Ekoyapı Ekolojik Yapı ve Yerleşimler Dergisi Sayı: 27

Page 1

EYLÜL ÖZEL 2015

YIL 5 - SAYI 27 / 10 TL

çevresel biyoetik açısından sürdürülebilir havaalanları

SONSUZ DÖNÜŞÜMÜN ŞEFFAF YÜZÜ

CAM

Büyüleyici göletlerin dahi yaratıcısı...

SÜRDÜRÜLEBİLİR HAVAALANLARI

ANTHONY ARCHER-WILLS

Ekolojik Yapı ve Yerleşimler Dergisi


C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K



6

20

28

82

94

130 102

6

İÇİNDEKİLER

2

Eylül 2015, 27. Sayı

HABERİNİZ VAR MI?

DOSYA

28

UZAK DİYARLARA UÇUP GİTSEYDİK... Sürdürülebilir Havaalanları

20

50

PROJE & MARKA

66

SU TASARRUFLU BÜTÜNSEL ÇÖZÜMLER

74

MİMARLAR & VAZGEÇEMEDİKLERİ MALZEMELER

TOP 10

Bir anda artan ulaşım ücretleri ve herkesin ofisleri, alışveriş merkezlerini, sokakları, parkları, kısaca şehirleri terketme çabası yaz aylarında alışkın olduğumuz bir durum haline geldi. Kışın insanların şehir hatlarına, özel araçlara yüklenme durumu, yazın yerini uçak, feribot ve hatta cruise gemilerine bırakıyor. Büyük şehirler toplu taşıma üzerine kafa yormaya ve şehir içi ulaşımları olabildiğince çevre dostu hale getirmeye çalışsa da yazın kullandığımız ulaşım araçlarına dikkat etme görevi şimdilik biraz da bize düşüyor. Farkında olmadan bütün kış üzerine düşündüğümüz CO2 sorununu, iki haftada hiçe saymamak için tercih edebileceğimiz bazı ulaşım binaları en azından içimizi biraz rahatlatabilir.

MİMARİ BAKIŞ

ARKETİPO DESIGN ART-MİM YAKUP HAZAN MİMARLIK

94

ÖZEL DOSYA / BİYOLOJİK HAVUZLAR ANTHONY ARCHER-WILLS Büyüleyici göletlerin dahi yaratıcısı...


102

50

66

76 178

116

142

154

MALZEME / YÖNTEM / UYGULAMA

SONSUZ DÖNÜŞÜMÜN ŞEFFAF YÜZÜ CAM

152

ÜLKE İTALYA & SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Bu sayımızın ülke konuğu; coğrafyadan kültüre, insan davranışlarından gelenek ve göreneklerine birçok yönüyle Türkiye’ye benzerliğiyle tanıdığımız İTALYA... Eşsiz doğal güzellikleri ile bir turizm cenneti olan İtalya’nın sürdürülebilirlik yolundaki zorlu sürecini sizlerle paylaşıyoruz.

142 154

EKODİZAYN

ART&BOOK İNGİLTERE’NİN HARİKA ÇOCUĞU DAVID HOCKNEY

Reklam İndeksi

3

AKÇANSA ARKA KAPAK İÇİ

HOMTEKS Ö.K.İ VE KARŞISI + 81

AKG GAZ BETON 93

KİLSAN 27

ARISTON 138-141

KLASSİS 18-19

BAŞARANLAR 87

NEVRA YAPI 7

BİONOVA 99

NURUS 11

BTM 9

PULVER INSERT

DURAVIT 55

SEREL 5

ERYAP 37

ŞEKERBANK ARKA KAPAK

FG WILSON JENERATÖR 56-61

ŞİŞECAM DÜZCAM 62-65

FORBO FLOORING 143

TRAKYA CAM 13, 102-115

FORM GROUP 15

UNICERA 151

GEBERIT 69

YEM FUAR 51

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


E KO LO J İ K YA P I V E Y E R L E Ş İ M L E R D E R G İ S İ

YAYINCI GİZMO İletişim Hizmetleri Adına İmtiyaz Sahibi Sevda Yayla Libadiye Cad. Bakü Sok. No:3 Daire:2 Ataşehir, İSTANBUL 0216 291 2520 SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Eren Cerciz GENEL YAYIN YÖNETMENİ Neşe Jones EDİTÖRLER Esra Kirpi Ezgi Beyazıt REKLAM SATIŞ Deniz Yılmaz Ayfer Ayyüce Pelin Öztürk Esin İnce REKLAM REZERVASYON bilgi@ekoyapidergisi.org 0216 2912520 HABER MERKEZİ haber@ekoyapidergisi.org 0216 2912520

4

editör’den

ISSN NO 2146 - 9636

GÖRSEL TASARIM Nilsu Canberk WEB EDİTÖRÜ Gülşah Karakaya FOTOĞRAF Can Görkem Halıcıoğlu ÇEVİRİ Halil Yiğit Beyoğlu (İngilizce - Türkçe Çeviri) Vural Berkehan Beyazıt (Türkçe - İngilizce) YURTDIŞI TEMSILCISI Steven Alan Richard Jones KAPAK GÖRSELİ Bakü Haydar Aliyev Uluslararası Havaalanı TASARIM VE YAYINA HAZIRLIK Gizmo İletişim Libadiye Cad. Bakü Sok. No:3 Daire:2 Ataşehir, İSTANBUL Tel: 0216 2912520 Faks: 0216 2911799 www.ekoyapidergisi.org BASKI Gezegen Basım San. ve Tic. Ltd. Şti. 100. Yıl Mah. Matbaacılar Sit. 2. Cad. No:202/A Bağcılar/İstanbul Tel: 0212 325 71 25 Fax: 0212 325 61 99 Sertifika No:12002 YAYIN TÜRÜ Yerel Süreli - İki ayda bir yayınlanır. Dergide yayınlanan yazı ve fotoğrafların yayıncı izni alınmadan ve kaynak belirtmeden kısmen veya tamamı alınamaz. Dergide yayınlanan yazılardan yazarlar, reklamlardaki haksız rekabet ve yanıltıcı unsurlardan reklam veren sorumludur.

Eylül 2015, 27. Sayı

Söylesek tesiri yok, sussak gönül razı değil. Fuzuli


TiSi

H YGI

E

NE

AN

Tüm

ir. izd

ünlerinde ücr ets el ür Ser ÜR BOYU M Ö

PLUS GAR

SEREL HYGIENE PLUS GELİR, BAKTERİLER KAYAR GİDER. Hygiene Plus, tüm Serel ürünlerinde standart olan ve pürüzsüz yüzeyi sayesinde bakteri oluşumunu yüksek oranda engelleyen yepyeni bir teknoloji.


haberiniz var mı?

SUYUN YÜZDE 43’Ü MUSLUKTAN ULAŞMADAN KAYBOLUYOR

6

Türkiye’de yıllık 2 milyar metreküp su, yani barajdan çıkan suyun yüzde 43’ü henüz musluğa ulaşmadan kaybolup gidiyor. Su kaybının ülke ekonomisine maliyeti yılda 5 milyar TL. İklim değişikliği ve eskiyen altyapılar nedeniyle yaşanan su sıkıntılarına dikkati çekmek, kayıp ve kaçak su konusunda çözüm üretmek amacıyla 28-29 Eylül 2015 tarihlerinde İstanbul’da Su Kayıp ve Kaçakları Türkiye Forumu düzenlenecek. Nüfus ve gelir düzeyinin yükselmesiyle birlikte her geçen gün suya olan talep artıyor; ancak su kayıp ve kaçakları nedeniyle suyumuzun yüzde 43’ünü daha görmeden kaybediyoruz. Gerek eskiyen altyapılardan gerekse iklim değişikliğinden kaynaklanan su kayıp ve kaçakları, su tüketiminin en yoğun olduğu Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında 2 katına çıkıyor. Su kayıplarını yüzde 10 seviyelerine getirmeliyiz Altyapı ve Kazısız Teknolojiler Derneği (AKATED) Başkanı Yasin Torun Türkiye’deki su kaybının vehametine işaret ederek, şunları anlattı: “Yeni su kaynakları bulmak, kaynaktan alınan suyun içilebilir su kalitesinde arıEylül 2015, 27.Sayı

tılmasını sağlamak ve bu işlemlerin ardından bu su kaynağını yerleşim yerine getirebilmek hem ekonomik açıdan hem de teknik açıdan maliyetli bir işlem. Bu nedenle de yeni su kaynağı arayışına başlamadan önce, mevcut şebekedeki su kayıplarının azaltılmasıyla ilgili çalışmalara öncelik verilmeli. Ülkemizde suyumuzun yüzde 43 gibi büyük bir oranını daha musluğa ulaşmadan kaybediyoruz. Bu da her yıl ülke ekonomisinden 5 milyar TL’nin boşa gitmesine neden oluyor. Gelişmiş ülkelerde su kayıp oranları yüzde 10 ila 20 arasında. İstanbul’da 28-29 Eylül tarihlerinde düzenleyeceğimiz Su Kayıp ve Kaçakları Türkiye Forumu’nda, Türkiye’de su kayıp ve kaçakları ile nasıl mücadele edileceğini ve ülkemizdeki kayıp ve kaçaklarını gelişmiş ülkeler seviyesine nasıl getireceğimizi tartışacağız.”

Su Kayıplarının Kontrolü Yönetmeliği’ndeki değişiklikten bahseden Yasin Torun, belediyeler ve su kanalizasyon idarelerinin mevcut kayıp ve kaçak oranlarını 5+4 yıl içinde yüzde 25 seviyesine çekmek durumunda kalacaklarını vurguladı. AKATED Başkanı, AB üyelik normlarının şartlarından birinin de su kayıp ve kaçakları konusunda mücadele olduğunu değinerek AB’ye adaylık süreci devam eden Türkiye için bu konunun son derece önemli olduğunun altını çizdi.

Avrupa Birliği vizesi için suyumuza sahip çıkmalıyız

Forumla ilgili detaylı bilgiye www.waterlossforum.org’tan ulaşabilirsiniz.q

Resmi Gazete’de 2014 tarihinde yayınlanan ‘İçme Suyu ve Dağıtım Sistemlerinde

Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın himayelerinde Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün destekleriyle AKATED tarafından MCI’ın organizasyonuyla düzenlenen Su Kayıp ve Kaçakları Türkiye Forumu, 30 büyükşehir belediyesine bağlı su ve kanalizasyon idarelerinin genel müdürlerini de bir araya getirecek.


C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K


haberiniz var mı?

GÜNEŞ’TEN DÜNYANIN İHTİYACI OLANIN 4 BİN KATI ENERJİ bazı zararlı maddeler açığa çıkabiliyor. Ancak, güneş enerjisinden yararlanırken, havaya zararlı hiçbir şey karışmıyor. Güneş enerji sistemi içerisinde hareket eden hiçbir parça bulunmadığı için, güneş panelleri son derece güvenilirdir. Birçok güneş paneli, 25 yıllık performans garantisi kapsamında yer alıyor. Güneş enerjisi hücreleri, güneş enerjisi toplarken, hiçbir gürültü oluşturmaz. Diğer enerji kaynaklarına göre, tamamen sessiz bir enerji elde etme yöntemidir. Rüzgâr enerjisini kullanarak, dünyamıza yetecek enerjinin 30 katını, güneş enerjisini kullanarak ise, dünyaya yetecek enerjinin 4 bin katını elde edebiliriz.” diyor.

8 8

Rüzgâr enerjisini kullanarak, dünyamıza yetecek enerjinin 30 katını, güneş enerjisini kullanarak ise, dünyaya yetecek enerjinin 4 bin katını elde edebiliriz. Anel Grup, günümüzde fosil yakıtların azalmasıyla talep görmeye başlayan, temiz ve yenilenebilir bir enerji çeşidi olan, güneş enerjisi üretimine dikkat çekiyor. Son olarak hayata geçirdiği Malatya İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi’ndeki 5,3 MWp güneş enerjisi santrali ile, tıp merkezinin yüzde 33’lük elektriğinin karşılanmasına yönelik çalışan Anel Grup, bu gibi projelerin çoğalması için teşviklerin artması ve güneş enerjisi üretiminin yaygınlaştırılması gerektiğini vurguluyor. Anel Grup, yenilenebilir bir enerji çeşidi olan güneş enerjisinin önemine dikkat çekerek, yeni santrallerin kurulması gerekliliğini savunuyor. İnsanlık tarihinin başından bu yana kullanılan kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtların enerjiye dönüştüğü sırada ortaya çıkardığı karbondioksit ve başka sera gazlarıyla sağlığa zararlı bazımaddeler açığa çıkıyor. Bu gibi insan sağlığını olumsuz etkileyebilen tükenebilir enerjiler artık yerini, Eylül 2015, 27.Sayı

rüzgar vegüneş gibi yenilenebilir enerji çeşitlerine bırakıyor. “Güneş enerjisini kullanarak dünyaya yetecek enerjinin 4 bin katını elde edebiliriz” Anel Grup Proje Koordinatörü Enver Kır; “Günümüzde fosil yakıtların azalmaya başlamasıyla, yenilenebilir enerji kaynaklarına olan talep oldukça arttı. Güneş enerjisinin en önemli avantajı tükenmez bir kaynak olması. Etrafımızda bulunan ve sürekli tüketmekte olduğumuz, petrol, kömür, doğalgaz gibi fosil yakıt kaynaklarından çok daha fazlasını, güneş enerjisiyle elde edebiliriz. Güneş ışığı olduğu sürece, sistem çalışıp PV hücreleri elektrik üretmeye devam edecekler. Güneş enerjisi temiz bir enerjidir. Şu an için, gezegenimizde bulunan hiçbir enerji kaynağı, güneş enerjisi kadar temiz değil. Fosil yakıtları kullanarak elektrik üretimi sırasında, karbondioksit ve başka sera gazlarıyla, diğer

“Türkiye’nin tek projede en büyük lisanssız güneş enerjisi santral projesini hayata geçirdik” Anel Grup’un güneş enerjisi alanında EPC firma olarak yer aldığını belirten Kır, sözlerine şu şekilde devam ediyor; “Grup bünyesinde Bulgaristan’da üç adet santralimiz bulunuyor. Türkiye’de ise yatırımcı firmalara mühendislik bilgi ve deneyimlerimizi kullanarak destek veriyoruz. Anel Grup olarak sektöre ilk giren firmayız. Geniş bir mühendis kadrosuna sahibiz. Sektörde ciddi projelere imza attık, büyük bir deneyime sahibiz. Son olarak Türkiye’nin tek projede en büyük lisanssız güneş enerjisi santrali olan ve Malatya İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi’nde yer alan 5,3 MWp Güneş Enerjisi Santrali’ni hayata geçirdik. Türkiye’de bugüne kadar tek projede yapılan en yüksek kapasiteli fotovoltaik güneş enerjisi santrali projesi olarak da adlandırılan, çevre ve canlı hayatına son derece duyarlı olan güneş enerjisi santrali ile yılda 4 bin ton karbon salınımının önüne geçilecek ve Tıp Merkezi’nin elektrik ihtiyacının yüzde 33’ü karşılanacak.q



haberiniz var mı?

LEED SERTİFİKALI YAPILAR YATIRIMCIYA DAHA ÇOK KAZANDIRIYOR... Avcı Architects’in kurucusu Selçuk Avcı, tasarımlarında gerçekleştirdiği ekolojik uygulamalarla binalarda %50’ye varan oranlarda enerji tasarrufu sağlıyor. Yeşil binaların firmaların toplam faaliyetleri içerisindeki payının 2009’da %13, 2012’de %28 olduğunu, 2015 yılında ise en az %60 seviyesine çıkmasının beklendiğini söyleyen Selçuk Avcı, Amerika’da LEED sertifikalı yapıların sertifika sahibi olmayan yapılara göre doluluk oranlarında %4 artış olduğu ve satış fiyatlarının metrekare başına $1700 daha fazla olduğunu ve Türkiye’nin de bu konuma çok yakında yaklaşmış olacağını belirtiyor. 10 10

LEED SERTİFİKALI YAPILARIN METREKARESİ $1700 DAHA FAZLA…” Selçuk Avcı, günümüzde sürdürülebilirliğin yalnızca ‘geri dönüşüm’ anlamında değil, alternatif malzemeler ve uygulama teknikleri, teknolojik gelişmeler, tasarım aşamalarında öngörülen enerji istatistikleri gibi özellikleriyle de ele alındığını dile getirerek, mimar ve işveren açısından önemli bir yere sahip olan tasarımın ekonomik boyutlarının da artık sürdürülebilirlik çerçevesi içerisinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Geri dönüşüme olanak tanıyan yapı sistemlerinin ekonomik potansiyelinin, pazar payı içerisindeki oranının her geçen gün arttığını söyleyen Selçuk Avcı, İngiliz mühendislik ve müşavirlik şirketi McGraw-Hill Construction’ın 2013 tarihli World Green Building Trends raporuna vurgu yaparak, yeşil binaların firmaların toplam faaliyetleri içerisindeki payının 2009’da %13, 2012’de %28 olduğunu, 2015 yılında ise en az %60 seviyesine çıkmasının beklendiğini söylüyor ve sürdürülebilir yapıların ticari anlamda yatırımcıya da sağladığı kazanımları yapılan araştırmalar üzerinden şöyle örnekliyor: “Amerika merkezli CoStar Group’un 2008’de ortaya koyduğu araştırma sonuçlarında, LEED sertifikalı yapıların sertifika sahibi olmayan yapılara göre doluluk oranlarında %4 artış Eylül 2015, 27.Sayı

olduğu ve satış fiyatlarının metrekare başına $1700 daha fazla olduğu belirtilmiş. Yine Amerika merkezli Northwest Multiple Listing Service’in yaptığı bir araştırmada ise, Seattle’daki çevre dostu evlerin diğer evlere oranla %24 daha hızlı satıldığı ve %5,9 daha fazla prim yaptığı gözlenmiş.” YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI KULLANIMI VE BİLİNÇLİ ENERJİ TÜKETİMİ YILDA 1,2 MİLYAR TL LİK TASARRUF GETİRİYOR... Sürdürebilirliğin sadece yapı ölçeğinde değil, sürdürülebilir ekonomi açısından da irdelenmesi gerektiğinin altını çizen Selçuk Avcı, Enerji ve Isı Tasarrufu Derneği (ETADER)’in araştırmalarına dikkat çekerek, Türkiye’deki yapılarda merkezi ısıtma sistemini kullanan yaklaşık 2 milyon konutun yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı ve bilinçli enerji tüketimi ile yılda 1,2 milyarlık TL tasarruf getirebileceğini belirtiyor. Selçuk Avcı, Türkiyenin enerji ithalatında tükettiği enerjinin dörtte üçüyle hala dışarıya bağımlı bir ülke olması ve bunun giderek artması dolayısıyla, yerli kaynak üretim ve tüketim politikalarında ciddi adımlar atılması gerektiğini vurguluyor. Mimar Selçuk Avcı, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımız değerlendirildiğinde, aynı rapora göre elektrik üretimi amacıyla kullanılabilecek güneş enerjisinin henüz sadece binde biri-ikisi’in değerlendirildiğini,

oysa Türkiye’nin güneşe dayalı yıllık 400 milyar kWh elektrik üretim kapasitesi, 2014’te tükettiğimiz elektriğin bir buçuk katından daha fazla olduğunu yineliyor. “DÜŞÜK ENERJİLİ VE SIFIR EMİSYONLU BİNALAR TASARLANMALI...” Sürdürülebilir yapı tasarımının ‘yeşil bina’ trendinden ibaret olmadığını önemle vurgulayan Selçuk Avcı, tasarım süreçlerindeki verilerin tam anlamıyla gözden geçirilip tanımlanmasıyla ve yerel kaynakların kullanımıyla yapı uygulamalarının iyileştirilebileceğini dile getiriyor ve sürdürülebilirliğin etik, ekonomik ve ekolojik ana eksenlerinde ele alınması gerektiğini vurguluyor. Sürdürülebilirliğin, teknolojik gelişmelerle birlikte yapının hem üretim hem de kullanım süreçlerini daha verimli kıldığını söyleyen Selçuk Avcı, bu yüzden düşük enerjili ve sıfır emisyonlu binalar tasarlamanın artık kaçınılmaz bir konumda olması gerektiğini vurguluyor “ Selçuk Avcı, Avrupa Birliği ülkelerindeki yapıların %95’inin “passive house’’ (pasif ev) yöntemleriyle tasarlanıp uygulandığını ve 2019 yılında AB ülkelerindeki tüm yapılarda bu uygulamanın zorunlu hale getirilmesinin öngörüldüğünü dile getiriyor ve bu durumun Türkiye’deki yapı üretimine göre 20 kat daha çok enerji üretimi ve sıfır emisyon salınımlı yapıları işaret ettiğini vurguluyor.q


Çevre bilincinin temeli doğaya ve insana saygıdır. Bu bilinçle hareket eden Nurus, hayatın sürdürülebilirliği için üretiminin her aşamasına aynı özenle yaklaşıyor. Malzeme seçiminde geri dönüşümlü olanları tercih ediyor, ürünlerinin geri dönüştürülebilmesi konusuna azami özen gösteriyor. Üretim tesisinin aydınlatmasında doğal gün ışığından, bahçe sulamasında yağmur suyu tanklarından yararlanıyor. Kapalı alanların havalandırmasında ise, yenilikçi stratejilerle tasarlanmış verimli yapı ve sistemleri kullanıyor. Nurus, attığı her adımda, doğaya ve insana karşı hissettiği sorumluluğun gereklerini yerine getirmek için çalışmaya devam ediyor.

nurus.com YENİ MAĞAZALARIMIZLA SİZE HER GÜN DAHA DA YAKINIZ...


haberiniz var mı?

Şehirlerde ağaç taşta yetişecek! yeşil alan miktarını artırmaya yardımcı olmak. Öte yandan GreenCoat biyoçeşitliliği sağlıyor, hava kirliliğini azaltıyor, karbon döngüsüne yardımcı oluyor. Kurulduğu alanda yapı cephesini koruyor, iç mekanlarda havayı temizliyor. Tabii psikolojik açıdan da sakinleştirici bir etki yaratıyor.”

12

İTÜ ARI Teknokent’in yeni nesil girişimcilerin yetişmesine olanak tanıyan İTÜ Çekirdek projesinin final etabı olan Big Bang etkinliğinde girişimci firmalar toplam 1 milyon TL değerindeki ödülden pay almaya çalışacak. 14 Kasım’da gerçekleşecek etkinlikte yarışacak firmalar arasında yer alan GreenCoat, doğal maden karışımının fiziksel ve kimyasal özelliklerinden yararlanarak ürettiği prekast blok ile yeşilin kaybolduğu kentlerde sürdürülebilir yeşilliği sağlayacak.

Greencoat Kurucu Ortağı Pınar Kesim, GreenCoat’un iç ve dış mekânda, yatay ve dikey yüzeyde; topraksız, minimum su ve bakım ile düşük maliyetli yeşil alanlar oluşturmak için ideal olduğunu belirtirken şu değerlendirmede bulunuyor: “Elde ettiğimiz doğal maden ve tohum karışımının özelliklerinden faydalanarak hayata geçirdiğimiz GreenCoat esasen ekolojik, çevre dostu bitkilenebilme yeteneğine sahip bir blok taştır. Bu projeyle hedefimiz kent içindeki mevcut

GreenCoat’un enerji tasarrufu sağlayarak maliyetlerin düşürülmesine de destek olduğunu belirten GreenCoat kurucu ortaklarından Mehmet Cemil Aktaş ise “GreenCoat’un diğer faydaları ise iç mekan sıcaklığını düzenlemesi ve ılımlı bir mikro-klima oluşturması. Akustik bariyer görevi üstlenerek ses kirliliğini önlemesi. Gündelik hayata sunduğu tüm artı değerlerden ötürü GreenCoat’un önümüzdeki yıllarda sürdürülebilir yeni nesil kaplama malzemeleri alanında öncü bir ürün olarak uluslararası arena da kendine yer bulacağını düşünüyoruz” dedi.

Esenboğa Havalimanı’na “inşa edilmiş çevre” kategorisinde gümüş ödül TAV Havalimanları tarafından işletilen Ankara Esenboğa Havalimanı’nın yolcu memnuniyetini yükseltirken çevreye etkilerini en aza indirmeye yönelik çalışmaları, Londra merkezli The Green Organisation tarafından ödüllendirildi. Esenboğa Havalimanı “inşa edilmiş çevre” kategorisinde gümüş ödülün sahibi oldu. TAV Esenboğa Genel Müdürü Nuray Demirer “TAV Havalimanları olarak çevre ve topluma saygılı, sürdürülebilir bir iş modelini benimsiyoruz. Yolcularımıza güvenli, konforlu ve hızlı bir seyahat deneyimi sunarken, faaliyetlerimizin çevreye olan etkilerini en aza indirmeyi hedefliyoruz. Bu çalışmalarımızın İngiltere merkezli saygın çevre kuruluşlarından The Green Organisation tarafından ödüllendiEylül 2015, 27.Sayı

rilmesinden mutluluk duyuyoruz. Tüm paydaşlarımız için en yüksek değeri yaratırken çevresel ve toplumsal fayda yaratmak üzere çalışmaya devam edeceğiz” dedi. Geçen yıl 11 milyondan fazla yolcuya hizmet veren Esenboğa Havalimanı, yolcu konforundan ödün vermeksizin enerjiyi verimli kullanmak üzere bir dizi uygulamayı hayata geçirdi. Otomatik aydınlatma kontrolü, LED aydınlatma kullanımı, doğalgazdan elektrik, ısıtma ve soğutma enerjisi üreten trije-

nerasyon tesisi bu uygulamalar arasında bulunuyor. Esenboğa Havalimanı, dünyanın en çevreci 17 havalimanından biri. Havalimanı işletmecilerinin çatı örgütü ACI Europe tarafından yürütülen Havalimanı Karbon Akreditasyonu programında 3+ seviyesinde sertifikasyon aldı. İklim değişikliğinin başlıca nedenleri arasında yer alan karbon salımlarını en iyi seviyeye indirdi; kalan kısmı da temiz enerjiye yatırım yaparak ofsetledi.


Evinizin camlarını ısıcamsinerji ile değiştirin, hem bebeğiniz mutlu olsun hem siz... ®

1 3

%50 daha fazla ısı yalıtımı yaparak yakıt faturalarınızı düşürür.

IşIK gEçİrgENLİĞİNdEN ÖdüN vErMEz.

ısıcamsinerji kaliteyi tercih eden

2 4

®

doğrama firmalarında ve Isıcam Yetkili Üreticileri’nde www.isicam.com.tr | 444 9 872 / TrakyaCamSanayii / TrakyaCamSan

PENCErE ÖNLErİNİN KIşIN SOĞUK OLMASINI ÖNLEr.

CAMLArINIzdAKİ BUĞULANMALArI AzALTIr.


haberiniz var mı?

İklim değişikliği ile mücadele ve sürdürülebilir geleceği inşa etmek halen mümkün! Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nden (IPCC) uzmanlar, iklim değişikliği hakkındaki 5. Değerlendirme Raporu’nu İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi’nde tanıttılar. Toplantıda ayrıca iklim değişikliği ile mücadele için neler yapılması gerektiği ve iklim değişikliği adaptasyonu konuları da konuşuldu. 5. Değerlendirme Raporu, bir yandan iklim değişikliğinin inkar edilemez bir gerçeklik olduğunu ve insan kaynaklı fosil yakıt tüketiminin iklim değişikliğine neden olduğunu ortaya koyarken, diğer bir yandan ise, küresel ısınmayı engellemek ve sürdürülebilir bir geleceği inşa etmek için halen zamanımız olduğunu belirtiyor.

14 14

Türkiye’den ve komşu ülkelerden karar vericiler, bilim insanları ve sivil toplum temsilcileri ile medya mensuplarının katıldığı toplantıda konuşan 5. Değerlendirme Raporu Teknik Destek Birimi Başkanı Leo Meyer, “iklim

değişikliğinin etkinlerini şu anda bile yaygın olarak deneyimliyoruz, daha fazla ısınma insani kalkınma ve refah için daha fazla risk anlamına geliyor. İklim değişikliği daha fazla kuraklık, daha fazla su sıkıntısı, sıcak hava dalgaları, tarımsa üretimde azalma demek. İklim değişikliği aynı zamanda çatışmaları da tetikleyecek ve ekonomik krizlere sebep olacak olan önemli bir tehlike.” dedi. İklim değişikliği ile mücadele için sera gazları salımlarının zaman kaybetmeden azaltılmaya başlaması gerekiyor. 5. Değerlendirme Raporu, bir önceki rapora göre, küresel düzeyde iklim değişikliği ile mücadele ve sera gazlarını azaltma konusunda atılan adımların arttığını gösterse de , emisyonların halen artmaya devam ettiğini ve daha etkin adımlar atılması gerektiğini ortaya koyuyor.

ise “IPCC raporu iklim değişikliğinin ne kadar ciddi bir tehdit olduğunu ortaya koyuyor. İklim değişikliği ile mücadele için her ülkenin adımlar atması gerekiyor. Türkiye’nin de bir an önce sera gazlarını azaltmaya yönelik adımlar atması, kömür başta olmak üzere fosil yakıtlara dayalı enerji politikalarından vazgeçmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı. 5. Değerlendirme Raporu ise 4 parça halinde 2013 ve 2014 yıllarında yayınlandı. Raporun başlıca bulguları ise şunlar: -İklim değişikliği üzerinde insanların net bir etkisi bulunmaktadır. -Ne kadar çok iklim değişikliğini tetiklerse, o kadar daha fazla risklere maruz kalınacak ve geri dönülemez etkile ortaya çıkacaktır. -İklim değişikliği ile mücadele ve sürdürülebilir geleceği inşa etmek halen mümkün

Toplantıya ev sahipliği yapan Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Levent Kurnaz

SKD ve Koç Üniversitesi, Sürdürülebilirlik Yönetimi Sertifika Programı’nın ikincisini başlatıyor İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) ve Koç Üniversitesi’nin bir ilke imza atarak başlattığı “Sürdürülebilirlik Yönetimi Sertifika Programı”nın ikincisi 6-21 Kasım 2015 tarihleri arasında gerçekleşecek. Program, şirketlerin yetenek havuzunda sürdürülebilirlik bilincine sahip çalışanların sayısını arttırarak iş dünyasının sürdürülebilirlik stratejilerini hayata geçirmesine katkıda bulunmayı hedefliyor. Sürdürülebilir kalkınmanın dünya çapında iş dünyasının temel stratejisi ve bu stratejinin hayata geçirilmesi için sürdürülebilirlik bilincine sahip yöneticilere ihtiyaç duyulmakta. Şirketlerin yetenek havuzunda sürdürülebilirlik bilincine sahip çalışanların artması için, SKD Türkiye ve Koç Üniversitesi Yönetici Geliştirme Programları işbirliğiyle ortaklaşa düzenlenen II. Sürdürülebilirlik Yönetimi Sertifika Programı 6 Kasım 2015’te Koç Eylül 2015, 27.Sayı

Üniversitesi İstinye Kampüsü’nde başlıyor. Her sektörden profesyonellerin ve ilgililerin başvurabileceği programda, sürdürülebilirlikle ilgili teorik bilginin yanı sıra şirket içi uygulamaya yönelik yöntemler ve iyi uygulamalar da yer alıyor. Programda, Koç Üniversitesi akademisyenlerinin yanı sıra, SKD üyesi olan Türkiye’nin ileri gelen şirketlerinin yöneticileri de konuşmacı olarak yer alacak. SKD Yönetim Kurulu Üyeleri, sürdürülebilirliği kurum stratejilerine nasıl entegre ettiklerini katılımcılarla paylaşacaklar. “İş dünyasının sürdürülebilirlik stratejilerini” hayata geçirmesine büyük katkıda bulunacak program, yetenek havuzlarını oluştururken “sürdürülebilirlik bilincine sahip çalışanları istihdam etmek” isteyen şirketler için de kolaylık sağlayacak. Eğitim dili İngilizce olan program için son kayıt tarihi 2 Kasım 2015.



Sektörel Gündem

‘HERKES İÇIN KALITELI YAŞAMA OLANAK TANIYAN BIR YAPILI ÇEVRE HAYAL EDIN’ Avrupa Birliği Horizon 2020 Programı kapsamında 14 ülkenin (İspanya, İngiltere, Çek Cumhuriyeti, İtalya, İrlanda, Slovakya, Bulgaristan, Hırvatistan, Finlandiya, Letonya, İsveç, Romanya, Slovenya, Türkiye) yeşil bina konseylerinin ortak çalışmasıyla yürütülen BUILD UPON projesi kapsamında, mevcut binaların AB Horizon 2020 hedefleri doğrultusunda enerji verimli hale getirilmesi amacıyla değerlendirilmesi ve iyileştirilmesi amaçlanmaktadır.

16 16

Avrupa Birliği Horizon 2020 Programı kapsamında 14 ülkenin (İspanya, İngiltere, Çek Cumhuriyeti, İtalya, İrlanda, Slovakya, Bulgaristan, Hırvatistan, Finlandiya, Letonya, İsveç, Romanya, Slovenya, Türkiye) yeşil bina konseylerinin ortak çalışmasıyla yürütülen BUILD UPON projesi kapsamında, mevcut binaların AB Horizon 2020 hedefleri doğrultusunda enerji verimli hale getirilmesi amacıyla değerlendirilmesi ve iyileştirilmesi amaçlanmaktadır. ‘Herkes İçin Kaliteli Yaşama Olanak Tanıyan Bir Yapılı Çevre Hayal Edin’ sloganıyla yola çıkan ve AB Enerji Verimliliği Direktifi 4. Makalesini esas alan proje süresince ÇEDBİK, Türkiye’deki mevcut binalardan optimum maliyetle %75’e varan oranlarda enerji tasarrufu sağlanabilmesi amacıyla binaların ‘derin iyileştirme’ye tabi tutulmasının yolunu açacak olan çözümlerin ortaya konması, finansal kaynakların bulunması ve yerel bir işbirliği ağı yaratılması konularında öncülük etmektedir. Bu kapsamda kamu kurum ve kuruluşları başta olmak üzere, finans ve iş dünyası, üniversiteler, medya, STK’lar ve derneklerle Eylül 2015, 27.Sayı

enerji verimliliği algısının yaygınlaştırılması ve binaların iyileştirilmesi konusunda gereken adımların atılması için ortak etkinlikler düzenlemektedir. ÇEDBİK bu bağlamda 17 Ağustos 2015 tarihinde Yapı-Endüstri Merkezi’nde ilk yuvarlak masa toplantısını düzenledi. Toplantıda BUILD UPON Proje Yöneticisi Ahmet Acar’ın projeyi tanıtan sunumunun ardından binalarda enerji verimliliğini artırmak üzere oluşturulabilecek ulusal ölçekteki çözümlerin, iyileştirme stratejilerinin ve iyileştirmenin önündeki yasal/ekonomik/sosyal/teknik engellerin nasıl aşılabileceğinin tartışıldığı fikir paylaşımı toplantısı Prof. Dr. Zerrin Yılmaz moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Sırasıyla 2 saatlik ve 1 saatlik iki oturum halinde gerçekleştirilen beyin fırtınasında; ÇEDBİK’ten Ahmet Acar, Engin Işıltan, Merve Maçin, Doras İnşaat’tan Serdar Nebioğlu, Dünya Gazetesi’nden Didem Eryar, Ekomim Mimarlık’tan Neşe Ganiç, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı YEGEM’den Oğuz Kürşat Kabakçı, Garanti Bankası’ndan Ceren

Solak Yılmaz, İTÜ Yapı Fiziği Bölümünden Zerrin Yılmaz (Moderatör), İstanbul Ticaret Üniversitesi’nden İsmail Ekmekçi, İZODER’den Cevdet Yanardağ, Knauf Yalıtım’dan Ahmet Birsel, Schneider Elektrik’den Mahmut Dede, Siemens’den Murat Nayal, Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’nden (SKD) Konca Çalkıvik ve Mihriban Demir, Şekerbank’dan Armağan Şeneloğlu, Turkeco Danışmanlık’tan Katya Kaya, Yapı-Endüstri Merkezi’nden (YEM) Tolga Türkanık ve Zeynep Gülşen, YTONG’dan Koray Uğurlu ve Tolga Öztoprak, UNDP’den Aslı Karabacak kendilerine önceden verilen sorulardan yola çıkarak ulusal ölçekte mevcut binaların iyileştirilmesine yönelik fikir alışverişinde bulundular. Toplantıdan çıkan sonuçlar; yasal engeller, ekonomik engeller, teknik engeller, algısal/ sosyal engeller başlıkları altında toplanarak çözüm önerileri ile birlikte kamuoyu ile paylaşıldı. Ülkemizde kaliteli yaşama olanak sağlayan yapılı çevreler geliştirme konusunda faydalı olacağı dileklerimizle toplantı sonuçlarını sizler ile paylaşıyoruz.


YASAL ENGELLER - Özellikle kuzey ülkelerinden adapte edilen standartlar Türkiye’deki şartlara uyum sağlamamaktadır. - Yönetmelikler arasında tutarsızlıklar bulunmaktadır. - Kentsel dönüşüm plansız ilerlemektedir. - BEP-TR’nin yürürlükten kaldırılmaması enerji verimliliğinin önünde bir engeldir. - Kanunlar hazırlanırken yeterli süre ve emek harcanmamaktadır, gerekli altyapı çalışmaları yürütülmemektedir. - Kanunların uygulanırlığı kontrol edilememektedir, denetim mekanizmaları zayıf kalmaktadır. - Bina tiplerine göre farklı enerji verimliliği çözümleri düşünülmemektedir. - Enerji denetlemesinin parasını müteahhitler vermektedir. - Türkiye’nin bina stoğu envanteri bulunmamaktadır. - Farklı bölge/şehirlerdeki binalar aynı kriterlere tabidir. - Ceza mekanizmaları yetersiz kalmaktadır. - TS825’te yapılan revizyonlar yeterli değildir. Çözümler - Yasal düzenlemeler (ör: TS825) gözden geçirilmelidir. - Denetim mekanizmaları düzenlenmelidir. - Yönetmelikler bütüncül bakış açısıyla gözden geçirilmelidir. - Bakanlıkların üstünde bağımsız bir “Enerji Ajansı” kurulmalıdır. - Yasalara temel oluşturacak referans binalar belirlenmelidir. - Kamu binaları (ör: TOKİ) enerji verimliliği konusunda önderlik etmeli ve örnek teşkil etmelidir. - Kapsamlı bir bina stoğu envanteri oluşturulmalıdır.

EKONOMIK ENGELLER - Enerji ekipmanlarının KDV oranları çok yüksek olabilmektedir. - Son kullanıcıyı destekleyen finansal mekanizmalar bulunmamaktadır. - Devlet yatırım imkanı olan kişi ve kuruluşlara adil davranmamaktadır, ayrıca yatırımcılardan yüklü miktarda vergi almaktadır. - Finansal teşvik mekanizmaları yeterli değildir. - Yalnızca ilk yatırım maliyeti önemsenmektedir, uzun vadeli kazançlar dikkate alınmamaktadır. Çözümler - Son kullanıcıya yansıyan maliyetler daha cazip hale getirilmelidir. - Teşvikler ve vergi indirimleri yaratılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. - Sigortalar ve enerji performans sözleşmeleri düzenlenmelidir. - Mortgage gibi çözümler yaratılmalıdır. TEKNIK ENGELLER - Kamuda ve inşaat sektöründe teknik uzmanlar yeterli değildir. - Enerji etüt uzmanlığı eğitimleri yeterince yaygın değildir. - Kentsel dönüşümde altyapı çalışmaları yetersiz kalmaktadır. - Referans bina çalışmaları bulunmamaktadır. - Türkiye’de enerji modellemesi ve performansı ile ilgili yeterince uzman bulunmamaktadır. - EVD şirketleri yeterli kalitede hizmet verememektedir. - Binalarda sıfır enerji için pasif tasarıma yeterince ağırlık verilmemektedir. - Türkiye’deki yapı stoğunun %80’i sağlıksızdır.

- Binalarda yeterli miktarda enerji verimliliği projesi geliştirilmemektedir. Kamu bu konuda yetersiz kalmaktadır. Çözümler - Kamuda ve özel sektörde teknik personelin eğitilmeli ve sayıları artırılmalıdır. - Bina stoğuyla ilgili kapsamlı veriler toplanmalı ve değerlendirilmelidir. - Pasif tasarıma ağırlık verilmelidir. ALGISAL/SOSYAL ENGELLER - Son kullanıcılar (özellikle yaşlı insanlar) evlerinden çıkmak istemeyebilmektedir. - Son kullanıcıların ve müteahhitlerin enerji verimliliği algısı ve talebi yeterli düzeye ulaşamamıştır. - İşbirliği yerine bireysel çabalarla sonuca ulaşmak istenmektedir. - Günü ve kendini kurtarma anlayışı fazlasıyla yaygındır. - Kamu; doğayı, enerji verimliliğini ve yaşam döngüsü maliyetini yeterince önemsememektedir. - Enerji verimliliğine yönelik iyileştirme bazı müteahhitler tarafından yalnızca rant olarak algılanmaktadır. Çözümler - Kamu spotları yaygınlaştırılmalı ve son kullanıcı algısı geliştirilmelidir. - Eğitim-bilinçlendirme çalışmaları kamuda ve özel sektörde tüm unsurlara eşit ölçüde ulaştırılmalıdır. - Yaşam alanlarına ve standartlarına zarar vermeyen çözümler üretilmelidir. - Paydaşlar arası ve sektörler arası diyalog artırılmalıdır.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

17


FIGUERAS ZORLU CENTER Sanatın çeşitli dallarına ev sahipliği yapmak üzere çok amaçlı sanat merkezi olarak tasarlanan Zorlu Center’ın müzikal ve drama salon koltuklarında Figueras markası seçilmiştir.

Zorlu PSM için tasarlanmış olan Carmen modeli , yüksek akustik değerleri , ergonomik yapısı ve dayanımı ile ön plana çıkmaktadır.

Figueras konferans, sinema, tiyatro ve çok amaçlı salonlar ile birlikte havaalanı ve spor kompleksleri gibi birçok alanda, dünyanın önde gelen salonlarında koltuk çözümleri sunmaktadır.


Her zaman yenilik, çağdaş tasarım ve ergonomiyi ilke edinmiş olan firma 85 Yıldır faaliyette olup, dünyanın 130 ülkesinde çeşitli referanslara sahiptir. Figueras dizayn ekibi sayesinde her projeye özel ölçülerde ve farklı dizaynda A(+) koltuk üretmektedir. Figueras koltuklarının birçok projede tercih edilmesinin sebebi; - ergonomi - konfor - güvenlik ve estetik - uzun süreli dayanım Eko-tasarım ve üretim için sürdürülebilir ekolojik yaklaşımı esas alan Figueras ISO 14001’e tamamen uyumludur.

www.klassis.com


TOP 10

10

SEÇİLMİŞ ÖRNEK Bir anda artan ulaşım ücretleri ve herkesin ofisleri, alışveriş merkezlerini, sokakları, parkları, kısaca şehirleri terketme çabası yaz aylarında alışkın olduğumuz bir durum haline geldi. Kışın insanların şehir hatlarına, özel araçlara yüklenme durumu, yazın yerini uçak, feribot ve hatta cruise gemilerine bırakıyor. Büyük şehirler toplu taşıma üzerine kafa yormaya ve şehir içi ulaşımları olabildiğince çevre dostu hale getirmeye çalışsa da yazın kullandığımız ulaşım araçlarına dikkat etme görevi şimdilik biraz da bize düşüyor. Farkında olmadan bütün kış üzerine düşündüğümüz CO2 sorununu, iki haftada hiçe saymamak için tercih edebileceğimiz bazı ulaşım binaları en azından içimizi biraz rahatlatabilir.

LONDRA / KING’S CROSS TREN İSTASYONU 160 yıldır yolcuları ağırlıyor... Lewis Cubitt tarafından tasarlanmış ve 1852’de inşa edilmiş Londra King’s Cross tren istasyonu, Britanya’nın en büyük ve en ünlü ulaşım yapılarından bir tanesi. İsmini VI. George’un yaşadığı bölgeden alan istasyon günümüzde; Leeds, Newcastle ve Edinburgh’a seferler yapmakta. Ayrıca bu istasyon metroyla da birleşmekte ve böylece başkentteki her bölgenin tren istasyonuna ulaşım kolayca sağlanmakta.

20

Mimar: John McAslan + Partners Yıl: 2012

John McAslan + Partners isimli şirkete bağlı Britanyalı mimarlar tarafından tasarlanan ve restore edilen bina, eklenen yeni giriş bölümüyle süslendi. Çatıda kullanılan çelik strüktür, Arup mühendisliğiyle geliştirildi ve tasarlandı. Binanın önünde yer alan geniş meydan, cam malzemeden dizayn edilmiş gölgelikleriyle yazın güneşten ve kışın Londra sağanaklarından korunmak için birebir. Ayrıca bu meydanda bulunan iki adet metro girişi sayesinde şehrin geri kalanına ulaşım rahatça sağlanmakta. 160 yıllık bu bina, yapılan restorasyon sayesinde günümüzde halen yılda 45 milyon yolcuyu misafir ediyor. 2012 yılının Mart ayında tamamlanan yeni ve modern haliyle; yeni restoranları, mağazaları ve kolay anlaşılır anonslarıyla Londra’nın yeniden geliştirilmiş projeleri içinde göze çarpan bir örnek olarak dikkat çekiyor.

Eylül 2015, 27.Sayı


Mimar: Gensler Yıl: 2011

21

SAN FRANCISCO

SAN FRANCISCO T2 HAVAALANI

Amerika’nın ilk LEED Gold Sertifikalı Havalimanı Merkez Terminal olarak da bilinen Terminal 2, 1954’ten beri San Francisco’da var olan bir havaalanı. 1983’de yenilenmesinin ardından, 2000 yılında inşa edilen bir diğer havaalanı yüzünden kullanımına bir süre ara verilmişti. 2008 yılının Mayıs ayında ise 383 milyon dolarlık bir yatırımla tekrar yenilenmesi kararı alındı. Gensler tarafından tasarlanacak proje yeni bir kontrol kulesi, sürdürülebilir materyallerin kullanımı ve deprem güçlendirmesi gibi özellikler barındırıyordu. Çağdaş mimariye uygun ve sürdürebilir olarak tasarlanan hava yolları terminalinde, Janet Echelman, Kendall Buster, Norie Sato, Charles Sowers and Walter Kitundu gibi sanatçıların enstalasyon çalışmaları dekorasyon olarak yerlerini almış durumda.

Ayrıca proje, Amerika’nın ilk LEED Gold sertifikalı havaalanı olmasıyla da önem taşıyor. %15 enerji tasarrufu sağlanacak şekilde tasarlanan binanın su pompalama sistemi de normal sistemlerden %40 daha verimli olarak düzenlenmiş. Servis edilen yiyecekler yerel ve organik olmakla kalmıyor, havaalanındaki organik atıkların ayrıştırılmasıyla ilgili katı kurallar da bulunuyor. Ziyaretçiler bu ve bunun gibi çevre dostu uygulamanın bulunduğu Terminal 2 hakkında birçok bilgiyi havaalanında beklerken öğrenme imkanına da sahip. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


TOP 10

LONDRA / CANARY WHARF TREN İSTASYONU Gelecek ve raylı sistemler...

