eksi21 dergi ŞİİR sayısı | 3

Page 1


İÇİMDEKİLER Bilmiyorum Kötü Şeylerden Mutlu Olma Sanatı Kırık Pusula Altı Gece Derbi Üvercinka Ekseninde Cemal Süreya Avares* Fotoğraf Yürüyelim Dağların Beline* Ölüm Sarışın Yürür Siyah Poşet Kirazlı

|| || || || || || || || || || || ||

Elif Karakuş Utkucan Yazıcı Ahsen İlhan Ahmet Murat Alper Ozan Re. Kartal Buse Güzel Sevim Arveles Mihriban Kurt Furkan Dölek Uğur Ergün Öner Fırat Tarakçı Yunus Hamurcu

Genel Yayın Yönetmeni || Uğur Ergün Şiir Editörleri || Furkan Dölek | Müntekim Gıcırhanım Düzyazı Editörleri || Büşra Madenci | Can Yalçın Redaktör || Yasemin Üşümüş Kapak Resmi || Fatma Erkuş Fotoğraflar || Şevval Şirin Çizimler || Berna Horasan Sosyal Medya || Buse Güzel | Yunus Hamurcu | Zeynep Peker | Mihriban Kurt

BİZİ TAKİP EDİN! iletişim: eksi21dergi@gmail.com instagram: @eksi21dergi | twitter: @eksi21dergi


bilmiyorum bilinmeyen şafakların efkârlığına karşın yumuşak bir rüzgârla, geldin. gecelerin yıldızları dahi ancak böylesine güzel süzülürdü ve tünerdi bir kuş en ıssız kayalığa teptiğim bu yokuş nereye çıkar bilmiyorum. bilmiyorum bu bir yol mu değilse sen yanımda yürür müsün, bilmiyorum ama petrol sıralarında beklerim sen bilinmezliğe düşme diye borsaya kriz vurdu mu yanında ben biterim adını slogan diye söylerim derin kalabalıklarda sen vurup da göğe bak diye dizerim bütün misketlerimi ve unutmam seni solgun bir kedinin kalbinde, arkamı dönüp yürüsem bile.

Elif Karakuş


Kötü Şeylerden Mutlu Olma Sanatı

sayfayı çevir


sayfayı çevir

sonraki tüm sayfalardan ben bakıyorum


kız kulesi iki göz bakıyor 2’nin boynu bükük aşkın ikileminden kın diyorum kuşanıyor kılıcını içinin ormanlarından bir orangutan ateşler yakıyor kurtulmakta ısrarcı kız sen neler söylüyorsun, bırakmam der bırakırsın diyorsun ve tekrar eden güzelliğin tekrar ediyor bırakmak: bir filin gözyaşlarında buzlanma fiili oluyor ve alevler içinde kurtulmak serveto! bir serveto bir serveto daha ve dilimin argosunda hasiktir serveto! bir bakış atıyorsun küfür kıyamet bir akış senin vicdanın ve benim zorbalığım arasın-da kalmış dağ-da kurutulmuş gül.

sayfayı çevir sayfayı çevir

önceki tüm sayfalardan sen bakıyorsun


iki göz galata ağlıyor ve ben ağlamıyorum, yağmur yağıyor senin en güzel yerinde, yerinden seni az seni çok seni seviyorum senin en güzel yerinde evren oluyorum bir elin yaptığı mı? şu, yol: akmak ve gitmek üzre yazılmış alın yazısı ben evrenin en güzel yerinde duruyorum durduğum sayfada kurutulmuş gül

en kırmızı en biz

en, en, en!

n!

*Fotoğraf || Şevval Şirin

Utkucan Yazıcı


kırık pusula çarpık ellerin ruhuma duyduğu öfke yüzüm aydınlık mı diye kontrol ederken okunuyordu gözlerimden ve korkutuyordu beni bu korkuyla oldu zaten ne olduysa artık kimse verdiği kadarını alamıyordu benden yine de bir umut besleyip ne zaman doğrulmaya yeltensem aklıma o çarpık eller takıldı üzgün yüzlerinden pahalı boyalarını silerken kâbuslar görürsen aynaları ört diye fısıldayan sesleri kabalaşan mimikleri bense aydınlık bir yön görmek için baktıkça aynalara her gece çığlıklar ve kan terle uyandım o çarpık elleri ne zaman görsem rüyamda bir delilik daha son bir korkuyla uyandığım ve aynaları örtmeye başladığım gece rüyalarımda sağlam kalan şehirlerim de yıkıldı ben her sabah o elleri omzumda hissedip karanlık ve sessiz bir öykü dinledim harabelerin ortasından geçip kurulan şey bir imparatorluk içime bir şüphe düşünce rüyamda bir tepeden itildim öğütlerinin birer büyü olduğunu anladım o gece örtüleri açtığımda aynalarım kırıktı ve ben aydınlık ışığımın yönünü böyle kaybettim


