak lokasyon tanımlarını yapma çabası gösteriyor. İstanbul’un akıllı şehir olmak adına açık verilerden yararlanarak lokasyon tanımlarının ve planlamanın yapılması gerekiyor.q



CEMİL YAMAN

Erke Tasarım Kurucu Ortağı

MIMARI TASARIMIN GELIŞIMINI BELIRLEYEN YÖNLER VE KRITERLER 50

ABD’DE 58 BİNDEN FAZLA BİNA KAYITLIYKEN, TÜRKİYE’DE 586 KAYITLI YEŞİL BİNA BULUNUYOR. TÜRKİYE’DE YEŞİL BİNANIN YAYGINLAŞMASININ ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL LEED SERTİFİKASI MALİYETİNİN YÜKSEK OLDUĞUNUN DÜŞÜNÜLMESİDİR. MALİYET AÇISINDAN BAKTIĞIMIZDA LEED SERTİFİKASININ BİNALARDA İŞLETME MALİYETİNİ YÜZDE 7-8 DÜŞÜRDÜĞÜ YAPILAN ARAŞTIRMALARDA GÖRÜLÜYOR. LEED SERTIFIKALI BINALARIN AVANTAJLARI ABD’de 58 binden fazla bina kayıtlıyken, Türkiye’de 586 kayıtlı yeşil bina bulunuyor. Türkiye’de yeşil binanın yaygınlaşmasının önündeki en büyük engel LEED sertifikası maliyetinin yüksek olduğunun düşünülmesidir. Maliyet açısından baktığımızda LEED sertifikasının binalarda işletme maliyetini yüzde 7-8 düşürdüğü yapılan araştırmalarda görülüyor. 2007 yılından bu yana yeşil bina sektöründe danışmanlık yapıyorum. Türkiye’de yeşil bina projeleri Siemens’in Gebze’deki tesisiyle başladı. 35 bin metrekare alana sahip Siemens Gebze tesisi Türkiye’de LEED sürecine başlayan ilk binadır. 2009 yılında LEED Altın sertifikasıyla da Türkiye’de bir ilke imza attı. Torrium AVM, Rönesans Mecidiyeköy ofis binası, Method Research Company gibi otel, AVM, çalışma alanları ve üretim tesislerinde yeşil bina örnekleri yaygınlaştı. Daha sonra TED Rönesans Koleji gibi özel okullarla da LEED sertifikası yaygınlaştı. En büyük projemiz ise 750 bin metrekareyle otel, ofis ve AVM’yi içeren Mall of İstanbul. 2007’den bu Haziran Özel 2016, 31.Sayı


YEŞİL BİNAYI 3 ANA BAŞLIK ÜZERİNDE KONUŞUYORUZ. ÖNCELİKLE ÇEVRECİ VE SAĞLIKLI OLMALI, ENERJİ VE SU TASARRUFUYLA DA İŞLETMESEL ANLAMDA EKONOMİK OLMALI.

yana 50’den fazla proje tamamladık, 100’e yakın proje de devam ediyor. Hem yatırımcılardan hem de mimarlardan “Yeşil malzemeleri nereden tedarik ederiz?” sorusuyla çok fazla karşılaşıyoruz.

Su tasarrufu konusunda da bina içinde su tüketimini azaltan, peyzajda da genel iklim şartlarına göre çözümlerin uygulandığı, damlama sulama sisteminin kullanıldığı, yeraltında nem sensörlerinin kullanıldığı genel olarak su tüketimini azaltan sistemler tercih ediliyor. Mümkün olduğu kadar gri su, yağmur suyunun toplanması ve yoğuşma suyunun kullanılması bu stratejiyi olumlu etkiler. İnsanlar zamanının yüzde 90’ını binalarda geçirdiğinden kesinlikle sağlıklı bir ortam sağlanmalıdır. Sağlıklı bir ortam sağlayabilmek için de boyalar, yapıştırıcılar, zemin kaplama malzemelerinde kanserojen madde içermeyen ürünler kullanılmalıdır. Gün ışığı ve manzara daha verimli çalışmamızı sağlayan unsurlar arasında yer alıyor. Temiz ve sağlıklı havanın olduğu ortamla birlikte sağlıklı, verimli ve konforlu binalar oluşturabiliriz. Yeşil binanın performansını belirlemek için uluslararası kriterler geliştirildi. Dünyaca en çok tercih edilen sertifika LEED sertifikasıdır. Türkiye’de yüzde 90’dan fazla LEED sertifikası tercih ediliyor. Çevre, sağlık ve ekonomik

ÇEVRECI, SAĞLIKLI VE EKONOMIK Yeşil binayı 3 ana başlık üzerinde konuşuyoruz. Öncelikle çevreci ve sağlıklı olmalı, enerji ve su tasarrufuyla da işletmesel anlamda ekonomik olmalı. İnşaat aktivitelerinden dolayı kirliliğin azaltıldığı, ulaşım kaynaklı karbon emisyonunun azaltıldığı, yerel malzemelerin kullanıldığı, bireysel otomobil kullanımının önüne geçildiği ozon tabakasının delinmesini önleyen, yani çevreci gazların kullanıldığı, enerji tüketiminin azaltıldığı, ışığın amacına yönelik kullanıldığı, atıkların değerlendirildiği binaları yeşil binalar olarak tanımlayabiliriz. Bununla birlikte yeşil alanın çok olduğu, doğal kaynakların, ormanların ve yeraltı su kalitesinin korunduğu binalarda çevreci binalardır. Bu binaların ısıtma, soğutma, havalandırma ve ısı yalıtımında enerji verimli olması, yenilenebilir enerji kullanarak enerji tasarrufu sağlayan binalar olması gereklidir.

Siemens Gebze tesisi

açıdan binanın performansını ortaya koyan LEED sertifikasında puanlama 110 üzerinden gerçekleştiriliyor. LEED, LEED Gümüş, LEED Altın ve LEED Platinum olmak üzere 4 seviye bulunuyor. Her türlü binaya LEED sertifikası alınabilir. Mevcut binalara, binanın bir katına veya yeni yapılan binalara ya da mahalle veya şehir bazında da LEED sertifikası alınabilir. Bugün daha çok mahalle bazında LEED’i konuşacağız. Bütünleşik süreç yönetimi, yer seçimi ve ulaşım, sürdürülebilir araziler, su verimliliği, malzemeler, enerji ve atmosfer, tasarımda yenilik ve bölgesel öncelik LEED’in ana konuları arasında yer alıyor. LEED süreci bir değerlendirme toplantısıyla başlıyor, projeyi, lokasyonu bu ana başlıklara göre değerlendiriyoruz. ‘Kaç puan alacağız?’, ‘Sertifika seviyesi nedir?’, ‘Birimlerin sorumlulukları nedir?’ gibi sorulara yanıt arayarak detayları tespit edip projeyi LEED online’a kaydediyoruz. Tasarım aşamasında da tüm birimlerle çalışmalarımıza devam ederek tasarım sürecini sonlandırıyoruz. İnşaat başladıysa inşaat aktivitelerinden dolayı oluşan kirliliği azaltmak için erozyon segmentasyonu kontrol planı hazırlıyoruz, ardından

51


TED Rönesans Koleji

atık yönetimi planıyla devam ediyoruz. Kaba inşaat tamamlandıktan sonra da binanın temizliği, klima kanalları gibi yeşil malzemelerin kullanılmasıyla ilgili detayları da tamamlayarak projeyi Amerikan Yeşil Bina Konseyi’ne ikinci kez gönderiyoruz.

52

SAĞLIKLI MALZEMELERİN KULLANILMASIYLA BİNALARDA TEMİZ HAVA KALİTESİNİ ARTIRARAK ÇALIŞANLARIN VERİMİNİ YÜKSELTİYOR, FİRMANIN PRESTİJİNİ ARTIYOR.

ABD ile kıyasladığımızda ABD’de 58 binden fazla bina kayıtlıyken, Türkiye’de 586 kayıtlı yeşil bina bulunuyor. Türkiye’de yeşil binanın yaygınlaşmasının önündeki en büyük engel LEED sertifikası maliyetinin yüksek olduğunun düşünülmesidir. Türkiye’de ilk LEED sertifikası 2009 yılında alındı. 586 binanın 162’si sertifikalandırılmış durumda, ABD’de ise 26 bin bina sertifikalı. Türkiye’deki yeşil bina projelerinin 353’ü yeni bina, 141’i AVM ve ofisler gibi çekirdek ve kabuk olarak, 33’ü iç mekan, 32’si mevcut binalar, 16’sı sağlık kurumu, 11’i okul binası olarak bu süreçte yer aldılar. Türkiye’de 191 sertifikalı LEED uzmanı bulunurken, ABD’de 200 binden fazla uzman bulunuyor. Bu sayının artması için mimarlık ve yatırım ofislerinde en az bir LEED uzmanının olması gerekiyor. Maliyet açısından baktığımızda LEED sertifikalı binalarda işletme maliyetininin yüzde 7 ila 8 arasında düştüğü yapılan araştırmalarda görülüyor. Bizim yönettiğimiz projelerde

Haziran Özel 2016, 31.Sayı

en az yüzde 20 enerji tasarrufu, en az yüzde 30 su tasarrufu sağlanıyor. Bunun yanı sıra bina değerini artırıyor ve yatırımların geri dönüşünde de katkısı var. Sağlıklı malzemelerin kullanılmasıyla binalarda temiz hava kalitesini artırarak çalışanların verimini yükseltiyor, firmanın prestijini artıyor. Bitirmiş olduğumuz 50’den fazla projede ve danışmanlığını yapmış olduğumuz 100’den fazla projede LEED Altın sertifikası alırken normal bina maliyeti ile hiçbir maliyet farkı bulunmuyor. Türkiye’nin ilk LEED sertifikası alan 30 milyon avroluk Siemens Gebze tesisinin bütçesini de biz hazırladık. Bu projede ABD’li bir firmayla çalıştık ve maliyetin sadece yüzde 1 artış göstereceğini tespit ettik. Yüzde 30 enerji tasarrufu, yüzde 70 su tasarrufu sağladık. İnşaat maliyetinin yüzde 40’ı kadar yerel malzeme, yüzde 35’i kadar geri dönüştürülebilir malzeme kullandık. Siemens’ten sonra ikinci projemiz Torium AVM’de müşteri ekstra maliyet olmadan sadece LEED sertifikası almak istedi. Çalışmaların ardından proje ekstra maliyet olmadan LEED Gümüş sertifikası alabiliyordu. Projeyi hazırlayıp 2 sene sonunda Amerikan Yeşil Bina Konseyi’ne ilettiğimizde LEED Altın sertifikası alabildiğimizi tespit ettik. Hilton Garden Inn otel projesinde de ek maliyet olmadan çevreci bir bina inşa ettik.q



HAKAN KODAL Krea Gayrimenkul İcra Kurulu Başkanı

BINA DEĞIL MAHALLE ÖLÇEĞINDE KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN ÖRNEĞI

TOMTOM GARDENS

SADECE EMSAL ARTIŞIYLA, METREKARE İZNİYLE VE İNŞAAT RUHSATIYLA KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ BAŞARAMAYIZ. TOMTOM MAHALLESİNDEKİ TARİHİ DOKUYU KORUYARAK, ESNAFI İLE BİRLİKTE BAŞARILI BİR DÖNÜŞÜME İMZA ATTIK. 54

Sadece emsal artışıyla, metrekare izniyle ve inşaat ruhsatıyla kentsel dönüşümü başaramayız. Tomtom mahallesindeki tarihi dokuyu koruyarak esnafı ile birlikte başarılı bir dönüşüme imza attık. Şu ana kadar kentsel dönüşümde iki projede çalıştık. Bunlardan biri başarısız, diğeri ise başarılı oldu. Dönüşümden sıkça bahsediyoruz ancak dönüşüm genellikle binaların yıkılıp yeniden yapılması olarak görülüyor. Her yerde dönüşüm adı altında yapıların yenilenmesi söz konusu. Yapıların yenilenmesi tek başına dönüşümü ifade etmiyor. Depreme dayanıklı bir bina yapmak dönüşümün çok ufak bir parçası, dönüşümle birlikte bir artı değer yaratmak da gerekiyor. Kentsel dönüşümün sosyal, çevresel ve ulaşım boyutları ile ticarete etkisini, dolayısıyla mahalle boyutunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Şirket olarak hedefimiz dikey değil yatay dönüşüm yapmak oldu. Haziran Özel 2016, 31.Sayı


YATAY DÖNÜŞÜM OLDUKÇA SEYREK KULLANILAN BİR TERİM. KENTLERİMİZİN İHTİYACI OLAN BİNA BAZINDA DÖNÜŞÜMÜ İÇEREN DİKEY DÖNÜŞÜM DEĞİL YATAY DÖNÜŞÜMDÜR.

YATAY DÖNÜŞÜM Yatay dönüşüm oldukça seyrek kullanılan bir terim. Kentlerimizin ihtiyacı olan bina bazında dönüşümü içeren dikey dönüşüm değil yatay dönüşümdür. İlk denememiz Göztepe’de başarısız oldu ve bundan dersler çıkartarak Tomtom mahallesinde başarılı bir porjeye imza attık. Göztepe’deki projede 9 bina ile bir dönüşüm yapmak istedik ancak konsensusa varmak için 1,5 yıl uğraştık. 1000 dönümlük 9 parsel yerine, 9 bin dönümlük içinde sosyal tesisleri de olan bir proje hazırladık. Bu parsel birleşmesinin avantajlarını parsel sahiplerine anlattık ancak anlaşma sağlanamadığından bu proje

55

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


BAHAR KORÇAN, MODA TASARIMCILARI DERNEĞİ VE BİRLEŞMİŞ MARKALAR DERNEĞİ İLE BİRLİKTE EYLÜL AYINDAN İTİBAREN ‘TASARIM SOKAK’TA’ SLOGANIYLA BÜYÜK BİR ORGANİZASYONA DA İMZA ATIYORUZ. BU ETKİNLİKLERLE BİRLİKTE TOMTOM’UN ADINI ÇOK DUYACAKSINIZ.

56

hayata geçmedi. Ortak alanlarında spor tesisleri, ticaret alanları, Bağdat Caddesi’ndeki mağaza dokusunun olduğu caddeler gibi detaylarla projeyi parsel sahiplerine sunduk. Bu nedenle kentsel dönüşümde projelerin önüne engel olmayacak yaptırımlar koyulmalı. Kağıthane Belediyesi’nin yaptığı dönüm artışlarına paralel olarak emsal artışı gibi avantajlar oldukça başarılı sonuçlar getiriyor, parsel sahiplerini birleşmeye teşvik ediyor. Depreme dayanıklı bir bina yapmak dönüşümün çok ufak bir parçası, dönüşümle birlikte bir artı değer yaratmak da gerekiyor. Yatay dönüşüme imkan veren alanlarda proje yapma kararı aldık. Tarihi dokunun yoğun olduğu Tophane ile Galatasaray arasında yer alan Tomtom mahallesine yatırım yapma kararı aldık ve bu projeyle ödül de aldık. Beyoğlu, Çukurcuma, Karaköy arasında yer alan bu mahallenin İstanbul’un en yoğun ama en şanslı bölgelerinden olduğunu tespit ettik. Bu lokasyonda yeme-içme alanlarının yanı sıra sanat galerileri (Tophane ArtWalk), tasarımcılar ile antikacıların olduğunu belirledik. Haziran Özel 2016, 31.Sayı

Mahalleyi bu yönleriyle keşfettiğimizde, projeyi kesinlikle sadece bir konut projesi olarak değil mahalle bazlı bir proje olarak tasarladık. Mahallede olmayan hiçbir şeyi projeye dahil etmeyerek, mahallede öne çıkan yaratıcılık, sanat ve ticaret yönlerini öne çıkaran bir proje hazırladık. Paris’teki, Londra’daki gibi yaratıcılığın merkezinde olabilecek firmaları barındıracak özelliğe sahip bu mahallede, çalışmalarımız sonucunda tek tek bina yerine tüm mahalleyi dönüştürmeye odaklandık. Esnafla ve işletmecilerle işbirliği yaparak bu projeyi sahiplenmelerini sağladık. İstanbul Life ile birlikte Tomtom mahallesi ile ilgili bir rehber çıkarttık. Şu anki hedefimiz 2020 yılında Tomtom mahallesini yaratıcılığın merkezi haline getirmek. Proje tamamladığında 25 ticari işletme, 3 ofis binası ve 100’ün üzerinde konut binası olacak. Mahalledeki camiyi onardık; belediyeye sunduğumuz proje ile Postacılar Sokağı’nı onardık. Böylelikle çevreyi mahalle sakinleri ve orada çalışanlarla ile birlikte dönüştürüyoruz. Mahalledeki özellikleri ‘soylulaştırırken’ değerlerimizi de koruyarak 20 bin metrekareye ulaşan karma bir proje hazırladık. Sürdürülebilirlik bakış

açısıyla o dokuya uygun mağazaları seçtik. Binaları satın alarak veya vakıflardan kiralayarak ilerledik. Şu anki hedefimiz 2020 yılında Tomtom mahallesini yaratıcılığın merkezi haline getirmek. Mahalleyi geliştirip insanların algısını değiştirerek mahallede dönüşümünü başararak fark yaratabilirsiniz. Galata Moda’yı organize eden moda tasarımcısı Bahar Korçan, Moda Tasarımcıları Derneği ve Birleşmiş Markalar Derneği ile birlikte Eylül ayından itibaren ‘Tasarım Sokak’ta’ sloganıyla büyük bir organizasyona da imza atıyoruz. Bu etkinliklerle birlikte Tomtom’u adını çok duyacaksınız. Sosyal dokuyla olan iletişim ve burası için çizilen vizyon ya sizin çizdiğiniz vizyon olacak ya da bu vizyonu ortaya koyacak ve destekleyecek bir yerel yönetim veya kamu idaresi olmalı. Sadece emsal artışıyla, metrekare izniyle ve inşaat ruhsatıyla kentsel dönüşümü başaramayız.q


A

ltı LEE

n D Proje Adı: İş Bankası TUTOM A da Mimari Tasarım: SOM - Dizayn Mimarlık yı Yatırımcı: İş GYO Cephe Danışmanı: Karakalem Cephe Tasarım Kullanılan Ürün: Şişecam Temperlenebilir Solar Low-E Cam Nötral 62/44

A D ltı G n B Proje Adı: Quasar İstanbul A N da Mimari Tasarım: EAA - Emre Arolat Architects yı Yatırımcı: Viatrans A.Ş - Meydanbey Ortak Girişimi Cephe Danışmanı: Axis Façade Danışmanlık Kullanılan Ürün: Şişecam Temperlenebilir Solar Low-E Cam Nötral 62/44

L A EE

L Gü EE m D üş

ltı D Proje Adı: Park Dedeman Levent n Mimari Tasarım: Akan Mimarlık Yatırımcı: Halk GYO A.Ş Cephe Danışmanı: BDS Consulting Kullanılan Ürün: Şişecam Temperlenebilir Solar Low-E Cam Nötral 50/33

Proje Adı: Bulvar 216 Mimari Tasarım: Tago Mimarlık Yatırımcı: Özak GYO Kullanılan Ürün: Şişecam Temperlenebilir Solar Low-E Cam Yeşil 51/30

A

Proje Adı: Tepe Mesa Park Mozaik Mimari Tasarım: A Tasarım Yatırımcı: Tepe İnşaat San. A.Ş – Mesa San. A.Ş Kullanılan Ürün: Şişecam Low-E Cam

ltı LEE n D A da y

ı

Proje Adı: ERKE Green Academy Mimari Tasarım: DEER Architects Yatırımcı: ERKE Sürdürülebilir Bina Tasarım Danışmanlık Kullanılan Ürün: Şişecam Tentesol Titanyum Gümüş Şişecam Low-E Cam ile Üçlü Isıcam Ünitesi

L Pl EE at D in


1. OTURUM

KENTSEL DÖNÜŞÜM’DEKİ DOĞRU VE YANLIŞLAR

58

Moderatör: Doç. Dr. Ece Ceylan Baba Konuşmacılar: Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç, ikidesign Group Mimarlık Kurucu Ortağı Murat Kader, Erke Tasarım Kurucu Ortağı Cemil Yaman ve Prof. Dr. Mehmet Rifat Sağlam

KENTSEL DÖNÜŞÜM’DEKİ DOĞRU VE YANLIŞLAR Ekoyapı Dergisi’nin Dünya Çevre Haftası’nda düzenlediği Yeşil Rapido konferansında “Kentsel Dönüşümde Doğru ve Yanlışlar” konulu bir oturum gerçekleştirildi. Doç. Dr. Ece Ceylan Baba’nın moderatörlüğünde Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç, ikidesign Group Mimarlık Kurucu Ortağı Murat Kader, Erke Tasarım Kurucu Ortağı Cemil Yaman ve Prof. Dr. Mehmet Rifat Sağlam’ın katılımıyla gerçekleşen oturumda, ‘Kentsel dönüşüm nedir?’, ‘Ülkemizde 2012’den bu yana hayata geçirilen projeler başarılı oldu mu?’, ‘Bakanlık ve belediyeler bu süreçte üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirdi mi?’ sorularıyla kentsel dönüşümdeki doğru ve yanlışlara cevap arandı. Haziran Özel 2016, 31.Sayı


ARTIK DÜNYA BANKASI BİLE KREDİBİLİTELERİ ÜLKELERE GÖRE DEĞİL ŞEHİRLERE, ŞEHİRLERİN SUNDUĞU YAŞAM KALİTESİ, YATIRIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ ANLAMINDA DEĞERLENDİREREK BELİRLİYOR.

Moderatör Doç. Dr. Ece Ceylan Baba Genel olarak kimse kentsel dönüşümle ilgim yok veya kentsel dönüşümü bilmiyorum diyemez. Son 5 yıldır tüm İstanbulluların ve Türkiye’nin birinci gündem maddelerinden biri ve tüm kent yöneticilerinin sürekli üzerinde çalıştığı bir konu.

59 59

Kentsel dönüşüm dünyanın gündemine 1950’li yıllarda girdi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’ndan sonra özellikle sanayileşmenin de desteklemesiyle kentlerin farklı bir sınıfa, işçi sınıfına ve farklı toplum grubuna hizmet edebilmesi adına köklü ve farklı bir dönüşüm süreciyle gündemlerimize girdi. Her ne kadar 1950’lerde kavram olarak hayatımıza girmiş olsa da, kentler ve insanlar var oldukça kentsel dönüşümün de var olduğunu düşünüyorum. Kentleri de canlı bir organizmaya benzetiyorum. Kentler de insanlar gibi doğuyor, büyüyor, gelişiyor ve yaşıyor. Çağın gereksinime göre de sürekli değişimler ve dönüşümler geçiriyor. Günümüzde de İstanbul özelinde de Türkiye genelinde de düşünürsek, benzer bir süreci yaşıyoruz. 1980’li yıllarda küreselleşmenin devreye girmesi kentlerin önemini çok daha fazla yükseltti. Ülkeler veya uluslar değil artık kentler odak haline gelmeye başladı. Artık Dünya Bankası bile kredibiliteleri ülkelere göre değil şehirlere, şehirlerin sunduğu yaşam kalitesi, yatırım sürdürülebilirliği anlamında değerlendirerek belirliyor. Bu küreselleşmenin ne kadar önemli bir noktada olduğunu gösteriyor. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


“KENTSEL DÖNÜŞÜMLE BİRLİKTE TÜM SANAYİ KURULUŞLARINI KAĞITHANE’DEN KALDIRDIK. KENTSEL DÖNÜŞÜMLE SANAYİCİNİN SANAYİ ALANINI DAHA CAZİP HALE GETİRİRSENİZ DÖNÜŞÜM KENDİLİĞİNDEN GERÇEKLEŞİR.“

Fazlı Kılıç Şehirler canlı organizmalar. Şehirlerde birtakım değişiklikler zaman içerisinde oluyor. İnsanların anlayışları ve beklentileri değişiyor; bu değişiklikler doğrultusunda şehirlerin bazı bölgeleri daha önemli veya önemsiz hale geliyor. Değişiklikler dünyanın her yerinde böyle ilerliyor. Viyana kentsel dönüşüm çalışmaları sırasında Viyana’da yaşayanlara ‘Viyana’nın geleceğiyle ilgili ne düşünüyorsunuz’ sorusuna, ‘Viyana’da gelecekte yerli nüfusla sonradan gelen yabancıların nüfusu arasında denge farklılıkları olacak. Yabancılar çok artacak’ cevabı geldi. Viyanalılar gelecekte bu iki grubun birlikte nasıl yaşayacağını şimdiden düşünüyorlar. 60

1999 depremini Kağıthane’de yaşadım. 2004 yılında göreve gelir gelmez depreme karşı önlemler almaya başladık. En doğru, en kalıcı ve en önemli önlem çürük yapıların yenilenmesi. Gecekondu önleme bölgeleri oluşturduk. Sanayi alanlarının dönüşümüyle ilgili çalışmalara başladık, mahalle içlerinde ada ölçeğinde dönüşümleri teşvik etmek için çalışmalar yaptık. 1/5000’lik planlarımızı revize ettikten sonra 1/1000’lik planlarımızı yaptık. Blok nizam uygulaması olan yerlerde

blok etütlerini gerçekleştirdik. Bunların hepsini de sitemizde yayınladık. Bu bilgileri şeffaf şekilde herkese açık biçimde sunarak, yatırımcıların rahatça tüm imar bilgisine ada ve parsel bazında ulaşmasını sağladık. Kağıthane dere ıslahını gerçekleştirdik, her yağmurda taşan derede özel mülk alanları tahsis edilmişti. Kağıthane’deki yapı stoğunun yüzde 52’sini yeniledik. Dönüşüm sürecinin sonucunda Kağıthane İstanbul’un havası en kirli ilçelerinden biriyken şimdi en temizleri arasında yer alıyor. Bunu nasıl sağladık? Kentsel dönüşümle birlikte tüm sanayi kuruluşlarını Kağıthane’den kaldırdık. Kentsel dönüşümle sanayicinin sanayi alanını daha cazip hale getirirseniz dönüşüm kendiliğinden gerçekleşir. Bu dönüşümü gerçekleştirirseniz çevre kirliliği, koku ve gürültü kirliliğinini çözüyorsunuz; sanayi kalkıyor ve kamunun ihtiyaçlarını çözebileceğiniz alanlar ortaya çıkıyor.

Kurucu Ortağı, Murat Kader 1910’larda kentlerde yaşayanlar yüzde 10 iken 1900’lerin sonunda bu oran yüzde 50’ye ulaşıyor. 2050 yılında bu

“BİNALARIN, ADALARIN, PARSELLERİN BİRLEŞTİRİLMESİ İMKANI KENTSEL DÖNÜŞÜM YASASI İLE GETİRİLDİ. BÖYLECE KAYBETTİĞİMİZ SOSYAL DONATILARI, KAMU ALANLARINI VE NİTELİKLİ YAŞAM ALANLARINI GERİ KAZANMA FIRSATI BULDUK.” Haziran Özel 2016, 31.Sayı


oran yüzde 70’in üzerine çıkacak. Kentlerin getirdiği iletişimden kaynaklanan bir yoğunluk var. Kentlerdeki yoğunluğun yüzde 70’lere çıkmasıyla beraber, altyapının zorlanacağını, trafiğin, otoparkın, ulaşımın çok ciddi sorunlar yarattığını ve yeşile özlemin arttığını görüyoruz. Akıllı büyüme kavramı aslında 20 yıl önce ortaya atılmış bir kavram. Akıllı büyüme çeşitli fonksiyonları bir arada akıllıca tasarlamak, kompakt yapı sistemleriyle mahalleri oluşturmak, çeşitli konut tiplerini ihtiyaca göre tasarlamak, cazibe merkezlerini kendi içinde yaratabilmek, kentte yaşayan insanlarla birlikte kenti geliştirmek, çeşitli ulaşım imkanlarını sunabilmek gibi prensipleri barındırıyor. 2014 yılında 181 milyon metrekareye inşaat ruhsatı verildi. 2015 yılında bu rakam 30 milyon metrekare düştü. 28 bine tekabül eden kısmı markalı konutlardan oluşuyor.

“AKILLI BÜYÜME KAVRAMI ASLINDA 20 YIL ÖNCE ORTAYA ATILMIŞ BİR KAVRAM. AKILLI BÜYÜME ÇEŞİTLİ FONKSİYONLARI BİR ARADA AKILLICA TASARLAMAK, KOMPAKT YAPI SİSTEMLERİYLE MAHALLERI OLUŞTURMAK, ÇEŞİTLİ KONUT TİPLERİNİ İHTİYACA GÖRE TASARLAMAK, CAZİBE MERKEZLERİNİ KENDİ İÇİNDE YARATABİLMEK GİBİ PRENSİPLERİ BARINDIRIYOR.”

Yapı ölçeğinde olan yenileme altyapı, güvenlik, sağlık gibi alanlarda kendi ölçeğinde büyüme olarak tanımlanıyor. Akıllı büyürken ne yapabiliriz diye konuştuğumuzda karma kullanım projelerinin ön plana çıktığını görüyoruz. Daha farklı fonksiyonları, daha az zaman kaybederek daha kompakt altyapıyla sürdürülebilirlik mantığı çok yüksek projeler olarak karşımıza çıkıyor. Binaların, adaların, parsellerin birleştirilmesi imkanı Kentsel Dönüşüm Yasası ile getirildi. Böylece kaybettiğimiz sosyal donatıları, kamu alanlarını ve nitelikli

yaşam alanlarını geri kazanma fırsatı bulduk. Bu yasa binaların bulunduğu yerde yoğunluğunu artırarak değil de binaların mahalle hatta ilçe ölçeğinde yeniden planlanarak tasarlanma fırsatı da verdi. Planlamanın tasarıma muhtaç olduğunu, tasarımın da planlamanın en önemli yardımcısı olduğu gerçeğini paylaşmak isterim. Karma kullanım projeleri hayal ettiğimiz kentleri tasarlamada yeterli mi diye baktığımızda aslında yeterli olmadığını görüyoruz. Şehirlerin tasarlanması gerektiğinin altını önemle çizmek istiyorum. Yaptığımız büyük ölçekli projelerde tasarım ve planlamanın sürdürülebilirliğe imkan vermesine özen gösteriyoruz. Daire alırken sorduğumuz soruları, şehir seçerken neden sormadığımıza bir türlü anlam veremiyorum. İstanbul’un afetle bir randevusu var ve bu iptal edilemez. Güvenli yapılarda oturup oturmadığımızı bir kenara bırakın, afet anında toplanma alanımız var mı? Şu anki nüfusun toplanabilmesi için 4 milyon metrekare alana ihtiyaç varken, sadece 1,5 milyon metrekare toplanma alanı var. Şehir doğru tasarlanırsa gerekli alanları geri kazanacağız. Tasarım ve planları şehir hatta ülke ölçeğinde yapabilmek lazım. Mevcut binayı dikey olarak artırıyoruz, nüfus da artıyor. Mahallenin dönüşebilmesi için kaynak yaratmalıyız. Kentsel dönüşüm için kamunun kazanması, halkın yaşam alanını niteliklendirerek kazanması gerekiyor. LEED gibi sertifikalara olan ihtiyacın aslında daha çok pazarlama odaklı olduğunu ABD ve Batılı toplumlarda görüyoruz. Bunun bir zaruret olduğunu aslında veriler bize gösteriyor. Almanya’da yeşil bina sertifikasına başvuran sayısı geçen yıl 4 iken ülkemizde 400. Bunun bir zaruret olduğunu anlamamız gerekiyor. Almanya’da sayının az olmasının nedeni, zaten binaların kanunun gereği yeşil ve sürdürülebilir olmasıdır. Firmamızda çalışan 100 mimara, ‘Yeşil binada yaşamak ister misiniz?’ diye sorduk. Çok büyük bir çoğunluğu yeşil binada yaşamak istediğini belirtti. ‘Kapsamlı ve özgün bir biçimde E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

61


“EĞER STANDARTLARA BAĞLI KALIRSAK SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR BİNA, MAHALLE VE KENTLER OLUŞTURABİLİRİZ. ÇEVRECİ, SAĞLIKLI VE EKONOMİK OLMASI TEMEL KRİTERLER ARASINDA YER ALIYOR. YEŞİL YA DA SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTSEL DÖNÜŞÜM OLARAK ADLANDIRMALIYIZ. DEPREM TEHLİKESİYLE BAŞLAYAN BU SÜRECİ FIRSATA DÖNÜŞTÜREBİLİRİZ.”

62

kentsel dönüşüm olmalı mı?’ ya da ‘Hangi alanlarda kentsel dönüşüm olmalı?’ sorusuna mimarların büyük çoğunluğu enerji verimliliği, doğal malzeme kullanımını içeren cevapların hepsini seçmişler. Tanımlarının kanunda yazılı olduğu yeşil binalarda yaşamak istiyorlar. Buraya gelirken bu sorulara yeni sorular ekledik. ‘Kentsel dönüşümde rant var mı?’ sorusuna yüzde 90’ı rant olarak gördüğünü belirtmiş. Hak sahibinin de yatırımcının da birtakım ödünler de bulunması gerekiyor. Sürdürülebilir kentsel dönüşüm için tüm tarafların bir araya gelerek konsensusa vardığı ortamlar oluşturmalıyız. Konulan kanunla yetkililer üzerine düşeni yaptı. 12.700 kat sahibiyle kentsel dönüşümle ilgili video görüşmesi gerçekleştirdik. Buradan elde ettiğimiz sonuç; hem bakanlığın hem de belediyelerin dönüşüm sürecinde daha aktif rol oynaması gerektiği ve attıkları ilk adımı projelerin süreçlerine eşlik ederek liderlik yapmaları gerektiği yönünde.

Moderatör Ece Ceylan Baba: Murat Kader’in söylemeye çalıştığı planlamasız bir kentsel dönüşüm olmamalı, parsel ya da ada ölçeğinde de değil kentsel ölçekte bir dönüşüm olması gerektiğiydi. Buna katılmamak imkansız. Kullanıcının kendini bilinçlendirmesi ile konunun yasal çerçeveye de dayandırılarak zorunluluk haline getirilmesi mahalle ölçeğinde dönüşüm silsilesine devam ettirecektir. Sürdürülebilir dönüşümün gerekliliklerinden bahsedebilir misiniz Cemil Bey?

Cemil Yaman Yeşil binada çeşitli kriterler bulunuyor. Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç’ın bahsettiği bakır atölyesi kirletilmiş alanların yeniden kazandırılmasına çok güzel bir örnek teşkil ediyor. Öte yandan otopark alanını artırmak bir çözüm değil. Yeşil, yaşanabilir kentlerin yavaş kentler olması gerekiyor. Bireysel otomobil kullanımının olmadığı, metro, otobüs gibi toplu taşıma araçlarının kullanıldığı şehirler hayal ediyoruz. Umarım ileride bu otoparkları nasıl yok Haziran Özel 2016, 31.Sayı

edeceğimizi konuşuruz. Murat Bey konuşmalarında sertifika karşıtı izlenimi verse de aslında değil. Herkes sürdürülebilirlik kriterlerini kendi oluşturabilir, farklı farklı kullanabilir. Eğer standartlara bağlı kalırsak sürdürülebilir bir bina, mahalle ve kentler oluşturabiliriz. Çevreci, sağlıklı ve ekonomik olması temel kriterler arasında yer alıyor. Yeşil ya da sürdürülebilir kentsel dönüşüm olarak adlandırmalıyız. Deprem tehlikesiyle başlayan bu süreci fırsata dönüştürebiliriz. Murat Bey’in bahsettiği sosyal donatılar, yürüme alanları, yeşil alanların artırılması gibi tüm kriterler LEED sertifikasında olan kriterleri kapsıyor. Sertifikanın kriterlerine bağlı kalarak bir yapı inşa edersek yeşil bina yapmış oluruz. Çevreci, ekonomik ve sağlıklı olma kriterlerini birbirinden ayıramayız. Bina ölçeğinden çıkıp şehir ölçeğinde konuşmamız lazım. Burada da yeşil yerleşke kavramı ortaya çıkıyor. Lokasyon seçilirken bağlantılarıyla ele alınmalı. Tasarım aşamasında yeşil kriterlerine dikkat edilerek altyapı yapılmalıdır. Amaç sertifika almak değil bu kriterleri uygulamak olmalı. Saha seçiminde alanda sel riski varsa ağaçlandırılması, yeşil alanların korunması, araç kullanımının azaltılması, bisiklet kullanımının artırılması, bütün ihtiyaçların kompakt bir şekilde aynı lokasyonda karşılanması, eğitim ve dini alanların bir arada olması önemli noktalar arasında yer alıyor. İnşaat aşamasında da sürdürülebilir bir inşaat planı oluşturulması lazım. Tüm bunlar yeşil yerleşkenin kapsamında yer alıyor.


