EKİM - KASIM 2019
YIL 9 - SAYI 45
15 TL
SABAHATTİN ŞİRANLI
OYUNUN KURALLARI DEĞİŞİYOR MU?
3DBASKI
ÖMER LÜTFİ SOMER
MERCEK GELECEĞİN OFİSLERİ
EKODİZAYN
MİMARLIK MALZEMELERİN GÖSTERİŞİ HALİNE GELMEMELİ
Yapı ve Yerleşimler Dergisi
YAPI KATALOĞU
2019
ONLINE YEŞİL YAPI KATALOĞU
Ürün ve hizmetleriniz ile yıl boyunca yer alabilirsiniz. Dilediğiniz sayıda ürün ve hizmetinizin ilgili profesyonel çevreye detaylı tanıtımını yapabilir, teknik özellikleriniz ile rakipleriniz arasından sıyrılabilirsiniz.
www.yesilyapikatalogu.com İnternet sitesi günlük ortalama 10.000 ziyaret alarak, yeşil bina üretiminde görev alan teknik kadroya rehberlik etmektedir.
KIZIL MEŞE YENİDEN TANIMLANIYOR
Amerikan Sertağaç İhracat Konseyi AHEC, Adam Markowitz ve Marcus Piper, Amerikan meşesini farklı açılardan değerlendiren ‘KIZIL MEŞE Yeniden Tanımlanıyor’ enstalasyonu için biraraya geldiler. Her ikisi de alanlarındaki başarılarıyla ünlü isimler olan tasarımcı-mimar Adam Markowitz ve grafik sanatçısı Marcus Piper yepyeni bir mekan tasarladılar. Rahatlama ve enerji yenileyerek hayatla yeni bağlantılar kurma amacını taşıyan bu mekanda kullanmak üzereyse, hem doğal hem de termal modifiye edilmiş türdeki Amerikan meşesini tercih ettiler. ABD sertağaç ormanının zenginliği içinde bu enstalasyonu oluşturmak için kullanılan 2.75 metreküp kızıl meşe kerestenin tamamı, yalnızca 3.15 saniye gibi kısa bir sürede gerçekleşen doğal rejenerasyon ile yenileniyor. Detaylı bilgi için www.americanhardwood.org adresini ziyaret ediniz.
İÇİNDEKİLER
06 31
52
21 36
76
22
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
?
6 haberiniz var mı
22
10
34
KAPAK PROJESİ Atlas - Eindhoven Teknoloji Üniversitesi
RENOVASYONLA SÜRDÜRÜLEBILIRLIK
12
MERCEK BALKABAĞINA DÖNÜŞMEDEN: HİZMET SEKTÖRÜ VE KÜLKEDİSİ EKONOMİSİ Rahmi Aydemir
14
TOP 10 FARKLI ÖLÇEKLERDE 10 PROJEDE TEK MALZEME; AMERIKAN SERTAĞACI
MERCEK GELECEĞİN OFİSLERİ MİMARİ BAKIŞ ELİPS MİMARLIK FEZA ÖKTEN KOCA MOTTO MİMARLIK ONUR ÖZKOÇ - DUYGU TÜNTAŞ HEVES BEŞELİ ÖMERLER MİMARLIK ÖMER LÜTFİ SOMER SWANKE HAYDEN CONNELL ZEYNEP ORBERK - BURCU ŞENPARLAK BÜLENT DÜNDAR TECE MİMARLIK TÜLİN HADİ - CEM İLHAN
60
95 96
44
120
95 178
3
76
PROJE YÜKSEK ENERJİ VERİMLİ BİR OFİS PROJESİ NİDAKULE ATAŞEHİR
Reklam İndeksi AHEC 1 BTM 49
88
EKODIZAYN SABAHATTİN ŞİRANLI
BÜROSİT 89 BÜROTIME 29 ÇUHADAROĞLU 9 DELTA 109
106 SEKTÖRDEN
ÖZGÜR AREN OTIS TÜRKIYE GENEL MÜDÜRÜ UMUT ZENAR AKÇANSA GENEL MÜDÜRÜ
DYO 73 FİBROBETON 57 FORM GRUP 87 NOLTE 42-43 RAVABER 99 RHEINZINK 7
114
SIRADIŞI YAŞAM ALANLARI OYUNUN KURALLARI DEĞIŞIYOR MU? 3D BASKI YAPILAR
TEV 81 UNIGEN 65 YTONG ARKA KAPAK
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
E KO LO J İ K YA P I V E Y E R L E Ş İ M L E R D E R G İ S İ ISSN NO 2146 - 9636
Libadiye Cad. Bakü Sok. No:3 Daire:2 Ataşehir, İSTANBUL 0216 291 2520 SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Eren Cerciz GENEL YAYIN YÖNETMENİ Sevda Yayla REKLAM SATIŞ Deniz Yılmaz Ayfer Ayyüce TERCÜME Gonca Gülbey WEB EDİTÖRÜ Gülşah Karakaya GÖRSEL TASARIM Nilsu Canberk REKLAM REZERVASYON
4
Kasım’ da bahar başkadır...
editör’den
İMTIYAZ SAHIBI Sevda Yayla
bilgi@ekoyapidergisi.org 0216 2912520 HABER MERKEZİ haber@ekoyapidergisi.org
Kulağa tuhaf geliyor ama gerçek böyle, Kasım ayı ‘normal şartlarda’ soğuk ve yağışlı geçmesi beklenen, başında sonbaharın hüznünü yaşatan sonunda ise kışın habercisi olan bir ay değil miydi? Greenpeace’in yaptığı bir açıklamaya göre İstanbul’da son 40 yılın en sıcak kasım ayı yaşanıyor ve bu doğal değil! Sebebi ise malumunuz, İklim Değişikliği... İklim değişikliği elbette sadece İstanbul’un ya da Türkiye’nin sorunu ve gündemi değil, dünyayı ve yeryüzündeki tüm canlı yaşamını yakından ilgilendiren bir konu. Yani sadece kutup ayıları mağdur olmayacak bu krizden... Peki iklim değişikliğinin sorumlusu kim? Bu öyle sıradan bir soru değil, çok bilinmeyenli bir denklem sanki... burada bu sorunun cevabını arayacak değiliz elbette ancak hepimizin bildiği en çok sorumlu; siz, biz, onlar yani insanoğlu... Özellikle son 30 yılda azla mutlu olma yetisini kaybeden insanoğlu; maddenin daha fazlasının ve son modelinin peşinde koştururken, kaynakları hızla tükettiğinin farkına varmadı, varamadı. Tüketim arzusunun kaynağına inme konusunda bir araştırma yaparken Freud’un bu konudaki teorisi dikkatimi çekti. Freud’a göre insan eylem ve düşüncelerinin birçoğunun altında hayvani içgüdü olarak tanımlanan özyapı yatıyor. Yani insanı özyapısı yönlendiriyor ve kişi bu şekilde doyuma ulaşıyor. Peki bunu bilen kapitalizm ne yapıyor? İnsanı günün koşullarına göre yeni bir haz ile aldatarak harcamaya istekli hale getiriyor. Bu şekilde insan, ihtiyaç olmayan ‘ihtiyaçların’ kölesi haline
0216 2912520
geliyor ve daha da kötüsü fiziksel ve psikolojik anlamda bir makinaya
KAPAK GÖRSELİ
katılmamak pek mümkün değil...
Team V Architecture Atlas - Eindhoven Teknoloji Üniversitesi Fotoğraflar: Jannes Linders / Egbert de Boeror YAYINCI ,TASARIM VE YAYINA HAZIRLIK Grapido Yayıncılık ve İletişim Hizmetleri Libadiye Cad. Bakü Sok. No:3/1 Daire:3 Ataşehir, İSTANBUL www.ekoyapidergisi.org BASKI Kültür Sanat Basımevi
dönüşüyor. Günümüz insanını gözlemlediğimizde Freud’un bu teorisine
İklim değişiminin ‘kasımda baharı yaşamak’ gibi günlük hayatta hissedilen somut sonuçları arttıkça toplumun her kesimi tarafından belli bir farkındalık oluştu. İklim hareketinin sembolü haline gelen İsveçli genç çevreci Greta Thunberg, New York’ta gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Eylem Zirvesi’nde yaptığı konuşmasında dünya liderlerini sert bir şekilde eleştirdi ve “Ben yine de şanslıyım. İnsanlar ölüyor, ekosistemimiz çöküyor, kitlesel yok oluşla karşı karşıyayız ama siz sadece para ve ekonomik büyümeden bahsediyorsunuz. Bu ne cesaret.” ifadelerini kullandı. Kimilerine göre şımarık bir çocuk, hasta bir çocuk hatta daha da ilginci belli grupların ortaya sürdüğü bir proje çocuk gibi ifadelerle eleştrilse de bunlar
Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi ZB7-ZB11 Topkapı /
Greta’nın sadece geleceği için endişelenen bilinçli ve cesur bir çocuk
Zeytinburnu / İstanbul
olduğu gerçeğini değiştirmeye yetmedi.
+90 212 674 00 21 - 29 - 46 +90 212 674 00 61
İklim değişiminin sebepleri, sonuçları ve çözümü konusunda ahkâm
info@kulturbasim.com
kesmek bizim haddimize değil. Ekoyapı Dergisi’nin ilk sayısını yayınladığımız 2010 yılından bugüne hedefimiz bazı konularda küçük
YAYIN TÜRÜ Yerel Süreli - İki ayda bir yayınlanır.
de olsa bir farkındalık yaratmak, katkı sağlamak oldu. Yine o hedefle hazırladık 45. sayımızı. Bu sayımız 2019 yılının son sayısı bir sonraki sayımız 2020 yılında sizlerle buluşacak. Bu yazı vesilesi ile biraz erken
Dergide yayınlanan yazı ve fotoğrafların yayıncı izni alınmadan ve kaynak
de olsa 2020 yılının güzellikleri beraberinde getirmesi umudumuzu
belirtmeden kısmen veya tamamı alınamaz. Dergide yayınlanan yazılardan
sizlerle paylaşmak istedik.
yazarlar, reklamlardaki haksız rekabet ve yanıltıcı unsurlardan reklam veren sorumludur.
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Keyifli okumalar dileriz.
?
haberiniz var mı
TOP TOWER, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE DİKKAT ÇEKMEYİ HEDEFLİYOR Black n’Arch ve heykeltraş David Černý’nin, imar şirketi Trigema için tasarladıkları ve Prag’ın dış semtlerinden birinde inşa edilecek bu gökdelene kırmızı renkli bir gemi enkazı oturuyor.
66
B
lack n’Arch ve heykeltraş David Černý’nin, imar şirketi Trigema için tasarladıkları ve Prag’ın dış semtlerinden birinde inşa edilecek bu gökdelene kırmızı renkli bir gemi enkazı oturuyor. Gemi enkazı, Top Tower adı verilen 135 metre yüksekliğindeki binayı çevreleyecek. Konutlara ve ofis alanlarına ev sahipliği yapacak binanın Çek Cumhuriyeti’nin en yüksek binası olması hedefleniyor. Black n’ Arch ve heykeltıraş Černý, binanın bu göz alıcı biçimini, iklim değişikliğini sert bir biçimde anımsatması adına tasarlamışlar; fırtınaların ve yükselen deniz seviyelerinin neden olduğu bir kıyamet senaryosunda, gemi enkazının bir binaya çarptığını hayal etmişler. Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Top Tower olarak adlandırılan bina, Prag imar şirketi Trigema tarafından yaptırılacak ve şu anda başkentin metro istasyonu Nové Butovice’ye yakın bir alanda inşa edilmesi için planlama izni sürecinden geçiyor. Trigema, inşaatın 2021 yılında başlayacağını ve binanın tamamlanmasının üç yıldan daha az süreceğini belirtiyor. Prag’ın kentsel koruma alanı dışına inşa edilmesi beklenen kulenin, metro istasyonunun dışındaki kamuya ait yaya bölgesini canlandırması umuluyor. Trigema proje hakkında yaptığı açıklama şöyle: “Prag’dan epeyce uzaktaki bir alana inşa edilecek olan bina metropolün ortasındaki yerlerin büyük çoğunluğundan
görünmeyecek ve böylelikle tarihi şehir siluetini bozmamış olacak.” Top Tower’ın yapısı hakkında çok az ayrıntı açıklanmış olmasına rağmen, gemi enkazının kırmızı renkli çelikten yapılacağı ve sarmaşık türünden bitkilerle sarılacağı biliniyor. Dış asansörle çıkılan, halka açık bir gözlemevinin yanı sıra, ana binada ziyaretçilere şehrin panoramik manzarasını sunan bir çatı bahçesi de olacak. İçerideyse, ofisler ve bir kültür merkeziyle birlikte, kiralanmak üzere yaklaşık 250 adet ufak daire de mevcut. En alttaki iki kat da mağazalara ayrılmış. Bir denizaltından kopmuş gibi görünen dev bir pervane heykeli de giriş kat da yer alacak.q
TİTANYUMLU ÇİNKO CEPHE KAPLAMALARI Kaliteli görünümü ve birçok farklı işlenme olanağı ile RHEINZINK, çatı ve cephe kaplamalarında ideal bir malzemedir. Mükemmel şekillendirme, kıvırma ve sistem teknikleri ile iddialı ve karmaşık yapı tiplerinde bile uygun çözümler sağlamaktadır. Uzun kullanım ömrü, bakım gerektirmemesi, yanmaz – paslanmaz yapısı, ısıya dayanıklılığı, çevreye duyarlılığı ve estetik değerleri sebebiyle RHEINZINK-Titanyumlu Çinko, geleceğin malzemesi olarak nitelendirilmektedir.
Cephe bir evin yüzüdür. RHEINZINK ile cephe, mimarinin kartviziti olmaktadır. Kapsamlı bir RHEINZINK sistem teklifi, sunduğu çok çeşitlilik ile etkileyicidir. RHEINZINK malzemesi ile cephe kaplamaları zamansız zarafete sahip olup nesiller boyu kesin koruma sağlar. Doğal malzeme, estetik ve teknik açıdan olağanüstü malzeme özelliklerinin yanı sıra diğer sürdürülebilirlik özelliklerine de sahiptir. Bugün RHEINZINK markasının 30’dan fazla ülkede, kalite ve yapıda dayanıklılık ile eş anlamlı olması nedensiz değildir.
RHEINZINK Türkiye İrtibat Bürosu · Esentepe Mah. Cevizli · D 100 Güney Yanyol · Lapishan No: 25/108 Kat 4 · 34870 Kartal-İstanbul · Türkiye Tel: +90 216 5506292 · Faks: +90 216 5506293 · info@rheinzink.com.tr
www.rheinzink.com.tr
RZ_4925-4C-TR
RHEINZINK çinko, bakır ve titanyumdan oluşan % 99,995 saflıkta bir çinko alaşımı olup bu konuda bir dünya markasıdır. Atmosferik koşullardan etkilenerek doğal yollarla değişime uğrayan yüzeyde oluşan patina tabakası, sadece ürünü korozyona karşı korumakla kalmayıp aynı zamanda kendini nesiller boyu temizleyen bir yüzey meydana getirir. Malzemenin kendi kendini iyileştirme özelliği, malzeme üzerinde oluşabilecek her türlü çiziğin kısa sürede kaybolmasını sağlamaktadır.
?
haberiniz var mı
EN İYİSİ OLMAYA ADAY BİR OFİS
Fotoğraflar: Studio de Nooyer
Yatırım geliştirme ve yönetim konusunda çalışan Amvest şirketi için Amsterdam’da tasarlanan bu ofis, iş yeri tasarımında en iyi uygulama örneği olmayı hedefliyor.
8 8
İ
ş hayatı ve özel hayat her zamankinden daha fazla iç içe olmaya başlayınca, ofisler de masa ve sandalyeden ibaret olmaktan çıktı. İyi tasarlanmış bir çalışma ortamının daha fazla üretkenliğe, şirketle daha çok bağ kurmaya katkıda bulunduğu ve işe devamsızlık oranını düşürdüğü iyi bilinen bir gerçek. Yatırım geliştirme ve yönetim konusunda çalışan Amvest şirketi için Amsterdam’da tasarlanan bu ofisin yaratıcıları şirketin kendi mimarları. Ofis, iş yeri tasarımında en iyi uygulama örneği olmayı hedefliyor. Rietveld Mimarlık tarafından tasarlanan yapıda, son derece çarpıcı dış cephe genel standardı oluşturuyor. İçeri girildiğinde, 20 metrekarelik asansörle karşılaşılıyor; bu asansör, aynı zamanda içerisindeki mobilyaları, bitkileri ve sanat eserleriyle bir toplantı alanı görevi de görüyor. Asansör katlar arasında ağır ağır hareket ederek
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
ziyaretçilerin etrafı görmesine olanak tanıyor. Bu durumun önemli bir yan etkisi de çalışanların merdivenleri tercih etmesi olmuş. Tavandan yere kadar kullanılan tüm malzemeler sürdürülebilir, esnek ve yenilikçi. Örneğin sürdürülebilir bir ürün olarak imal edilen halı, beton bir zeminin kumaş versiyonunu andırıyor ve daha önce burada bulunan eski beton fabrikasını akla getiriyor. Ofis dışındaki alanlarda zemin, Amvest’e özel olarak geliştirilen geri dönüştürülmüş meşe ağacından balıksırtı döşemeyle kaplı. Döşemede, yapıştırıcı kullanımını ortadan kaldırıp, gelecekte yeniden kullanıma olanak tanıyan magnetik bir katman var. Özel olarak geliştirilen tavan panelleri, soğutma ve ısıtma aracı işlevi görüyor ve akustik yalıtımı güçlendiriyor. Çok sayıda bitki, çatı katından yer alan, wi-fi bağlantısı olan bir bahçe ve dışarıda çalışmayı teşvik eden daha
pek çok alan sayesinde sağlıklı bir çalışma atmosferi yaratılmış. Binanın planı açık, aydınlık ve etkileşimi teşvik ediyor. Özel tasarım çalışma alanlarının tamamı çalışanlar arasında etkileşimi teşvik etmek için aynı katta yer alıyor. Tavandan yere tasarlanan pencereler, binaya optimum ölçekte doğal ışık girmesini sağlıyor ve böylece ilave ışık ihtiyacı minimuma indirilmiş oluyor. Daha az aydınlık ve dolayısıyla daha samimi bir atmosfere sahip olan orta alanlardaysa, işle ilgili bir dizi faaliyeti yerine getirmeye ayrılmış bölümler var. En üst katta, tavana entegre edilmiş özel banklar ve masalar mevcut; sadece bir düğmeye basarak bunları oturmaya hazır hale getirebiliyorsunuz. Akustik panel görevi gören mobil dolaplar da binadaki esnekliğin bir diğer örneği. Bu özgünlük, tasarımın temel öğesi ve iç mekânın ilham verici, hareketli bir parçası olarak ön plana çıkıyor.q
Atlas - Eindhoven Teknoloji Üniversitesi
KAPAK PROJESİ
RENOVASYONLA SÜRDÜRÜLEBILIRLIK
HOLLANDA’DA EN YÜKSEK BREEAM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK SKORU OLAN “ÜSTÜN” DERECESİNİ ALAN İLK YENİLENMİŞ EĞİTİM BİNASI ATLAS, SÜRDÜRÜLEBİLİR RENOVASYON VE İNOVASYONUN ULUSLARARASI BİR ÖRNEĞİ OLARAK GÖRÜLÜYOR. Mimarlar: Team V Architecture Lokasyon: Eindhoven, Hollanda Alan: 42000.0 m2 Proje Yılı: 2019 Fotoğraflar: Jannes Linders / Egbert de Boeror.
10
E
indhoven Teknoloji Üniversitesi’nin (TU / e) yenilenmiş ana binası olan ödüllü, akıllı ve sürdürülebilir bina Atlas, 21 Mart 2019’da resmen açıldı. En gelişmiş teknolojik malzemeleri, optimal yeniden kullanım ile birleştiren altmışlardan kalma Atlas binası, V Mimarlık, Van Rossum, Valstar Simonis ve Peutz tarafından sürdürülebilir ve enerji tasarruflu bir üniversite binasına dönüştürüldü. Bina şu anda dünyadaki en sürdürülebilir eğitim binalarından biri. İddialı Bir Renovasyon Atlas binasının yenilenmesi, daha önceden kapalı olan TU/e Kampüsünün, uluslararası anlamda çekiciliğe sahip bir bilim parkına dönüştürülmesi projesinin bir parçası olarak gündeme geldi. TU/e yönetimi, kültürel ve tarihi değerinden dolayı Atlas Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
binasını yenilemeye karar verdi. 1959-1963 yılları arasında inşa edilen binanın orijinal tasarımı mimar S.J. Van Embden’a aitti. Binanın yenilenmeye ihtiyacı vardı ve tasarım, kurulum, işlevsellik açısından mevcut durum gereksinimlerini karşılamıyordu. Şu anda binada iki ayrı fakülte için konferans salonları ve çalışma alanları, bir restoran, sergi alanı, çeşitli servis bölümleri ve yönetim kurulu için çalışma alanları bulunmakta. Atlas, Hollanda’da en yüksek BREEAM sürdürülebilirlik skoru olan “üstün” derecesini alan ilk yenilenmiş eğitim binası. Bina, 2017 senesinde de uluslararası BREEAM Ödülünü aldı. Kırmızı Renkli Bağlantı Binadaki en dikkat çekici mekânsal müdahale, zemin kattan beton yapıyı geçerek binanın tepesine zikzak yaparak çıkan kırmızı
OLDUKÇA BASİT BİR MÜDAHALE OLAN KIRMIZI MERDİVEN BİNANIN YENİ KALBİNİ OLUŞTURUYOR.
merdivenlerden oluşuyor. Merdiven, beton katlardaki mevcut boşlukları mümkün olduğunca takip ediyor ve böylece yapısal etki akıllıca bir yöntemle sınırlandırılmış oluyor. Konferans salonları ve çalışma alanları gibi ortak kullanılan alanlar kırmızı merdivenin kenarına yerleştirilmiş. Böylece görünürde epeyce basit duran bir müdahale, binanın yeni kalbini oluşturuyor. Merdiven, binanın iki tarafında bulunan iki fakülteyi kampüse bağlıyor. İleri teknoloji Dış Cephe Tasarımın oldukça özel unsurlarından biri de, yüksek derecede yalıtım gücüne sahip üçlü camdan meydana gelen perdeduvar. Üçlü camın iç kısmında ileri teknoloji kaplamalı güneş storları var. Dış cephe, gün içerisinde ısıyı dışarıda tutacak ve geceleri de ekstra yalıtım sağlayacak şekilde tasarlanmış. En son teknolojik malzemelerin kullanımıyla, bu “basit”, güneş storlu perde duvar, yalıtımı yapılmış boşluklu bir duvarın termal değerlerine sahip. Tasarımın bir o kadar özel olan bir başka yönü de “gece çekişi”. Yaz geceleri yerden tavana pencereler, dışarı doğru açılarak, binayı soğutup, doğal olarak havalandırıyorlar. Yaşayan Laboratuvar Tasarım ekibi, Sürdürülebilirlik ile ilgili ideallerine ulaşmak için TU / e Akıllı Aydınlatma Enstitüsü’nden araştırmacılarla yakın
11
bir şekilde çalışmış. Bina, yenilikçi ve sürdürülebilir teknolojiler konusunda yapılan araştırmalar için yaşayan bir laboratuvar işlevi görüyor. Tüm binada akıllı ve verimli LED aydınlatma kullanılıyor; bu sistem, görece daha düşük ışık seviyesinde yapılandırılmış Akıllı Enerji Tasarruflu Işık (SEL) sistemiyle takviye ediliyor. Akıllı enerji sistemi, projeye özel, yeni uygulamaların akademik araştırma için data toplamasına ve enerji kullanımının azaltılmasına olanak tanıyan açık bir sistem. Kullanıcılar, bir uygulama aracılığıyla ışık ayarlarını ya da oda sıcaklığını kendileri ayarlayabiliyor ya da toplantı salonu için rezervasyon yapabiliyorlar. Özellikle de araştırma için bu akıllı bina sistemini kullanıyor olmasından ötürü Atlas, sürdürülebilir renovasyon ve inovasyonun uluslararası bir örneği olarak görülüyor. İki Yeni Renovasyon Eindhoven Teknoloji Üniversitesi birkaç senedir kampüste geniş ölçekli bir yenileme projesi üzerinde çalışıyor. Yakın zamanda, Team V Mimarinin iki binanın daha yenilenmesi işine seçildiği duyuruldu. ‘Laplace’ (1972, 12.000 m²) ve ‘Gemini’ (1974, 34.000 m²) adlı bu iki binanın da orijinal tasarımları Van Embden’e ait.q
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
MERCEK
BALKABAĞINA DÖNÜŞMEDEN:
HİZMET SEKTÖRÜ VE KÜLKEDİSİ EKONOMİSİ Külkedisi’nin aracı artık balkabağına dönüştü. Mutfağından elini yüzünü yıkayarak çıkan Külkedisi’ne altın ayakkabıyı giydirdiğimizde gerçekten bu sorumluluğu taşıyabilecek mi? Büyüyen hizmet sektörü ekonomi için bir baş belası mı, yoksa kurtarıcı mı olacak? Sanırım şimdilik bunu anlamamız mümkün görünmüyor. 12
K
üresel ekonomide özellikle 2018’in son çeyreği ve 2019 ile birlikte süre gelen yavaşlama hatta tabiri caizse elek döneminin 2020’nin ilk çeyreğinde sona ermeye başlayacağını umut ederken, bir yandan da ekonominin bu şoku atlatacak dinamikte olup olamayacağını tahmin etmekte zorlanıyoruz. En azından sürekli büyümeye olan inancın buharlaşmaya başladığını tartışabiliriz. Ekonomilerin lokomotiflerinden biri olan inşaat sektöründe de durum pek iç açıcı değil.
-
Rahmi Aydemir Aydemirler Proje A.Ş. İş Geliştirme Yöneticisi rahmiaydemir@gmail.com
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Ürün/kalem çeşidi oldukça fazla olan sektörün zincirleme tüm tedarikçileri ve sektörleri de etkilediği aşikar! İnşaat sektöründeki bu olumsuz gidişat paralel olarak imalat sanayine de farklı cephelerden yansımasını sürdürüyor. Daralmaya giden sektörlerin meydana getirdiği istihdam kaybı BETAM araştırmasına göre yalnızca inşaatta 700 bine dayanmış durumda… İmalat ve inşaattaki kayıplar bir yana, emek arzı fazlalığına da kucak açan hizmet sektörünün üzerindeki baskı artmaya devam ediyor.
Ülkemizde olduğu gibi dünyada da istihdamda en yüksek payı hizmet sektörü oluşturuyor. İmalat sanayinin özellikle gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere kayması ve emek-yoğun sektörün fiyat demokrasisi açısından da yetersiz kalması, durağan ekonomi dışında ayrıca bir sorun teşkil ediyor. Hâl böyle olunca hizmet sektörünün istihdam açısından genişlemesi kaçınılmaz görünüyor. Düşük verimlilikle büyüyen sektörün ekonominin direklerinden olup, olamayacağı birçok ekonomisti görüş ayrılığına soksa da, ilgilenmemiz gereken gerçek, hizmet sektörünün durağan ekonomide işsizliğin önünde direnmeye devam ettiğidir. Külkedisi’nin aracı artık balkabağına dönüştü. Mutfağından elini yüzünü yıkayarak çıkan Külkedisi’ne altın ayakkabıyı giydirdiğimizde gerçekten bu sorumluluğu taşıyabilecek mi? Büyüyen hizmet sektörü ekonomi için bir baş belası mı, yoksa kurtarıcı mı olacak? Sanırım şimdilik bunu anlamamız mümkün görünmüyor.
13
Küresel İnşaat, İmalat ve Hizmet Sektörlerinde Neler Oluyor? Reuters Pazar Analisti John Kemp’in küresel imalat, inşaat ve hizmet sektörüne dair yakın zamanlı değerlendirmelerine ve son haberlere göz atmakta fayda var. 4Küresel imalat ve inşaat sektörleri çoktan bir düşüşe girdi; hizmet sektörü şu anda ekonomi ile tam olgunlaşmamış bir durgunluk arasında bekliyor. 4JPMorgan anketine göre; küresel üreticilerin Haziran ayında 10 aydır devam eden yeni ihracat siparişlerinde ciddi bir düşüş gösterdi. 4Avrupa ve Asya’ya saldıran krizden oldukça hafif bir şekilde uzaklaşan ABD’de bile, büyümenin imalat ve inşaat endüstrilerinde durgunluk gösterdiği belirtildi… 4ABD’li üreticiler Haziran ayında gerçekleşen faaliyetlerinde küçük bir artış bildirdiler. Net pozitif bakiye, Tedarik Yönetimi Enstitüsü’ne göre neredeyse üç yıl boyunca en düşük seviyeye geriledi. 4Özel sektör inşaat faaliyeti düşmekte olup, yeni binaların ve yapıların değeri Mart
DARALMAYA GİDEN SEKTÖRLERİN MEYDANA GETİRDİĞİ İSTİHDAM KAYBI BETAM ARAŞTIRMASINA GÖRE YALNIZCA İNŞAATTA 700 BİNE DAYANMIŞ DURUMDA… ayından Mayıs ayına kadar olan üç aylık dönemde, bir önceki yılın aynı dönemine göre % 4,1 oranında azaldı. 4ABD Nüfus Sayımı Bürosu’na göre, konut inşaatı faaliyeti Mart-Mayıs ayları arasında üç ay içinde yıllık % 8’den fazla azaldı. 4Devlet tahvili getirileri gelişmiş ekonomiler arasında değer kaybederken, merkez bankaları faiz oranlarını düşürüyor (Avustralya) veya daha fazla para politikası teşviğine (Amerika Birleşik Devletleri ve euro bölgesi) açıklık sinyali veriyor. 4Petrol tüketimi ve özellikle dizel gibi orta distilatların kullanımı, hizmet sektöründen çok imalat, inşaat ve madenciliğe yöneliktir, bu nedenle endüstriyel yavaşlama nedeniyle sert bir şekilde etkilenmektedir. 4Şimdiye kadar, kriz imalat ve inşaat sektörlerinde yoğunlaşırken, hizmet sektörü en azından gelişmiş ekonomilerde esnekliğini sürdürmeye devam etti.
4Üretim ve inşaat sektöründeki sorunlar devam ederse, hizmet sektörünün ekonomiyi durgunluktan uzak tutmaya devam edip edemeyeceği açık değil. 4Politika yapıcıların imalattaki yavaşlamanın ekonominin geri kalanına yayılma potansiyeli konusundaki endişeleri, ABD’nin ticari görüşmeleri yeniden başlatmak için geçtiğimiz aylarda Çin’e neden ulaştığını açıklıyor. (reuters. com) 4Geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan’da petrol tesislerine düzenlenen saldırının ardından petrol güne yüzde 20’ye yakın bir yükselişle başlamış ve petrol Körfez Savaşı’dan bu yana en büyük günlük yükselişini göstermişti. Asya ve Avrupa piyasalarında hisse senetlerinin değer kaybettiği görülürken enerjiye bağımlı ülkelerin para birimlerinde de değer kaybı yaşandı.q E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
TOP
10
Sponsorluğunda hazırlanmıştır
Farklı ölçeklerde 10 projede tek malzeme;
Amerikan Sertağacı
14
A
merikan Sertağaç İhracat Konseyi (AHEC), tüm önemli Amerikan sertağaç şirketlerini ve tüm büyük Amerikan sertağaç ürünleri ticari birliklerini temsil eden, ABD sertağaç endüstrisinin lider uluslararası ticaret birliği. AHEC dünya çapında Amerikan sertağaçlarının, 50’den fazla ihracat pazarında tanıtımını yapmaya yönelik, mimar, tasarımcı ve son kullanıcılara; türlerin çeşitliliği, ürünler ve tedarik kaynaklarına dair teknik bilgi sağlamaya odaklanan bir program yürütmekte. Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Ahşap; doğal kaynaklı, yenilenebilir, sürdürülebilir, yeniden kullanılabilir, atık oluşturmayan, çevre dostu ve tüm bunlarla birlikte tam bir mühendislik malzemesi olmasından dolayı yayınımızın neredeyse her sayısında özellikle ele aldığımız bir malzeme. Bu sayımızda da TOP 10 Bölümünü Amerikan sertağaçları ile yapılan farklı fonksiyon ve ölçeklerdeki projelere ayırdık.q
HAYDER ALİYEV HAVAALANI Azerbaycan Haydar Aliyev Uluslararası Havaalanı terminali, dünya çapında tanınan, İstanbul merkezli Autoban Stüdyonun iç mimari ve deneysel tasarım çalışmasıyla ön plana çıkıyor. Azerbaycan misafirperverliğinden ilham alan Autoban'ın Red Dot ödüllü tasarımı, terminalin yolcu alanlarının tamamını kapsıyor. Amerikan beyaz meşe kaplamayla yapılmış ahşap “kozalar” konukları içtenlikle karşılayan bir hava yarattığı gibi insanda keşif duygusu da uyandırıyor. Terminalde toplam 16 koza mevcut. Bunların on bir tanesi ahşap panellerle kaplı, diğer beşi ise açık çerçeveli. Koza biçimindeki yapıların bir dizi fonksiyonu var; iki adet kafe, şampanya ve havyar ikram edilen bir bar, çocuklar için oyun alanı, SPA ve güzellik merkezi, müzik ve kitap mağazası ve bagaj bırakma yeri gibi yolcuların işini kolaylaştıran alanlar bunlardan bazıları. Kozaların kullanım alanları esnek bırakılmış ve havaalanı değiştikçe bu alanların kullanımın şeklide değişecek şekilde tasarlanmış. Amerikan beyaz meşe kaplamalarından yapılan kozalar, METU mühendislik profesörlerinin gözetiminde Ankara’da imal edilmiş ve montaj işlemi sahada gerçekleştirilmiş. Yeni terminaldeki bir dizi dinlenme alanı için ısmarlanan masa ve sandalye takımları da Amerikan beyaz meşe kerestesinden imal edilip, koyu renge boyanmış.q
L28 AŞÇILIK PLATFORMU
15
İsrail’deki yenilikleri dünyaya tanıtmayı hedefleyen sivil toplum örgütü Start-Up Nation Central (SNC) tarafından başlatılan L28 Aşçılık Platformu, İsrail’in yenilikçi ve girişimci şefleri tarafından açılan ilk restoran olma özelliği taşıyor. Start-Up Nation Merkezinin yeni binasının giriş katında yer alan restoran, yerel bir mimarlık ofisi olan Kimmel Eshkolot Mimari tarafından tasarlanmış.
