EKOYAPI YAPI VE YERLEŞİMLER DERGİSİ 38. SAYI

Page 1

Aralık 2017

YIL 8 - SAYI 38 / 15 TL

Yapı ve Yerleşimler Dergisi

“3.YEŞIL BINALAR VE ÖTESI KONFERANSI” 8 KASIM’DA

YAŞAMSAL İZLER

LAMİNE PARKE

TOP1O

BUZMİMARİSİ Tüm İhtişamıyla

SARAYLAR

BOB ALLIES

MEKAN DÜZLEMLERİNDE

Koşullara adapte olabilen yapılar tasarlamalıyız...

GERÇEKLEŞTI!


YAPI KATALOĞU

2017

YEŞİL YAPI KATALOĞU ONLINE & BASILI VERSİYON

2017

Yeşil Yapı Kataloğu’nun online versiyonunda yer aldığınız takdirde 15.000 adet basılacak olan almanak niteliğindeki katalogda da katılım şeklinize göre sayfalarınız rezerve edilmiş olur.

YEŞİL YAPI KATALOĞU

Ürün ve hizmetleriniz ile yıl boyunca yer alabilirsiniz. Dilediğiniz sayıda ürün ve hizmetinizin ilgili profesyonel çevreye detaylı tanıtımını yapabilir, teknik özellikleriniz ile rakipleriniz arasından sıyrılabilirsiniz.

YEŞİL YAPI KATALOĞU

Yapı & Yerleşimler Dergisi Özel Yayınıdır. Mart 2017, Versiyon 4, Yıl 4

Böylece ayıracağınız tek bütçe ile iki farklı mecrada tanıtım imkanına sahip olursunuz.

www.yesilyapikatalogu.com internet sitesi günlük ortalama 4000 ziyaret alarak, yeşil bina üretiminde görev alan teknik kadroya rehberlik etmektedir.



8 KASIM 2017

3.YEŞİL BİNALAR VE ÖTESİ KONFERANSI

MSGSÜ Fındıklı Yerleşkesi

Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu

GERÇEKLEŞTİ FUTURE&CITIES

6

22

30

KENTLERİ “GELECEĞİN KENTLERİN GELECEĞİ Organizasyon

İşbirliğiyle

İÇİNDEKİLER

96

102

30

22

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

130 110

3.YEŞİL BİNALAR VE ÖTESİ KONFERANSI 6

GÜNDEM

22

TOP 10 SARAYLAR Klasik mimarinin olmazsa olmaz yapıları saraylar, gerek mimari tarzları gerek heybetli duruşlarıyla tarih boyunca uygarlıkların ve devletlerin güçlerini simgeleyen gösterişli yapılar olmuşlardır. Çeşitli kültürlere ve tarihine tanıklık eden bu mimari eserlerden en özellerini Schindler Asansör Sponsorluğunda, TOP10 bölümünde sizler için derledik…

PROF.DR.EMRE ALKIN Mars’a gitmeyi planlayan insanoğlu için bu seyahat ‘kurtuluş’ olmasın! EKREM IMAMOĞLU Doğaya hakim olmanın değil, doğayla uyum içinde olmanın zamanı! PETER BARBER Doğru Kentsel Tasarım ile bölünmüşlük yerine bütünleşik bir toplum... BOB ALLIES Koşullara adapte olabilen yapılar tasarlamalıyız.

VE ÇOK DAHA FAZLASI...


62

77

95 178 88

114

126

130

MİMARİ BAKIŞ

86

110

114

AS/OS MİMARLIK Aktuğ Sivrioğlu BAHADIR KUL ARCHITECTS Bahadır Kul CAGLAYAN ARCHITECTS Umut Cem Çağlayan 1 MİMARLA MİMARLIK DIŞI IKI DESIGN Murat Kader MALZEME/ YÖNTEM/ UYGULAMA MEKAN DÜZLEMLERİNDE YAŞAMSAL İZLER : %100 ORGANİK

LAMİNE PARKE

126

SEKTÖRDEN YURTBAY SERAMIK YÖNETIM KURULU ÜYESI PAZARLAMA DIREKTÖRÜ MELIS YURTBAY

130

SIRADIŞI YAŞAM ALANLARI

3

BUZ MİMARİSİ

Reklam İndeksi ADDO 17

EKOYAPI DERGİSİ A.K.İÇİ

ALLIGATOR 75

FORBO 109

ASPEN YAPI VE ZEMİN 93

IŞIKLAR ŞIKLAR YAPI ÜRÜNLERİ 81

AUSTROTHERM 1

KİLSAN 15

BERKER BY HAGER 19

RHEINZINK 101

BRAAS ÇATI SİSTEMLERİ 9

SARAY ALÜMİNYUM 73

BTM BTM OPTIGREEN 85

SCHINDLER 37

ÇUHADAROĞLU 21

ŞİŞECAM 11

DALSAN 43

ŞİŞECAM DÜZCAM 7

DENDRO 119

YEŞİL YAPI KATALOĞU Ö.K.İÇİ

E.C.A. 83

YTONG 71, ARKA KAPAK

ERYAP GRUP 13

YURTBAY SERAMİK 5

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


E KO LO J İ K YA P I V E Y E R L E Ş İ M L E R D E R G İ S İ

İMTIYAZ SAHIBI Sevda Yayla Libadiye Cad. Bakü Sok. No:3 Daire:2 Ataşehir, İSTANBUL 0216 291 2520 SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Eren Cerciz GENEL YAYIN YÖNETMENİ Sevda Yayla EDİTÖR Esra Baykara Berivan Eren YURTDIŞI TEMSİLCİSİ Neşe Jones REKLAM SATIŞ Deniz Yılmaz Ayfer Ayyüce WEB EDİTÖRÜ Gülşah Karakaya GÖRSEL TASARIM Nilsu Canberk

4

REKLAM REZERVASYON bilgi@ekoyapidergisi.org 0216 2912520 HABER MERKEZİ haber@ekoyapidergisi.org 0216 2912520 ÇEVİRİ Halil Yiğit Beyoğlu (İngilizce - Türkçe Çeviri) KAPAK GÖRSELİ The Kings Cross Tunnel Allies & Morrison Architects Fotoğraf: John Sturrock YAYINCI ,TASARIM VE YAYINA HAZIRLIK Grapido Yayıncılık ve İletişim Hizmetleri Libadiye Cad. Bakü Sok. No:3/1 Daire:3 Ataşehir, İSTANBUL www.ekoyapidergisi.org BASKI Gezegen Basım San. ve Tic. Ltd. Şti. 100. Yıl Mah. Matbaacılar Sit. 2. Cad. No:202/A Bağcılar/İstanbul Tel: 0212 325 71 25 Fax: 0212 325 61 99 Sertifika No:12002 YAYIN TÜRÜ Yerel Süreli - İki ayda bir yayınlanır.

editör’den

ISSN NO 2146 - 9636

Ve sonunda kış ekinoksunu da yaşadık, gün dönümünü Stonehenge Anıtı’nın fotoğraflarındaki o mercek noktasında hayal ederken, tarihi net olarak bilinmese de antik yapıların nasıl bir hesaplama zekasıyla inşa edildiğinin mucizesini izledik bu anıt sayesinde. Beklentilerimizi yeni yıla erteliyoruz şimdilerde… Gerçekleşmesini umduğumuz tüm güzellikler 2018 yılında bizi bulsun diye hislerimizi taze tutuyoruz. Yeni yılı verimli, sağlıklı, başarılı geçirebilmek için geride bıraktığımız yılın kazandırdığı deneyimleri gözden geçiriyor, yeni çalışmalarımız için heyecanımızı dinamikliyoruz. Yeni yılı karşılamak için gün sayarken, karın beyaza keser gibi tüm kusursuz duruluğunda, güzel bir yıl geçirmeyi herkes adına temenni ediyoruz. Başarıyla geride bıraktığımız deneyimlerden en heyecanlısı Yeşil Rapido 2017 konferansı oldu hiç kuşkusuz… Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin genç ve dinamik atmosferi, destekçilerimizin kıymetli varlığıyla, ülkemizden ve yurtdışından değerli mimar, akademisyen ve uzmanların birikimleri ışığında oldukça başarılı bir etkinlik gerçekleştirdik. Konferansı 8 Kasım’da düzenlememizin artı bir önemi vardı. Dünya Şehircilik günü olması. Şehircilik gününde biz kendi çapımızda şehirlerin geleceğini tartışırken bir yandan da bu tarihlerde Bonn’da İklim Konferansı düzenlendi. Küresel ısınmanın etkilerinin değerlendirildiği ve ülkelerin bu konudaki politikalarının ele alındığı konferansta karar vericiler, Paris İklim Anlaşması’nda uzlaşılan hedeflere ulaşmak için attıkları somut adımlardan bahsettiler. Küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadeleyi amaçlayan etkinlik herkesin merakla takip ettiği önemli bir gündü. Almanya’da iklim değişikliği konuşulurken Paris’te daha reel bir eylemlilik yaşandı. Paris Belediyesi hava kirliliğini önleme çalışmaları için kent merkezinin tamamını bir günlüğüne de olsa araç trafiğine kapattı. Düzceli evsiz depremzedelerin kolektif çalışmasıyla oluşan ‘Düzce Umut Evleri’ konut ihtiyacına yönelik, pratik, yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler geliştiren projelerin ödüllendirildiği Dünya Habitat Ödülleri’nin 2017 yılı finalistleri arasına girmesi de oldukça umut vericiydi. Özellikle gelecek ve akıllı şehir temalarının yoğunlaştığı Kasım ayındaki sektörel buluşmaları takip ederken yine teoriden çıkarıp pratiğe dönüşen bir başka gelişmeyi izledik. Bill Gates’in ABD’nin Arizona Eyaleti’nde kuracağı ‘Akıllı Şehir Projesi’ ilgililerin önümüzdeki süreçte takip edeceği, kentlerin geleceğine dair önemli bir girişim olarak yerini aldı. Kuşkusuz bu gelişmeler yılın son sayısı olarak hazırlanan 38. sayımızda bizlere fazlasıyla ilham kaynağı oldu. Teorilerin arşivlenerek gelecekte başvurulacak önemli kılavuzlar olacağını düşünerek, 8 Kasım Yeşil Rapido Konferansı’na katılamayanlar ve detayları kaçıranlar için, ayrıca arşivlerde kılavuz olabilmesi adına sayfalarımızda tüm detaylarıyla yer verdik. Sürdürülebilir yapılar için sürdürülebilir malzemelerin irdelendiği Malzeme/ Yöntem/Uygulama bölümünde ‘Dendro Lamine Parke’ sponsorluğu ile Lamine Parke’yi daha yakından tanıyalım istedik. Yeşil binalar için akıllı teknolojiler geliştiren Schindler’in destekleriyle hazırladığımız “TOP10” Saraylar bölümünde mimarlık tarihinin yenilenmeyecek anıt yapıları saraylara doğru kısa bir yolculuk gerçekleştirdik. Sıradışı yaşamlar sıra dışı vizyonlarla mümkündür. İçinde bulunduğumuz mevsime bu kadar gönderme yapmışken, kar ve kışın yoğun yaşandığı coğrafyalarda mimarların bunu nasıl bir kaynak edindiklerini de keyifli bir çalışmayla irdeledik: Buz Mimarisi…

Dergide yayınlanan yazı ve fotoğrafların yayıncı izni alınmadan ve kaynak belirtmeden kısmen veya tamamı alınamaz. Dergide yayınlanan yazılardan yazarlar, reklamlardaki haksız rekabet ve yanıltıcı unsurlardan reklam veren sorumludur.

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

Daha fazlası sayfalarımızda sizi beklerken, 2018 yılının ilk aylarında tekrar buluşmak üzere, keyifli okumalar diliyoruz…



haberiniz var mı?

BEHNISCH ARCHITEKTEN TASARIMI UKRAYNA’NIN İLK KATOLIK ÜNIVERSITESI TAMAMLANDI Lviv’de bulunan Ukrayna Katolik Üniversitesi (UCU), eski Sovyetler Birliği’nde açılan ilk Katolik Üniversitesi olma özelliğine sahip. Tasarımını Behnisch Architekten’in yapıtığı üniversitenin ana misyonu; öğrencileri ve çevresi için açık, ilerici ve demokratik bir öğrenme ortamı sağlamak...

L

viv’de bulunan Ukrayna Katolik Üniversitesi (UCU), eski Sovyetler Birliği’nde açılan ilk Katolik Üniversitesi olma özelliğine sahip. Tasarımını Behnisch Architekten’in yapıtığı üniversitenin ana misyonu; öğrencileri ve çevresi için açık, ilerici ve demokratik bir öğrenme ortamı sağlamak... UCU’nun en önemli hedefleri arasında ise üniversiteyi halka açık hale getirmek yer alıyor. Aynı zamanda kamuya açık özel bir üniversite olarak, Sovyet sonrası Ukrayna’sında yüksek öğretime rol model olarak hizmet etmek istiyor. 66

Üniversitenin inşası devam eden kampüsünün kalbi olacak olan Metropolitan Sheptytsky Information Research Center (Büyükşehir Sheppertski Bilgi Araştırma Merkezi) Sovyet sonrası Ukrayna’da inşa edilen türünün ilk binası olma özelliğine sahip. Sheppertski Bilgi Araştırma Merkezi’nde; beşeri bilimler için kütüphane, akademik ve araştırma alanları ile topluma hizmet eden kamusal alanlar yer alıyor. Mimari açıdan, açıklık terimi binanın tasarımında büyük rol oynamakta. Bu kavram; okuma, sergi ve konferans alanlarının yanı sıra bir kafe ve üniversite kitaplığının olduğu ve giriş engelinin olmadığı zemin kata kadar yansımıştır. Binanın üst katmanları ise daha akademik nitelikte; ağırlıklı olarak, açık plan tasarımı sayesinde, çeşitli okuma alanları, sessiz çalışma alanları ve grup çalışma odaları yaratılmış. Binanın hem kamusal hem de akademik bölümleri, kampüsün bitişiğindeki güzel Stryiskyi Parkı’na bakan bir dikey atriyum alanı etrafında düzenlenmiş esnek alanlar yaratmış.q

İşveren: Ukrainian Catholic University Mimar: Behnisch Architekten, Stuttgart with AVR Development, Lviv Planlama ve İnşaat Süreci: 2012-2017 Fotoğraf: Oleg Babench Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


Abartmaya gerek yok, Isıcam’da çözüm çok

444 9 872 0 850 222 9 872 isicam.com.tr sisecamduzcam.com /isicamsistemleri

Isıcam Sistemleri’nin yüksek teknoloji ürünü camları, tüm ihtiyaçlarınıza cevap verebilmek için tasarlanıyor. Yüksek nitelikli ısı kontrol kaplamalı Şişecam Low-E Cam’lar ile üretilen Isıcam’lar, ısı kayıplarını %50 azaltarak ısıtma giderlerinizden tasarruf sağlar.


haberiniz var mı?

ARCHIST AWARDS FOR INTERIOR DESIGN BAŞLIYOR... ArchIST; marka adını İstanbul’dan alan, ülke ölçeğinde katılıma açık olan ve dünyada ses getirmeyi hedefleyen bir yarışma. İlki İç Mimarlık olarak yapılıyor, devamı mimarlık ile gelecek. İç Mimarlık yarışmasında yılın teması ‘Kent Yaşamı ve Kültür Disiplinleri’. Profesyonellere açık olan ve tamamlanmış işlerin yarışacağı 5 kategorinin 5 kazananı olacak. Bu kategoriler; Yaşam alanı, Çalışma alanı, Alışveriş alanları, Ticari konaklama alanları, Eğitim ve kültür alanları. Özel ödüllerin yanında, kazanan mimari ofislerle bir Londra Tasarım Haftası gezisi düzenlenecek. ArchIST Awards for Interior Design’ın tamamlayıcısı olarak, bir de özel sergi hazırlanıyor. Sektörde 15 yıl ve üzeri deneyimi olan davetli mimar ve iç mimarlar, son 5 yılda tamamladıkları birer iç mimari proje ile dijital sergiye katılacaklar. Bu sergi, mesleğe yıllarını vermiş, kıymetli projelere imza atmış, örnek alınmış isimlere saygı niteliğinde olacak. ArchIST Selection sergisi 29-30 Mart’ta Swissotel’de düzenlenecek MIMARSIV Selection 2018 günlerinde gezilebilecek.

8 8

ArchIST Awards for Interior Design jürisi Tasarımcı Aziz Sarıyer, Tasarımcı Ayşe Birsel, Mimar Mustafa Toner, Mimar Cem Kocacıklıoğlu, Mimar Seyhan Özdemir, İç Mimar Hakan Ezer, Prof. Meltem Eti Proto ve Mimari Fotoğrafçı Ali Bekman’dan oluşuyor. Yarışmanın başvuruları 15 Şubat’a kadar devam edecek. Yarışmanın gala gecesi ve ödül töreni ise 30 Mart 2018’de Swissotel The Bosphorus’da gerçekleşecek. Yarışma ile ilgili tüm bilgiler için: archist.mimarsiv.com q

ERSA, GOOD DESIGN 2017’DE 3 ÖDÜL ALDI

Ersa, dünyanın en eski ve saygın tasarım yarışmalarından Good Design’da 3 ödül birden kazandı. Ersa, dünya genelinde çağdaş tasarım alanında farkındalığı artırmak ve bu alanda lider firmalar ile tasarımcıları onurlandırmak amacıyla gerçekleştirilen Good Design 2017’de, mobilya kategorisinde ödüle layık görülen tek yerli firma oldu. Ersa Mobilya kurucusu Metin Atabey Ata’nın 1962 yılında tasarladığı ikonik koltuğun Burak Koçak tarafından yeniden yorumlandığı 1962 serisinin yanı sıra metal çerçevesiyle modern bir tasarım sunan, 2011’de Ece Yalım Design Studio tarafından tasarlanan Frame yönetici grubunun yeni üyesi Frame Operasyonel çalışma serisi ile modüler yapısıyla çalışma mekanlarındaki esnekliği yeniden yorumlayan bir diğer Ece Yalım Design Studio tasarımı Join New Generation oturma ünitesiyle “Good Design” ödülüne layık görülen Ersa, Frame ve Join ile ilk kez 2011 yılında Good Design almaya hak kazanmıştı. 2011’den bu yana toplam 14 Good Design ödülüne layık görülen Ersa, 2015’te “Green Line” serisiyle sürdürülebilir yeşil ürünlerin onurlandırıldığı Green Good Design Awards’da 4 ödül birden kazanmıştı. Ersa, yakaladığı tasarım çizgisiyle German Design Award, iF, Interior Design, International Design Excellence Awards ve Red Dot gibi 50’nin üzerinde dünyanın en prestijli tasarım ödüllerinin sahibi.q

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı



haberiniz var mı? 10 10

PASİF EV PROJESİ’NDE BTM ÜRÜNLERİ TERCİH EDİLDİ BTM hem çatıda hem temelde kullanılmak üzere verdiği malzemeler ile projenin büyük destekçilerinden biri oldu. Proje’de su yalıtımı için BTM ürünlerinden 300 m2 BT2K 600, 100 M2 Poseidon Membran, 220 m2 SP300 Membran kullanıldı. Çatı yalıtımı ve kaplaması için ise 200 m2 Dragon Kum Gri Shingle uygulandı.

S

u yalıtımında 42 yıllık tecrübeye sahip BTM’nin hem çatı kaplama malzemesi hem de su yalıtımı malzemesini sponsor olarak verdiği Ankara’nın Etimesgut ilçesinde 250 m²’lik 3 katlı konut üzerinde yapılan tadilat projesinde uygulamalar tamamlandı. Bu proje kapsamında konut kategorisinde Türkiye’nin ilk sertifikalı Pasif Evi tamamlanmış oldu. Pasif Evler EnerPHit (tadilat) kategorisinde Alman Pasif Ev Enstitüsü tarafından sertifikalandırılmaktadır. Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

otoparkın üstü BTM Botanik Su Yalıtım örtüsü ile kaplanmış ve bahçe çatıya dönüştürülmüştür. Uygulanan yüksek yalıtım ve entegre edilen çevreci teknolojiler ile hedef, bu konutu tamamen şebekeden bağımsız sıfır enerji ile işletilen, Avrupa Birliği’nin nZEB (Nearly Zero Energy Buildings) konseptine örnek bir yapı haline getirmiştir.

Konut kategorisinde Türkiye’nin sertifikalı ilk pasif binası olup yakın çevredeki komşu yapılara oranla % 90 üzerinde enerji verimli olarak tasarlanmıştır.

Yapılan tadilatların ardından bina; 7/24 monitör edilerek enerji tasarrufu ve yenilenebilir enerji üretimi takip altında tutulmaktadır ve aynı zamanda yüksek performanslı malzeme / teknolojilerinin sergileneceği bir eğitim merkezi olarak da hizmet verecektir.

Proje’de su yalıtımı için BTM ürünlerinden 300 m2 BT2K 600, 100 M2 Poseidon Membran, 220 m2 SP300 Membran kullanılmıştır. Çatı yalıtımı ve kaplaması için ise 200 m2 Dragon Kum Gri Shingle uygulanmıştır. Ayrıca projede son anda değişikliğe gidilerek mevcut

Projenin sahibi ve mimarı Türkiye’nin ilk pasif ev projelerine imza atmış olan Pasif Ev Tasarımı ve sertifikasyonu konusunda uzman Ekho Mimarlık oldu. Mekanik tasarım ve uygulama ise Gentem Mühendislik tarafından gerçekleştirildi.q


REKLAM ALANI


haberiniz var mı? 12 12

YAPI KREDI KÜLTÜR SANAT BINASI RENOVASYONUN ARDINDAN YENIDEN AÇILDI Yapı Kredi Kültür Sanat binası, Teğet Mimarlık imzasıyla geçirdiği renovasyonun ardından kısa süre önce Beyoğlu, Galatasaray’daki yerinde yeniden kapılarını açtı. Kültür sanat meraklılarını semte tekrar kazandıracak olan binanın ziyaretçileri, Guardian Glass ürünü Guardian Clarity™ ile tasarlanan yeni cephe sayesinde Beyoğlu’nun tarihi ve bugünü buluşturan özgün atmosferini en şeffaf haliyle soluyacak.

B

eyoğlu, İstiklal Caddesi’nin merkez noktası Galatasaray Meydanı’nda konumlanan ve Alman Mimar Paul Schmitthener tarafından 1958 yılında tasarlanan Yapı Kredi Kültür Sanat Binası (YKSS), Teğet Mimarlık imzasıyla geçirdiği renovasyonun ardından yeniden açıldı. Yapılan renovasyonda kütlesi, İstiklal Caddesi ve Ara Sokak’a bakan cephe düzeni, kat hizaları ile dikey taşıyıcıları aynen korunan binanın meydana baktığı noktada tamamen içi boşaltılarak yepyeni bir cepheyle meydana kazandırıldı. Yapı Kredi Kültür Sanat Binası’nın gerek orjinal yapının hatırasına saygı göstermek ve toplumsal belleğe hitap etmek amacıyla korunan eski Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

cephelerinde, gerekse de bambaşka bir deneyim sunarak meydana açılan yeni cephesinde Teğet Mimarlık’ın tercihi olağanüstü şeffaflık sunan Guardian Clarity™ anti-reflekte cam ürünleri olmuş. Çok yüksek ışık geçirgenliği sunarak, düşük yansıma elde edilmesini sağlayan Guardian Clarity™ anti-reflekte cam, sunduğu alışılmışın ötesinde işlevsellik ve göz alıcı görüntü ile çarpıcı cepheler için geliştirilmiş en ideal çözüm olarak karşımıza çıkıyor. Aşırı yansımanın görüntüyü bozduğu her yerde sağladığı ‘yansıtmama’ etkisi ile tasarımı bulunduğu noktada odak noktası haline getiren Guardian Clarity™ anti-reflekte cam, İstiklal Caddesi

üzerinde dikkatleri üzerine toplayan YKKS’de kullanıcılara etkileyici ve bölünmemiş bir Beyoğlu manzarası sağlarken, kişinin semtin atmosferinden kopmadan keyifli ve kaliteli zaman geçirmesine olanak tanıyor. Binanın, kitabevi, sergiler ve salon arasındaki dolaşımı bir canlının iç yapısı gibi meydan tarafından izleyenler için sergilenebilirken, binaya tırmanan izleyiciye çeşitli işlevler arasındaki seyahatinde İstiklal Caddesi ve Galatasaray Meydanı’nı farklı açı ve yüksekliklerden tecrübe etme fırsatı sunuluyor. Bunlarla birlikte en can alıcı duraklardan birini, YKKS koleksiyonundaki en önemli eser olan İlhan Koman’ın “Akdeniz Heykeli” tutuyor.q



haberiniz var mı?

SAĞLIK ÜSSÜ’NÜN YALITIMI BONUS MEMBRAN’DAN 1 milyon 400 bin metrekarelik alana inşa edilen Dünyanın en büyük hastane projelerinden Ankara Etlik Entegre Sağlık Kampüsü’nün su yalıtımı ihtiyacı Bonus|Focus Membran ile karşılandı. ‘Sağlık Üssü’ olarak nitelendirilen dev projenin çatı ve teras gibi kritik detaylarının su yalıtımı, Türkiye’nin prestijli projelerinin tercihi Bonus|Focus Membran tarafından sağlandı. Sağlık Bakanlığı Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı önderliğinde Astaldi SPA ve Türkerler Holding iş ortaklığı tarafından yapılan Etlik Entegre Sağlık Kampüsü projesinin çatı ve teras gibi kritik detaylarının su yalıtımı ihtiyacı için 50.000 m2’yi aşan miktarda Bonus Membran Premium serisi kullanıldı.

Bonus Membran yapıların dayanıklılığını azaltıp ömrünü kısaltan su tehdidini ortadan kaldırırken daha sağlıklı, güvenli ve konforlu alanlar sağlayarak yapıların ömrünü uzatıyor. Plus, Platin ve Premium ve Pro olmak üzere 4 ayrı seride üretilen Bonus Membran, içerisinde yapısını güçlendirici çok farklı polimerler içeriyor. Etlik Entegre Sağlık Kampüsü’nde tercih edilen, -20˚C’a dayanımı ile öne çıkan Bonus Membran Premium serisi, SBS (stiren

14 14

E.C.A.’NIN IKI YENI SERISI AVRUPA’DAN ÖDÜLLERLE DÖNDÜ

bütadien stiren) polimer katkılı modifiye bitümden yüksek teknoloji ile üretilmekte olup, formülündeki özel polimer karışımı ve polyester/cam tülü taşıyıcılar sayesinde çok düşük sıcaklıklarda dahi esnek kalabiliyor ve bükülme değerlerinin avantajlarını yapı ömrü boyunca koruyor. Bonus Membran Premium serisi yapısı itibari ile yüksek esneme yapan, titreşen ve genleşen çatılar için ideal yalıtım sağlıyor.q

G

eliştirdiği teknoloji ve yeniliklerle insan sağlığını ve çevresel duyarlılığı ön planda tutan E.C.A, armatür ürün ailesine ezber bozan 2 yeni seri ekledi. Dünya’da ilk kez E.C.A. tarafından geliştirilen Hygiene Plus teknolojisine de sahip Icon ve Purity armatürler A Design Awards, Iconic Awards ve German Design tasarım yarışmalarından ödülle döndü. A Design Awards’ta Icon serisi lavabo, banyo, eviye armatürleri Gold seviyesinde; Purity serisi, lavabo, banyo, eviye armatürleri Silver seviyesinde ödüle layık görülürken; Iconic Award tasarım yarışması ürün kategorisinde Purity Lavabo Bataryası ve Icon Banyo bataryası ödül aldı. German Design Awards’tan Özel Davet Avrupa’nın en prestijli tasarım yarışmalarından biri olarak görülen German Design Awards’a

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

özel olarak davet edilen markalar arasında yer alan E.C.A.; Purity lavabo bataryası ve Icon banyo bataryasına “Special Mention” ödülü alırken; Icon lavabo bataryasıyla da “Winner” ödülüne layık görüldü. E.C.A. armatürlerinin yurt içi satış ve pazarlamasından sorumlu Elmor’un Genel Müdürü Enver Öz, temsilcisi oldukları markanın ödüllendirilmesinden duydukları mutluluğu şu şekilde ifade etti; “Sektöründe daima ilkleri gerçekleştiren ve trendlerin belirleyicisi olan E.C.A.’nın estetik ve fonksiyon çözümlerinin uluslararası arena tarafından da takdir edilmesi memnuniyet verici. Bu ödüller bizim sektördeki motivasyonumuzu arttıran ve adımlarımızın doğruluğunu kanıtlayan göstergeler bizce. E.C.A. her şeyden önce “yıllarca beraber” lik ilkesi gereği kullanıcılarına sağlamlık ve dayanıklılık vaad ediyor."q



haberiniz var mı?

ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL AKTİVİTE MERKEZİ 16 16

“Sosyal Aktivite Merkezi” projemizde de , ‘Işıklar Yapı Ürünleri”nin üretmiş olduğu ‘kaplama tuğla’ kullanma kararını tasarım sürecinin başında verdik, zira bu malzemenin olanakları ile aradığımız özgün mimari kimliği yakalama şansımız olacaktı.”

M

imar Erdal Sorgucu, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Aktivite Merkezi tasarım kararları ve proje süreçleri hakkında bilgi verdi. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Aktivite Merkezi’nin, öğrencilerin üniversite hayatı boyunca kişisel ve sosyal hayatlarını da etkileyen, dönüştüren, değiştirip geliştirebilecek bir yer olması hedefleriyle tasarım sürecine başladıklarını belirten Sorgucu, “Öğrencilerin bir arada olabilme ve karşılaşma olasılıklarını artıracak alanların tasarımı en önemli mimari kriter olarak belirlenmiştir. Seçilen arazinin konumu ve topografyası birlikte değerlendirildiğinde; iki kotu (üst giriş ve alt manzara terasını) birbirine bağlayan, amfileşen basamaklar tasarımın özünü oluşturmaktadır. Heykelsi topografyası ile dikkat çeken alanda, programlı veya programsız her türlü aktivite ve etkinlik yer alabilmektedir. Burada öğrenciler, bir konser veya gösteriyi izleyebilir, çay veya kahvesini yudumlarken söyleşilere katılabilir ya da yemeğini manzaraya karşı yiyebilirler.” dedi. Tuğla kaplama olarak tasarlanan, giriş ve manzara cephesi cam ile tamamen açılırken, diğer cephelerde, özellikle lokanta bölüAralık 2017 Özel, 38.Sayı

münde gerektiği kadar dışa açılarak yapının masif etkisini güçlendirildiği projede zemin ise sokak-meydan duygusunu desteklemek amacıyla andezit kaplanmış. Tüm tasarımlarında, kolay eskimeyen, sürekli bakım gerektirmeyen doğal malzemeler kullanmaya özellikle dikkat ettiğini belirten Sorgucu, “Yapının ilk inşa edildiği andan itibaren değişip dönüşmeden, yıpranarak kendi kimliğini kaybetmeden kalabilmesinin en önemli şartlarından birisidir ‘iyi eskimek’. Bir de işin bakım ve onarım kısmı var ki, bu durum idareler açısından büyük önem taşımaktadır. Bakım ve onarım maliyetlerinin düşmesi, doğal dokuyla son derece uyumlu bir şekilde ortaya çıkan kentsel doku, hem yapıya hem de bulunduğu bölgeye / kentsel dokuya önemli bir kalite katmaktadır. “Sosyal Aktivite Merkezi” projemizde de , ‘Işıklar Yapı Ürünleri” ‘nin üretmiş olduğu ‘kaplama tuğla’ kullanma kararını tasarım sürecinin başında verdik, zira bu malzemenin olanakları ile aradığımız özgün mimari kimliği yakalama şansımız olacaktı. Bu malzemenin olanaklarını sonuna kadar

zorlayıp, ‘Işıklar’ firması ile birlikte ürettiğimiz detayları uygulamaya geçirdiğimizde, tasarım sürecinin başından beri aradığımız mimariye ne kadar yaklaştığımızı gördük. “Sosyal Aktivite Merkezi” binası inşa edildikten sonra; sanıyorum yukarda açmaya çalıştığımız nedenler sonucunda ‘Rektörlük’ kampüste bulunan mevcut diğer yapılarda da “kaplama tuğla” kullanılması kararı vererek eski yapıların cephe tadilatları gerçekleştirilmiştir. “Sosyal Aktivite Merkezi” ile ‘kampüs alanında bir çeşit ‘domino etkisi’ diyebileceğimiz bir durum gerçekleşmiştir." diyerek sözlerini tamamladı.q Tasarım Ekibi: Mimar Erdal Sorgucu Yardımcı Mimarlar: İlhan Kesmez, Ayça Kesmez, Emre Tuncel Mimarlık Ofisi: Atölye E Mimarlık İşveren: Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörlüğü Adres: Bolu



Ürün Haber

YENI NESIL OFIS DEKORASYONUNUN YÜKSELEN YILDIZI ADDO FURNITURE YENI ÜRÜNLERINI TANITTI Addo Furniture, showroom’unda yeni nesil ofislerde fark yaratacak yeni ürünlerini tanıttı. Markanın art direktörü Sezgin Aksu imzası ile hayata geçirdiği yenilikçi ‘HUB’ felsefesi ve Wing koltuk ile birlikte, Jeremiah Ferrarese ve Paolo Scagnellato tasarımı Incontro ürünlerini ilk kez lanse etti.

18 18

A

ddo Furniture Firma Ortakları İbrahim Yıldız ve Eylem Yıldız, Addo Furniture Genel Müdürü Bünyamin Usta ev sahipliğinde gerçekleşen lansmanda markanın art direktörü Sezgin Aksu, yeni nesil ofislerde çığır açacak yeni konsepti ‘HUB’ felsefesini ve Wing koltuğun tasarım aşamalarını anlattı. Tasarımcı Sezgin Aksu, HUB tasarım aşamasında günümüzün çalışma kültüründen yola çıktığını, ekiplerin daha hızlı değişime ayak uydurmasından ve yeniliklere açık olmasından ilham aldığını belirtti. Aksu, ‘HUB tasarımında ana çıkış noktamız, havaalanında uçakların park ettiği ‘hub’ lar vasıtasıyla insanların yeni şeyler keşfedeceği yerlere gelmesi, farklı kişilerin yine orada uçaklara binmesi ve farklı lokasyonlara doğru yolculuğa çıkması oldu. Havaalanını bir masa olarak düşündüğümüzde uçakların park ettiği HUB olarak adlandırılan alanlarda ise sürekli sirkülasyon olması bu tasarımın ana fikrini oluşturuyor. Sürekli bir değişim ve yenilik, yeni heyecanlar söz konusu. Bu tasarımda da asıl önemli nokta sosyalleşme. Ofislerde masalarda insanlar bir araya gelir, çalışır, bilgi paylaşımı olur, sosyalAralık 2017 Özel, 38.Sayı

leşirler, fikirleriyle farklı noktalara yol alır ve yeniden çalışmak için masaya dönerler. Biz de HUB’ta konsept olarak insanı odağımıza alarak özgürlüğü, fonksiyonelliği, hızlı ve kolay değişimi, tüm bunlara bağlı olarak yaratıcılığı yansıtıyoruz.’ dedi. Wing koltuk ile renklenen tasarım çizgisi Addo Furniture Art Direktör Sezgin Aksu tarafından tasarlanan Wing koltuk, masif ahşap ve metal olmak üzere 12 farklı ayak seçeneği, başlıklı ve başlıksız olarak tasarlanan özgün yapısı, sırt ve başlık olmadan puf şeklinde kullanım seçeneği ile özel bir tasarım ürünü… Bekleme alanlarında ve toplantı salonlarında renk ve doku alternatifleri ile eğlenceli bir tasarım ürünü olan Wing, bulunduğu yerde sıcaklık hissi veren fonksiyonel bir ürün alternatifi olarak Addo Furniture koleksiyonunda yerini alıyor. Yapı olarak kanatlardan esinlenilerek tasarlanan Wing, sırt destekli tasarımında geriye doğru sahip olduğu doğal eğimi ile fonksiyonel bir kullanım sunuyor. Aksu, ürünü anlatırken ‘Addo Furniture için Bridge’i tasarlarken asıl amacımız taklit edilemeyecek, markanın karakterini yansıtan, özel bir seri

yaratmaktı. Wing’in de çıkış noktası yine Addo kimliği taşıyan bir koltuk tasarlamaktı. Özgün olması, ilk bakıldığında Addo ürünü olduğu anlaşılması önceliğimizdi. Wing’te tasarımı kavrayan kanatlarla özgün bir yapı oluşturduk. Estetiği ön plana alırken fonksiyonelliği de geriye doğru doğal bir eğimle destekledik.’ dedi. Sadeliği yansıtan İtalyan tasarımı: Incontro İnovatif tasarım çözümleri ile yeni nesil iş ve yaşam alanları oluşturan Addo Furniture, ünlü İtalyan tasarımcılar Jeremiah Ferrarese ve Paolo Scagnellato imzası taşıyan Incontro ile ofiste ve ortak alanlarda sadeliğe vurgu yapıyor. Özgün formu ve fonksiyonel yapısı ile dar mekânlara uyum sağlayan, minimal ve yalın tasarım Incontro, modern dekorasyonun tamamlayıcısı olarak dikkat çekiyor. Küçük ofislerden büyük projelere, bekleme alanlarından toplantı ve konferans salonlarına kadar birçok kullanım alanı için tercih edilebilen Incontro ailesi, farklı renk, ayak ve özellik opsiyonları da sunuyor.



Ürün Haber

TEKNOLOJININ TASARIMA YANSMASI: BERKER R.1 TOUCH SENSOR Akıllı bina otomasyon sistemleri ve anahtar priz sektörünün lideri Hager I Berker, R.1 Touch Sensor ile teknolojik alt yapısını ve güçlü tasarım yönünü bütünleştiriyor. Serinin teknolojik gücünü temsil eden R.1 Touch Sensor evin tüm kontrollerini tek anahtarda toplarken, Hager I Berker’in şık tasarım çizgisini de yansıtıyor. Hager I Berker, teknolojiyi şıklıkla birleştiren ve yaşam alanlarında bütün fonksiyonları bir arada kontrol edebilmeye yarayan ürünleriyle hayatı kolaylaştırıyor. IF Product Design, Red Dot, Good Design gibi birçok ödülle mimarların sıklıkla tercih ettiği R.1 Touch Sensor, KNX uyumlu yapısı ve yuvarlak modern hatları ile teknolojiyi tasarıma yansıtıyor.

KNX/EIB uyumlu sistemiyle Hager I Berker’in teknolojik altyapısını kanıtlar nitelikteki R.1 Touch Sensor, evin tüm fonksiyonlarını tek bir anahtarda topluyor. Aydınlatma, perde/panjur, müzik, ısıtma ve soğutma gibi kontrolleri sadece tek bir anahtarda toplayan R.1 Touch Sensor, kullanıcı isteğine göre cam yüzey olarak beyaz ve siyah renklerde dizayn edilebiliyor. Ayrıca web sitesinde yer alan konfigüratör sayesinde, istediğiniz sembol ve yazıları eklemek mümkün. Yuvarlık cam yüzey üzerinde evin tüm kontrollerini barındıran ekranıyla R.1 Touch Sensor, hayatın her alanında teknolojiden faydalanmak isteyenler için ideal.q

20 20

EGE SERAMİK ÜRÜNLERİ GREEN GUARD GOLD SERTİFİKASI ALMAYA HAK KAZANDI Ege Seramik, tasarım sürecinden başlayarak, ürünün yaşam döngüsü boyunca çevreye ve insana gösterdiği hassasiyeti GREENGUARD ve GREENGUARD GOLD sertifikalarını almaya hak kazanarak, bir kere daha tescillemiş oldu. İnsan sağlığına ve çevreye duyarlı yeşil binaların hızla önem kazandığı günümüzde, gelecek nesillere yaşam kalitesini arttıracak, çevreye duyarlı ürünler ve malzemeler sunmak her geçen gün daha öncelikli hale geliyor. Bu hususta en öncelikli konu da insanların zamanlarının büyük kısmını geçirdiği iç mekânlarda kullanılan yapı malzemelerinin insan sağlığını tehdit etmeyecek kadar güvenli olmasıdır. Ürünlerde bulunan kimyasallar oda sıcaklığında buharlaşarak iç ortama karışıp, mekânın hava kalitesinin düşmesine, uzun dönemde ise alerjik astım gibi ciddi sağlık problemlerine yol Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

açabilirler. GREENGUARD sertifikası, ürünlerin emisyon değerlerinin ölçülmesi sonucunda ürünün iç mekânda kullanılmasında herhangi bir sorun teşkil etmeyeceğini ispatlayan bir belgedir. Ege Seramik UL Enviroment’a yaptığı başvuru sonucunda GREENGUARD ve GREENGUARD GOLD Sertifikalarını almıştır. Bu sertifikalar ile Ege Seramik ürünlerinin 10.000’ den fazla kimyasal maddeye karşı yapılan testler sonucunda iç mekânlarda kullanımının sağlıklı ve güvenli olduğu kanıtlanmıştır. Ürün yaşam döngüsü boyunca çevre bilinci ile hareket eden ve insan sağlığını koruyan ürünler üreten Ege Seramik, gelecek nesillere daha iyi bir Dünya bırakabilmek için, çevresel sürdürülebilirliğin sağlanmasını temel çalışma prensibi olarak benimsemiştir.q



TOP 10

10 SEÇİLMİŞ ÖRNEK TOP

22

Saraylar

Klasik mimarinin olmazsa olmaz yapıları saraylar, gerek mimari tarzları gerek heybetli duruşlarıyla tarihl boyunca uygarlıkların ve devletlerin güçlerini simgeleyen gösterişli yapılar olmuşlardır. Kimi zaman devlet büyüklerinin konaklaması için inşa edilen, kimi zaman da kültür akımlarının önemli bir sonucu olan bu görkemli yapılar dönemlerinin seçkin mimarları tarafından inşa edilmiştir. Saraylar ince ayrıntıları ve kullanılan doğal malzemeleri ile birlikte zamana meydan okumuş, varlıklarını günümüze değin koruyabilmeyi başarmıştır. Saraylar

Eylül 2015, Aralık 2017 27.Sayı Özel, 38.Sayı

kentlerin tarihsel kimliğinin en önemli mimari unsurlarıdır ve günümüze kadar taşıyan restorasyon çalışmaları sayesinde çoğu yerde müze işlevi kazanmıştır. Erişilebilirlik saray mekânlarının ziyarete açılması, bulundukları kentin ya da meydanın turizm rotalarına eklenmesi ve iç mekanların herkes tarafından görülebilir olmasıyla mümkün olabilmekte. Çeşitli kültürlere ve tarihine tanıklık eden bu mimari eserlerden en özellerini TOP10 bölümünde sizler için derledik…q

Sponsorluğunda hazırlanmıştır.