Yeşil mahalle tasarımında ise projenin tüm bütçelere hitap etmesi, yine yeşil peyzaj alanlarının olması, bu lokasyonda altyapının tüm ihtiyaçları sağlayacak şekilde tasarlanması, konumlandırılacak binalarında LEED’ e göre inşa edilmesi büyük önem taşıyor. Bunun gerçekleşmesi için kamunun desteği ve katkısı çok önemli. Gaziosmanpaşa Belediyesi bu konuda bir adım atarak, yeşil dönüşüm yapan firmalara yüzde 1-2 emsal artışı yaptı. Belediyelerin yeşil yerleşke konusunda eğitim alması gerekiyor. Bu bağlamda pek çok belediyede eğitim verdik. Moderatör Ece Ceylan Baba: Sözü bütünleşik ve stratejik bağlamda ele alarak konuyu özetlemesi adına sözü Proje Yönetimi, Yatırım Planlama ve Uygulama Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Rifat Sağlam’a bırakmak istiyorum.

Prof. Dr. Mehmet Rifat Sağlam Söylediğiniz tüm şikayetlere çözüm getirecek bir önerim var. Yukarıda bir makro plan olmadan şehri dönüştüremezsiniz, yaklaşım yanlış. Bir mekanizma düşünün, beyni çalışmıyorsa diğer iç organların çalışması anlam ifade etmez. Mega kentlerin kentsel stratejik planlarının dünyada örnekleriyle yerinde inceleyen bir uygulayıcı ve akademisyenim. Çok iyi bir bina yapabilirsiniz ama çevresinde gecekondular varsa ve altyapı yoksa herhangi bir işlevi olmaz. Bunun çözümü stratejik plan yapmaktan geçiyor. 2014

63

yılında mekansal planlama yönetmeliği çıkartıldı. Mekansal denetleme tek başına yeterli değil. Bütünsel çözümlere ihtiyacımız var. New York’ta, Los Angeles’te yapılan çözümleri örnek almak bana doğru gelmiyor çünkü biz de kendi çözümümüzü üretecek kapasiteye fazlasıyla sahibiz. İstanbul Menkul Planlama’da mimarlar sokak silueti çiziyorlar ancak mali anlamda hayata geçirebilir projeler değildi ve kağıt üzerinde kaldı. Stratejik plan nasıl yapılır, oturup bunu çalışmamız gerekiyor. Örneğin New York’ta 30 yıllık bir plan yapılıyor, 2 yıllık da alt uygulama planları yapılıyor. Yasaları gereği Londra’da 15, Tokyo’da 8 senelik planlar yapılıyor. Chicago’da, New York’ta, Tokyo’da planlama için düzenli bir teşkilat var ancak İstanbul’da yok. Bu teşkilatların kurulması ve devam ettirilmesi lazım.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


KAZIM GÖKHAN ELGİN İstanbul Valiliği Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) Direktörü

İSTANBUL’UN HASTANE VE OKULLARI GÜÇLENEREK DEPREME HAZIRLANIYOR 64

İSTANBUL SİSMİK RİSKİN AZALTILMASI VE ACİL DURUM HAZIRLIK PROJESİ (İSMEP)’TE, PROAKTİF BİR YAKLAŞIMLA AFET ZARARLARINI ÖNCEDEN TESPİT EDİP, ÖNLEM ALARAK AZALTMAYA ÇALIŞIYORUZ. ZARAR TELAFİSİNDEN ZARAR AZALTMAYA, BEKLE-GÖR POLİTİKASINDAN TAHMİN ET-ÖNLE POLİTİKASINA, KRİZ YÖNETİMİNDEN RİSK YÖNETİMİNE VE SÜRDÜRÜLEBİLİR GELİŞMEYE ULAŞMAYI AMAÇLIYORUZ. Nüfusumuzun yüzde 70’i deprem riskinin yüksek olduğu bölgelerde yaşıyor. Topraklarımızın yüzde 66’sı aktif fay bölgelerinde yer alıyor. Son yüzyılda meydana gelen afetlerin yol açtığı kayıpların yüzde 64’ü ve hasar gören binaların yüzde 75’i depremlerden dolayı gerçekleşti. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde bu tür afetler ekonomik sıkıntılara neden oluyor. Türkiye’de 1980-2000 arası 16 milyondan fazla kişi deprem başta olmak üzere doğal afetlerden etkilendi, 21267 kişiyi de bu afetlerden dolayı hayatını kaybetti. 1999 Marmara Depremi’nde 18 bin kişi hayatını kaybederken, 113 bin bina yıkıldı. Bu depremde iletişim ilk 48 saatte sağlanamamıştı; ilkyardım ve kurtarmada çok kaotik bir ortam oluşmuştu. 10-15 milyon ABD doları ekonomik kayıp da yaşandı. Fay hattıyla ilgili çalışmalar gerçekleştirildi. Reaksiyonel yaklaşımdan proaktif yaklaşıma geçildi. İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP)’te, proaktif bir yaklaşımla afet zararlarını önceden tespit edip, önlem alarak azaltmaya çalışıyoruz. Zarar Haziran Özel 2016, 31.Sayı


7,5 BÜYÜKLÜĞÜNDE BİR DEPREM OLMA OLASILIĞI ÖNÜMÜZDEKİ 30 YIL İÇİNDE YÜZDE 62’DEN FAZLA VE BU OLASI ŞİDDETLİ DEPREMDE 70 BİN ÖLÜ, 120 BİNDEN FAZLA AĞIR YARALI OLMASI TAHMİNLER ARASINDA YER ALIYOR.

telafisinden zarar azaltmaya, bekle-gör politikasından tahmin et-önle politikasına, kriz yönetiminden risk yönetimine ve sürdürülebilir gelişmeye ulaşmayı amaçlıyoruz. 65

Türkiye yüksek risk hattında Türkiye nüfusunun yüzde 20’sinin yaşadığı 14 milyon nüfusa sahip İstanbul’a baktığımızda, San Francisco, Los Angeles ve Tokyo gibi dünyanın büyük şehirleriyle eşdeğer derecede deprem riski bulunuyor. 7,5 büyüklüğünde bir deprem olma olasılığı önümüzdeki 30 yıl içinde yüzde 62’den fazla ve bu olası şiddetli depremde 70 bin ölü, 120 binden fazla ağır yaralı olası tahminler arasında yer alıyor. Bu nedenle 2006yılında İSMEP’i hayata geçirdik. Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası ve İslam Kalkınma Bankası’ndan elde ettiğimiz fon ve kredilerle 1,78 milyar avroluk bütçeyle projeyi 2020 yılına kadar yürüteceğiz. 2007 yılında 104 okulun güçlendirme çalışmalarına başladık. 4 aşamadan oluşan projenin ilk aşaması olan hazırlık aşamasını 100’den fazla toplantı gerçekleştirerek 2000-2005 yılları arasında tamamladık. İstanbul Valiliği’nin projeyi sahiplenmesiyle daha hızlı ilerledik. Kamu binalarında afet planına göre önceliği, fay hattına uzaklığı, nüfusu gibi belirlediğimiz teknik kriterlere göre önceliklendirme

yaptık. 2007 yılında 104 okulun güçlendirme çalışmalarına başladık. İstanbul Valiliği’nin altında İstanbul Proje Koordinasyon Birimi kuruldu. Güçlendirme yaptığımız okullardaki öğrencileri başka okullara taşıdık, dolayısıyla projenin insan odaklı olması büyük önem taşıyor. Güçlendirme yaptığımız okullarda öğrencilere, öğretmenlere, idarecilere bilgilendirme ve bilinçlendirme eğitimleri veriyoruz. Aynı zamanda uluslararası standartlara uyacak şekilde binaların teknik fizibilitesini yapıyoruz. Güçlendirme maliyeti yeniden yapım maliyetinin yüzde 40’ını aşıyorsa, yeniden yapım uyguluyoruz. Şuanda 4.aşamada yani Bilgi ve İnovasyon Merkezi kurarak bilgi ve tecrübelerimizi Türkiye ve tüm dünyayla paylaşma aşamasındayız. Bilinçlendirme, güçlendirme ve yeniden yapım Proje kapsamında 3 ana bileşenimiz bulunuyor. Acil durum hazırlık kapasitesinin artırılması kapsamında İstanbul AFAD’a biri Avrupa diğeri Anadolu Yakası’nda bulunan iki kontrol ve komuta merkezi inşa ettik. Haberleşme sistemlerini riskten arındırdık ve

kapsama alanlarını genişlettik. 1 milyondan fazla kişiye bilinçlendirme eğitimleri verdik. Güçlendirme ve yeniden yapım da bir diğer ana bileşenimizdir. Pilot belediyelerde de çalışmalarımıza devam ediyoruz. 1452 kampüs, 356 binada dış fizibilite çalışması yaparak güvenlikli binalar olup olmadığını belirleyerek güçlendirme ya da yeniden yapım kararını verdik. Eğitim sektöründe 980 okulunun güçlendirme ve yeniden yapımını tamamladık. Böylelikle 1,5 milyondan fazla öğrenci ve öğretmen güvenli okullarda eğitime devam ediyor. Yeniden inşa ettiğimiz okullarda 2,5 kat fazla alan oluşturuyoruz; derslik sayısı da yeni okullarda 2 katına ulaştı. Kazım Karabekir İlköğretim Okulu’nda yağmur hasadı deposu yaparak, okulun aylık su ihtiyacının yüzde 13’ünü bu şekilde karşılıyoruz. Sağlık alanında ise 18 hastane ve 61 poliklinikte güçlendirme ve yeniden yapım çalışmasını tamamladık. Şu anda da İstanbul’un en önemli hastanelerinden Kartal, Okmeydanı ve Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastaneleri’nde yeniden inşa çalışmalarımız devam ediyor. Yeni hastane

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


yaratıyoruz. Esnek ve entegre tasarımla afet anında tek kişilik odalar iki kişinin kullanımına imkan tanıyor. Depo alanlarını da hasta odasına dönüştürebiliyoruz. Her mekan için farklı verimli aydınlatma çözümleri kullanıyoruz. Yıllık enerji tüketimde de hedef yüzde 35 enerji tasarrufu sağlamak.

66

binalarının yapımının tamamlanmasının ardından eski binaları yıkacağız. 510 milyon avro yatırım bedeli olan Marmara Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi de güçlendirerek bu yıl faaliyete geçireceğiz. Kartal, Okmeydanı ve Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastaneleri’nde yeniden inşa çalışmalarımız devam ediyor. İPKB olarak yaşanabilir bir dünya için çevrenin öneminin farkındayız. Sürdürülebilir bir dünya için binaları en son teknolojileri takip ederek tasarlıyoruz. Kartal, Okmeydanı ve Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastaneleri’nde dünyada en çok kabul gören LEED sertifikasını aldık. Yine İstanbul’da ve Türkiye’de ilk LEED Altın sertifikasını alacak hastaneleri tasarlıyoruz. Hastanelerde su ve enerji tüketimini azaltmak, hasta iyileşme sürelerini kısaltmak, çalışanların verimliliğini artıran ortamlar yaratmak ve hastanelerin çevreye olumsuz etkilerini azaltmak gibi hususları esas alarak projeler hazırlıyoruz. Entegre ve esnek tasarımlarla 60-79 puan alarak, hastanelerde LEED Altın sertifikası almayı hedefliyoruz. Hastanede kullanılan doğalgazdan hastane için gerekli enerjinin bir kısmı üretilecek, buradan çıkan ısının suyun sıcaklığının artırılmasında kullanacağız. Her mekan Haziran Özel 2016, 31.Sayı

için farklı verimli aydınlatma çözümleri kullanıyoruz. Yıllık enerji tüketimde de hedef yüzde 35 enerji tasarrufu sağlamaktır. Damla sulama yöntemini de kullanarak az su tüketen peyzaj tasarımları yapıyoruz. Yıllık su tüketimi de yüzde 20 azaltmayı hedefliyoruz. Çalışanlar için bisiklet parkları, akülü araç şarj noktaları, kamyon temizleme alanlarının yanı sıra iç mekanlarda taze hava ve doğru filtreleme sayesinde ve açılabilir pencerelerle doğru havalandırma imkanı

Yeniden inşa yapacağımız Kadıköy Atatürk Fen Lisesi örneğini sizinle paylaşmak istiyorum. Çevresel kirlilik analizi, yeşil alanların artırılması, bisiklet parkları, yağmur ve sel suyu yönetimi, yeşil çatı uygulaması, solar su ısıtıcı paneller gibi çeşitli teknolojik uygulamalarla yeni bir okul inşa ediyoruz. Bu uygulamalarla LEED Platinum sertifikası almayı hedefliyoruz. Bu sertifikayı alarak, yeniliklere öncelik etmesi, Avrupa ve Asya’da Platinum seviyesindeki ilk okul olmasını, öğrenci ve öğretmenlere hayatlarına olumlu etki edecek bir yaşam alanı oluşturmayı amaçlıyoruz. Ek maliyet konusunda da özel sektörden paydaşlar bularak bu işin altından kalkmayı planlıyoruz.q


Türkiye’nin GREENGUARD sertifikalı ilk ofis mobilya üreticisi olarak, biz de mimarlık ve yapı sektörü profesyonellerinin yanında, Yeşil Rapido 2. Yeşil Binalar ve Ötesi Konferansı’ndayız


ÇAĞLA ÖMÜR NKY Mimarlık, Mimar

İNSAN ODAKLI SÜRDÜRÜLEBILIR SAĞLIK KAMPÜSLERI SAĞLIK PROJELERİNDE İKLİM, KONUM, ARAZİ YAPISI VE İNSAN FAKTÖRLERİNE GÖRE TASARIM STRATEJİMİZİ BELİRLİYORUZ. Sağlık yapılarında tasarımı etkileyen farklı faktörler bulunuyor. Bunlar iklim, konum, arazi yapısı ve insan. Örneğin Ankara’da, Gaziantep’te, Mersin’de büyük sağlık kampüsleri yaptık. İklimler farklılık göstereceğinden cephe yaklaşımlarında, binanın kullanımıyla ilgili farklı öneriler getirdik. Mersin’de büyük bir yağmur potansiyeli var ancak Ankara’da aynı durum söz konusu değil. Projeleri hazırlarken altyapı gereksinimlerinde değişiklikler yaptık. Güneşin ısıtıcı ve aydınlatıcı etkisini mümkün olduğunca kullanan projeler tasarlıyoruz. Koridorları şeffaf ve cam yaparak güneş ışığından faydalanıyoruz. Binalar için yapılan ışıklıklar işlevini yerine getirmiyor ve ışık almayan binalar inşa ediliyor. Biz bu sorunu nasıl iyileştirebileceğimizi düşündük. Belli bir derinlik ve oranın altında ışıklık kullanmadık.

68

HER COĞRAFYAYA FARKLI ÇÖZÜM Gaziantep projesinin hazırlık aşamasında havalandırma debileri, cihaz ve elektrik ihtiyacı oluştuğunu tespit ettik. Bunları nasıl azaltabileceğimizi düşünürken aklımıza şöyle bir fikir geldi. Hastaların kullanacağı alanlarda yarı açık alan çözümleri oluşturma yoluna gittik. Üstü kapalı yarı açık bir sokak önerisinde bulunduk. Proje hala devam ediyor. Sera etkisinden çekindiğimiz için tam kapalı bir alan yapmak istemedik, içine yağmur suyu girmeyen ve hava sirkülasyonunun olduğu bir alan tasarladık. Haziran Özel 2016, 31.Sayı


BUGÜN YEŞİL ENERJİYLE İLGİLİ PEK ÇOK KONU KONUŞULDU. SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR ÇEVRE VE DÜNYA İSTİYORSAK ASIL HEDEFİMİZİN İNSAN OLMASI GEREİIYOR. YAPTIRIMLARLA HAREKETE GEÇİRMEYE ÇALIŞMAK YERİNE, BİRTAKIM TEŞVİKLER SAĞLANABİLİR. Otopark alanlarında konvansiyonel hava sistemleri gibi unsurlardan kaynaklanan bazı ek enerji ihtiyaçları ortaya çıkabiliyor. Biz mümkün olduğunca enerji ihtiyacını azaltmak için açık otopark sistemlerini tercih ediyoruz. Bahçedeki su ihtiyacını ise bahçedeki gömülü su depolarından karşılayabiliyoruz. İklimlerin bu tür avantajlarından yararlanmaya çalışıyoruz. Gaziantep Projesi’nde kullanacağımız malzemeleri planlarken o bölgede çıkan keymıh taşını kullanmaya karar verdik. İklimin yanı sıra konum da tasarıma etki eden önemli etmenler arasından yer alıyor. Modern mimariyle geleneksel anlayıştan uzaklaşılıyor. Gaziantep Projesi’nde kullanacağımız malzemeleri planlarken o bölgede çıkan keymıh taşını kullanmaya karar verdik. Duvarlarda kullandığımız keymıh taşıyla yerel malzeme avantajından yararlanarak taşıma maliyetini düşürmüş olduk. Bunun dışında zeminden çıkan kayaları istinat duvarlarında kullanma

önerisinde bulunduk. Kabul görürse istinat duvarlarını bu kayalardan yapacağız. DOĞAL MANZARAYI KULLANIYORUZ Aşırı olmamak kaydıyla eğimli arazileri de daha çok yüzey kullanabildiğimizden projelerde daha çok tercih ediyoruz. Daha çok ışığı binanın içine alarak aydınlatma maliyetini de düşürme şansınız olabiliyor. Bunun dışında zeminden çıkan suyu yine binanın su ihtiyacını karşılamak için kullanabiliyoruz. Akçaabat Devlet Hastanesi projesinde Trabzon’daki deniz manzarası avantajını da kullanarak yeşil ve denizi öne çıkaran bir tasarım gerçekleştirdik. Trabzon’da şantiyede staj yaparken karşılaştığım bir olayı örnek olarak vermek isterim. İnşaat için kazı yaparken verimli toprak bulunuyor. Bu toprakta inşaat sürecinde bitki yetiştirdiler. İnşaat kazısında bulunan verimli toprağı bir yere istifleyerek,

69

sonrasında dışarıdan toprak almak yerine geri kullanma şansı bulunuyor. Bunun dışında arazide halihazırda bulunan yeşil alan varsa bunu mümkün olduğunca korumaya çalışıyoruz. Proje ve çevre açısından faydalı adımlar atmış oluyoruz. Akçaabat Devlet Hastanesi projesinde de ağaçlık bir alan bulunuyordu, bu alanı proje nasıl dahil edebileceğimizi düşündük. Trabzon’daki deniz manzarası avantajını da kullanarak yeşil ve denizi öne çıkaran bir tasarım gerçekleştirdik. Bugün yeşil enerjiyle ilgili pek çok konu konuşuldu. Sürdürülebilir bir çevre ve dünya istiyorsak asıl hedefimizin insan olması gerekiyor. Yaptırımlarla harekete geçirmeye çalışmak yerine, birtakım teşvikler sağlanabilir. Master plandan dönüşüme başlamak gerekiyor. Projelerimizde bisiklet yolları tasarlıyoruz ancak şehrin içinde yeterince bisiklet yolu olmadığından süreklilik arz etmiyor. q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


STEFANO BOERI Stefano Boeri Architetti’nin kurucu ortağı, çağdaş kentsel dönüşüm çalışmalarının yapıldığı uluslararası “multiplicity (çeşitlilik)” araştırma ağının kurucusu.

SÜRDÜRÜLEBILIRLIK, BIYOÇEŞITLILIK VE DEMINERALIZASYONLA DÖNÜŞÜM ŞEHİRLER KENDİLERİNE BÜYÜME İÇİN BİR SINIR HATTI ÇİZMELİ. BENCE BUNUN EN İYİ YOLU DOĞAL ORMANLAR, İŞLEVSEL ORMAN ALANLARI, PARKLAR YAPMAKTAN GEÇİYOR. DİĞER BİR ADIM DA ŞEHRİN İÇİNE BİYOÇEŞİTLİLİĞİN VAR OLABİLECEĞİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ DESTEKLEYECEK YERLER GÖMMEK, BU TÜR ALANLAR YARATMAK. BUNUN BİR YANSIMASI DA DİKEY ORMAN OLARAK ADLANDIRDIĞIMIZ YAPI. 70

Haziran Özel 2016, 31.Sayı


RIFKIN’IN ÖNERDİĞİ YAKLAŞIM, ENERJİK BİR BİTKİ GİBİ DAVRANAN BİNALAR. ETRAFTA BULUNAN ENERJİYİ -GÜNEŞ VEYA RÜZGAR OLABİLİR- EMEN BİNALARIN BU ENERJİYİ ETRAFA DAĞITABİLMESİ ÖNGÖRÜLÜYOR. Beni davet ettiğiniz için teşekkürler. Burada olmak ve sizlerle şehirlerimizi nasıl daha iyi yerler haline getirebileceğimizi ve sürdürülebilirlikle ilgili düşüncelerimi paylaşmak benim için mutluluk verici. Bence sürdürülebilirliğin diğer iki önemli soruyla ilişkisine göz atmak gerekiyor. Bunlardan bir tanesi biyoçeşitlilik, diğeri de mineralsizleştirme sorusu. Mineralsizleştirme, bina cephelerinde kullanılan mineral kökenli malzemelerin ve bu yüzeylerin azaltılmasıdır. 2009 yılında gerçekleştirilen Venedik Bienali’nde sürdürülebilirlikle ilgili önerilerde bulunurken şehirlerimizi nasıl daha sürdürülebilir hale getirebileceğimizi düşündüm. Bunun üç şekilde sağlanabileceğini fark ettim. Bunlardan biri enerji tüketimimizi azaltacak teknolojik cihazları kullanıma sunmaktı. Güneş panelleri, fotovoltatik sistemler, jeotermal enerji ve diğerleri. Bu noktada az

önceki sorunun teknolojik kısmını inceliyoruz. İkincisi tarımla ilgili. Daha fazla tarımsal arazi, parklar, bahçeler ve yeşil çatılar yaratmak üzerine. Üçüncüsü ise diğer türlerle olan ilişkimizle ilgili.

mesiyle enerji üreten bu tür sağlam yapıların bir geleceği olduğunu düşünüyorum; çünkü hem bu yapılar yeşil enerji üretimi konusunda iyiler hem de aşırı uçlardaki iklimlerde çalışmaya da uygunlar.

ENERJIK BIR BITKI GIBI DAVRANAN BINALARLA SÜRDÜRÜLEBILIRLIK

İki yıl önce Fas’ta, Batı kıyısındaydık. Bu bölgedeki ülkelerde en büyük sorun çölleşme. Tarımsal bölgeler çok keskin şekilde azalıyor. En büyük eksiklik de elbette su. Kullanım suyu yok ama deniz suyu var. Benzer bir kule sistemini denizin kenarında kurulmak üzere orası için düşündük. Yine yükselen hava ve güneş enerjisiyle elektrik üretiliyor ve bu elektrik deniz suyundaki tuzun ayrıştırılması için kullanılıyor. Bu da tarım arazilerinin oluşturulması için bir fırsat yaratıyor. Bu tür yaklaşımlar sürdürülebilirliği nasıl temin edebileceğimizin bir örneği. Yalnızca her binanın kendi içinde bir organizma gibi davranmasıyla değil aynı zamanda az sayıda bu tür devasa yapılarla sürdürülebilirliği sağlayabiliriz.

Öncelikle sürdürülebilirlikle başlayalım. Bu konuda en geniş bilgiye sahip insanlardan birini anarak başlamak istiyorum. Jeremy Rifkin, sürdürülebilirlik konusunda en bilgili insanlardan, açık fikirli bir düşünür ve sosyolog. Rifkin, Kuzey Amerika’da yaşıyor ama Çin’de, Almanya’da, Meksika’da, dünya çapında danışmanlık yapıyor. Şehirlerle ilgili sürdürülebilirlikten bahsettiğimizde şehirlerin geleceğini ciddi şekilde düşünen ilk kişilerden. Rifkin’in önerdiği yaklaşım, enerjik bir bitki gibi davranan binalar. Etrafta bulunan enerjiyi -güneş veya rüzgar olabiliremen binaların bu enerjiyi etrafa dağıtabilmesi öngörülüyor. Bu bina yaklaşımı hem yapı açısından devrimsel bir bakış açısı hem de sürdürülebilirlik kavramı açısından önemli. EXPO ASTANA 2017 Astana’da yıllar önce bizden geniş bir alan için enerji üretebilecek bir cihaz düşünmemizi istediler. Düşündüğümüz şey 1 kilometre yükseklikte bir kuleydi. Bu kule hem rüzgar enerjisini hem de güneş enerjisini kullanabiliyordu. Yükselen havanın türbinleri döndür-

BIYOÇEŞITLILIK Biyoçeşitlilik de bir diğer ana konu olarak karşımıza çıkıyor. Şehirler yalnızca çok fazla karbondioksit katkısı yapmıyor, aynı zamanda çok fazla ısı salınımına da sebep oluyor. Bu noktada kendi türümüzle diğer türlerin ilişkisine bir bakmamız gerekiyor. Türlerin sürekli ve hızlı şekilde yok olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Biz kentsel alanımızı artırdıkça türlerin soylarının tükenme riski

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

71


72

de artıyor. Buna karşı bir önlem olarak insan türü, bankalar yaratarak diğer türleri koruma altına almaya çalışıyor.

ÖZELLİKLE AVRUPA’DA ŞEHİRLER KENDİ SINIRLARINI ÇOK GENİŞLETTİ. YAPILARI, ŞEBEKELERİ ÇOK GENİŞ ALANLAR KAPLIYOR. ARTIK TARIMSAL ARAZİLERİ VE DOĞAL YAŞAMA AİT YERLERİ ÇOK FAZLA ŞEKİLDE TÜKETİYORLAR.

Haziran Özel 2016, 31.Sayı

Diğer bir sorun da türlerin soyunun tükenmesinden ziyade hayvanlarla ilgili. Özellikle Avrupa’da şehirler kendi sınırlarını çok genişletti. Yapıları, şebekeleri çok geniş alanlar kaplıyor. Artık tarımsal arazileri ve doğal yaşama ait yerleri çok fazla şekilde tüketiyorlar. Bu nedenle diğer türler bizlerle birlikte yaşamak zorunda kalıyorlar. Kendi doğal ortamlarını kaybettikleri, kendi habitatlarından oldukları için bizim tarafımızdan sunulan yapay çevremizle yaşamak zorundalar. Bu her yerde farklı biçimlerde farklı karakteristiklerde gözlemleyebileceğiniz bir durum. Bu durum bize bazı şeylerin değiştiği yönünde fikirlere sevk ediyor. Çünkü bizlerle diğer türler arasındaki eski bir sözleşmenin bozulduğunu fark ediyoruz.

MILANO ANIMAL CITY Milano’da öğrencilerimle birlikte bu sorunla ilgili bir çalışma yaptım. Her bir öğrenciye kendi çevremizi paylaştığımız diğer bir canlının bakış açısından dünyaya bakmalarını söyledim. Bu çok işe yaradı çünkü diğer hayvanların gözünden dünyayı görmek biyoçeşitliliği geliştirmenin en etkili yollarından bir tanesi oldu. Tüm bunlar şehirleşme patlaması denilen bir olguyla ilintili. Gece yarısı Avrupa’daki veya Avrupa’ya yapılan uçuşların bir haritasına baktığımızda büyük ışıklarla çizili ağın bize gösterdiği şey Avrupa’nın kocaman, bağlantılı bir şehir olduğu. Bu durumda örneğin İsviçre etrafı yapılarla çevrilmiş kocaman bir park gibi görünüyor. Tüm sahil şeridi ise inşa edilmiş bir ortam.


2050 YILINDA NÜFUSUN ÖNEMLİ BİR KISMI ŞEHİRLERDE YAŞIYOR OLACAK. SÜREKLİ TÜKET YOK ET DÖNGÜSÜYLE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR HAYAT MÜMKÜN OLMAYACAK.

2050 yılında nüfusun önemli bir kısmı şehirlerde yaşıyor olacak. Sürekli tüket yok et döngüsüyle sürdürülebilir bir hayat mümkün olmayacak. Bu nedenle mimarlar, yerel yöneticiler, politikacılar olarak bu sorunu görmezden gelemeyiz. EXPO 2015 2010 yılında Milano’yla ilgili kitabımı yayınlarken bu şehirdeki biyolojik durumu nasıl iyileştirebiliriz diye düşündüm. Altı farklı proje mevcuttu. Bunlardan biri 2015’te Milano’da düzenlenen Expo’ydu. Expo için devasa bir botanik bahçe düşündüm. İkincisi yerel çiftliklerdi; şehrin içinde nasıl tarım yapılabileceği üzerine bir çalışmaydı. Üçüncüsü kirlenmiş kent yüzeyini bitkilerden faydalanarak temizlemekle ilgiliydi. Bu önemli bir nokta çünkü bazen toprak veya arazi kimyevi atıklar yüzünden kirleniyor; bitkiler ve tarımdan faydalanarak uzun sürede burayı temizlemeniz mümkün olabiliyor. Bir diğer proje ise ahşap kullanımıydı; çevredeki ormandan elde edilecek ahşap iyi bir malzeme olarak ev yapımı gibi işlerde kullanımı son bulduğunda doğaya geri dönebiliyor. Önemli bir proje ise kentin etrafına ormandan sınır çizmek. Eğer devasa şehirlerin daha da büyümesini düşünüyorsanız İstanbul gibi dev şehirler ancak kendi şu an var olan sınırları içinde büyüyebilir. Şehirler kendilerine büyüme için bir sınır hattı çizmeli. Bence bunun en iyi yolu doğal ormanlar, işlevsel orman alanları, parklar yapmaktan geçiyor. Diğer bir adım da şehrin içine biyoçeşitliliğin var olabileceği ve sürdürülebilirliği destekleyecek yerler gömmek, bu tür alanlar yaratmak. Bunun bir yansıması da dikey orman olarak adlandırdığımız yapı.

73

DIKEY ORMAN (VERTICAL FOREST) Son proje ise dikey orman olarak adlandırılan projeydi. Dikey orman projesi daha çok mineralsizleştirmeyle ilgili bir konu. Bu konuyla ilgili benim kişisel olarak ilk karşılaşmam, bu fikrin kökeni olarak söyleyebileceğim şey ünlü İtalyan yazar İtalo Calvino tarafından yazılan Ağaca Tüneyen Baron isimli kitaptır. Bu kitap 60’larda yayınlanan bilindik bir eserdir ve çok sıkıcı olan babasıyla tartışıp ağaçlarda yaşamaya başlayan bir karakteri anlatır. Bu da bir başka beni etkileyen şey; bir sanatçı ve mimar olarak Viyana’da çalışan Friedensreich Hundertwasser. 1972’de Milano’ya davet edilmişti. Kendisi insanlar ve ağaçlar arasında farklı bir etkileşimin ilham kaynağıydı. Ağaçların hayatınızdaki yerinin önemli olduğunu ve onların da çevremizde birer ikamet eden canlı olma onuruna sahip olduğunu söylüyordu. Hundertwasser’in birçok farklı ve estetik tasarımı olmasının yanı sıra ağaçları mimarinin bir parçası haline getirmesi de önemliydi. Beni en çok etkileyen kişi ise Alman sanatçı Joseph Beuys olsa gerek. 1982’de Kassel

şehrine gönüllülerin yardımıyla 7 bin bazalt taş topladı. Önce insanlar buna bir anlam veremedi, ardından her taşla birlikte bir tane meşe ağacı dikti. Bu şekilde Kassel şehri çok değişti. Bu şekilde yapay ve doğal arasında, beton ve ağaç arasındaki başkalaşım da gerçekleşti. Benim de mimari olarak yaptığım işlerin bir ilhamı oldu. Tabii ki annemi de burada saymam gerekiyor. Annem o zamanlarda bir tasarımcı olarak çalışıyordu ve ormanlık alanda bir evimiz vardı. Evin tüm biçimi çevredeki ağaçların yerlerine göre şekillendirilmişti. Dubai’de derse girerken şu konuya kafam takıldı. Dikey büyüyen bir şehirde, ki 200’den fazla 200 metrenin üzerinde binaya sahip bir şehirde tüm binalar cam panellerle kaplıydı. Bu dikey büyüme içinde acaba nasıl bir mimariyle bitkileri bir süs olarak değil de yaşam alanımızın bir parçası olarak konumlandırabiliriz diye düşündüm. Çağdaş mimarinin tarihine göz attım ve ağaçlarla ilişkili çok fazla ilham verecek bir şey bulamadım. En son baktığım yerde ise 14. yüzyılın ortasında Lucca’da inşa edilen tepesinde ağaçlar olan kuleyi fark ettim. Bu noktadan sonra ağaçları Milano’da insanların yanında gök yüzüE K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ne taşıyacak mimari yaklaşımlar üzerine çalışmaya başladım. Amerika merkezli ve İtalya’da ofisi olan Hines ile birlikte Milano’da bir projeye başladık. İlk etapta müşteri biraz şüpheciydi. Hines’ın patronu 83 yaşında açık fikirli birisiydi ve size 9-10 ay veriyorum, eğer bu süre içinde sorularıma ayrıntılı şekilde cevap verebilirseniz bu projede birlikte devam edebiliriz dedi.

74

8 aylık bir ağır çalışma dönemi yaşadık; bitki bilimcilerle, yapı uzmanlarıyla ve mühendislerle görüştük. Ardından cevaplarımızla Hines’a gittik. Hines olumlu yaklaştı ve işe başladık. Yapısal problemlerle ve insan-bitki etkileşimiyle uğraştık. Aynı zamanda binanın şekli, kat tasarımı gibi konular üzerine çalıştık ancak en büyük sorunumuz rüzgârdı. 120 metrede ağaç diktiğiniz zaman rüzgar bir sorun haline geliyor. Arup’tan bir uygulamanın telifini aldık. Ağaç köklerini binanın içine yerleştirecek bir sistem kurduk. Zira dikey ormanda 21 bin civarında bitkiniz var ve ilk etapta ağaçların orada nasıl duracağını bilemiyorsunuz. Florida gibi rüzgarı bol yerlerde bunu test ettik. Aynı zamanda bir de sulama konusu var. Binamız da bir ağaç gibi çalışıyor ve temelden aldığı suyu en tepeden başlayarak iki buçuk kilometre uzunluğundaki saksı sisteminde dolaştırıyor. Bununla birlikte müşteri ve yatırımcıları bunun yalnızca bir estetik girişim olmadığına ikna etmemiz gerekiyordu. Konu yalnızca yeşil bir bina yüzeyi oluşturmaktan fazlasıydı. Bunun yanında müşteriyi yaprakların havaya ne kadar etki ettiğini de anlatmamız gerekti. Yapraklar hem atmosferdeki karbondioksiti alıyor, oksijen üretiyor ve aynı zamanda bir mikro klima yaratarak bina cephesinin, iç ve dış mekan arasında bir tampon görevi görerek daha iyi korunmasını sağlıyor. Ayrıca şehirdeki hava kirliliğinin ürettiği tozu da hapsediyor. Bütün bunları düşünüğümüzde sürdürülebilirliğe önemli katkısı olan ağaçları hikayemizdeki kahraman olarak konumlandırıp bina cephelerini bu tür doğal yerler olarak şehre yerleştirmeye çalışıyoruz. Haziran Özel 2016, 31.Sayı

Farklı ağaçların bina içindeki yerleşimi için botanikçilerle de çalıştık. Cephelerin güneşi ne kadar aldığı, nem oranları gibi faktörlere göre ağaç çeşitliliğini belirledik. Dikey orman projesinde 800’ü ağaç olmak üzere 21 bin bitki mevcut. 1500 farklı bitki türü kullanılan projede 30’dan fazla ağaç türü var. Tümüne baktığınızda iki hektarlık bir orman alanını Milano’nun merkezinde 1000 metrekarelik alana yerleştirmiş olduk. Bu bina yalnızca bir mimari yapı değil aynı zamanda bir deney. Örneğin bakım konusu önemli bir nokta. Bakımdan kasıt ağaçların gerektiğinde kesilmesi ve yenilerinin dikilmesi olarak düşünülebilir. Bakım işinin tamamen bina sakinlerinde olmasını düşündük; satın aldığınız veya kiraladığınız zaman o ağaç da o kişinin sorumluluğuna girsin dedik. Daha sonra da merkezi bir bakım sistemine doğru ilerlemeye karar verdik. Çünkü ağaçlar bu yapının bir parçası ve onları korumak bu şekilde daha etkili ve ekonomik oluyor. Önemli sorulardan bir tanesi de şu: Bütün bir şehir dikey orman yaklaşımını takip edebilir mi? Bizim konumumuz öncelikle tarım arazisine, ormanlık alana şehir kurmayı

bırakma yönünde olmalıdır. Şu ana kadar inşa ettiğimizin içinde kalmamız gerekiyor. Geçmişin yapay mirası altında çalışmaya devam edelim. Şehir dışından şehre yaşamak için gelenleri düşününce bunun zor olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye de bu sorunları yaşayan bir yer. Bu noktada durup genişleme şehrin büyümesi için gerekli mi yoksa başka alternatif düşünebilir miyiz diye bakmak lazım. SHIJIAZHUANG ORMAN KENTI (FOREST CITY) Çin’deki 215, 870 kilometrekarelik 109 bin nüfusa sahip Tianjin-Hebei bölgesi için Paris’te bir forumda hükümet yetkilileri ile görüştük. Her yıl 14 milyon çiftçinin göç ettiği Hebei eyaletinin başkenti olan Shijiazhuang’ı yaşanabilir hale getirecek zorlu bir projeye başladık. Enerji tüketimini azaltan, tarım ve toprağı tüketmeyen yeni bir kentleşme projesi tasarladık. Tasarladığımız bu orman şehir prototipi diğer şehirlere de ilham verecek bir proje oldu. Proje, dikey ormanların da yer aldığı projede 5 ayrı bölge ve merkezi bir şehir parkını içeriyor. Her bölge 20 bin kişinin yaşadığı evler, ofisler ve AVM’lerden oluşuyor.q



SALİH ÇIKMAN

Mimar, Mental Design Works kurucusu

KENTIN GÖBEĞINDE ILK DIKEY ORMAN: GREENOX ÇOK ZEMİNLİ KENT, İNSANLA ETKİLEŞİM, KENT, İNSAN VE MEKAN VERİMLİLİĞİ İLE SÜRDÜRÜLEBİLİR YAPI PRENSİPLERİ GREENOX PROJESİNİ CANLI BİR ORGANİZMAYA DÖNÜŞTÜRDÜ.