Kreatif Mimarlık, İstanbul, 2014 Corten Perfore Cephe
Kimmel Eshkolot Mimarinin kurucularından Etan Kimmel konuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Tavan Amerikan kırmızı meşe ağacından imal edilen çıtalarla kaplı; bu çıtalar aynı zamanda aşağı doğru sarkarak farklı oturma alanlarını birbirinden ayıran duvarlar oluşturuyor. Yine kırmızı meşeden imal edilmiş çıtalar yükseltilip alçaltılabilen perdeler yaratmak için de kullanıldı. Bu perdeler misafirlere özel alanlar yaratmak amacıyla platformların etrafına tam oturacak şekilde tasarlandı. Ayrıca barın ve mutfak kısmının üzerinde de yine kırmızı meşeden çıtalarla yapılmış kemerler mevcut; merdiven parmaklıkları da bu çıtalarla oluşturuldu. Her bir panelin üzerindeki çıtaların konumunu ve yoğunluğunu farklı kullanarak dalgalı bir yüzey yaratmayı aynı zamanda da ışığı ve manzarayı kontrol etmeyi hedefledik.” “Camdan bir küp içinde yer alan alanın çağdaş tasarımında Amerikan meşesinin sıcaklığını istememiz, temelde estetik nedenlere dayanıyordu. Ayrıca meşe, akustik sorunlar için de fevkalade bir çözümdü. Kırmızı meşeyi hem kaplamada hem de kereste biçiminde kullanarak endüstriyel ve doğal malzemenin birleşmesini sağladık. " q E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
TOP 10
THE HUNGRY FOX Autocentro, Essendon Fields’daki The Hungry Fox dünyanın dört bir yanından doğal malzemeler kullanılarak tasarlanmış ve yine dünyanın dört bir yanından yiyecekler sunduğu menüsü ise gerçekten iştah açıcı. Kafe, Avustralya’da açılan, dış kaplamasında termal işlem görmüş Amerikan lale ağacı kullanılan ilk proje olma özelliği taşıyor. Zengin renk ve düzgün dokusundan dolayı tercih edilen Amerikan lale ağacı, Bruce Henderson Mimarlığın aradığı estetik etkiyi ve istikrarı vermiş. Termal modifikasyon sürecinde lale ağacı neredeyse yanma noktasına kadar ısıtılıyor. Bu da kerestenin moleküler yapısını değiştiriyor ve dış kullanıma dayanıklı bir malzemenin çıkmasını sağlıyor. Minimal düzeyde bakım gerektirdiği içinde bu tip projeler için mükemmel bir seçenek haline geliyor. İç mimarlık şirketi Lukas Partners kafe için çağdaş, sıcak ve davetkâr bir iç mekân tasarlamış. Biyofilik tasarım prensiplerinin ve bu prensiplerin yarattığı duygusal etkinin bilincinde olan mimarlar, mekânda Avustralya’ya özgü bir doğal yaşam alanı oluşturmaya çalışmışlar. Fındık ve okaliptüs tonlarından ilham alan mimarlar doğal malzemelere yoğunlaşmış. Tonozlu tavan termal işlem görmüş Amerikan lale ağacının geniş ölçüde kullanıldığı alanlardan biri. Bu zenginlik taş mutfak tezgâhı ile dengeleniyor. Kafenin ön kısmında, çelik kenarlı, kadife kaplama granit göze çarpıyor ve müdahale edilmemiş beton zemini dengeliyor.q
16
BOSTANLI YAYA KÖPRÜSÜ “Bostanlı Yaya köprüsü” ve “Bostanlı Gün Batımı Terası” Stüdyo Evren Başbuğ Mimarlık tarafından, İzmir deniz kıyılarının yeniden düzenlenmesi projesi için yaratılan “Karşıkıyı” konseptinin bir parçası olarak tasarlandı. Bir taraftan körfez, diğer tarafından şehir manzarasına sahip, eşsiz konumdaki Bostanlı Yaya köprüsü asimetrik bir kademeli kesitle tasarlanmış. Bu özel kesit, Novawood tarafından üretilip temin edilen termal işlem görmüş Amerikan dişbudak ahşaplarından meydana geliyor. Çelik bir çerçeveye yerleştirilmiş ahşaplar yayaların ister oturarak ister uzanarak körfez manzarasının tadını çıkarmalarına olanak sağlıyor. Böylece köprü sadece bir alt yapı unsuru olmaktan çıkıp kamu için rekreatif bir alan sunuyor. Karşıyaka'da doğrudan batıya bakan birkaç kıyıdan birinde yer alan 'Bostanlı Gün Batımı Terası', ağaçlarla kaplı yapay eğim ve toprak set arasında davetkâr bir alan oluşturuyor. Gün batımı terası da yine Novawood tarafından temin edilen termal işlem görmüş Amerikan dişbudak ağacından imal edilmiş ahşaplarla kaplı. Yüzey geometrisinin sadeliği ve akıcılığı, alandan faydalananları gün batımı ve denizle daha doğrudan bir ilişki kurması yönünde teşvik ediyor.q Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
SHOFFICE KULÜBE+OFİS Shoffice (kulübe+ofis) St John’s Wood’da 1950’lerde yapılmış sıralı evlerden birinin arkasında yer alan bahçeye inşa edilmiş ve içerisinde ufak bir ofisin yer aldığı yazlık bir ev. Projenin amacı hem alanda kullanışlı bir ofis yaratmak hem de bahçe içerisinde heykeli andıran bir tasarım oluşturmak. Ofis, tavandan zemine cam kaplama, Amerikan beyaz meşeden imal edilmiş elips biçiminde bir yapı. Ofisin iç kısmı da Amerikan beyaz meşeden yapılmış ve içeriye yükseltilmiş platform üzerinde çalışma masası ve depo alanı yerleştirilmiş. Platform 5’den Patrcik Michell konuyla ilgili olarak şöyle diyor: “Amerikan beyaz meşe ağacı verdiği sıcaklık, dokunsal görünüm ve dayanıklılığı nedeniyle tercih edildi. “Shoffice” yapısının formundan dolayı hem iç mekânda hem de çatı ve duvarlarda işimize yarayacak bir kaplama malzemesine ihtiyacımız vardı; meşe kaplama tüm bu farklı koşullara adapte olabiliyordu.” Dış kaplamaya herhangi bir müdahale yapılmamış böylece hava koşullarının etkisiyle gümüş-gri bir renk alacak ve zaman içerisinde iç ve dış mekân arasındaki kontrast iyice belirginleşecek.q
KALIDA SANT PAU BİNASI
17
Barcelonadaki yeni Kalida Sant Pau binasında termal işlem görmüş lale ağacı kullanıldı. Amerikan Hardwood Export Council, Barselona'daki kanser hastaları bakım merkezlerinden biri olan Kādada Sant Pau binasına termal tadilat ve kalifiye marangozluk işleri bağışı yaparak modern topluma ve insanların refahına katkıda bulundu. AHEC yeni Kalida Santa Pau binasının dış kısımdaki kameriyesine ve çit kafesli dış cepheye Amerikan lale ağacı bağışladı. Bina, Miralles Tagliabue EMBT studio’dan mimar Benedetta Tabgliabue tarafından tasarlandı. İç tasarım ise mimar ve iç tasarımcı Patricia Urquiola’ya ait. Termal olarak işlem görmüş lale ağacı hava koşullarına karşı dayanıklı ve binanın görüntüsüne zarafet katıyor. Ziyaretçilerin ana binaya girmek için altından geçtikleri kameriye bahçeyi koruyucu bir tabaka olarak tasarlanmış. Lale ağacından imal edilen ahşaplar küçük üçgenler oluşturuyor ve etraflarında çelik çerçeveler var; böylece dış mekânda dokunsal kontrastlar yakalanmış ve geleneksel hastane binası havasından kaçınılmış. Çit kafesli dış cephe termal işlem görmüş lale ağacından imal edilmiş yatay kerestelerden oluşuyor. Bu şekliyle bina doğal ışık alırken hastanın mahremiyeti de korunmuş oluyor. Benedetta Tagliabue, “Kalida Sant Pau binasının dış kısmında termal işlem görmüş lale ağacı kullanmak harika bir fikir oldu çünkü binaya zarif bir ahşap yapı görüntüsü kazandırdı.”dedi.q E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
TOP 10
AMOT ATRIUM KULESİNDE ORGANİK MERDİVEN Mimar Moshe Zur tarafından tasarlanan ve 2016 yılında yapımı tamamlanan, eşsiz geometrik biçimli Amot Atrium kulesi, İsrail’in gelişmekte olan Diamond Exchange Bölgesinde yer almakta. Kule şehre giren ziyaretçileri oldukça detaylı ve dinamik bir dış cepheyle karşılıyor. 158 metre uzunluğundaki kulenin mağazalara ayrılmış 38 katı mevcut. Kule LEED Platin sertifikası almaya da hak kazandı. Toplamda 43 katı olan kulenin her bir katı iki kanattan oluşuyor ve dışarıdan görülebilen bir asansörle birleşiyor. 18
Kulenin giriş salonunda Amerikan lale ağacından yapılmış olağanüstü bir heykel merdiven mevcut. Bina adını bu etkileyici giriş salonundan almış. Giriş salonu mimar Oded Halaf tarafından tasarlanmış. Halaf salon tasarımı için “hortum biçiminde bir merdiven inşa etmek” gibi radikal bir fikir sunmuş. Bu heykelsi yapı dört katlı, cam kaplı yüksek giriş lobiye hem hareket katıyor hem de ilgi çekiyor. Halaf ayrıca merdivenin desteklerinin görünmemesini istemiş. Yapılacak işin son derece karmaşık olduğunu göz önünde bulunduran Halaf, işi Tomer Gelfand’a vermiş. Gelfand, mühendislik
HOUTLANDER THE PRESERVATION BENCH The Preservation Bench (Muhafazalı Bank), Houtlander Houtlander’ın yaratıcıları Phillip Hollander ve Stephen Wilson’ın son derece başarılı çağdaş, folk tarzı mobilya koleksiyonlarını dış mekâna taşımaları son derece mantıklı bir hamle olmuş çünkü Güney Afrikalılar hem iç hem de dış mekânda son derece zevkli tercihlere sahipler. Houtlander sadece birkaç yıllık bir marka olsa da hem yerel Güney Afrika pazarında hem de uluslararası pazarda oldukça büyük bir etkiye sahip. Houtlander’ın Preservation Bench adı verdikleri bank ve yeni dış mekân mobilya serisi de Johannesburg’da 7 ile 11 Ağustos 2019 arası gerçekleşen 100% Tasarım Güney Afrika etkinliğinde sergilendi ve Houtlander bir kez daha En İyi Mobilya Tasarım ödülünü aldı. Tasarımcılar, bankı üretirken yaşadıkları en büyük güçlüğün malzemenin kırılganlığı olduğunu söylüyorlar. Malzeme mukavemetini arttırmak için çapraz laminat yapmayı önermişler. Çekme direnci düşünce mukavemeti yeniden kazanmak için bölmeleri kalınlaştırmışlar. Neticede konsepti yaratıp tamamlamak Houtlander’ın 3 ayını almış: ilk ay tasarım, ikinci ay mühendislik/mekanik programlama ve üçüncü ay ise montaj.q Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
sorunlarına mimari çözümler getiren konusunda uzman bir zanaatkâr. Babasının 1976 senesinde kurduğu işi devraldığından bu yana ahşap, paslanmaz çelik ve cam malzeme kullanılarak yapılan karmaşık tasarımlar konusunda epeyce tecrübe edinmiş. Halaf’ın kabaca yaptığı merdiven tasarımını kendisine verdiği andan itibaren, tam 18 ay boyunca Gelfand inşaatı yürütmüş, kontrol etmiş ve bitirmiş. Böylece Halaf’ın hayalini gerçekleştirmiş. Halaf ve Gelfand, renk açısından aradıkları koşulları yerine getirdiği için Amerikan lale ağacını tercih etmişler. Ayrıca malzemenin maliyeti, performansı ve işe yararlılığı da bu tercihlerinde etkili olmuş ve yerel tedarikçilerden temin ettikleri 120 metre küp lale ağacını inşaatta kullanmışlar.q
AU Kwame, Azumi ile ilk kez bir araya geldiğinde ona kendisi vefat ettikten sonra torununa, dokunabileceği ya da üzerine oturabileceği bir şeyler bırakmak istediğinden bahsetmiş. Kwame ayrıca Azumi’ye hayatını değiştiren kitap olan Malcolm X’in otobiyografisinden de bahsetmiş. Ahşap denildiğine aklına atalarını Afrika’dan Karayipler’e getiren köle gemilerinin ve kendi ailesini Birleşik Krallığa getiren koloni gemisinin geldiğini söylemiş. Au projesi tüm bu çağrışımlarla ortaya çıkmış. Kwame ve Azumi tasarladıkları tekne biçimindeki bahçe sandalyesini imal etmek için Amerikan kızıl meşeden üretilmiş çıtaları buharla eğmişler ve arzu ettikleri tüm unsurları yansıtabilmek için ortaya bir X yerleştirmişler. Projenin adını Tomoko Azumi seçmiş. Au hem altının simgesi olduğu için hem de “au” sesi Japonca da “bir araya gelmek” ya da “görmek” anlamına geldiği için.q
MONUMENT WOUDESTEIN 2007 senesinde Rotterdam Erasmus Üniversitesi’ni yeniden düzenlemek ve modernize etmek üzere bir imar planı hazırlanmış. Üniversite kampüsünün tam merkezinde yer alan Monument Woudestein, altmışlı ve yetmişli brütalist mimarisini temsil eden bir bina kümesi. İmar planın bir parçası olarak, tarihi Monument Woudestein binalarının yenileme programı 2004 yılında Gerard Frishert'e yaptırılmış. Erasmus Üniversitesi, binaları orijinal niteliklerinden ödün vermeden iyileştirme isteğini de dile getirmiş. Sonuç olarak, Frishert yaptığı restorasyonda; orijinal, sade tasarıma bağlı kalıp, binaya doğal gün ışığı girmesine olanak tanıyan geniş pencerelerden faydalanmış ve kırmızı meşe ağacından yaptığı tavanlarla zarif iç mekânı iyice aydınlatmış. Fishert eski tavanları Amerikan kızıl meşe ağacının sıcak tonlarıyla değiştirmeyi tercih etmiş. İlk olarak 2009 yılında A Binası yenilenmiş. 3,500 m2 kızıl meşe tavan binaya yerleştirilmiş. 2012 Eylül ayında ise üniversite yenilenen C Binasını tekrar açmış. Binaya 3.000 m²'den fazla Amerikan meşe masif ahşap tavan döşenmiş. Ayrıca ana koridorda öğrencilerin dersler arasında çalışabilecekleri özel banklar ile çok sayıda çalışma köşesi inşa edilmiş. Kırmızı meşe tavanların sıcak tonları, beton bölümlerin gri tonlarıyla güzel bir tezat oluşturuyor. Gerard Frishert'in tasarladığı iki adet çarpıcı cam çalışma da alanı daha da aydınlatmış. Bu kapsamlı renovasyon programının ardından Woudestein Kampüsündeki C Binası 1970lerde olduğu gibi yeniden modern ve bakımlı bir görüntüye kavuşmuş.q E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
19
Advertorial
TOP 10
AMERIKAN SERTAĞAÇLARI YASAL, SÜRDÜRÜLEBILIR VE DÜŞÜK ÇEVRESEL ETKIYE SAHIP HER AMERİKAN SERTAĞAÇ TÜRÜ, HASAT EDİLDİĞİNDEN ÇOK DAHA HIZLI BİR ORANDA BÜYÜMEKTEDİR. ÇOK AZ SAYIDA BAŞKA ÜLKENİN SERTAĞAÇ ORMANLARININ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNDE BU BAŞARI SEVİYESİNE ULAŞMAK MÜMKÜNDÜR.
20
Amerikan Sertağaç İhracat Konseyi (AHEC), 30 yıldan uzun bir süredir uluslararası ahşap tanıtımının öncülüğünü yapmakta olup, ABD sertağaçlarının hak ettiği başarılı ve farklı marka değeri için çalışmaktadır. AHEC’in küresel faaliyet programı, bu sürdürülebilir malzemelerin performansını ve estetik potansiyelini göstermenin yanı sıra çok değerli yaratıcı ilham ve teknik tavsiyeler sağlayarak Amerikan sertağaçlarının geleceğini güvence altına alıyor.
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Amerika Birleşik Devletleri’nin doğusundaki sertağaç ormanları, 20. yüzyılın başlarından beri ticari ve ticari olmayan amaçlar için yönetilen çok çeşitli ılıman sert ağaç türlerini içermektedir. Amerikan sertağaçlarının uygunluğu ve özellikleri, yetiştikleri bölgelere göre değişir, ancak her Amerikan sertağaç türü, hasat edildiğinden çok daha hızlı bir oranda büyümektedir. Çok az sayıda başka ülkenin sertağaç ormanlarının sürdürülebilirliğinde bu başarı seviyesine ulaşmak mümkündür. Amerikan sertağaç ormanları canlı, sağlıklı ve sürekli artan kereste portföyüyle geniş ve çeşitli vahşi yaşam popülasyonunu desteklemektedir. Amerikan sertağaçları hasat ve biçimden sonra sıcak, koyu tonlarındaki kızıl meşe, kiraz ve kızılağaçtan, akçaağaç, lale ağacı ve dişbudağın açık tonlarına kadar çok çeşitli renk, çizgi ve karakter sunar.
Günay Afrika'da Houtlander tarafından yapılmış "Preservation Bench" adındaki oturma bankı. AHEC işbirliğiyle 100% Design South Africa 2019 tasarım etkinliğinde sergilenmek üzere gerçekleştirilen bu projede ilk defa termal modifiye edilmiş kızıl meşe kullanılmıştır. Tasarım daha sonra Dubai Design Week 2019'da da sergilenmiştir.
Bu türlerin çoğu, zarif mobilyalardan endüstriyel boyutlu yapısal panellere kadar çok çeşitli uygulamalarda kullanılabilir. Amerikan sertağaçları yasal, sürdürülebilir ve düşük çevresel etkiye sahiptir. Bunu biliyoruz çünkü: • AHEC tarafından Seneca Creek Associates firmasınca hazırlanan ABD Sertağaç İhracatının Yasal Hasat ve Sürdürülebilirliğinin Değerlendirilmesi, ABD sertağaç tedarik zincirine giren herhangi bir yasadışı ağaç riskinin % 1’den az olduğunu göstermektedir. • 1953-2012 yılları arasında ABD sertağaç yetiştirme stoğunun hacminin % 130’un üzerinde bir kazanç elde ederek 5.2 milyar m3’ten 12.0 milyar m3’e yükseldiğini gösteren Orman Hizmeti Orman Envanteri ve Analizi (FIA) Programı’na dayanarak. • Amerikan sertağacında dünyanın herhangi bir ülkesine teslimat anında depolanan karbonun neredeyse her zaman ekstraksiyon, işleme ve taşıma ile ilgili karbon emisyonlarını aştığını gösteren bilimsel Yaşam Döngüsü Değerlendirme çalışması devam etmektedir. Amerikan sertağaçları hakkında daha fazla bilgi için, lütfen www.americanhardwood.org adresini ziyaret ediniz.q E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
21
MERCEK
geleceğin OFİSLERİ
OFIS TASARIMI ÇALIŞMA ALANI MIMARISINDEKI SON TRENDLER VE GELECEK ÖNGÖRÜLERI
22
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
23
EDDA Mimarlık, İç Mimar Eda Tahmaz
GELECEKTE ÇALIŞMA ALANLARINDA YAPAYLIKTAN ÇOK DOĞAYA KAÇIŞ ÖN PLANDA OLACAK. KULLANILAN MALZEMELERDE DOĞALLIĞIN ARTMASI ILE BIRLIKTE IÇ PEYZAJ KULLANIMI DA OFISLERDE DAHA SICAK -HOMYBIR ORTAM YARATILMASI VE ÇALIŞANLARIN MOTIVASYONUN YÜKSEK KALMASINDA OLDUKÇA ETKILI OLACAK. Çalışma alanlarında Y ve Z kuşaklarının aktif rol alması, beraberinde ihtiyaç değişikliğini getirdi. Esnek ve özgür çalışmayı seven Z kuşağı için, farklı mekânlarda da çalışmaya imkân verecek masa ve oturma sistemlerinin teknolojik ekipmanlar ile donatılmış olması, farklı aktivitelere uygun olarak tasarlanmış olan lounge ve sosyalleşme alanlarının kullanılan renkler ve seçilen aksesuarlar ile birlikte bir bütünlük içinde olması, bu kuşakların üretkenliğinin ve verimliliğin artmasında büyük bir rol oynamaktadır. Doğal ışıktan maksimum düzeyde yararlanılarak gerçekleştirilen mimari çözümler ile gün ışığına yakın bir oranda seçilecek bir aydınlatma sistemi daha ferah bir çalışma ortamı yaratılmasında
ve dolayısıyla üretkenliğin artırılmasında oldukça etkili olur. Gün ışığından maksimum yararlanılan bir ofiste, kapalı duvar sistemleri yerine, modern ve ferah, cam bölme duvar sistemleri kullanılarak hem şeffaf hem de çok amaçlı çalışma alanları oluşturulmakta. Gelecekte ise çalışma alanlarında yapaylıktan çok doğaya kaçış ön planda olacak. Kullanılan malzemelerde doğallığın artması ile birlikte iç peyzaj kullanımı da ofislerde daha sıcak -homy- bir ortam yaratılması ve çalışanların motivasyonun yüksek kalmasında oldukça etkili olacak. Üretkenliğin ve verimliliğin artması için farklı aktivitelere uygun olarak tasarlanan lounge alanları, gelecekte vazgeçilmez çalışma ve aktivite alanları olarak kullanılacak.q E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
MERCEK
geleceğin OFİSLERİ
Tago Architects, Y.Mimar Gökhan Aktan Altuğ
YENI NESIL OFISLERDE ‘MEKÂNSIZLAŞMA’...
24
‘Yeni nesil ofis’ algısında, ‘mekânsızlaşma’ giderek önem kazanıyor. Bu yeni eğilim, toplantı odalarının, seminer salonlarının ayrıca kiralandığı, ofis içerisinde açık bir kurguyla hareket edildiği, sosyal mekânların da çalışma alanı olarak kullanıldığı bir yapılaşmaya işaret ediyor.
O
fis kültürü geçmişten günümüze değişen bütün parametreleriyle farklı bir noktaya evrilmekte. Çağdaş ihtiyaçlara yönelik olarak beklentiler değişiyor ve bu değişimin gerçekleşmesinde; iş yaşamında kendine yer edinmiş dinamik, ne istediğini bilen ve kararlı Y kuşağının büyük rolü var. Her ofis yapısı, içerisinde üretilen iş bağlamında hem farklı bir tasarım anlayışı, hem de farklı bir mekân organizasyonu gerektirmektedir. Çekirdek yerinin ve aks sisteminin iyi kurgulandığı, zaman içerisindeki değişikliklere uyum sağlayacak mekânsal planlamaya sahip, bölünebilir ofisler tasarlaması gerekmektedir. Ofislerdeki En Güncel Eğilim, Çalışma Alanlarında Sosyal Yaşam Kurgusu. Değişen iş yapma biçimleri, gelişen teknoloji ve yeni kuşakların beklentileriyle birlikte ofis mekânlarında tasarım açısından da yeni bir Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
anlayış gerekmekte. Eskiden ofis tasarımlarında, çalışan beklentileri çok fazla dikkate alınmıyordu; ancak güncel durumda ofisler arası görsel bağlantının, ortak sosyal alanların, iş gelişimine ve çalışan bağlılığına katkılarının farkına varıldı. Burada teknoloji ile iç içe büyüyen, dinamik ve gelişime açık Y kuşağının istekleri önemli parametreler olarak karşımıza çıkıyor. Güncel eğilimlerin, ofis alanındaki sosyal yaşam kurgusu ve birimler arasındaki ilişkiler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Eskiden birimleri kat kat bölerken, şimdi artık farklı bir bakış açısı içerisindeyiz. Dolayısıyla tasarımlarımızı, o ofiste üretilen işin kendi dinamiklerini de dikkate alarak yapıyoruz. Ofis yapıları çok önemli ticari ürünler ve bu ürünün ticari değeri de mimari planlama ve kurgu bazında ölçülüyor. Verim ve değer doğru orantılı, bu verimi; bina çekirdeğinin yapısı, maksimum kapalı ve açık alan oranı, iç mekânda çeşitliliğe izin verecek bir akslandırma, cephe kurgusunun çekirdekle ilişkisi, yaratılan paylaşıma açık sosyal alanlar ve çalışanlara özel kurgulanmış tasarımlar sağlayabilir.
Yenilenebilir Enerji Sistemleri Ofis Tasarımlarına Entegre Edilmeli. Ofis yapılarının, mimari tasarımdan iç mimari tasarıma kadar bütün detaylarının sürdürülebilirlik kavramı üzerine kurgulanması hem çalışan mutluluğu, hem de tasarım anlamında başarıyı getirir. Örneğin, çift cephe tasarımlarında arada sadece cephenin bakımı için bırakılan boşluklardan ziyade, çıkılabilir kat bahçeleri yaratarak hem çift cepheyi anlamlandırıyor hem de her katta kolay ulaşılabilir kat bahçeleri yaratıyoruz. Doğal ışığı içeriye maksimum derecede almaya, güney ve kuzey cephelerine uygun bir işlev dağılımı yapmaya ve önlem almaya, güneş kırıcılarını da en verimli olacak noktalarda doğru kullanmaya dikkat ediyoruz. Enerji tüketiminin en yoğun olduğu yapı tipolojilerinden biri olan ofislerde akıllı bina uygulamalarının ve otomasyon sistemlerinin kullanımına da büyük önem veriyoruz. Yeni Nesil Ofislerde ‘Mekânsızlaşma’... ‘Yeni nesil ofis’ algısında, ‘mekânsızlaşma’ giderek önem kazanıyor. Bu yeni eğilim, toplantı odalarının, seminer salonlarının ayrıca kiralandığı, ofis içerisinde açık bir kurguyla hareket edildiği, sosyal mekânların da çalışma alanı olarak kullanıldığı bir yapılaşmaya işaret
ediyor. Çalışanların ofis içerisinde bulunma süreleri ve zamanlarının da değişmesiyle klasik mesai saatleri esniyor ve bu da ofis mobilyaları başta olmak üzere tüm tasarıma yansıyor. Öte yandan kolektif ofisler artık hiç de yabancı olmadığımız bir kavrama ve duruma dönüşüyor. Bütün bu çoklu yaklaşımlar ofis tasarımlarını da kökünden değiştiriyor. Artık yeni beklentilere cevap veren ofisler tasarlamak, farklı ihtiyaçları öngörebilmek ve mekânları dönüşebilme esnekliğinde tasarlamak gerekiyor. Stabil bölüntülerle ayrılmış, görsel iletişimin kesildiği ofis mekânları giderek önemini yitiriyor. Dosyalama, arşivleme gibi çalışma alışkanlıklarına sahip, 90’lar kültüründe yetişmiş insanların yavaş yavaş emekli olmaya başlaması ile 2000’ler kültürüyle yetişmiş insanların iş yaşamında çok aktif bir şekilde dahil olması en önemli dinamik. İki nesil arasında mekânın kişiselleştirilmesiyle ilgili önemli farklar bulunuyor. Y kuşağının ofislerinde kullanıcının kendinden de bir şeyler katabileceği açık ortamlar sağlamazsanız, kişileri o şirkete bağlayamazsınız. Bu da ofis tasarımını temelden değiştiren bir konu... Y kuşağı için kendi özgürlük alanlarını yaratılabilecekleri, içini tamamen diledikleri gibi değiştirebilecekleri ofisler tasarlamak zorundasınız. Geleceğin ofisleri, merkezi birey olan bir yapı üzerinde şekilleniyor.q
OFIS YAPILARININ, MIMARI TASARIMDAN IÇ MIMARI TASARIMA KADAR BÜTÜN DETAYLARININ SÜRDÜRÜLEBILIRLIK KAVRAMI ÜZERINE KURGULANMASI HEM ÇALIŞAN MUTLULUĞU, HEM DE TASARIM ANLAMINDA BAŞARIYI GETIRIR.
Taegutec Fabrika ve Yönetim Binası
Ulugöl Otomotiv Genel Merkez
Bursagaz Genel Merkez E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
25
MERCEK
geleceğin OFİSLERİ
Bakırküre Mimarlık, Gürhan Bakırküre
YAŞAYAN VE IÇERISINDE YAŞANABILEN OFIS MEKÂNLARI
26
Kurumlar çalışanlarına önem veriyor, çalışanlar ise ne istediklerini biliyor. Her yeni kuşak kendi dinamiklerini belirliyor ve tasarımcılar olarak bizler bunu yok sayamayız.
G
ünümüz ofisleri, artık çalışanların ihtiyaçlarına yanıt veren, kişilerin çalışma biçimleriyle şekillenen bir yaklaşımla kurgulanmalı. Yeni nesil ofisler, sadece pahalı ve gösterişli malzemelerin projeye entegrasyonuyla yaratılmaz; artık esas olan yaşayan ve içerisinde yaşanabilen ofis mekânlarını kullanıcıyla buluşturmak. Bütün gün aynı sandalyede oturup, gününün çok ciddi bir bölümünü aynı metrekarede geçiren kişinin çalışma biçimine, kendini iyi hissetmesine yönelik bir çözüm üretmiyorsanız eğer, fonksiyonelliği, ergonomiyi, departmanlar arası iletişimi ön planda tutan keyifli ve verimli bir ofis sunamazsınız, ‘mutlu’ bir ofis yaratamazsınız. Kurumlar çalışanlarına önem veriyor, çalışanlar ise ne istediklerini biliyor. Her yeni kuşak kendi dinamiklerini belirliyor ve tasarımcılar olarak bizler bunu yok sayamayız. Öte yandan, gelişen dünyayla birlikte değişen iş anlayışı ve teknoloji bu temellenmede en önemli etkenler. Pahalı ve estetik olduğu düşünülen malzemeler ve mobilyalar için ayrılan bütçeler, günümüz ofislerinde daha çok sosyal alana sahip, daha renkli ve heyecan verici ofisler tasarlamaya ayrılmalı. Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Bu bağlamda ofislerde değişimi tetikleyen en büyük üç unsurun zihinsel, yönetsel ve tasarımsal açılardan bir döngünün içerisinde incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Gelişen dünya ve teknolojiyle birlikte bu değişime; X, Y, gelecek kuşak olarak isimlendirilen Z kuşağı ve X, Y, Z kuşaklarının daha üst segmentinde yer alan C kuşağı yani “Connected Era - Bağlantı Çağı” çerçevesinden bakılması gerekiyor. Y Kuşağı ile Gelen Hareket Temelli Tasarım Ofis iç mekânlarındaki bu değişim ihtiyacı, günümüz ofislerinde gelişen teknoloji ve Y kuşağının yönetici pozisyonuna geçmesiyle birlikte hızlı bir şekilde doğdu. Bu durum, değişimi ciddi bir şekilde tetikledi; hatta zorunda bıraktı. Y kuşağının genel tanımına bakacak olursak, bu kuşağın bireyleri kuşaklar arası farklılığın en çok hissedildiği nesilden gelme özelliğini taşıyor; bağımsız olmayı seviyor, özgürlüğüne düşkün. Kendisinden farklı düşünenleri eleştiri yağmuruna tutsa da kendisinden önceki kuşağın tersine, bir arada olmaya daha yatkın. Eleştirelliği ve özgüveni, Y kuşağının bireyci olmasından kaynaklanıyor.
ING Bank Genel Müdürlüğü
Tanımını yaptığımız bu kuşağın bireyleri günümüzde Türkiye nüfusunun %35’ini oluşturuyor, ki bu oldukça ciddi bir oran. Bu yeni nesil ofis anlayışının tasarımsal olarak başlangıcı, artık ofis alanlarının sabit masa düzeninden sıyrılarak ortak çalışma imkânı sunacak “shared desk” (paylaşılan masa) ve “clean desk” (temiz masa) gibi uygulamaları sunmaya, takım çalışması ve işbirliğini destekleyen alanlar yaratmaya dayanıyor. İnovasyonu teşvik eden, maksimum yaratıcılığı ve yüksek verimliliği çalışanların mutluluğuyla birleştiren tasarım anlayışı, yeni tasarım trendlerinin bel kemiğini oluşturmakta. Yeni kullanıcı kitlesinin bakış açısını yansıtan, onların dilini konuşan mekânları, yeni ofisleri için kurgulamanız gerekiyor. Bu yeni anlayış, sabit bir sandalye ve masaya bağlı kalmaktansa kendi çalışma alanlarını özgürce seçebilme hakkını, hiyerarşik yerleşim düzenin kırılmasının gerekliliğini, daha dinamik ve esnek alanlarda çalışarak dinlenebilme seçeneğini, sosyalleşme imkânı bulabilecekleri alanları içerisinde barındırıyor.
HAREKET TEMELLI TASARIM SISTEMI’NIN DE YENI NESIL ÇALIŞMA MEKÂNLARINA ENTEGRASYONUNU PEK ÇOK AÇIDAN OLUMLU VE IDEAL BULUYORUZ.
herhangi bir ayrıştırma yapmamalısınız. Doğru tasarım herkese dokunabilen, canlı, yaşayan ve dinamik tasarımdır. “Çalışma alışkanlıklarında tıpkı modada olduğu gibi ‘retro’ anlayışta geri dönüşler yaşanabilir...” Özetle, bu yeni anlayış ve gelecek kuşağın ihtiyaçları çerçevesinde gizlilik ve mahremiyet değerleri, hiyerarşik anlamda yönetici ilişkisi ve kişisel bilgilerin paylaşımı gibi birçok nokta sorgulanmak zorunda. Buna uygun çözümler üretilerek tasarımın şekillendirilmesi gerekiyor. Gelecekteki çalışma ortamlarının ihtiyaçları ve nitelikleri de Z kuşağının kendi doğası içerisinde şekillenecek. Doğru tasarım herkese dokunabilen, canlı, yaşayan ve dinamik tasarımdır.