ELHAMRA SARAYI, İSPANYA İspanya’da bir Arap mirası

E

lhamra Sarayı’nın temelleri 1232 yılında, Endülüs Emevileri’nin devamı olan Güney İspanya’da, Beni Ahmer Sultanlığı Devleti’ni kuran Nasri Hanedanı I. Muhammed Bin Yusuf zamanında atılmıştır. Askeri olarak inşa edilen Elhamra zamanla emirlerin yaptırdığı yapılarla muhteşem bir saraya dönüşmüştür. Sarayın çatı, kubbe ve kemerleri ahşaptan yapılmış, salon ve avlu duvarları yüzlerce çeşit geometrik desenlerde seramikler ile örülmüştür. Elhamra Sarayı’nın duvarlarındaki desenlerde günümüz modern matematiğiyle hesaplanılmış geometrik ahenkler bulunmaktadır. Elhamra korunan bir Dünya Mirası sitesidir, bu nedenle her türlü inşaat işi yasaklanmıştır. İspanya’nın Granada şehrinde bulunan Elhamra Sarayı’nda 2014 yılının Mayıs ayında, engellilerin ziyaretleri sırasında sarayın her

bölümüne erişmeleri için engelli asansörü açılmıştır. Kurulacak özel asansörün çevresel etkilerinin düşük olması amacıyla özel incelemeler yapılmış, aynı zamanda yapının kusursuz ihtişamını da bozmaması için şeffaf cam asansör kurulumu yapılmıştır. Torrecillas, sarayın ayırt edici ve özgün özelliklerini değiştirmeden zeminden üst katına yükselen özel bir asansör tasarlamıştır. 45 derecelik açılarla kesilmiş, lamine edilmiş temperli cam bölmelerden oluşan asansörün saraya entegrasyonu kullanıcılara saray içerisinde farklı bir deneyim yaşatmaktadır.q

23

KREMLIN SARAYI, RUSYA Kızıl Meydanın renkli saray kompleksi

K

remlin Sarayı Moskova’nın merkezinde bulunur ve meydanın ilk yapısıdır. Kreml Rusça’da kale anlamına gelmektedir. Moskova ve Rusya’nın simgesi haline gelen yapının mimarları; Konstantin Thon, Nikolay Ivanovitsj Tsjitsjagov’dur. Eski bir savunma kalesi olan Kremlin 19 metre yükseklikte kırmızı bir duvarla çevrilidir. Çevre uzunluğu 2250 metre olan duvarın giriş noktalarıyla köşelerinde yüksek kuleler bulunmaktadır. Sarayın içerisinde aynı zamanda bir çok kilise ve katedral bulunur. Bunlardan Saint-Basile Katedrali yalnız Moskova’nın değil Rusya’nın da en orijinal eseridir. Rus Mimar Barma tarafından yapılan katedralde her kubbenin yüksekliği deseni ve renkleri birbirinden farklıdır. Kremlin Sarayı halen Rus hükümeti tarafından kullanılsa da içerisinde bulunan diğer saraylar müze olarak kullanılmaktadır.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


TOP 10

HAWA MAHAL, HINDISTAN Rüzgârların Sarayı

24

VERSAY SARAYI Avrupa’nın muazzam klasiszmi

Y

apımına 1661 yılında Av Köşkü olarak başlanan saray zaman içinde büyümüş, yayılmış ve dev bir saray olmuş, aynı şekilde uçsuz bucaksız bahçesiyle de dillere destan bir hal almıştır. Halen Avrupa’nın en büyük sarayı ünvanını koruyan Versailles, 6 hektarı aşan büyüklüğü ile 2.300 odalı muazzam bir yapıdır. Versay Sarayı, ülkenin en büyük ve en güzel saraylarından biridir. 1668 yılında XIV. Louis, aynı anda 20.000 kişiyi barındırabilen, Avrupa’nın en büyük saraylarından birisini yaptırmıştır. Binaların projeleri Louis La Vau ve Jules Hardouin-Mansart, iç dekorasyonu Charles le Brun, bahçeleri ise büyük peyzaj mimarı Andre Le Notre tarafından tasarlanmıştır. Sarayın içi kadar bahçeleri de görülmeye değerdir. Versailles, Fransız barokunun sonu ve klasik üslubun başıdır. Louvre gibi Fransız tarihini özetler. Versailles Sarayı’nın bahçe tarafındaki cephesi Le Vau’nun son eseridir ve en klasik Fransız mimarisine örnek olmuştur. İç mekân dış cepheden daha başarılıdır. Bütün saray kralın dairesi etrafında düzenlenmiştir. Sarayın en önemli yerlerinden ikisi Aynalar Galerisi ve Şapel’dir. Toplamda 110 bin m2 bir alanı kaplayan sarayda; 700 oda, 67 merdiven ve 200’den fazla pencere bulunmaktadır. İç tasarımı altın kumaşlar, ağır yıldızlı alçı kaplama ve ebru ile yapılmış sarayın içinde farklı yüzyıllardan kalma sayısız el yapımı heykel, resim, eşya ve mobilyalar yer almaktadır.q Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

H

awa Mahal Sarayı Hindistan’ın Jaipur kentinde bulunur. Jaipur’un kalbinde bulunan bu güzel beş katlı saray, 1799 yılında Kachhwaha Rajput Hanedanlığı yöneticisi Maharaja Sawai Pratap Singh tarafından yaptırılmıştır. Yapının mimarı Lal Chand Ustad, sarayı kırmızı ve pembe kumtaşı kullanarak Lord Krishna’nın tacı, Hindu Tanrısı biçiminde inşa etmiştir. Babür mimari tarzının güzel bir örneğini sergileyen piramit şeklindeki saray karmaşık tasarımlarla süslenmiş pencerelere sahiptir. Hint tarihinde yapılan atıflara göre, Hawa Mahal’in inşasının arkasındaki asıl sebep; halk içine çıkması yasak olan kraliyet kadınlarının, halk arasında görülmeksizin sokaklarda günlük olayları ve törenleri izlemeleri için tüm caddeyi görebilmeleridir. Arı kovanı şeklinde inşa edilen pencereler sayesinde yapı eşsiz bir mimari özellik göstermektedir. Hawa Mahal’in tepesinden şehrin panaromik manzarası izlenebilirken arka kısmında kalan tarihi kalıntılarla birlikte saray günümüzde arkeoloji müzesi olarak da ziyaret edilmektedir.q


BUCKINGHAM SARAYI, İNGILTERE İkonik İngiliz yapısı

M

imarlar; John Nash, Edward Blore, Aston Webb, William Winde, Thomas Cubitt tarafından tasarlanan Buckingham Sarayı 1837 yılından beri İngiliz hükümetlerinin resmi konağı olarak kullanılmaktadır. Toplam 775 odaya sahip olan Buckingham Sarayı 1700’lü yıllarda inşa edilmiş ve 1800’lü yıllarda Barok mimari tarzıyla bitirilmiştir. Sarayda toplam 1,514 kapı ve 760 pencere bulunmaktadır.

Saraya elektrik ilk olarak 1883 yılında Balo Salonu’na kurulmuştur ve bugün sarayda yaklaşık 40 bin aydınlatma elemanı bulunmaktadır. Buckingham Sarayı, Royal Collection’tan paha biçilmez eserler ile dekore edilmiştir; tablolar Grand Merdiven’in kıvrımlı mermer merdiven duvarlarına yerleştirilir ve hala Queen Victoria tarafından yapıldığı gibi ayarlanır. İkonik İngiliz yapılarından biri olan sarayın

tüm ziyaretçilere erişilebilir olması için 2008 yılında daha öncede kurulan asansör platformu değiştirilerek saraya ve çevresine uyumlu bir asansör sistemi geliştirilmiştir. Düzenlenen asansör sistemiyle sarayın ihtişamlı gezisinde tüm ziyaretçilerin sürekli erişimi sağlanmıştır.q

CATHERINE SARAYI, RUSYA Zamanın yeniliğine eşlik eden saray

Catherine Sarayı Rusya’nın St. Petersburg bölgesindeki en büyük saraylarından biridir. Eskiden bir imparatorluk sarayı olan yapı, kentin yaklaşık 25 kilometre güneydoğusunda, Puşkin adlı kasabada yer alır.. Catherine Sarayı, 1717 yılında Catherina I tarafından yaptırılmıştır. Mimar Johann-Friedrich Braunstein tarafından yazlık saray olarak tasarlanan yapı, 1743 yılında İmparatoriçe Anna tarafından genişletilmiştir. Gelişim sürecinde 4 farklı mimarın çalıştığı bu saray, zamanın stiline dayalı olarak sürekli yenilenen tek saraydır. 1917 Devrimi’nden sonra saray müze olarak kullanılmaya başlanmıştır. Saray geç Barok üslubun bir örneğidir ve aşırı cömert dış görünümü ile ünlüdür. Mavi sıvayla kaplı cephede altın işlemeler dikkat çekicidir. Ayrıca cephede beden figürlerinin mimaride kullanıldığı Karyetid ve Atlante heykelleri ihtişamı destekleyen niteliktedir. Sarayın iç mekânı Rastrelli tarafından Rokoko tarzında dekore edilmiştir. II.Dünya Savaşı sırasında ciddi hasar gören saray restore edilerek günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

25


TOP 10

SCHÖNBRUNN SARAYI Barok Mimarisinin Cömert Eseri

S

26

chönbrunn Sarayı Viyana şehir merkezinin batısında yer alır. Dev bir park alanının içerisine inşa edilen yapı günümüzde de önemli turistik yerlerden biridir. Avrupa’nın en önemli kültürel anıtlarını barındıran saray 1569 yılında İmparator II. Maximillian’ın yazlık ev olarak kullanılması için inşa edilmiştir.

özenle hazırlanan peyzajıyla dolu bahçesidir. Sarayın en önemli ismi olan Maria Theresa’nın etkileri sarayın hemen hemen tüm alanlarında hissedilir. Saray en büyük ihtişamını Maria Theresa’nın isteğiyle gelen Mimar Nikolaus Pacassi’nin rokoko tarzı düzenlemesiyle almıştır.

Barok mimarisiyle inşa edilen saray gösterişli ve zengin bir dekorasyona sahiptir. Sarayın en önemli alanları 19.yüzyıl şaheseri olarak gösterilen Walnut Room (Ceviz Odası) ve

Saray bahçesinin sınırlarında, orman ve korular ile Schönbrunn ahırları, saray tiyatrosu, saray şapeli, çocuk müzesi yer almaktadır. Park bu tarihi yapıları ve eşsiz peyzajıyla 1996

A

COSA RASADA, ARJANTIN

rjantin Başkanı Julio Roca, 1882 yılında mimar Enrique Aberg’i eskiden burada bulunan başkanlık binasının yerine, yakındaki postaneye benzeyen yeni bir bina tasarlaması için görevlendirdi. Daha sonra mimar Francesco Tamburini ikisinin arasına ekler yaptı ve iki bina bütünleştirildi, böylece La Casa Rosada meydana geldi. ‘Pembe Ev’ olarak adlandırılan bina bugünkü biçimini 1898 yılında aldı. Arjantin’in ikinci en büyük kenti olan Buenos Aires’in Plaza de Mayo meydanında bulunan ve Pink House olarak da bilinen Casa Rosada’ nın yapımı 1898’de tamamlanmıştır. Karmaşık mimari stillerin kullanıldığı yapı pembe renk tonuna boyanmıştır. Arjantin mimari tasarım özelliklerinin yansıtıldığı bu önemli bina ‘‘Devlet Evi’’ olarak anılır. Bu yapı eski Arjantin Başkanları’nın eşyalarının sergilendiği bir müzeyi de içerir. Sarayın Arjantin tarihi için önemli bir yeri vardır. Yapı, Arjantin mimarisinin önemli eserleri arasında yer almaktadır ve adından da anlaşıldığı üzere tamamen pembe mimarisi ve muhteşem dizayn edilmiş mobilyaları ile ihtişamın somut halidir.q Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

Plaza Del Mayo’da görkemli bir devlet evi

yılında UNESCO dünya mirasları listesine alınmıştır. Barok mimarisiyle inşa edilen yapı dışarıdan soğuk bir yapı gibi algılansa da içinde Avusturya tarihinin zenginliğini yaşatmaktadır.q


YASAK ŞEHIR, PEKIN Otorite hükmünde gizemli yerleşim

Ç

in’in en büyük ahşap yapılarından olan ve mimari stiliyle ünlü olan yapı, Çin mimarisinin gelişimini etkileyen en önemli yapıdır. 1421 yılında Mimar Kuai Xiang tarafından tasarlanan yapı Pekin şehrinin merkezinde kurulmuştur. Yapıların yüksekliği ve genişlikleriyle otoriteyi sembol ettiği saraya devlet ve saray mensubu dışından sivil insanların girişi yasaklanmıştır.

Saray kompleksinin güneyini işgal eden dış mahkeme halk gösterileri ve törenler için kullanılırken, U alan geniş avlu ve anıtsal köşklerden oluşur. 1987’de UNESCO Dünya Mirası statüsüne kavuşan saray, avluları bahçeleri ve köşklerin simetrik düzenlemesi ile eski Çin kent dokusunun en büyük ve en ayrıntılı örneğini sergiler.q

27

DOLMABAHÇE SARAYI, İSTANBUL, Mimarlık tarihinin yinelenmeyecek anıt yapısı

İ

stanbul’da Boğaz’ın Rumeli yakasında, Beşiktaş ile Kabataş arasında yer alan Dolmabahçe Sarayı, Abdül-mecid’in buyruğuyla Garabet Balyan ve oğlu Nikogos Balyan tarafından yapılmıştır. İnşasına 13 Haziran 1843 tarihinde başlanan Saray, çevre duvarlarının tamamlanması ile birlikte 7 Haziran 1856 tarihinde kullanıma açılmıştır. Çağın teknolojisine açık olan Saray’a, 1910-1912 yıllarında elektrik ve kalorifer sistemi eklenmiştir. 45.000 m²lik

kullanılır döşeme alanı, 285 odası, 44 salonu ve 6 hamamı vardır. Padişah’ın devlet işlerini yürüttüğü Mâbeyn; işlevi ve görkemiyle Dolmabahçe Sarayı’nın en önemli bölümüdür. Dolmabahçe Sarayı, hizmete açıldığı 1856 yılından, halifeliğin kaldırıldığı 1924’e kadar aralıklarla 6 padişaha ve son Osmanlı Halifesi Abdülmecid Efendi’ye ev sahipliği yapmıştır. 1927- 1949 yılları arasında Saray, Cumhurbaşkanlığı makamı olarak kullanılmıştır. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1927-1938 yılları arasında İstanbul’daki çalışmalarında Dolmabahçe Sarayı’nı kullanmış ve burada vefat etmiştir. 1926-

1984 yılları arasında protokol ve ziyarete kısmen açık olan Saray, 1984 yılından itibaren “müze- saray” olarak geziye açılmıştır. Tarihi mekânların engelliler tarafından daha rahat gezilebilmesi için Milli Saraylar Daire Başkanlığı tarafından sunulan müzecilik hizmetleri kapsamında tarihi mekânlarda ilk engelli asansörü Dolmabahçe Sarayı’na yapılmıştır. Günümüzde asansörlerin bakımı ve kontrolü TBMM Milli Saraylar Restorasyon ve Teknik Uygulamalar Başkanlığına bağlı ekiplerin gözetiminde, Schindler firması tarafından yılda iki defa gerçekleştirilmektedir.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


TOP 10

DOLMABAHÇE SARAYI’NDA ATATÜRK’E ÖZEL SCHINDLER ASANSÖR Schindler’in tarihi ve manevi değere sahip ünitelerinden biri olarak, Dolmabahçe Sarayı’ndaki Atatürk’e özel yaptırılan asansör hakkında Schindler Asansör’den Aybikem Kara ve Mete Araz’ın, sarayda Restorasyon Birimi’nde görevli Elektrik Mühendisi Cem Çelik, Atölye Sorumlusu İsmail Yüksel, İletişim Birimi’nde görevli Miraç Aköz ile gerçekleştirdikleri ve kaleme aldıkları röportajı aktarıyoruz.

- AYBİKEM KARA & METE ARAZ

28

N

e kadar süredir bu görevdesiniz? Göreve geldiğiniz süreden bu yana sarayda gerçekleştirdiğiniz çalışmalar ile ilgili biraz bilgi alabilir miyiz? Cem Çelik: Ben 1994 yılından beri bu görevdeyim. İsmail Yüksel ise daha eskidir. İsmail Yüksel 1985 yılında göreve başlamış, ancak hocamız Prof. Dr. Mustafa Bayram sarayda 1987 yılında göreve başlamıştır. İsmail Yüksel: Biz geldiğimizde saray ziyarete açık değildi. Belirli bir sistem işlerliği yoktu. Daha lokal bazı işler yapılıyordu. Prof. Dr. Mustafa Bayram hocamız geldikten sonra

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

kendisinin başkanlığında tesisatlar kontrol edildi. Tek tek bütün panoları kontrol ederek enerjilendirdik. Selamlık bölümünde eksik kalan kısımları da tamamladık. Saraydaki tüm tesisatları ve gördüğünüz tüm sistemleri tamamen Prof. Dr. Mustafa Bayram hocanın öncülüğünde yeniledik. Bu panolar bir kamu dairesi açısından baktığınızda her yerde bulunamayacak türden panolardır. Bununla birlikte bütün altyapımızı yeniledik, asansörümüz de saat gibi çalışır durumdadır. Hocamız Prof. Dr. Mustafa Bayram ile yıllarca birlikte çalıştık, bize çok emeği olmuştur. Kendisi sonra emekli oldu. Hocamızın birlikte çalıştığı

herkese çok büyük katkısı olmuştur. Birlikte çalıştığımız süre içerisinde memur mantığıyla değil, her zaman yaptığımız işi benimseyerek devam ettirmemizi sağladı. Bu bilinci yerleştirdi. Hatta bir teknisyen gibi bizzat her işin başında görev almıştır. Görevde bulunduğunuz süre içerisinde siz ne kadar süredir ünitemiz ile ilgileniyorsunuz? İsmail Yüksel: 1985 yılında bakımsız durumda olan ünitenin Schindler ile iletişime geçilerek kayıtları bulundu. Yıllık bakımları


yapılmaya başlandı. Ücretsiz olarak değişimi yapıldıktan sonrasında da yıllık bakımları şirketiniz Schindler tarafından yapılmaya devam edildi . 2003 yılında da Schindler tarafından revize edilmiştir. Yıllık bakımları şirketiniz tarafından devam ettirildi. Konukevinde de bir asansör vardı, ona da Schindler bakıyordu ancak eskidikten sonra çıkardık ve sadece Atatürk’ün kullandığı ünite kaldı. Schindler’in Türkiye’deki en önemli ünitelerinden biri olan asansör 1937 yılında Atatürk için yaptırılmıştı. 10 Kasım 1938 sonrasında da aktif olarak kullanıldı mı? Ne kadar süreyle kullanıldı? Cem Çelik: Asansör günümüzde 10 Kasım haricinde engelliler için hizmet vermektedir. 10 Kasım’larda ise devrede oluyor ve Atatürk’ün odasını ziyaret için kullanılıyor. Bu asansörün içeride olması da aynı zamanda avantaj oldu. Bu sayede yeniden bir asansör yaptırmak durumunda kalmadık. Dolayısıyla aktif olarak kullanılıyor. Tabii engelli ziyaretçi sayısı çok olmadığı için çok sıkça kullanılmıyor. Asansörün indiği katta personel odaları var ancak orası kullanılmıyor. Asansör zemin katla birlikte 3 katta hizmet vermektedir. Elimizdeki teknik dokümanlar haricinde, özellikle sarayda tutulan, o döneme ait sözleşme veya sipariş formu gibi hatıra değeri taşıyan bir doküman bulunuyor mu? Cem Çelik: Schindler’in bu asansörden Brezilya ve Türkiye’de kullanıldığını belirttiği yönünde bir bilgimiz var. Kıta Avrupası için bu asansörün tanıtımının yapıldığını, Dolmabahçe Sarayı’ndaki ünitenin Brezilya’dakinden daha önemli olduğunu belirtmişlerdi. Mete Araz: İsviçre’de olduğum sürede oradaki kontağımız ile görüştüm. Türkiye’de 2 önemli ünitemiz bulunmaktadır. Biri Dolma-

29

bahçe Sarayı diğeri Pera Palas Oteli’ndeki ünitedir. Bu 2 önemli üniteden biri olan, Dolmabahçe Sarayı’nda yer alan Atatürk’ün asansörü ile ilgili bilgilere ulaşmak adına konunun üzerine gidiyoruz.

İsmail Yüksel: Asansörü kullanan biri Atatürk için özel olarak yapılan bu üniteyi özellikle kullandığını belirtse dahi yeridir. Sonuçta eşi olmayan bir asansör ve manevi yönüyle de oldukça değerli.

Saraya gelen ziyaretçilerin asansör hakkında bilgisi var mı? Ziyaretçiler asansörü görebiliyorlar mı veya kullanabiliyorlar mı?

Mete Araz: Son olarak ben bir soru daha sormak istiyorum. Gelecekte asansörle ilgili ekstra bir planınız var mıdır?

Atatürk için farklı bir yerden asansöre geçiş olması nedeniyle ziyaretçiler tarafından çok bilinmiyor. Rehber eşliğinde sarayı gezerken Mavi Salon’da ziyaretçilere Atatürk’ün odası ve asansörü olarak belirtiliyor.

İsmail Yüksel: Biz mevcudu koruma üzerine çalışıyoruz. Bütün tarihi eserlerde mevcudu koruma durumu vardır.

Bu asansörün Atatürk için yapılmış olması tarihsel değeri bir yana, manevi yönden değerini artırıyor. Sizin de bu konuda görüşlerinizi almayı isteriz.

Cem Çelik: Restorasyon sürecini Milli Saraylar Bilim Kurulu tarafından alınan kararlar doğrultusunda yürütüyoruz. Bizim misyonumuz Cumhuriyet’in ilanının ardından, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne devredilen tarihi ve kültürel eserleri koruyup en güzel şekilde gelecek nesillere aktarmaktır.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


“3.YEŞİL BİNA 30

FUTURE&CITIES

GELECEĞİN KENTLERİ KENTLERİN GELECEĞİ


LAR & ÖTESİ” Konferansı 8 KASIM 2017

MİMARLIK VE YAPI SEKTÖRÜNÜN PROFESYONELLERİ DÜNYA ŞEHİRCİLİK GÜNÜ OLARAK KUTLANAN 8 KASIM 2017 TARİHİNDE “FUTURE & CITIES - GELECEĞİN KENTLERİ, KENTLERİN GELECEĞİ” TEMASIYLA GERÇEKLEŞTİRİLEN 3. YEŞİL BİNALAR VE ÖTESİ KONFERANSI’NDA BULUŞTU. MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ SEDAD HAKKI ELDEM ODİTORYUMU’NDA GERÇEKLEŞEN ETKİNLİKTE, ÜNLÜ İNGİLİZ MİMARLAR BOB ALLIES VE PETER BARBER’İN YANI SIRA, TÜRK MİMARLIĞININ VE YAPI SEKTÖRÜNÜN ÖNDE GELEN İSİMLERİ KENTLERİN GELECEĞİNİ TARTIŞTI. KONFERANS EKOYAPI DERGİSİ TARAFINDAN MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ (MSGSÜ) MİMARLIK FAKÜLTESİ VE BEZE GROUP İŞ BİRLİĞİ, SCHINDLER SRATEJİK ORTAKLIĞI, YTONG, BOARDEX, ŞİŞECAM DÜZCAM, IŞIKLAR TUĞLA, E.C.A. SEREL, ALLIGATOR, SARAY ALÜMİNYUM, KASSO, KOLEKSİYON MOBİLYA VE BUMMERANG MÜHENDİSLİK FİRMALARININ SPONSORLUĞU İLE GERÇEKLEŞTİRİLDİ.

31


3. YEŞİL BİNALAR VE ÖTESİ KONFERANSI DÜNYA ŞEHİRCİLİK GÜNÜ’NDE YAPILDI GÜNÜMÜZDE HIZLI KENTLEŞME İLE BİRLİKTE, TÜM KENTLERİN BİRBİRİNE BENZEDİĞİ, DOĞA İLE YAPILANMANIN BOZULDUĞU BİR SÜRECİ YAŞAMAKTAYIZ. YAPILANMADAKİ BU DEFORMASYON EKOLOJİK VE SOSYAL KOPMALARI DA BERABERİNDE GETİRMİŞ, KENTLER SÜRDÜRÜLEBİLİR VE YAŞANABİLİR BİR ORTAM OLMAKTAN UZAKLAŞMIŞTIR.

32

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


Altınbaş Üniversitesi Rektör Yard. Prof.Dr.Emre Alkin

M

imarlık ve yapı sektörünün profesyonelleri, akademisyenler ve yerel yönetim temsilcileri, 3.Yeşil Binalar Ötesi Konferansı’nda buluştu. Ünlü İngiliz mimarlar Peter Barber ve Bob Allies konuk konuşmacı olarak dünyadaki son gelişmeleri paylaştı.

Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu

“YEŞİL TASARIMLARI TOPLUMUN EN ALT KATMANLARINA İNDİRGEMEK ÇOK ÖNEMLİDİR. YEŞİL TASARIMLARI DÜŞÜK GELİRLİLERDEN YOLA ÇIKARAK BENİMSETMEYE BAŞLAMALIYIZ.”

YEŞİL BİNALAR ÖTESİ KONFERANSI’NDA “GELECEĞİN KENTLERİ, KENTLERİN GELECEĞİ” ELE ALINDI MSGSÜ – Mimarlık Fakültesi’nde gerçekleştirilen konferans açılış konuşmaları ile başladı. Açılış konuşmalarını yapan MSGSÜ Rektör Yardımcısı Prof.Dr.Deniz İncedayı, MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Sema Ergönül, Altınbaş Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr.Emre Alkin ve Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na Organizasyon Komitesi adına Bengü Bilik, Sevda Yayla ve Neşe Jones tarafından teşekkür belgesi takdim edildi. EKO Yapı Proje Grubu – BEZE Group ve MSGSÜ Mimarlık Fakültesi tarafından düzenlenen “Yeşil Rapido, 3.Yeşil Binalar ve Ötesi Konferansı” Dünya Şehircilik Günü’nde “Future & Cities - Geleceğin Kentleri, Kentlerin Geleceği” teması çerçevesinde gerçekleştirildi. Konferansın açılış konuşmalarını MSGSÜ Rektör Yardımcısı Prof.Dr.Deniz İncedayı, MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Sema Ergönül,

MSGSÜ Rektör Yardımcısı Prof.Dr.Deniz İncedayı çevre sorunlarının mimarlık ve tasarımda çok önemli olduğunu belirterek “Yaşam alanlarımızın kalitesi için tüketim alanlarını da sorgulamamız gerekiyor. Uluslararası kuruluşlar da bu konuları sürekli gündemde tutuyor. Yeşil Rapido Konferansı gerek eğitim, gerek ortak geleceğimiz, gerekse mesleki açıdan önemli katkıda bulunacak. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi.

projelerinden bahsetti. Altınbaş Üniversitesi Rektör Yard. Prof Dr. Emre Alkin yaptığı vizyonel konuşmasında “Geleceğin kentlerini öyle tasarlamalıyız ki uzay yolculuğu ‘kurtuluş’ anlamına gelmesin. Yeşil bina deyince çevreye duyarlılık ve enerji tasarrufu akla geliyor. Tasarruflar bugün için mi, yarın için mi? sorularını sormalıyız. Yeşil tasarımları toplumun en alt katmanlarına indirgemek çok önemli. Yeşil tasarımları düşük gelirlilerden yola çıkarak benimsetmeye başlamalıyız. Elitist bakış açısı insanları bu projelerden uzaklaştırıyor. Anlatmak gerekir, liderlik yapmak gerekir” dedi.

MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Sema Ergönül konuşmasında “Günümüzde hızlı kentleşmeyle tüm kentler birbirine benzemeye başladı. Kentlerimizi yeniden yapılandırmamız, tüm boyutlarıyla sürdürülebilir kılmamız bizim en önemli görevimizdir” dedi ve fakültenin bu alandaki

Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ise yeni nesil belediyecilikten bahsederek “Türkiye’nin yüzde 90’ı bana göre kentlerde yaşıyor. Plansız gelişme, özensizlik, kolaycılık var. Büyük göç yaşayan Türkiye’mizde insanların bir kente ait olmasına ilişkin aidiyet

Altınbaş Üniversitesi Rektör Yard. Prof. Dr.Emre Alkin ve Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu yaptı.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

33


34

“ARTIK SADECE YEDİKLERİMİZİN DEĞİL, İÇİNDE YAŞADIĞIMIZ BİNALARIN DA DOĞAL OLMASINI İSTİYORUZ. YALNIZCA YEŞİL ALAN DEĞİL, YEŞİL BİNALAR DA İSTİYORUZ.” Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

duygusu geliştirilemiyor. Yaşadığımız kent kimliğimizin bir parçası olmalı. Kentsel aidiyet, kent kimliği sadece Türkiye’de değil tüm dünyada tartışılıyor. Artık sadece yediklerimizin değil içinde yaşadığımız binaların da doğal olmasını istiyoruz. Yalnızca yeşil alan değil, yeşil binalar da istiyoruz. Kentlerimizin akıllı, erdemli, yaratıcı olmasını istiyoruz. İnsanların kentlerine sahip çıkmaları çok önemlidir. Yeni Nesil Belediyecilikte iki kavram bulunuyor: Özen ve saygı. Bir kentin en değerli hazinesi insanlardır. Değerleriniz netse karar vermeniz kolay olur.” şeklinde konuştu ve Beylikdüzü’nde gerçekleştirilen projeleri anlattı. Sürdürülebilirlik ve daha yaşanabilir yapılı çevre kavramının altının çizildiği “Yeşil Rapido, 3.Yeşil Binalar ve Ötesi Konferansı”na konuk konuşmacı olarak iki ünlü İngiliz Mimar Bob Allies ve Peter Barber katıldı. Yapı, enerji ve yönetimi, toplu taşıma, çevre, atık yönetimi konularının ele alındığı konferansta, ülkemizin önde

gelen STK’ları, proje geliştiricileri, mimarları ve akademisyenleri, yapı sektörünün profesyonelleri, karar verici kamu kurumlarının yetkilileri, geleceğin şehirlerini tartıştı.

GELECEĞIN KENTLERI-AKILLI ŞEHIRLER Konferansın ilk sunumunu “Geleceğin Kentleri-Akıllı Şehirler” başlığıyla duayen akademisyen Prof.Dr.M.Rifat Sağlam yaptı. Sunumda; “2050-2070’lerde dünyada demografik durum nasıl olacak? Akıllı şehir nedir? Belirgin temel özellikleri nelerdir? Akıllı şehir dönüşümü nasıl gerçekleştirilir? Türkiye’nin kentleri nasıl akıllı şehirler haline getirilebilir? Bir mega proje ve geleceğin akıllı şehirlerine ait bir video yer aldı.

GELECEĞIN ŞEHIRLERI NASIL GÖZÜKECEK? İlk oturumda Nihat Sandıkçıoğlu (AYD E.Genel Sekreteri) başkanlığında


“Geleceğin Şehirleri Nasıl Gözükecek?” sorusuna yanıt arandı. Oturumda; Gülcemal Alhanlıoğlu (CRE Consultancy Kurucu Ortak), Okan Sarıkaya (Yeni Birlik Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni), Rahmi Aydemir (Aydemirler A.Ş. İş Geliştirme Yön.Yazar), Salih Çıkman (Mental Design Works), Tolga İmamoğlu (WRI Yol Güvenliği Projeler Yöneticisi) görüşlerini paylaştı.

YAPI SEKTÖRÜ, MALZEME ÜRETICI VE TEDARIKÇILERI GELECEĞE NASIL HAZIRLANMALI? Yapı Sektörü, Malzeme Üretici ve Tedarikçileri Geleceğe Nasıl Hazırlanmalı? başlıklı ikinci oturumun başkanlığını F.Fethi Hinginar (Türk Ytong YK Başkanı) yaptı. Cemil Yaman (ERKE Sürdürülebilir Bina Tasarım), Önal Yılmaz (META Gayrimenkul Genel Müdürü), Murat Kader (İki Design Mimarlık), Esra Aydınoğlu (Şişecam Kaplamalı Camlar ve Franchise Ürün Md.) ve Zafer Kabadayı (Schindler Türkiye Genel Müdürü) konuşmacı olarak katıldı. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Yeşil Binalar ve Ötesi Konferansı’nın konuk konuşmacılarından dünyaca ünlü İngiliz Mimar Peter Barber “Yüz Millik Şehir ve Diğer Katmanları” konulu bir sunum yaptı. Yüksek yoğunluklu alanlarda düşük katlı kentsel konut planları geliştiren Peter Barber’ın projeleri uluslararası birçok ödül aldı ve İngiliz konutlarının geleceği için bir model olarak lanse edildi. Peter Barber, mimarlığı bir yandan tasarım, zanaatkârlık ve malzemelerin birleşimi bir yandan da ekonomik, sosyal, politik boyutları olan bir meslek olarak tanımlıyor.

“GELECEĞIN ŞEHIRLERI: ŞIMDI NEREYE?” Son oturumda ise “Geleceğin Şehirleri Şimdi Nereye?” konusu ele alındı. “Şehrin gelişimine ve şehrin gelecekteki ihtiyaç ve arzulara uyum sağlayacak şekilde değişimine nasıl odaklanılacak? Uzunca bir süre şehirlerin kontrolsüz ve planlamasız büyümesine ve değişmesine izin verdik. Bu durum devam edemez. İlk metropol olan İstanbul’un evrimini yönlendirebilmek için ne yapabiliriz? İstanbul

35

UZUNCA BİR SÜRE ŞEHİRLERİN KONTROLSÜZ VE PLANLAMASIZ BÜYÜMESİNE VE DEĞİŞMESİNE İZİN VERDİK. BU DURUM DEVAM EDEMEZ. gibi bir şehrin geleceğin zorluklarını yerine getirebileceğinden nasıl emin olabiliriz?” gibi başlıkların yer aldığı oturum Selçuk Avcı (Avcı Architects) yönetiminde gerçekleştirildi. Can Elmas (Elmas Akyürek Mimarlık), Civan Orhan (Kolektif House Kurucu Ortak), Emir Drahşan (Emir Drahşan Mimarlık), Nilüfer Kozikoğlu (Nilüfer Kozikoğlu Mimarlık), Peter Barber (Peter Barber Architects) panelist olarak yer aldı.

“BIR SÜREKLILIK OLARAK ŞEHIR: ALLIES AND MORRISON’DAN MIMARLIK VE ŞEHIRCILIK” Konferansın sonunda ikinci konuk konuşmacı ünlü İngiliz Mimar Bob Allies “Bir Süreklilik Olarak Şehir: Allies and Morrison’dan Mimarlık ve Şehircilik” konulu bir sunum yaptı. Birleşik Krallık dışında Afrika, Ortadoğu ve Kuzey Amerika dahil olmak üzere uluslararası alanda da pek

çok projeye imza atan Allies and Morrison kurucu ortaklarından Bob Allies, bir mimarın yapabileceği en iyi şeylerden birinin, uzun ömürlü, kuşaklar boyunca koşullara adapte olabilen binalar tasarlamak olduğunu söylüyor ve gelecekteki binaların ‘yüksek performanslı’ binalar olması gerektiğinin altını çiziyor. Ayrıca bu binaların gelecekteki küresel iklim değişikliğine ve beklenmedik koşullara karşı esnek olmasının yanı sıra iklimle birlikte çalışan yapılar olması gerektiğini savunuyor. Sonuç odaklı yaklaşım ve önerilerin paylaşıldığı “Yeşil Rapido 3. Yeşil Binalar ve Ötesi Konferansı” Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Mimarlık Fakültesi iş birliği ile MSGSÜ Fındıklı Yerleşkesi, Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu’nda gerçekleştirildi.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


PROF.DR. DENİZ İNCEDAYI MSGSÜ Rektör Yardımcısı

YAŞAM ALANLARIMIZIN KALITESI IÇIN ORTAK ÖNLEMLERIN GELIŞTIRILMESI GEREKIYOR 3.YEŞİL BİNALAR VE ÖTESİ KONFERANSI’NDA EV SAHİBİ OLAN MİMAR SİNAN ÜNİVERSİTESİ ADINA AÇILIŞ KONUŞMASINI PROF.DR. DENİZ İNCEDAYI YAPTI.

Ç

evre sorunlarının bugün ulusal ve uluslararası boyutta mimarlık ve planlama başta olmak üzere bütün tasarım alanlarında gündemin en öncelikli konusu olduğunu söyleyebiliriz. Birçok dünya ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de çevrenin sağlıklı gelişmesini desteklemek amacıyla; küresel ısınma, iklim değişikliği ve benzer konular kapsamında önlemler ve öneriler paylaşılıyor. Farklı meslek dallarının duyarlılık ve farkındalıkların yaratılması için önemli sorumluluklar alması gerektiği karşımıza çıkıyor. Mimarlar ve elbette diğer meslek grupları da konuyla ilgili yeni yaklaşımlar geliştiriyor.

36

Genel olarak yaşam alanlarımızın kalitesi için; ortak önlemlerin geliştirilebilmesi, paylaşılabilmesi, tüketim alışkanlıklarımızın sorgulanması gerekiyor. Bu çerçevede konu farklı platformlarda sıklıkla gündeme geliyor. Üniversitemizde de son günlerde giderek yoğunlaşıyor bu konular. Uluslararası düzeyde de sorumluluk taşıyan kurum ve kuruluşlar aynı konuları sürekli gündemlerinde tutuyorlar. Biliyorsunuz bugünlerde COP23-Bonn İklim Değişikliği Konferansı sürdürülüyor. Tarafların birlikleri çatısı altında 23.sü düzenlenen oturumlarda gerek uzmanlar gerekse yöneticiler yeni önlemler ve çözüm arayışları peşindeler. Bu çözümleri tabi ki yöneticiler kararlara bağlayarak uygulamaya geçiriyorlar. Daha yaşanılabilir çevre ve ortak geleceğimiz için, meslek gruplarının, yöneticilerin, kullanıcıların sorunlar üzerinde tartışarak ortak çözüm önerilerinde buluşmaları ve bunu bilimsel toplantılardan beslenerek yürütmeleri, kamuoyuyla paylaşabilmeleri kuşkusuz yeni modeller üretebilmeleri için belki de bugün en değerli araç. Günümüzde mesleki politikaların daha şeffaf olarak ve paylaşılarak tartışılması, disiplinler arası koordinasyonun sağlanması ve kurumlar arası işbirliğinin yaratılması her şeyden önemli. Bugün tartışmaya açılan “Geleceğin Kentleri, Kentlerin Geleceği” başlığının da, farklı konuları farklı alanlardaki konuşmacıların paylaşmasıyla, kamusal ve küresel sorumlulukların tartışılacağı ve çözüm önerilerilerinin ortaya çıkacağı, gerek eğitim gerek ortak geleceğimiz gerekse mesleki pratikler açısından çok önemli bir fırsat yaratacağını düşünüyorum. Aralık 2017 Özel, 38.Sayı



PROF.DR. SEMA ERGÖNÜL MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı

KENTLERIMIZI SÜRDÜRÜLEBILIR KILMAK BIZLERIN SORUMLULUĞUNDA “GÜNÜMÜZDE HIZLI KENTLEŞME İLE BİRLİKTE, TÜM KENTLERİN BİRBİRİNE BENZEDİĞİ, DOĞA İLE YAPILANMANIN BOZULDUĞU BİR SÜRECİ YAŞAMAKTAYIZ. YAPILANMADAKİ BU DEFORMASYON EKOLOJİK VE SOSYAL KOPMALARI DA BERABERİNDE GETİRMİŞ, KENTLER SÜRDÜRÜLEBİLİR VE YAŞANABİLİR BİR ORTAM OLMAKTAN UZAKLAŞMIŞTIR.”

38

D

eğerli Konuklar, Sevgili Öğrenciler, 3. Yeşil Binalar ve Ötesi Konferansına hoş geldiniz. Dünya Şehircilik gününde böyle anlamlı bir etkinliğe ev sahipliği yapmaktan büyük mutluluk duymaktayız. ‘Geleceğin Kentleri, Kentlerin Geleceği’ temalı bugünkü konferansın verimli geçeceğini ümit ediyor, konferansa katkı ve katılım sağlayan herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Bu konferansın gerçekleşmesinde önemli rol oynayan Yeşil Rapido ve Beze Grup’a, ayrıca fakültemiz Mimarlık Bölümü Araştırma Görevlileri Bahar Başarır ve Kurtuluş Atasever’e sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Günümüzde hızlı kentleşme ile birlikte, tüm kentlerin birbirine benzediği, doğa ile yapılanmanın bozulduğu bir süreci yaşamaktayız. Yapılanmadaki bu deformasyon ekolojik ve sosyal kopmaları da beraberinde getirmiş, kentler sürdürülebilir ve yaşanabilir bir ortam olmaktan uzaklaşmıştır. Geçmişte var olan özgün duyarlılığını kaybetmeden, kentlerimizi yeniden yapılandırmak, tüm boyutlarıyla sürdürülebilir kılmak bizlerin sorumluluğundadır. Bu sorumluluk bilinciyle üniversitemizde kentsel ve yapısal bazda çalışmalar sürdürmekteyiz. İzninizle, bana ayrılan bu sürede, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olarak yürütmekte olduğumuz bazı projelerden kısaca bahsetmek istiyorum. Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


TÜRKİYE’DE ÇEDBİK, TSE VE MSGSÜ TARAFINDAN AYRI SERTİFİKA SİSTEMLERİ GELİŞTİRİLMİŞ OLUP NE YAZIK Kİ TEK BİR SERTİFİKA SİSTEMİ KONUSUNDA ANLAŞILAMAMIŞTIR. SEEB-TR SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ ETKİN BİNALAR

Yerel yeşil bina sertifika sisteminin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için sağlanacak bilgi ve teknoloji transferi ile binalarda enerji etkinliğinin arttırılması amaçlanmıştır. Ülkemize özgü bir yeşil bina sertifika sistemi oluşturulmasına yönelik bu projede LEED, BREEAM, CASBEE ve DGNB yeşil bina sertifika sistemleri değerlendirilerek ülkemize özgü bir sertifika sistemi oluşturulmuştur. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve üniversitemiz bünyesinde gerçekleşen çalıştay ve konferanslarda tanıtılmıştır. Online olarak hizmet verebilecek alt yapıya da sahiptir. Türkiye’de ÇEDBİK, TSE ve MSGSÜ tarafından ayrı sertifika sistemleri gelitirilmiş olup ne yazık ki tek bir sertifika sistemi konusunda anlaşılamamıştır. Bu nedenle, henüz ülkemize özgü bir resmi sertifika sistemi bulunmamaktadır.

ERDEK/YUKARIYAPICI MAHALLESİ YENİLEME PROJESİ

MSGSÜ ile Erdek Belediyesi ortak protokolü çerçevesinde yürütülen bu proje Mimarlık Fakültesi ve Güzel Sanatlar Fakültesi Bölümlerinin katılımıyla gerçekleşmiştir. Yukarıyapıcı Mahallesi’nin mimari ve yerleşim dokusu özelliklerinin korunarak yaşatılması için mimari, peyzaj ve kent dokusuna ilişkin önerilerin geliştirilmesi hedeflenmiştir. 1- Kırsal peyzaj ve yerleşim analizi, köy tasa-

rım rehberi, meydan tasarımı, 2- Mimari Analiz ve Rölöve çalışmaları, 3- Doğal ve yapay çevrede lif sanatı çalışmaları, 4- Fotoğraf belgeleme çalışmaları. Mevcut yapıların strüktür, malzeme ve gün ışığı açısından analizleri yapılmış, peyzaj özellikleri belirlenmiş ve gerek yapısal gerekse yerleşim açısından öneriler sunulmuştur.

MAHALLE ÖLÇEĞİNDE SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞERLENDİRME SİSTEMİ GELİŞTİRİLMESİ

Kentsel kalite ve sürdürülebilirliği arttırarak doğal çevreyi koruyacak ve enerji tasarrufu sağlayacak yeşil mahalle sistemleri geliştirilerek, ekonomik katkı sağlanması, kentsel mekan paydaşlarının yaşam kalitesinin arttırılması. Projenin ana kurgusunu oluşturan Türkiye’ye özgü Yeşil Mahalle Sertifika Sistemi’nin oluşturulması, kentsel dönüşüm sorunlarının bazılarına bir çözüm olabileceği gibi kente dair birçok aktörü bir araya getirerek ortak bir görüş oluşturulmasını sağlayacaktır. Daha önce geliştirdiğimiz “Sürdürülebilir Enerji Etkin Binalar (SEEB-TR)” Yeşil Bina Sertifika Sistemi ile kazanılan deneyim ve tecrübeleri mahalle ölçeği ile bütünleştirerek, yeni bir ölçme, denetleme aracı yaratılması amaçlanmaktadır.

KENTSEL TASARIM REHBERLERİ

Kentlerin mimari doku ve mekânsal özellikleri ile kent kimliğinin tespit edilmesi, özgün mimari ve mekânsal zenginliklerin korunarak kent kimliklerinin geliştirilmesi için kentsel tasarım rehberleri ve tasarım standartlarının belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Dünyadaki örnekleri de gözetilerek ülkemizde kentsel tasarım rehberlerinin hazırlanması ve uygulanmasına dair önerilerin geliştirilmesi, kentsel tasarım rehberlerinin uygulanmasının yaygınlaştırılması, verimliliğinin arttırılması ve etkinliğinin geliştirilmesi için gerekli altyapının sağlanarak, ilgili idarelere “tasarım rehberi hazırlama yöntemi”nin öğretilmesi amaçlanmıştır.

Proje kapsamında ortaya konulan model 4 ana başlık ve 15 alt başlıkta; büyük, orta ve küçük ölçekte (ülke, bölge, kent, mahalle, sokak ve yapı) ele alınmıştır. - Ülkesel kentsel tasarım politikaları, - Yerleşmeye ilişkin kentsel tasarım stratejileri - Yere özgü kentsel tasarım rehberleri - Tematik kentsel tasarım rehberleri.