Greenox projesi kentsel dönüşüm kapsamında gerçekleştirilen bir proje. İstanbul Avrupa Yakası’nda Büyükdere caddesine 400 metre uzaklıkta yer alıyor. Bölgeyi incelediğimizde eskiden Büyükdere Caddesi üzerinde daha çok sanayi yapıları, ilaç fabrikaları ve üretimin olduğu yapılar yer alıyordu. Sonrasında bu alanlar yerini daha çok finans kurumlarının yer aldığı ofis binalarına ve AVM’lere bıraktı. Büyükdere caddesine baktığımızda iki farklı yüz görüyoruz. Bir yüzünde kentin daha oturmuş, gelişmiş ticari merkezlerin yer aldığı kısım, bir diğer yüzünde ise Kağıthane bölgesinin Büyükdere caddesine bakan tarafında, gelişmeye açık olan bir dönüşüm alanı görüyoruz.

76

CANLI BIR ORGANIZMA Bu bölgede dönüşüm adı altında projeler gerçekleştiriyoruz. Tam bu bölgenin merkezinde bir proje hazırladık. Alan açısından çok büyük olmayan, çevre olarak eski binalardan oluşan, yaşantı olarak mahalle ölçeğindeki bu bölgede proje hazırlarken projenin hem çevreyi rahatsız etmeyecek hem de bu yere değer katabilecek olmasına dikkat ettik. Tasarım ilkelerimizi belirleyip, buradaki stratejilere göre projeyi var etmeye çalıştık. Çok zeminli kent, insanla etkileşim, kent, insan ve mekan verimliliği ile sürdürülebilir yapı prensipleri Greenox projesini canlı bir Haziran Özel 2016, 31.Sayı


YAĞMUR SUYU VE GRİ SU KANALLARIYLA YÜZDE 40 SU TASARRUFU, YÜZDE 70 ATIK SU AZALTIMI SAĞLANIRKEN KULLANILAN SİSTEMLERLE YÜZDE 50 ENERJİ TASARRUFU VE KARBONDİOKSİT SALINIMINDA YÜZDE 33’LÜK BİR DÜŞÜŞ ELDE EDİLDİ.

organizmaya dönüştürdü. Orta kısımda yer alan bloklu yapılar ve önünde de Belediye’ye ait kullanılmayan yeşil bir alan bulunuyordu. Parkı da işlevsel olarak kullanılır hale getirerek, mevcut alanı tamamen yeşil alan olarak değerlendirdik. Binayı inşa ederken topoğrafyadan çalmamak adına yukarıya 3 zemin olarak tasarladık. Üstte yeşil alanlı bir teras oluşturduk. Park alanının zenginleşmesiyle birlikte yeşil bir kabuk meydana getirdik. Mevcut bir ağacı metabolize ederek, gövde kısmını karakterize biçimde cepheye oturttuk. Balkonlara yerleştirdiğimiz yeşil saksılarla bir ağaç bir ev temasıyla proje satış aşamasına geçti. Yeşille beraber çevresiyle birlikte yaşayan, su havuzlarının, oturma alanlarının olduğu bir yapı inşa ettik.

77 77

Yağmur suyu ve gri su kanallarıyla da yüzde 40 su tasarrufu, yüzde 70 atık su azaltımı sağlanırken kullanılan sistemlerle yüzde 50 enerji tasarrufu ve karbondioksit salınımında yüzde 33’lük bir düşüş elde edildi. Çeşitli katmanlardan meydana gelen nitelikli park alanıyla kentte açık bir yeşil alan oluşturduk. Mimari projelerde yeşil temalı projelere oldukça çok rastlıyoruz ancak yapım aşamasında maliyetler ya da işin zorluğundan dolayı bunun uygulanmadığını görüyoruz. Bu proje uygulama dolayısıyla bizim için de ayrıcalık taşıyor. 21.200 bitki E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


YAPININ ÖN TARAFINDA AĞAÇLARDAN OLUŞAN BİR SAKSI ALANI, ÜST TARAFINDA YAN KISIMLARLA BİRLİKTE YEŞİL DUVARLAR OLUŞTURULDU. ANA GİRİŞ GÖVDESİNDE DE PARKLA BİRLİKTE PEYZAJIN DEVAM ETTİRDİĞİ BİR SÜREKLİLİK SAĞLADIK.

78

çeşidi ve 900 ağacın yer aldığı projede, bu bitkilerin gölgelik oluşturması, rüzgara direnç, sesi yalıtması gibi detaylar yer alıyor. Bu projenin ağaçlarıyla birlikte çevresindeki oksijeni artırması da ek faydalar arasında yer alıyor. “SÜRDÜRÜLEBILIR YAPI” Sürdürülebilir yapı kavramı derinlemesine eğildiğimiz bir konu haline geldi. Yağmur suyu ve gri su kanallarıyla da yüzde 40 su tasarrufu, yüzde 70 atık su azaltımı sağlanırken kullanılan sistemlerle yüzde 50 enerji tasarrufu ve karbondioksit salınımında yüzde 33’lük bir düşüş elde edildi. Devletten Haziran Özel 2016, 31.Sayı

de bu konuda destek alıyoruz çünkü yağmur suyu ve gri su kanallarıyla bir kişinin aylık su faturasını yüzde 77 azaltabiliyorsunuz. Yapının ön tarafında ağaçlardan oluşan bir saksı alanı, üst tarafında yan kısımlarla birlikte yeşil duvarlar oluşturuldu. Ana giriş gövdesinde de parkla birlikte peyzajın devam ettirdiği bir süreklilik sağladık. Ana topoğrafyadan oluşan semt duvarları da aynı şekilde yeşil duvar ve bitkilerle de yumuşatarak daha yaşanabilir bir alan haline getirildi. Bu proje dışıyla çevresine bir etki sunmasının yanı sıra iç yapısıyla da insanların yaşantısını kolaylaştıracak şekilde tasarlandı. Site kavramında genellikle yapıların duvarlarla

semtten koptuğunu görüyoruz. Ana kullanıcının sosyalleşme alanlarıyla etkileşimli bir yapı oluşturduk. Geleneksel avlu karakterini buradaki alanların kurgusunda kullandık. Etkileşimli avlu dışarıdaki insanlarla birlikte ortak kullanım alanı haline geldi. Çatı katındaysa açık havuz ve bu havuz ile ortak alanların ısınmasını sağlayan ve elektrik üreten otomatik paneller bulunuyor. Çatı katında manzaraya göre konumlandırılmış oturma alanları, yeşil teras alanları ile fitness alanları yer alıyor. Bu yapı insanın bulunduğu her ortamda yenilenmesini sağlayacak mekanlar oluşturmak amacıyla tasarlandı.q



2. OTURUM

KENTSEL DÖNÜŞÜM SÜRECİNİN KENTLERDEKİ YANSIMALARI

80

Moderatör: Cem Haydar Bektaş Konuşmacılar: Ekobina’dan Zümrüt Çağlayan Arslan, Altensis’ten Emre Ilıcalı, Evrenol Mimarlık’tan Mehpare Evrenol, Mental Design Works’ten Salih Çıkman

KENTSEL DÖNÜŞÜM SÜRECİNİN KENTLERDEKİ YANSIMALARI Yeşil Rapido kapsamında Ekoyapı tarafından düzenlenen konferansta öğleden sonra “Kentsel Dönüşüm Sürecinin Kentlerdeki Yansımaları” başlıklı ikinci oturum Cem Haydar Bektaş moderatörlüğünde gerçekleştirildi.”Kentsel dönüşümün mimari projelere yansıması nasıl, yaşam alanları küçülüyor mu? Süreçte yüksek/mega yapılarının rolü ve önemi nedir? Projeler doğadan her geçen gün daha fazla kopan insanlara vadediyor? Süreçte yeşil binaların rolü ve önemi nedir? Bu konuda mevzuat yeterli? sorularına yanıt arandı. 2. oturuma Evrenol Mimarlık’tan Mehpare Evrenol, Mental Design Works’ten Salih Çıkman, Altensis’ten Emre Ilıcalı katılım göstererek görüşlerini paylaştı.

Haziran Özel 2016, 31.Sayı


BAHÇELİ EVLERİMİZDE OTURURKEN, ÜST ÜSTE KATLARIN ÇIKTIĞI DİKEY YAPILARDA YAŞAMAYA BAŞLADIK. DAHA AZ OKSİJENLE, HAYATTAN KOPUK YAŞIYORUZ. DÜNYA NÜFUSU 7,5 MİLYARA YAKLAŞTI VE DÜNYA YAŞANAMAZ BİR HALE GELİYOR.

Moderatör Cem Haydar Bektaş: Bu meslek dalından değilim, girişimci ve fütüristim. Fütürizm gelecek bilimi, yani fütüristler geleceği tasarlıyorlar. Fütüristler geleceği tasarlarken çok iyi bilirler ki geleceği tasarlamak tesadüfi değildir, bir uzgörü gerektirir. Size I.Dünya Savaşı’ndan bahsedeceğim. I. Dünya Savaşı’nda kaybeden ülke Almanya’ydı, kazanan ülke Japonya’ydı. Almanya’nın sömürü yaptığı ülkeleri ve Çin’in bir kısmını da Japonya’ya verdiler. 1933’te Adolf Hitler Almanya’da seçimi kazanmıştı. Hepinizin bildiği 1929 ekonomik buhranını Almanya 1930 yılında yaşadı. 1933’te başa gelen Hitler’in ilk hamlesi ekonomik kalkınmayı sağlamak oldu, sonrasında ise askeri yatırım yaptı. Önce Avusturya’yı ele geçirdi, sonra Polonya’ya saldırdı. II. Dünya Savaşı döneminde ise Adolf Hitler intihar ederek yaşamına son verdi. Yaşamı boyunca milyonlarca insanı katletti. Japonya ise bu süreçte Almanların yanında yer aldı. 1945 yılında ABD Hiroşima’ya ilk atom bombası attı, 3 gün sonra da ikinci atom bombasını attı. Bu saldırıların ardından Japonya teslim oldu. Buraya kadar hepinizin bildiği tarihsel hikaye. Almanlar bu dönemde geleceği tasarlamak zorunda olduklarını fark ettiler. Biz Türkiye’de maalesef başkalarının tasarladığı gelecekte yer bulmaya çalışıyoruz. 8. yüzyılda buhar makinesinin bulunmasıyla başlayan sanayileşme sürecinde günümüzde 4. sanayi devrimi konuşuluyor. Mikro robotlardan, interneti olan nesnelerden bahsediliyor. Biz buna hazır mıyız? Bilmiyorum.

81 81

Bahçeli evlerimizde otururken, üst üste katların çıktığı dikey yapılarda yaşamaya başladık. Daha az oksijenle, hayattan kopuk yaşıyoruz. Dünya nüfusu 7,5 milyara yaklaştı ve Dünya yaşanamaz bir hale geliyor. Bunun sorumlusu mimarlar mı? E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


“DEVLET GECEKONDUNUN, ŞEHRE GÖÇÜN ÖNÜNÜ AÇTI. BUGÜN KENTSEL DÖNÜŞÜM DİYE GELDİĞİMİZ NOKTADA KENTSEL DÖNÜŞÜM YAPMIYORUZ, BİNA DÖNÜŞTÜRÜYORUZ.” Geçen gün okuduğum br habere göre, Danimarkalı mimarlar Hollanda’da elektriğini kendi üreten, atıkların geri dönüştürüldüğü, suyu kendisi temizleyen bir köy tasarlamışlar. Başarılı olursa Almanya’da da uygulanacak. Fütürizm önemli. Kentsel dönüşüm de Türkiye’de önemli gündem maddelerinden biri. Konuşmacılarımızla serbest kürsü yapalım diye kararlaştırdık. İlk sözü mimar Mehpare Evrenol’ veriyorum.

Mehpare Evrenol

82

Çok uzun yıllardır mimarlık yapıyorum ve Türkiye’nin de geçmişini çok iyi biliyorum. Bu ülkenin canını okuyanlar mimarlar değil yönetimler ve alınan kararlardır. Bahçeli evlerde oturulduğu dönemde şehrin nüfusu 800 bin civarındaydı, şimdi 17 milyon nüfus var. Arsalar ve yollar açmak çok pahalılaştığından dikey binalar yapmak durumunda kaldık. Mimarlar elinden geleni yapmayaçalıştı. 1980’lerin sonuna kadar burada yapılan binaların yüzde 80’i kaçak binalardı. Geri kalanında da mühendislerin imzası var. 1970’lerde mimarlık mesleği bilinmiyordu. Yerleşim alanlarını

asıl bozan master plan olmayışıdır. Arsaların pahalı oluşu, tarihi dokuyu, kentin yapısını koruyamama sonucunda bu hale geldik. Devlet gecekondunun, şehre göçün önünü açtı. Bugün kentsel dönüşüm diye geldiğimiz noktada kentsel dönüşüm yapmıyoruz, bina dönüştürüyoruz. Hiroşima, La Defense gibi dünyadan örneklerde önce plan yapılmış, yollar açılmıştır. İnsanlar da alışveriş, ticaret, iş hayatı gibi olması gereken fonksiyonlarla güzel bir şekilde donanmışlar. Biz ise bulduğumuz her yere inşaat yapıp, sırayla kaçak kat çıktık. İki katlı ahşap Karadeniz evleri 4-5 katlı apartmanlara dönüştü. Göçer milletin çocukları hala yerleşik düzene geçemedik.

Cem Haydar Bektaş İstanbul’da siteler oluşmaya başladı. Artık evimizi tarif ederken önce site ismini, sonra blok numarasını sonra da kat numarasını söylüyoruz. Karaktersiz bir yapılaşma oluştu. Sizce bu doğru mu? Genç bir mimar olan Salih Çıkman’dan yanıt alabilir miyiz?

“BİZİM KENTTE DÖNÜŞTÜREMEDİĞİMİZ ALANLAR BÜYÜK ARSALAR HALİNDE DÖNÜŞTÜRÜLEREK ÜZERİNDE MEYDANLAR, YAŞAM ALANLARI KURULUYOR. BUNUN SONUCU OLARAK KENTLERDE HÜCRELER OLUŞUYOR.”

Haziran Özel 2016, 31.Sayı


“SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KONUSUNUN DAHA ÇOK MAKRO ÖLÇEĞE TAŞINMASI GEREKİYOR. BUNUN EN BÜYÜK KATALİZÖRÜ KENTSEL DÖNÜŞÜM SÜRECİNİN ADA BAZINDA YÖNETİLMESİ. KENTSEL DÖNÜŞÜM BEYAZ BİR SAYFA AÇMAK İÇİN ÇOK İYİ BİR FIRSAT OLABİLİRDİ ANCAK ŞUANA KADAR ÇOK YAVAŞ İLERLEDİ; MAKRO ÖLÇEKTE PLANLARA ÖNEM VERİLMEDİĞİNDEN SORUNLARLA KARŞILAŞILDI.”

Salih Çıkman Doğma büyüme Erzurumluyum ve mahalle kültüründe yetiştim. Sitelerin kent yaşantısına etkisi, kültürel doygunluğumuzdaki yerine baktığımızda maalesef site kurgusunun kaçınılmaz bir gerçek olduğunu görüyoruz. Sosyal yaşantı dokusunun olduğu kendi içerisinde kabuğu olan yaşam alanları. Her proje kendi zırhlarına çekilmiş şekilde örülüyor. Bizim kentte dönüştüremediğimiz alanlar büyük arsalar halinde dönüştürülerek üzerinde meydanlar, yaşam alanları kuruluyor. Bunun sonucu olarak kentlerde hücreler oluşuyor. Bu hücrelerde kentsel bir doku ya da mimari bir karakter göremiyoruz. Tamamen yalnızlaşmış, kendi içerisinde bir konsept anlayışıyla üretilmiş yerler olarak karşımıza çıkıyor. Bize ait olmayan bir yapı kültürünü üretmek durumunda kalıyoruz. Güvenlik ve kontrol gerekçesiyle kendimizi bu sitelere konuşlandırıyoruz. Bu döngüde mevzuatlar, yapılar, yönetimsel kararlar ve bu planlamalarda rantsal kavga içinde bulunan firmalar ve bu firmaların çizdiği sınırlar ve bu sınırlar içinde yaşayan mimarlar bulunuyor.

Cem Haydar Bektaş Projeleri çizen mimarlar olduğundan hedef tahtasında genelde mimarlar oluyor. 27 yıllık bir şirketimiz var, İstanbul’a yabancı misafirim geleceğinde gece uçaktan inmesine dikkat ediyorum çünkü İstanbul’u çok övünerek anlatıyorum. Akşamları İstanbul güzel gözüküyor. Bir diğer sorum ise Ümraniye-Çekmeköy’de siteler var ve bu sitelerin yanında gecekondular var. Oldukça tezat bir durum. Kentsel dönüşümün çıkış noktası deprem tehlikesiydi. Esenler’e bakığımız zaman kentsel dönüşümün o bölgeden başlaması gerekiyordu ancak orada rant olmadığından Kadıköy’den başladılar. Bu konuda Emre Ilıcalı’nın görüşlerini alabilir miyim?

Emre Ilıcalı Yeşil binalar, yeşil malzeme gibi konularda mühendislik hizmeti veriyoruz. Kentsel dönüşümle ilgili panellere katılıyorum. Kentsel dönüşüm sürecinin başlangıç noktasının deprem iken, benim bu panellerde en az duyduğum kelimelerden biri deprem. Türkiye’nin kentsel dönüşümü bazı ülkelere benzese de pek

83

çoğuna benzemiyor. Türkiye’nin kentsel dönüşümü deprem tehlikesi ile kısıtlanmış bir dönüşüm. Süre rahatlığı yok. Mimar Mehpare Evrenol’un da belirttiği gibi özellikle şehircilik anlayışının olmayışı İstanbul başta olmak üzere özellikle büyük kentlerde bizi bu noktaya getirdi. Yeşil bir binada yaşıyor olabilirsiniz ama siz binadan çıktığınız anda herhangi bir yere gitmeye çalıştığınızda karşılaştığınız görüntü sizin binanızın faydasını çok aza indirgemiş oluyor. Dolayısıyla sürdürülebilirlik konusunun daha çok makro ölçeğe taşınması gerekiyor. Bunun en büyük katalizörü kentsel dönüşüm sürecinin ada bazında yönetilmesi. Kentsel dönüşüm beyaz bir sayfa açmak için çok iyi bir fırsat olabilirdi ancak şuana kadar çok yavaş ilerledi; makro ölçekte planlara önem verilmediğinden sorunlarla karşılaşıldı. Her an deprem olabilir ve 7 milyona yakın risk taşıyan yapı stoğu bulunuyor. Eski sorunların üzerine yeni yapılaşma yapılması depremde hasar riskini bir nebze azaltsa dahi öte yandan yaşam kalitesini, verimi konusunda yine sorunlara neden olacaktır. Şehirler bina veya parklarla değil yaşam kalitesi yüksek insanlarla güzelleşiyor. Kentsel dönüşümün yeşil dönüşüm olması gerekiyor. Sürdürülebilir binalar ölçeğinde planlanarak sürece adapte edilmesi gerekiyor. Kamu kurumları bu yönde adımlar atmaya başladı. Bu bir opsiyon değil standart haline gelmeli. Depremden sonraki en önemli konu şehirlerdeki yaşam kalitesi. Yaşam kalitesini yükseltecek bir dönüşüm planlanmalı. Sitelerin yakınındaki gecekondu örneğinde de hem deprem riski açısından homojen olmayan bir dağılım söz konusu hem de yaşam kalitesi açısından uçurum bulunuyor. Enerji, su ve kaynak verimliliği, yeşil alan kullanımını esas olan bir dönüşümle sağlanan tasarrufla ekonomiye yıllık 3-4 milyar dolar katkı sağlıyor. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


Cem Haydar Bektaş

Dünyadaki projelerden örnekler verebilir misiniz? Varsa başarı yüzdesi nedir? Türkiye’deki projelerle kıyasladığımızda nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?

Mehpare Evrenol Kozmopolit şehirlerde güvenlik açısından güvenlikli siteler barınmanın bir ayağını oluşturuyor. Çok yüksek standarttaki Akasya Projesini biz tasarladık. Bu projeyi yeşil bir projeye evirmek için çok çaba harcadık. İleri yıllarda sürdürülebilir bir yapı olması artı değer olarak geri dönecek. Buradaki katılımcılara sormak istiyorum. 400 bin değerinde bir ev alacakken, 460 bin liraya yeşil bina sertifikalı bir eviniz olacak dediğimizde kaç kişi kabul eder? Genellikle hayır diyecekler. Türkiye’yi bırakın Avrupa’yı Çin’le kıyaslayamıyoruz. Son kullanıcı düşük maliyeti tercih ediyor, yatırımcı bunu yapıyor ve biz mimarlar da bu projeleri tasarlıyoruz. İdari birimler de bunun önünü açıyor.

Salih Çıkman 84

Süreçte etkin rol oynayacak şehir planlamacılar, danışmanlar, mimarlar gibi aktörler kentsel dönüşümde yeni yeni devreye giriyor. Benim korkum 30-40 yıl sonra yeniden kentsel dönüşüm gerektirecek projeler yapılmasıdır. Bu konuda ülke olarak çok dikkatli olmamız lazım. Sizlerin de belirttiği gibi Avrupa’da ve dünyadaki projeleri çok iyi etüt etmek gerekiyor. Bu projeleri refere edebilecek uzman kişilerle çalışmak gerekiyor. Mimarın yanı sıra bilinçli destek veren yatırımcı, stratejik plan hazırlayacak bir ekip ve idari birimlerle birlikte projeyi gerçekleştirmek oldukça önemli. Daha fazla maliyet olduğunda son kullanıcı ne kadar talep gösterir? Burada biz sınıfta kalıyoruz. Son kullanıcının da bilinçli istekleri olmalı. Temel konu bence dönüşümle ilgili esaslarda dikkatli

olmamız gerektiğidir. İyi bir donanımla üretim gerçekleştirmemiz gerekiyor. Dünyanın temel sorunlarına karşılık sürdürülebilirlik çok büyük önem taşıyor. Sürdürülebilir bir çevre ile dönüşümü özdeşleştirmemiz şart. Tüm bu unsurları üst üste koyduğumuz takdirde Türkiye için bir sıçrama noktası olacaktır. Biz mimarlar olarak şehir plancılardan aldığımız çevre planını ne yazık ki yönetimsel problemlerden dolayı tasarlayamıyoruz. Bize tanınan çizgiler içinde yapmak istediğimiz binaları gerçekleştiremiyoruz. Biz yine de çevremizdeki inşaat firmalarını eğiterek, yaşantımızda mekanın ne kadar etkileyici bir unsur olduğunu anlatarak projelere imza atmalıyız.

Emre Ilıcalı Yeşil bina maliyeti yüksektir algısı maalesef var. Ek maliyetler gerçekten ciddi boyutlarda değil. Zaten yenilenen standartlar, yeni tasarım yöntemleri projelerde uygulandığında otomatik olarak maliyet bu seviyeye ulaşıyor. Yatırımcılar da yeşil bina yaparak maliyetli bir proje yaptık algısı oluşturuyor. İşin arka yüzü tam olarak öyle değil. Bazı konuların standart haline gelmesi ek maliyet olarak görülmemesi gerekiyor.

Zümrüt Çağlayan Arslan Sürdürülebilirliğin sağlık ve sosyal boyutunun mevzuatta daha sıkı bir şekilde yer alması ve denetlenmesi gerekiyor. Bence insanların yaşadıkları mekanlarla ilgili olan en önemli şey doğayla olan bağlantısı çünkü doğayla ne kadar iç içe olursak insan olarak o kadar değerli hissediyoruz. Bu farkındalığımız arttığında depremde hasar görme riski yüksek bir evde yaşamamak için daha çok çaba gösteririz. İnsanlar doğadan koptukça mutsuz oluyor. Enerji verimliliğiyle ilgili çok fazla çalışma yapıyoruz ama yapıları doğayla buluşturmakla ilgili çok fazla özen göstermiyoruz. Tek başına biyoçeşitliliği artırmak yeterli değil, doğanın insan üzerindeki etkisi düşünülerek projeler tasarlanmalı.q Haziran Özel 2016, 31.Sayı


DÜNYA

5 HAZİRAN

ÇEVRE GÜNÜ

Çocuk yaşken eğilir.

kertenkele

Kalıcı bir çevre bilinci oluşturmak için çocuklara doğa sevgisini ve sorumluluğunu aşılamalıyız.

0212 206 5 206 | www.kilsan.com

SU KADAR BERRAK... Şişecam Ultra Clear Düzcam, su kadar berrak ve doğal yapısıyla banyolara şıklık katıyor. 444 9 872 sisecamduzcam.com sisecamduzcam


ARDINDAN AKILDA KALANLAR 21.yüzyıl ülkeler arası rekabettense şehirler arası rekabetin öne çıkacağı bir dönem olarak ifade edilebilir. syf.48

Süreci yeşil ya da sürdürülebilir kentsel dönüşüm olarak adlandırmalıyız. Deprem tehlikesiyle başlayan bu süreci fırsata dönüştürebiliriz. syf.62

21.yüzyıl için tehlike olarak tespit ettiği bu başlıklar hayatımızın birer parçası haline geldiler. syf.48

Bina ölçeğinden çıkıp şehir ölçeğinde konuşmamız lazım. Burada da yeşil yerleşke kavramı ortaya çıkıyor. Lokasyon seçilirken bağlantılarıyla ele alınmalı. Tasarım aşamasında yeşil kriterlerine dikkat edilerek altyapı yapılmalı. Amaç sertifika almak değil bu kriterleri uygulamak olmalı. syf.62

Sürdürülebilirlik için daha az ham madde tüketimi gerekiyor.

86

syf.48

Küresel Şehir İndeksi raporuna göre, İstanbul geçen yıla göre insan kaynakları ve iş aktivitesi avantajlarıyla 4 basamak yükselerek 25. sıraya yerleşti. syf.48

Yukarıda bir makro plan olmadan şehri dönüştüremezsiniz, yaklaşım yanlış. Bir mekanizma düşünün, beyni çalışmıyorsa diğer iç organların çalışması anlam ifade etmez. syf.63

Küresel anlamda ekonomiyi yönetecek şehirler arasında İstanbul’un da yer almasını sağlamamız gerekiyor. syf.48

7,5 büyüklüğünde bİr deprem olma olasılığı önümüzdekİ 30 yıl İçİnde yüzde 62’den fazla ve bu olası şİddetlİ depremde 70 bİn ölü, 120 bİnden fazla ağır yaralı olMası tahmİnler arasında yer alıyor. syf.67

Maliyet açısından baktığımızda LEED sertifikasının binalarda işletme maliyetini yüzde 7-8 düşürdüğü yapılan araştırmalarda görülüyor.

syf.48

ABD’de ile kıyasladığımızda ABD’de 58 binden fazla bina kayıtlıyken, Türkiye’de 586 kayıtlı yeşil bina bulunuyor. Türkiye’de yeşil binanın yaygınlaşmasının önündeki en büyük engel LEED sertifikası maliyetinin yüksek olduğunun düşünülmesidir. syf.50 Kentlerimizin ihtiyacı olan bina bazında dönüşümü içeren dikey dönüşüm değil yatay dönüşümdür. syf.55 Depreme dayanıklı bir bina yapmak dönüşümün çok ufak bir parçası, dönüşümle birlikte bir artı değer yaratmak da gerekiyor. syf.54 Kentsel dönüşümle sanayicinin sanayi alanını daha cazip hale getirirseniz dönüşüm kendiliğinden gerçekleşir. syf.60 Sürdürülebilir kentsel dönüşüm için tüm tarafların bir araya gelerek konsensusa vardığı ortamlar oluşturmalıyız. syf.62

Şehirler kendilerine büyüme için bir sınır hattı çizmeli. Bence bunun en iyi yolu doğal ormanlar, işlevsel orman alanları, parklar yapmaktan geçiyor. Diğer bir adım da şehrin içine biyoçeşitliliğin var olabileceği ve sürdürülebilirliği destekleyecek yerler gömmek, bu tür alanlar yaratmak. syf.72 Rifkin’in önerdiği yaklaşım, enerjik bir bitki gibi davranan binalar. Etrafta bulunan enerjiyi -güneş veya rüzgar olabilir- emen binaların bu enerjiyi etrafa dağıtabilmesi öngörülüyor. Bu bina yaklaşımı hem yapı açısından devrimsel bir bakış açısı hem de sürdürülebilirlik kavramı açısından önemli. syf.73 Avrupa’da şehirler kendi sınırlarını çok genişletti. Yapıları, şebekeleri çok geniş alanlar kaplıyor. Artık tarımsal arazileri ve doğal yaşama ait yerleri çok fazla şekilde tüketiyorlar. Bu nedenle diğer türler bizlerle birlikte yaşamak zorunda kalıyorlar. syf.74 2050 yılında nüfusun önemli bir kısmı şehirlerde yaşıyor olacak. Sürekli tüket yok et döngüsüyle sürdürülebilir bir hayat mümkün olmayacak. Bu nedenle mimarlar, yerel yöneticiler, politikacılar olarak bu sorunu görmezden gelemeyiz.

syf.74

Binaların, adaların, parsellerin birleştirilmesi imkanı Kentsel Dönüşüm Yasası ile getirildi. syf.60

Sürdürülebilirlik konusunun daha çok makro ölçeğe taşınması gerekiyor. Bunun en büyük katalizörü kentsel dönüşüm sürecinin ada bazında yönetilmesi.

Bakanlık ve belediyeler dönüşüm sürecinde daha aktif rol oynamalıdır ve attıkları ilk adım, projelerin süreçlerine eşlik ederek liderlik yapmaları olmalıdır. syf.62

Yeşil bina maliyeti yüksektir algısı maalesef var. Ek maliyetler gerçekten ciddi boyutlarda değil. Zaten yenilenen standartlar, yeni tasarım yöntemleri projelerde uygulandığında otomatik olarak maliyet bu seviyeye ulaşıyor. syf.86

Yeşil, yaşanabilir kentlerin yavaş kentler olması gerekiyor. Bireysel otomobil kullanımının olmadığı, metro, otobüs gibi toplu taşıma araçlarının kullanıldığı şehirler kurgulamalıyız. syf.62

Sürdürülebilirliğin sağlık ve sosyal boyutunun mevzuatta daha sıkı bir şekilde yer alması ve denetlenmesi gerekiyor. syf.86

Haziran Özel 2016, 31.Sayı

syf.85



88

Haziran Özel 2016, 31.Sayı


Sapa Building System TĂźrkiye EGS Business Park B/3 Blok K:2 No: 140 34149 Yesilkoy - Istanbul / TĂźrkiye T +90 212 465 76 50 | F +90 212 465 76 48 | E info.turkey@sapagroup.com www.sapagroup.com/tr


CİHAN UZUNÇARŞILI BAYSAL Konut Hakkı, Zorla Tahliyeler ve Kent Hakkı üzerine bağımsız araştırmacı. Sulukule Platformu üyesi. Kent Hareketleri Sözcüsü.

KIMIN İÇIN BU MEGA-PROJELER? MEGA PROJELER KUŞKUSUZ, 21. YÜZYILA ÖZGÜ FENOMENLER DEĞİL; TARİHSEL KÖKLERİ YERLEŞİK YAŞAMA HATTA GÖBEKLİTEPE GÖZ ÖNÜNE ALINIRSA AVCILIK, TOPLAYICILIK ZAMANLARINA UZANMAKTA. TANRILAR, FİRAVUNLAR, KRALLAR ADINA İNŞA EDİLEN DEVASA ANITLAR, TAPINAKLAR MEGA PROJELERİN BAŞLANGICI.

TARIHSEL ARKA PLAN 90 90

Mega projeler nelerdir? Bu ad altında hangi projeleri tanımlayabiliriz? Yazının ilerki bölümlerinde neoliberal kentleşme bağlamında detaylı açacağız. İlhan Tekeli’ye kulak verirsek; Tekeli, mega projeler kavramı üzerinde tam bir konsensus sağlanmış olmasa da bir projenin mega proje olarak tanımlanıp tanımlanmayacağının kolaylıkla anlaşıldığını belirtirken, bu bağlamdaki kıstaslardan birincisinin büyüklük, ikincisinin çekicilik olduğunun altını çizmekte. Büyük ölçekli bir yatırım, toplum, çevre ve devlet bütçesi üzerinde önemli etkiler ve dolayısıyla halkın ilgisi, konu üzerinde uzlaşılan kriterlerdir1. Mega projeler kuşkusuz, 21. yüzyıla özgü fenomenler değil; tarihsel kökleri yerleşik yaşama hatta Göbeklitepe göz önüne alınırsa avcılık, toplayıcılık zamanlarına uzanmakta. Tanrılar, firavunlar, krallar adına inşa edilen devasa anıtlar, tapınaklar mega projelerin başlangıcı. Dünyanın 7 Harikası’nı da böyle tanımlayabiliriz. Tanrı-krallar ve imparatorlar, yüzyıllarca ayakta kalacağını düşündükleri bu devasa yapıtlar vasıtasıyla tarihe geçmek istemişlerdir. Ünlü şair Shelley, 2.Ramses’den ilhamla kaleme aldığı ‘’Ozymandias’’ adlı eserinde, ‘’Ben Krallar Kralı Ozymandias’ım/ Ey güçlü olan, şu yaptığım işlere bak ve titre’’ diyerek devasa heykeline kazılı mısralardan Haziran Özel 2016, 31. Sayı

seslenen kibirli firavunun, asırlar sonraki traji-komik durumuna dikkat çeker. Heykelin gövdesi başından ayrılmıştır ve ‘’O tarihi anıtın, uçsuz bucaksız çevresinde/Arasan sadece koca bir gövde ve kalıntılar/Başkaca uzanıp giden yalnızlık ve kumlar’’. Bu devasa projeler için muazzam kaynakların ve emeğin seferber edilebilmesi ve meşruiyet inşası, projelerin ardında duran siyasi / kutsal güç sayesinde gerçekleşmekteydi. Öte yandan, binlerce kölenin kimbilir nasıl insanlık dışı koşullar altında çalıştırıldıklarını bilmekteyiz. Firavunlar, imparatorlar demişken, modern zamanlardan diktatörleri de saymadan geçemeyeceğiz. ‘’Germania’’ ya da Yeni Berlin, Hitler’in yaşama geçiremediği mega projesiydi. İmparator Hadrianus’un Roma’da yaptırdığı Pantheon’dan etkilenen Hitler, yeni kentinin en anıtsal binası ‘’Volkshalle’’u (Halkın Salonu) da Pantheon’dan daha görkemli tasarlamıştı. Bu bağlamda, günümüzde de uzun süre iktidarda kalmış siyasetçilerin adlarını tarihe yazdırmak için mega projeleri araç olarak kullandıklarını söyleyen Tekeli, burada gereksinimin kale alınmadığını vurgular. Kentin önemli noktalarından görülebilen önemli bir doğal sit alanına kıyılarak, Çamlıca’ya 37,500 kişilik Türkiye’nin en büyük camisinin inşası, İstanbul’un silüetine imzayı çakarak tarihe geçme arzusudur.