Burada özel bir parantez açmak gerekirse, Hareket Temelli Tasarım Sistemi’nin de yeni nesil çalışma mekânlarına entegrasyonunu pek çok açıdan olumlu ve ideal buluyoruz. Hareket Temelli Çalışma, en özet haliyle çalışanlara nasıl, ne zaman ve nerede çalışacaklarına dair seçenekler sunan bir sistem. Bu sistemle, ofiste akla gelebilecek her mekânda gerekli altyapı kurulumunun sağlanması ve bütün tasarımın bu senaryo ile biçimlendirilmesi sayesinde çalışanlar için ofis içerisinde esnek, sosyal ve hareketli bir çalışma düzeni sağlanıyor. Böylelikle kendilerini masa başında çalışmaya şartlandırılmış gibi hisseden çalışanlara kıyasla esnek bir çalışma düzenine sahip olan çalışanlar, çok daha kaliteli ve verimli işler çıkarıyor. Bu hareketin başlangıç noktasını, Y kuşağının yönetici pozisyonuna geçmesi olarak tanımlayabiliriz; fakat gözlemlediğimiz önemli bir nokta var; bu yeni yaklaşım X kuşağı tarafından da destekleniyor. Böyle önemli ve değerli bir yaklaşımı tamamen Y kuşağına kanalize ederek kurgulamak da yanlış bir temellendirme olur. Bir mekân tasarladığınızda her çizginizle tüm kullanıcılara bir noktada dokunabilmelisiniz. Onlara seçme özgürlüğü de sunarak kullanımda
Roche Türkiye Genel Müdürlüğü E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
27
MERCEK
geleceğin OFİSLERİ
bir dünyada çok daha verimli, çok daha doğru bilgiye ulaşmak konusunda oldukça şanslı durumdayız. ‘Bağlantı çağı’, sadece çağı kapsayan bir terim olmaktan sıyrılarak, mail, telefon ve internetle kişileri bağlamasının ötesinde mekânları da birbirlerine bağlıyor; kişiler ve dünyaları ortak bir noktada kolaylıkla buluşturuyor. Hemen hemen her konu, kimsenin tek başına yeterli olamadığı bir çağda o konuyla ilgili paylaşım sağlayabilecek uzman kişilere ihtiyaç duyuyor.
İnteltek Genel Müdürlüğü 28 28
Şu anda açık ofislerde belli ‘private zone’lar var; hiyerarşi daha yataya dönüştü ve aynı masada şef veya müdürle birlikte diğer çalışanlar da oturabiliyor. Çalışma alışkanlıklarında tıpkı moda tasarımında olduğu gibi ‘retro’ anlayışta geri dönüşler yaşanabilir... 5-10 yıl sonra tekrar dikey hiyerarşiye dönülebilir. Çünkü, 5-10 yıl sonra belki de şefinizle bu kadar iç içe olmaktan ya da müdürünüzün yanı başınızda olup sizin her yaptığınızı izlemesinden sıkılabilirsiniz. Bu noktada şu da bir gerçek; bir zamanlar “10 sene sonra ofis kalmayacak” deniyordu. Böyle bir şeyin imkânsız olduğunu gördük. İnsanlar beşeri ilişkilerini birbirine dokunarak, görerek, göz teması kurarak sağlıyorlar. Ofisler 10 sene, 15 sene sonra da önemini artırarak var olmaya devam edecek. Burada ekip olarak çalışmak ile bireysel başarı arasındaki fark da önemli bir etken. Hatta işler bu tempoda giderse insanlar ofiste daha fazla zaman geçirecek. Şu anda bile ofislerimizde evimizden daha fazla zaman geçiriyoruz, bu süre daha da artacak. “C kuşağı, yeni nesil ofislerin şekillenmesinde önemli bir parametre...” Bilgi alışverişinin böylesine kolay ve hızlı, teknolojinin ise parmağımızın ucunda olduğu Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
BIR ZAMANLAR “10 SENE SONRA OFIS KALMAYACAK” DENIYORDU. BÖYLE BIR ŞEYIN IMKÂNSIZ OLDUĞUNU GÖRDÜK.
Yaş üzerinden sınıflandırılan X, Y, Z kuşaklarının yanı sıra, dijital bilgi ve becerisi üzerinden sınıflandırılan C kuşağı, yeni nesil ofis mekânlarının şekillenmesinde önemli bir parametreye dönüşüyor. İnteraktiflik ve hız kavramlarının böylesine baskın olduğu bir dönemde, artık ofisler yine aynı anlayışın şekillendirdiği bir sistem ve öngörüyle düzenlenmeli. Tasarım kararları bu kurgular üzerinde temellendirilmeli. Kişilerin ihtiyaç duydukları bilgiye doğru kaynaklardan kolay ulaşması, bilgiyi doğru kullanabilmesi ve bir paylaşım ortamında bulunması için, teknolojinin sunduğu yenilikleri de takip ederek yarattığınız ofisleri bu anlamda da donanımlı tasarlamanız gerekiyor. Gelişen ve değişen dünya bu yaklaşımı talep ediyor.q
29
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
MERCEK
geleceğin OFİSLERİ
Slash Architects, İpek Baycan ve Şule Ertürk Gaucher
OFIS TASARIMLARINA EKOLOJIK YAKLAŞIM
30
Ekolojik kriterlere uygun olarak tasarlanan ofislerde, enerji tüketiminin az olması, uzun vadede yatırımcıya ve işyeri sahibine daha az masraflı mekânlar sunuyor.
G
eçmişten bugüne değişen ofis alışkanlıklarında katılımcı, ne istediğini bilen, ‘ofis hiyerarşisi’ yerine ‘kolektif yapıyı ve ifade özgürlüğünü ön planda tutan’ Y kuşağı büyük rol oynuyor.
Ofis Tasarımlarına Ekolojik Yaklaşım… Ekolojik yaklaşımla planlanan çalışma alanları, ofis yaşantısına, yapı sahibine ve iş yeri sahibine ayrı ayrı avantajlar sağlar. Ekolojik kriterlere uygun olarak tasarlanan ofislerde, enerji tüketiminin az olması, uzun vadede yatırımcıya ve işyeri sahibine daha az masraflı mekânlar sunuyor. Doğal ve sürdürülebilir malzeme kullanımı ve yeşil ile iç içe yaşam, projelerimizde öne çıkardığımız en önemli tasarım parametreleri. Çalışanların kendilerini huzurlu ve konforlu hissedeceği, rahat iletişim kurabilecekleri, doğal malzeme ve dokuların sıcaklığı ile harmanlanmış mekânların çalışan psikolojisine de önemli katkılar sağladığını düşünüyoruz.
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Ekolojik ve sürdürülebilir tasarım yaklaşımı dünya genelinde en çok ofis yapılarında karşımıza çıkıyor. Enerji tüketiminin minimize edilmesinden, çalışanların nefes alabileceği açık mekânlara kadar pek çok ekolojik yaklaşım ofis yapılarının olmazsa olmazı. Çift cephe tasarımlarında arada sadece cephenin bakımı için bırakılan boşluklardan ziyade, çıkılabilir kat bahçeleri yaratarak her katta kolay ulaşılabilir dış mekânlar yaratılabiliyor. Çalışanların ‘dış mekân’ ve ‘açık hava’ ile kurdukları ilişki yaşantılarını zenginleştiriyor. Ofislerde doğal ışığı içeriye maksimum derecede almak ve maksimum verim alınacak cephelere uygun bir işlev dağılımı yapmaya özen göstermek, planlama anlamında bir mimarın yapması gereken en ekolojik müdahalelerden biri. Güneş kırıcıları en verimli olacak noktalarda, doğru konumlandırmak yapının kontrollü ısınma ve soğumasına katkıda bulunuyor. Enerji tüketiminin en yoğun olduğu yapı tipolojilerinden biri olan ofislerde akıllı bina uygulamalarının ve otomasyon sistemlerinin kullanımı da oldukça önemli.
Eski Alışkanlıklar Y kuşağıyla Değişiyor. Günümüzde teknoloji ve medya araçlarının ofis mekânlarının dönüşümünde büyük etkisi var. Mekânların eskiye oranla daha interaktif olmasını ve ofis çalışanlarının konforunun daha çok önemsenmesini de bu sürecin bir getirisi. Yakın geçmişte ofis yapıları denince akla plazalar, gökdelenler geliyordu. Ortalama 2 m2’lik çalışma alanı sunan açık ofis sistemleri, yüksek katlı yapılar, temiz havadan faydalanamamak gibi olumsuzlukları beraberinde getiriyordu. Açık ofislerde ise akustik problemler ve arka arkaya dizili oturma biçimleri göze çarpıyordu. Kurumsallık adına daha steril ve parlak malzemelerden oluşan, etkileşimden uzak mekânlar ve ‘yönetici odası’, ‘genel müdür odası’ gibi ayrımlar göze çarpıyordu. Yeni Nesil Ofis Tasarımlarında Çalışan Psikolojisi ve Sağlığı da Ön Planda. Çalışan psikolojisi için verimli çalışma süreciyle birlikle odaklanma, sosyalleşme, öğrenme ve işbirliği kurma önemli parametreler. İş yerindeki performansı optimize etmek; mekânlarda iş için gereken odaklanmayı sağlamanın yanı sıra kolektif kimlik ve verimli iş etkileşimlerinin gerçekleştiği sosyalleşme mekânlarını sunması ile mümkün olabiliyor. Soğuk kurumsal yapıların aksine tüm çalışanların bir ekip ruhu içinde var olması önemseniyor. Bu ruhun mekâna; kontrollü açık ofisler, iletişim platformları ve ortak alanlar ile yansıması çok önemli. Bu durum, ofisin işleyişi her ne olursa olsun daha yaratıcı ve aktif rol alan ofis kullanıcılarını arttırıyor ve ofis yaşantısını dinamikleştiriyor. Ofis kültürünün geçmişten günümüze değişen bütün ihtiyaçları ile farklı bir noktaya geldiğini görüyoruz. Bu noktada dinamik ve yaratıcı Y kuşağının rolü büyük. Daha katılımcı, ne
ÇALIŞAN PSIKOLOJISI IÇIN VERIMLI ÇALIŞMA SÜRECIYLE BIRLIKLE ODAKLANMA, SOSYALLEŞME, ÖĞRENME VE IŞBIRLIĞI KURMA ÖNEMLI PARAMETRELER.
istediğini bilen, “ofis hiyerarşisi”nin yerine kolektif ve ifade özgürlüğünü ön planda tutan Y kuşağı, ofislerde kendi yerlerini kendileri oluşturmaya meyilli. Bu potansiyellerin ortaya çıkabilmesi için ofis mekânlarının sunduğu imkânlar da bu bağlamda değişiyor. Geleceğin Ofislerindeki Mutlu Çalışanlar. Özellikle gün geçtikçe artan home-ofis çalışanları için network ağlarının güçlü olduğu sistemlerin kurulması, ortak paydada buluşulan ortamların entegrasyonu ile daha dinamik yapılara hizmet eden yapıların oluşturulması gelecekte ofis tasarımını etkileyecek unsurlardan bazıları. Bütün bu parametreler mobil çalışabilme imkânını yarattığını ve iş organizasyonlarının da daha hızlı ve verimli ilerlemesine katkıda bulunduğunu ifade ediyor. Ofis yaşantılarında co-working alanlarının önem kazanmasıyla birlikte; ortak çalışma alanları, tekil çalışan kişilere yönelik disiplinler arası çalışma ortamları, kiralanabilir toplantı odaları ve dinlenme/sosyalleşme alanları gibi oluşumlar ortaya çıkıyor. Ofis tasarımlarında eski soğuk kurumsal yapıdan uzaklaşmaya ve çalışanların sosyalleşebileceği, kısa süreli de olsa rahatlayıp dinlenebileceği, eğlenebileceği alanları projelerine entegre ediyor. Böylece çalışanların kendilerini daha mutlu ve özgür hissetmelerini sağlayarak yaratıcılığı arttırmaya yönelik öğeleri projelerimize yerleştirmeye özen gösteriyoruz.q E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
31
MERCEK
geleceğin OFİSLERİ
DEĞİŞEN ÇALIŞMA KÜLTÜRÜ OFİS MİMARİSİNİ ŞEKİLLENDİRİYOR TASARIM FELSEFESİNDE İNSANI MERKEZE KOYARAK BEKLENTİLERİ KARŞILAMAYI MİSYON EDİNEN BÜROTIME, OFİSLERDEKİ MEKÂNSAL KURGULARIN ÇALIŞAN VERİMLİLİĞİ ÜZERİNDEKİ ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKİYOR.
Bürotime - Hexa
2
000’li yıllardan itibaren Y kuşağının iş hayatında etkin rol oynamaya başlaması ve ardından gelecek olan Z kuşağı ile birlikte çalışma kültürü de değişime uğruyor. Günlük yaşamının büyük bir kısmını kapalı mekânlarda geçirmek istemeyen, dijital çağın içine doğmuş yeni nesilden verim alabilmek için daha esnek ve çalışan odaklı stratejilerin kurgulanması gerekiyor. Firmalar da iş yerlerinde motivasyonu artırarak, iş kalitesini yükseltecek yaratıcı ve dinlendirici mekânlar oluşturmanın yollarını arıyor. Tasarım felsefesinde insanı merkeze koyarak beklentileri karşılamayı misyon edinen Bürotime, ofislerdeki mekânsal kurguların çalışan verimliliği üzerindeki önemine dikkat çekiyor.
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Bürotime - Pick
32
Ofislerde Yenilikçi İç Mekân Tasarımları Ev Konforunda Sosyal Çalışma Alanları İş yaşamında yaygın olan hiyerarşik düzenin yarattığı dikey iletişim modeli, yerini yatay iletişimin hâkim olduğu daha yalın ve esnek şirket organizasyonuna bırakıyor. Çalışanlar, yeni nesil organizasyonlarda; yaptıkları işte anlam bulacağı, çalışma tatmini duyacağı, yaratıcılık ve paylaşımın en üst düzeye çıkacağı, insanların bireysel renklerini ortaya koyabilecekleri bir alanı paylaşıyor. Çalışma kültürünün masa başından sosyal mekânlara, insan odaklı tasarım anlayışına evrildiği görülüyor. Ofislerin artık sadece iş yeri olarak görüldüğü zamanların geride kalarak, öncelikle bilginin, deneyimin, teknolojinin
paylaşıldığı sosyal alanlar olarak değerlendirilmesi, 21. yüzyılın gerekliliğini gösteriyor. Bu gelişme dekorasyon tercihlerine de yansıyarak, çalışanların kendilerini evinde gibi hissedebileceği, daha konforlu ürünlerle planlanmış, doğal temaların kullanıldığı, alışılmışın dışında çalışma alanları olarak kendini gösteriyor. Sıcak ve samimi ofis kurgularının çalışan sadakatini de olumlu etkilediği bilinirken, iş yerlerinde kullanılan ürünlerin ise giderek ev mobilyalarına benzerliği dikkat çekiyor. Ofislerin iç mimari kurgularında, ev hissi yaratan ahşap detaylar, retro tasarımlar, kapitone dikiş detayları yer almaya başlıyor. Eskiden ofislerde ağırlıklı olarak deri kumaşlı, siyah ve kahverengi renklerin kullanıldığı ürünler hâkimken, günümüzde yumuşak dokusuyla keçe kumaşın yer
Bürotime - Grid
bulduğu, soft ve canlı renklerin tercih edildiği görülüyor. Bürotime zengin ürün ailesi ile yeni nesil ofislerin şekillenmesine öncülük ediyor. “Well-Being” Yaklaşımıyla Kurgulanan Çalışma Alanları Amerikan İç Mimarlar Derneği (American Society of Interior Designers - ASID) tarafından bağımsız olarak yürütülen incelemeler, ofis ortamının, performansı ve iş tatminini etkileyen en önemli üç faktörden biri olduğunu ortaya koyuyor. Yapılan analizlere göre 2025 yılına gelindiğinde, küresel iş gücünün en az yarısını Y ve yüzde 25’ini Z kuşağının oluşturacağı öngörülüyor. McKinsey’in 2012 yılında tüketici ve pazar üzerine yaptığı bir araştırmaya göre, Y kuşağı kariyerinde sağlığını ön planda tutuyor. Bundan yola çıkan firmalar da, çalışanları için daha iyi koşullara sahip ofis ortamları sağlıyor. Well-being (bütünsel sağlık) yaklaşımı ile insanı odağına alan mimari konseptler daha da önem kazanıyor. Well-being kriterleri ile kurgulanan iş yerlerinde; su ve hava kalitesi yüksek, doğru aydınlatma uygulanmış, vücut ritmine uygun olarak hareket etme imkânı sağlayan çalışma ortamlarının oluşturulması gerekiyor.
TÜRKIYE’DE SEKTÖRÜNDE BÜROTIME’IN ÖNCÜLÜK ETTIĞI GREENGUARD GOLD SERTIFIKASI IÇ MEKÂN HAVA KALITESININ GÜVENILIRLIĞI IÇIN ULUSLARARASI ÇAPTA IYI BIR ÖLÇÜT OLARAK KABUL EDILIYOR. derinlemesine analiz ediliyor. Bu odakta Türkiye’de sektöründe Bürotime’ın öncülük ettiği GREENGUARD Gold Sertifikası iç mekân hava kalitesinin güvenilirliği için uluslararası çapta iyi bir ölçüt olarak kabul ediliyor. Biyofilik Tasarım Çalışan Verimliliğini Artırıyor. Mikro tasarımlardan makro dizaynlara kadar ofislerdeki dekorasyon kaygıları, bütünselliğe ve sürdürülebilirliğe yöneliyor. Yeşil tasarımlar, çalışma mekânlarında önemli bir yer tutarken, işlevsel mimari çözümler bireysel verimliliği artıracak yeni alanlar yaratmanın önünü açıyor. Doğaya duyulan özlem, en küçük malzeme detaylarından biyofilik
tasarımlara kadar kendini anımsatarak ofislere yeni bir soluk getiriyor. Çevrenin tamamen kentleşmesi sonucu doğal ışık, yeşil alanlar ve organik malzemelerle bağı azalan şirket çalışanlarının, fiziksel ve ruhsal sağlıkları olumsuz etkileniyor. Bunları en aza indirmek için ortaya çıkan yeni yaklaşımlardan olan biyofilik tasarım kavramı, doğayı kent yaşamına yakınlaştırarak hibrit mekânların oluşturulmasını sağlıyor. Dolayısıyla toplumsal motivasyona da pozitif etki ediyor. Bürotime insan ve çevre odaklı geliştirdiği tasarımlarıyla doğanın izlerini ofislere taşımaya devam ediyor. Böylece çalışma ortamları adeta sanatsal bir niteliğe kavuşuyor.q
Bürotime - Set
Mimaride önemi artan bu anlayışla birlikte, dünya genelinde yaşanan değişime uyum sağlayabilmek için Uluslararası WELL Yapı Enstitüsü (IWBITM) tarafından yönetilen ve Green Business Certification Inc. aracılığıyla onaylanan WELL Yapı Standardı (Well Building Standard), insan sağlığı açısından binaların tasarım, inşaat ve operasyonlarına odaklanan ilk standart olarak karşımıza çıkıyor. Yapılarda ana hatlarıyla hava, su, ışık, besin, konfor, form ve zihin ile ilgili unsurların incelenmesiyle biçimlenirken, sertifika kapsamında değerlendirilen bu 7 standart E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
33 33 33
İllüstrasyon: Ezgi Beyazıt *Mimar röportajları ofis ismine göre alfabetik sıralanmıştır.
Sponsorluğunda hazırlanmıştır.
YALIN VE SÜRDÜRÜLEBİLİR TASARIMLAR YAPIYORUZ
36
ELİPS MİMARLIK
Tasarım süreçlerimiz öncelikli olarak mekânı, müşteriyi tanımak ve anlamakla başlıyor. Mekân kullanıcılarının ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamak amacı ile en iyi hayatı kurgulamaya çalışıyoruz. Tasarımlarımızı mümkün oldukça yalın ve sürdürülebilir yönde yapıyoruz.
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
FEZA ÖKTEN KOCA
BJK No 1903
Öncelikle Feza Ökten Koca olarak ve Elips Mimarlığın kurucusu olarak sizi tanımak, mimari olarak vizyonunuzu ve değerlerinizi öğrenmek isteriz. Darüşşafaka Lisesi mezunuyum, 1994 yılında İTÜ Mimarlık Fakültesinden Yüksek Mimar unvanı ile mezun oldum. Öğrencilik dönemlerinde hocalarımın ofisinde başlamış olduğum iş hayatıma bir dönem Londra’da Percy Thomas Partnership ofisinde devam ettikten sonra 1999 yılında Elips Tasarım Mimarlık ofisimi açtım. Mimari, iç mimari tasarım ve anahtar teslim uygulama hizmetleri ile birlikte, FEZA markası altında ürün tasarımları yapmaya başladım. Ağırlıklı olarak ofis, konut, mağaza ve restoran başlıkları altında ekibimle birlikte binlerce metrekare mekân tasarlayıp hayata geçirdik. 20122017 yılları arasında Darüşşafaka Cemiyeti YK üyesi olarak görev yaptım. 2017 yılından beri Medipol Üniversitesi’nde proje stüdyosu yürütücülüğünü de devam ettirmekteyim. Güncel projelerinizden bahsedebilir misiniz? Tasarım süreçleriniz nasıl gelişiyor ve temel prensipleriniz nelerdir? Bugünlerde ofisimizde İstanbul’da 300 m2 dubleks bir konut, 450 m2 iki katlı klinik ve 350 m2 iki katlı bir restoran projesi üzerinde çalışmaktayız. Tasarım süreçlerimiz öncelikli olarak mekânı, müşteriyi tanımak ve anlamakla başlıyor. Mekân kullanıcılarının ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamak amacı ile en iyi hayatı kurgulamaya çalışıyoruz. Tasarımlarımızı mümkün oldukça yalın ve sürdürülebilir yönde yapıyoruz. Mekândan maksimum fayda sağlamak ve müşterinin bütçesi dahilinde ona en farklıyı sunmak temel prensibimiz.
Elips Tasarım Mimarlık olarak bu yıl International Architecture Awards’tan dört ödül birden aldınız. Ödül alan ürün ve projelerinizden kısaca bahsedebilir misiniz? International Architecture Awards yarışmasına konut, ticari ve ürün tasarımı kategorilerinde 4 tasarımımızla katıldık ve hepsi ile de ödül aldık. Konut kategorisinde tasarım ve uygulamasını yapmış olduğumuz Çatı Katı Loft projesi ile katıldık, mekân kullanımı ve tasarımı ile oldukça dikkat çekici bir proje olduğu için ödül çok sürpriz olmadı. Ticari kategorisinde ise Wilo Pompa Merkez Ofisi’nde yine tasarım ve uygulamasını yaptığımız dinlenme ve eğlence alanı projesi ile birincilik ödülünü alırken, BJK Nevzat Demir tesisleri içinde futbolcular için özel olarak tasarlayıp uygulamasını yapmış olduğumuz kapalı havuz ve SPA katı ile de ikincilik ödülünü aldık. Ürün tasarımı kategorisinde ise FEZA markası altında tasarladığımız ürünlerden biri olan LINE aydınlatma ile ödüle layık görüldük. Siz aslında yüksek mimarsınız ama işlerinizi incelediğimizde ağırlıklı olarak ürün ve iç mekân tasarımlarına yönlendiğinizi görüyoruz. Bunun özel bir sebebi var mı? Elips Tasarım Mimarlık olarak yaptığımız çalışmaların %30’u mimari tasarım iken %70’i iç mimari ve ürün tasarım çalışmalarını içermektedir. Sanırım bugün geldiğim noktada bunun en önemli sebebi detaycı bir kişiliğe sahip olmam. Sonuca çabuk ulaşmak ve müşteriye ürünü çabuk sunmak beni daha çok mutlu ediyor. İç mimari ve ürün tasarımında E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
37
38 38 BJK No 1903
ÜLKEMIZDE YAPI MALZEMESI SEKTÖRÜNÜN DÜNYADA HATIRI SAYILIR BIR NOKTADA OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM.
kurduğum hayalleri kendi kontrolümde hızlı bir şekilde üretmek ve bir sonraki projeye başlamak beni dinamik tutuyor. Belki bunda kadın olmamın da etkisi olabilir. Ülkemizdeki yapı malzemesi sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Üretici firmaların AR-GE çalışmaları ve teknoloji yatırımları hakkında neler düşünüyorsunuz?
BJK No 1903 Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Ülkemizde yapı malzemesi sektörünün dünyada hatırı sayılır bir noktada olduğunu düşünüyorum. Biz mimarlar hayallerimizin çoğunu gerçekleştirebilecek malzemelere yurt içinden ulaşabiliyoruz. Tabii ki hâlâ ithal malzeme kullanımlarımız mecburen bazı detaylarda devam ediyor. Yurt dışı fuarlarının malzeme gelişimi konusunda çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ben farklı malzemelerle detay üretmeyi seviyorum ama istediğim her detayı ürettirmekte zorlandığım çok oluyor, hem malzeme tedariği, hem fiyat, hem de kalifiye işçilik problemleri nedeniyle hayal ettiğim detaylardan vazgeçmek durumunda kaldığım durumlar oluyor.
Sizin için malzeme nedir, malzeme seçim süreçleriniz nasıl işlemektedir? Sizin kullanmayı en çok sevdiğiniz yapı malzemeleri hangileri? Malzeme sektörü son yıllarda yeşil sertifika sistemlerine yatırım yapıyor. Bu sertifikalar uygulama aşamasında ve uygulama sonrasında beklenen karşılığı buluyor mu? Malzeme, mimarin hayal ettiği çizgileri ete kemiğe büründürme aracıdır. Malzemenin işlenebilirliği, dayanıklılığı, mekândaki fonksiyonu yerine getirme özelliği, güvenilirliği, sürdürülebilirliği ve tabii ki maliyeti seçim süreçlerimizi etkiliyor. Ben en çok doğal malzemeler kullanmayı seviyorum, doğal taş ve ahşap olmazsa olmazım, istediğim yalınlığı sağlamak amacı ile cam, akrilik ve paslanmaz çelik kullanmayı da seviyorum. Yeşil sertifika sistemlerine yapılan yatırımlar çok olumlu ama bunların seviyeleri var. Henüz tamamen yeşil bina diyebileceğimiz bir bina inşa edilmedi. Ancak, karbon ayak izimizi mümkün olduğunca düşürmeye çalışma amacı ile yapılan düzenlemelerin eski malzemelere göre çok daha doğa dostu malzemeler üretilmesine neden olduğu tabii ki aşikâr. Son 10 yılda ülkemizde ve dünyada gelişme gösteren çevre duyarlı ekolojik ve sürdürülebilir yapılar
KUSURSUZ ÜRETIM DETAYLARI VE NITELIKLI MALZEMELER KADAR, DOĞA ILE BÜTÜNLEŞEN, MÜMKÜN OLDUĞUNCA NATUREL FORMLAR VE ZENGIN BIR SADELIK TERCIHLERIMIZDE EN ÖNEMLI ETKENLER.
B Evi
YEŞIL SERTIFIKA SISTEMLERINE YAPILAN YATIRIMLAR ÇOK OLUMLU AMA BUNLARIN SEVIYELERI VAR. HENÜZ TAMAMEN YEŞIL BINA DIYEBILECEĞIMIZ BIR BINA INŞA EDILMEDI.
hakkında ne düşünüyorsunuz? Buna istinaden yeşil bina sertifika sistemlerini nasıl yorumlarsınız? Yapılan çevre duyarlı ekolojik ve sürdürülebilir yapılar, kendi içinde döngüsü olan, tekil birimler olarak karşımıza çıkıyor. Bu sistemlerin kurulu olduğu binalar çevrelerinden çok farklı olarak yaşıyor. Hâlbuki hayatımızın bir parçası olması gereken bu sistemleri alt yapı sistemlerinde göremiyoruz. Proje özelinde yapılan çalışmalarla kısıtlı kalıyor. Yeşil bina sertifika sistemleri yapı bazında düşünüldüğünde doğru etkiyi yaratıyor. Fakat çevre ile birlikte çalışan sistemler kullanılmadıkça sürdürülebilir ve ekolojik malzemeler geleceği kurtaramayabilir. Hızla gelişen teknoloji dünyamızı hızla değiştiriyor ve dönüştürüyor. Bu değişim mimarların üretiminde ve iş yaşamında neleri değiştirecek? Ben mesleğe ilk atıldığım yıllarda projeleri elle çizerdik ve ancak faksla A4 yollayabilirdik. Şimdi ise bilgisayar çizim programları ve internet işimizi çok daha farklı yapmamızı sağlıyor. İnşaat teknolojisi de çok gelişti. Bu günlerde ise 3d printerlar artık her türlü üretimde yerini almaya başladı.
Çatı Katı Tasarımı
Prototipler değil artık gerçek malzemeler ve detaylar da 3d printerlarla çok daha hızlı üretiliyor. Robotlar da üretimde E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
39
yerlerini almaya başladılar. 3 boyutlu görselleştirme programları sayesinde neredeyse projenin birebir bitmiş hali müşteriye sunulabiliyor. İnternet sayesinde de bilgi alışverişi çok hızlı ve dünyanın her yerinden bu hizmetleri alabiliyorsunuz. Laptopunuz ve internetinizle olduğunuz her yer ofisiniz olabiliyor. Müşteriler de birçok portal sayesinde örneklere ulaşabiliyor ve isteklerini örneklerle belirtebiliyor. Artık bilgiye ulaşımda sınır yok. Tabi bunun artıları olduğu gibi eksileri de olacaktır. Birbirinin kopyası mekânlar, özgünlükten uzak kişiselleştirilmemiş mekânlar, mimarla göz kontağı kurmamış bir müşteri ve karşılıklı içilmemiş kahveler, kurulmamış empatilerle geliştirilen projeler nasıl mutlu yaşamlar yaratacaktır bilinmez.
BJK Nevzat Demir Tesisleri
40
BEN MIMARLIĞIN TÜM INSANLIĞA VE DÜNYAYA HIZMET ETMESI GEREKTIĞINI DÜŞÜNÜYORUM. EVET, BIZLER GENELDE BIREYSEL PROJELER YAPIYORUZ; MÜŞTERILERIMIZ VAR. AMA BIZLER TOPLUMDAN DA SORUMLUYUZ.
Mekân, zaman ve gerekli malzemeleriniz ile sınırsız ve özgürce üretmek için sabırsızlandığınız bir hayaliniz, bir öykünüz var mı? Kendim için bir ev tasarlamak istiyorum, aslında bu eşimle ikimizin hayali. Eşim de mimar, profesyonel olarak yöneticilik yapmasına rağmen tasarımlarımı en çok tartıştığım kişi. Acele etmeden deneysel bir alan yaratmak istiyoruz. Malzemeleri alışagelmiş biçimde değil farklı detaylar üreterek kullanmak istiyoruz. Her bir detayı ve ürünü kendim tasarlamak istiyorum. Kendimizi rahat ettirecek ama geleni de şaşırtacak bir mekân hayal ediyoruz. Son olarak eklemek istediğiniz veya değinmek istediğiniz bir konu var mı?
Wilo Pompa Merkez Ofis Eğlence ve Dinlenme Alanı Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Ben mimarlığın tüm insanlığa ve dünyaya hizmet etmesi gerektiğini düşünüyorum. Evet, bizler genelde bireysel projeler yapıyoruz; müşterilerimiz var. Ama bizler toplumdan da sorumluyuz. Yol gösterici olmalıyız. Bina tasarlarken birçok parametreyi aynı anda düşünmeliyiz, içini, dışını, çevresini, doğayı, tüketimi, hayvanları vs. Çevremizi de bu konuda duyarlı olmaya zorlamalıyız. Bir nevi toplum önderi olmalıyız. EkoYapı Dergisi gibi yayınların bu konuda duyarlılığı arttırmaya çalışması çok olumlu, teşekkür ederim.q
NOLTE, 2020 YILI YENİLİKLERİYLE ALMANYA FUARI’NDAYDI… Dünyaca ünlü Alman markası Nolte Küchen, 2020 yılına her tasarımın sahip olduğu özelliği vurgulayarak kişiye özel tasarımın ve bireyselleştirmenin önemini gözler önüne serdi.
41
Mutfak, ergonomi, kalite kavramlarının dünyadaki karşılığı Nolte Küchen, yeniliklerle donattığı, doğadan ilham aldığı en son koleksiyonlarını, modellerini ve renklerini 14-21 Eylül 2019 tarihleri arasında Almanya Löhne’de bulunan Merkez Showroom’unda gözler önüne serdi.
Nolte’nin son koleksiyonu mutfaklarda fark yarattı… Dünyaca ünlü Alman markası Nolte Küchen, 2020 yılına her tasarımın sahip olduğu özelliği vurgulayarak kişiye özel tasarımın ve bireyselleştirmenin önemini gözler önüne serdi.
“Kalite her şeyden önce gelir” sloganı ile tasarımlarında fark yaratan, inovatif kimliği ile dünya mutfaklarında yeniliklerin öncüsü olan Nolte Küchen; mutfak ürünlerinde geliştirdiği son modellerinin yanı sıra banyo da olmak üzere evinizin her köşesini güzelleştirecek olan ürünleriyle ile yine göz kamaştırdı.
Bu yıl gerçek beton kapaklarına eklediği yeni modeller ve renkler, paslanmaz çelik dokulu kapak modeli, mat lake renklerine eklenen birbirinden çekici yenilikler, yeni konsept mutfak modelleriyle ve aksesuarlarıyla yine göz doldurdu.
Mutfakları evin sadece yemek yapılan bölümü olarak değil bir yaşam alanı olarak yorumlayan Nolte Küchen, mutfakları evin kalbi olarak görüyor, teknoloji ve estetiği de başarıyla bir araya getiriyor.
Tüm bunların yanında mutfak mobilyasında sunduğu kalite ve ergonomiyi artık banyolarda ve çamaşır odalarında da tüketiciye sunuyor. Önceki yıllarda olduğu gibi 2020 yılında da nihai tüketicileri seçim yapmakta epey zorlayacak.
Türkiye’nin önde gelen ödüllü mimar ve iç mimar katılımıyla gerçekleşti… Her yıl olduğu gibi bu yıl da 2020 yeniliklerinin tanıtıldığı fuara Nolte Türkiye’nin ev sahipliğinde yaklaşık 90 kişilik mimar ve iç mimarın da katılımıyla gerçekleşti. Almanya merkez showroomda yine sürpriz tatlar, mutfakta en son trendler ve sürpriz eğlenceler sayesinde konuklar keyifli zaman geçirdi. Fuarda sunulan tüm yeniliklerimiz 2020 yılı itibariyle yetkili mağazalarımızda sizleri bekliyor olacak. Büyüyen Nolte Türkiye Ailesi… Nolte Türkiye Genel Müdürü Sebahattin Gürel “Günden güne emin adımlarla ve piyasada fark yaratarak büyüyen Nolte Küchen olarak 2020 yılında da yapacağımız çalışmalarla, yeniliklerle ve ülkemize olan güvenle sektörün öncüsü olmaya devam edeceğiz”dedi.q E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
Nolte Adana Nolte Bursa Nolte Denizli Nolte Gaziantep
(0322) 235 75 77 (0224) 502 10 38 (0258) 211 29 09
(0342) 232 23 20
Nolte İstanbul Acıbadem Nolte İstanbul Ataşehir Nolte İstanbul Cadde Nolte İzmir Nolte Mersin
(0216) 428 62 01 (0216) 324 66 24 (0216) 337 57 17 (0232) 463 94 37 (0324) 238 35 45
“Türkiye’nin En Büyük İthal Mutfak Markası”
“Almanya’da gerçekleşen ankette 2019 Yılında 3. kez En Popüler Mutfak Markası NOLTE Seçilmiştir.”
www.nolte.com.tr Yenilenen Nolte Türkiye Merkez Mağazamız Nisbetiye Cd. No:27 Etiler’de yeni adresinde... nolte_turkiye
Sponsorluğunda hazırlanmıştır.