Mimar: Foster+Partners Yıl: 2018

22

OSIJEK OSIJEK OTOBÜS TERMİNALİ Ekonomik ve modern Hırvatistan’da yer alan Osijek şehri için yeni bir otobüs terminali inşa edilmesine 2007 yılında karar verildi. Binanın özellikle inşasının, bakımının ve kullanımının ekonomik olması çok önemli bir faktördü. Bu görevin problem yaratan kısmı ise Osijek Koteks Inc. tarafından ekonomik olması talep edilen projeyi A sınıfı, çağdaş mimari özellikleri taşıyan bir hale getirmekti. Yatırımcı ise binadan 28 yıl boyunca gelir elde ettikten sonra belediyeye teslim etmeyi düşünüyordu. Bütün gereksinimler tamamlandıktan sonra inşaat hemen başladı ve en kötü ekonomik şartlarda bile asla durdurulmadan tamamlandı. Osijek otobüs durağı 2011’de kullanıma açıldı. Otobüs terminali kent planlaması göz önüne alınarak konumlandırıldı. Toplu taşıma, taksi durakları, tramvay ve özellikle de Osijek şehrinin üzerinde kurulu olduğu nehir Drava, bu parselin seçilmesinde büyük rol oynadı. Görkemli bir çatı ve yüksek duvarlarla bu şehir otobüsleri ve diğer ulaşım birimlerine bağlanmış, pratik bir terminal şehrin sakinlerine hizmet etmeye hazırdı. Osijek otobüs terminali, hem tasarımıyla hem de kullanımıyla oldukça modern olarak karakterize edilmiş bir yapı. Tasarımın çıkış kaynağı ise; Avrupa’nın terminal ve havaalanlarında yapılan araştırmalar. Eylül 2015, 27.Sayı

Londra raylı taşımacılıkta önde gelen şehirlerden bir tanesi. Crossrail projesi kapsamında Mayıs 2009 itibariyle inşası sürmekte olan Canary Wharf demiryolu istasyonunun 2018’de halka açılması planlanıyor. Yaklaşık olarak 500 milyon sterlinlik bir bütçeyle projelendirilmiş bu görkemli gar, insanlara raylı yolculukların önümüzdeki yüzyıla taşınabileceğiyle ilgili ipucu veriyor. Crossrail’in Canary Wharf istasyonu 1 Mayıs 2015’te kısmen hizmete açılmış durumda fakat inşaat tüm hızıyla devam ediyor. Rıhtımda yer alan bu istasyonun inşaatının kuru ve güvenli bir şekilde ilerlemesi için geliştirdikleri çok hızlı bir yöntemle su tahliyesi yapılıyor. Aynı yöntem Canary Wharf tüp geçit istasyonunda da kullanılmış.

Mimar: Rechner Yıl: 2011


BEIJING BEIJING HAVAALANI Dünyanın en sürdürülebilir havaalanlarından biri Mimar: Foster+Partners Yıl: 2018

23

Yılda 50 milyon yolcu alması tahmin edilen havaalanı, 1.3 milyon m2’lik alana sahip olmasıyla en büyük havaalanlarından biri olma şerefine erişmiş. Her ne kadar eşi benzeri görülmemiş boyutlarda olsa da asıl önemli olan nokta havaalanının modern ihtiyaçlara karşılık verme amacıyla yüksek standartlarda tasarlanmış olması.

Sadece kullanımıyla göze çarpmakla kalmıyor, görsel olarak da geleneksel Çin mimarisinin özelliklerini taşımasıyla ziyaretçilerine Çin kültürün özelliklerini yansıtıyor. Büyük kırmızı kolonlar ve çatı dizaynlarıyla çin tapınaklarının etkilerini havaalanında hissetmek mümkün.

Kuzey ucundan güney ucuna kadar olan mesafe üç kilometreyi aşıyor olsa da tasarımı sayesinde alan, yolcuların kullanımı ve çalışanların yönetimi açısından oldukça kullanışlı ve kolay hale getirilmiş. Doğal bir şekilde aydınlatılmış ve birbirine görsel ve ulaşılabilir şekilde bağlanmış iç mekanlar bu anlamda tasarımın yararlı özelliklerinden biri olmuş.

Terminal ayrıca dünyanın en sürdürülebilir havaalanlarından biri olarak görülüyor. Gün ışığından yararlanılan alanları, çevre kontrol sistemiyle enerji kullanımının en aza indirgenmiş olması, oldukça geniş yeşil alanlarla bezenmesi ve daha az arazide yapılaşarak daha çok mekan elde edilmiş olmasıyla çevreye duyarlılığını da ortaya koyuyor. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


TOP 10

STOCKHOLM / STOCKHOLM İSKELESİ Şehrin dokusu ve renkleriyle ahenk içinde

Mimar: Marge Arkitekter Yıl: 2013

24

Seyahat meraklılarına şehrin en çok ziyaretçi alan bölgesi Stockholm takımadalarını görme imkanı sağlayan vapur iskelesi, sanat galerileri, oteller ve tarihi dokuyla kaplı Strömkajen’de yer alıyor. Koni formundan yola çıkılarak tasarlanmış üç ayrı bina, üç ayrı amaç taşıyor.

Görsel olarak ön ve arka cephelerinde herhangi bir farklılık gözetilmemiş. Yaya yolunu ve vapurları birbirine bağlayan bu binalar her ne kadar birbirlerinden mesafe olarak uzak olsalarda tasarımlarıyla bir bütün oluşturuyorlar. Pirinç dış cephe kaplaması bu mini iskelelere kendilerine özgü bir görünüm

İZMİR ADNAN MENDERES HAVA LİMANI Türkiye’nin ilk LEED sertifikalı terminal binası İzmir, Gaziemir’de yer alan ve ilk inşası 1987’de yapılmış havaalanının iç hatlar binası TAV tarafından inşa edildi. Türkiye’nin en sürdürülebilir hava limanı kabul edilen bu yeni bina 21 ayda, 266 milyon euro yatırımla 2014 yılınla tamamlandı. Hava limanı Türkiye’nin ilk LEED sertifikalı terminal binası ve LEED sertifikalı en büyük binası olarak önem taşıyor. Yolcu konforu gözetilerek tasarlanan bilgi panoları ve göstergelerle liman oldukça pratik ve duyarlı. Çevre dostu ve bilgi sistemlerinin iyi kullanıldığı bir binanın, bir ülkenin kalkınmışlığının göstergesi olduğunu savunan firma, havaalanlarının gelişmesinin önemine dikkat çekiyor. Eylül 2015, 27.Sayı

verirken, şehrin dokusuna ve renklerine ahenkli bir farklılık da kazandırmakta. Özellikle tarihi dokunun yoğun olduğu bir bölge olması sebebiyle de büyük bir yapı yapmak yerine, bu üç küçük vapur istasyonu tercih edilmiş.


BRISBANE

WEST END VAPUR TERMİNALİ

Oldukça yenilenebilir bir bina Avustralya’nın çağdaş mimari ile dolup taşan şehri Brisbane’de deniz araçlarını kullanmak için oldukça elverişli bir ortam var. Moreton Adası Ulusal Parkı ve özellikle tüm şehri kıvrılarak boydan boya dolaşan Brisbane Irmağı, bu motorlu deniz taşıtlarını ve su ulaşım istasyonlarını kullanışlı hale getiren en büyük etkenlerden. West End Vapur Terminali esasında şehrin en popüler su taşımacılığı firması olan CopyCat’e alternatif olarak küçük bir proje olarak planlanmıştı. İskele ulaşım sisteminin geri kalanına ve ırmak üzerine kurulmuş diğer iskelelerle bağlantılı olarak dizayn edilmiş ve bisiklet yoluyla ulaşımı da düşünelerek konumlandırılmış. Hemen arkasında yer alan büyük park göz önünde bulundurularak küçük tutulan bina iki yanında bulunan incir ağaçlarıyla kamufle olup çevresiyle uyumlu bir görünüme büründürülmüş. Tüm bunların yanı sıra oldukça yenilenebilir bir bina. Bu bağlamda tasarımında çok büyük bir zorlukla karşılaşılmamış olması binanın ufak boyutlandırılması ve iki yanının açık olması ile de ilgili, diğer taraftan da bu durum bir takım güvenlik sistemlerinin eklenmesini gerektirmiş. İnşasına ilk karar verildiğinde bölgede bulunan Orleigh Parkı ile ilgili endişelenilmesi üzerine tasarım olabildiğince yenilenebilir bir hale getirilmiş. Geri dönüştürülmüş sert kereste kullanılarak hem yeşil, hem sağlam bir yapı sağlanırken, çatıya kurulan yağmur suyu toplama sistemi ile sifon kullanımı ve bahçe sulamaları sağlanmakta.

Mimar: Cox Rayner Architects Yıl: 2010 25


TOP 10

PARİS / RAPT OTOBÜS TERMİNALİ Modern ve çevre dostu Paris’in güney banliyölerinden birinde yer alan otobüs terminali ve aktarma durağı olan RAPT, endüstriyel görünümüyle oldukça karakteristik bir dizayna sahip. Beton zemin üzerine, dokulu bir kaplama kullanılarak LEGO’yu hatırlatan ve akıllarda yer eden renkli camlarla süslenmiş, modern çizgisiyle beğeni toplayan bir ulaşım yapısı.

Mimar: ECDM Yıl: 2007

Şehrin güney ve kuzey bölgeleri arasında yolculuk etmenizi sağlayan bina çeşitli çevresel unsurlar göz önünde bulundurularak tasarlanmış ve inşa edilmiş. Bulunduğu arazinin verimsiz olması sebebiyle çok da yeşil bir görünüme sahip olmasa da, su ve enerji tasarrufu etkili bir biçimde uygulanan binanın çalışanlarına ve yolculara yönelik bir çok kolaylık sağladığı kesin.

26

CORAL PRINCESS CRUISE GEMİSİ Yolculara, mürettebata ve çevreye duyarlı Her ne kadar cruise gemilerinin biraz yenilenebilirlikten uzak olduğu düşünülse de Coral Princess isimli, Princess Cruises şirketinin bu gemisi 2014’te yapılan bir araştırma sonucu yayınlanan bir liste de mevcut. Gemi; su, hava ve karbon yayılımı açısından A sınıfı özelliklerle donatılmış. 3486 kişilik kapasitesiyle yolculara, mürettebata ve çevreye duyarlı olan gemi; Amerika kıyıları, Karayipler, Kanada ve Meksika’ya düzenlediği seferlerde servis edilen yemekler ve atık yönetimi tümüyle ekolojik. Yeni gelişmeler sayesinde 8000 kişi taşıyabilen yeni gemiler, çevreyle ilgili insanın aklında soru işaretleri oluşturuyor. Cruise gemisi tercih etmek isteyenler, Friends of the Earth vakfının sitesinden seçtikleri geminin çevreye ne kadar duyarlı olduğunu kontrol edebilirler. Eylül 2015, 27.Sayı




UZAK DİYARLARA UÇUP GİTSEYDİK... Başımızı yukarı kaldırdığımızda, nazlı bir kuş gibi süzülüp giden bir uçak gözümüze takıldığında onun içinde olmak ve o nereye gidiyorsa oraya gitmek isteği hangimizin içinden geçmemiştir ki... Bazen mümkündür gitmeler farklı şehirlere, farklı ülkelere... Bazen ise sadece içimiz gider... Farklı bir yere uçakla gittiğimizde bizi ilk karşılayan, hoşgeldin diyen ve o yabancı yerler ile ilgili ilk algımızı oluşturan havaalanları değil midir? Bizlerin gel geç yerler olarak algıladığımız havaalanlarının, bulunduğu çevre ve insanlar üzerinde ciddi etkileri vardır. Son yıllarda bu etkileri en aza indirmek için çalışmalar yapılmaktadır ve bu çabaların sonuçları da alınmaya başlamıştır. Bizler de dergimizin bu sayısında “Sürdürülebilir Havaalanları”nı mercek altına alarak sizlerle paylaşmak istedik.


SÜRDÜRÜLEBİLİR

HAVAALANLARI

ÇEVRESEL BİYOETİK AÇISINDAN

SÜRDÜRÜLEBİLİR HAVAALANLARI ÇEVRESEL SORUNLARA HAVACILIK SEKTÖRÜNDE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI SÜRMEKTEDİR. BUNUN SONUCUNDA SİVİL HAVACILIKTA 40 YIL ÖNCESİNE GÖRE BUGÜN, HAVA TAŞIMA İŞLEMLERİ % 75 DAHA SESSİZ VE % 70 DAHA FAZLA YAKIT VERİMLİDİR. ANCAK HALEN DÜNYANIN YAKIT TÜKETİMİNİN % 5-6’SI YOLCU UÇAKLARI TARAFINDAN YAPILMAKTADIR. Bu yazı; Dr.Nurhan OTO1 ve Prof.Dr.Nesrin ÇOBANOĞLU2’nun, 2011 yılında Mülkiye Dergisinin 273. sayısında yer alan “Çevresel Biyoetik Açısından Sürdürülebilir Havaalanları/ Sustainable Airports in the Context of Environmental Bioethics” isimli makalesinden kısaltılarak hazırlanmıştır. 1 Dr.Nurhan OTO, İnşaat Mühendisi, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Bilim Uzmanı A.Ü. SBE Sosyal Çevre Bilimleri ABD Doktora, DHMİ Esenboğa Havalimanı Baş Müdür Yardımcısı. 2 Prof.Dr.Nesrin ÇOBANOĞLU, Gazi Üniversitesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı.

30

Eylül 2015, 27.Sayı


G

ünümüz dünyasında iletişim ve ulaşım teknolojiyle birlikte gelişerek artmaktadır. Çağdaş insanın yaşam kalitesini belirleyen, modern yaşamın önemli ve vazgeçilemeyen bir parçasıdır ulaşım. Ulaşımda yaşanan yeni gelişmelerle insanlık bambaşka sosyal ve siyasal etkilenmeler yaşamaktadır. Ulaşımın gelişmesinin getirdiği toplumsal ve siyasal değişmelerin yansıra, önemli çevresel etkilenmeler de yaşanmaktadır. Ulaşımın önemli unsurlarından birisi ise havayoluyla ulaşımdır. Sivil havacılık, küresel ekonominin ayrılmaz bir parçası ve dünyanın en hızlı büyüyen sanayilerinden biridir. Dünyada tarifeli havayolu seferleri ile toplam olarak 531 milyar km havayolu üzerinde yaklaşık 2,3 milyar yolcu ve 38 milyon ton yük taşınmaktadır. Yolcu trafiğinin 2036 yılına kadar yılda ortalama % 4,8’lik bir hızla büyümesi beklenmektedir. Havacılık faaliyetlerinin % 90’ı yerde yani havaalanlarında gerçekleşirken sadece % 10’u havada gerçekleşmektedir. Havaalanlarının çevresindeki ortamlara ve bölgede yaşayan insanların üzerinde çok büyük etkisi vardır. Buna bağlı olarak havaalanları için sosyal ve çevresel sorumluluk önemlidir. Birçok havalanı sürdürülebilir bir çevre geliştirmeye başlamıştır. Havaalanlarını geliştirme tamamen sürdürülebilir toplumların planlama ve kalkınmasına entegre olmalıdır. Karşı karşıya bulunduğumuz çevre sorunlarının çözümünde anlamlı bir ilerleme sağlamak istediğimiz takdirde, tek ciddi seçenek bilim

ile etiğin her ikisinin de gerekli olduğunu kabul etmektir. Eski bir felsefi atasözü söylemek istediğimizi çok iyi anlatır: “Etiği olmayan bilim kördür, bilimsiz etik ise boştur.” İnsanlığın varlığı, yeryüzündeki tüm yaşamla sıkı bir biçimde ilgili ve bağımlıdır. O zaman varlığımızla yaşamın (ya da bios’un) hızla yok edilmesini nasıl uzlaştırabiliriz? Tam bu nokta da, biyo yani yaşam merkezli bir bakışın hayata geçirilmesinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Çevre, ekosistem, insan topluluklarını da kapsayan tüm küresel canlılar bütünü için en fazla faydanın ve bu faydanın en uzun vadede sürdürülebilirliğinin sağlanabildiği yerleşim ve yapılaşma çözümleri üzerine derinlemesine düşünmek zorunluluğu vardır. “Çevresel biyoetik” bizim algıladığımız tüm yaşam sistemleri ile bağlantılı etiksel yansımaları içerir. Bu çalışmada, tüm yaşam sistemleri ile bağlantılı olarak sürüdürülebilir havaalanları; “çevresel biyoetik” açısından değerlendirilmektedir. HAVAALANLARININ ÇEVRESEL ETKILERI ABD’de Ulaştırma Araştırma Kürsüsü (TRB), sivil havacılığın başlıca çevresel etkilerini; küresel iklim değişikliği, hava kirliliği, salımlar, ekoloji ve doğal habitat, gürültü, arazi ve malzeme kullanımı, enerji tüketimi, su tüketimi, su kirliliği ve atıklar olarak sıralamaktadır. Çevresel sorunlara havacılık sektöründe çözüm arayışları sürmektedir. Bunun sonucunda sivil havacılıkta 40 yıl ön-

cesinde göre bugün, hava taşıma işlemleri % 75 daha sessiz ve % 70 daha fazla yakıt verimlidir. Ancak halen dünyanın yakıt tüketiminin % 5-6’sı yolcu uçakları tarafından yapılmaktadır. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneline göre; iklim değişikliğinde insanın sebep olduğu CO² salımlarının % 2’si sivil havacılığın etkisinden kaynaklanmaktadır. Bu oran 2050 yılına kadar % 3 oranlarına ulaşabilecektir. Bu artış, sivil havacılıktan kaynaklı CO² salımlarının yılda % 2-3’lik bir büyümesine göre verilmektedir. Havaalanı faaliyetlerinden kaynaklı salımların toplam havacılık salımlarının % 5’ine yükseldiği hesap edilmektedir. SÜRDÜRÜLEBILIR HAVAALANI KAVRAMININ GELIŞIMI 1996 yılında Vancouver’da Sürdürülebilir Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) “Sürdürülebilir Ulaşıma Doğru Konferansı’nda Sivil Havacılık sektörünün sürdürülebilir bir şekilde geliştirilmesi yönelimi ile sürdürülebilir havacılık kavramının belirginleştiği görülmektedir. Bu yönelimler ve gereksinimler doğrultusunda ABD’de 1997 yılında Uluslararası Havacılık ve Çevre Merkezi (The International Centre for Aviation and Environment) gibi havaalanlarını hedefleyen uluslararası çevre programları geliştirilmeye başlanmıştır. Havaalanları Araştırma İşbirliği Programı’nda (ACRP), sürdürülebilir havaalanı uygulamaları şöyle tariflenmektedir: E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

31


SÜRDÜRÜLEBİLİR

HAVAALANLARI

HAVAALANLARINDA SÜRÜDÜRÜLEBİLİR GELİŞME BİLEŞENLERİ OLARAK; DOĞAL KAYNAKLARIN İYİ KULLANILMASI VE ÇEVRENİN KORUNMASI, TÜM PAYDAŞLARIN İHTİYAÇ VE BEKLENTİLERİNİN SOSYAL SÜREÇ OLARAK ELE ALINMASI, EKONOMİK BÜYÜME VE İSTİHDAMIN İZLENMESİ FAKTÖRLERİ BELİRLENMİŞTİR.

arasında uygun bir dengeyle sürdürülebilir bir şekil büyümesini sağlamaktadır. Havaalanlarında stratejilerin ve politikaların, sürdürülebilir gelişme ilkelerine uygun olması çağımızın kaçınılmaz bir gerekliliği olarak ortaya çıkmaktadır. Schipper’a göre; “Sürdürülebillir bir ulaştırma sisteminde kullanıcılar, gelecektekiler de dahil olmak üzere tüm sosyal ve dışsal maliyetleri öderler. Bu dışsal maliyetler; kazaları, hava kirliliğini, tıkanıklığı, gürültüyü, doğal yaşama olan zararı, karbondioksit miktarındaki artışı ve yakıt ithalatını kapsamakta ve ödenmesi gereken bu dışsallıklar, ulaştırmayı sürdürülemez yapan etmenlerdir.” Waitz’e göre; “Havacılık için hükümetlerin amaçları şöyledir; kirleten ödeyecektir ve havacılığın da, diğer sektörler gibi çevresel maliyetler de dahil olmak üzere, dışsal maliyetleri karşılaması gereklidir.”

32

“Doğal kaynakların korunması da dahil olmak üzere çevrenin korunması, tüm paydaşların ihtiyaçlarını tanıyan sosyal ilerleme, yüksek ve istikrarlı düzeyde ekonomik büyüme ve istihdamdır.”

rülebilirlik tanımlamasının dahil olduğu koşullar, çevre ve toplum içindeki rolü ile ilgili olduğunu belirtmektedir. SAGA, her havaalanı işletmesini kendi sürdürülebilirlik tanımını belirlenmesi için teşvik etmektedir.

Kuzey Amerika Havalanları Konseyi’nin (ACINA) Havalanı Sürdürülebilirlik Komitesinin bu yaklaşımı bir adım daha ileri götürecek operasyonlarla birleştirerek 2006 yılında havaalanı sürdürülebilirliğini;

Havaalanlarında sürüdürülebilir gelişme bileşenleri olarak; doğal kaynakların iyi kullanılması ve çevrenin korunması, tüm paydaşların ihtiyaç ve beklentilerinin sosyal süreç olarak ele alınması, ekonomik büyüme ve istihdamın izlenmesi faktörleri belirlenmiştir.

“Bir havaalanının ekonomik canlılığını, işletme etkinliklerinin verimliliğini, doğal kaynaklarının korunması ve sosyal sorumluluğunun bütünlüğünü sağlamak için havaalanı yönetimine bütünsel bir yaklaşım.” olarak tanımladığı belirtilmektedir. Sürdürülebilir Havacılık Rehberlik İttifakı (SAGA); bir havaalanı işletmesinin sürdüEylül 2015, 27.Sayı

“ÇEVRESEL BIYOETIK” KAVRAMININ EVRILMESI VE SÜRDÜRÜLEBILIR HAVAALANI AMACININ BAŞARILMASINDA ROLÜ Havacılık endüstrisinin tamamı ve özellikle havaalanları için gereken mücadele havacılığın; ekonomik, çevresel ve sosyal düşünceler

Whitelegg ve Williams, 2000 yılında, “Gezegenimizin Gerçeği: Havacılık ve Çevre” raporlarında; havacılığın daha fazla büyüme olasılığı göz önüne alındığında, bu durumun özellikle iklim değişikliği gibi yüksek çevresel maliyelere sürükleyeceğini belirterek, bu nedenle havacılık endüstrisinin büyümesini kısıtlamasının, ekonominin daha genişlemesini için net faydalar getireceğini öne sürmektedirler. NASA’nın Temel Havacılık Programı Direktörü Alonso’ya göre; “Hava taşımacılığının geleceği çevreyi korumak ve artan enerji maliyetlerini dengeli bir yoldan yanıtlamaktadır.” Litman göre; “yaşanabilirlik” (livability), bir toplumda insanları doğrudan etkileyen; yerel ekonomik gelişim, uygun fiyat, toplum sağlığı ve güvenliği, yerel çevresel etkiler gibi sürdürülebilirlik etkilerini bütünsel olarak yansıtır. Litman sürdürülebillirlik ve yaşanabilirliğin genellikle aynı hedefleri, ama biraz farklı bakış açıları ve öncelikleri ile paylaştıklarını öne sürmektedir. Örneğin; her ikisi de kirliliği


azaltma çabasındadır. Ancak sürdürülebilirlikte genelikle iklim değişikliği için salımların üzerinde duruluyor iken “yaşanabilirlik” için yerel hava ve gürültü kirliliğine odaklanılmaktadır. Tüm bu görüşler havacılıkta sürdürülebilirlik ve yaşanabilirlik boyutunda yaşana sorunlara çözüm arayışında konuya etik çerçeveden bakılmasını doğurmaktadır. Etik, insan eylemlerinde ilişkin değerler felsefesi olarak ortaya çıkmıştır. Etikte geliştirilmiş başlıca kavramlar arasında sorumluluk, zorunluluk, görev, erdem, hak gibi kavramlar yer alır. Jardins’e göre; genel olarak “çevre etiği”, insanlar ile doğal çevreleri arasındaki ilişkilerin sistemli olarak incelenmesidir. Çevre etiğindeki düşülsel gelişmelerin sonucunda, ekosisteme, sadece insana yararı nedeniyle değil, kendi değeri nedeniyle önem verilmesi gerektiği savunulmaktadır. “Çevre etiğinin” insan merkezli ve ekosistem merkezli yaklaşımlarının ikisi de yaşanabillir çevrenin sürdürülebilirliğini hedefler. “Biyoetik”; bios ya da yaşam ile ilgili bir etik göstermekte olan bu terim, biyokimyacı Van Rensselaer Potter’in zihninde onları bağladığı zamana kadar yoktu. Potter tarafından biyoetik terimi, 1970 yılında bilimde hızla cereyan eden yeni gelişmelere değerler sisteminden de karşılık gelebilmesi düşüncesiyle icad edilmiştir. Biyoetik, Potter’ın formülasyonunda bir köprüdür. Sadece bilimsel bir yönelim ve değerlerin yönelimleri arasında bir köprü değil, aynı zamanda geleceğe de bir köprüdür. Hayatta kalabilmemiz, değerlerimize hem insani hem de sürdürülebilir yollarla bilimsel yelpazede mümkün olduğunca şekil vererek, onu bilimle birlikte taşıyabilmemize bağlıdır. Biyoetik, yaşamın tüm yönlerini içine alan, bütünsel bir felsefedir. Bu bakımdan farklı bilim dalları arasında bağların kurulduğu disiplinler arası bir çalışma ortamı içinde, diyalektik fikir alışverişi yoluyla yeni değer sentezlerine ulaşılması beklenir. Örnek olarak, sürdürülebilirliğin biyoetiğin ana prensiplerinden biri olması gereği göz önünde bulundurulmalıdır. Sürdürülebilirlik fazlasıyla açık uçludur. Van Rensselaer Potter, biyoetik terimini 1970 yılında icad ettiği zaman biyolojik bilgi ve etik kaygıyla birlikte çalışma alanları

33

getireceğini bekliyordu. O, bu alanda geniş konuların; küresel yönelimler, nüfus, sağlık, kabul edilebilir yaşam ve doğal çevre olarak yer alacağını ümit ediyordu. Ancak bu geniş sorunlara rağmen biyoetikte tıbbi gelişmeler üzerinde durulmuş ve çevre sorunları görmezden gelinmiştir. Biyoetiğin “çevre etiği” ile ilişkisini somutlaştırmaya yönelik çalışmalardan birisi; “çevresel biyoetik” kavramının geliştirilmesidir. Tarihsel olarak “çevresel biyoetik”le çok uzun süredir bağlantılar olmuş ve bunlar arasında ilk büyük uluslararası çevre koruma yasalarından biri olan, küresel toplumun koruma sorunu olarak görünen, Deniz Hukuku vardır. Doğa ve çevreyi korumak hem adalet, hem de sorumluluk konusudur. “Çevresel biyoetik”; küresel ısınmaya katkıda bulunan sera gazı salımları artışını önlemek, biyolojik çeşitlilik ve ozon tabakasını koruma çabalarının en son ve genel kurallarının bir öncüsüdür. Günümüzde biyetiğin dayandığı küreselleşme, sadece insanı değil doğayı, evrendeki tüm canlıları, çevreyi, gelecek kuşakları ilgilendiren değerler üzerinde çalışır. “Küresel biyeetik” tüm insanları, gelecek nesilleri, tüm yaşayan canlılar ve çevreyi kapsar. “Küresel biyoetik’in, Potter tarafından icad olunan bir

ifade ile ortaya çıkmasıyla, çevre ve biyolojik evren, biyoetiğin kalbine yeniden konumlandırılmıştır. Bu bilgi ve görüşler ışığında havaalanları değerlendirildiğinde ve analiz edildiğinde havacılık sektörünün sürdürülebilirlik ve yaşanabilirlik amaçlı çabalarında hedeflerin başarılabilmesinde; havaalanlarının planlama, inşaat ve işletiminde “çevresel biyoetik” prensiplerin benimsenmesinin gerektiğini belirtebiliriz. Yonghai, sürdürülebilir havaalanı tanımını; planlama, yapım, işletim süreçlerini kapsayan, bütünsel yaklaşımla çevresel biyoetik değerlere yer vererek şu şekilde yapmıştır: “Havaalanı yaşam döngüsü (yer seçimi, planlama, tasarım, yapım, işletme, bakım, söküm ve geri dönüşüm) sırasında, kaynakları verimli kullanan, çevreyi minimal etkileyen, en güvenli, en sağlıklı, en düşük çevre yükü altında verimli ve rahat faaliyet alanı sunan ve “insan ve doğa”, “çevre ve gelişme “ inşaat ve koruma” da göstereceği ileri düzeydeki uyumunu “ekonomik gelişme ve toplumsal ilerleme” de sağlanabilecek bir havaalanı sistemidir.”

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


SÜRDÜRÜLEBİLİR

HAVAALANLARI

Sürdürülebilir havaalanın bu tanımında, havaalanlarının sürdürülebilirliği için çevresel biyoetiğin şekillendiğini ve öncelik kazandığını belirtebiliriz. Yonghai, sürdürülebilir havaalanı kavramınının 4 elementi olduğunu ifade etmektedir. Bu bileşenler; Ekonimik, Çevre Dostu, Yüksek Teknoloji ve İnsancıl’dır. “Çevre dostu” bileşeni; havaalanının inşaatı ve işletmesi sırasında kirletici salımların olumsuz etkisini azaltmak, güzel temiz ve çevre dostu bir havaalanı inşa ederek, çevre ve komşu bölgeler üzerindeki ters etkileri azaltmak için hem yerli hem de yabancı teknolojileri dengeli bir şekilde uygulamak olarak ifade etmektedir. “İnsancıl” başlıklı bileşen için; “kişi-odaklı” konsept oluşturma, müşteri odaklı ve çoklu iyi hizmet sağlama, güvenilir ve güvenli olmak ilkesi ile “kişi-odaklı” gereksinimleri karşılama, doğru bir “kişi-odaklı” mükemmel hizmet sağlayan bir kamu üstyapısı çerçevesini göz önünde tutan hassasiyette havaalanlarını yapmanın önemli olduğunu vurgulamaktadır.

34

“İleri teknoloji” bileşeni; modern havaalanı inşa etmek için tamamen son teknoloji, çeşitli yeni donanım, teknoloji, malzeme ve metotları uygulamak ve havaalanlarında hizmetin olduğu kadar yönetim, operasyonel verimlilik, bilim teknolojinin seviyesini de geliştirmek olarak belirtmektedir.

HAVACILIK SEKTÖRÜNÜN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE YAŞANABİLİRLİK AMAÇLI ÇABALARINDA HEDEFLERİN BAŞARILABİLMESİNDE; HAVAALANLARININ PLANLAMA, İNŞAAT VE İŞLETİMİNDE “ÇEVRESEL BİYOETİK” PRENSİPLERİN BENİMSENMESİNİN GEREKTİĞİNİ BELİRTEBİLİRİZ. Eylül 2015, 27.Sayı

“Ekonomik” bileşeni ise; havaalanı inşaatı ve işletmesi sırasında; hem yerli hem de yabancı teknolojileri eşit ve dengeli bir şekilde uygulama, kaynak kullanım verimliliğini artırma, toprak, enerji, su ve malzeme koruma üzerine odaklanmış bir geri dönüşüm ekonomisi geliştirme, “atık azaltma, geri dönüşüm ve yenilebilir kaynak kullanımı” prensibi doğrultusunda “sürdürülebilir havaalanı” geliştirmeyi teşvik etme politikalarında ısrarlı olmanın ve uygulamanın, gelişme ve ekonomi için de eşdeğer öncelikli olduğu belirtilmektedir. Dünyada birçok havaalanı, Enerji ve Çevre Tasarımında Liderlik (LEED Leadership in Energy and Environmental Design) programının havaalanına özel oluşturulan sür-


dürülebillirlik rehberi ve ölçümleri ile kendi belirli programlarını tüm havaalanları için genel olarak kullanılan kurallarla adapte etmektedirler. Küresel Raporlama İnisiyatifi (GRI-Global Reporting Initiative) sürdürülebilirlik planlarının geliştirilmesi için havaalanı sektörü özel protokolünü geliştirmiştir. SÜRDÜRÜLEBILIR HAVAALANI PLANLAMA, İNŞAAT UYGULAMALARI VE ÇEVRESEL BIYOETIK Günümüzde birçok yüksek kapasiteli havaalanı, kentsel bölge iş merkezleri olma yoluna girmiş ve çoklu sistemli ulaşım anlayışı ile havaalanı kentini çevreleyen diğer iş merkezlerini havaalanının birer parçası haline getirmiştir. Kent ve havaalanın mekansal olarak ortak bir zemine oturduğu ve çok kanallı ulaşımla bütünleştiği “havaalanı kentleri” (“airport city”, “aerotropolis” ve “aviapolis”) gibi adlarla anılan yeni yerleşimlerin geliştiği gözlenmektedir. Havaalanı kenti yaklaşımı, havaalanı çevresinde, havaalanı bağlantılı olarak yolcu ve uçaklara yönelik düzenlenen hizmetler dışındaki tüm sosyal/ ticari faaliyetleri bir bütün olarak kapsayan bir yaklaşımdır. Winston Churchill’e göre; “İnsanlar binaları şekillendirir; sonra da binlar insanları!” Bu görüş kentsel çevre için de geçerlidir. Kendi kurduğu kentsel toplumsal ilişkiler

KENT VE HAVAALANIN MEKANSAL OLARAK ORTAK BİR ZEMİNE OTURDUĞU VE ÇOK KANALLI ULAŞIMLA BÜTÜNLEŞTİĞİ “HAVAALANI KENTLERİ” (AIRPORT CITY, AEROTROPOLIS VE AVIAPOLIS) GİBİ ADLARLA ANILAN YENİ YERLEŞİMLERİN GELİŞTİĞİ GÖZLENMEKTEDİR. ağı içerisindeki insan, kenti ve kent insanını doğadan adeta yalıtmıştır. Günümüzde tasarım ve inşaat alanında yeşil ve sürdürülebilir girişimlere artan ilgi ve farkındalık sadece ticari ve konutsal özellikler için değil, hatta olabildiğince havaalanı gelişmeleri için de arttığı, projelere yansıtılan bu girişimlerin yüksek başlangıç maliyetleri olabileceğinin yaygın bir kanı olduğu, ama faydalarının neler olabileceğine dair çok az bilgi bulunduğu, bazı durumlarda anlayış eksikliği ve yüksek maliyetlerin; bu konseptlerin ve teknolojilerin sürdürülebilirlik mantığı ile planlanmamış ve tasarlanmamış projeler olan geleneksel (konvansiyonel) havaalanları projelerine uygulanmasını kısıtlayabildiği belirtilmektedir. Yapılan seçimler ve ardından inşaatlar ile birlikte havaalanının faaliyete geçmesi ile birlikte yaşanan trafik, bu bölgeleri paylaşan insan ve tüm canlıların hayatlarını direk olarak etkileyebilmektedir.

Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı (European Organization for the Safety of Air Navigation-EUROCONTROL) tarafından havaalanlarının çevresel kapasiteleri üzerine yaptırılan bir araştırmaya göre; bir havaalanın kapasitesi altyapı; pistler, terminaller, apronlar, hava trafik kontrolü ve yönetim kalitesinin bir fonksiyonu olduğu, çevrenin devam eden operasyonları veya gelecek büyümeleri kısıtlayabileceği, her üç Avrupa havaalanından ikisinde çevresel tahditlerin, kısıtlamaların bulunduğu ve beş yıl içinde % 80’e varan tahdit ve kısıtlamaların beklendiği belirtilmektedir. ACRP, havaalanlarının karar mekanizmalarınca, sosyal, ekonomik ve çevresel yararları bir araya getiren sürdürülebilir tasarım kavramları ve teknolojilerini içeren projelerin daha iyi anlaşılması gerektiğini, sürdürülebilir tasarım kavramları ve teknoloji alternatiflerinin, geleneksel projelere dahil olabileceğinin değerlendirilmesi ve başarılablirliğinin belirlenmesinde bir süreç ihtiyacı bulunduğunu, bu nedenle, havaalanı gelişim projelerinin planlama ve tasarım aşamalarında sürdürülebilir tasarım kavramları ve teknoloji alternatiflerinin ortaya konulacağı bir süreç geliştirilmesi için araştırma yapılmasının gerekli olduğunu belirtmektedir. Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatınca (ICAO); her büyük sanayi tesisi gibi havaalanlarının da işletilmesinde kirliliğin kaynağında yok edilmesi ya da azaltılması için planlama aşamasından başlanarak, gereken E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

35


SÜRDÜRÜLEBİLİR

HAVAALANLARI

önlemlerin alınmasını ve hizmetler sırasında, her türlü olumsuz etki ve kirliliği azaltacak uygulamaların ve uygun kontrol ve denetim sistemlerinin oluşturulması gerektiği belirtilmektedir. “Sürdürülebilir inşaat”; yeni çözümler geliştiricilerin, yatırımcıların, inşaat sektörünün, profesyonel servislerin, sanayi tedarikçilerinin ve diğer ilgili tarafların çevresel, sosyoekonomik ve kültürel sorunları dikkate alarak sürdürülebilir gelişmenin sağlanmasında bir dinamik olarak tanımlanabilir. Sürdürülebilirlik kavramı bir pazarlama stratejisi olarak kullanılmamalı, bir kutsallık atfedilmeden yapım sürecinin doğal bir parçası olarak kabul edilmelidir.

36

ACRP, “sürdürülebilir havaalanı inşaat uygulamaları” yönüyle incelendiğinde her havaalanı işletmesinde, kamu kuruluşlarının ve inşaat müteahhitlerinin farklı sürdürülebilirlik tanımları veya belirleme ölçütleri olduğunu, bu nedenle araştırmalarda, sürdürülebilir havaalanı inşaat uygulamaları potansiyelini tanımlamak için daha geniş kapsamlı bir yaklaşım içinde olunması gerektiğini belirtmektedir. Bu nedenle “sürdürülebilir havaalanı inşaat uygulamaları”nın potansiyelini yapılanlarla ifade ederek tarif etmektedir. ACRP’ye göre bunlar; enerji tüketiminin azaltımı, su ve hava kalitesine etkilerinin azaltılması, atıkları en aza indirme, kirliliği azaltma ve diğer çevresel etkileri en aza indirme, inşaat işlemlerini iyileştirme, yapı güvenliğini artırma, havaalanı işletiminde inşaat etkilerini azaltma, çevre ve toplumun yararı ve inşaat ile ilgili maliyetleri düşürme olarak sıralanmaktadır. SÜRDÜRÜLEBILIR HAVAALANLARI İŞLETIMINDE ÇEVRESEL BIYOETIK Havaalanlarının yönetiminde hızla gelişen ve büyüyen sivil havacılık sektörünün yükü, sektördeki sorumluluk, zorunluluk, görev, erdem, haklar gibi yargı ve değerlerin yükünü de artırmaktadır. Havacılık sektöründeki düzenleyici kurum ve kuruluşlar, başta ICAO olmak üzere temelde uçuş emniyetinin sağlanmasına yönelik çalışmalar ile aynı zamanda havayolu faaliyetlerinin etiksel boyutunun küresel anlamda geliştirilmesine de katkıda bulunmaktadır. ICAO, LATA, ACI, EUROCONTROL, ACRP gibi kuruluşlar sürdürülebillirlik ve yaşanabilirlik ilkelerini gözeterek Eylül 2015, 27.Sayı

havaalanlarının yaşam ve çevreye karşı olan etiksel sorumluluklarının geliştirilmesine yönelik çalışmalarına devam etmektedir. ÇEVRESEL BIYOETIK AÇISINDAN TÜRKIYE HAVAALANLARI SÜRDÜRÜLEBILIRLIĞINDE BIYOETIK POLITIKALAR Ülkelerin havaalanları endüstrilerinde yaşadıkları, çevresel etkileri azaltabilmek için, uluslararası düzeyde ve kendi koşullarına uygun havaalanı işletiminde sürdürülebilirlik stratejileri ve politikaları belirlemeleri gereklidir. Türkiye’de sürdürülebilir gelişme bağlamında havaalanları yatırımlarında inşaat sanayince “çevresel sürdürülebilirlik” ve “sürdürülebilir yapım” ilkelerin uygulanması yadsınamaz bir gereklilik haline gelmiştir. Türkiye havaalanlarında Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün (SHGM) geliştirdiği farkındalık yaratma ve teşvik amaçlı “Yeşil Havaalanı Projesi”, “Engelsiz Havaalanı Projesi” gibi sürdürülebilirlik amaçlı proje çalışmaları yapılmaktadır. TS EN 9001 Kalite Yönetim Sistemi, TS EN 14001 Çevre Yönetim Sistemi, TS 19001 İş Sağlığı ve Güvenliği Standardı, TS Müşteri Memnuniyeti Standartları ile havaalanlarının işletmesindeki etkinliklerin gerekli iyileştirme ve kontrolllerin sürekli yapıldığı, müşteri odaklı bir yaklaşım içerisinde karşılanmasını sağlamak, çevre sorumluluğu bilincinde, atıkları kontrol altında tutmak, doğal kaynak kullanımını azaltmak, mümkün olduğunca yenilebilir enerji kullanımını yaygınlaştırmak, enerjiyi verimli kullanmak ve kirliliği önleyerek çevreye saygılı olmak, sürdürülebilir iyileştirmeleri sağlamak, uluslararası havacılık kural ve mevzuatlarını diğer kurum/kuruluşlar ile uyum ve işbirliği çerçevesinde uygulamak politikası ile İşletme hizmetleri Yönetim Sistemleri (Entegre) haline getirilmiştir. Havaalanlarında daha yüksek “yaşanabilirlik” ve çevresel standartların sağlanabilmesi için etkili olan unsurlara göre “çevresel biyoetik” yaklaşımlar ile projelendirmeler ve tasarımlar içeren biyopolitikalar uygulanması gereklidir. Bunun getirisi olarak Türkiye’nin mevcut havaalanlarının çevresel standartlara ve fiziksel sınırlandırmalara göre yeniden şekilleneceği açıktır.

Havaalanlarınada belirlenen sürdürülebilirlik politikaları gelecek kuşakların yaşam kalitesini etkilemektedir. Havaalanları dahil olduğu bölgenin çevre etiği dönüşümü içinde örnek ve lider olmalıdır. Havaalanları yapım ve işletmesinden kaynaklı çevresel etkiler sadece geliştirilen teknoloji ile değil, “çevresel biyoetik” bağlamında geliştirilecek planlı, kalıcı ve uluslararası “biyopolitikalar” ile çözülecektir. Bu bağlamda uluslararası ve ulusal havaalanları sektörü, tüm kuruluşları ile havaalanlarının ekonomik canlılığı, işletim verimliliği, doğal kaynaklarının korunması, yaşanabilirlik ve sosyal sorumluluğun bütünlüğünü sağlamak için daha bütünsel sürdürülebilirlik yaklaşımlarına yönelmektedir. Bu doğrultuda diğer canlı türleri, ekosistemler ve hatta tüm yerkürenin etik kaygı odağı olması gerektiğini savunan ‘doğalcı bir etik’ olarak ve insanoğlunun çıkarlarının dışına taşması açısından benzersiz bir etik alanı yaratan “çevresel biyoetik”, sürdürülebilir havaalanı biyopolitikalarının başarılması için değerlerimizi temellendirdiğimiz kavram olmaktadır. Türkiye’deki havaalanlarında, sürdürülebilir havaalanı amacı ve hedeflerinin başarılması için bütünsel olarak havaalanlarının karar ve planlama aşamasından başlanarak yapım ve işletme süreçlerinde “çevresel biyoetik” değerleri gözeten “biyopolitikalar” oluşturularak uygulanmalıdır.q KAYNAK: OTO, Nurhan; ÇOBANOĞLU, Nesrin. Çevresel Biyoetik Açısından Sürdürülebilir Havaalanları/Sustainable Airports in the Context of Environmental Bioethics. Mülkiye Dergisi, 2011, 35.4-273: 109-142.



SÜRDÜRÜLEBİLİR

HAVAALANLARI

TAV’DAN İNSANA VE ÇEVREYE SAYGILI HAVALİMANLARI ÜSTLENDİĞİMİZ HAVALİMANI PROJELERİNDE KULLANILACAK ISI POMPALARI, YAĞMUR HASAT SİSTEMLERİ, GRİ SU KULLANIM SİSTEMİ, YAĞMUR SUYU KULLANIM SİSTEMİ, GÜNEŞ KOLEKTÖRLERİ VE TRİJENERASYON TESİSİ İLE ENERJİ TÜKETİMİ VE SU HARCAMASININ EN AZA İNDİRİLMESİ VE ATIK YÖNETİMİ KONUSUNDAKİ UYGULAMALAR İLE ÇEVRE DOSTU, DAHA AZ ENERJİ TÜKETEN VE DAHA AZ ATIK ÜRETEN BİNALAR İNŞA EDİYORUZ.

38

“Dünyada sera gazı emisyonlarının yüzde 2’si havacılık sektöründen kaynaklanıyor. Havayolu şirketlerinin faaliyetleri ise bunun büyük bir kısmını oluşturuyor. TAV olarak, hem paydaşlarımızla işbirliği halinde çalışıyoruz hem de uluslararası programlarda yer alıyoruz. İnşaat ve tasarımın yanı sıra işletme konusunda da uluslararası standartları benimsiyoruz.“

Eylül 2015, 27.Sayı


TAV İnşaat Genel Müdürü Ümit Kazak

TAV Havalimanları Holding olarak dünyada ve ülkemizde bir çok havalimanının yönetimini yapmaktasınız, TAV inşaatın yapılanmasında sürdürülebilirliğin yeri ve çevre misyonu hakkında bilgi verebilir misiniz? TAV İnşaat olarak, Türkiye ve yurtdışında gerçekleştirdiğimiz havalimanı projeleriyle kısa sürede sektörün liderleri arasına girdik, uluslararası inşaat sektörü dergisi Engineering News Record (ENR) 2014 yılı sıralamasında “havalimanı inşaatı” kategorisinde 1. sırada yer alarak dünyanın en büyük şirketi olduk. Sürdürülebilir kurumsal büyümeyi sağlamak ve dünya inşaat sektöründe edindiğimiz bu önemli konumu devam ettirmek yolunda kararlı adımlarla ilerlerken içinde yaşadığımız topluma ve çevremize olan sorumluluğumuzun gerekliliklerini de en iyi şekilde yerine getirmek bizim için büyük önem taşıyor. Üstlendiğimiz havalimanı projelerinde kullanılacak ısı pompaları, yağmur hasat sistemleri, gri su kullanım sistemi, yağmur suyu kullanım sistemi, güneş kolektörleri ve trijenerasyon tesisi ile enerji tüketimi ve su harcamasının en aza indirilmesi ve atık yönetimi konusundaki uygulamalar ile çevre dostu, daha az enerji tüketen ve daha az atık üreten binalar inşa ediyoruz. Çevre sorumluluğu ve sürdürülebilirlik çerçevesinde yasal çevre yükümlülüklerinin tamamını eksiksiz yerine getirilmesine ilaveten ayrıca yeşil bina sertifikasına sahip çevre dostu projeler inşa ediyor ve gelecekte de inşa etmeyi

hedefliyoruz. TAV olarak sürdürülebilirlik ve çevrenin korunmasını gelecek kuşaklara olan sorumluluğumuzun gereği olarak görüyoruz. Dünyada hızla büyüyen havacılık sektörünün şu an çevresel çözüm konusundaki girişimleri umut verici algılanıyor, havacılığın sera gazı emisyonlarının artışına katkısının ciddi miktarlarda olduğunu ve bu konuda acil önlemlerin alınması gerektiğini biliyoruz, sizin bu konuda sunduğunuz çözümlerden bahsedebilir miyiz? Dünyada sera gazı emisyonlarının yüzde 2’si havacılık sektöründen kaynaklanıyor. Havayolu şirketlerinin faaliyetleri ise bunun büyük bir kısmını oluşturuyor. TAV olarak, hem paydaşlarımızla işbirliği halinde çalışıyoruz hem de uluslararası programlarda yer alıyoruz. İnşaat ve tasarımın yanı sıra işletme konusunda da uluslararası standartları benimsiyoruz. Ankara Esenboğa Havalimanı, Avrupa Havalimanları Konseyi’nin yürüttüğü Karbon Akreditasyonu Programı’nda dünyadaki en çevreci 17 havalimanından biri olarak yer alıyor. İstanbul Atatürk ve İzmir Adnan Menderes havalimanları da programa aktif şekilde katılıyor. TAV’ın Tunus’ta işlettiği Enfidha-Hammamet Havalimanı da Afrika kıtasından programa dahil olan ilk havalimanı oldu.