Mega projeler, elbette salt anıtsal ya da siyasi/ideolojik projeler değillerdi. Kanuni’nin Mimar Sinan’a yaptırtığı proje İstanbul’a su tedariki amaçlı bir kamu yararı projesiydi. Mısır’ın Avrupa’ya yakınlaşma hayalleri içinde büyük borca girerek inşa ettirdiği ancak kendi iflasını ve sömürgeleşme sürecini hazırlayan Süveyş Kanalı ( 1859-1869) ise bir mega ulaşım projesiydi. Piramitlerin yapımını aratmayacak derecede köleleştirilmiş emek gücü ve emekçi cinayetleri üzerinden yükseldi; iki yanındaki tarım arazilerini de yok ederek. Tüm ilerlemelere rağmen, yüzyıllar sonra Dubai’nin mega proje olarak yeniden inşasında da benzer kölelik koşullarına ve emekçi cinayetlerine tanık olunacaktı. Aslında, bu durum, farklı derecelerde olsa da günümüzün mega projelerinin çoğu için geçerli. Süveyş, yatırımlarını borçla gerçekleştiren Mısır’ın iflas sürecini de hızlandırdı çünkü; öngörülemeyen zorluklar nedeniyle bütçesi ilk tahminleri kat be kat aşmıştı.Tahminlerin kat be kat aşılışını günümüzün mega projelerinde de sıklıkla görmekteyiz. Kanal’ın bitiriliş tarihi 1869, ABD’nin Pasifik ile Atlantik kıyıları kentlerini diğerlerine ve birbirlerine tren yolları ağıyla bağladığı ‘’Transcontinental’’ kıta-aşırı demiryolu projesinin de bitiş tarihiydi. Sanayileşme çağında, bu gibi mega projeler vesilesiyle yaratılan zaman-mekan sıkışması pazarlara, hammadelere ve ucuz işgücüne erişimi sağlamaktaydı. Daha yakınlara gelirsek, 1929 ekonomik krizinden çıkış, kentsel dönüşüm ve büyük yatırım projeleri sayesinde atlatıldı. NEOLIBERALIZM VE MEGA PROJELERIN EKONOMI POLITIĞI 70’lerin sonundan bu yana kapitalizmin yeni aşaması ile karşı karşıyayız. Sosyal refah devletinin sağladığı tüm hak ve kazanımların yok edildiği, devletlerin birer şirket gibi

91

MEGA PROJELER, ELBETTE SALT ANITSAL YA DA SİYASİ/İDEOLOJİK PROJELER DEĞİLLERDİ. KANUNİ’NİN MİMAR SİNAN’A YAPTIRTIĞI PROJE İSTANBUL’A SU TEDARİKİ AMAÇLI BİR KAMU YARARI PROJESİYDI. MISIR’IN AVRUPA’YA YAKINLAŞMA HAYALLERİ İÇİNDE BÜYÜK BORCA GİREREK İNŞA ETTİRDİĞİ ANCAK KENDİ İFLASINI VE SÖMÜRGELEŞME SÜRECİNİ HAZIRLAYAN SÜVEYŞ KANALI (1859-1869) İSE BİR MEGA ULAŞIM PROJESİYDİ. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


CİHAN UZUNÇARŞILI BAYSAL

HER BİRİ DİĞERİNİ BESLEYEN BU MEGA PROJELER, ENDEMİK BİTKİLERİ, KORUMA ALTINDAKİ TÜRLERİ, KUŞLARI, YABANIL YAŞAMI VE ÖZGÜN FLORA VE FAUNASI İLE KENTIN SU HAVZALARINI, ORMANLIK ALANLARINI, TARIM ARAZİLERİNİ ‘’YERLERİNDEN SÖKEREK’’ BETONLAŞTIRACAK!

92

ve hatta küresel şirketlerin güdümünde yönetildiği, vatandaşın tüketiciye, konut, eğitim, sağlık gibi temel sosyal hakların alınır satılır metalara dönüştürüldüğü, müştereklerin özelleştirilerek sermayeye sunulduğu, kentin, kırsalın, doğanın, tarih ve kültür varlıklarının metalaştırılarak birikim süreçlerine koşulduğu, dahası hak ve özgürlükler ile hukuk devleti normlarının çiğnendiği, kamu yararının sermaye yararına dönüştürüldüğü… evrede, merkezine insanı / yaşamı değil sermayeyi / kazancı koyan bu yeni evrede, demokrasinin can çekiştiği dönemeçteyiz. Dolayısıyla, mega projelere de, yukarıda sayılanları göz ardı etmeden ancak farklı bir yerden bakmamız gerekiyor.

olarak giren mega projeler, sanayileşmeyi becerememiş Türkiye’nin inşaata dayalı rant ekonomisinde birikimi sürdürmenin olmazsa olmazları olup, ölü sermayeyi canlandırmaya ve kentsel mekandaki ve yapılı çevredeki sermaye dolaşımının önündeki kara delikleri ortadan kaldırmaya yöneliktir3’. Bu projelerin yüklenicilerini incelediğimizde ise karşımıza hep aynı isimler, iktidara yakın sermaye grupları çıkmaktadır; Özelleştirme İdaresi’nden ve kamu kuruluşlarından önemli ihaleleri alabilen, ülkenin hemen her bölgesinde, yeşil alan, zeytinlik, kıyı, sit alanı, koruma altına alınmış alan demeden istediği inşaat, enerji ve madencilik projelerini sorunsuz kabul ettirebilen sınırlı sayıda girişimci...

Dünyanın önde gelen sosyal kuramcılarından David Harvey’e göre, önemli bir kazanç üretici olamayan neoliberalizmde kazancın büyük bölümü mal varlıklarının spekülasyonundan ve yatırım yapılacak yeni varlıklar yaratılmasından sağlandığından, kentsel mekanın yeniden üretimi önem kazanmakta. Şöyle ki, sermayenin birinci döngüsü olan sanayi üretiminde oluşan aşırı birikim krizi, bu birikimin kentsel mekana yatırılmasıyla ve kentsel mekanın metalaştırılmasıyla ikinci döngüde çözümlenmekte. Mega projeler ise bu ikinci döngüdeki kentsel dönüşümün varabileceği en uç nokta olarak birikim krizine çözüm2.

Bu projeler her ne kadar kamu-özel ortaklığı, yap-işlet-devret, özel girişim yatırımı gibi adlar altında sunulsalar da, aslında devlet destekli olduklarının altını çizelim. Cebimizden 5 kuruş çıkmadan yapılacakları söylenen projelerden 3.Köprü’ye göz atarsak, hesaplara göre yüklenicilerin karlı çıkmamaları neredeyse olanaksız. Salt köprü geçişi için değil, bağlantı yolları için de günlük 135 bin araç üzerinden araç başı 8 dolar taahhüt edilmiş olan köprü, transit trafik için kullanılacağına göre ve bunun da toplam trafikteki payı %2,5-%3 olduğuna göre, her iki köprüden yıllık toplam 150 milyon aracın geçtiği dikkate alındığında, günlük transit araç sayısı en fazla 12 bin civarı rakam çıkmaktadır. Bu hesap, 3. Köprü ile bağlantı yollarının aslında

2011 yerel seçimlerinden bu yana ülkemiz kamuoyunun gündemine çılgın projeler Haziran Özel 2016, 31. Sayı

kamu kaynaklarıyla yapılmakta olduğunu ifşa etmektedir4. Keza, yolcu garantisi verilen 3.Havalimanı yüklenicileri için de benzer bir durum söz konusudur. Ayrıca son 4 yıldır bütçesi giderek artan açıklar veren Devlet Hava Meydanları İşletmesi’nin (DHMİ) bu devasa bütçeli projenin ana sorumlusu yapılması, yurtdışından alınan borçlar karşısında son kertede Hazine’nin sorumluluğuna yani hepimizin cebinden çıkacak paraya işaret etmektedir5. Bent Flyvbjerg, Nils Bruzelius ve Werner Rothengatter, son 50 yılın mega projeler dökümünü çıkarttıkları ‘’Dev Projeler ve Risk: Hırsın Anatomisi” (Megaprojects and Risk: An Anatomy of Ambition) adlı araştırmalarında, 10 dev projenin 9’unda dört tespitin tekrarlandığını belirtmekteler6: 1- Azımsanmış maliyetler Yukarıda belirttiğimiz öngörülen bütçenin‘’kat be kat’’ aşılması durumu.3. Havalimanı projesinde kamu ihale yasası ihlal edilerek, yükselen maliyetler ve sorunlu zemin nedeniyle iki kez revizyona gidildi. Projenin maliyeti şimdiden tahmin edilenin üzerinde. 2- Büyütülen gelirler Yukarıda, 3.Havalimanı ve 3.Köprü örneklerinde açtığımız üzere değil gelir getirmek, bu projeler bizi geleceğe borçlu çıkartabilecektir.


3- Küçümsenen çevresel ve insani etki Aşağıda açılacağı üzere, yıkıcı çevresel etkilerinin yanı sıra toplumsal ayrışma, yerinden etme ve mülksüzleştirme gibi toplumsal etkiler küçümsenmektedir. 4- Abartılan bir iktisadi gelişim beklentisi Bu projeler vasıtasıyla sermaye yatırımlarının geleceği; böylece öncelikle üst gelir gruplarından başlamak üzere alt gelir gruplarına doğru refahın yayılması ( trickle-down) sayesinde toplumun tümünün gelişeceği miti pompalanırken, tam aksine, sosyolog Sassen’in vurguladığı üzere (‘trickle-up’ demekte) dar bir elit kadronun dışında kimse kazançlı çıkmamaktadır! YARATICI YIKIMLA YERINDEN ETME Böyle bir kentleşmenin kentsel peyzaj üzerindeki dramatik etkileri, 70’lerden bu yana dünya üzerinde gözlemlenebilirken, Türkiye’de konu daha çok İstanbul üzerinden, kentin değişen silüeti ve dönüştürülen çizgileri ile gündeme girdi. Gellert ve Lynch, mega projeleri inceledikleri araştırmalarında7 bu projeleri yaratıcı yıkım olarak değerlendiriyorlar; şöyle ki, dağların tepelerini, ırmakları,flora ve faunayı ve aynı zamanda insanları ve toplulukları yerlerinden sökerek, doğal peyzajı ve çevreyi hızla ve radikal bir biçimde dönüştürmekteler. Yaratıcı yıkımın sermaye birikim süreçleriyle ilişkisini açmaya gerek yok. Nitekim Harvey de ‘’ Şaşkınlık verici, göz alıcı ve bazı açılardan birer kıyım addedilebilecek denli saçma mega kentsel projeler, elde edilen artı sermayeyi emmek üzere, en göze batan, toplumsal olarak en adaletsiz ve çevre açısından en zararlı biçimlerde ortaya çıktı’’ diye vurguluyor. İstanbul’un akciğerleri olan Kuzey Ormanlarına yönelik 3 mega projeyi, 3.Köprü, 3.Havalimanı ve Kanal’ı ( bilim insanları ve uzmanlara göre Kanal, İstanbul’un sonunu getirecek proje8) ayrı ayrı değil kentin şimdiye dek bakir kalmış en değerli en yaşamsal bölgesine yönelik bir inşaat-emlak mega-projesi olarak değerlendirebiliriz. Her biri diğerini besleyen bu mega projeler, endemik bitkileri, koruma altındaki türleri, kuşları, yabanıl yaşamı ve özgün flora ve faunası ile kentin su havzalarını, ormanlık alanlarını, tarım arazilerini ‘’yerlerinden sökerek’’ betonlaştıracak! Ancak, burada da durmayarak, şimdiden yapım

aşamasında tetiklediği bir dizi emlak projesi ile (özellikle Uskumruköy-Demirciköy ve Zekeriyaköy çevresinde) ve ayrıca bu megapaketin cebinden çıkması beklenen ‘’Yeni İstanbul’’ ‘’Havalimanı Kenti’’ BioCity’’ gibi yepyeni inşaat emlak projeleriyle de Kuzey Ormanları’nı son santimetrekaresine dek yağmalarken, susuzluk, kuraklık, hava kirliliği, katlanan nüfus ve taşıt trafiği, gürültü ve emisyonlar gibi etkilerle de kenti yaşanılamaz kılacak. Ne için? Sadece %2,5-%3 olan transit trafiğe çözüm olarak sunulan 3.Köprü9 için mi? Kentin asla kuzeye genişlememesini ikaz eden ve 3.Havalimanını da Silivri’ye konumlandıran İstanbul Çevre Düzeni Planını ihlal ederek, kuzeyde 7500 hektar alanı betonlaştırmak için mi? Üstelik, dünyanın en büyük havalimanı olan Atlanta 95 milyon yolcu kapasitesi ile sadece 1900 hektar iken, 150 milyon yolcu kapasitesi öngörülen 3.Havalimanı10 fazlasıyla 2 misli alan kaplasın, ama neden 7500 hektar? Zurnanın zırt dediği yer, bu mega projelerin aslında ulaşım değil emlak-inşaat projeleri olduğudur11.

93

MEGA PROJELERİ YAKINEN İNCELEDİĞİMİZDE, GELLERT VE LYNCH’IN DE ALTINI ÇİZDİKLERİ ÜZERE, SADECE AĞAÇLAR, DOMUZLAR, DERELER, KUŞLAR…DEĞİL, İNSANLAR VE TOPLULUKLAR DA YERLERİNDEN EDİLMEKTELER.

Mega projeleri yakinen incelediğimizde, Gellert ve Lynch’in de altını çizdikleri üzere, sadece ağaçlar, domuzlar, dereler, kuşlar… değil, insanlar ve topluluklar da yerlerinden edilmekteler. Bu bulgular, yukarıda listelediğimiz Flyvbjerg ve diğerlerinin araştırmalaE K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


CİHAN UZUNÇARŞILI BAYSAL rındaki 3.maddeyi de teyit etmekte. Nitekim, 3.Havalimanı proje sahası kapsamındaki köylere yönelik alınan acele kamulaştırma kararları doğrudan yerinden etme olurken, buralarda tarım ve hayvancılığın bitmesiyle geçim, arazi,konut fiyatlarının yükselmesiyle de barınma olanakları ellerinden alınacak nüfuslar dolaylı olarak yerlerinden edileceklerdir.

94

14 Avrupa ülkesinde 13 büyük kentsel dönüşüm projesini inceleyen bir araştırma, ‘’Avrupa’da Neoliberal Kentleşme: Büyük Çaplı Kentsel Dönüşüm Projeleri ve Yeni Kentsel Politika’’12, birçok ortak yönün yanı sıra, yerinden etme ve toplumsal kutuplaşmayı da önemli birer bulgu olarak ortaya koymuştur. Proje bölgelerinde emlak pazarlarının devreye girmeleriyle artan konut fiyatları karşısında alt, alt-orta gelir gruplarının yerlerinden edilmeleri sonucunda sosyo-mekansal kutuplaşma / ayrışma görülmektedir. Nitekim, Saskia Sassen’ın mega kentleri incelediği son kitabının adı ‘’ Expulsion’’ Defetme/ Kovma; tabi kovulanlar alt, alt-orta gelir grupları ve yoksullar. Kenti siyasi ve iktisadi gücü olmayanların da seslerini duyurabildikleri yer olarak tanımlayan Sassen, bugünkü gidişatta, kenti var eden bu önemli özelliğin yitirilişine dikkat çekmektedir. Harvey de Piketty’nin servet dağılımıyla ilgili verilerine göre dünya üzerindeki servet dağılımının %60 kadarının gayrimenkul kaynaklı olduğundan hareketle, bu tarz bir kentleşmenin, ihtiyaç fazlası sermaye ve emeği emmenin önemli vasıtalarından biri haline geldiğini ancak, yerinden etme ve yoksullaştırmayı içerdiğine dikkat çekerek, gösterişli bir kentleşmeye yönelik olan ve çok büyük miktarlarda kaynakların aktığı bu ‘’kaçık’’ mega projelerin insanların refahlarıyla ilgilerinin olmadığının altını çiziyor. Böyle bir kentleşme bir yanda spekülasyon ve yatırım amaçlı alınmış milyonlarca boş konut ortaya çıkartırken, öbür tarafta milyonlarca evsiz insan demek oluyor13! Mega projeler kentleri, kenti kent eyleyen niteliklerin yitirildiği birbirlerine benzeyen mekanlara dönüşüyor. Nitekim, kendi başına bir mega proje olan Dubai sendromu yayılarak Dubaileşme dediğimiz birbirinin benzeri kent formlarını üretiyor ancak bunların ne kadar gerçek kent olabildikleri çok tartışmalı. Haziran Özel 2016, 31. Sayı

MEGA-ETKİNLİKLER, YOKSULLARIN MAHALLELERİNİN YIKIMLARINA VE SERMAYENİN BU ‘’TEMİZLENMİŞ’’ ALANLAR İLE GÖZ DİKTİĞİ KENTSEL KAMUSAL ALANLARA MÜDAHALELERİNE MEŞRUİYET SAĞLAMAKTADIR.

Bu kapsamda, mega altyapı, inşaat ve emlak projelerine yol açan Olimpiyatlar, büyük spor müsabakaları, EXPO’lar gibi mega etkinlikleri14 de saymalıyız. Kentleri mega gösteri merkezlerine dönüştüren etkinlikler için muazzam miktarlarda kaynak ayrılmakta ancak halkın refahı, bu devasa stadyumların inşasından ya da Olimpiyat Oyunlarına yatırımdan geçmemektedir. Tam aksine, artan vergiler , özelleştirmeler ve kemer sıkma politikaları protestolara sebep olmaktadır; Yunanistan’ı iflasa sürükleyen önemli bir neden olan Atina 2010 Olimpiyatlarının sebep olduğu müthiş ulusal borcun ödenebilmesi için uygulanan kemer sıkma politikalarında olduğu üzere. Mega-etkinlikler, yoksulların mahallelerinin yıkımlarına ve sermayenin bu ‘’temizlenmiş’’ alanlar ile göz diktiği kentsel kamusal alanlara müdahalelerine meşruiyet sağlamaktadır. 3.Köprünün ucunun, 4 farklı yerde konumlandırılması öngörülen İstanbul 2020 köylerine çıktığına dikkat çekelim ve zamanın TOKİ Başkanı Karabel’in de Olimpiyatlar

bağlamında kentin 420 kilometrekarelik kısmında yepyeni bir şehir kuracakları sözlerini hatırlatalım. İstanbul 2020 vesilesiyle kentin bakir alanları, Olimpiyat projeleri adı altında sermayenin bilcümle inşaat emlak projesine açılmak istenmiştir: ‘’ Olimpiyat köyü kuracağız diye bütün bu bölgenin istilasına, ‘spor, turizm, kalkınma’ kılıfı bulmuş olacaklar. Muhalefeti de gelişmeye karşı olmakla karalamaya çalışacaklar15’’. DEMOKRASI ZAFIYETI : PAZARLAMACI/ GIRIŞIMCI YÖNETIMLER , İSTISNA HALI, EMEKÇI CINAYETLERI Avrupa’da 14 ülkeyi inceleyen Swyngedouw ve diğerlerinin araştırmasına dönersek, ekonomik liberalleşme ve küreselleşmenin etkileri altındaki girişimci yönetim biçimlerine dikkat çekmekteler. Mega projeler (ya da kentsel dönüşüm projeleri) vasıtasıyla sermaye yatırımlarını cezbetmek isteyen yönetimler, sosyal devlet politikalarını terk ederek, kentlerini pazarlama girişimciliğine soyunmaktalar. Yaklaşık 20 ayrı ülkede yüz-


lerce proje inceleyen Flyvbjerg ve diğerleri, böylece, kamu yararı projelerinin rafa kaldırıldıklarını, toplumsal hizmet yatırımlarının düştüğünü ve kamusal varlıklar ile kamu gelirlerinin de büyük şirketlere aktarıldığını söylemekteler . Sonuçta, toplumsal eşitsizliklerin arttığı, güvencesiz iş çeşitlerinin ortaya çıktığı adaletsiz bir düzen oluşmakta. Araştırmacılar, ayrıca, tepeden inme kararlarla alınan mega projelerin gerçekleştirildiği kentlerde katılımcılıktan, demokratik denetimden ve şeffaflıktan azade istisnai hal yönetimlerine ve demokrasi zafiyetine de işaret etmekteler.İstisnai koşullara İstanbul’dan bakarsak, olağanüstü hal koşullarının hukuki aracı olan acele kamulaştırmaların proje alanlarında olağanlaştırılmaları, Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) muafiyeti (3.Köprü) ya da ihlali (3.Havalimanı), yerine getirilmeyen mahkeme kararları, gizlenen emekçi cinayetleri16, göza ardı edilen risk analizleri, saklanan maliyet hesapları… ve bunların karşısında hiçbir siyasi denetim mekanizmasının işletilemeyişi, yaşam alanları etkilenen nüfusların tek söz hakları olmayışları….Böyle bir çerçevede, demokrasiden bahsetmek mümkün gözükmüyor. EPISTEMIK CAMIA VE RIZA İNŞASI Gellert ve Lynch, yukarıda alıntıladığımız araştırmalarında, kamuoyunun iktidarın projelerinden / politikalarından yana siyasi tutumlar almasını sağlamak üzere gerekli ideolojileri üreten camiadan da bahsederler. Kimi akademisyenler, entellektüeller, basın mensupları, uzmanlar, hatırı sayılan şahsiyetlerin oluşturduğu bu camia, mega projelerin ardındaki gerçek niyetleri, çevresel ve toplumsal yıkımları, önemli riskleri, teknokratik , uzman bir dil vasıtasıyla gözlerden kaçırarak; büyüme/ gelişme odaklı bir söylemle ve her kesimin yarar sağlayacağı bir kamu yararı miti çevresinde rıza inşa eder. Burada sıklıkla başvurulan bir araç da şanlı geçmişe atıfla, büyük devlet / güçlü millet imajını yeniden üretmektir. Bunun için, nicelik niteliğin önüne geçirilir; mega peojelerin başına getirilen ’’en…. ‘’ sıfatları sayesinde milli gurur okşanır. Ancak ne yazık ki bu ‘’en…’’ lerin bedelini doğa, çevre ve canlılar ödeyecektir!

İlk aşamada etkilenen nüfuslar ‘’ zarar görsek de devlete / millete hayırlı işler yapılıyor’’ fedakarlığıyla rıza beyan ederler. Projelerin saklanamayan zararlarının tartışılmaları, ’’şu kadar ağaç kestik ama şu kadar da diktik / şu kadar taşıdık’’ ‘’yabanıl hayatın önemi için ekolojik köprüler yaptık’’gibi söylemlerle zorlaştırılır. Böylece, bu projelerin olmazsa olmazlıkları kabul ettirilir. Epistemik camianın bakışı toplumu şekillendirirken, karşı çıkanlar gerici / gelişme karşıtı olarak damgalanırlar. Kent üzerine yapılan araştırmalarda da mega-projeler verili bir gerçeklik olarak kabul edilerek bunlara karşı alternatiflerin önü kapatılır. İdeolojik mücadele ve itirazların zorlaştırıldığı, önlerinin kesildiği böyle bir mutabakat siyaseti, demokrasiyi de erozyona uğratmaktadır. SON SÖZ Ülkenin yatırımlarının ve kaynaklarının önemli kısmının ‘’Şaşkınlık verici, göz alıcı ve bazı açılardan birer kıyım addedilebilecek denli saçma mega kentsel projeler’’ için seferber edilmesiyle, ‘’toplumsal olarak en adaletsiz ve çevre açısından en zararlı ‘’ ve çevresel ve toplumsal bağlamlarda sürdürülemez bir biçimde dönüştürülmekte olan İstanbul’a bakarken, sözü tekrar Harvey’e vererek bir kez daha soralım: ‘’ Bu duruma bakıp, ‘Tüm bu yatırımlar ne işe yarıyor ? Bunlar kimin için?’ diye sorarsanız, giderek şunu yaptığımızı, insanların içinde yaşaması için değil yatırım yapması için kentler inşa etmekte olduğumuzu keşfedeceksiniz’’.q

REFERANSLAR

1- İlhan Tekeli; ‘’ Siyasetçiler ve Mega Projeler Üzerine’’; Mega Projeler ve İstanbul Paneli .Mimar Sinan GSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü ; Armada Otel; 12.02.2014 2 -David Harvey; ‘’Slums and Skyscrapers: Space, Housing and the City Under Neoliberalism’’; Londra:28.06.2015 http://davidharvey.org/2015/07/ video-david-harvey-slums-skyscrapers-spacehousing-and-the-city-under-neoliberalism/ 3- Çağatay Keskinok; ‘’Siyasi İktidar,Kentsel Rantlar ve Çılgın Projeler’’; Dosya 28, Mimarlar Odası Ankara Temmuz 2012 http://www.mimarlarodasiankara.org/ dosya/dosya28.pdf 4 -Gökhan Bilgihan; ‘’Fetih,Makyavel ve Üçüncü Köprü’’; Bir+Bir Roll: 13.06.2012.

5- Konuyla ilgili detaylı bilgi için:Kuzey Ormanları Savunması 3.Havalimanı Raporu: http://www. kuzeyormanlari.org/wp-content/uploads/2015/04/ Yasam_Doga_Cevre_Insan_ve_Hukuk_Karsisinda_3_ Havalimani_Projesi.pdf 6- Gökhan Bilgihan; ‘’Fetih,Makyavel ve Üçüncü Köprü’’; Bir+Bir Roll: 13.06.2012. 7- Paul K. Gellert; Barbara D. Lynch .Mega Projects as Displacements; ISSJ 175- UNESCO 2003. 8- Konuyla ilgili Prof.Cemal Saydam: http://www. arkitera.com/gorus/408/bakin-rafa-kaldirin-demedim-unutun-dedim TEMA Raporu: İstanbul’un Geleceğini Etkileyecek Üç Proje: 3. Köprü, 3. Havalimanı, Kanal İstanbul - Tema Vakfı Uzman Görüşleri Raporu (Mart 2014) Doğal Hayatı Koruma Vakfı Raporu: Ya Kanal Ya İstanbul: Kanal İstanbul Projesi’nin Ekolojik, Sosyal ve Ekonomik Değerlendirmesi - WWF Türkiye (Eylül 2015) 9-3. Köprü Projesi Değerlendirme Raporu - TMMOB Şehir Plancıları Odası (Eylül 2010) İstanbul’un Geleceğini Etkileyecek Üç Proje: 3. Köprü, 3. Havalimanı, Kanal İstanbul - Tema Vakfı Uzman Görüşleri Raporu (Mart 2014) 10- Yaşam, Doğa, Çevre, İnsan ve Hukuk Karşısında 3. Havalimanı Projesi - Kuzey Ormanları Savunması (Mart 2015) İstanbul’un Geleceğini Etkileyecek Üç Proje: 3. Köprü, 3. Havalimanı, Kanal İstanbul - Tema Vakfı Uzman Görüşleri Raporu (Mart 2014) İstanbul Su Havzaları Teknik Değerlendir Raporu TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi (Ekim 2014) 3. Havalimanı Teknik Raporu - İstanbul İl Koordinasyonu Kurulu (Aralık 2014) Çevre Jeolojisi Açısından 3. Havalimanı - TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi (Ekim 2014) İstanbul Bölgesi 3. Havalimanı Nihai Çed Raporu - T.C. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü (Nisan 2013) 11-Bakınız.Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik Toplumsal Araştırmalar Merkezi BETAM Raporu.’’ Mega Havalimanının Kaderi Büyümeye Bağlı’’, aktaran Kuzey Ormanları Savunması 3.Havalimanı Raporu: http://www.kuzeyormanlari.org/wp-content/uploads/2015/04/Yasam_Doga_Cevre_Insan_ve_Hukuk_ Karsisinda_3_Havalimani_Projesi.pdf s.60-63 12- Erik Swyngedouw; Frank Moulaert ; Arantxa Rodriguez. Neoliberal Urbanization in Europe: Large-Scale Urban Development Projects and the New Urban Policy .Blacwell 2002 13- http://davidharvey.org/2015/07/video-davidharvey-slums-skyscrapers-space-housing-and-thecity-under-neoliberalism/ 14- Bakınız: BM Konut Hakkı Özel Raportörünün mega projeleri incelediği rapor (2009): http://www2.ohchr. org/english/bodies/hrcouncil/docs/13session/AHRC-13-20.pdf 15- Mustafa Sönmez; ‘’2020 İstanbul Olimpiyatları Tuzağının Farkında mıyız?’’ http://www.mimarlikdergisi.com/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=387 &RecID=3247 16-Konuyla ilgili olarak Açık Radyo Kentin Tozu 22.04.2016 tarihli program: ‘’Emekçi cinayetleri, hak ihlalleri ve mega projele’’r: http://www.kuzeyormanlari.org/2016/04/27/kentin-tozu-emekci-cinayetlerihak-ihlalleri-ve-mega-projeler/

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

95


PROJE

marka

TEMA İSTANBUL

TÜRKİYE’NİN MASTER PLAN YÖNETİMLİ İLK KENTSEL MEGA KARMA PROJESİ

96 96

Tema İSTANBUL, Atakent’te 1.5 milyon metrekarelik devasa bir alanı kaplayan mega karma yapısı ile Türkiye’nin en büyük özel sektör gayrimenkul projesi konumunda. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk master planlı özel sektör gayrimenkul projesi olan Tema İSTANBUL’un karma yapısı, farklı bir yaşam kültürü sunan Konut Bölgesi’nin yanı sıra sosyal buluşma merkezi Tema PLAZA ve dünya çapındaki temalı eğlence merkezi Tema WORLD olmak üzere üç ana fonksiyondan oluşuyor. Bu ana fonksiyonlar ve eğitim, sağlık, turizm ve ticari yapılardan oluşan tamamlayıcı fonksiyonlar, geliştirilen master plan dahilinde büyük bir uyum ve koordinasyon içinde mega karma yapı bünyesinde yer alıyorlar. Tema İSTANBUL’un ilk etabı olan ve halen yapımı devam eden Konut Bölgesi, toplam 3.531 konuttan oluşuyor. Haziran Özel 2016, 31. Sayı

Dinamik ve çağdaş mimarisi ile farklı yaşam tarzlarına sahip çok sayıda seçenek sunan Tema İSTANBUL’da hem yaşamınız hem de geleceğiniz değerleniyor. Ayrıca, Tema İstanbul’un yanıbaşında inşa edilen TED Koleji-Tema İstanbul eğitim kurumu ile gerek Tema İstanbul sakinlerinin çocuklarına, gerekse bölgede yaşayan çocuklara yüksek kalitede eğitim imkanı sunuluyor. Sakinlerine sosyal imkanlarla zenginleştirilmiş bir yaşam ve pek çok farklı aktivite olanakları sunan Tema İstanbul’ un peyzajı eşsiz konut mimarisi ile paralellik gösteriyor. Geniş Meydanları, gösterişli yansıma havuzları, yeşilin her tonuna sahip meyve bahçeleri ve baş döndürücü çiçek kokularıyla Tema İstanbul sizi içine çekecek.


Mimari: iki design Group İşveren:ARTAŞ-MESA-KONTURAKDAŞÖZTAŞ ORTAKLIĞI Alan: 1.500.000 m2 Yıl: 2014

97 97

İSTANBUL’UN 21. YY. KENT, DOĞA VE İNSAN İLİŞKİLERİNE YENİLİKÇİ BİR YORUM Türkiye’nin master plan yönetimli ilk kentsel mega karma projesi olan Tema İSTANBUL, kente karma kullanım alanında yeni bir anlayış getirmiştir. Gölün, denizin ve ormanın birbirine yaklaştığı ayrıcalıklı bir konumda İstanbul’a eşsiz bir kent ve doğa deneyimi sunarak ulaşım aksları ile güçlenen ve farklı fonksiyonlarla renklenen ve projenin gündeme gelişinden bu güne binlerce ziyaretçi tarafından ziyaret edilen ve talep edilen bir proje olmuştur. Konum olarak metropolün doğu-batı aksındaki 3 ana arter olan E-6 (TEM), E-5 ve Basın Ekspres Yolu’yla erişilen, 3. Boğaz Köprüsü / Kuzey Marmara Otoyolu’na da avantajlı bir ulaşım olanağına sahip; Marmaray’la birlikte çevresinde çoğalan raylı sistem altyapıları ile yeni bir kent odağıdır. Tema İSTANBUL projesinde, “Konut Bölgesi”, temalı eğlence parkı “Tema WORLD” ve farklı alışveriş konsepti “Tema PLAZA” olmak üzere üç ana fonksiyondan oluşan 1,5 milyon metrekarelik dev arazisi içerisinde yer alan büyük ölçekli bir çalışmadır. Tema İSTANBUL konut bölgesinde 3.531 adet konut bulunmaktadır ve proje arazisinin %84’ü, peyzaj ve doğal yeşil alan olarak düzenlenmiştir. iki design group gözünde Tema İSTANBUL, İstanbul’un 21. yy. kent, doğa ve insan ilişkilerine yenilikçi bir yorumdur. Tasarımda erişilebilirlik ve su öğelerinin kullanımı ön planda tutulan iki öğe olmuştur. Iki design group’un planlama ölçeğindeki bu proje de Sign of the City Awards’ta “En İyi Karma Proje Ödülü” almaya layık görülmüştür.q

TEMA İSTANBUL PROJE ARAZİSİNİN %84’Ü PEYZAJ VE DOĞAL YEŞİL ALAN OLARAK DÜZENLENMİŞTİR. İKİ DESIGN GROUP’UN ÖN PLANDA TUTTUĞU İKİ ÖGE İSE TASARIMDA ERİŞİLEBİLİRLİK VE SU KULLANIMI OLMUŞTUR.

EE KKO O LLO O JJ İİ KK YYA A PP II LL A A RR

& YY EE RR LL EE ŞŞ İİ MM LL EE RR DD EE RR GG İİ SS İİ


Advertorial

PROJE

marka

98

BTM BAHÇE ÇATI SİSTEMİ, SUNDUĞU ÇÖZÜMLER İLE GÖZ KAMAŞTIRIYOR MEGA PROJE “TEMA İSTANBUL” BTM BAHÇE ÇATI SİSTEMİNİ TERCİH ETTİ.

Son yıllarda İstanbul’da hayata geçen projeler arasında, bünyesinde bulundurduğu birçok ilk özelliği ile fark yaratan, Sign Of The City Awards ödülüne sahip ‘’En İyi Karma Proje‘’ seçilen “Tema İstanbul” konut projesinin, eşsiz peyzaj mimarisinde BTM Optigreen yeşil çatı sistem bileşenleri tercih edildi. Mesa-Artaş ve Kantur-Akdaş İnşaat gruplarının ortak çalışması ile hayata geçirilen, 3500 konut ile adeta yeni bir metropol alanı yaratılan projenin gösterişli peyzaj mimarisinin tasarımında ve danışmanlık hizmetlerinde; ülkemizin peyzaj konusunda önde gelen tasarım ve danışmanlık gruplarından DS Mimarlık’ın imzası yer almaktadır. Tema İstanbul projesinin peyzaj ve rekreasyon alanlarının görsel şölene dönüştürülmesi ise özellikle peyzaj tasarım, bitki üretim ve uygulama alanında lider olan ‘’Işık Peyzaj ‘’ ve ‘’ Cem Botanik ‘’firması ve çalışanlarının emeği ile gerçekleşmiştir. BTM Optigreen Bahçe Çatı ürünleri sayesinde hayal ettikleri gibi bir proje Haziran Özel 2016, 31. Sayı

hayata geçirdiklerini belirten Işık Peyzaj ve Cem Botanik yetkilileri sistemin uygulama kolaylığı ve üstün özellikleri yüzünden bundan sonraki projelerde de ilk tercihlerinin BTM olacağını belirtmişlerdir. Yaklaşık 55.000m2 olan yeraltı otoparkı - rekreasyon ve sosyal tesis alanlarının yer aldığı teras alanlarında su yalıtım uygulaması sonrası uzman peyzaj ekipleri aracılığı ile %2 -25 eğimde kullanılmaya uygun BTM Optigreen sistem bileşenlerinden sırasıyla; 500gr lık nem tutucu keçe, 25 mm lik FKD 25 su tutma hazneli drenaj levhası ve 110gr ‘lık Dupont SF grubu sistem filtresi ile yeşil çatı katmanları serilerek yeşil çatı uygulaması tamamlanmıştır. Seçilen bitki ve botanik gruplarının yaşamasına elverişli özel karışımlar ile oluşturulmuş, hafifletilmiş bahçe çatı toprağı serimi ve en son olarak bitkilerin yerleşimi ile hem göze hem de yaşama dokunan yeşilin her tonuna ait görsel zenginlik yaratılmıştır.q





PROJE

marka

GOTTHARD BASE TÜNELİ / İSVİÇRE

İLK PLANLARI 68 YIL ÖNCEYE DAYANAN YÜZYILIN İNŞAATI “GOTTHARD TÜNELİ” AÇILDI...