KASTAMONU/KÜRE KÖY TASARIM REHBERİ PROJESİ

Köy tasarım rehberleri ülkemizde uzun süredir tartışılmakta olan ve mevzuata yeni girmiş bir uygulama aracıdır. Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı ile birlikte geliştirilen Kastamonu - Küre - Ersizlerdere Köy Tasarım Rehberi ülkemiz için ilk örnek olma özelliğine sahiptir. Küre ilçesi kırsal yerleşim karakteri açısından çok özel bir yere sahiptir. Çarpıcı bir doğası olan Küre köyleri zengin bir kültürel geçmişin de izlerini taşımaktadır. Sahip olduğu eşsiz doğal potansiyel, çalışmanın Küre’de yapılmasının nedenlerinden biridir. Rehberde eski ile yeni arasındaki dengenin nasıl sağlanacağına, değişimle birlikte köyün karakterinin nasıl devam edebileceğine dair önerilere yer verilmiştir.

KENTSEL MEKANSAL STANDARTLAR

Projede şehircilik açısından yerleşme ve yapılaşma düzeyindeki ilke ve prensiplere ilişkin bütünleşik bir sistematiğin kurulması hedeflenmektedir. Proje kapsamında önerilmekte olan model “kentsel, sosyal ve teknik altyapı” standartlarına ilişkin planlama, tasarım ve uygulama detayları ile gösterim tekniklerinin; yeni yapılacak planlarda uygulanması, plan gösterimlerinde dil birliğinin sağlanmasına yönelik mevzuatların güncellenmesini teşvik etmeyi kapsamaktadır. Sözlerimi tamamlarken belirtmek isterim ki amacımız; kentsel yaşam kalitesinin arttırılması yönünde bireysel ve kurumsal olarak üzerimize düşeni yerine getirmektir. Katkı ve katılımlarınızdan dolayı bir kez daha teşekkür ediyor, başarılı bir konferans diliyorum. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

39 39


PROF.DR. EMRE ALKİN Altınbaş Üniversitesi Rektör Yardımcısı

MARS’A GITMEYI PLANLAYAN INSANOĞLU IÇIN BU SEYAHAT ‘KURTULUŞ’ OLMASIN! EĞER BİR DEVRİM YAPILACAKSA ŞU BİLİNMELİDİR Kİ DEVRİM TABANDAN GELİR KOLAY BİR ŞEY DEĞİL, AMA ROMA’YI BİR GÜNDE YARATMADILAR. AMA ŞU ANA KADAR GELDİĞİMİZ GİBİ YOLA DEVAM EDERSEK 2023 YILINDA MARS’A GİTMEYİ PLANLAYAN İNSANOĞLU İÇİN BU SEYAHAT MACERA DEĞİL KURTULUŞ OLUR.

40

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


41

Y

eşil Binalar denildiğinde aklımıza iki şey geliyor. Bir tanesi çevreye ve doğaya duyarlı yapılar, diğeri ise enerji tasarrufu. Ben ekonomist olarak enerji tasarrufu tarafından bakacağım konuya. Tasarruf yapmak gerçekten mümkün mü? Yoksa biz insanları tasarruf yapacağız diye kandırıyor muyuz? Tasarruf doğrudan şahısların ceplerini ilgilendirdiği için büyük bir hassasiyet arz ediyor. O zaman şu sorular aklımıza geliyor. Yeşil binaları üretirken tasarruf yapma konusunu bugün için mi yoksa yarın için mi konuşuyoruz? Bir diğeri çevreye duyarlı iddiasıyla dikilen 1 km yükseklikğindeki bina yeşil ile gerçekten uyumlu mudur? Yeşil binalar sadece yeşile mi saygılıdır? İç dekorasyon yeşil binaya ne kadar katkıda bulunur? Tüm bunları bir de ekonomi ve sosyoloji birimiyle yorumlayarak bir soru soracak olursak, tasarruf bugünün tasarrufu mu, yarının mı? sorusu akla gelir. Aramızda ekonomistler varsa bilirler. Yarının tasarrufları bugünün yatırımlarıyla belirlenir. Bu sorulara cevap

MADEMKİ ÖNCELİKLER, DAVRANIŞLAR VE TEPKİLER İNSANOĞLUNUN EVİNDE VE ÇEVRESİNDE GÖRDÜKLERİYLE ŞEKİLLENİYOR O ZAMAN YEŞİL BİNA KONSEPTİNİ YUKARIDAN DEĞİL TEMELDEN BENİMSETMEK ZORUNDAYIZ. vermek hem kolay hem de zor. Çünkü sürekli olarak gündelik hırslarımızla, giderek unutmaya başladığımız vicdan ve akılcılık arasında sıkışmış durumdayız. Burada toplanma amacımızın insanlık için, dünya için ve hatta evren için son derece faydalı olduğunu hepimiz bilsek de neden anlatmakta bu kadar zorlanıyoruz? Sebepleri çok. Ama konunun ne tasarımla ne mimariyle ne de teknolojiyle çok fazla bir alakası yok. Çünkü sizler zaten fikirlerinizle, ürettiklerinizle, tasarladıklarınızla insan zekasının ulaşabileceği sınırları zorluyorsunuz. Belki de ortalama insan zekası, beklentisi zevk ve alışkanlıkları, sizlerin ulaştığı nokta arasında bir boşluk yaratıyor. Sizler epey ilerdesiniz, ortalama

insanın zevki ve alışkanlık beklentisi ise biraz uzakta. Bunların arasına bir köprü kurmak gerekiyor. Çünkü bu köprüyü kurmazsak anlaşılamamak sorunu ortaya çıkıyor. Nasıl ki bazıları demokrasiden, insan haklarından, ifade özgürlüğünden, eğitimden, ilerlemeden, teknolojiden hoşlanmıyormuş gibi konuşur. Benzer şekilde yeşil binalarda çevreye duyarlı olmaktan, ozon tabakasını daha fazla delecek gazlar salgılamasının önlenmesinden de hoşlanmayanlar da olabilir. Ayrıca bu durumdan menfaat sağlayanların da sesinin çok daha yüksek çıktığını söyleyebilirim. Esasında biz bu faydaları anlatmakla fazla vakit geçirmiyoruz. Bunları anlamayanlara karşın elitist bir mesafe koyuyoruz.


Halbuki biz milyonlarca insana karşı bir avuç insanız. Ve onların anlamaması biraz da bizim anlatamamızdan kaynaklanıyor. Belki de tek sebep bu değil.

42

Bilimlerin sıralanmasında en önemli etken deney ve gözlem yapabilme özelliğidir. Buradan hareketle şunu söyleyeceğim Adam Smith bilimleri sıralamaya çalışmıştır ve bu sıralamada ekonomi en son sırada yer almıştır. Çünkü ekonomide insan karakteri işin içine girdiği için pozitif bilim değil. İki kere iki dört etmiyor. Sabah çocuğu olan bir insanla cenazesi olan insanın vereceği karar bir olmuyor. Fakat mimaride ve mühendislikte böyle değil. Adam Smith’e göre insan hiçbir zaman elindeki ile yetinmez. Hep daha fazlasını ister. Yeşil kavramının belki de önündeki en önemli engel bu. Mustafa Kemal Atatürk’ün Adam Smith ile paralellik gösteren şu cümlesini tekrarlamak istiyorum “Hususî menfaat, ekseriya, umumî menfaatle tezat halinde bulunur. Bir de hususî menfaatler en nihayet, rekabete istinat eder.” “Halbuki yalnız bununla iktisadî nizam tesis olunamaz. Bu zanda bulunanlar, kendilerini, bir serap karşısında aldatılmağa terkedenlerdir.” “Fertler, şirketler, devlet teşkilatına nazaran zayıftırlar. Serbest rekabetin, içtimâi mahzurları da vardır; zayıflarla kuvvetlileri müsabakada karşı karşıya bırakmak gibi… Ve nihayet fertler bazı büyük müşterek menfaatleri tatmine muktedir olamazlar.’’ Yani menfaatleri yöneten güçlü yapıları gelecek için çalışan zayıf yapılara karşı mücadelesinde yine en büyük destek devletten gelmelidir. Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

Bu iki örneği vermemin sebebi insanoğlu en kötü şartların bile garanti olduğu yerde keşfetmekten vazgeçer. Yani alışılmış mutsuzluk için keşfedilmemiş her türlü mutluluğu feda etmeye hazırdır. Eğer böyle olmasaydı bence bu evrenin en büyük tahrip makinesi olmazdı insanoğlu. Aşktan futbola, kullandığı arabadan oturduğu semte, okuldan siyasete kadar her yerde insanoğlu popüler olanın peşindedir. Eğer talan popülerse onun da peşindedir. Bunun okula gidip gitmemekle de alakası yoktur. Aksine insanlar ne öğrenirlerse öncelikle evlerinde ve çevrelerinde öğreniyorlar. Adam Smith ve Atatürk’ün yaklaşımlarını da hatırlayarak şu iki soruyu soruyorum. İnsanoğlunun elindekiyle yetinmemesi yeşillenmeyi yeşil kentleri yeşil binaları etkilemekte midir? Lüks konfor ve menfaat arayışıyla yeşile saygı arasındaki dengeyi nasıl sağlayacağız? Kabul etmek lazım ki ihtiyaçlar ihracesinin ilk basamağında yeşil binalar yoktur. İnsan ihtiyaçları en basit ve en hızlı şekilde karşılanıyor. Yeşil kentleşme bir avuç avangarde insanın kanun koruyucuya baskı yaparak maliyetleri yükselttiği bir keyfiyet olarak da görünüyor bir çok yerde. Daha da ilginç olan doğanın içinde yaşarken doğaya saygı gösterenlerin betonlara kavuştuktan sonra bunu kaybetmeleri. Eskiden tabiata saygıyı adeta ibadet gibi uygulayan, bir başka çevreye geçiş yaptığında bunu unutuveriyor. Kötü ya da iyi şartlara evrende en çok adapte olan yaratık insanoğlu. Madem ki bulunduğu şartlara hemen uyum sağlıyor o zaman insanı tabiata yaklaştırmaya çalışmak lazım. En başta bunu yaparsak çok tasarruf ederiz diye de kandırmamak lazım. Çünkü bugünün tasarrufları önemli değil, yarına

ADAM SMITH’E GÖRE İNSAN HİÇBİR ZAMAN ELİNDEKİ İLE YETİNMEZ. HEP DAHA FAZLASINI İSTER. YEŞİL KAVRAMININ BELKİ DE ÖNÜNDEKİ EN ÖNEMLİ ENGEL BU... bakmalıyız. Madem ki insanoğlu popüler olanı öncelikli olarak tercih ediyor o zaman yeşil kavramını extraordinary tasarımların fil dişi kulelerinden toplumun en alt kısmına indirgemek zorundayız. Yani madem ki öncelikler, davranışlar ve tepkiler insanoğlunun evinde ve çevresinde gördükleriyle şekilleniyor o zaman yeşil bina konseptini yukarıdan değil temelden benimsetmek zorundayız. Özetle yeşil binalar çevreye duyarlı ve tasarruf adı altında kullanılmadan bugünün ve geleceğin insanca yaşamını inşa etmek amacıyla, öncelikli olarak düşük gelir seviyesindeki kitleler için çalışmalıyız. Bugün olduğu gibi mimarların ve mühendislerin ve elbette müteahhitlerin yüksek kazanç elde etmek için öne çıkardığı bir elitist yaklaşım asla olmamalı. Eğer bir devrim yapılacaksa şu bilinmelidir ki; devrim tabandan gelir kolay bir şey değil ama Roma’yı bir günde yaratmadılar. Ama şu ana kadar geldiğimiz gibi yola devam edersek 2023 yılında Mars’a gitmeyi planlayan insanoğlu için bu seyahat macera değil kurtuluş olur. Başka gezegenleri de dünyanın bu haline benzetmeyeceğimiz konusunda bir garanti yok. Sizlerden talebim: Anlamıyorlarsa, anlatın! İnsana rağmen insana faydalı iş yürütemezsiniz. Liderlik edin, patronluk yapmayın. Lider liderlik eder, orkestra şefi gibi idare eder beraber yürüdüğü herkesin kalitesini arttırır ve en zor eseri sanki kolay bir müzik parçasıymışcasına ahenkle idare eder.



EKREM İMAMOĞLU Beylikdüzü Belediye Başkanı

DOĞAYA HAKIM OLMANIN DEĞIL, DOĞAYLA UYUM IÇINDE OLMANIN ZAMANI! 3. YEŞİL BİNALAR VE ÖTESİ KONFERANSI’NIN AÇILIŞ KONUŞMACILARINDAN BİRİ OLAN BEYLİKDÜZÜ BELEDİYE BAŞKANI EKREM İMAMOĞLU KONUŞMASINDA DOĞAYLA BARIŞIK VE UYUMLU KENTLERE VURGU YAPTI.

44

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


Ö

ncelikle herkesi saygı ile selamlıyorum. Bugün bu güzel konferansı düzenlemek için bir araya gelen kadınları gördüğüm için pozitif ayrımcılığı bir onur olarak kabul ediyorum. Belediyemizin bünyesindeki farklı dallarda görev yapan sanat küratörlerinin hepsinin kadın olduğunu fark ettik, kadın eli değdikçe her şey daha da güzelleşiyor, bu yüzden bu ortamda bulunmaktan keyif aldığımı belirtmek isterim. Yeni nesil belediyecilik ile ilgili aktarımlarımla önemli bir husustan başlayarak giriş yapmak istiyorum. Türkiye’nin yaklaşık yüzde doksanı kentlerde yaşıyor ve bu yüzde oldukça tehdit edici. Çok fazla değil, bundan otuz, kırk yıl öncesinde yüzde elli beşin kırsalda, yüzde kırk beşin kentlerde yaşadığı bir oran vardı. Böyle bir durumda yeni neslin durumu iyi analiz ediyor ve çözümler üretiyor olması gerekiyor. Bugün buraya gelirken Mimar Sinan’ın esir alınmış bir eserinin önünden geçerek geldim. Bilenler bilir Mimar Sinan’ın az sayıda köprü eserlerinden bir tanesi Haramidere’de olup, bu köprü Yakup Ağa Köprüsü olarak bilinir ve uzun yıllardan bu yana etrafı yollar ve kavşaklarla çevrilerek tutsak edilmiş bir durumdadır. Yanına yanaşabilecek bir alan bulmak mümkün değildir. Biz Mimar Sinan gibi bir değer ve efsanenin eserini göz göre göre trafiğin ortasına gömmüş

45

durumdayız. Bana öyle geliyor ki Mimar Sinan’ın eserine ne pahasına olursa olsun sahip çıkarak, özelikle gelişmenin önünde bir sorunmuş gibi değil de o süreç içerisinde en değerli noktaya konulması gereken bir şehir üretmeliydik. Şu durumda tam tersini yaşadığımıza göre kentlerin geleceğini bir kez daha düşünmeye gerek duyduğumuzun altını çizmek istiyorum. Dolayısıyla plansız gelişme; kolaycılık, özensizlik, umursamazlık, eğitimsizlik eksik ve yanlış bir kalkınma anlayışıdır. Tüm bunlar tarihi ve kültürel değerlerin gözümüzün önünde insan eliyle yok ediliyor olmasının nedenleri arasındadır. Ben aidiyet kavramını çok önemsiyorum, bugünkü ortamda yaşadıklarımızın en temelinde insanın kendisinin bir kente ait olma sorunlarının yattığını düşünüyorum. Yaşadığımız kenti benim kentim, bizim kentimiz olarak hissedemiyor olmamızın ne yazık ki belirleyici olduğunu düşünüyorum. İnsanlar yaşadıkları yere aidiyet duygusu geliştiremedikleri zaman o yerin sahibi de olduklarını düşünmüyorlar, sonuçta kendi çevrelerinde olup bitenlere sanki başka yerde oluyormuş gibi bir yaklaşım ortaya koyuyorlar.

Yaşadığımız kenti kimliğimizin bir parçası saymadığımız zaman olanları beni ya da bizi değil, başkasını, ötekini ilgilendiren meseleler olarak görüyoruz. Oysa kendimizi yaşadığımız yere ait hissetmek insanların tabiatında olan bir özelliktir. Buna güzel bir örnek vermek istiyorum. Ben doğduğumda doğduğum kentin nüfusu altı yüz bin imiş, İstanbul ise o tarihte üç milyon nüfusa sahipmiş. Bugün İstanbul on altı milyon nüfus ile bir metropol iken, doğduğum kentin nüfusunun yedi yüz binlerde olduğunu görüyoruz. Bu durum bir nevi büyük göç yaşayan Türkiye’miz de aidiyet duygusunun nasıl bir sıkıntıya uğradığının göstergesidir. Bu kentsel aidiyet kavramı yalnız bizde değil dünyanın birçok yerinde tartışılıyor. Bu nedenle derdi insan gibi yaşamak olan herkes, kendisini ister istemez kent kavramı ile derinden ilgilenmek zorunda hissetmeli. Tarihsel olarak baktığımızda kent, insanın doğa üzerindeki hakimiyetinin bir parçasıdır; ama aynı zamanda kent, insanla doğa arasına giren bir organizmadır. Bu özelliği ile kent insanda yabancılaşma duygusu yaratan en önemli odaklardan bir tanesidir. Günümüzde insanoğlu doğa üzerindeki hakimiyetinin ağır E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


46

SADECE YEDİKLERİMİZİN, İÇTİKLERİMİZİN DEĞİL, YAŞADIĞIMIZ BİNALARIN DA DOĞAL OLMASINI İSTİYORUZ. KENTLERİMİZDE SADECE YEŞİL ALANLAR DEĞİL, YEŞİL BİNALAR DA TALEP EDİYORUZ. bedelleri olduğunu öğrenmekte ve bununla ilgili araştırmalar yapmaya başlamaktadır. Bugün de aslında bir nevi bunun için buradayız. Artık doğaya hakim olmanın değil doğayla uyum içinde olmanın sürdürülebilir yaşam ve gerçek mutluluk adına başka bir yol olmadığı giderek çok daha iyi anlaşılıyor. Bu kavrayış kentlerimize, kentlerimizin sokaklarına, binalarına yeni bir göz ile bakmamıza sebep oluyor. Örneğin sadece yediklerimizin, Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

içtiklerimizin değil, yaşadığımız binaların da doğal olmasını istiyoruz. Kentlerimizde sadece yeşil alanlar değil, yeşil binalar da talep ediyoruz. Kentlerimizin doğal olması konusunda büyük bir insani çaba içerisinde olmamız gerektiğini belirtmek ve bu noktada İstanbul’un en büyük kent içi parkını yapma talebimizi ve başlangıcımızı buradan duyurmak istiyorum.

Kentlerimizin bir insan gibi akıllı, erdemli ve yaratıcı olmasını istiyoruz. Bu nedenle kentlerimizi bu kavramlar ışığında yeniden şekillendirmeye çalışıyoruz. Henüz işin başındayız ama bütün bu arayışların insanların kentleriyle aidiyet kurma duygularına yardımcı olduğunu, insanların kentlerine tıpkı evlerine sahip çıkar gibi sahip çıktıklarını şimdiden görebiliyoruz. Bir yönetici olarak ben de en önemli görev alanlarımdan birinin kentlere aidiyet duygusunu oluşturmak, güçlendirmek, pekiştirmek olarak tanımlıyorum. Çünkü hiç bir güç insanların kentlerine kendilerinin sahip çıkması kadar etkili olamaz. İstanbul’da İstanbul’u dert eden dernek sayısı yok denecek kadar az. Bu yüzden Evimiz Beylikdüzü Derneği ile yeşil alandan, ulaşımdan, çevre sorunununa her hususta halkı harekete geçiren bir sivil toplum kuruluşu üretmeliyiz, noktasından hareketle güzel bir yapıyı başlattığımızı düşünüyorum. Bugün kent dediğimizde yeni kavramların yeni perspektiflerin önümüze geliyor olması yönetim anlayışımızda bir yenileşmeyi zorunlu kılıyor. Tam da bu noktada adını yeni nesil belediyecilik dediğimiz ve bu yenileşme zorunluluğuna karşı geliştirilmiş bir yaklaşımı da belirtmek istiyorum. Bizim bu yaklaşımımızın merkezinde özen ve saygı olmak üzere iki kavram bulunmakta. Bir kenti yönetenlerin büyük ya da küçük demeden yaptıkları her işi özenle yapmak ve atacakları her adımı özenle atmak gibi mecburiyetleri var. Bir yöneticinin özenli olması demek işinin tüm taraflarına aynı değeri göstermesi demektir.


ÖZENLİ BİR YEREL YÖNETİM DEYİNCE, HER ŞEYDEN ÖNCE İNSANA, HERHANGİ BİR SEBEPLE AYRIMCILIK YAPMAKSIZIN HERKESE EŞİT ÖLÇÜDE ÖZEN GÖSTERMEYİ ANLIYORUM. Herkes işini iyi yapabilir ama işine özenmek başkadır. Özenli bir yerel yönetim deyince ben, her şeyden önce insana, herhangi bir sebeple ayrımcılık yapmaksızın herkese eşit ölçüde özen göstermeyi anlıyorum. Kentin havasına, suyuna, ormanına, toprağına, tarihine, kültürel çeşitliliğine, rengarenk canlılığına özen göstermeyi anlıyorum. Özenli yönetimden kentte yaşayan herkesin sesine kulak verebilen bir yaklaşımı gerektirdiğini anlıyorum. Bu sadece ahlâki bir sorumluluk, demokratik olgunluk meselesi değil, bu aynı zamanda çok rasyonel ve fonksiyonel bir yönetim biçimidir, çünkü bir kentin en değerli hazinesi insanlardır. Ama o hazineden yararlanmaya gönüllü olmak gerekir. Bu yüzden başkanlığa geldiğim gün görevime, ben bu kentin tek yönetimi değil moderatörü olacağım diyerek, herkesin tüm iletişim kanallarını kullanarak talepkâr olmalarını dileyerek başlamıştım ve şu anda bu dileklerimin karşılığını alıyorum. Yeni nesil belediyeciliğimizin özenden sonraki en önemli kavramı saygı, saygı kavramı bize değerlerimizi hatırlatması ve netleştirmesi bakımından çok önemlidir. Saygı duyduğumuz ve herkesten saygı beklediğimiz şeyler bizim değerlerimizi oluşturur. Biz de Beylikdüzü yerel yönetimi olarak saygı duyduğumuz ve saygı beklediğimiz şeyleri ortaya koyduk ve dedik ki; biz emanete saygılıyız, yani bize teslim edilen kamu kaynaklarının, kamusal yetkilerin anlamını ve değerini çok iyi biliyoruz. Biz emeğe, doğaya, insana, kente saygılıyız. Bunlar bizim açımız-

dan edebi ifadeler veya içi boş sloganlar asla değil, bunlar bizim karar alırken önceliklerimizi belirleyen farklı çıkar ve taleplere karşı yolumuzu aydınlatan, kentin geleceğine dair vizyonumuzu şekillendiren, bizi doğru yolda tutan işaret taşlarıdır. Tam da bu noktada size Zübeyde Ana Sosyal Yaşam Merkezi’mizden bahsetmek istiyorum. Şu anda kadınların günün her saatinde rahatlıkla gidip gelebildikleri, kırka yakın dersliği, çok amaçlı salonu, spor salonu olan bir yaşam merkezi oluşturduk. Bu merkezin kentli insanın yaşam kalitesini arttıracağına, özelikle yaratıcı sınıflar için muazzam bir çekim merkezi olacağına inancımız tam. Yeni nesil belediyecilik çoğunluğu yönetme ama azınlığın da var olma hakkının sonuna kadar savunulduğu ve korunduğu demokratik bir yönetim anlayışıdır. Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi çatısı altında iken sözlerimi Mimar Sinan’ın yaşanmış bir hikayesi ile sonlandırmak istiyorum. Mimar Sinan, Selimiye Camii karşısında oynayan çocukların yanından geçerken küçük bir çocuğun arkadaşına: “Şu minare eğri yapılmış...” dediğini duymuş. Mimar Sinan hemen küçük çocuğa: “Göster bakalım hangi minare eğri olmuş” deyince, küçük çocuk eliyle işaret ederek “Şu sağ taraftaki minare eğri” diye göstermiş. Koca Sinan ustalara: “Bize bir halat getirin” demiş. İşçiler halatı getirerek bir ucunu minareye bağlamışlar. Koca Sinan küçük çocuğu yanına çağırmış ve “İşçiler şimdi halatı çeke-

rek minareyi düzeltecekler. Minare düzelince sen tamam diyerek bizleri uyar” demiş. İşçiler halatı çekmeye başlamışlar ve biraz sonra küçük çocuk: “Tamam düzeldi.” demiş. Koca Sinan çocuğa: “Şimdi tamamen düzeldi mi?” diye sorunca, çocuk: “Evet düzeldi, şimdi daha güzel oldu, bak” diye cevap vermiş. Ustalar bu olanlara anlam veremeyince mimarbaşımız, sen herkesten iyi biliyorsun ki, minarede eğrilik falan yok o halde niçin düzeltmeye kalkıştın? Mimar Sinan ustalara dönerek şöyle demiş: “Bu küçük çocuğun kafasındaki minarenin eğriliğini düzeltmeseydik, çocuk caminin yanından her geçişinde güzelliğini görmeyecekti, kafasındaki minare eğriyken. Önlem alınmazsa, dedikodular aslı astarı olmasa bile iz bırakırlar. Böylece caminin adı da eğri minareli cami olarak yayılırdı.” Mimar Sinan hiç bir kibir ve alınganlık göstermeden yaptığı eşsiz minarenin çocuğun içine de sinmesini sağlamıştır. Koca Sinan yüzyıllar öncesinden bize diyor ki; en doğrusunu, kusursuzunu da yapsanız, yaptığınız şeyin insanların içine sinmesini mutlaka önemseyin. Mimar Sinan’ın işine ve insanlığa gösterdiği özen ve saygının hepimizin yolunu aydınlatması dileği ile sizleri saygı ve sevgi ile selamlıyor, bu güzel ortamda üretilecek düşüncelerin tüm dünya kentlerinin sağlıklı gelişimine katkıda bulunmasını diliyorum.

47


1. OTURUM

KENTSEL DÖNÜŞÜM’DEKİ DOĞRU VE YANLIŞLAR

48

Oturum Başkanı: Nihat Sandıkçıoğlu, AYD. E. Genel Sekreteri Konuşmacılar: WRI Yol Güvenliği Projeleri Yöneticisi - Tolga İmamoğlu, Aydemirler A.Ş. İş Geliştirme Yön. Yazar - Rahmi Aydemir, CRE Consultancy Kurucu Ortak - Gülcemal Alhanlıoğlu, Mental Design Works - Salih Çıkman, Yeni Birlik Gazetesi Genel Y. Yönetmeni - Okan Sarıkaya

GELECEĞIN ŞEHIRLERI NASIL GÖZÜKECEK? Ekoyapı Dergisi’nin Dünya Şehircilik Günü kapsamında düzenlediği Yeşil Rapido 3. Yeşil Binalar ve Ötesi konferansında “Geleceğin Şehirleri Nasıl Gözükecek” konulu bir oturum gerçekleştirildi. Başkanlığını Nihat Sandıkçıoğlu’nun gerçekleştirdiği oturumda ‘Şehirlerimizi nasıl bir gelecek bekliyor? Bir kentin sürdürülebilir olması için kriterler nelerdir? Kent planlama ve toplum geliştirme kavramları sürdürülebilirlik ekseninde ne ifade ediyor? Şehirlerde yüzde yüz yenilenebilir enerji gerçekten mümkün müdür? Otomobil sektöründeki inovatif yaklaşımlar insanlığa ve gezegenimize yardım edecek mi? sorularının cevapları arandı.

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


1. OTURUM ARTIK DÜNYA BANKASI BİLE KREDİBİLİTELERİ ÜLKELERE GÖRE DEĞİL ŞEHİRLERE, ŞEHİRLERİN SUNDUĞU YAŞAM KALİTESİ, YATIRIM SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ ANLAMINDA DEĞERLENDİREREK BELİRLİYOR.

49 49

Oturum başkanı Nihat Sandıkçıoğlu, sözü ilk olarak WRI Yol Güvenliği Projeleri Yöneticisi Tolga İmamoğlu’na verdi.

TOLGA İMAMOĞLU

WRI Yol Güvenliği Projeleri Yöneticisi “Dünya kentlerinin birçoğu yolların ve yaşam alanlarının yeniden planlanmasıyla daha güvenli ve sağlıklı hale gelebilir. Motorlu taşıt trafiğine öncelik ve hatta ayrıcalık verecek şekilde tasarlanmış caddeler bu kez yayalara, bisikletlilere, toplu taşımaya ve diğer kamusal aktivitelere hizmet etmek üzere etkin bir şekilde planlanırsa bütün yol kullanıcıları için çok daha güvenli hale gelebilir. Her yıl 1,24 milyon kişi trafik çarpışmalarında hayatını kaybetmektedir. Bu rakamın %90’dan fazlası ise düşük ve orta gelirli ülkelerde meydana gelmektedir. Hâlihazırda, dünya genelinde trafik çarpışmalarına bağlı can kayıpları ölüm nedenleri arasında sekizinci sırada yer almakta, bu şekilde devam etmesi durumunda ise 2030 yılına kadar beşinci sıraya yükseleceği tahmin edilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde trafik çarpışmalarında ölenlerin pek çoğu, başta yayalar ve bisikletliler olmak üzere, kendilerine genellikle motorlu bir aracın çarpması sonucu hayatlarını kaybeden savunmasız yol kullanıcılarıdır. Bu can E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


DÜNYA TEMİZ ENERJİ VE TEKNOLOJİYE DOĞRU EVRİLİRKEN YÜZDE YÜZ YENİLENEBİLİR ENERJİNİN MÜMKÜN OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİM.

50

RAHMİ AYDEMİR

Aydemirler A.Ş. İş Geliştirme Yön. Yazar kayıplarının ülkelerin ekonomik kalkınmasında ağır bedelleri olabilmektedir. Ölümlü trafik çarpışmalarının yaklaşık yarısı şehirlerde; ağır yaralanmalı çarpışmaların ise bundan daha büyük bir oranı kent içi alanlarda meydana gelmekte ve savunmasız yol kullanıcılarını etkilemektedir. Bu küresel sağlık sorununun temelinde yatan büyük tetikleyici unsurlar vardır. Başta Brezilya, Çin, Hindistan, Meksika, Türkiye ve diğer gelişmekte olan ekonomiler olmak üzere tüm dünyada özel taşıt ve motosiklet satışları yüksek bir hızla artmaktadır. Günümüzde 1 milyarın üzerinde olan toplam taşıt sayısının 2050 yılına kadar 2,5 milyara ulaşması beklenmektedir. 2007 yılında dünya nüfusunun %50’sini barındıran kentlerde bu oran 2030 yılına kadar %70’e ulaşacaktır. Kentsel alanların da 2020 yılına kadar, 2000 yılına kıyasla, iki katına çıkması beklenmektedir. Artan nüfus ve büyüyen ekonomiye bağlı olarak, bir yol ağına ve dengeli kamusal mekân dağılımına sahip olan ve bunları diğer işlevlerle birleştirebilen yeni konut alanlarına yönelik büyük bir talep bulunmakta, bu Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

durum kentsel yayılma ile sonuçlanmaktadır. Bu sorunların hepsine birden verilebilecek ortak yanıt, yolları ve yaşam alanlarını otomobillere göre planlamak olabilir; ancak bu, taşıt trafiğini rahatlatmaktan ve yalnızca taşıt sürücülerinin güvenliğini arttırmaktan öteye gitmeyen kısa vadeli bir çözüm olacaktır. Dahası, böyle bir çözüm araba kullanımını özendirecek, ihtiyaç duyulan yol miktarını arttıracak ve trafikten kaynaklanan can kayıplarının artmasına neden olacaktır. Neyse ki başka bir yol daha bulunmaktadır. Yerel yönetimler, tıpkı yeni gelişme alanlarında olduğu gibi, mevcut mahalleleri ve yolları da tasarım yoluyla değiştirebilir ve bu şekilde hem cadde ve sokakları hem de yapılı çevreyi daha güvenli hale getirebilirler. Kapsamlı bir kent içi ulaşım ağı ve kullanıcı hiyerarşisi sayesinde, kent için önem taşıyan toplu ulaşım koridorlarının yanı sıra mahalleleri çevreleyen kent içi yollar için de fırsatlar yaratılabilir. Trafik güvenliği açısından “güvenli sistem” olarak tanımlanan bu yaklaşımın amacı, trafik kaynaklı yaralanma ve can kayıplarının azaltılması için hedefler belirlemek ve yol koşullarını buna uygun olacak şekilde değiştirmektir. “

“Enerjide arz güvenliği Türkiye’nin yumuşak karnı… Türkiye yüzde 93 petrolde ve yüzde 98 doğalgazda dışa bağımlı olmasına rağmen hâlâ nükleer enerjinin geleceğini tartışıyor durumda! Bugün burada 50-60 yıllık nükleerden bahsetmek yerine Almanya’nın, AB’nin 2020 yenilenebilir enerji politikalarını vizyon edinmek gerekiyor. Geleceğin kentlerini tasarlarken, sürdürülebilir kentleşme kavramı karşımıza çıkıyor. Çevre, ekonomi ve toplumsal açıdan ele aldığımız bu kavram aynı zamanda enerji endeksli çalışıyor. Gerek ekonomi gerekse çevre konularını enerjiden ayırmamız bu anlamda mümkün değil. Güneş enerjisinde maliyetler bir önceki yıla göre sürekli düşüş eğiliminde, dünya temiz enerji ve teknolojiye doğru evrilirken yüzde yüz yenilenebilir enerjinin mümkün olduğunu söyleyebilirim. Enerji verimliliği ve malzeme seçimi sürdürülebilir şehirleşmede ya da yeşil binaları tartışırken sürekli eylem planı olarak karşımıza çıkıyor. Fakat şehir şebekenizden geçen ya da binanızda


TÜRKİYE’NİN HENÜZ BİRÇOK FARKLI KURUM VE KURULUŞU İÇEREN, ENTEGRE EDİLMİŞ, FARKLI GELİR GRUPLARI İÇİN ULUSAL BİR KONUT POLİTİKASI VE STRATEJİSİ BULUNMAMAKTADIR.

kullanılan elektriğin tamamı yenilenebilir enerjiden sağlanmıyorsa sürdürülebilirlikten bahsedemeyiz. Şehirler geleceğin daha adaletli ve sürdürülebilir olmasını sağlayabilir. Ancak sürdürülebilirliğin sağlanması yalnızca fiziksel dönüşümle yeterli olmuyor. İşin toplumsal boyutu bence daha fazla önem arz ediyor. 1980’lerde yapılan metropolitan planlamasında İstanbul’un 5 milyonluk bir nüfusu göğüsleyebileceği öngörülüyordu, ancak bugün 15 milyonu aşan nüfus ve aşırı kalabalık beraberinde kent planlamasındaki başarısızlıklar ve kentleşmenin bir sonucu olarak; işsizlik, suç, çevre kirliliği, yabancılaşma, gelecek belirsizliği ve trafik gibi problemler, günümüzün en temel sorunları olarak karşımıza çıkıyor. Toplum geliştirme kavramının öncelikle barınma ilkesine dayandığını düşünüyorum. Barınma hakkı ile eğitime ve sağlığa erişim ancak mümkün olabiliyor. Eğitim ise toplumsal dönüşümün tamamlanması konusundaki hedef mottomuz olmalı. Şiddet özellikle eğitimsiz, genç ve işsiz nüfusta karşımıza çıkıyor. 1990’larda Medellin dünyada cinayetlerin başkentiydi. Yolda yürürken cinayete kurban gitme olasılığınız çok yüksekti. Ancak uzun vadeli bir politikayla şiddete şiddetle karşılık verilmeden bu oran takip eden yıllarda azaldı. Medellin şehri bunu, gelir seviyesi düşük ve şiddetin yoğun olduğu bölgeleri teleferik ağıyla, toplu taşımayla ve kaliteli altyapıyı orta sınıfla buluşturarak başardı. “

51 51

GÜLCEMAL ALHANLIOĞLU

CRE Consultancy Kurucu Ortak

“Türkiye’de mevcut 18 milyon konutun 14 milyonu afet riski altında. Kentsel Dönüşüm Yasası kapsamında 20 yılda 6.7 milyon konut yenilenecek. Her yıl 334 bin konut yıkılıp yapılacak yani. Bunun için yılda 23, 20 yılda 465 milyar dolara ihtiyaç var. Pek çok finans modeli mevcut bu sorunu çözmek için. Ancak önemli olan husus şu ki; her model her yerde geçerli ve efektif olamayabilir. Her proje için farklı model uygulanabilmeli. Mekansal Planlama Yönetmeliği çok önemli bir açığı gidermiş olsa da içeriğinde kentsel dönüşüme ilişkin tanımların bulunmadığına özellikle dikkat çekmek isteriz.” “TÜİK verilerine göre nüfusun yüzde 50’si dar gelirli kabul edilmektedir. Halkın üçte biri için ev sahibi olmak bu piyasa koşulları ile imkânsız. Gayrimenkulün hammaddesi arsa olduğu için ve arsa fiyatları çok yüksek olduğu için özel sektör, orta ve üst gelir grubuna konut üretmeye devam etmektedir. Yaşanılan satış sıkışıklığının ana sebebi de burada yatmaktadır.

Türkiye’de konut sahipliliği oranı yüzde 70 mertebesindedir ve bu yüksek bir orandır. Sağlıklı bir kent ekonomisinde, konutların yüzde 30’dan fazlası kiralıktır ve yüzde 5-7’si sosyal konut olarak kiralıktır ve yüzde 1-3 aralığında dezavantajlı gruplar ve yardıma ihtiyacı olanlar için tasarlanmaktadır. Türkiye’nin henüz bir çok farklı kurum ve kuruluşu içeren, entegre edilmiş, farklı gelir grupları için ulusal bir konut politikası ve stratejisi bulunmamaktadır. Dar gelirliler için konut politikaları Türkiye’deki kentleşme stratejisinin temel taşı haline getirilmelidir. Planlama mevzuatında yer alan, sosyal kiralık konut piyasasını canlandırmakla bu gelir gurubunun konut ihtiyacına cevap verilebilir. Türkiye’de dar gelirliler için konut politikalarının en etkili biçimi kamunun özel sektörle birlikte hareket etmesidir. Bu sayede hesap verebilir organlarla uzun vadeli politikalar üretilebilir.”

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


YAPILAR DOĞAYLA SAVAŞIYOR. İNSANLAR AİDİYETLİK DUYGUSUNDAN UZAKLAŞIP, 4 DUVAR ARASINA SIKIŞIYOR. GELECEĞİ HAYAL EDERKEN GENELDE ÇOK KISIR VE BİZDEN UZAK GÖRÜRÜZ.

GELECEĞİN ŞEHİRLERİNDE : MİMARİ

Geleceğin şehirleri doğanın kendisi olacaktır. Kentleri önce biz şekillendiririz, sonra kentler bizi şekillendirmeye başlar. Bu nedenle geleceğin kentlerini planlarken insan ve insana hizmet eden doğayı ön plana almalıyız. Doğal olan, doğaya rağmen değil onunla birlikte yaşayabilen herşey geleceğin izlerini taşıyacaktır.

52

SALIH ÇIKMAN

Mental Design Works

“Geleceği düşünmek ve hayal etmek gerçekten çok heyecan verici. Geleceğin kentlerini düşünmeden önce bugünün kentlerini anlamamız, kentlerin bugünkü sorunlarını ele almamız gerekiyor. Günümüzün mega kentleri halihazırda tüm kaynakların dörtte üçünü tüketiyor, yüksek miktarda çöp ve sera gazı üretiyor. Yapılar doğayla savaşıyor. İnsanlar aideyetlik duygusundan uzaklaşıp, 4 duvar arasına sıkışıyor. Geleceği hayal ederken genelde çok kısır ve bizden uzak görürüz. Oysaki geçmiş bugüne geldi. Geçmişte hayal ettiklerimiz bugün gerçekleşti. Geleceğin Şehri” bunlara alternatif bir çözüm sunmalı. Gelecek mimarisi ve şehirlerini hayal etmeye başladığımızda farklı geometrik formlar, zorlama strüktürel kurgular, farklı düzlemlerdeki yaşam alanları, dijital şeffaf iç mekanlar ilk olarak akla gelmekte. Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

Geleceğin şehri tasarlanırken doğadan ilham almak, doğada var olan eşsiz düzenden yararlanmak en olasıdır. Doğadan esinlenerek mimari tasarım yapmaya BİYOMİMİKRİ denir. Biyomimikri ile mükkemmel formlar, kanal sistemleri, yaşam ağları ya da strüktürel yapılar yapılabilecektir. Mimarlık mirasında doğadan öğrenilmiş çok sayıda form ve strüktürel uygulama bulunmaktadır. Ağaç gibi dallanmış yapılardan, çiçek formlarına, ağ yapılaşmalarından kabuklara, kristallerden yıldızlara kadar metaforlardan yararlanıldığı görülebilir.

GELECEĞİN ŞEHİRLERİNDE: SÜRDÜREBİLİRLİLİK

İnsanlar, şehirleri yaşayan birer organizmaya dönüştürür ve bu organizmanın bir dengeye ihtiyacı vardır. Bu dengeyi sürdürülebilirlik ile ifade etmek mümkündür. Sürdürülebilirlik bir sistem modelidir. Sistemin en önemli parametreleri ise yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, ekolojik uyum ve yaşam kalitesidir. Türkiye’de yıllık enerji faturamızın 70 milyar dolara ve enerjide dışa bağımlığımızın %72’ye ulaştığı gerçeği çok açık. Almanya 1973-2013 arasında son 40 yılda enerjide dışa bağımlılığı %50 azaltmış ve 2050 yılına kadar da %100 azaltmayı hedeflemiştir. Geleceğin sürdürebilir yapıları, iklim verilerine ve yere özgü koşullara uygun, yenilene-

bilir enerji kaynaklarını kullanan, inşaasında insan sağlığına zarar vermeyen, doğal ve atık üretmeyen malzemelerin kullanıldığı, ekosistemlere duyarlı yapılar olarak tarif edilebilir. Geleceğe bırakacağımız en güzel miras temiz bir doğa olacaktır.