Bununla birlikte, TAV Türkiye’de karbon salımının azaltılması ve doğal kaynakların verimli kullanımı konusunda da öncü şirketler arasında yer alıyor. Bu çerçevede 2013’te Karbon Saydamlık Projesi’nde (CDP) Türkiye’de iklim değişikliğiyle mücadele performansı en yüksek yedi şirketten biri olarak gösterildi. Son günlerde dünyayı iyiden iyiye tehdit eden karbon salımına karşı havacılık sektörü de elini taşın altına koymaya başladı, TAV’da çevreci uçuş için karbon ayak izi hesaplama uygulaması yapılıyor, yolcuların uygulamaya olan yaklaşımı nasıl? TAV Havalimanları, iklim değişikliğiyle mücadele çalışmaları kapsamında myclimate Türkiye ile bir işbirliğine imza attı. TAV Havalimanları’nın işlettiği 14 havalimanının web sitesinde yer alan uygulamayla, yolcular uçuşlarının karbon ayak izini hesaplayabilecek ve isterlerse hem karbon salımını azaltan hem de sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunan bir projeye destek vererek bunu denkleştirebilecek. İstanbul-Ankara arasında ekonomi sınıfında seyahat eden bir yolcu, atmosfere 125 kilogram karbon salımına neden oluyor. Bu miktar yaklaşık 30 ağacın bir yılda azalttığı karbona eşdeğer. Hesaplamanın ardından dileyen yolcular myclimate Türkiye’nin portföyünde yer alan projelere destekte bulunarak bu miktarı denkleştirebiliyor. Henüz yeni bir E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

39 39


SÜRDÜRÜLEBİLİR

HAVAALANLARI

uygulama olmasına karşın, bu konuda yolculardan olumlu geri dönüşler alıyoruz. Son dönem projeleriniz ve yeni dönem atılımlarınızdan bahsedebilir miyiz?

40

Abu Dabi’de şehrin en büyük genişleme hamlelerinden biri olan Abu Dabi Midfield Terminal Kompleksi inşaatına ortaklarımız Arabtec ve CCC ile birlikte devam ediyoruz. 3 milyar doların üzerinde kontrat bedeline sahip proje tamamlandığında bölgenin en büyük ve en prestijli terminal binalarından biri olacak. Ayrıca devam eden diğer projelerimiz arasında Cidde Havalimanı SAEI Uçak Bakım Hangarları, Riyad Havalimanı Terminal 5, Medine Havalimanı Oteli ve Saudi Havayolları Catering Binası, Umman’da Maskat Havalimanı Pist ve Altyapı inşaatları bulunuyor.

İSTANBUL-ANKARA ARASINDA EKONOMİ SINIFINDA SEYAHAT EDEN BİR YOLCU, ATMOSFERE 125 KİLOGRAM KARBON SALIMINA NEDEN OLUYOR. BU MİKTAR YAKLAŞIK 30 AĞACIN BİR YILDA AZALTTIĞI KARBONA EŞDEĞER. HESAPLAMANIN ARDINDAN DİLEYEN YOLCULAR MYCLIMATE TÜRKİYE’NİN PORTFÖYÜNDE YER ALAN PROJELERE DESTEKTE BULUNARAK BU MİKTARI DENKLEŞTİREBİLİYOR.

Eylül 2015, 27.Sayı

Havalimanlarının yanı sıra ileri teknoloji kullanımı gerektiren akıllı binalar da inşa ediyoruz. Dubai’de Marina-101 ve Damac Towers by Paramount, İstanbul’da ise Emaar Square projesi devam eden bina projelerimiz arasında yer alıyor. Son olarak Fransa’nın başkenti Paris’te Charles de Gaulle Havalimanı’nda Aéroport De Paris Grubu Genel Müdürlük Binası ihalesini kazandık. Bu proje bir Avrupa Birliği ülkesinde gerçekleştireceğimiz ilk inşaat projesi olması açısından ayrı bir önem taşıyor. Ayrıca sözleşmemiz kapsamında HQE “Excellent” ve BREEAM “Very Good” seviyesinde çevre sertifikası alınması zorunluluğu bulunuyor.


TAV İnşaat olarak projelerinizde tercih ettiğiniz çözüm ortaklarınızı belirlerken ne gibi kriterlere dikkat ediyorsunuz? TAV İnşaat’ın bugün Fransa, Türkiye, Umman, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde devam eden projeleri bulunuyor. Havalimanı yatırımlarının stratejik, karmaşık ve büyük hacimli yatırımlar olmasından ötürü yatırım imkânları genel olarak devletlerin açtıkları ihalelerle gerçekleşiyor ve projeler genellikle uluslararası kuruluşlar ya da yatırım bankalarının rehberliğiyle yürütülüyor. Tedarikçilerimiz ve iş ortaklarımızı belirlerken iş yaptığımız ülkenin yerel kaynaklarını kullanmaya çalışarak sürdürülebilirliğe katkı sağladığımızı düşünüyoruz. Son olarak TAV İnşaat imzası taşıyan havalimanı projelerinin içersinde çevreci fonksiyonlarıyla kilometre taşı olarak gördüğünüz bir proje var mı? Türkiye’de İzmir Adnan Menderes Havalimanı Yeni İç Hatlar Terminali altyapısının her adımı TAV’ın sürdürülebilir çevre politikası çerçevesinde yeniden kullanımın ve geri dönüşümün gücüyle inşaa edildi. Yıkılan Terminal binasından açığa çıkan beton Türkiye’de örneğine seyrek rastlanacak bir uygulamayla, bertaraf edilmek yerine yeniden kullanıma kazandırılıp, kırılarak yeni bölgelerin zemin düzleştirmesinde kullanıldı. Geri kullanım miktarı yüzde 32, geri dönüşüm miktarı yüzde 67, bertaraf edilen miktar ise yüzde 1 olarak gerçekleşti. Yeni terminalde kullanılan ısı pompaları, yağmur hasat sistemleri, gri su kullanım sistemi, yağmur suyu kullanım sistemi, güneş kolektörleri ve trijenerasyon tesisi ile enerji tüketimi ve su harcamasının en aza indirilmesi ve atık yönetimi konusundaki çalışmaların daha verimli hale gelmesi hedeflendi. Terminal binasındaki enerji ihtiyacını karşılamak üzere inşaa edilen trijenerasyon tesisiyle şehir şebekesinden elektrik enerjisi almak yerine doğalgaz enerji üretim teknolojisi kullanılarak elektrik enerjisi üreterek karbon salımı oluşumunun en baştan düşürülerek kontrol altında tutulması planlandı. Ayrıca çıkan atık, ısıtma ve soğutmada kullanılarak enerji tüketimi etkinliğinin artırılması sağlandı. Terminal girişindeki 5400 m2’lik kanopinin tamamı fo-

41 41

tovoltaik panellerle kaplanarak toplam enerji tüketiminin en az yüzde 1’inin yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilmesi sağlandı. Yurtdışında ise TAV olarak, Medine’de Ortadoğu’nun ilk çevre dostu havalimanını inşa ettik. Prince Mohammad Bin Abdulaziz Havalimanı, Amerikan Yeşil Binalar Konseyi (USGBC) tarafından LEED “Altın” ile sertifikalandırılan Avrupa ve Ortadoğu’daki ilk, dünyada ise sekizinci havalimanı yolcu terminali oldu. 1,3 milyar dolar yatırımla gerçekleştirilen 8 milyon yolcu kapasiteli terminalde TAV İnşaat; enerji ve su verimliliği çalışmaları, güneş enerji kullanımı, çevre dostu özellikleri ve engellilere uygun tasarımı ile USGBC’nin belirlediği kriterleri yerine getirerek sertifikaya hak kazandı. İzmir Adnan Menderes Havalimanı yeni iç hatlar terminali için de aynı sertifikasyonu almak üzere çalışıyoruz.q

İZMİR ADNAN MENDERES HAVALİMANI YENİ İÇ HATLAR TERMİNALİ ALTYAPISININ HER ADIMI TAV’IN SÜRDÜRÜLEBİLİR ÇEVRE POLİTİKASI ÇERÇEVESİNDE İNŞAA EDİLDİ. YIKILAN TERMİNAL BİNASINDAN AÇIĞA ÇIKAN BETON TÜRKİYE’DE ÖRNEĞİNE SEYREK RASTLANACAK BİR UYGULAMAYLA, BERTARAF EDİLMEK YERİNE YENİDEN KULLANIMA KAZANDIRILIP, KIRILARAK YENİ BÖLGELERİN ZEMİN DÜZLEŞTİRMESİNDE KULLANILDI. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


SÜRDÜRÜLEBİLİR

HAVAALANLARI

42

Mimarlar: Autoban Yer: Bakü, Azerbaycan İşbirlikçiler: Arup + Woods Bagot Alan: 65 bin m2 Proje Yılı: 2014 Fotoğraflar: Kerem Sanlıman Eylül 2015, 27.Sayı


Kapak Projesi

BAKÜ HAYDAR ALIYEV ULUSLARARASI HAVAALANI

KALIPLARA SIĞMAYAN YAKLAŞIM A zerbaycan Haydar Aliyev Uluslararası Havaalanı’nın yeni terminali 2014 yılının Nisan ayında ülkenin başkenti Bakü’de açıldı. Bu önemli terminalin iç mimari projesi İstanbul Merkezli ve dünyaca kabul gören bir ofis olan Autoban tarafından gerçekleştirildi. Projenin iç mimarisi deneysel bir takım özelliklere sahip. Multidisipliner stüdyonun deneysel, kalıplara meydan okuyan yaklaşımının bütün niteliklerini taşıyan çağdaş iç kesimi havaalanlarının ambar benzeri samimiyetsiz hissiyatlarını alaşağı ediyor.

AZERBAYCAN HAYDAR ALİYEV ULUSLARARASI HAVAALANI’NIN YENİ TERMİNALİ 2014 YILININ NİSAN AYINDA ÜLKENİN BAŞKENTİ BAKÜ’DE AÇILDI. BU ÖNEMLİ TERMİNALİN İÇ MİMARİ PROJESİ İSTANBUL MERKEZLİ VE DÜNYACA KABUL GÖREN BİR OFİS OLAN AUTOBAN TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLDİ. PROJENİN İÇ MİMARİSİ DENEYSEL BİR TAKIM ÖZELLİKLERE SAHİP.

Azeri konukseverliğinden ilham alan Autoban’ın Red Dot ödülü kazanan tasarımı terminalin yolcu alanlarının tamamını içeriyor ve bir çeşit hoş karşılanma ve keşfe çıkma hissi yaratarak görenleri şaşırtan, insanlarla buluşma ya da bir köşeye kaçıp sığınma imkânı sağlayan özel olarak yapılmış ahşap ‘kozalar’ içeriyor.

43 43

Bu tür öyküleyici ve sıra dışı yapılar Autoban’ın kendine has yaklaşımının karakteristiği. On yıldan uzun süredir tasarımlarına hayali, insani yaklaşımlar getirmesi ile ün kazanan stüdyo, kültürel, sosyal ve coğrafi anlatılar içine sıkıca gömülü ancak yerleşik halka ve ziyaretçilere beklenmedik ve düşündürücü deneyimler yaşatan alanlar yaratıyor. Haydar Aliyev’e özel yapılmış tefrişat ve ışıklandırma şemaları tipik havaalanlarını alaşağı ediyor ve ahşap, taş ve tekstil gibi elle tutulur, nazikçe aydınlatılmış doğal maddelere yöneliyor. Bir dizi kafe, büfe ve diğer tesisler barından, mimari ile sanatın kavuştuğu noktada var olmuş çeşitli boylardaki kozalar, bu büyük ulaşım merkezinde havaalanı beklentilerini aşan, cazip, merak uyandırıcı bir manzara yaratıyor. Autoban aynı zamanda özellikle birinci sınıf kullanımı için cömertçe yerleştirilmiş, konukseverlik deneyimlerinin en güzel yanlarını önemli ziyaretçiler için genişleten ‘Salam Salonlarını’ da tasarlayıp döşemiş. 65 bin m2’lik bir alanda yer alan ve Autoban’ın düşünceli, oldukça pratik ve akıllarda kalan tasarımıyla ülkeye ve arkasındaki Kafkas yöresine açılan bu geçit kapısı havaalanından yıllık altı milyon ziyaretçinin geçmesi bekleniyor.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


SÜRDÜRÜLEBİLİR

HAVAALANLARI

HEATHROW 2A TERMINALI / LUIS VIDAL + ARCHITECTS

KUZEY IŞIKLARININ HAKİMİYETİNDE DALGALI ÇATI KUZEYE BAKAN PENCERELERDEN GELEN DOĞAL IŞIK, TEKSTİL ÇATI LEVHASI KULLANIMI İLE DAĞITILARAK YANSITILMIŞ. BU DURUM HAL (HEATHROW AIRPORT LİMİTED) İÇİN BİR YENİLİK VE AYNI ZAMANDA TERMİNALİN YARATTIĞI KARBONDİOKSİTİ YÜZDE 40 AZALTMAYI HEDEFLEYEN ÇEVRESEL STRATEJİNİN BİR PARÇASI... Mimarlar: Luis Vidal + Architects Yer: Heathrow Airport (LHR), London Alan: 210000 m2 Proje Yılı: 2014 Fotoğraflar: LHR Airports Limited’ın izni ile

44

L

uis Vidal + Architects (LVA) tarafından hazırlanan Heathrow Havaalanı’ndaki yeni 2A Terminali Haziran ayında kapılarını açtı. Doğal ışığı cömertçe kullanan terminal uygulanan farklı mimari yaklaşımlar ile yolculuk deneyimini genişletiyor. Gezinme eylemini eskisinden daha içgüdüsel hale getiren tasarımda, ilk kez İngiltere’de büyük bir havaalanında ziyaretçiler alışveriş ve yeme içme servislerinin görüş alanı içinde bulunan kapı alanlarına doğrudan erişime sahip oluyor. Bu da ziyaretçin kaygılarının önüne geçip seyahati çok daha hoş bir deneyim haline getiriyor. Luis Vidal + Architects bunu kavram temelinde cesur, yerine getirme temelinde ise akılcı bir tasarım ile elde etmiş, zaman ölçeğini ve bütçenin katı gereksinimlerini tatmin eden proje içinEylül 2015, 27.Sayı


de böylesi hoş bir deneyim yaratılmış. Dalgalı çatı ziyaretçilerin yolunu terminalden checkin, güvenlik ve kalkış alanlarına doğru çiziyor. Eşsiz tasarım unsurlarında basit tekrarlar kullanarak, yapımı projeyi hızlı ve ekonomik hale getirilmiş.

değişmemiş, ancak konseptin uygulama ve rötuşlanmasına büyük ve detaylı bir çaba sarf edilmiş. Bunun bir sebebi iç çatıda kullanılan tekstil alt tabanın Heathrow’da önceden tek bir küçük uygulama haricinde kullanılmamış olmasından kaynaklanıyor.

Kuzeye bakan pencerelerden gelen doğal ışık tekstil çatı levhası kullanımı ile dağıtılarak yansıtılmış. Bu durum HAL (Heathrow Airport Limited) için bir yenilik ve aynı zamanda terminalin yarattığı karbondioksiti yüzde 40 azaltmayı hedefleyen çevresel stratejinin bir parçası. LVA tarafından hazırlanan konseptte dikey kuzey ışıkları ile dalgalı çatı fikri, tasarımın ilk günlerinden beri neredeyse hiç

Luis Vidal; ‘tekstil çatı uygulamasının sorun çıkartmayacağını kanıtlamak için çok fazla analiz yapmamız gerekti. Ayrıca temiz kalabileceğini ve akustik özelliklerinin yeterli olduğunu kanıtlamalıydık.’ diyor. Daha da önemlisi tekstil tavanın geometrik ve yansıtıcı özelliklerinin birleşiminin iyi bir ışık kalitesi yaratacağının da –parlak, ancak

göze batmayan- gösterilmesi gerekiyordu. Kuzey kutup küresindeki en kaliteli ışığın daha az sıcak ve göz alan- kuzeyden gelen ışık olduğu gerçeğiyle, Kuzey ışığını kullanmak iyi bir tercih olmuş. Ziyaretçilerin her an rahat bir deneyim yaşayacaklarını garantiye almak önemli olduğundan, mimarlar ayrıntılı bilgisayar simülasyonları uygulamışlar ve Bartlett Mimarlık Okulu’nda maketler hazırlanmış. İlave olarak olarak çatı için; ince, renk değiştiren LED’ler kullanarak bir ışıklandırma sistemi kurulmuş. Işıklandırma hafiflik hissine ek olarak çatı yapısının süzüldüğü hissiyatını yaratıyor.

45 45

“TEKSTİL ÇATI UYGULAMASININ SORUN ÇIKARTMAYACAĞINI KANITLAMAK İÇİN ÇOK FAZLA ANALİZ YAPMAMIZ GEREKTİ. AYRICA TEMİZ KALABİLECEĞİNİ VE AKUSTİK ÖZELLİKLERİNİN YETERLİ OLDUĞUNU DA KANITLAMALIYDIK. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


SÜRDÜRÜLEBİLİR

HAVAALANLARI TERMİNAL 2’DEKİ SÜRDÜRÜLEBİLİR İNŞAATA YÖNELİK YAKLAŞIM HENÜZ HERHANGİ BİR BİNA YAPILMADAN ÖNCE, BİR ÖNCEKİ TERMİNALİN YIKIMI İLE BAŞLADI. YIKIMDAN ARTA KALAN MALZEMENİN %90’I YENİDEN KULLANILDI. TERMİNAL 2A OLABIİDİĞİNCE ENERJİ TASARRUFLU OLARAK TASARLANDI. LED renklerinin sıcaklığı gün boyunca kademeli olarak değişiyor. Bu da ziyaretçilerin değişiklikleri fark etmeden tipik bir gökyüzü etkisi yaratan ışıklandırmanın içinde oldukları anlamına geliyor. - günbatımı ve gündoğumu sıcak renkler, gün ortasında serin bir mavi, gece ise çivit mavisi.- Bu uluslararası seyahatin yarattığı yönelim bozukluğunun bir nebze önüne geçmeye yardımcı olduğu gibi hava terminalleri için alışmadık bir şekilde ayrılmakta olan yolcuların her an görebildikleri gökyüzü ile bütünlük sağlamakta. Çatı sırası ve nihai varış yerinin manzarası ziyaretçilerin terminal içinden olabildiğince doğal ve içgüdüsel bir yol ile geçmelerini sağlıyor. Ziyaretçiler kalkan uçakları terminalden geçerken görme imkânına sahipler bu da onlara hem yönlerini bulmalarında yardımcı oluyor hem de hava ulaşımının son yıllarda ortadan kaybolan heyecanının en azından bir kısmını geri getirecek.

46

Terminal 2’deki sürdürülebilir inşaata yönelik yaklaşım henüz herhangi bir bina yapılmadan önce, bir önceki terminalin yıkımı ile başladı. Yıkımdan arta kalan maddenin %90’ı yeniden kullanıldı. Terminal 2A olabildiğince enerji tasarruflu olarak tasarlandı. Doğal ışık kullanımına ek olarak doğu ve batı cephelerine gölgeleme sağlayıp güneş ısısı kazanımını en aza indirgeyen büyük güneşlikler de yer ediyor. Güney cephede alüminyum katı borular ve metalik panjurlardan oluşan bir brise soleil bulunuyor. Ek olarak terminalde fosil yakıt kullanımını azaltan birtakım unsurlar var. Güney cephede fotovoltaik paneller bulunuyor ve ısıtma ve soğutma için biyokütle ya da gaz ile çalışabilen bir güç kaynağı kurma planı mevcut. Çatıdan gelen yağmur suyu ise toplanıp içme suyu harici kullanımlara aktarılacak. Ek olarak tuvalet sifonlarına su temini ve temel zemindeki kireçtaşı aküfer ile güç kaynağı arasında ısı taşımı sağlayacak su çıkaran sondaj delikleri de bulunmaktadır. Terminal 2, sürdürülebilir bina tasarımı için BREEAM ile ödüllendirilecek dünyanın ilk havaalanı terminali olacaktır.q Eylül 2015, 27.Sayı


GALAPAGOS ADALARI HAVAALANI

GÜNEŞ VE RÜZGARLA HAVALANAN UÇAKLAR...

GALAPAGOS ADALARI’NDAKİ BALTRA HAVAALANI TAMAMEN GÜNEŞ VE RÜZGÂR İLE ELDE EDİLEN ENERJİ İLE ÇALIŞIYOR. YENİ YAPININ İNŞAATINDA KULLANILAN MALZEMELERİN YÜZDE 80’İ BİR ÖNCEKİ YAPININ YIKIMINDAN ELDE EDİLEN MALZEMELERİN GERİ DÖNÜŞÜMÜNDEN SAĞLANMIŞ.

G

alapagos Adaları’ndaki Baltra Havaalanı tamamen güneş ve rüzgâr ile elde edilen enerji ile çalışıyor. Yeni yapının inşaatında kullanılan malzemelerin yüzde 80’i bir önceki yapının yıkımından elde edilen malzemelerin geri dönüşümünden sağlanmış. Baltra Havaalanı Galapagos’un ekosistemini artan turizm karşısında korumak isteyen çevre gönüllüleri tarafından da övgüyle karşılandı. Cennet gibi büyük sahilleri, tarihsel bölgeleri ve kayalık kıyı boyu ile Galapagos Adaları Ekvador’un kıyısından 960km uzaklıkta olmasına rağmen ülkeye gelen çoğu gezginin mutlaka görmek istediği bölgelerden biri. Travel+Leisure’a göre dünyanın en iyi 10 adası arasında yer alan takım adalarda 18 büyük ada bulunuyor, aynı zamanda Büyük Okyanus içindeki nadir deniz yaşamı, emsalsiz kuş ve bitki türleri ile de biliniyor. Charles Darwin evrim teorisini deniz iguanaları, köpekbalıkları, mavi ayaklı sümsükler, denizaslanları ve diğer canlıların yaşadığı bu

adalardaki vahşi tabiatı araştırırken geliştirdiği ifade ediliyor. 2010’da Galapagos Adaları Unesco’nun Risk Altındaki Dünya Mirası listesinden çıkarıldı. BM temsilciliği Ekvador hükümetinin istilacı türler, aşırı turizm ve aşırı balıkçılığın doğurduğu tehlikelere karşı attığı adımları yeterli gördü. Euronews’a konuşan havaalanı yöneticisi Jorge Rocillo: ‘Esas konu sürdürülebilir bir bina olması, ziyaretçiler için çevreyi kirletmeden teknoloji ve rahatlık arasındaki dengeyi sağlayabilen bir kamu binası olması. Arkada bırakmak istediğimiz miras tam olarak bu’ dedi. Havaalanının sağlıklı bir çevreye olan bağlılığı 2012’de açıldığında dünyanın ilk ‘yeşil’ havaalanı olmasıyla belgelenmişti. 2012’de açılan havaalanı ABD Yeşil Bina Konseyi tarafından sürdürülebilir yapı için Öncü Enerji ve Çevre Tasarımı (LEED) Altın sertifikası aldı. Galapagos’un kendine özgü yaban hayatı dünyanın her yerinden ziyaretçi çekiyor.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

47


SÜRDÜRÜLEBİLİR

HAVAALANLARI ADNAN MENDERES HAVALİMANI, İZMİR

TÜRKİYE’NİN EN SÜRDÜRÜLEBİLİR HAVALİMANI İZMİR, GAZİEMİR’DE YER ALAN VE İLK İNŞASI 1987’DE YAPILMIŞ HAVAALANININ İÇ HATLAR BİNASI TAV TARAFINDAN İNŞA EDİLDİ. TÜRKİYE’NİN EN SÜRDÜRÜLEBİLİR HAVA LİMANI KABUL EDİLEN BU YENİ BİNA 21 AYDA, 266 MİLYON EURO YATIRIMLA 2014 YILINLA TAMAMLANDI. HAVA LİMANI TÜRKİYE’NİN İLK LEED SERTİFİKALI TERMİNAL BİNASI VE LEED SERTİFİKALI EN BÜYÜK BİNASI OLARAK ÖNEM TAŞIYOR.

48

Eylül 2015, 27. Sayı


İzmir, Gaziemir’de yer alan ve ilk inşası 1987’de yapılmış havaalanının iç hatlar binası TAV tarafından inşa edildi. Türkiye’nin en sürdürülebilir hava limanı kabul edilen bu yeni bina 21 ayda, 266 milyon euro yatırımla 2014 yılınla tamamlandı. Hava limanı Türkiye’nin ilk LEED sertifikalı terminal binası ve LEED sertifikalı en büyük binası olarak önem taşıyor. Yakup Hazan Mimarlık tarafından hazırlanan ve Adnan Menderes Havaalanı Mimari Proje Yarışması’nda birinci olan Dış Hatlar Terminali projesi, yolcu konforu gözetilerek tasarlanmış bir havalimanı. Projede çevre dostu uygulamalar ve akıllı bina sistemleri oldukça başarılı kullanılmış. Havalimanlarının bir ülkenin kalkınmışlığının göstergesi olduğunu savunan TAV tarafından inşa edilen Adnan Menderes Havalimanı’nın ana tasarım fikri açık mekanlar üzerine kurulmuş. Kara ve hava tarafları arasındaki tüm görsel engeller kaldırılmış ve kara tarafından hava tarafı, hava tarafından da kara tarafının görülmesi sağlanmış. Kara ile hava tarafı arasına galeri ve asma bahçeler yerleştirilmiş. Bahçeler açık hava ile direkt ilişki içinde. VIP’den başlayan ve dış hatlara kadar uzanan galeri içerisinde devam eden bir uçan yol uygulanmış. Kullanıcılar bu yolu kullanarak golf araçları ile bir taraftan diğer tarafa zaman kaybetmeden ulaşabilmekte.

49 49

Adnan Menderes Havalimanı 291,267 m2’lik yapı alanı ile Türkiye’nin en büyük iç hatlar terminali olma özelliğini taşıyor. Eski terminalin yıkımı sırasında hayata geçirilen ‘’ Atık Yönetimi Uygulaması’’yla ortaya çıkan atıkların % 99’u yeniden kullanılmış ya da geri dönüştürülmüş. Adnan Menderes Havalimanı bu uygulamalar ile Sürdürülebilir Kalkınma Derneği ( SKD ) tarafından ‘’ İnovatif Sürdürülebilirlik Uygulama Ödülü”ne ve Türk Yapısal Çelik Derneği tarafından ‘’ Ulusal Çelik Yapı Tasarımı‘’ ödülüne layık görüldü. q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


PROJE

marka

ADNAN MENDERES HAVALİMANI'NDA Advertorial

AKG Gazbeton tercih edildi.

İSTANBUL BOĞAZI MANZARASINA SAHİP SHANGRI-LA BOSPHORUS HOTEL’İN SERT ZEMİN VE PEYZAJ DÜZENLEMELERİNDE BAŞARANLAR MERMER’İN TAŞLARI TERCİH EDİLDİ. PROJENİN GENELİNE HAKİM OLAN MÜTEVAZİLİK VE SÜKUNET, DOĞAL TAŞ DOKUSU İLE BÜTÜNLEŞEREK ZENGİNLEŞİYOR.

50

“Avrupa’nın Çevreye En Duyarlı Havalimanı” seçilen İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nın yenilenme projesinde, hem maliyet hem de zamandan tasarruf sağlayan çevreci AKG Gazbeton ürünleri kullanıldı. Adnan Menderes Havalimanı, çevreci özellikleri, modern mimarisi ve kullanılan ileri teknolojileri ile dikkat çeken projesiyle, çevre dostu binalara verilen “LEED Sertifikası” için başvuruda bulunarak havalimanları arasında da bir ilke imza attı. Yakup Hazan Mimarlık tarafından hazırlanan ve Adnan Menderes Havaalanı Mimari Proje Yarışması’nda birinci olan Dış Hatlar Terminali projesi, AKG Gazbeton blok ürünleri kullanılarak tasarlandı. İnşaat projelerine değer katan ürünleriyle dikkat çeken AKG Gazbeton, çevre dostu üretim özelliği, A1 sınıfı yanmaz malzeme olması ve deprem emniyeti sağlamasıyla birçok projenin öncelikli tercihi olmaya devam ediyor. Türkiye’nin üçüncü büyük şehri İzmir’de yer alan Adnan Menderes Havalimanı’nın Dış Hatlar Terminali yenileme inşaatında da AKG Gazbeton ürünleri “güvenlik” sağlayan önemli bir unsur olarak yer alıyor. Yaklaşık 200 bin metrekare kapalı alana sahip olan terminal, AKG Gazbeton duvar blokları ve lentoları ile 250 milyon Euro yatırımla yeEylül 2015, 27.Sayı

nilendi. Adnan Menderes Havaalanı gibi işletme maliyetlerinin yüksek olduğu mega yapılarda en önemli hedef, projenin zamanında teslim edilmesi. Gazbeton’un önemi bu noktada; sağladığı uygulama kolaylığı ile projeye hız kazandırarak, projenin hedeflenen tarihte bitirilmesi olarak karşımıza çıkıyor. Ürünlerin hızlı uygulanabilmesinin bir diğer avantajı ise, işçilikte ve zamanda tasarruf sağlaması. Adnan Menderes Havaalanı gibi AKG Gazbeton ürünlerinin tercih edildiği projelerde teknik çözüm ortaklığı yapılması da çalışmanın en verimli şekilde tamamlanmasına katkıda bulunuyor. Havalimanı gibi büyük alanlar üzerine kurula yapılarda işletme maliyetlerinin büyük oranını, ısınma-soğutma giderleri oluşturuyor. AKG Gazbeton, yüksek ısı yalıtım değerleri ile işletme maliyetlerinde de büyük tasarruf sağlıyor. AKG Gazbeton ürünlerinin yarattığı konfor ve mimari tasarıma uyum sağlayan yapısı ise projenin başarı kazanmasına destek olan önemli özellikler. Adnan Menderes Havalimanı gibi insan sirkülasyonun yoğun olduğu büyük ölçekli yapılarda “güvenlik” de en önemli kriterlerden biri oluyor. AKG Gazbeton, hafif olması özelliği ile deprem güvenliğini; A1 sınıfı hiç yanmaz olması ve yangın anında zehirli gaz salınımı yapmaması ile de yangın güvenliğini sağlıyor.q



PROJE

marka

HILTON HOTELS & RESORTS, İSTANBUL KOZYATAĞI METEX DESIGN GROUP - SINAN KAFADAR

DOĞAL, AYNI ZAMANDA ŞIK VE ÇAĞDAŞ

52

İç Mimari: Metex Design Group - Sinan Kafadar Proje Ekibi: Lale Öz, Nermin Büyükçapar, Ecem Ahmetoğlu, Hüseyin Ulupınar 3RD: Faik Mercan, Gokhan Tüzünoğlu Proje sanat eserleri seçimi: Evren Başık

Eylül 2015, 27. Sayı

OTELİN İÇ MİMARİSİ ANADOLU YAKASININ MODERN YÜZÜYLE, AVRUPA YAKASININ TARİHSEL DOKUSUNUN SENTEZİ NİTELİĞİNDE; CEPHEDE KULANILAN MODERNLEŞTİRİLMİŞ MOTİF, YER YER İÇ MEKANLARA DA YANSITILIP BİR BÜTÜN OLMASINA ÖZEN GÖSTERİLDİ.


T

urizm, iş ve sanatın buluşma noktası olma yolunda hızla gelişen Anadolu yakasında konumlanan otelin tasarım dili ve içinde bulunduğu çevre ile bir farklılık yaratılması istendi. Cephesinde ve otelin genel mekan tasarımında çıkış noktası olan diamond/ pırlanta formunun Asya kıtası’nda Hilton Otellerinin yeni yansıması olmasını arzu ettik. Bu doğrultuda Timeless atmosferi ile Hilton’un uluslararası kimliğine hitap ederken stilize edilmiş oryantal dokunuşlarıyla da İstanbul’da olduğunuzu hissettiren bir mekan yaratıldı.

53 53

Otelin iç mimarisi Anadolu yakasının modern yüzüyle, Avrupa yakasının tarihsel dokusunun sentezi niteliğinde; Cephede kulanılan modernleştirilmiş motif, yer yer iç mekanlara da yansıtılıp yapının bir bütün olmasına özen gösterildi.

CEPHESİNDE VE OTELİN GENEL MEKAN TASARIMINDA ÇIKIŞ NOKTASI OLAN DIAMOND/ PIRLANTA FORMUNUN ASYA KITASI’NDA HILTON OTELLERİNİN YENİ YANSIMASI OLMASINI ARZU ETTİK.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


PROJE

marka

Duvar kaplamaları, el yapımı cam ve metal bitişli aydınlatmalar, ferforje seperatörler ve mobilyalar mimari elemanlar gibi ele alınıp malzemenin deseni, iç mekan çizgisine yansıtıldı.

54

Mermer, ahşap ve metal gibi doğal malzemelerin kullanımı, aynı anda şık ve çağdaş bir parlaklıkla doğanın bir parçası olmanın verdiği rahatlık hislerini bir arada oluşturabilmek için dengelendi. Sanat eserlerinde; Gerek Duvar Rölyefleri ve heykeller, gerekse resimler farklı teknik uygulama ve malzemelerle İstanbul ve Anadolu Uygarlıkları konseptinde otelin modern tarzına uygun bir şekilde stilize edilerek projelendirildi. 320 odalı otelde, 47 adet Executive oda, 23 adet Suite oda, ve 1 adet kral dairesi ve home ofisler bulunmakta. Oda ebatları ise 30 m2 ile 53 m2 arasında değişmektedir.

MERMER, AHŞAP VE METAL GİBİ DOĞAL MALZEMELERİN KULLANIMI, AYNI ANDA ŞIK VE ÇAĞDAŞ BİR PARLAKLIKLA DOĞANIN BİR PARÇASI OLMANIN VERDİĞİ RAHATLIK HİSLERİNİ BİR ARADA OLUŞTURABİLMEK İÇİN DENGELENDİ.

Eylül 2015, 27. Sayı

Otelde ayrıca 24 saat açık spor salonu, kapalı yüzme havuzu, SPA ve Türk hamamı ile 2 balo salonu dahil, 16 farklı toplantı salonu bulunuyor. Otel, 24 saat hizmet veren Business Center ve çatı katında bulunan executive lounge’ı ile de iş nedeniyle seyahat eden ziyaretçilere konforlu ve rahat çalışma alanları düşünülerek planlandı.q


TARZINI SEÇ.

Starck tarafından tasarlanan ME. Düzgün çizgiler, ikonik formlar, saf estetik, sürdürülebilirlik ve dayanıklılık. Eşsiz kişiliğinize uyarlanabilen en ideal tasarım. Daha fazla bilgiye duravit.com.tr ve duravit.me‘den ulaşabilirsiniz.


Advertorial 56

PROJE

marka

"KESİNTİSİZ HAYAT İÇİN KESİNTİSİZ ENERJİ"

FG WILSON JENERATÖR SİSTEMLERİ

STRATEJİK YATIRIMI HAK EDEN JENERATÖRLER İÇİN ASLINDA HER TÜRLÜ BİNANIN “KALBİDİR” DİYEBİLİRİZ ÇÜNKÜ KESİNTİSİZ HAYAT İÇİN KESİNTİSİZ ENERJİYE İHTİYACIMIZ VAR VE BUNU ANCAK JENERATÖRLERLE SAĞLAYABİLİRİZ. Günümüzde hemen hemen her şeyin elektrikle çalıştığı modern bir dünyada yaşıyoruz. Evlerimiz, iş yerlerimiz, alış veriş merkezleri, bankalar, oteller, havalimanları ve özellikle hastaneler; kısaca hayatımızın her alanında elektrik olmazsa olmazımız. Peki siz elektriksiz kaldığınızı hiç düşündünüz mü? Özellikle de hastane yada havaalanında... Bildiğiniz gibi jeneratörler mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren makinelerdir ve elektrik kesintisi esnasında devreye girerek enerji verirler. Nasıl ki kalp ve iç organlar insanların yaşam kaynaklarıdır ve bu organlarda bir rahatsızlık olması durumunda insanlar kaliteli bir hayat yaşayamazlar, herhangi bir bina yatırımında da enerjisiz yaşanamaz. Hastane, havaalanı, otel, iş merkezi, AVM, havalimanı, konut gibi yapılarda ilk göze çarpan asansör, yürüyen merdiven, elektronik ekipmanlar vb. da Eylül 2015, 27.Sayı

yatırımın sürdürülebilir bir şekilde ayakta kalmasını sağlayacak ve garanti edebilecek önemli ekipmanlar iken; bu yatırımları ayakta tutan ve yatırımların kalbi olan, hiç durmamalarını, amaçlarına uygun hizmet etmelerini sağlayan ve “kesintisiz enerji” temin eden ekipmanlar jeneratörlerdir.

ilke edinen FG Wilson Türkiye CEO’su Köksal Er ile; çözüm ortağı oldukları, Türkiye’nin ve bölgenin seçkin projelerinde karşılaştıkları sorunlar ve çözüm önerilerini konuştuk...

Stratejik yatırımı hak eden jeneratörler için aslında her türlü binanın “kalbidir” diyebiliriz çünkü kesintisiz hayat için kesintisiz enerjiye ihtiyacımız var ve bunu ancak jeneratörlerle sağlayabiliriz.

Öncelikle Türkiye ve bölgede FG Wilson’ın yoğun şekilde yatırımcıların teveccühünü kazanmış olmasından büyük memnuniyet duyduğumuzu belirtmek isterim. Bu gayrimenkul yatırımları, sonunda; tüketicilerin sürdürülebilir konforlu yaşamdan istifadeleri için yapılmaktadır. Tüketiciye vadedilen kesintisiz hayat ancak kesintisiz enerji ile sağlanabilir. Bunu da FG Wilson Jeneratör Sistemleriyle sürdürülebilir şekilde yıllardır biz sağlamaktayız. FG Wilson Jeneratör Sistemleri’nin yer aldığı yatırımlarda işletmeye geçtikten sonra kullanıcı memnu-

1966 yılından bu yana dünya markası olarak özellikle hastane, okul, havaalanı, ofis, rezidans, köprü vb. gibi büyük gayrimenkul geliştiricilerinin/yatırımcılarının çözüm ortağı olan ve daima “Kesintisiz Hayat” için “Kesintisiz Enerji” tedariki önemlidir diyen, kullanıcıya daima ve garantili kesintisiz hayat sağlamayı

FG Wilson Türkiye ve çalışmaları hakkında bilgi alabilir miyiz?


niyetinin temel unsuru olan sürdürülebilir enerjiyi kesintisiz sağlıyor olmak en büyük garantimizdir. Girişimciler, yatırımcılar, proje firmaları ve sahipleri ülkemizde ve bölgede yatırım dinamiklerini harekete geçiriyor, biz de jeneratör ihtiyaçları başta olmak üzere gereken sistemlerin tespitinde, problemleri bertaraf ederek ve ürünlerin tedarikinde, projelerin en başından itibaren entegre ve kesin çözüm için yanlarında oluyoruz. Beş kıtadaki yedi fabrikamızla, dünyanın tüm stratejik bölgelerindeki geniş kapsamlı yedek parça depolarımızla, Türkiye’de bu konuda yetişmiş uzmanlardan oluşan dinamik kadromuzla, gerektiğinde çok özel ve ihtiyaca göre kişiselleştirilmiş projeler için merkezdeki 200 kişilik “özel proje” ekibimizden de destek alarak çalışıyoruz. 57

Bugün FG WILSON Türkiye ekibi olarak, sürdürülebilir tesislerin en önemli yatırım ürünü olan enerji altyapılarını şekillendirebiliyor olmak bizim için çok değerli. Tesislerin çok uzun yıllar ayakta kalabilmesi jeneratör gibi ana ekipmanın kalitesi ve dayanıklılığı ile mümkün. Stratejik bir ürün olan jeneratör yatırımı bir kez yapılan ve ciddi bütçe gerektiren bir yatırımdır. Getirisi ise yatırımın hayatta kalması, uzun yıllar herhangi bir sorun olmadan kullanıcıya hizmet verebilmesi ile ölçülebilir. FG Wilson Jeneratör Sistemleri’nin çözüm ortağı olduğu bölgenin seçkin projelerinde karşılaştıkları sorunlar ve sunduğu çözüm önerileri nelerdir? Projelere sunduğumuz çözüm önerilerimiz; yatırımların sürdürülebilir jeneratör ihtiyaçlarını karşılayacak kapsamı, proje sahipleri yani yatırımcı ile birlikte doğru oluşturmak, jeneratörün yaşam boyu maliyetini doğru analiz etmek ve jeneratörün neden en iyisi olmasının kabulünün gerekliliğinin altını çizmekle başlıyor. FG Wilson, 1966’dan bugüne dünya jeneratör sektöründe bu işin mühendisliğinde bir numara olduğunu; geliştirdiği AR-GE projeleriyle ve ürünlerinin performans ve dayanıklılığıyla kanıtlanmıştır. FG WILSON

GENSELECT PROGRAMI, FG WILSON’IN 45 YILI AŞKIN TECRÜBESİNİ AKTARDIĞI BİR PROGRAMDIR. BU YAZILIM SAYESİNDE, GERÇEK BİR FG WILSON JENERATÖRÜNÜN DÜNYANIN NERESİNDE OLURSA OLSUN NASIL BİR PERFORMANS SERGİLEYECEĞİ BELLİDİR.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


Advertorial

PROJE

marka

FG WILSON LOGO

58

Türkiye Ekibi olarak da müşterilerimizin isteyip de bizim ulaşamadığımız ve çözemediğimiz tek bir nokta dahi yoktur. Türk Yatırımcısı ve Türk Müteahhidi neredeyse biz de oradayız, yanlarındayız. Profesyonel görüşlerimiz ve doğru çözüm önerilerimiz ile yatırımlarına uzun süreli hayat vermekteyiz. Hızlı teslimatımız, proje mühendislik desteğimiz, satış sonrası müşteri odaklı hizmet anlayışımız ve çalışanlarımızın; işe, müşteriye ve projeye saygısı, müşterilerimize sunduğumuz değerli üstün hizmetlerimizdir. Biz her yatırımcının bunları hak ettiğine inanıyoruz ve her zaman kendimize şunu soruyoruz: “İnsanlar yani kullanıcılar neden daha azıyla yetinsinler ki!”. Kullanıcının bu ihtiyacına cevap verme sorumluluğu en başta yatırımcıya aittir. FG Wilson ekibi dizel ve doğalgazlı jeneratör sistemlerinin tedarik ve projelendirilmesinin yanında kojenerasyon ve trijenerasyon tesisleri de kurmaktadır. Bugün gerçekleştirmiş olduğumuz yüzlerce kritik proje ve çalışma ile birçok hastaneye, havalimanına, otele, alışveriş merkezine, endüstriyel tesise, liman işletmesine sürdürülebilir enerji, enerji tasarrufu ile önemli katma değer sağlamaktayız. Tüm ekipmanıEylül 2015, 27.Sayı

mız ve kurduğumuz jeneratör sistemlerinin garantisi; FG Wilson markasının güvencesindedir. İnşaat sektörü, dünyanın neresinde olursa olsun, FG Wilson uluslararası garantisiyle “kesintisiz enerji” sağlamayı tercih etmektedir. Dünya genelindeki 150’den fazla ülkede, 370’in üzerindeki hizmet noktasında gerek servis gerekse yedek parça depolarımız ile FG Wilson teknik proje ekibi her zaman en yakınınızda bulunmaktadır. Güçlü ve deneyimli proje, dizayn ve uygulama ekibimiz, yüksek mühendislik birikimi ile yatırımcının ve proje yöneticisinin taleplerini doğru anlamak ve en iyi hizmeti sunmak üzere kurulmuştur. Ekibimize de ürünlerimiz kadar daima güvendik ve güveneceğiz. Bugün dünyanın birçok yerinde çok kritik ve komplike mühendislik gerektiren projelerde FG Wilson Jeneratör Sistemleri tercih edilmektedir. FG Wilson Türkiye proje uygulama mühendislik ekibi gerek projelendirme gerekse satış aşamalarında ve sonrasında işin bizzat içinde olup hizmet kalitesinde katma değer yaratan çok değerli bir ekiptir. FG Wilson Türkiye ile; bir yatırımı hayata geçirirken binada “sürdürülebilir yaşamı sağlamak için” jeneratör seçimi nasıl

yapılmalıdır? model nasıl belirlenmelidir? ve hesaplar nasıl yapılır? konularını Quasar İstanbul projesi üzerinden aktarabilir misiniz? Jeneratör seçimi yaparken proje yönetimi ve elektrik ekibi ile öncelikli olarak tesisin yük karakteristikleri, yük tipleri ve yüklenme senaryosu incelenir. İncelenen senaryoya göre beslenecek yükler, öncelikli yükler, yangın anındaki yükler ve risk senaryoları detaylı olarak belirlenir. Jeneratör tarafından beslenecek yük netleştikten sonra FG Wilson mühendisleri tarafından yazılan Genselect programı vasıtasıyla uygun model seçimi yapılır. Genselect programı, FG Wilson’ın 45 yılı aşkın tecrübesini aktardığı bir programdır. Bu yazılım sayesinde, gerçek bir FG Wilson Jeneratörünün dünyanın neresinde olursa olsun nasıl bir performans sergileyeceği bellidir. Mühendislikte “Mükemmeliyet Merkezi” adını verdiğimiz ve üretilen her prototip jeneratör için her türlü ortam koşullarının simüle edilebildiği sistemimiz ve teknoloji üssümüzde yapılan testler sayesinde FG Wilson müşterisi hiçbir zaman kötü sürpriz ile karşılaşmaz.