102 102 102

İşveren: ARGE Transtec Gotthard İşletmeci: Schweizerische Bundesbahnen (SBB) - [Swiss Federal Railways] İnşaat Firması: AlpTransit Gotthard AG Uzunluk: 114 km –57’şer km, 2 tünel İnşaat süresi: 2009 – 2016

Haziran Özel 2016, 31. Sayı

Dünya çapında büyük önem taşıyan ve bir dönüm noktası olan Gotthard Tüneli (GBT) 1 Haziran sabahı açıldı. Dünyanın en uzun demiryolu tüneli olan Gotthard Tüneli’nin (GBT) açılışı için halk ve hükümet temsilcileri bir araya geldi. Devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla gerçekleşen açılış törenine; ordu, polis, federal hükümet, İsviçre Federal Demiryolları, AlpTransit Gotthard (ATG) ve özel şirketlerden oluşan 2.000 ‘den fazla kişi katıldı.Buna ek olarak, ABD, Kanada, Çin, Japonya, Kuveyt ve Şili’nin yanı sıra İsviçre’ye komşu ülkeler olmak üzere yaklaşık 20 ülkeden 300 medya profesyoneli açılışa katılarak canlı yayın yaptı.


103 103 103

İSVİÇRE’Yİ AVRUPA’YA BAĞLAYAN DÜNYANIN EN UZUN DEMİRYOLU TÜNELİ Alpler altındaki düz güzergah yapısı ile İsviçre ulaştırma tarihinde önemli bir dönüm noktası olan Gotthard Tüneli’nin geçmişi bundan tam 68 yıl önceye, mühendis ve ulaşım plancısı olan Carl Eduard Gruner’e dayanıyor. 1947 yılında Gruner tarafından Amsteg ve Bodio arasında tasarlanan ilk bağlantı tüneli taslağından, 2010 yılında Sedrun ve Faido arasında son iyileştirme taslağına kadar olan zaman dilimde planların defalarca yeniden çizilmesi gerekmişti: 1970’lerdeki ekonomik durgunluk ve proje için farklı planlamaların savunucuları arasında anlaşmazlık yüzünden tünel projesini yıllarca engelledi. Demiryolu mühendisliği için inşaat süresi 2009 – 2016 yılları arasında planlanan ve Alpler boyunca uzanan Yeni Demiryolu Bağlantısı (NRLA) hızlı ve etkin bir bağlantı olarak inşa edildi. Gotthard Tüneli, sadece bugüne kadar inşa edilen dünyanın en uzun değil, aynı zamanda dünyanın en derin demiryolu tüneli... Kalbinde, Gotthard ve Ceneri altında iki temel tünel olan yeni demiryolu bağlantısının minimal geçişleri ve geniş kıvrımları Alplerle kesişiyor. Deniz seviyesinden sadece 550 metre yükseklikte ve en yüksek noktası Bern kenti seviyesindedir. Düz yol, verimli demiryolu yük taşımacılığı sağlamasının yanı sıra ulusal ve uluslararası yolcu trafiğinde de yolculuk sürelerini önemli ölçüde kısalttı. Yeni Gotthard rotası bir yüksek hızlı demiryolu bağlantısıdır ve yolcu trenleri yaklaşık 60 kilometre uzunluğundaki mesafeyi neredeyse 20 dakika gibi bir sürede maksimum saatte 250 kilometre hızla geçebilmektedir.

Toplu taşıma ağını güçlendirmek ve karayolundan demiryoluna mümkün olduğunca çok yük trafiğini aktarmak için, altyapının modernize edilmesi ve genişletilmesi gerekmekteydi. Ayrıca, demiryollarının yük trafiğindeki rekabeti dolayısıyla önemli ölçüde güçlendirilmesi de gerekmekteydi. Karayolundan demiryoluna trafik transfer edilmesinden yana bir yaklaşımla Alp Dağlarının çevresinin korunmasına yönelik mevzuatın uygulanması sağlandı. Böylece, yeni Gotthard Demiryolu bağlantısının yapısı ile İsviçre, Avrupa’nın en büyük çevre koruma projelerinden birini de hayata geçirmiş oldu.q EE KKO O LLO O JJ İİ KK YYA A PP II LL A A RR

& YY EE RR LL EE ŞŞ İİ MM LL EE RR DD EE RR GG İİ SS İİ


Advertorial

PROJE

marka

GOTTHARD BASE TÜNELİ’NİN ÇÖZÜM ORTAĞI DÖRKEN

104

Dünya çapında büyük önem taşıyan ve modern çağın en dikkat çekici projelerinden biri olan AlpTransit projesinin en önemli bölümünü oluşturan Gotthard Tüneli, 57 km uzunluğuyla bugüne kadar inşa edilen dünyanın en uzun tüneli olmasının yanı sıra aynı zamanda dünyanın en derin demiryolu tüneli. Gotthard Base tren yolu tüneli, 40 metre arayla Alp dağının içinden geçerek İsviçre kantonlarından Uri’de bulunan Erstfeld ile Ticino’da bulunan Bodio’yu birbirine bağlayan tek yönlü iki tünelden oluşuyor. Ayrıca, kaza durumunda yolcuların tahliyesi için Sedrun ve Faido olmak üzere iki multifonksiyonel acil durum istasyonu bulunuyor. Dünyanın bu en uzun inşaat şantiyesinde, her biri 4 futbol sahası uzunluğunda (treyler dahil) ve 10 metre çapında dört adet tünel açma makinesi (TBM) “Sissy”, dağın içinde günde yaklaşık 30 m’lik ilerleme gerçekleştirdi. Tünel açma makinelerinin kullanılamadığı bazı bölümlerde ise patlatma yapılarak günde 6 ile 10 metrelik ilerleme kaydedilHaziran Özel 2016, 31. Sayı

di. Gotthard Base Tünelinde, kaya ile tünel strüktürü arasında çukur ve boşlukları doldurarak düzgün bir zemin elde edilmesini sağlayan püskürtme beton yöntemi uygulandı. Beton iç kabuğunun kalınlığı ise en az 30 santimetre olacak şekilde tasarlandı. Güvenlik açısından projede en sıkı tedbirler ve en yüksek standartlar son derece titizlikle uygulandı. Bu yaklaşım, su yalıtımı ve drenaj levhaları dahil inşaatta kullanılan tüm malzemeler için geçerliydi. SU YALITIMI İLE KORUMA VE DRENAJ SİSTEMİNİN BİR BÜTÜN OLARAK ELE ALINMASI Gotthard Base Tüneli’nde operasyonel güvenlik ve tünelin uzun ömürlülüğü açısından ön koşul, sızıntı ve yeraltı sularının iç kabuktan ve dolayısıyla hızlı tren trafiği bölgesinden uzak tutulmasıydı. Tünel içine saniyede 1000 galon, yani yaklaşık 4000 litre su girişi oldu-


ğundan, bu su uzaklaştırılmadığı yani drene edilmediği takdirde tünel strüktürü için çok yüksek tehlike arz ediyordu. Su yüzünden çelik kaya destek kirişleri ve hızlı tren rayları zarar görecekti. Ayrıca, sızıntı ve yeraltı suları bazı bölgelerde yüksek alkali derecesine sahip ve yine bazı yerlerde yeraltı su sıcaklığı jeotermal etkiyle 45°C ısıya ulaşmaktaydı. Sonuç olarak, bu suların geniş alanlı yüzey drenajı ile uzaklaştırılabilmesi ve su yalıtımının hem hidrostatik basınçtan hem de tünel inşaatçılarının yakından bildiği sinterleşme (Kalsiyum karbonat oluşumunun drenaj sistemi içinde birikmesi) sorunundan korunması için etkin ve uzun ömürlü bir drenaj katmanı özellikle önemli ve de gerekliydi. Ön koşullardan bir diğeri ise, tünelin ve dolayısıyla inşasında kullanılan bütün ürün ve sistemlerin bu son derece zorlu çevre ve zemin şartları altında en az 100 yıllık hizmet ömrüne sahip olması gerekliliğiydi. Sınırları zorlayan bu güç şartlar yüzünden işveren, farklı su yalıtım ve drenaj sistemlerinin araştırılarak özel testlere tabi tutulduğu bir onay sürecini başlattı. 5 yıllık süren bu sürecin 2 yıllık kısmını alan ve özel olarak tasarlanan kapsamlı testlerin sonucunda, binalar için üretilen standart su yalıtım ve drenaj sistemlerinin tünel şartları için yetersiz kaldığı görüldü. Bu özel test metotlarının geliştirilmesi ve gerçekleştirilmesi esnasında ortaya çıkan başka bir husus da kullanılacak malzemelerin kalitesinin tek başına yeterli bir kriter olmadığı, dolayısıyla su yalıtımı ile koruma ve drenaj sisteminin bir bütün olarak ele alınması gerekliliğiydi. TÜNELİN ZORLU ŞARTLARINA ÖZEL GELİŞTİRİLEN KORUMA VE DRENAJ SİSTEMİ Güvenilirlik, uzun ömürlülük ve enerji tasarrufu konularında devrim yaratan, alanında dünyanın en güçlü markası DELTA, bu özel tünel için, yüksek kimyasal dayanıma sahip özel bir koruma ve drenaj levhası üretti. Bütün geliştirme, uyumlaştırma, modifikasyon ve izin süreci boyunca bu yeni kabarcıklı levha; son derece titizlikle sıkı bir test ve sertifikasyon süreçlerinden geçirildi, yaklaşık 70°C ısıda suya, 50°C sıcaklıkta % 0.5 sülfirik asit solüsyonuna ve 70°C sıcaklıkta oksijen takviyeli suya maruz bırakıldıkları 24 aylık

105

yaşlandırma testine tabi tutulduktan sonra tekrar test edildi. Tünelde iç ve dış kabuk arasına yerleştirilen ve özel drenaj levhası olan 9 milimetre yüksekliğinde kabarcık yapısına sahip DELTA®AT 1200, metrekarede yaklaşık 1200 gram ağırlığı ve 950 kN basınç mukavemetiyle son derece dayanıklı ve uzun ömürlüdür. Levhaların üretimi de son derece katı standartlara uygun olarak yürütülmek zorundadır. Üretim hattından düzenli olarak numuneler alınıp oksidasyon indüksiyon zamanı (OIT) deneyinden geçirilerek formülasyon ve kalite gereklerine uygunlukları denetlenmektedir. Ayrıca, akredite İsviçre laboratuvarları tarafından üretim esnasında alınan rulolar, İsviçre Yapı Denetim adına teknik veri uygunluğu için test edildi. Ancak bütün bu işlemlerden

sonradır ki, kalitesi onaylanan metrekarelerce kabarcıklı levha, Gotthard tüneli şantiyesine sevk edilebilmiştir. 2009 yılından itibaren Gotthard tüneli için yüksek dayanımlı ikinci bir drenaj levhası daha üretilmeye başlandı: DELTA®-AT 800, DELTA®-AT 1200’ün daha hafif bir versiyonu olarak, şartların nispeten daha az zorlayıcı olduğu yerlerde kullanılmak üzere geliştirildi. Aynı yüksek kalite formülasyonu ile üretilen ve aynı hizmet ömrüne sahip bu levhanın farkı, ağırlığının 800 g/m² ve basınç dayanımının 650 kN/m² olmasıdır. Böyle iken bile levha, mühendislik yapılarında kullanılan standart levhaların tümünden daha üstün performansa ve 100 yıllık hizmet ömrüne sahiptir.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


PROJE

marka

BAKÜ HEYDAR ALİYEV ULUSLARARASI HAVAALANI

ZAMANA AYAK UYDURAN VE GELECEĞİ DÜŞÜNEN ÇAĞDAŞ BİR YAPI

106 106

İç Mimari Tasarım: Autoban Mimarlık Proje yeri: Bakü, Azerbaycan Tedarikçi: Belenco Malzeme: KUVARS Renkler: Sahara Beige, Chestnut Cream, Juliet White, Orbit Black Uygulama Alanları: Duvar, Zemin Kaplamaları ve Bankolar Toplam döşenen zemin: 55.000m2 Haziran Özel 2016, 31. Sayı

İÇ MİMARİ PROJESİ AUTOBAN MİMARLIK TARAFINDAN TASARLANAN VE AZERBAYCAN’IN ÇAĞDAŞ YÜZÜ HEYDAR ALİYEV ULUSLARARASI HAVALİMANI YENİ TERMİNAL BİNASI, ZAMANA AYAK UYDURAN VE GELECEĞİ DÜŞÜNEN ÇAĞDAŞ BİR YAPI OLARAK TASARLANDI.


İç mimari projesi Autoban Mimarlık tarafından tasarlanan ve Azerbaycan’ın çağdaş yüzü Heydar Aliyev Uluslararası Havalimanı yeni terminali Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de, şehrin 30 km kuzeydoğusunda yer alıyor. Heydar Aliyev Uluslararası Havalimanı, ülkenin yanı sıra Kafkasya Bölgesi’nin de en işlek havalimanı olarak faaliyet gösteriyor. Mevcut havalimanının kapasitesini artırmak amacıyla inşa edilen, toplam 65 bin metrekare kapalı alana sahip yeni terminal binası, zamana ayak uyduran ve geleceği düşünen çağdaş bir yapı olarak tasarlandı. Yolcular tarafından kullanılan tüm bölümlerini Autoban Mimarlığın projelendiriliği terminalde, alışılagelmiş havalimanı tipolojisinden uzaklaşılarak, yolculara yeni deneyimler sunan bir tasarım yaklaşımı sergilendi. Havalimanlarının yapısal standartları, ölçekleri ve kullandıkları teknoloji itibariyle insanlar üzerinde yarattığı yorgunluk ve stres veren soğuk etki göz önünde bulundurularak; endüstriyel bir yapı içinde, gerek iç mekanın fiziksel özellikleri, gerekse yarattığı duygusal algı bakımından bunun tam tersi bir etki yaratmak amaçlandı. Mekan İçinde Mekanlar: Cocoon’lar... Terminal içinde farklı yükseklik algıları yaratarak tekdüzeliği kırmak ve havalimanının geniş iç hacmini insan ölçeğine yakınlaştırmak amacıyla,

107 107

sosyal alanlara Autoban tarafından özel olarak tasarlanan ahşap ‘cocoon’ birimleri yerleştirildi. Havalimanı nosyonunun yapı taşlarından olan ‘mobil’ kavramı ile uyumlu bir tavır sergileyen cocoon’lar, aynı zamanda Autoban’ın tasarım yaklaşımını da kuvvetli bir şekilde ifade ediyor. “Alışılagelmişin dışında bir deneyim öneren bu düzenleme, tek bir boyut ve kriterle ölçülemeyecek şekilde, üretimden deneyime uzanan bir yelpazedeki somut ve soyut yenilikleri içermektedir. İçlerinde farklı fonksiyonları barındıran ve aynı zamanda çevre düzenlemeleriyle havalimanının sosyal alanlarını oluşturan cocoon’lar, ‘iç-dış ilişkisi’ ve ‘mekan içinde mekan’ fikirlerinin fiziksel yansımasıdır.” Organik forma sahip cocoon’ların kabuk yapılarında ahşap malzeme ile birlikte organizma strüktüründen yola çıkıldı. Malzeme seçimi itibariyle havalimanının teknik gereklilikleri içerisinde ‘şaşırtıcı’ ve ‘beklenmedik’ hisler uyandıran cocoon’lar için, aynı zamanda insan algısında duygusal bir yakınlık yaratmaları amacıyla özel

bir doku tercih edildi. Deneysel ve ilerici bir tasarım yaklaşımının sonucu olarak insanda keşfetme duygusunu tetikleyen cocoon’ların, temel tasarım metodları ve geleneksel malzemelerle uygulanabilir kılınması, içerik, teknik, kapsam ve ölçek olarak projesinin en inovatif taraflarından biri oldu. Termimalin iç mekan tasarımında Azerbaycan kültürünün en önemli unsurlarından biri olan misafirperverlik ve ülkenin son yıllarda geçirdiği sosyo-ekonomik değişimlerden yola çıkan Autoban, yolculara kendilerini evlerinde ve ait hissedecekleri, sıcak, rahat ve çağdaş bir ortam yaratıyor. Alışkanlıkları bozan tasarım yaklaşımı ile iç mekanlarda kullanılan formun malzeme ve üretim teknolojilerinde de belirleyici rol oynadığı projede, havalimanlarında kullanımına sık rastlanmayan ahşap ve kuvars gibi doğal malzemeler ağırlıklı olarak kullanıldı. Geleneksel malzemeler ise yenilikçi üretim teknolojileri kullanılarak çağdaş formlarda uygulandı.q EE KKO O LLO O JJ İİ KK YYA A PP II LL A A RR

& YY EE RR LL EE ŞŞ İİ MM LL EE RR DD EE RR GG İİ SS İİ


Advertorial 108

PROJE

marka

BAKÜ HEYDAR ALİYEV ULUSLARARASI HAVAALANI’NDA BELENCO TERCİH EDİLDİ… Duvar ve zemin kaplamaları ile bankolarda BELENCO Kuvars Yüzeylerin tercih edildiği Heydar Aliyev Uluslararası Havalimanı yeni terminal binasında Sahara Beige, Chestnut Cream, Juliet White, Orbit Black olmak üzere dört farklı renk kullanıldı. Terminal içinde farklı yükseklik algıları yaratarak tekdüzeliği kırmak ve havalimanının geniş iç hacmini insan ölçeğine yakınlaştırmak amacıyla, sosyal alanlara Autoban Mimarlık tarafından özel olarak tasarlanan ahşap ‘cocoon’ birimlerin özgün tasarımıyla uyum sağlamak amacıyla Belenco Sahara Beige, Chestnut Cream ve Juliet White renkleriyle 3 boyutlu kübik bir görsellik oluşturuldu. Üç farklı renkte üçgen formlarda özel olarak hazırlanan Belenco kuvars yüzeylerin sıcak ve doğal tonları ile terminal içinde tasarım bütünlüğü elde edildi. İç mekanlarında yoğun trafiğe dayanıklılık, konfor ve tasarım bütünlüğü kriterleri göz önünde tutularak tasarlanan Heydar Aliyev Uluslararası Havalimanı yeni terminalinin check-in ve pasaport kontrol bankoları da

Haziran Özel 2016, 31. Sayı

Belenco tarafından proje özel olarak üretildi. Şıklığı, leke tutmaz, kırılmaz, çizilmez ve bozulmaz yapısı ile çok daha sağlam olan Belenco Kuvars Yüzeyler darbeye, çatlamaya karşı yüksek dayanımlı olmasının yanı sıra gözeneksiz ve kompakt yapısı ile üzerinde bakteri veya mikro organizma üremesine izin vermiyor. Hijyenik yapısı LGA ve NSF tarafından onaylanan Belenco, gözeneksiz yüzeyi sayesinde kullanıldığı her yerde hijyen sağladığı için özel bir bakım ve koruma gerektirmiyor, kolayca temizleniyor. Doğal ve büyüleyici kuvars mineralini, %100 biyolojik bağlayıcılarla harmanlayan Belenco, tasarımı teknolojiyle birleştirerek günümüzün tercih edilen yüzeylerini oluşturuyor. Belenco Kuvars yüzeller parlaklığını içerdiği kuvarsın doğal ışıltısından alarak mekanlara dinamizm katıyor. “GreenGuard Belgeli” Belenco Kuvars Yüzeyler iç mekan hava kalitesini arttıran ürün özellikleri ile de tüm mekanlarda güvenle kullanılıyor.q

ALIŞKANLIKLARI BOZAN TASARIM YAKLAŞIMI İLE İÇ MEKANLARDA KULLANILAN FORMUN MALZEME VE ÜRETİM TEKNOLOJİLERİNDE DE BELİRLEYİCİ ROL OYNADIĞI PROJEDE, HAVALİMANLARINDA KULLANIMINA SIK RASTLANMAYAN BELENCO KUVARS YÜZEYLER AĞIRLIKLI OLARAK KULLANILDI.



PROJE

marka

BJK VODAFONE ARENA

İSTANBUL’UN EN ÖNEMLİ KÜLTÜREL ALANININ KİMLİĞİNİ GÜÇLENDİREN YAPI

110

Mimari: DB ARCHITECTS, Bünyamin Derman İşveren: Beşiktaş İnşaat A.Ş. Proje Yeri: İstanbul/Beşiktaş Proje Yılı: 2012 – 2016 Proje Alanı: 140.039 m2

Mimar Vietti Violi, Mimar Şinasi Şahingiray ve Mimar Fazıl Aysu’nun imzasını taşıyan BJK İnönü Stadyumu kentsel bellekte iz bırakan önemli yapılardan biridir. Yıllarca pek çok spor müsabakasına ve konsere ev sahipliği yapmıştır. İlk tasarımında, yerleşim planında yapı sadece kendisi değil, konumlandığı noktadan Harbiye yönüne doğru uzanan vadide birçok farklı spor yapısından oluşan kompleks olarak düşünülmüş fakat bu şekilde inşa edilmemiş, geçen zaman içinde vadi bugüne gelindiğinde İstanbul’un en önemli kültür ve kongre yapılarının toplandığı bölgenin eşik noktasında kalmıştır. Yakın zamanda bölgenin tüm bu yapıları kendilerini yenileyerek ve geliştirerek giriş noktası “BJK İnönü Stadyumu” olan “Kongre ve Kültür Vadisi” kimliğini güçlendirmişlerdir. Stadyumun yenilenmesi şehrin bu en önemli kültürel alanının giriş noktasında bulunması, sadece sportif amaçlı kullanımı dışında üstlenebileceği kültürel fonksiyonlar ile önemli katkı yapabileceği fikri dışında, yoğun müzeler bölgesi içinde olması ve sahip olduğu doğal peyzaj olanakları sadece 15 günde bir maç günleri yaşayan, bunun dışındaki günler sadece gelinip geçilen bir yer olması dışında kentin bu çok önemli, noktasının sürekli yaşanan bir mekan haline gelecek olması, kentsel açıdan önemli bir katkı yaratacaktır. Anılarla dolu

Haziran Özel 2016, 31. Sayı

Beşiktaş İnönü Stadyumu’nun yerine Vodafone Arena tasarlanırken onun ifade ettiği tüm değerler ve önem göz önünde bulundurulmuştur. Stadın günün ve öngörebildiğimiz geleceğin ihtiyaçlarına cevap verebilmesi amaçlanmıştır. Bu proje, stadyumun yeri (İstanbul siluetine etkisi), konumu (Gümüşsuyu ve Kadırgalar Caddesi arasında uzanan vadi çanağında olması itibariyle) ve yapıyla şehrin tarihi referansları üzerinden geliştirilmiştir. Stadın Dolma Bahçe Sahilyolu’na bakan ve Eski Açık olarak tabir edilen 19 Mayıs (güney) Kapısı’nın yeraldığı tarihi duvar ve iki kule korunarak restore edilip müze olarak işlevlendirildirilmiştir. Yeni stadyum bu duvardan 24 metre geride kuzey – güney doğrultusunda inşa edilmiştir. Yapı fasadı, şehrin Doğu Roma’ya uzanan geçmişine ait At Meydanı’nın Spendon’undan, Dolmabahçe Sarayı’nın kolonatlarından ve Tarihi İnönü Stadyumu’ndan izler taşımaktadır. Yapı, 1939’da tasarlanan ilk proje gibi eliptik formdadır. Fasad, bir ritm oluşturarak yan yana gelen barkot kolonlardan meydana gelmektedir. Stadyumun vadi içinde yeralması ve deniz seviyesinde inşa edilmesi hem siluet etkisini hafifletmekte hem de yapının çatısının çevreden algılanmasına imkan vermektedir. Bir anlamda yapının beşinci cephesi


111 111

diyebileceğimiz çatı, kablolu sistem ve ETF örtü ile hafif, zarif ve şeffaf bir tül olarak tasarlanmıştır. Vodafone Arena UEFA 2016 kriterlerine uygun olarak, sahip olduğu 41.903 kişi kapasitesinin gerekliliklerini yerine getirecek şekilde planlanmıştır. Saha kotu deniz seviyesinin 3,5 metre altında olduğundan zeminin drenaj ve yalıtımına önem verilmiş, ısıtma, soğutma ve havalandırma sistemi öngörülmüştür. Statta hibrit teknolojisi kullanılmıştır. Stad güvenliği yüz tanıma teknolojisi ve kamera kayıt sistemleri ile sağlanmaktadır.Tamamı kapalı ve iki katlı olan açılır kapanır koltukların bulunduğu tribünler C90 görüş açısına sahiptir. Böylelikle seyirciler görüş açısı kapanmadan sahanın tümüne hakim olabilmektedir. Ayrıca tribünler ile saha zemini arasındaki mesafenin yakınlığı yarattığı seyir atmosferi açısından da özeldir. Tribünlerin bir diğer özelliği de korkuluklarıdır. Özel olarak CNC lazer makinelerinde kesilerek yapılan tribün korkuluklarının kesimi yapıldıktan sonra gazaltı kaynağı ile imalatı yapılmış, sıcak daldırma galvaniz kaplama işlemi ile korozyona karşı direnci arttırılmıştır. Vodafone Arena’nın ses sistemi gelecek on yılın teknolojisine sahip olarak yapıldı. Dijital ekran çözümleri ile geniş kapsamlı mobil ve internet ağıyla donatılan statta, interaktif ekranlar da yer alıyor. Statta iki kale arkasında bulunan skorboardlar en yüksek görüntü kalitesinde hizmet veriyor. Futbol maçlarının dışında stat, aynı zamanda eğlence merkezi olacak. Vodafone Arena, konser arenası, yaşam alanı ve moda merkezi olarak da hizmet verecek.q EE KKO O LLO O JJ İİ KK YYA A PP II LL A A RR

& YY EE RR LL EE ŞŞ İİ MM LL EE RR DD EE RR GG İİ SS İİ


Advertorial

PROJE

marka

İLERİ TEKNOLOJİLERLE ÜRETİLMİŞ SEYİRCİ KOLTUKLARI İLE STADYUM STANDARTLARINI DEĞİŞTİREN MARKA: MİR ARENA

112 112 112

Vodafone Arena, Beşiktaş Jimnastik Kulübü ile Vodafone Türkiye arasında, Türk spor tarihinin en büyük antlaşması olarak 2015 yılında inşaatı tamamlanmış ve DB Architects tarafından spor-eğlence ve aktivite kompleksi olarak tasarlanmıştır. BJK Vodafone Arena, zengin içerikli dijital ekran çözümleri, genişbant mobil ve wi-fi ağları, HD monitörler ve interaktif ekranlar ile donatılmış bir stadyumdur. BJK Vodafone Arena Stadyumunda, ileri teknoloji imkanlar ile üretilmiş seyirci koltukları, refakatçi koltukları, loca koltukları, protokol koltukları, VIP koltukları, 1903 tribünü koltukları, masalı basın tribünü koltukları, yedek oyuncu kulübeleri ve koltukları kullanılmış olup toplam 41.903 kişilik kapasiteye ulaşılmıştır. BJK Vodafone Arena Stadyumunda; FLY-102, MOD-205, MOD-401, MOD-501 kodlu MİR ARENA ürünleri kullanılmıştır. Haziran Özel 2016, 31. Sayı

Stadyumda; 36.954 adet seyirci koltuğu ve 160 kişilik engelli / refakatçi koltuğu kullanılmıştır. Uzun yıllara dayanan Ar-Ge çalışmaları sonucunda üretimine başlanan MİR ARENA seyirci koltuklarının en önemli özelliği metal aksamının kaynaksız-yekpare oluşudur. Özel olarak dizayn edilen stadyum koltuklarının plastik aksamları ise Polipropilen kullanılarak şişirme yöntemiyle üretilmiş, yanmazlık ve solmazlık dirençleri sağlanmıştır. Ergonomik ve minimal tasarımının yanısıra holigan ataklara karşı da maksimum dayanıklılığa sahip olan bu stadyum koltukları Türkiye’de ve Dünyada benzersizdir. Türkiye’deki stadyumlar içerisinde ilk defa kızaklı sistem koltuk uygulaması yapılan BJK Vodafone Arena Stadyumunda koltuklar basamaklara montajı yapılan bariyerlere kızaklı sistemle sıkıca bağlanmıştır. Bu


sistem sayesinde basamaklarda daha az sayıda dübel kullanılmış, koltuklara sağa ve sola kaydırma imkanı sağlamıştır. Bu uygulama ile ilerleyen zamanlarda koltuklar yenisi ile kolayca değiştirilebilecektir.

113 113

Ergonomik ve İnce Yapısı Sayesinde Tribünlerde Alan Kazandırıyor BJK Vodafone Arena’da 2.171 adet loca, 1.724 adet VIP ve 712 adet 1903 tribünü koltuğu bulunmaktadır. MOD-105 ürünümüzün tercih edildiği bu alanlar içerisinde VIP ve 1903 tribünündeki koltuklar in-seat tv özelliğine sahiptir. Ergonomik ve ince yapısı sayesinde tribünlerde alan kazandırmaktadır. Toplam 182 kişi kapasiteli basın tribününde ise masalı ve masasız ürünler kullanılmıştır. MOD-501 ürünü alışılagelmiş koltuk tiplerinin aksine, sistemin hareketini ve tekrar eski konumuna gelmesini sağlayan mekanizmaya sahiptir. Bu mekanizma, basın tribünündeki geçiş mesafesini maksimum ve sabit kılmakla birlikte, tribünün her koşulda düzen içerisinde görünmesini sağlamaktadır. Yedek oyuncu kulübeleri ve koltukları sporcu konforu ön planda tutularak BJK Vodafone Arena’ya özel olarak tasarlanmıştır. Yedek oyuncu kulübesi, hem tribündeki seyircinin hem de kulübedeki sporcunun görüş alanını kısıtlamayacak, yalın fakat güçlü bir dizayna sahiptir. Sonuç olarak BJK Vodafone Arena Stadyumu, mimarisi ve teknolojik ürünleri ile FİFA ve UEFA standartlarında dizayn edilmiş sporaktivite ve eğlence kompleksidir. MİR ARENA; 30 yılı aşkın tecrübesi ile her türlü spor kompleksine hitap eden, günümüz mimari tasarımlarına uyumlu stadyum koltukları tasarlamaya ve üretmeye devam etmektedir.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


Advertorial

PROJE

marka

BJK VODAFONE ARENA STADYUMUNUN TRİBÜN KORKULUKLARI

UEFA 2016 KRİTERLERİNE UYGUN OLARAK DİZAYN LAZER TARAFINDAN ÜRETİLDİ.

114

BİR ÇOK ÖZELLİĞİ İLE SEYİRCİLERİN GÖRÜŞ AÇISI KAPANMADAN SAHANIN TÜMÜNE HAKİM OLAN TRİBÜNLERİN BİR DİĞER ÖZELLİĞI İSE KORKULUKLARI.

İstanbul’un en önemli kültür ve kongre yapılarının toplandığı bölgenin giriş noktasında olan BJK Vodafone Arena Stadyumu; UEFA 2016 kriterlerine uygun olarak, sahip olduğu 41.903 kişi kapasitesinin gerekliliklerini yerine getirecek şekilde planlanmıştır. 2015 yılında inşaatı tamamlanmış olan satdyum DB Architects tarafından spor-eğlence ve aktivite kompleksi olarak tasarlanmıştır. Sahip olduğu 41.903 kişi kapasitesinin gerekliliklerini yerine getirecek şekilde planlanan BJK Vodafone Arena Stadyumununun tamamı kapalı ve iki katlı olan tribünleri

Haziran Özel 2016, 31. Sayı

C90 görüş açısına sahiptir. Bir çok özelliği ile seyircilerin görüş açısı kapanmadan sahanın tümüne hakim olan tribünlerin bir diğer özelliği ise korkuluklarıdır. Tasarım ve uygulaması Dizayn Lazer metal tasarım firması tarafından yapılan tribün korkuluklarının imalatı mimar Bünyamin Derman önderliğinde yürütülmüş, Dizayn Lazer’in son teknolojiye sahip makina parkuru ile üretilip monte edilmiştir. Öncelikli olarak belirlenen tasarımların numune çalışmaları hazırlanıp monte edildi. Ön


115

görüşler ve eklemeler ile şekillenen son tasarımların da teknik çizimleri yapılarak yeni numunelerin de üretilip mantajı yapıldıktan sonra bütün tribün korkulukları UEFA 2016 kriterlerine uygun olarak İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi tarafından test edildi. Mukavemet ve direnç testlerini başarı ile geçen tribün korkuluklarının üretim onayları verildi. Tüm bu süreçlerin ardından üretiminde en kaliteli malzemeler kullanılarak CNC Lazer ve CNC Abkant makinalarında şekillenen tribün korkuluklarının parçaları, yine Dizayn Lazer’in üstün teknoloji ve hassasiyete sahip Robot Kaynak Makinaları ile birleştirilerek kaplamaya hazır hale getirildi. Vodafone Arena, konumu gereği korozyana açık

bir noktada oldumasından dolayı korozyon direncini artırmak için de üretimde Sıcak Daldırma Galvaniz Kaplama tercih edildi. Korkulukların tasarımları taraftarın görüş açısını engellemeyecek şekilde, uygulama aşamasında bazı revizyonlara uğramış olsa da bu revizyonlara Dizayn Lazer hızlı cevap vererek belirlenen süre içerisinde süreci tamamlamayı başarmıştır. Dizayn Lazer; deneyimli, araştırmacı ve yenilikçi yapısı ile günümüz mimari tasarımlarına uyumlu, beklentilerinizi en üst düzeyde karşılayacak üretim ve tasarım hizmetilerinin yanı sıra son teknolojiye sahip makina parkuru ile üretimlerine devam etmektedir.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ






ALİ ERAY, PINAR GÖKBAYRAK, BURÇİN YILDIRIM

120 120

Soldan Sağa İsim Sıralaması: ALİ ERAY, PINAR GÖKBAYRAK, BURÇİN YILDIRIM Haziran Özel 2016, 31. Sayı


“Yerel malzeme kullanırken yeni teknolojilerle onu adapte edebilirsiniz.”

YEREL MALZEME KULLANIRKEN YENI TEKNOLOJILERLE ONU ADAPTE EDEBILIRSINIZ, FARKLI YORUMLAYABILIRSINIZ; ÖRNEĞIN NEDEN GÖKÇEADA’YA BAŞKA BIR YERDEN MALZEME TAŞIYALIM, ORANIN MALZEMESINI KULLANMAK GEREKIR. BENZER ŞEKILDE, AHŞAP DOĞAL VE TERCIH EDILEBILIR BIR MALZEME ANCAK NEREDE NASIL BIR PROJE YAPTIĞINIZA BAĞLI OLARAK HER ZAMAN UYGUN MALZEME OLMAYABILIR. Pınar Gökbayrak, Ali Eray ve Burçin Yıldırım’ın farklı deneyimlerini bir araya getirdikleri PAB Mimarlık, yapı ölçeğinden kentsel tasarım projelerine kadar farklı ölçeklerde projelere imza atıyor.

PAB MİMARLIK

Son dönem projelerinizden bahsedebilir misiniz? Burçin Yıldırım: Şu aralar çok keyifli bir iç mekan projesine başladık, ondan bahsedebiliriz. Biliyorsunuz son dönemlerde co-working denilen birlikte çalışma alanları gündemde. Yaratıcı freelance gençler ve yeni kurulan ofisler artık bu tür mekanları tercih ediyor. Co-working ofis tasarımı projemiz bütün detaylarını henüz paylaşamadığımız ancak bizi heyecanlandıran yeni bir proje. Pınar Gökbayrak: Ofislerini tasarladığımız firma yeni kurulan bir marka ve bu ilk ofisleri olacak. Sonrasında da şubeleşmeyi düşünüyorlar. Zincirin ilk ayağı olduğu için markanın isminin ve kimliğinin oturtulması, bu kimliğin mekana yansıması gibi konuların hepsini birlikte düşünüyoruz, bu yüzden bizim için çok keyifli bir proje. Bunun dışında, Gökçeada’da davetli bir lise kampüsü yarışması düzenlenmişti ve önerimiz birinci olmuştu. Gökçeada Lise Kampüsü projesinin uygulama projesini henüz tamamladık, önümüzdeki birkaç ay içerisinde de uygulanmaya başlanacak. Daha önce de eğitim yapılarıyla ilgili deneyimlerimiz olmuştu, bu proje kampüs ölçeğinde; birden fazla yapının kurgusunu oturtmak, açık iletişim, ortak kaynakların birlikte kullanımı gibi konuları tartıştığımız keyifli bir proje oldu. Bir de uygulaması devam eden ve takip ettiğimiz İTÜ İnşaat Fakültesi ek binası projesi var. Bunların haricinde de farklı aşamalarda devam eden projelerimiz var.