GELECEKTE YAŞAM NASIL OLACAK

Bugün nasıl elektriğin varlığını sorgulamıyorsak, yarında nano teknolojiyi ve yapay zekayı fark etmeyeceğiz. 2050’yi hayal ettiğimizde; Sabah 6.15’te ışıklar yanıyor ve duvarda tanıdık bir yüz beliriyor, bu Molly, kısa bir süre önce satın aldığınız yazılım programı. Molly sadece düşünce gücüyle dairenizin sıcaklığını konfor koşullarında ayarlıyor, robot aşçınız kahvaltınızı hazırlıyor, manyetik otomobilinize garajdan çıkıp kapıya gelmesini emredebiliyorsunuz.Yatağı terk edip tuvalete gidiyorsunuz, yüzünüzü yıkarken; aynada, tuvalette, lavaboda gizlenmiş yüzlerce sensör harekete geçiyor, analiz ederek sağlık durumunuzu kontrol ediyor. Gözünüze bir kontakt lens yerleştiriyorsunuz. Retinanızda parlayan ekranda internete bağlanıyor, günün manşetlerini okuyorsunuz. Ofise varıyorsunuz, giriş kartınız artık bedeniniz, iş arkadaşlarınız toplantıya yetişemese de sorun yok çünkü holografik görüntüleri sandalyelerde oturuyor. Kendinizi iyi hissetmediğinizde , Dr. X organlarınıza check-up yapmak istiyor. Elinizde cep telefonu büyüklüğünde bir kart var. Organlarınız üzerinde gezdirip MR çekiyorsunuz. Sonuçları doktorunuza aktarıyorsunuz... Gelecek gerçekten heyacan verici…”


OKAN SARIKAYA

Yeni Birlik Gazetesi Genel Y. Yönetmeni “Hayatın her anının matematik olduğunu savunanlardanım. Dolayısıyla; yaşadığımız çevre, soluduğumuz hava, mekânlar, yollar hemen her şeyin bir matematik olduğunu savunuyorum. Sosyal yaşam da öyle ve her şeyin bir maliyeti var. Mesela, İstanbul’un gerçeği trafik sıkışıklığı. Geçtiğimiz günlerde açıklandı, İstanbul’daki trafik yoğunluğunun yıllık maliyeti 6 milyar lira. Öte yandan hiç trafik kazalarının maliyetini düşünme fırsatınız oldu mu? Bir kişiyi yaşatmak çok daha ucuz ve uzun vadede getirisi çok daha yüksek bir durum. Avrupa Birliği’nde (AB) uzun yıllar önce hesabı yapılmış ve trafik kazalarında yaşanan her bir can kaybının AB’ye maliyeti 1,9 milyon Avro olarak tespit edilmiş. Kaybedilen bir canın bedeli olmaz tabii ki, trafik kazaları keşke hiç yaşanmasa ancak bu da bir gerçek. Tam burada bir parantez açarak benden önce konuşma yapan hocamız Prof. Dr.M.Rifat Sağlam’ın bahsettiği bir konu ile ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Hocamız İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi’nde görevli olduğu sürede İstanbul Büyükşehir Belediyesi için yapılan çalışmalardan söz etti. 2004 yılında sözü edilen kuruma da sevgili Osman Ataman ile birlikte önerdiğimiz, -o günlerde deprem dolayısıyla İstanbul genelinde okullarda yenileme ve depreme dayanıklılık çalışması yapılacaktı- ayrıca tüm ulusal gazetelerde de yayınlattığımız, içinde çeşitli proje önerileri olan pakette, tüm İstanbul genelinde yıkılıp yeniden yapılacak okulların altına yenileme sırasında otopark yapılmasının, bölge trafiği açısından çok önemli olacağı ve otoparktan elde edilen gelirle de okul, dolayısıyla Milli Eğitim’in bir masraf kaleminden kurtulacağını, böyle bir kaynağın mutlaka değerlendirilmesi gerektiğinin önemini vurgulamıştık. O dönemde Hocam da dahil bizi dinleyen olmadı maalesef. Geleceğin kentlerinden bahsediyorsak Akıllı kentleri konuşmamak olmaz. Dilimize İngilizce Smart Cities kavramından çevrilerek kazandırılmış bir tanım olmakla birlikte “Akıllı Kent” tanımı aslında Bilişim Kentleri (informatic cities), Sayısal Kentler (digital cities) olarak da adlandırılmakta. Akıllı Kent tanımının itici gücü olan birinci bileşen, yenilikçi teknolojiler. İkinci içeriği, akıllı çözümlerin can damarı olan “veri.” Ama, çok daha önemlisi üçüncü ve en önemli temel taşı “akıllı insanlar.”

GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE AÇIKLANDI, İSTANBUL’DAKİ TRAFİK YOĞUNLUĞUNUN YILLIK MALİYETİ 6 MİLYAR LİRA. Akıllı insan demişken, gelişmişlik ve toplu taşımanın hayatımızda ne denli önemli olduğunu hatırlatmalıyım. (Bu arada her konuda aceleci ve sabırsız olduğumuzu da unutmadan). Bizde maalesef toplu taşıma kullanımı bir statü göstergesi olarak algılanıyor. Oysa, dünyanın en zengin 16. kişisi ve bir dönem New York belediye başkanlığı da yapan Michael Bloomberg yaygın olarak metro kullananlardan. Akıllı insana ilk örneğim, metrobüsleri içeriyor, ilk seferlerinden birine konuk olmuştum. Gelen araçlar Hollanda’dan ithaldi. Uzay aracına benzeyen bu süper otobüsler gerçekten görülmeye değerdi. Ancak Hollanda şartlarına göre yapılmış, belli kapasitede yolcu taşıyabilecek ve düz yollara uygun hesaplarla üretilmiş bu araçların Avcılar rampasına geldiğinde tıka basa doldurulmuş halleri yolda kalmaları için yeterliydi. Bu “akıllı” araçlara düz yolda ve belli bir kapasitede yolcu ile gideceği öğretilmişti. Öyle programlanmıştı çünkü. O ilk seferde ineceğim durağa geldiğimde araç durunca gayri ihtiyari kafamı kaldırıp elektronik tabelada durağın adına baktım ve “Rotterdam” yazısını gördüğümü hatırlıyorum. Henüz Türkçe de öğretilmemişti. Bu arada trafiği unutmamak gerek.. Buna da Amerika’dan bir örnekleme yapacağım. Los Angeles, San Diego, Irvine ya da o taraflarda bir yere gidiyorsanız, hele bir de otoyolu kullanmak niyetindeyseniz, arabanın hangi süratle gittiği, markası, gayri medeni bir şekilde “çakar lamba” takıyor olması bir şey ifade etmez. En sol şeritte gidebilmenin, yani pool (havuz) diye adlandırılan sol şeridi -özel şeridi demeliyim- kullanabilmenin yegâne şartı araç içinde en az iki kişinin bulunuyor olması. Tek başına iseniz yolun yoğun tarafında kalmak zorundasınız. Akıllı bir çözüm değil mi?

Biliyor musunuz, eğer her şeyi “akıllı”ca yapabiliyor olsak, yani kurallarına uyarak, hesaplamalar ortaya koymakta ki, en az 4 nükleer santrallik enerji tasarrufumuz olacak.

53

“Akıllı insan” dedim.. Bunun bir başka sebebi de yavaş yavaş tüm insanlar olarak el birliği ile “insanı” denklemin dışına itiyor olmamızdan kaynaklı... İnsansız ve Otonom Kara Araçları (Mercedes Benz insansız otobüsleri görücüye çıkardı), insansız hava araçları, insansız ambulanslar (AirMul, Uluslararası Füze Teknolojisi Kontrol Merkezi’nden de sertifika aldı), insansız otomobiller (Apple ve Google geliştiriyor), insansız gemi denizciliği, akıllı insansız otonom gemiler (Rolls Royce’un Blue Ocean adlı araştırma ekibi tarafından geliştirilen insansız gemisi 2020’de denizde), insansız fabrika (Changying Precision Technology Company isimli bir Çin firması, Dongguan kentinde başladı).. Kimin için, biz “insanlar” için.. Dolayısıyla “Akıllı Kent” tanımının içinden “akıllı insan”ı alırsak Bilişim Kentleri (informatic cities) Sayısal Kentler (digital cities) dışında bir tanıma henüz ihtiyacımız olmadığını görürüz. “ E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


2. OTURUM

54

Oturum Başkanı: Türk Ytong Yönetim Kurulu Başkanı, F.Fethi Hinginar Konuşmacılar: iki design Mimarlık- Nefise Kahraman, Meta Gayrimenkul Genel Müdürü - Önal Yılmaz, Şişecam Düzcam Kaplamalı Camlar ve Franchise Ürün Md. - Esra Aydınoğlu, Erke Sürdürülebilir Bina Tasarım - Cemil Yaman

MALZEME ÜRETICI & TEDARIKÇILERI GELECEĞE NASIL HAZIRLANMALI? Ekoyapı Dergisi’nin düzenlediği Yeşil Rapido 3.Yeşil Binalar ve Ötesi Konferansı’nın ikinci oturumunda ‘Malzeme Üretici & Tedarikçileri Geleceğe Nasıl Hazırlanmalı?’ konusu ele alındı. Oturum Başkanlığını Türk Ytong Yönetim Kurulu Başkanı F. Fethi Hinginar’ın yaptığı oturumda Ülkemizde yeşil binalar ve yapı malzemelerinin güncel durumu nedir? Dünyadaki trendler ışığında neleri hedeflemeliyiz? Mimarlar; tasarım, planlama, uygulama ve üretimde nelere öncelik veriyorlar? Malzeme araştırmaları ve seçimi konusunda nasıl ilerliyorlar? Sürdürülebilir malzemelere ilişkin değerlendirmeleri ve gelecekte sektörden beklentileri neler? Yeşil yapılar ve standart binalara sektörün bakışı nasıl? Tercihler nasıl yöneliyor? Yapı malzemesi üreticilerinin bu tercihlere göre nasıl bir dönüşüm hedeflemesi gerekiyor? Oluşan bu yeni talebe, gelişen trendlere malzeme sektörü nasıl yanıt veriyor? sorularına cevap arandı. Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


55

F.FETHİ HİNGİNAR

Türk Ytong Yönetim Kurulu Başkanı

6000 BİNAYI TEKRAR İNŞA ETMEK ÜZERE YIKMAMIZ GEREKİYOR. BÖYLE BİR ŞEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLMEMİZ İÇİN DE 400 MİLYAR DOLAR GİBİ BÜYÜK YATIRIMLARA İHTİYAÇ DUYULUYOR.

B

u oturumda inşaat malzemelerinin ve tedarikçilerinin geleceğe nasıl hazırlanması gerektiğini tartışacağız. Sabah konuşulan konuların daha çok akıllı şehirler, çevre, enerji tasarrufu ve geleğe yönelik çözümler bulunması etrafında ilerlediğini ve bu sektörlerin bilimsel anlamda irdelendiğini farkettim. Ama bu oturum daha genel ve teknik olacak. Ülkemizdeki son duruma bakacak olursak, enerji kullanımı ve çevresel farkındalık anlamında belli bir noktada takıldığımızı görebiliriz. Üzgünüm ki, bu konularda umutsuz bir pozisyondayız. Halihazırda var olan yapılarımızın yarısından fazlası oldukça sağlıksız bir durumda olduğundan, bunların yıkılması ve sonrasında yenilerinin inşa edilmesi gerekiyor. Bildiğiniz gibi ülkemiz 1999 depreminde oldukça büyük badireler atlattı. Bu yüzden de 6000 binayı tekrar inşa etmek üzere yıkmamız gerekiyor. Böyle bir şeyi gerçekleştirebilmemiz için de 400 milyar dolar gibi

büyük yatırımlara ihtiyaç duyuluyor. Aynı zamanda Türkiye’nin deprem bölgesi olduğunu ve büyük bir riskle karşı karşıya olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Hangi malzemelerin kullanılması, ne tür mimari projelerin ve akıllı şehir uygulamalarının tercih edilmesi gerektiğini tartışmalıyız. Burada önemli konuşmacılarımız bu konulara olabildiğince değinmeye çalışacaklar. Yeni yapılan binalarda ve ilerde yapılacak binalarda, özellikle de yeşil binalarda nelere dikkat edilmesi gerektiğini bilmek çok önemli çünkü; bu hepimizin geleceğini etkiliyor. Önümüzdeki 30 yıl boyunca bu binalar bizim evlerimiz olacak. Oturumumuzun ilk konuşmacısı Cemil Yaman Elektrik Mühendisliği’nden mezun, aynı bölümde yüksek lisansını tamamlamış ve bu sektörde özellikle yeşil binalar anlamında en güvenilir kişilerden de birisidir.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


NEDEN DAHA FAZLA YEŞİL BİNA PROJESİYLE KARŞILAŞMIYORUZ? ÇÜNKÜ, MALİYETLE İLGİLİ GENEL BİR ÖN YARGI VE SÜREÇLE İLGİLİ YANLIŞ ANLAŞILAN NOKTALAR MEVCUT...

56

CEMİL YAMAN

ERKE Sürdürülebilir Bina Tasarım “Öncelikle hepinize en içten saygılarımı iletmek isterim. Son 11 yıldır yeşil bina sektöründe çalışmaktayım ve bütün bu süreçteki gözlemlerimi, edindiğim tecrübeyi on dakikaya sığdırmaya çalışacağım. Yeşil binaların son durumundan ve malzemelerden bahsetmek istiyorum. Bu konulardaki mütevazi fikirlerimi dile getireceğim. Öncelikle, yeşil binalar İngiltere’de 1990’larda başladı ve 2000’li yıllarda Amerika’ya sıçradı. Türkiye’de ise 2007 yılından beri uygulanıyor. Ülkemizin ilk LEED Gold Sertifikalı binası Siemens Tesisleriydi. Neredeyse 10 yıl boyunca orada çalıştım. Son 10 yılda ise 100’ün üzerinde yeşil bina projesine Erke olarak imza attık. Yeşil bina kriterlerini ilk konuşmaya başladığımızda Türkiye için oldukça kafa karıştırıcı bir durum vardı. Malzeme tedarikçisi bulmak neredeyse imkânsızdı ve yeşil binalara uygun malzemeler arıyorduk. Şu anda ise Türkiye bu anlamda çok gelişti ve yeterli miktarda güvenilir yeşil malzeme tedarikçimiz var. Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

Yeşil malzemelerden bahsetmeden önce biraz sertifika programlarına değinmek istiyorum. LEED yeşil bina sertifikası bu programlar arasında en bilinir olanı. Dünyada 110 bin bina sistemde kayıtlı, son 17 yıldır Türkiye’de sadece 423 bina kayıtlı görünüyor. 423 projenin ise %99’u LEED Gold sertifikasına sahip. Tükiye’de inşa edilen binlerce binayı göz önünde bulundurduğumuzda bu rakamın çok az olduğunu görüyoruz. Türkiye genelinde inşa edilen yapıların %50’si LEED sertifikası almak için başvuruyor. Uluslararası en çok LEED sertifikalı binaya sahip ülkeler arasında da ilk 10’da yer alıyoruz. İleride tüm binaların yeşil bina olacağına inanıyorum. Bunun en büyük sebepleri de, maliyetin azalması ve proje sürecinin kolaylaşması.

YEŞİL BİNA SÜRECİ PROJEYE NASIL BİR MALİYET GETİRİYOR?

Normal bir bina ile yeşil bina arasındaki farkı %5, %10, %15 olarak, farklı düzeydeki sertifikalarda görebiliriz. Tamamladığımız 100 projeye bakacak olursak, yeşil bina özellikleri taşımalarının maliyete negatif bir etkisi olmadığını görüyoruz. Mühendislerle ve mimarlarla bir proje üzerinde konuşmak için ilk kez buluştuğumuzda, Silver veya Gold sertifika almak için gereken düzenlemeler ve projede yapılması gereken değişiklerden

bahsediyoruz. Örneğin seçilen malzemeler ve projenin genel durumu Silver sertifikaya yeterli durumdaysa ve Gold sertifika hedeflendiyse, kapasitelerini yükseltmeleri veya ek yatırımlar yapmaları gerekiyor.

LEED SERTIFIKASI; ÇEVRE, SAĞLIK VE MATERYAL ÜÇGENINDEN OLUŞAN BIR SISTEMLE ÇALIŞIYOR

ERKE olarak yaptığımız 100 projede ek bir maliyete gerek duymadan inşaatları tamamlamayı başardık. Yani bu süreç projelendirme ve inşa sırasında bize fazladan herhangi bir yük getirmiyor. LEED kuralları dahilinde projeler geliştirmeye devam edersek, yeşil binalarımız da oldukça ileri düzeylere ulaşabilir. Fakat bu noktada sorulması gereken soru, neden daha fazla yeşil bina projesiyle karşılaşmıyoruz? Çünkü, maliyetle ilgili genel bir önyargı ve süreçle ilgili yanlış anlaşılan noktalar mevcut. Biz insanları bu önyargılarda, sürecin düşünüldüğü kadar zor ve maliyetli olmadığını anlatarak kurtarmaya çalışıyoruz. Yakın gelecekte ülkemizde yeşil bina sayısı ve dolayısıyla yeşil malzeme kullanımı artacak. 2009 yılına kadar geçerli olan LEED 2.2 versiyonu son yıllarda yerini LEED versiyon 3 ve 2010 yılında da versiyon 4 sertifikalara bıraktı. Bu rakamların anlamları ise, teknolojinin gelişmesiyle sektörde kullanılan malzemelerde de doğal olarak bir takım gelişmeler oluyor. Bu standartların gelişmesinin sonucu olarak da, BREEAM ve LEED gibi sertifika kuruluşları da kendilerini bu değişikliklere ayak uyduracak şekilde güncelliyorlar. Kanserojen ve CO2 yayılımına sebep olan malzemelerin yerine gelebilecek yeni malzemeler eklenerek daha sağlıklı ve çevre dostu binalar yapılmasına yardım edecek yeni malzemeler ekleniyor. Enerji kullanımı, su yalıtımı ve tasarrufuna yardımcı olan malzemeler de bunların arasında yer alıyor. “


FETHİ HİNGİNAR: Cemil Bey’e verdiği değerli bilgiler için teşekkür ediyor, sahneyi bir sonraki konuşmacımız Esra Aydınoğlu’na bırakıyorum.

YAPTIĞIMIZ YEŞİL BİNA PROJELERİNDE 3 CAM TEKNOLOJİSİNİ KULLANIYORUZ. NE YAZIK Kİ TÜRKİYE’DE BİR ÇOK EVDE TEK CAM KULLANILIYOR. BU DA, ÇOK BÜYÜK MİKTARDA ISI KAYBINA YOL AÇIYOR.

Esra Aydınoğlu ODTÜ Mimarlık mezunu ve konuşmasında malzemelerden bahsedecek. Bu noktada ben de bir uzman olarak gerektiğinde konuya katkıda bulunabilirim.

ESRA AYDINOĞLU

Şişecam Düzcam Kaplamalı Camlar ve Franchise Ürün Md. “12 yıl boyunca Türkiye’de ve yurtdışında çeşitli mimari şirketler için çalıştım ve sonrasında Şişecam’la çalışmaya başladım. Şişecam global bir firma çünkü, 13 ülkede üretim yapıyoruz ve dünyanın en büyük cam üreticilerinden biriyiz. Hindistan’dan Rusya’ya geniş bir alana yayılmış üretim ağımız mevcut. 3D yazıcılar hayatımıza girdikten sonra, inşaat malzemelerinin üretiminde de bu teknoloji kullanılmaya başlandı. Bu teknoloji sayesinde belki çok yakında evde istediğimiz şekilde inşaat malzemeleri üretebiliyor hale geleceğiz. Belki çok yakın bir gelecekte bu teknolojiyi kullanarak kendi evlerimizi bile tasarlayıp inşa edebileceğiz. Bu çok zor ve uzak bir teknoloji kesinlikle değil. Malzeme üreticilerini ve inşaat sektörünü Şişecam olarak çok yakından takip ediyoruz. Biz de yeşil binalarda kullanılmak üzere bir çok ürün geliştiriyoruz. Bir projeyi başından sonuna kadar takip eden teknik destek servisimiz var. Mimar ve mühendislerden oluşan uzman ekibimiz doğru projede doğru tip ürünlerin kullanılması üzerinde çalışıyor. Kısaca diğer enerji kullanımı projelerimizden de bahsetmek istiyorum. Merkez binamızı Tuzla’ya taşıdık. Hepinizi oradaki Cam Müzemize davet etmek isterim. Cam Müzemizde farklı camları deneyimleyebilirsiniz. Yaptığımız Yeşil Bina projelerinde 3 cam teknolojisini kullanıyoruz. Ne yazık ki Türkiye’de birçok evde tek cam kullanılıyor. Bu da, çok büyük miktarda ısı kaybına yol açıyor. Ayrıca yaz aylarında da bu aileler sıcak havanın içeri sızmasından şikayet ediyorlar. Bu da serinletme de sıkıntılara yol açıyor. 18 milyon konutun camlarını değiştirecek imkanımız

57

olsaydı, enerji tasarrufunda büyük bir fark yaratabilirdik. Örneğin, Almanya’da tek cam kullanımı sadece %3 çünkü, tarihi binaların pencere sistemlerini değiştiremiyorlar. Kalan yapıların %45’inde ise izolasyon camı ve %50’sinde ise 3 cam sislemleri kullanılıyor. Bu da U-Value’yu %0.6’lara düşürüyor. U-Value ne demek derseniz de, memnuniyetle açıklayabilirim. Eğer izole edilmiş 3 cam sistemlerini kullanırsak, U-Value’muzu düşürebiliriz çünkü, bu tip camlar tuğla duvarlara eş değerdir. Salih Bey’in de daha önce bahsettiği gibi, artık transparan duvarlara ihtiyacımız var. Eğer transparan duvarlar için doğru camı seçerseniz, verimliliği arttırabilirsiniz. İstanbul Dizayn ekibiyle birlikte çalışmalarımızın sonucunda yeni bir cam geliştirmeyi de başardık. Bu yeni ürün, ses, ışık ve ısı izolasyonu sağlayabiliyor. Bunu nasıl başardığımıza gelecek olursak, şirketimizin araştırma merkezi sayesinde diyebilirim. 2000 yılında araştırma merkezimiz en iyi araştırma merkezi olarak bir ödül aldı. Projeniz bir müze ya da ticari bir bina olabilir, güneyde veya kuzeyde olabilir, çok katlı ve ya tek katlı olabilir.

Geliştirdiğimiz ürünler sayesinde her yapıya uygun bir cam bulabilirsiniz. Bana ayırdığınız süre için teşekkür ederim.”

FETHİ HİNGİNAR: “Esra Hanım’a verdiği bilgiler için teşekkür edip, ben de bir kaç şey eklemek istiyorum. Daha önce de bahsettiğim gibi ben malzeme üreticisiyim ama aynı zamanda (İMSAD) İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği’nin temsilcilerinden biriyim. Geçtiğimiz sezon organizasyonu ben yönetiyordum. ISO standartları endüstride büyük fark yarattı. Esra Hanım’ın da bahsettiği gibi daha çok tasarruf edebiliriz. Örneğin Türkiye’de 60 milyon dolarlık elektrik faturamız var. Normalin %50 gerisindeyiz. Avrupa Birliği standartlarına gelmek için en az 20 milyon dolar tasarruf etmemiz gerekiyor. Bir başka örnek vererek konuşmamı burada sonlandırmak istiyorum. Avrupa Birliği Beş yılda bir harcadıkları enerjiyi azaltmaya yönelik yeni hedefler belirliyor. Meselâ, 2030 yılında enerji kullanımını %30 azaltmayı hedefliyorlar. Ayrıca elektrik kullanılmayan ev uygulamalarına başladılar ve bu gibi yenilikleri zorunlu tutan yasalar da yapıyorlar.”


Şimdi sözü Önal Bey’ veriyorum. Lisans ve Yüksek Lisansını ODTÜ’de yapmış ve inşaat sektöründe çalışmakta olan Önal Yılmaz, Tahincioğlu Holding’de İnşaat Yönetimi ve Danışmanlık kariyerine devam etmekte. İnşaat malzemeleri ile ilgili görüşlerini bizimle paylaşacak.”

ÖNAL YILMAZ

META Gayrimenkul Genel Müdürü “Teşekkürler. Bizim işimiz apartman yönetimi. Bizim sektöre böyle organizasyonlarda genelde söz hakkı verilmez. O yüzden sunum ve konuşma yapmaya çok alışkın değiliz. Bu sektör dünyanın her yerinde biraz göz ardı edilmiş durumda. Oysa bizim, yatırımcılar ve inşaat şirketleri tarafından doğru anlaşılabiliyor olmamız gerekiyor. Aksi halde birçok ayrıntıyı gözden kaçırıyor olacaklar.

58

Şu anda yapmakta olduğumuz herşey geleceğimizi etkiliyor. Konferansın teması da ‘Geleceğin Şehirleri’ olduğu için ben de bu konuya değineceğim konuşmamda. Herkes şehirlerimize nasıl ihanet ettiğimizden bahsediyor son günlerde. Bugünkü olumsuz görüntünün yaşanma nedeni sadece mevcut yönetim değil, eski yönetimlerin de hataları olduğunu biliyoruz. Bu tabii ki eğitim seviyemizin getirdiği problemlerden biri. Bunlar benim naçizane fikirlerim tabii ki ama, Kuzey ormanlarımız giderken, biz hiçbirşey yapamadık ve geleceğimizi yitirdik. Bu gibi sorunların üstesinden gelmek ancak bir arada durarak ve hep beraber çalışarak mümkün. Değişim sadece her bireyin ve her mimarın kendi üstüne düşeni yapmasıyla yaşanabilir. İstanbul özelinde; Kadıköy, Göztepe, Libadiye bölgesinde ve Bağdat Caddesi’nde yeni yapılmış binaları görebilirsiniz ancak yeşil çatı ya da yeterli yeşil alan görmemiz mümkün değil. Buralarda yağmur çatılardan akıyor ve gidebileceği bir toprak bulamadığı için de su taşkınlarına yol açıyor ve ileride daha büyük felaketler yaşanacak. Bu bölgelerde bazı bloklardan vazgeçilip yeşil alanlar bırakılması gerekiyor. A. Faruk Göksu birçok projede bu tip sorunlardan ve çözümlerinden bahsediyor. Bu bilHaziran + Temmuz 2013

ISINMA, YALITIM, KAPILAR, OTOMASYON, GÜVENLİK KAMERALARI GİBİ SİSTEMLER BİRBİRİYLE SENKRONİZE ÇALIŞMADIĞI SÜRECE AKILLI BİNALARDAN BAHSEDEMEYİZ

gilere kentselvizyon.com adlı web sitesinden ulaşabilirsiniz. Bu sorunlara yol açan diğer bir faktör de, yerel sertifika uygulamaları. LEED ve diğer dünya çapında uygulanan sertifika programları yerine kendi sertifikalarımızı oluşturmuş olmamamız. Dünyada en hızlı gelişen ilk 10 şehir arasında 4 tanesi Türkiye’den. Gerçekten inanılmaz derecede hızlı değişen şehirler bunlar ve çok büyük paralar harcanıyor. Bizim işimiz tabii ki apartmanların içiyle ilgili. Şunun anlaşılması gerekiyor ki, bu konuda danışmanlığa ihtiyaç var. Apartman yöneticilerinin, mimarlar ve yatırımcılar tarafından dinlenmesine ihtiyacımız var. Çünkü, bu hizmete para ödüyorlar fakat, sonrasında söylenenleri dinlemiyorlar. İnşaat sürecinin maliyeti binanın tüm ömrünün maliyetinin %25’i kadar. Şişecam’la da konuştuğumuz gibi, bilinçsizce kullanılan malzemeler yüzünden oluşan temizlik masrafları bazen bu maliyet oranlarında büyük fark yaratıyor. Sadece bununla da kalmıyor, güvenlik, enerji yönetimi, bahçeler ve diğer alanların bakımı da buna ekleniyor. Eğer bir binanın sonraki 40-50 yılda var olmasını düşünemiyorsak, bu binaya sürdürülebilir bina diyemeyiz.

LEED sertifikalı olsa dahi. Bu işin içinde uzun zamandır görev alan ve birçok projede hala çalışmakta olan biri olarak söyleyebilirim ki, mimarlar binalarla ilgileniyorlar ama içinde ne olacağıyla fazla ilgilenmek istemiyorlar. Ben metafor kullanarak durumu açıklamayı daha anlaşılır buluyorum. Günümüzün mimarisi belki, ‘podyumdaki modeller’ gibi diyebiliriz. Dışardan bakıldığında harika görünüyorlar ama uzun süre yaşamalarını beklememeliyiz. Çünkü, sağlıklı kalplere, karaciğerlere sahip değiller ve damarları tıkalı. Benim genele baktığımda gördüğüm manzara bu. Yönetmekte olduğum ticari binalar ve alışveriş merkezleri de böyle. Hepsi hastalıklı binalar ve bakımları çok pahalı ve zor. Amerika’da ve Avrupa’da binalar akıllı ve bu tip problemler neredeyse hiç yaşanmıyor. Türkiye’de mimarların büyük egosu yüzünden bizim işlerimiz göz ardı edilmiş durumda. 14 ayda binalar inşa ediliyor, bütün strüktür oluşturuluyor. Aynen, bir model gibi sonuçlar elde ediliyor. Bu hızla inşa edilmiş yüksek katlı yapıların hepsinde, otomasyon, yangın ve sel yönetimi gibi problemler var. Hilton, Sheraton gibi büyük oteller haricince kimse bina yönetimine önem vermiyor. Danışmanlara inşaat sürecinde başvurulmadığı için, özellikle alışveriş merkezlerinde büyük ısı kaybı problemleri yaşıyoruz. Bir başka


sorun da gökdelenlerde camların ve pencerelerin temizliği. Şuan dağcılar kullanıyoruz bu iş için. Ortaya bir avlu koyup, tavanını cam yaptığınız ve girişe de daha fazla insan aynı anda girebilsin diye -döner kapı yerine- sürgü kapı koyduğunuz an milyonlarca dolarlık enerji israfı yapıyorsunuz. Sonuç olarak; ısınma, yalıtım, kapılar, otomasyon, güvenlik kameraları gibi sistemler birbiriyle senkronize çalışmadığı sürece akıllı binalardan bahsedemeyiz. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Herkese çok teşekkür ederim dinlediğiniz için.”

FETHİ HİNGİNAR: Önal Bey’e çok teşekkür ederiz. Ben de bu sorunlardan zaman zaman şikayet ediyorum. Hepsini toplu halde tekrar hatırlamak ve hatırlatmak çok yararlı oldu. Şimdi sıradaki konuşmacımız Murat Kader’in yerine Nefise Hanım’a sözü bırakıyoruz. NEFİSE KAHRAMAN

iki Design Mimarlık

“Dünya Şehircilik Gününüzü kutlayarak söze başlamak isterim. Biz iki Dizayn Mimarlık ofisi olarak sorunlara başka bir boyuttan bakıyoruz. Öncelikle şehirleşme problemlerinden bahsederek başlamak istiyorum. Biliyorsunuz şehirleşme hızla artıyor ve 2050 yılında %75 şehirleşme olacağı tahmin ediliyor. Biz Türkiye’de zaten bu orana ulaşmış durumdayız. 2023 yılında bu oranın %84 civarında olacağı tahmin ediliyor. Hızlı nüfus artışına bağlı olarak gelişen bu büyümenin getireceği sonuçlarla da yüz yüze geleceğiz. Şehirlerimizin şu anki durumuna bakarak şehirlerimizin geleceğini tartışabilir ve bu konuda iyimser olup olmamamız gerektiğine karar verebiliriz. Yeni teknolojilerin getirdiği sistemler birbiriyle etkileşim halinde olmadığı gibi, farklı kuruluşlar da birbiriyle iletişim içerisinde değil. Olay sadece bir yeşil bina yapmak değil, bütün bir bloğu hatta bütün bir mahalleyi, bölgeyi yeşil tasarlamak. Daha verimli ve enerji tasarruflu şehirler inşa etmek zorundayız. Bu yüzden biz projelerimizde daha büyük ölçekte işler yapmaya çalışıyoruz. Bütün tasarımcılar bir araya gelebilirse çok daha büyük ölçekte bölgeler tasarlayabilir ve daha büyük değişimlere imkân sağlayabiliriz.

EĞER TÜM TASARIMCILAR BİRLİKTE BİR KARAR ALIRSA, YAŞAM KALİTESİNİ YÜKSELTMEK İÇİN MÜKEMMEL BÖLGELER TASARLAYABİLİRİZ.

Bu konuşmanın asıl konusu olan şehirlerimizin geleceği mevzusuna gelecek olursak da, biz yılda 650.000 konut inşa etmek durumunda olan bir ülkeyiz fakat ev sahibi olma oranımız bu sayıya göre çok düşük. Barınma en temel hakkımız. Diğer sosyal toplumlara göre bu konuda da çok gerideyiz çünkü, konutlarımızın satın alınabilirliği gerçekçi değil. Daha uygun fiyatlı barınma sağlamak, doğru malzemelerle ve doğru yöntemle oldukça mümkün. Bu da birçok insanın yaşam standartlarını yükseltmeyi sağlayacaktır. Daha önce de bahsettiğim gibi giderek artan nüfus daha fazla konut ihtiyacına sebebiyet veriyor ve kentsel dönüşümün bir sonucu olarak birçok yeni konut inşa ediliyor. Türkiye şu an bu bahsettiğimiz konut üretimi sürecinde. Peki ülkemizde kimler kiracı ve kimler kendi evinde yaşıyor? Toplantılarımızda bu soruyu meslektaşlarımıza da sorduk. Zaman zaman bu tip anketler yapıyoruz ve bu anketimizin sonucunda mühendis arkadaşlarımızın %24’nün kendi evinde oturmak istediğini ve gelirlerinin %30’unu bu amaçta harcamaya hazır olduklarını gördük. Fiyatla kıyaslandığında, yeni yapılan binalarda yaşam kalitesinin geride kaldığını görüyoruz. Bir ev almaya kalkıştığınızda ilk baktığınız şey satın alınabilirliği oluyor. Diğer konuşma-

cılarımızın da bahsettiği gibi, ömürlük bir ev aldığınızda aynı zamanda yaşam kalitenizi de yükseltmeyi amaçlıyorsunuz. Peki bu süreçte mimarinin rolü nedir? Bir mimari ofis olarak şimdiye kadar 30 milyon metre kare büyüklüğünde alan tasarladık ve bir çok farklı işlevi olan proje tamamladık. 60 bin konutun 185 bin kişiye barınma sağladığını varsayarsak, neredeyse Beşiktaş gibi bir semtten bahsediyoruz. Eğer tüm tasarımcılar birlikte bir karar alırsa, yaşam kalitesini yükseltmek için mükemmel bölgeler tasarlayabiliriz. İnsanların konforunu arttırmak için iş birliği yaptığımız takdirde, ilerde ne kadar iyi ya da kötü olacağını tam bilemesek de geleceği değiştirmekten korkmamız gerekiyor. Doğru malzemeleri ve doğru elementleri uygulayarak daha büyük bir kitleye erişilebilir konutlar sağlamamız mümkün. Küçük değişiklikler ve yeniden düzenlemelerle bir bölgeyi çok daha verimli bir hale getirebiliriz. Kendi projelerimiz üzerinde yaptığımız hesaplamalarda da bunu gördük. Çok küçük müdahalelerle 45.900 m2’lik alan kazanabiliyoruz. Bu da demek oluyor ki, bir alana 575 bina daha ekleyebiliyoruz. Daha geniş alanları düşünecek olursak da, doğru malzemeyle çok daha verimli kullanılmış bölgeler yaratmamız mükün. Çok teşekkür ederim bana ayırdığınız süre için. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

59


ZAFER KABADAYI Schindler Türkiye Genel Müdürü

ASANSÖR SEKTÖRÜNDE TÜRKIYE, DÜNYADA 3. BÜYÜK MARKETE SAHIP ASANSÖRLER SIKICI MEKÂNLAR OLARAK BİLİNİYORLAR AMA GELECEKTE BU DURUM DEĞİŞEBİLİR. ÇÜNKÜ ASANSÖRLER REKLAM VE PAZARLAMA İÇİN MÜKEMMEL ORTAMLAR. ASANSÖRLER BİR BİNANIN DAMARLARI GİBİLER BİNA İÇİNDE DOLAŞIMI SAĞLIYORLAR. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ TASARLARKEN SOSYAL AÇIDAN DA DÜŞÜNMEK GEREKİYOR.

B

ugün burada olmak benim için büyük bir onur. Özellikle de EkoYapı Dergisi’ne çok teşekkür etmek istiyorum. Burada olmanın benim için çok önemli olmasındaki sebeplerden biri, MSGSÜ sınavına çok çalışmış olmam. Bu üniversitede mimarlık okumak benim ilk tercihimdi fakat, ailem bana mezun olduktan sonra iş bulamayacağımı söylediği için Makine Mühendisliği okudum. Bu yüzden buradaki öğrencilere bugün sunum yapmaktan gurur duyuyorum. Benim için mimarinin bu kadar önemli olmasının sebeplerinden biri işin içinde sanatın da olması. Biz mühendisler olarak, sanattan oldukça uzağız.

60

Kariyerime başlarken, çoğunlukla mimarlarla çalıştım. Mühendisler olarak biz daha çok teknik içeriklere hakimiz ama aslında işimizin bir kısmı da görsele dayalı. Benim için mimarlarla birlikte çalışmak biraz zor olmuştur. Sanatla, mühendisliği karıştırmak her ne kadar başta zor olsa da, şu an caz festivaline bile sponsorluk yapabiliyoruz. Günümüzde hepimiz katlı binalarda yaşamak durumundayız. Bunun doğurduğu bir sonuç olarak da hareket eden asansörler kullanıyoruz. Bütün sektörlerin bir arada çalışması konusunda daha önceki konuşmacılara ben de katılıyorum. Biz de firma olarak buna hazırız. Kabul etmeliyim ki, geçmişte biraz pasif kaldık ama, bunun sebebi yeterli imkânımız olmamasıydı. Şimdi ise, yeterli malzeme, araç, mühendis ve tasarımcıya sahibiz. Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


YENİ TEKNOLOJİLERLE ÜRETİLMİŞ ASANSÖRLER, TAMAMEN OTOMATİK OLARAK TASARLANIYOR. ŞİMDİ ÜRETİLEN OTOMASYONLARDA ÇİFT VERİ UYGULAMALARI İNSAN BEYNİNİN KAPASİTESİNİN ÜZERİNDE... Doğru ürünün doğru yapıda kullanılması her konuda olduğu gibi asansör konusunda da çok önemli. Bazen bununla ilgili şikayetler alıyoruz. Sonunda bu bizim suçumuzmuş gibi oluyor. Bu yüzden de bizi ziyaret etmenizi ve tasarım ekibimizi, ürünlerimizi yakından tanımanızı öneriyoruz.

yaşta evden ayrılıyor. Kentsel dönüşüm kapsamında, yaklaşık 300 bin bina yıkılıp yeniden inşa edildi. Evliliklerden bahsetmiştik ama boşanmalarda da yeni evlere ihtiyaç duyuluyor. 100 bin birey boşanma sonucu yeni ev arayışına girdi. Toplamda ülke çapında 600-700 bin kişi konut arayışı içinde.

Nefise Hanım’ın bahsettiklerine ben de ekleme yapmak istiyorum. Türkiye’nin global ekonomideki yeri büyük. Global ekonomide 15. ya da 16. sıradayız. Asansör sektöründe Türkiye dünyadaki 3. en büyük markete sahip. Avrupa ülkelerine bakacak olursak, 15.000 asansör ithal ettiklerini göreceğiz. Türkiye’de ise bu rakam 500 bin civarında.

Bir başka hikaye ise, 15 yıl önce herkes mimarlığın çok büyük bir gelir kapısı olduğunu çünkü çok fazla yeni binaya ihtiyaç duyulacağını söylüyordu. Ama bu tamamen değişti. Bizim konutlar anlamında stratejimizi tamamen değiştirmemiz şart. Daha verimli ve enerji tasarruflu yapılar inşa etmemiz gerekiyor. Ancak bu durumda geleceğe bakabiliriz, şu anki durum bunun tam tersini gösteriyor.

Ülkemizde çok fazla yeni konuta ihtiyaç var. Elimizde ilginç veriler var. Meselâ; 500-600 daire ihtiyacı yeni evli çiftlerden geliyor çünkü evli çiftler ev satın almak istiyor ve yeni evlenen çiftler bunun hazırlığını yapıyor. Türk kültüründe özellikle bir ev almak önemli bir gereksinim olarak genlerimize işlemiş. Bunun haricinde, farklı grafiklerle karşı karşıya kalıyoruz. Her dairede ortalama 3 kişi yaşıyor günümüzde. Bu oran son yıllarda %5 düşüşe geçti. Eskiden daha geniş aileler birlikte yaşarken günümüzde haneye düşen kişi sayısı azalıyor. Çocuklar da daha genç

Otomasyon sistemleri de tabi bu işin bir parçası ve asansörler de öyle. Geçtiğimiz yüzyılla bu yüzyılı karşılaştıracak olursak, asansörler artık hiç bir insan tarafından onarıma ihtiyaç duymuyor. Yeni teknolojilerle üretilmiş asansörler, tamamen otomatik olarak tasarlanıyor. Şimdi üretilen otomasyonlarda çift veri uygulamaları insan beyninin kapasitesinin üzerinde. Bu biraz korkutucu olabiliyor ama, bize daha etkili uygulamalar yapma imkânı sunuyor. Schindler yaptığı bir araştırmada,

Türkiye’de uygulanan asansörlerde başka bir sisteme ihtiyaç duyulmayacağını gördü. Telefonlarımızda asansörleri yönetebilecek, bakım ve onarımlarını yapabileceğiz. Çoğu insan asansörde kendini rahatsız ve sıkışmış hisseder ama, aslında artık asansörler bir otomasyon bütününün parçası ve kapalı bir kutu değiller. Asansörler sıkıcı mekânlar olarak biliniyorlar ama, gelecekte bu değişebilir. Çünkü, asansörler reklam ve marketing için mükemmel ortamlar. Asansörler bir binanın damarları gibiler bina içinde dolaşımı sağlıyorlar. Sürdürülebilirliği tasarlarken sosyal açıdan da düşünmek gerekiyor. Biz de ilerleyen zamanda araştırmalarımızı ileri seviyelere taşıyacağız. Bu yıl 144. yılımızı kutluyoruz. Biz sadece Schindler firması değiliz aynı zamanda Türkiye temsilcileriyiz. Farklı bir deneyimle partnerliğimizi geliştirdik ve Türkiye üzerinde yaptığımız araştırmalarla startejik veriler elde ediyoruz. Böyle güzel bir ortamda sunum yaptığım için çok mutluyum. Bir kez daha ilginiz için teşekkür ederim.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

61


PETER BARBER Peter Barber Architects

DOĞRU KENTSEL TASARIM İLE BÖLÜNMÜŞLÜK YERINE BÜTÜNLEŞIK BIR TOPLUM BİNA İLE İNSAN ARASIDAKİ İLİŞKİ ŞEHİRLERİN FORMUYLA DOĞRU ORANTILI. DOLAYISIYLA ŞEHİRLERİ DOĞRU TASARLAMAK BÖLÜNMÜŞLÜK YERİNE BÜTÜNLEŞİK BİR TOPLUM YARATIR. ZENGİN İLE FAKİRİN AYNI MAHALLEDE YAŞAYABİLİR OLMASI ÖNEMLİ, AKSİ DURUM BENİM İÇİN BİR CEHENNEM... CENNET İSE ZENGİNİN, FAKİRİN, FARKLI IRK VE DİNLERİN BİR ARADA OLDUĞU BİR TOPLUM... İŞTE BUNLAR BİZİM KARARLARIMIZDA ÖNE ÇIKAN ASIL KRİTERLER.

62

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


Marakeş Jemaa el-Fnaa Meydanı

M

erhabalar, öncelikle davetiniz için çok teşekkür ederim. Burada, güzel şehrinizde olmaktan mutluluk duyduğumu belirterek konuşmama başlamak istiyorum. Tanımadığım bir ortamda kendi şehrim olan Londra’dan bahsetmenin biraz garip bir his olduğunu söyleyebilirim. Bizim şehirlerimiz ve sizin şehirleriniz arasında bir paralellik olduğunu düşünüyorum ve bu noktada Londra’daki çalışmalarımdan ve projelerimden bahsedeceğim. Çalışmalarımızın arkasındaki ideolojik ve politik bağlamdan söz etmek istiyorum. Londra’da ciddi bir konut krizi var ve 170.000 kişi evsiz. Bilinen en zengin şehirlerden biri olan Londra’nın gelir dağılımında büyük bir dengesizlik söz konusu. Bu da hükümetin şehir planlamaları ile ilgili yaptığı hatalardan kaynaklanıyor. 1977 yılına kadar sosyal konutlar inşa etmek konusunda ülkemiz gurur kaynağı idi; fakat 1977’den sonra gelen hükümetler mevcut sosyal konutları yıkarak özel sektöre sattı ve bunun sonuçlarını da şu anda yaşıyoruz. Günümüzde Londra’da büyük konutların yapımı söz konusu ve bu konutlar bir ürün, yatırım ve para kazanma aracı olarak ele alınıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hükümet yılda 150.000 konut üretebiliyordu, şu anda o günlere oranla çok daha zengin olan Londra günümüzde de aynı performansı

DÜNYACA ÜNLÜ İNGİLİZ MİMAR PETER BARBER, 3. YEŞİL BİNALAR VE ÖTESİ KONFERANSI’NIN YILDIZ İSİMLERİNDEN BİRİYDİ. MİMARLIĞI BİR YANDAN TASARIM, ZANAATKÂRLIK VE MALZEMELERİN BİRLEŞİMİ İKEN; BİR YANDAN DA EKONOMİK, SOSYAL VE POLİTİK BOYUTLARI OLAN BİR MESLEK OLARAK TANIMLAYAN PETER BARBER, KONUŞMASINDA KENTLERİN GELECEĞİ TEMASINI YAPILARIN VE KENTLERİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ ÜZERİNDEN ELE ALDI. sergileyebilir diye düşünüyorum. Demokratik bir sistemimiz olduğu için hükümete gidip bu sizin hatanız diyebiliriz; ama diğer taraftan bu olayda hepimizin hataları var, çünkü bu hükümetlere biz oy veriyoruz. Özgür bir basınımız var, fakat buna rağmen bu olaylar hâlâ devam ediyor.

hikaye anlatıcıları, yılan oynatıcıları, müzisyenler, seyyar satıcılar... Bana göre orası kamusal mekânın nasıl olabileceğine dair önemli bir örnek. Jemaa el-Fnaa kelimesinin çevirilerinden birisi “the mosque of nothing” (hiçbir şeyin camisi). “Kamusal mekân tam olarak da bu değil mi?” Hiçbir şeyin camisi...