Seçilen jeneratörün elektrik kesintisi anında kesintisiz %100 yüklenerek, 7-10 saniye içinde tüm yükü üzerine alması ile birlikte oluşan frekans ve voltaj limitlerinin G2 ve/ veya G3 limitleri içinde kalması sağlanır. Birden fazla Jeneratörün kendisi ile ve şebeke ile senkron olarak çalışması durumlarında ise, kullanılan üst düzey PLC devreleri ile her türlü senaryo için programlama yapılabilmektedir. FG Wilson proje ekibi sadece Türkiye’de değil tüm dünyada üst düzey riskler ve kompleks sistemler içeren her türlü projeyi başarı ile tamamlamıştır. Sistemin bir kez doğru şekilde kurulması sürdürülebilir bir tesis için olmazsa olmaz gerekliliktir. FG Wilson Türkiye ve bölgede, gayrimenkul yatırımcıları ve işletmecileri tarafından tercih ediliyor. Quasar İstanbul projesinde de FG Wilson Jeneratorleri ile “Sürdürülebilir Kesintisiz Hayat” sağlanacak. Projede kullanılan jeneratör setleri, çözüm ve teknik özellikleri nelerdir? Projede kullanılan jeneratör setleri ViatransMeydanbey yatırım grubu yetkilileri ve Orge Elektrik yetkilileri ile yapılan sürekli ortak toplantılar sonucu belirlendi. Güçler; 3 adet 1375 kVA, 1 adet 1100 kVA, 1 adet 1650 kVA ve 1 adet 1875 kVA olarak kararlaştırıldı ve seçilen jeneratörler 100% yükte sınırsız saat çalışmaya uygun. Böylece toplam 8.750 kVA güç sayesinde de projenin enerjisinin sürdürülebilirliği garanti altına alınmış oldu. Projede kullanılan özel tip susturucular sayesinde jeneratörlerin egzozlarından çıkan ses seviyesi de belirlenen özel seviyelere indirgenerek projenin ses seviyesindeki hassasiyeti dikkate alınmış oldu. Projede yer alan Fairmont Otel İşletmesinin jeneratörleri de birbiri ile senkron dizayn edilmiş olup, bina veri-scada sistemine istenen her türlü veriyi aktaracak şekilde altyapı kuruldu. Proje bünyesinde yer alan Ofis projesinde, konut kısmında ve ortak alanda kullanılan jeneratör setlerinin ise standart ürünlerin aksine radyatör sistemi ayrı konumlandırılmış olup FG Wilson Türkiye Özel Projeler Ekibi tarafından belirlenen mühendislik hesaplarına uygun dizayn edildi. Dünyanın en düşük ses seviyelerine sahip jeneratörlerini tasarlayan FG Wilson olarak

Mühendislikte Mükemmeliyet Merkezi

biz; projedeki jeneratör mahallinin yaşam ortamlarına yakın olması nedeni ile daha da ileri gidip mevcut radyatör dizaynını değiştirerek jeneratör setinin radyatörlerini farklı bir alanda konumlandırdık. Bu sayede, ofis çalışanlarının min. sessizlikte rahat ve konforlu bir şekilde çalışmasını sağlayabilmek için belirlenen jeneratör odasında jeneratör performansının her daim aynı kalmasını hedefledik. Siparişten itibaren teslim süresi ne kadardır? Projenin özel talepleri ve dizayn gereklilikleri nedeni ile hızlı teslimat amacı ile siparişten itibaren hızla çalışmalar tamamlanmış ve İngiltere fabrikamızda üretim süreci başlamıştır. Tüm projenin siparişten itibaren jeneratörlerin yerine indirilmeye hazır hale getirilmesi süresi 4 ay olup sonra devreye alma sürecine geçilecektir. Peki sonrasında servis ve bakım garantisi hakkında bilgi alabilir miyiz? Devreye alma sonrasında; FG Wilson Türkiye servis ekibi olarak Orijinal FG Wilson ürünlerinin orijinal olarak kalması için gerekli tüm bakım ve yedek parça hizmetini vererek, bu şekilde işletmenin en iyi hizmeti almasını garanti etmektedir.q

FG Wilson Jeneratör Sistemlerinin tercih edildiği diğer Gayrimenkul Projelerinden bazıları;

59

1- ADEL Kalem Fabrikası – Anadolu Grubu 2- Büyükhanlı Holding – Büyükhanlı İş Merkezi 3- Çırağan Sarayı Kempinski 4- Deha Yapı – Kent Plaza AVM ( Konya ) 5- Demsa Group – Maçka Oteli 6- Divan Taşdelen Üretim Tesisi – Divan 7- ERSA Otel& Kongre Merkezi -Saraylı Grubu ve Eren Holding 8- Hyatt Regency Otel&Rezidans – Tavros Grup 9- İSMEP Okul Projeleri 10- Kastamonu Entegre MDF Tesisi 11- Limak İnşaat – Kosova Pristina Havalimanı 12- LÖSEV – Lösemili Çocuklar Kenti Onkoloji Hastanesi 13- Malatya Girişim Grubu – Malatya Hilton Oteli 14- Mesa + İş GYO – Yatırımları 15- Bodrum Milas Havaalanı 16- Prime Development – Gaziantep Prime Mall 17- Rixos Group - Rixos Dowtown Antalya 18- Sultanbeyli Alışveriş Merkezi – Birleşim Grubu 19- Sur Yapı – Kağıthane Axis AVM

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


PROJE

marka

Seçkin bir kültür, sanat ve yaşam merkezi, QUASAR VIATRANS A.Ş. İLE MEYDANBEY İNŞAAT’IN ORTAK GİRİŞİMİYLE HAYATA GEÇEN QUASAR İSTANBUL, ASLINDA BİR PROJELER BÜTÜNÜ. İSVİÇRE KÖKENLİ VIATRANS GAYRİMENKUL GELİŞTİRME ŞİRKETİ İLE TÜRKİYE’DE FAALİYET GÖSTEREN MEYDANBEY ŞİRKETİ TARAFINDAN KURULAN ORTAK GİRİŞİM, SÖZKONUSU ARAZİ ÜZERİNDE ULUSLARARASI TANINIRLIĞA HAİZ, NİTELİKLİ VE SEÇKİN BİR KÜLTÜR, SANAT VE LÜKS YAŞAM MERKEZİ YARATMAYI AMAÇLIYOR.

60

Eylül 2015, 27.Sayı


QUASAR İSTANBUL, SUNDUĞU KESİNTİSİZ HAYATI ANCAK KESİNTİSİZ ENERJİ İLE SAĞLAYABİLMEK İÇİN ENERJİ DESTEĞİNDE “FG WILSON JENERATÖR SİSTEMLERİ” Nİ TERCİH ETTİ... Tasarım dünyasının dahi çocuğu olarak bilinen Marcel Wanders’in imzasını taşıyan ve her detayda “hayallerin ötesindeki lüks”ü sunmayı hedefleyen Quasar İstanbul, sunduğu kesintisiz hayatı ancak kesintisiz enerji ile sağlayabilmek için enerji desteğinde FG Wilson Jeneratör Sistemleri’ni seçti. Dünyanın önde gelen, Avrupa’nın en büyük ve en güçlü Jeneratör Sistemleri markası FG Wilson Türkiye ve bölgede, gayrimenkul yatırımcıları ve işletmecileri tarafından tercih ediliyor.

Viatrans A.Ş. ile Meydanbey İnşaat’ın ortak girişimiyle hayata geçen Quasar İstanbul, aslında bir projeler bütünü. İsviçre kökenli Viatrans Gayrimenkul Geliştirme, Kiralama ve Ticaret Anonim Şirketi ile Türkiye’de faaliyet gösteren Meydanbey İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi tarafından kurulan Ortak Girişim, sözkonusu arazi üzerinde uluslararası tanınırlığa haiz, nitelikli ve seçkin bir kültür, sanat ve lüks yaşam merkezi yaratmayı amaçlıyor. Bünyesinde; dünyaca ünlü 5 yıldızlı otel ve rezidans zincirlerinden Fairmont Hotel ve Fairmont Residences bulunan Quasar Istanbul, toplam 23 bin 700 metrekare arazi üzerine inşa ediliyor. Quasar İstanbul projesi kapsamında renovasyonu da yapılan Tarihi Likör Fabrikası, bir kültür merkezine dönüştürülecek. Uluslararası lüks anlayışının kültür, sanat ve moda ile harmanlandığı Liquer Kültür, Sanat ve Moda Merkezi projenin İstanbul’un günlük hayatına dahil ettiği yeniliklerden biri...

Projede 1930 yılında Fransız mimar Robert Mallet Stevens’ın Fransa dışında tasarladığı tek yapı özelliğine sahip fabrika, tarihi dokusuna ve tasarımına sadık kalınarak yeniden inşa edilecek. Mimar Emre Arolat tarafından tasarlanan, 84 bin 301 metrekare satılabilir alana sahip Quasar İstanbul, Fairmont Hotel ve Quasar’ın rezidans bölümü olmak üzere iki kuleden oluşuyor. Beş yıldızlı otel konforuna sahip Quasar Rezidans, sıra dışı tasarımları ile dünyada adından söz ettiren iç mekan tasarımcısı Marcel Wanders tarafından tasarlanıyor. Ayrıcalıkların Quasar’ı için bir hayal dünyası oluşturan ve yurtdışında tasarımları ile birçok ödül kazanan Hollandalı tasarımcı

Wanders, Quasar İstanbul’da ev sahiplerinin istekleri doğrultusunda özel tasarımlar da gerçekleştirecek. Ayrıca Quasar İstanbul projesi; Quasar Rezidans’ta yer alacak olan Marcel Wanders’in tasarladığı 5 bin 789 metrekarelik özel kat bahçeleri ile şehrin merkezinde yeşil ve lüksü bambaşka bir konseptle misafirlerine sunuyor. Fairmont Hotels Türkiye’deki ilk otelini Quasar İstanbul’da açacak! Dünyada 20 ülkede 66 oteli bulunan ünlü 5 yıldızlı otel ve rezidans zinciri Fairmont Hotels, Türkiye’deki ilk otelini Quasar İstanbul’da açıyor. Dünyanın en lüks otel zincirlerinden Fairmont Hotels’in, Quasar İstanbul karma projesinde açacağı otelde 210 oda yer alacak.q

Çağdaş bir mükemmeliyet anlayışı ile kültür, sanat ve moda konularındaki felsefi derinlik ve zenginliği projelerine yansıtmayı amaçlayan Viatrans AŞ, Türkiye’de gerçekleştirmekte olduğu Quasar İstanbul projesini bir ilk olarak görmekte ve ortaya koyduğu samimi ve güçlü yaklaşımı İstanbul’da, Türkiye’de ve tüm dünyada yeni projeler ile devam ettirmeyi öngörmekte...

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

61


Advertorial

PROJE

marka

DoubleTree by Hilton İstanbul-Piyalepaşa

Piyalepaşa’nın İlk 5 Yıldızlı Hilton Worldwide Markalı Oteli OFTON İNŞAAT TARAFINDAN YAPTIRILAN VE BÖLGENİN İLK 5 YILDIZLI OTELİ OLAN DOUBLETREE BY HILTON İSTANBUL PİYALEPAŞA’NIN BULUNDUĞU BÖLGEDE BAŞLAYAN KENTSEL DÖNÜŞÜM İLE İSTANBUL’UN EN ESKİ VE DEĞERLİ SEMTLERİNDEN PİYALEPAŞA, GEÇMİŞTEKİ GİBİ TİCARET VE SOSYAL YAŞAMIN ODAK NOKTASI OLACAK.

62

Hilton Worldwide markalar zincirinin sıcak ve samimi markası DoubleTree by Hilton İstanbul-Piyalepaşa bölgenin ilk 5 yıldızlı iş oteli olarak kapılarını misafirlerine açtı. Ofton İnşaat yatırımıyla açılan ve LEED Sertifika Adayı olan DoubleTree by Hilton İstanbul Piyalepaşa, İstanbul’un en eski semti olan Piyalepaşa’nın yeni yüzü olacak. Ofton İnşaat tarafından yaptırılan ve bölgenin ilk 5 yıldızlı oteli olan DoubleTree by Hilton İstanbul Piyalepaşa’nın bulunduğu bölgede başlayan kentsel dönüşüm ile İstanbul’un en eski ve değerli semtlerinden Piyalepaşa, geçmişteki gibi ticaret ve sosyal yaşamın odak noktası olacak. Adını 1570’lerde bölgeye cami, medrese, tekke, mektep, türbe, çarşı, hamam ve sebilden kurulu bir külliye yaptıran Piyale Mehmed Paşa’dan alan Piyalepaşa ve çevre bölgeleri konumu itibariyle İstanbul’un ihtiyaç duyduğu bir dönüşüm sürecine girerek gelişimini turizm yönlü Eylül 2015, 27.Sayı


İstanbul’un en eski, tarihi ve merkezi semtlerinden Piyalepaşa’da inşaa edilen ve bölgenin ilk 5 Yıldızlı oteli olan DoubleTree by Hilton İstanbul Piyalepaşa, Şişecam Düzcam’ın Flotal aynaları ile renklendi. “Bölgesel İçerik ve Geri Dönüştürülmüş İçerik” belgeleriyle Şişecam Düzcam’ın aynası Flotal, LEED adayı DoubleTree by Hilton İstanbul Piyalepaşa’nın yeşil bina sertifikasyon sürecine katkı sağladı. Tasarımcılar mekana ferahlık ve derinlik sağlayan ayna uygulamalarında tercihlerini kat koridorlarında ve tavan uygulamalarında Flotal bronz lobi ve barda Flotal füme’den yana kullandı... Proje uygulaması ise Şencam Ayna tarafından yapıldı. Flotal, bronz ve fümenin yanı sıra renksiz, yeşil ve mavi renk seçenekleri ile tasarımcılara ve kullanıcılara geniş ürün yelpazesi sunuyor.

olarak gerçekleştiriyor. İnşaatına başlanan Salıpazarı Kruvaziyer Limanı Projesi, Haliç Yat Limanı Projesi, Koç Çağdaş Sanat Müzesi ve Polat Holding Gayrimenkul Yatırımı ile bölgede sadece mekansal değil, ekonomik, sosyal ve kültürel bir dönüşüm yaşanıyor. Ayrıca 1893’te ibadete açılan Panayia Evangelistria Kilisesi ise yine bölgenin Turizm potansiyelini artıran bir diğer unsur olarak gösteriliyor. DoubleTree by Hilton İstanbul Piyalepaşa oteli LEED yeşil bina kritelerine uygun olarak inşaa edildi. Otelde kullanılan iç mekan malzemeleri LEED’de belirtilen standartlara uygun olarak tercih edilerek, iç mekan dekorasyonunda İskandinav Ormanları’ndan doğallığı korunarak toplanan yosunlar kullanıldı. Metropolün en hareketli semtlerinden birinde bulunan, konukların huzur bulup rahatlayabilecekleri modern tasarımlı otel, 8 süit ve ikisi engellilere yönelik olmak üzere 203 odadan oluşuyor. Teras katında yer alan ve bölgenin ilk tapas restoranı, kapalı mekanda 50 konuğun, açık alanda ayrıca 60 kişilik Monte Restaurant & Bar, nefes kesen bir şehir manzarası sunuyor. Otel içerisinde Elysium Spa ve fitness merkezi; de bir hamam, masaj odaları, kapalı havuz, sauna, kar çeşmesi, buhar odası, jakuzi, kardiyo ve spor salonuna sahip. Gün ışığı alan, modern tasarımlı ve son teknolojiyle donatılmış yedi toplantı ve etkinlik mekanı, 500 m2’lik Beyoğlu Balo Salonu ile sayıları 15 ile 450 arasında değişen konukları ağırlayabilecek şekilde genişletilebiliyor; özel ekip iş toplantılarından atölyelere, kokteyl partilerinden düğün ve balolara kadar pek çok farklı etkinliği organize ediyor. 24 saat hizmet sunan tam donanımlı iş merkeziyle otel, iş nedeniyle seyahat edenler için ideal.

63

DoubleTree by Hilton İstanbul Piyalepaşa, konumuyla da misafirlerine ulaşım kolaylığı sağlıyor. Taksim’in yanı başında, çevreyolu bağlantılarına, D-100 karayoluna, metro ve metrobüs gibi toplu taşıma araçlarına ulaşım kolaylığı sunuyor. Dolmabahçe ve Kağıthane tünellerine, Çağlayan Adliyesi ve hastanelere yakın konumuyla ön plana çıkan Piyalepaşa’da konumlanan otel iş dünyasına hitap ediyor.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


Advertorial

PROJE

marka DOUBLETREE BY HILTON İSTANBUL PİYALEPAŞA

FLOTAL AYNA Şişecam Düzcam’ın aynası Flotal ayna, tasarımcı ve kullanıcılara bölünmeden estetik mekanlar yaratma imkanı sunuyor...

64

FLOTAL ULTRA CLEAR İLE HER ŞEY DOĞAL, HER ŞEY KENDİ RENGİNDE... Şişecam Düzcam’ın kullanıcılara sunduğu yeni aynası Flotal Ultra Clear daha parlak yansımalar için tercih ediliyor. Yüksek ışık yansıtma özelliği, bulunduğu ortama derinlik katarak daha parlak ve daha doğal görüntü sağlıyor. FLOTAL E İLE ÇEVRE DOSTU YANSIMALAR Flotal E Ekolojik Ayna, bakırsız ve kurşunsuz üretimi ile çevre dostu olma özelliğinin yanı sıra yüksek dayanımı ile sizi uzun yıllar yansıtıyor. Eylül 2015, 27.Sayı

ŞİŞECAM DÜZCAM, AYNADA “FLOTAL” KALİTESİNİ SİZLERLE BULUŞTURUYOR En ileri teknolojilerle float camın ayna hattından geçirilmesi ile son halini alan Flotal, kalitesi ile uygulandığı alana estetik, ışık ve ferahlık kazandırarak birçok önemli projede tasarımcıların tercihi olmaya devam ediyor. MEKANLAR FLOTAL İLE RENKLENİYOR Flotal renksiz, füme, bronz, mavi, ve yeşil renklerde geniş ürün yelpazesi ile farklı tasarımlara uygun aydınlık mekanlar için kullanıcılara zengin mimari çözümler sunuyor.


Yaşadığınız Mekanda Doğaya Yer Açın

Ekolojik ayna

le y e r Çev st do

• Bakırsız ve kurşunsuz olarak üretilir.

• Yüksek korozyon direncine sahiptir.

• Yüksek atmosferik neme dayanıklıdır.

• Çevreye zararlı atık oluşturmamaktadır. 444 9 872 f / sisecamduzcam T / sisecamduzcam sisecamduzcam.com


BÜTÜNSEL ÇÖZÜMLER Advertorial

66

KALE’DEN ÇEVRECİ VE YENİLİKÇİ TASARIMLAR ‘SMART’ FELSEFESİNDEN İLHAM ALARAK TASARLADIĞI ÜRÜNLERLE ÇEVRE DOSTU ÇÖZÜMLER SUNAN KALE; ‘AQUASMART KLOZET’, ‘SMARTYIKAMA KLOZET’, ‘SMARTCOLOR’, ‘SMARTKAPAK’, ‘SENSESMART PİSUVAR’, ‘AQUASMART PİSUVAR’, ‘SMARTMONTAJ’ VE ‘SMARTYÜZEY’DEN OLUŞAN ‘SMART ÜRÜN GRUBU’ İLE HER AYRINTININ DÜŞÜNÜLDÜĞÜ YENİ MEKANLAR YARATIYOR. BUGÜN ÜRÜN SUNMAKTAN ÇOK, YENİ ÇÖZÜMLER VE ŞIK MEKANLAR OLUŞTURMAYI HEDEFLEYEN KALE, TASARIMDAN ÜRETİME, ATTIĞI HER ADIMDA DAHA AZ SU VE DAHA AZ ENERJİ HARCAYARAK, YARINLARA DAHA İYİ BİR DÜNYA BIRAKMAYI AMAÇLIYOR. KALE’DEN ÇEVRECİ VE YENİLİKÇİ TASARIMLAR ‘Smart’ felsefesinden ilham alarak tasarladığı ürünlerle çevre dostu çözümler sunan Kale; ‘AquaSmart Klozet’, ‘SmartYıkama Klozet’, ‘SmartColor’, ‘SmartKapak’, ‘SenseSmart Pisuvar’, ‘AquaSmart Pisuvar’, ‘SmartMontaj’ ve ‘SmartYüzey’den oluşan ‘Smart Ürün Grubu’ ile her ayrıntının düşünüldüğü yeni mekanlar yaratıyor. Bugün ürün sunmaktan çok, yeni çözümler ve şık mekanlar oluşturmayı hedefleyen Kale, tasarımdan üretime, attığı her adımda daha az su ve daha az enerji harcayarak, yarınlara daha iyi bir dünya bırakmayı amaçlıyor. KLOZET & LAVABOLAR Normal bir klozet ne kadar su harcar? Min. kaç litrelik su kullanımlı klozet ile hem tuvaleti temizlemek hem de su tüketimini düşürmek mümkün olur? Eylül 2015, 27.Sayı

Kale, çevre bilinci yüksek tüketimi desteklemeye devam ediyor. Dünyanın en çevreci klozetlerinden olan ‘Kale AquaSmart Klozet’ yüzde 55 tasarruf sağlıyor. Klozet, tam fonksiyonda 6 litre yerine sadece 2.7 litre, yarım fonksiyonda 3 litre yerine 1.5 litre su harcıyor. Çoğunlukla 6 litrelik klozetlerin kullanıldığı Türkiye’de, ‘Kale Aquasmart Klozet’ sayesinde, 4 kişilik bir ailenin yıllık su tüketimi 25 bin 920 litre yerine 11 bin 664 litre olarak gerçekleşiyor. Böylece yılda 14 bin 256 litre su tasarrufu sağlanıyor. Kanalsız yapısıyla temizliği kolaylaştıran ödüllü klozet: ‘Kale SmartYıkama’ Kale, 1 yıllık Ar-Ge ve tasarım uygulama çalışmasıyla ortaya çıkardığı ‘SmartYıkama Klozet’ ile standart kanallı klozetlere göre yüzde 100 daha hijyenik ve kolay temizlenen bir sistem sunuyor. Kir ve bakterilere karşı koruma sağlayan sistem, aynı zamanda Kale patentli özel jet tipi


67 67

yıkama sistemiyle suyu sıçratmadan her yere eşit şekilde yayarak yıkamayı gerçekleştiriyor. BÜTÜNSEL ÇÖZÜMLER 2014’te ‘Türk yapı sektörünün Oscar’ı olarak ifade edilen ‘Altın Çekül’ ödülü alan ‘Kale SmartYıkama Klozet’, kolay temizlenebilen haznesi, suyun kendi hacimsel ağırlığını kullanarak küçük bir dağıtım noktasından tüm yüzeyi yıkaması, kanalsız yapısı, daha az temizlik malzemesi kullanmasıyla çevreye verilen zararı azaltması ve yalın tasarımı ile ilgi çekiyor. Kolay temizlenir oluşu ile sudan tasarruf eden çevre ve kullanıcı dostu LAVABO tasarımlarınız ve özellikleri nelerdir?

lece 2015’in en iyi ürünü, Kale’nin ince kesitli lavabo serisi ‘Smart Edge’ oldu. ‘Smart’ ailesinin yeni üyesi ‘Smart Edge’ lavabolar, çevreye ve insana duyarlı bir yaklaşımın sonucu doğdu. Smart Edge, inovatif ve bilime dayalı bir ürün. Daha az hammadde, daha az elektrik ve daha az iş gücü ile daha çok insana ulaşmayı ve daha yeşil bir dünyayı hedefliyor. 3 farklı modelle tüketicinin beğenisine sunulan ‘Smart Edge’ ailesi, kısa sürede daha da genişleyecek. 5,5 mm inceliğinde ve yüzde 40 daha hafif aynı ebatlardaki normal lavabolara göre yüzde 40 daha hafif olan ‘Smart Edge’ ürünleri sadece 5,5 mm’lik ince formu ile hayat buluyor. ‘Smart Edge’ üretiminde doğalgaz tasarrufu sağlamasının yanı sıra, malzeme taşınmasını da önemli ölçüde azalttığı için doğal kaynakların korunmasına katkıda bulunuyor.q

Kale, ‘Smart’ yaklaşımıyla hayata geçirdiği ‘Kale Smart Edge’ lavabo tasarımıyla, ‘Altın Çekül’e layık görüldü. BöyE K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


BÜTÜNSEL ÇÖZÜMLER Advertorial

FOTOSELLİ SİSTEMLER İLE HEM TASARRUF HEM HİJYEN 68

GEBERİT, İNSAN TRAFİĞİNİN YOĞUN OLDUĞU GENEL MEKANLARDA FOTOSELLİ SİSTEMLER KULLANILMASINI ÖNERİYORUZ. TUVALET VE BANYOLARDA DOĞRU KULLANILAN KALİTELİ FOTOSELLİ ÜRÜNLER SAYESİNDE MÜŞTERİLERİN SU TÜKETİMİ KONTROL ALTINA ALINIYOR VE HATALI SU KULLANIMLARI ÖNLENİYOR. AYNI ZAMANDA HİJYENİ DE GARANTI ALTINA ALINIYOR. Normal bir rezervuar ne kadar su harcar? Seramik rezervuarlar genellikle 9 lt su ile klozeti yıkıyor. Gömme rezervuarlar ise çift kademeli deşarj sistemine sahip kumanda kapakları sayesinde 3/6 lt deşarj imkanı sunuyor. Küçük kademede 3 lt, büyük kademede 6 lt su ile klozeti yıkıyor. Minimum kaç litrelik bir rezervuar ile hem tuvaleti temizlemek hem de su tüketimini düşürmek mümkün olur? Çift kademeli deşarj sistemine sahip gömme rezervuarlar sayesinde küçük ve büyük kademeyi (3/6lt) yerinde kullanarak hem tuvaleti temizlemek hem de su tüketimini düşürmek mümkün. Geberit’in bir araştırmasından örnek verecek olursak, çift kademeli deşarj sistemi ile çalışan gömme rezervuarlarımız sayesinde 2008-2012 yılları arasında, yaklaşık 2 milyar m3 su tasarrufu yapıldı. Ayrıca Geberit gömme rezervuarlar, elle yapılabilen küçük bir ayarlama ile büyük kademede 4,5 lt ile de deşarj imkanı da sunuyor. Fakat biz her fırsatta bu seçeneğin kullanılması için binanın tesisat sisteminin, özellikle kullanılan boru çaplarının buna uygun olması gerektiğini vurguluyoruz. Eğer tesisat sistemi uygun değilse büyük kademede 4,5 lt ile deşarj yapılır ama verimli sonuç alınmaz. Eylül 2015, 27.Sayı

İnsan trafiğinin yoğun olduğu yapılarda rezervuarların su tasarruflu olmasının etkisi nedir? 100 odalı bir otelin tüm odalarındaki rezervuarların su tasarruflu olmasının etkisi nedir? Geberit olarak biz, insan trafiğinin yoğun olduğu genel mekanlarda fotoselli sistemler kullanılmasını öneriyoruz. Tuvalet ve banyolarda doğru kullanılan kaliteli fotoselli ürünler sayesinde müşterilerin su tüketimi kontrol altına alınıyor ve hatalı su kullanımları önleniyor. Aynı zamanda hijyeni de garanti altına almış oluyoruz. 100 odalı bir otelde çift kademeli deşarj sistemine sahip gömme rezervuar bulunmasının su tasarrufu sağlanmasına oldukça önemli bir katkısı vardır. Seramik rezervuarla (9 lt) karşılaştırıldığında tek kullanımdaki tasarruf, küçük kademede 6 lt dir, bu miktar 100 oda için 600 lt. Bu sayıyı 1 günde çekilen sifon sayısı ve senelerle çarparak büyütebiliriz. Su tasarrufunun daha da önem kazandığı bugünlerde her alanda su ve enerji tasarrufu sağlamaya yönelik aksiyonlar almak gerekiyor. O nedenle otel, AVM gibi işletmelerin, giriş maliyetleri yüksek de olsa, kullanacakları tasarruflu ve kaliteli ürünlerin uzun vadeli olumlu etkilerini düşünerek hareket etmeleri gerektiğini vurgulamak istiyoruz.q


Geberit Sigma70

Mükemmel bir dokunuş.

Yenilikçi tasarımı ile Geberit Sigma70 duvarın üzerinde yüzüyor görüntüsü verir. Patentli servo teknolojisi sayesinde sadece yumuşak bir dokunuşla deşarj süreci başlatılır. Cam, paslanmaz çelik ve özel yüzey alternatifleri ile sunulur. → www.geberit.com.tr → www.facebook.com/geberit.tr


BÜTÜNSEL ÇÖZÜMLER Advertorial

70

ÜRETILIRKEN DE, KULLANILIRKEN DE ÇEVRECI... ÖZEL PİŞİRME TEKNİĞİNİN KULLANILDIĞI SEREL HYGIENE PLUS, BU SAYEDE MİNİMUM ENERJİ KULLANIMI VE KARBON SALINIMIYLA ÜRETİLİYOR. NORMAL ÜRÜNLERLE KARŞILAŞTIRILDIĞINDA DAHA AZ TEMİZLİK MALZEMESİ VE SUYLA TEMİZLENEBİLEN SEREL HYGIENE PLUS, KULLANICILARINA DA ÖNEMLİ ORANDA TASARRUF SAĞLIYOR. BÖYLECE ÜRETİM AŞAMASINDA SAĞLANILAN DOĞA DOSTU SÜREÇ, SU ARITMA SİSTEMLERİNDE DE DAHA AZ ENERJİ KULLANIMI İLE TAMAMLANIYOR.

Eylül 2015, 27.Sayı

Serel, ulusal teknoloji gücüyle geliştirdiği Hygiene Plus ile Türkiye seramik sektöründe bir ilke imza atıyor. Hygiene Plus, ortak yaşam alanında sayısız kez kullanılan klozet, lavabo, pisuvar, duş teknesi gibi seramik ürünlerde yaygın olarak bulunan bakterilere karşı etkin koruma sağlıyor. Serel’in tüm seramik sağlık gereçlerinde ekstra hiçbir ücret talep etmeden sunduğu Hygiene Plus teknolojisi, yapılan testlerde aşılanmış bakterilerin bile 24 saat sonra yok olmasını sağlarken, kir tutmayan yapısı ve kolay temizlenme özellikleriyle de tüketicilerin hayatını kolaylaştırıyor.

gerçek hijyen devrini başlatıyor. Serel Hygiene Plus, tüm seramik sağlık ürünlerinde, gümüş iyonları içeren özel solüsyonunun yüzeyi kaplayan özel sıra eklenmesiyle tek pişirimde oluşturuluyor. Bu özelliğiyle de yaygın bulunan bakterilere karşı etkin koruma sağlıyor. Seramik yüzeylerde oluşan ve gözle görülmeyen gözenekler; kir, leke ve kirecin yüzeylere sabit şekilde tutunmasına sebep olurken, Serel, Hygiene Plus teknolojisi ile gözenekleri ortadan kaldırararak camsı ve pürüzsüz bir yüzey ile bu soruna çözüm buluyor.

Sağlık seramik sektörünün lider markası Serel, geliştirdiği Hygiene Plus teknolojisiyle Türkiye’de

Serel Hygiene Plus, müşterilerin ihtiyaçlarının karşılanması için teknoloji ve inovasyona yatırım


71

yapmak ve bu alandaki gücünü artırmayı öncelik olarak görüyor. Aynı zamanda Türkiye’yi kendi alanında global çapta rekabetçi hale getirecek yeniliklere imza atarak hedefini her zaman yüksekte tutuyor. Tüm ürünlerini, ömür boyu süren ve tamamı Türk mühendisler tarafından geliştirilen Hygiene Plus teknolojisiyle zenginleştirerek sektöre yeni bir standart kazandıran Serel, sektörün oyun kurucusu olarak oyuna yeni bir kural ekliyor. Serel Hygiene Plus ile temizlikte şüpheye yer yok. Tüketiciyi her zaman doğru anlamaya ve hassas oldukları noktalara temas etmeye çalışan Serel, Türk tüketicilerin, özellikle de annelerin hijyene büyük önem verdiğini biliyor. Her gün birçok kişi tarafından kullanılan lavabolar, duş tekneleri ve klozetler bakterilerin üremesi için en müsait noktalar. Serel, işte bu yüzden Hygiene Plus’ı tıp alanında öne çıkan gümüş mucizesinin bir ürünü olarak geliştiriyor. Bakteri ve virüslere karşı yüksek dirençli bir madde olan gümüş, Hygiene Plus’da nano boyutta iyonlar haline getirilerek ürünlerde şüphe bırakmayan temizliği sağlıyor. Üretilirken de çevreci, kullanılırken de. Özel pişirme tekniğinin kullanıldığı Serel Hygiene Plus, bu sayede minimum enerji kullanımı ve karbon salınımıyla üretiliyor. Normal ürünlerle karşılaştırıldığında daha az temizlik malzemesi ve suyla temizlenebilen Serel Hygiene Plus, kullanıcılarına da önemli oranda tasarruf sağlıyor. Böylece üretim aşamasında sağlanılan doğa dostu süreç, su arıtma sistemlerinde de daha az enerji kullanımı ile tamamlanıyor.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


BÜTÜNSEL ÇÖZÜMLER Advertorial

72

DURAVIT İLE “YAŞAYAN BANYOLAR” DURAVIT’İN ÇEVREYLE DOST ÜRETİM TEKNOLOJİLERİ; DOĞAL VE YENİLENEBİLİR HAMMADDE KULLANIMI İLE BÜTÜNLEŞEREK ZAMANSIZ VE YAŞAYAN BANYOLARIN TEMEL BİLEŞENLERİNİ OLUŞTURUYOR. Duravit’in çevreyle dost üretim teknolojileri; doğal ve yenilenebilir hammadde kullanımı ile bütünleşerek zamansız ve yaşayan banyoların temel bileşenlerini oluşturuyor. Zamansız ve ikonik tasarımlarıyla banyolara hayat veren Duravit, yenilikçi teknolojisiyle uzun yıllara dayanan bilgi birikim ve uzmanlığını tüketici ihtiyaçları ile harmanlayarak; bu ihtiyaçları dünyaca ünlü tasarımcıların benzersiz tasarımlarıyla siz kullanıcılarına sunuyor… “SENSOWASH SLIM” YEDİ FARKLI DURAVIT TASARIM SERİSİ KLOZET İÇİN GEREKLİ YIKAMA VE HİJYEN FONKSİYONU SUNUYOR… SensoWash Slim ile Duravit, teknolojiyi akıllıca kullanan yeni, minimalist bir değişkeni kişisel kullanıma sunuyor. Dengeli oranları ve özellikle düz olan akıllı kapağı sayesinde, klasik bir kapak gibi görünen SensoWash Slim, pürüzsüz estetik ve zamansız modernlik arzusunu karşılıyor. Son derece pratik ve kolay kullanılabilir olan yeni Eylül 2015, 27.Sayı

akıllı klozet, özel ve genel kullanım alanları için en ideal bir çözüm. Ultra-ince uzaktan kumanda özelliği akıllı klozet kapağının net tasarımını devam ettirirken; istenilen ComfortWash, RearWash ve ya LadyWash yıkama fonksiyonlarının seçilmesinde de kullanılıyor. Yıkama yoğunluğu, taharet çubuğunun pozisyonu ve su sıcaklığı ise kişisel kullanıma uyacak şekilde ayarlanabiliyor. Ayrıca klozet içini aydınlatan LED ile kullanışlı gece ışığı fonksiyonu bulunan SensoWash, karanlıkta yön bulmanıza da yardımcı oluyor. Tüm fonksiyonları özel bir tuş kombinasyonuyla kilitlenip açılabilen akıllı klozet SensoWash, çizilmeye dayanıklı ve gözeneksiz yüzeyi sayesinde son derece hijyenik. Ayrıca bütün SensoWash Slim klozet kapakları, hızlı ve kolay bir şekilde temizlenmek üzere, çabucak çıkarılıp değiştirilebiliyor. Bu özelliği genel ve özel mekanlarda hijyenik açıdan muazzam bir avantaj sağlıyor.


DIN EN 1717 uyumlu entegre güvenlik cihazı sayesinde yıkama fonksiyonu son derece hijyenik olan SensoWash Slim; yeni P3 Comforts ve ME by Starck serilerinin yanı sıra, DuraStyle, Happy D.2, Starck 2, Starck 3 ve Darling New gibi yedi farklı Duravit serisiyle uyumlu… “ME BY STARCK” EŞSİZLİĞE DİKKAT ÇEKİYOR Minimalist tasarım, temel gereksinimlere odaklanma sanatıdır. Aynı zamanda sade formlara duygulara hitap eden unsurlar katarken, kişiyi ve kişinin stil anlayışını odak noktasına yerleştirme becerisidir ve bu; Philippe Starck’ın altından kalkabileceği bir meydan okumadır. Fransız tasarımcı Philippe Starck, Duravit için yeni tasarımı “ME by Starck” ile mümkün olan en kapsamlı kişisel tasarım olanaklarını yaratmak amacıyla saf estetik arzusunu karşılayan ve tüm stillere uyabilecek bir koleksiyon yarattı. Philippe Starck ve Duravit, tasarımın yanı sıra modern teknolojiye de odaklanarak; klozet ve bidelerin ağırlıklarını azaltıp; gizli bağlantılı, çekici, gösterişli ve bağımsız bileşenlerin ortaya çıkmasını sağladı.

73

‘Kişisel banyo alanı tasarımı lavabo ile başlar’ 450 mm’den 650 mm’ye kadar 6 adet çok yönlü lavabo çözümüyle ME by Starck, Duravit’in özel ve genel kullanım alanları için minimalist bir serisi. Ayrıca klozet ve pisuarlarda da bulunan narin kenarlar, yinelenen bir tasarım ögesi... Hassas kenarlar, lavaboya hafif ve neredeyse kenarsız bir görünüm kazandırırken, lavabo iç haznesi oldukça büyük. 830 mm’den 1030 mm’ye kadar lavabo etajerleri, ayırt edici çizgileriyle dikkat çekici ve özellikle düz formuyla geniş kullanım alanı sunuyor. Çanak lavabo aynı zamanda dolap ünitesi veya çeşitli tezgahlarla kombine edilebiliyor. Yıkama kanalsız teknoloji sayesinde sifon kanalının açık tasarımı, hijyenik ve kullanışlı bir klozet kullanımı sunuyor. Demontajı kolay SensoWash Slim akıllı klozet kapağı ile de beraber sunulan Me by Strack ile klozetlerde maksimum hijyen ve konfor elde ediliyor. Serinin sade, çekici ve sağlam tasarımı ayrıca ME pisuarda da ortaya çıkıyor. Karakteristik ince kenarıyla pisuar, özel ve genel kullanım alanlarında zarif ve kullanışlı bir alternatif sunuyor. Sifon kanalının açık tasarımı, pisuarın iç yüzeyini tamamen yıkayan dinamik ve güçlü bir su akışı sağlarken, seramiğin hızlı ve hijyenik olarak temizlenmesine de olanak tanıyor.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ



İllüstrasyon: Ezgi Beyazıt Fotoğraf Sanatçısı: Can Görkem Halıcıoğlu *Mimar röportajları ofis ismine göre alfabetik sıralanmıştır.


ESİN SÖZER KALENDER

76

ENGİN URUN

MÜGE HANSOY KINACI

MURAD DENİZALTI

ARKETİPO DESIGN

Eylül 2015, 27. Sayı


ARKETİPO DESIGN

“Doğru bir iç mimari tasarım hayatı yaşanabilir kılar...” DOĞRU BIR IÇ MIMARI TASARIM HAYATI YAŞANABILIR KILIYOR. HUZUR VE KEYIF IÇERISINDE, DOĞRU FONKSIYON ÇÖZÜMLERIYLE, ZORLANMADAN YAŞAYABILMEK ÖNEMLI. İÇ MIMARLIK; FONKSIYON, BÜTÇE, ÖLÇEK, KULLANICI ÖZELLIKLERI GIBI PEKÇOK PARAMETRENIN BIRARADA BULUNDUĞU BIR OLGU. ÇOK YAPMAK GIBI NICELIKSEL BIR VAROLUŞ YERINE IYI YAPMAK GIBI NITELIKSEL BIR VAROLUŞ ILE TASARIMA BAKIŞIMIZI BELIRLIYORUZ. ÖNCELIKLI OLARAK FONKSIYON, DAHA SONRA ESTETIK DEĞERLER VE ELBETTE YAPTIĞINIZ TASARIMIN HAYATA GEÇMESI IÇIN GEREKLI TEKNIK ÇÖZÜMLER..

Arketipo Design olarak başta turizm yapıları olmak üzere farklı ölçeklerde iç mimari projelere imza atıyorsunuz. 4 ortaklı bir İç Mimarlık Ofisi olan Arketipo Design’ı biraz tanıyabilir miyiz? Okul dönemi başlayan arkadaşlığımız Arketipo Design’ın temellerini oluşturdu. Okul sonrasındaki iş hayatlarımızda kısa süreli olarak farklı tasarım atölyelerinde çalışmış olsak da, birbirimizden aldığımız enerji ve aynı amacı güden düşünce yapımızın eşliğinde ofisimizin temel yapısını 1994 yılında Teşvikiye Abdi İpekçi Caddesi’ndeki ofisimizde oluşturduk. Böylece 3 yakın arkadaş olarak Arketipo Design şemsiyesi altında birlikte üretme şansını bulduk. Bugüne kadar da ekip arkadaşlarımızın katılımıyla çok sesli ve katılımcı bir yapı sürdürmeye çalıştık. Bu sürecin önemli bir adımı olarak Engin Ürün de Arketipo Design’ın yeni ve genç ortağı olarak aramıza katıldı. Cibali’de şu an bulunduğumuz ofise ise artık ekip sayımız arttığı için mekan yetmezliği sebebiyle 2010 yılında taşındık. Bu ofisimizde, daha evvelden kereste deposu olarak kullanılmış eski bir hangar binasındayız; kendi binamızda ve Haliç’in tarihi dokusu ile iç içe olmak hoşumuza gidiyor.

Türkiye haricinde Dubai, Almanya, Rusya, Libya, Kazakistan ve Ukrayna gibi çeşitli ülkelerde çalışmalar yapıyorusunuz ve Dubai’de de bir ofisiniz var. Yurt içi ve yurt dışı son dönem projelerinizden bahsedebilir misiniz? 2008 yılında iç mimari tasarımını yaptığımız Dubai’de bulunan Zabeel Saray, 2011 yılında iç mimari tasarımını yaptığımız Cezayir’deki Marriott Otel, 2012/2013 yıllarında yine iç mimari tasarımlarını yaptığımız Sochi Olimpiyat Köyü’ndeki 10 otel projesi ve 2014 senesinde tamamladığımız Antalya’da bulunan Regnum Carya Golf&Spa Resort projeleri bizler için mihenk taşı olmuştur diyebilirim. Bunların haricinde, son yıllarda gerçekleştirdiğimiz ve bir kısmı da halen devam etmekte olan Hyatt Regency Tashkent, Rixos Pera İstanbul, Rixos St. Petersburg, Titanic Deluxe Belek, Titanic Berlin, DAP Dalga Vazo kule, DAP Taksim Residence, Papillon Zeugma Belek, Tema Park Belek, Elite World Hotel Van, Özdilek AVM, Whyndham Otel, Harbiye Kongre Merkezi ve Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nu sayabiliriz.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

77


ARKETİPO DESIGN

Turizm projeleriniz ile uluslararası ödüllere imza atıyorsunuz ve A DESIGN AWARDS 2015’te de Regnum Carya Golf&Spa Resort Hotel Loby projenizle ödül aldınız. Bu güne kadar kaç projeniz ödüllendirildi ve ödüle layık görülmek sizin için ne ifade ediyor? Turizm yapılarında işverenlerin kendi katılımlarını gerçekleştirdikleri birtakım ödüller var; onların sayısını bile aslında tam olarak bilmiyoruz. Örneğin, 2011 ve 2012 yıllarında Dubai’de Jumeirah grup için tasarladığımız Zabeel Saray ‘Dünyanın en iyi spa oteli’ ve ‘The World Travel’ ödülüne layık görüldü. Titanic Deluxe Belek ile 2013 yılında Avrupa’nın En İyi Oteli, En Başarılı Turizm Yapısı ve en İyi Sanat Oteli ödüllerini aldık. Regnum Carya ve Özdilek Wyndham projeleri LEED sertifikalı projeler. Regnum Carya Luxury Lifestyle Awards’da ‘Luxury Hotel from Turkey’ ödülüne layık görüldü.

78 78

Çoklu fonksiyonlara hizmet veren turizm yapılarının konseptleri de birbirinden farklı. Turizm yapıları ile diğer yapıların iç mimari tasarım aşamaları ne gibi farklılılar gösteriyor? Tasarımlarınızda ilham kaynağınız nedir, size neler ilham veriyor?

TURIZM YAPILARI VE TICARI YAPILARDA SÜREKLI BIR KULLANICI SIRKÜLASYONU VAR. OTEL MISAFIRLERI EVLERINDE YAŞAMADIKLARI KEYIFLERI OTEL IÇINDE YAŞAMAK ISTIYORLAR. Eylül 2015, 27. Sayı

Turizm yapıları ve ticari yapılarda ve sürekli bir kullanıcı sirkülasyonu var. Otel misafirleri evlerinde yaşamadıkları keyifleri otel içinde yaşamak istiyorlar. Konut projeleri ise kullanıcının zamanının çoğunu orada geçirdiği ve çok abartıya ihtiyaç duymayan rahatlık ve huzur aranan mekanlardır. Tasarımları da bu minvalde yapılır. Modern dünya ile gelişen hızlı yaşam kişisel alışkanlıklarımızı da değiştiriyor. Gittikçe daha yüksek tempoda geçirdiğimiz gündelik hayatlarımızda konut kullanma alışkanlıklarımız ve konut mimarisi de bu bağlamda bambaşka bir şekle büründü. Bizler de konut içi tasarımlarımızda, kullanıcılar artık evlerinde daha az zaman geçiriyor olsalar da talep ettikleri yüksek performansı, gelişen teknolojiyi analiz edip proje üretimi yapıyoruz. Konut projeleri için çalışırken, ev sahibi ile belirlediğiniz tarihlerin, iş tanımının esnemesi gibi sorunlarla karşılaşmak çok daha


olası. Oysa turizm yapıları birer ticarethane ve bu mekanların işvereni için belirlenen tarihte projenin tamamlanması ve hayata geçmesi hayati önem taşıyor. Bizim için de böyle projelerde yer almak çok daha avantajlı oluyor. Turizm yapıları bünyelerinde, aynı amaca hizmet veren fakat fonksiyon şeması açısından farklı konseptlerde yapılar barındırır. Bu farklı yapıları belli bir sistematik içerisinde birbirine bağlarsınız ve işverene kabul ettirirsiniz. Bunca fonksiyonu biraraya, doğru bir yöntemle toplamak ve her projede farklı konseptlerde çalışmak zoru başarabilmektir. Çok fonksiyonlu turizm yapılarında herhangi bir detayı atlamanız içinden çıkılmaz neticeler doğurabilir. Kuşkusuz bu tehlikeyi yaşamayışımızdaki en büyük neden, bu alanda çok sayıda proje üretme yolu ile kazandığımız tecrübe. İlham kaynağı olarak tek bir belirgin kavramdan bahsetmek zor. Aslında herşey iç mimari üretim bağlamında ilham verebilir. Renkler, doğa, filmler hatta duygular. Sınır olduğunu düşünmüyoruz. Otel projelerinde birlikte çalıştığımız işletmelerin de tasarım konseptine etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Bazı markalar, örneğin Marriott her sene belirli bir çıkış noktası yaratır kendine, mesela geçtiğimiz sene kırmızı renk bir ipucuydu bizler için. Ayrıca tasarımını yaptığımız projelerin bulunduğu coğrafyadaki lokal özellikler de bizim için belirleyici oluyor. O yöreye ait bir obje, bir malzeme, herhangi bir işaret bizim çıkış noktamız olup, konsept bağlamında izleyeceğimiz yolu bize gösterebiliyor.