Yurtdışı projelerimiz arasında Senegal’de 13 farklı noktada uygulanacak olan bir kent pazarı projemiz var. Her farklı nokta için, farklı boyutlarda, farklı kurgularda yeniden tasarlanacak. Azerbaycan’da da bir spor kompleksi tasarımımız şu anda gündemdeki projeler arasında. Afrika’da yaşam alışkanlıklarını değiştirecek bir proje olarak nitelendirdiğiniz ve Senegal için tasarladığınız “kent pazarları” projenizin mimari ve ticari boyutları hakkında bilgi alabilir miyiz? Projenizin bulunduğu bölgeye göre kültürel, coğrafi ve sosyal bağlamlarda tasarımını belirleyen yönler ve kriterler nelerdir? P.G: Senegal hayatının neredeyse tamamını sokakta yaşayan bir kültür. Ne yazık ki alt yapı anlamında gelişmiş bir coğrafya olmadığı için alışveriş alanlarında tüketici için hijyenden uzak, satıcı için mal güvenliği sağlanamayan ortamlar söz konusu. Düzensiz olduğu için devlet açısından da vergilendirme zorlukları ve gayri resmi ticaret gibi problemler yaşanıyor. Senegal hükümetinin sadece bu ölçekte değil genel anlamda da hedefleri var. Batı Afrika’nın dünyaya açılan kapısı olmak niyetiyle çok ciddi alt yapı projelerine başlamayı hedefliyorlar. Bunu da uluslararası işbirlikleriyle yapıyorlar. Kent pazarları da bu büyük ölçekli kurgunun bir parçası, Senegal halkının günlük hayatına değecek kısmı diyebiliriz. Kaolack’ta yanan kent pazarının yenilenmesiyle başlayarak başkentte birkaç farklı nokta ve başka kentler olmak üzere toplamda 13 noktada uygulanacak bir kent pazarından söz ediyoruz. Dolayısıyla burada temel mimari kaygılarımız, olabildiğince yerel malzeme kullanmak ve iklim koşullarına cevap verebilecek, hızlı imalat sağlayabileceğimiz bir proje kurgusu oldu. Ali Eray: Önerdiğimiz sistemde oradaki pazar kültürünü ve mevcut alışkanlıkları devam ettirmemiz gerekiyor. Büyük E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

121


KAPALI DÜKKAN DİZİSİ KÜLTÜRÜ BİZİM ESKİDEN BERİ AŞİNA OLDUĞUMUZ BİR KÜLTÜR. KAPALI ÇARŞI’DAN TUTUN DA İSTİKLAL CADDESİ’NDE ŞU ANDA ATIL KALMIŞ O KADAR ÇOK PASAJ VAR Kİ AMA ORADAKİ KRİTİK FARK GÜNLÜK YAŞANTININ BİR PARÇASI OLMALARI.

Senegal Kent Pazarı

122 122

kentlerde bildiğimiz anlamda AVM’ye biraz daha yakın ölçekte projelerle harmanlanabilir ancak diğer küçük kentlerde yöresel alışkanlığı korumanız gerekiyor. Yaşantı kendi düzeni içerisinde ilerlemeye devam etmek zorunda. Bu bakımdan Senegal’in farklı şehirlerinde uygulanacak projeler kendi içlerinde değişiyor. Burada mimarın ve yatırımcının büyük sorumlulukları var, kent bilimcilerin söyleyecek sözleri olması gerekiyor ki proje gerçekten oraya uyum sağlayarak başarıya ulaşsın. Kaolack’ta iki bin, üç bin dükkandan bahsedilirken halihazırda bir pazar dokusu var. Çok karmaşık olmakla birlikte işleyen bir yapısı var. Dışarıdan gelen bir mimar olarak sorgulamanız ve anlamanız mümkün değil ancak minimum dokunuşlarla iyileştirmeniz gerekiyor. Dakar ise bir dünya kenti olduğu için orada uluslarası standartlara göre bir kurgu yaratmanız gerekiyor. Tarihi, kent pazarlarına dayanan alışveriş merkezleri çoklu fonksiyonlara hizmet veren yapılar. Bu bağlamda sizce AVM yapılarının mimarisi nasıl olmalı ve gelecekte nasıl olacak? B.Y: AVM’lerin en büyük sorunu günlük hayatta kente, insanların sosyal akslarına ne kadar entegre oldukları. Birçok iddialı AVM kamusal mekan yaratma iddiasıyla açılıyor; ama gerçekten ne kadar kamusal mekan yaratıyorlar, bence bu tartışmalı bir konu... Kişisel görüşüm olarak en nitelikli kamusal mekanları olan AVM’nin Meydan AVM olduğunu söyleyebilirim. çevrede yaşayanların günlük hayatına daha çok entegre olmuş, akan bir şema içerisinde olduğunu düşünüyorum. Haziran Özel 2016, 31. Sayı

P.G: Aslında kapalı dükkan dizisi kültürü bizim eskiden beri aşina olduğumuz bir kültür. Kapalı Çarşı’dan tutun da İstiklal caddesinde şu anda atıl kalmış birçok pasaja kadar görebiliyoruz bunu. Ancak oradaki kritik fark günlük yaşantının bir parçası olmaları. Alışveriş yapmayacak bile olsanız, pasajın içerisinden geçerek kestirme bir şekilde evinize, işinize ulaşabiliyorsunuz. Dolayısıyla bu tür mekansal kurgular gündelik hayatın, kentin bir parçası oluyordu. Şimdiki AVM’lerin temel farkı kendilerini daha içe dönük kurgulamış olmaları. Her ne kadar açık alanları olsa da sosyal hayata kapalılar. B.Y: Bir çalışmamızda açık kent konseptli bir proje yapmıştık. Devasa bir AVM yerine, konutların altına, nasıl Bağdat Caddesi’nde binaların altı dükkansa onun benzeri bir yaklaşımla ticari birimleri yatay olarak kurgulayıp gerçek ve yaşayan sokaklar kurmayı önermiştik. Bağdat Caddesi ve İstiklal Caddesi neden bu kadar değerli sorusunun cevabı sokak kültürünün yaşaması diyebiliriz. Bu yüzden AVM’leri sokak kavramı üzerinden düşünerek tekrar üretebiliriz. Burada kente entegre bir tasarım oluşturmak kritik oluyor. Gelecekte nasıl olacak derseniz, öncelikle biz buna AVM diyerek yola çıkmazdık, ticari ve sosyal alanları bütünleyeceğimiz, bildiğimiz AVM konseptinden tamamen farklı bir şey yapmak isteriz ve gerçekten biraz önce de söylediğim sokak kültürü ile değerlendirerek bir kurgu oluştururuz diye düşünüyorum. A.E: Alışkanlıklar değişeceği için değişkenlerin esnek bir yapıda olması gerekiyor. Binaların değişimlere ayak uydurması lazım; çünkü

alışkanlıklar değişiyor. Bu bağlamda belki de giriş-çıkışı bile şekil değiştirebilen bir yapıya sahip olmalı. P.G: Çok homojen bir yapısı olmaması gerekir; çünkü heterojen kentlerde yaşıyoruz. Hem kullanıcısı hem de orada satışı yapılan ürünlerin pozisyonu anlamında bir senaryo oluşturmak yerine, hayatın devamı olması sağlanmalı. Belli bir esneklik verilmeli ki kullanıcı da kentin ihtiyaçları da yapıyı dönüştürebilsin ve o yere ait olabilsin. Yapılarda akustik ve gürültü kontrolünün önemi hakkında kısaca görüşlerinizi alabilir miyiz? Bu konuda ne gibi çözümler sunuyorsunuz? A.E: İnsanların kendilerini konforlu hissedebileceği bir düzeyde önlem alınması gerektiği net zaten. Genel olarak asma tavan düzeyinde bu önemleri alma yolunda ilerleniyordu; fakat o konforsuz durum, cephelerdeki dolaşım sirkülasyonundaki sert zeminlerden kaynaklanıyor. Bunları o düzen dışına çıkartıp biraz bükmek, ferahlatacak noktalar oluşturmak lazım. Akustik Türkiye’de geç kalmış bir konu olsa da artık hemen hemen her malzemede firmalar akustik çözümü sunabiliyor. Bunları maksimum düzeyde kullanarak iyileştirmeler yapılabilir. Yapı malzemeleri yaşam döngülerinin her evresinde farklı çevresel etkilere neden olabilir. Bu sebeple malzeme seçimi süreçlerinde çok boyutlu kriterler rol oynamakta. Bu bağlamda malzeme seçiminde öne çıkan kriterler


Ayhan Şahenk Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi

neler olmalı? Sizin kullanmayı en çok tercih ettiğiniz yapı malzemeleri hangileri?

görüldünüz. Ödüle layık görülmek sizler için ne ifade ediyor ve bu güne kadar kaç projeniz ödüllendirildi?

A.E: Sanırım herkesin hayali doğal ve yerel malzemelerle çalışmak. Sürdürülebilirliğe en önemli katkının, örneğin söz konusu malzeme taşsa eğer, hemen yakınındaki taş ocağından malzemeyi sağlamakla olabileceğine inanıyorum. Bugün sertifika sistemlerine göre ilerleyen bir malzeme piyasası var. Malzemeyi doğru yerde kullanabilmek de herkesin amaçladığı bir şey.

P.G: Genç Mimar Ödülü’nün bizim için şöyle bir farkı var, bugüne kadar yaptığımız bütün işlerin değerlendirilmesi sonucu bu ödülü aldık, dolayısıyla biraz daha özel ve kıymetli bizim için. Bir de bizim için doğru yoldayız dedirten, ciddi bir motivasyon kaynağı oldu. Her yaptığımız projenin bir öncekini aşması gerektiğinin bilincindeyiz.

P.G: Yeşil bina mevzusu yeni bir trend gibi görünse de aslında yeni değil, mimarlığın en birincil özelliklerinden bir tanesi. Yerel malzeme kullanırken yeni teknolojilerle onu adapte edebilirsiniz, farklı yorumlayabilirsiniz; örneğin neden Gökçeada’ya başka bir yerden malzeme taşıyalım, oranın malzemesini kullanmak gerekir. Benzer şekilde, ahşap doğal ve tercih edilebilir bir malzeme ancak nerede nasıl bir proje yaptığınıza bağlı olarak her zaman uygun malzeme olmayabilir. A.E: Malzeme çılgınlığı diyebileceğimiz çeşitliliği de biraz kontrol etmemiz gerekiyor. Daha az malzemeyle de istenilen etkiler yaratılabilir diye düşünüyorum. B.Y: Ne olduğunu gerçekten gösteren, dürüst malzemeler kullanmak, biraz görsellikten arınmak gerekiyor. Son olarak, projeleriniz ile pek çok ödüle imza atıyorsunuz ve bu yıl da “Yılın Genç Mimar Ödülü’ne layık

A.E: Ödül çabuk tüketilen bir kavram olmaya başladı ancak Genç Mimar Ödülü, ödül endüstrisi adı altında anılanlardan çok farklı bir noktada, saygınlığını koruyan bir ödül. Aslında her projede kullanıcıların veya işverenin sizi takdir etmesi, ödüllendirilmek başlı başına değerli. Eğitim alanında aldığımız ödüller de bizim için değerli; çünkü eğitim mimarisi, üzerine yeteri kadar kafa yorulmamış, eksikliği hissedilen bir alandı. Bizim de eğitim yapıları alanında ilerlememizdeki nedenlerden bir tanesi buydu.Genç bir ofis olmamıza rağmen eğitim yapıları alanında tecrübe kazanmış bir ofisiz. B.Y: Türkiye’de devamlılığı olan ödüller çok az sayıda. Genç Mimar Ödülü’nün dokuzuncusu veriliyor ve bu Türkiye için çok uzun bir süre. Kırk yaş altı mimarların desteklenmesi de bence çok önemli. Şimdiye kadar ciddi bir emekle ve iyi bir jüri kontrolünde verilmiş bir ödül, bu ödülü almaktan dolayı çok mutluyuz.q

123 123 123

Niğde Üniversitesi Ayhan Şahenk Yurt Binası

NE OLDUĞUNU GERÇEKTEN GÖSTEREN, DÜRÜST MALZEMELER KULLANMAK, BIRAZ GÖRSELLIKTEN ARINMAK GEREKIYOR. İSTER IÇ MEKANDA OLSUN ISTER YAPI ÖLÇEĞINDE OLSUN IŞIN ÖZÜ SANIYORUM SAMIMIYET.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


SEMİH GÜVEN

124 124

Haziran + Özel 2016,2014 31. Sayı Temmuz Ağustos


“Ekolojiye ve doğaya olan tutkumuz tasarımlarımıza ilham kaynağı oluyor”

YENI BIR KAVRAM DEĞIL EKOLOJI VE SÜRDÜRÜLEBILIRLIK, YETMIŞLERDE SEKSENLERDE KONUŞULMAYA BAŞLANAN KAVRAMLAR VE HER GEÇEN YIL DAHA DA FAZLA DILE GELMEYE BAŞLADI. BANA SORARSANIZ SADECE DILE GELIYOR ÇÜNKÜ KIMSENIN ÖNEMSEDIĞINI DÜŞÜNMÜYORUM MAALESEF.

RSG İÇ MİMARLIK

RSG İç Mimarlık olarak konut, turizm işletmeleri, çok amaçlı sosyal mekânlar ve sağlık yapıları olmak üzere farklı ölçeklerde iç mimari projelere imza atıyorsunuz. Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz? 2002 yılında İzmir’de kendi ofisimi kurdum, o yıllarda şimdi ortağım olan, aynı zamanda eşim Didem Güven ile henüz tanışmamıştık. Başladığım yıllarda daha küçük ölçekli işler yapıyorduk ancak daha sonra eşimin eğitmenlik görevini sonlandırıp bize katılmasıyla birlikte inanılmaz derecede bir ivme kazandık. Ofiste, tasarım grubu ve uygulama grubu olarak ikiye ayrılmış durumdayız ve Didem Hanım tasarım grubunun başında, kendisinin bu konuda özel bir kabiliyeti ve yeteneği olduğuna inanıyorum. Ben daha çok uygulama ve kontrol işlerine bakıyorum diyebilirim. Didem Hanım bana göre daha cesur bir insan ve onun bu cesurluğu sayesinde başta İzmir olmak üzere daha büyük ölçekli işler almaya başladık. Büyük ölçekli işler arttıkça ekibimiz de büyüdü ama yine yetmemeye başlayınca İstanbul’daki ofisimizi açma gereği duyduk ve İstanbul ofisimizde proje işleri yapıyoruz. Ağırlıklı olarak İstanbul bazlı projeleri ve yurt dışı projelerini buradan yürütüyoruz. Sanatı yaşama entegre eden tasarım anlayışıyla, yurt içi ve yurt dışında farklı iç mimari projeleri imza atıyorsunuz. Son dönem yurt içi ve yurt dışı projelerinizden bahsedebilir misiniz? Son dönemde yaptığımız yurt dışı projelerimizi ağırlıklı olarak tamamladık. Azarbeycan Bakü’de bir hastane ve bir konut

125 125

projesini teslim ettik, İzmir, İstanbul ve Türkiye’de ise hali hazırda devam eden projelerimiz var. İzmir’de iki tane büyük hastane yapıyoruz ki hastane konusunda biraz daha özeliz diyebilirim. Hastane işi yapan çok meslektaşımız olmadığı için ve hastanenin kendine has bir takım kuralları ve sağlık bakanlığı ile olan ilişkileri sebebiyle de bu konuda bizi tercihe ediyorlar. Bunun dışında İskenderun Adana bölgesinin en büyük üç gökdeleninin iç mimari projesini tamamladık, şuanda uygulanıyor ve her biri yirmi beşer katlı binalar. Ayrıca İstanbul’da muteahhit firmalara büyük çaplı satış ofisleri ve örnek daireler çiziyoruz. Bunların içinden yapım aşamasında olan Zeytinburnu’ndaki Yedi Mavi projesi benim için önemli bir proje. Kalkavan Yapı, Hasan Sever İnşaat ve Gül Yapı ortaklığı ile yapılan, Tabanlıoğlu’nun mimari projesini çizdiği projenin biz satış ofisini tasarladık ve uygulandı, bizim için güzel bir proje oldu. Bunların haricinde İzmir ve İstanbul’da çok fazla özel konut projeleri yapıyoruz. Projeleriniz ile uluslararası ödüllere imza atıyorsunuz, A DESIGN AWARDS 2014’te ve EUROPEAN PROPERTY AWARDS 2014’de ödül aldınız. Bu güne kadar kaç projeniz ödüllendirildi ve ödüle layık görülmek sizin için ne ifade ediyor? Ödül konusunda henüz yeniyiz ve bu sene ödül konusuna ciddi eğilebilecek hale geldik, bununla ilgili bu yıl mesai harcayabilecek vaktim de var ve bir kaç meslektaşımızla beraberiz. 2016 ve açıklanış tarihine bağlı olarak 2017’ye sarkabilecek yedi sekiz tane yarışmayla ilgili çalışmalarımız E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


SEMİH GÜVEN YAPTIĞINIZ YERIN, YÖRENIN VE MÜŞTERININ KITLESINE BAĞLI OLARAK HEM DEKORASYONDAKI ÖĞELERIN FARKLILIĞI HEM DE SATIŞ MANTIĞINA GÖRE PLANSAL FORMASYON VE IHTIYAÇLAR DEĞIŞIYOR. var. Şuana kadar aldığımız üç ödülü; Beylikdüzü’ndeki Gül İnşaat’ın Kale ile birlikte yaptığı büyük bir konut projesinin 3250 metre kare büyüklüğündeki satış ofisi projesiyle kazandık. Zaman zaman satış ofislerini yıkabiliyorlar, projenin büyüklüğüne bağlı olarak bazen kalabiliyor ve ya sosyal tesis amaçlı kullanılabiliyor, bu da öyle bir proje ve daha sonra sosyal tesise dönüşecek büyük bir satış ofisi projesi.

126 126

Kent Hastanesi

Satış ofisleri biraz daha özellikli yapılar çünkü amaçlar farklı. Yaptığınız yerin, yörenin ve müşterinin kitlesine bağlı olarak hem dekorasyondaki öğelerin farklılığı hem de satış mantığına göre plansal formasyon ve ihtiyaçlar değişiyor. Kimi zaman satışı yapacak olan firmanın satış mantığıyla doğru orantalı, kimi zaman hızlı satışa yönelik açık ofislerle kimi zaman da ihtiyaca bağlı olarak özel odalardan oluşan tasarımlar oluyor. Zaman zaman mimarisini de yaptığımız satış ofisleri oluyor, normalde çok tercih etmiyoruz çünkü her meslektaşın kendi işini yapmasından yanayım ama çalıştığımız firmalar tasarım anlayışımızı beğendikleri için bazen mimarisini de siz yapın diyorlar. Ekibimizde mimar arkadaşlarımız da olduğu için mimarisini yaptığımız projeler oluyor. Genel olarak satış ofisi projeleri benim sevdiğim bir tarz, farklı tasarımları özgürce yapabiliyorsunuz... Bu yıl da hali hazırda yaptığımız bir iki satış ofisi projemizle önümüzdeki yarışmalara katılmayı planlıyoruz. Çoklu fonksiyonlara hizmet veren yapıların iç mimari konseptleri de birbirinden farklı. Tasarımlarınızda ilham kaynağınız nedir, size neler ilham veriyor?

Beylikdüzü Kalekent Satış Ofisi Haziran Özel 2016, 31. Sayı

Aslında bu soru Didem Hanım’ın sorusu. Her ikimiz de seyahat etmeyi çok seviyoruz ve gittiğimiz yerlerde bir tasarımcının yapısı olan mekanları tercih ediyoruz. Gezdiğimiz gördüğümüz yerlere eleştirel bir gözle


bakıyoruz, tüm dünyadan mimari yayınları, yeni mimari ve iç mimari trendler ile bizimle ilgili fuarları takip ediyoruz. Özellikle Didem Hanım’ın ekolojiye ve doğaya olan tutkusu bu birikimlerimizle birleşerek tasarımlarımızda ilham kaynağı oluyor. AVM yapıları ile diğer yapıların iç mimari tasarım aşamaları ne gibi farklılılar gösteriyor? Öncelikle AVM yapıları bulunduğu il, ilçe ve bölgeye göre değişiyor. Şuanda Zonguldak’ta bir proje yapıyoruz ve orada farklı iç mimari öğeler devereye girerken İstanbul’da merkezi bir noktada yaptığınızda çok daha farklı öğeler devreye giriyor. Elbette malzemelerin seçiminde kullanıcı kitle çok önemli ama AVM’lerin hacimleri çok fazla olduğu için yatırımcısının belirlediği bütçe de çok önem arzediyor. Biz önce bunu duymak istiyoruz, müşteri kitlesi kimdir, kimler burayı ziyaret edecek, çocuklu çocuksuz aileler, hangi yaş kitlesi kutlanacak, hangi markalar olacak gibi soruların cevapları doğrultusunda da tasarım kararlarını belirliyoruz. Son dönem mimari tasarımlarda ağırlıklı olarak ışığı içeri alan, tasarruf sağlayan, yeşil ve çevresiyle uyumlu projeler talep ediliyor. Biz de iç mimari projelerimizde öncelikle mimari projesini görmek istiyoruz ki mimarisiyle uyumlu iç yapı tasarlayabilelim. AVM projelerinin iç mimarisinde aydınlatma önemli bir konu, hem tavanların yüksek olması hem de LED’in uzun ömürlü olası sebebiyle ağırlıklı olarak LED aydınlatma kullanıyoruz. Mağazaların ışıklarının daha parlak görünüp içerisinin algılanması için dışarıdaki ışığı daha loş tutmaya çalışıyoruz. Koridorlardaki ışık loş olunca mağazaların ışığı patlıyor ama yansıma yapmıyor, böylece insanlar içeriyi daha rahat görebiliyorlar. Avlu kısmında eğer cam tavanlar varsa ışığı gündüz doğal aydınlatmayla, sarkıtlarla çözebiliyoruz. Ayrıca avlu kısımları yüksek hacimler olduğu için o hacmi doldurmanız gerekiyor, zaman zaman heykelimsi sarkıt figürlerle zaman zaman da özel tasarım büyük aydınlatma armatürleri ile çözüyoruz. Sizce iç mimarlığın sürdürülebilir ve ekolojik boyutu nedir, nasıl olmalıdır ve ülkemizde yapılan çalışmalarda

Zonguldak AVM

127 127

BUGÜN MALZEME KONUSUNDA TÜRKIYE IYI BIR NOKTAYA GELDI VE MALZEMELER KALITESI ANLAMINDA INANILMAZ ÇEŞITLILIK GÖSTERIYOR. bu kavramların doğru algılanıp uygulandığını düşünüyor musunuz?

çalışmalar yapıp destekliyorlar ama bu konuda Türkiye’nin alacağı çok yolu var...

Yeni bir kavram değil ekoloji ve sürdürülebilirlik, yetmişlerde seksenlerde konuşulmaya başlanan kavramlar ve her geçen yıl daha da fazla dile gelmeye başladı. Bana sorarsanız sadece dile geliyor çünkü kimsenin önemsediğini düşünmüyorum maalesef. Mimaride öğeler iç mimariye göre çok daha fazla olduğu için mimaride çok önemli bir kavram. Binanın elektrik, su, ısınma ihtiyaçlarını karşılamak için bir takım kriterler var, binayı çevreleyen dış yapıyla ilgili kriterler var ama iç mimaride ara bölücü duvarların, kullanılan boyaların, zemin kaplamalarının ve mobilyalarda kullandığınız boya ve cilaların bir takım kriterleri var. Yurt dışı bu konularda çok hashas iken Türkiye’de sadece adı var, elbette büyük firmalar buna önem veriyorlar,

Özellikle malzeme seçiminde nelere dikkat ediyorsunuz ve sizin tercih ettiğiniz malzemeler hangileri? Bu gün malzeme konusunda Türkiye iyi bir noktaya geldi ve malzemeler kalitesi anlamında inanılmaz çeşitlilik gösteriyor; aynı ürünü on dolara da alabiliyorsunuz yüz dolarada... Bu yüzden biz kendimiz kullanacağımız kalitede doğal ve sağlığa zarar vermeyen malzemeleri müşterilerimize öneriyoruz ve seçtiğimiz malzemelerin uygulamasını da yapan firmalardan almaya özen gösteriyoruz. Mekanın önem sırasına ve bütçeye göre de ahşaptan yüksek teknoloji ürünlerine kadar tüm malzemelerde bu kiterlere önem veriyoruz. q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


GÖKHAN AKTAN ALTUĞ

128 128

Haziran Özel 2016, 31. Sayı


TAGO MİMARLIK

“Mimaride mekansal olarak sürekliliği ve ahengi yakalamak önemli…” İNSANOĞLU SON ON YILDA BÜTÜN INSANLIK EVRIMI BOYUNCA KATETTIĞI TEKNOLOJIK IVMEYI KAZANDI; DOLAYISIYLA MALZEME SEKTÖRÜ DE ÇOK HIZLI BIR ŞEKILDE ILERLIYOR. MALZEMEYI TAKIP ETMEK YERINE MALZEMELERDEKI YENILIKLERI TAKIP ETMEK BANA DAHA DOĞRU GELIYOR. MALZEMEYE KARAR VERIRKEN YAPI FIZIĞI AÇISINDAN ŞARTLARI, GÖRSEL OLARAK NASIL GÖRÜNDÜĞÜ, DOĞRU PROJEDE DOĞRU MALZEMEYI SEÇMEK ÖNEMLI KRITERLER. Türkiye’de ve dünyanın farklı ülkelerinde hayata geçirdiğiniz özgün mimari tasarımlarınızla farklı ölçek ve tipolojideki projelere imza atıyorsunuz. Genel anlamda projelerinizden ve tasarım kriterlerinizden bahsedebilir misiniz? Dünyada ve ülkemizde mesleğimizle ilgili pratikler yapma imkanı bulduk ve bunlar bize çeşitli tecrübeler sağladı böylece mimarlığa bakış açımızda bir takım değişiklikler oldu. Çeşitlilik ve farklı kültürler bizim çizgimize de yansıdı. Genel olarak fonksiyonu ön planda tutan bir karakterimiz var ve fonksiyondan sonra estetik ve verimlilik ön planda geliyor. Yaptığımız şeyin tek başına bir sanat eseri olmadığını, kensel ölçekte düşünüldüğü zaman ifadesi olan ve etrafındaki değere de bir anlam kazandıran bir yapı olması gerektiğini düşünürüz ve projelerimizi buna göre tasarlarız. Genelde tasarımlarımızda çok fazla tekrarı sevmiyoruz bu yüzden tasarımlarımız birbirinden farklı gibi görünüyor. Bu da bizim yapımızdaki çeşitlilikten kaynaklanıyor.

Öncü mimar, lider bir tasarımcının arkasında onunla birlikte genç tasarımcıların olduğu bir şirket yapımız olduğu için bütün arkadaşlarımıza yeteneklerini öne çıkarma fırsatı sunuyoruz, çizgilerimizde çeşitlilik oluşmasında katkı sağlıyor. Son yıllarda gerçekleşen kentsel dönüşümün de etkisiyle inşaat sektörü Türkiye ekonomisinde lokomotif rol üstleniyor. Kentsel dönüşüm kavramı altında gerçekleşen konut sektöründeki bu hızlı değişim hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz? Bazen arkadan gelmenin avantajlarını yaşarsanız, biz de bazı şeyleri yeni yaşıyoruz. Bunlar dünyada önceden yaşanmış gelişmeler. Bizim ise onları örnek alıp, onların başardıklarını ve başaramadıklarını geriden gelip gözlemlemek ve yaptıkları hataları yapmamak gibi bir avantaj ile yola çıktığımızı düşünüyorum. İnşaat sektörü Türkiye’de lokomotif bir sektör, profesyonel meslek sahibi insanların azlığı inşaat sektöründeki potansiyel ile birlikte nüfusun büyük çoğuna büyük bir iş E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

129


GÖKHAN AKTAN ALTUĞ

130 130

olanağı sağlamış oluyor aslında, dolayısıyla bu lokomotif sektöre Türkiye’nin ihtiyacı var. Çok çarpık bir kentleşme ve nüfus dağılımı yaşanıyor, bunun bir şekilde düzenlenmesi ve özelikle doğal afetleri de işin içine kattığımızda sürecin hızlanması gerekiyordu. Bu durum hükümet tarafından olumlu bir şekilde sürece yansıtıldı, yatırımcı ve tüketiciye bir takım avantajlar sağlanarak sürecin hızlanması sağlandı. Özel sektöre yönelerek sağlıklı ve sağlam yapıların oluşturulmasına öncü olundu ancak bu durum bina yapmanın ötesinde sosyolojik ve ekonomik bir çok yönüyle maalesef dikkate alınamadı. Yaşanmış örnekler çok az incelenerek kentsel ölçekte projelere yansıtıldı ve genelde parsel bazında ve küçük ölçekte değerlendirildi. Aslına bakarsanız o insanlar belli sebeplerle o yaşam şartlarında yaşamışlardı, şimdi biz onları bir üst sınıfa taşımaya gayret ediyoruz. Fakat onların sosyal yaşantısında veya ekonomik gelirlerinde farklılaşma yaratmadan aynı yerde barındırmaya çalışmak gibi benzer sorunlarla karşı karşıya geliyoruz. İnsanlar bu kentsel alanda barınmakta zorlanacaklar çünkü işleri başka yerde olacak, aile ve Haziran Özel 2016, 31. Sayı

kültür yapıları burada yaşamaya müsait olmayacak. Bunları satarak veya kiraya vererek kendilerine başka bir yaşam alanı oluşturmaya çalışacaklar, bu da yine ikinci bir tekrar problemi yaşanması demek. Ben de uzmanlığımda karma yapılı konutlar üzerinde çalıştığım için biliyorum ki, farklı tip statüde ki insanların yaşamları göz önünde bulundurularak tasarımlar yapılması gerekir, yüksek gelirli konutlar yaparken onun yerine süspanse ettiğiniz ve yaşamasına imkan sağlayacağınız destekler verebilen bir gelir grubunu da orada barındırmanız gerekiyor. Bu söylediklerim o yerin gerçek sahipleri olan insanlar. Aidatları, yakıt, elektrik gibi bazı giderleri düşük tutarak ve süspanse ederek yüksek konutlardan gelen gelirle orada barınmayı ve toplumun barışık bir şekilde yaşamasını sağlamak gerekiyor. Farklı gelir gruplarının ayrışmak yerine bir mekan içerisinde bütünleşmesi önemli bir şeydir. Böylece birçok sosyal denklemi çözmüş olursunuz bu da mimara ve planlamacılara düşen en önemli görevlerden bir tanesi. Kentsel mekânlara kimlik kazandıran, kentsel mekânları tanımlayan

binalardır. Peki binaların cephe örgüsü, malzeme dili ve kent dokusu ile kurduğu ilişki nasıl olmalı? Ayrıca kentsel dönüşüm; sürdürülebilir, yeşil ve yenilikçi tasarımları hayata geçirmek için de iyi bir fırsat. Sizce bu fırsatı doğru değerlendirebiliyor muyuz? İşveren mimara geldiği zaman yenilikçi farklı bir anlayış talebiyle gelir. Bu talebe ne kadar cevap verirseniz işverenin o kadar hoşuna gider ve para kazanırsınız; ama işin aslı öyle değildir. İşin aslı bütünde uyum sağlamak, mekansal ve görsel olarak sürekliliği ve ahengi yakalamaktır. Dünyada hepimizin beğendiği şehirler öyle kurulmamış mıdır? Yoksa yeni kurulan şehirler gibi, sadece sergi alanına benzeyen, yaşanmışlığı olmayan, suni şehirlere dönüşür ki bunun örnekleri de oldukça fazladır. Kimilerinin kendi egosunu tatmin etmek için yaptığı aykırı yapılar tabiki olabilir, ancak yeni bir şehir yapıyorsanız bunları orada deneyebilirsiniz. İstanbul gibi tarihi geçmişi olan bir yerde bunu yaparken sorgulamanız lazım. Cephede buna göre malzeme seçmek, doluluk, boşluklarını en


önemlisi de gabarilerini belirlemek gerekir. Şu anda maalesef öyle bir yapılaşmadan bahsedemeyeceğiz; çünkü yapılar duvarlarla çevrilmiş kopuk siteler halinde, insanlar şehirden kopup duvarların arkasına saklanır durumda. Bizim yaşadığımız eski kentlerdeki gibi altta şehir yaşantısının, ticaretin devam ettiği, komşuluk ilişkilerinin olduğu, üstte yaşanan bir yapı tipolojisinden uzaklaşılmış durumda. Bunun bir çok örneğini kentsel dönüşüm adı altında yapılan projelerde görebilirsiniz. Bu da bir takım kullanım problemlerine, toplumsal sorunlara sebebiyet veriyor, dolayısıyla bir kimlik kazandırabilmek için kopuk olduğunu düşündüğünüz, kendi imajını yaratan, farklı ve iddalı cephe karakterini ortaya çıkarmak zorunda kalıyorsunuz ama bunun mimarlar tarafından sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Günümüzde en önemli kavramlardan bir tanesi enerji, çağımızda enerjiyi doğru kullanmak gerekiyor. İçinde bulunduğumuz savaş ve çekişmelerin altında yatan budur. Bu enerji petrol de, su da olabilir. Ciddi bir küresel iklim değişikliğinin içerisindeyiz, bunları önceden planlama zorunluluğumuz var. Tasarladığımız binalarda enerji tasarrufunu maksimum derecede yönetmek, yok ettiğimiz yeşili en aza indirmek, çevreye az zarar vermek gibi olguları önceden düşünmemiz gerekiyor. Bol otopark yapıp, insanları araba kullanmaya teşvik ederek problemler çözülmüyor, belediyelerimiz de daire başına otoparkı teşvik ederek bunun sanki iyi bir şeymiş gibi algılanmasını sağlıyor. Aslında belki de hiç otopark yapmayarak insanları tamamen toplu taşımaya veya benzeri alternatif imkanlara yöneltmek daha doğru. Bunu bölgesel yönetimlerin belli kriterlere bağlaması gerekiyor. Binaların alması gereken bir takım sertifikalar var ama bunlar yeterli değil. Bizim mimar olarak elimizde tutabildiğimiz kriterlerden en önemlisi iklim koşullarına uygun binaların tasarlanması, en azından cephe tasarlarken bunu başarabiliriz.

131

TASARLADIĞIMIZ BINALARDA ENERJI TASARRUFUNU MAKSIMUM DERECEDE YÖNETMEK, YOK ETTIĞIMIZ YEŞILI EN AZA INDIRMEK, ÇEVREYE AZ ZARAR VERMEK GIBI OLGULARI ÖNCEDEN DÜŞÜNMEMIZ GEREKIYOR. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


GÖKHAN AKTAN ALTUĞ yılda katedilebilecek bir yol değil, altyapının olması lazım. Kaldırıma sarı çizgiler konuluyor; ama önüne ya araba park etmiş oluyor, ya çöp tenekesi konuluyor. Normal standartta insanların yaşayabileceği bir kentsel standartımız yok ki engelli vatandaşlarımız oralarda rahat etsin... Engellilerin toplumsal yaşama, ekonomik hayata katılması en önemli konu, bunu hepimiz güncel basında takip ediyoruz. Biz mimarlar olarak elimizden geldiği kadar bunu kendi sınırlarımız içinde çözmeye çalışıyoruz, yeterli mi derseniz hiç bir zaman yeterli değil. Bu ayrı bir profesyonellik, bunun için belkide üniversitelerde bölümler açılması, mezun olanların özel sektörde ve kamuda görev alması ve belli standartlara onların onayı ile geçilmesi düşünülebilir. Yapı malzemeleri yaşam döngülerinin her evresinde farklı çevresel etkilere sebep olabilir. Bu sebeple malzeme seçimi süreçlerinde çok boyutlu kriterler rol oynar. Bu bağlamda malzeme seçiminde öne çıkan kriterler neler olmalı? Sizin kullanmayı en çok tercih ettiğiniz yapı malzemeleri hangileri?

132 132

MALZEMEYE KARAR VERIRKEN YAPI FIZIĞI AÇISINDAN ŞARTLARI, GÖRSEL OLARAK NASIL GÖRÜNDÜĞÜ, DOĞRU PROJEDE DOĞRU MALZEMEYI SEÇMEK ÖNEMLI KRITERLER.

Haziran Özel 2016, 31. Sayı

Hayatın tüm alanlarında “engelsiz” yaşama uygun planlamalar ve erişim senaryoları geliştirilmesi önemli ama bu bağlamda bir engelli gerek sosyal yaşamda gerekse çalışma hayatında bir çok sorunla karşılaşıyor. Ülkemizde de engelliler için çalışmalar yapılıyor ama sizce yeteri kadar yasalarla destekleniyor mu? Yasa boyutu işin sadece bir yönü, her şeyi yasalarla çözemezsiniz, toplumun pratikte olaya bakış açısı önemli. Son zamanlarda gözlemlediğimiz, duruma eskiye göre daha bilinçli yaklaşıldığı. Ama maalesef bu üç beş

İnsanoğlu son on yılda bütün insanlık evrimi boyunca katettiği teknolojik ivmeyi kazandı; dolayısıyla malzeme sektörü de çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Malzemeyi takip etmek yerine malzemelerdeki yenilikleri takip etmek bana daha doğru geliyor. Malzemeye karar verirken yapı fiziği açısından şartları, görsel olarak nasıl göründüğü, doğru projede doğru malzemeyi seçmek önemli kriterler. Parasal veya bütçesel değil malzemenin doğru yerde kullanılması önemli, en pahalı malzemeyi olmadık yerde kullanırsanız malzeme kendini göstermez. Yeni malzemeler ekolojiye daha duyarlı; geri dönüşebiliyor olması, takıldığı gibi sökülüyor olması, kendi kendine temizleniyor olması, nefes alması gibi... Yenilikçi malzemeleri takip ederek, bunları kullanmayı arzu ediyoruz. İlerleyen zamanlarda plastiği yapı sektöründe daha büyük oranlarda göreceğiz. Yeni çıkan bir ürün öncekilere göre problemleri çözmüş bir ürün oluyor, onları takip edip kullanmaya çalışıyoruz.q



PROJE MARKA

BABYLON BEACH CLUB & MONK RESTAURANT KİLYOS, ISTANBUL

GÜNEŞ ENERJİSİ İLE ÇALIŞAN VE RAYLAR ÜZERİNDE HAREKET EDEREK MEKÂNI DIŞARIYA, DENİZE DOĞRU GENİŞLETEN CAM YAPI

134

Mimari Proje: SELİN MANER ARCHITECTS Libart Çözümleri Sistem: Alüminyum + Paslanmaz çelik bağlantı elemanları. Yere gömülü ray sistemi. Sistem tek parça halinde hareket eder. Ölçüler: 800cm x 750cm Yükseklik: 400cm Cam: 6mm Tentesol Mavi + 14mm hava boşluğu + (4+4) Şeffaf Motor: Güneş enerjisi ile şarj olan akülü 24DC motor.