DEĞİŞİM MİMARLIK MESLEĞİNİN DOĞASINDA VAR
MOTTO MİMARLIK
Tasarım sürecine elimizden geldiğince akademik yaklaşmaya gayret ettiğimiz ve pek çok farklı bağlam ve ölçekte çalıştığımız için değişken dinamiklere zaten oldukça aşinayız. Bu yüzden değişime ayak uydurmak ilk günden beri doğamızda var diyebiliriz.
44
ONUR ÖZKOÇ - DUYGU TÜNTAŞ - HEVES BEŞELİ Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Kalecik Kültür Merkezi
Öncelikle sizi ve Motto Mimarlığı daha yakından tanımak isteriz. Mimar, mühendis, akademisyen ve tasarımcılardan oluşan, Ankara merkezli bir mimarlık ve tasarım stüdyosuyuz. Yüksek lisans öğrenciliğimiz döneminde yarışma projelerine katılmaya başladık. Birkaç yarışmadan derece alamadıktan sonra, çok fazla da düşünmeden, yönetip yönetemeyeceğimizi sorgulamadan ofis kurmaya karar verdik. Çünkü o heyecan bizde vardı. Ofisi kurduktan hemen sonra ilk projemizi aldık. Akabinde ilk ayımızda bir hastane projesi yapma şansını elde ettik ki yeni kurulmuş bir ofis için hem alınması hem de tasarlanması zor bir proje türüdür. Keyifli bir iş oldu ve sonrasında işler hep birbirini takip ederek günümüze kadar ilerledi. Arkasından başka projeler geldi ve bugünlere ulaştık. Tasarım süreçleriniz nasıl gelişiyor, tasarımdaki temel prensipleriniz ve kırmızı çizgileriniz nelerdir? Güncel projeleriniz hakkında bilgi verir misiniz? Proje ihtiyaçlarına göre her tasarım süreci kendi dinamiklerini oluşturuyor. Tipik bir tasarım süreci, proje konusu ilgi ve tecrübe alanına giren bir yöneticinin belirlenmesi ve onunla birlikte çalışan bir takımın oluşturulmasıyla başlıyor. Stüdyo içerisinde iletişime çok değer veriyoruz, mümkün olduğunca ilgilenen herkesin görüşlerini alarak, çalışmalarımızı bir öz değerlendirme sürecinden geçirerek
45
ilerliyoruz. Bugünlerde elçilik yapıları, yüksek öğretim binaları, bir devlet kurumunun Türkiye genelindeki idari yapıları ve sahil bölgelerinde ekolojik konutlar üzerinde çalışmalarımız devam ediyor. Ülkemizdeki yapı malzemesi sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Üretici firmaların AR-GE çalışmaları ve teknoloji yatırımları hakkında neler düşünüyorsunuz? Ülkemizde yapı malzemesi sektörü oldukça güçlü. Son yıllarda Ar-gE ve tasarım faaliyetlerine de daha fazla önem verilmeye başlandığını memnuniyetle takip ediyoruz. Son birkaç yılda üretici firmalarımızın uluslararası bağlamı daha yakından izlediklerini, hatta bazı açılardan yönlendirici roller üstlenmeye başladıklarını gözlemliyoruz. Öte yandan, doğru malzeme kadar, hatta belki de daha önemli olan bir diğer konu doğru uygulama. Üretici kanadında değindiğimiz olumlu gelişmelerin üreticiuygulamacı iletişimine de yansımasının, malzemelerin kolay ve hatasız uygulanabilir olmasına dair Ar-Ge çalışmaları yapılmasının da çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Ödüllü projeniz Kalecik Kültür Merkezi hakkında bilgi alabilir miyiz? Proje sürecimiz şöyle gelişti; yerel yönetim bize Selçuklu-Osmanlı tarzında bir kültür merkezi tasarlamamız talebiyle geldi. Sanat tarihi ya da mimarlık tarihi konusu uzmanlığımız olmadığı için ve bildiğimiz, uyguladığımız bir E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
Kalecik Kültür Merkezi
DEĞIŞIMIN MIMARLIK MESLEĞININ DOĞASINDA OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ. İHTIYAÇLAR VE ARAÇLAR DEĞIŞTIKÇE ÜRETME BIÇIMLERI VE MESLEKI ROLLER DE KAÇINILMAZ OLARAK YENIDEN TANIMLANIYOR.
46
tarz da olmadığı için projeyi yeni bir yorum katarak hazırlayabileceğimizi söyledik. Bir revak görselinden yola çıktık ve dijital bir proje önerisi geliştirdik. Uzun bir süreç yaşadık, defalarca gitdik geldik ama sonunda onların beklentilerinden farklı bir tasarım olmasına rağmen kabul ettirdik. Yapının projelendirme ve üretim aşamaları da oldukça zorlu geçti sonuçta sistemi kurduk ve projeyi uygulanabilir hale getirdik. Proje, şehir merkezinin güney sınırında bulunan yeni rekreasyon alanı içindeki sosyal fonksiyonların devamı olarak tasarlandı. Yerel bir cazibe bölgesinde bulunan proje, Kalecik vatandaşları tarafından günlük kullanım için iki kongre salonunun (1 konferans ve 1 çok amaçlı salon) yanı sıra bir gençlik merkezi ve çok sayıda sergi salonuna ev sahipliği yapıyor. Sahanın Kuzey Doğu kesiminde başlayan yaya hareketi, sürekli sirkülasyon döngüsü ile bina içinde de devam ediyor. Tasarımda, yerel ocaklardan elde edilen taş gibi yerel kaynakların ve malzemelerin kullanımına, binanın sürdürülebilirliği, enerjinin korunumu ve geri dönüşüm konusuna azami özen gösterdik. Hızla gelişen teknoloji dünyamızı hızla değiştiriyor ve dönüştürüyor. Bu değişim mimarların üretiminde ve iş yapış şekillerinde neleri değiştirecek? Değişimin mimarlık mesleğinin doğasında olduğunu düşünüyoruz. İhtiyaçlar ve araçlar değiştikçe üretme biçimleri ve mesleki roller de kaçınılmaz olarak yeniden tanımlanıyor. Antik zamanlardaki usta-mimar (master builder) kavramından ortografik sete geçişte olduğu gibi, profesyonel uzmanlaşma ile ayrışan
Kalecik Kültür Merkezi Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
OKU Rektörlük Binası
mesleki rollerden günümüzde tecrübe ettiğimiz bilgi modellemesine, mimarlık mesleği kendi rolünü her dönemde yeniden tanımlıyor. 47
Son 15 yılda mesleki pratikte değişimi özellikle BIM ve özel toplu üretimin (mass customization) yaygınlaşmasıyla daha şiddetli hisseder ve konuşur olduk. Bilgisayarların ofislere her zamankinden daha da güçlü bir şekilde girmesiyle iş yapma biçimlerinin nasıl dramatik bir şekilde değiştiğini hepimiz biliyoruz. Yazılımların daha becerikli hale gelmesiyle birlikte şüphesiz daha çok detaylı düşünür ve daha hızlı üretir olduk. Bununla birlikte, uzmanlık gerektiren konuların sayısı arttıkça mimarın tek başına yapı üretim pratiğinin tamamına hakim olması da zorlaştı. Giderek özelleşen ve karmaşıklaşan yapı tasarım süreçlerinde uzmanlıkların sayıca artacağını ve özelleşeceğini düşünürsek, mimarlığın mesleki rolünün profesyonelleri ortak bir vizyon üzerinde koordine edecek bir küratörlük ekseninde konumlanabileceğini düşünüyoruz. Türkiye’nin dinamikleri çok değişken ve farklı, ofis olarak değişen dinamiklere nasıl ayak uyduruyorsunuz? Tasarım odaklı mimari stüdyoların kendilerini değişken bağlamlara çok hızlı adapte edebildiklerine inanıyoruz. Kendi stüdyomuza baktığımızda, tasarım sürecine elimizden geldiğince akademik yaklaşmaya gayret ettiğimiz ve pek çok farklı bağlam ve ölçekte çalıştığımız için değişken dinamiklere zaten oldukça aşinayız. Bu yüzden değişime ayak uydurmak ilk günden beri doğamızda var diyebiliriz.
YAZILIMLARIN DAHA BECERIKLI HALE GELMESIYLE BIRLIKTE ŞÜPHESIZ DAHA ÇOK DETAYLI DÜŞÜNÜR VE DAHA HIZLI ÜRETIR OLDUK.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
Sizin için malzeme nedir, malzeme seçim süreçleriniz nasıl işlemektedir? Sizin kullanmayı en çok sevdiğiniz yapı malzemeleri hangileri? Malzeme seçimlerimizde öncelikle yapının inşa edileceği coğrafyada kolaylıkla bulabileceğimiz ve uygulayabileceğimiz, ekonomik ve ekolojik olarak sürdürülebilir, gömülü enerjisi düşük alternatifleri araştırıyoruz. Sadece bu malzemeleri kullanıyoruz diyemeyiz elbette, günümüzde yapıların karmaşıklığı zaten böyle bir ihtimale yer bırakmıyor.
ODTÜ ArchLabs
48
Sürdürülebilirlik, sıfır enerji, çevre etkin gibi kavramlar projelerinizde nasıl karşılık buluyor? Yeşil bina projelerinin ve bu anlamda gelişen sertifika sistemlerinin sürdürülebilir kentlere bir katkı sunacağına inanıyor musunuz? Açıkçası bu konuda her projede sorumlu davranmaya çalışıyor ve işverenimize olasılıkları sunuyoruz; ancak ilk yatırım maliyetleri ve genel adıyla “Yeşil Binalar” hakkındaki bazı diğer önyargılar genellikle çoğu projede konunun ikinci plana atılmasına neden oluyor. Sertifikasyon sistemleri, özellikle ticari işlerde belli bir katma değer yarattığı için işverenin dikkatini çekebilmekte, dolayısıyla bir nebze de olsa yeşil bina pratikleri uygulanabilir hale geldi. Yerel girdileri de göz önünde bulunduran sertifikasyon sistemlerinin devreye girmesi, mevcut “büyük” sertifikasyon sistemlerinin de farklı coğrafyalara dair girdileri sistemlerine entegre etmesiyle sürdürülebilir yapılar açısından daha gerçekçi bir noktaya varıldığına inanıyoruz. Öte yandan, ticari hedefi olmayan, kamu yararı gözeten yapılarda sınırlı bütçelerden dolayı sürdürülebilirlik hak ettiği ilgiyi göremiyor. Özellikle kentsel altyapıyı ve kamu yapılarını düşündüğümüzde, sürdürülebilirlik hedefiyle hareket edilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Önümüzdeki yıllarda bu konuya daha çok eğilme fırsatı bulunacağını umuyoruz. Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
SON YILLARDA IŞVERENLERIMIZLE YEŞIL SERTIFIKALI ÜRÜN KULLANIMINI DAHA SIK KONUŞUR HALE GELDIK.
Son yıllarda işverenlerimizle yeşil sertifikalı ürün kullanımını daha sık konuşur hale geldik. Benzer koşullarda seçim yapmamız gerektiğinde tercihimizi kesinlikle doğal çevreye karşı sorumluluk almış, sürdürülebilirlik pratiklerini benimsemiş alternatiflerden yana kullanıyoruz. Mekân, zaman ve gerekli malzemeleriniz ile sınırsız ve özgürce üretmek için sabırsızlandığınız bir hayaliniz, bir öykünüz, projeniz var mı? Pek çok diğer meslektaşımızla paylaştığımız bir hayal var aslında, ekolojik bir yerleşke tasarlayıp ona hayat verebilmek. Mimarlık biraz yıpratıcı bir meslek sanırım, çoğumuz “huzur” arayışındayız.q
ODTÜ ArchLabs
advertorial
ÜRÜN
TÜRKİYE’NİN ÇATILARI BTM OPTIGREEN MARKASIYLA YEŞİLLENİYOR Daha çevreci, görsel zenginliği yüksek ve yaşanılası mekânlar yaratmak BTM Optigreen ile gerçeğe dönüşüyor.
50
Y
eşil çatıların insan hayatına dokunması ve bitkilendirme ile görsel zenginlik katması, M.Ö 600’lü yıllarda kurulmuş olan Babil’in Asma Bahçeleri’nde ilk uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine yüzyıllar boyunca Kuzey İskandinavya’da soğuktan korunma amaçlı olarak çatılarda doğal kaplama örtüsü olarak çim bitki örtüsü kullanılmıştır. 20. yy başlarında özellikle Avrupa ve Amerika‘da yoğun olarak birçok binada yeşil çatı uygulanmış olsa da; sanayi ve endüstri yapılarında, özellikle teras alanlarda etkin kullanımı 1960’lı yıllarda Almanya’da başlamıştır. Bugün Avrupa, yeşil çatıların yanı sıra çatıların üstüne entegre edilmiş fotovoltaik paneller ile güneş enerjisinden elektrik üretimini şehir politikası olarak benimsenmiştir. Almanya – Fransa gibi ülkelerin ticari yapılarında belirli bir alanda yapımı zorunlu hale getirilmiştir.
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Ülkemizde ise 1988 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan Küçükçiftlik otoparkının çatısı bilinen ilk uygulamalar arasında yer alır. Yine aynı yıllarda Ankara‘da yapılan Karum İş Merkezi otopark çatıları halen yaşayan, geleneksel yöntem ile yapılmış bahçe çatı örneklerindendir. Günümüzde ise artık yeşil çatılar teknolojik açıdan son derece geliştirilmiş yapı malzemeleri yardımı ile detaylara göre çözüm üreten sistemler haline getirilmiştir. Genel olarak su geçirimsiz, kök itici bir yalıtım katmanı, nem tutucu örtü, drenaj sistemi, filtre, hafif bahçe çatı toprağı, sulama sistemi ve bitki tabakasından oluşmaktadır. Hem düz hem de eğimli çatılara uygulanabildiği gibi, düz teras çatılarda isteğe bağlı olarak sığ veya derin hafifletilmiş toprak kullanılarak sistem oluşturulabilir.
Ekstensif Yeşil Çatı; İnce ve hafifletilmiş toprak kullanılan ve az yoğun bitkili çatılardır. 7- 20 cm derinliğinde sığ bir toprak katmanı ile sedum tarzı az su ve bakım isteyen bitkilendirmeden oluşur. Sistemin ağırlığı m² başına 70 -170 kg’dır. İntensif Yeşil Çatı: Daha kalın ve hafifletilmiş toprak tabakası kullanılan, yoğun bitkili sistemlerdir. 20, 60 hatta 150 cm toprak kalınlığına varan uygulamalar yapılabilir. Bitkilendirme için daha fazla seçenek tercih edilebilir. Kökü daha derine inen küçük ağaç ve çalılara uygun bir sistemdir. Daha özel bir sulama ve profesyonel bakım gerektirir. Doğal olarak maliyeti daha yüksektir. Eğimli Yeşil Çatı: 15 derece eğimden itibaren 45 derece eğime kadar olan çatılarda, kök tutma özellikli su yalıtımı üstünde özel kaydırmaz örtüler ve toprak tutucu hücresel bölmeler kullanılarak max. 10-15 cm
toprak kalınlığında sedum tarzı bitkilendirme ile yapılan uygulamalardır. Eğimli çatının minimum bakım görmesi açısından sedum bitkilendirme çim örtü tipine göre öncelikli tercih edilmelidir. BTM bahçe çatılar için 1999 yılında pazara sunduğu Botanik serisi bitki köklerine dayanıklı (EN 13948 /FLL sertifikalı) polimer bitümlü su yalıtım örtüleri kullanımını 2011 yılında Alman Optigreen firmasının üst katman bahçe çatı sistemleri ile profesyonel anlamda tamamladı. Ekolojik, uzun ömürlü, enerji ve su tasarrufu sağlayan BTM Optigreen Yeşil Çatı Sistemleri yalıtımdan toprak katmanına kadar tüm detaylara çözüm sunabiliyor. BTM OPTIGREEN YEŞİL ÇATI SİSTEMLERİ BTM, Almanya’nın yeşil çatı çözümleri uzmanı Optigreen firması ile işbirliği içinde 2011 yılından bugüne Türkiye’nin çatılarını BTM Optigreen markasıyla yeşillendiriyor. Daha çevreci, görsel zenginliği yüksek ve yaşanılası mekânlar yaratmak BTM Optigreen ile gerçeğe dönüşüyor. BTM’nin ürettiği bitki köklerine dayanıklı su yalıtım örtüsü TS EN 13948 CE kalite
belgesine sahiptir. 2 yıl Almanya‘da WEIHENSTEPHAN-TRIESDORF Üniversitesi’nde zorlu kök bitkilerine karşı yapılan testten zarar görmeden çıkan Elastobit PE4 Botanik ürünü ile BTM, Türkiye’de TS EN belgesine sahip olan ilk firma olarak prestijli projelerin tercihi haline gelmiştir. Yalıtım katmanında Botanik PE4 kullanılan bahçe çatı detaylarında, ayrıca kök tutucu kullanmaya gerek kalmadığı için malzeme ve işçilikten tasarruf sağlanıyor. BTM Optigreen olarak; doğayı yaşadığı mekânlara katarak farkındalık yaratmak isteyen projelere, ister düz teras, isterse eğimli - kabuk çatı vb. alanlarda 2 tip çözüm sunulmaktadır.
BTM Optigreen Ekonomik Yeşil Çatı Çözümü Düz ve 5 dereceye kadar eğimli çatılarda Carlos Tiscarolup; kullanılacak tercih edilen katmanlar bitki cinsine, toprak kalınlığına, sulama sistemine ve çatıdaki ısı yalıtımına göre bileşenler değişkenlik gösterir. Sistemi oluşturan bileşenler: • Bitki • Özel toprak tabakası • Sistem filtresi (Type 105) • Drenaj elemanı (FKD 25-40–60) • Nem tutucu ve koruma örtüsü (RMS 300-500) • BTM Botanik su yalıtım örtüsü veya kök tutucu film BTM Optigreen Eğimli Yeşil Çatı Çözümü BTM Optigreen FKD 58 SD – TYPE P Sistem, eğimli otopark ve teras üzeri yeşil çatı alanlarında toprak tutucu sistem olarak tercih edilir. 15 – 35 derece eğimli otopark veya bina teras üstü yeşil çatı alanlarında, toprak tutucu hücresel bölme olarak kullanılır. Eğimli alanda kullanılacak nem tutucu örtü üzerine birbirine geçmeli sistemde yerleştirilir. Üzerine arada herhangi bir PP filtre kullanılmadan, direkt eğimli bahçe çatı için hafifletilmiş özel karışım toprak serilir ve hücresel dolgu alanları doldurulur. BTM Optigreen FKD 58 SD – Type P Sistem, yüksek yoğunluklu Expande Polistrenden imal edilmiş olup, son derece hafiftir. Toprağın kaymasını ve erozyona uğramasını önler, bitkilerin köklerinin daha sağlıklı tutunmasını sağlar. Birbirine geçme bir sistem olup, yalnızca en alt noktada parapete desteklenerek yerleştirildiği için yalıtıma zarar verecek herhangi bir ankraj veya bağlantı noktası yoktur. Yerleşimi pratik, uygulaması kolay ve hızlı olup; statiğe minimum yük getirmektedir.q E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
51
Sponsorluğunda hazırlanmıştır.
MİMARLIK MALZEMELERİN GÖSTERİŞİ HALİNE GELMEMELİ
52
ÖMERLER MİMARLIK
Son zamanlarda mimarlığın malzemelerin gösterişi haline geldiğini gözlemliyorum. Biz her zaman siyah, tek çizgi ile çizilmiş olan proporsiyonu ararız. Çünkü o bize çok önemli veriler sağlar. Bizim için kırmızı çizgiler hep o proporsiyondadır.
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
ÖMER LÜTFİ SOMER
Palladium Tower İzmir İstinyepark Avm Girişi 53
Ömerler Mimarlığı kısaca sizden dinlemek isteriz. Ömerler Mimarlığı iki sene önce rahmetli olan ortağım ve dostum Ömer Faruk Kurdak ile birlikte 1976 yılında kurduk. İkimizde Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi mezunuyuz, dostluğumuz da orada başladı. Ömer 1968 ben ise 1970 yılında akademiye girdim. Okulu bitirip biraz hocalarımızın yanında tecrübe edindikten sonra ofisimizi açmaya karar verdik. O günden bu güne yaklaşık 43 senedir faaliyetteyiz. Ofisi kurduğumuz ilk yıllarda çok genç ve tecrübesizdik ayrıca Türkiye’nin içinde bulunduğu durum dolayısıyla da ilk 10 yıl çok zor geçti. Aslında halen de zor geçtiğini söyleyebilirim, mimarların hayatı genelde zordur ya da bizimki öyle oldu. Sonra ki yıllarda her işin idealini, elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışarak ayrıca dünyadaki gelişmeleri de yakından takip ederek ve değişimlere açık olarak çalışmalarımızı sürdürdük. İlk senelerde yarışmalara girdik bazılarından ödüller aldık. Ve zaman içinde tecrübemiz arttı çevremiz genişledi. Mimarlık mesleğinde her zaman siz ne isterseniz onu yapamıyorsunuz, çoğu zaman iş seçme rahatlığınız olmuyor ve önünüze ne gelirse onu yapmak zorunda kaldığınız durumlar oluyor, sonuçta ticari olarak da ayakta kalmak zorundasınız. Bizim ne yazık ki başkasının parasıyla bir başkasının hayatını yönlendiren bir mesleğimiz var. Bir ressam gibi olmak isterdim doğrusu. Sadece kendi istediğim resmi yapabilmek, ama burada da satar mı konusu var. O kadar kolay değil tabi ki... Sanatın en komplike dallarından ve dünyanın en eski mesleklerinden birisi mimarlık.
Mesleğinizi icra ederken temel değerleriniz nelerdir? Kırmızı çizgileriniz var mı? Varsa onlar neler? Son zamanlarda mimarlığın malzemelerin gösterişi haline geldiğini gözlemliyorum. Biz her zaman siyah, tek çizgi ile çizilmiş olan proporsiyonu ararız. Çünkü o bize çok önemli veriler sağlar. Bizim için kırmızı çizgiler hep o proporsiyondadır. Bir ressam, heykeltıraş ya da grafik sanatçısı gibi değiliz belki ama sonuçta tarihte mimarın çalıştıkları kişiler ressamlar, heykeltıraşlar ve süsleme sanatçılarıymış. Şimdi mühendisler ile çalışıyoruz. O zaman ısıtma soğutma gibi her türlü sistemi mimar kendi çözermiş çünkü başka çaresi yokmuş. Hayata geçirdiğiniz projeler hakkında bilgi alabilir miyiz? Bugüne kadar çok sayıda proje hayata geçirdik. Tabii hepsi bizim için ayrı öneme sahip. Bu projeler arasından öne çıkanlar oldu elbette. Karma kullanımlı projeler, alışveriş merkezleri, otel projeleri, konut projeleri yaptık. İstinye Park Alışveriş Merkezi projesi bizim için heyecan verici ve çok önemsediğimiz bir proje oldu. Tasarım açısından çok içimize sinen bir proje oldu. Açıldıktan sonra da başarılı işlediğini gördüğümüzde ayrıca mutlu olduk. Yine benzer bir öneme sahip Ülker Sports Arena projesi bizim için farklı ve büyük bir tecrübeydi. Bu tip çok amaçlı spor kompleksleri mimarlık ofislerine çok fazla gelen bir iş değildir dolayısıyla bizim için ayrı bir gurur kaynağı oldu. E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
çözümler aslında belirgin, güneş enerjisi, rüzgâr ve yeraltı suyunun enerji temininde kullanılması gerekiyor. Bilim başka yenilebilir kaynaklar keşfedene kadar elde olanlar bunlar. Ben bir mimar olarak ısıtma – soğutmayı tamamen güneşten elde edelim dediğim zaman böyle bir yöntem ne yazık ki yok diyorlar. Ama sembolikte olsa bazı uygulamalar yapmaya çalışıyoruz. İzmir İstinyepark Avm
Sürdürülebilir mimari hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
MIMARI ÇÖZÜMLERIMIZDE SÜRDÜRÜLEBILIRLIK ILE ILGILI KONULARDA TABI KI ELIMIZDEN GELENI YAPIYORUZ.
Mimari çözümlerimizde sürdürülebilirlik ile ilgili konularda tabi ki elimizden geleni yapıyoruz. Temelde mimarinin biçimlenmesinde de şüphesiz çok önemli. Zaten yapılması gereken uygulamalar. Mekanik ve elektrik mühendisleri ile çalışırken onların bu konuya yaklaşımı daha farklı oluyor. Onlar tabi ki, enerji tasarrufu ile ilgili çalışmalarını yapıyorlar ancak karbon salımını en aza indirgemek için
Somut bir proje üzerinde anlatacak olursam; İzmir İstinyepark Alışveriş Merkezi projesinde bir otel binası var ve otelin manzara yönü doğu, kuzey doğu ve batı, güney yönü ise sağır yani odaların bakmadığı bir yön. Biz de o sağır cepheyi acaba fotovoltaik paneller ile kaplayarak bir cephe yapsak ve tüketilen enerjinin en azından bir kısmını oradan karşılayabilir miyiz diye düşündük. Bu uygulamanın da örnek teşkil etmesini istedik. Çünkü bu konuda uygulanan örneklerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu uygulama talebimizle ilgili yangın yönetmeliğinde,
54 54
İzmir İstinyepark Hotel Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Ülker Sports Arena
cephe malzemelerinde yanıcı malzemeler kullanılamaz konusuna takıldık ve çözmeye çalışıyoruz. Fotovoltaik panelin kendisi yanıcı olabilir ama o sonuçta çift cam arasına lamine ediliyor dolayısıyla aslında bir sorun olmaması gerekir. Ancak tabi ki laboratuvar testleri istiyorlar, şu anda o aşamada ve o testlerden olumlu sonuç alacaklarını düşünüyorum. Son dönemde cephe malzemeleri kaynaklı çok fazla yangın çıktığı için yangın yönetmeliğinde değişiklik yapıldı ve cephede yanıcı malzeme kullanılmaz diye tanımlanıyor. Biz de her konuda olduğu gibi bu konuda da fazla katı kurallar olduğunu düşünüyorum. Diğer önemli bir konu da yeraltı suyunun yani akiferin ısıtma ve soğutmada kullanılması. Bu uygulamanın ise hayata geçirilmesi oldukça zor. Çünkü sondaj yapıyorsunuz, araştırıyorsunuz ancak bulamayabilirsiniz de bu tabi müthiş bir zaman ve kaynak kaybı, hiç kimse böyle bir riske girmek istemiyor. Avrupa Birliği üyeliğimiz kapsamında bir takım teşvikler var ama zaman bazen her şeyden daha pahalı olabiliyor. Destekler olmasa da bunu yapabilecek güçte yatırımcılarımız var ama uygulamaya geçemiyor ne yazık ki. Bu konunun da çok ciddi olduğunu düşünüyorum. Çünkü büyük soğutma kuleleri kuruluyor ve değiştirdiğiniz 5-6 derecelik bir sıcaklık farkı ve aslında bunu akiferden elde ediyorsunuz. Akifer kullanımında önemli bir detay var eğer yazın soğutmayı kışında ısıtmaya eşdeğer şekilde yapmazsanız yer altındaki suyun niteliğini bozmuş oluyorsunuz ve su ısınıyor, iş görmez hale geliyor. Sadece bunlar mı bir sürü konu var... Örneğin bir başka alışveriş merkezi projemizde skylight uygulaması yapmak istedik ancak mühendis arkadaşlar bunun müthiş bir enerji kaybına neden olduğunu ve yapıyı çok fazla soğutmak zorunda kaldıklarını, kapasitenin 1 iken 5’e çıktığını söyleyerek itiraz ettiler. Peki dedim bir başka yönden bakalım ve o aydınlık seviyesini sağlayacak yapay aydınlatma yapmamız durumunda harcanan enerjiyi hesaplayalım. Kaldı ki gün ışığının rahatlatıcı ve psikoloji üzerindeki olumlu etkisinden vazgeçmemiz gerekecek bence gün ışığı
Pera Hotel
CEPHE MALZEMELERI TEKNOLOJILERI ÇOK GELIŞTI, BINANIN ISI VE SESE KARŞI KORUNMASI ILE DE BÜTÜNLEŞTI. vazgeçilmemesi gereken önemli bir değer. Diyelim ki vazgeçtik. Hiçbir tepe penceresi kullanmazsak gün ışığını karşılayacak oranda suni aydınlatma uyguladığımızda soğutma için gereken enerji daha fazla çıktı. Dolayısıyla sadece kendi pencerelerinden baktıkları, bütünsel olarak değerlendirme yapmadıkları için böyle bir durum yaşadık. Bazen mimarların sağduyusu sayesinde bu tür sorunlarda ilerleme sağlanabiliyor diyelim. Şu an üzerinde çalıştığınız güncel bir projeniz var mı? Evet var. İstinye Park Alışveriş Merkezi projesinin İzmir versiyonu yapılıyor. Uygulanmaya başlandı hatta bitmek üzere. Biz de kontrolörlüğünü yürütüyoruz. İzmir’e gidip geliyoruz. O tabii uzun soluklu bir proje. Alışveriş merkezi projeleri ne yazık
ki bir türlü bitmiyor. Proje bitiyor kiralama süreci başladığında sürekli bir revizyon ihtiyacı oluşuyor. Canlı, yaşayan projeler ve bitmemesi bazen insanı yorabiliyor. Malzeme sizin için ne ifade ediyor. Seçim süreçleriniz nasıl ilerliyor, kriterleriniz neler oluyor? Bizim mimarlığa başladığımız yıllarda; doğal ahşap, tuğla, kaplama, taş, mermer gibi temel malzemelerin dışında fazla seçeneğimiz yoktu. Bugün ise daha ziyade cephe kaplamaları ile ilgili çok farklı teknolojik çözümler bulabiliyoruz. Cephe malzemeleri teknolojileri çok gelişti, binanın ısı ve sese karşı korunması ile de bütünleşti. Tabi ki biz de teknolojinin getirdiği olanakları kullanıyoruz. Bunları kullanmam demek çağ dışı bir yaklaşım olur zaten. Mümkün olduğunca doğal malzeme kullanmaktan yanayız ama kompozit alüminyum cephe malzemesi kullanmayacak mıyız? Tabi ki kullanacağız. Çok katı bir bakış açımız yok ama bizim için malzeme gösterişi ile bir bina yapmak birincil hedef değil. Projeye en uygun malzemeyi seçiyoruz. Bizler Sedat Hakkı Eldem’in öğrencisi olma şansını yakaladık. Kendisi eserlerinde dönemine göre çok ileri malzemeler kullanmış, olmayanı da yaptırmış bir mimar. Örneğin prekast yapı elemanları yaptırmış o dönem için çok zor konulardı bunlar.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
55
BIRÇOK PROJEMIZDE FIBROBETON KULLANDIK. ASLINDA ONLAR BU IŞI YAPMAYA BAŞLADIKLARI TARIHTEN BERI HEP ILGIMI ÇEKEN BIR ÜRÜN OLMUŞTUR FIBER BETON.
Zara Suadiye 56
Teknoloji hızla gelişiyor ve bu gelişim değişimleri de beraberinde getiriyor. Teknoloji ve değişimin mimari ve mimarlığa yansımalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Teknolojinin gelişimi en basit örneği ile dizaynı bile çok etkiledi. Geçmişte açıkçası ortogonal binalar dışında farklı çözümler tasarlamazdık, yapmayı hayal bile etmezdik. Bunu çizime geçirecek zaman yoktu. Bilgisayar programları bu konuda müthiş bir kolaylık sağladı. Günümüzde mimari ve mühendislik programların çok gelişmiş olması dizaynda mimarın ufkunu açıyor, ben bunu yapabilirim diyorsunuz, aslında geçmişte üretilemeyeceğini düşündüğümüz tasarımları çok rahatlıkla uyguluyoruz. Önyargılar kırılmış oluyor ve bu durum mimara son derece esneklik sağlıyor. Bir diğer taraftan esneklik sağladığı kadar da ucu açıklık sağlıyor. Şöyle bir yanlış algıda oluşuyor; bilgisayar ortamında kolaylıkla üretilen bir tasarımın uygulama tarafının da kolay olacağı sanılıyor. Öyle bir mucize de yok tabii, keşke olsa. Dizayn üzerinde mutlaka en ince detayına kadar düşünüp hesap yapmak gerekiyor. Teknolojinin gelişmesinin üretilen malzemeler açısından da şüphesiz artısı oldu. Teknolojiyle şekillenen ve ihtiyaçlara Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
cevap veren birçok malzeme piyasaya sürüldü. Bunun bir avantaj olduğunu düşünüyorum. Daha da önemlisi bence tasarımda ufuk açması oldu ve mimari açıdan çok şeyi değiştirdi. Örneğin 50 sene önce bir Zaha Hadid olabilir miydi? Olsaydı projelerini hayata geçirecek malzemeyi ve mühendislik hesaplarını yapacak uzman bulamazdı. Bizden örnek vermek gerekirse, Akasya Acıbadem AVM de uyguladığımız skylight sistemini bir Amerikan firması ile beraber hazırladık, geçmişte diyelim ki böyle bir şey hayal etseydik, bunun tasarımını ve mühendislik hesabını yaptırmak neredeyse imkânsızdı. Aynı sistemi İstinye Park İzmir projesinde de uyguluyoruz. Sınırsız bütçeniz var ve son derece özgürsünüz, hayata geçirmek istediğiniz bir proje hayaliniz var mı? Güzel bir soru ancak bu özgürlükte hiç düşünemediğimiz için hemen cevap veremiyorum. Böyle bir imkânımız olması da hayal bence. Ama olsaydı eğer güzel bir tekne dizayn eder, onunla gezerdim. Aslında öyle bir tasarımım var. Projelerinizde Fibrobeton’u tercih ettiğinizi biliyoruz. Fibrobeton
hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? Evet doğru birçok projemizde Fibrobeton kullandık. Aslında onlar bu işi yapmaya başladıkları tarihten beri hep ilgimi çeken bir ürün olmuştur fiber beton. Çünkü geçmişte bu kadar çok cephe kaplama malzemesi yoktu açıkçası, tuğla örülerek üzerine sıva yapılıyordu ama bu yöntem çok ilkel tabi ki, belki 2-3 katlı bir yapıda olur ama 7-8 katlı binalarda da böyleydi durum. Başka seçenek yoktu çünkü... Fibrobeton buna uygun bir materyal geliştirdi. Çimento esaslı cam elyaf ile çok güzel ve akıllıca bir ürün geliştirdiler. Çok iyi Ar-Ge yaptılar ve duvar haline getirdiler. Fibrobetonu çok önceden beri kullanıyoruz İstinye Park İstanbul’da da kullandık. İstinye Park projesinin “concept design” aşamasında DDG firması ile çalışırken cephelerin GRC panel kaplama fikrini oluşturmuştuk. Zaten daha önce yaptığımız projelerde de cam elyaf takviyeli beton paneller kullanmıştık. Türkiye’de bu imalatın önde gelen firması Fibrobeton idi. Projelerin temel çizimlerini oluşturduktan sonra Fibrobeton ile detaylı imalat resimleri çalışması yaptık ve bu çalışmalarda diğer cephe elemanlarını (cam giydirme, taş kaplama gibi) koordine ettik. Zor ve yorucu bir çalışma sonucu proje bitirildi.q
&
59 59
60
SWANKE HAYDEN CONNELL
Sponsorluğunda hazırlanmıştır.