Eğer bir konut açığı varsa, şehirde nasıl konutlar inşa edebiliriz ve bu konutların inşaat prensipleri ne olabilir? sorusunu sormak gerekiyor. Londra gibi bir kentteki binaların %70’ini konutlar oluşturuyor. Bu da demek oluyor ki konutları inşa ederken aslında şehri inşa etmiş oluyoruz.Yani konut, kenti yaratan, sokağı tanımlayan, meydanları çevreleyen şey. En az onun kadar önemli olan başka bir konu da kamusal mekânlar...

Kamusal mekânın kullanım biçimi olarak bakarsak; ideolojilerden bağımsız, kendimizi ifade edebileceğimiz bir yer. Bu yüzden “hiçbir şeyin camisi” çevirisini çok doğru buluyorum. Bu tür alanlar herkese ait aynı zamanda hiç kimseye aittir. Bu yüzden benim için konutlar arasında kalan konut dışı alanlar da konutun kendisi kadar öneme sahip.

Hepimiz kamusal mekânın ne demek olduğunu biliyoruz. Kamusal mekânlar genellikle bir araya gelemeyen insanları buluşturur. Bu alanlarda insanlar birbirlerine görünür olur. Marakeş’te yer alan Jemaa el-Fnaa meydanı benim çok sevdiğim bir yer. Her akşam canlı,

İnsanlar ve mimari, mekan ve kültür arasındaki ilişki beni çok etkiliyor. Şehirlerimizi bizler oluşturuyoruz ama daha sonra şehirlerde bir nevi toplumları oluşturuyorlar ve o toplum şehir içinde akıp gidiyor. Binalar insanların yapabileceği şeylerin fikri etrafında şekilleniyor. Marksist Walter BenE K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

63


64

SOKAK, ŞEHRİN TEMEL YAPI TAŞI, TÜM ŞEHİRLER SOKAKLAR ETRAFINDA ORGANİZE OLUYOR. BU NEDENLE BİZ PROJELERİMİZE BU FİKİRDEN YOLA ÇIKARAK BAŞLIYORUZ.

jamin; mimarinin, içinde yaşayan bir yaşam olmadıkça hiç bir anlam ifade etmediğini söylüyor. Sokak, şehrin temel yapı taşı, tüm şehirler sokaklar etrafında organize oluyor. Bu nedenle biz projelerimize bu fikirden yola çıkarak başlıyoruz. Bence mimarlığın en etkileyici ve ilgi çekici tarafı insan ve bina arasındaki ilişki... Bazı insanlar için bina bir ‘obje’ iken benim için insanların binaları nasıl kullandıkları, nasıl sahiplenip benimsedikleri önemli... Ben daha çok, yaşam alanı koşullarının toplum ve kültür tarafından uygunluğunu düşünüyorum ve bu zorunlu uygunluk karşısında mimarlığın “sosyal eylem ve aktivite potansiyeli yaratabileceğini” düşünüyorum. Benim için önemli olan ilk şey; binanın yapılacağı bölgenin /caddenin konumu, orada insanların nasıl hareket ettiği ve nasıl şehrin bir parçası haline geleceği... tabi insanlar tarafından da özümsenip sahiplenilmesi önemli... Bu çok enteransan bir ilişki; aslında mimarlık insanları bazı davranışlarda bulunmaya zorlamaz ama insanların davranışlarını

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

etkiler. Bu etkileşim, şehirlerin sürdürülebilir olması, ekolojik olması ve sosyal sürdürülebilirliğiyle de bağlantılı bir etkileşim. Benim için sürdürülebilirlik bir yandan ekoloji ile bağlantılıyken bir yandan da sosyal sürdürülebilirlikle ilgili... Bina ile insan arasındaki ilişki şehirlerin formuyla doğru orantılı. Dolayısıyla şehirleri doğru tasarlamak bölünmüşlük yerine bütünleşik bir toplum yaratır. Zengin ile fakirin aynı mahallede yaşayabilir olması önemli, aksi durum benim için bir cehennem... Cennet ise zenginin, fakirin, farklı ırk ve dinlerin bir arada olduğu bir toplum... İşte bunlar bizim kararlarımızda öne çıkan asıl kriterler. Yüksek katlı binaların ayrıştırılmış kentler yarattığını düşünüyorum. Bence problemin belli bir kısmını bu yapılar oluşturuyor. Sokak olgusu bu ayrışmaya bir çözüm. Biz konut projelerimizde kentin kamusal mekânlarını temel alıyoruz. Kentteki birçok proje, çevresinde duvarlar, çitler olan evlerden oluşuyor...İnsanların kentle ilişkisini sınırlayan yüksek katlı konutlar üretiliyor. Biz ise daha


4 – 5 KATLI EVLER VE DAHA DAR SOKAKLARDA BİRÇOK İNSAN YAŞAYABİLİR. DAR SOKAKLAR İNSANLARIN DAHA RAHAT BİR ARAYA GELEBİLECEĞİ İLETİŞİM KURABİLECEĞİ MEKÂNLAR. düşük katlı, yoğun kentleşme olanakları üzerine düşünüyoruz. Net biçimde düzenlenmiş sokaklar etrafında organize olan kentler. Çünkü bence sokaklar toplumun tesadüfi şekilde bir araya gelebildiği mekânlar. Evden dışarı çıkınca komşularnızla karşılaşabilirsiniz. Ayrıca, sokak hem herkese ait hem de hiç kimseye ait olmayan bir yer olduğu için, zenginlerin, fakirlerin, farklı kültürel altyapılardan gelen insanların birbirlerini görebileceği bir yer. Birleşmiş bir topluma sahip olmak çok değerlidir. Bence mimarlık ve belli bir tür şehircilik buna yardım edebilir ve ayrışmanın üstesinden gelebilir. “Hundred Mile City” projemiz yine sokak temelli bir sosyal konut projesi. Çok farklı bir fikir değil aslında. İnsan ölçeğinde sokak temelli evler yapmalıyız. 4 – 5 katlı evler ve daha dar sokaklarda birçok insan yaşayabilir. Dar sokaklar insanların daha rahat bir araya gelebileceği iletişim kurabileceği mekânlar. Özel alan ihtiyaçlarını da avlular ile karşılayabiliriz. Avlu Türk kültüründe önemli bir yere sahip ancak İngiltere’de daha seyrek görülen

bir tipoloji. Avlu, projelerimizde en çok kullandığımız şeylerden birisi. Daha önce mimari ile insan arasındaki ilişkiden bahsederken insanların davranışlarının çok tahmin edilebilir olmadığını söylemiştim. Biz toplumlardan ziyade bir toplumun vücut bulabileceği koşullar ve ortamlar yaratabiliriz. Şu anda Londra’da 170.000 evsiz var ve otoriteler bu insanlar için geçici konutlar inşa ediyorlar. Tipik olarak evsizler için yapılan projeler son derece karanlık ve kasvetli koridorlardan oluşuyor. Bu kasvetli ortamlar maalesef evsizlerin psikolojisini destekler nitelikte değil. Genelde evsiz insanlar zaten birçok psikolojik sorunla baş etmek zorunda kalıyor. Bu noktada “Holmes Road Studios” projemizden bahsetmek istiyorum. Camden yerel yönetimi biriken vergileri yoksul insanların yararı için kullanmak amacıyla bize ulaştı. Proje için seçilen binaların bir bölümü

oldukça kötü durumdaydı. Mevcut binaları onarmamızı ve odaların koridora açıldığı geleneksel bir hostel yapmamızı istediler. Ancak ben odaların koridor yerine bahçeye bakabileceğini düşündüm. Odalar, insanların birlikte çalıştığı, kendi yiyeceklerini yetiştirdiği bir bahçenin çevresinde yer alabilir. Aslında bu baya tarihsel bir tipoloji. Evlerin ortak bahçelerinin olması, sorunları olan ve izole yaşıyan insanlar için sosyalleşme olanaklarını arttırabilir. Diğer insanlarla birlikte olabilirler ve böylece onlara yardım edebilecek insanlarla da tanışırlar. Holmesroad bu düşüncelerle oluşturuldu. Böylece orada yaşayanların psikolojik sağlığını geliştirebileceği, sosyalleşebileceği bir ortam yaratıldı. Londra’da 2 milyon konuta ihtiyacımız var ve bu durumda sosyal konutları nereye yerleştireceğiz sorunu ile karşı karşıya kalıyoruz. Bence sosyal konutlar banliyö bölgelerinde şehre zarar vermeden yapılmalı.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

S

65


1. OTURUM

KENTSEL DÖNÜŞÜM’DEKİ DOĞRU VE YANLIŞLAR

66

Oturum Başkanı: Selçuk Avcı, Avcı Architects Konuşmacılar: Elmas Akyürek Mimarlık - Can Elmas, Kolektif House Kurucu Ortak - Civan Orhan, Emir Drahşan Mimarlık - Emir Drahşan, Nilüfer Kozikoğlu Mimarlık - Nilüfer Kozikoğlu, Peter Barber Architects - Peter Barber

GELECEĞİN ŞEHİRLERİ: ŞİMDİ NEREYE? Yeşil Rapido 3. Yeşil Binalar ve Ötesi Konferansı’nın 3. ve son oturumu “Geleceğin Şehirleri, Şimdi Nereye” konusunda gerçekleştirildi. Oturum başkanlığını Selçuk Avcı’nın yaptığı oturumda, şehirlerin gelişimine ve gelecekteki ihtiyaçlarına uyum sağlayacak şekilde değişimine nasıl odaklanacağız? Uzunca bir süre şehirlerin kontrolsüz ve planlamasız büyümesine ve değişmesine izin verdik. Bu durum devam edemez. İlk metropol olan İstanbul’un evrimini yönlendirebilmek için ne yapabiliriz? İstanbul gibi bir şehrin gelecekteki zorlukların üstesinden gelebileceğinden nasıl emin olabiliriz? konuları tartışıldı.

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


3. OTURUM

67 67

3

. Yeşil Binalar ve Ötesi konferansının son oturumu Mimar Selçuk Avcı başkanlığında gerçekleşti. Selçuk Avcı açılışı “Bugünkü konumuz şehirlerin yeniden yaratılması ile ilgili olacak, özellikle odaklanılmasını istediğim konu, şehirlerimizin mevcut durumu. Bu birçok şehrimizin geçirdiği bir süreç ama İstanbul’a baktığımızda şehrin çok vahşi bir süreçten geçtiğini görüyoruz. Özellikle bu konuyu tartışmak istiyorum, farklı bakış açılarından konuya yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Ve ilk olarak sözü Mimar Emir Drahşan’a vermek istiyorum.

EMİR DRAHŞAN

Emir Drahşan Mimarlık

Öncelikle mimarın işi nedir? İnsanoğlu binlerce yıldır bu soruya cevap arıyor. Mimar aslında imar eden, çevreyi şekillendiren anlamına geliyor ama bugün baktığımızda mimari; şehir geliştirmeyi aynı zamanda kullanıcıları, tedarikçi ve üreticileri bir araya getirmeyi de kapsıyor. Bugün kentlerimizde yaşadığımız sorunları ekolojik gelişmeler ışığında dikkate aldığımızda ortaya çıkan tabloya şaşırmamak gerekiyor. Aslında bizim yaşadığımız

BUGÜN BAKTIĞIMIZDA MİMARİ; ŞEHİR GELİŞTİRMEYİ AYNI ZAMANDA KULLANICILARI, TEDARİKÇİ VE ÜRETİCİLERİ BİR ARAYA GETİRMEYİ DE KAPSIYOR.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


sorunlar aynı zamanda küresel sorunlar. Bu yanlış kentleşmeler sonucunda hepimiz sıkıntı çekiyoruz. Günümüzde neredeyse hemen hemen hepimizin şehirlerden kaçma hayali var. Birçoğumuz şehir dışına çıkmak, köylere, çiftliklere yerleşmek için can atıyoruz. Bu tür hayaller kurmamız son derece normal çünkü hepimiz daha iyi yaşam kalitesi elde edeceğimiz ve güven duyabileceğimiz bir ortam hayali kuruyoruz ve maalesef günümüz şehirleri bu isteklerimizi karşılayamıyor. Bu noktada sorulması gereken soru, ne yapılabilir? olmalı.

68

Biz eskiden göçebeydik ve sürekli hareket halindeydik. Aslında biz giderek daha da göçebe hale geldik. O zaman neden şehirlerde bizimle birlikte hareket etmesin ki? Peki o zaman bu başka bir gelecekte mümkün olabilir mi? Mevcut finans sisteminin bize empoze ettiği şeyleri değiştirebilir miyiz? Eğer biz şehir plancıları ve mimarlar farklı şeylerin mümkün olduğunu söylemezsek o zaman çözüm bulamayız. Biz daha iyi teknikler geliştirebilirsek bir şeyleri değiştirebiliriz. Ve bence bizler de işlerimizin kapsamını genişletmeliyiz. Yani sınırların dışına çıkmalıyız, sistemin bize empoze ettiğinin dışına doğru sınırları zorlamalıyız. Eğer bunu yapmazsak Google, Facebook, Amazon gibi büyük şirketler bizim yerimize şehirleri tasarlayacaklar, onlar zaten bunu teklif ediyorlar ve hali hazırda bunu örneklerini sunuyorlar.

CAN ELMAS

Elmas & Akyürek Mimarlık Bugün yeşil tasarım çoğunlukla yapı ölçeğinde tartışılıyor. Fakat bazı önemli kentsel yeşil tasarım konularını dikkate almadan çoğu bina gerçekten yeşil olmayı başaramayacaktır. İlk yeşil dalga 1960 -70 yıllarındagündeme geldi ve bu yıllarda konu hakkında birçok kitap, araştırma ve makale yayınlandı. Bunlar yeşil kentsel tasarımın bazı önemli noktalarını açıkça belirtmekteydi. Yeşil Bina Sertifikaları’ndan bahsediyoruz ama bence ana konsepti unutuyoruz. Güneş, rüzgâr ve ışık... 50 yıl öncesine baktığınızda insanlar yeşil tasarımı nasıl kullanıyorlardı ve ne Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

BUGÜN YEŞİL TASARIM ÇOĞUNLUKLA YAPI ÖLÇEĞİNDE TARTIŞILIYOR. FAKAT BAZI ÖNEMLİ KENTSEL YEŞİL TASARIM KONULARINI DİKKATE ALMADAN ÇOĞU BİNA GERÇEKTEN YEŞİL OLMAYI BAŞARAMAYACAKTIR. tür kaynaklardan yararlanıyorlardı. Elbette doğal kaynaklardan yararlanıyorlardı. Bizim konforumuzu sağlayacak unsurlar mekanik güçler değildi. Bütün mimarlık öğrencileri bilirler ki eskiden doğal kaynaklardan faydanılırdı. Günümüzde ise bu konuyu atlıyoruz. Bir binanın farklı iklimsel koşullarda güneşi hangi konumdan alması gerektiği gibi doğal güçlerin kentsel tasarımı nasıl şekillendirebileceğine dair birkaç not paylaşmak istiyorum. Mesela rüzgâr şehrin içinde nasıl hareket ediyor, ne tarafa esiyor, ne tür avantajları var? Veya sıcak bölgelerde güneş ışınlarını nasıl engelleyebiliriz? gibi unsurların artık pek dikkate alınamadığını görüyoruz. Diğer binaların konumlanmaları da dikkate alınmalı. İnsanlar 50 yıl öncesinde kentsel bölgeleri böyle tasarlamaya başladılar. Bugün dünyada hâlâ yeşil kentsel tasarımın çok örneği yok. Daha önce yapılan çalışmalar ABD ve İngiltere için yapılmıştır; temel olarak çok düşük yoğunluklu tasarımlar, bahçe

şehirleri, daha sonra sürdürülebilir topluluklar ve şimdi eko şehirler olmuştur. Hepsi, birçok ders verebilecek nitelikte ve yeşil kentsel tasarımın bir kısmını somutlaştırıyor. Türkiye’de büyük ölçekli kentsel tasarımlarla uğraşmak zorunda değiliz, bu yüzden çoğunlukla mahalle ölçeğinde tasarım yapabiliyoruz. Dünyaya baktığımızda yeşil kent tasarımlarının farklı örnekleri de karşımıza çıkıyor. Dünyadaki mimari yapılar ve kentleşmeye baktığımızda kendi ülkemize adapte edebileceğimiz güzel örneklere ulaşabiliriz. Ben master tezimi Amerika’da enerji korunumlu binalar üzerine yaptım. Bu tez özellikle alçak katlı konutların doğal enerjileri kullanması üzerineydi. Türkiye’den spesifik 3 bölge seçtim. Soğuk iklime örnek olarak Ankara, sıcak ve nemli iklime örnek Adana’yı, sıcak ve kuru iklim için ise Urfa’yı seçtim. Bu üç bölge için prototip konut yerleşim alanları hazırladım ve bunların rüzgâr - güneş gibi doğal enerjileri nasıl kullandığını hem çizim-


TEKNOLOJİ İLE BİRLİKTE GELİŞEN DİKEY BİNALARDA TOPLULUK BİLİNCİMİZİ ZAMANLA YİTİRMEYE BAŞLADIK. PAYLAŞIM KÜLTÜRÜMÜZ AZALDI. ÇÜNKÜ KAYNAKLARIMIZ AZALDI.

lerle hem de hesaplarla ortaya koyacak bir çalışma yaptım. Türkiye’ye geri döndüğümde bu tez çalışmasını belli bir oranda uygulama imkânına sahip oldum. Babamla birlikte TOKİ için hazırladığımız bir toplu konut projesinde tezimdeki bazı fikirleri ve Urfa’nın geleneksel konut dokusunu kullandık. Ancak onca çabaya ve çalışmaya rağmen gördük ki halk aslında geleneksel olanda değil yeni ve modernde, yani apartmanlarda yaşamak istiyor. Dolayısıyla yapmış olduğumuz ve ulusal mimarlık ödülü kazanan bu evlerde kimse yaşamak istemedi. Belki de bu bizim kariyerimizde aldığımız ilk tepki oldu. Mimariye yaklaşımı konusunda halkın tepkisi ile karşılaştık.

SELÇUK AVCI: Teşekkürler Can. Civan mimar olmamasına rağmen Kolektif House organizasyonunu yönetiyor. Ben de kişisel olarak ilgiliyim bu konuyla, bu tür ortak yaşam alanları her yere yayılıyor, insanlar artık ortak ofis alanlarını kullanıyorlar, biz bunlara ortak yaşam diyoruz ve konut sektöründe de benzer mantığın izlendiğini söyleyebilirim. Bu bağlamda Civan’ın şehri görme yönteminin aslında yeni bir yaşam yöntemi olduğunu söyleyebilirim.

CİVAN ORHAN

Kolektif House

Teknoloji ile birlikte gelişen dikey binalarda topluluk bilincimizi zamanla yitirmeye başladık. Paylaşım kültürümüz azaldı. Çünkü kaynaklarımız azaldı. Bizim ortak çalışma alanlarımızda; freelancerler, startuplar, butik şirketler ve büyük şirketlerin çalışanları hepsi bir araya geliyor. Yıllardır biz şehirlerimizin de bu paylaşımcı, işbirlikçi kültürün bir parçası olması gerektiğini düşünüyoruz. Selçuk Bey’in de ifade ettiği gibi ofis piyasasında bir kayma yaşanıyor. Amerika Birleşik Devletlerinde bir startup şirketi 20 milyon dolar değere sahip olabiliyor. Biz bir araştırma yaptık ve araştırma sonucuna göre ofis piyasasının yüzde 20’si ortak çalışma alanlarına sahip, yani eğer sadece Maslak Levent hattına bakarsak, 1.2 milyon m2’lik ofis alanı var ve bu o kadar şaşırtıcı ki bu ofis alanlarının yüzde 20-30’ u kiraya verilememiş. Ortak çalışma alanları kaynakların ortak kullanılması açısından çok faydalı. Şu anda bizim 1300 üyemiz var, 400 şirketimiz tek bir çatı altında çalışıyorlar. Büyük bir farkındalık oluşmuş durumda, freelancer’lar dışında örneğin Türk Telekom, İşbankası gibi büyük kurumlar AR-GE ve inovasyon birimlerini bizim ofislerimize taşıyorlar. Böylece çevre bilinicine sahip bir çalışma düzenine doğru

ORTAK YAŞAM ALANLARI HER YERE YAYILIYOR, İNSANLAR ARTIK ORTAK OFİS ALANLARINI KULLANIYORLAR, BİZ BUNLARA ORTAK YAŞAM DİYORUZ VE KONUT SEKTÖRÜNDE DE BENZER MANTIĞIN İZLENDİĞİNİ SÖYLEYEBİLİRİM.

69


BİNALAR CANLI ORGANİZMA GİBİDİR, BİR DAVRANIŞ ŞEKİLLERİ VARDIR VE ŞEHİRLER DE BÖYLEDİR. BU NOKTADA YAPIYI BİR DİYAGRAM GİBİ GÖRMEK GEREKMEKTEDİR.

70

evrilmeye başladığımızı söyleyebilirim. Yani aslında bu çeşitliliğe sahip çalışma ortamı çalışmalarımıza pozitif yansıyor. Kolektif House diyoruz biz buna çünkü şirketlerin yüzde 50’sinde üyeler birbirleri ile iş yapıyorlar. Biz ise üyelerimiz arasında ortak çalışmayı teşvik etmeye çalıyoruz. Sadece hızlı networking ya da kart paylaşma ortamı olarak görmüyoruz kendimizi. Örneğin yoga workshopları ve ofis masaj seansları düzenliyoruz. Böylece kaynaklarını daha verimli bir şekilde paylaşabiliyorlar ve giderek daha da büyüyoruz. Bence bu konu önümüzdeki yıllarda daha fazla geliştirilebilecek bir sistem. Biz yeni ve genç bir şirketiz, malzeme tasarımı konusunda daha fazla mimarla çalışabiliriz. Böylece kendimizi daha da geliştirebiliriz. Lütfen siz de bizimle iletişime geçiniz, çünkü biz emlak geliştirme departmanı açmak için çalışmalara başladık. Bu arada Yeşil Ofis olmak ile ilgili çok ciddi hedeflerimiz var. Aynı zamanda bir otomobil paylaşma programına başladık ve birbirine Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

yakın oturan kişiler ofise birlikte gidip gelebiliyorlar. Hava kirliliği ve trafik sıkışıklığına bir önlem olabilir bu tip uygulamalar. SELÇUK AVCI: Yapmaya çalıştığınız şeyi anlıyorum. Fikrin kökenine indiğimizde bunun anlamı bir nevi tribilizm yani kabilecilik. Kabile sizi tanımlar ve kendinizle özleştirdiğiniz bir hikâyesi vardır. Ve bu çalışma topluluğu, köklerinde yeni bir kabile tipi. Nilüfer hanım çalışma konularınızı araştırdım, tam olarak anladığımı söyleyemem ancak çok ilgimi çekti biraz arka planından bahsetmenizi isteyeceğim.

NILÜFER KOZIKOĞLU

Nilüfer Kozikoğlu Mimarlık

Yeşil binalarda ekolojik yaklaşımın ötesinde bir de mantıksal yaklaşım gerekli. Girdiler ve çıktılar söz konusu, belli diyagramlar oluşturulmalı. Binalar canlı organizma gibidir, bir davranış şekilleri vardır ve şehirlerde böyledir. Bu noktada yapıyı bir diyagram

gibi görmek gerekmektedir. Kodlama ve kod çözme, yapının kodunu yani DNA’sını çözmek önemli. Kod çözme, bir bilgiyi başka bir bilgiye dönüştürmektir. TUŞPA olarak mekân, malzeme ve programın fiziksel ve sayısal örgütlenmeleri üzerine odaklanan bir mimarlık stüdyosuyuz. Eşya ile kentsel ölçekteki çalışmalar TUŞPA’nın projelerini belirliyor. Tasarımı ölçeklerarası sistemik operasyonlar adı verdiğimiz yöntemle gerçekleştiriyoruz. Hedef, projenin kendisini üretmek kadar hedef ve değerlendirme kriterlerinin belirginleştirilmesi. Ölçekler arası ile kastedilen disiplinler arası çok katmanlı araştırma ve tasarım soruşturmaları, sadece ölçek içindeki değil ölçekler arasındaki ilişkilerin de yönetimini tanımlar. Program, alan, materyal ya da tekniğe dair farklı değişken setleri ile ve bilimsel yaklaşımla çoklu yürütülen tasarım araştırmaları ve her seferinde oluşan farklı öneri gruplarının birbiri ile kıyaslanması sonucu olasılıklar alanı tanımlanır. Bu sistemik tavırla her ürün prototipik bir modeldir. Tasarım ekibine akademisyen ve mühendis ekipleri de müşteri de talep ve değerlendir-



72

meleri ile katılır. Modellerin iteratif test edilmesi sonucu ihtiyaç programı ve uygulama / değerlendirme kriterleri belirlenir. Can Bey’in Yeşil nedir? sorusu doğal sistemler fikrine geri gitmekte, doğal sistemler belli bir davranışı saptar ve bu davranışın nasıl oluştuğunu algılamak çok daha önemli hale gelmektedir. O davranışla ilgili trendlerin tespiti önemli. Mesela, ortak yaşam alanları bir trend, bizim altyapısal sorunlar ile nasıl başa çıkabileceğimiz ile ilgili iyi bir örnek olabilir. Siz bir işi yaparken yönetimi bir grup profesyonel insana bırakabilirsiniz. Geçmişte kervansaray ve hanlarda olduğu gibi aslında. Bilgi paylaşımı, teknoloji ve internetin gelişimi ile birlikte kolaylaşıyor ve bilgiyi eskiye göre daha özgür şekilde paylaşma imkânı sunuyor. Şehirlerde ne oluyor? mimarların rolü nedir? Şunu vurgulamak istiyorum mimarın seçenekleri spektrum açısından hiç bir şey yapmamak da olabilir yani mimarın tercihi bırak olduğu gibi kalsın olabilir... Bundan bahsetmek istiyorum çünkü şehirlerimizde bir evrim meydana geliyor ve bunu iyi gözlemlememiz lâzım...

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

Bandırma Tasarım Parkı projemizden kısaca bahsetmek istiyorum. Proje alanıda eski bir askeri üsden kalan binalar bulunmaktaydı. Ve bu alana park tasarlandı. Tasarım aşamasında, alanın rejenarasyonu, bölgenin uyandırılması amaçlandı ve alan yeni bir yaşama uyandı. Bandırma Marmara Bölgesi’nde yer alır, İstanbu’a çok yakındır. Doğrudan bir gemi ile ulaşılabilir. Sistemin Marmara bölgesinde nasıl işlediğine lojistik açıdan bakarsak, bu şehirler alt yapısal açıdan iyi bir şekilde birbiriyle bağlı, yollar ve benzer altyapılarla bir şekilde beraberce çalışıyorlar. Ve gelecekte de bir bütün olarak çalışmaya yakınlar. Bandırma bu ağın içinde yer alıyor aynı zamanda uluslararası ortamla da bağlantıları var. Bir bütün olarak çalıştığı zaman şehir artık eski şehir, 1950- 60’lı yıllardaki şehir değidir. 60’lardan alınan proje örnekleri artık bir işe yaramaz, tekrar bir ölçümleme ve düşünme süreci gerekli. Söylemek istediğim şey, şehir artık bir endüstri bölgesi değil , doğadan çok farklı değil, insan tarafından yaratılan ve doğa tarafından yaratılan şehir arasında bir fark kalmadı şu anda. Bir entegrasyon ve çok daha geniş bir şehir konsepti var ve şehirdeki insanlar şehrin kalitesine son derece bağlılar.

Bandırmalı bir madenci veya İstanbul’da yaşayan bir insan, hepsi internete bağlılar. Ulaşım imkânlarımız var. Bu noktada ütopya zaten orada şehrin hareket etmesine gerek yok. Londra’da çalışabilirsiniz şu anda buraya gelebilirsiniz veya haftasonu Ayvalığa gidebilirsiniz, buradaki en büyük sorun sayahat ederken çok fazla enerji harcıyor olmamız. Bu seyahatler internet üzerinden olsaydı. şu anda ben internetten sunum yapabilirdim. İzleyici Sorusu: Sorum Peter Barber’a. Mimar değilim ancak İstanbul’u büyük bir felaket olarak görüyorum. Siz İstanbul’u harika bir şehir olarak ifade ettiniz. Bunu sadece iyi bir insan olarak mı söylediniz yoksa İstanbul’da bizim göremediğimiz farklı gözlemleriniz mi oldu? Peter Barber: Birkaç gündür İstanbul’dayım ve bu konuda yargıda bulunmam mümkün değil. Sadece 30 yaşımdayken 3 gün burada bulunmuştum. O dönemde tarihi yerleri ve sokakları gezdim. Şimdi ise birkaç gün şehri gezeceğim. Bir yargıya varamayacağım çünkü çok zaman geçirmedim şehirde ama yüzeysel olarak bakarsak güzel bir şehir diyorum. Senin bakış açını tam olarak bilmiyorum, buradaki genel bakış açısını da tam


73 73


YEŞİL BİNALAR KONUSU MODANIN PARÇASI OLACAK KADAR BASİT BİR KONU DEĞİL. KONUYU ANLAMAK VE İÇSELLEŞTİRMEK GERÇEKTEN ÇOK ZOR. BUNU ANLAMAYAN VE ANLAMAK İSTEMEYEN ÇOK FAZLA SAYIDA MİMAR VAR. olarak bilmiyorum. Felaket derken ne demek istediğinizi de bilemiyorum. İzleyici Sorusu: Yeşil Binalar konusu günümüzün bir modası mı? Gelecekte de gündemde olacak mı? Ve yeşil bina kavramı pazarlama aracı olarak kullanılıyor olabilir mi?

74

Cevap - Selçuk Avcı: Aslında evren yanıyor, bu konu modanın parçası olacak kadar basit bir konu değil. Tabi sadece binayı güneşe göre konumlandıralım ya da çatıya iki güneş paneli koyalım... Bu kadar sınırlı ve yüzeysel bir konu da değil. Çevresel tasarımların savunucusu olan, isimlerini burada telaffuz etmemin doğru olmadığı bazı mimar arkadaşlarım konunun aslında modanın bir parçası olduğunu savunuyorlar. Mimarların ancak yüzde 10’u bu konsepti anlıyorlar, konuyu anlamak ve içselleştirmek gerçekten çok zor. Bunu anlamayan ve anlamak istemeyen çok fazla sayıda mimar var. Gerçekten bunu söylemeye çekiniyorum ancak İngiltere’ye

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

baktığınızda Yeşil Bina konusunu anlama ve içselleştirme oranı yüzde 90 oranlarına çıkıyor. Bütün mimarların yüzde 90’ı size yeşil bina konusunda ders anlatabilecek düzeyde konuya hakim diyebilirim. Sokakta herhangi birine sorduğunuzda o da size anlatabilir. Ülkemizde bir bilgi yetersizliği var.Tasarım konusu ise yeterince ciddiye alınmıyor bunu moda değil de yaşamın bir parçası olarak göremiyorlar. Hayır bu konu bir moda değildir. Bence bu modadan ziyade bir zorunluluk, bunu tartışmaya bile gerek yok... İzleyici Sorusu: Sorum Emir Drahşan’a. Gelecekte yeteri kadar gıda üretimi konusunda sorunumuz olacak bence çünkü gıda talebi artacak. Toprağı kullanmadan tarım yapmak mümkün mü? Sulamayı nasıl yapacağız.? Günümüzde havada bile gıda üretebilirsiniz suya ihtiyacınız olmadan bunu yapabiliyor-

sunuz ama bence toprak önemlidir çünkü; bazı mineraller, mikroorganizmalar hatta toprağın içinden geçen enerji bizim gıdamızı daha besleyici hale getiren unsurlar. Yani bu bir tür kombinasyon, bizim bedenimiz ile toprak arasında bir kombinasyon var, bu yüzden bazı yeni teknolojiler ortaya çıkmış olsa da elimizdeki toprak çok önemli ve ancak şu şekilde yeterli olabilir; toprağı farklı teknikler ile doğru yönetmeyi öğrenebilirsek. Biz durmadan binalar inşa ederek, beton kullanarak toprağı öldürüyoruz. Günümüzdeki beslenme şeklimiz, yeme alışkanlıklarımız, yediğimiz et miktarı toprağa zarar veriyor. Davranış şekillerimizi ve alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz. ABD’de bütün tarım alanları aslında ekilen araziler ve bu arazilerde %90 oranında hayvan yemi üretiliyor, yüzde doksandan bahsediyorum bizim yaşam biçimizi kökten değiştirmemiz lazım. Hergün et yemek zorunda değiliz.



BOB ALLIES ALLIES AND MORRISON ARCHITECTS

KOŞULLARA ADAPTE OLABILEN YAPILAR TASARLAMALIYIZ... BİNALARIN GELECEKTEKİ KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİNE VE BEKLENMEDİK KOŞULLARA KARŞI ESNEK OLMALARININ YANI SIRA İKLİMLE BİRLİKTE ÇALIŞABİLMELERİ GEREKİYOR.

K

onferansın bu yılki yıldız konuşmacılarından biri ünlü İngiliz Mimar Bob Allies oldu. İngiltere’nin en büyük mimarlık ve kentsel planlama ofislerinden biri olarak 1984 yılında kurulan ve bugüne kadar 41 kez RIBA ödülüne layık görülen Allies and Morrison Mimarlık ve Kentsel Tasarım Ofisi’nin kurucu ortağı olan Bob Allies, konferansta yaptığı “Bir Süreklilik Olarak Şehir: Allies and Morrison’dan Mimarlık ve Şehircilik” (City as Continuum: The Architecture and Urbanism of Allies and Morrison) başlıklı konuşmasında gelecekteki yapıların ‘yüksek performanslı’ binalar olması gerektiğinin altını çizdi.

76

Konuşmasında, mimarların en önemli görevinin uzun ömürlü, kuşaklar boyunca koşullara adapte olabilen yapılar tasarlamak olduğunu söyleyen Allies, bu binaların gelecekteki küresel iklim değişikliklerine ve beklenmedik koşullara karşı esnek olmalarının yanı sıra iklimle birlikte çalışabilmeleri gerektiğini de savundu. Allies konuşmasına, “Burada olmaktan büyük mutluluk duyuyorum, sizlere hitap etmek benim için çok güzel bir fırsat. Konuşmama hazırlanırken ve daha önceki konuşmacıları dinlerken bir takım notlar aldım, bunlar dahilinde bazı temalara değineceğim. “diyerek başladı. “Şehirleri olağan dışı yapan şey, onların ortak maceralarının ürünleridir. Toplum, mühendisler,

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

Sponsorluğunda Hazırlanmıştır.


BÜTÜNSEL BİR ŞEHİR DOKUSU ORTAYA KONMALI. FİZİKSEL AÇIDAN BU MÜNFERİT PARÇALAR NASIL BİR ARAYA GETİRİLEBİLİR, ŞEHRİN TARİHI NASIL YANSITILABİLİR VE ÇAĞDAŞ DOKUYA NASIL ENTEGRE EDİLEBİLİR BAŞLIKLARI OLDUKÇA ÖNEMLİ. 77 77

yüksek katlı binalar ve çok sayıda otoyolun yapılmasıdır. Diğer bir nokta da günümüzü de kapsayan bir takıntı olup, dünya çapında kentleşme değerleri farklı olmasına rağmen ortak bir alanda ortak projelerin yapılıyor olmasıdır.” dedi. mimarlar, belediyeler bir araya gelerek fiziksel ve sosyal yapılar üretirler, bu yapılarda bizim günlük yaşantımızı mümkün kılar. Daha çok paylaşım biriminin hayatımıza girmesiyle şehirlerimizin dokusu da bu yönde ilerlemeye başladı. Örneğin ulaşım araçlarımızı, akıllı şehirleri paylaşıyoruz artık. Bir taraftan münferit, bir taraftan da tamamen birbirleriyle bağlantılı binalar yapılmaya başlandı. Kentleşmeyle ilgili bazı protokollere göre şehirlerde farklı bileşenler nasıl bir araya getirilebilir ve nasıl başarılı bir kentsel doku ortaya çıkabilir konuları tartışılıyor. “ “Kentleşmeyle beraber çok farklı bileşenler ortaya çıktığı için iş birliğimiz de azalmaya başladı. Bu bileşenlerden biri modernleşme

sonucunda yeşil ve ışık alan alanlar önceliklendirilirken bir taraftan binalar arasında da sürdürülebilirlikten ziyade bir boşluk bırakılmaya başlanması. İkinci önemli sebep pragmatik olarak devlet kurumları binaları gizlice inşa ettiriyor ve meydana gelen bu gizli projelerde korumalı açık alanlar yapılıyor, bu durum da komşuluk ilişkilerini azaltıyor. Bu noktada gelir dağılımındaki dengesizlik sebebiyle güvenlik kaygılarının yükselmesi ile birbirinden uzak evler güvenli şehirleşmeyi de engelliyor.” “Bir diğer önemli nokta arabaya sahip olma oranın artması, trafiğe ayrılan alanlar ile insanlara ayrılan alanlar arasındaki dengesizlik ve özelikle yeni yapılaşan şehirlerde çok

Kentsel dokunun bir bütün olarak görülmesi gerektiğine değinen Allies, sözlerini şöyle tamamladı. “Bütünsel bir şehir dokusu ortaya konmalı. Fiziksel açıdan bu münferit parçalar nasıl bir araya getirilebilir, şehrin tarihi nasıl yansıtılabilir ve çağdaş dokuya nasıl entegre edilebilir başlıkları oldukça önemli...”

3. Yeşil Binalar ve Ötesi Konferansı için davetimizi kabul ederek konuşmacı olan Bob Allies’i konferansın ardından Londra’daki ofisinde ziyaret ederek kendisini daha yakından tanımak istedik. Bob Allies Röportajı bir sonraki sayfada... E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


BOB ALLIES ALLIES AND MORRISON ARCHITECTS

UZUN ÖMÜRLÜ VE GELECEĞE ENTEGRE OLABİLECEK YAPILAR İNŞA ETMELİYİZ… “BİZ ÇALIŞTIĞIMIZ HER PROJEDE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN TÜM KRİTERLERİNİ UYGULUYORUZ, ELBETTE YATIRIMCININ NEREYE KADAR GİDECEĞI ÇOK ÖNEMLİ... GÜNÜMÜZDE, HEM YATIRIM PROJELERİNDE HEM DE BİREYSEL KONUT PROJELERİNDE, BİNALARIN OLABİLDİĞİNCE SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASI İSTENİYOR VE BUNA İNANILIYOR... DOLAYISIYLA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KRİTERLERİNİ TÜM TASARIMLARIMIZDA UYGULUYORUZ.” Sizi biraz daha yakından tanımak isteriz. Mimarlık mesleğini tercih etme sebebinizi ve Allies & Morrison’ın kuruluş hikayesini bizlerle kısaca paylaşabilir misiniz?

78

Öncelikle beni konferansınıza davet ettiğiniz için tekrar teşekkür ederim. Güzel bir deneyimdi benim için ve bu sayede İstanbul’u gezme fırsatım oldu. Ayrıca Londra’ya gelip beni ofisimde ziyaret etmenize de çok memnun oldum. Mimar olmak benim çocukluktan beri istediğim bir şeydi ve 11 yaşımda mimar olmaya karar verdim diyebilirim. Çocukluğumda sık sık farklı şehir ve kasabaları ziyaret ediyor, binaları inceliyorduk. Aslında ailemde mimar yok ama ailem binalarla çok ilgileniyordu çünkü mimari, kültürün fiziksel bir yansıması, kültürün güçlü bir parçası ve gerçekten hepimizin çok ilgisini çekiyordu. Üniversite çağına geldiğimde ise Edinburgh Üniversitesi Mimarlık Fakültesine yazıldım ve beş yıl okuduktan sonra pratik deneyimlerimi Londra’da bazı mimarlık ofislerinde yaptım. Mimar olarak Edinburgh’da okumak gerçekten benim için çok önemliydi, tarihi dokusu ve muhteşem binaları ile ilham veren bir şehir. Eğitimim bittikten sonra Londra’ya geldim ve iki üç yıl konut projelerinde çalıştım. 1981 yılında ise Roma Mimarlık Bursu kazandım ve bir yıl da Roma’da okudum. Döndükten sonra, ortağım olan ve daha önce aynı ofiste çalıştığım Graham Morrison ile birlikte çalışmaya karar verdik. Bu arada ben Cambridge Üniversitesi’nde akademisyen olarak çalışıyordum. Aynı dönemde Edinburgh’da bir proje yarışmasını kazanmıştık. Yarışmayı kazandıktan sonra da Graham ile birlikte Allies & Morrison’ı kurduk. İkimizde otuzlu yaşların başındaydık ve Londra’da küçük bir ofiste çalışmalarımıza başladık, bir kaç ofis değiştirdikten sonra da kendi ofis binamızı yapma kararı aldık. Bulunduğumuz bu bölgede, -Southwark Caddesi ve etrafı- o zamanlar pek çok boş arazi vardı ve biz bu bölgede yeni projeler yapıyorduk. Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


Önce ofisimizin bulunduğu araziyi satın aldık ve kendi ofis binamızı tasarladık. Daha sonra da yanındaki Victorian Binayı satın alarak renove ettik. Günümüzün önemli başlıklarından biri de sürdürülebilir mimari. Tasarım kriterlerinizde sürdürülebilirlik ve çevre bilincinin rolü nedir? Biz çalıştığımız her projede sürdürülebilirliğin tüm kriterlerini uyguluyoruz, elbette yatırımcının nereye kadar gideceği çok önemli... Günümüzde, hem yatırım projelerinde hem de bireysel konut projelerinde, binaların olabildiğince sürdürülebilir olması isteniyor ve buna inanılıyor... Dolayısıyla sürdürülebilirlik kriterlerini tüm tasarımlarımızda uyguluyoruz. Meselâ, biz Cambridge’de bir kolej tasarlayıp inşa ettik. Bizden, binaların hem etik olarak hem de finansal anlamda sürdürülebilir ve ekonomik olması istendi. Biz de bu bağlamda bazı özel çalışmalar yaptık. Çatılar güneye bakıyordu ve biz bütün çatılara fotovoltaik paneller koyduk. Binaları da pasif ev olarak tasarladık ve böylece sürdürülebilir ve ekonomik olması sağladık... Sürdürülebilirlik açısından baktığımızda, bence binaları yıkıp yenilerini yapmak yerine önce onları kurtarmaya yönelmek önemli. Bundan on - on beş yıl önce, eski binalara ısıtma ve havalandırma boruları ya da

kablolama yapmada zorlanıyorduk ancak günümüzde, gelişen teknolojiler sayesinde, bu sistemleri kolayca eski binalara entegre edebiliyoruz. Bence sürdürülebilirlik bilinci burada başlıyor. Yeni bir yapılaşma ise daha uzun ömürlü yapılar, geleceğe entegre olabilecek yapılar inşa etmek önemli. Çünkü, ne kadar da tahmin etmeye çalışsak geleceği bu günden net olarak görmek mümkün değil... King’s Cross, Avrupa’nın en büyük kentsel dönüşüm projelerinden biri... Proje hakkında bazı bilgi alabilir miyiz? King’s Cross projesine 2000 yılında başladık. O zamanlar küçük bir geliştirme şirteki olan Argent, King’s Cross’taki arsa sahipleri ile işbirliği yaparak bu bölgede kentsel geliştirme çalışmalarına başlamıştı. 24 hektarlık bu alandaki bazı arsalar, Fransa’dan gelecek olan yeni Eurostar hattının geliştirilmesi ve inşası için, bazı firmalara devlet tarafından verilmişti. Firmalar, bölgenin kentsel gelişimi planlayarak değerini arttıracak ve elde ettikleri gelirden Eurostar hattının geliştirilmesine maddi katkıda bulunacaklardı. Böylece Argent, King’s Cross projesinin asıl geliştirme partneri oldu ve bizimle de çalışmaya başladılar. O zaman bizimle birlikte Yunan Mimar Dimitri Porphyrios da çalışmalar yapıyordu. Bizim ilk yaptığımız şey bir master planı hazırlamak oldu; bunun için önce lokal çevre ile iletişime geçip, tünellerin nerede olduğunu

79 79

DAHA UZUN ÖMÜRLÜ GELECEĞE ENTEGRE OLABİLECEK YAPILAR İNŞA ETMEK ÖNEMLİ. ÇÜNKÜ, NE KADAR DA TAHMİN ETMEYE ÇALIŞSAK GELECEĞİ BU GÜNDEN NET OLARAK GÖRMEK MÜMKÜN DEĞİL...