Haziran 2016, 31. Sayı

“AHŞAP STRÜKTÜR VE KAPLAMALARLA İNŞA EDİLEN MODERN BABYLON BEACH CLUB MONK RESTAURANT BİNASI, KOYUN DENİZ MANZARASINA HAKİM NOKTASINDA YER ALMAKTA. DENİZ KENARINDAKİ KONUMU, YAZ VE KIŞ AYLARINDA KARŞILAŞILAN GÜÇLÜ HAVA ŞARTLARI NEDENİYLE KULLANILAN MALZEMELERİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÖZELLİKLERİ İLE ÖNEMLİ BİR PROJEDİR. PROJEDE KULLANILAN LİBART’IN FREESTANDING (BAĞIMSIZ) HAREKETLİ YAPILARI SAYESİNDE YAZ/KIŞ ALANIN EN ETKİLİ ŞEKİLDE KULLANILMASINA OLANAK SAĞLANMIŞTIR.”


BABYLON BEACH CLUB & MONK RESTAURANT LİBART’IN FREESTANDING (BAĞIMSIZ) HAREKETLİ SİSTEMLERİNİ TERCİH ETTİ

İstanbul’un Karadeniz kıyısındaki Demirciköy sahil kasabasının mavi koylarından birinde, 68,000m²’lik alan üzerine kurulu Babylon Beach Club ve Monk Restaurant, falezlerle çevrelenen eski bir kum madeninin eteğinde bulunmaktadır. Şehrin karmaşasından uzak, doğal ve dingin bir atmosfer sunan mekân, İstanbul’un deniz ve doğa ile birleşen nadir konser ve etkinlik alanlarından birine ev sahipliği yapmaktadır. Restoran binası, beach bar, karşılama yapısı, dükkanlar ve idari ofisler, doğal amfiler ve geniş peyzaj alanları içeren kompleksin ana öğelerini oluşturmaktadır. Ahşap strüktür ve kaplamalarla inşa edilen modern restoran binası, koyun deniz manzarasına hakim noktasında yer almaktadır. Proje; deniz kenarındaki konumu, yaz ve kış aylarında karşılaşılan güçlü hava şartları nedeniyle kullanılan malzemeleri ve sürdürülebilirlik özellikleri ile önem kazanmıştır. Projede kullanılan,

tarımsal atıklardan üretilen biyo-likitler yoluyla işlenerek dayanıklı hale getirildiği Norveç menşeli Kebony marka ahşap, kompleks genelinde kullanılmış olan kaplama malzemesi olarak istenen doğal görünümün sağlanmasında rol oynamıştır. Bahar ve yaz aylarında, bin beş yüz kişiye hizmet veren plaj ve restoran aynı zamanda yirmi bin kişi kapasiteli konser ve açık hava etkinliklerinin düzenlendiği peyzaj alanlarına sahiptir. Kış aylarında mekândaki şömineleri ile sıcak bir ortam sağlayan restoran yapısı aynı zamanda raylar üzerinde hareket ederek mekânı dışarıya, denize doğru genişleten cam ek yapıyı barındırmaktadır. Kinetik mimari ile mekânın hacmiyle oynayan mekanizma, bataryalarını güneş ile şarj edebilen motorlar yardımıyla çalışmakta; dış mekândaki terasların kullanımının daha yaygın olduğu yaz aylarında geometrisini taşıdığı restoran binasının içine gizlenerek açık mekân kapasitesini arttırmaktadır.

135

Libart, Mimar Selin Maner’in tasarımına uygun olarak yeni sistemler geliştirdi. 2015 yılında Selin Maner Mimarlık ile Libart, BABYLON BEACH CLUB & MONK RESTAURANT projesini birlikte hayata geçirdi. BABYLON BEACH CLUB’ın yaz/kış kullanılan restoran alanının işletmecisi, yazın açık alanı, kışın ise kapalı alanı daha efektif kullanmak istemekteydi. Bu istek doğrultusunda projenin restoran binası bağımsız hareketli yapı olarak tasarlandı ve Libart’ın Freestanding (bağımsız) hareketli yapıları ile yaz kış alanın en etkili şekilde kullanılmasına olanak sağlandı. Yazın açık alan ihtiyacının fazla olmasından dolayı sistem restoran binasının içine park edecek şekilde çözümlendi. Kış aylarında sistem otomatik hareket ederek binanın bir uzantısı şeklinde hareket etmekte ve dışarıya park etmektedir. Sistem E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


PROJE MARKA

136

dışarı çıkarıldığında Restoran binasına 800cm x 750cm boyutlarında ve 400cm yüksekliğinde cam bir uzantı eklenmektedir. Hareketli yapı tamamen ısı cam ile kaplı alüminyum ve paslanmaz çelik bağlantı elemanlarından oluşan, rüzgar ve kar yüklerine karşı sağlam bir yapıdır. Hareketli yapıda kullanılan cam özelikleri; 6mm Tentesol Mavi + 14mm hava boşluğu + (4+4) şeffaftır. Sistem; Libart’ın yeni hareket mekanizmasının kullanıldığı ilk projelerden biri olmasından dolayı Libart için de önemli bir gelişimdi. Sisteme hareket sağlayan motor, sistemin çatı kısmında bulunan güneş panelleri ile şarj olmakta ve akülü şekilde çalışan 24DC bir motordur. Güneş enerjisi ile çalışan bu motorun en önemli özeliği ise sistemin çevre konusunda duyarlı olmasıdır. Libart’ın çevreye verdiği önem ürünlerine de yansımaktadır. Mimarların da önemle üzerinde durduğu çevre duyarlığı konusunda Libart, mimarlar ile birlikte yenilikçi ve sürdürülebilir yapılar inşa etmeye, sistemler çözmeye her zaman devam edecektir.q Haziran 2016, 31. Sayı

GÜNEŞ ENERJİSİ İLE ÇALIŞAN BU MOTORUN EN ÖNEMLİ ÖZELİĞİ İSE SİSTEMİN ÇEVRE KONUSUNDA DUYARLI OLMASIDIR.



inova syon

138 138

DÜNYA’NIN İLK SERBESTFORMLU 3D PRINT EVI: CURVE APPEAL ÇAĞIMIZIN İHTİYAÇLARINI VE BEKLENTİLERİNİ GELİŞTİRMEK ÜZERE DÜNYANIN HERYERİNDEN DAVET EDİLEN MİMARLAR, MÜHENDİSLER, SANATÇILAR VE TASARIMCILAR, “THE FREEFORM HOME DESIGN CHALLENGE” ETKİNLİĞİ KAPSAMINDA 3D PRINT TEKNOLOJİSİNİ KULLANARAK YAŞAM ALANLARI TASARLADILAR. BUNUN SONUCUNDA DA DÜNYA’NIN İLK SERBESTFORMLU 3D PRINTLENMİŞ EVİ WATG’NIN URBAN ARCHITECTURE STUDIO TARAFINDAN İNŞA EDİLDİ. Branch Technology sponsorluğunda düzenlenen yarışmayı zorlu kılan, 600-800 m2’lik bir alanda, estetik, ergonomik, inşa edilebilir, strüktürel anlamda kuvvetli yapı sistemleri ile oluşturulmuş, bir çiftin yaşayabileceği müstakil bir konutu 3D Printer ile inşa edebilmekti. Branch Technology katılımcılardan bir ev inşa etmenin tüm incelikleriyle ilgili çeşitli yenilikçi çözümlemeler getirmelerini istedi. Öncelikli olarak da materyal kullanımı, pencere boşlukları oluşturulması ve genel strüktürün bu teknolojinin yapabileceklerini göstermek açısından en yaratıcı şekilde kullanılması çok önemliydi. İçeride ise mutfak, banyo, yaşam alanı ve bir de yatak odası olması koşullar arasında idi. Ek olarak da mekanik, elektrik, su tesisatları ve aydınlama, hatta solar enerji kullanımı beklenmekteydi. Daniel Caven, Chris Hurst, Miguel Alvarez and Brent Watanabe’den oluşan Chicago temelli WATG grubu, tasarladıkları eşsiz tasarım “Curve Appeal” ile birincilik ödülünü aldılar. Branch Technology’nin kurucusu Platt Boyd, 3D Print teknolojisinin mimaride bir devrim

Haziran Özel 2016, 31.Sayı

olabileceğini kanıtlayan proje ile ilgili geliştirdikleri teknolojiyle yapılan ilk evi görmekten onur duyduğu açıklamasında bulundu. Tasarım süreci iki ana etkenden oluşuyordu: iç mekan ve dış katman. Açık ve ıgün ışığıyla doldurulmuş iç mekan evin sakinlerine sağlıklı bir yaşam alanı sağlıyor ve yapının çevresindeki doğayı iç mekana bağlıyor. Dış cephede basit ama dikkatli bir şekilde tasarlanmış kemerler yumuşak hatlarıyla yapıyı doğayla bir bütün haline getiriyor. Yarışmanın sponsorluğunu üstlenen Branch Tecknology, geliştirdiği plastik ve karbon fiber karışımlı printlenebilir malzeme, daha önce denenmiş 3D yapılarda kullanılan tekniklerden çok daha sağlam ve mimariye daha uygun. Tasarımı oluşturacak paneller bu yeni teknik kullanılarak üretiledikten sonra bir araya getirilip kaynatılarak devam eden yüzeyler oluşturulacak. Yarışmanın galibi Curve Appeal, Chattanooga, Tennesee’de Branch Technology laboratuvarlarında çok yakında inşa edilmeye başlanacak. 2017 yılında ise projenin tamamen hayata geçirilmesi planlanmakta.q



inova syon

140 140

DIKEY VE YATAY GIDEBILEN ASANSÖR ILE METRO ISTASYONLARI YAŞAM MERKEZLERINE DÖNÜŞECEK THYSSENKRUPP ASANSÖR’ÜN GELİŞTİRDİĞİ HALATSIZ ASANSÖRÜ OLAN MULTI, YERALTI ULAŞIMINA YENİ OLANAKLAR GETİRİYOR. Haziran Özel 2016, 31.Sayı


HEM DİKEY HEM DE YATAY OLARAK HAREKET EDEBİLEN MULTI, EN DERİN YÜZEYLERDEKİ ULAŞIM PLATFORMLARINA BİLE HIZLI VE GÜVENLİ BİR ŞEKİLDE ULAŞMAYI SAĞLIYOR.

thyssenkrupp Asansör tarafından geliştirilen halatsız asansör sistemi MULTI’nin yeraltı ulaşımına getireceği avantajlar Londra’da düzenlenen bir panelde değerlendirildi. Şehirlerdeki kilit ulaşım merkezlerinde yeni teknolojilerin uygulanmasının insanları bir noktadan diğerine mümkün olan en verimli şekilde taşımak için kaçınılmaz bir gereklilik olduğuna dikkat çekilen panelde, dünyanın en eski yeraltı ulaşım ağı olan Londra Metrosu’nun yolcu sayısının son 10 yılda yüzde 33 oranında arttığı ve yıllık yolcu sayısının 1,3 milyara ulaştığı vurgulandı. Panelde, ulaşım merkezlerinin giderek alışveriş ve yeme-içme mekanları haline gelme yolunda ilerlediği belirtilerek, “İnsanlar, bu mekanlardan hızlıca ayrılmak yerine buralarda vakit geçirmek istiyor. Metro istasyonları artık insanların birbirleriyle etkileşim kurduğu, işe gidip gelirken rahat bir ortamın keyfine vararak dinlenebilecekleri merkezler haline geliyor. Bu doğrultuda metro ve tren istasyonlarını günümüz yolcusunun ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yeniden tasarlamak için dikkate alınacak tüm unsurlar içinde en önce yolculuk süresi ve yolcuların konforu gelmelidir” denildi. Panelde konuşan, Weston Williamson + Partners mimarlık şirketi kurucu ortağı Chris Williamson, şu yorumda bulundu: “Yerin altında ray hatlarının ilk kez inşa edilip birleştirilmesi kendi zamanına göre kesinlikle bir devrim niteliğindeydi. Ancak yolcu taleplerinin artmaya devam etmesiyle birlikte, bu hatların yerin altındaki konumu, hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde geliştiricilerin modern kapasite ve erişim gereklilikleri açısından hatları günümüz ihtiyaçlarına göre uyarlamasını

zorlaştırıyor. Birçok yolcu için, en derin platforma hızlı ve rahat bir şekilde ulaşmak, A istasyonundan B’ye kısa sürede ulaşmak kadar önemli. thyssenkrupp Asansör tarafından tasarlanan MULTI gibi halatsız asansör teknolojilerinin mevcut altyapıyı yeniden şekillendirme ve gerek platformlar arasında gerekse platformlardan yeryüzüne benzeri görülmemiş düzeylerde erişim sağlama potansiyeli bulunuyor. Gelecekteki şehir tasarımları için böyle bir inovasyon gerekli ve bu yaklaşım, günümüzdeki birçok yeraltı ağının karşı karşıya olduğu mobilite sorunlarını çözmek için ezber bozan bir çözüm sunabilir. Üstelik yerin altındaki istasyonların daha çok büyümesini sağlayarak, kapasiteyi daha da artırmak için mevcut hatların da altına inşa edilecek yeni ray hatlarının yapılmasını da mümkün kılabilir.” Hem dikey hem de yatay olarak hareket edebilen MULTI’nin 160 yıllık halatlı asansör geleneğinde ezberi bozarak, yolcu kuyu kapasitesini yüzde 50 oranında artıracak şekilde tasarlandığını belirten thyssenkrupp Asansör CEO’su Andreas Schierenbeck şunları söyledi: “MULTI, ilk olarak yüksek binalar için tasarlanmıştı ve buradaki amaç, asansör kuyu kapasitesini ikiye katlamak, asansör ayak izini azaltmak, dikey ve yatay yönde hareket etmeyi mümkün kılarak mimarların daha yüksek, daha yaratıcı ve kullanıcı dostu yapılar inşa etmesini sağlamaktı. Ancak MULTI’nin benzersiz konsepti, onu metro istasyonları için de olmazsa olmaz bir çözüm haline getiriyor. Dünya çapındaki onlarca yeraltı ağında yaşanan tıkanıklıkları da giderebilecek pratik bir çözüm de sunuyor. Bu düşünce ışığında MULTI, günümüzdeki en çığır açıcı yeni gelişmelerden biri olma potansiyeline sahip bulunuyor.”q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

141


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

ÇINKO GEZEGENİ KORUYAN

METAL

142

Haziran Özel 2016, 31. Sayı


Sponsorluğunda hazırlanmıştır.

ÇİNKO; TOPRAKTA, TAŞTA, SUDA VE HAVADA YER ALAN VE HATTA CANLI KÜRENİN YAPI TAŞI BİR ELEMENT OLMASIYLA, YÜZYILLAR BOYU İNSANA HİZMET EDEN BİR METAL HALİNE GELMİŞTİR.

- Ezgi Beyazıt

Ç

TİTANYUMLU ÇİNKO ÇATI VE CEPHE KAPLAMALARI

inko, gezegenimizin yer kabuğunda doğal olarak var olmasıyla, doğrudan çevrenin bir parçası olan bir malzemedir. Toprakta, taşta, suda ve havada yer alan ve hatta canlı kürenin yapı taşı bir element olmasıyla, yüzyıllar boyu insana hizmet eden bir metal haline gelmiştir.

oluşabilecek her türlü çiziğin kısa sürede kaybolmasını sağlamaktadır. Kaliteli görünümü ve birçok farklı işlenme olanağı ile RHEINZINK, çatı ve cephe kaplamalarında ideal bir malzemedir. Mükemmel şekillendirme, kıvırma ve sistem teknikleri ile iddialı ve karmaşık yapı tiplerinde bile uygun çözümler sağlamaktadır. Tamamı sızdırmazlık garantisi sunan sistem alternatiflerine sahip olan RHEINZINK, 3 farklı

yüzey alternatifi ile çinkonun benzersiz doğal estetiğini sektörün kullanımına sunmaktadır: prePATINA bright rolled, prePATINA blue-grey ve prePATINA graphite-grey Uzun kullanım ömrü, bakım gerektirmemesi, yanmaz – paslanmaz yapısı, ısıya dayanıklılığı, çevreye duyarlılığı ve estetik değerleri sebebiyle RHEINZINK-Titanyumlu Çinko, geleceğin malzemesi olarak nitelendirilmektedir.

Antik yunandan beri kullanılan çinko, Strabos’un yazdığı Mysia adlı eserde, yazarın “Sahte Gümüş” olarak tanımlamasıyla tarihteki ilk tasvirine sahip olmuştur. Yapılan arkeolojik kazılarda, Dakya Medeniyeti’nde, www.rheinzink.com.tr Dortaş Harabeleri’nde ve hatta Pompei Harabeleri’nde çinkonun kullanıldığına kanıt olan bazı objeler bulunmuştur. MÖ 200 yıllarında ise pirinç oldukça yaygın halde kullanılırken Romalılar çinko ve bakır alaşımlarını bir gün altına dönüştürme hayali ile yapıyorlardı. Amaçları, önce bakır elde etmek sonra da bakırı altına çevirmekti. 1400’lere gelindiğinde ise Avrupa’da bir takım bilim adamları ilk defa bu malzemeye bir isim vermişler ve bu metalin özelliklerini keşfetmişlerdi.

RHEINZINK Türkiye İrtibat Bürosu · Bağdat Cad. No: 124 · 34726 Fenerbahçe – İstanbul · Türkiye · Tel: +90 216 5506292 · Faks: +90 216 5506293 · info@rheinzink.com.tr

RZ_4795-4C-TR.indd 1

143

RZ_4795-4C-TR

RHEINZINK çinko, bakır ve titanyumdan oluşan % 99,995 saflıkta bir çinko alaşımı olup bu konuda bir dünya markasıdır. Atmosferik koşullardan etkilenerek doğal yollarla değişime uğrayan yüzeyde oluşan patina tabakası, sadece ürünü korozyona karşı korumakla kalmayıp aynı zamanda kendini nesiller boyu temizleyen bir yüzey meydana getirir. Malzemenin kendi kendini iyileştirme özelliği, malzeme üzerinde

20.01.16 11:27

Günümüzde ise çinko aklımıza gelebilecek her alanda kullanılan bir malzeme ve elementtir. Otomotiv sanayi, saat, boya ve inşaat sektöründen sağlık sektörüne kadar pek çok alanda kullanılan çinko; sulu boya yapımında beyaz pigment olarak, karanlıkta parlaması için saatlerin akrep ve yelkovanlarında, otomotiv sanayisinde, ilaç ve merhem üretiminde kullanılır. Hatta ince bir katman halinde cilde sürüldüğünde güneş koruması sağlar. Cildin ve kasların erken yaşlanmasını dahi engelleyen çinko pek çok günlük vitamin ve mineral ilacının da bileşenidir. Çinko, kolay şekil verilen, kaynama noktası düşük, buna rağmen çok sağlam bir malzeme olmasıyla mimaride de çeşitli alaşımlarla birçok şekilde kullanılır. Cephe kaplamaları, çatı kaplamaları ve yağmur suyu indirme sistemlerinde kullanılan çinko şık, uzun ömürlü, dayanıklı bir malzeme olarak tercih edilir. Bunun yanı sıra iç mimaride de sık kullanılan çinko kilit ve anahtar sistemlerinde de bir numaralı malzemedir. Doğa dostu olması, geri dönüştürülebilir ve kolay işlenebilir olması ve tüm yapı malzemeleri ile mükemmel uyum sağlaması sayesinde restorasyonda ve inşada hayat kurtarır. Modern veya geleneksel bütün stillere uyum sağlar. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

144

ÖMRÜNÜ DOLDURAN ÇİNKO ÜRÜNLER ÖZELLİĞİNİ VE KALİTESİNİ KAYBETMEDEN GERİ DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR. TOPLANAN ESKİ ÇİNKOLARIN %90’LIK KOCA BİR BÖLÜMÜ FABRİKADAN TAMAMEN YENİ BİR ÜRÜN OLARAK ÇIKIYOR.

Haziran Özel 2016, 31. Sayı

Klasik Türk mimarisinde bilinen en yaygın uygulama ise 2.Mahmut döneminde gelenek haline gelen cephelerdeki ahşap cumbaların çinko ile kaplanması. 19.yy Osmanlı döneminde ilk örnekleri görülen bu mimari uygulama estetikten ziyade işlevsel bir amaç taşıyordu; çıkan yangınların hızlıca sıçramasını engellemek, evleri yağmura, paslanmaya ve aynı zamanda küfe karşı korumak. Günümüzde bu gelenek yok denecek kadar az kalmış olsa da çinko; Türk mimarisine o dönemde çok hızlı bir şekilde girmeyi başarmıştı. Özellikle cephe kaplaması ve çatı sistemlerinde kullanılan malzemelerin CO2 emisyonu herkesin aklına gelen ilk şey. Üretim sırasındaki CO2 emisyonunun çok düşük olması ve dolayısıyla düşük enerji harcanması nedeniyle çinko, yapı metalleri arasında hafif bir malzemedir. Yapılan araştırmalarda çinko çatı sistemleri kullanımıyla yılda 2,5 ton CO2 yayılımının azaltıldığı, çinko çatılara eklenmiş güneş enerjisi sistemleri sayesinde de tüm yıl boyunca sıcak su ihtiyacının herhangi bir enerji tüketme-

den elde edebildiği tesbit edilmiştir. Ayrıca yağmur toplama sistemlerinde de paslanmaması sebebiyle en çok tercih edilen alaşımlarda yine çinko bulunmaktadır. Çinko, %100 geri dönüştürülebilir olup doğrudan ve herhangi bir ara aşama olmadan (kaplanmış veya başka kompozit malzemelerin aksine) yeniden değerlendirilebilmekte. Geri dönüşüm için kullanılan enerjinin birincil enerji miktarının sadece %5’i olması ve günümüzde saf metal hurda değerinin hammadde fiyatlarının %60’ı oranında olması da çinko kullanımını anlamlı kılmakta. Ömrünü dolduran çinko ürünler özelliğini ve kalitesini kaybetmeden geri dönüştürülüyor. Toplanan eski çinkoların %90’lık bölümü fabrikadan tamamen yeni ürün olarak çıkıyor. Dünya genelinde ise kullanılan çinkonun %40’ından fazlası geri dönüştürülmüş ve yeniden işlenmiş olarak piyasaya sürülüyor. Sonuç olarak; birçok açıdan bakıldığında çinkonun, her alanda gönül rahatlığıyla kullanılabilen ender metallerden bir tanesi olduğunu söylemek doğru olacaktır.q


TİTANYUMLU ÇİNKO ÇATI VE CEPHE KAPLAMALARI oluşabilecek her türlü çiziğin kısa sürede kaybolmasını sağlamaktadır. Kaliteli görünümü ve birçok farklı işlenme olanağı ile RHEINZINK, çatı ve cephe kaplamalarında ideal bir malzemedir. Mükemmel şekillendirme, kıvırma ve sistem teknikleri ile iddialı ve karmaşık yapı tiplerinde bile uygun çözümler sağlamaktadır. Tamamı sızdırmazlık garantisi sunan sistem alternatiflerine sahip olan RHEINZINK, 3 farklı

yüzey alternatifi ile çinkonun benzersiz doğal estetiğini sektörün kullanımına sunmaktadır: prePATINA bright rolled, prePATINA blue-grey ve prePATINA graphite-grey Uzun kullanım ömrü, bakım gerektirmemesi, yanmaz – paslanmaz yapısı, ısıya dayanıklılığı, çevreye duyarlılığı ve estetik değerleri sebebiyle RHEINZINK-Titanyumlu Çinko, geleceğin malzemesi olarak nitelendirilmektedir.

RHEINZINK Türkiye İrtibat Bürosu · Bağdat Cad. No: 124 · 34726 Fenerbahçe – İstanbul · Türkiye · Tel: +90 216 5506292 · Faks: +90 216 5506293 · info@rheinzink.com.tr

www.rheinzink.com.tr

RZ_4795-4C-TR

RHEINZINK çinko, bakır ve titanyumdan oluşan % 99,995 saflıkta bir çinko alaşımı olup bu konuda bir dünya markasıdır. Atmosferik koşullardan etkilenerek doğal yollarla değişime uğrayan yüzeyde oluşan patina tabakası, sadece ürünü korozyona karşı korumakla kalmayıp aynı zamanda kendini nesiller boyu temizleyen bir yüzey meydana getirir. Malzemenin kendi kendini iyileştirme özelliği, malzeme üzerinde


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

THE POWER STATION

Endüstriyel anlayışı geleneksel şekilde yansıtan bir bina

ENDÜSTRİYEL ANLAYIŞI GELENEKSEL BİR ŞEKİLDE YANSITAN BİNAYA, AHŞAP VE ÇİNKONUN BİR ARADA KULLANILMASIYLA AYNI ZAMANDA ÇOK ÇAĞDAŞ BİR GÖRÜNÜM KAZANDIRILMIŞ. YÜKSEK TAVANLAR VE GENİŞ ALANLAR SAYESİNDE PROJE HER ÇEŞİT SERGİ, FUAR, KONSER VE GÖSTERİ ETKİNLİKLERİNİN YAPILMASINA İMKAN SAĞLIYOR.

146

Haziran Özel 2016, 31. Sayı


KAPAK PROJESİ

A

zerbaycan’ın başkenti Bakü’de 2013 yılında inşaatı tamamlanan New Power Station binası eskiden gemilerin yanaştığı doğal bir limanda yer alıyor. İlk olarak 1900’lü yıllarda inşa edilen bu eşsiz yapı uzun süre kullanılmadığından yeniden Power Station olarak hayata döndürülmesi için Erginoğlu & Çalışlar’a sunulduğunda sadece bir restorasyon projesiydi. Daha sonra eklenen ek bina ile konsept daha genişledi ve kültürel aktivitelerin yer alacağı bina, yerel halkın ziyaretine açık bir hale geldi.

147

The Power Station isimli yeni bina bir köprü ile bağlanan iki farklı bölümden oluşuyor. Endüstriyel anlayışı geleneksel bir şekilde yansıtan binaya, ahşap ve çinkonun bir arada kullanılmasıyla aynı zamanda çok çağdaş bir görünüm kazandırılmış. Yüksek tavanlar ve geniş alanlar sayesinde proje her çeşit sergi, fuar, konser ve gösteri etkinliklerinin yapılmasına imkan sağlıyor. Erginoğlu & Çalışlar, 9 ülkeden 348 aday projenin katıldığı 2016 Ağa Han Mimarlık Ödülleri’nde finale kadar yükseldikleri bu proje ile ilk 20’de yerini aldı. Kerem Erginoğlu ve Hasan Çalışlar projenin başarısının Azerbaycan’daki mimari anlayışını olumlu yönde etkileyecek olmasının etkili olduğunun altını çiziyor. 39 yıldır gerçektleştirilen Ağa Han Ödülleri yalnızca bireysel binalar için değil, tüm Müslüman ülkelerinde hayata geçirilen mimari projelerin katılımıyla gerçekleşiyor ve ödüller mimarların yanı sıra, işveren, mühendis, belediye ve inşaat firmalarına da veriliyor. Geçtiğimiz yıl German Design Council tarafından verilen Iconic Awards’un kazanan projelerinden biri olan “New Power Station”, bu yıl gerçekleşecek Ulusal Mimarlık Ödülleri’nin de adaylarından biri.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

JANSEN KAMPÜS

Geometrik dizaynıyla, sade ama heybetli bir yapı

SİVRİ KENARLARDAN OLUŞAN GÖRÜNTÜSÜ İLE YENİ YAPI, FONDAKİ ALP DAĞLARI’NIN ETKİLEYİCİ GÖRÜNTÜSÜ İLE BİR NECEF TAŞINA BENZİYOR. GENİŞLETİLMİŞ SAÇ KAPLI BİNA CEPHESİ VE RHEINZINK İLE KAPLI ÇATI BU ETKİYİ DAHA DA GÜÇLENDİRYOR.

148 148

D

iyagonal şekilde üstü açık iki küpü andıran, farklı yüksekliklerde ve mesafeli olarak birbirine oturtulmuş oldukça geometrik dizaynıyla, sade ama heybetli bir yapı Jansen Campüs. Yapının en düşük yükseklikteki kısmı, aşağı çekilmiş çatı yüzeyi ile sokağın karşı tarafındaki konutlara bir bağlantı oluşturuyor. Binaya giriş, Jansen’in en eski üretim holünün karşısında yer alıyor. İki yapının birbiri ile bağlantısı zengin bitki örtüsüne sahip bir bahçe ile sağlanıyor. Jansen Campus, işlevsel alanları yatay olarak düzenlenmiş olan üç ana kat ve bir çekme kattan oluşuyor. Giriş, kabul alanı ve yine yeni tasarlanan personel restoranına giden halka açık alanlar zemin katta bulunuyor. Birinci katta müşteri ve çalışanların eğitim odaları yer alıyor. Diğer alanlar, ofis veya toplantı Haziran Özel 2016, 31. Sayı


149 149 149

odaları olarak kullanılıyor. Çelik betondan yapılmış olan taşıyıcı konstrüksiyon zemindeki üçgen alanı çevreliyor, bu sayede iç alan esnek ve büyük ölçüde büyük alanlı bir ofis olarak kullanılabiliyor. Dikey bağlantılar iki ögeye ayrılmış: Merdivenli ve asansörlü bir ana bağlantı birimi ve yangın durumunda kaçış yolu olarak kullanılacak merdiven alanı. Mimar David Macullo, işveren ile yakın işbirliği içinde, kendisini keskin geometrik hatları ile tanımlayan ve böylece geleneksel bir aile işletmesinin kalite, kesinlik ve kalıcılık taleplerini öne çıkartan bir yapı tasarladı. Sivri kenarlardan oluşan görüntüsü ile yeni yapı, fondaki Alp dağlarının etkileyici görüntüsü ile bir necef taşına benziyor. Genişletilmiş saç kaplı bina cephesi ve Rheinzink ile kaplı çatı bu etkiyi daha da güçlendiriyor. Ancak, katların ötesine geçen, çelik ve camlardan oluşan, kare şekilli, eğik yerleştirilmiş dev pencereler Jansen Campus’ün ne için kullanılacağını açıkça sergiliyor: Yapıcı birliktelikler için iletişim kurmaya ve toplanmaya hazır bir mekan.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

ADAPTE EVLER DOĞRU TASARIM VE MALZEME KULLANIMININ NE KADAR ESNEK, YÖNLENDİRİLEBİLİR VE ADAPTE EDİLEBİLİR OLDUĞUNU GÖSTERİYOR.

150

SANATTA ÇINKO: ANISH KAPOOR Sky Mirror; sanıldığı gibi bir ayna değil paslanmaz çelik ve çinko kullanılarak yapılmış yansıtıcı bir metal...

H

Çalışmalarında her türlü malzemeyi kullanan sanatçı en çok mavi ve kırmızı renkleri tercih etmekte. Çoğunlukla mermer gibi doğal malzemeler kullanırken bir yandan da çinko, bakır gibi doğal metallere de büyük ilgisi var.

1970 yılından bu yana heykeller üreten Kapoor, 1990 yılından itibaren adını duyurmaya başladı. Yaklaşık 30 yıldır Londra’da yaşamakta olan sanatçı, eserlerini de buradaki atölyesinde üretmekte.

2001 yılında yapmış olduğu “Sky Mirror” adlı eseri de herkesin sandığı gibi bir ayna değil paslanmaz çelik ve çinko kullanılarak yapılmış yansıtıcı bir metal. Nottingham’da kamuya açık bir alanda sergilenmek üzere 6 metre yüksekliğinde tasarlanmış bu eser gibi Kapoor’un çinko kullanarak ürettiği birçok eseri bulunuyor.q

indistan’ın Bombay kentinde 1954 yılında dünyaya gelmiş, babası Hindu annesi ise Yahudi olan ve günümüzün yaşayan en iyi ve en ünlü heykeltraşlardan biri olan Anish Kapoor, geçtiğimiz yıllarda İstanbul’da Sabancı müzesini ziyaret etti. Kapoor’un ürettiği sanat eserlerinde Hinduizm, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam düşünce tarzlarını yansıtmakta.

Haziran Özel 2016, 31. Sayı


SKYTTELBRON ÜST GEÇIDI

Proje üç ana fikirle başladı; renk, sadelik ve medivenler. MODERN GÖRÜNÜMÜNÜN YANI SIRA KULLANILAN BU MALZEMELER SAYESİNDE ÇEVRECİ, HAFİF VE KULLANIŞLI BİR KÖPRÜ…

S

kyttelbron, 2014 yılında inşası tamamlanan, Lund İstasyonunun üzerinden geçen bisikletlere ve yayalara açık bir üst geçit/köprü projesi. İstasyona ulaşımı sağlayan Ryde’s Passage isimli bir alt geçit ve Clemenstorget isimli bir de açık üst geçit yetersiz kaldığı için üçüncü bir projeye ihtiyaç duyulmasıyla Skyttelbron’un temelleri atılmış oldu. Bu yeni geçit projesi sayesinde aynı zamanda Merkez İstasyon ile Belediye Binası da birbirine bağlandı. Proje 3 ana fikirle başladı; renk, sadelik ve medivenler. Renk konusunda çevrede sadece gri, yeşil ve kahverengi olduğunu farkeden proje ekibi, köprüyü dikkat çekici hale getirmek ve çevrenin monoton renk armonisini biraz kırabilmek için sıcak renkler kullanmaya karar verdi.

Renk konusunda radikal bir karar verdikten sonra dizayn için sade ama çarpıcı bir sonuç almak üzere olabildiğince fazla materyal kullanımına gidildi. Renkli camlar, beton ve iki farklı tonda kullanılan çinko ile tasarım basit ve hareketli bir hal aldı. Son olarak da, köprünün çok geniş görünmemesi ve 6m olan yüksekliğin yayalar için daha güvenli hale getirilmesi adına merdivenler asansörlerin etrafından dolanarak yükselecek şekilde tasarıma eklendi. Çinko, cam ve betondan oluşan bu köprü, modern görünümünün yanı sıra kullanılan bu malzemeler sayesinde daha çevreci ve daha hafif aynı zamanda çok daha uzun ömürlü ve dayanıklı bir üst geçit projesi olarak çevreye duyarlı ve kullanışlı.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

151


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

152

BALLARAT EVLERİ Ballarat evi, can acıtacakmış gibi keskin görününen çinko bir çatıya sahip.

PROJE ÇOCUKLARI YANLARINDAN TAŞINMIŞ BİR ÇİFT İÇİN TASARLANDI.

W

Öncelikle evin etrafında çevre düzenlemesi yapılabilmesi için bir yer altı otoparkı tasarlandı. Arabaların bu küçük alanda kolayca hareket ettirilmesi için de otoparka turntable sistemi kuruldu.

Proje çocukları yanlarından taşınmış bir çift için tasarlandı. Yeni yapılacak evden beklenti araziyi daha verimli kullanıp, çocuk odaları yerine çiftin kullanabileceği alanlar oluşturulmadı ve bir de misafir odası olması idi.

Mahallenin geri kalanıyla uyumlu bir görünüm sağlanması adına çevredeki eski yapılardan unsurlar tasarıma eklendi. Böylelikle geleneksel bir bacanın modern bir yapıda kullanımının çok şık bir örneği ortaya çıkmış oldu. Ayrıca kullanılan sivri çatı ve girişteki sundurma da aynı şekilde geleneksel banliyö evlerinden esinlenildi.q

endouree Gölü’nün doğusu çağdaş mimarinin en güncel haline ev sahipliği yapıyor. Inarc tarafından tasarlanan Ballarat evi, can acıtacakmış gibi keskin görünümlü çinko çatısıyla 2015 Victorian Cahpter ödülünü alan bu konut projesi Ballarat’ta bulunan metrekare başına en yüksek değere sahip ev olarak biliniyor.