ÖNEMLİ OLAN SERTİFİKALAR DEĞİL Önemli olan sertifikalar değil, insanların yaşama ve çalışma alanlarında sağlıklı ve mutlu olabilecekleri mekânlar yaratmak.
ZEYNEP ORBERK - BURCU ŞENPARLAK - BÜLENT DÜNDAR
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Palladium Tower
Burcu Hanım öncelikle sizi ve Swanke Hayden Connel Mimarlık ofisini daha yakından tanımak isteriz. Lisans ve yüksek lisans eğitimimi İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde aldım. 1996 yılından 2006 yılına kadar Doğuş Yapı’da farklı sorumluluklar üstlendim. Sonrasında 2 yıllık bir freelance proje yürütme deneyimim oldu ve 2008 yılında Swanke Hayden Connell Mimarlık ile birlikteliğimiz başladı. Swanke Hayden Connell Architects global bir tasarım ofisi ve İstanbul’da da Swanke Hayden Connell Mimarlık olarak 1996 yılından beri faaliyet gösteriyor. 2013 yılında yapılan bir birleşme, uluslarası faaliyet gösteren iki firma olan Aukett Fitzroy Robinson ve Swanke Hayden Connell Architects’i bir araya getirdi ve grup artık Aukett Swanke olarak hizmet veriyor. İki firmanın tasarım alanındaki geçmişleri ise 1955 ve 1906’ya kadar dayanıyor. İstabul ofisinde ben, Zeynep Orberk ve Bülent Dündar ile birlikte, Aukett Swanke Group ortaklığında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Uzmanlaşmış ve tamamı Türk mimarlardan oluşan İstanbul ekibimiz ile özellikle ofis yapıları, kentsel dönüşüm alanları, karma kullanımlı yapılar, ofisler, konut projeleri ve kurumsal iç mimari projeler üzerine çalışmaktayız. Masterplan, mimarlık ve iç mimarlık alanlarında, fizibilite çalışmalarının başından konsept tasarıma ve uygulama projelerinin teslimine kadar tüm projelendirme sürecinde hizmet veriyoruz. Ben ekibe katıldığımdan günden bu güne Londra ekibi ile çalışıyoruz. Eskisi kadar olmasa da projelerimizin konsept aşamalarında oradaki meslektaşlarımız ile iletişim halindeyiz. Zaman içinde bu iletişim azaldı çünkü İstanbul’daki çekirdek
kadromuz çok uzun zamandır birlikte çalışıyor ve dolayısıyla grubun çalışma yöntemini ve tasarım anlayışını çok iyi biliyoruz ve uygulamaya devam ediyoruz. Biliyoruz ki geniş bir alanda hizmet veriyorsunuz? Ofis yapılanmanız ve proje geliştirme sürecinizden bahsedebilir misiniz? Ekibiniz ve temel çalışma prensipleriniz hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz? Çağdaş ve dinamik bir tasarım ortaya koyabilmek için kollektif bir sürecin yaşanması gerektiğine inanıyoruz. Ekibimiz ile sürdürülebilir çevre oluşturmak amacıyla masterplan çalışmalarından iç mimari tasarımlara kadar tüm farklı ölçeklerde projeler tasarlıyoruz. Araştırma ve tasarımlarımızda işveren ve diğer proje ortakları ile interaktif bir süreç yürütmeye gayret ediyoruz. Bünyemizde yaratıcı ve her ölçekte yüksek kalitede proje üretebilecek kapasitede mimar ve iç mimar arkadaşlarımız var. Yaratıcılığın yanı sıra müşteri bütçelerinin dengelenmesi ve bilgi paylaşımının sağlanması konusunda da azami gayret gösteriyoruz. Ekip olarak uzun yıllardır birlikteyiz dolayısıyla kurumsal bir şirketten ziyade aile gibi olduk, herkes işini gönlünü koyarak yapıyor ve bu da projelere olumlu yönde katkı sağlıyor. Zorlu süreçleri birlikte atlatıyor, başarıları birlikte kutluyoruz. Evet çok geniş bir yelpazede çalışıyoruz. Bugüne kadar master plan, mimari projeler - ofis, konut, karma kullanım ve otel - projeleri geliştirdik. Ayrıca çok sayıda iç mimari projesi gerçekleştirdik. İstanbul ofisimizde çok kalabalık bir ekip değiliz. O yüzden herkesin yaptığı iş biraz iç içe girmiş durumda. Proje geliştirme sürecinde işverenle birlikte hareket etmeye özen gösteriyoruz. İşverene proje tasarımı ile birlikte yatırımı yapma konusunda mümkün olduğunca destek olmaya gayret E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
61
Bomonti Apartman
62
ediyoruz. Yapılacak fizibilite çalışmalarına dâhil olmayı önemsiyoruz. Projelerimizin uygulama süreçlerinde de mesleki kontrollük görevlerimize devam ediyoruz. İnşaat devam ettiği sürece uygunluğunu gözlemliyor, ortaya çıkabilecek revizyonlar, aksilikler konusunda sürece dahil olarak projemizi takip ediyoruz. Türkiye’de hayata geçirdiğiniz projeler hakkında bilgi alabilir miyiz? Türkiye’de New York ofisi ile birlikte çalıştığımız, Tekfen Tower projesi ofisimizin tanınması anlamında önemli bir proje oldu. Belçikalı yatırımcı Extensa için Bomontide
Bomonti Modern Palas
Bomonti Apartman projemizi hayata geçirdik. Bu projenin amacı, imar planında blok yapılaşma ile sınırlandırılmış arsada, maksimum alanda optimum konut çözümleri geliştirirken, bir yandan da bölgedeki kentsel ve tarihi dokuya uyumlu, yatay ve alçak katlı bir yapı tasarlamaktı. 70 metre uzunluğundaki bina cephesi, bu cadde üzerinde düşeyde daha küçük apartman bloklarına bölünerek, tasarımıyla çevredeki geleneksel konut biçimlenişine ve bu biçimlenişin en güçlü öğelerinden biri olan sıra ev yaklaşımına gönderme yaptı. Yine aynı yatırımcı için Bomintide tasarladığımız ikinci konut projemiz Bomonti
Allianz Genel Müdürlük Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Modern Palas oldu. Bu projenin tasarımında, çevresel verileri önemle dikkate alırken, müşteri tarafından belirlenen kriterler doğrultusunda bir ve iki yatak odalı daire tipleri oluşturduk. Tasarımda yüksek verimlilik oranı ve sürdürülebilirlik yaklaşımı ortaya koyduk. Apartman bloğunun yönelimi kuzey-güney ekseninde konumlandırılarak, tüm dairelerin göreceli olarak eşit şekilde günışığı alacak şekilde doğu ve batıya yönelmesi sağlandı. Cepheye konumlandırılan güneş kırıcılarla, oluşan ısı geri kazanımları azaltılmaya çalışıldı. Dış cephede yer alan cam takviyeli beton paneller uygun maliyetli ve uzun ömürlü çözümler sağlarken, aynı zamanda yüksek ısı izolasyon değerleri sundu.
LEED Gold sertifikası sahibi olan Allianz Kampüs İzmir Projesi’nde tasarımın önemli bir unsuru sürdürülebirlik oldu. Bu kapsamda, perfore metal kabuk binanın estetik değerlerini oluşturmasının yanı sıra, kullanıcı konforunu arttıracak ve enerji verimliliği sağlayacak şekilde geliştirildi. Yenilenebilir enerji kaynağı yaratmak amacıyla çatıda güneş panelleri kullanıldı ve kampüsten çıkan tüm organik atıklar kompost makinası ile tekrar kampüs içindeki yeşil alanlarda gübre olarak kullanılmakta.
Allianz İzmir Kampüs
Bir başka projemiz ise Ataşehir’de yer alan Palladium Tower idi. 180 metre yüksekliğinde ve 43 kattan oluşan ofis projesi LEED Gold sertifikasına sahip. Proje sürdürülebilirlik kriterlerine uyum sağlayacak şekilde tasarlandı ve inşaa edildi. 40 katlı Allianz Tower’ın 20 katında yer alan Allianz Türkiye genel merkezinin iç mimari tasarımını gerçekleştirdik. Projedeki amacımız kurumsal hedefleri destekleyen, iş stresini minimuma indiren, çalışanların ihtiyaçlarına karşılık veren ve işbirliği, etkileşim, konsantrasyon ve dinlenme imkânı sunan, açık alanları ile verimli ve efektif, sürdürebilir ofis alanları yaratmak oldu. Sürdürülebilir tasarım kriterlerinin kullanıldığı Allianz Türkiye genel merkezi projemiz LEED Gold CI sertifikası almaya hak kazandı.
LEED GOLD SERTIFIKASI SAHIBI OLAN ALLIANZ KAMPÜS İZMIR PROJESI’NDE TASARIMIN ÖNEMLI BIR UNSURU SÜRDÜRÜLEBIRLIK OLDU.
Bir diğer önemli projemiz Nidakule Ataşehir ofisleri oldu. İstanbul’un Anadolu yakasındaki, Uluslararası Finans Merkezi’nin karşısında yer alan Nidakule Ataşehir Ofisleri, TOKİ ve Emlak Konut ile yürütülen bir kamu özel sektör ortaklığı olarak hayata geçti. Proje üç adet A sınıfı ofis binasından meydana geliyor. Nidakule Ataşehir Kuzey, zemin üstünde 31 kata sahipken, Güney 16 adet daha küçük kat alanına sahip bir ofis yapısıdır. Her iki bina da güçlü bir podyum yapısı üzerine oturmakta. 2016’nın son çeyreğinde tamamlanan proje LEED Gold sertifikasına sahip. İç mimari projelerimizde genellikle hep global markalar ile çalıştık; Microsoft, Vodafone, Sanofi, KPMG, Allianz’ı bunlara örnek olarak verebilirim. Bu markaların bir
Allianz Türkiye’nin büyüme hedefleri doğrultusunda İzmir’de yatırım yaptığı 20.000m2 alana sahip Operasyon Merkezi projesi olan Allianz Kampüs İzmir’i hayata geçirdik. Bu projede yapının yerleştiği arazi içinde açık ve yarı açık mekânları ile mümkün olduğunca fazla rekreasyon ve spor alanları ile desteklenmesi amaçlandı. Kampüs az katlı ve yatay bir plan kurgusu ile tasarlandı. Şehrin sahip olduğu iklim ve sosyal yaşam biçimleri bunu destekledi. Bu proje ile köklerini İzmir’e salan Allianz, yapılaştığı alana değer katacak ve buradaki kalıcılığını teyid edecek şekilde tasarımı yönlendirdi. Allianz İzmir Kampüs E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
63
Nidakule Ataşehir Kuzey
Nidakule Ataşehir Güney 64
çoğu ile çalışma sürekliliğimiz devam etmekte. Çok katlı ofis binaları tasarımı konusunda da Tahincioğlu sürekliliği olan işverenlerimizden. Aslında baktığınızda çalıştığımız işverenler ile sonrasında yeni projeler geliştirmeye devam ediyoruz. Bunun nedeninin ofisimizin yüksek enerjisini işverenlere de yansıtabildiğimiz olduğunu düşünüyorum. Neredeyse tüm projeleriniz LEED sertifikası sahibi. Gelişen sertifika sistemlerinin sürdürülebilir kentlere bir katkı sunacağına inanıyor musunuz? Aslında çevreci tasarım anlayışı olması gerekenlerden oluşan bir kurallar listesi. Sertifika hedefiniz olsun ya da olmasın kullanıcıya fayda sağlayacak bir yapı ortaya koymak için tasarımınıza dahil etmeniz gereken uygulamalar bunlar. Çok çeşitli sertifika sistemleri var, ileride daha farklı sistemler de olabilir. Ancak önemli olan bu sertifikalar değil, insanların yaşama ve çalışma alanlarında sağlıklı ve mutlu olabilecekleri mekânlar yaratmak. Bizim Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
ASLINDA ÇEVRECI TASARIM ANLAYIŞI OLMASI GEREKENLERDEN OLUŞAN BIR KURALLAR LISTESI. en büyük şansımız bugüne kadar hep bu konulara önem veren işverenler ile çalışma imkânı bulmamız oldu. Bu konularda işverenin yaklaşımı çok önemli, bu uygulamaların geri dönüşlerinin farkında olan yatırımcılar zaten o bilinçle projeye başlıyorlar. Türkiye’nin dinamikleri çok değişken ve farklı, ofisinizin merkezi tarafından bu değişkenlik nasıl algılanıyor? Biz yabancı ortağı olan bir Türk mimarlık ofisiyiz. Tabii ki marka gücünü kullanıyoruz ama ağırlıklı olarak Türkiye’de hizmet verdiğimiz ve tasarladığımız projelerimizin altında imzalarımızın olması gerektiği için Türk mimarlık ofisi olmamız gerekiyor. Biz o yüzden kurulduğumuz günden beri mimarlık “A.Ş.” olarak hizmet veriyoruz. Londra ofisi hep yanımızda, olması gereken kurumsal yapıda. Londradaki meslektaşlarımız ile çok uzun süredir birlikte çalışıyoruz bu nedenle Türkiye’deki sistemi tanıyorlar. Çalışma sistemlerimiz arasındaki en büyük fark proje süreleri diyebilirim. Ülkemizde proje süreçleri çok hızlı ilerliyor onlar
ise bizdekinin neredeyse iki katı süreyi proje için kullanıyorlar. Avrupa’da ya da İngiltere’de tasarladığınız bir binanın yönetmelikleri ya da imar şartları buradakinden çok daha farklı olabiliyor. Her coğrafyaya göre yönetmelikler, kanunlar, kültürel ihtiyaçlar vs. değişiyor. Tasarım sürecini Londra ile birlikte yürüttüğümüz dönemlerde bizim onlara bu kuralları anlatmamız gerekiyordu. Bunları hep birlikte masaya koyup ona göre tasarımı hep birlikte yapıyorduk. Her dönemde güncel ve güçlü teknolojik altyapımız sayesinde 15 yıldır tüm dünyadaki ofislerimizle iyi ve hızlı bir iletişim içindeyiz Tasarım konusunda geçmişte Londra ofisinden daha fazla destek alıyorduk, 5-6 yıldır ise neredeyse tüm tasarımlar İstanbul ofisinde gerçekleşiyor. İyi, sürdürülebilir tasarım olması, hizmet edeceği kültüre cevap vermesi, bunların hepsi zaten global tasarım anlayışının bir parçası. İleriye dönük projeleriniz nelerdir? Yerel ve uluslararası tecrübelerimizi en iyi şekilde kullanabileceğimiz verimli ve kaliteli projelerin içinde yer almayı hedefliyoruz.q
66 66
52 mix&match Velvet& 541
Fashion& 595
Temmuz + AÄ&#x;ustos 2014
52 mix&match
52 mix&match
53 mix&match
52 mix&match
Fashion& 512
Velvet& 541
Velvet& 541
majestic blue Fashion& 595
Velvet& 541
Fashion& 595
Fashion& 585
Fashion& 595
Fluid& 569
Fashion& 585
Sponsorluğunda hazırlanmıştır.
DOĞAYLA MÜCADELE ETMEDEN TASARLAMAK...
68
TECE MİMARLIK
Tasarımlarımızı gerçekleştirirken nesne olarak güzel bir bina ortaya çıkartmaktan çok, güzel bir yaşantı kurgulamayı önemsiyoruz. Doğayla mücadele etmeden tasarlamak, işverenler ve yapıların kullanıcıları kadar doğrudan kullanıcı olmayanların çıkarlarını da gözetmek temel reflekslerimiz.
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
TÜLİN HADİ
CEM İLHAN
Vehbi Koç Yaşam Merkezi, Fotoğraf - Murat Germen
69
TeCe Mimarlığın kuruluş hikayesini kısaca dinlemek sizi daha yakından tanımak ve ekibiniz hakkında bilgi almak isteriz. TeCe Mimarlık, ilk adıyla Profis 1992’den bu yana faaliyet gösteren bir mimarlık ofisi. İlk ortakları Cem İlhan ve Özkan Sunar. 1994 yılında Özkan Sunar’ın Almanya’ya gidişi sonrası Tülin Hadi’nin ortaklığa katılımı ile varlığını bugüne dek sürdürdü. En kalabalık döneminde 8-10 kişiyi geçmeyen ofisimizin referanslarının odağında sosyal alan tasarımları, ofisler, konaklama yapıları, kültür ve eğitim kurumlarının tasarımları yer alıyor. Bu tasarımları gerçekleştirirken nesne olarak güzel bir bina ortaya çıkartmaktan çok, güzel bir yaşantı kurgulamayı önemsiyoruz. Doğayla mücadele etmeden tasarlamak, işverenler ve yapıların kullanıcıları kadar doğrudan kullanıcı olmayanların çıkarlarını da gözetmek temel reflekslerimiz. Ekibimiz kurulduğundan beri fazla büyümeden çalışıyor. Düzenli aralıklarda katılımlarla sürekli yenilenen genç bir kadrodan oluşuyor. Farklı kültür ve birikimlere sahip bir grubuz. Tabii ki diğer disiplinlerden uzman kişi ve gruplarla sürekli iletişim ve karşılıklı bilgi akışı halinde gelişen bir ilişkimiz var.
Yürütülen projeler üzerinde herkesin söz söyleme hakkı var. Katkı koyan her fikir projeyi daha olgun ve tutarlı bir noktaya taşıyor. Örneğin, en son aşamalarında bile haklı bir gerekçeyle getirilen bir eleştirinin, farklı bir fikrin dikkate alınması ile radikal revizyonlara uğrayan projelerimiz var. Ofis içindeki işbölümünüz, tasarım süreçleriniz, tasarımdaki temel prensipleriniz ve kırmızı çizgileriniz nelerdir? Güncel projeleriniz hakkında bilgi verir misiniz? Ortaklar olarak ofisteki bütün işlerden sorumluyuz ancak doğrudan yürütücüsü olduğumuz projeler var. Birbirimizi motive ediyor, yürütücülüğünü yaptığımız projeler hakkında fikir alıyor, kimi zaman da eleştriyoruz. İşbölümü konusunda çok net bir ayrım yapmıyoruz. Yapının bulunduğu nokta, yakın ve uzak çevresi ile ilişkilerini fazlasıyla önemsediğimiz için nerede olduğumuzu anlamaya çalışmakla işe başlıyoruz. Çevrenin iklim, topografya, yön, tarihi, yaşayanları gibi karakteristiklerini kavramaya çalışırken bir yandan da programı değerlendiriyoruz.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
PROJE SÜREÇLERIMIZ BOYUNCA HER AŞAMADA, DOLAYLI VE DOLAYSIZ KULLANICI OLAN HERKESIN HAKKINI KOLLAMAYI ÇOK ÖNEMSIYORUZ..
Ford Otosan Sancaktepe Ar-Ge Merkezi, Fotoğraf - Murat Germen
70
Ortaya çıkan yapı bu iki farklı yönden gelen düşünme ve yorumlama sürecinin sonunda oluşuyor. Bu süreç boyunca her aşamada, dolaylı ve dolaysız kullanıcı olan herkesin hakkını kollamayı çok önemsiyoruz. Güncel olarak, bir laboratuvar binası ve yanı sıra geniş alan yayılan bir ofis yapıları bütünü üzerinde çalışmaktayız. Ülkemizdeki yapı malzemesi sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Üretici firmaların AR-GE çalışmaları ve teknoloji yatırımları hakkında neler düşünüyorsunuz? Türkiye çok ilginç bir noktada. Son dönemlerde yaşanan ekonomik sıkıntılar Türkiye’ye daha farklı alanlara yönelmesi gerektiğini gösterdi, sanki ne üretseniz rahatlıkla alıcısını bulabilirsiniz gibi bir manzara var. Buna karşın yerli üreticiler yine de olmasını beklediğimiz kadar cesaretli değiller. Kârlılık, deneme isteğinden daha güçlü. Üzerinde çalışmaya değer fikirleri keşfetmek, yatırımı yapmak, tanıtmak, pazarlamak gibi işlerin hepsini birden aynı çatı altında yapmaya kalkınca ortaya çıkan yükü hesap edince de insan hak vermeden edemiyor. Bu noktada güçlü malzeme ve teknoloji firmalarının start-up’lara ayıracağı alan, vereceği destek büyük önem taşıyor. Hızla gelişen teknoloji dünyamızı hızla değiştiriyor ve dönüştürüyor. Bu değişim mimarların üretiminde ve iş yapış şekillerinde neleri değiştirecek?
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Adapte etmesi çok kolay olmayacak sanırım ama en yakın gelecekte, yapıyı hem inşaat sahasında hem de bilgisayar ortamında inşa etmek görünüyor. Bahsettiğimiz konu BIM sistemleri. Tasarım sürecindeki farklı disiplinlerin tasarım çözümlerini üst üste getiren, yapının tasarım ve inşa sürecine katılan her türden katılımcının payına düşenin çizim dosyalarından, maliyetine, şantiye sahasına gelen malzeme, ürün değiş tokuşlarına kadar kaydını tutan, arşivleyen bu sistemler ciddi zihniyet kalıbı değişikliklerini gerektiriyor. Memleketimiz sathında, iki boyutlu çizim düzeyinde proje elde etmek bile hayli zorken bu üç boyutlu sistemlere geçişi düşünmek manasız gelebilir, fakat tam da iki boyutlu çizimde hayal edilen kalitenin uzağında kalmak bu süreci zorluyor, vazediyor. Bu programlarla çalışan mimarlar için çizim yapmak demek üçüncü boyutu olan her ayrıntının bilgisini kaydetmek demek olacak. Türkiye’nin dinamikleri çok değişken ve farklı, ofis olarak değişen dinamiklere nasıl ayak uyduruyorsunuz?
Akbank Akademi Yaşam Merkezi, Fotoğraf - Emrah Altınok
SÜRDÜRÜLEBILIRLIK KENDI IÇINDE VERIMLI, TÜKETTIĞINI YENIDEN ÜRETEBILEN BIR DÖNGÜYÜ TARIF EDERKEN SERTIFIKALARIN BUNU FAZLA UMURSADIĞI YOK.
Çok kısaca, fazla çoğalmadan diyebiliriz. Sürdürülebilirlik, sıfır enerji, çevre etkin gibi kavramlar projelerinizde nasıl karşılık buluyor? Yeşil bina projelerinin ve bu anlamda gelişen sertifika sistemlerinin sürdürülebilir kentlere bir katkı sunacağına inanıyor musunuz? Sertifika sistemleri ilk bakışta sürdürülebilirlik, enerji tasarrufu gibi konuları çözümlemeye büyük katkılar sunabilir gibi duruyor ama gitgide daha güçlü bir şekilde özünde bir takım malzemelerin pazarlanmasına olanak sağlayan, bazı malzeme ve sistemleri diğerlerinden daha üstün kılan bir pazar yaratma aracı olduğunu düşünüyoruz. Belli marka malzeme ve sistemlere yöneldiğiniz sürece sorunsuz bir şekilde sertifikayı alabiliyorsunuz. Sürdürülebilirlik kendi içinde verimli, tükettiğini yeniden üretebilen bir döngüyü tarif ederken sertifikaların bunu fazla umursadığı yok. Kendi üreteceğiniz bir damla elektriğe karşılık kazanacağınız
Akbank Akademi Yaşam Merkezi, Fotoğraf - Emrah Altınok E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
71
BASF Teknopark İstanbul İnovasyon Merkezi
BIZIM DÜŞÜNCEMIZ, ULUSLARARASI SERTIFIKALAR YERINE YATIRIMCILARI TEŞVIK EDEN VE YEREL KOŞULLARI DIKKATE ALAN SERTIFIKASYON SISTEMLERININ ÇOK DAHA ETKILI OLABILECEĞI YÖNÜNDE. 72
puan için harcadığınız paradan daha azı ile karbon ayak izinizin borcunu ödeyip, günahınızı affettirip aynı miktar puanı elde edebiliyorsunuz. Bu durumda kim fotovoltaik panele para harcamak ister ki? Üstelik bu sertifikaların yapı sahibine sağladığı hiçbir teşvik edici imtiyaz yok. Amerika ve Türkiye gibi iki çok farklı ülkenin yapıları aynı kriterlerle değerlendiriliyor. Bizim düşüncemiz, uluslararası sertifikalar yerine yatırımcıları teşvik eden ve yerel koşulları dikkate alan sertifikasyon sistemlerinin çok daha etkili olabileceği yönünde.
Ayrıca her türlü malzemeye rahatlıkla ulaşılabilen günümüzde keyfi olarak veya güncel eğilimlere göre belirlenecek bir bileşeni de değildir mimarlığın. Kendini tasarım süreci içinde belirgin kılan, kolay erişilebilir ve olabildiğince geri dönüşebilir, ömrünü tamamladığında az tahribat yapacak bir seçimdir bizim için. Mimarlığın diğer kurucu ögeleri olan strüktür, ışık gibi bileşenleri ile birlikte atmosferi kuran şeydir malzeme. Yapay malzemelerden olabildiğince kaçındığımızı, tercihimizi doğal malzemelerden yana kullandığımızı söyleyebilirim.
Sizin için malzeme nedir, malzeme seçim süreçleriniz nasıl işlemektedir? Sizin kullanmayı en çok sevdiğiniz yapı malzemeleri hangileri? Malzeme sektörü son yıllarda yeşil sertifika sistemlerine yatırım yapıyor. Bu sertifikalar uygulama aşamasında ve uygulama sonrasında beklenen karşılığı buluyor mu?
Yeşil sertifikalı sistemlere yapılan yatırımın uygulamada karşılığını bulduğundan şüphelerimiz var. Sertifikalı olarak adlandırdığımız ürünlerin elde edilişleri, fabrika üretim süreçleri sırasında dünyaya ne kadar zarar verdiğini yani karbon ayak izini bilmiyoruz çoğu zaman. Çok verimli ve sertifikalı bir iklimlendirme sisteminin dış ünitelerinin kurulduğu andan itibaren ürettiği gürültü ile bir mahalleyi yaşanmaz hale getirdiğini ama yapıya puan aldırdığını biliyorum. Bu sertifikasyon süreçlerinde yatırımcıya getirilen ek maliyetlerin de farkındayız. Bir sektör
Bu soruya belki de bizim için malzeme ne değildir diye cevap vermek daha açıklayıcı olabilir: Ne sonradan karar verilen bir şey ne de ilk başta yapılan bir seçimdir. Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
oluşmuş durumda. Sertifikasyon artık bir ayrıcalık değil bir zorunluluk haline gelmeli ve örneğin yapı ruhsatı alabilmenin şartı olmalı. Zaman içinde ortadan tamamen kalkmalı. Mekân, zaman ve gerekli malzemeleriniz ile sınırsız ve özgürce üretmek için sabırsızlandığınız bir hayaliniz, bir öykünüz, projeniz var mı? Böyle bir imkân bulduğumuzda, kuş sesi, arı vızıltısı ve hafif rüzgârdan başka pek bir sesin duyulmadığı bir manzarayı tamamlayan; malzemesi, detayı, alanı az bir şey yapmak isteriz. Muhtemelen toprakla ve ahşapla. Son olarak eklemek veya değinmek istediğiniz bir konu var mı? Söyleşiler bize bazı konuları yeniden düşünme, sıraya dizme fırsatı veriyor. Bu söyleşi de normal şartlarda çok dillendirdiğimiz, eleştirdiğimiz ama daha geniş platformlarda duyuramadığımız bazı konular hakkındaki düşüncelerimizi daha derli toplu hale getirmemize ve aktarmamıza vesile oldu, teşekkür ederiz.q
advertorial
ÜRÜN
ZARARLI KİMYASAL “FORMALDEHİT”E KARŞI
Yeni İç Cephe Boyası DYO OXYMAX
Türk boya sektörünü ilklerle tanıştıran, insan ve çevre dostu ürünleri ile öne çıkan DYO, sektörde bir ilke daha imza attı. DYO, kapalı ortamlarda yer alan eşyalardan parkelere, temizlik ürünlerinden sigara dumanına kadar günlük hayatın içinde pek çok şeyden ortama salınan zararlı kimyasal madde “formaldehit”e karşı iç cephe boyası DYO OXYMAX’ı üretti. 74
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Türk boya sektörünü ilklerle tanıştıran, insan ve çevre dostu ürünleri ile öne çıkan DYO, sektörde bir ilke daha imza attı. DYO, kapalı ortamlarda yer alan eşyalardan parkelere, temizlik ürünlerinden sigara dumanına kadar günlük hayatın içinde pek çok şeyden ortama salınan zararlı kimyasal madde “formaldehit”e karşı iç cephe boyası DYO OXYMAX’ı üretti. Dyo’nun ileri teknolojisi ile üretilen yeni iç cephe boyası DYO OXYMAX, kapalı ortamdaki eşyalar, parkeler, temizlik ürünleri, sigara dumanı gibi birçok şeyden salınan zararlı kimyasal madde formaldehiti, içeriğindeki özel formül sayesinde yok ediyor. Zararlı kimyasalı absorblayan DYO OXYMAX, bu özelliği ile iç mekânlarda havanın kalitesini artırıyor. Formaldehit Hayatımızı Nasıl Etkiliyor Alerji ve astım gibi şikâyetlerin en önemli sebeplerinden biri olan formaldehit; evde, işyerinde, okulda, hastanede kısaca tüm yaşam alanlarında bulunan zararlı bir kimyasal. Geçmeyen burun tıkanıklığı, nefes darlığı, kaşıntı ve bitmek bilmeyen hapşırıklara yol açan bu zararlı kimyasalı absorblayan iç cephe boyası DYO OXYMAX, tüketicilerin yaşam kalitesini artırıyor.
75
FORMALDEHİT, GEÇMEYEN BURUN TIKANIKLIĞI, NEFES DARLIĞI, KAŞINTI VE BİTMEK BİLMEYEN HAPŞIRIKLARA YOL AÇAN ZARARLI BİR KİMYASALDIR. DYO OXYMAX FORMALDEHİT’İ %83 ORANINDA YOK EDER. İç Mekânlardaki Havanın Kalitesini Arttırıyor İleri teknolojik bir ürün olan DYO OXYMAX ile boyanmış iç cephelerde, ortamdaki formaldehit molekülü duvar yüzeyine ulaştığı anda DYO OXYMAX’ın içeriğindeki özel formül tarafından yok ediliyor. DYO OXYMAX, emme özelliğiyle ortamdaki formaldehiti yüzde 83’e kadar etkisiz hale getirerek iç mekândaki havanın kalitesini artırıyor. DYO OXYMAX bu eşsiz özelliğinin yanı sıra antibakteriyel olması, uçucu organik bileşikler ve amonyak içermemesi ile de ön plana çıkıyor. DYO Renk Pınarı’nda binlerce renk seçeneği bulunan DYO OXYMAX, ipekmat görünüm ve maksimum silinebilme özelliğine sahip.q E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
PROJE
NİDAKULE ATAŞEHİR
YÜKSEK ENERJİ VERİMLİ BİR OFİS PROJESİ
NİDAKULE ATAŞEHİR “NİDAKULE ATAŞEHİR KUZEY PROJEMİZİN, TASARIMINDA VE İNŞAATINDA LEED KRİTERLERİNE UYUM SAĞLAYARAK, İNŞAATIN ÇEVREYE VERDİĞİ OLUMSUZ ETKİLERİ EN AZA İNDİRİRKEN, PROJEDE KULLANILAN FARKLI STRATEJİLER VE TEKNOLOJİLER SAYESİNDE STANDART BİNALARA GÖRE YÜKSEK ORANLARDA ENERJİ, SU VE HAMMADDE TASARRUFU SAĞLADIK.”
76
Proje Adı: Nidakule Ataşehir Kuzey-Güney Proje Yeri: İstanbul Ataşehir Proje Ofisi: Swanke Hayden Connell Mimarlık İşveren: Tahincioglu Gayrimenkul ve Nida İnşaat Ana Yüklenici: Tahincioğlu Grubu Ortak Girişimi Konsept Tasarımı: Swanke Hayden Connell Mimarlık İç Mekan Projesi: Swanke Hayden Connell Mimarlık Peyzaj Projesi: Spiga Peyzaj Proje Danışmanlık Ltd. Şti. Uygulama Projesi: Swanke Hayden Connell Mimarlık Fotoğraf: Gürkan Akay Proje Bitiş Yılı: 2014 İnşaat Bitiş Yılı: 2016 Arsa Alanı: 19554 m2 Toplam İnşaat Alanı: 150.000m2 Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
YATIRIMCI
TAHİNCİOĞLU GAYRİMENKUL
Tahincioğlu ve Nida İnşaat’ı biraz tanıyabilir miyiz? İş yapış biçimi, kurumsal değerleri ve yatırım yaptığı projelere bakış açısı hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz? Tahincioğlu olarak, kurulduğumuz günden bu yana kalite, güvenilirlik, sürdürülebilirlik, çevreye duyarlılık, müşteri memnuniyeti ve fonksiyonellik olarak belirlediğimiz ana marka değerlerimizi özgün ve bulunduğu ortama değer katma bakış açısı ile birleştirerek uluslararası standartlarda gayrimenkul projeleri geliştiriyoruz. Gayrimenkul sektöründe, proje geliştirme, inşaat yönetimi ve tesis yönetimi alanında bütünsel bir bakış açısı çerçevesinde faaliyet göstermek sureti ile; doğru seçilmiş lokasyonlarda, konsept, sürdürülebilirlik, kalite ve tasarımıyla öne çıkan projeler yaratmayı ayrıştırıcı bir unsur olarak görüyor, fonksiyonellik ve inşaat kalitesiyle projelerimizde yüksek kullanıcı memnuniyetini hedefliyoruz. Ana ilkelerimizden biri olarak belirlediğimiz sürdürülebilirlik stratejisi kapsamında ise bugün doğa, kültür ve toplum arasındaki dengeyi gözeterek projelerimizi hayata geçiriyor, gelecek kuşakların ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde ve bugünün doğal kaynaklarını da koruyarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu kapsamda, doğal çevreye ve şehrin dokusuna uyumlu, sürdürülebilir, bulunduğu bölgeyi geliştirmeye odaklı, çağdaşlığı ve konforu gözeten projeler geliştiriyoruz. Projelerimizde müşteri memnuniyeti esasına dayalı felsefemizle, kalite standartlarımızı sürekli
77
Yezdan Kanaat, Tahincioğlu Gayrimenkul Geliştirme Genel Müdür Yardımcısı
Gayrimenkul alanında üstlendiğimiz her faaliyetimizde çevrenin ve ekosistemin korunması ve buna ilişkin sürekli iyileştirme ve geliştirme taahhüdünü benimsemek ana prensibimizdir. Kuşkusuz sürdürülebilir bir yaşam için insana, doğaya ve çevreye saygılı bir yaşamdan yanayız. Tüm projelerimizde vazgeçilmez çizgimizi de bu ilke oluşturuyor.