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


TUĞLA, GELENEKSEL BİR MALZEME OLMASININ YANI SIRA HEM DOĞAL HEM DE SAĞLAM OLMASI NEDENİYLE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR MALZEME

80

ya da nereden geçebileceğini belirleyip ve olası tüm doneleri toplayıp bir planlama yaptık. 2008 yılında tamamladığımız kentsel planlamanın başlangıcından bu güne yaklaşık on yıl geçti ama bu süreçte tamamlanan master planlar üzerinde çalışmalar başladı. Masterplan, Birleşik Krallık’ın en önemli endüstriyel miras alanlarından birinde yer alan, çeşitli kullanım alanlarının aşamalı olarak geliştirilmesi için bir çerçeve oluşturmaktaydı. Bunlar; konut alanları, ofis alanları, perakende alanlar, sokaklar, meydanlar ve parkları olan bir kamusal açık alan ağından ve kent bloklarına nüfuz eden bağlantılardan oluşmakta. Hazırladığımız master planın en önemli özelliği ise geleceğe entegre olabilecek şekilde dinamik bir planlamaya sahip olması... King’s Cross master planı haricinde; King’s Cross Central, King’s Cross Tunnel, Two Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

Pancras Square, The German Gymnasium, King’s Cross St Pancras, Building R2 gibi projelerimiz var ve devam ediyor. Yeni bir ticaret bölgesi olan King’s Cross ve St Pancras istasyonları arasındaki yapılaşma, bizim projelerimiz dışında, David Chipperfield, Eric Parry, Dimitri Porphyrios ve Rab Bennetts gibi yüksek profilli mimarların tasarladığı ayrı bloklarla çevreleniyor. İngiltere deyince aklımıza ilk “tuğla ev”ler geliyor. Siz de tasarımlarınızda tuğla kullanıyorsunuz. Çağdaş mimaride tuğla kullanımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Evet, İngiltere mimarisi deyince akla yan yana dizilmiş tuğla evler geliyor. Geleneksel İngiliz mimarisinde tuğla kullanımı önemli ve günümüzde de mimarlar tuğla kullanmaya başladılar. Özellikle cephe kaplamalarında iç

duvarlarda dekoratif anlamda tuğla kullanılıyor, sıcak bir malzeme... Eskiden evlerde tuğla kullanımının sebebi, aslında tuğla üretiminin ülkemizde yapılıyor olmasıydı. Tuğla, geleneksel bir malzeme olmasının yanı sıra hem doğal hem de sağlam olması nedeniyle sürdürülebilir bir malzeme… Ayrıca rengi ve farklı gölgeler yaratan dokusuyla da ortaya güzel cepheler çıkıyor. Cam, çelik ve yapay renkli paneller aslında doğal dokudan yoksun bir mimari ve umarım tuğla geri döndü diyebiliriz. Sürdürülebilir ve enerji tasarruflu malzeme kullanımı önemli. Bu bağlamda sizce neden tuğla sürdürülebilir ve enerji verimli bir malzemedir? Sürdürülebilir malzeme demek çevreye zarar vermeyen, uzun ömürlü ve geri dönüşümü olan malzeme demek. Dolayısıyla tuğla, tamamen doğal bir malzeme, uzunca yıllar sağlam kalabilen ve süresi dolduğunda tekrar dönüştürülebilen bir malzeme. Elbette tuğlayı üretirken de, diğer malzemelerde olduğu gibi, enerji tüketiyorsunuz ancak tuğlayı çok uzun yıllar kullanıyorsunuz. Ayrıca, tuğlanın ısı tutma özelliği olduğundan dolayı da ısı tasarrufu da yapmış oluyorsunuz.



ARDINDAN

AKILDA KALANLAR

Prof. Dr. Deniz İncedayı: Genel olarak yaşam alanlarımızın kalitesi için; ortak önlemlerin geliştirilebilmesi, paylaşılabilmesi, tüketim alışkanlıklarımızın sorgulanması gerekiyor. Prof. Dr. Sema Ergönül: Türkiye’de ÇEDBİK, TSE ve MSGSÜ tarafından ayrı sertifika sistemleri gelitirilmiş olup ne yazık ki tek bir sertifika sistemi konusunda anlaşılamamıştır. Bu nedenle, henüz ülkemize özgü bir resmi sertifika sistemi bulunmamaktadır. Prof. Dr. Emre Alkin: Sizler epey ilerdesiniz, ortalama insanın zevki ve alışkanlık beklentisi ise biraz uzakta. Bunların arasına bir köprü kurmak gerekiyor. Çünkü bu köprüyü kurmazsak anlaşılamamak sorunu ortaya çıkıyor. Esasında biz bu faydaları anlatmakla fazla vakit geçirmiyoruz. Bunları anlamayanlara karşın elitist bir mesafe koyuyoruz. Ekrem İmamoğlu: Artık doğaya hakim olmanın değil doğayla uyum içinde olmanın sürdürülebilir yaşam ve gerçek mutluluk adına başka bir yol olmadığı giderek çok daha iyi anlaşılıyor. Bu kavrayış kentlerimize, kentlerimizin sokaklarına, binalarına yeni bir göz ile bakmamıza sebep oluyor.

82

Tolga İmamoğlu: Yerel yönetimler, tıpkı yeni gelişme alanlarında olduğu gibi, mevcut mahalleleri ve yolları da tasarım yoluyla değiştirebilir ve bu şekilde hem cadde ve sokakları hem de yapılı çevreyi daha güvenli hale getirebilirler. Kapsamlı bir kent içi ulaşım ağı ve kullanıcı hiyerarşisi sayesinde, kent için önem taşıyan toplu ulaşım koridorlarının yanı sıra mahalleleri çevreleyen kent içi yollar için de fırsatlar yaratılabilir.

Esra Aydınoğlu: Yaptığımız Yeşil Bina projelerinde 3 cam teknolojisini kullanıyoruz. Ne yazık ki Türkiye’de bir çok evde tek cam kullanılıyor. Bu da çok büyük miktarda ısı kaybına yol açıyor. Eğer izole edilmiş 3 cam sistemlerini kullanırsak, U-Value’muzu düşürebiliriz çünkü, bu tip camlar tuğla duvarlara eş değerdir. Önal Yılmaz: İstanbul özelinde; Kadıköy, Göztepe, Libadiye bölgesinde ve Bağdat Caddesi’nde yeni yapılmış binaları görebilirsiniz ancak yeşil çatı ya da yeterli yeşil alan görmemiz mümkün değil. Buralarda yağmur çatılardan akıyor ve gidebileceği bir toprak bulamadığı için de su taşkınlarına yol açıyor ve ileride daha büyük felaketler yaşanacak. Nefise Kahraman: Barınma en temel hakkımız. Diğer sosyal toplumlara göre bu konuda da çok gerideyiz çünkü, konutlarımızın satın alınabilirliği gerçekçi değil. Daha uygun fiyatlı barınma sağlamak, doğru malzemelerle ve doğru yöntemle oldukça mümkün. Peter Barber: Yüksek katlı binaların ayrıştırılmış kentler yarattığını düşünüyorum. Bence problemin belli bir kısmını bu yapılar oluşturuyor. Sokak olgusu bu ayrışmaya bir çözüm. Kentteki birçok proje, çevresinde duvarlar, çitler olan evlerden oluşuyor...İnsanların kentle ilişkisini sınırlayan yüksek katlı konutlar üretiliyor. Emir Drahşan: Eğer biz şehir plancıları ve mimarlar farklı şeylerin mümkün olduğunu söylemezsek o zaman çözüm bulamayız. Biz daha iyi teknikler geliştirebilirsek bir şeyleri değiştirebiliriz. Ve bence bizler de işlerimizin kapsamını genişletmeliyiz. Yani sınırların dışına çıkmalıyız, sistemin bize empoze ettiğinin dışına doğru sınırları zorlamalıyız.

Rahmi Aydemir: Şehirler geleceğin daha adaletli ve sürdürülebilir olmasını sağlayabilir. Ancak sürdürülebilirliğin sağlanması yalnızca fiziksel dönüşümle yeterli olmuyor. İşin toplumsal boyutu bence daha fazla önem arz ediyor.

Can Elmas: Bugün yeşil tasarım çoğunlukla yapı ölçeğinde tartışılıyor. Fakat bazı önemli kentsel yeşil tasarım konularını dikkate almadan çoğu bina gerçekten yeşil olmayı başaramayacaktır.

Gülcemal Alhanlıoğlu: Dar gelirliler için konut politikaları Türkiye’deki kentleşme stratejisinin temel taşı haline getirilmelidir. Planlama mevzuatında yer alan, sosyal kiralık konut piyasasını canlandırmakla bu gelir gurubunun konut ihtiyacına cevap verilebilir.

Civan Orhan: Teknoloji ile birlikte gelişen dikey binalarda topluluk bilincimizi zamanla yitirmeye başladık. Paylaşım kültürümüz azaldı. Çünkü kaynaklarımız azaldı. Bizim ortak çalışma alanlarımızda; freelancerler, startuplar, butik şirketler ve büyük şirketlerin çalışanları hepsi bir araya geliyor. Yıllardır biz şehirlerimizin de bu paylaşımcı, işbirlikçi kültürün bir parçası olması gerektiğini düşünüyoruz.

Salih Çıkman: Sürdürülebilirlik bir sistem modelidir. Sistemin en önemli parametreleri ise yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, ekolojik uyum ve yaşam kalitesidir. Okan Sarıkaya: Akıllı Kent tanımının itici gücü olan birinci bileşen, yenilikçi teknolojiler. İkinci içeriği, akıllı çözümlerin can damarı olan “veri.” Ama, çok daha önemlisi üçüncü ve en önemli temel taşı “akıllı insanlar.” F. Fethi Hinginar: Halihazırda var olan yapılarımızın yarısından fazlası oldukça sağlıksız bir durumda olduğundan, bunların yıkılması ve sonrasında yenilerinin inşa edilmesi gerekiyor. Bu yüzden de 6000 binayı tekrar inşa etmek üzere yıkmamız gerekiyor. Böyle bir şeyi gerçekleştirebilmemiz için de 400 milyar dolar gibi büyük yatırımlara ihtiyaç duyuluyor. Cemil Yaman: Normal bir bina ile yeşil bina arasındaki farkı %5, %10, %15 olarak, farklı düzeydeki sertifikalarda görebiliriz. Tamamladığımız 100 projeye bakacak olursak, yeşil bina özellikleri taşımalarının maliyete negatif bir etkisi olmadığını görüyoruz. Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

Nilüfer Kozikoğlu: Binalar canlı organizma gibidir, bir davranış şekilleri vardır ve şehirlerde böyledir. Bu noktada yapıyı bir diyagram gibi görmek gerekmektedir. Selçuk Avcı: Yeşil binalar konusu modanın parçası olacak kadar basit bir konu değil. Konuyu anlamak ve içselleştirmek gerçekten çok zor. Bunu anlamayan ve anlamak istemeyen çok fazla sayıda mimar var. Ülkemizde bir bilgi yetersizliği var.Tasarım konusu ise yeterince ciddiye alınmıyor bunu moda değil de yaşamın bir parçası olarak göremiyorlar. Bob Allies: Bütünsel bir şehir dokusu ortaya konmalı. Fiziksel açıdan bu münferit parçalar nasıl bir araya getirilebilir, şehrin tarihi nasıl yansıtılabilir ve çağdaş dokuya nasıl entegre edilebilir başlıkları oldukça önemli...


20

YIL

GARANTi TÜRKİYE’DE İLK


Stratejik Ortak

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

İletişim Sponsorları

Gümüş Sponsorlar Mobilya Sponsoru

84

Altın Sponsorlar

Platin Sponsor

Ana Sponsor

Mimar Sponsoru


Daha yeşil, daha çevreci bir dünya için... BİTKİLENDİRİLMİŞ YEŞİL ÇATILAR



İllüstrasyon: Ezgi Beyazıt *Mimar röportajları ofis ismine göre alfabetik sıralanmıştır.


AKTUĞ SIVRIOĞLU

88

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


AS/OS MİMARLIK

Mimarlık, yapıların kiracı ve kullanıcılarıyla da ilişkili bir meslek... BIZ MIMARLIĞIN SADECE SEKTÖRDEKI YAPILAR IÇIN DEĞIL YAPILARIN KIRACILARI VE KULLANICILARIYLA DA BIRE BIR ILIŞKILI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ. ÇÜNKÜ PERAKENDE SEKTÖRÜNDEKI OYUNCULARIN EN ÖNEMLI KONUSU OPERASYON. YATIRIMCININ YATIRIM MALIYETINI NASIL YÖNETECEĞI ONLAR IÇIN CIDDI BIR MESELE. Öncelikle sizi ve AS/OS Mimarlığı tanıyabilir miyiz? AS/OS Mimarlık 2010 yılından beri var olan bir mimarlık ofisi. 15 yıllık profesyonel mimarlık birikimim sonunda kendi yolumdan gitmeye karar verdim ve AS/OS Mimarlığı kurdum. Küçük binalardan ziyade daha çok kompleks ve büyük ölçekli binalarda mimarlığı öğrendim diyebilirim. AS/OS Mimarlık’ın var olma sebebi benim Multi Turkmall ekibindeki koordinatör ve teknik müdür olarak çalıştığım dönemden edindiğim çevrem oldu. Projelerinizde tasarım süreçleri nasıl işliyor? İlk başlarda yeni kurulmanın verdiği bilinçle küçük projelerle işe başladık. Daha çok retail ve perakende sektörüne yönelik olarak başladığımız projeler şimdi daha çok çeşitlendi. AVM yerleşimlerindeki sinema mekânlarıyla çalıştık. Biz mimarlığın sadece sektördeki yapılar için değil yapıların kiracıları ve kullanıcılarıyla da bire bir ilişkili olduğunu düşünüyoruz. Çünkü perakende sektöründeki oyuncuların en önemli konusu operasyon. Yatırımcının yatırım maliyetini nasıl yöneteceği onlar için ciddi bir mesele. Cinema Pink markasına hizmet etmiş birisi olarak söyleyebilirim ki mekânlarını yaparken üzerinde durduğumuz en önemli konu-

89

lardan biri de daha az enerji tüketerek verimli konfor şartlarını sağlayıp, sinemayı nasıl daha fazla kullanılabilir hale getirebileceğimiz sorusu oldu. Sonuçta yalnız yapı için değil kiracıları için de bu çok önemli ve kritik, hatta kiracıları derinden etkileyen bir konu. Enerji, elektrik gibi maliyetleri etkileyen ve tüketimi belirleyen tüm cihazlar operasyon maliyetlerini de etkiliyor. Bundan dolayı enerji verimli cihazlar ve daha uzun ömürlü sürdürülebilir malzemeler seçmeye dikkat ediyorlar. Sizin en ‘önemli’ gördüğünüz projeniz hangisidir? Ofisimizin çıraklık projesi olarak gördüğümüz Ümraniye’de şu anda Akyaka AVM olarak devam eden AVM projesi. Burası aynı zamanda ofis sistemimizi de kurduğumuz bir proje süreciydi. Büyük ölçekli bir proje olduğu için büyük bir ekip ve farklı bilgi birikimleri gerekiyordu. Akyaka’yı yaparken İspanyol L35 firması ile birlikte çalıştık ve bu ortaklık hala devam ediyor. Ekibin Türkiye’de Forum Kayseri, Forum TEM gibi projeleri de bulunmakta. Bu tanışıklıktan kaynaklı L35 ile güzel bir stratejik ortaklığa girdik ve İstanbul şubesi olarak çalışıyoruz. L35 daha E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


Fotoğraf: Yerçekim

90 90 Akyaaka Park

Türkiye Finans Katılım Bankası

DÜNYADA MIMARLIK HIZMETININ BÜYÜK KISMI İNGILIZLER, ALMANLAR, AMERIKALILAR VE BUNLARIN DUBAI, ŞANGAY, LONDRA, NEW YORK OFISLERINDE YÜRÜTÜLMEKTE. VE BU OFISLER KUZEY DÜNYAYA VE ARAP YARIMADASINA HIZMET ETMEKTE. çok Lâtin ve güney bölgelere hakim Barcelona, İspanya merkezli bir grup. Paris’teki büyük ofisin yanı sıra farklı ülkelerde ortaklıkları bulunmakta. Bu ortaklıklardan başlıcaları yine güney bölgelerdeki Fas, Şili, Brezilya (Rio), Kolombiya, Bogota, Mexico City. L35 ile birlikte çalışmanızın sebebi nedir ? Dünyada mimarlık hizmetinin büyük kısmı İngilizler, Almanlar, Amerikalılar ve bunların Dubai, Şangay, Londra, New York ofislerinde yürütülmekte. Ve bu ofisler Kuzey dünyaya ve Arap yarımadasına hizmet etmekte. Bizim L35 ile ortaklığımızın ve uyuşmamızın en önemli sebebi de L35’in bunlardan çok farklı olarak Akdeniz Havzası ve Latin Amerika Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

üzerinde yoğunlaşması. Çok iyi anlaşıyor ve birbirimizi çok iyi anladığımız için birbirimizi tercih ediyoruz. Kuzey Avrupa’lı bir insanla Akdeniz’li bir insanın ekolojik yapı algısı birbirinden çok farklıdır. İklim şartları dolayısıyla Kuzey Avrupa’da kapalı mekandaki ekoloji keşfedilmeye çalışılırken, bizde, Latinlerde, Akdeniz’lilerde açık mekan, açık mekândaki insan yaşamı ve onunla birlikte ekoloji ilişkileri tartışılabiliyor. Sürdürülebilirliği projelerinizde nasıl ele alıyorsunuz? Bu soruyu projeler üzerinden cevaplamak istiyorum. Akyaka AVM projesi; AVM, ofis kuleleri ve konut yapılarını barındıran karma bir

projeydi. Karma yapılardaki temel gereklilik, hepsinin beraber yaşayacağı aynı zamanda ayrı ayrı da yönetebileceği bir kurguya sahip olması. Bu proje sürecini Ant Yapı ile birlikte yürüttük. Farklı fonksiyonların bir arada yönetilmesi ve binanın verimli çalışması için ayrı sistemler öngörüldü. Yüksek yapıların hepsi yüksek yapı performansının gerekliliklerine göre ele alındı. Bu yapının bir sertifikasyonu yoktu ama L35 ve Ant Yapı’nın bilgi birikimi ve bir takım gerekliliklerle kendi kendini idame ettiren bir yapı ortaya çıkardık. Burayı konut yaşamını sürdürülebilir hale getirmek için konut işletmecisi olan Fraser işletiyor. Daha önce iki kule şeklinde yapılacak projede açık alanlar yaratabilmek amacıyla tek kule yapılmasına karar verildi. Ve kendi içerisinde açık alanda avlu yaratıldı, avludaki yaşantı ise kendiliğinden oluştu. Zorlama mekânlar arasında yaratılan bu sosyal açık mekân sosyal sürdürülebilirlik açısından önemliydi. İstanbul’da ne kadar yüksek yapılı bina yaparsak yapalım yeşili bir şekilde entegre etmemiz lâzım ki kullanıcısı da onu kullanabilsin.


Bir başka projemizden bahsedeceğim: Bu da Türkiye Finans Katılım Bankası. Bu projede banka arsayı aldı ve arsa üzerinde bankanın istekleri doğrultusunda şekillenen bu bina yapıldı. Arsa aşamasından itibaren bankayla konuşmaya başladık bu projede. Banka buraya yerleşirse neler isteyeceğine dair terzi işi bir bina yaptık. Bu aslında doğru bina üretmek için çok doğru bir yöntem. Bina yapıyoruz ama içine giren, her şeyini değiştiriyor. Biz burada binanın içini yapmadık ama binanın tüm kılıfını ve iç mekân parçalanmalarını onların ilerdeki isteklerine ve ilerdeki kullanımlarına yönelik olarak hazırladık. Verimlilik ve sosyal kullanım anlamında iyi bir bina çıktı ortaya. Yeni projelerimizden Adana M1 projesini Fiba Group ve Metro Group için yaptık. 20-25 senelik AVM binası eskidiği için yenilemek istediler. Eski bir yapı olduğu için geçmiş yılların perakende alışkanlığına göre, kapalı mekanlar yüksek tavanlar olarak şekillenmişti. Zamanla ihtiyaçlar değişince Adana’nın açık alan ihtiyacı da arttı. Fiba Group’un da talebiyle Adanalının açık mekân ihtiyacına cevap verebilecek açık alanları arttırarak, sosyalleşme imkânı oluşmasını sağladık. Bu projeyi, L35’in Madrid ofisiyle beraber yaptık, süreçte Barcelona ekibi de destek verdi. Tam bir fikirsel uyum ve işbirliği gerçekleştirdik. Açık mekânda nasıl bir dünya kurulacağına dair İspanya’dan öğreneceğimiz çok şey var. İspanyollar bu konuda ülkelerini iyi bir şekilde besliyorlar. Bu alışkanlıklarıyla İspanyollar bize güzel bir rol model oldular. Biz de o alışkanlıkları Türkiye’de nasıl yapabiliriz düşüncesini Adana’da hayalden çıkarıp gerçeğe dönüştürmeye çalıştık. Adana insanların dışarıyı çok kullandığı hareketli ve renkli bir şehir. Dolayısıyla yeme içme mekânları da dış mekânda yeme alışkanlıklarına göre organize edildi.

Adana M1

ADANA INSANLARIN DIŞARIYI ÇOK KULLANDIĞI HAREKETLI VE RENKLI BIR ŞEHIR. DOLAYISIYLA YEME IÇME MEKÂNLARI DA DIŞ MEKÂNDA YEME ALIŞKANLIKLARINA GÖRE ORGANIZE EDILDI. Burada en kritik konulardan biri Adana’da deniz olmamasına rağmen şehir halkının suya karşı manevi bir özlem duymasıydı. Adanalı suya hasret ve suyu seviyor. Su özlemlerini mutlaka gidermek gerekiyor. Bu tasarımla gece bile çocukların suyla iç içe olabileceği renkli görüntülerin ortaya çıkacağı bir alan yaratıldı. Biz mekânda bu su özlemini gidermeye çalıştık. Çok operasyon maliyeti gerektirmeyen teknik sistemler ile su tüketimini geri dönüştürerek optimize edecek şekilde kurgulanan bir havuz yaptık. Türkiye’de ticari iştahın karşısında kimse duramıyor. Biz de bu havuzu kurgularken bunu düşünerek konumlandırdık ki ileride buraya başka bir şey yapmaları mümkün olmasın. Uzun yıllar bu şekilde hizmet vermeye devam etsin. Anadolu ölçeğinde de AVM’ler yaptık. Foça kavşağında tam yolun kenarında İzmir’den Ayvalık aksında Kasaba isimli bir AVM projemiz oldu. Bu yapıyı yaparken küçük bir mahalle meydanı gibi ortasında bir avlu ve avlunun etrafında da mekânlar olsun istedik. Foça’nın yerel kültüründen yararlandık, duvarlarda

Foça Taşı kullandık. Bu taşın ustalarını bulduk ve uygulamasını onlar yaptılar. Foça evlerinin dokusunu buraya adapte ettik. Yerel malzemeyle binaların barışık olması tasarımın bir parçası haline getirince mümkün oluyor. Biz yapıyı yaparken rekabet ya da başka bir nedenle yapı AVM olarak kullanılmaya devam edemezse binayı yıkıp gelişi güzel bir fonksiyona çevirmek yerine buraya bir okul geldiğinde de burada bir dünya kurabilsin. Yani fonksiyon değişse de sosyal sürdürülebilirlik devam etmeli diye kurguladık. AVM yapıları deneyimlerinize dayanarak bu konuda son yıllardaki gelişme ve beklentileri öğrenebilir miyiz? Tüketim mekânlarını çok sevsek de mekânın bizi beslemesi de gerekiyor. Ülkemizde perakende yapıları öyle yoğun ki sektör ciddi bir rekabet ortamında. Artık sadece eski tip kutu formunda AVM’ler yapmak yeterli olmuyor. Perakende yapılarının içerisine sosyal hayatı da dahil etmek gerekiyor. Çünkü bu noktada konut pazarlaması gibi yap - sat sistemi işleE K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

91 91


MİNT ÇAĞLAYAN PROJESİ İLE TÜRKIYE’DE ILK KEZ EDGE SERTIFIKASI ALIYORUZ. EDGE DÜNYA BANKASI’NIN BIR SERTIFIKASYON SISTEMI. DÜNYA BANKASI’NIN FINANS SEKTÖRÜYLE ILGILI BIR SISTEM.

TÜRKIYE’DE ILK DEFA BIR OTEL YAPISINDA, ALA-SAWA SISTEMIYLE BETONARME BIR BINA YAPTIK; FAKAT PREFABRIK BIR BETONARME SISTEM KULLANDIK.

92

Konut projeniz var mı? Bahsedebilir misiniz?

Mint Çağlayan

miyor. Bir mülkü kiralarken ya da yönetirken altmış yılını göz önüne almak zorundasınız. Eğer bir AVM yapısı tasarlıyorsanız insanlar bu yapıyı ne kadar kullanmak isteyecekler sorusunu sormanız gerekir. AVM yapıları üzerinde çok düşünülmesi gereken yapılardır. Çünkü enerji maliyetlerini optimize etmek zorundasınız ki kiracıyı memnun olsun. Aynı şekilde operasyon maliyetlerini en düşük tutmanız gerekiyor. Onun için ilk günden itibaren seçtiğiniz sistemlerin çok akıllı olması lazım. Türkiye’de sürdürülebilirlik konusu gündeme gelince genellikle ilk olarak akla enerji, verimlilik, seçilen sistem ve malzemeler geliyor. Ancak sosyal sürdürülebilirliğin de sağlanması gerekiyor. Sosyal sürdürülebilirlik ayağı için de AVM’ler çok kritik noktalar. Bir mahallenin, bir şehrin sosyal sürdürülebilir olması için çok kritik mekânlardır. Orada yaptığımız açık Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

alanların oradaki insanları bir şekilde besliyor olabilmesi gerekiyor. Oraya sadece alışveriş için gelmeyecek. Orada sosyal hayatını devam ettirebilmek için de gelecek. Bunun için sadece restoran yapmak yeterli değildir. Sadece tüketerek bunu sağlayamayız. Bizde ücretsiz mekân pek yoktur, bu tür mekânlar genellikle parklar görülüyor. AVM’ler de aslında belli gruptaki kişiler için ücretsiz mekânlardır. Kışın ısınmak, yazın ise serinlemek için gelen kişiler vardır. Bu anlamda AVM’ler kendi mantığıyla çok çelişen yapılardır. Bir yandan harcatmaya çalışıyor ama bir yandan da bazıları tarafından ücretsiz mekânlar gibi algılanırlar. Özellikle bizim gibi düşük gelirli toplumlarda mekânı öyle bir kurgulamalıyız ki sürdürülebilir sosyal yaşantının içerisine bir şekilde yerleştirebiliyor olalım.

Konut projesi olarak Mint markası ile çalıştığımız dönüşüm projesi var. Yeni nesil apartman olarak ifade ediliyor. Mint Markası Kağıthane ve Şişli bölgesindeki parselleri dönüştürmeye çalışıyor. Bir sonraki jenerasyonun dönüşümü buralarda olacak Mint’in bakış açısı şu; metroya vs. ulaşılabilir, hayatın içerisinde olan yerler… Bu proje ile Türkiye’de ilk olan EDGE Sertifikası alıyoruz. EDGE Dünya Bankası’nın bir sertifikasyon sistemi. Türkiye’ye de Altensis getirdi. Onlarla beraber yapılan çalışma sonucunda EDGE Sertifikalı ilk konut projesi olacak. Finansla ilişkisi olan daha farklı yapıda kurguladık. Burada yine standart küçülen mekânlarda maksimum verimlilik nasıl yapılır, güneş ve suyu tekrardan nasıl döndürebiliriz diye araştırıyoruz. Yeşil bina bilincini yeni neslin mekanlarda deneyimleyerek öğreneceğine inanıyoruz. q



PROJE AKYAKA ÜMRANİYE

AS/OS MİMARLIK

AKYAKA ÜMRANIYE NITELIKLI BIR RÖPER NOKTASI PROJEYI OLUŞTURAN SADE VE CÜRETKÂR KÜTLELERIN FORMLARI, ETKIN ALAN KULLANIMININ YANI SIRA GÜNEŞ VE HAVADAN EN IYI YARARLANMAK ÜZERE ŞEKILLENDIRILMIŞTIR. BU PROJEDE MIMARI ÖZEL EFEKTLERE IHTIYAÇ DUYMADAN YÜKSEK NITELIKLI BIR ÇALIŞMA, YAŞAMA VE REKREASYON ALANI YARATARAK KULLANICILARIN MEMNUNIYETI HEDEFLENMIŞTIR. Komşu parseldeki atıl durumda bir alışveriş merkezi, sokak ve cadde ilişkisi olmayan açık otopark proje alanının niteliğine etki etmekte. Proje önerisi, yeni bir kentsel peyzaj alanı yaratarak ofis çalışanları, konut sahipleri ve alışverişe gelenler için nitelikli bir röper noktası yaratmayı amaçladı. Yakın mahalle için açık hava rekreasyon fonksiyonlarını barındıran bir plaza etrafında konumlanan konut bloğu, alışveriş merkezi ve ofis kuleleri 150.000m2 kapalı alana sahip projeyi oluşturmakta.

94

Projeyi oluşturan sade ve cüretkâr kütlelerin formları, etkin alan kullanımının yanı sıra güneş ve havadan en iyi yararlanmak üzere şekillendirilmiştir. Bu projede mimari özel efektlere ihtiyaç duymadan yüksek nitelikli bir çalışma, yaşama ve rekreasyon alanı yaratarak kullanıcıların memnuniyeti hedeflenmiştir.

Proje Yeri: Ümraniye-İstanbul Ortak Ofis: L35 Architects, Madrid Proje Tarihi: 2015 Toplam inşaat Alanı: 235.000 m2 İşveren: Akasya Yapı, Ece Group

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

İ

stanbul Anadolu yakasının hızlı gelişen bölgelerinden Ümraniye’de yer alan kentsel gelişme alanı, nitelikli kentsel planlama için bir fırsat sunmaktadır. Bölgede yer alan bu proje, iş hayatı, alışveriş, rekreasyon ve barınma fonksiyonlarını bir araya getirerek yoğun kentsel çevrenin kullanımını bir avantaja dönüştürmekte. Dikkatle tasarlanmış yaya yolları ve yeşil alanlar Akyaka’nın tavrını belirlemekte ve yakın çevresi için kentsel konfor araçları sağlamakta.

Güneyden kuzeye 17 metrelik bir kot farkına sahip olan caddenin eğimine uyumlu tasarlanan alışveriş merkezi bloğu, yanındaki mevcut ve âtıl durumdaki eski alışveriş merkezini de dikkate alarak tasarlandı. Bu iki alan arasındaki sinerji tasarım şemasında önemli bir faktör oldu. İki bina arasında kalan mevcut otopark alanı da çeşitli kentsel donatılarla nitelikli bir bahçeye dönüştürülmeye çalışıldı. Alışveriş Merkezi Alışveriş merkezi kuzey ve güney’de iki geniş plazayı üç kota yayılan bir galeri ile bağlayan basit bir şema üzerine kurulu. Güney plazasına erişim çatı kotundan ve doğrudan ikinci kattaki yeme-içme avlusuna uzanacak şekilde tasarlanırken, Kuzey’deki plaza zemin kottaki cadde girişinden erişilebiliyor. Her iki plaza da eski ve yeni alışveriş merkezi arasındaki ara


bahçe ile bağlantılı. Alışveriş merkezi üç kata yayılan yer altı otoparkı ile tamamlanıyor.

Residential Konut bloğu, etrafındaki açık alandan en iyi şekilde yararlanacak şekilde, 36 kat yüksekliğinde bir kütle olarak tasarlandı.Temelde tek odalı stüdyo dairelerden oluşan kütle, gün ışığı ve manzaradan optimum düzeyde faydalanmak üzere tasarlanmıştır ve talebe göre program yeniden adapte edilerek daha büyük dairelere dönüştürülebilme imkanı sağlar.

Fotoğraf: Yerçekim

Alışveriş merkezinin tasarımında dış bahçelerle sıkı ilişki, doğal ışıkla aydınlatılan geniş mekanlar, sessiz bir renk paleti benimsenirken yaya yollarını, açık alanları ve hatta çatıları sakince işgal eden dikkatli bir peyzaj kullanıldı.

Çocuk oyun alanı, sosyal odalar veya fitness ve spa gibi ortak alanlar zemin kattaki plaza etrafında konumlandırılmıştır. Alışveriş merkezindeki çatı terası ise spor ve dinlenme alanına ayrılmıştır.

95

Özel ve ortak alanların kalite ve ağırbaşlılığı, döşemelerin yatay katmanlaşması ve kütlenin dikeyde üç masif kütleye bölünmesi bu kentsel simgeye karakter vermektedir. Ofis Ofis kompleksi, yüksek olanı arazinin Güney Batı köşesinde yer alan, farklı yükseklikte iki bina olarak tasarlanmıştır. Güney’deki meydan, ofis bloklarına girişin yanı sıra alışveriş merkezi girişlerinden birini de içererek, iş ve alışveriş yaşantılarını birbiriyle ilişkilendiren bir yaya merkezi görevi görmektedir. Ofis kulelerinin her biri, üç ayrı kütle olarak tasarlanmıştır ve her ofis birimi gün ışığı ile dolu şeffaf bir atrium ile birbirinden ayrılmıştır. Bu atriumdaki gökyüzünün benzersiz atmosferi, tüm ofis alanlarında deneyimlenebilir. Her iki binanın giriş katları, lobi, restoran gibi fonksiyonlarla kamusal bir nitelik taşır. Ofis kompleksinin mimarisi de diğer bloklar gibi fonksiyonellik, sürdürülebilirlik, formların netliği ve detayların ince katmanlaşmasına bağlı ağırbaşlı ve zarif bir karakter taşır. q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


BAHADIR KUL

CAN ELMAS

96

Aralık Özel, 2017, 38.Sayı


BAHADIR KUL ARCHITECT

Geleceğin kentleri ekoloji ve doğayla uyumlu olacak TOPRAK ZENGİNİ BİR GEZEGENDE YAŞIYORUZ VE ÜLKEMİZ DE TOPRAK ZENGİNİ... MESELA İSTANBUL’UN ETRAFINDA ORMANLAR VE YAŞAM ALANLARI VAR, ESKİDEN BU EKOLOJİK DENGE KORUNUYORDU AMA BİZ BU DENGEYİ BOZDUK. NE YAPTIK? BİR KENT MERKEZİ İNŞA ETTİK SONRA DA BU KENT MERKEZİNİ YOĞUNLAŞTIRDIKÇA YOĞUNLAŞTIRDIK VE BİR UR, BİR KANSER HÜCRESİ YARATTIK. Son dönem projelerinizden biraz bahsedebilir misiniz? Son dönemde Türkiye’de birçok kentte devam eden projelerimiz var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birlikte birçok semtte yaptığımız spor, kültürel, ulaşım yapıları var. Bu yılın başından beri doğup büyüdüğüm şehir olan Van’da kentsel planlama ölçeğinde tüm kenti ele aldığımız bir çalışmamız oldu. Büyükşehir Belediyesi ile birlikte hem kentin üst planlaması hem de tüm kamusal donatıları ile ele aldığımız ve tüm kamusal gereksinimleri de masaya yatırdığımız bir çalışma bu. Stadyumundan terminaline, ulaşım yapılarından, kültür yapılarına kadar... Ayrıca Van’da varolan ve devam eden projelerimiz de var, özellikle Müze projemiz tamamlanmak üzere, iç mekan tasarımları devam ediyor. Yılın başında açılması planlanıyor. Bir alışveriş merkezimiz var tamamlanmak üzere, diğer yandan bir karma kompleksimiz var, kaba inşaatı bitti ince işleri başladı. Böylelikle hem yapmakta olduğum devam eden projeler hem de bütün kenti donatı eksikleriyle birlikte ele aldığım bir çalışma süreci var. Van’ı kentsel planlama ölçeğinde ele alıyoruz dediniz. Çalışmanızı biraz detaylandırabilir misiniz? Büyükşehir Belediyesi Başkanı ve danışmanı ile birlikte kentin gelişim alanlarını tekrar masaya yatırdık. Bu çalışma; var olan şehir içi yoğunluğu, kent dışına yeni merkezler oluşturarak aktaran, yeni gelişim alanlarının da belirlendiği üst ölçekte bir

kentsel planlama çalışması. Böylelikle sıkışan bir kent dokusunu rahatlatarak, zaten toprak zengini olan bir coğrafyayı dışarıya açarak yoğunlaşmayı önlemiş oluyoruz. Eski kent dokusunda insanlar gittikçe sıkışmaya başladılar ve talepler arttı. Dolayısıyla katlar yükselmeye başladı ama yollar ve donatılar hâlâ aynı kaldı. Ciddi bir sıkışma söz konusu ve bunun önüne geçebilmek için yeni imar planlarıyla birlikte yeni gelişme aksları ve yeni kentsel alt merkezler oluşturarak, kentin dışarıya doğru açılmasını sağlamaya çalışıyoruz. Çok heyecan verici çalışmalardan birisi de Van Gölü’nü tekrar kente kazandıracak olan dönüştürme projemiz. Van Gölü kıyılarının kent merkeziyle barışık olmayışı, Edremit arasında kalan ve bir koy hükmünde olan bu alanın zamanla kent merkezinden ve yukarı dağlardan tatlı suların gelip burada biriktiği, kumsalları erittiği ve bataklık alanlara dönüştürdüğü bir ekolojik alan söz konusu... Tabi bakımsızlıkla da yüzleşince kentin çöp ve atıklarının da buraya gelmesiyle tamamiyle terkedilmiş bir alana dönüşmüş durumda. Şuan yürüttüğümüz proje ile bu alanlardaki mülklerin istimlak edilerek yaklaşık üç milyon metre kare alandan oluşan bir ekolojik parka dönüştürme projemiz var. Yirmi yıl önce bu alan kentin bir sosyal alanı idi, çocukluğumda yüzdüğüm eğlendiğim piknik yaptığım alan, geçen bu süreçte ıssızlaştı. En büyük problemlerden birisi de göl yüzeyindeki suyun ani bir artışla 60 santim yükselerek kumsalları yok etmesiydi ama yıllar içinde doğa kendini yeniledi, dalgaların E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ

97


ODE YALITIM FABRİKASI

Van Urartu Müzesi

98

KENTI KENDI BAŞINA BIRAKIRSANIZ RANTSAL ILERLER. DOLAYISIYLA BIZIM VAN’DA YAPMAYA ÇALIŞTIĞIMIZ DOKUYU KORUMAK VE ESKI ALIŞKANLIKLARI DEVAM ETTIRMEK...

etkisiyle de kumsalları tekrar oluşturdu. Bir aks geride oluşan ve altı buçuk kilometre olan bu kumsallarda en büyük sorun, geçen bu süreçte tatlı su ile tuzlu suyun karışarak ekolojik yaşam dengesinin bozulmuş olması. Şu anda yapmamız gereken ilk şey kumsalların tatlı su ile olan bağlantısını tekrar sağlamak, bunu yapabilmek için de tatlı su ile tuzlu su bağlantısını koparmak. Tatlı su yaşamını daha sağlıklı bir hale getirip ekolojik yaşamın tekrar reel hale dönüşmeşi ve ilk sağlıklı haline kavuşması bizim için çok önemli. Özellikle Van depreminin izlerini silmek amacıyla kentte Kentsel Dönüşüm çalışmaları daha önce başlatılmıştı. Bu çalışmalar kapsamında sizce kent nasıl ilerliyor? Sizin öneriniz nedir?

Kenti kendi başına bırakırsanız rantsal ilerler. Özellikle Van Gölü’ne yakın olan bölgede iki katlı bahçeli evlerin olduğu bir doku vardı. Yeni imar planıyla da bu doku yerini beş katlı apartmanlara terketti. Oysa ki googlemap’tan baktığınızda o yeşil dokuyu görebiliyorsunuz. Göl kıyısından başlayıp dağ yamaçlarına doğru yeşil doku azalır, yukarı doğru yollar ve binalar olarak devam eder. Bizim Van’da yapmaya çalıştığımız çok iyi bildiğim bu kent dokusunu korumak ve eski alışkanlıkları devam ettirmek... Çok düşük yoğunluklu, sadece iki katlı yapılara izin veren bir imar ile dönüştürüp, ihtiyaç doğan yeni konut gereksinimlerini de doğası çorak olan yerlere çekerek kentin dokusunu aynı devam ettirmeyi planlıyoruz. Van’da beş kattan daha yüksek yapılar yoktu ama şimdi on-on iki katlı yapılar görmeye başladık. Özellikle deprem unsurunu göz önünde bulundurarak kenti daha sert ve kayalık zeminlere çekerek, kentte yüksek katlı yapılara izin vermeden aynı dokuda devamını sağlayan bir planlama kenti yormayacaktır. Yaşanabilir çevrelerin kurulmasında ve sürdürülebilmesinde mimarın rolü nedir?

Van Urartu Müzesi Aralık Özel, 2017, 38.Sayı

Mimarlıkta sürdürülebilirlik çok önemli; siz kenti iyileştirirsiniz, iyileştirirken de bir


Bi’Nevi Atölye

YAPI MALZEME SEKTÖRÜ ÇOK BAŞARILI VE YILLAR IÇINDE KENDINI GELIŞTIRDI. FUARLAR, SEKTÖREL YAYINLAR VE BENZERİ AKTIVITELERLE MIMARLARA EN IYI ŞEKILDE ULAŞIYORLAR.

şeylere çözüm üretmek zorundasınızdır yoksa kentli kendi çözümünü bulur. Yeni kent planlamasında üst ölçekten bakmak kentin sağlıklı büyümesine neden olur. Kamusal alanları iyileştirerek kentin tüm ticari, turizm ve sosyal aktivitelerini iyileştiriyorsunuz. Böylelikle daha sağlıklı bir büyüme sağlamış oluyorsunuz ve bütün bunlar mimar kalemiyle oluyor.

99

Son dönem konu başlıklarından biri olan geleceğin kentleri, kentlerin geleceği hakkında görüşleriniz nelerdir? Sizce geleceğin kent senaryosu nasıl olacak? Ne kadar çok yükselirseniz yoğunluğunuz o kadar artmaya başlar. Yapı kütleleri arasında ne kadar boşluk olursa olsun yüksek yapılar kentte gölgelenme yapar ve güneşin etkisini artırıp ısı tüpüne dönüşür, iklim dengelerini bozar. Örneğin; aynı kentte olmamıza, aynı güneşe ve aynı rüzgara tabi olmamıza rağmen Bebek ile 4 Levent arasında yazın beş derece sıcaklık farkı oluyor. Çünkü betonlaşma ve yüzey artırma dengeleri bozmaya başlıyor ancak, yatayda yayıldığınız zaman böyle problemleriniz olmuyor. Dolayısıyla geleceğin kentlerinin en belirgin özelliği ekolojik ve doğayla uyumlu olmaları olacak. İnsanlar artık sağlıklarına daha fazla özen gösteriyorlar ve daha az katlı, bahçeli konutları tercih etmeye başladılar. Yüksek katlı yapıla-

rın olduğu sıkışık alanlarda mutsuz olduklarını gördüler. Ben Bebek’te yaşıyorum, dokumuz yeşil ve evim koruya yakın olmasına rağmen Riva’da dört tarafı orman olan bir arazide Bi’Nevi Atölye’yi kurarak workshop çalışmalarımızı oraya taşıdım. Hafta sonları arkadaşlarımla sosyal zamanlarımı orada geçiriyorum, organik tarımla uğraşıyorum. Geleceğin kentlerinde de çiftçilik bir gereksinim olacak ve siz çocuğunuza kendi ellerinizle yetiştirdiğiniz sebze ve meyveleri vermek isteyeceksiniz. Dolayısıyla geleceğin kentlerinde bir yere sıkışıp yükselmek yerine daha çok yayılmış, doğayla iç içe olmuş yapılaşma olacak.