Haziran Özel 2016, 31. Sayı


ALBERTA EDMONTON’IN SANAT GALERİSİ

Yumuşak hatlarla tasarlanan binanın dış kaplaması çinko ve paslanmaz çelikten oluşuyor.

TRANSPARAN VE YANSITICI YÜZEYLERDEN OLUŞAN DIŞ CEPHE ADETA BİNANIN İÇİNİN VE DIŞININ SOKAKTAN ALGILANABİLMESİ HİSSİ UYANDIRIYOR.

153

A

lberta Sanat Galerisi Edmonton’un en çok ziyaretçi alan ve dikkat çeken görsel sanatlar merkezlerinden biri durumunda. Sir Winston Churchill meydanında yer alıyor olması da tabi bölgeyi ziyaret edenlerin bu dikkat çekici binayı görmeden geçememelerinin bir başka sebebi. Yumuşak hatlarla tasarlanan binanın dış kaplaması ustalıkla şekillendirilmiş çinko ve paslanmaz çelikten oluşuyor, bu da yapıya dönemsiz bir görünüm ve sıra dışı bir iklim dayanıklılığı kazandırıyor. Transparan ve yansıtıcı yüzeylerden oluşan dış cephe adeta binanın içinin ve dışının sokaktan algılanabilmesi hissi uyandırıyor. Yansıtıcı yüzeyler aynı zamanda Edmonton’un kısa kış günlerini ve uzun yaz günlerinin kontrastını da çok iyi yansıtmakta.

Duvarlar ve tavanlar akışkan bir şekilde birbirini takip ederek insanları giriş kapısına yönlendiriyor ve galeri salonlarına ulaştırıyor. Sergileme alanları ise bu hareketli dış cephenin aksine oldukça düz ve sakin alanlardan oluşuyor. Bunun tercih edilmesindeki en büyük faktör ise sergi salonundaki eserlerin yapıdan daha ön planda görünmesinin istenmesi. Yani bina bu eserlere olan saygısını bu şekilde göstermiş oluyor. Giriş kapılarını geçen ziyaretçileri dört katlı günışığıyla dolu bir lobi ve gösterişli merdivenler bekliyor. Danışmadan ayrılıp galerilere doğru ilerlediğimizde yüksek tavanlı, dönen sergileme platformlarının olduğu iki adet büyük galeri salonuna ulaşıyoruz. Yapı aynı zamanda bir adet kafe, mağaza ve eğitimlerin de verildiği bir tiyatro salonuna sahip.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

154 154

RHEINZINK RIVERSIDE ULAŞIM MÜZESI

İkonik tasarımlarıyla dikkat çeken bir müze

RIVERSIDE ULAŞIM MÜZESİ, 1993’DEN BU YANA ŞEHİRDE AÇILMIŞ İLK MÜZE OLARAK YEREL HALK İÇİN ÖNEM TAŞIYOR.

Z

aha Hadid Mimarlık tarafından tasarlanan ve 2011 yılında açılan Riverside Ulaşım Müzesi, 1993’den bu tarihe kadar şehirde açılmış ilk müze olarak yerel halk için önem taşıyor.

Tamamlanması dört yıl süren projenin temelleri 2007’de atılmaya başlandı. Binlerce yağlıboya tablo, ulaşım aracı ve ulaşımla ilgili tarihi belgenin bulunduğu kompleks aynı zamanda bit atölyeye ve Clyde Denizcilik Vakfı’nın ofislerine de ev sahipliği yapıyor. Müzenin eski haline nazaran ziyaretçilerine çok daha keyifli bir tecrübe yaşatmak ve ulaşım sistemleriyle ilgili daha kapsamlı bir anlatım edinebilmek adına yeni müzede bir takım yeni sergileme Haziran Özel 2016, 31. Sayı

yöntemlerine gidildi. Bisikletler, gemiler, otobüsler vs. şekilde kategoriler yerine caddeler, Clyde Nehri, ulaştırma ve eğlence, felaketler ve kazalar gibi kategoriler altında kronolojik ve hikayeli bölümler eklendi. Bu kategori sistemi oluşturulmadan önce halkla anketler yapıldı ve en iyi sonuca ulaşmak için insanların yanıtları değerlendirildi. A & J Ingle’s Pointhouse Tersanesi’nin yer aldığı ve 100 yılda 500 geminin inşasına şahitlik etmiş bir bölgede konumlandırılan müze, aynı zamanda ikonik tasarımıyla dikkat çekerken Glasgow’un karakterisitk özelliklerine referans veren hiçbir unsura yer vermemesiyle de tartışmalara yol açıyor.q


155 155 155

INDIGO HELSINKI OTEL Tasarımda Finlandiya’ya özgü doku tercih edildi ve yerel işçilikle yapıldı.

T

emeli 1800 ve 1900’lü yıllara dayanan tarihi bir bulvarda konumlanmış otel, eski bir ofis binanın çevresindeki dokuya uygun şekilde modern olarak tekrar tasarlanması fikriyle yola çıkılarak projelendirilmiş. Bina bu amaçla çok kapsamlı bir renovasyondan geçerek, yalnızca beton temeli kullanılarak daha güncel ve hafif bir strüktürle yeniden yapılandırılmış. Caddeye bakan cephede hareketli bir çinko kaplama kullanılarak binanın enerji tasarruflu hale getirilmesi, otelin LEED sertifikası almasında büyük rol oynamış. Tasarımda Finlandiya’ya özgü doku tercih edilmiş ve yapımında yerel işçilikle kullanılmış. Çinko kaplamanın tamamı Esko Kivi adında, 73 yaşında Helsinkili bir zanaatkar tarafından inşa edilmiş. Yine yerel grafik tasarımcıları Linda Linko ve Pietari Posti odalar için dekoratif duvar resimleri tasarlamış. Helsinki’nin tasarım semti olarak bilinen bölgede; sayısız dükkan, butik ve galeri yerel sanatçıların eserleri ve tasarımlarıyla ziyaretçilerini ağırlıyor.q

CADDEYE BAKAN CEPHEDE HAREKETLİ BİR ÇİNKO KAPLAMA KULLANILARAK BİNANIN ENERJİ TASARRUFLU HALE GETİRİLMESİ OTELİN LEED SERTİFİKASI ALMASINDA BÜYÜK ROL OYNUYOR.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


SEKTÖR’ DEN

SILVERLINE

MEHMET AYGÜL

TASARIM ALANINDA OLDUKÇA IDDIALIYIZ DAHA AZ ENERJİ TÜKETEN, DAHA ÇEVRECİ VE YAŞAM KALİTESİNİ ARTIRMAYA YÖNELİK FONKSİYONLARA SAHİP ANKASTRE ÜRÜNLER GELECEĞİN MUTFAKLARINI ŞEKİLLENDİREN UNSURLAR...TEKNOLOJİ VE FONKSİYONELLİK ANKASTRE ÜRÜNLERDE KENDİNİ DAHA ÇOK ÖNE ÇIKARIRKEN TASARIM VE ESTETİĞİ İYİ YANSITMASI İLE DE ANKASTRE DİĞER MUTFAK ÜRÜNLERİNDEN AYRIŞIYOR.

156

Silverline Ankastre’nin kuruluşu, faaliyet alanı ve ürün çeşitliliği hakkında bilgi verebilir misiniz? 1994 yılında aspiratör ve davlumbaz üretimi ile sektöre giriş yapan markamız bu yıl 22.yılını kutluyor. Merzifon’da 103 bin m²alanda üretim gerçekleştiriyoruz, grup içinde toplam yaklaşık 1000 çalışan, yurtiçinde 500‘e yakın bayi ile tüketicimize ulaşıyoruz. Kurulduğu yıldan bu yana teknolojiyi tasarım ve estetik ile harmanlayan ve bu doğrultuda üretim teknolojilerine sürekli yatırımlar yapan bir marka olarak dünya markası olma hedefi ile davlumbaz ve ankastre pazarında iddialı bir büyüme gerçekleştiriyoruz. Haziran Özel 2016, 31. Sayı

Silverline’nın ürün gamında davlumbaz, aspiratör, fırın, mikrodalga fırın, ocak, buzdolabı, bulaşık makinesi, çöp öğütücü, eviye, armatür yer alıyor. Tasarım alanında oldukça iddialıyız… Marka olarak estetik ve fonksiyonelliği teknoloji ile buluşturan güçlü AR-GE ekibi, çevre ve enerji duyarlılığı yüksek ürünler ile de farklı sektörlerde takip edilen bir markayız. Dünya markaları da dahil ilk payında ilk 5 içinde yer almak kolay olmasa gerek. Ankastre son yıllarda ülkemizde daha çok tercih edilmeye başladı. Sizce bu eğiliminin sebebi ne?


Ankastre yeni ve modern yaşam tarzının bir sembolü aslında. Ayrıca ankastre ürünler mutfakta hem tasarım, hem işlevsellik hem de yenilikçi teknolojileri ile kullanıcısına her alanda faydalar sağlamakta. Daha az enerji tüketen, daha çevreci ve yaşam kalitesini artırmaya yönelik fonksiyonlara sahip ankastre ürünler geleceğin mutfaklarını şekillendiren unsurlar...Teknoloji ve fonksiyonellik ankastre ürünlerde kendini daha çok öne çıkarırken tasarım ve estetiği iyi yansıtması ile de ankastre diğer mutfak ürünlerinden ayrışıyor. Ayrıca daha modern çizgileri yansıtabiliyor. Teknoloji tasarımlarda kolaylıkla vurgulanırken estetik ile çok rahat buluşturulabiliyor. Modern yaşam tarzlarının daha fazla tercih edilmesi, yaşam alanlarının daha fazla modernleşmesi, fonksiyonel ve ihtiyaca hızlı cevap verebilen teknolojinin yaşam alanlarına girmesi, yenileme pazarının hareketlenmesi ile ankastre ürünlere ilgi de arttı. Ankastrenin yeni yaşam tarzının bir sembolü olması ile geleneksel ürünlerden modern ürünlere geçiş hızlandı. Ürün yenileme ve değişimi ciddi bir ivme kazandı. Kadınların iş hayatına daha çok girmeleri ile birlikte tüketimlerinde artış yaşanmaya başladı. Genç nüfus yoğunluğu olan bir ülke olarak evlilik süreçleri ve gençlerin daha modern yaşam alanlarını tercih etmesi ve inşaat sektörünün büyümesi gibi bir çok etken ile ankastre pazarı sürekli büyütüyor. Silverline’nın kurum kültüründe sürdürülebilirliğin konumundan bahseder misiniz? Bu konuda yapılan çalışmalar nelerdir? İnovatif çalışmalarınız hakkında bilgi alabilir miyiz? Sürdürülebilirlik kavramı bugün daha çok enerji tasarrufu olarak algılanıyor ve çok ürün odaklı bir yapıya büründü. Bizim için sürdürülebilirlik; doğal çevrenin korunmasının yanı sıra ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlanması, uzun ömürlü ve enerji tasarrufu yüksek ürünler ve teknolojiler geliştirilmesi, insan ve çevre merkezli üretim ve ürün demek. Bu açıdan üretimimizde de ürünlerimizde de çevre ve tekno-

lojik faktörlere dikkat ediyoruz. Bölgesel kalkınmaya yüksek fayda sağlıyoruz. Güçlü bir ar-ge laboratuvarı ile yeni teknolojiler geliştirmek için yatırımlar yapıyoruz. Türkiye’de 1 Temmuz 2016 itibarı ile tüm havalandırma grubu davlumbazlarımızda A, A+ ürünlere geçiş yapan ilk ve tek marka olacağız. Bu konuda tüm alt yapı çalışmalarını tamamlamış durumdayız. Ayrıca koku ve sese yönelik çok özel çalışmalarımız var. Fabrikada yer alan performans ve güvenlik laboratuvarımızda ODTÜ ile birlikte yürütülen ses kalitesi parametrelerinin geliştirilmesine yönelik en sessiz ve akustik konforu en iyi olan davlumbaz teknolojisi için yoğun bir çalışma yapıyoruz. Proje tamamlandığında ses gücü düşük ve ses kalitesi parametrelerinin en iyi olduğu bir davlumbaz geliştirilmiş olacağız. Ayrıca ozon gazı yardımı ile koku moleküllerinin parçalanması, pişirme sırasında oluşan, istenmeyen kötü kokuların parçalanarak yok edilmesine yönelik çalışma yapıyoruz. Projeler tamamladığında kokuyu ortamdan yok eden sessiz davlumbazlar ile mutfakta devrim yaratmış olacağız. Silverline Ankastre son yıllarda hızla büyüyen ve pazarın en çok konuşulan markası olmayı başardı. Marka bilinirliğine yönelik yatırımlarınız/ çalışmalarınız neler? Öncelikle iddiamızı en çok ürünlerimizde yarattığımız fark ile ortaya koyuyoruz. Tasarım, teknoloji ve fonksiyonelliği satış sonrası hizmetler ile buluşturarak tüketici gözünde “iyi marka” algımızı her daim koruyoruz. Gerek ürün gamı ve gerekse tasarım ve teknolojiyi iyi harmanlayan üretimimizle nihai tüketicide yüksek bir farkındalık oluşturduk. Kalite algısını marka ile buluşturduk. Reklam tanıtım faaliyetlerimizi her geçen yıl artırıyoruz. Gazete ve dergi reklamlarını paralel olarak outdoor reklam çalışmaları yapıyoruz. Yaptığımız etkinlikler ve sponsorluklarla tüketicilerimiz ile interaktif ortamlarda buluşuyoruz. Showroom sayılarımızı artırıyoruz.

157

Mehmet Aygül, Pazarlama Direktörü

Ankastre kavramına farklı bir bakış açısı getiren son derece özel tasarımlara imza atıyorsunuz. Silverline için tasarım ne ifade ediyor? Tasarım aslında bizim için marka demek. Yenilik, tüketicide heyecan yaratmak demek. Tüketiciye sürekli farklılıklar sunmak, değişen ve gelişen tüketici eğilimlerini iyi gözlemleyerek onların hayallerinin daha da üstünde ürünler ortaya koyarak biraz heyecan, biraz edinme arzusu ve birazda gerçek bir fark ortaya koymak demek. Dünya trendlerini iyi takip eden bir marka olarak, kendi üretim alt yapımız ve teknolojimiz ile hem tasarımda hem de estetik ve fonksiyonellikte gerçekten fark yaratıyoruz ve öyle zannediyoruz ki tüketicilerde ciddi bir heyecan oluşturuyoruz. Tasarım ve teknolojiniz ile uluslar arası birçok ödülün sahibi oldunuz. Bu ödüller neler? Kendi bünyemizde faaliyet gösteren AR-GE departmanımızda genç, vizyonel, E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


SEKTÖR’ DEN 158

yaratıcı gençler ile çalışıyoruz. Onların yaratıcı fikirleri, heyecanları, geleceği ön gören tasarımları sayesinde bugüne kadar onlarca uluslararası ödül aldık. Galiba başarımızın en büyük tescili de tüketicilerimizden aldığımız tepki ve sadakatin yanı sıra aldığımız ulusla arası ödüller oldu. Bugüne kadar 104 uluslararası ödülün sahibi olduk. Plux X , Reddot, Germany Design Awards ve KitchenInnovation Award, IF Design Award gibi markaların kalite, tasarım, materyal tercihi, inovasyon düzeyi, çevre etkisi, işlevsellik, ergonomi, kullanım amacının görselliği, güvenlik, marka değeri ve evrensel tasarım kriterlerine göre değerlendirildiği önemli kuruluşlardan ödüle layık görüldük. Ayrıca “en yenilikçi marka” ödülünü de alarak uluslararası platformdaki üstünlüğümüzü de ortaya koyduk. Türkiye’den ilk ödülümüzü ise 2014 yılı sonunda Design Turkey Endüstriyel Tasarım Ödülleri’nden aldık. Kurum olarak Kentsel Dönüşüm sürecine hazırlıklı olmak adına geliştirdiğiniz farklı pazarlama stratejileri, ürün geliştirme amaçlı Ar-Ge çalışmaları bulunuyor mu? Marka olarak her yıl teknoloji ve tasarım odaklı yeni ürünler geliştiriyoruz. Türkiye inşaat sektörü Türkiye ekonomisinin hala lokomotifi ve kentsel dönüşüm projeleri sektörü canlandırıyor, daha da canlandırmaya devam edeceğini düşünüyoruz. Yeni yaşam tarzları içinde ankastrenin çok büyük bir yeri var. İnşaat pazarını doğru analiz ettiğimizde ankastre ürün seçiminde markalı ürünler tercih ediliyor. Projelerde bakıldığında projeye değer katan ve marka

Haziran Özel 2016, 31. Sayı

SILVERLINE

MEHMET AYGÜL

olarak tüketiciye en açık sunulan alan mutfak ve ankastre. Bu açıdan sektör bu pazarda ciddi büyüyor. Silverline olarak biz bu pazarda daha aktif olabilmek için proje pazarına özel uzman bir ekip oluşturduk. Öncelikle sahada sürekli projelerin içindeyiz. Onun yanında estetik ve beklentileri karşılayan ürünlerimiz ile bu pazarın önemli aktörlerinden biri olmayı başardık. Şu anda proje pazarında %13 gibi bir paya sahibiz. Uluslararası pazarlarda aktif olarak satış ve pazarlama yapıyor musunuz? Yapıyorsanız hangi ülkelere ihracat yapıyorsunuz? Silverline olarak biz daha en başından vizyonumuzu bir dünya markası olmak olarak belirledik. 22 yıl gibi sektör için kısa sayılabilecek zamanda büyük başarılara imza attık. Önemli ülkelerde ciddi Pazar paylarına sahibiz. Avrupa’da oldukça güçlü bir marka algımız var. Düşünün ki Almanya gibi teknoloji devi bir ülkede % 13 Pazar payımız var, orada kurduğumuz şirket üzerinden yaptığımız ticaret ile. Avrupa’nın en büyük 5, Dünyanın ise 10 büyük üretici arasında yer alan, üretim gücü ve yeteneği oldukça yüksek bir markadan bahsediyoruz burada… Bu güç bizi daha yenilikçi, daha teknolojik yapıyor ve ihtiyaçlara hızlı cevap verme yeteneğimizi artırıyor. Yurt dışında markalaşma faaliyetlerimizi ciddi yatırımlar ile destekliyoruz. Fuarlara katılım göstermenin yanı sıra girdiğimiz pazarlarda yoğun reklam faaliyetleri ile marka bilinirliğimizi artırıyoruz. Dünyanın her yerinde “marka”

olmanın bir takım kuralları var. Kalite, teknoloji, estetik ve çeşitlilik reklam yatırımları ile desteklendiğinde siz herkesten birkaç adım önde oluyorsunuz. Biz tüm bunlara bir de her pazarı kendi dinamiklerine göre iyi okuyoruz ve o pazarın ihtiyaçlarına, alışkanlıklarına göre üretim gerçekleştiriyoruz. Tüm bu farklılar da bizi dünyada önemli bir noktaya taşıyor. Geldiğimiz nokta 73 ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz ve 35 ülkede Silverline markası ile varlık gösteriyoruz. Silverline’nın tüketicilere marka vaadi nedir? Öncelikle kalite ve kaliteden daha geride kalmayacak vaatlerimiz ise üstün teknoloji, şık ve fonksiyonel tasarımlar, kullanım kolaylığı… Çevreci, doğaya dost, daha az enerji tüketen ürünler ile en yüksek faydayı sağlamak. Müşteri memnuniyetini en üstte tutmak Marka hikayemizi yazmaya başladığımızda bizim en başından ortaya koyduğumuz iddialardan biri de buydu. Ürün kalitesini hizmet kalitesi ile buluşturarak rekabette üstünlük elde etmekti. Gerek satış öncesi gerek satış sonrası bizi tercih eden kullanıcılarımıza ihtiyaç anında cevap verebilecek bayi ve teknik servis ağına sahibiz. Yurtiçinde 500‘e yakın bayi ve 200’ü aşkın teknik servis ile hizmet veriyoruz. Hedefleriniz neler? Öncelikle Silverline markası ile bir dünya markası olmak hedefindeyiz. Bir çok pazarda elde ettiğimiz önemli başarılara rağmen henüz yolun çok başındayız ve emin adımlar ile büyümeye devam ediyoruz. Teknolojimizi, tasarımlarımızı, üretim alt yapımızı sürekli geliştiriyoruz. Sektörün takip edilen markası olmayı başardık. Üretim alt yapımıza her yıl yatırımlar yapıyoruz. Sürekli yenilik, sürekli büyüme ve sürekli yeni pazarlarda etkin varlık gösterme hedefi ile “biz geleceğiz” diyoruz. Bu iddiamızı da her yıl aldığımız ödüller, yeni pazarlarda edindiğimiz pazar payları ve iç pazarda geldiğimiz başarılı nokta ile tescilliyoruz.q


www.mirarena.com.tr www.mirarena.com


A

R

SI DIŞI Yaşam Alanları

DOĞANIN BİR PARÇASI GİBİ; KARAYA OTURAN GEMİ EARTHSHIP’S - KARAGEMİLERİ TASARIM, TAMAMEN FARKLI İKİ KONUYU ÇÖZMEK İÇİN ORTAYA ÇIKMIŞ: “ÇOK FAZLA SAYIDA ÇÖP VE ÇOK AZ SAYIDA MAKUL BARINAK”. BÖYLECE “SIFIR ATIK” FELSEFESİ İLE ÇÖPLERİ GERİ DÖNÜŞTÜRMEK VE “EKOLOJİK–TASARIM HAREKETİ” BAŞLATMAK GÖRÜŞLERİNDEN YOLA ÇIKARAK DEĞİŞİMİN BAŞLANGICI OLUŞMUŞTUR.

160

Haziran Özel 2016, 31. Sayı


KARAGEMİLERİ, AMERİKALI MİMAR MICHAEL REYNOLDS TARAFINDAN 1970’LERDE TASARLANMIŞ, SON DERECE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR ALTERNATİF YAŞAM ALANI.

K

anada’nın birçok Kızılderili özerk bölgesinde mevcut barınak ihtiyacını karşılamak için bazı kabileler alternatif tarzda evlere yönelerek çözüm bulmaya çalışıyor. Bunlar; kontrplaktan üretilen, taşınabilir, çadıra benzer yapılar olup yakın zamanda görülmeye başlayan alternatiflerinden bir taneside Earthship yani karagemileri.

161

Karagemileri, Amerikalı mimar Michael Reynolds tarafından 1970’lerde tasarlanmış, son derece sürdürülebilir bir alternatif yaşam alanı. Bu yapılar kullanım ömrünü tamamlamış araç lastikleri, hurda metal gibi geri dönüştürülmüş materyaller ve çamur gibi doğal yollarla elde edilen malzemeler ile inşa ediliyor. Ayrıca ihtiyacı olan enerjiyi güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılıyor. Tasarım, tamamen farklı iki konuyu çözmek için ortaya çıkmış: “çok fazla sayıda çöp ve çok az sayıda makul barınak”. Böylece “sıfır atık” felsefesi ile çöpleri geri dönüştürmek ve “ekolojik–tasarım hareketi” başlatmak görüşlerinden yola çıkarak değişimin başlangıcı oluşmuş. Reynolds, sürdürülebilir mimarinin bir öncüsü olsa da, bir tasarım modeline çöpleri dâhil etme fikrini ne ilk ne de tek düşünen insan. İşe yaramaz malzemeye tekrar işlev kazandırma fikri dünyanın birçok yerinde, özellikle de Güney Yarımküre’de çok sık uygulanmakta. Bu tür örneklerde bazı yapıcıların ellerinde E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


A

R

SI DIŞI Yaşam Alanları

162

fazla bir seçenek olmadığı için geri dönüştürülmüş malzeme kullanmayı seçtiklerini görmekteyiz.

AMAÇ YAPIYI ÇEVRENİN İÇİNE OLABİLDİĞİNCE DÂHİL ETMEK ...“KARA GEMİSİ “DOĞA” DENEN ŞEYİN TAM KARŞISINDA DURAN BİR YAPI OLARAK TOPRAĞIN ÜZERİNE YERLEŞTİRİLMİYOR, AKSİNE DÜNYANIN BİR PARÇASI OLARAK OTURUYOR.

Haziran Özel 2016, 31. Sayı

Özellikle plastik şişeler ve hurda madenler kolay erişilebilir oldukları için daha geleneksel ve pahalı yapı gereçlerine kıyasla bariz bir alternatif olarak işlev görmekteler. Ancak Karagemisi inşa eden insanlar genellikle daha kasıtlı bir anlayışa sahip oluyorlar, yalnızca barınak üretmek amacıyla değil, aynı zamanda etraflarındaki doğal yaşamın korunmasına yönelik hissettikleri bir çeşit mecburiyet hissi ile de bu işe atıldıkları görülüyor. Amaç; yapıyı çevrenin içine olabildiğince dâhil etmek üzerine: Kara gemisi doğa denen şeyin tam karşında duran bir yapı olarak toprağın üzerine yerleştirilmiyor, aksine dünyanın bir parçası olarak doğaya oturuyor.

Kanada’da Karagemilerinin, Kanada içinde yapılan diğer tüm evler gibi Milli İmar Kanunu’na uyum göstermesi gerekiyor. Karagemisi yapanlar genellikle güvenli ve sürdürülebilir yaşama alanları yaratmak için çatılara su deposu kurup yağmur suyu toplamak gibi başka yollara başvuruyorlar. Bu su içilmeden ya da yıkanma amaçlı kullanılmadan önce bir çeşit filtreleme sisteminden ya da su toplama biriminden geçiyor. Bazı durumlarda atık su ya da ikinci ürünler bitki büyütmek ya da üretmek için kullanılıyor. Birçok Karagemisi temelinde ve bina çatısında lastik kullanıp binaya U şeklinde bir iskelet veriyor. Bu lastiklerin içi ısıyı tutup nemi kesmesi için toprak ile dolduruluyor. Kanada gibi soğuk iklimli bölgelerde Karagemilerine kar ve yağmur suyunun duvarlara nüfuz etmemesi için çoğu zaman ek yalıtım ya da plastik tabakalar da dâhil ediyor. Bu Karagemilerinden bazıları ayrıca atığı küle


KARAGEMİLERİ GİBİ ALTERNATİF EVLER İNŞA EDEN İNSANLAR DAHA SAĞLIKLI VE EĞİTİMLİ OLMA EĞİLİMİ GÖSTERİYOR VE “NİSPETEN GÜÇLÜ SOSYAL VE EKONOMİK KAPİTALE SAHİPLER.”

çeviren odun sobaları ve tuvaletler de barındırıyor. Özerk bölgelerde yaşayan bazı insanlar barınak sorunlarına kendi çözümlerini getirmek için Karagemilerine yöneliyor olsa da, kesinlikle karşılarına çıkan finansman bulma gibi sorunlar mevcut. Günümüzde Kanada’daki özerk bölgelerde gerçekleşen Karagemisi projelerine finansman sağlayanlar esas olarak ev sahipleri. Yapıları bir dereceye kadar bağışlanan malzeme ve gönüllü işgücü ile gerçekleşebiliyor. Karagemisi yapımında bir başka zorluk ise eski araba lastikleri ya da hurda metal gibi kullanılabilecek geri dönüştürülmüş yapı gereçleri bulmak. Bu tür malzemeye erişim kolaylığı bölgeden bölgeye değişebiliyor.

163

Kanada’nın ilk Karagemilerinden biri evli çift Pat ve Chuck Potter tarafından 1990’larda, Bancroft, Ontario yakınlarında yapılmış. O zamandan beri bu tür yapılar ülke çapında çeşitli topluluklarda görülürken Kanada özerk bölgelerinde ise şu anda en az iki adet Karagemisi mevcut, biri Prens Edward Adası’nda, diğeri ise Ontario’da. Yeni bir karagemisinin ise güney Ontario’daki Altı Millet özerk bölgesinde önümüzdeki bahar yapılması planlanıyor. Atlantik Kanada bölgesinde Karagemisi yapan ilk kişi ise Eliza Knockwood. Eliza bir Karagemisi yaparak kendi özerk bölgesindeki barınak ihtiyacına çözüm üretirken, bir yandan da İlk Milletlerin manevi öğretileri ile modern çevre teknolojisini harmanlamayı umuyor. Skyler ve Kahseeniyo Williams çifti E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


A

R

SI DIŞI Yaşam Alanları

164

aileleri için Karagemisinden esinlenerek bir ev inşa ediyor. Çift kendi özerk bölgelerindeki barınak sıkıntısına bir çözüm üretirken insanların fosil yakıtlara olan bağımlılıklarını azaltmak istiyor ve diğer insanlara bu sürdürülebilir evlerin nasıl inşa edileceğini öğretmek için atölyeler de düzenliyor. Günümüzde İlk Milletler’de bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar kara gemisi olsa da, bu tipte bir barınak birkaç sebepten dolayı İlk Milletler için diğer seçeneklere kıyasla daha çekici olabiliyor. Bunlardan biri her şeyi yapı gereci olarak adapte edebiliyor olmanız; diğeri odağın inşayı yapanın üzerinde olması; bir diğeri ise felsefi yaklaşımları. Sosyal antropolog Rachel Harkness, “Karagemileri: Çöpün Ürettiği Evler” adlı makalesinde yapıyı “özerk haneler” olarak tanımlıyor. Harkness Dünyagemilerini Haziran Özel 2016, 31. Sayı


SOSYAL ANTROPOLOG RACHEL HARKNESS, “KARAGEMİLERİ: ÇÖPÜN ÜRETTİĞİ EVLER” ADLI MAKALESİNDE KARAGEMİSİNİN İNŞA SÜRECİNİN KİŞİNİN ÇEVRESİNE BAĞLANIŞINI DA İÇERDİĞİNİ SÖYLEYİP, BU SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK UĞRAŞINI BİR PROJEDEN ÇOK DAHA ÖTEDE GÖRÜYOR VE BİR “YAŞAM TARZI” OLARAK NİTELİYOR. yalnızca üretim şekillerinden dolayı değil, üretenlerden dolayı da özgün buluyor: “gereksizce profesyonelleşmiş, estetik bir yaklaşım yerine inşanın katılımcı ve süregiden doğasına odaklı bir mimari proje teşkil ediyor.” diyor ve bir Karagemisinin inşa sürecinin kişinin çevresine bağlanışını da içerdiğini söyleyip, bu sürdürülebilirlik uğraşını bir projeden çok daha ötede görüyor ve bir “yaşam tarzı” olarak niteliyor.

165 165

British Columbia merkezli araştırmacılar Philip Vannini ve Jonathan Taggard ise insanları, özellikle hiçbir deneyimi ya da geçmişi olmayanları bu işe itip kendi evlerini yapmaya tam olarak neyin motive ettiğini öğrenmek istediler. Kanada boyunca seyahat ederek şehir şebekelerinden bağımsız yaşayan bu insanlarla buluşup, evlerini ve daha da önemlisi, neden ve nasıl alternatif inşa ve hayat şekilleri seçtiklerini anlayabilmek üzere onları ziyaret ettiler. Vannini ve Taggart şebeke dışında yaşayan bu insanların kendi “yenileyici hayat becerileri” sayesinde bu projeleri gerçekleştirebildiklerini savunuyor. Karagemileri gibi alternatif evler inşa eden insanlar daha sağlıklı ve eğitimli olma eğilimi gösteriyor ve “nispeten güçlü sosyal ve ekonomik imkanlara sahipler. Vannini ve Taggart bu tür evleri inşa edenlerin; genellikle kendi kendilerini motive eden, konumlarının kontrolünü ellerinde tutma arzusu olan, problem çözücü insanlar olma eğilimi gösterdiklerini söylüyor.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


A

R

SI DIŞI Yaşam Alanları

EVE PROJESI

ÖĞRENCİLER SINIRLARINI ZORLUYOR.

166

2

016 yılı Earthship Akademi’nin varoluşunun altıncı yılı. EVE projesi, deneysel mimarlık için belirlenen 8000 m2’lik alanın bir parçası olup bu yıl eklenen sınıflardan bir tanesi. İnşaatın büyük bir kısmı yeni Picuris Dünyagemisi’nde gerçekleşmiş. Bu global tasarım en yeni parça ve tekniklerden faydalanan, yüksek performanslı, lastikler ve yatay bağlantılarla oluşturulmuş ve çatısı öğrenciler tarafından yapılmış bir Karagemisi. New Mexico eyaleti bu projede öğrencilere standart inşaat sınırları olmadan yeni teknikleri deneme özgürlüğü sağlıyor. Kara gemisi Akademisi’nde öğrenciler, dünyada benzeri olmayan, son derece geniş çeşitlilikte binalarda çalışıyor. İnşaat pratiği, eğitim turları ve sınıf içi eğitimler ile ilk elden eğitim alıyorlar. Bu Global Karagemisi, ziyaretçi merkezinin arkasında yer alıyor ve tasarımın tanıtımını yapmak için bir gösteri evi olarak kullanılıyor. Gıda üretimini tanıtmak için buraya lastik sarnıca bağlı olan eğimli bir sera inşaa edilmiş, bu bina cam ve çifte kola kutusu duvarlarla kapatılmış.q Haziran Özel 2016, 31. Sayı


VULCA EARTHSHIP

K

BU BİNA HER ŞEYİ KENDİSİ YAPIYOR

anada’nın Alberta Bölgesinde Kinney Ailesi için tasarlanmış Vulca Karagemisi projesi, günışığı ve ısıdan faydalanmak için güneye bakan büyük pencerelere, elektrik üretmek için güneş panellerine, yağmur ve kar sularından içme suyu elde etmek için suyu filtreleyip kendi kendine yetecek bir kanalizasyon sistemini oluşturan su depolarına sahip. New Mexico’lu mimar ve Earthship Biotecture kurucusu Michael Reynolds “bu bina her şeyi kendi yapıyor, hiçbir altyapıya ihtiyacı yok” diyor ve ekliyor; ‘Kanadalılar Karagemisi için ‘şiddetli iklimde ne olacak?’ şeklinde endişe içindelerdi fakat biz bu binayı New Mexico’nun dağlarında, yerden 2500 metre yükseklikte geliştirdik. 167

Karagemisinin sahibi Kinney Ailesi ise “Reynolds Kanada’nın çayırlarında kışın ne kadar amansız ve korkutucu olabileceğini bilmiyor olabilir; ama biz bunu iyi biliyoruz, bu sebeple tasarımın çok sayıda yalıtım unsuru ve odun sobası barındırdığından emin olduk, yine de bazı çekincelerimiz yok değil, sadece kışın soğuk olmayacağına ve her şeyin güzel olacağına inanıyoruz” diyor.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


HAZİRAN ÖZEL, 2016

YEŞİL DÖNÜŞÜMÜN TAKİPÇİSİ OLUN YIL 6 - SAYI 31 / 10 TL

Yapı ve Yerleşimler Dergisi

KONFERANSI Konuk Mimar

STEFANO BOERI

ÇINKO GEZEGENİ KORUYAN

METAL

Karaya Oturan Gemi

Kıimin İçin Bu Mega Projeler?

YEŞIL YAPILAŞMADA KENTSEL DÖNÜŞÜM FIRSATI

CİHAN BAYSAL

ABONE BİLGİLERİ

Earthship’s Karagemileri

ABONELİK KOŞULLARI P EKOYAPI Yeşil Yapı ve Yerleşimler Dergisi iki ayda bir olmak üzere yılda 6 sayı yayınlanır. P Abonelik bedeli nakit olarak veya aşağıda belirtilen hesap numaralarına ödenir. P Dergileriniz adresinize mesai saatleri içerisinde kargo ile imza karşılığı teslim edilir. P Dergi abonelik ücreti yıllık (6 sayı) bedeli KDV ve kargo dahil 60 TL dir. P Abone formu ve ödeme dekontu 0216 291 17 99 numaralı faksa yada abone@ekoyapidergisi.org adresine mail ile ulaştırıldığındaabonelik işlemi tamamlanmış olur.

HESAP BİLGİLERİ GİZMO İLETİŞİM HESABI

Grapido Yayıncılık ve İletişim Hizmetleri - Sevgi Yayla IBAN NAUTILUS TR15 TR45 0006 4000 0011 2090 154381 İŞ BANKASI Şube İşbankası No: AVM 1264ŞUBESİ Hesap(1209) No: HESAP 0105720 IBAN: 0006 4000 0011 2640 1057 20

İLETİŞİM BİLGİLERİ Libadiye Cad. Bakü No:3 D:2No: 34704 Göztepe / İSTANBUL Libadiye Cad.Sok. Bakü Sok Daire:3 Ataşehir / İSTANBUL Tel: 0216 291 25 20 (pbx) Faks: 0216 291 17 99

* Dergi Abonelerimiz herhangi bir sebeple aboneliklerine son vermek istediklerinde 4077 sayılı Tüketiciyi Koruma Kanunu’nun 11/A maddesinde tanımlanan koşullar geçerlidir.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.