hiçbir yere gitmeyi beceremedim bu yüzden yüzüm bir yastıkta uyukladım yıllarca yıkık şehirlerde ve tozlu yollarda gezip yorgun uyandım uykularımdan ne geçti aklımdan hiç bilemedim tek varlığımın aynalar olduğunu düşünmekten başka yüz ifademi görmek için her doğrulduğumda kendime hatırlatıp durdum: kırdığı şeylere dönüşüyor insan ve her yanı kırılmış olunca bir pusulaya benzemiyor aynalar şimdi bakabileceğin ne aydınlık bir yüz ne de sağlam bir ayna kaldı bu hınç, bu öfke içine dolduğundan beri senin olmayan, karanlık bir gerçeğe döndün yüzünü aynaların şerrine düştün ve belin doğrulmuyor

*Fotoğraf || Şevval Şirin

Ahsen İlhan


altı gece //tenin orman mıdır çöl mü buradan gözüken semada bana hiçbir yol mübah söyle, değil mi hadi ben tüm bu kumsalı tek ayak geçtim sana yepyeni bir isim buldum ve bu hâline çok yakıştırdım derdim ama yandı birkaç bozuk çiçeğim mahrem közüne değdiğimden beri söyle yüzüne o hatları çizen doğum hâlâ sancılı mı //annem beni doğurduğunda dokuz ay belâ bulaşmamış eve sende de oldu mu? benim kısa paçalı çocuğum kazdıkça küçülen huylarım sana adadığım altı gece var gündüzünde yalandan dua ettiğim ama hiç af bulamadığım sende ne var? elimden gelse dünyayı ikiye bölecek çekirdeğini bahçene fırlatacak çocuğu içimden defettim ama eksilmedi hâlâ yaram bu benim yepyeni közümmüş iz bırakmayınca anladım


tanrım bana bu oyunu çok gördü sen ver bunu küçüğüyle oyna diyen annemi ve tüm o kılıfları içerime diktim ki yanlıştı hep hepsini meydanda giymeliydi sonra o orta direkten inmeli miydi herkesin taşladığı ve üç fatiha’ya dinmeyen yaralı dimdik ama çok sallanan direkten ben bu pişkin bedenle aynı konumda çok koştum elimde boş şişelerle geri dönülmeyen yolları tek seferde ezberledim marifetmiş gibi senle aynı dili konuşmaya yemin ettim bu hayat bizi bir orta direkte sallandırdı ama hiç rüzgâr estirmedi diyenlerin hepsi haklıymış çünkü tüm izleyenlerin elleri bomboş görüyorum bana haftada altı gün veren tanrı’ya çift gözümle ceza ödüyorum koca dünyadan bir sırık alıyorum kırmızı elma cebimde hâlâ, yepyeni

*Fotoğraf || Şevval Şirin

Ahmet Murat Alper


derbi sana yeni yoga şarkıları buldum kırmızı gömleğimi hiç kirletmedim bana kızma birçok dil bildiğim yalan ki bazı enstrümanları da çalamam kar yağsa senden habersiz kara kızma sana yeni isimler bulmadım evin fotoğraflarını karıştırırken babamın asker arkadaşlarını ölü ananemi ve tozkoparanı buldum dik bir çocuk eğri pozlar veriyordu dişleri yamuk yumuktu dudakları büzük büzüktü sana yeni bir dudak getirmedim ben bana kızma ah şu bellerimi ovsa ilahi el ah şu iltihaplı omurgamı doğrultsa ağır kaldırmadım sana yeni hafiflikler sundum misafirler gönderdim sana yasaklar çiğnedim hala damlatıyordu dam dama kızma


tüm hırsızları evime bekliyorum saçlarımı ördüm pilesiz etekler giydim yıkadım demlikleri dantelleri hazırladım ben sana dair bildiklerimi unutmadım karabaşı köşeleri beyrutu ve şamı şama kızma saçlarımdan bir parmak attım çöpe gitti sana yeni komplimanlar buldum yeni oyalar yeni çiçek süsleri reddetmedim bizi bize benzetenleri geçmişe dönmek istemem hâşa değiştermek de bana kızma çok yaşar kaplumbağa veya ağır ateşte pişen aş daha lezzetlidir sana yeni kahveler yaptım beklediğim metroya hiç binmedim ben az yaşadım az gördüm az okudum az gezdim sadece bizi bize benzetmişler kar da yağmıyor henüz karabaş da hala orda sen sakın ha sakın bana kızma

Ozan Re. Kartal


Üvercinka Ekseninde Cemal Süreya Üvercinka… Güvercin kanatları… Süreya’nın güvercin kadınının adı ya da artık her neyse. Cemal Süreya’yı bilirsiniz, hani şu bir iddia uğruna soyadından bir harf sildiren o deli adam var ya, işte o adam bu adam ve bu kitap da o adamın ilk kitabı. İkinci Yeni akımının önde gelen isimlerinden biri olsa da Süreya, ben onu hep biraz dalgalı bir okyanus olarak canlandırıyorum hayalimde. Bir kalıba sokamıyorum. Toplumun ahlak çerçevesinden dışarı uçmayarak şiire erotizmi katabilen güçlü bir şair, Cemal Süreya.