Yapının temel bileşenleri olan malzemeler özellikle çevre duyarlı yapılaşma konusunda önemli bir yere sahip. Ülkemizdeki yapı malzemesi sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Üretici firmaların AR-GE çalışmaları ve teknoloji yatırımları hakkında ne düşünüyor sunuz? Gelişen mimarlık dünyası ile birlikte mimarlıktan beklentiler de değişti. Yapının ekolojik gereksinimlerine cevap veren, doğayla barışık, havayı kirletmeyen, enerjisini kendi üreten, daha az ısı alışverişi yapan ve bir yandan da malzemelerle buna destek olan bir bütünden bahsediyoruz. Kullandığımız bütün malzemeE K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


proje nerede olurdu? Fonksiyonu ne olurdu ve ağırlıklı olarak hangi malzemeyi kullanmayı tercih ederdiniz?

ADIYAMAN KREŞ

İlk fırsatta ne yapmak isterdiniz sorunuza cevap olarak “bir ekocity yapmak isterdim” diyebilirim. Doğal yaşam izlerini hiç bozmamış, olduğu gibi korunan, bulunduğu coğrafyanın iklimine ve topoğrafyasına uymuş, kendi enerjisini kendi üretebilen ve sağlıklı doğal malzemelerden üretilmiş bir şehir yaratmak isterdim. Bunun için Datça gibi bir çok yer düşündüm ama ülkemizde heryerde olabilir aslında. Malzeme olarak da o bölgenin doğal malzemelerini kullanırdım, mesela Van’a yaparsam topraktan, kerpiçten yapardım.

100

Van City AVM

ÜLKEMIZDEKI YAPI MALZEMESI FIRMALARI AR-GE ÇALIŞMALARINI HIZLANDIRIRLARSA HEM DAHA SÜRDÜRÜLEBILIR OLACAK HEM DE PARAMIZ ÜLKE IÇINDE KALACAK, BÖYLECE EKONOMIK BIR DURUŞTA SERGILEMIŞ OLACAĞIZ. lerin de kanserden arındırılmış, içerisinde petrol türevi olmayan doğal malzemeler olması gerekiyor. Türkiye’deki malzeme firmaları da son yıllarda Avrupa’daki sertifikalı malzemelere ayak uydurma adına AR-GE çalışmalarını geliştirdiler ve çalışmalar yapıyorlar ama yine de yeterli değil bence ve daha hızlı olmaları gerekiyor. Biz yerel malzemeler kullanmak istiyoruz ama tam anlamıyla doğa dostu, sürdürülebilir bir yapı yapmak istediğimizde yine ithal malzemeler kullanmak zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla ülkemizdeki yapı malzemesi firmaları AR-GE çalışmalarını hızlandırırlarsa hem daha sürdürülebilir olacak hem de paramız ülke içinde kalacak, böylece ekonomik bir duruşta sergilemiş olacağız. Bir proje hayata geçireceksiniz, bütçeniz sınırsız, tasarımınıza hiç kimse müdahale etmeyecek...Bu Aralık Özel, 2017, 38.Sayı

Tarihi şehirlerimize bakarsanız taştan ve ahşaptan yapılmış olduğunu görürüz, başka malzemeleri yokmuş zaten. Yıkılmış yıpranmış halde dahi olsalar o dokuya baktığınız zaman sizi hiçbir şekilde yormuyor. O silüetler, o kademeler... resmen doğa neye izin vermişse o şekilde bir yaşam alanı kurulmuş, doğayla barışık olmuşlar doğa da onlarla barışık olmuş. Ben geçmişten ilham alıyorum ve geçmişi tekrar etmenin peşindeyim, bu uç bir hayal değil sadece iki bin, üç bin yıl öncesinden ilham alıp aynı şeyi yaratmanın peşindeyim. Geçmişten örnek alıp araştırıyorum, basit bir antik kent bile bunun ipuçlarını bize veriyor. Dolayısıyla en büyük hayalim böyle bir proje hayata geçirip; dünyada insanlığın eski yaşamlarda nasıl mutlu olduğuna ve nasıl sağlıklı kaldıklarına bir örnek teşkil edecek bir proje hayata geçirmek istiyorum. Toprak zengini bir gezegende yaşıyoruz ve ülkemizde toprak zengini... Mesela İstanbul’un etrafında ormanlar ve yaşam alanları var, eskiden bu ekolojik denge korunuyordu ama biz bu dengeyi bozduk. Ne yaptık? bir kent merkezi inşa ettik sonra da bu kent merkezini yoğunlaştırdıkça yoğunlaştırdık ve bir kanser hücresi, ur yarattık. Dolayısıyla bu ur bir noktadan sonra her tarafa sıçramaya başladı ve bugün biz bir kanserin içinde yaşıyoruz. Oysa ki artık daha sağlıklı, daha homojen dağılmış bir gezegende doğru yaşam alanlarında yaşamak istiyoruz. Benim yapmak istediğim proje de insanlara bir örnek olsun ve geleceğe ilham olsun istiyorum.q


SPONSOR İLAN TİTANYUMLU ÇİNKO ÇATI KAPLAMALARI dolayı müze, villa, dağ evi gibi farklı yapılara hem modern ve estetik zenginlik kazandırıyor hem de geleneksel yönde uygunluk gösteriyor. Baca, kuşluk (güvercinlik) ve kalkan duvarları gibi mimari bileşenler RHEINZINK ile birer yapı unsuru haline geliyor. Tamamı sızdırmazlık garantisi sunan sistem alternatiflerine sahip olan RHEINZINK, prePATINA bright rolled, prePATINA blue-grey ve prePATINA graphitegrey olarak sunduğu yüzey alternatifleri

ile çinkonun benzersiz doğal estetiğini sektörün kullanımına sunuyor. Uzun kullanım ömrü, bakım gerektirmemesi, yanmaz – paslanmaz yapısı, ısıya dayanıklılığı, çevreye duyarlılığı ve estetik değerleri sebebiyle geleceğin malzemesi olarak nitelendirilen RHEINZINK-Titanyumlu Çinko, mükemmel şekillendirme, kıvırma ve sistem teknikleri ile iddialı ve karmaşık yapı tiplerinde bile uygun çözümler sağlıyor.

RHEINZINK Türkiye İrtibat Bürosu · Esentepe Mah. Cevizli · D 100 Güney Yanyol · Lapishan No: 25/108 K:4 · 34870 Kartal-İstanbul · Türkiye Tel: +90 216 5506292 · Faks: +90 216 5506293 · info@rheinzink.com.tr

www.rheinzink.com.tr

RZ_4893-4C-TR

Çinko, bakır ve titanyumdan oluşan % 99,995 saflıkta bir çinko alaşımı olan RHEINZINK, tasarıma özgü pek çok farklı sistem sunuyor. RHEINZINK-Titanyumlu Çinko ürünleri ile kaplanmış bir çatı, yapıyı tam anlamıyla korumanın yanı sıra, tasarıma sağladığı avantajlar ve detaylarda sunduğu estetik zenginlik sebebiyle yapıların ayrılmaz bir bileşeni oluyor. RHEINZINKTitanyumlu Çinko sistemleri ile yapılan çatı kaplamaları, çok yönlü kullanımlarından


UMUT CEM ÇAĞLAYAN

CAN ELMAS

102

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


CAGLAYAN ARCHITECTS

Mottomuz “nasıl daha iyisini yaratabiliriz”

103

PROJE TASARIM SÜRECININ HER AŞAMASINDA “NASIL DAHA IYISINI YARATABILIRIZ” MOTTOSUNU BENIMSEDIĞINIZ SÜRECE BAŞARI DA BERABERINDE GELIYOR. BU MOTTOYU OFISINIZIN PRENSIBI HALINE GETIREBILIRSENIZ, PROJELERINIZ SIRADAN OLANDAN AYRIŞMAYA BAŞLIYOR VE TERCIH EDILME ORANINIZI ARTTIRIYORSUNUZ. Caglayan Architects’ i ulusal ve uluslararası birçok platformda tanıyoruz. Ama bir de sizden şu ana kadar olan gelişim hikayenizi dinleyelim… 2008 yılında kurulmuş bir mimari ve iç mimari tasarım ofisiyiz. Çoğunlukla kurumsal firmalara hizmet veriyoruz. Bu firmaların her türlü ofis alanlarını, ortak alanlarını tasarlıyor ve bu alanları hayata geçirmelerine yardımcı oluyoruz. Zaman zaman çözüm ortağı olduğumuz firmaların kurumsal mimari-iç mimari kimliklerini de geliştiriyoruz.

ilerledikçe birbirlerinden ciddi oranda ayrışıyorlar. İç mekan tasarımı yaparken çok fazla detaya hakim olmanız gerekiyor. Bir mekânın hayata geçmesi için çok fazla öğenin, doğru ölçekte bir arada olması gerekiyor. Bu öğelerin birini bile eksik yaptığınızda mekan eksik kalıyor. Harika bir mobilya tasarlasanız bile bu mobilyayı doğru aydınlatma ile birleştirmedikçe, doğru fon renkleri ile zenginleştirmedikçe süreci tamamlamış olmuyorsunuz. Sadece ışık ve renk ile de bitmiyor, tasarladığınız mekânlarda yaşayan insanların ergonomisini ve konforlarını da en ince ayrıntısına kadar düşünmeniz ve planlamanız gerekiyor.

Siz aslında mimarsınız ancak son zamanlarda iç mekan tasarımlarınız çok özel ödüller alıyor. Mimar olarak iç mekânı tasarlamakla yapı mimarlığı arasındaki ince çizgiler nelerdir?

Uluslararası platformdaki başarılarınız ile Türkiye’de ki başarılarınıza ve niteliğinize dayanarak, mimarlık camiasında yer edinmek, kendi alanını yaratmak nerede ne kadar mümkün, ne kadar zor?

Mimari tasarım ile iç mekan tasarımı arasında tasarıma başladığınız noktada çok büyük farklılıklar olmasa da süreç

Kendinizi adayarak çalıştığınız, gelişmek için çaba sarf ettiğiniz her iş kolunda kalıcı olmak ve marka haline gelmek, bence E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


Tarihi Demirci Döner Lokantası

104

mümkün. Kolay ve kısa sürede gerçekleşecek bir durum değil sadece. Yaptığınız projelerin bütçeleri ne olursa olsun, projelere ağırlıklı olarak ticari açıdan bakmamanız gerekiyor. Proje tasarım sürecinin her aşamasında “nasıl daha iyisini yaratabiliriz” mottosunu benimsediğiniz sürece başarı da beraberinde geliyor. Bu mottoyu ofisinizin prensibi haline getirebilirseniz, projeleriniz sıradan olandan ayrışmaya başlıyor ve tercih edilme oranınızı arttırıyorsunuz. Ofis olarak yeşil ve sürdürülebilir tasarım kriterleriniz mevcut mudur? Ya da size özel kriterler nelerdir?

GASTRONOMI ALANLARI OLARAK TASARLADIĞIMIZ MEKÂNLARDA HEDEFIMIZ, KULLANICININ IÇINE GIRDIĞINDE ÖZEL OLARAK DÜŞÜNÜLMÜŞ, TASARLANMIŞ BIR MEKÂNA GIRDIĞINI HISSETMESI VE HEYECANLANMASI. Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

Yaptığımız projeleri hiçbir zaman sadece tasarım kalitesi anlamında ele almıyoruz. Uzun vadede enerji tasarrufu sağlayabileceğimiz çözümleri de mutlaka projelendirme sürecine dahil ediyoruz. Mekanik ve elektrik gruplarımız mekânların simülasyonlarını hazırlıyor ve bu simülasyonlar doğrultusunda altyapısal sistem kararlarını veriyoruz. Geri dönüşümlü ve doğal malzemeleri kullanmaya özen gösteriyoruz. Son dönem projelerimizde Forbo Flooring ürünlerini severek kullanıyoruz. Kurumsal mekanlar ile yoğunluklu olarak yeme içme alanlarını tasarlıyorsunuz ve


KENDINIZI ADAYARAK ÇALIŞTIĞINIZ, GELIŞMEK IÇIN ÇABA SARF ETTIĞINIZ HER IŞ KOLUNDA KALICI OLMAK VE MARKA HALINE GELMEK, BENCE MÜMKÜN Doğuş Maslak Restorant

Sizler mekanı kimliğinden koparmadan yeni bir mekan kimliği yaratıyorsunuz. Peki kimlik ve kültür mekan kullanıcılarını nasıl etkiliyor?

projelerinize baktığımızda mekanın ruhunu tekrar canlandırıyorsunuz. En güzel örneği de Tarihi Demirci Döner Lokantası bize bu projeden biraz bahsedebilir misiniz? Gastronomi alanları olarak tasarladığımız mekânlarda hedefimiz, kullanıcının içine girdiğinde özel olarak düşünülmüş, tasarlanmış bir mekâna girdiğini hissetmesi ve heyecanlanması. Tarihi Demirci Lokantası’nın da bu hedef doğrultusunda iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. Eskinin esnaf lokantalarının havasını tekrar geri getirmeyi hedefleyerek, kişiye kısa süreli de olsa bir zaman yolculuğu yaşatabilmek amacıyla tasarladık tüm mekânı.

doğru kullanıcı grubu için oluşturabildiğinizde başarılı oluyorsunuz.

Mekânları ana kimliklerinden koparmasak da, proje başlangıcında onları tamamen çıplak bırakıyoruz. Bir nevi üzerlerindeki tüm birikmişlikleri arındırıyor ve temizliyoruz.

Bir proje hayata geçireceksiniz, bütçe sınırsız, tasarımınıza kimse müdahale etmeyecek… Bu proje nerede olurdu, fonksiyonu ne olurdu ve ağırlıklı olarak hangi malzemeyi kullanmayı tercih ederdiniz?

Daha önce içinde yaşanmışlık olan mekânlarda bunu yapabilmemiz çok önemli. Daha sonrasında her detayına dikkat ederek mekânı ince ince işliyoruz. Yarattığımız mekân kimliklerinin kullanıcı ile bütünleşebilmesi için de, kullanıcıların kim olduğu sorusunu olabildiğince detaylandırıyoruz. Doğru kimliklendirmeyi,

Kullanıcıların her gün kullandıkları mekân türlerinden daha farklı fonksiyonu olan bir anıt veya müze projesini tercih ederdim. Standart fonksiyonlar dışında daha özel bir fonksiyona hitap etmesi açısından oldukça keyifli olacağını düşünüyorum. Malzeme tercihi olarak da doğal olan malzemelerin kullanımını tercih ederdim. Özellikle doğal taş.q

105

Kullandığımız özel tasarım bronz aydınlatmalar, eskitme aynalar, zeminde ve masalarda kullandığımız çiniler, tercih ettiğimiz mobilyalar, hatta ampüller dahi bu yaklaşım doğrultusunda projede değerlendirildiler. Hem bizim, hem işverenin, hem de kullanıcıların çok keyif aldığı bir mekânın ortaya çıktığını düşünüyorum. Yeni şubelerin de yolda olması, zaten yaptığımız işin doğru olduğunu gösteriyor. Doğuş Etimesgut Restorant E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


PROJE DOĞUŞ MASLAK RESTORAN

CAGLAYAN ARCHITECTS

YOĞUN OFIS TEMPOSU ARASINDA YEŞIL ILE BÜTÜNLEŞMIŞ ÖZEL BIR DINLENME VE SOSYALLEŞME ALANI...

106 106

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

DOĞUŞ MASLAK RESTORAN

PLANLAMA AŞAMASINDA ILK HEDEF OLARAK STANDART DÜZEN BIR PLANLAMA YAKLAŞIMI YERINE, KULLANICILARIN TERCIH ETME ŞANSLARININ OLDUĞU FARKLI YERLEŞIM ALTERNATIFLERI ELE ALINDI. BIR YANDAN KALABALIK GRUPLARIN OTURUM TERCIHLERI IÇIN FARKLI ÇÖZÜMLER ÜRETILIRKEN, DIĞER YANDAN ISE TEKIL KULLANICILARIN DA KENDILERINE RAHATLIKLA ALTERNATIF BULABILDIKLERI ÇÖZÜMLER ÜRETILDI.


D

oğuş Oto’ya ait Maslak Doğuş Power Center’da bulunan projede talep, mevcut mutfak, yemek yeme ve dinlenme alanlarının tek bir proje çatısı altında tekrar ele alınıp, kullanıcıların kendilerini mutlu ve huzurlu hissedecekleri yaşam alanları yaratılması idi. Planlama aşamasında ilk hedef olarak standart düzen bir planlama yaklaşımı yerine, kullanıcıların tercih etme şanslarının olduğu farklı yerleşim alternatifleri ele alındı. Bir yandan kalabalık grupların oturum tercihleri için farklı çözümler üretilirken, diğer yandan ise tekil kullanıcıların da kendilerine rahatlıkla alternatif bulabildikleri çözümler üretildi. Tercih edilen ürün boyutları sebebi ile de gereken durumlarda tüm yerleşimin istenildiği şekilde revize edilebilmesine olanak sağlandı. Sirkülasyon hatları, zeminde kullanılan farklı malzeme algısı ile vurgulanarak, ana hatlar bozulmadan belirli sınırlar içerisinde kullanıcılara tam serbestlik sağlandı. Standart planlama mantığının dışına çıkılma hedefi doğrultusunda sadece tek tip masa, sandalye, koltuk alternatifleri yerine, farklı boyutlarda ürünler veya aynı ürünün farklı renkleri tercih edilerek hem plan düzleminde hem de üçüncü boyutta dinamizm etkisi korunmaya çalışıldı. Konsept aşamasında hedef, günlük yoğun ofis temposu içinde, kullanıcıların kısa sürede olsa kendilerini başka bir mekânda hissetmeleri ve dinlenmeleri idi. Bu hedef doğrultusunda planlanan yapay iç bahçeler ve bu iç bahçelerde kullanılan güneş ışığı simülasyonları, mekânın en büyük problemi olan doğal ışık ve doğal ortam eksikliği giderilmiş oldu.

107 107

Aynı zamanda kuvvetli odak noktaları olarak kullanılan iç bahçeler, planlamanın da başlangıç noktaları oldular. Hijyenik ortam kuralları gereği bu iç bahçelerde şoklanmış bitkiler kullanılması tercih edildi. Aynı şoklanmış bitkilerin farklı versiyonları ise duvarlarda kullanılan sergileme üniteleri ile birlikte kullanılarak, iç mekânda daha fazla doğal ortam etkisi yaratılması sağlandı. Duvarlarda kullanılan yeşil örtünün hemen önünde yaratılan sedir oturma düzenleri ile sanki bir bahçede oturuyormuş duygusunun hissedilmesi hedeflendi. Mekân hacminin daha efektif kullanılabilmesi adına, tüm mekanik ve elektrik altyapıları genel konseptin bir parçası olarak ele alınarak açıkta bırakıldı. Bu yaklaşım ile hem

mekân yüksekliği gereksiz yere azaltılmamış oldu, hem de tavanda son derece dinamik ve orijinal bir etki elde edildi. Aydınlatma tercihi olarak, güneş ışığı simülasyonları ile yarışmayacak ancak yükseklik algısına pozitif etki edecek sarkıt aydınlatmalar ve belirlenen odak noktalarını vurgulayıcı yönlendirilebilir spotlar tercih edildi. Projenin başlangıç aşamasından tamamlanma aşamasında kadar her detaya maksimum özen gösterilerek, belirlenen ana tasarım kriterlerinden ödün vermeden, sadece Doğuş Oto ekibinin değil, değerli misafirlerinin de keyifle yemek yiyerek sosyalleşebilecekleri son derece özel bir yaşam alanı hayata geçirilmiş oldu.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


PROJE DOĞUŞ ETIMESGUT RESTORAN CAGLAYAN ARCHITECTS

MEKÂNSAL DÖNÜŞÜMÜN HEYECANLI VE BAŞARILI HIKAYESI... MEKÂN YÜKSEKLIĞININ ELVERIŞLI OLMASI, BIR YANDAN ALTYAPININ TASARIMIN BIR PARÇASI OLARAK AÇIKTA BIRAKILMASINI SAĞLARKEN, BIR YANDAN DA TAVANA BAĞLANAN MIMARI ÖĞELERLE PROJEYE FARKLI BIR BOYUT GETIRILMESINI SAĞLADI.

DOĞUŞ ETİMESGUT RESTORAN

108

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

D

oğuş Oto Etimesgut projesi başlangıcında en büyük engel, gerekli fonksiyon için ihtiyaç duyulan alanın daha önce başka fonksiyonlar için kullanılmış olması idi. Genel alanın belirlenmesi sonrasında tüm duvarlar yıkılarak tek bir mekan haline getirildi. Mekân yüksekliğinin elverişli olması, bir yandan altyapının tasarımın bir parçası olarak açıkta bırakılmasını sağlarken, bir yandan da tavana bağlanan mimari öğelerle projeye farklı bir boyut getirilmesini sağladı. Duvarlarda yeşillendirilmiş ahşap panolar kullanılarak projenin sert hatlarının yumuşatılması hedeflendi. Proje sonunda bambaşka fonksiyonlar için kullanılan mekânlar tek bir fonksiyon için bambaşka bir alana başarılı bir çalışma ile dönüştürüldü.q


The Organic Resilient

Detaylı bilgi için www.forbo-flooring.com adresinden web sitemizi ziyaret edebilir veya info.flooring.tr@forbo.com adresinden bize ulaşabilirsiniz.


mi arla

1

mimarlık

dısı .

5/5000

boat

110

Bugüne kadar dergimizde ülkemizin değerli mimarlarına; mesleki birikimleri, projeleri, ülkemiz yapı sektörünün sorunlarına yönelik çözüm önerileri ile çok defalar yer verdik ve vermeye devam edeceğiz. Ancak 38. sayımız itibariyle ilk kez başladığımız 1 mimarla mimarlık dışı bölümümüzde, mesleklerinde son derece başarılı olan mimarlarımıza bu kez farklı sorular yönelttik. Kişisel özellikleri ile onları tanımaya, anlamaya çalıştık. Bunu yaparken de kendilerine bazı yasaklı kelimeler verdik. Öyle ya konumuz ‘mimarlık dışı’...

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

Bu nedenle mesleklerini işin içine katmadan soruları cevaplamalarını istedik. Elbette icra ettiğimiz meslek yaşam tarzımıza, yaşam tarzımız ise mesleğimize yansıyor. Mimarlıkta da durum böyle... İkisini birbirinden keskin bir çizgiyle ayırmak mümkün olmuyor, röportajda yasaklı kelimelerin kullanıldığı yerlerin üstünü kırmızı ile çizdik. Yeni hazırladığımız bölümün ilk konuğu ise mesleğindeki başarısı, uluslararası arenada aldığı ödüller ve renkli kişiliği ile adından sıkça bahsettiren Murat Kader...


MURAT KADER TOSKANA BÖLGESINDE, SIENA YAKINLARINDA BIR ÇIFTLIK EVINDE BAHARLARI GEÇIREBILMEK VE BIR DEFAYA BILE ÖZGÜ OLSA OKYANUSU KAT EDEREK KITALAR ARASI MACERA SEYAHATINE ÇIKMAK UZUN ZAMANDIR HAYALLERIM ARASINDA.

yasaklı kelimeler

MİMAR MİMARLIK İNŞAAT YAPI MALZEME SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK YEŞİL BİNA EKOLOJİ YATIRIMCI

Murat Kader nasıl bir insan, nasıl bir eş ve baba? Her şeyden önce seven ve sevilmeyi isteyen biriyim. Şirketimi ve çalışma arkadaşlarımı çok severim. Vaktimin büyük bir bölümü şirketimizde geçer. Erkenci biriyim, çok erken saatlerde ofisimde güne başlarım. Eşim ve kızımız her şeyimdir. Gülen, güldürmesini seven, bazen zorlayan, ama çoğunlukla keyif veren bir eş olduğumu düşünüyorum. Hem eşim hem kızım ile arkadaş olmayı daha fazla önemsiyorum. Baba figürü her zaman ortada olsa da arkadaş olabilmenin önceliği, önemi var bence… Ailenizle birlikte yapmaktan hoşlandığınız şeyler neler? Birlikte seyahat etmekten zevk alırız. Birlikte golf oynamak, birlikte salon sporları yapmak yeni dönemde vazgeçilmezimiz oldu. Kızımız ile son 8 yıldır, kaçırmadan, Cuma akşamları birlikte yemek için dışarıya çıkmak ve devamında sinemaya gitmek birbirimize ayırdığımız değerli gecelerdir.

111

Ölmeden önce yapılacaklar listeniz var mı? İlk üçünü söyleyebilir misin? Yüzde kaçını gerçekleştirebildiniz? İstediğim birçok şeyi yapma şansına sahip oldum. Bunun için şükrediyorum. Ancak beğendiğim şehirlerde, kısa süreli yaşamak gibi bir arzum var. Seattle, Vancouver, Sidney, Londra, Milano… ilk aklıma gelen şehirler... Bu şehirlerde üçer ay da olsa yaşayabilmek, şehirlerin büyüsünü, dinamizmini içerisinden algılayabilmek planlarımın arasındadır. Toskana bölgesinde, Siena yakınlarında bir çiftlik evinde baharları geçirebilmek ve bir defaya bile özgü olsa okyanusu kat ederek kıtalar arası macera seyahatine çıkmak uzun zamandır hayallerim arasında. Yapmak için zaman yaratmaya çalıştığınız bir hobiniz var mı? Uzun zamandır golf oynuyorum. Son 1 yıldır, haftada en az 4 gece salonda spor yapıyorum. Harika iki hocam beni fitness ve pilates sevdalısı yaptı. Golfe başlayınca ara verdiğim, gökyüzünde olabilme sevdama devam etmek istiyorum. Kısa mesafeli yapmakta olduğum uçuşlara, ülkeler arası uçuşları ekleyebilmek için vakit yaratabilirsem çok memnun olacağım.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


En çok sevdiğiniz spor dalı? Spor yapıyorsanız hangisi, haftada kaç gün? Golf ve fitness. Haftada en az 4 gün. Kırmızı çizgileriniz var mı? Kişiden kişiye, olaydan olaya değişen yargılarım, farklı tolerans gösterdiğim yaklaşımlarım mutlak var. Ancak ilk kendini sevmek, sevebilmek, sevildiğini bilmek benim için çok önemli. Her fikre, kişiye, olaya tamamen samimi ve paylaşımcı olarak yaklaşırım. Değerler, fikirler içten ise, yaşam tarzıma ve fikirlerime uygunsa olayları kabullenebilmem, içselleştirebilmem daha kolay olur.

112

MAKRO ÖLÇEKTE SÜRDÜRÜLEBILIRLIK; INSAN, DOĞA, YAPI, TARIM VE EKONOMI ILE BÜTÜNLÜK ÇEVÇEVESINDE ELE ALINDIĞI TAKTIRDE SÜRDÜRÜLEBILIR OLUR.

İlişkilerinizde önem verdiğiniz değerler neler? Dürüstlük, samimiyet, yaratıcılık ve hayal gücüne sahip olmak ilk aklıma gelenler. Bir gerçek var ki, günümüzde en büyük değer zaman. Zaman ayırabilen, özveride bulunabilen dostlarım olsun isterim hep, ne mutluyum ki var. Çocukluğunuzda sizi çok etkileyen ve unutamadığnız bir anınız var mı? Ailemiz İnşaat ve Yapı sektörlerine oldukça aşinadır, babam Selim Kader de inşaat mühendisiydi ve ben de çocukluk yaşlarımdan itibaren Mimar olmayı hayal etmişimdir. Çocukken annemin teyp kaydı alarak o dönemki kasetlere sesimi kaydederdi, bir konuşmamı saklıyoruz, “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna “Mimar” diye cevap veriyorum. Bu unutmadığım ve beni gülümseten bir anı… Hayatınızda dönüm noktası olarak ifade edeceğiniz bir olay? Üniversite sınavına girdiğim Ankara’da, iki tercih olarak yapmış olduğum üniversite tercihimi, İTÜ Mimarlık Fakültesi olarak tek tercihe indirmek hayatımda dönüm noktası olmuştur. Aynı fakültede, ilk gördüğüm anda, yakın arkadaşıma “bu kızla evleneceğim” dediğim an, hayatımın tüm akışını değiştirmiş, bana hayat boyu mutluluk, sıcak

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


SON IKI YILDIR TÜM VAKTIMIZI ADRIYATIK’TE GEÇIRIYORUZ. HIRVATISTAN VE KARADAĞ DA DIZILMIŞ 1300’DEN FAZLA ADA, ONLARCA TARIHI KASABA, HER UĞRAK NOKTASINDAKI BÜYÜLEYICI DOĞA, INSAN, YAPILAŞMA BIZI ÇOK ETKILEDI.

bir yuva, değerli bir yaşam ortağı olan değerli eşim ile tanışmama da vesile olmuştur. En mutlu olduğunuz yer neresi? Tamamen orman içerisinde, doğa ile iç içe yaşadığımız evimiz.

113

En çok yapmayı sevdiğiniz 3 şey? Ailem ve dostlarımızla seyahat etmek, suyun üzerinde olabildiğince vakit geçirebilmek ve bir limandan diğer bir limana yeni yerler keşfedebilmek, hayatımda mutlak spora ve kişisel gelişime vakit ayırabilmek. Defalarca okuduğunuz ve bir o kadar daha okuyacağınız bir kitap var mı? İLK, Tunç Tayanç. Tekrar tekrar izlediğiniz bir film var mı? Forest Gump, Breave Heart. Dinlemekten sıkılmadığınız ve sorulduğunda ilk aklınıza gelen şarkı? Brothers in Arms, Dire Straits. Yanınızdan hiç ayırmadığınız bir eşyanız var mı? iPhone, yeni organımız mı desek? Bilemedim . Sizce “tatil yapmak” ne demek? Su üzerinde olabilmek, bazen ıssız bir koy, bazen tarih kokan bir kasaba keşfedebilmek… Ailem ve dostlarımla bu anı paylaşabilmek. Bolca vakti denizde, su altı hayatı keşfederek geçirebilmek gerçek bir tatil… Kaç ülke gezdiniz? Coğrafyası, kültürü ve tarihi ile sizi en çok etkileyen ülke/şehir neresi?

Gerek iş gerek tatil için sayısız şehir ve ülke gezdim. Ancak son iki yıldır tüm vaktimizi Adriyatik’te geçiriyoruz. Hırvatistan ve Karadağ da dizilmiş 1300’den fazla ada, onlarca tarihi kasaba, her uğrak noktasındaki büyüleyici doğa, insan, yapılaşma bizi çok etkiledi. İlk kez gittiğiniz bir yerde ilk ne yaparsınız? Genelde her şeyi planlayarak, her şeyi organize ederek gezmeyi severim. Her zaman önceliğimiz en iyi lezzetlerin tadılacağı yerlerin organize edilmesidir.

Evcil hayvanınız var mı? Evet, 3 yaşını biraz geçmiş Alman Kurt Köpeğimiz var. Macho ailemizin 4. üyesidir. Psikoloji, sosyoloji, felsefe, sanat, arkeoloji, metafizik, astroloji desek? En çok hangisi ilginizi çeker? Neden? Tarih ve felsefe ilgimi hep çeker. Yaşanmışlıkları konuşabilmek, neden/niçin tartışmalarına dahil olmak, her zaman heyecan verici olmuş, dinamik kalmamızı sağlamıştır.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

MEKAN DÜZLEMLERİNDE YAŞAMSAL İZLER : %100 ORGANİK

114

LAMİNE PARKE

UYGULAMA

YAPIYI DIŞARIDAN YORUMLAMAK YAPININ KALİTESİNİ ANLATMAK İÇİN YETERLİ GÖRÜNSE DE YAPIYI GERÇEK ANLAMDA DEĞERLENDİRMEK ANCAK İÇ MİMARİ YAKLAŞIMLARIN DA GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASIYLA MÜMKÜN OLMAKTADIR.


Sponsorluğunda hazırlanmıştır.

- Berivan Eren

115

ŞIK VE D SADE OLDUĞU KADAR DOĞAL DA

ekorasyon alanında zemin döşemeleri; konfor, estetik, kolay kullanım, uygun maliyet gibi kriterlerden birine sahip olabilmek için bastığımız zemine gelene kadar birçok kimyasal katkı ve işlemden geçmektedir. Estetik bir görünüm sağlamak amacıyla piyasada üretimi bir hayli fazla olan kimyasal katkılı döşemelerin yanında ahşap lamine kaplama giderek daha fazla önem kazanmakta ve tercih edilme sebepleri çeşitlenerek arttmaktadır. Ham maddesinin tamamı doğal ahşap olan uzun ömürlü bu kaplama ürünü aynı zamanda dekorasyon konusunda uzmanların en çok tavsiye ettiği ürün haline gelmektedir. Yapıyı dışarıdan yorumlamak yapının kalitesini anlatmak için yeterli görünse de yapıyı gerçek anlamda değerlendirmek ancak iç mimari yaklaşımların da göz önünde bulundurulmasıyla mümkün olmaktadır. Yapıları bir dörtgen kutu olarak düşünecek olursak, yapının dışındaki cephe profili kadar kullanıcılar açısından iç cephelerinin ve her bir köşesinin detayı o denli önemlidir. İnşaata başlamadan önce en kritik aşama olan temel aşamasında gösterilen titizlik, E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

ZEMİN KAPLAMALARI HER TÜRLÜ YAŞAM ALANINDA MEKÂNI KARAKTERİZE EDEBİLECEK BASKIN BİR POTANSİYELE SAHİPTİRLER. BU POTANSİYEL KARAR VERİCİNİN TERCİHİ DOĞRULTUSUNDA MEKÂNI; SADE, GENİŞ VE FERAH GÖSTEREBİLECEĞİ GİBİ ŞIK VE SICAK BİR MEKÂN OLARAK DA YANSITABİLMEKTEDİR.

116

yapı ömrüne artı değerler katarken, içeride gerçekleştirilen tüm yapısal işlemler mekân kullanıcılarının yaşam kalitesini doğrudan etkilemektedir. İç mekanın kesitlerini oluşturan zemin - duvar - tavan üçgeninde her bir mekânı kendi içinde değerlendirdiğimizde mekanın altyapısı diyebileceğimiz zeminler mekanı yaratmada temel çıkış alanlarıdır. Geniş ve boş bir alanda sınırlarını çizmekle başladığımız alanlar, yaklaşımımız ve ihtiyaçlarımıza göre şekillenirken çizilen sınırlar zemin düzleminde mekânı yaratan çizgilerdir. Öyleyse belirli bir kullanım alanı yaratmak için birinci adım zemin sınırlarının belirlenmesidir diyebiliriz. Bu şekilde belirlenen bir alanı mekânsallaştıran ise yaşamsal konforu sağlayabilecek niteliklerle donatılmasıdır. Konut, ofis, sınıf, restoran, hastane, otel, spor salonu gibi örnekleri çoğalan mekânlar gündelik yaşamda içerisinde ciddi zamanlar geçirdiğimiz alanlar olarak deneyimlenmektedir. Bu deneyimler mekânı keşfe çıkartırken aynı zamanda ziyaretçi psikolojisini ve sağlığını da etkileyebilmektedirler. Zemin kaplamaları her türlü yaşam alanında mekânı karakterize edebilecek baskın bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyel karar vericinin tercihi doğrultusunda mekânı; sade, geniş ve ferah gösterebileceği gibi şık ve sıcak bir mekân olarak da yansıtabilmektedir.

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


LAMİNE PARKENİN SUNMAKTA OLDUĞU AVANTAJLARIN BAŞINDA KOLAY KURULUMU GELİR. MASİF PARKEDE OLDUĞU GİBİ SATIN ALINDIKTAN SONRA İŞLEM GEREKTİRMEZ. LAMİNE PARKE KURULUMUNDA, LAMİNE PARKEYİ ZEMİNE YAPIŞTIRMAK DIŞINDA BİRLEŞİM YERLERİNDEN MONTAJI YAPILARAK DA DÖŞENEBİLİR. Mekânın sadece nasıl görüneceği değil nasıl yaşayacağı veya yaşanılacağı da önemli bir durumdur. İnsanoğlunun mekanlarla ilişkisi yapay ve kimyasal etmenler ile zayıflarken mekânın ömrü de bu yapay katkıdan dolayı azalmaktadır. Tüm bu nedenler göz önüne alındığında sürdürülebilir uzun ömürlü mekânlar yaratmak için sürdürülebilir ve doğal ürünlerin kullanımı arttırılmalıdır. Enerjiden, bakımdan, kullanımdan verim sağlatabilecek olan zemin kaplama ürünü olan %100 doğal malzeme ahşap lamine parkeler de mekânın sürdürülebilirliğe katkısında önemli rol oynayan bir dekorasyon ve kaplama malzemesidir. %100 doğal ahşaptan yapılan lamine, ısı ve neme karşı direnciyle uzun ömürlü bir ürün olarak iç mimaride doğru temeller yaratabilmektedir. Lamine Parke, ham maddesinin tamamı doğal ahşap olan 2 veya 3 değişik katmanın birbirine dik yönlerde yapıştırılması ve bunların üzerine nitelikli ağaçtan ince bir kaplama yapılması

sureti ile imal edilen, uzun ömürlü ve dekoratif bir zemin kaplama ürünüdür. Lamine parkedeki “lamine” kelimesi yapıştırma anlamındadır ve birbirine yapışan katmanlardan oluşmuş bir malzemeyi ifade eder. Lamine parkeler genellikle üç katmandan oluşur. Ortalama 9 mm kalınlığında olur. En alt katman Ladin ağacı, orta katman mobilya sektöründe de bilinen Göknar ağacı en üst katman ise 3 mm olup nitelikli ahşaptan oluşur. Bu üç katman tabaka damarları birbirine dik gelecek şekilde sıcak preste tutkal ile yapıştırılır. Üç farklı katmanın preslenerek doğru açılarda birbiri üzerine yerleştirilmesi ile oluşturulan ileri teknoloji ürünü lamine parkeler ısı ve neme karşı dirençlidir. Lamine parkenin, laminat parkeden en önemli farkı; laminat parkede arada MDF kullanılırken, lamine parkede ise aradaki malzemenin ahşap olmasıdır.

117

LAMİNE PARKENİN TARİHİ 17.yüzyılda Fransa’da kullanılmaya başlanan ahşap lamine parke bale ve dans pistlerinde kullanılan klasik bir döşeme elemanı olarak görülmektedir. 1983 yılında, parke sektöründe yaşanan bir devrim ile üst masif tabaka ve onu destekleyen çok katlı laminasyon sistemi ile lamine parke icat edilmiştir. Bu yenilik, tamamıyla dayanıklı ve durağan parke yaratırken, diğer yandan da çok parçalı parke yapımına yol açmıştır. Bu patentli buluş, teknoloji dehası olan Prof. Guglielmo Giordano tarafından gerçekleştirilmiştir. Böylelikle Margaritelli ailesi tarafından icat edilen lamine parke ile, ahşap parke sektöründe yepyeni bir dönem açılmıştır. Bu dönem, parkenin güvenilirliğinin, estetiğinin, uygulama kolaylığının ve durağanlığının yakalandığı dönemdir. Lamine Parke çeşitleri 3 katmanlı ve 2 katmanlı lamine parke olarak ikiye ayrılmaktadır. 3 Katmanlı lamine parkede üst katman değerli ağaçtan oluşmaktadır. Orta katman, alt ve üst E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

DEKORASYONDA AHŞABIN ÇOK ÖNEMLİ BİR YERİ VARDIR. DOĞAL OLANIN YARATTIĞI ESTETİK, YILLARA VE MODA AKIMLARINA MEYDAN OKUR. AHŞAP HER MEKÂNI VE DEKORASYON TARZINI BÜTÜNLEYEN EŞSİZ BİR MALZEMEDİR. katmana dikey doğrultuda yumuşak ağaçtan oluşmaktadır. Alt katman yumuşak ağaçtan oluşmaktadır. 2 Katmanlı lamine parke de ise üst katman değerli ağaçtan oluşmaktadır. Değerli ağaç tabakası uygun kalınlıktaki kontraplakla birleştirilmektedir. Lamine Parkeler piyasaya üst katmanı genellikle 6 kat vernikli ve kullanıma hazır halde sunulur. Bu sayede yerinde vernikleme işlemine gerek kalmaz.

118

Lamine parke, genellikle iki ya da üç katman olarak üretilen bir parke çeşididir. Orta tabakaları, alt ve üst tabakaya göre ters yerleştirilmiş olması üretim tekniklerindeki önemli bir ayrıntıdır. Alt katmanlarda genellikle düşük değerdeki herhangi bir ağaç ya da kontrplak kullanılmaktadır. En alt katmanda kullanılan en yaygın ağaç türü ise İngilizce adı rubberwood olan ağaçtır. Üst katmanda ise ağacın doğrudan kendisi bulunur. İki katmanlı olarak üretilen lamine parkeler üç katmanlı lamine parkelere göre daha esnek bir malzemedir.

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

%100 doğal malzeme olan ağaçtan üretilen bu ürünler yerden ısıtmalı ortamlarda bu nedenle özellikle tercih edilmektedir. Dekorasyonda ahşabın çok önemli bir yeri vardır. Doğal olanın yarattığı estetik yıllara ve moda akımlarına meydan okur. Ahşap her mekânı ve dekorasyon tarzını bütünleyen eşsiz bir malzemedir. AVANTAJLARI NELERDİR? Lamine Parkenin sunmakta olduğu avantajların başında kolay kurulumu gelir. Masif parkede olduğu gibi satın alındıktan sonra işlem gerektirmez. Lamine Parke kurulumunda, Lamine Parkeyi zemine yapıştırmak dışında birleşim yerlerinden montajı yapılarak da döşenebilir. Kullanıma hazır, uzun ömürlü ve dayanıklıdır. Doğanın ve ahşabın sıcaklığını döşendiği mekana taşır. Kolay montaj yapılır, mevcut zeminin üzerine de monte edilebilir. Yüksek frekanslı seslerin yutulmasını sağlayarak akustik olarak da konforlu bir ortam sağlar. Doğada giderek azalan değerli

ağaçlar sadece en üstte kullanıldığı için çevre dostudur. Lamine parkeler mikrop ve bakteri barındırmaz ve elektrostatik ortam oluşturmaz. KULLANIM ALANLARI Kontrplak, beton plaka, vinil kaplamalar ya da sert ahşap gibi hemen hemen tüm diğer sert yüzeyler lamine parke kurulumu için uygundur. Lamine parke ile gerçekleştirilen dekorasyon ahşap döşemeler ile aynıdır. Lamine parkeler giderek doğaya daha yakın şekli ile sadece zeminlerde değil farklı alanlarda dekoratif amaç ile de kullanılmaktadır. Cephe profilinde yapıyı karakterize edebilen tasarımlar gibi, zemin kaplamasındaki tercihler de mekânı tanımlandıran en birincil dekoratif adımlardır.q


DENDRO Ä°LAN


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

VODAFONE RED ACADEMY

120

Dinamik sıcaklık konsepti PROJENİN AĞIRLAMA KATINDA LAMİNE PARKENİN SICAKLIĞI TERCİH EDİLMİŞ OLUP BU KAPLAMA İLE MİSAFİRLERLE YAPILACAK GÖRÜŞMELER İÇİN SAMİMİ BİR MEKAN YARATILMIŞ...