79

İç mimari projelerinizin bulunduğu bölgeye göre kültürel, iklimsel ve sosyal bağlamlarda tasarımını belirleyen yönler ve kriterler nelerdir? Tabi ki bölgesel farklılık projenin konseptine ve sürecin tamamına ciddi şekilde yön veriyor. İç mimari proje tasarımında yapının bulunduğu coğrafyanın kendine özgü kriterlerini kullanarak, o bölgeyi ziyarete gelen misafirlere bunu anlatabilmek ve o projenin öyküsü olarak hissettirebilmeyi önemsiyoruz. O yöreye ait bir obje, bir

İLHAM KAYNAĞI OLARAK TEK BIR BELIRGIN KAVRAMDAN BAHSETMEK ZOR. ASLINDA HER ŞEY IÇ MIMARI ÜRETIM BAĞLAMINDA ILHAM VEREBILIR. RENKLER, DOĞA, FILMLER HATTA DUYGULAR. SINIR OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUZ. Citylife Recidence

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


malzeme, herhangi bir işaret bizim çıkış noktamız olup, konsept bağlamında izleyeceğimiz yolu bize gösterebiliyor.

80 80

Sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam için iç mekan kalitesi çok önemli. Bu bağlamda iç mimari tasarım kriterlerinizden bahsedebilir misiniz? Doğru bir iç mimari tasarım hayatı yaşanabilir kılıyor. Huzur ve keyif içerisinde, doğru fonksiyon çözümleriyle zorlanmadan yaşayabilmek önemli. İç mimarlık; fonksiyon, bütçe, ölçek, kullanıcı özellikleri gibi pekçok parametrenin birarada bulunduğu bir

MALZEMENIN KENDISI BIRINCIL DERECEDE TASARIMDA BELIRLEYICI OLMASA DA, TASARIMINI YAPTIĞINIZ ÜRÜNÜN GERÇEKLIĞE DÖNÜŞECEĞI NOKTADA YAPILACAK OLAN MALZEME SEÇIMI TASARIM SÜRECININ EN KRITIK AŞAMALARINDAN BIRISI. Eylül 2015, 27. Sayı

olgu. Çok yapmak gibi niceliksel bir varoluş yerine iyi yapmak gibi niteliksel bir varoluş ile tasarıma bakışımızı belirliyoruz. Öncelikli olarak fonksiyon, daha sonra estetik değerler ve elbette yaptığınız tasarımın hayata geçmesi için gerekli teknik çözümler.. Güncel malzemelerin sürekli araştırılarak tasarımlarda kullanılması çok önemli çünkü malzemesi uygun seçilmemiş bir tasarım kendini olması gerektiği gibi var edemiyor. Özellikle malzeme seçiminde nelere dikkat ediyorsunuz ve sizin kullanmayı tercih ettiğiniz, en çok sevdiğiniz malzemeler nelerdir?

Malzeme tasarımlarımızın değişmez olgusu. Tasarımı yaparken en önemli etkenlerden biri de malzemeyi iyi tanımak. Tasarladığınız ürünü hangi malzeme ile üreteceğinizi bilmezseniz, nitelik oluşturamazsınız, özellikle de, her lokal projede, o bölgenin özelliklerini tasarıma yansıtıp, yerel malzemeler kullanacaksak, spesifik üretimlerde o malzemeyi tanıyan üreticilerle çalışmayı uygun buluyoruz. Malzemenin kendisi birincil derecede tasarımda belirleyici olmasa da, tasarımını yaptığınız ürünün gerçekliğe dönüşeceği noktada yapılacak olan malzeme seçimi tasarım sürecinin en kritik aşamalarından birisi. Malzemenin türü ve niteliği belirlendikten sonra bütçe ve lojistik konularındaki uygunluklar devreye giriyor. Türkiye’de, pekçok ülkeyle yarışabilecek düzeyde bir sektörel yapıya sahibiz. Kalite var ve en önemlisi servis var. Biz Arketipo Design olarak bir projenin içine girdiğimizde, birlikte çalışacağımız ekiplerin de aynı özveri ve istekte olmasına önem veriyoruz, bunu da yanıbaşımızda bulunan marka ve isimlerle yapmayı tercih ediyoruz. Yurtdışında üretilen mazlemelerin hepsi artık Türkiye’de de üretiliyor. Bu sebeple, hem Türkiye’den üreticiler hem de servis sağlayıcılarla çalışmak bize oldukça zaman kazandırıyor.q



HAKAN KÜLAHÇI

82 82

Eylül 2015, 27.Sayı


“Otel yatırımcıları çevre

bilinci kazanmaya başladı BAZI ÜRÜNLERI AZ SARFIYATLI KULLANIRSANIZ, GERI DÖNÜŞÜM YAPARSANIZ, SUYU ARITTIKTAN SONRA BAHÇE SULAMADA KULLANIRSANIZ DEVLETTEN TÜM BUNLAR IÇIN ESNEK PRIMLER ALABILIYORSUNUZ, IŞETMECILER DE BUNUN FARKINDA. GÜNEYDEKI TATIL OTELLERI DE DAHIL OLMAK ÜZERE HER RENOVASYONDA BUNLARA ÖZEN GÖSTERILMEYE BAŞLANDI VE YATIRIMCI BU BILINCI KAZANDI. TÜRKIYE’DE OTELLER YAŞLANMAYA DOLAYISIYLA RENOVASYONLAR ARTMAYA BAŞLADI, YENI YAPILAN RENOVASYONLARDA BUNUN ÖNE ÇIKACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM KI ÇIKIYORDA...

ART-MİM

Çoklu fonksiyonlara hizmet veren turizm yapılarının konseptleri de birbirinden farklı. Turizm yapıları ile diğer yapıların iç mimari tasarım aşamaları ne gibi farklılılar gösteriyor? Turizm yapıları kendi içinde farklılıklar gösteriyor. Oteller de birbirinden farklı özellikler içeriyor. Günümüzde SPA, konferans, tatil-eğlence otelleri, kumar turizmi yapan, kültür turizmine hizmet veren, şehir otelleri ve butik oteller var. Her birinin misafiri farklı. Bir kısmı dünyada hit olan otellerde kalarak gezmek istiyor, bir diğeri ise daha sakin olan butik otelleri tercih ediyor. Kimi tatil otellerinin içinde SPA ağırlıklı olanları var. Bir de termal oteller var ki bunların misafirleri sağlık için orada oluyor. Tatil- eğlence otellerini ise genellikle çocuklu aileler tercih ediyor. Kültür turizmine hizmet veren otellerde ise bir yada iki gece konaklanıyor. Bu oteller sadece gece konaklandığı için daha sade oluyor. Şehir otelleri genellikle iş dünyasına hizmet ettiği için konferans salonları ve toplantı odalarıyla dikkat çekiyor.

83

Tatil-eğlence otelleri A’la Carte restoranları, SPA merkezleri, tiyatro ve eğlence alanları, alışveriş ve plajlarıyla adeta bir şehir gibi en geniş kapsamlı otel tipleridir. Bu yapılar misafire çeşitlilik imkânı sağlarken otel sahibine de ciddi gelir kaynağı olmaktadır. Gelen misafirleri otelin dışına çıkartmamayı hedeflemiştir. Otel yapıları bu bağlamda diğer mimarı yapılardan daha fazla fonksiyon içerdiği için tasarımı da uğraştırıcı olmaktadır. Bu yüzden 27 yıldır otel dışındaki tasarımlara fazla zaman ayıramıyoruz. Ülkemiz bir turizm ülkesi, bu bağlamda Türkiye’deki otellerin tasarımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Güney bölgesinde olan ve her şey dahil konseptiyle işletilen otellere gelen misafirlerin gelir seviyesi düşük olduğundan, evlerinde görmedikleri konforu ve debdebeyi otelde görmek istiyor. Bu sebeple lüks gözüksün diye abartılan görünümler E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


HAKAN KÜLAHÇI

84 84

Ademeve

arz ediyorlar. Aslında malzemeler çok ucuz ve tasarımlar film dekoru tarzında. İşveren bu şekilde talep edildiği için meslektaşlarımız, bazen de biz bu şekilde projelere imza atmak zorunda kalıyoruz. Bunun doğru olup olmadığı tartışılır… Yeni yapılan ve özellikle dünya markası zincir otellerde durum böyle değil, onların hedefi başka olduğu için standardı üstlerde tutup tasarıma ve çağdaşlığa önem veriyorlar. Şu anda Türkiye’de yapılan otel sayısı çok fazla ve bu konuda dünyadaki bir kaç şanslı ülkeden bir tanesiyiz diye düşünüyorum. Doğru tasarlanmış ve doğru malzeme kullanılmış çok iyi oteller var. Ve halen yapılmaya devam ediliyor. Bir otelin konseptini belirlerken nelere dikkat ediyorsunuz ve otelin işletmecisi ya da sahibi tasarıma müdahale ediyor mu? Daha önce de bahsettiğim gibi otel sahibi Eylül 2015, 27.Sayı

Ademeve

işletmeyi kendi yapıyorsa bu tip otellerin tasarımında onların etkisi çok fazla oluyor. Kendi hayallerini yaşamak istiyorlar. Zincir otellerde durum böyle değil, onların belirli spektleri var ve bu spektler kullanılıyor.

yörenin dokusuna uydun olarak düşünülmek zorundadır. Keza deniz turizmine dönük bir otel iklimsel özellikleri de göz önüne alınarak, tatil ve eğlence konusunda en konforlu olacak şekilde biçimlendiriliyor.

Peki hangisi daha kolay?

Otel projelerinizin malzeme seçiminde nelere dikkat ediyorsunuz?

Bizim için zincir otellerin tasarımı daha kolay. Çünkü ne istediklerini bilen profesyonellerle çalışıyorsunuz. Sonuç daha iyi ve doğru oluyor. İç mimari projelerinizin bulunduğu bölgeye göre kültürel, iklimsel ve sosyal bağlamlarda tasarımını belirleyen yönler ve kriterler nelerdir? Otelin bulunduğu yer ve vereceği hizmet sorudaki kriterlerle tasarımı belirler. Örneğin Göreme’de kültür turizmi için tasarlanacak bir otel kısa süreli konaklama göz önüne alınıp

Ben doğal malzemelerle tasarım yapmaktan çok zevk alıyorum. Özellikle mermer severek kullandığım bir malzeme. Doğal malzemeler yıprandıkça güzelleşiyor. Ve insan sağlığı için de çok önemli. Otellerde enerji ve su tüketimi diğer yapılara oranla daha fazla, bu konuda otel işletmecileri ne gibi çalışmalar yapıyor? Bazı ürünleri az sarfiyatlı kullanırsanız, geri dönüşüm yaparsanız, suyu arıttıktan sonra


ÜÇ-BEŞ YIL IÇERISINDE ÇOK CIDDI BIR RENOVASYON OLUŞACAK DIYE DÜŞÜNÜYORUM ESKILER MAALESEF MİSAFİRİ KAYBEDIYOR, KAYBETMEMEK IÇIN DE RENOVASYON YAPMAK DURUMUNDA KALACAKLAR.

Radisson Opera

bahçe sulamada kullanırsanız devletten tüm bunlar için esnek primler alabiliyorsunuz. İşletmeciler bunun farkında. Güneydeki tatil otelleri de dahil olmak üzere her renovasyonda bunlara özen gösterilmeye başlandı ve yatırımcı bu bilinci kazandı.

85 85

Sektörün bu bilince ulaşmasında Yeşil Bina Sertifika Sistemlerinin katkısı oldu mu sizce? Tabiki oldu. Özellikle tatil otellerine misafir taşıyan Türk seyahat firmaları böyle otelleri tercih etmeye başladılar. Bu da bu tür renovasyonu yapan firmaları desteklemiş oldu. Türkiye’de oteller yaşlanmaya dolayısıyla da renovasyonlar artmaya başladı. Şu anda yapılmakta olan renovasyonlarda bunun öne çıkacağını düşünüyordum ki yanılmamışım... Başkanı olduğunuz Antalya İç Mimarlar Odası’nın otel renovasyonunda enerji ve su tüketimine yönelik yatırımcıyı bilgilendiren çalışmaları var mı? Bu konuyu toplantılarımızda gündemimize aldık ve kendi içimizde bazı gruplar oluşturduk. Onlar konuyla ilgili araştırmalarını yapıyorlar. Hem vergisel açıdan hem de ekonomik açıdan artıya geçeceği ile ilgili föyler üretip yatırımcılara dağıtmayı planlıyoruz. Belki bir konferans, toplantı vs. de düzenlenebilir; ama henüz zamanı

CVK

gelmedi. Şuanda biz kendi araştırmalarımızı tamamlamaya ağırlık verdik .Daha sonra bu tip çalışmalar yapacağımızı lanse edeceğiz. Antalya bölgesinde oteller yaşlanmaya ve renovasyonlarartmaya başladı dediniz, bu konuda öngörünüz nedir? Üç-beş yıl içerisinde çok ciddi bir renovasyon oluşacak diye düşünüyorum çünkü otellerin çoğu yaklaşık on-on beş yıllık oteller. Bölgede yeni otellerin yapılmasıyla birlikte yatak sayısında artış oldu ama gelen misafir sayısında bir artış olmadı. Bunun için rekabet ortamı var. İyi hizmet verenler ve yeniler

tercih edilir durumda... Eskiler maalesef o misafiri kaybediyor. Bunun olmaması için de için de renovasyon yapmak durumunda kalacaklar. Dünya EXPO tarihinde ilke kez Türkiye Antalya ile EXPO 2016’ya ev sahipliği yapacak. Bu bağlamda otel yatırımlarıcıları ne gibi çalışmalar yapıyor? EXPO 2016’nın Antalya’ya ne gibi katkıları olacak? Otel yatırımcılarının çok profesyonel çalışmaları olduğunu sanmıyorum. Ama EXPO’nun Antalya’ya büyük katkısı E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


HAKAN KÜLAHÇI

Melas Lara 86 86

olacağını düşünüyorum. Bence Antalya için büyük bir şans... Bölgedeki çalışmaların büyük bir kısmı tamamlandı. Şehrin bazı yerlerinde bunu hissediyorsunuz. Fakat ben turizmcilerin bunu o kadar iyi algıladıklarını düşünmüyorum. Belki de kendilerine ne kadar katkı sağlayacaklarının farkında değiller. Fuar bölgesine yakın Kundu, Belek bölgesi farkındadır ama diğer bölgelerin bir farkındalıkları olduğunu zannetmiyorum. Son olarak iç mimarlar odasının son dönem çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

Radisson Opera

ANTALYA İÇ MİMARLAR ODASI OLARAK KONUSU EKOLOJİ OLAN BİR YARIŞMA DÜZENLEMEYE KARAR VERDİK. ŞU ANDA ÇALIŞMALARINI YAPTIĞIMIZ VE ILERLEYEN SÜREÇTE DEVAM ETTIRMEYI DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ EN ÖNEMLI PROJELERIMIZDEN BIRI BU... Eylül 2015, 27.Sayı

İç Mimarlar odasının Antalya’da ciddi bir üye artışı oldu. Üniversitede de bir hayli öğrenci yetişiyor. Ayrıca bölgede bir kaç tane ciddi yeni fuar düzenleniyor. Bu bağlamda yeni dönem çalışmalarımızda hem öğrencilere hem üyelerimize ne yapabiliriz diye düşündük ve bir yarışma düzenlemeye karar verdik. Bu yarışmanın konusu da ekoloji ile ilgili... Tahmin ediyorum önümüzdeki Yapex Fuar’ında olacak. Netleştirmeye çalışıyoruz. Sizin de katkılarınızın olacağını umuyorum. Şuanda çalışmalarını yaptığımız ve ilerleyen süreçte eğer başarılı olursa devam ettirmeyi düşündüğümüz en önemli projelerimizden biri bu diyebilirim...q


BAŞARANLAR

87 87


YAKUP HAZAN Eyl羹l 2015, 27. Say覺

TOLGA HAZAN

88


“Mimarların sürdürülebilirlik

YAKUP HAZAN MİMARLIK

ile ilgili sorumluluğu artmaktadır. MIMARLARIN ÇEVRE VE INSAN, SÜRDÜRÜLEBILIRLIK VE ENERJI TASARRUFU GIBI KONULARDAKI SORUMLULUĞU GIDEREK ARTMAKTADIR. GÜNÜMÜZDE SÜRDÜRÜLEBILIRLIK KAVRAMI MIMARININ GÜNDEMINDE BIR KONU OLMAKLA BERABER NE YAZIK KI KONUNUN YER YER MODA VE YAPININ REKLAM ARACI OLARAK KULLANILDIĞINI DA GÖRMEKTEYIZ. Konut, otobüs terminali, idari binalar, opera binası, kültür merkezleri, havaalanı, turistik tesis gibi farklı ölçek ve konseptlerde projelere imza atıyorsunuz. Mimari proje yarışmalarında da 10 birincilik ve 55‘e yakın ödül ve mansiyon kazanan Yakup Hazan Mimarlık’ı biraz tanıyabilir miyiz? Mimarlık hayatıma mimari yarışma kazanarak başladım. İlk girdiğim yarışmada 1. Oldum ve profesyonel mimari hayatım başlamış oldu. Bu süreçte Yakup Hazan Mimarlık 60’ın üzerinde yarışmada ödül ve mansiyona layık görüldü, bu ödüllerin 10 tanesi 1. ‘lik ödülüdür. Yakup Hazan Mimarlık, bünyesine Mimar Tolga Hazan’ı da dahil ederek daha da güçlendi ve Hazan Mimarlık olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Mimari Yarışmalar çok çeşitli konuları ve geniş skalada problemleri kapsamaktadır. Bu süreç kendimizi bilgilendirmemizi zorunlu kılmış ve bizi bir çok farklı yapı tipinde donanımlı hale getiren bir süreç olarak şekillenmiştir. Havalimanları serüvenimizin başlangıcı da yine mimari yarışmalara dayanıyor. 2003 senesinde DHMİ (DEVLET HAVA MEYDANLARI İŞLETMESİ) bir çok havalimanı terminal binasının yarışma ile elde edilmesi için bir dizi yarışmalar açtı. Bu dönemde geliştirdiğimiz projeler ADNAN MENDERES HAVALİMANI yarışmasında 1.’lik , ESENBOĞA HAVALİMANI yarışmasında 2.’lik ve DALAMAN HAVALİMANI yarışmasında 3.’lük ödüllerine layık görüldü. Doğal olarak 1.’lik ödülü aldığımız Adnan Menderes Havalimanı projemiz uygulandı. Adnan Menderes Havalimanında havalimanının gelişmesi ile ilgili de proje üretilmesi isteniyordu. Bu yarışmada 1.’lik ödülü alarak hem Dış Hatlar hem

İç Hatlar ve Katlı Otoparkların Proje Müellifi olduk. Daha sonra yurt içi ve yurt dışında 13 adet havalimanı projesi geliştirdik. Yurt içinde tasarladığımız havalimanlarından Erzincan, Sinop , Kars ,Hatay Havalimanları uygulanmıştır. Şu anda dünyanın en büyük otopark projesini de kapsayan İstanbul Havalimanının Kara tarafındaki Plaza, Viyadük ve otopark bölümünün tasarımını yapmaktayız. Mimari çalışmalarınızın yanı sıra Gazi Üniversitesi ve Tobb Üniversitelerinde Mimarlık Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaktasınız. Yaptığınız çalışmalardan ve son dönem projelerinizden bahsedebilir misiniz? Büromuzdaki deneyimli ekibimiz ile birincilik aldığımız havalimanı konusu dışında ki projelerimizin hayata geçirilmesi ile ilgileniyoruz.. Adıyaman Aktif Yaşam Merkezi engelli vatandaşlarımızın sosyal ve mesleki eğitimlerini tamamlayacakları ve Türkiye’de ilk defa bu büyüklükte yapılacak olan engelsiz merkezinin projesinde 1. olduk. Bu projenin hayata geçme süreci başlamış bulunmakta. Sosyal anlamda büyük katkı sağlayacak ve kendi alanında bir ilk olacak bu yapıyı hayata geçirmek bizi oldukça heyecanlandırmakta. Ayrıca birincilik ödülü aldığımız Düzce Eğitim Kampüsü’nün de çalışmaları devam etmektedir. Son zamanlarda açılan Mimari proje yarışmalarına proje göndermeye devam ediyoruz. Ödül ve mansiyon aldığımız yarışma projelerimiz çeşitli mimarlık dergilerinde yayınlanmakta. Yakup Hazan ve Tolga Hazan üniversitelerde yarı zamanlı tasarım derslerine devam etmektedir. Bu süreçle Akademik ve Pratik çalışmaları bir arada değerIendirerek tasarımlarını sürdürmektedir. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

89


YAKUP HAZAN - TOLGA HAZAN

YAPI, TÜRKIYE’NIN EN BÜYÜK IÇ HATLAR TERMINALIDIR. ESKI TERMINALIN YIKIMI SIRASINDA HAYATA GEÇIRILEN ‘’ ATIK YÖNETIMI UYGULAMASI’’ ILE ORTAYA ÇIKAN ATIKLARIN % 99’U YENIDEN KULLANILMIŞ YA DA GERI DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞTÜR.

90 90

Adnan Menderes Havaalanı ve Dış Hatlar Terminal ile Çok Katlı Otoparkı Mimari Proje Yarışması’nda birincilik ödülü aldınız ve projeniz uygulandı. Projenizden ve tasarım kriterlerinizden bahsedebilir misiniz? Türkiye’ nin en büyük İç hatlar terminali olan yapının ana tasarım fikri açık mekanlar üzerine kurulmuştur. Kara tarafı ve hava tarafı arasındaki tüm görsel engeller kaldırılmış ve kara tarafından hava tarafı, hava tarafından da kara tarafının görülmesi sağlanmıştır. Kara ve hava tarafı arasına galeri ve asma bahçeler yerleştirilmiştir. Bahçeler açık hava ile direkt ilişkilidir. Vip’ den başlayan ve dış hatlara kadar uzanan galeri içerisinde devam eden bir uçan yol önerilmiştir. Kullanıcılar bu yolu kullanarak golf araçları ile bir taraftan diğer tarafa zaman kaybetmeden ulaşırlar. Tasarım da bulunan tonoz’un taşıyıcı fil ayakları aynı zamanda ticari mekan fonksiyonu taşımaktadır. Eylül 2015, 27. Sayı

291,267 m2 lik yapı, Türkiye’nin en büyük iç hatlar terminalidir.Eski terminalin yıkımı sırasında hayata geçirilen ‘’ Atık Yönetimi Uygulaması’’ ile ortaya çıkan atıkların % 99’u yeniden kullanılmış ya da geri dönüştürülmüştür. Uygulama Sürdürülebilir Kalkınma Derneği ( SKD ) tarafından ‘’ İnovatif Sürdürülebilirlik Uygulama Ödününe ‘’ layık gödüldü. İzmir Adnan Menderes Havalimanı İç Hatlar projesi 2007 yılında Türk Yapısal Çelik Derneği tarafından ‘’ Ulusal Çelik Yapı Tasarımı ‘’ ödülüne gine aynı sene ECCS tarafından ‘’Avrupa çelik yapı tasarımı’’ ödülüne layık görülmüştür. Yapı ayrıca ACI (Airports Council İntarnational) tarafından 2010’da ilk kez verilen “Eko-inovasyon” ödülünü almıştır. 2009’da da Doha Aviation Summit’te “yılın çevreci havalimanı” seçilmiştir. Yeşil, sürdürülebilir, çevre dostu gibi kavramlar ve özellikle sürdürülebilir mimarlık kavramı günümüzün trend konularından bir tanesi. Mimarlığın sürdürülebilir ve

ekolojik boyutu ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? Global ısınmaya neden olan faktörler arasında binaların sorumluluk payı kabaca %25 civarındadır. Bu oran binaların direkt sorumluluğu olmakla beraber dolaylı etmenler de katılırsa bu oran daha da yükselmektedir. Binalardan sonra en yüksek sorumluluk payı ise %14 civarı ile trafiktir. Dolayısı ile binaların yalnız başına en büyük rolü oynadığını görmekteyiz. Bunun ile beraber kentleşmenin beraberinde getirdiği doğa tahribatı, İnsan ve çevre arasındaki ilişkinin çarpıklaşması gün geçtikçe artarak devam eden konular olarak değerlendirilebilir. Mimarların Çevre ve İnsan, sürdürülebilirlik ve Enerji tasarrufu gibi konulardaki sorumluluğu giderek artmaktadır. Günümüzde sürdürülebilirlik kavramı Mimarinin gündeminde bir konu olmakla beraber ne yazık ki konunun yer yer moda ve yapının reklam aracı olarak kullanıldığını da görmekteyiz.


Hazan Mimarlık için sürdürülebilirlik kavramı ve yeşil bina fikri söylevin ve imajın ötesinde olması gereken bir husus. Bu anlamda küçük, orta ve büyük ölçek her projede gerekli katkı ve iyileştirmelerin yapılması için işveren, mimar ve mühendisler hep beraber azami caba içerisindeyiz. Türk Mimar ve mühendisler bu konularda giderek daha yetkin ve iddialı uygulamalara imza atmaktadırlar. Sürdürülebilirliğin farklı bakış açıları, özellikleri, boyutları var ve bunlardan en önemlisi kamuyu bir araya getirebilecek kentsel alanları yaratabiliyor olmak. Bu bağlamda ülkemizde gerçekleşen; dönüşen ve değişen, kentsel planlamalar hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz? Sürdürülebilirlik kapsamı oldukça geniş bir kavram. Bina özelinde olduğu gibi kamusal ölçekte yada kentsel ölçekte ele alınması çok önemli. Bina ölçeğinde yapacağımız müdahaleler ölmekte olan bir hastayı kurtarmak adına yapılan cerrahi bir lokal operasyona benzetilebilir. Bunun yanında insanların zaman içerisinde benimsediği konvansiyonel kent modelinin sonuçlarının tabiatı tahrip edici ciddi sonuçları olmakla beraber, kentteki insanında bu tahribattan fiziksel ve ruhani olarak etkilendiğini düşünmekteyiz. Son yıllarda dünyada çeşitli etkenlerden dolayı ölçek değişmiştir. Tasarlanacak alanların büyüklüğü ve sanal sınırsızlık hayata dahil olunca mimarlığında sınırları genişlemiş kentsel tasarım noktasına taşınmıştır. Kamusal alanların yeniden ele alınması yani yaşam biçimlerine göre kentlerin yeniden şekillendirilme çabalarını görüyoruz. Hızlı ve çarpık kentleşme sonucu ortaya çıkan yitik alanların yeniden ele alınmaları gerçeği zamanın ruhuna uygun olarak şekillendirilmektedir. Bu alanların ranta dönüşmeden kamusal alanlar ile birlikte dönüşmelerini arzu edebiliriz. Bu çerçevede sürdürülebilir kent modeli, İnsan ve çevre dengesinin daha dengeli kurulduğu kensel ölçekli mekan tertibi veya yeni bir kent modelinin zamanın problemlerine daha iyi cevap verebileceği öne sürülebilir. Konu ile ilgili Hazan Mimarlığın kentselcilik alternatifi olan Kırsalcılık başlığı altında deneysel çalışmaları mevcuttur.

91

SON YILLARDA DÜNYADA ÇEŞITLI ETKENLERDEN DOLAYI ÖLÇEK DEĞIŞMIŞTIR. TASARLANACAK ALANLARIN BÜYÜKLÜĞÜ VE SANAL SINIRSIZLIK HAYATA DAHIL OLUNCA MIMARLIĞINDA SINIRLARI GENIŞLEMIŞ KENTSEL TASARIM NOKTASINA TAŞINMIŞTIR.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


YAKUP HAZAN - TOLGA HAZAN

92 92

Peki, ekolojik ve çevresel katkı sağlayabilecek yaklaşımların temelden ele alınabilmesi için sizce neler yapılmalıdır? Çevresel Politika ve Çevresel hukukun çağımızda ulusal ve uluslararası platformda gelişmesi gerektiği kanısındayız. Bu anlamda nasıl her hangi bir insana veya canlıya zarar verdiğimiz zaman çeşitli hukuk yaptırımlar devreye giriyor, tabiatında bu anlamda hukuki düzenleme içerisinde korunmaya alınması gerekiyor. Konu ile ilgili çalışmalar tekil projeler bazında kalmamalı. İmar hukuku, Çevre hukuku daha kapsamlı tertiplenerek hepimizin parçası olduğu tabiatın korunmasına yönelik önlemler kurgulanmalı. Konunun kavramsal olarak irdelenmesinin, alınması gereken önlemlerin belirlenmesinin ve faydalı olacak önlemlerin ortaya konulmasının aslında oldukça kolay olduğu kanısındayız. Fakat konu ekoloji ve çevre olunca asıl mesele bu tedbirleri hayata geçirebilmek. Hazan Mimarlık olarak konu ile ilgili hem fikri anlamda hem de uygulamaya yönelik uğraşı içerisindeyiz. Eylül 2015, 27. Sayı

Yapıdan kaynaklanacak sağlık sorunlarının daha baştan oluşmasını önlemek için yapılması gereken ekolojik tasarruflar nelerdir? İnsan ve çevre odaklı bina yapım yöntemleri sizce nasıl olmalıdır? Yapıların ve kentlerin canlılar üzerinde yol açtığı fizyolojik ve psikolojik bir çok tahribattan bahsedilebilir. Bütün bu problemlerin temelinin çevre ve insan arasındaki dengenin bozulmaya başlamasından dolayı kaynaklandığı düşünülebilir. Bu çerçevede yapılardan kaynaklanacak sağlık sorunlarının daha baştan oluşmasını önlemek için yapılabilecek tekil bir çözümden bahsedilemeyeceği kanısındayız. Konu çok kapsamlı nitelikte ve bir çok disiplinin iş birliği ile ele alınması gereken bir niteliktedir. Yapıların çevreci ve insan sağlığına uygun olabilmesi için mevcut sertifika sistemlerinden birine sahip olmaları yeterli midir? Asıl hedefin sertifika almak olmaması için sizce neler yapılabilir? Yapıların mevcut sertifika sistemi ile değerlendirilmesinin sadece teşvik ve geçici bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Asıl olan hayatın

kendisinin çevre , sağlık ile bilinçlendirilmesi olacaktır. İnsanların bilinçlenerek hayatı bu boyutta yaşamaları esas olmalıdır. Mimarlık hayatın kendisidir. Son olarak insan sağlığına ve çevreye duyarlı malzemelerin tüketiciler tarafından kabulü konusunda ve Türkiye’deki durumu ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz? Sizin kullanmayı en çok tercih ettiğiniz doğal yapı malzemeleri hangileri? Tüketicilerin binaları da kapsamakla birlikte tüketecekleri her hangi bir üründen bir çok beklentileri vardır. Bu beklentilerin arasında İnsan sağlığı önemli yer tutmakla beraber çevreye duyarlı malzeme kullanımının tüketici açısından çok ciddi bir önem teşkil etmediğini görüyoruz. Bu tür önlemlerin daha çok sağduyu sonucu ortaya koyulduğunu söyleyebiliriz. En çok tercih ettiğimiz her hangi bir doğal yapı malzemesi yoktur. Daha çok çeşitli sertifikalarla, bilimsel yöntemler ile doğal veya çevre dostu olduğu ispat edilmiş malzemelerin kullanılması önceliğimizdir. Uyguladığımız projelerdeki malzeme seçimimizdeki ana kriter hedefine en uygun malzemenin kullanılması olmuştur.q



ÖZEL DOSYA / BİYOLOJİK HAVUZLAR

ANTHONY ARCHER-WILLS

Büyüleyici göletlerin dahi yaratıcısı...

94 94

İLKOKULA GİDERKEN, HAFTASONLARI BİZİ SERBEST BIRAKIRLARDI. BEN DE GENELDE GÖLETLERİN KIYISINDA KUMLA YA DA TOPRAKLA BİR ŞEYLER İNŞA EDER VE SUYUN İNŞA ETTİĞİM ŞEYLER ÜZERİNDEKİ ETKİSİNE, HATTA GÖLDEKİ BALIKLARA VE DİĞER CANLILARA BAKARDIM. BÜYÜDÜĞÜM ÇİFTLİĞİN ÇOK YAKININDA DA BİR GÖL VARDI. SIK SIK ORAYA GİDER, NİLÜFERLERİN ARASINDA YÜZER VE GÖLÜN ETRAFINDA OYUNLAR OYNARDIM. HER ZAMAN BU DOĞAL HARİKALAR KARŞISINDA BÜYÜLENMİŞİMDİR. Eylül 2015, Sayı 27


Bu sayımızda Discovery Animal Planet’da “The Pool Master” programını hazırlayan Anthony Archer-Wills ile yaptığımız canlı söyleşide, birçok kez İstanbul’u ziyaret ettiğinden ve Türkiye’de diğer şehirlerde de bulunduğundan bahsetti bize. Türkiye’ye ve İstanbul’a aşık olduğunu ve tekrar ziyaret etmek istediğini de ekledi söyleşimizin başında. İstanbul dışında; İzmir, Bodrum ve Pamukkale’ gezdiği bölgeler içinde en çok etkilendiği şehirlerimiz olmuş. Özellikle Pamukkale seyahati çok heyecanlandırmış onu; Pamukkale’deki doğal havuzların her gören turist için çok

ilginç ve çekici olduğunu ama kendisi için öneminin çok daha büyük olduğunu söylüyor. Çünkü Pamukkale’nin dünyadaki en eski, doğal ve uzun ömürlü havuzlar olduğunu ve bölgenin olağandışı derecede büyüleyici bir yer olduğunu düşünüyor. Ayrıca,Türkiye ziyaretinin üzerinden neredeyse 20 yıl geçmesine rağmen bir çok Türkçe kelime dahil hemen herşeyi hatırlayan Anthony, röportajımız esnasında da hatırladığı Türkçe kelimeleri kullanarak bizi şaşırttı. Su bahçeleri olarak nitelendirilen doğal havuzların ustası Anthony ile yaptığımız keyifli röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

95


ÖZEL DOSYA / BİYOLOJİK HAVUZLAR

96 96

Bize biraz kendinizden ve yaptıklarınızdan bahsedebilir misiniz?

BİR SU BAHÇESİ TASARIMCISI OLMAYI PLANLAMAMIŞTIM; AMA BU BELKİ DE İÇİMDEN GELEN ŞEYDİ. HER ZAMAN SU ALTI CANLILARI, SU BİTKİLERİ VE SU KAYNAKLARI İLE İLGİLİ TUTKULU OLDUM. DAİMA TEK HEDEFİM DOĞAL GÖLETLERDE VE YÜZME HAVUZLARINDA KİMYASAL KULLANMADAN TEMİZ SU ELDE ETMEK OLDU.

Eylül 2015, Sayı 27

Hayatımdaki ilk doğal göleti 1963’te yaptım ve ben büyük alanlarda gerçekçi göller ve biomlar tasarlamayı seviyorum. Benim kullandığım filtreler büyük ve daha az stresli, böylece çok uzun yıllar kullanılabilen bir göl tasarlayabiliyorum. Hatta yıllar önce bir yüzme göleti tasarlamıştım ve göleti kullanan insanlar bana; 12 yıl boyunca hiç bir temizlik veya benzeri bir şey yapmaları gerekmeden o gölü kullandıklarını söylediler. Su, yıllar boyu cam gibi berrak kalmayı başarabildi. Küçük ve daha geometrik formlarda havuzlar da tasarlamıyor değilim. Özellikle İtalya’da, Fransa’nın güneyinde ve Londra’da bahçeler ve doğal parklar için, çevresine ve etrafındaki mimariye uygun boyutlarda ve formlarda havuz tasarımları yaptım. Yıllarca doğal göletler ve yüzme havuzlarında temiz su elde edebilmek için su canlıları, bitkileri ve doğal filtreleme yöntemleri üzerine çalışmalar yaptım. Sonrasında Koi balıkları moda oldu ki bu büyük bir balık ve temiz suda yaşıyor. Bu yüzden de filtreleme sistemlerini geliştirmemiz gerekti. Ama Koi gölleri çözümlemeleri sayesinde, Bionova’dan çok önce, günümüzde moda olmaya yeni başlayan natürel yüzme ha-

vuzlarını yıllar önce yapmaya başlamıştım. İnsanlar benden; içinde yüzebilecekleri göletleri bahçelerine yapmamı istemeye yıllar öncesinden başlamışlardı. Daha sonra Almanya’da bu konuda çeşitli bilimsel ve teknolojik gelişmeler oldu fakat bunların hiçbiri aslında yeni buluşlar değil. Bu tip biyolojik göller esasında Victorian dönemine kadar dayanıyor. Asıl mevzu yüzülebilir yapay gölleri küçük boyutlarda uygulamak için kullanılması gereken yöntemler. Sizi, su bahçeleri tasarlamaya yönelten sebep ya da olay nedir? Neden mühendisliğin bu alanını seçtiniz? İlkokula giderken, haftasonları bizi serbest bırakırlardı. Ben de genelde göletlerin kıyısında kumla ya da toprakla bir şeyler inşa eder ve suyun inşa ettiğim şeyler üzerindeki etkisine, hatta göldeki balıklara ve diğer canlılara bakardım. Büyüdüğüm çiftliğin çok yakınında da bir göl vardı. Sık sık oraya gider, nilüferlerin arasında yüzer ve gölün etrafında oyunlar oynardım. Her zaman bu doğal harikalar karşısında büyülenmişimdir. Bunların dışında ailemin botları vardı ve sürekli denize açılırdık. Denizi de çok seviyorum. Bu botlarda geçirdiğim vakit süresince de deniz araçlarındaki motorlarla iç içeydim. Sonuç olarak da bu mühendislik ilgisi


ALGLER VE DİĞER GÖL CANLILARI KENDİ İÇLERİNDE YARATTIKLARI BESİN ZİNCİRİ SAYESİNDE SU İNSAN İÇİN TAMAMEN ZARARSIZ BİR HAL ALIYOR. KİMYASALLAR KULLANILARAK İYİ BAKTERİLER ÖLDÜRÜLMEDİĞİ SÜRECE ZARARLI HERHANGİ BİR MİKROORGANİZMA BU HAVUZLARDA VAR OLAMIYOR.

ve suyun üzerimde oluşturduğu büyüleyici etki birleşti ve bir bütün oluşturarak beni bu alana yönlendirdi. Bir su bahçesi tasarımcısı olmayı planlamamıştım ama bu belki de içimden gelen şeydi. Her zaman su altı canlıları, su bitkileri ve su kaynakları ile ilgili tutkulu oldum. Daimi olarak tek hedefim doğal göletlerde ve yüzme havuzlarında kimyasal kullanmadan temiz su elde etmek. Bu sebeple de su canlıları, bitkileri ve doğal filtreleme yöntemleri kullanarak çalışmalarıma devam ediyorum. Sıradan bir havuz ve sizin havuzlarınız arasındaki fark nedir? Tabii ki bu çok özel bir inşa alanı. Az önce de bahsettiğim gibi mühendisliğin ve suyun birleşiminden oluşan çok keyifli bir alan. Normal bir yüzme havuzu çoğunlukla dikdörtgen, kare gibi geometrik formlu havuzlardır. Çünkü bu şekilde yapıldığında iç yüzeyini karo ve benzeri malzemelerle kaplamak, içindeki suyu ısıtmak, temizlemek ve ilaçlamak daha kolaydır. Genelde yüzme havuzlarında klor, tuz benzeri kimyasallar kullanılarak su arıtılmış hale getirilir. Devir daim filtreleri ve devamlı eklenen kimyasallarla su temiz tutulur. Doğal bir yüzme havuzunda, bir gölde, gölette ya da Pamukkale’deyseniz durum farklıdır. Benim yapmaya çalıştığım şey de malzeme olarak da doğayı kullanmak ve doğayla işbirliği yapmak. Temiz su elde etmek için çakıl, kum veya toprak tabanlı bir yüzme

97

havuzu üzerinde, aynı doğada olduğu gibi, suyu arıtan bir ekolojik sistem yaratıyorum. Sonuçta bu yaşayan bir su halini alıyor. Aynı vücudumuzda olduğu gibi doğal havuzlarda da yararlı bakteriler bulunuyor. Doğada kendiliğinden var olan ve her doğal gölde bu bakteriler ve organizmalar mevcut. Bu dengeyi doğal havuzlarda da oluşturarak suyun temiz kalmasını sağladığınızda bu kalıcı veya oldukça uzun ömürlü bir göl elde etmenizi sağlıyor. Algler ve diğer göl canlıları kendi içlerinde yarattıkları besin zinciri sayesinde su insan için tamamen zararsız bir hal alıyor. Kimyasallar kullanılarak iyi bakteriler öldürülmediği sürece zararlı herhangi bir mikroorganizma bu havuzlarda var olamıyor. Bu suya eklenen bir miktar klorun herşeyi değiştireceğini ve içinde yüzen insanları rahatsız edeceğini de bilmekte fayda var. Şuan yaptığınız bir proje var mı? Şu sıralar Abu Dhabi’de bir doğal yüzme havuzu projesiyle uğraşıyorum. Tabi çok sıcak iklimlerde bu iş biraz zorlaşıyor. Oldukça büyük bir havuz projesi, güçlü bir filtreye ihtiyaç duyduk ve bir sürü bitki kullanıyoruz.

Hatta sanıyorum ki UV ışığından da yararlanmamız gerekecek. Uv’den geçen su başıboş alglerden kurtulmamızı sağlayacak. Yeni yapılarda ve teknolojik gelişmelerde “akıllı” terimiyle sıkça karşılaşıyoruz. “Akıllı şehirler” ve “akıllı binalar” gibi... Siz de bu akıllı teknolojileri su bahçeleri ve havuzlar tasarlarken kullanıyor musunuz? Bu gerçekten giderek daha fazla duyduğumuz bir terim. Bazı insanların ne demek olduğunu tam bilmediğini düşünsem de heryerde duyar oldum. Evet, ben de akıllı havuzlar tasarlayabiliyorum. Akıllı telefonunuzla ya da tabletinizle ısısını görüntüleyip, değiştirebiliyorsunuz. Ayrıca temizlik gerektiğinde, PH dengesi değiştiğinde ya da filtrelerden biri tıkandığında size haber veriyor. Devir daim sistemi aynı şekilde bu uygulamalarla kontrol edilebiliyor. Ama bana sorarsanız, ben daha çok doğal ve yaşanılabilir havuzları tercih ediyorum. Doğa dostu ve teknolojiden öte, doğadan esinlenilmiş su parkları, bahçeleri ve yüzme havuzları benim stilime daha yakın. Nasıl çöp arabaları artık elektrik kullanıyorsa, ya da golf arabaları E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÖZEL DOSYA / BİYOLOJİK HAVUZLAR

tepelerinde güneş enerjisi panelleri taşıyorsa, aynı şekilde havuzlar da giderek yeşil olmalı. İhtiyacımız olan şey daha az enerji tüketimi ve daha çok yeşil. Hali hazırda var olan sıradan bir yüzme havuzu, doğal bir havuza dönüştürülebilir mi? Kesinlikle. Örneğin basit bir dikdörtgen havuzunuz varsa, havuzdaki suyu başka bir yere devredip havuzun dibini çakıl ve su bitkileriyle süsleyebilir ve havuzu doğal bir havuza dönüştürebilirsiniz. Doğal bir havuz aynı zamanda sıradan havuzlardan çok daha fazla enerji tasarrufludur. Çünkü, suyu filtrelemek için büyük devir daim makinelerine ihtiyacınız yoktur çünkü çok fazla elektrik kullanmayan küçük bir makine yeterli olacaktır. Doğal havuzlarda bu tip makineler sadece suyu dipteki çakıllar üzerinde hareket ettirmek için gerekir ve bu da suyun filtrelenmesini sağlar. Bunun için kullanılacak enerji güneşle rahatlıkla sağlanabilir. Bunların yanı sıra normal havuzlarda kullanılan klor, karbon yayılımı açısından, doğa için zararlı olduğundan bu havuzlar pek de sürdürülebilir sayılmaz. Doğal havuzlar ise olabildiğince doğa dostu. 98 98

Discovery Animal Planet’da Tükiye saatiyle her Cuma 23.30’da yayınlanan “The Pool Master” (Havuz Ustası) adlı bir televizyon programınız var. Gelecek bölümlerle ilgili ipuçlarınız var mı? Belki ilerleyen zamanlarda Amerika dışında ülkelerde bazı bölümler çekebiliriz. Avrupa ve hatta Türkiye muhteşem olurdu. Ama şimdilik kesin bir şey söyleyemiyorum. Röportajımıza başlamadan önce Türkiye’nin çeşitli şehirlerini ziyaret ettiğinizi söylemiştiniz. En çok etkilendiğiniz şey ne olmuştu? Türkiye’de bir su bahçesi tasarlayacak olsaydınız nerede ve nasıl bir havuz tasarlardınız? İlk defa Ayasofya Camii’nin içine adım attığımda ağzım açık kalmıştı ve dilim tutulmuştu. Hislerimi anlatmam için kelimeler yetersiz kalıyor aslında... Yapının tarihi önemi ve yaşını da düşünerek, muazzamlığı ve boyutları karşısında şaşkınlığa uğradım. Ben görselliğe çok önem veren biriyim ve Ayasofya benim için muhteşem bir deneyimdi.

BASİT BİR DİKDÖRTGEN HAVUZUNUZ VARSA, HAVUZDAKİ SUYU BAŞKA BİR YERE DEVREDİP HAVUZUN DİBİNİ ÇAKIL VE SU BİTKİLERİYLE SÜSLEYEBİLİR VE HAVUZU DOĞAL BİR HAVUZA DÖNÜŞTÜREBİLİRSİNİZ. Eylül 2015, Sayı 27

Mesela Türkiye’de bir su bahçesi tasarlayacak olsaydım o yer; tüm o bahçeleri ve havuzlarıyla Topkapı Sarayı olurdu. 18-20 yıl önce Sarayı ziyaret ettiğimde havuzların çoğu boştu, şimdi o havuzlar yenilendi ve dolduruldumu hiç bilmiyorum ama o işin bana verilmesini çok isterdim. Hem de büyük bir memnuniyetle yapardım...q



ÖZEL DOSYA / BİYOLOJİK HAVUZLAR

100 100

Biyolojik Yüzme Havuzları TEMELDE AVUSTURYA ALPLERİNDEKİ GÖLLER İNCELENEREK GELİŞTİRİLEN BİYOLOJİK ARITMA SİSTEMİNDE ASLINDA DOĞAL BİR GÖL İNŞA EDİLİYOR. BÖYLE BİR SİSTEM KURULDUĞUNDA SU, İÇİLEBİLİR HALE GELİYOR. ALMANYA’DAKİ LABORATUVAR TESTLERİNDE BU KANITLANMIŞ DURUMDA. BÖYLECE HİÇBİR KLOR VE KİMYASAL MADDE İÇERMEYEN, İÇME SUYU KALİTESİNDE BİR SUYUN İÇİNDE YÜZME KEYFİ YAŞIYORSUNUZ. AYNI ZAMANDA KLOR VE KİMYASAL MALİYETLERİNİZ DE SIFIRA İNİYOR. -

Erdal Devrim Aydın Dr. Mimar (Y.T.Ü.)