Nidakule Göztepe, A sınıfı ofis binalarımızın ilkidir. A sınıfı ofis projelerinde çevre dostu binaların nitelikleri çalıştığı ortamların standartlarını yükseltirken diğer yandan bu tip binaları tercih eden çokuluslu şirketlerin çevre duyarlı yaklaşımları gereği ofis seçiminde ön koşul olarak aradıkları bir unsurlar haline geliyor. Ana şirket değerlerimizden biri olan sürdürülebilirlik yaklaşımının potansiyel ofis müşterilerimizin talebi ile örtüşmesini de göz önünde bulundurarak, Nidakule Göztepe ile başladığımız bu süreci geliştirdiğimiz A sınıfı ofis projelerimizde LEED sertifikasını almayı hedef edindik. Bu hedef doğrultusunda şimdiye kadar geliştirdiğimiz toplam inşaat alanı 2,2 milyon metrekareyi bulan 13 projemizin 7 adetinde LEED GOLD Sertifikası aldık, 5 projemiz LEED GOLD adayı, 2 projemiz LEED SILVER adayı durumundadır.
Buradan hareketle, Nidakule Göztepe ve 2011 yılından sonra geliştirdiğimiz projelerde LEED sertifikası alarak, çevreci uygulamalarımızı kimliklendirebildiğimiz bir sürece girmiş olduk. Nidakule markası adında geliştirdiğimiz
Nidakule Ataşehir Kuzey - Güney projeniz hakkında bilgi alabilir miyiz? Yatırım kararı nasıl alındı. Projenin mimari ofisi Swanke Hayden Connell Mimarlık ile çalışma kararını nasıl ve neden aldınız?
geliştirerek müşterilerimize, paydaşlarımıza ve sektöre değer kattığımıza inanıyoruz. Nidakule Göztepe projeniz 2012 yılında Türkiye’de henüz yeşil bina sertifika sistemleri bu kadar tanınmıyorken ve yaygın değilken LEED Gold sertifikası aldı. Kurumunuz adına bu öngörülü yaklaşımın temelinde yatan neden neydi ve avantajları neler oldu?
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
PROJE
NİDAKULE ATAŞEHİR
TAHİNCİOĞLU OLARAK, 2013 YILINDA NİDAKULE GÖZTEPE PROJEMİZLE BAŞLADIĞIMIZ, PALLADIUM TOWER İLE BİR ÜST SEVİYEYE ULAŞAN A SINIFI OFİS YATIRIMLARIMIZI MERKEZİ LOKASYONLARA TAŞIDIK.
Tahincioğlu olarak, 2013 yılında Nidakule Göztepe projemizle başladığımız, Palladium Tower ile bir üst seviyeye ulaşan A sınıfı ofis yatırımlarımızı merkezi lokasyonlara taşıdık. A sınıfı ofis yatırımlarımızı özellikle Ataşehir bölgesinde devam ettirdik. Bu kapsamda, Emlak Konut’un açmış olduğu Hasılat Paylaşımı İhalesi’ni alarak, Nidakule Ataşehir Kuzey ve Güney projelerimizin geliştirme süreci başladı. Daha önce Palladium Tower binamızı tasarlamış olması ve Palladium Tower’ı geliştirirken, oluşturduğumuz ofis tasarımı ve sürdürülebilirlik alanındaki bilgi birikimini yeni projelerimize aktarmasıyla mimarlık ofisi olarak ilk tercihimiz Swanke Hayden Connell Mimarlık oldu.
78
Nidakule Ataşehir projeniz İstanbul’un özellikli bir bölgesinde Finans Merkezi’nde yer alıyor. Projenizi bölgedeki diğer ofis projelerinden ayıran en önemli özellikler neler? Ofis hayatının yaşam alanı olarak konumlandırması açısından gerekli her türlü imkânı bir arada sunan Nidakule Ataşehir Kuzey, Batı Ataşehir bölgesinde Finans Merkezi’nin yakınında yer almakta olup, arsa alanı toplamı 13.020 m2, brüt inşaat alanı 104.213.34 m2’dir. Zemin + 30 katlı bir kule ile 1 asma kat + 6 katlı oluşan podyum bloğu vardır. 190 adet ofis, 21 adet dükkân bulunmaktadır. Ofis Kulesi ve podyum binası ile hem yatay hem dikey çalışma alanları sunan Nidakule Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Ataşehir Kuzey; çevre dostu özelliklerinin yanı sıra iş yeri konforunu maksimuma taşıyarak, klasik ofis projelerinden farklı olarak çalışanların rahatça vakit geçirebilecekleri avlu bahçesi alanı sunarken, ulaşım kolaylığıyla çalışan ve ziyaretçilerin rahatlıkla ulaşabilecekleri ofis katları, spor, toplantı, konferans, kafe, restoran, oyun mekânları ile sektöre yenilikçi yaklaşım sunacak şekilde geliştirildi. Podyum binasının çatısında bulunan 6.200 m2 teras bahçesi, geniş bir peyzaj alanı olarak oluşturuldu, zengin bitkilendirmenin yanı sıra, yürüme ve koşu yolları, dinlenme alanları, spor ve oyun alanları ile gün içi ve sonunda çalışanların dinlenebileceği önemli bir mekân olarak tasarlandı. Teras alanları haricinde; podyum binasında bulunan ofis alanları arasında oluşturulan avlular, hem podyum katlarına doğal ışık almak hem de çalışanların doğal bir dış mekânda dinlenmelerini sağlamak üzere, oturma ve yeşil alanları ile yapı içinde adeta bir dış mekân oluşturuldu. Projede kule bloğu için 1, Podyum bloğu için 2 adet giriş kapısı ve lobisi, her üç girişte ise yüksek hacimli, ferah ve doğal ışığın en iyi kullanıldığı geniş mekânlar yer almaktadır. Nidakule Ataşehir Kuzey binası LEED v2009 Core&Shell kategorisinde Gold seviyesinde sertifika aldı. Sertifika
YATIRIMCI
almaya projenin hangi aşamasında karar verdiniz ve süreç nasıl işledi? LEED Gold seviyesi sertifika hedefini Nidakule Ataşehir Kuzey projemizin daha ilk yatırım kararı safhasında belirlemiş olduk. Bu doğrultuda geliştirme sürecinin ilk gününden itibaren LEED Danışmanımız Altensis firmasını ekibimize dahil etmek suretiyle sertifikaya yönelik çalışmalarımıza başladık. Tahincioğlu olarak, sürdürülebilir iş modellerinin sadece sürdürülebilir ofislerde özümsenebileceğini ve gerçekleşebileceğini düşünüyoruz. Bildiğiniz üzere farklı ekosistemleri düşünen, şehrin geleceği ve büyüme stratejisine uygun olan bir arazinin seçimi, sürdürülebilirliğin ilk adımıdır. Hemen arkasından kaynakların yani su, enerji ve diğer kaynakların verimliliğinin inşaat sırası ve sonrası için ayrı ayrı planlanması gerekir. İç mekândaki yaşam kalitesine çok dikkat edilir. İçeri giren gün ışığı, sağlıklı bir çalışma ortamı, toplu ve bireysel ulaşım imkânları, sürdürülebilir bir ofis projesinin olmazsa olmazlarıdır. Nidakule Ataşehir Kuzey projemizin de, tasarımında ve inşaatında LEED kriterlerine uyum sağlayarak, inşaatın çevreye verdiği olumsuz etkileri en aza indirirken, projede kullanılan farklı stratejiler ve teknolojiler sayesinde standart binalara göre yüksek oranlarda enerji, su ve hammadde tasarrufu sağladık. Bunlara örnek olarak yağmur suyu ve yoğuşma suyunun geri kazanımı, yenilenebilir enerji sistemleri gibi verimli alternatif enerji sistemleri gösterilebilir. Ayrıca binanın inşaatında kullanılan bazı malzemelerin çevresel standartlara en uygun olanları tercih edildi, inşaat süreçlerinde atıkların geri kazanımı, çevre kirliliğinin önlenmesi gibi konulara azami önem gösterildi. Binanın tasarım sürecinden başlayarak son kullanıcıya teslimine kadar tüm süreçlerinde LEED sisteminin kurallarına uyulmasına dikkat edilerek sonuçta yurtdışında ilgili kurumda yapılan değerlendirme sonucunda ALTIN (GOLD) seviyesinde LEED sertifikası alınmış oldu.
TAHİNCİOĞLU GAYRİMENKUL
SÜRDÜRÜLEBİLİR İŞ MODELLERİNİN SADECE SÜRDÜRÜLEBİLİR OFİSLERDE ÖZÜMSENEBİLECEĞİNİ VE GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ.
79
PROJE
NİDAKULE ATAŞEHİR
Teknoloji hızla gelişiyor ve dolayısıyla, insanların ihtiyaç ve beklentileri de bu yönde farklılaşıyor. Yapı üreten bir yatırımcı olarak bu değişime ayak uydurmak için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Tahincioğlu olarak, teknolojik gelişmeleri çok yakından takip ediyor ve bu gelişmeleri insanların ihtiyaç ve beklentilerini de dikkate alarak projelerimizde uyguluyoruz. Bu kapsamda ofis projelerimizde kullandığımız tüm elektrik, mekanik, güvenlik, asansör ve altyapı sistemleri sayesinde ofis kullanıcıları çalışma alanlarında daha konforlu ve verimli ortamlara erişebiliyor. Özellikle lüks konut projelerimizde kullandığımız akıllı ev sistemleri sayesinde konut kullanıcılarımız evlerinde aydınlatma, ısıtma-soğutma, haberleşme, güvenlik gibi birçok bileşeni tek bir noktadan kontrol edebilme konforuna sahip oluyor.
80
TAHİNCİOĞLU OLARAK, SON DÖNEMDE EKONOMİMİZDEKİ TÜM DALGALANMALARA VE SEKTÖRÜMÜZDE YAŞANAN SIKINTILI DURUMA RAĞMEN, ŞANTİYELERDEKİ ÇALIŞMALARIMIZ HIZ KESMEDEN DEVAM ETMİŞTİR.
Yeşil Bina sertifika sistemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu sistemler satışta ve kiralamada yeteri kadar değer görüyor mu? Kullanıcı cephesinde nasıl algılanıyor? LEED ve BREEAM sertifika sistemleri amaç olarak değil, araç olarak kullanıldığı zaman ortaya çıkan binalar inşaat maliyetlerinde kayda değer artışlara neden olmadan çok daha çevre dostu olabilmektedir. Yeşil bina tasarımında ve inşaatında, ana parametrelere daha çok enerji ve zaman ayrılır, binanın maliyetine etkisi büyük ama yeşil bina olması yönünden etkisi küçük konularda çok çaba sarf edilmezse, LEED ve/veya BREEAM sertifikası her tipten bina için erişilmesi kolay bir hedef olabilir. Ancak bunun yapılabilmesi için konusunda tecrübeli ve yenilikleri takip eden bir ekiple yola çıkılmalı, projelere özel, akılcı çözümler üreterek en az maliyet artışıyla, en üst seviyelerden sertifika alınmasını ve dolayısıyla en çevre dostu binaların yaratılmasını sağlamak amaç olmalıdır. Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Kullanıcı talebi açısından bakıldığında, Türkiye’de geçtiğimiz yıllarda özellikle yabancı yatırımcıların Yeşil Bina talebinin öncülüğünü yaptığına şahit olduk ve günümüzde yerli, yabancı birçok kurumsal firmanın bu kavramı kendi kurumsal kimliklerine işlediklerine ve çalışanların da yeşil, ekolojik, sürdürülebilir binalarda çalışmak taleplerinin her geçen gün arttığına şahit oluyoruz. Özellikle A sınıfı ofis binalarında yeşil bina niteliğinin olmazsa olmaz şartlardan biri haline geldiğini gözlemliyoruz. Yeşil binaların piyasa değerleri; enerji-kaynak korunumunu sağlamaları, teşvik, sübvansiyon vb. destekler ile işletme maliyetinin azalması, gayrimenkulün piyasada kalma süresinin (absorpsiyon oranı) azalması, kiracı sadakatinin arttırılması, üretkenliğin arttırılması, pazarlanabilirliğin arttırılması, kullanıcı konforunun arttırılması gibi nedenlerle doğrudan diğer projelere göre artış göstermektedir. Dolayısıyla yukarıda sayılan faktörler nedeni ile yeşil binalarda satış ve kira değerleri artmakta, doluluk oranlarının rakiplere göre daha yüksek olmaktadır.
Türkiye ekonomisinin lokomotifi olan inşaat sektörünün son birkaç yıldır zorlu bir süreçten geçtiğini biliyor ve yaşıyoruz. Ülkemize değerli projeler kazandıran bir yatırımcı olarak sektörün önümüzdeki dönemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yatırımlarınız aynı hızla devam edecek mi? Gayrimenkul sektörü, kurlardaki ve faiz oranlarındaki değişim ve ekonomik gelişmelerden en fazla etkilenen sektörlerin başında geliyor. Aynı zamanda da bildiğiniz gibi Gayrimenkul Türkiye’de hızlı büyüme gösteren sektörlerin başında yer alıyor. Tahincioğlu olarak, son dönemde ekonomimizdeki tüm dalgalanmalara ve sektörümüzde yaşanan sıkıntılı duruma rağmen, şantiyelerdeki çalışmalarımız hız kesmeden devam etmiştir. Bugüne kadar geliştirdiğimiz projelerle sektöre ve Türk ekonomisine önemli bir değer kattığımıza inanıyoruz. Yepyeni projelerimizle bu değeri büyütmek için çalışıyor, Türkiye’nin gücünü, yatırım potansiyelini ve vizyonunu göstermek adına pek çok fırsatı da değerlendirmeye devam ediyoruz. Tahincioğlu olarak bu dönemde ana işimize odaklanarak doğru adımları atarak sektörde faaliyetlerine ara vermeden devam eden şirketlerden biri olduk. Mevcut projelerimizde konut sahiplerine de teslimatlarımızı yapıyoruz.q
PROJE
NİDAKULE ATAŞEHİR
SWANKE HAYDEN CONNELL MIMARLIK
VERİMLİLİKTEN ÖDÜN VERMEYEN İKONİK BİR DİZAYN
PROJEDE İKONİK BİR DİZAYN OLUŞTURULURKEN VERİMLİLİKTEN ÖDÜN VERMEMEK ÖNCELİK KAZANMIŞTIR. YAPI YÜKSELDİKÇE KÜTLENİN PARÇALARA AYRILARAK SÖNÜMLENMESİ İSTENMİŞ, BU KARARLA YAPIDA 3.BOYUTTA HAREKETLİLİK KAZANILMIŞTIR.
82
Anadolu yakasında, İstanbul Finans Merkezi gibi çok önemli bir yapılaşmanın karşısında yer alan Nidakule Ataşehir projesi, devlet kuruluşları olan TOKİ ve Emlak Konut ile yürütülen bir kamu özel sektör ortaklığıdır. Tahincioglu Gayrimenkul ve Nida İnşaat için tasarlanan proje, yaklaşık 150.000 m2 inşaat alanına sahip iki adet A sınıfı ofis binasından meydana gelmektedir. Nidakule Ataşehir Kuzey, zemin üstünde 31 kata sahipken, Güney 16 adet daha küçük kat alanına sahip bir ofis yapısıdır. Her iki bina da güçlü bir podyum yapısı üzerine oturmaktadır. Yüksek standartlı ofis alanları, toplantı odaları, bir konferans merkezi, kreş, spor alanları ve VIP katları ile ticari alanlar projenin temel fonksiyonları olarak yer almaktadır.
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
MİMARİ OFİS
SWANKE HAYDEN CONNELL MİMARLIK
83
Birbirlerine komşu olan her iki proje de ortak bir tasarım anlayışına sahiptir. Yapılar kurgulanırken bina yönelimleri irdelenmiş, gün içinde gelen gün ışığı analizleri yapılmıştır. Yüksek katlı olan Nidakule Kuzey İstanbul Çevre Yolu tarafından yüksek görünürlülüğe sahiptir. Bu sebeple özellikle düşeylik vurgusu önem kazanmış, ikonik bir dizayn oluşturulurken verimlilikten ödün vermemek öncelik kazanmıştır. Yapı yükseldikçe kütlenin parçalara ayrılarak sönümlenmesi istenmiş, bu kararla yapı 3. boyutta hareketlilik kazanmıştır. Ayrıca kütle hareketinden doğan değişik boyutlardaki kat planları kullanıcılar için farklı altrnatifler oluştururken, yapının en üst katlarında kendi özel seyir terasları olan VIP ofis alanları oluşturulmuştur.
GİYDİRME CEPHENİN 2/3’LÜK KISMINDA BİR GEÇİŞ DÜZENLENMİŞ VE CEPHENİN EN ÜST BÖLÜMÜNÜN VURGULANARAK KRİSTAL GİBİ PARILDAMASI İSTENMİŞTİR.
Finans Merkezi’nin hemen karşısında yer alan yapının cephe tasarımına özel önem verilmiştir. Giydirme cephenin 2/3’lük kısmında bir geçiş düzenlenmiş ve cephenin en üst bölümünün vurgulanarak kristal gibi parıldaması istenmiştir. Burada cephe bir miktar içeri çekilerek daha derin düşey cephe profilleri kullanılmış, alt bölgedekilerin aksine bu profiller açık renkli olacak şekilde boyanarak özel bir şekilde aydınlatılmıştır. Her iki bina da podyum kütlesi üzerine oturmaktadır. Podyum katlarının yol cephesinde ticari üniteler yer alırken, avluya ve arka tarafa bakan yatay ofisler modüler planlamanın esnekliğine sahiptir. Uzun podyum cepheleri tasarlanırlen en uygun taşıyıcı sistem modülü belirlenmiş ve E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
PROJE
NİDAKULE ATAŞEHİR
Projenin ortak alanlarının iç mimarisi genel yapı kurgusu ile benzerlik taşımaktadır. Cepheden gelen lineer hatlar iç mekân tasarımına entegre edilmiştir. Doğal taş ve ahşap malzeme dengeli bir şekilde kullanılırken, sıcak, şık ve modern bir ofis ortamı yaratılmak istenmiştir. 2016 sonunda tamamlanan projeler LEED Gold alması hedeflenmiştir. Bu hedef doğrultusunda projede kullanılan tüm malzemeler titizlikle seçilmiştir. Akustik kriterler de önemli bir unsur olarak tasarımın ilk günüden itibaren projeye dahil edilmiştir. Aynı şekilde gerek düşey sirkülasyon, gerek cephe tasarımı için de danışmanlarla birlikte çalışılarak, yüksek standartlı ürünlerin kullanımı ile proje geliştirilmiştir.q
84
bu modüllerin içinde belli noktalarda geriye çekilen blok girişleri entegre edilmiştir. Cephede istenilen hareketin yansıtılabilmesi için metal güneş kırıcılardan oluşan bir sistem tasarlanarak, düşeydeki elemanların devamında oluşan yatay saçak insan ölçeğinde mekân kurgusu oluşturmaya yardımcı olmuştur. Podyum bazası içinde ana giriş lobileri ile ilişkili büyük atriumlar yaratılmış, bu atriumlar vasıtası ile yatay ofislerin ihtiyacı olan gün ışığı ve yeşil donatı alanları bir araya getirilmiştir. Peyzaj, tasarımın önemli bir unsuru olarak, projenin 5. cephesi prensibi ile ele alınmıştır. Verimliliğin esas alındığı ortogonal yapı kurgusunun aksine peyzajda akışkan eğrisel hatlar kullanılmıştır. Podyum üstü terasında ofis kullanıcıları için adeta bir vaha olarak tasarlanan bu alan, çalışanların sosyalleşmesi ve kent hayatından kopmamaları için önemli bir unsur olmuştur. Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
SERTİFİKA DANIŞMANI
ALTENSİS
NIDAKULE ATAŞEHIR’DE ÇEVRE DOSTU UYGULAMALAR PROJEDE SERT ZEMİN ORANI DÜŞÜK TUTULARAK, MÜMKÜN OLDUĞUNCA GEÇİRGEN YÜZEYLER OLUŞTURULMUŞ,YAĞMUR SULARI TOPLANARAK TEKRARDAN KULLANIMA KAZANDIRILMIŞTIR. • Otopark katlarında elektrikli araç şarj istasyonları, bina çalışanları ve ziyaretçilerin bisiklet kullanımını teşvik etmek için bisiklet park alanları düzenlenmiştir. • Yoğuşma suyunun toplanarak, rezervuar ve bahçe sulamada tekrardan değerlendirilmiş, ayrıca bina kapsamında kullanılacak su armatürleri ve vitrifiyelerde su tasarruflu olma özelliği kullanılarak, binanın su tüketiminin EPA standardına oranla en az % 40 daha verimli olması hedeflenmiştir. Emre Ilıcalı, ALTENSİS Yöneticisi Altensis firması olarak Tahincioğlu Gayrimenkul’un İstanbul Finans Merkezi’nde hayata geçirdiği Nidakule Ataşehir projesinin LEED Yeşil bina değerlendirme süreçlerini yönettik. Bu kapsamda gerekli olan yeşil bina mühendislik ve danışmanlık hizmetleri tarafımızca sağlandı. Tasarım, inşaat ve işletme aşamalarında ilgili projenin paydaşları ile birlikte, sürdürülebilirlik stratejisi kapsamında binada hayata geçirilen çevre dostu uygulamalar şunlardır: • Bina arazisinde, inşaat esnasında ve sonrasında doğal yaşamın korunması kapsamında, bitkilendirme % 30’un üerinde tutulmuş, su tüketiminin ve kimyasal gübre kullanımının en aza indirecek yerel ve adapte olmuş bitkiler seçilmiştir. Projede sert zemin oranı düşük tutularak, mümkün olduğunca geçirgen yüzeyler oluşturulmuş, yağmur suları toplanarak tekrardan kullanıma kazandırılmıştır.
• Gerek montaj gerek kullanım esnasında binadaki enerji harcayan tüm sistemler, LEED tarafından belirtilen commissioining prosedürlerine uygun olarak denetlenmektedir. • Tesis kapsamında kullanılan aydınlatma ve mekanik sistemlerde enerji verimliliği ön planda tutulmuş, Amerikan enerji verimliliği standardına (ASHRAE 90.1) uygun olarak tasarlanmış sistemlerin enerji sarfiyatları, yapılacak bilgisayarlı enerji modellemesi sonucunda değerlendirilmiştir. • PV sistemi ile binanın Amerikan Enerji verimlilik standardı olan ASHRAE 90.1 standardından en az % 22 daha verimli olması hedeflenmiştir. Bu sayede tesisin operasyonu esnasında enerji tüketimi en aza indirilmiştir. • Binada her türlü sistemin enerji sarfiyatları enerji analizörleri ve bina otomasyon sistemi vasıtasıyla gözlemlenmekte ve bu sayede enerji verimliliği hedeflerinin ne ölçüde yakalandığı anında analiz edilebilmektedir.
•Proje kapsamında soğutma sistemlerinde çevre dostu soğutucu akışkanlar tercih edilmiştir. • İnşaat esnasında oluşan atıkların geri dönüşümü ile ilgili kapsamlı bir Atık yönetim planı hazırlanmış, ayrıca bina kullanımında oluşacak geri dönüştürülebilir atıkların toplanması için yeterli alanlar ayrılmıştır. • Projede kullanılacak inşaat malzemelerinin çoğunlukla yerel olması ve en az 20 % oranında geri dönüştürülmüş içeriğe sahip olmasına dikkat edilmiştir. Binada inşaat esnasında iç mekanlarda kullanılan yapı kimyasalları, (boya, astar, macun v.s.) içeriğindeki VOC ( uçucu organik zararlı bileşik) oranların en az olanlarından tercih edilmiştir. • Bina kullanıcılarının iç yaşam konforu ön planda bulundurularak bina içerisine verilen taze hava oranları Amerikan ASHRAE 62.1 standardının en az % 30 üzerinde tutulmuştur. Ayrıca iç mekan termal konfor tasarımı ASHRAE 55 standardına uygun olarak yapılmış, ısıtma ve aydınlatma sistemlerinde bireysel kontrole önem verilerek hem enerji tasarrufu hem de iç yaşam kalitesi arttırılmıştır. • Bina tasarımında günışığından en üst düzeyde faydalanılması hedeflenerek hem aydınlatmaya harcanan enerjinin azaltılması, hem de gün ışığının iç mekânlarda çalışanların üzerindeki olumlu etkilerinin kullanılması sağlanmıştır.q
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
85
PROJE
marka Advertorial
NİDAKULE ATAŞEHİR, İKLİMLENDİRMEDE “FORM” DEDI Anadolu Yakası’nın A + ofis projesi Nidakule Ataşehir, LEED Gold sertifikalı çevre dostu yapısıyla olduğu kadar son teknoloji ve enerji verimliliği yüksek ürünlerin kullanıldığı iklimlendirme sistemleriyle de dikkat çekiyor.
86
Türkiye’de iklimlendirme sektörünün lider firmalarından Form Şirketler Grubu, Anadolu Yakası’nın en prestijli ofis projelerinden Nidakule Ataşehir’in iklimlendirme ihtiyacını Clivet marka Soğutma Grupları, Form marka Klima Santralleri ve Clivet marka Fancoil’ler ile karşıladı. Anadolu Yakası’nın A + ofis projesi Nidakule Ataşehir, LEED Gold sertifikalı çevre dostu yapısıyla olduğu kadar son teknoloji ve enerji verimliliği yüksek ürünlerin kullanıldığı iklimlendirme sistemleriyle de dikkat çekiyor. Ülkemizde iklimlendirme sektörünün gelişmesinde büyük rol oynayan, 55 yıllık köklü bir geçmişe sahip olan Form Şirketler Grubu, Türkiye’nin dört bir yanında kurumların ihtiyaçları doğrultusunda en iyi ısıtma ve soğutma çözümlerini geliştiriyor. Form’un bu alandaki en güzel projelerinden biri de İstanbul’un A+ ofis projesi Nidakule Ataşehir’de gerçekleştirdiği iklimlendirme uygulaması. Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Uygulama kapsamında; Nidakule Ataşehir Kuzey ve Nidakule Ataşehir Güney binalarının iklimlendirilmesi; toplam soğutma kapasitesi 10,300 kW olan 12 adet CLIVET Hava Soğutmalı Soğutma Grubu, 32 adet FORM marka Isı Geri Kazanımlı (Tanbur) Klima santrali ve 300 adet CLIVET Fancoil cihazı kullanılarak sağlanıyor. Projede kullanılan Clivet Hava Soğutmalı Soğutma Grupları aynı anda ısıtma ve soğutmanın (dört borulu sistemin) ihtiyaç duyulduğu otel-iş merkezi uygulamaları ve endüstriyel uygulamalarda optimum çözüm sağlıyor. Yine projedeki bir diğer ürün olan FORM marka Isı Geri Kazanımlı (Tanbur) Klima santrali, tanbur sayesinde %70 ısı geri kazanımı sağlıyor.q
EKO DIZ AYN 88
Sponsorluğunda hazırlanmıştır
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
EKO DİZAYN
SABAHATTIN ŞIRANLI 90
“ Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
KULLANICILARIN, ERGONOMİK-ESTETİK YANI DOĞRU ÜRÜN TALEP ETMELERİNİ SAĞLAYACAK FARKINDALIK SEVİYELERİNE ULAŞMIŞ OLMALARI DA TASARIM VE TASARIMCININ DEĞERİNİ ÖNEMLİ ÖLÇÜDE ETKİLİYOR.
”
91 Bürosit Ceo Yönetici Grubu
Sabahattin Bey ,öncelikle sizi daha yakından tanımak ve tasarım dünyasına yolculuğunuz hakkında bilgi almak isteriz.
Ofis mobilyası tasarımı konusunda duayen olduğunuzu söyleyebiliriz. Farklı mobilya tasarımları da yapıyor musunuz?
Tasarımcı kimliği ile karşınızda olduğum şu andan geriye doğru baktığımda bugünün izlerini çocukluk yıllarımda görebiliyorum.İlkokul yıllarında yaptığım resimler beğenilirdi, kendi kendime kaldığımda saatlerce çamurla oynar veya ağaç yontardım ve bunlarla zaman geçirmenin bana çok keyif verdiğini hatırlıyorum. Sonrasında; İst. Üni. Ed. Fak. Arkeoloji ve Sanat Tarihi eğitimim sürecinde çok değerli insanların (İsmail Tunalı, Nurhan Atasoy, Oktay Aslanapa, Semavi Eyice) derslerine, dinletilerine katılma fırsatı bulmak büyük bir şans oldu benim için.Tarih-sanat-estetik ile ilgili bakış açımı ve farkındalıklarımı zenginleştirdiğini düşünüyorum o yılların.
‘Duayen’ oldukça iddialı bir vasıf kendimi öyle görmüyorum ama teşekkür ederim. İlk sorunuzda kişisel tarihimi özetlerken sanırım atladım. 70’li yılların başından itibaren ofis mobilyası (metal çalışma masası, metal dolap, vs.) üreten ve satan baba firması Has Metal yaşamımın önemli bir sürecinde var oldu. Babamla sürekli tekrar ettiği modellerin dışında model üretmek için çok mücadele ettiğimi, yeni model tasarlayıp çizerek onu ikna etmeye çalıştığımı hatırlıyorum. Ofis mobilyası hayatımın içinde ilk gençlik yıllarımdan bugüne hep vardı. Dolayısı ile görsel, işitsel ve hatta duygusal ciddi bilgi biriktirdim bu konuda. Tabii doğal olarak da tasarımcılıkta tercihim oldu.
Devam eden yıllarda; babamın emekliliği ile beraber fiili olarak ofis mobilyası üretim dünyasına girdiğimde seksenlerin ilk yıllarıydı sanırım. Bu süreçte üstlendiğimiz projelerin tasarım-üretimuygulama aşamalarında birlikte çalıştığımız (mimar –endüstriyel tasarımcı –mühendis) insanların her biri bana çok şey kattı. İçlerinde en çok da Sacit Arısev’den (Endüstri Tasarımcısı) özellikle tasarım konusunda çok şey öğrendiğimi söylemek isterim. Sonra; 2000 ‘li yılların başında OMSİAD üyeliğimle birlikte tasarımcılığı profesyonel olarak yapmaya başladım.
Güncel olarak üzerinde çalışmakta olduğunuz bir koleksiyon var mı? Varsa biraz bilgi alabilir miyiz ? Güncel çalışmalarım arasında Bürosit markası ile birlikte tasarım ve Ar-Ge çalışmaları ağırlıklı yer tutuyor. Bürosit ürün ailesine katılacak yeni koleksiyonlarla ilgili Bürosit Ar-Ge ile birlikte çalışıyoruz .
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
Bürosit Gordion Yönetici Grubu
EKO DİZAYN
92
TASARIM VE TASARIMCI HAK ETTİĞİ ÖNEME VE AĞIRLIĞA ANCAK SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ İLKE EDİNEN ÜRETİCİ YAPILARIN VAR OLMASI İLE ULAŞABİLİR.
Farklı firmalara ofis mobilyası tasarımı yapıyorsunuz. Tasarımlarda benzeme kaygısı yaşıyor musunuz? Ya da farklılığı nasıl sağlıyorsunuz?
Türkiye’deki ve dünyadaki tasarım ve tasarımcıya bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Karşılaştırma yaptığınızda ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?
Sektörün içinde bağımsız olarak var olmak benim için önemli. Tasarımcı olarak Bürosit firması ile çalışmaktayım. Firmaya yeni bir ürün ailesi hazırlıyoruz. Bununla birlikte sektördeki diğer firmalarla da çalışmalarımız oluyor. Farklı firmalara tasarım yapmak benim açımdan sorun yaratmıyor. Firmalar tarafında soru işaretleri oluşması beklenebilir tabiî ki. Ancak 40 yılı aşan bir süredir sektörün içinde bıraktığım intiba sanırım soru işaretlerini siliyor. Dolayısıyla sorunsuz bir şekilde çalıştığımızı düşünüyorum.
Tasarım ve tasarımcı hak ettiği öneme ve ağırlığa ancak sürdürülebilirliği ilke edinen üretici yapıların var olması ile ulaşabilir. Maalesef ülkemiz üreticileri bu konuda yeni yeni olgunlaşıyor. Bilgi dağarcığım beni yanıltmıyorsa bugün ülkemiz ofis mobilyası sektöründe üretim yapan firmaların en eskisi 1950’ lerde kurulmuş. Oysa Avrupa’da aynı sektör için 100-150 yıllık geçmişe sahip üreticiler bugün hâlâ hayatta.
Tasarımcının temel kaygısı ‘benzememe-farklılık’ olmadır zaten. Tasarım hazırladığım firmaların makine parkurları, bayii – satış noktaları, üretim kabiliyetleri, beklenti ve talepleri farklı, buradan hareketle yola çıktığınızda doğal olarak bu farklılıklar tasarıma yansıyor. Sonuçta sadece birkaç firma ile çalışıyorum. Benzememe veya farklı olma kaygısı daha büyük. Ve bence bu kaygıdan beslenmesi gerek bir tasarımcının. Türkiye ve hatta dünya da aynı sektördeki tasarım-üretim bilgi dağarcığınızı güncel tutmak önemli. Geçmişte günceli takip etmek için dergi-katalog peşinde koşar ülke ülke fuar dolaşırdık. Bugün internet sayesinde oldukça kolaylaştı bilgiye ulaşmak. Kısacası evet farklı olmak, benzememek önemli bir kaygı ama benim için çalıştığım firmalara yaptığım tasarımlarla sınırlı olmayan bir kaygı. Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Kullanıcıların, ergonomik-estetik yani doğru ürün talep etmelerini sağlayacak farkındalık seviyelerine ulaşmış olmaları da tasarım ve tasarımcının değerini önemli ölçüde etkiliyor bence. Ve maalesef ki ülkemiz Avrupa ülkelerine göre henüz geride. Ancak bugünlerde tasarım faaliyetleri ile ilgili teşvikler tasarımcıları oldukça desteklemekte. Şahidi olduğum 40 yıllık geçmişi düşününce bu gelişmeler beni ümitlendiriyor. Kolay taklit edilebilir bir tarafı da var aslında tasarımların… Avrupa Birliği uyum yasaları kapsamında ‘fikir ve sanat eserlerini koruma’ ile ilgili çıkan kanunlar sayesinde 2005-2006 yıllarından itibaren taklit sorununun gittikçe azaldığını düşünüyorum. Taklit sorununun sıfırlanmasını beklemek çok gerçekçi değil. Avrupa’da dahi hâlâ sıfırlanmadığını biliyorum. Bu kanun ve yaptırımların en azından sorunuzdaki ‘kolay’ ibaresini ortadan kaldırdığını düşünüyorum.