8

katta toplam 550 m2 alana sahip Vodafone Red Academy, Mimaristudio ekibinin iç mimari tasarım ve proje çalışmaları sonrasında hayata geçmiş bir kurumsal eğitim merkezi. Öncesinde bir giyim perakende zinciri olarak kullanılan binanın kompakt yapıdaki her katı akademi programı dahilinde içinde farklı işlevleri barındıracak biçimde planlanmış. Özellikle hedef genç kullanıcı profili çıkış noktası ile katlarda dinamik ancak kurumsal bir tasarım yaklaşımı benimsenmiş. Bu çerçevede gerek malzeme seçimleri, gerekse renk tercihleri konsepti şekillendirmiş. Binaya gelen kullanıcılar, mekânlardaki döşeme kaplama tercihlerinden, duvar ve tavanlarda yapılan farklı uygulamalara, mobilya tasarım ve seçimlerinden, katların aydınlatma konseptine Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

kadar katların birbirinden bağımsız yapısını rahatlıkla algılamakta. Ortak kullanım alanı zeminlerinde porselen seramik kullanılırken, ağırlama katında lamine parkenin sıcaklığı tercih edilmiş. Lamine parke kaplama ile misafirlerle yapılacak görüşmeler için samimi bir mekan yaratılmış, aynı zamanda mekan sıcaklığının gerek lamine dokusu gerek ise yapısındaki yalıtım gücüyle sabit kalması amaçlanmış. Duvar ve tavanların boya renklerinde yapılan farklılıklar, çeşitli renkte tasarlanmış alüminyum profiller ve görsel giydirmeler mekânın iç kabuğuna hareketlilik kazandırmış. Binanın kullanım hedefi ile uyumlu, hareketli, dinamik ve eğlenceli çeşitli görsel çalışmalar ortaya konulmuş.q


V FACTORY İHRACAT DEPARTMANI Fütüristik Kemer

Fotoğraflar: Şafak Emrence

121

Sirkülasyonda görünür birleşimler

DÜZLEMLER VE RAMPANIN AYRIŞAN DURUMU, RAMPADA CEVİZ LAMİNE AHŞAP PARKE VE DÜZLEMLERDE BEYAZ POLİÜRETAN OLARAK MALZEMELERE YANSIDI.

Zemberek Tasarım Ofisi tarafından tasarlanan V Faktory İhracat Departmanı projesi, bir tekstil firmasının genel merkez binası bünyesinde yer alan ihracat departmanının kullanımı amacıyla tasarlanmış olan mekân ve bu mekâna hizmet eden bir karşılama-bekleme alanından oluşmakta. İhracat departmanı; yönetici ofisi, showroom ve operasyon ofisi olarak fonksiyonel anlamda birbirinden net biçimde ayrılan 3 ana gruptan oluşuyordu ve bu bölümlerin birbirleriyle görsel olarak ilişkili olup işitsel anlamda mahremiyetlerini koruyor olmaları gerekiyordu. Konsept, bu 3 ana işleve sahip, mevcut çeperlere ve zemine dokunmadan mekana yanyana yerleştirilen 3 şeffaf ana kutu ve bir ana aks üzerine kurgulandı. Bu aks, bina içindeki sirkülasyonun, ihracat departmanı içinde de kesintisiz olarak devam etmesini sağladı ve ihracat departmanına ait kutular bu aksa entegre edildi. Ana kutuların kendi içlerinde fonksiyonel olarak ayrışan alt bölüm-

leri, farklı kotlardaki düzlemleri oluşturdu. Bu düzlemlerin, sirkülasyonun sürekliliğini sağlayacak ve görsel mahremiyet veya görünürlük taleplerini karşılayacak biçimde birbirleri ve diğer kutularla ilişki kurmasıyla birlikte, zemin kotu anlamında girişten itibaren yükselen bir dizilim ortaya çıktı. Böylece bağlayıcı aks, rampalaşarak ve kutuların içlerine sızarak, entegre durumu güçlendiren bir öğe haline geldi. Ana kutu çeperlerinde, malzeme olarak demir konstrüksiyon ve cam kullanıldı. Düzlemler ve rampanın ayrışan durumu, rampada ceviz lamine ahşap parke ve düzlemlerde beyaz poliüretan olarak malzemelere yansıdı. Karşılama ve bekleme alanında ise, kısa süreli toplantı ve etkinlikler için aynı zamanda firma çalışanları ve konuklar tarafından da kullanılan bir oturma ünitesi tasarlandı. Bu bağlamda, oturma ünitesinin, eğrisel formu ve feminen etkisiyle, bina geneliyle tezat oluşturan bir etkileşim alanı tanımlaması amaçlandı.q

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

122

MARTIS KAMPI 141

Dekorasyonla Naturelleşmek YAPIYI DOĞAYLA BÜTÜNLEŞTİREN İKİ ÖNEMLİ UNSUR, UZUN VE GENİŞ PENCERELER İLE ORMANLA KESİŞİM SAĞLAYAN AHŞAP LAMİNE ZEMİN DÖŞEMELER OLMUŞ.

M

artis Kampı 141, Kaliforniya Lookut Dağı’ndaki kayak pistleri için yapılan bir tatil konutu ve bu konut doğanın şeffaflığını ziyaretçilere aktarmak için bir aracı görevi görüyor. Zeminden tavana kadar doğayla iç içe bir mekân sunan bu evler, doğanın sıcaklığını iç konforuyla da sergilemekte. Dağ ve orman ekolojisini yansıtan avlular, açık oturma alanı ile yemek alanına bağlanıyor. Kat planı ise birbirinden ayrı iki farklı arazi düzlemini içerisine almış durumda. Güneşin de etkisiyle genişleyen manzara konutun yaşanabilirlik seviyesine katkı sunuyor. Evin merkezi olan salon mutfağı da içerisine alarak ortak bir zemin üzerinde kullanıcılar için ortak bir alan oluşturuyor. Ortak Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

zemindeki bu merkezi alanı doğayla bütünleştiren iki önemli unsur, doğayla kaynaştıran uzun geniş pencereler ile ormanla kesişim sağlayan ahşap lamine zemin döşemeler olmuş. Mekânı dışarıdaki soğuk iklimden ayrıştırmadan korumak için iç mekandaki ısınma çözümü şömine ve yer döşemeleriyle sağlanmaya çalışılmış. Projenin mimarları Foulkner Architect bu döşemeleri ceviz lamine seçerek mekânın doğal ve sofistike tarzını yine naturel görünümlerle buluşturmayı amaçlamış.q


123

GÜLÜMSE

Doğanın Tebessümü ZEMİNİ AHŞAP LAMİNE PARKE, DUVAR VE DİĞER YAPILARI AHŞAP LAMİNE KERESTELİ AHŞAP OLAN TÜNEL, DOĞANIN SAMİMİYETİNİ VE SICAKLIĞINI KENTLİYE YİNE TASARIM ZEKASI İLE GÖSTERİYOR. Alison Brooks Architects, American Sertağaç Konseyi (AHEC) ve Londra Tasarım Festivali’nin işbirliğine katkıda bulunmak için simgesel bir yapı projesi hazırladı.

formdaki yapıyla mekansal ve yapısal potansiyelini sergilemekte. İnşai büyüklükteki bu ahşaplar çapraz lamine ahşap (CLT) ile yapılan ilk mega tüp olarak ziyaretçilerin keşfine açık olarak sergileniyor.

‘Gülümse’ isimli yaşanabilir ve keşfedilmeye açık proje, festivalin simgesel projelerinden biri olarak kabul görmüş. Biçim olarak kavisli bir boru şeklinde olan yapının tamamı %100 doğal ahşap lamine kullanılarak yapılmış. Amerikan lale ağacından üretilen lamine ahşaplar, çapraz kullanımlarla ve bu eğrisel

Zemini ahşap lamine parke, duvar ve diğer yapıları ahşap lamine keresteli ahşap olan tünel, doğanın samimiyetini ve sıcaklığını kentliye yine tasarım zekası ile gösteriyor. American lale ağacı hızlı yetişen bir tür olduğu ve ladine göre daha güçlü yapıda olduğu için tercih edilmiş.q E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


Advertorial

MALZEME

Yöntem

UYGULAMA

AHŞABIN GERÇEK GÜZELLIĞI YAŞAM ALANLARINDA “GERÇEK GÜZELLİK, GERÇEK KALİTE, GERÇEK KONFOR” SLOGANINI BENİMSEYEN DENDRO; DOĞANIN ÖZENLE BÜYÜTTÜĞÜ AĞAÇLARDA SAKLI KALMIŞ TÜM GÜZELLİKLERİ “LAMİNE PARKE” OLARAK HAYATA KAZANDIRIR. DOĞADAN ALDIĞI AHŞABI, AYNI ÖZENLE İŞLEYEREK KULLANICILARININ BEĞENİSİNE SUNAR.

124

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


BASİT KURULUMU VE KOLAY TEMİZLENEN YÜZEYİ SAYESİNDE HAYATINIZA BÜYÜK KOLAYLIK KAZANDIRIR. ÜSTELİK TÜM BU KONFORU SAĞLARKEN ÇEVRE BİLİNCİYLE HAREKET EDER.

Ç

ok katmanlı laminat parke üretimini yapan fabrikada, 3 katmanlı ve kontra üzeri kaplamalı parke üretilebilmektedir. Değişik yüzey dokuları, derz efekti ve geniş renk skalası, yağlı ve cilalı alternatif seçenekleri olmak üzere her daim yeniliklerle üretilmektedir. 2004 yılında sektöre iddialı bir giriş yapan Dendro, kurulduğu günden bu yana yatırımları ve kaliteli ürün yelpazesiyle dünya trendlerini ve teknolojik gelişmeleri takip ederek başarı yolculuğunu sürdürmektedir. Dendro; en ileri teknolojik donanım ve profesyonel alt yapısı ile 60.000 m² açık, 12.000 m² kapalı alanda hizmet verir. Üretimlerini Avrupa standartlarında, E1 kalitesinde gerçekleştirir.

aldığı ahşabı, aynı özenle işleyerek, kullanıcılarının beğenisine sunar. Dendro; İstanbul, İç Anadolu, Ege ve Çukurova’da her segmentteki müşteri ve proje için satış destek ağı sağlamanın yanı sıra, Türkiye’nin dört bir yanına erişim konusunda da iddialıdır. Dendro; doğadan ilham alır, doğal renk ve doku seçenekleriyle yaşam alanlarına tazelik katar. Üstün ürün ve hizmet kalitesini ulaştırdığı her mekâna, geniş renk skalası sayesinde kolayca uyum sağlar. Her zevke hitap eden tasarımları ile birbirinden ayrı

konseptlere kolayca adapte olur. Dendro ürünleri, birbirinden başarılı koleksiyonları, ısı, ışık ve sıcaklık gibi dış etkilere karşı dayanıklı ve kullanışlı yapısıyla ergonomik konfordan ödün vermez. Renklerin en uyumlu haliyle göz zevkinin yanı sıra duygulara da hitap ederek birbirinden keyifli anlara şahitlik yapar. Basit kurulumu ve kolay temizlenen yüzeyi sayesinde hayatınıza büyük kolaylık kazandırır. Üstelik tüm bu konforu sağlarken çevre bilinciyle hareket eder.q

125

Kaliteli, dayanıklı ve şık bir çizgide üretimini sürdüren firma, yeniliği ve teknolojiyi takip ederek yatırımlarını genişletmektedir. Dendro yıllık parke üretiminde 800 bin m²’ye ulaşır. Çok katmanlı lamine parke üretimi yapılan fabrikasında, üç katmanlı ve kontra üzeri kaplamalı parke de üretilmektedir. Değişik yüzey dokuları, derz efekti ve geniş renk skalası, yağlı ve cilalı tercihler olmak üzere her daim yenilikçi fikirlerden ilham alır; üretim kapasitesini bu doğrultuda yönetmeyi prensip edinir. “Gerçek güzellik, gerçek kalite, gerçek konfor” sloganını benimseyen Dendro; doğanın özenle büyüttüğü ağaçlarda saklı kalmış tüm güzellikleri “Lamine Parke” olarak hayata kazandırır. Doğadan E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


SEKTÖR’ DEN

MELIS YURTBAY YURTBAY SERAMIK YÖNETIM KURULU ÜYESI PAZARLAMA DIREKTÖRÜ

YURTBAY DOĞADAN ALDIĞI ILHAMI SANATLA BULUŞTURUYOR YURTBAY DOĞADAN ALDIĞI İLHAMI SANATLA BULUŞTURARAK ÖZGÜN VE YENİ FİKİRLERLE KENDİ İÇSEL BÜTÜNLÜĞÜNDE YENİDEN HARMANLIYOR VE BU DA ONUN FARKLI BİR MARKA KÜLTÜRÜNE SAHİP OLMASININ EN ÖNEMLİ NEDENLERİNDEN BİRİ.

126

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


“YURTBAY SERAMİK’İN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİNDEN BİRİ DE AYNI FABRİKADA TÜM ÜRÜNLERİN ÜRETİLMESİ. YER KAROSU, DUVAR KAROSU, GEÇMELİ DİJİTAL KAROLAR, KÜÇÜK EBAT KAROLAR, YAPI KİMYASALLARI VE FRİT AYNI ALAN İÇERİSİNDE ÜRETİLİYOR.”

127

Melis Yurtbay

Yurtbay Seramik’in kurum kültüründen, markalaşma sürecinden ve Yurtbay’ı benzerlerinden ayıran özelliklerinden bahsederek başlayabilir miyiz? Yurtbay Seramik dinamik bir kurum kültürüne sahip. Bütün çalışanların aile sıcaklığını yakalayabildiği, fikirlerine saygı duyulduğu ve ilerleme göstermesine gerekli donanımlar ve imkânlar sunularak fırsat tanındığı değerli bir kurum kültüründen oluşuyor. Markalaşma süreci aslında çok ciddi emek ve değerli fikirlerin toplamından oluşan titizlikle yürütülmesi gerekilen bir süreç. Bu süreçte Yurtbay Seramik Ailesi olarak ekiplerimizi iyi yönlendirdiğimizi ve yönettiğimizi düşünüyorum. Bu konuyla ilgili her bir birimimizde ayrı çalışmalar yürütülüyor. Kurumsal rengimizle daha net bir çizgiyle bu noktada kararlı olduğumuzun sinyallerini vermeye başlama sürecimizle, şuan marka araştırma çalışmalarımız, Turquality Projemizi hayata geçirmek için attığımız adımlar, sosyal medya ve dijital kanalları daha doğru kullanmaya yönelik

çalışmalarımız marka değerimiz ve kurum kültürümüzle ortak bir değer algısı oluşturabilmemiz adına büyük önem arz ediyor.

Tüm ürünlerin tek marka altında toplanması ve temin edilmesi Yurtbay’ı benzerlerinden ayıran özellikler olarak ortaya çıkıyor.

Yurtbay Seramik, her zaman estetik ve doğaya saygılı çözümler üreterek gerekli sertifikalarla sektörüne öncü olmayı hedeflemekte, doğaya ve insan sağlığına verdiği değerle sektöre katma değer oluşturmaya çalışan gerekli tüm yasal prosedür ve uygulamaları büyük bir titizlikle yürüten bir kurum kültüründen oluşuyor. Bu noktadaki başarısını da her zaman ihracatta aldığı payla güven ve kaliteden ödün vermeyen duruşuyla paydaşlarına göstermiştir.

Yurtbay Seramik’in yurt içi ve yurt dışı pazardaki payı ne kadar? Yurt içinde ve yurt dışında neyi hedefliyor?

Açık fikirli, yenilikçi bir kurum kültürüne de sahip olması her zaman bir adım önde olması için gerekli noktalarda esneme payı bırakarak çok daha keyifli projelerin hayata geçmesine imkân tanımıştır. Yurtbay Seramik’in önemli özelliklerinden biri de aynı fabrikada tüm ürünlerin üretilmesi. Yer karosu, duvar karosu, geçmeli dijital karolar, küçük ebat karolar, yapı kimyasalları ve frit aynı alan içerisinde üretiliyor.

Yurtbay Seramik Ailesi olarak, 2017 yılını %35 gibi ciddi bir büyüme göstererek kapatmanın mutluluğu içerisindeyiz. Sektörün %6 büyüme gösterdiğini düşünürsek yakaladığımız bu ivme bizleri sektörümüz adına heyecanlandırıyor. 2017’yi geride bırakırken hem yurt içi hem yurt dışı satışlarımızda 2017 için hedeflediğimiz başarıyı yakalamanın tüm ekibe de motivasyon kattığını düşünüyorum. Yurtbay daha farklı projelerde yer alarak ve kârlılığını koruyarak sektöründe katma değer yaratan ve farkındalığı yüksek projeleriyle adından sıkça söz ettiren sektörünün doğasına uygun ve tamamen kendi kurum kültürünü, değerler toplamını yansıtan hep ilerisini hedefleyen, “daha da iyisi ne olabilir?” diye düşündüğü bir 2018 hedefliyor. E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


SEKTÖR’ DEN 128

AR-GE ve inovasyon konusunda neler yapıyorsunuz? İnovasyon ürünleriniz genel olarak hangi projelere hitap ediyor? Kaliteli ve ürün çeşitliliğine dair duruşumuzu her zaman korumaya çalışıyoruz, yeni üretim tesisimizin devreye alınmasıyla yurt içi ve yurt dışından gelen taleplere geniş ürün gamı ve yenilenen yüzümüz ile cevap vermeye çalışıyoruz. 140 bin metrekare kapalı alanda üretim faaliyetlerini sürdürüyoruz. 22 milyon metrekare kurulu kapasitesinin 16 milyonunu yer, 6 milyonunu da duvar karosu kapasitesi oluşturuyor.Teknolojik gelişmeleri yakından takip ediyor, Ar-Ge’nin ürün geliştirmedeki yerini biliyor ve önemsiyoruz. Bu hususta özgün ve katma değeri yüksek ürün üretmenin teknolojiye yatırım yapmaktan geçtiğini düşünüyoruz. Ürünlerimizi şuan 40’tan fazla ülkeye ihraç ediyoruz ve farklı oluşan Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

KALİTELİ VE ÜRÜN ÇEŞİTLİLİĞİNE DAİR DURUŞUMUZU HER ZAMAN KORUMAYA ÇALIŞIYORUZ, YENİ ÜRETİM TESİSİMİZİN DEVREYE ALINMASIYLA YURT İÇİ VE YURT DIŞINDAN GELEN TALEPLERE GENİŞ ÜRÜN GAMI VE YENİLENEN YÜZÜMÜZ İLE CEVAP VERMEYE ÇALIŞIYORUZ.

talepleri inovatif anlamda hem iç piyasa hem de yurt dışı müşterilerimizde karşılayabiliyoruz. Tasarımlarında “Doğadan Sanata” yansıyan kaliteli, güvenilir ve estetik yüzey çözümleri oluşturmayı hedefleyen Yurtbay’ın tasarımcılarından, tasarımlarından bahsedebilir misiniz? Tasarımcılarımız yenilikçi, dinamik ve estetik algı çözümleriyle sektörü yakından takip eden her biri kendi alanında çok

değerli isimler. Dünyada neler olup bitiyor, moda nereye gidiyor yakından takip ediyorlar. Biliyoruz ki moda, seramik sektörünün önemli aktörlerinden biri ve dinamik yapımızın da sebebi. Yurtbay doğadan aldığı ilhamı sanatla buluşturarak özgün ve yeni fikirlerle kendi içsel bütünlüğünde yeniden harmanlıyor ve bu da onun farklı bir marka kültürüne sahip olmasının en önemli nedenlerinden biri. Farklı ülkelerin zevk tercihlerinden kaynaklanan ürün çeşitliliğini her zaman karşılayabilecek kapasiteye sahip olması da kurulduğu günden bugüne


uzanan tasarım yolundaki ufkunun açıklığı ve gayretidir. Tasarımlarımızda ahşabın sıcaklığını da, betonun modern havasını da, mermerin klasik ve zarif dokusunu da yakalayabilmemizin hep bu gayretimiz ve farklı dünyalara ortak bir çizgi ve kültürde katma değer yaratma hikâyemizden geldiğini yadsıyamayız. Sürdürülebilirlik bağlamında; üretimden tasarım aşamasına yol aldığınız sirkülasyonu anlatabilir misiniz? Yurtbay Seramik, sürdürülebilirlik yolunda gösterdiği hassasiyet ile sektöre ivme kazandırmaya devam ediyor. MAS Certifed Green ile de çevreye olan duyarlılığımızı belgelemiş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bu gelişmelerin yaşanması ileri de yapacağımız çalışmalarla ilgili bizleri yüreklendirip her geçen gün “daha iyi ne yapabiliriz?” sorusunu sormamıza ve yöntemlerini araştırmaya sevk ediyor. MAS Certified Green’in, yapı sektörünün önde gelen yeşil bina sertifikalarından biri olma özelliği taşıdığını rahatlıkla söyleyebiliriz ve Türkiye’de ilk çalışma olduğunu belirtmekte fayda görüyorum. Belgenin sürdürülebilirliğin daha geniş kitleler tarafından anlaşılabilmesi ve Türkiye adına büyük önem arz etmekle beraber sektöre de örnek olma özelliği taşıyor. AR-GE ve ÜR-GE ile desteklediğimiz tasarımlarımızı küresel trendler ile harmanlayarak zengin bir yelpazede sunuyoruz. 2018 yılı için bir konsept öngörüyor musunuz? Yurtbay’ı ve dolayısıyla sektörü neler bekliyor? 2017 yılının tasarımlarına baktığımızda doğal mermer, taş görünümlü serilerimizin yanında beton görünümlü, dijital sıra dışı

129

YURTBAY SERAMİK, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK YOLUNDA GÖSTERDİĞİ HASSASİYET İLE SEKTÖRE İVME KAZANDIRMAYA DEVAM EDİYOR. MAS CERTIFED GREEN İLE DE ÇEVREYE OLAN DUYARLILIĞIMIZI BELGELEMİŞ OLMANIN MUTLULUĞUNU YAŞIYORUZ. serilerin de dikkat çektiğini söyleyebiliriz. Söz konusu dönemde Cube, Ares, Siberia, Kristal, Anderson, Amazon, Gravel, Santafe, Troia, Simi, Karen, Cumulus, Betokent gibi birçok yeni serimiz ile son tüketicimiz ve bayilerimiz için farklı seçenekler sunmanın mutluluğunu yaşadık. 2018 yılı için daha büyük ebatların beton ve doğal mermer görünümlü ürünlerin yanında klasik ve modern çizgiye sahip farklı tasarımların yer alacağını söyleyebiliriz ancak her firmanın

kendi içinde hitap ettiği bir pazarı ve satış kanalı olduğunu da vurgulamakta yarar var. Bizler Yurtbay olarak 2018 yılı için hedeflerimizi geniş ve keyifli bir yelpazede tutarak, tüketicimizin beğenisine sunacağız. Umarım sektör adına şaşırtıcı, yenilikçi bir yıl olmakla beraber farklı tasarımları sıkça gördüğümüz, nihai tüketiciye kendini özel hissettiren tasarımların ağırlıkta olduğu bir yıl olur.q


A

R

SI DIŞI Yaşam Alanları

BUZ MİMARİSİ BUZ VE KAR, INSANOĞLUNU TARIH BOYUNCA BÜYÜLEMIŞ; BU ETKI ÖZELLIKLE SOĞUK BÖLGELERDEKI ISTISNAI MIMARIYE DE YANSIMIŞTIR. DÜNYANIN EN SOĞUK BÖLGELERINDE INŞA ETME GÖREVI BIR ZORUNLULUK VE ÖZEL BIR MEYDAN OKUMAYI TEMSIL EDERKEN KUZEY YARIMKÜREDE BIRKAÇ YARATICI TASARIMCI, BU SIFIRA YAKIN SOĞUKLUĞU BUZ MIMARISININ INANILMAZ ÖRNEKLERINE DÖNÜŞTÜRMÜŞTÜR. BUZ VE KARDAN INŞA EDILMIŞ GÜZEL BINALARDAN VE SANATSAL IÇ MEKANLARDAN OLUŞAN BUZ MIMARISI GÜNÜMÜZDE, SON DERECE SOĞUK BÖLGELERDEKI YAPI ZORLUKLARININ ÜSTESINDEN GELMEK IÇIN ÇAĞDAŞ MIMARLARIN BAŞARISINI GÖSTEREN YENILIKÇI PROJELERI SUNMAKTADIR

130

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı


131

K

ış mevsiminin hafızalarımızda ilk uyandırdığı algıdır kar... Her ne kadar meteoloji, kar kapıya dayandı, kara kış geldi, beyaz felaket gibi tabirler kullanarak bizleri uyarsa da, belediyeler karla mücadele için çeşitli önlemler alsa da, yağan kar kentin gri silüetini beyaz kadife dokusuyla örterek başta çocuklar olmak üzere çoğumuz için büyülü bir atmosfer oluşturur. Biz de bu atmosferi sayfalarımza taşıyarak, bu sayımızın ‘Sıra Dışı Yaşam Alanları’ bölümünde, havaların soğuması ile birlikte Ekim ayı sonunda yapımına başlanan ve çıkış noktası Igloo evler olan Buz Yapı örneklerine yer vermek istedik. İnuit’lerden bildiğimiz Igloo yani İglu evlerin günümüz mimarisine etkisine değinmeden önce İglu kültürünü anlamak gerekiyor.

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


A

R

SI DIŞI Yaşam Alanları

olarak, bir Inuit köyü içinde birçok iglu bir arada bulunur. Büyük boyutlu iglular ise çiftler halinde inşa edilir. Bu yapılar tünellerle birbirine bağlanan birkaç igludan oluşabilir, neredeyse 20 kişiye barınak sağlayabilen bu iglular Inuit halkının bayram kutlamaları için de kullanılır.

132

İglu Nedir? İglu, İnuit dilinde “ev” anlamına gelir. İnuit’lerin bir kısmının sürekli olarak, bir kısmının da av sezonlarında geçici olarak yaşadığı sıkıştırılmış kardan ev olan İglu; yerel dilde çadır, çamur ya da modern evler için de kullanılır.

kar evlere iglu denir. İglu yapmak, İnuitler için kolay bir iştir ve deneyimli bir avcı tek başına bir iglu yapabilir ancak iglu yapmak için genellikle iki kişinin çalışması gerekir. İglunun içindeki alanın büyüklüğü ancak aile bireylerinin içinde rahat hareket etmesine yetecek kadar olur.

İnuit’ler, Amerika’nın ve Grönland’in kuzeyinde kutuplara en yakın yerleşim yerlerinde yaşamlarını sürdüren topluluklardır. Yoğun olarak yaşadıkları diğer bölgeler ise Kanada ve Labrador’un kuzeybatısı, Alaska, Grönland ve Hudson Körfezi kıyıları, Asya’da Çukosli Burnu’nun kuzey bölgeleridir. Doğa ile iç içe yaşayan İnuit’ler avlamak amacıyla ailece yolculuğa çıktıklarında, geçici olarak barınmak için kardan evler yaparlar. İnuit’lerin yaptığı

Geleneksel olarak , her biri farklı boyutta olan ve farklı amaçlar için kullanılan üç tür iglu vardır.

Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

Küçük boyutlu iglu, sadece geçici sığınma evi olarak inşa edilir ve daha çok bir veya iki gece için kullanılır. Orta boy iglu, ailelerin yaşaması için inşa edilir. Genellikle büyük bir odası vardır ve iki aileyi kolaylıkla barındırabilir. Genel

İglu Nasıl Yapılır? İglu yapmak için, çok sert kar gerekir. İglunun nereye yapılacağı belirlendikten sonra, yaklaşık bir metre boyunda, kırk santimetre eninde ve yirmi santimetre uzunluğunda kardan tuğlalar yapılır. Bu kardan tuğlalar, yaklaşık iki metre çapında bir daire oluşturacak biçimde bitişik olarak yerleştirilir. Tuğlaların ilk katı kubbe eğimi oluşturacak şekilde biçimlendirilerek dizilir. Böylece, tuğlalar üst üste dizildikçe duvarlara kubbe biçimi vermek kolaylaşır. Tuğlaları yerleştirirken oluşacak boşluklar ve çatlaklar hem içeriden hem dışarıdan karla iyice kapatılır. Son olarak, kubbenin tepesine koyulacak tuğla şekillendirilir. Bu tuğlanın, deliğe tam uyacak biçimde kesilmesi ve yerine özenle yerleştirilmesi gerekir. İglunun yaşamaya uygun hale gelmesi için yapının sağlamlığını arttırmak gerekir. Bunun için bir lamba ile içeri girip buz kalıplarının iç yüzeyi eritilir, eriyen buzlar, soğuk nedeniyle hemen donarak iglunun iç yüzeyini buzla kaplar ve böylece yapı sağlamlaşmış olur. İglunun en önemli yeri kapısıdır. Yapım aşamasında içeri girip çıkabilmek için geçici bir kapı açılır ama bu kapı kubbe tamamlandıktan sonra yine kardan tuğlalarla örülerek kapatılır. İglunun giriş kapısı yapının yarım metre uzağından içeriye doğru küçük bir tünel kazılarak oluşturulur. Tünel girişinin yetişkin bir insanın emekleyerek içeri girmesine yetecek büyüklükte olması önemlidir. Tünel girişinin üzeri ise kardan tuğlalarla kemer biçiminde örülerek kapatılır. Böylece rüzgâr kolay kolay içeri giremez ve bu giriş tüneli sayesinde sıcak hava iglunun içinde kalır. Bir iglunun iç sıcaklığı +4 derecedir ama


BIR IGLUNUN IÇ SICAKLIĞI +4 DERECEDIR AMA IÇINDE BULUNAN INSANLARIN VÜCUT SICAKLIĞI SAYESINDE 16-17 DERECEYE KADAR ÇIKARABILIR. KIŞIN SONUNA KADAR YIKILMADAN AYAKTA KALAN IGLULAR YAZ MEVSIMI YAKLAŞIP SICAKLIKLAR ARTINCA ERIMEYE BAŞLAR VE TOPRAĞA KARIŞARAK YOK OLURLAR.

içinde bulunan insanların vücut sıcaklığı sayesinde 16-17 dereceye kadar çıkarabilir. İglunun iç dekorasyonunda da kardan tuğlalar kullanılır, oluşturulan oturma ve yatma alanlarının üzeri taş ve çalılarla kaplanır, en üstüne de hayvan postları serilir. Birkaç ailenin birlikte yaptığı iglular tünellerle birbirine bağlanır ve insanlar hiç dışarı çıkmadan birbirlerini ziyaret edebilirler. Aydınlanmak için kullanılan lambanın ısısı ve içeride yaşayanların beden ısısı sayesinde iç duvarların yüzeyi sıcaklık değişimlerine bağlı olarak eriyip donmayı sürdürür. Dışarıda yağan kar iglunun üzerine düşer düşmez eriyip kısa sürede donar. Böylece birkaç gün sonra iglu,

en sert fırtınalara, hatta bir kutup ayısının ağırlığına bile dayanacak kadar sağlamlaşmış olur. Kışın sonuna kadar yıkılmadan ayakta kalan iglular yaz mevsimi yaklaşıp sıcaklıklar artınca erimeye başlar ve toprağa karışarak yok olurlar. Buz ve kar, insanoğlunu tarih boyunca büyülemiş; özellikle soğuk bölgelerdeki istisnai mimaride yansıtılmıştır. Dünyanın en soğuk bölgelerinde inşa etme görevi bir zorunluluk ve özel bir meydan okumayı temsil ederken Kuzey yarımkürede birkaç yaratıcı tasarımcı, bu sıfıra yakın soğukluğu buz mimarisinin inanılmaz örneklerine dönüştürmüştür. Buz ve kardan inşa edilmiş güzel binalardan ve sanatsal iç mekanlardan oluşan Buz Mimarisi günümüzde son derece soğuk bölgelerdeki

yapı zorluklarının üstesinden gelmek için çağdaş mimarların başarısını gösteren yenilikçi projeleri sunuyor. Kuzey yarımküredeki ülkelerde her yıl sonbaharda başlayıp kar ve buzdan inşa edilen buz oteller; mimarisi, kar heykelleri ve buz oymalarıyla olağanüstü yapılar. Eriyebilir sanat özelliğine sahip bu yapılar, kış sezonu boyunca turistik etkinliklere hizmet eder. İskandinavya (Danimarka, İsveç, Norveç) ve Kuzey Amerika’da (Alaska, Kanada) görebileceğimiz buz mimarisinin dünyadaki ilk örneği; Kuzey İsveç’te, Kiruna’ya yaklaşık 17 kilometre uzaklıkta, Jukkasjärvi köyündeki Icehotel’dir.q 133

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


A

R

SI DIŞI Yaşam Alanları

134

THE ICEHOTEL DÜNYANIN DÖRT BIR YANINDAN GELEN SEÇKIN SANATÇILARIN HAZIRLADIĞI ÖZEL TASARIM BIR BUZ KOLEKSIYONUNA SAHIP OLAN ICEHOTEL’I INŞA ETMEK IÇIN GEREKLI MALZEMENIN YÜZDE DOKSANI TORNE NEHRINDEN KARŞILANIR.

K

aranlık ve uzun kış gecelerini aydınlatan buzun büyülü parlaklığı sanatçılara ve mimarlara ilham kaynağı olmaktadır. Dünya çapında saf beyaz bir mimari sergileyen buz oteller, buzdan heykeler, kar gösterileri ve festivaller; muhteşem yapıları ve çarpıcı aydınlatma çözümleri ile çok sayıda ziyaretçiyi adeta büyülüyor. Çıkış noktası; dondurucu kış aylarında da turizmi canlandırmak olan buz etkinliklerinin ilki 1989 yılında İsveç’in Jukkasjärvi köyünde gerçekleştirildi. 60 metrekarelik bir iglu olan ARTic Salonu’nun inşası ile başlayan buz otel konseptinin ilk örneği 1991 yılında inşa edilen THE Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

ICEHOTEL oldu. Aynı zamanda dondurulmuş su stratejisi olan buz mimarisi; imalatıyla ve hatta atığıyla çevreye herhangi bir zarar vermiyor ve sürdürülebilir bir çözüm sunuyor. Jukkasjärvi isimli küçük bir İsveç kasabasında bulunan The IceHotel, her yıl Aralık-Nisan ayları arasında hizmet veriyor. Her yıl yeniden yapılan 5.500 metrekarelik otel, İsveç’in Torne Nehri’nden geçici olarak “ödünç” alınıyor ve ilkbahar geldiğinde nehre geri döndürülerek denize dökülüyor. İsveç’in geçici buz oteli, her yıl farklı bir tasarıma sahip buzdan yapılmış bir kompleks.

Torne Nehri, Ekim ayında donmaya başlıyor ve Mart ayına kadar buz kalıyor. Otelin iç mekânlarında kullanılmak üzere, bir yıl önceden, 4.000 ton buz bloğu depolanıyor. Yaz aylarında saklanan bu bloklardan 65 odası bulunan otelin duvar ve mobilyaları yapılıyor. Binanın yapımında toplam 30.000 metreküp “snice” yani kar/buz kullanıyor.

Her yıl Ekim ayında yapımına başlanan otelin inşaat alanına büyük metal kalıplar dikiliyor ve üzerlerine kar/buz püskürtülüyor. Birkaç gün içinde sertleşen kar/buz sıkıştırıldıktan sonra kalıplar çıkartılıyor. Otelin yapımında yaklaşık 100


135 135

kişilik bir ekip çalışırken sanatçılar da buz parçalarından heykelleri ve odaları yaratmaya başlıyor. Aşama aşama yapımı devam eden otel Aralık ayında, Noel Günü’nde, buz şapeli ile ön açılışını yapıyor ve ardından her hafta sonu otelin biten diğer bölümleri açılıyor. Her yıl yaklaşık dört ay hizmet veren otel Nisan ayı ortasına kadar açık kalıyor. Dünyanın dört bir tarafından ziyaretçi alan otel her yıl 50.000 ile 60.000 arasında konuk ağırlıyor.q

Icehotel’in kurucusu Yngve Bergqvist, oteli kurmadan önce, yaşadığı ve küçük bir köy olan Jukkasjärvi’ye kış aylarında da turist çekmek için 1989 yılında kış etkinlikleri düzenlemeye başlar. Popüler olmayan karanlık kış aylarında turist çekebilmek için önce bir buz heykel atölyesi kurar. İlk projeleri 60 santimetrelik bir iglu olan ARTic Salonu’nu her kış tekrar inşa etmeye başlar. 1991 yılında ise ilk kez buz ve kardan bir otel inşa edilir. Tesis, bir karşılama salonu, bar ve yatak odaları içerir. Bu tesis takip eden yıllarda sürekli büyütülür, bir kilise ve sinema ilave edilir. 2000 yılına gelindiğinde ise bir buz tiyatrosu ile genişletilir. Globe Theatre’ın (Londra’daki ünlü tiyatro) benzeri olan tiyatroda klasik oyunlar icra edilir ve bu günkü son durumunu alır…

E K O L O J İ K YA P I L A R

&Y E R L E Ş İ M L E R

DERGİSİ


A

R

SI DIŞI Yaşam Alanları

136

THE SNOW SHOW PARLAK KAR GÖSTERILERİNDEN ÇOK RENKLİ BUZ ŞÖLENLERİNE

F

inlandiya’nın Lapland kentinde düzenlenen Snow Show, dünyanın önde gelen sanatçılarını ve mimarlarını bir araya getirmekte. Bir ‘küratör sergi’ olan Snow Show, uluslararası bir işbirliği sonucunda ilk kez 2003 ve 2004 yıllarında düzenlendi. Snow Show’u düzenleyen Lance Fung, uluslararası sanatçılarla ortaklık kuran projesi için Zaha Hadid, Morphosis, Diller + Scofidio, Asymptote ve Tadao Ando gibi mimarları davet etti. Buz ve kardan yapılan otuz yapı, görsel ve pratik sanatlar için çeşitli kavramsal ve mimari olasılıkları ortaya koydu. Ekipler, alışılmadık yapı unsurlarını, şeffaf, opak, renkli ve hatta parlak efektleriyle gösterişli bir ışık deneyimine dönüştürdü. Jene Highstein ve Steven Holl, 500 metreküp buzla “Oblong Void Space” adlı bir gökyüzü gözlemevi oluşturdu. Bir buz merdivenden çıkılarak gökyüzüne açılan bu küp, sanat camiasına James Turrell’in Aralık 2017 Özel, 38.Sayı

düşünen Sky Spaces’ini hatırlattı. Küp; gündüzleri güneş ışınlarının etkisiyle sihirli ve yarı saydam görünüyordu ve içeride hareket eden figürler görülebiliyordu. Buna karşın, Lawrence Weiner ve Enrique Norten ekibi “Obscure Horizons” projesinde çift cidarlı duvarların sıralamasıyla oynadı. Renkli su ile oluşturulan mavimsi ve yeşilimsi buz bloklar daha az şeffaf bir izlenim elde etti ancak buzun beyaz gölgelerinin yerine çok renkli bir görüntü oluştu. Diğer dikkat çekici bir proje Tatsuo Miyajima ve Tadao Ando’nun “Ice Time Tunnel” projesiydi. Ardışık dizilmiş küçük kırmızı ışıklı görüntüler içeren bu “buz zaman tüneli” 70 sayaçtan oluşarak 1’den 9’a kadar hayatın seyrini temsil ediyordu. Böylece dinamik görüntüler pikselli medya duvarlarını öngörüyordu.

Çin’in sekizinci en kalabalık şehri olan Harbin, dünyanın en büyük Buz Festivali’ne ev sahipliği yapıyor. “Sun Island” alanının aksine, kar ve buz heykellerinin sergilendiği “Ice and Snow World” çok sayıda büyük buz yapısına sahip. Buz parkı tasarım fikirleri, geleneksel Asya mimarisinden Avrupa ve Afrika’daki ikonik yapılara, örneğin Kolezyum, Akropolis veya Sfenks’e kadar uzanıyor. Gün batımından sonra adeta kar ve buz kaybolur, yerini rengarenk aydınlatılmış buz mimarisine bırakır. Buzun saf beyazlığı ise renkli aydınlatmalar için mükemmel bir tuval görevi görür. Sayısız doğrusal aydınlatma armatürleri ile mimaride muhteşem grafikler oluşturulur. Dışarıda projektörlerle aydınlatılan bu heykelsi buz anıtların belirgin gölgeleri, donmuş şehri canlandırarak muhteşem bir festival şehrine dönüştürür.q


Yeşil Dönüşümün Takipçisi Olun... YIL 7 - SAYI 32 / 15 TL

2015’İN EN YEŞİL BAŞKENTİ

Kentsel

AK

Dönüşüm

Isıcam Sistemleri K Serisi, Solar Low-E kaplamalı cam sayesinde, sıradan çift camlara kıyasla ısı kayıplarını %50 azaltarak kışın yakıt masraflarını, güneş ısısının içeriye girişini %40 azaltarak da yazın klima masraflarını düşürür ve enerji tasarrufu sağlar.

AHŞAP

Rehberi

NA

KENDİLİĞİNDEN

ÇOĞALAN

UM

UN

KE

ME

BRİSTOL

Mart 2017

UR

YAPI MALZEMESİ

YIL 7 - SAYI 35 / 15 TL

Yapı ve Yerleşimler Dergisi

AVRASYATÜNELİ

DARBELERE DAYANIKLI

Şişecam Lamine İKİ YAKAYI 5. Cam KEZ BİRLEŞTİRDİ Dağılmayan yapısıyla geçişleri engeller. Emniyet ve güvenlik sağlar.

KENTLERDE

AYNILAŞMAYA

KARŞI DURUŞ CITTASLOW

TOPRAK ANA’NIN

DÜNYAYA HEDİYESİ

KUVARS

2016’NIN YEŞİL BAŞKENTİ

LJUBLJANA

YIL 8 - SAYI 37 / 15 TL

Yapı ve Yerleşimler Dergisi

YENI NESIL

ÇATI& CEPHE ÇÖZÜMLERI İLK ENDÜSTRİYEL ÇATI ÖRTÜ MALZEMESİ

KİREMİT HIZ VE BÜYÜKLÜK YERİNE YAVAŞLIK VE YERELLİK

SEFERHİSAR

ENİS ÖNCÜOĞLU Kentsel adalet duygusunu güçlendirmeye odaklanmalıyız.

KAPI

ALİ EVRENAY ÖZVEREN “Kamu yapılarında ‘Yap - İşlet - Devret’ modeli kaliteyi arttırıyor.”

ÇARPICI SIMGESELLIK

OFISLER

YIL 7 - SAYI 36 / 15 TL

Yapı ve Yerleşimler Dergisi

SOMUT FONKSIYONELLIK

YENI NESIL

FEDERICO DELROSSO “Mimarlık iletişim ruhu ve kimliğidir.”

CA GE ZEN R DE RIN ÇE DA K T Ğ İ L YA E ŞA N M

Sıcacık kışlar, serin yazlar sizi bekliyor

DOĞADAN GELEN

PERFORMANS

POMZA TAŞI

Ekoyapı Dergisi 8 yıldır aralıksız yayınlanarak, yapı sektorünün yeşil dönüşümüne destek olmaktadır. Yayınlandığımız süre boyunca; onlarca dosya konusunu mercek altına aldık, ülkemizden ve yurtdışıdan yüzün üzerinde mimar röportajına yer verdik, birçok çevre duyarlı malzemenin sektöre tanıtımına katkı sağladık. Yayınladığımız makaleler ile yeni kavramların ülkemizde konuşulmasına neden olduk. Bunlardan daha fazlasını yapabilmek için istekliyiz... Siz de bu süreci takip edin...

TOP 1O AYDINLATMA

“3.YEŞIL BINALAR VE ÖTESI KONFERANSI” 8 KASIM’DA!

ASANSÖR DIKEY YAPILI ÇEVREYI INSAN ÖLÇEĞINE INDIRGIYOR

ORGANIK BIR IŞIK

ENSTALASYONU

TINY HOUSE MINIK, SEVIMLI VE DÜNYA DOSTU

Mimarlık, sosyal, ekonomik ve politik boyutları da olan bir meslek.

AKTÖRLERİ

bir bakışta

KADIKÖY

PETER BARBER

KARTAL’IN

YIL 7 - SAYI 34 / 15 TL

Yapı ve Yerleşimler Dergisi

YÜZEN EVLER SU ÜSTÜNDE HAYAL GİBİ BİR YAŞAM

DİLGÜN SAKLAR, MEHMET EMİN ÇAKIRKAYA “Mimar dünyaya her yönüyle objektif bakabilmeli…”

ANADOLU YAKASI’NIN YENİ YILDIZI

444 9 872 0 850 222 9 872 isicam.com.tr sisecamduzcam.com

YIL 7 - SAYI 33 / 15 TL

Yapı ve Yerleşimler Dergisi

Eylül 2017

Yapı ve Yerleşimler Dergisi

Ocak 2017

KASIM, 2016

16:43

SARI IŞIK

12/10/16

Mart 2017

1

EYÒUL, 2016

ISICAM_K_ILAN_EKO_YAPI_220x273mm.pdf


Isı yalıtımında tavan yaptık! Mineral esaslı Multipor ısı yalıtım levhası ile tavan yalıtımı artık çok kolay! Multipor, bodrum kat ve otopark tavanlarına yapıştırılarak uygulanıyor, işiniz kolaylaşıyor.

A1 Sınıfı Hiç Yanmaz


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.