Günümüzde organik ürünlere olan ilgi giderek artıyor. Özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde insanoğlu tükettiği ürünlerde kullanılan kimyasal maddelerin farkına varmaya başladı. Bu farkındalıkla birlikte yiyecekten, kullanım eşyalarına kadar organik ürünler giderek daha fazla tercih edilmeye başlandı. Yüzme havuzu sektörü de aslında aynı dönemde organik ürün akımına uydu ve yeni bir teknoloji üretti: Biyolojik Havuzlar. Klor ya da kimyasal kullanımının olmadığı biyolojik arıtma teknolojisi de böylece diğer organik ürünler arasında yerini aldı. Türkiye’de henüz çok bilinmese de, Almanya ve Avusturya gibi ülkelerde 25 yılı aşkın süredir uygulanan bir teknoloji olan Biyolojik Arıtma Teknolojisiyle Türkiye, bundan 7 yıl kadar önce BioNova Türkiye aracılığı ile tanıştı. Şu anda ise biyolojik yüzme ve süs havuzlarına olan ilgi giderek artmakta.

Eylül 2015, Sayı 27


Biyolojik arıtma sistemi temel olarak iki parçadan oluşuyor: Yüzme Havuzu ve Rejenerasyon Havuzu. Sistemin kalbinin attığı rejenerasyon havuzu çeşitli özel taş katmanları ve özel bir bitki faunasından oluşuyor. Rejenerasyon havuzu ile yüzme havuzu ise borulama ile birbirine bağlanıyor. Yüzme havuzundan gelen su, rejenerasyon havuzundan geçirilerek tekrar yüzme havuzuna veriliyor. Bu sistem kurulduktan sonra, insan sağlığına zararlı bakteriler, bitkilerin kökleri ve tüm suya yayılmış olan yararlı mikroorganizmalar tarafından tüketilmeye başlanıyor. Böylece havuz kendi kendini temizliyor. Temelde Avusturya Alplerindeki göller incelenerek geliştirilen biyolojik arıtma sisteminde aslında doğal bir göl inşa ediliyor. Böyle bir sistem kurulduğunda su, içilebilir hale geliyor. Almanya’daki laboratuvar testlerinde bu kanıtlanmış durumda. Böylece hiçbir klor ve kimyasal madde içermeyen, içme suyu kalitesinde bir suyun içinde yüzme keyfi yaşıyorsunuz. Aynı zamanda klor ve kimyasal maliyetleriniz de sıfıra iniyor.

101

Bu özellikleri nedeniyle denetimlerin çok sıkı olduğu Almanya’da, son 5 yılda yapılan büyük kamusal yüzme havuzlarının 5’te 1’inde biyolojik sistem kullanılıyor. Özellikle çocuklarının sağlığına önem veren anne-babalar, yaz aylarında biyolojik yüzme havuzlarını tercih ediyorlar. Almanya’da üretilen kamusal biyolojik yüzme havuzlarının %50’sini BioNova inşa ediyor. BioNova, aynı zamanda 43 ülkedeki temsilcilikleri ile dünyanın en yaygın biyolojik havuz üreticisi konumunda. BioNova Türkiye’nin uygulamaları arasında özel yüzme havuzları, kamusal yüzme havuzları, biyolojik süs göletleri bulunuyor. Ayrıca, mevcut klorlu havuzu da biyolojik sisteme dönüştürmek mümkün. Bunun için, sadece mevcut havuza bağlı bir rejenerasyon havuzu inşa ediliyor. Malzeme kullanımı açısından da biyolojik havuzlar, klorlu havuzlara göre çok daha geniş bir seçenek sunuyor. Sudaki kimyasal maddeler sebebiyle zarar gören Granit, Mermer, Bazalt gibi doğal taşlar ve

İroko, Teak gibi ahşaplar biyolojik sistemde rahatlıkla kullanılıyor. Rejenerasyon havuzu zaten görünümü itibariyle bir botanik bahçe ve süs havuzu işlevini karşılıyor. Ayrıca, rejenerasyon havuzunun, yüzme havuzuna yakın olma zorunluluğu yok. Bahçenin istenilen bölgesine inşa edilebiliyor. Böylece hem su kalitesi olarak, hem görünüm olarak doğal bir göle kavuşmak mümkün. Biyolojik havuzlar bu açıdan peyzaja büyük katkı sağlıyor. BioNova Türkiye de bunun bilincinde olarak, sadece bir yüzme havuzu yerine, bütüncül bir su peyzajı yaparak müşterilerini biyolojik havuz sistemi ile buluşturuyor.q

BİYOLOJİK HAVUZLAR PEYZAJA BÜYÜK KATKI SAĞLIYOR. BIONOVA TÜRKİYE DE BUNUN BİLİNCİNDE OLARAK, SADECE BİR YÜZME HAVUZU YERİNE, BÜTÜNCÜL BİR SU PEYZAJI YAPARAK MÜŞTERİLERİNİ BİYOLOJİK HAVUZ SİSTEMİ İLE BULUŞTURUYOR. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

102

CAM

UYGULAMA

SONSUZ

DÖNÜŞÜMÜN

ŞEFFAF YÜZÜ

- Ezgi Beyazıt

G

eçen ay toprak ve topraktan elde edilen malzemeleri işlerken, elimde olmadan çöller aklıma geldi. Yeşile zıt ne var denildiğinde ilk akla gelen şey olan kum dolu devasa araziler. Ama bizim daha yaygın olarak plajlarda rastladığımız kum, en yenilenebilir, en sağlıklı ve sonsuz geri dönüşüm imkanıyla her alanda kullanabileceğimiz malzeme camı elde etmek için ihtiyacımız olan ilk şey. Aklınıza gelebilecek her sektörde bir şekilde yer alan bu şeffaf malzemenin mimarideki önemi de çok büyük. Gerçek bir yeşil bina konseptinde enerji, su ve tüm malzemelerinin, ayrıca bu malzemelerin üretim süreçlerinin de doğa dostu olarak seçilmiş olması ve inşasının bu şartlara uygun yapılmış olması gerekir. Cam, transparanlığıyla doğal gün ışığı imkanı sağlayan, iç mekanla dış mekanın ilişkisini kuran ve yapısıyla akustik kontrolüne imkan sağlayan mükemmel bir malzeme. Tamamen geri dönüşümlü, sınırsız kez tekrar kullanımı mümkün. Mimarlar ve tasarımcılar tarafından çok farklı alanlarda çeşitli şekillerde kullanımı mevcut. Enerji tasarrufunda ve sağlıklı

Eylül 2015, 27.Sayı

Şişecam Düzcam Sponsorluğunda hazırlanmıştır.


CAM, TRANSPARANLIĞIYLA DOĞAL GÜN IŞIĞI İMKANI SAĞLAYAN, İÇ MEKANLA DIŞ MEKANIN İLİŞKİSİNİ KURAN YAPISIYLA, AKUSİK KONTROLÜNE İMKAN SAĞLAMASIYLA MÜKEMMEL BİR MALZEME. TAMAMEN GERİ DÖNÜŞÜMLÜ, SINIRSIZ KEZ TEKRAR KULLANIMI MÜMKÜN. MİMARLAR VE TASARIMCILAR TARAFINDAN ÇOK FARKLI ALANLARDA ÇEŞİTLİ ŞEKİLLERDE KULLANIMI MEVCUT. bir iç mekan yaratmada büyük rol oynar. Ayrıca otomotiv ve diğer ulaşım araçlarında ağırlığı kısmak amacıyla fiber cam kullanımı çok yaygındır. Bir başka kullanım alanı da tabi ki yenilenebilir enerji üretimidir. Solar, fotovoltaik uygulamalar ve hafif fiber cam kullanılılan rüzgar türbinleri uygulamalarında cam kullanımı çok yaygın olarak görülür. Kaynak açısından da cam, kum ya da kullanılmış cam parçaları gibi kolay bulunan malzemelerden elde edilebilmesi açısından ve sonsuz geri dönüşüm döngüsü sayesinde vazgeçilemez bir materyal. Kullandığımız şişelerin %5080 oranında değişen geri dönüştürülme oranı, dünyada her gün kullanılan şişe sayısı düşünüldüğünde şimdilik iyi bir miktar gibi görünüyor. Bu sayede de doğal kaynaklar ve hammaddeler korunmuş oluyor. Ayrıca geri dönüştürülen camlarda hammadde eritilmesinden çok daha az enerji kullanıldığı için, bu bağlamda da etkili oluyor. Cam eritmek kesinlikle kum eritmekten kolay ve tasarruflu bir süreç. Her sektörün farklı kalitede ve gereksinimlerde cama ihtiyacı olmasına rağmen, her kullanımdan sonra cam geri dönüştürülüyor. Cam üretimi sırasında oluşan katı atıklar, geri dönüştürülerek üretilen camlarda çok daha az.

103

Yeşil olmasının ötesinde cam, estetik ve karakteristik özellikleriyle de çok tercih edilen bir materyal. Cam şişelerde ve kavanozlarda saklanan yiyecekler kesinlikle alternatif paketlemelerin hepsinden daha sağlıklı. İlaçların bileşenlerini etkilemediği için ecza sektöründe de oldukça yaygın bir biçimde kullanılmakta. Başka bir sağlık alanı olarak da, optik kullanımıyla milyonlarca insanın görmesine ve okumasına yardımcı oluyor. Mimaride de sadece güzel göründüğü ve enerji tasarrufu sağlamasıyla değil, aynı zamanda doğal ışığı iç mekanlara taşıması ve yaşanılabilir, çalışılabilir, sağlıklı ortamlar yarattığı için de tercih ediliyor. Araştırmalar gösteriyor ki; büyük pencereli ve cam kaplamalı binalarda yaşayan insanlar daha mutlu ve daha sağlıklı.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

KANAGAWA

Mimarinin standart limitlerinin ötesine geçen minimal bir yapı KANAGAWA ENSTİTÜSÜ’NÜN ÖĞRENCİLERİ BİR PARKTA AĞAÇLARIN ARASINDAYMIŞ HİSSİNE KAPILDIKLARI BU ATÖLYEDE TASARIMLARI ÜZERİNDE DİNLENMİŞ BİR ŞEKİLDE ÇALIŞIYORLAR. ŞEFFAF OLMASI NEDENİYLE BİNA ZARİF VE UÇUŞKAN BİR GÖRÜNÜME SAHİP.

104

K

anagawa Enstitüsü’nün öğrencileri bir parkta ağaçların arasındaymış hissine kapıldıkları bu atölyede tasarımları üzerinde dinlenmiş bir şekilde çalışıyorlar. Şeffaf olması nedeniyle bina zarif ve uçuşkan bir görünüme sahip. Zeminden tavana yükselen camlar ve tavan pencereleri sayesinde transparan ve herhangi bir yerden bakıldığında arkasını gösteren hafiflikte. Yapıyı ayakta tutan değişik boyutlarda 305 adet kolon dahi odağı binanın strüktüründen uzaklaştırıp, boşluğa yöneltmek adına beyaza boyanmış. Aynı şekilde gelişigüzel dizilmiş gibi görünmesine rağmen kolonlar mekanda boşluk hissini artırmak üzerine hesaplanıp yerleştirilmiş. Junya Ishigami’nin Kanagawa Teknoloji Enstitüsü (KAIT) Atölye binası mimarinin standart limitlerinin ötesine geçen minimal bir yapı. İnce camdan oluşan dış cephe duvarları ve iç mekanda ince, uzun ve beyaza boyanmış kolon kümeleri atölyeye hayalet bina görüntüsü veriyor. Eylül 2015, 27.Sayı


İNCE CAMDAN OLUŞAN DIŞ CEPHE DUVARLARI VE İÇ MEKANDA İNCE, UZUN VE BEYAZA BOYANMIŞ KOLON KÜMELERİ ATÖLYEYE HAYALET BİNA GÖRÜNTÜSÜ VERİYOR.

JUNYA ISHIGAMI 1974’te Kanagawa vilayetinde dünyaya gelmiş Japon mimar, Tokyo’da güzel sanatlar ve müzik üzerine master yapmış ve 2000 yılında eğitimini tamamlamıştır. 2000 ve 2004 yılları arasında SANAA’da Kazuyo Sejima ile çalışmış, sonrasında ise kendi ismini taşıyan şirketini kurmuştur. 2008 yılında düzenlenen 11. Venedik Mimari Bienali’nde solo olarak Japon pavilionu tasarladı. Kanagawa Teknoloji Enstitüsü için tasarladığı atölyeyle de Japon Mimari Enstitüsü Ödülünü alan en genç mimar oldu. 12. Venedik Mimari Bienali için yaptığı çalışmayla 2010’da Golden Lion En İyi Proje ödülünü, 2014’te ABD’de Harvard Tasarım Okulu Kenzo Tange Tasarım Kritiğine layık görüldü.

Transparan dış duvarların içerdeki her şeyi dışarıya ekspoze ediyor olması gerektiği halde, etraftaki ağaçların camlara yansıyan görüntüleri hem binayı kamufle ediyor, hem de parkın genel görünümünü korumasını sağlıyor. Ishigami böylece bir kolej sınıfı değil iç mekanda bir peyzaj yaratmış oluyor. KAIT workshop 34 yaşındaki mimarın, Kazuyo Sejima’nın yanında dört yıl çalıştıktan sonra yaptığı ilk göze çarpan proje oldu. Ayrıca geçtiğimiz yıllarda Venedik Bienali kapsamında Japonya adına bir pavilion tasarladı. 130.000 m2’lik kampüs içinde yer alan bu atölye, yaptığı pavilion gibi mütevazı bir büyüklükte. Ayrıca atölye binası her gün binlerce mühendis ve bilimadamının geçtiği KAIT’in ana giriş kapısından görülebilir bir yerde. Tokyo’nun 32 km batısında Atsugi isimli bölgede yer alan KAIT, diğer Japon üniversiteleri gibi banliyoda,

merkezden biraz uzakta yer alıyor. Binanın bütün cephelerinde yer alan dört ayrı giriş, kampüste önceden var olan yürüme yollarına ve patikalara uyumlu olarak konumlandırılmış ve ana kapı için kampüs girişine bakan cephe tercih edilmiş. Atölye tüm KAIT öğrencilerine açık olup, gümüş madalyon dökümünden solar enerjili araçlara kadar her türlü üretimin gerçekleştirildiği bir workshop alanı. Büyük camlarla cevrili olması ve tavanda dahi olmak üzere her cephesinde penceler olması sayesinde gün ışığı gündüz saatlerinde binayı adeta yıkamakta. Ayrıca kış aylarında havanın erken karardığı düşünülerek yoğun tavan aydınlatma sistemleri eklenmiş ve mekan 24 saat çalışmaya uygun hale getirilmiş. Son olarak da Ishigami, bizzat kendisinin seçtiği büyük saksı bitkileriyle binanın iç ve dış atmosferinin uyumunu sağlamış.q

105

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

GRAND CANYON SKYWALK Nefes kesici bir deneyim sunuyor

BÖLGE YERLİLERİ ÖZELLİKLE DE ARIZONA’DAN BİR TAKIM ÇEVRECİ GRUP BAŞTA BU YAPININ GEREKSİZ VE DOĞAYI TAHRİP EDEBİLECEK BİR PROJE OLDUĞU KONUSUNDA ENDİŞELİYDİLER. FAKAT DAHA SONRA BÖLGEDE HALA YAŞAMAKTA OLAN AMERİKA YERLİ KABİLELERİNİN İHTİYAÇ DUYDUKLARI GELİRİN ELDE EDİLEBİLECEĞİ BİR KAYNAK OLDUĞU KONUSUNDA HERKES HEM FİKİR OLDU.

106

Eylül 2015, 27.Sayı


GRAND KANYON ULUSAL PARK YÖNETİCİSİ ROBERT ARNBERGER GÖK-KÖPRÜYÜ “DEVASA BİR KARNAVAL OYUNCAĞINA EŞ DEĞER” DİYEREK TANIMLAMIŞ.

G

irişimci David Jin son zamanlarda ilgi alanı haline gelen turizm ve Hualapai Nation’dan sonra olayı Grand Canyon’un sınırlarına taşımaya karar verdi. Mimar Mark Ross Johnson’un da yardımıyla yapmayı planladıkları, Colorado Nehri’nin 1220 metre yükseğinde yer alacak olan balkon, U şeklinde camdan bir yürüyüş yolu fikrine dönüştü. Cam geçit toplamda 20 metre genişliğinde ve kanyon duvarından 21 metre dışarı çıkıyor. Dış ve iç kısımlar 810 mm genişliğinde ve 1800 mm derinliğinde kutulardan oluşuyor. Cam geçitin tamamı sismik ve yüksek rüzgar basıncına bakılarak, metrekare başına ise 490 kg ağırlık kaldırabilecek şekilde inşa edilmiş. 80 km içerisinde gerçekleşecek 8.0 şiddetinde depremlerden hasarsız çıkabilecek dayanıklılıkta olduğu da hesaplanmış. Yaya hareketliliğinden oluşacak titreşimler ve sert rüzgarlar da analiz edildikten sonra ince ayarları da yapılan gök-köprü ziyaretçilerine gerçek bir Grand Kanyon tecrübesi yaşatmaya hazır hale gelmiş. Grand Kanyon Gök-Köprüsü, kişi başı 91 kilodan 822 kişi taşıyabiliyor fakat, tesis yönetimi maksimum ziyaretçi sayısını 120’yi aşmayacak şekilde ayarlama kararı almış. Köprünün bütününün ağırlığı ise ayarlanmış kütle damperleri, ray donanımı, cam raylar, cam güverte ve çelik kutu profiller dahil 450.000 kilogram. Gök-köprüde kullanılan cam Glas Döring ve Deutsche Glas (Kinon in Achen) adlı Alman firmaları tarafından üretiliş ve

107

Amerika’ya ithal edilmiş. Strüktürel dizaynı Las Vegas’da yer alan Lochsa Mühendislik şirketi üstlendiği gök köprünün inşası sırasında jeolojist John Peck, Aaron Hastings, DJ Scheffler Inc, Crux Subsurface Inc., Arroyo Mühendislik Danışmanlığı ve jeoteknik mühendislerin yardımıyla gerliştirilmiş. Bölge yerlileri özellikle de Arizona’dan bir takım çevreci grup başta bu yapının gereksiz ve doğayı tahrip edebilecek bir proje olduğu konusunda endişeliydiler. Fakat daha sonra bölgede hala yaşamakta olan Amerika yerli kabilelerinin ihtiyaç duydukları gelirin elde edilebileceği bir kaynak olduğu konusunda herkes hem fikir oldu. Ayrıca binanın çevresine ve doğaya duyarlı olması da bu durumu kolaylaştırdı. Grand Kanyon Ulusal Park Yöneticisi Robert Arnberger gök-köprüyü “devasa

bir karnaval oyuncağına eş değer” diyerek tanımlamış. Ayrıca yönetici, bu bölgeyi yerli kabileleriden daha iyi değerlendirecek ya da koruyacak başka kimse olamayacağını da vurgulamış. Bölgenin yılda aldığı 4.5 milyon ziyaretçi de göz önünde bulundurulduğunda kabilenin bu tip bir finansal gelire ihtiyacı olduğu da açıkça ortaya çıkıyor. Şu ana kadar kayıtlı olarak gök-köprünün 370.000 ziyaretçi aldığı rapor edilmiş ve günlük ziyaretçilerin yanı sıra kabile düğün, atlayış ve ekstrem sporlar için ayrıca fiyat düzenlemeleriyle geliri artırmayı hedefliyor. Siz de eğer meşhur Grand Kanyon’u görmeye gitmeyi düşünürseniz, güvertede bir akşam yemeği dahil 70$+KDV gibi bir ücret karşılığında hem bu tecrübeyi yaşamış ve camın en güçlü haline bir göz atmış olur, hem de kabileye yardımda bulunmuş olursunuz.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

EUROPEAN INVESTMENT BANK Yıllar boyu sürdürülebilirlik garantisi veriyor

BİNA CAMDAN YAPILMIŞ BİR DIŞ YAPI İÇERİSİNDE İKİNCİ BİR CAM BİNA KONUMLANDIRILARAK İNŞA EDİLDİ. BİNA İÇİNDE BİNA UYGULAMASI SAYESİNDE DOĞAL IŞIK VE ISI KAYBI, ENERJİ TASARRUFU VE ÇALIŞANLARIN KONFORU ÇOK DAHA ÜST BİR SEVİYEYE YÜKSELDİ.

108

Eylül 2015, 27.Sayı


Ingenhoven Mimarlık, 1985 yılında Dusseldorf’ta kurulmuş ve son yıllarda tamamen yeşil mimariye yönelmiş bir şirkettir. Avrupa, Avustralya ve Japonya’da bir çok projeye imza atmış, ayrıca Kuzey Amerika’da da oldukça tanınırlık kazanmışlardır.

T

üm mevsimlere uyum sağlayan Avrupa Yatırım Bankası Binası, tüp formlu cam dizaynıyla yıllar boyu sürdürülebilirlik garantisi veriyor. Luxembourg’u ziyarete gelen turistler genellikle tarihi yapıları, müzeleri ve UNESCO’nun himayesi altına aldığı şehir merkezini, tarihi surları, kaleleri ve katedralleri geziyorlar. Fakat turistler tarafından pek de tercih edilmeyen ama gene de çok önemli olan Kirchberg Plateau adında yeni bir bölge bir çok kültürel binaya, AB Enstitülerine ve merkez bürolara ev sahipliği yapıyor. Şehir merkezi tarihi dokuyu korurken, yeni bölgeler Avrupa Birliği’nin kalbi haline geliyor. İngiliz mimar Sir Denys Lasden tarafından 1980 ve 1994 yılları arasından tasarlanan Avrupa Yatırım Bankası büro binalarına 2008 yılınında Christoph Ingenhoven tarafından eklenen ek bina yüksek mimarinin yeşil tasarımla buluştuğu benzersiz bir yapı. Üçüncü bir kat eklenerek var olan binaya bağlanan yeni tesis görünüm itibariyle devasa bir kış bahçesini andırıyor; ama, bitkiler yerine, 70 bin metreden oluşan ofis, ortak alanlar, parklar, otoparklar, yemekhaneler ve toplamda 2.230 çalışanı var. Dünyanın en büyük bankalarından biri olarak EIB (Europe Investment Bank), çevre duyarlılığı konusunda dikkatli bir firma. 2001 yılında şirketin başlattığı tasarım yarışması sonucunda jüri de,

109

müşteri de Ingenhoven Mimarlığın projesi hakkında hemfikirdi. Yarışmayı kazanmaları sonucu Ingenhoven Mimarlığın yönetim müdürü Ben Dieckmann, “Müşterinin yenilenebilirlik, esneklik ve iletişim yönlerini vurgulama talebinde bulunması, projenin jüri tarafından uygun görülmesini sağladı.” diyerek mütevazi bir yorumla başarılarını dile getirmişti. Bina camdan yapılmış bir dış yapı içerisinde ikinci bir cam bina konumlandırılarak inşa edildi. Bina içinde bina uygulaması sayesinde doğal ışık ve ısı kaybı, enerji tasarrufu ve çalışanların konforu çok daha üst bir seviyeye yükseldi. Dış cephede çift katmanlı ve iç binada ise üç katmanlı ahşap çerçeveli dış duvarlarla 6-9 katlı ofis binası tamamlandı. Dışardan bakıldığında aynı yükseklikte görünse de alanın topografik özellikleri yüzünden iç katlar değişiklik gösteriyor. Dış cephenin içinde kalan alanda zikzak şeklinde dizilmiş 7 adet ofis bulunuyor ve bu ofisler arasında kalan üçgen boşluklar kuzeydeki ormanlık alana bakan, ısıtmasız

kış bahçeleri olarak kullanılıyor. Güney cehpede ise kolonsuz bir avlu ortak kullanıma açık ve yerden ısıtma kullanılarak oda sıcaklığı dengelenmiş durumda. Kış bahçeleri ve avlu sayesinde binanın ısıtma ve soğutma sistemleri çok daha az enerji kullanarak daha kontrollü sonuçlar alınmasını sağlıyor. Ofis pencereleri de dış cephedeki hava akımının yönüne göre tasarlanmış pencerelerle havalandırılan avluya açılıyor. Ofislerin duvarları da ahşap doğrama pencerelerden oluşuyor. Ingenhoven bu ahşapları Kanada’dan getirmeyi düşünüyordu; fakat müşteri karbon yayılımını düşünerek Sibirya’dan Rus çamı getirilmesini daha uygun gördü. Ingenhoven bu fikirle ilgili şüpheliydi. Sibirya’dan gelecek eski bir kamyon, Kanada’dan yüksek teknoloji bir gemi arasında büyük bir ekolojik fark olmasına rağmen uzaklığı da düşünmek zorundaydı. Sadece ahşap FSC sertifikalı değil, bütün bina bu tip düşünceli kararlar verilerek %100 BREEAM şartlarına uygun inşa edilmiştir.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

MYZEIL SHOPPING MALL Huni formuyla heyecan uyandırıyor

COĞRAFYA VE TOPOGRAFYADAN ESİNLENİLİP, FARKLI DERİNLİKLERE SAHİP BİR IRMAK DÜŞÜNÜLEREK TASARLANMIŞ BİNANIN DIŞ CEPHE KAPLAMASI, GEOMETRİK OLUŞU VE CAM KULLANIMIYLA ŞEHRİN MODERN YÜZÜNÜ YANSITMAKTA.

110

Eylül 2015, 27.Sayı


M Studio Fuksas neredeyse 50 yıl önce Roma’da kurulmuş, Kuzey Amerika, Asya ve Avrupa’nın bir çok yerinde çeşitli büyüklüklerde projelere imza atmış büyük bir İtalyan firmasıdır. Havaalanından, kiliseye geniş ve oldukça stilistik bir çok bina portfolyoya sahip Massimiliano ve Doriana Fuksas tarafından idare ediliyor. Massimiliano 1994’te Roma’da dünyaya gelmiş. Roma Üniversitesinde Mimarlık okumuş ve 1969’da mezun olmuş. Seksenlerden beri çağdaş mimaride aktif çalışmalarıyla tanınmaktadır. Doriana ise 1979 yılında Roma Üniversitesi Çağdaş Mimarinin Tarihi bölümünden mezun olmuş ve sanat, mimari ve tasarım üzerine farklı üniversitelerden lisans almıştır.

yZeil, İtalyan mimari firması Studio Fuksas tarafından tasarlanmış ve 2009’da Frankfurt’ta inşa edilmiş bir alışveriş merkezi binası. Heykelsi dış cehpe tasarımı ve cam kaplaması halka açık avlularda etkileyici ve dinamik bir alan yaratıp, günlük bir aktivite yapmak olan ziyaretçilerine benzersiz bir atmosfer sağlıyor. Bina mağazalar, ortak alanlar, çocuk alanları, restoranlar, fitness merkezi ve park alanlarından oluşan 77 bin metrekarelik dev bir alana sahiptir. Coğrafya ve topografyadan esinlenilip, farklı derinliklere sahip bir ırmak düşünülerek tasarlanmış binanın dış cephe kaplaması, geometrik oluşu ve cam kullanımıyla şehrin modern yüzünü yansıtmakta. Yapının iki karşıt cephesinde bulunan farklı kaplama, şehrin iki farklı yüzünü temsil ediyor. Modern yüzünün aksine diğer cephede tarihi ve daha resmi bir stil tercih edilmiş. Strüktür ise bölgenin tarihi dokusundan ilham alınarak tasarlanmış. Binanın şekli Frankfurt’un alışveriş merkezi olan Zeil caddesinden gelmekte.

111

Zeil tarafında içselleştirilmiş bir kalite söz konusu. Kaplama içerde ve dışarda kullanılarak oluşturulmuş bir vorteks ile iç avluyu işaret ediyor. Cam ve çelik kullanılarak oluşturulmuş bu dış cephe tasarımı, çoğunlukla transparan olup, alışveriş merkezinin iç mekanlarını gün ışığı ile doldurmakta. Toplamda 6 kattan fazla olan AVM, restoranların ve fitness merkezinin bulunduğu bir meydan ve buluşma noktasına sahiptir. AVM binalarına getirdiği farklı boyutla Almanya’da bir ilki gerçekleştirmiş, olağanüstü, dışavurumcu, içe doğru kıvrılan dış cephe dizaynıyla heyecan uyandıran bir yapıya sahip. Sadece tam karşıdan bakıldığından anlaşılan daralan huni formu ve binanın tamamı gökyüzünü olabildiğince çok yönden izleyebilme imkanı veriyor. Bu büyük hareketli yapı içerde de aynı hareketliliği devam ettirmekte. Çatıdan başlayıp binanın içine doğru 4 kat boyunca kıvrılarak inen başka bir huni daha giriş katına kadar ulaşmakta ve iç mekana ayrı bir hava katmakta.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

BALANCE GÜNEŞLİ

Cam ve güneş kırıcılarla katmanlanan cepheler

FARKLI YÖNLENIMLERE FARKLI CEPHE HAREKETLERİ VE MALZEMELERİYLE CEVAP VERİLEN PROJEDE; BİR TARAFTAN DAHA ZARİF BİR KÜTLE ETKİSİ OLUŞTURULURKEN, BİR TARAFTAN DA ÇEVRESEL ETKİLER DİKKATE ALINARAK SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE VERİMLİ ENERJİ KULLANIMI ÖN PLANA ÇIKARILMIŞ.

112

Mimari Proje: AVCI ARCHITECTS İşveren: BALANCE GAYRİMENKUL Kule Camları: ŞİŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E CAM NÖTRAL 62/44 Yayılı Bloklar: ŞİŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E CAM NÖTRAL 50/33 Eylül 2015, 27.Sayı

AVCI Architects imzası taşıyan ve Balance Gayrimenkul işbirliği ile gerçekleştirilen Balance Güneşli projesi, Basın Ekspres Yolu üzerinde yer alan ve ofis, konut ve çarşı fonksiyonlarını barındıran 92,602 m2 brüt inşaat alanına sahip bir projedir. Mevcut dokunun en belirleyici özelliği Basın Ekspres Yolu boyunca akan Ayamama Deresi’dir. Ayamama Deresi ve yapı adaları arasında

kalan yeşil alanın tasarıma katılması ve taşkın alanındaki su öğeleriyle de zenginleşecek nitelikli bir peyzaj alanı olarak kentle bütünleşmesi hedeflenmiştir. Zemin katlarda podyum ve üzerinde yükselen bir kuleden oluşan tipik tasarım anlayışına karşılık projede; gelecekte, metronun da gelmesi ve yeni iş merkezleri ile nitelikli bir ana yaya aksı olacak olan Taş Ocağı Caddesi’ni, korunaklı bir kentsel meydan şeklinde düzenlenmiş giriş alanıyla davet eden, ve


merkezinde oluşturduğu sokak dokusu ile yayaları Ayamama Deresi peyzaj alanı ile bağlayan geçirgen bir yapı oluşturmak hedeflenmiş. Aynı geçirgenliği komşu parsellerle arasında da sağlayan proje bu sayede sürekli yaşayan, davetkar kamusal alanlar oluşturuyor. Projede, sokakların etrafında az katlı, kent ölçeğinde binalar konumlandırılmış ve bu sayede bu sokakları oluşturan az katlı bloklara ofis ve home ofisler yerleştirilmiş. Böylece belirli bir saatten sonra terk edilen güvenliksiz bir yerleşim yerine, her daim yaşayan, aktif, canlı bir mahalle dokusu oluşturulmuş ve sosyal sürdürülebilirlik kriterleri göz önünde tutulmuş. Farklı yönlenimlere farklı cephe hareketleri ve malzemeleriyle cevap verilen projede; bir taraftan daha zarif bir kütle etkisi oluşturulurken, bir taraftan da çevresel etkiler dikkate alınarak sürdürülebilirlik ve verimli enerji kullanımı ön plana çıkarılmış. Güney cephelerde tasarlanan

cam cepheler ve önündeki ahşap güneş kırıcılar ile katmanlanan cephe, güneş enerjisinden kaynaklı ısı kazanımını en verimli şekilde kullanmayı hedeflemiş. Ayrıca güney cephelerde yer alan kat bahçeleri de doğal ısıtma ve havalandırma sağlarken, cephede bir hareketlilik ve çeşitlilik oluştururarak yeşilin bina boyunca tırmanmasını sağlıyor. Isı performansı ve ışık geçirgenlik ihtiyacı kule ve yayılı bloklarda farklılık oluşturuyor. Projede seçilen ŞIŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E NÖTRAL 50/33 ile yayılı blokların ve ŞIŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E NÖTRAL 62/44 ile kulenin ısı - güneş kontrolü karşılanıyor. Tedarik ve üretimde yerli marka seçimi ile sürdürülebilirlik ilkelerine uygunluk hedefleniyor.

İLLER BANKASI İSTANBUL BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ ÖNCÜOĞLU MİMARLIK + ACP TARAFINDAN TASARLANAN İLLER BANKASI’NDA KÜTLEDEKİ ÜÇLÜ YAPIYI VURGULAMAK ADINA SAĞIR VE CAM CEPHELERİN BİR ARADALIĞI ÖNEMSENMİŞ. Cam, mimari açıdan en önemli yapı bileşenlerinden birisi. Cephede tam ve yarı geçirgen olarak tek, opak yüzeyler için ise önemli bir seçeneği oluşturuyor. Yapı içinde mekan tanımlayıcı ya da yüzey kaplayıcı olarak geçirgen, doku ve renk seçenekleriyle farklı ihtiyaçlara estetik çözümler sunabilen bu malzeme, ebatlama açısından günümüzde gelişen teknoloji yardımıyla diğer malzemelere kıyasla daha avantajlı olabiliyor. Günümüz mimarisinde, hemen hemen her işlevdeki yapıda cam kullanımını daha yaygın bir şekilde, farklı yorumlarla görebilmekteyiz. Bu, yapı dış çeperinde olabildiği gibi, iç mekanda modüler ya da özel imal edilmiş dekoratif elemanlar şeklinde olabilmektedir. Yaklaşık son 2000 yıldır mimarinin teknik ve estetik tüm önemli ihtiyaçlarına cevap veren bu bileşen, bugün itibarı ile diğer birçok yapı elemanlarından ayrı bir yerde durmakta. Yeni üretim teknikleri, renk ve doku kullanımları, teknoloji entegrasyonları, dayanım arttırma, ebat büyütme çalışmaları, yeni montaj detay arayışları

113

Yazı: Cem Altınöz, ortak proje müellifi, Öncüoğlu Mimarlık + ACP Fotoğraflar: © Cemal Emden camın gelecekte de önemini koruyacağına dair ipuçlarını bizlere vermektedir. 2013 yılında İller Bankası tarafından, İstanbul Bölge Müdürlüğü binasının projelerinin hazırlanması için sınırlı bir yarışma organize edildi. Yarışmada, Öncüoğlu + ACP Mimarlık firmasınca hazırlanan projenin uygulanmasına karar verilince uygulama projeleri de yine bu firma tarafından hazırlandı. Ofis ve misafirhane işlevlerini kapsayan yapı 18.500 metrekare kapalı alana sahip. Kütle ana hatları ile iç içe geçmiş üç farklı blok görünümünde ve bu etkinin sağlanması için kısa kenarlar sağır, uzun cepheler cam kaplanarak vurgulandı. Cephe cam seçimi gerek bu kitle etkisi, gerekse ofislerin iç hareketlerini dışa yansıtabilmek adına kritik bir konuydu. Ayrıca, cam performansları yönlere göre de farklı olarak seçilerek ısıtma/ soğutma yükleri, ışık kontrolü de optimize edilmeye çalışıldı. Kuzeybatı yönüne bakan cephede ŞIŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E CAM NÖTRAL 62/44, güneydoğu yönünde ise ŞIŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E CAM NÖTRAL 50/33 ürünleri kullanıldı. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

ŞIŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E CAM

BALANCE GÜNEŞLİ VE İLLER BANKASI İSTANBUL BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ PROJELERİNDE ŞİŞECAM TEMPERLENEBİLİR SOLAR LOW-E CAM NÖTRAL 62/44 İLE ŞİŞECAM TEMPERLENEBİLİR SOLAR LOW-E CAM NÖTRAL 50/33 ÜRÜNLERİ KULLANILDI. Enerji tasarrufu ve çevrenin korunmasına sürekli geliştirme ve inovasyon projeleriyle hizmet etmeyi amaçlayan Şişecam Düzcam, bu kapsamda ısı ve güneş kontrol özelliğiyle enerji tasarrufu sağlayan ve temperlenebilme özelliğine sahip yüksek performanslı “ŞIŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E CAM” ürünlerini çeşitli performanslarla geliştirerek 2013 yılından itibaren pazara sunmuştur. ŞIŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E CAM Nötral 62/44; yüksek ışık geçirgenliği talep edilen projelerde gün ışığından maksimum faydalanılmasını sağlarken, maksimum ısı yalıtımına ilave olarak güneş ısısı girişini standart çift cama göre %40 sınırlayarak yazın soğutma yüklerini azalmaktadır. 114

ŞIŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E CAM Nötral 50/33; optimum ışık geçirgenliği ve düşük güneş ısısı girişi talep edilen LEED ve BREEAM gibi yeşil bina sertifikalı projelere çözüm sunmaktadır. Ürün gamına yeni eklenen ŞIŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E CAM Nötral 41/27 özellikle etkin güneş kontrolüne ihtiyaç duyulan cepheler ile çatı ışıklıkları için ideal bir üründür. Rezidans, ticari binalar, çatı ışıklıkları ve kış bahçelerinde tercih edilen Şişecam TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E CAM ürünleri, kullanıcılara yıl boyunca konforlu yaşam alanları sunarken, ısıtma ve soğutma giderlerinden tasarruf sağlamakta, temperlenebilme özelliği ile emniyet ihtiyacını karşılamaktadır.

PERFORMANS DEĞERLERİ

Gün Işığı (EN 410)

ÜRÜN

YENİ ÜRÜN

Isı Geçirgenlik Katsayısı U değeri W/m2K (EN 673)

Güneş Enerjisi (EN 410)

Geçirgenlik %

Dışa Yansıtma %

İçe Yansıtma %

Direkt Dışa Geçirgenlik Yansıtma Soğurma % % %

6 mm ŞIŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E Cam Nötral 62/44 + 16 mm AB+ 6 mm Şişecam Renksiz Düzcam

60

21

20

38

27

36

43

0,49

1,3

1,1

6 mm ŞIŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E CAM Nötral 50/33 + 16 mm AB + 6 mm Şişecam Renksiz Düzcam

49

30

26

29

35

37

34

0,39

1,3

1,1

6 mm ŞIŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E CAM Nötral 41/27 + 16 mm AB+ 6 mm Şişecam Renksiz Düz cam

41

36

33

23

41

0,31

1,3

1,1

37

Toplam Gölgeleme Geçirgenlik Katsayısı Kuru Hava %

27

ŞIŞECAM TEMPERLENEBILIR SOLAR LOW-E CAM’ın Isıcam bünyesinde ve mutlaka kaplamalı yüzey içe (2. yüzey) gelecek şekilde kullanılması gerekmektedir. Yukarıdaki performanslara ürün temperlendikten sonra ulaşılabilmektedir. Eylül 2015, 27.Sayı

Argon


Projelerinizin “Cam Danışmanı” Şişecam Düzcam, Şeffaf Çözüm Önerileri Sunuyor Ege Perla

NEF 09

Park Dedeman Levent

Balance Güneşli

Quasar

Tutom

Vadistanbul

İlbank

Ürün Bilgi Hattı: 444 9 872 f / sisecamduzcam | T / sisecamduzcam sisecamduzcam.com mimaricam@sisecam.com


İTALYA & SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

116 116

Eylül 2015, 27.Sayı


117 117

BU SAYIMIZIN ÜLKE KONUĞU; COĞRAFYADAN KÜLTÜRE, İNSAN DAVRANIŞLARINDAN GELENEK VE GÖRENEKLERİNE BİRÇOK YÖNÜYLE TÜRKİYE’YE BENZERLİĞİYLE TANIDIĞIMIZ İTALYA...EŞSİZ DOĞAL GÜZELLİKLERİ İLE BİR TURİZM CENNETİ OLAN İTALYA’NIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK YOLUNDAKİ ZORLU SÜRECİNİ SİZLERLE PAYLAŞIYORUZ.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / İTALYA

EŞŞİZ DOĞAL ZENGİNLİKLERE VE KÜLTÜREL MİRASA SAHİP

İTALYA’NIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK SINAVI

118 118 118

İTALYA OECD ÜLKELERİ İÇERİSİNDE ALTINCI EN BÜYÜK EKONOMİYE SAHİP ÜLKEDİR. ÜLKE EKONOMİSİ BÖLGESEL OLARAK ÇOK BÜYÜK FARKLILIKLAR GÖSTERMEKTE, EKONOMİK ANLAMDA ÜLKENİN KUZEYİ GÜNEYİNE GÖRE DAHA İYİ SONUÇLAR ELDE EDİYOR. ÜLKE EŞSİZ DOĞAL ZENGİNLİKLERE VE MUHTEŞEM BİR KÜLTÜREL MİRASA SAHİP. ENERJİ KAYNAKLARI SINIRLI OLAN İTALYA YÜKSEK ORANDA ENERJİ İTHALATINA BAĞIMLI DURUMDA. Eylül 2015, 27.Sayı


İTALYA DOĞAL VARLIKLARININ KAYNAK TEMİN ETMEYE DEVAM EDECEĞİ VE DEVAMLI EKONOMİK BÜYÜMENİN BEL BAĞLADIĞI ÇEVRE HİZMETLERİ SAĞLAYACAK ETRAFLI BİR ‘YEŞİL BÜYÜME’ STRATEJİSİ GELİŞTİRMELİDİR. İtalya OECD ülkeleri içerisinde altıncı en büyük ekonomiye sahip ülkedir. Ülke ekonomisi bölgesel olarak çok büyük farklılıklar gösteriyor ve ekonomik anlamda ülkenin kuzeyi güneyine göre daha iyi sonuçlar elde ediyor. Ülke eşsiz doğal zenginliklere ve muhteşem bir kültürel mirasa sahip. Enerji kaynakları sınırlı olan İtalya yüksek oranda enerji ithalatına bağımlı durumda. Ülke yönetimi, doğal kaynakların muhafaza edilmesi ve enerji kullanımı yoğunluğunun düşmesi için bir dizi çevresel girişimlere başvurmuş, bu girişimler beraberinde olumlu gelişmeleri getirmiş. Hava kirliğinin azalması, atık yönetimi sisteminin gelişmesi, akarsularda kalite yükselmesi, biyoçeşitliliğin korunması bu gelişmeler arasında sayılabilir. Tüm bu gelişmeler yavaş bir ekonomik büyüme döneminde, 2008–2009 küresel kriz sonrası ekonomik zorluklar içinde gerçekleşmiş. Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen büyük şehirlerde; kötü hava kalitesi, artan atık üretimi, kirlilik ve yeraltı suyu akifer taşmaları, arazi kirliliği ve toprak erozyonu gibi bazı çevresel sorunlar hala varlıklarını sürdürüyor. Yüksek nüfus yoğunluğu, yaygın endüstriyel ve tarımsal faaliyetler ekosistemlere ve arazi kullanımına ciddi yükler bindiriyor. Bu sorunlar önemli bölgesel farklılıklar ortaya koyuyor, güney bölgelerde su ve atık yönetimi altyapısının yetersiz ya da kötü kalitede olduğu gözlemleniyor. Yerel idarelerdeki yasama ve yönetim sorumluluklarının özerk yapıları bu bölgesel eşitsizlikleri ağırlaştırıyor. Ekonomiyi canlandırmak için girişilen çalışmalar daha tutarlı ve etkili bir çevresel yönetim sistemi ve yükselen olası olumlu çevresel başarılar için imkan sunuyor. İtalya’nın doğal varlıklarının kaynak temin etmeye devam edeceği ve devamlı ekonomik büyümenin bel bağladığı çevre hizmetleri sağlayacak etraflı bir ‘Yeşil Büyüme’ stratejisi geliştirmelidir. 2000 - 2010 YILLARI ARASINDA İTALYA’YA ÇEVRESEL AÇIDAN BIR BAKIŞ...

2000 - 2010 yılları arasında İtalya’da yerel hava kirleticilerinin yayılımında azalma yaşanmış, bu azalma OECD ülkeleri arasında en yüksek sıralamada gerçekleşmiş olmasına rağmen yinede OECD sıralamasındaki 30 en kirli şehrin yarısından fazlası İtalya’da yer alıyor. İtalya orta–yüksek düzeyde su stresine sahip bir ülke olarak sınıflandırılabilir, toplam yenilenebilir su kaynaklarının yaklaşık %30’unu kullanmaktalar. 2000-2010 yılları arasında su yollarının genel kalitesi istikrarlı kalmış, nehir suyu kalitesi iyileşmiş. Ana İtalyan nehirlerinde fosfor ve nitrat birikimi inceleme döneminde tarım üretimi yoğunluğundaki düşüş ile uyumlu olarak azalmış. Ancak, milli ortalamalar ciddi bölgesel değişiklikler gösteriyor ve Güney’deki bölgeler Kuzey’dekilerden çok daha kötü puanlar elde ediyor.

119 119

İncelenen tarih aralığında atık sahalarında işlenen kentsel atıkların yüzdesi düşmüş, atık sahalarını azaltıp, yönetimlerini sağlayarak yasal olmayan atık alanlarını önlemede iyi bir ilerleme elde edilmiş. Ancak, önemli bölgesel değişiklikler mevcut ve atık yönetimi bazı bölgelerde kritik bir sorun olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor. (Özellikle Campania, Lazio ve Sicilya’da). Ülkede erozyon riski kaygı uyandırmaya devam ediyor, tarımsal alanın %30’unda ılımlı ile riskli arasında sınıflandırılmış su erozyonu riski bulunuyor. Kuraklıkların sertliği ve ağır yağmur düşüşü sebebiyle toprak erozyonu vakalarında artış gözlemleniyor. Ayrıca ülke; depremler, seller, toprak kaymaları ve orman yangınları gibi bir dizi doğal afetten etkilenmeye devam ediyor. ÇEVRE POLİTİKALARINDAKİ GELİŞMELER İtalya’nın özellikle Avrupa Birliği (AB) ve uluslararası bağlılıklar çerçevesi içinde çevre koruma yasaları ve politikasını güçlendirdiği gözlemleniyor. Nehir havzaları yönetimi ve atık yönetimi gibi birçok konuda İtalyan çevre politikaları AB gereksinimlerini önceden yerine getirdikleri dikkat çekiyor. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / İTALYA

Bölgesel ve yerel girişimler birçok alanda çevre verimliliğinin gelişimine yardımcı olmuş, ancak uyum sürecinde milli ve bölgesel yönetimlerin şahsi rollerinde anlam belirsizliklerinin ortaya çıkması sonucunda AB çevre koşullarının uygulanmasında boşluklar ve uyumsuzluklar oluşma eğilimi göstermiş. Bu uyumsuzlukların bir kısmı, milli yönetimin çevre politikalarını gerçekleştirmek üzere çalışma alanlarını organize etmesinde gecikmeler yaşanmasından kaynaklı olmuştur. YASADIŞI ÇEVRE HAREKETLERIYLE MÜCADELE Birçok usulsüz çevre hareketi Çevre Koruma Karabinyeri (Comando Carabinieri per la Tutela dell’Ambiente, CCTA) tarafından soruşturuluyor. Bu jandarma kolunun ana hedefi organize suç örgütlerinin ilgisini çeken kazançlı bir yol olan yasadışı atık trafiğiyle savaşmak. CCTA Milli Ormancılık Teşkilatı, milli ve yerel polis (Polizia) ve gümrük - zabıta (Guardia di Finanza) gibi kamu güvenliğinde görevli birtakım otoriteler ile ortak hareket ediyor. 1986’da kurulduğundan beri CCTA bir merkezi ofisten bölgesel düzeyde 29 üniteye ulaşmış ve operasyonları özellikle organize suça karşı yüksek miktarda başarılı sonuçlar elde etmiş. CCTA yıllık olarak 2000 ile 6000 arası ceza kesip yıllık 2–40 milyon arası kazanç sağlıyor. Çevre suçlarından 100 ila 200 arası insan tutuklanıyor ve ihlallerin büyük bir kısmının usulsüz atıklardan, hava kirliliğinden ve izinsiz yapılanmadan kaynaklandığı biliniyor. 2010 yılında ihlallerin üçte ikisi Güney’de gerçekleşmiş. Bazı sivil toplum örgütleri usulsüz atık etkinliğinden gelen “gelirin” düştüğünü belirtiyor bu durum büyük olasılıkla uygulama otoritelerinin ortak, önleyici ve baskıcı hareketlerinin etkinliğinden kaynaklanıyor.