Bürosit Boss Yönetici Grubu
Teknoloji ve dünya değişiyor. Beklenti ve ihtiyaçlar da değişiyor.Bu durum elbette mobilya sektörüne de yansıyor. Bu değişimi tasarım anlayışınıza nasıl entegre ediyorsunuz? Çok geniş kapsamlı bir soru. Bu soruyu sınırlı başlıklarda özetlemeye çalışmak isterim. Teknolojinin üretim kabiliyetlerini arttıracak yönde gelişmesi üreticinin, üretim standartından taviz vermeden daha hızlı üretim yapmasını sağlamıştır. Teknolojinin, tasarımdaki estetik beklentilere zarar vermeden kullanılabilmesini sağlamak tasarımcı için önemli bir ayrıntıdır diyebilirim. Teknolojik gelişmelerin yanı sıra sonsuz malzeme zenginliği ile ulaşılabilen detay zenginlikleri. Kullanıcı alışkanlıkları, mimari düzenlemelerdeki değişiklikler, ergonomik ürünlerin çalışma verimliğindeki önemi…Tasarım yaparken tüm bunları düşünerek doğru ürünü tasarlamak tasarımcının görevi. Sürdürülebilirlik, yeşil tasarım, yeşil ürün, sertifikalı ürün kavramları son yıllarda çok popüler. Kendi sektörünüzde siz bu kavramları nasıl konumlandırıyorsunuz? Soruda saydığınız yeni dünyaya ait bu nitelikler bence de önemli ancak bu konuda benim bazı endişelerim de yok değil. Batıdan ortaya çıkmış bu yeşil ürün tanımını, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerin kendilerine rakip olmalarını engelleyen bir pazarlama aracı olarak ortaya sürdüğünü düşünüyorum. Bu saptamam konunun önemini azaltmıyor elbette. Tüm bu niteliklerin dozunda ve
BÜROSİT’İ BÜROSİT YAPAN HATASIZ, SAĞLAM, DAYANIKLI ÜRÜN ANLAYIŞI İLE YAPILAN ÜRETİM YAKLAŞIMIDIR.
93
sizin de sorunuzda vurguladığınız popülerlik kavramına takılmadan tasarımlara yansıtılması gerektiğini düşünüyorum. BÜROSİT için özel tasarımlara imza atıyorsunuz.Firma olarak Bürosit’in sektördeki yerini değerlendirebilir misiniz? BÜROSİT Türkiye’de sektöründe endüstriyel üretim kültürü olan tek marka diyebilirim. 1990’lı yılların başında ülkemizde ergonomik ofis koltuğunu endüstriyel olarak üreten ilk firmadır BÜROSİT. Ürün ile marka algısı öyle bir yere gelmiştir ki belli bir grup kullanıcı için ofis koltuğunun adı bürosit olmuştur. Nasıl ki bir zamanlar margarine sanayağ, kağıt mendile selpak dediğimiz gibi. Bu marka için önemli bir kazanımdır. ER-METAL olarak otomotiv yan sanayi üreticisi olmalarının bu başarıda önemli bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Ayrıca kurum bünyesinde bulunan TÜV sertifikasyonuna sahip test üniteleri sektörde hiçbir üreticide bulunmayan bir unsurdur. İş güvenliği, işçi sağlığı, atık yönetimi, ürün - üretim stardartları, ürün- üretim sertifikasyonları gibi konularda sektörde ilk sırada olduğunu söyleyebilirim. Bürosit’i Bürosit yapan hatasız, sağlam, dayanıklı ürün anlayışı ile yapılan üretim anlayışıdır. Kullanıcı geri bildirimleri de dikkate alınarak yapılan revizyonlar, günceli yakalama hassasiyeti ile yapılan yeni tasarımlar, sürdürülebilir başarıyı getirmiştir Bürosit’e. Bu ailenin bir parçası olmaktan mutluluk duyduğumu söylemek isterim.q
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
Advertorial
EKO DİZAYN
BIR LIDERIN IHTIYACI OLAN HERŞEY SENTURYON’ DA
Senturyon; tarihten aldığı ilhamla üst düzey yöneticilerin tüm yönetim ihtiyaçlarını karşılamak ve onlara ihtişamlı bir çalışma ortamı sunmak üzere tasarlandı.
94 94 94
Adı, Antik Roma lejyonlarındaki yüksek komuta kademesinden gelen Senturyon; tarihten aldığı bu ilhamla üst düzey yöneticilerin tüm yönetim ihtiyaçlarını karşılamak ve onlara ihtişamlı bir çalışma ortamı sunmak üzere tasarlandı. Ana malzemesi ahşabın köklü tarihiyle de evrensel değer taşıyan ofis takımı, ahşabın zamansız şıklığı ile modern tasarım yaklaşımlarını bir arada sunarak yöneticilerin prestijini en estetik şekilde yansıtmalarını sağlıyor. Doğal görünümüyle ilk bakışta sıcak bir duygu uyandıran ahşap; güven duyulan, içten bir lider imajı çizilmesinde en etkili imalat materyallerinden biri.
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
İnsan psikolojisi üzerinde doğada geçirilen zamana benzer bir etki yaratmasıyla da kullanıldığı ofis ortamlarında yöneticilerin bilişsel faaliyetlerini artırmayı hedefliyor. Deneyimli endüstriyel tasarımcı Sabahattin Şiranlı tarafından, bir liderin profesyonel ihtiyaçları göze alınarak tasarlanan Senturyon; kişiye özel farklılaşan fonksiyonlarıyla geniş kullanım çeşitliliği sunuyor. Eşsiz ahşap dokusuyla çalışan modunu yükseltirken odaklanmaya yardımcı dizaynıyla da yaratıcılığı beslemeyi amaçlıyor. İnce ve usta işçiliği, yönetici mahremiyetine önem veren gizli bölmeleri ve etkileyici görünümüyle iş yaşamında sorumluluğu yüksek bireylere stresten uzak, keyifli bir çalışma deneyimi sunuyor.
95
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
ÜRÜN
Advertorial
MARDAV, RAVABER VE STOPER RAVAGO BİNA ÇÖZÜMLERİ MARKASI ALTINDA BİRLEŞTİ İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN TECRÜBELİ MARKASI MARDAV YALITIM, ÜLKEMİZİN VE BULUNDUĞU COĞRAFYANIN EN BÜYÜK TAŞYÜNÜ ÜRETİCİSİ OLAN RAVABER YAPI VE BİTUMLU SU YALITIM MEMBRANI ÜRETİMİNİN ÖNDE GELEN MARKASI STOPER YAPI… BU 3 BÜYÜK ŞİRKET ARTIK RAVAGO GRUBU’NUN İNŞAAT VE YALITIM SEKTÖRÜNDE, ÜRETİM, SATIŞ VE DAĞITIM HİZMETLERİ SUNAN İŞ KOLU “RAVAGO BİNA ÇÖZÜMLERİ” ADI İLE SEKTÖRE HİZMET VERECEK.
96
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
97
Isı Yalıtımı RAVATHERM XPSTM mavi ekstrüde polistren levhalar, günümüz binalarında ve mühendislik projelerinde istenilen performansı ve dayanıklılığı bina ömrü boyunca sağlar. Ravatherm XPSTM ürünleri, alanındaki en yüksek performanslı ürünlerdir. Ravatherm XPSTM ürünlerinin ağırlıklı olarak kullanıldığı uygulama alanları aşağıdaki gibidir. u Dış duvarlarda ısı yalıtımı u Duvarların içten yalıtımı
u Teras çatılarda ısı yalıtımı
u Kırma çatılarda ısı yalıtımı
u Temel ve toprak temaslı duvarlarda ısı yalıtımı u Döşemelerde ısı yalıtımı u Isı köprülerinde ısı yalıtımı
RAVATHERM XPSTM ürünlerinin genel özellikleri; u Kapalı, homojen hücre yapısı sayesinde nem ve sudan etkilenmez. u Boyutsal olarak kararlı yapıdadır. u Sürekli ve yüksek ısı yalıtım performansı sağlar.
RAVATHERM XPSTM grubu ürünler; Ürün isimlendirmesi, her ürünün öncelikli kullanım alanını ve detayın ihtiyaçlarına uygun teknik özelliklerini özellikleri karşılaması koşuluyla, ısı yalıtımı amaçlı diğer uygulamalarda da kullanılabilir. u RAVATHERM XPS T 300 SL: Temellerin ve terasların ısı yalıtım detaylarında kullanılır. u RAVATHERM XPS T 200 SL: Zemin ve döşemelerin ısı yalıtımı detaylarında kullanılır. u RAVATHERM XPS T SHAPE L: Duvarların dıştan yalıtımında kullanılır. u RAVATHERM XPS T 200 PL: Duvarların içten yalıtımında kullanılır.
RAVATHERM XPSTM MAVİ EKSTRÜDE POLİSTREN LEVHALAR, GÜNÜMÜZ BİNALARINDA VE MÜHENDİSLİK PROJELERİNDE İSTENİLEN PERFORMANSI VE DAYANIKLILIĞI BİNA ÖMRÜ BOYUNCA SAĞLAR. Sürekli yüke maruz kalacak ısı yalıtım uygulamaları için RAVATHERM XPS T 300 SL, RAVATHERM XPS T 500 SL ve RAVATHERM XPS PLUS T 700 SL ürünleri, sahip oldukları yüksek, uzun süreli yük dayanımı sayesinde güvenli çözümler sunar. Dilovası tesislerimizde üretilmekte olan tüm RAVATHERM XPSTM ürünleri EN 13164 standardına uygun olarak üretilmektedir ve CE işareti taşımaktadır. E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
MALZEME ÜRÜN
Yöntem Advertorial
UYGULAMA
Isı Yalıtımı
Ravaber, taşyünü 56.000 m2‘si kapalı olmak üzere 80.000 m2 alan üzerinde 120.000 ton kapasite ile kurulu tesislerde çeşitli ebat ve yoğunluklarda üretilmektedir. Doğada bulunan volkanik kayaçlardan elde edilen bazalt taşının 1400 °C -1500 °C arasında eritilip elyaf haline getirilmesiyle oluşturulan %97 oranında doğal madde içeren ısı, ses ve yangın yalıtım malzemesidir. 40 ila 200 kg/m3 yoğunluk aralığında üretilebilmektedir. A1 sınıfından yanmaz malzeme olup kullanım sıcaklığı -55-°C/+750-°C aralığındadır. Taşyünleri, uzun elyaf yapısı sayesinde bünyesinde hapsettiği havanın düzenli dağılımını ve dış ortamdan ayrımını daha iyi sağlayarak maksimum seviyede yalıtım yapar. Hammadde bünyesindeki demir üretim sürecinde ayrıştırılabilmektedir. Bu yüksek teknoloji sayesinde uzun elyaf yapısında ürün üretilebilmektedir. Uzun elyaf yapısı kesim ve laminasyon işlemlerinde kenar ve yüzey düzgünlüğü sağlar. 98
Kullanım Alanları: u Ara Bölme u u u u u u
Dış Cephe Yalıtımı (Mantolama) Giydirme Cephe Yüzer Döşeme Teras Çatı Endüstriyel Yalıtım Tesisat Yalıtımı
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
TAŞYÜNLERİ, UZUN ELYAF YAPISI SAYESİNDE BÜNYESİNDE HAPSETTİĞİ HAVANIN DÜZENLİ DAĞILIMINI VE DIŞ ORTAMDAN AYRIMINI DAHA İYİ SAĞLAYARAK MAKSİMUM SEVİYEDE YALITIM YAPAR.
ÜRÜN
Advertorial
Mekanik ve Tesisat Yalıtımı
Ravaber BIOWOOL ürünleri, hammaddesi temel olarak kum olan ve %80’i geri dönüştürülmüş camdan oluşmaktadır. Ravaber Bio, silis kumunun yaklaşık 1250°C'de eritilerek elyaf haline getirilmesi sonucu elde edilen bir yalıtım malzemesidir. Sıcağa rutubete maruz kalsa dahi, şişme, kabarma, veya büzülme gibi boyutsal deformasyonlara uğramaz. Fenol formaldehit free bağlayıcı sayesinde %100 doğal ürünlerdir. Cildi tahriş etmez, yumuşak bir dokuya sahiptir, toz oluşturmaz ve açık kahverengimsi bir renge sahiptir. Elyafların birbirine bağlanmasında kullanılan uluslararası patentli fenol formaldehit free bağlayıcı sayesinde elyaflar stabil ve standart üretilebilmektedir. Bununla beraber, elektrikli fırın sayesinde uzun elyaflar üretilebilmektedir.Ürün tipine göre değişim gösteren kullanım sıcaklığı -50 /+250°C aralığındadır. Bağlayıcısız Ravaber bio ürünler ise 500 ˚C’ ye kadar kullanılabilmektedir. 100
Ürün Tipleri u Çatı Şiltesi u Cephe Levhası u Kollektör Şiltesi u Klima Şiltesi u Klima Levhası u Prefabrik Boru u İğneli Biowool
RAVABER BIOWOOL ÜRÜNLERİ, HAMMADDESİ TEMEL OLARAK KUM OLAN VE %80’İ GERİ DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ CAMDAN OLUŞMAKTADIR. Ürün Özellikleri u Düşük Isıl İletkenlik Değeri u Yüksek ısıl Direnç u Yüksek Ses Yalıtım Değeri u Isı Kaybına Maksimum Direnç u Hızlı ve Kolay Kurulum u Yangına Tepki Sınıfı : A1 Kullanım Alanları u Çatı Yalıtımı u ephe Yalıtımı u Havalandırma Kanalı Isı ve Ses Yalıtımında u Boru Tesisatları Isı Yalıtımında u Endüstriyel Isı ve Ses Yalıtım Uygulamalarında u OEM Yalıtım Uygulamalarında
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Ravaber Seramik Yünü, 650°C - 1430°C arası uygulamalar için spun (döndürüp bükülerek) üretilen uzun, esnek ve birlikte dokunmuş liflerden oluşan bir ısı ve yangın yalıtım malzemesidir. Seramik yünü; alüminyum, silis, zirkonyum ham maddelerinin homojen bir şekilde karıştırılıp yüksek sıcaklıkta eritildikten sonra hızla dönen disklere çarptırılarak elyaf oluşturulması ile elde edilir. Ravaber Seramik Yünü endüstriyel fırın izolasyonlarında, kazan boru ve bacaların izolasyonunda, her türlü yüksek sıcaklık gerektiren teknik izolasyonda kullanılır. Ravaber Seramik Yünü, buhardan kimyasallardan (fosforik ve hidroflorik asit ile Na2O, K2O gibi güçlü alkaliler haricinde) etkilenmez. Isıl ve karakteristik özellikleri ıslatılıp kurutulduktan sonra değişmez ve aynı ısı yalıtım özelliklerini korur. Özel Üretim teknolojisi sayesinde uzun lif yapısına sahip olan Ravaber Seramik Yünü, bu özelliği sayesinde hiçbir kimyasal bağlayıcıya ihtiyaç olmadan üretilmektedir. Teknik yalıtımda 1430°C sıcaklığa kadar ısı yalıtımı yapabilme özelliği sayesinde endüstriyel kullanımlarda enerji tasarrufu sağlamaktadır. Yüksek derece ısı yalıtım özelliğinin yanı sıra mükemmel ses ve yangın yalıtımı yapabilmektedir. RAVABER SY BATTANİYE Ravaber Seramik Yünü Battaniye, yüksek sıcaklıkta eritilen silis ve alüminadan oluşturulan elyafların basınç ile çeşitli kalınlıklarda ve yoğunluklarda şilte formu verilmesiyle elde edilen üründür. Kullanım Alanları u Endüstriyel fırın izolasyonu u Seramik - Cam endüstrisi u Demir çelik endüstrisi u Döküm endüstrisi u Çimento endüstrisi u Endüstriyel fırın izolasyonu u Çelik kapı - Yangın kapısı
RAVABER SY BIOSOLUBLE Ravaber Biosoluble Seramik Yünü, yüksek saflıkta kalsiyum, magnezyum ve silika karışımlarından üretilen ve yüksek sıcaklıkta çözünebilir elyaflardan mamul bir üründür. Bu sayede insan ve doğa dostu bir üründür. Ürün Özelliği u Düşük ısıl iletkenlik değeri u Yüksek ısıl direnç değeri u Yüksek gerilme direnci u Yüksek sıcaklıklarda uzun süre yalıtım ve dayanım özelliği Kullanım Alanları u Fırın yalıtımı u Ev aletleri (Fırın) u Genleşme derzi
ÜRÜN
Advertorial
Çatı ve Su Yalıtımı
TÜRKİYE'NİN MODERN POLİMER BİTÜMLÜ MEMBRAN TESİSİNDE ÜRETİLEN STOPER MARKA MEMBRANLAR HER TÜR YAPI TİPİNDE VE DETAYINDA İDEAL ÇÖZÜMLER SUNAR.
102
pla
+pla
ela
APP ( Ataktik Polipropilen ) katkılı polimer bitümlü örtülerdir. Özellikleri u Yüksek oranda polimer katkısı. u Yüksek ısıl dayanım özelliği. u-5°C soğukta bükülme dayanımı, +120°C sıcaklık dayanımı APP ( Ataktik Polipropilen ) katkılı polimer bitümlü örtülerdir. Özellikleri u Yüksek oranda polimer katkısı. u Yüksek ısıl dayanım özelliği. u -10°C soğukta bükülme dayanımı, +120°C sıcaklık dayanımı SBS ( Styrene Butadiene Styrene ) katkılı polimer bitümlü örtülerdir. Özellikleri u Esneklik sağlayan yüksek oranda elastomerik polimer katkısı u Yüksek oranda polimer katkısı. u Mükemmel soğuk – sıcak dayanımı u -20°C soğukta bükülme dayanımı, +100°C sıcaklık dayanımı
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
cool
Özel son kat kaplaması ile serin çatılar inşaa etmenizi sağlar.
garden
SBS ( Styrene Butadiene Styrene ) veya APP (Ataktik Polipropilen) ile modifiye edilmiş,özel kök gelişimini önleyici katkılar ilave edilmiş polimer bitümlü örtülerdir .
via
Stoper Köprü, viyadük ve yol uygulamaları için özel tasarlanmış APP (Ataktik Polipropilen) katkılı membran.
sticky
Kendinden yapışkanlı, şaluma uygulaması gerektirmeyen SBS (Styrene Butadiene Styrene) katkılı bitümlü örtülerdir. Özellikleri
u Kolay soy, yapıştır tasarımı
u -20°C soğutma bükülme dayanımı,
+100°C sıcaklık dayanımı
proof
Koruma betonu gerektirmeyen özel temel ve perde çözümleri.
STOPERproof
STOPERproof TEK KAT 4,5MM temel tabanında tek kat su yalıtımı için tasarlanmıştır. -Yüksek mukavemetli keçesi ile delici unsurlara ve ağır depolama malzemelerine karşı üstün direnç -Esnek SBS polimer modifiyeli bitümlü -Özel formülasyonu sayesinde taze dökülen betona mükemmel ve sürekli yapışma -Tek seferde kolay ve hızlı uygulama -Hidrostatik basınca karşı yüksek direnç -Bini yerleri hem kendinden yapışkanlı, hem şaluma ile uygulanabilir -Koruma betonuna ihtiyaç duyulmaz.
STOPERproof V 3MM dikey tek yüz kalıpların su yalıtım uygulamaları için tasarlanmıştır. - Kompozit donatı ile delici unsurlara ve darbelere karşı üstün direnç - Esnek SBS polimer modifiyeli bitümlü - Özel formülasyonu sayesinde taze dökülen betona mükemmel ve sürekli yapışma - Üstün yırtılma dayanımlı - Bini yerleri hem kendinden yapışkanlı, hem şaluma ile uygulanabilir - Kolaylıkla soy, yapıştır tasarımı
Tek kat Koruma betonuna ihtiyaç duyulmaz u Serbest serim u Tek seferde kolay ve hızlı uygulama u Zaman, maliyet ve işçilikten tasarruf u u
u Çift taşıyıcılı sistem
103
stickySTOPER XL Kendinden yapışkanlı, şaluma uygulaması gerektirmeyen SBS katkılı, üst yüzeyi Crosslaminated (XL) film kaplı dayanıklı bitümlü örtülerdir. u Kolaylıkla soy, yapıştır tasarımı u Özel formülü ile mükemmel yapışma performansı u Darbelere karşı yüksek dayanım u Eşsiz yırtılma dayanımı u Hızlı, temiz ve kolay uygulama u Ekstra hafif rulolar u UV dayanımlı uKimyasallara karşı yüksek dayanım
Mükemmel yırtılma direnci sağlar
u u u u u u u
Kolaylıkla soy, pürmüzsüz yapıştır tasarımlı Tek kat ile mükemmel yırtılma ve darbe direnci Yüksek yapışma performansı Tek seferde hızlı, temiz ve kolay uygulama Zaman, maliyet ve işçilikten tasarruf Ekstra hafif rulolar Kimyasallara karşı yüksek dayanım E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
ÜRÜN
Advertorial
Çatı ve Su Yalıtımı 104
APP (Ataktik Polipropilen) katkılı polimer bitümlü örtülerdir. Özellikleri u Dayanıklı plastomerik membran u Yüksek ısıl dayanım özelliği u-10°C soğukta bükülme dayanımı, +120°C sıcaklık dayanımı
Türkiye'nin modern polimer bitümlü membran üretim tesisi Stoper'de üretilen Bitumex marka membranlar her tür yapı tipi ve detayında rekabetçi ve ihtiyaca yönelik çözümler sunar.
APP (Ataktik Polipropilen) katkılı polimer bitümlü örtülerdir. Özellikleri u Dayanıklı plastomerik membran u Yüksek ısıl dayanım özelliği u -10°C soğukta bükülme dayanımı, +120°C sıcaklık dayanımı
SBS (Styrene Butadiene Styrene) katkılı polimer bitümlü örtülerdir. Özellikleri u Esnek elastomerik membran u Mükemmel soğuk – sıcak dayanımı u -20°C soğukta bükülme dayanımı, +100°C sıcaklık dayanımı
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
RAVAGO BİNA ÇÖZÜMLERİ LANSMANI COŞKULU BİR ORGANİZASYON İLE SEKTÖRE DUYURULDU. Mardav, Ravaber ve Stoper artık Ravago Grubu’nun İnşaat ve Yalıtım sektöründe, üretim, satış ve dağıtım hizmetleri sunan iş kolu “RAVAGO BİNA ÇÖZÜMLERİ” adı ile sektöre hizmet verecektir.
105
İ
- Güvenli” ile Grup ilerleyen süreçlerde, günümüz koşullarının da gerekliliği olan, daha hızlı performans, kazançlı, verimli ve güvenli ticaret anlayışı ile sektördeki yoluna devam edecektir.
Bu 3 büyük şirket artık Ravago Grubu’nun İnşaat ve Yalıtım sektöründe, üretim, satış ve dağıtım hizmetleri sunan iş kolu “RAVAGO BİNA ÇÖZÜMLERİ” adı ile sektöre hizmet verecektir.
Bu büyük dönüşümü Ravago Grup, 8-10 Kasım 2019 tarihleri arasında Antalya Sueno Deluxe Hotel’de yerli yabancı müşterileri, tedarikçileri ve iş ortaklarının katılımıyla coşkulu bir lansman organizasyonu ile paylaştı.
Ravago Bina Çözümleri’ lansman toplantısının mottosu olan “Hızlı - Verimli
Toplantıda yeni dönem stratejilerini misafirleri ile paylaşan Ravago Türkiye
nşaat sektörünün tecrübeli markası Mardav Yalıtım, ülkemizin ve bulunduğu coğrafyanın en büyük taşyünü üreticisi olan Ravaber Yapı ve Bitümlü su yalıtım membranı üretiminin önde gelen markası Stoper Yapı…
Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Onur ve Ravago Bina Çözümleri Ticari Direktörü Alper Doğruer’in yanısıra, Prof.Dr.Özgür Demirtaş Türkiye ve Dünya Ekonomisi’ni anlatan sunumuyla misafirlerin büyük beğenisini kazandı. Organizasyonun 2.günü tedarikçi sunumları ve ürün eğitimleriyle devam ederken, toplantı sonrasında tüm misafirlerimizin katılımıyla motivasyon aktiviteleri düzenlendi. Gala Gecesi’nde 2018 Yılı Ciro Ödülleri sahiplerini buldu ve keyifli bir Betül Demir konseriyle gece sona erdi.q E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SEKTÖR’ DEN
ÖZGÜR AREN
OTIS TÜRKIYE GENEL MÜDÜRÜ
GELECEK NESILLERE OLAN SORUMLULUĞUMUZU HIÇ UNUTMUYORUZ OTİS OLARAK ÖZELLİKLE ÇOCUKLARA ERKEN YAŞLARDA ASANSÖR VE YÜRÜYEN MERDİVENLERİN EMNİYETLİ KULLANILMASININ GEREKLİLİĞİNİ ÖĞRETMEK VE EBEVEYNLERİNİ BİLİNÇLENDİRMEK ÜZERE, “BAY OTIS” SOSYAL SORUMLULUK PROJESİNİ BAŞLATTIK. OTIS TÜRKİYE OLARAK GELECEK NESİLLERE OLAN SORUMLULUĞUMUZU UNUTMADAN SEKTÖRE ÖNCÜLÜK ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ.
106
Özgür Bey, çok uzun zamandır OTIS bünyesindesiniz. Günümüzde ise genel müdürlük görevini başarıyla yürütüyorsunuz. OTIS’i bir de sizden dinlemek isteriz. 1865’te İstanbul’da kurulan ve 1921’den bu yana kesintisiz olarak asansör sektöründe faaliyet gösteren Türk firması Buga, 1991 yılında Buga Otis (Otis Türkiye) adını aldı. 1957’de asansör imalatına başlayan Otis, 1975’te yürüyen merdiven imalatı yapan ilk firma oldu. Bugün, Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşu içinde yer alan tek asansör firması olan Otis Türkiye, yılda 2.000 adet asansör ve yürüyen merdiven/yol kapasitesi ile bulunduğu bölgede önemli bir üretim üssü olarak konumlanıyor. Otis, Türkiye’nin en büyük 1000 ihracatçısı arasında sektöre ve ülke ekonomisine katma değer yaratmaya devam ediyor.
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
OTIS’in çalışma sistemi hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz. Asansör sektörüne öncülük ederek, müşterilerimize her aşamada farklı avantajlar sağlamayı hedefliyoruz. Katkılarımız, en başta mimari ofislere, proje çizim aşamasında çözüm sunarak başlıyor. Olması gereken kuyu derinliği, kuyu dibi ve kuyu üstü ölçüleri hakkında teknik önerilerinde bulunuyor, Türkiye’de üretim yapmanın avantajıyla kabin içi dekorasyon çözümlerimizle mimari ofislerin de tercihi oluyoruz. Otis Türkiye olarak, her şeyden önce ‘emniyetli çalışma’, ‘doğru projelendirme’, ‘doğru malzeme’, ‘kaliteli üretim’, ‘zamanında teslim’, ‘kaliteli montaj’ ve ‘profesyonel servis’ şeklinde 7 adımda özetleyebileceğimiz bir çalışma sistemimiz var. Otis Türkiye olarak, mühendislik uygulamalarımızı ve Ar-Ge faaliyetlerimizi her geçen gün daha da geliştiriyoruz. Firmamızda çalışan sayısı 1000’e yaklaştı. İnsana yatırım yapmaya devam ediyoruz. Hatta Otis’in dünyadaki farklı şirketlerinde mühendis, genel müdür, üst düzey yönetici seviyesinde çalışanlarımızla Türk bayrağını dalgalandırmaya devam ediyoruz. Asansör konusu teknolojinin gelişmesine paralel olarak hızla gelişen bir sektör. OTIS olarak gelişim tarihçenizdeki ilklerden ve günümüzdeki teknolojinizden bahsedebilir misiniz? Dünyanın ilk emniyet sistemli asansörünü 1853 yılında icat eden Elisha Graves Otis’in New York’ta temellerini attığı Otis; asansör, yürüyen merdiven ve yürüyen yol alanında, liderliğini hiç kaybetmeden
107 OTIS Türkiye Genel Müdürü Özgür Aren
faaliyetini sürdürüyor. Otis, ülkemizin asansör tarihinde de önemli bir yer tutuyor. 1892 yılında Pera Palas Oteli için inşa edilen Türkiye’nin ilk asansörü, Otis markası taşıyor. Türkiye’nin ilk panoramik (Sürmeli Otel - 1983), en hızlı ve en yüksek bina, en büyük alışveriş merkezi ve en prestijli havaalanı, otel ve hastane asansörlerini yapan firma Otis Türkiye oldu. ‘Önce emniyet’ ilkesi ile kendi fabrikamızda geliştirdiğimiz ürünler ve sunduğumuz servis hizmetiyle, kullanıcıların güvenini kazandık. Kurumsal yaklaşımımızla, ülkemizde asansör sektörünün gelişmesine katkıda bulunduk. Enerji kullanımını yüzde 75’e varan oranlarda azaltıp performansını artırdığımız ürünlerimizle, en fazla asansör ihracatı yapan Türk firması olduk. Son olarak Türkiye’nin ilk double-deck asansörünü Levent 199 projesi için ürettik ve montajını yaptık. Saniyede 7 metre hızla yükselen asansörler, Türkiye’nin en hızlı asansörü oldu.
Sürdürülebilirlik kavramı Otis’de nasıl karşılık buluyor? Bu kapsamda yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi alabilir miyiz? Yaptığımız her işe geleceği düşünerek sürdürülebilir yaklaşmak bizim en baştan verdiğimiz bir taahhüt. Elisha Otis’in icadıyla başlattığımız sektörün ilk günden beri lideri olmamız sürdürülebilirlik iddiamızın bir kanıtı. Üretim süreçlerinden başlayarak her aşamada doğal kaynakları en verimli şekilde kullanıyoruz. Enerji tasarrufu sağlamak için kullandığımız formüllerin birer yansıması olan ‘Gen2’ ailesinde, her ihtiyaca yönelik modeller bulunuyor. Farklı ebatlarda kuyulara esnek çözümler getiren Gen2 Flex, elektrik kesildiğinde dahi ulaşımı kesintisiz sürdüren ‘Gen2 Switch’ gibi ürün ve sistemlerimizle fark yaratıyoruz. ‘Gen2 Switch’ asansörlerimiz yüzde 75 tasarruf sağlıyor. Her yapının ihtiyacına özel çözümler üretmeye önem veriyoruz. Özellikle butik ofis ve konut projelerinin gözdesi Gen2 Switch oldu. Elektrik E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SEKTÖR’ DEN
Asansör ve Yürüyen Merdiven konusunda çok önemli konuların başında kullanıcı güvenliği gelmekte. Otis teknolojileri bu konuda hangi önlemleri alıyor? Türkiye’de alışveriş merkezleri, sinema, tiyatro salonları, hastaneler, okullar gibi halka açık alanlarda asansör ve yürüyen merdivenlerin hatalı kullanımıyla karşılaşıyoruz. Otis olarak özellikle çocuklara erken yaşlarda bu araçların emniyetli kullanılmasının gerekliliğini öğretmek ve ebeveynlerini bilinçlendirmek üzere, “Bay Otis” sosyal sorumluluk projesini başlattık. Hedef kitlemizi, okul öncesi çocuklar, 7-10 yaş grubu ve ebeveynler olarak belirledik. İlk olarak Kanyon Çarşı ve İstinye Park AVM’de hayata geçirdiğimiz proje başarıyla devam ediyor. Resim İstanbul, Akasya AVM ve Zorlu Center’da yaptığımız etkinliklerden de çok olumlu tepkiler aldık. Otis Türkiye olarak gelecek nesillere olan sorumluluğumuzu unutmadan sektöre öncülük etmeye devam edeceğiz.
108
kesildiğinde dahi 100 defa daha çalışma kapasitesine sahip olan ‘Gen2 Switch’ asansörler, yüksek enerji sarfiyatı ve asansörde kalma korkusunu geride bırakıyor. Yolculuğunuza güvenle devam etmenizi sağlayan yeni nesil asansörümüz, saç kurutma makinesinden daha az enerji harcıyor. Üstelik bu asansör için makine dairesine, kontrol odasına ihtiyaç duyulmuyor. ‘Gen2 Switch’ asansörlerde bulunan ReGen tahrik sistemi, tam yüklü kabinin aşağı, hafif yüklü kabinin yukarı doğru hareketi esnasında açığa çıkan elektriği şebekeye geri kazandırıyor. Böylece enerji tasarrufu yüzde 75’e ulaşıyor. Piyasadaki tek akülü asansör olan Gen2 Switch, özel güç kaynağına gerek duymadan prize takılarak kullanıma sunuluyor. ‘CompassPlus’ ile asansör kuyruğuna son Otis’in Akıllı Yolcu Yönlendirme Sistemi ‘CompassPlus’, yüksek binalardaki dikey trafiği azaltıyor. Uzun asansör kuyruklarını, ara durakları ve ekstra bekleme sürelerini minimuma indiren sistem, asansörlerin daha verimli çalışması sonucu daha az enerji tüketilmesini sağlıyor. Hem son kullanıcıları hem de binayı segmentlere ayırıyor, asansörlerin kabinlerinin o anda içindeki yolcu adedini de değerlendirerek en uygun atamayı yapıyor. Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
‘Önce emniyet’ ilkesinin bir kurum politikası olarak benimsediğimiz Otis’te, her tesisat, montaj ve servis hizmeti uluslararası prosedürlere uygun yapılır. Emniyet ve kalite, Elisha Graves Otis’in dünyanın ilk emniyetli asansörünü icat ettiği günden beri Otis’in en çok önem verdiği konudur. 3 temel değerimiz; etik, kalite ve emniyettir. Otis ürünleri, dünyanın her yerindeki test merkezlerimizde, olabilecek en katı ve sıkı testlerden geçiriliyor. Bugün Double Deck, Akıllı Yolcu Yönlendirme Sistemi Compass Plus , EMS Panorama, Gen2 ürün ailesi gibi uygulamalarla bina trafiğinin iyileştirilmesinin yanı sıra, sistem kontrolünü sağlarayak emniyeti artırıyoruz.q
DELTA® değerleri korur
DELTA -TERRAXX ®
Üstün kalite, çok yönlü çözüm
Derin temeller, mühendislik yapıları, düz çatılar ve peyzaj alanlarında uzun ömürlü, güvenilir koruma ve etkin yüzey drenajı için Jeokompozit Drenaj Levhası. Kendinden yapışkanlı kenara sahip DELTA-TERRAXX, ısı ve ses yalıtımlarına katkıda bulunarak enerji tasarrufu sağlar.
www.doerken-sistem.com
SEKTÖR’ DEN
UMUT ZENAR
AKÇANSA GENEL MÜDÜRÜ
KENDIMIZI TOPLUMA VE ÇEVREYE KARŞI SORUMLU HISSEDIYORUZ... YENİ YATIRIMLARIMIZI ÖZEL ÜRÜNLER VE SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRE ALANINA YÖNLENDİRİYORUZ. BU DOĞRULTUDA YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI VE ATIK YÖNETİMİ UYGULAMALARIYLA VERİMLİLİK VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ODAKLI ÇALIŞIYORUZ. KENDİMİZİ HEM TOPLUMA HEM DE ÇEVREYE KARŞI SORUMLU HİSSEDİYOR SADECE BUGÜNKÜ DEĞİL GELECEK KUŞAKLAR İÇİN DE DEĞER YARATMAYA ODAKLANIYORUZ.