120

BİRÇOK USULSÜZ ÇEVRE HAREKETİ ÇEVRE KORUMA KARABİNYERİ (COMANDO CARABINIERI PER LA TUTELA DELL’AMBIENTE, CCTA) TARAFINDAN SORUŞTURULUYOR. BU JANDARMA KOLUNUN ANA HEDEFİ ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTLERİNİN İLGİSİNİ ÇEKEN KAZANÇLI BİR YOL OLAN YASADIŞI ATIK TRAFİĞİYLE SAVAŞMAK. Eylül 2015, 27.Sayı

Gelişmelere rağmen, bölgesel farklılıklar ve kapasite sınırlamaları çevresel gereksinimlerin tutarlı yaptırımını engelliyor. Bölgeler ile ortak çalışacak birleşik, ülke çapında geçerli bir yaptırım stratejisinin geliştirilmesi yaptırımları daha etkili kılacak ve usulsüz etkinliklerin faaliyet alanını düşürecektir. Yasadışı atık trafiği ve boşaltımı ile izinsiz inşa ve avlanmayı önlemek için daha fazla tedbir alınması, çevresel gereksinimlere uyum gösterilmesinin teşvikinde kamu ve kitle medya organlarının daha etkili olarak kullanılması gerekiyor.


ATIK VE SU SEKTÖRLERİ YATIRIMLARI 2010 YILINDA 5 MİLYON AVRODA KALMIŞ OLSA DA YENİLENEBİLİR ENERJİ YATIRIMLARININ 2011 YILINDA BİR ÖNCEKİ YILA GÖRE %43’LÜK BİR ARTIŞ İLE 21 MİLYON AVROYA ULAŞTIĞI TAHMİN EDİLİYOR.

YEŞİL İTALYA’NIN BÜYÜMESİ İÇİN DAHA FAZLA ŞEY YAPMAK GEREKİYOR... İtalya ekonomisi 2000’li yıllarda düşük verimlilik artışı sebebiyle çok yavaş büyümüş ve küresel ekonomik krizin bir sonucu olarak 2008–2009 yılları arasında ekonomi neredeyse %7’lik bir küçülme göstermiş. Durgunluğun ekonominin neredeyse tamamına şiddetli etkileri olmuş. Kamu maliyesi bozulmuş, özellikle gençler arasında işsizlik atmış. Ekonomik sıkıntılara cevap olarak İtalya geç bile kaldığı yapısal reformlarını hızlandırmış ve kamu maliyesini sağlam bir raya oturtmak için birkaç önlem almıştır. Bu önlemlerden bazılarının çevresel boyutları da var: yakıt vergilerinde artışlar, enerji verimliliği teşvikleri, enerji, taşıma ve çevre servislerinin daha da liberalleştirilmesi gibi. Genel olarak, bu reformlar ve önlemlerin çevresel boyutlarının sınırlı kaldığı ve tutarlılık göstermediği gözleniyor. Uzun vadeli bir Yeşil Büyüme stratejisi gelişimi; çevre ile alakalı verimlilik ıslahı, yatırımlar ve yeşil büyüme için gerekli yenilikler için yararlı olacaktır. YEŞİL VERGİLENDİRME SİSTEMİ Çevre ile alakalı vergilerin rolü son on yılda zayıflamış ve enerji üzerindeki gerçek vergi yükü düşmüş olsa da enerji üzerindeki vergi yükü Avrupa’daki en yüksekler arasında yer alıyor. Bu durum enerji vergilerini artırmayı siyasi olarak zorlaştırıyor; ancak enerji vergilerini yeniden yapılandırma, diğer çevreyle alakalı vergileri genişletme ve çevreye zararlı vergi imtiyazlarını kaldırma mali pekişme

sağlamaya yardımcı olabilir. Bu, ayrıca işgücü ve işletmelerin vergilerini düşürerek vergi sistemini büyümeye daha elverişli kılacaktır. Hükümet tarafından 2012 Nisan ayında önerilen kapsamlı mali reform paketinin ilk defa bir çevre bileşeni içerdiği görülüyor. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirebilmek için reform teklifinin çevre bileşeninin kapsamı genişletilebilir. Atık, atık su ve su kaynağı idaresi için harcanan kamusal ve özel giderler GSYİH’in %2.2’sinde durağan kalmış. Bu alanlara yapılan harcamaların daha iyi hedeflendirildiği ve atık su ve su hizmetlerinin gittikçe daha çok pazar odaklı hale geldiğinin belirtileri de gözlemleniyor. KAMU KAYNAKLARININ DAHA İYİ KULLANIMI VE ÖZEL YATIRIMLARIN SEFERBER EDİLMESİ AB bölgesel kalkınma fonları kamusal çevre ile ilişkili yatırımlar için önemli bir kaynak olmuş, özellikle güney bölgelerinde ayırılan milli paylara katkı sağlamış. 2007–13 programlama dönemi içinde mevcut AB fonları ile uyumlu milli fonların yaklaşık %15’lik kısmı yenilenebilir enerji kaynaklarına, enerji verimliliğine ve çevre altyapısına ayrılmış. AB fonlarını tahsis eden programlar yüksek oranlarda yatırım ihtiyaçlarının sağlıklı analizlerine dayanmakta, süreçler ise göstergeler ile takip edilmekte. İtalya fon dağıtımı için aynı zamanda yenilikçi, sonuç odaklı prosedürleri yerine getirmiş. Ancak, planlı yatırımların gerçekleştirilmesi ve beklenen

sonuçların daha verimli olması için yapılan harcamalar ön koşulların gerçekleşmesi (sağlıklı sektörel planlar ve mevzuat çerçeveleri, uyumlu mali durumun yeterliliği gibi) ve çevresel hizmet tedariki için ölçülebilir kalite hedeflerine erişilmesine bağlanabilir. Artan sayıda işletme, küçük ve orta boyutlardaki girişimler dahil, çevresel koruma, enerji ve kaynak verimliliği için yatırımlarda bulunmakta, çeşitli çevresel yenilikleri incelemekteler. Atık ve su sektörleri yatırımları 2010 yılında 5 milyon avroda kalmış olsa da yenilenebilir enerji yatırımlarının 2011’de bir önceki yıla göre %43’lük bir artış ile 21 milyon avroya ulaştığı tahmin ediliyor. İtalya yenilenebilir enerjide yatırım, ciro ve istihdam açısında dünya ve Avrupa liderleri arasında yer almakta. Yenilenebilir enerjilere yönelik yatırımlar özellikle fotovoltaik–güneş enerjisi için cömert tarife garantileri gibi çeşitli teşvik programları ile destekleniyor. EKO–YENİLİKLERİN DESTEKLENMESİ İlerlemelere rağmen İtalya yenilenebilir enerjileri daha yukarılara taşıma, çevresel ürün ve hizmet sektörleri ve eko–yeniliklerde beklenen performansı gösterememekte. 2000’lerde çevre ve enerjiye yönelik AR–GE harcamaları artmış, yenilenebilir enerji teknolojileri için yapılan patent başvuruları diğer tüm teknolojilerden daha hızlı yükselmiş ancak yinede OECD üyesi diğer bütün ülkelere kıyasla AR–GE harcamaları ve patent başvuru sayıları düşük kalmakta.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

121


ÜLKE / İTALYA

BÜYÜK İTALYAN ŞEHİRLERİNİN ÇOĞUNDA ENTEGRE ŞEHİR ULAŞIM SİSTEMLERİ GELİŞTİRME VE DÜŞÜK YAYILIMLI BÖLGELER YARATMA GİRİŞİMLERİNDE İLERLEME ELDE EDİLMİŞ.

122

Eko–yeniliklerin özendirilmesi genel icat kapasitesini artırıp, çevre ve iklim ile alakalı belirli alanlar hedefli destek çabaları içerecek bir poliçe altyapısı hazırlanmasını gerektiriyor. Çevre kanunları ve yeşil kamusal tedarikin daha iyi uygulanması ayrıca çevresel teknolojilere ve ilgili pazar fırsatlarına yönelik talebi artırmaya yardımcı olabilir. Eko–yeniliklerin küçük ve orta boyutlu girişimlerde nasıl en iyi şekilde desteklenebileceği üzerine de düşünülmesi gerekmekte. SU YÖNETİMİ İtalya’da su yönetimine yönelik 2000’li yıllardan önce ciddi reformlar yapılmış. Bunlar nehir yatağı yönetimi yaklaşımının başlangıcını ve su kaynağı ile arıtma hizmetlerinin sıkılaştırılmasını içeriyor. 2000’lerde AB Su Çerçevesi Yönergesi (WFD) su ile alakalı yasaları pekiştirmek için daha büyük bir baskı sağlayarak, su yönetimi kurumlarını düzenleyerek verimli su kullanımını artırmış. Bu ilerlemelere rağmen su yönetimi oldukça karmaşık olup kısa dönemli problem çözümüne yönelmeye devam ediyor. Yakın zamanda yürürlüğe konulan düzenlemeler yönetim düzenlerini daha da karmaşıklaştırmış, bazı nehir yataklarının birden fazla otorite tarafından yönetilmesine sebebiyet vermiş. Nehir yatağı yönetimlerinin WFD uygulama planları var olan kurumsal belirsizliği yansıt-

Eylül 2015, 27.Sayı

mış ve bölgeler tarafından hazırlanan nehir yatağı yönetimi planları ile kıyaslandığında çok az katma değer sağlamış. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKALARI İtalya’nın iklim değişikliği poliçesi çoğunlukla AB iklim ve enerji politikaları çerçevesi içinde gelişmiş. Son on yılda iklim değişikliği yüksek bir siyasi önceliğe sahip olmasada yakın zamanda yeni bir odak noktası haline gelmiş durumda. 2012 yılında Çevre, Kara ve Deniz Bakanlığı AB içinde belirlenen 2020 hedefine erişmek için yenilenebilir enerjiler ve enerji verimliliği için milli planlarda öngörülen önlemleri içerdiği gibi AB tarafından desteklenen bölgesel hareketler ile bölgesel gelişim için ayrılan milli fonları da içeren kapsamlı bir plan sundu. TAŞIMA SEKTÖRÜNÜN ETKİLERİ DE ÖNEMSENMELİ Ulaşım sektörü ana enerji kullanıcılarından biri ve CO2 yayılım kaynaklarından en büyük ikincisi. Büyük İtalyan şehirlerinin çoğunda entegre şehir ulaşım sistemleri geliştirme ve düşük yayılımlı bölgeler yaratma girişimlerinde ilerleme elde edilmiş. Ancak çoğu ulaşım sistemi -özellikle Güney’de- özel araçların kullanımına yeterli bir alternatif üretme konusunda eksik kalıyor. Orta ve uzun mesafe

tren ve çeşitli ulaşım altyapısı geliştirmek, hizmet kalitesini iyileştirmek üzere mali ve mevzuata ilişkin daha büyük çabalar gerekiyor. Yol ulaşımı alternatiflerine yatırım yapmak; yakıt vergilerinin ve gelecekte gerçekleşecek bir karbon vergisinin çevreye etkilerini pekiştirecektir. Yenilenebilir enerji alanında, büyük hidroelektrik (ve jeotermik) santralleri sayesinde geleneksel olarak iyi konumlarda olan İtalya’da verimli teşvikler sayesinde güneş ve rüzgâr enerjisi gibi yeni kaynakların tanıtımı da etkili olmuş. Monti hükümetinin bütçe kısıtlamaları sebebiyle (bir yandan da kırsal alanın korunması gibi çelişkili çevresel sebeplerden de dolayı) bu tür teşvikler azalmış olsa da günümüzde bu tür kaynakların yüzdesi önemli bir düzeye gelmiş. Hükümet ayrıca sürdürülebilir bina yapımı ve onarımları için de teşvikler sağlıyor. Karbondioksit yayılımını azaltmak amacıyla nükleer enerjiye geri dönme tartışmaları Fukuşima faciasından sonra durmuş. Yakın zamanda ormanlık alanlar önemli seviyede artmış, biyoçeşitlilik ise Avrupa ortalamasının üzerinde. Su verimliliği ve atık yönetimi gibi diğer boyutlarda ise İtalya’nın durumu bu kadar da iyi değil. İtalya dünyada kişi başına düşen araba sayısında en yüksek rakamlardan birine sahip, bu kötü olan -kısa, orta ve uzun mesafeli- toplu taşıma ile birleştiğinde şehir hayatını zor-


laştırmakta. Aynı zamanda İtalya için de mal ve kişi taşımını da zorlaştırmakta. Kirli hava, parçacıklı maddeler, kötü hava kalitesi ve trafik sıkışıklıkları İtalyan şehirlerinde hayat kalitesini zayıflatıyor. İtalyan hükümetinin küresel çevre koruma alanındaki uluslararası çabalara dâhiliyeti büyük bir etkinlik göstermemiş, uluslararası toplu hareketlere genel olarak destek vermiş olsa da önemli bir liderlik rolü oynamamıştır. Bunun önemli sebeplerinden biri de Çevre Bakanlığı bütçesinin ciddi olarak azaltılmış olmasıdır. Ayrıca krizden dolayı hükümetin odak noktası ile başbakanın öncelikleri başka alanlara çevrilidir. YAPILARDA ÇEVRECİ UYGULAMALAR İtalya’da bütün binalar CENED prosedürüne göre A Sınıfı hedefiyle tasarlanıyor. Kış ısıtması ile yaz soğutması; yer altı jeotermik aküfer kaynağını kullanan ısı pompaları yoluyla merkezi bir termal sistem gücü ile çalışan ışın yayan paneller ile yapılıyor. Hava kalite kontrolü, denetimli bir mekanik havalandırma, nem kontrolü ve ısı kazanım sistemine sahip merkezi bir hava işleme sistemi üzerinden yapılıyor, ısı kaybı olabilecek en az miktarda gerçekleşirken, her üniteye en yüksek rahatlık düzeyi garanti ediliyor.

123

Isı pompalı merkezi sistem bütün binaya hem musluk suyu kullanımı hem ısıtma hem de soğutma sistemleri için sıcak su temin ediyor, enerji maliyetini olabilecek en yüksek miktarlarda azaltırken binayı şehir şebekesinden bağımsız hale getiriyor. Her apartmanın tüketimi, farklı iklim dereceleri ve ısı çalışma çevriminde farklılıklar ihtimaliyle bireysel olarak hesaplanıyor. Her apartmanda geleneksel gaz ile çalışan ocaklar indüksiyon ocakları ile değiştirilmiş durumda. Bütün demirbaşlardan sertifika hedefleri ile uyumlu termal ve akustik verim elde edilmekte. Yapılarda kullanılan kerestenin özelliği (Avrupa çamı, ak köknar ve sarıçam) higrometrik kontrol garantisi veren sertifikalı ormanlardan gelmekte ve bu sorumluluğu yerine getirmek için gerekli bir durum. Son olarak, yapısal kereste panellerde kullanılan yapıştırıcılar formaldehit içermiyor.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / İTALYA

İTALYA’DA SÜRDÜRÜLEBİLİR KIRSAL TURİZM

SARDİNYA - MARMİLLA

124

SARDİNYA KIRSAL İTALYAN GERÇEKLİĞİNİN BİR TEMSİLCİSİ OLARAK KABUL EDİLEBİLİR. SARDİNYA’DAKİ DOĞAL MARMİLLA BÖLGESİ KÜLTÜREL, DOĞAL VE KIRSAL MİRASIN BİRLEŞİMİ İLE İLGİLİ SORULARA CEVAP ARAMAKTA. MARMİLLA BÖLGESİNİN BÖYLE ÖNEMLİ BİR POTANSİYELİ OLSA BİLE, STRATEJİK BİR TURİZM PLANLAMASI SÜRECİ HENÜZ HAZIRLANMAMIŞ. Eylül 2015, 27.Sayı


E

TARIMSAL TURİZM KENDİ KİMLİĞİ VE İYİ KARAKTERİZE EDİLMİŞ KONULARI İLE BİR GERÇEKLİK OLDUĞUNU ORTAYA KOYMAKTA. BU SEKTÖRE YÖNELİK İLGİ, GELİŞEN TURİZM TERCİH VE TALEPLERİNDEN DOLAYI BÜYÜME GÖSTERMEYE DEVAM EDECEK GİBİ GÖRÜNÜYOR.

konomik durgunluk döneminde turizm İtalya’nın en dinamik ekonomik sektörlerinden biri olmuş olmasına rağmen, son yıllarda turist varlığında dalgalanmalar yaşanmakta, İtalya’nın turizm sektörü verileri, İspanya ve Fransa gibi doğrudan rakiplerine kıyasla daha büyük bir pazar payı kaybı yaşadığını göstermektedir. Bu düşüşün sebepleri; yapılandırılmamış yönetim, tanıtım eksikliği, Milli Turizm Müdürlüğü’nün ilgisiz yaklaşımı, İtalyan turizm sektörünün çoğunlukla küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluşması, rekabetçi turizm ürünlerinin eksikliği, kötü altyapı, siyasi, teknik ve işlevsel karar alma mekanizmaları düzeyinde genel bir koordinasyon eksikliğinin yaşanması olarak sıralanabilir. Ülke turizminin düşüş sebepleri arasında bunlara ek olarak; dijital turizm stratejisi eksikliği ve dijital satış kanalları uygulamalarının yetersiz kullanımı gibi dijital platform kullanımı açısından da problemli konular bulunmakta. İtalya’da bu eksiklikleri aşmak üzere hazırlanan Turizm Gelişimi için Stratejik Plan (Piano strategico per lo sviluppo del turismo in Italia 2013) girişilecek özel ve hedefli eylemleri tanımlamakta. Bu plan kapsamında; e–turizm için bir laboratuvar yapımı, özellikle yabancı turistlere yönelik lojistik bilgileri kültürel kaynaklar ile entegre edecek mobil uygulamaların geliştirilmesi, roller ve sorumlulukların tanımlanması, gerekli idari düzenlemelerin hazırlanması gibi uygulamalar yer alıyor. Bu uygulamaların kırsal alanlarda da olumlu sonuçlar doğurduğu gözlemleniyor. Öyle ki, bu bölgelerde özellikle 2003–2013 yılları arasında ciddi bir gelişme izlenmiş. Bu konuda yapılan bir araştırma olmasa da tarım turizmi çiftliklerinin istikrarlı büyümesinden bu eğilim net bir şekilde görülebilmekte. Toskana ve Trentino Alto Adige bölgeleri en çok tarım turizmi çiftliğine sahip bölgeler olarak dikkat çekmekte.

125 125

Tarımsal konaklamacılık bu bölgelerde tarihsel değerlerden dolayı daha yerleşik durumda. Tarım turizmi çiftlikleri; Lombardiya, Veneto, Umbria, Piemonte ve Emilia Romagna bölgeleri ve son olarak, Lazio, Marche ve Sardinya’da da yaygın olarak bulunmaktalar. Tarımsal turizm kendi kimliği ve iyi karakterize edilmiş konuları ile bir gerçeklik olduğunu ortaya koymakta. Bu sektöre yönelik ilgi, gelişen turizm tercih ve taleplerinden dolayı büyüme göstermeye devam edecek gibi görünüyor. Sardinya kırsal İtalyan gerçekliğinin bir temsilcisi olarak kabul edilebilir. Sardinya’daki doğal Marmilla bölgesi kültürel, doğal ve kırsal mirasın birleşimi ile ilgili sorulara cevap aramakta. Marmilla bölgesinin böyle önemli bir potansiyeli olsa bile, stratejik bir turizm planlaması süreci henüz hazırlanmamış.

MARMILLA’NIN SÜRDÜRÜLEBILIR PERSPEKTIFTEN YÖNETIMI Marmilla bölgesi Sardinya’da, İtalya’nın merkez–güney bölgesinde, Orta Campidano vilayetinde yer almaktadır. 415 km2 bir alanı kapsamaktadır ve 2014 yılı nüfusu 25,619’dur. Marmilla’nın morfolojisi genel olarak tarıma yöneliktir ve küçük yerleşmeler sistemiyle ayakta durmaktadır. 18 belediyesi bulunan Marmilla, güney İtalya’nın iç kısımlarında görülebilen tipik özelliklere sahiptir. Bu özellikler; düşük nüfus yoğunluğu, zayıf ekonomik yapılanma, negatif uzun vadeli demografik eğilimler ve yaşlanan bir nüfus olarak sıralanabilir. Geniş bölgeler, yüksek çevresel kalite ve düşük nüfus seviyeleri alanın uzun vadeli muhafazasını ve kırsallığının sürmesini sağlamaktadır. Diğer yandan ise bölgenin sosyal yönden genç ve dinamik bir topluluk eksiği bulunmaktadır. Bu sorunlar E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ÜLKE / İTALYA

Marmilla’da alana yönelik gelişim için yapısal problemler oluşturmuş ve Marmilla bölgesinin Sardinya ekonomisinin kenarlarında algılanmasına yol açmıştır. Bu bağlamda turizmin gelişimi; yerel halka yeni iş imkanları sağlayarak yukarıda anlatılan eleştirel eksikliklerin etkilerini azaltabilir ve bu yolla bütün bölge ekonomisine ve topluma fayda sağlayabilir.

126 126 126 126

Marmilla sayısız doğal, kültürel ve çevresel çekiciliği barındırıyor... Doğasının eşsiz güzelliği, küçük şehir merkezlerinin tarihsel değeri ve tarım ekonomisine bağlı geleneksel zenginliği, birçok arkeolojik ve Nuragik kalıntı ile birleşmektedir. 1997 yılında UNESCO Dünya Mirası Sit Alanları arasına alınan Barumini Nuragisi, Marmilla bölgesindeki ana turistik bölgelerden biridir ve bütün Sardinya adasına fayda sağlamaktadır. Ancak, Nuraghiyi ziyarete gelen turist grupları çoğu zaman adanın diğer çekici bölgelerini dikkate almamakta, bu sebeple de Nuraghinin geniş bir alana istihdam sağlama ve ticari eylemleri canlandırma açısından kayda değer bir ekonomik etkisi olamamaktadır. Bölgenin turizm potansiyelini geliştirmek adına bir takım girişimler yaşanmış olsa da, yerel yöneticiler halkın dar görüşlü vizyonunu genişletecek stratejik bir plan formülasyonunu üstlenecek gerçek bir “takımı” organize etmeyi başaramamışlardır. Marmilla bölgesi, tarih boyunca tarım ve hayvancılık ile uğraşmıştır. Bu açıları turistik sunumlara dahil etmemek kesinlikle alana dayalı, ekonomik ve sosyal kalkınmanın önüne geçmiştir. Kalkınma bağlamının kitlesel turizm olamayacağı, sürdürülebilir-

Eylül 2015, 27.Sayı

lik, yerel kültür, kırsal çevre, halk ve turizm arasındaki karşılıklı ilişkileri dikkate alması gerekeceği barizdir. Kırsal alan özellikleri değişmeden kalmalı, ekonomik kalkınma için kurban edilecek kısır döngünün bir parçası olmamalıdır.

Sürdürülebilirliğin çevresel, sosyal ve ekonomik boyutları vardır. Turizm kalkınması bu sebeple yalnızca stratejik olarak etkisini uzun vadede ortaya koyacak hedefler elde etmek üzere planlandığında sürdürülebilir olmaktadır.

Umbria ve Marche gibi diğer İtalyan yöreleri bazı bölgeler için alana dayalı markalar yaratmayı başarmış, böylelikle tarımsal ve dağlık sektörlerin doğal niteliklerine bağlı rekabetçi turizm sunabilmektedir. Eğer olumlu konaklama, ticari ve turistik sektör süreçleri uygulanabilirse, kırsal bölgelerin tipik hayat kalitesi, makul hayat giderleri ve Sardinya’daki merkezi konumu Marmilla’yı stratejik bir turistik alan haline getirebilir.

Kırsal alanda kalkınmayı tetiklemek için yapılması gereken en önemli iki şey; bölgenin sosyal altyapısının geliştirilmesi ve bölgenin kırsal gerçeklerini tüm dünyaya tanıtarak turistlerin bu niş sektöre ilgisini çekecek en son teknolojilerin kullanılmasıdır. Yerel halk sürdürülebilir sosyal yapı sağlama konusunda önemli bir rol oynadığı için uzun vadeli kalkınma sürecine katılmak zorundadır. Girişimciler ise bölgenin alana dayalı rekabet yeteneğini yenilikleri ile artırabileceklerdir.

Marmilla’da Turizm Sektörünün Geliştirilmesi

Yerel bölgeyi milli ve uluslararası turizm pazarında tanıtmak ve çekiciliği


KIRSAL ALANDA KALKINMAYI TETİKLEMEK İÇİN YAPILMASI GEREKEN EN ÖNEMLİ İKİ ŞEY; BÖLGENİN SOSYAL ALTYAPISININ GELİŞTİRİLMESİ VE BÖLGENİN KIRSAL GERÇEKLERİNİ TÜM DÜNYAYA TANITARAK TURİSTLERİN BU NİŞ SEKTÖRE İLGİSİNİ ÇEKECEK EN SON TEKNOLOJİLERIN KULLANILMASIDIR.

Son on yılda bu sektördeki ana gelişmeler yerel alanların kültürel mirasını büyüten spesifik internet portalları ve akıllı kartları da içerdi, son olarak ise mobil turizm uygulamaları yaygınlık göstermeye başladı. Teknoloji; turistler, bölgenin kültürel mirası ve bölge arasında daha dinamik ve “kapsamlı” ilişkilerin oluşumunu olanaklı kılmakta.

bilgisini oturtmak için günümüz iletişim ve pazarlama teknolojilerini kullanmak ayrıca önemlidir. Bu bağlamda uluslararası platformda Dünya Ticaret Örgütü (WTO) tarafından tanınan Ecolabel, ya da Orange Flag; Organic Farms; Associazione Borghi Autentici d’Italia (İtalyan Özgün Köyler Kuruluşu); ve İtalya özelinde Milli Belediyeler Derneği tarafından desteklenen I Borghi più Belli d’Italia (İtalya’nın En Güzel Köyleri) gibi bazı ekolojik markalarla ilişkili teşvikler yardımcı olacaktır. Marmilla belediyeleri bu tip katılımlara çok az ilgi göstermiştir. Collinas İtalyan Özgün Köyler Kuruluşu’na katılmıştır. Yerel düzeyde bir mükemmellik sembolü olan su Massaiu of Turri çiftliği Ecolabel’a katılmıştır. Hatta, su Massaiu çeşitli yerel kavunlar, safran ve Senatore Cappelli olarak bilinen bir çeşit tahıl üretmektedir. Bostanlar, zeytinlikler, badem, şifalı bitkiler, baklagiller ve sebzeler de genel olarak ekilip biçilmektedir. Çiftlikler

Var olan teknoloji tüketicilerinin tatil beklentilerini etkilediği gibi, sağlayıcıların da seyahat ve tur paketlerini değiştirdi. Aynı zamanda turizm bilgilerinin bu tür aktiviteler üzerine hazırlanan geleneksel kağıt haritalar ya da rehber kitapların etkilerinin aksine olabilecek en yüksek uyarlama yeteneği ve kullanıcı etkileşimi sağlayacak bir şekilde yayılımını sağladı. bu ürünleri müşterilerine sunmakta ya da satmaktadır. Bu tür markalara sahip olmanın faydaları büyüktür. Dışsal iletişim markanın organizasyonunu (ya da hedefini) onay belgesiyle birleştirerek güçlenmekte, bu tür bir tanınmayı elde etmek için gerekli etkinlikleri yerine getirmek üzere ise fiili bir yola girilmektedir. Turizm ve Yeni Medya, Kırsal Bağlamda Olsa Bir Birleşim Mi? Son yıllarda küresel organizasyonlar — Uluslararası Anıt ve Sit Alanları Konseyi (ICOMOS), UNESCO ve WTO— kültürel turizmi yeni teknolojiler yardımıyla desteklemekteler. “Akıllı Bölgeler” yaratma amaçlı yenilikçi ekonomik kalkınma projeleri “Neojeografi” ile ilgili araçların kullanımı ve daha entegre ve interaktif bilgisayarlı platformların gelişimi, bazıları turizm alanında olmak üzere bir çok deneye sebebiyet verdi.

127

Devam eden yenilikler; bilgi iletişim teknolojileri (ICT), sosyal ağlar ve mobil uygulamalar turizm ürünlerinin tüketim sürecinin farklı anlarına yerleşmesine olanak tanımaktadır. İnternet pazarlamacılığı, stratejik yönetim ve pazarlama bilgi sistemleri (MkIS) kapıları açtılar. Turistlerin farklı yerlerde nasıl bilgi aradıklarını değiştirip alternatifleri değerlendirmelerini sağladılar. Hizmet sağlayıcılar artık turizm davranışları üzerine turist gitmek istediği bir alanı belirledikten önce ve sonra anket düzenleyebiliyor. Ancak, Marmilla gibi geleneklerine bağlı kırsal ve marjinal bölgede teknolojik araçların kullanımı eğer kabul görecekse yerel halk tarafından desteklenmeli ve iyice kavranmalı. Bu araçlar yerel halklara sürekli bir eğitim ile birlikte geldiğinde etkili oldukları ve böylece zaman içinde kendini yenileyen ve çoğaltan süreçler yarattıkları görülmektedir.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


İTALYAN MİMAR PORTFÖY

RENZO PIANO

128

“Biz mimarinin sadece etkileyici ya da iletişim kurmanın bir yolu olmadığını asla unutmamalıyız. Her zaman ortak bilincin kargaşası içinde bir buluş vardır ve bu bilimsel bir buluştur. Çünkü bu; insanoğlunun karşı çıkmaları sonucu yapılan araştırmaların bir sonucudur. Biz her zaman yeni keşifler yapmak için endişeliyiz ama sonrasında biz büyük temalar ekleyebiliriz kentin sürdürülebilirliğine. Atık teması, yenilenebilir enerji, banliyölerin yeniden inşası ve terk edilmiş sanayi bölgeleri için yeni kullanım alanları gibi…”

Eylül 2015, 27.Sayı


WHITNEY MÜZESİ GANSEVOORT New York, U.S.A Whitney Müzesi, Manhattan’ın merkezinde kendisi için yeni bir bina inşa etmek istedi ve Mayıs 2015’te açılmasını hedefledi. Tasarlanan proje Whitney’nin programlama ve sergilemelerini ciddi ölçülerde genişletecek, Müzenin 19 bin adet modern ve çağdaş Amerikan sanat eserinden oluşan, bu büyüyen koleksiyonun ilk geniş kapsamlı izlenimini sağlayacak... 1930’da kurulan ve 1966 yılında Whitney Marcel Breuer tarafından tasarlanan Madison Avenue’deki şuanki yerine taşınan ve o zamanlar koleksiyonu 2000 parçalık 20. yüzyıl Amerikan sanat eserlerinden ibaret olan müze günümüzde bunun 100 katı fazla mekana ihtiyaç duyuyor. Yeni müze binası New York’un en işlek bölgelerinden birinde yerini almış durumda. Hudson ve High Line arasına ve Gansevoort Sokağına bakan Manhattan’ın son zamanlarda tamamlanmış kent parkı yakınına yerleşmiş durumda. Mat gri-mavi emaye çelik kaplama panelleri ile yeni, sekiz katlı bina güçlü bir asimetriye sahip. Hudson tarafı müzenin batı cephesinde tümüyle yükselirken, daha hafif teras katlarından oluşan ve yürüyüş yollarıyla bezenmiş High Line tarafı projeye ayrı bir hava katıyor. Müze; kolonlarla desteklenmiş dramatik “largo”ya, sokaktan müzeye geçişi yumuşatan,

WHITNEY MÜZESI

Hudson ve High Line’dan bir kaç adım öteden görünen bir girişe sahip. “Largo”dan sağlanan geçişle ulaşılan ana girişteki lobi, neredeyse 100 m2 olmakla beraber aynı zamanda ortak galeri olarak da kullanılıyor. 4.650 m2’lik galeri alanının bir kısmı beş, altı, yedi ve sekiz kata dağıtılmış, beşinci katta ise 1670 m2’lik kolonsuz bir galeri ile müzenin ve New York’un en geniş galeri alanı elde edilmiştir. Bu galeri geçici sergiler için ve dev ebatlarda çağdaş sanat parçalarını sergilemek üzere rezerve edilmiş durumda. Kalıcı sergi ise altıncı ve yedinci katta iki katlı bir sergi olarak düzenlendi. Ayrıca bu iki kat batı kanadındaki 1.200 m2’lik açık heykel teraslarının hemen arkasında yer alıyor. Müze ofisleri, eğitim merkezi, muhafaza laboratuarları ve kütüphane binanın merkezinde, üçüncü ve yedinci katlarda konumlanırken, çok amaçlı kullanım için tasarlanmış tiyatro ve sinema salonu, video ve performans sanatı kullanım alanları ise hazır bir şekilde beşinci

HARVARD RENOVASYON VE İLERLEME SANAT MÜZELERİ

katta konumlandırıldı. Son olarak da en üst katta sed çatı tasarımıyla doğal ışıkla tavandan aydınlatılan atölye galeri ve bir kafe bulunuyor. HARVARD RENOVASYON VE İLERLEME SANAT MÜZELERİ Cambridge, MA, A.B.D Harvard Üniversitesi’nin üç sanat müzesi olan, Fogg, Busch-Reisinger ve Arthur M. Sackler, yeniden düzenlenmiş ve geliştirilmiş bir tesis içerisinde birleştirildi, Quincy Caddesi üzerindeki Fogg Müzesinin bulunduğu yerde tekrar inşa edildi. Fogg Müzesinin yenilenen tarihi avlusu yeni müze alanının kalbini oluşturan 18.500 m2’lik bir sergi salonu olacak şekilde planlandı.

129

Yeni tesis, Fogg’un 1920’li yıllardan beri korunan Georgian stili binasıyla birleştirilmiş, doğu cephesine eklenen yeni binayla da Prescott Caddesine bağlantı sağlanmıştır. Cam çatı uygulaması ise yeni ile eski arasında bir köprü kuruyor. Çatı dizaynı, tarihi yapının ve çevrenin etkileşimiyle tasarlanmış, muhafaza laboratuarına ve avluya doğal ışık alımı kontrolü sağlayacak şekilde uygulanmıştır. Binanın 1920’de Coolidge, Shepley, Bulfinch ve Abbot Architects tarafından tasarlanan orjinal hali; müze alanı, eğitim ve restorasyonu bir arada barındırmasıyla türünün ilk örneğiydi. Bu geleneği devam ettirmek adına, yeni merkez 250 bin objenin daha öğretici ve ulaşılabilir hale getirilmesine özen gösterildi. 1925 sonrasında eklenen ve değiştirilen her şey Prescott Caddesine bir geçiş yapabilmek mahiyetindeydi. Tarihi bina her açıdan; strüktürel, mekanik ve teknik olarak yenilenip, geliştirilmek üzere yeniden tasarlandı. Galeriler ve çalışma merkezleri dikkat çekici şekilde genişletildi; yapının amacına yönelik şekilde dördüncü katta binanın merkezine yerleştirildi. Muhafaza laboratuarı her zamanki E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


gibi binanın en üst katında ve yeni cam çatı sisteminin altında yer alacak şekilde konumlandırıldı. Ortak alanlar ve özel etkinlikler için destek alanları, giriş katındaki 294 koltuklu oditoryum da dahil olmak üzere, büyütüldü ve modernize edildi. Orjinal giriş her ne kadar üniversite kampüsüne bakıyor olsa da; müze, yeni eklenen Prescott Caddesi’ne bakan yerel topluluklara açılan sembolik bir kapıya daha sahip oldu. Avludan binanın iki yanına açılan kapılar ziyaretçilere oryantasyon imkanı sunuyor ve kafe ve mağazadan açılan diğer bir giriş Broadway ve Carpenter Center’a geçiş sağlıyor. Kuzeyde ana galerinin ötesinde bir kış bahçesi projesi eklenmiş durumda. Bu ve birinci katta bulunan diğer cam kaplı alanlar dışarıdan müzenin görünülürlüğünü artırıyor ve yapıya gün ışığını kontrollü olarak almayı sağlıyor. PATHÉ FOUNDATION Paris, FRANSA

PATHÉ FOUNDATION

Tarihi bir şehre yeni bir bina ekleme sanatı, var olan binalarla açık ve fiziksel bir diyalog sağlamayı zorunlu kılar. Mekan kazanma ve geniş kapsamlı bir renovasyon projesi için de bir fırsat yaratır. Fondation Jérôme Seydoux-Pathé’in yeni karargahı beklenmedik bir varoluşa sahip, avlunun ortasında uçuyormuş gibi görünen kıvrak hacimli bir bina, demir atmışçasına az destekle havada süzülüyor. Bir grup huş ağacıyla ve çiçek adalarıyla süslenmesi sayesinde şehrin yoğun mineraline ayak uyduruyor. Fondation Jérôme Seydoux-Pathé, Pathé’nin mirasının korunmasına ve sinematografinin gelişmesine yönelik düzenlenen bir organizasyondur. Yeni karargahları, Paris’in XIII bölgesinin göbeğinde, 19. yüzyıldan kalma ve 1900’lerde Paris’in ilk sinemasına dönüştürülmüş, 60’larda yeniden radikal bir değişime uğramış bir binanın yakınlarında yer almakta.

130

Pathé’nin arşivlerini barındıracak yeni bina, çeşitli koleksiyonlara, 70 oturumlu gösterim odalarına, Pathé Foundation ofislerine, geçici ve kalıcı sergilere ev sahipliği yapıyor. Proje, var olan iki binanın organik şekilli bir “yaratık” oluşturmasının bir denemesi olarak tanımlanıyor. Bu fikir fonksiyonel ve kuruluş tarafından verilen temsili programa karşı olarak, aynı zamanda da çevre kalitesini artırmak üzere geliştirildi. Des Gobelins bulvarındaki dış cephe tarihi ve sanatsal önemi sebebiyle restore edildi ve korunmaya alındı. Auguste Rodin’in genç dönemlerinden heykellerle bezendi, böylece bina yalnızca bir tarihi simge olmaktan çıktı ve Gobelins için ikonik bir hal aldı. Biraz serayı andıran bu cam kaplı transparan bina, kuruluşun yeni halka açık alanı haline geldi. Ziyaretçiler avluyu gezerken, transparan zeminden ikinci binayı görebiliyor ve bahçeden avludaki etkinleri seyredebiliyorlar.

TARİHİ BİR ŞEHRE YENİ BİR BİNA EKLEME SANATI, VAR OLAN BİNALARLA AÇIK VE FİZİKSEL BİR DİYALOG SAĞLAMAYI ZORUNLU KILAR.

Eylül 2015, 27.Sayı

Bina, bölgenin ihtiyaçları ve limitlerine göre özel olarak tasarlandı. Çevresindeki binalarla arasındaki mesafeyi korurken, yeni bina komşularına oksijen ve gün ışığı almalarında yardımcı oluyor, binanın ayak izini düşürüyor ve arsanın arka tarafında yeşil alan için mekan oluşturuyor. En üst kat ise ofislere doğal ışık alabilmek adına tamamı cam malzemeden yapılmış. Sokaktan binaya bakıldığında, yenilenen kaplama sayesinde gün boyu varla yok arası bir görünümdeyken, geceleri hafifçe parlıyor...


Shard (kıymık) olarak da bilinen, Londra Köprüsü Kulesi, 72 katlı, karışık kullanımlı, Thames nehrinin güneyinde bulunan Londra Köprüsü İstasyonu yakınında bir binadır. Bu proje Londra Belediye Başkanı Ken Livingston’un kent dönüşümüne ve artan nüfus yoğunluğu yüzünden oluşan ulaşım sorunlarına karşı yarattığı bir çözümdü. Bu tip yenilenebilir kent geliştirmeleri toplu taşımanın kullanımını artırmaya yönelik, özel otomobil kullanımını azaltan ve şehrin trafik yoğunluğunu düşüren çözümlerle geliştirilir. Konut, ofis ve ticari amaçlarla günde 24 saat kullanımı olan bir yapı yaratıldı ve narin, piramit formlu kule bu karışık kullanıma bir de yenilenebilirliği ekledi. Ofisler için en alt katta geniş alanlar bırakıldı, restoranlar, otel ve ortak alanlar orta katta, özel daireler en üst katta tasarlandı. Son katlar, sokaktan 240m. yükseklikte ortak seyir galerilerine de ev sahipliği yapıyor. Bu düzenleme binaya, Renzo Piano Binaları Workshop’u için verilmiş önemli bir detay olarak, azalarak yok oluyormuş gibi bir görüntü de vermekte...

LONDON BRIDGE TOWER

LONDON BRIDGE TOWER Londra, İngiltere

Sekiz eğimli cam kaplamadan oluşan, “kıymık”, kulenin şeklini ve görsel kalitesini, boyutunu ve ışığı tahmin edilemez yollarla yansıtmasını tanımlıyor. Kulenin sivrilen üst katlarında bulunan “çatlak” görünümündeki boşluklar arasındaki hava akımı, kış bahçeleri için doğal bir havalandırma sistemi oluşturuyor.

131

Kulenin üst kısımlarında kullanılan beyaz cam, ışıklandırmasız olmasında rağmen binaya çevresindeki ışık değişimlerine karşı hassas olma özelliği vermekte ve gökyüzündeki değişimleri kullanarak ruh halini ve rengini değiştirmesini sağlamakta. Dış cephede kullanılan malzemeler ayrıca binanın ışık ve ısı yönetimini de sağlayan özelliklere sahip. İki katlı ve doğal havalandırmalı kaplama, iç güneşlikleriyle otomatik olarak ışığa göre hareket ediyor. Mantık oldukça basit; dış göneşlikler güneş enerjisi kazanmakta çok etkili ama, korunmasız dış güneşlikler yüksek binalarda çok uygun görülmemekte. Projenin bir parçası olarak, London Köprüsü İstasyonu bölgesi yeniden geliştirildi ve Londra Köprüsü Kulesi, Londra Köprüsü Muhitinin yeniden canlandırılmasına ön ayak oldu.q

“The Shard” (Kıymık); Skyscaper Ödülünü Aldı RPBW Shard’ın bu yıl endüstrinin en yüksek mimari seremonilerinden biri olan Emporis Skyscaper Ödülünü aldığını anons etmekle onur duyuyoruz. Ödülü veren jüri, 306 metre yüksekliğindeki binayı “eşsiz cam fragman şekli ve sofistike mimari uygulaması” ile “hemen göze çarpan ve şimdiden Londra’nın amblemi haline gelmiş bir gökdelen” olma özellikleri sayesinde bu ödüle layık görüldüğünü söylüyor. Emporis Skyscaper Ödülü her yıl dünyanın en iyi 100 metre yüksekliğindeki binalarını seçen bir kuruluş.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


İTALYAN TASARIMCI ÜRÜN

GIORGIO ARMANI

132

Dünya modasının önde gelen markalarından Armani’nin yaratıcısı İtalyan tasarımcı Giorgio Armani, meslek yaşamı boyunca mükemmeliyetçi bir çizgi izleyerek hayata geçirdiği tasarımları ile adeta moda tarihinin bir özeti niteliğinde... Sadece moda tasarımlarıyla değil aynı zamanda aksesuar, mobilya, otel, cafe-restoran, lüks pırlanta hatta yat vb. tasarımlarıyla da tasarım dünyasında adından çok söz ettiren Armani kısa söyleşisinde “başka insanlara iş olan bu şeyleri yapmak benim için bir zevk ve doğamda var” diyor. Eylül 2015, 27.Sayı


HERKESİN FARKEDEBİLECEĞİ GİBİ LÜKS BENİ EN ÇOK İLGİLENDİREN KONU, ANCAK GÜNÜMÜZDE LÜKS ÇOĞU ZAMAN TEŞHİRCİLİKLE KARIŞTIRILIYOR. BENİM İÇİN LÜKS KONSEPTİ TOPLUMA SUNULAN LÜKSTEN DAHA GELENEKSEL, DAHA ÖZEL VE DAHA SOFİSTİKE BİR KONSEPT...

Siz sadece bir moda tasarımcısı değilsiniz. Tasarım dünyanız aksesuarlardan, mobilyalara, otellere, tatil yerlerinden restoran-kafelere, lüks pırlanta ve parfümlerden, yat tasarımlarına kadar geniş. Bu sizin için bir zevk mi yoksa bir iş stratejisi mi? Tabi ikisi de eşit. Herkesin bildiği, çok belirgin ve kişisel bir estetik anlayışım var, bu da beni sık sık kendimi farklı disiplinlerle sınamaya itiyor. Mesela tasarladığım yat olan Main’ı tasarlamak ne kadar zevkli olsa da bir o kadar da zor bir işti. Her bir detayda eşsiz materyaller, beklenmedik renkler kullanmak ve teknolojiden yararlanmak çok zevkliydi. Bir restorana ya da herhangi bir mekana girdiğim ilk anda o mekanın hatalarını fark ediyorum,

ışıkların ya da masa örtülerinin değişmesi gerektiğini fark ediyorum. Başka insanlara iş olan bu şeyleri yapmak benim için bir zevk ve doğamda var. Bize öyle geliyor ki ultra lüks pazarlara olan ilginiz artık eskisinden daha fazla, bu sizin için kitle pazar lüksünden farklı bir konsept mi? Her zaman daha fazlasını yapmak istiyorum, ama tabi ki yeterince zamanım olmuyor. Şu an önemli olan toplumun Giorgio Armani isminin her alanda geçtiğini duyması, çünkü bununla doğru bir yankılanma sağlanabilir; gelecekte iz bırakmanın doğru yolu bu bence. Herkesin farkedebileceği gibi lüks beni en çok ilgilendiren konu, ancak günümüzde lüks çoğu zaman teşhircilikle karıştırılıyor. Benim için lüks konsepti topluma sunulan lüksten daha geleneksel, daha özel ve daha sofistike bir konsept.

133

Giorgio Armani’nin ilk ekolojik projesi 1995’te jean materyallerinin geri dönüşümüyle başladı. 2013’te ise Armani Interior Design, Milanese Interiors Fuarı’nda “Salone del Mobil”e koleksiyonunu sergiledi. Bu koleksiyonun arkasındaki konsepti öğrenebilir miyiz? Gezegenimizin ve bütün güzelliklerinin adına sürdürülebilirlik üzerine bu koleksiyonu sunmak için seçilmiştim. Koleksiyonun konsepti ‘ Doğaya Övgü’ idi. Bu övgü; farklı ancak oldukça ekolojik materyallerle anlatılıyor. Zen bahçelerinin kum hareketini anımsatan çizgileriyle Japon dişbudağının kullanıldığı tasarımda kenar dokunuşlarını pürüzsüz çizgileriyle muz ağacı tamamlıyor. Özellikle belirtmeliyim ki muz ağacından oluşan hatlar için kullandığımız ahşaplar, muzların hasatından sonra toplanıyor.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


İTALYAN TASARIMCI ÜRÜN

Silvia Suardi, Sezgin Aksu

AKSU/SUARDI STÜDYOSU

134

Sezgin Aksu Stuttgart, Paris ve Milano’daki çalışmalarının ardından, 1996 yılında Milano merkezli stüdyosunda Michele De Lucchi ile ortak çalışmalara başlamıştır. Kariyerine Michele De Lucchi Stüdyosu’nda başlayan Silvia Suardi, yaklaşık 10 yıl boyunca burada çalıştı. 2001 yılında Sezgin Aksu ile birlikte Milano’da kamusal alandan ev dekorasyonuna kadar son derece geniş bir yelpazede endüstriyel mobilya ve grafik tasarım hizmeti veren AKSU/ SUARDI Stüdyosu’nu kurmuştur. Antonangeli, Caimi Brevetti, Credit Agricole Asset Management (CAAM), Eurizon Capital Sgr Spa, eDePadova, Gebrüder Thonet Vienna, Nemo-Cassina, Poltrona Frau, Olivetti, Rubinetterie Teorema, Slide and Serafino Zani danışmanlık verdikleri markalar arasında yer almaktadır. AKSU/SUARDI Stüdyosu aynı zamanda Red Dot Tasarım Ödülü (2007), Design Turkey (2008) Adi Tasarım İndeksi (2003), Kaleidos – Caimi Brevetti ve Good Design USA (2008) gibi çok sayıda ödülün sahibidir. Bunları yanı sıra Stüdyo, Nurus için tasarladığı U Too sistem ile Design Nominee (2008) ödülüne layık görülmüştür. Eylül 2015, 27.Sayı


DROP Drop, şık tasarımı ve tek parça yapısı ile zarif ve sade bir görünüm sunar. Detayları ile usta işçiliği gözler önüne seren Drop, geniş ürün ailesi ile gereksinimlere cevap verir. Renk seçenekleri ve geometrik hatları ile farklı alanlara kolaylıkla uyum sağlayan Drop, yönetici ofisleri, sosyal alanlar ve evlerde dekorasyona duruluk ve akıcılık katar. Drop, desenli sehpası ile yaşam alanlarına şık bir görünüm kazandırırken, Drop desensiz sehpa, sadeliği ile çalışma alanlarında, sosyal alanlarda ve evlerde dekorasyonun dengesini ve bütünlüğünü korur. Drop konsol, bir alan içinde farklı bölümler oluşturmaya yardımcı olmanın yanı sıra depolama birimi olarak kullanılabilir. Kitap, dergi ve kişisel eşyaların kısa süreli depolanmasına olanak sağlayan bölmesi ile Drop Tekerlekli Sehpalar ise, hareket edebilirliği ile kullanım kolaylığı sunar.

U TOO U Too, şık tasarımı ve zengin ürün ailesi ile tüm gereksinimlerine cevap verir. Farklı iş kolları ve birimlerde etkin ve verimli çalışma alanları oluşturmaya yardımcı olan U Too masa sistemleri, beyin fırtınalarını ve yaratıcı paylaşımları destekler. U Too’nun yalın forma sahip, işlevsel tekil masaları ev-ofisler ve bireysel çalışma alanları için ideal bir seçenektir. U Too modüler yapısı sayesinde istenilen uzunlukta toplantı masaları oluşturmaya olanak verir. Toplantı masalarında

bulunan kablo kapakları, kabloların yarattığı karmaşayı önler ve elektrik bağlantılarına erişimi kolaylaştırır. U Too Yönetici Masaları ise, farklı yaşam tarzlarına ve gereksinimlere sahip yöneticiler için tasarlanmıştır. Dolap seçenekleri ile fonksiyonel çalışma alanları kurgulama imkanı sunar. Farklı kumaş ve renk seçenekleri ile yaşam alanlarına yeni bir soluk katan U Too Koltuk ve Kanepeler, alana enerji ve canlılık kazandırır. Zengin renk ve boyut kombinasyonlarına sahip olan U Too Puflar, çalışma, bekleme ve sosyal paylaşım alanları gibi birçok yerde kullanma şansı sunarken alana sosyallik ve canlılık kazandırır. Sehpa parçaları ile kullanılabilen puflarda, satranç ve tavla kutuları da yer alabilir. U Too, estetik ayakları ve yuvarlak

kenarlara sahip masaları ile ortama samimiyet ve canlılık kazandırır. U Too, 4 uluslararası tasarım ödülünün sahibi. U Too, yenilikçi fikirlere ilham veren çalışma masa ve sistemlerinin yanı sıra koltuk ve pufları ile Design Turkey 2008 İyi Tasarım Ödülü, Chicago Atheneaum Mimarlık ve Tasarım Müzesi Good Design 2007 ve Reddot Design Award Winner 2007 tasarım ödüllerinin sahibi oldu.

135

U Too’nun aldığı üç uluslararası tasarım ödülü, çok uluslu markaların yenilikçi ürünlerden oluşan bir seçkide yer alarak Alman Ekonomi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından Designpreis Deutchland 2008 Nonminee ödülüne layık görüldü.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


İTALYAN TASARIMCI ÜRÜN

Tasarımcı - ISVEA Dizayn Ofis Yöneticisi

ETTORE GIORDANO

136

Bu sayımızda İtalya’yı ülke dosyamızda incelerken; aynı zamanda Türkiye pazarında tüketiciyle buluşan İtalyan markaların tasarımcılarına da yer vermek istedik. Araştırmalarımız esnasında RED DOT 2015’de ISVEA Sott’Aqua serisi ile büyük ödüle layık görülen İtalyan Tasarımcı ETTORE GIORDANO ile sizler için kısa bir söyleşi yaptık. Eylül 2015, 27.Sayı


İŞLEVSELLİK VE İTALYAN TASARIM ANLAYIŞINA GETİRDİĞİMİZ İNOVATİF YAKLAŞIM TEMEL KRİTERLERİMİZ… İtalya’da ve İtalya’nın dışında bir çok çalışmalar yapıyorsunuz ve çok yönlü bir insansınız. Sizi bir tasarımcı olmaya iten şey neydi? Çevremiz tasarımcılar tarafından düşünülüp dizayn edilmiş bir sürü objeyle dolu, ben de bir tasarımcı olmaya karar verdiğimde fikirlerimle çevreye bir katkım olmasını istedim. Milano’da kendi stüdyonuz var, ayrıca akademik kariyerinizi de devam ettiriyorsunuz. Bize tasarım geçmişinizden biraz bahsedebilir misiniz? Tarzınızı nasıl tanımlarsınız? Tasarım geçmişim yaşadığım şehirle tümüyle bağlantılı. Milano dünya genelinde tasarım algısı edinebilmek için mükemmel bir şehir. İşlerimin tarzı hakkında bir tanım kullanmak hoşuma gitmiyor ama yeni bir ürün tasarlamaya başladığımda ilk yaklaşımım estetik ve işlevsellik oluyor. Benim için en önemli kriterler bunlar diyebilirim. İşlerinizin en önemli özelliğinin; farklı disiplinleri kesiştirebilme kabiliyeti olduğunu söylüyorsunuz. Bunu biraz açıklayabilir misiniz? Portfolyomda da görebileceğiniz gibi kahve paketinden kent mobilyalarına kadar her türlü tasarım yaptım diyebilirim. Bana göre yenilikçilik çok disiplinli görüşten gelir. Günümüzde yenilenebilirlik çok konuşulan bir konu. Yenilenebilir ve doğa dostu endüstriyel tasarımlar hakkındaki düşünceleriniz neler? Yenilenebilirlik günümüzde nesnelerin işlevselliğinin esas parçası haline gelmiş durumda. Bence bu, tasarım yaratma sürecinde direkt olarak etkin.

Biraz önce de bahsettiğim gibi; objelerle çevrili bir dünyada yaşıyoruz ve insanlar her gün bu objeler dünyasından bir şeyler öğreniyor. Eğer biz tasarımcılar daha iyi ürünler tasarlarsak, insanlar da daha çok şeyler öğrenecekler.

ISVEA için tasarladığınız yeni ürünler var mı?

ISVEA ile beraber tasarladığınız “Sott Acqua” serisi 2015 Red Dot Ödülü aldı. Tasarımınızın başarısının sırrı nedir?

Son olarak, günümüzde geçmişe nazaran neleri seviyorsunuz?

Deneyimlerimden yola çıkarak söyleyebilirim ki, tasarım yapacağım şirketle benim aramdaki ilişki ve yaratılan iyi bir ortam, geliştirdiğim ürünler üzerinde çok büyük önem taşıyor. Dolayısıyla, bu serinin başarısının anahtarı da tamamıyla Isvea Eurasia ile aramızdaki mükemmel ilişki diyebilirim.

Evet, tamamen yeni bir seri geliştirmekteyiz ve 2016 yılında hep birlikte göreceğiz.

Tasarımcıların sorumluluklarını artıran yeni gelişmeler olmasından hoşlanıyorum ama üzüldüğüm bir şey var o da; İtalya’da geçmişteki üretici jenerasyonun knowhow’unun çoğunu kaybediyor olmamı.q

137

Sott Aqua serisisin tasarımındaki temel ögeler nelerdi? İlhamını doğadan ve sudan aldığımız ve İtalyanca “su altı dünyası” anlamına gelen Sott’Aqua serisinde; modern ve özgün banyo mekanları sunmak için değişik alan çözümlerine karşı işlevsellik ve İtalyan tasarım anlayışına getirdiğimiz inovatif yaklaşım temel kriterlerimizdi. Genel olarak, ürünlerin temeli geometrik çizgilere dayalı ve bu bizim banyoya modern bir hava katmak için izlediğimiz yol aslında... Aynı zamanda 2014’ten beri ISVEA’da CDO (Chief Designer Officer) olarak görev alıyorsunuz. Şirketle beraber daha önceden üzerinde çalıştığınız diğer projeler hakkında konuşabilir miyiz? Isvea ile çalışmalarımız Nativita Design Studio’da başlamıştı ve sonra B+ serisi ile devam etti. 2014 yılından beri de ISVEA CDO’su (Chief Design Officer) olarak çalışmalarım devam ediyor.

Sizin bakış açınızdan bir tasarımcının çevre ve toplum üzerindeki sorumlulukları nelerdir? E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ






EKO DIZ AYN 142

Eyl羹l 2015, 27.Say覺



EKO DİZAYN

TIMForbo COLE Flooring &

Sürdürülebilirlik Stratejileri

DÜNYA GENELİNDE ORGANİZASYONUMUZUN STRATEJİLERİNİ BELİRLERKEN SADECE ÜRÜNLERİMİZİN VE FABRİKALARIMIZIN DOĞADA BIRAKTIĞI AYAK İZİNİ DEĞİL AYNI ZAMANDA BULUNDUĞUMUZ ÜLKEDE VE İŞBİRLİĞİ İÇİNDE OLDUĞUMUZ PARTNELERLE DE İLİŞKİLERİMİZİ DAHA SÜRDÜRÜLEBİLİR KILMANIN YOLLLARINI ARIYOR VE SÜREKLİ YENİ GELİŞMELERİ TAKİP EDİYORUZ. 144 144

Virjinya Commonwealth Üniversitesi’nden güzel sanatlar diplomasını aldıktan sonra Pazarlama ve İletişim Tasarımı üzerine yüksek lisansını tamamlayan Tim Cole, 25 yıldır Forbo Flooring ile çalışmaktadır. USGBC Yönetim Kurulunda 8 yıl görev almıştır. Aynı zamanda Sürdürülebilir Tasarlanmış Çevreler Birliğinin başında bulunmuş, CAN DO Ekonomik Gelişim Organizasyonu heyetinde üyelik yapmıştır. Ayrıca şu anki Dayanıklı ve Esnek Zemin Kaplamalarında kürsü başkanı, ISO Döşeme Komitesinde üye, ASTM ve ISO Sürdürülebilirlik Komitelerinde üye ve Pazarı Sürdürülebilirliğe Yöneltme Enstitüsünde danışma kurulundadır. Dünya genelinde çevre dostu zemin kaplamaları üzerine çalışmalar yapan Forbo Flooring’in Sürdürülebilirlik Şefi’siniz. Bize biraz kendinizden ve çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz? 25 yıldır Forbo’da çalışıyorum ve çok farklı çalışmalarda bulundum ama 2003 yılında Kuzey Amerika’da çalışmalar yaparken sürdürülebilirlik üzerine daha fazla yoğunlaşmam gerektiğini farkederek bu yönde çalışmalar yapmaya ağırlık verdim. Forbo, 1994 yılından beri USGBC üyesi ve ama ben 2003 yılından beri firmamızın önce Kuzey Amerika’da sonra Hollanda’da sürdürülebilirlik stratejileri üzerine çalışmalarını yaptım. Sanırım Amerika’da ve Amsterdam’daki fabrikalarımızda aldığım görevde başarılı oldum ki iki buçuk yıl önce Forbo’nun dünya genelinde sürdürülebilirlik şefi oldum. Forbo olarak biz, ürünlerimizin yanı sıra fabrikalarımızı da doğada olabildiğince az ayak izi bırakan, sürdürülebilir iç mekanlar olarak tasarlıyoruz.

Eylül 2015, 27.Sayı

TIM COLE Forbo Flooring Sürdürülebilirlik Şefi


Ürün tasarım süreçlerinizden bahsedebilir misiniz? Biz; mimarlık dünyasını yakından takip ederek, mimarlık ve tasarım dünyasındaki gelişmeleri izleyerek ürünlerimizi tasarlıyor, yeni teknolojilerle tasarımlarımızı bütünleştiriyoruz. Ayrıca, Ar-Ge çalışmalarımızı yaparken Dünya genelinde çalıştığımız mimarları ziyaret ederek yüksek kalite ürünlerimizi onların beğenisine sunuyor, onlarla röportajlar yaparak ihtiyaç ve isteklerini belirliyoruz. Sizce ürünlerinizin mimarlık ve tasarım dünyasında tercih edilme sebebi nedir?

Firmanızın sürdürülebilirlik stratejileri ve ürünlerinizin çevre sertifikaları hakkında bilgi alabilir miyiz? Dünya genelinde organizasyonumuzun stratejilerini belirlerken sadece ürünlerimizin ve fabrikalarımızın doğada bıraktığı ayak izini değil aynı zamanda bulunduğumuz ülkede ve işbirliği içinde olduğumuz partnelerle de ilişkilerimizi daha sürdürülebilir kılmanın yolllarını arıyor ve sürekli yeni gelişmeleri takip ediyoruz. Forbo, tüm ürünlerine EPD sertifikası alan ilk firmalardan biri ve 1990’lardan önce Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (Life Cycle Assessment) çalışmaları yapmaya başladık ve o zamanlar henüz kimse bu çalışmaları yapmaya başlamamıştı bile. Biz; eğer ürünlerimizin çevre dostu ve sürdürülebilir olduğunu iddia ediyorsak, yaşam döngüsü değerlendirmelerini yapmamız gerektiğini biliyorduk ve hammaddesinden yaşama dahil olduğunda ve sonrası için tüm ürünlerimize ve fabrikalarımızda bu değerlendirmeleri yaptık.

hale getirdiğimizde asıl zararı en aza indirgeriz. Biz Forbo olarak, elimizden geldiğince doğal malzemeler üretiyoruz ve sadece üretim süreci ve malzemenin doğallığı değil, geleceğini de düşünüyoruz. Ürünlerimizin tercih edilmesi için ekonomik olmasına özen gösteriyoruz ve kullanım sonrasında doğada nasıl bir etki bıraktığını araştırıyoruz, doğada iz bırakmayacak şekilde de tasarlamaya çalışıyoruz. Doğal malzeme kullanımına da bu yüzden önem veriyoruz çünkü, “doğadan gelen doğaya gider”e inanıyoruz...

Günümüzde mimarların çoğu çevre dostu ürünleri tercih ediyor ancak ürünlerinizin kalitesi, renk ve tasarım çeşitliliği de en önemli tercih sebeplerinden. Forbo olarak özellikle Marmoleum (linolyum) ve Flotex (flok halı) ürünlerimiz tüm bu özelliklere cevap veren ürünler olduğu ve en önemlisi çevre sertifikalarına da sahip ürünler olduğu için mimarlar tarafından en çok tercih edilen ürünlerimiz. Ayrıca mimarlık ve tasarım dünyasında, kullanım kolaylığı açısından, tercih edilen karo zemin kaplamalarımız da dört farklı ölçüde ve çoklu renk seçenekleriyle tasarım ve uygulama kolaylığı sunuyor. Bu da mimarlar tarafından önemli bir tercih sebebi...q

145

Herkes sürdürülebilirlik konseptinin yeni oluşundan bahsediyor ama, aslına bakarsanız bu “terim” yeni ve insanlar bu terimin altında yatan çevre, insan ve ekonomi unsurlarından bahsediyor. Gerçekten enerji tasarrufu, insan sağlığı hatta atık yönetimi gibi konulara çok dikkat etmek zorundayız. Ama diğer yandan da kaynakların %8’ini kullanıyoruz. Endüstri devriminden bu yana giderek artmakta olan tüketim, insanoğlunun bencilliği yüzünden bu noktalara geliyor. Bir yandan da üretimde bulunuyoruz yani tüm bu olay büyük bir zincir. Bu olaylar zincirinin bütününü sürdürülebilir E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


EKO DİZAYN

146 Modez Mode & Design Hotel, Arnhem

FORBO FLOORING ; TAMAMEN DOĞAL YAPISIYLA İNSAN SAĞLIĞINA UYUMLU İÇ MEKAN ZEMİN KAPLAMALARI

Linolyum yer kaplama malzemelerinde dünya liderlerinden Forbo Flooring, ekolojik ve ekonomik avantajlara sahip, çağdaş ve kendine özgü tarzı olan zemin kaplamalarına ihtiyaç duyan profesyonel ve kullanıcılar için özel çözümler sunuyor. En ileri teknolojileri kullanarak EN standartlarında üretim yapan Forbo Flooring; zemin kaplama koleksiyonlarını bugünün ve yarının yapılarında mekanları tamamlamak ve güzelleştirmek için tasarlıyor. Estetik ve fonksiyonel önceliklerini yeni ve heyecan verici tasarımlarla birleştirerek profesyoneller için daima yeni desenler Eylül 2015, 27.Sayı

Cure & Care Hotel Udens Duyn, Hollanda

Forbo Flooring’in yeni nesil ürünü Marmoleum; çok yönlülük, sürdürülebilirlik ve dayanıklılık ilkelerini benimseyerek modern ve çağdaş mimariyi hayata geçiren ekolojik ve ekonomik değerleri birleştiriyor.


yaratan Forbo; doğal ve yenilenebilir hammadelerden ürettiği koleksiyonlarını diğer yer kaplama malzemelerinin verebileceğinden daha yüksek ekolojik performansla sunuyor.

REFERANS PROJELER 4Modez Mode & Design Hotel, Arnhem 4Aan de Pas, Bunde 4Cure & Care Hotel Udens Duyn, Hollanda 4Monboddo Bar, The Point Hotel , Edinburgh, İngiltere 4Bilfen Kurtköy İlkokulu, İstanbul 4Cihangir Koleji Bahçeşehir Kampüsü, İstanbul 4Tüpraş Ofisleri, İzmit 4Enocta, Kavacık-İstanbul 4Mudo Ofisler, Tuzla-İstanbul 4Kahve Dükkanı, Optimum İzmir 4Rixos Çocuk Kulubü, Antalya 4Countess of Chester Hospital, İngiltere 4Victorian Space Science Education Centre, Victoria Avustralya 4Rugby Museum, Palmerston North, Yeni Zelanda

Nanning Wuxu Uluslararası Havaalanı, Çin

147

Monboddo Bar, The Point Hotel, Edinburgh, İngiltere

Aan de Pas, Bunde

Özellikle Forbo Flooring’in yeni nesil ürünü Marmoleum; çok yönlülük, sürdürülebilirlik ve dayanıklılık ilkelerini benimseyerek modern ve çağdaş mimariyi hayata geçiren ekolojik ve ekonomik değerleri birleştiriyor. Yüksek performanslı ‘Topshield2’ yüzey koruması, çift katmanlı ‘UV’ koruması ile yüzey dayanımını artırarak, malzeminin yaşam ömrü maliyetini minimuma indiriyor. Topshield2 sayesinde renklerin netliğini ve canlılığını korumasını sağlayan Marmoleum, esnek zemin kaplamaları arasında en sürdürülebilir çözümü sunuyor. Hastane, otel, okul ve ofis binalarından havaalanı, konut, müze ve sanat galerilerine kadar bir çok yapıda mimarların tercihi olan Forbo Flooring Zemin Kaplamaları; tamamen doğal pigmentlerden oluşan ve plastikleştirici içermeyen tamamen doğal yapısıyla bakteriyostatik özelliğe sahip ve bu yönüyle de insan sağlığına en uyumlu iç mekan zemin kaplaması...q


EKO DİZAYN

KIŞIYE ÖZEL, DAYANIKLI VE DOĞAL KASTHALL HALILAR TÜRKİYE’DE Çok sayıda markanınTürkiye temsilcisi olan Mozaik Metraj, İsveç markası Kasthall’ü da ürün gamına dahil etti. Kişiye özel, dayanıklı, doğal ve benzersiz halılar yaratmak fikriyle yola çıkan markanın koleksiyonu, tamamen doğal hammaddeler kullanılarak, sipariş üzerine özel olarak üretiliyor. Türkiye’de Mozaik Metraj’da satışa sunulan, üretimde el işçiliğinin kullanıldığı Kasthall’ın üç farklı koleksiyonunda; el işçiliğiyle püskürtme tekniği kullanılarak üretilen tuft halılar, geleneksel olarak el dokuması teknikleri kullanılarak üretilen dokuma halılar ve yüksek trafiğin olduğu genel alanlarda kullanım için tasarlanan duvardan duvara halılar yer alıyor. Hem özel konutlarda hem de yüksek trafiğin olduğu genel alanlarda kullanılabilen halıların hepsi sipariş üzerine, yüksek kalitede özel olarak üretiliyor. El işçiliğinden vazgeçmeyen, sadece yün ve ketenden üretilen ve özellikle Yeni Zelanda ve Avrupa yününü kullanan marka eşsiz ürünlere imza atıyor.

148 148

YARATICI. İLHAM VERİCİ. Desenlerin ve renklerin çatışmasından yeni bir ahenk doğdu: Dünyanın lider karo halı markalarından Milliken’in yeni serisi Per Contra. Per Contra’da zemini cesurca dolaşan açılı ve sert çizgiler, aksine daha yumuşak, daha küçük hareketleri olan ortağı ile buluşuyor; zıtlıkların füzyonu oluşuyor. DESENLER. Per Contra, birbiriyle çelişen iki desen sunuyor: In Contrast ve On the Contrary. In Contrast – büyük ölçekli, yüksek kontrastlı, iddialı tasarım güçlü dikey ve yatay doğrusal yapılar sunuyor. On the Contrary – Daha küçük ölçekli bu tasarım ise baştan aşağı düzensiz desenleri yüksek kontrastlı ve tonsürton renk seçenekleriyle sunuyor. KOORDİNATLAR AİLESİ Her desen “Throw” ve “Catch” gibi 12 çift tamamlayıcı renkte sunuluyor. Bu renk ve ölçek kombinasyonları, 4 koordinattan oluşan bir grup olarak uygulanabiliyor: Eylül 2015, 27.Sayı

PER CONTRA ALIŞILMIŞIN AKSINE


NURUS, İNOVATIF TASARIM VE SÜRDÜRÜLEBILIRLIĞI ALAVA’DA BIRLEŞTIRDI

149

Nurus, inovatif tasarımı ve yüzde 100 geri dönüştürülebilen malzemeden üretilen Alava sandalye ailesi ile sürdürülebilirliğe katkı sağlıyor. Stefan Brodbeck tasarımı Alava ailesi ile mekanlara tarz katıyor. Kabuğu andıran zarif formu ve yüzde 100 geri dönüştürülebilen malzemeden üretilen Alava, hem çevreci hem de estetik özellikleri bir arada bulunduruyor. Alava, inovatif tasarım, ekoloji ve sürdürülebilirlik konularında dünyadaki önemli projelerin ödüllendirildiği Green Good Design Awards 2015’te ürün tasarımı kategorisinde Green 100 listesine girmeyi başardı. Sürdürülebilirliğin yanı sıra oturma konforu ve estetik özellikleri ile kullanıcısının beklentisini yükselten Alava ailesi, zengin renk yelpazesi ve ayak seçenekleri ile hem modern hem de estetik özellikleri bir arada bulunduruyor. Her tür çalışma ve yaşam alanına uyum sağlayan tasarıma sahip Alava’nın koltuk döşemesi ise fark edilemeyecek kalınlığı ile kullanıcısına rahat ve konforlu kullanım sunuyor. Üç farklı ayak seçeneği bulunan Alava’nın tekerlekli ayakları toplantı salonları ve çalışma alanlarında kullanım kolaylığı sunarken, sabit ayak seçeneği ise evlerden sosyal alanlara, bekleme alanlarından yönetici ofislerine kadar pek çok mekana şık ve samimi bir görünüm kazandırıyor. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


EKO DİZAYN

AURIGA STUDIO’DAN EKOLOJİK YER LAMBASI NONELİ Noneli basit ve uyumlu formuyla ilgi çeken bir LED yer lambası. Çelik profil çubuk ve ahşap ayaklar arasında oluşan kontrast görünümü grafik bir etki oluşturuyor. Zarif yapısıyla Noneli, bulunduğu mekana ayrı bir hava katmakta. Ayrıca ayakta durmasını sağlayan üç ayaktan uzakta yer alan LED aydınlatma, koltuğunuzun okuma bölümüne ve ya çalışma masanıza göre ayarlanabilir. Tüm ekolojik standartlara uyularak ormandan toplanan dişbudak kerestesi elle boyanıp, natürel yağlarla verniklenmiş. Çelik parçalar dahi su bazlı vernik kullanılarak uzun ömürlü hale getirilmiş. Auriga Stüdyo basitlik ve dürüstlüğü bir arada kullanan, zamansız ve aynı zamanda da çağına ayak uyduran tasarımlar yapan genç bir mimarlar grubu. Doğa dostu mobilya ve ev aksesuarları üreticisi Formabilio ile birlikte çalışmaları sonucu ortaya bu naif ve kullanışlı ve aynı zamanda da sürdürülebilir ürün doğmuş. 150 150

CATERINA MORETTI YARI LAMBA YARI SAKSI Meksikalı tasarım grubu Peca tarafından üretilen bu şirin ve doğacı ürünün ismi Mökki. Carrara mermeri, LED teknolojisi, beyaz oniks taşı, toprak, çim ve bitkilerden oluşuyor. Ev şeklinde tasarlanmış mermer aydınlatmanın etrafındaki minyatür bahçeyi dilediğiniz şekilde tasarlamanız için tohumlar ve diğer aksesuarlar ayrı olarak paketlenmiş. Caterina bu ürünü insanlığı ışık ve ışığın önemi hakkında düşünmeye davet etmesi için tasarlamış, bir ışık hüzmesi nelere sebep oluyor ve doğada ışık nelere olanak sağlıyor. Mökki bulunduğu mekana ışık ve can veren, yaşayan ve karakteri olan bir aksesuar. Tamamıyla elle oyulmuş doğal taşlardan oluşması da bu ürünü özel kılan başka bir özellik. Bir Mökki asla bir diğeriyle birebir aynı değil.

Eylül 2015, 27.Sayı


151

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


EKO DİZAYN

“YAŞAM İÇIN ENERJI 50X50 “

KONSEPTİ EKOLOJİ, ÇEVRE, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK OLAN SERGİ

Hareket etmek, aydınlanmak, üretmek ve sanayi için petrolün, madenin, hidroelektrik ve nükleer gibi enerjilerin peşinde koştu durdu insanoğlu. Bu enerjiler uğruna savaşlar verdi ve vermeye devam ediyor. Yakın gelecekte ise çok daha özel bir şey, ‘vücudumuz’ ve ‘yaşam’ için gerekli olan enerji için savaş vereceğiz. Yok ettiğimiz tarım arazileri, kirlettiğimiz sular ve hava için! Yaşamak için!

152 152

Eylül 2015, 27.Sayı


Genç sanatçı ve tasarımcıları desteklemek amacıyla kurulan ARMAGGAN Art&Design Gallery’de “Yaşam İçin Enerji 50x50 ”adlı karma sergi, 8 Eylül’de sanatseverler ile buluşuyor. Hareket etmek, aydınlanmak, üretmek ve sanayi için petrolün, madenin, hidroelektrik ve nükleer gibi enerjilerin peşinde koştu durdu insanoğlu. Bu enerjiler uğruna savaşlar verdi ve vermeye devam ediyor. Yakın gelecekte ise çok daha özel bir şey, ‘vücudumuz’ ve ‘yaşam’ için gerekli olan enerji için savaş vereceğiz. Yok ettiğimiz tarım arazileri, kirlettiğimiz sular ve hava için! Yaşamak için! “Yaşam İçin Enerji 50x50” adlı karma sergi bu yaşam amacına dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak amacıyla ARMAGGAN Art &Design Gallery’de açılıyor.

153

Bu yıl aynı zamanda Expo Milano 2015’in ana teması “Feeding The Planet/Energy for Life” temasına gönderme yapan sergide, geleceğimizin en önemli sorunlarından biri olan yiyecek konusunun sanatçılardan Doğa, Sürdürülebilirlik, Ekoloji gibi başlıklar üzerinden irdelemleri isteniyor. Armaggan Art &Design Gallery Koordinatörü ve aynı zamanda serginin de küratörü olan Şanel Şan Sevinç, “Sergide sanatçılardan ‘yaşam için enerji’nin değerine ve güzelliğine değinen eserler üretmeleri ve üretimlerini 50x50 cm ebatlarında yapmaları bekleniyor. Bu ölçeklendirme ile doğanın insan tarafından köşeye sıkışmış durumuna gönderme yapmayı hedefliyoruz” dedi. Bu tema aynı zamanda Eylül ayında başlayacak olan İstanbul Bienali’nin Tuzlu Su teması ile de kesişecek ve paralel etkinlikler arasında yer alacak. “Yaşam İçin Enerji 50x50” Karma Sergisi 31 Ekim 2015 tarihine kadar ARMAGGAN Art & Design Gallery’de izlenebilecek.

SANATÇILAR Gaye Su Akyol, Neşe Çoğal, Şevket Arık, Güneş Özmen, Betül Cankara, Lütfiye Kösten, Aslı Kutluay, Aysun Bozuklu, Sezer Arıcı, Şifa Girinci, Deniz Pireci, Tamer Bilgiç, Gül Delemen, Hülya Sözer, Rıdvan Hacıfazlıoğlu, Nergis Yeşil, Rüya İdil Akdur, Sinem Kaya, Yenal Bökeer, Semra Özümerzifon, Yiğit Dündar, Ebru Yılmaz.

Yaşam İçin Enerji 50x50 sergisini ziyaret etmek isterseniz; 08 Eylül – 31 Ekim 2015 ARMAGGAN ART & DESIGN GALLERY Nuruosmaniye Caddesi No: 65, Nuruosmaniye, İstanbul www.armaggangallery.com Twitter: #ARMAGGANgallery / Facebook: ARMAGGAN Art & Design Gallery E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ART

SANAT &MİMARLIK

İNGİLTERE’NİN HARİKA ÇOCUĞU DAVID HOCKNEY

154

ATÖLYESİNİ ZİYARET EDENLERDEN DUYDUĞUMUZ KADARIYLA, ÖNÜNDE KLASIK İNGİLİZ YEMEKLERİ VE ÇAYI EKSİK OLMAYAN AKSİ VE YAŞLI BİR ADAM ŞUAN HOCKNEY. BİR YANDAN HALA HAYATTA OLAN EFSANELERDEN BİRİ OLMASIYLA BİRAZ HEYECANLANIYOR İNSAN, BELKİ BİRGÜN TANIŞMA ŞANSIMIZ OLUR DİYE. EMİN OLUN EN AZ ANDY WARHOL KADAR ÖNEMLİ BİR SANATÇI KENDİSİ. HER NE KADAR İSMİ AYNI MEBLAĞDA DUYULMUŞ OLMASA DA… Eylül 2015, 27. Sayı


İNGİLTERE’NİN HARİKA ÇOCUĞU OLARAK ANILAN İLGİNÇ GİYİM VE YAŞAM TARZIYLA İLGİ TOPLAYAN, 1960’LARDA İNGİLTERE’NİN KÜLTÜREL VE SANATSAL ORTAMINI BİÇİMLENDİREN HOCKNEY; RESSAM, BASKI SANATÇISI, FOTOGRAFÇI VE SAHNE TASARIMCISI.

155

- Ezgi Beyazıt 78 yaşındaki sanatçı David Hockney Kensington’da çalışmalarına devam ediyor. Atölyesinin duvarları tabletinde parmaklarıyla yaptığı çeşitli ruh hallerini yansıtan kendi portreleriyle dolu. Yol onu yorsa da sık sık Los Angeles’a gidiyor ve bu seyahatlerinden döndüğünde, atölyesinde asistanları ve arkadaşları onu bekliyor oluyor. İngiltere’nin harika çocuğu olarak anılan ilginç giyim ve yaşam tarzıyla ilgi toplayan, 1960’larda İngiltere’nin kültürel ve sanatsal ortamını biçimlendiren Hockney; ressam, baskı sanatçısı, fotografçı ve sahne tasarımcısı. Sanat hayatına henüz oniki yaşındayken okulda çıkardığı bir dergi ve okul etkinliklerinin posterlerini hazırlayarak başlamış. 20. Yüzyılın en önemli İngiliz sanatçısı olarak anılan sanatçının, 1953 ve 1957 yılları arasında kayıtlı olarak devam E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ART

SANAT &MİMARLIK

ettiği Bradford Sanat Okulu’nda yaptığı çalışmalar çoğunlukla teknik resim üzerine. Daha sonra sanatını daha kişisel ve özgün bir hale getirmenin yollarını keşfetmeye başlayan sanatçı bu aşamada kısa bir süreliğine, şiirlerden bölümleri kopyalayarak resimlerine farklı bir kimlik verdiğine inandığı denemelerde bulunmuş. Kelimelerin ve görsel unsurların buluştuğu bu denemeler sonucunda David Hockney, 1960 ve 1961 yılları arasında eşcinsel aşıklarla ilgili bir resim serisi oluşturmuş.

156

Gene bu yıllarda; Genç Çağdaş Sanatçılar sergisinde yeni İngiliz pop hareketinin öncüsü olarak yer almış. Aynı yıl içinde giderek adını duyurmaya başlamış ve hatta New York’a ilk seyahatini yaparak Modern Sanatlar Müzesine işlerini satmayı başarmış. 1962’de Kraliyet Sanat Akademisi tarafından özel başarı ödülüyle onurlandırılmıştır.

Eylül 2015, 27. Sayı

Okul hayatının son dönemlerinde kübizm, pop art ve dışavurumculukla iç içe olması ve 1963 yılının sonlarında Kaliforniya’ya taşınması ile birlikte tarzında büyük değişim yaşadı. Oldukça açık ki taşındığı bu yeni şehirdeki atletik insanlar, yüzme havuzları, palmiyeler ve daimi gün ışığı, Temmuz doğumlu bir yaz çocuğu olması sebebiyle de olsa gerek, şehvet ve bağımsızlık gibi hisler yaşatıyordu. Eminim ki; bir sinestezi (birleşik duyu) hastası olarak dünyaya gelen Hockney için, normal duyu algılarına bir kişiden çok daha yoğun algılanan elementlerde dolu bir ortamdı. Ayrıca duyduğu sesler karşısında elinde olmadan renkler görüyor oluşundan yararlanarak tiyatro, opera ve bale için oldukça etkileyici tasarımlar yaptı.


Özellikle New York’ta Royal Court Tiyatrosu, Glyndebourne, La Scala ve Metropolitan Operası için yaptığı sahne tasarımları çok konuşulanlar arasındadır. Kaliforniya’ya yerleşmesiyle değişen bir diğer şey de yağlı boyadan akrilik boyaya geçmesi oldu. Tanındığı tarzın temellerini attığı yeni parlak renkler ve pürüzsüz boyanmış yüzeyler kullanmaya da bu sıralar başlamıştı. Belki biraz da bu sebeple pop art sanatçısı olarak anılmaktadır. İlerleyen zamanla Hockey kendisini daha çok bir soyut dışavurumcu olarak tanımlayı tercih etse de sonraları bu akımı yorucu ve kısır bulmaya başlayacaktır. Geometrik formlar ve renk yelpazesini de bu noktada değiştiren ressamın ilk imza niteliğindeki işi olan “A Bigger Splash” isimli resim aynı zamanda David Hockney’nin tarzını belirleyen işi olmuştur. Bu resimle hızını alamayıp, bir yüzme havuzu serisi oluşturmuş, hatta bir de üzerine gidip meşhur Roosevelt Otelin yüzme havuzunun dibine bir duvar resmi yapmıştır. Günümüzde otel Tropicana isimli bu havuz sayesinde hala turistlerin gözde konaklama yeri.

157

A Bigger Splash, Türkçesi ‘Daha Büyük Bir Su Sıçraması’, 1967 yılının Nisan ve Haziran ayları arasında ortaya çıktı. Bu sıralarda Hockney, Kaliforniya Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyordu. Sanatçının yüzme havuzu inşasıyla ilgili bir kitapta gördüğü bir fotoğraftan etkilenmesi üzerine resmedildi. 60’ların modern mimarisini sembolize eden arka plandaki villayı ise Kaliforniya’da gezerken yaptığı bir skeçten aldı. 1966‘da The Splash ve The Little Splash adında bu resme benzer iki adet daha resim yapmıştı. Hockney iki haftada tamamladığı resimle ilgili; “Bir su sıçramasını fotoğrafladığınız zaman, o anı dondurmuş olursunuz ve su başka bir şeye dönüşür. Farkettim ki, gerçek hayatta bir su sıçraması asla öyle görünmez; çünkü, çok hızlı gerçekleşir. Bu beni çok etkilemişti bu yüzden de, çok çok yavaş bir şekilde bu anın resmini yapmak istedim.”

DUYDUĞU SESLER KARŞISINDA ELİNDE OLMADAN RENKLER GÖRÜYOR OLUŞUNDAN YARARLANARAK TİYATRO, OPERA VE BALE İÇİN OLDUKÇA ETKİLEYİCİ TASARIMLAR YAPTI.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


ART

SANAT &MİMARLIK

diyor. Bu eserini tamamlamadan önce yaptığı diğer su sıçraması resimlerinin aksine, likit boyanın tuval üzerinde yaptığı anlık etkiyi kullanmayı reddederek, sıçrama anını ağır çekimle seyretme imkanı sundu.

158

1973’te Paris’e gider ve Picasso’nun ölümünün ardından, onun anısına çalışmalar yapar. 1960 yılında Tate Galleride Picasso’nun resimleri ilk kez direk yakından gördüğünden beri büyük bir hayranlık duyuyordu büyük sanatçıya ve kahramanı olarak kabul ediyordu. 1980’lerde her zamanki gibi radikal hareket eder ve fotografı kullanarak, foto-kolaj ve fotomanipülasyon ile kübist denemelerde bulunur. Hockney değişik ve yeni yöntemleri sorgulamaktan ve birleştirmekten asla çekinmemiştir. Resimlerini önemli kılan en büyük faktörlerden biri de açık görüşlü sanat anlayışıdır. Klasik yöntemlerden şaşmadığı halde çağdaş ve modern işler çıkarmış bir sanatçıdır ve işlerinde her zaman pop artın yanı sıra iletişim çağını da hissettirir. Bu anlamda çağdaşlarından ve pop art akımından çok ilerde bir sanatçıdır. Farklılıkları ve bağlantıları çok iyi kullanır, dijital ve geleneksel arasında oluşturduğu bağ ile bize, hayatlarımızı şekillendiren modern medyanın izlerini hissettirir. David Hockney ve işleri hakkında söylenecek çok şey var; ama, muhtemelen ne kadar anlatılsa da o sözcüklerin ötesinde bir ressam ve bildiğimizin çok dışında bir karakter. Hala yaşıyorken değeri bilinmesi açısından da şanslı bir sanatçı… ya da onunla aynı çağı paylaştığımız için biz çok şanslıyız. Bana ikinci ihtimal çok daha gerçekçi görünüyor.q Eylül 2015, 27. Sayı


BOOK KİTAPHANE

MATEMATİĞİN TARİHİ (A HISTORY OF MATHEMATICS)

Yayınevi: Jaca Book Yazarı: Rossano Astarita Baskı Tarihi: 2008 Satışı: İnternet üzerinden Türkçe veya İngilizce olarak sipariş etmek mümkün Fiyatı: 100 $

TRANSPORTATION / ENVIRONMENTALLY CONSCIOUS (ULAŞIM / ÇEVRESEL BİLİNÇ) Mühendislikte Çevresel Bilinç adlı Wiley serisinin Wiley serisinin beşinci kitabı olan Ulaşım, özel araçlardan (biofuel hakkında ayrı bir bölüm de mevcut) tırlara ve otobüslerden trenlere tüm hava, kara ve su ulaşım sistemlerini ele alan geniş kapsamlı bir yayın. Bu devasa kitapta sürdürülebilir ulaşımla ve ulaşımın çevreye etkileriyle ilgili her türlü detay düşünülüp açıklanmış. Kitaptaki her bölüm pratikte ve analitik teknikler açısından ayrıntılı olması için o alandaki uzmandan tarafından açıklanıyor. Özellikle tatil sezonu olan yaz aylarında milyonlarca insanın seyahat ettiği düşünüldüğünde bu bilgiler doğrultusunda seyahat planı yapmak olabildiğince çevre dostu bir şekilde tatil yapmak için ilk adım olabilir.

İnsan ırkının başlangıcına kadar uzanan, sayı, biçim ve boyutlarla yapacağınız bir seyahate hazır olun. Matematiğin gündelik problemlere bir çözüm olarak doğduğu zamanlardan başlayarak her alanda kullanılan bir kavramlar bütünü haline gelişini, büyüyüp kompleks bir yapıya dönüşümünü, insan ırkının devamlılığındaki etkisini bu kitapla görebilirsiniz. Bir bilim tarihçisi olan Carl B. Boyer’in yazdığı, 1968’de yayınlanan kitap, gündelik hayatında matematiğe yer vermeyi seçen ve bundan zevk alan herkesin kitaplığında yer almalı. Geçtiğimiz aylarda Saadet Bağcacı tarafından dilimize çevrilmiş olması da büyük şans.

159

DANTE O. BENINI & PARTNERLERİ MİMARLIK (DANTE O. BENINI & PARTNERS ARCHITECTURE)

Yayınevi: Doruk yayınları / Bilim Dizisi Yazarı: Carl B. Boyer Baskı Tarihi: Türkçe yayını - 2015 Satışı: İnternet üzerinden ve kitapçılardan Türkçe olarak edinmek mümkün. Fiyatı: 75 TL

İtalyan Mimar Dante Oscar Benini’nin ünlü tasarımcı Carlo Scarpa’nın bir anlamda çırağı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Büyükannesinin Venedik’te yaşaması ve Benini’nin çocukluğunda Scarpa’nın bürosunun bulunduğu binanın avlusunda zaman geçirmesi, hatta genç Dante’nin, Scarpa’yı çizim yaparken izleme fırsatı bulmuş olması, gelecekteki mimarlık yolculuğunda önemli bir rol oynamış olmalı. ...İtalya’da öğrenimine başladıktan sonra yolculuğuna Brezilya’da devam eden Benini burada Oscar Niemeyer ile birlikte çalışır. Uzun yıllar tanıdığı ve birlikte çalıştığı diğer ünlü mimarlar da ona yeniden yorumlayabileceği esin kaynağı verirler. Dante O. Benini’nin çalışmalarının ilk kez sistematik olarak analitik ve detaylı bir biçimde bir araya getirildiği kitap, üstlendiği derleme görevinin yanı sıra, uzmanlık camiasında ilgi uyandırması ve daha da önemlisi farklı bakış açılarıyla yapılacak tartışmalara da olanak sunması açısından önem taşıyor.

Yayınevi: Wiley-Academy Yazarı: Myer Kutz Baskı Tarihi:2008 Satışı: İnternet üzerinden İngilizce olarak satın alınabilir. Fiyatı: 375,84 TL

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


EYLÜL ÖZEL 2015

YEŞİL DÖNÜŞÜMÜN TAKİPÇİSİ OLUN YIL 5 - SAYI 27 / 10 TL

ABONE BİLGİLERİ

Büyüleyici göletlerin dahi yaratıcısı...

ANTHONY ARCHER-WILLS

Ekolojik Yapı ve Yerleşimler Dergisi

SÜRDÜRÜLEBİLİR HAVAALANLARI çevresel biyoetik açısından sürdürülebilir havaalanları

SONSUZ DÖNÜŞÜMÜN ŞEFFAF YÜZÜ

CAM

160

ABONELİK KOŞULLARI P EKOYAPI Yeşil Yapı ve Yerleşimler Dergisi iki ayda bir olmak üzere yılda 6 sayı yayınlanır. P Abonelik bedeli nakit olarak veya aşağıda belirtilen hesap numaralarına ödenir. P Dergileriniz adresinize mesai saatleri içerisinde kargo ile imza karşılığı teslim edilir. P Dergi abonelik ücreti yıllık (6 sayı) bedeli KDV ve kargo dahil 60 TL dir. P Abone formu ve ödeme dekontu 0216 291 17 99 numaralı faksa yada abone@ekoyapidergisi.org adresine mail ile ulaştırıldığındaabonelik işlemi tamamlanmış olur.

HESAP BİLGİLERİ GİZMO İLETİŞİM AKBANK GİZMOHESABI İLETİŞİM HESABI Şube Kodu: 1241 Hesap No: 0006606 İŞ BANKASI NAUTILUS AVM ŞUBESİ (1209) HESAP IBAN TR15 0006 4000 0011 2090 154381 IBAN: TR52 0004 6012 4188 8000 0066 06

İLETİŞİM BİLGİLERİ Libadiye Cad. Bakü Sok. No:3 D:2 34704 Göztepe / İSTANBUL Tel: 0216 291 25 20 (pbx) Faks: 0216 291 17 99

* Dergi Abonelerimiz herhangi bir sebeple aboneliklerine son vermek istediklerinde 4077 sayılı Tüketiciyi Koruma Kanunu’nun 11/A maddesinde tanımlanan koşullar geçerlidir. Eylül 2015, 27. Sayı


AKÇANSA



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.