110
Çanakkale Limanı Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Umut Bey 15 yıldır Akçansa bünyesinde farklı sorumluluklar aldınız. Bugün ise Akçansa Genel Müdürlüğü görevini başarıyla yürütüyorsunuz. Sizi biraz tanımak ve Akçansa’yı birde sizden dinlemek isteriz. 1998 yılında Manisa Anadolu Lisesi’nden, 2003 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldum. 2010 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde İşletme Yüksek Lisansı (Executive MBA) yaptım. Üniversite eğitimimi ara dönemde mezun olarak 3,5 yılda tamamladım; bu da benim iş hayatına erken atılmamı sağladı. 20032004 yılları arasında enerji sektöründe İş Geliştirme Uzmanı olarak çalıştım, 2004 yılının sonunda da Akçansa bünyesine Management Trainee programıyla katıldım. 2005-2008 yılları arasında Satış Uzmanı, Pazarlama ve Satış Planlama Yetkilisi pozisyonlarında çalıştım. 2009-2011 döneminde Strateji ve İş Geliştirme Müdürü, Ocak 2011 – Haziran 2013 döneminde Strateji, İş Geliştirme ve Pazarlama Müdürü olarak görev yaptım. Temmuz 2013 – Ocak 2015 döneminde Satış ve Pazarlama Genel Müdür Yardımcılığı görevini üstlendim. Şu an Akçansa’nın Genel Müdürü olarak iş hayatıma devam ediyorum. Akçansa tarafına gelecek olursak... Akçansa, Akçimento (1967) ile Çanakkale Çimento’nun (1974) 1996 yılında birleşmesi sonucunda kuruldu. Sabancı Holding ve HeidelbergCement ortak kuruluşu olarak Türkiye’nin önemli projelerinde geniş ürün portföyümüzle çözüm ortağı olarak yer alıyoruz. İnovasyonu çimento sektörüne taşıyarak üretimden pazarlamaya kadar kendimizi tüm iş süreçlerinde sürekli yeniliyor ve büyük altyapı projelerine imza atıyoruz. İstanbul-Büyükçekmece, Çanakkale ve Samsun-Ladik’teki üç fabrikamızda çimento ve klinker üretimi gerçekleştiriyoruz.
Akçansa Genel Müdürü, Umut Zenar
Ayrıca İstanbul-Ambarlı, İzmir-Aliağa, Yalova, Marmara Ereğlisi, Derince, Trabzon ve Hopa’da kurulu yedi çimento terminalimiz var. Hazır beton markamız Betonsa ise Karadeniz, Marmara ve Ege bölgelerine yayılmış 30’a yakın hazır beton tesisinde üretim yapıyor. Agrega üretim faaliyetini de ‘Agregasa’ markası altında 4 tesiste sürdürüyoruz.
arasında yerimizi aldık. Akçansa’nın uzun soluklu Ar-Ge çalışmaları sonunda, proje için özel olarak geliştirilen ‘1803 Çimento’, 1803 Beton” adlı ürünler, 100 yıl bakım gerektirmeksizin dayanım gücüne sahip olacak ve köprü ayaklarının denizin içinde kalan kısmında kullanılacak. Projede toplam 300 bin metreküp beton kullanılacağını öngörüyoruz.
Yeni yatırımlarımızı özel ürünler ve sürdürülebilir çevre alanına yönlendiriyoruz. Bu doğrultuda yenilenebilir enerji kaynakları ve atık yönetimi uygulamalarıyla verimlilik ve sürdürülebilirlik odaklı çalışıyoruz.
İstanbul’un mega projelerinden biri olan İstanbul Boğazı’nın zorlu koşullarında zamana karşı yarışılan ve dünya literatürüne geçen ilklere sahip Yavuz Sultan Selim Köprüsü için de çevresel etkilere karşı yüksek dayanımlı beton ürettik. Projeye özel tasarlanan beş hazır beton tesisinde üretilen 100+Beton, bakım gerekmeksizin 100 yılın üzerinde dayanım gücüne sahip ve asırlarca kullanılacak özel bir ürün olarak piyasaya sunuldu. Proje ile Amerikan Beton Enstitüsü (ACI) tarafından düzenlenen Concrete Construction Yarışması’nda ‘mükemmellik ödülü’nün sahibi olduk. Yeni yatırımlarımızı ve odağımızı da katma değerli ürünler ve dijitalleşmeye yönlendiriyor, ayrıca verimlilik ve sürdürülebilirlik odaklı projeleri tüm fabrikalarımızda yönetiyoruz.
Mega projelerde Akçansa’yı görüyoruz. Projelerin ihtiyacı olan özel ürünleri geliştirmek üzerine yoğunlaştığınızı biliyoruz. Bu durum üretim prosesi açısından zor olmuyor mu? Akçansa, Türkiye’nin en önemli projelerinde geniş ürün portföyüyle çözüm ortağı olarak yer almaktadır. İnovasyonu çimento sektörüne taşıyarak üretimden pazarlamaya kadar kendimizi tüm iş süreçlerinde sürekli yeniliyor ve büyük altyapı projelerine imza atıyoruz. Gelibolu ile Lapseki’yi birbirine bağlayacak ve ‘Dünyanın en büyük orta açıklıklı asma köprüsü’ unvanını taşıyacak 1915 Çanakkale Köprüsü projesinin tedarikçileri
Kurum olarak çocuklar ve gençleri önemsiyor ve bunu yaratıcı projeler ile ortaya koyuyorsunuz. Kurumsal olarak bu yaklaşımın altında yatan nedenleri öğrenebilir miyiz?
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
111
SEKTÖR’ DEN
UMUT ZENAR
AKÇANSA GENEL MÜDÜRÜ
112
1915 Çanakkale Köprüsü İnşaatı
Kendimizi hem topluma hem de çevreye karşı sorumlu hissediyor, sadece bugünkü değil gelecek kuşaklar için de değer yaratmaya odaklanıyoruz. Bu çerçevede, yeni neslin ve onları yetiştiren ebeveynlerin birbirleriyle daha iyi iletişim kurmasını sağlamayı ve yarınlara sağlam temeller atmayı hedefleyerek, ‘Benim Mahallem’ sosyal sorumluluk projesini hayata geçirdik. Faaliyet gösterdiğimiz Büyükçekmece’de yaklaşık 30 bin kişiye ulaştıktan sonra, Çanakkale, şimdi de Ladik’te 6,7 ve 8. Sınıf ve Lise öğrencilerine TOÇEV’in uzman eğitmenleri ile psikolojik destek ve kişisel gelişim eğitimi veriyoruz. Akçansa için sürdürülebilirlik neyi ifade ediyor? Bu kapsamda yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi alabilir miyiz?
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Türkiye’nin lider yapı malzemeleri şirketi Akçansa olarak, çimento sektörünün geleceğini sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde üstlenilmesi gereken sorumlulukla özdeşleştiriyor, iş stratejilerimizi bu doğrultuda kurguluyoruz. Akçansa’da sürdürülebilirlik kapsamında hayata geçirdiğimiz ve sektörde öncülük ettiğimiz birçok çalışma ve proje var. Çünkü biz sürdürülebilirliği, sosyal, çevresel, ekonomik boyutlarıyla ele alıyor; yönetim anlayışımıza, çalışma kültürümüze entegre ediyoruz. 2030 sürdürülebilirlik hedeflerimizi, ekonomik güç ve inovasyon, iş sağlığı ve güvenliğinde mükemmeliyeti sağlama, çevresel ayak izimizi azaltma, döngüsel ekonomi sağlama, iyi bir komşu olma ve şeffaflık üzerine kurguladık. Çimento üretimi, maden sahalarından elde edilen hammaddenin işlenmesine dayalı
GELİBOLU İLE LAPSEKİ’Yİ BİRBİRİNE BAĞLAYACAK VE ‘DÜNYANIN EN BÜYÜK ORTA AÇIKLIKLI ASMA KÖPRÜSÜ’ UNVANINI TAŞIYACAK 1915 ÇANAKKALE KÖPRÜSÜ PROJESİNİN TEDARİKÇİLERİ ARASINDA YERİMİZİ ALDIK. bir faaliyet alanı. Biyolojik çeşitliliğin korunması ve ekosistem yönetimi, sektörümüzün geleceği adına da kilit role sahip. Kullandığımız kaynakların daha fazlasını tekrar geri sunmak için çalışıyoruz. 2011 yılından bu yana CDP İklim Değişikliği ve Su Programları’na gönüllü olarak katılıyoruz. İklim değişikliği ve su yönetimi ile ilgili strateji, hedefler ve yol haritasının paylaşıldığı programlarla, bu yıl iklim değişikliği programında B- puan, su programında ise B puan aldık. Akçansa’nın Büyükçekmece Fabrikası, geçtiğimiz yıl, Uluslararası Beton Sürdürülebilirlik Konseyinin belirlediği kurallar doğrultusunda, Türkiye Hazır Beton Birliği Kalite Güvence Sistemi İktisadi İşletmesi
tarafından bağımsız denetimden geçerek başarıya imza attı ve CSC “Kaynakların Sorumlu Kullanımı Sürdürülebilirlik Belgesi”ni Türkiye’de alan ilk çimento üretim tesisi oldu. Akçansa’nın Betonsa markasıyla faaliyet gösterdiği Gebze Hazır Beton Tesisi ise “Kaynakların Sorumlu Kullanımı Belgesi”ne sahip olurken, son olarak Betonsa Kemerburgaz Tesisi de Türkiye’de bir ilk olan GOLD sertifikayı alarak başarımızı tescilledi. Bu yolda gerçekleştirdiğimiz tüm çalışmalar ve projelerde elde edilen performansı gayet şeffaf bir yaklaşımla düzenli olarak Sürdürülebilirlik Raporu yayımlayarak kamuoyuyla paylaşıyoruz. Türk çimento sektöründe sürdürülebilirlik raporu yayımlayan ilk şirket unvanına sahibiz. Teknoloji hızla gelişiyor dolayısıyla dünyamız, ihtiyaç ve beklentilerimiz de değişiyor. Şirket olarak bu hızlı değişime ayak uydurmak için ne gibi önlemler alıyorsunuz? Dijitalleşme tüm sektörlerde olduğu gibi içinde bulunduğumuz sektörün de öncelikleri arasında yer alıyor. Biz de Akçansa olarak, sektörümüzün dijital dönüşümüne yön verecek uygulamalara imza atıyoruz
ve dijitalleşmeyi tüm iş süreçlerimize dahil etmeyi hedefliyoruz. 2021 yılı vizyonumuzda devam eden AR-GE süreçlerimiz sonrasında üretimini tamamlayacağımız sektöre özgü dijital ürün ve yazılımları yurt dışına ihraç etme hedefimiz bulunmaktadır. Bu hedefimiz bize önemli bir gelir potansiyeli sağlayacaktır. Bunun yanında, insan kaynakları sürecimize dahil ettiğimiz sanal gerçeklik teknolojisi ile özel olarak tasarlanan ‘Akçansa Evreni’nde yeni işe başlayan Akçansalılar, üç boyutlu evrende sadece tek bir noktadan çok kısa bir sürede hem fabrikamızı gezebiliyor hem de departmanlarımızı tanıyabiliyorlar. Fabrikamızın havadan ve fabrika sahasında çekilen görüntüleriyle yeni işe başlayanlar üretim sahalarına girmeden iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini alabiliyor, üç boyutlu ve orijinal haliyle fabrikayı gezebiliyor. Ülkemiz bir süredir siyasi ve ekonomik olarak istikrarsız ve zor bir dönemden geçiyor. Ancak görüyoruz ki Akçansa hız kesmeden büyümeye ve yatırım yapmaya devam ediyor. Akçansa bunu nasıl başarıyor?
Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği verilerine göre, konut ve altyapı yatırımlarının azalmasına bağlı olarak sektör 2019 yılı ilk yarısında %40 oranında daraldı. Biz ise yönümüzü ihracata çevirerek, ihracatın toplam çimento satışlarımızdaki payını da artırarak daralan pazarda %5 oranında büyüdük. 2019 yılının ilk yarısında sattığımız katma değerli ürünlerimizle en önemli ihracat pazarlarımızdan biri ABD pazarı olmuştur. AkçansaPort markasıyla ise Ambarlı Limanımızda kaliteli ve müşteri odaklı hizmet anlayışımızla liman satış gelirlerimizi %45’in üzerinde bir oranla artırdık. Sektörel açıdan 2019 yılının son çeyreğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce 2020 yılında ülkemizi ve yapı sektörünü neler bekliyor? Sektörde artan üretim kapasiteleri ve daralan iç pazarın etkisiyle Türkiye çimento sektörünün ihracat alanında 2020 yılında da çok iştahlı olacağını ön görüyoruz. 2020 yılı ihracat rakamının 2019 yılının üzerinde 25 milyon ton seviyelerinde olmasını öngörüyoruz.q
AKÇANSA, TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ PROJELERİNDE GENİŞ ÜRÜN PORTFÖYÜYLE ÇÖZÜM ORTAĞI OLARAK YER ALMAKTADIR.
Yavuz Sultan Selim Köprüsü E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
113
A
R
SI DIŞI Yaşam Alanları
oyunun kuralları değişiyor mu?
3D BASKI YAPILAR
114
Aralık+2017 Ekim Kasım Özel, 2019, 38.Sayı 45.Sayı
GÜNEŞ ENERJISI, DOĞADA ÇÖZÜNEBILEN MALZEMELER, YEŞIL YALITIM, AKILLI UYGULAMALAR, SIFIR ENERJI TÜKETIMLI BINA TASARIMLARI, SIKIŞTIRILMIŞ TOPRAK KULLANIMI GIBI YÖNTEMLER SÜRDÜRÜLEBILIR BINALARIN YAPI TAŞIYKEN, YAKIN ZAMANDA OYUNUN KURALLARINI TAMAMEN DEĞIŞTIREBILECEK YENI BIR AKTÖR DEVREYE GIRDI: 3 BOYUTLU BASKI.
-
Gonca Gülbey
2
0.yüzyılın ikinci yarısında, bilim adamları ve araştırmacılar teknolojik gelişmelerin ve insan faaliyetlerinin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini fark etmeye başladı. Bu farkındalık ancak 21.yüzyılda eyleme dönüştü ve sürdürülebilir ifadesi itibar kazanmaya başladı. Küresel anlamda kamuoyunun sürdürülebilirlik kavramıyla tanışması Birleşmiş Milletler bünyesinde çalışan Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun 1987 yılında yayımladığı “Ortak Geleceğimiz” isimli rapor sayesinde oluşmuştur. Bu raporda sürdürülebilirliğin tanımı şu şekilde yapılmıştır: İnsanlık; doğanın gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçları temin ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahiptir. Mimarlık pratiğinde de sürdürülebilir bir tasarım anlayışı olmadığı sürece, “fütüristik” bina diye bir yapının da mevcut olamayacağı kısa süre içerisinde anlaşıldı. Dünyanın önde gelen mimarları ve imar kalkınma uzmanları çevre konusunda sorumluluk taşıyan bina tasarımlarının sürdürülebilir bir yaşam tarzına hizmet ettiğini uzun zaman önce anladılar. İster dönüştürülebilir enerji kullanımı olsun, ister akıllı inşaat teknolojileri artık geleceğin binalarını hayal etme biçimimizin kritik bir önemi var. Günümüzde sürdürülebilir mimari ve tasarım bir opsiyon olmaktan ziyade bir zorunluluk. Artık binaları enerji performanslarına ve çevre üzerindeki etkilerine göre değerlendiren sistemler
mevcut. Ayrıca, dikey ormanlar, yeşil çatılar, çatı katı bahçeleri ve yeşil duvarlar gibi konseptler de hayatımıza girmiş durumda. Binaların hayat boyu sürdürülebilirliğini ve bina yapımı esnasında çevreye karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi prensip olarak benimseyen bu yaklaşımda sürdürülebilir inşaat teknolojilerinden faydalanılıyor. Güneş enerjisi, doğada çözünebilen malzemeler, yeşil yalıtım, akıllı uygulamalar, sıfır enerji tüketimli bina tasarımları, sıkıştırılmış toprak kullanımı gibi yöntemler sürdürülebilir binaların yapı taşıyken, yakın zamanda oyunun kurallarını tamamen değiştirebilecek yeni bir aktör devreye girdi: 3 Boyutlu Baskı. Henüz bütün potansiyeli açığa çıkmamış olsa da 3D baskı inşaat, sağladığı bir dizi avantajla sadece geleneksel inşaat anlayışına rakip olmakla kalmıyor, çevre dostu, sürdürülebilir mimari anlayışına büyük destek veriyor.
115 115
Johannes Gutenberg 15.yüzyılda baskı makinesini icat edip, Rönesans’ın kapılarını açtığında, insanlar devrim niteliğindeki bu teknoloji karşısında hayretler içerisindeydiler. 20.yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde mürekkep püskürtmeli ve lazer baskı geliştirildi. O günden bugüne baskı makineleri günlük hayatımızın bir parçası haline geldi. Ebatları küçülen, fonksiyonları artan, fiyatları düşen ve eskisine göre çok daha hızlı iş yapan baskı makineleri artık sadece yayınevlerinin ya da büyük kurumların kullandığı araçlar değil. Şu anda bütün işyerleri bu makinenin verdiği hizmetten faydalanıyor. 2D Baskı E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
A
R
SI DIŞI Yaşam Alanları
dünyası fethedildiğine göre, sırada bir sonraki aşamaya geçip 3D Baskıyla tanışmak vardı. 1981 senesinde ilk 3D baskı makinesi piyasaya sürüldü. O tarihten bu yana 3D baskı hızla ilerliyor. 3D baskı, çeşitli endüstrilerde kullanışlı olduğunu kanıtladı ve bilgisayar modelleme yazılımıyla birlikte tasarım dünyasında bir devrim yarattı. 3D Yazıcı Nedir?
Toprak ve pirinç imalatı atıkları gibi doğal malzemeler kullanılarak, 3D baskıyla imal edilen Gaia Evi.
116
İLK 3D YAZICILAR 1980’LERDE IMAL EDILDI VE O GÜNDEN BUGÜNE YENI BASKI TEKNIKLERI VE OPTIMUM ÜRÜN ELDE ETMEK IÇIN FARKLI MATERYAL KULLANIMI ÜZERINDE ÇALIŞMALAR DEVAM EDIYOR.
Sanal ortamda tasarlanmış 3 boyutlu nesneleri katı formda somut nesnelere dönüştüren makinelere 3 boyutlu yazıcı deniyor. 3D baskı katmanlı imalat denilen bir üretim yöntemiyle çalışır. 3D baskı için tasarımları ve verileri hazırlamak için özel bilgisayar yazılımı uygulamaları kullanılır. İlk 3D yazıcılar 1980’lerde imal edildi ve o günden bugüne yeni baskı teknikleri ve optimum ürün elde etmek için farklı materyal kullanımı üzerinde çalışmalar devam ediyor. 3D Baskı ve Mimarlık Pratiği 3D Baskı her türlü alanda geniş bir uygulama yelpazesine sahip. Örneğin, vücut organlarının tam kopyalarını oluşturmak ve engelliler için protez yapmak gibi tıbbi amaçlar için kullanılıyor. Ayrıca, moda ve mücevher tasarımı alanlarında da uygulamaları var; prototip oluşturma veya seri üretim kıyafet ayakkabı ve aksesuarları basabilmek mümkün. Otomotiv endüstrisi alanında da üreticiler otomobillerin ve uçakların tüm parçalarını oluşturmak için 3D yazıcıları başarıyla kullanıyorlar. 3D baskının İnşaat ve mimari tasarım üzerinde pozitif etkisi olduğu muhakkak. Bu teknoloji sayesinde tasarımların kalitesi arttığı gibi, mimari modellerin üretilmesi için gereken süre de azalıyor. Mimarlara sağladığı bu avantajların yanı sıra, geleneksel inşaat teknikleriyle kıyaslandığında 3D baskı teknolojisiyle imal edilen binaların daha sürdürülebilir ve çevre dostu bir mimari pratiği sağlayacağı da giderek kabul gören bir yaklaşım.
Gaia Evi Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Gaia Evi
Saxon Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Bölümünden akademisyen Ivo Kothman ve Niels Faber 3D Baskı Teknolojisinin bu anlamda“ oyunun kurallarını değiştirdiğini” söylüyorlar. Kothman ve Faber iki senelik bir araştırma programının bir parçası olarak 3D baskı betonu fizibilitesi üzerine araştırma yapıyorlar ve bulgular gerçekten kayda değer. Araştırmanın temel noktalarını aşağıdaki gibi özetlemek mümkün.
117
SAXON ÜNIVERSITESI, UYGULAMALI BILIMLER BÖLÜMÜNDEN AKADEMISYEN IVO KOTHMAN VE NIELS FABER 3D BASKI TEKNOLOJISININ BU ANLAMDA “OYUNUN KURALLARINI DEĞIŞTIRDIĞINI” SÖYLÜYORLAR.
Daha Kısa Tedarik Zinciri ve Daha Hızlı Tasarım Süreci Sahada yapılan 3 boyutlu baskı, zaman kaybettiren bir dizi aşamanın tasarım sürecinden çıkarılabileceği anlamına geliyor. Normalde, bina tasarım süreci, mimarlar, mühendisler, müteahhitler, müşteriler ve yürütme birimleri dâhil olmak üzere beş farklı tarafın temin ettiği veriyle yürüyor. 3D Baskıyla birlikte bu rollerin tamamını mimarın üstlenmesi mümkün; elbette yapısal bütünlüğü sağlamak için simülasyon teknikleri ve modelleme de yardım alarak. 3D temsiller kullanıcıların
Gaia Evi E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
A
R
SI DIŞI Yaşam Alanları
mimarın yardımıyla ev inşa etmek epeyce pahalıdır ve bunun sebebi mimarlık ücretinin maliyeti değil, yapı yöntemlerinin uyarlanması zorunluluğunun ortaya çıkmasıdır.
118 14 Aralık 2017 tarihinde halka açılan ve dünyanın 3D baskıyla imal edilmiş ilk yaya köprüsü olma özelliğini taşıyan yapı, Alcobendas, Madrid’deki Castilla La Mancha Parkında bulunuyor.
3D BASKININ MODERN INŞAAT SEKTÖRÜ IÇIN ÇEVRECI BIR ÇÖZÜM OLABILECEĞI KONUSUNDA GIDEREK ARTAN BIR GÖRÜŞ BIRLIĞI VAR. tasarımı gözünde canlandırmasını sağlıyor bu da inşaat aşamasına geçmeden önce her türlü değişikliğin yapılabileceği anlamına geliyor. Daha Kısa Lojistik Süreç ve Daha Az Atık
bu süreci de ortadan kaldırıyor. Ayrıca güvenli taşıma ve parçaların vinçle güvenli şekilde kaldırılabilmesi için parçaların ilave özelliklere sahip olması gerekiyor; bu da montaj sonrasında ilave iş anlamına geliyor. Sahada yapılacak 3D baskıyla bu sorun da çözülmüş oluyor.
Araştırmada görüşülen yükleniciler, 3D baskının taşımacılık lojistiği ile ilgili üç ana faktörü ortadan kaldırma potansiyeline sahip olduğuna inanıyor.
Dahası, 3D baskıyla birlikte geleneksel inşaatçılıkta kullanılan tahta kalıplara da ihtiyaç kalmıyor çünkü 3D baskıda hammadde doğrudan yapıya dökülüyor.
Öncelikle taşıma esnasında çoğu parça hasar görüyor. Bu sorunu, üç boyutlu yazıcıyla yapıyı sahada basarak halletmek mümkün. Bir diğer konu parçaların taşımaya sürecine dayanıklı hale gelmesi için ekstra mühendislik işlemlerine maruz kalmaları ve dolayısıyla maliyetin artması. Sahada yapılacak üç boyutlu baskı işlemi
Kişiye Özel Ev Tasarımlarından Daha Geniş Kitleler Faydalanabilecek
Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
Üretim sürecinin büyük bir kısmının dijital olması kompleks ürünlerin minimal düzeyde ilave maliyetle kişiye özel hale getirilebileceği anlamına geliyor. Geleneksel olarak çoğu tüketici için bir
3D beton baskıda ise çıktısı alınan gerçek biçimin maliyetle bir ilgisi yoktur; bu da daha çok sayıda insanın kendi ihtiyaçlarına göre ev yaptırmaya gücünün yeteceği anlamına geliyor. Borular ve Elektrik Tesisatı Daha Basit ve Daha Verimli bir şekilde Kurulabilecek Geleneksel inşaatlarda ısıtma sistemleri, yalıtım, içme suyu ve elektrik tesisatı donanımı işçilik gerektiren saha kurulum süreçleridir. Oysa 3D beton baskı da bu kurulumların bazılarını 3D baskı sürecine dâhil etmek mümkündür. İçi boş duvar baskıları daha az malzeme kullanımına olanak tanıdığı gibi ileri düzey yalıtımı da mümkün kılar. Ayrıca 3D ile basılmış kanallarla sıcak ya da soğuk su taşınmasına da olanak tanır. Ayrıca sahada kuruluma gerek kalmayacağı için ortaya çıkan atık da azalacaktır. İnşaat İçin Daha Temiz Bir Yöntem 3D Baskının modern inşaat sektörü için çevreci bir çözüm olabileceği konusunda giderek artan bir görüş birliği var. Madrid’de
3D Baskı teknolojisi ile 17 gün içerisinde üretilen ve iki günde kurulumu tamamlanan Office of the Future (Geleceğin Ofisi) adlı bu yapı dünyanın ilk tam fonksiyonel binası olma özelliği taşıyor.
imal edilen ilk 3D yaya köprüsü konusunda proje sahiplerini açıklamaları da bu savı destekler nitelikte.
3D BASKIYLA BIRLIKTE GELENEKSEL INŞAATÇILIKTA KULLANILAN TAHTA KALIPLARA DA IHTIYAÇ KALMIYOR ÇÜNKÜ 3D BASKIDA HAMMADDE DOĞRUDAN YAPIYA DÖKÜLÜYOR.
14 Aralık 2017 tarihinde halka açılan ve dünyanın 3D baskıyla imal edilmiş ilk yaya köprüsü olma özelliğini taşıyan yapı, Alcobendas, Madrid’deki Castilla La Mancha Parkında bulunuyor. Institute of Advanced Architecture of Catalonia (IAAC)’nın yürüttüğü projenin tasarım da dâhil olmak üzere toplam imalat süreci bir buçuk sene sürmüş. 12 metre uzunluğunda ve 7.5 metre genişliğindeki yapı mikrobetonarmeyle üretilmiş. Enstitü yaptığı basın açıklamasında parametrik tasarımın malzemenin optimal dağılımına olanak tanıdığını ve hammaddenin üretim esnasında geri dönüştürülmesiyle atık oranının minimal düzeyde kaldığını belirtiyor. Tasarım aynı zamanda maksimum yapısal performansa olanak tanımış. Malzeme sadece ihtiyaç duyulan kısımlarda kullanılmış. Form konusunda ise 3D baskı tam bir özgürlük sağlıyor ve bu anlamda da geleneksel inşaat tekniklerine meydan okuyor. Dünyanın ilk 3D baskı yaya köprüsü Madrid’in güneyindeki bir parkta yer alıyor
119 119
Office of the Future E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
A
R
SI DIŞI Yaşam Alanları
Office of the Future
GAIA EVİ- İTALYA
120
Gaia evi toprak ve pirinç imalatı atıkları gibi doğal malzemeler kullanılarak 3D baskıyla imal edilmiş. İtalyan 3D-baskı teknolojileri şirketi WASP’ın modüler 3D-yazıcı Crane Wasp’in bir dizi farklı formda ve ebatta ev imal edebildiğini göstermek için ürettiği Gaia evi de 3D baskının sürdürülebilir mimari konusundaki potansiyel rolünü kanıtlar nitelikte. 30 metrekare alana sahip ev, Ekim 2018 tarihinde İtalya’nın Emilia Romagna bölgesinde yer alan Massa Lombardo kasabasında doğrudan sahada üretilmiş. Evin baskısında sahanın etrafından alınan topraktan üretilen doğal bir çamur karışımı kullanılmış. Bunun yanı sıra, kırpılmış saman ve pirinç çeltiği gibi pirinç üretimin atık malzemelerinden de faydalanılmış. WASP konuyla ilgili olarak “Gaia evi, sınırlı ve optimize tarımsal kaynakların teknoloji aracılığıyla karmaşık bir binaya dönüştürülmesinin sonucu üretilmiştir ve bu binanın çevre üzerinde minimal etkisi vardır,” diyor. Şirket ayrıca evin toprakta çözünebilme özelliği taşıdığını belirtiyor. Evin duvarlarının içindeki dikey boşluklara doldurulan pirinç çeltikleri yalıtımı sağlıyor. Şirket bu yalıtım tipinin ısıyı içeride tuttuğunu ve bu şekilde kış aylarında bile Ekim + Kasım 2019, 45.Sayı
harici bir ısıtmaya gerek duyulmayacağını belirtiyor. Duvarın dış kısmındaki oyuk ise doğal havalandırma için boş bırakılmış. WASP yöntemin efektif ve ucuz olduğunu söylüyor. Çamur karışımının maliyeti bin poundun altında, imalatı ise sadece on gün sürmüş. Şirket “Gaia enerji anlamında oldukça başarılı bir yapı, çevre üzerinde ise neredeyse herhangi bir olumsuz etkisi yok,” diyor. Bu projede pirinç üretim atıkları kullanılmış olsa da WASP, 3D inşaat imalatında başka doğal ve geri dönüştürülebilir malzemelerin de kullanılabileceğini söylüyor. “Yıkılan binalardan çıkan atıkları dahi kullanabileceklerini de ekliyorlar.
OFFICE OF THE FUTURE/DUBAİ 17 gün içerisinde üretilen ve iki günde kurulumu tamamlanan Office of the Future (Geleceğin Ofisi) adlı bu yapı dünyanın ilk tam fonksiyonel binası olma özelliği taşıyor. 3D baskı sayesinde inşaat süresi ve işçilik
maliyeti ciddi ölçüde azalmış. Ayrıca atık miktarı da azaldığı için yapının çevre üzerindeki etkisi minimal düzeyde. Enerji tasarruflu olan bina doğal ışıktan maksimum ölçüde faydalanılacak şekilde konumlandırılmış. Bir dizi açıklık sayesinde içeriye doğal gün ışığı giriyor. Binada ayrıca yüzde yüz LED aydınlatma, akıllı bina sistemleri, yeşil çevre düzenlemesi ve düşük enerjili klima da mevcut. Killa Designs tarafından tasarlanan ofisin yalıtımı, bilgisayar kontrollü imalat teknikleriyle imal edilmiş 800 mm kalınlığında cephe kaplamasıyla sağlanıyor. Bu kaplama aynı zamanda binanın eşsiz biçimini de oluşturuyor.q KAYNAKLAR - How 3D Printing technology changes the rules of the game: Insights from the construction sector/ Journal of Manufacturing Technology Management - theurbandevoloper.com - archdaily.com - deezen.com - 3dinsider.com
Mart 2018
Aralık 2017
Yeşil Dönüşümün Takipçisi Olun... YIL 8 - SAYI 38 / 15 TL
Yapı ve Yerleşimler Dergisi
YIL 8 - SAYI 39 / 15 TL
Mimari, şehirleri ve ekonomiyi canlandıracak bir potansiyel...
Yapı ve Yerleşimler Dergisi
“3.YEŞIL BINALAR VE ÖTESI KONFERANSI” 8 KASIM’DA
YIL 8 - SAYI 41
BİNA AKUSTİĞİNDE YENİDÖNEM
YERE AİT PROJELER ÜRETMEYİ HEDEFLİYORUZ
GREENGUARD İLE
DÜŞÜK EMİSYONLU ÜRÜNLER
BURAK PEKOĞLU
VE EKONOMIK
YEŞIL BINALAR
YAŞAM TARZLARININ YANSISI
MUTFAK & BANYO
YIL 8 - SAYI 42
15 TL
Yapı ve Yerleşimler Dergisi
ESER ERGÜN, CAVİT ERGÜN
SERAMİK
HIZLI, KOLAY
15 TL
Yapı ve Yerleşimler Dergisi
GEÇMİŞİN ARAYÜZÜNDE BİR MEKÂN EMARESİ:
EDGE ILE
EKODİZAYN DEFNE KOZ
DOSYA PROJE SATIŞ OFİSLERİ OFİSLERDE YENİ NESİL
ZEMİNSİSTEMLERİ
HER FORMUN BİR DİLİ VARDIR
SARAYLAR
YAŞANABİLİR MİMARİNİN AZAMİ EŞİĞİ
DURMUŞ DİLEKCİ
Tüm Ihtişamıyla
Ağustos + Eylül 2018
TOP1O
BUZMİMARİSİ
YEŞIL ÇATILAR
ARALIK 2018
YAŞAMSAL IZLER
BOB ALLIES
MEKAN DÜZLEMLERİNDE
LAMİNE PARKE
Koşullara adapte olabilen yapılar tasarlamalıyız...
GERÇEKLEŞTI!
Ekoyapı Dergisi 9 yıldır aralıksız yayınlanarak, yapı sektorünün yeşil dönüşümüne destek olmaktadır. Yayınlandığımız süre boyunca; onlarca dosya konusunu mercek altına aldık, ülkemizden ve yurtdışıdan yüzün üzerinde mimar röportajına yer verdik, birçok çevre duyarlı malzemenin sektöre tanıtımına katkı sağladık. Yayınladığımız makaleler ile yeni kavramların ülkemizde konuşulmasına neden olduk. Bunlardan daha fazlasını yapabilmek için istekliyiz... Siz de bu süreci takip edin...