Rivayetler: Soyadından bir ‘y’yi atmasının sebebi birçok rivayete bağlanmış olsa bile ben şimdi burada size en sevdiğim ve en çok inandığım hikâyeyi paylaşacağım. Öncelikle; bir söylentiye göre; Süreya’nın Üvercinka dediği; vergi dairesinde çalışan, beyaz tenli, uzun boylu, güvercin gibi bir kadın vardır. Süreya o dönemlerde evlidir. Üstelik karısı da hamiledir. Süreya karısını sevmektedir de fakat güvercin kadın ile de birbirlerine âşıktırlar. Bu aşkın sonunda karısını seçen Süreya buna karşılık olarak ‘içimde hep bir eksiklik taşıyacağım’ anlamında isminden bir y harfini silmiştir.


Diğer bir rivayet ise şair arkadaşı Sezai Karakoç’la bir telefon numarası uğruna böyle bir iddiaya girdikleri yönündedir. Eğer Karakoç kaybetmiş olsa soyadını Karkoç’a çevirecektir. Tabii iddiayı Cemal Süreya kaybedince isminden bir harf atan da o olur. Üvercinka: İçerisinde 29 şiir bulunan Üvercinka kitabı, tüm hayatınız boyunca okuyabileceğiniz, her zaman elinizin altında durması gereken harika bir şiir kitabı. Şahsen benim kitapta en sevdiğim şiir “Sizin Hiç Babanız Öldü Mü?” ve “Kanto” şiirleridir. Tekrar tekrar, sonsuza kadar okunmalı. Alıntılar: “Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı.” “Ayakta duran kadınlar olur ya Meryem bunlardan Üç türlü ayakta duruşu var Birini yalnız bana kullanıyor.” “Büyük bir ihtimalle ölmüştük. Şehir kan kıyametti ayaklarımızda”

Buse Güzel


avares* fukara ve bulduğu her şeyi değerlendiren bilinç altımın en üst katında oturuyorsun maria. üstelik kira da istemiyorum senden. bazen çocuk oluyorsun ve babam kızıyor. hatta babam küfür edebiliyor bazen. sen ona aldırma maria onun büyük korkuları var. bostan korkuluğu olmak gibi, anneme sarılmak gibi, sevmek gibi,borçlar gibi, benzin, kitap, şiir, namaz, dövme gibi. ben gibi ben. benim iznimi almadan ve babamla ortaklaşa çalışıp epifiz bezimden televizyon üretmişsiniz maria. babam dünyayı takip ederken sen alt komşum bilinç altıma gizli kamera yerleştirip izliyormuşsun. evet izliyorum avil izliyorum. ve epizodik belleğinde bir türlü yer edinemeyen bilgilerin bilinç altında birbirlerine sarılarak toplu halde intihara kalkışmalarına müdahale ediyorum bazen. tam yirmi bir gün ve yetmiş iki dakika önce tandır ekmeği yiyen bir piton gördüm asfaltın üzerinde. belleğinde yürüdüm ve aynı yolun sol tarafında yüz kilometre ileride kemerini takmak isteyen bir adam gördüm. buraya kadar her şey doğal ama biraz ayrıntı vereyim sana avil. adam çıplaktı. adam fakirdi. adam hırslıydı. sonra yüz yirmi kilometre ileride sağda elinde hz ali’nin resmi olan bir kadın vardı. yolun devamına gitmedim avil.


sen tütün sarmaya başladın. son ben ciğerlerine koştum. ciğerlerinle bir sözleşme imzaladım, imzalatacağım. az kaldı seni o çok sevdiğin tütününden koparacağım. sen sana zarar verenleri tutuyorsun üst katta adı epizodik olan canı cehenneme bir transın evinde. her sabah gelen kapıcı bir kapıcı çocuk vardı adı neydi onun? adı miraydı. sepetinde gazeteler, güller, şaraplar, kalemler, rujlar ve ruhlar taşıdı en sonuncu gün. onu sokağa attım. ben nereye gidersem gideyim oranın sokağında yatıyor. üşümüyor kokmuyor ve korkmuyor. kısa kesmek gerekirse maria, annem hiçbir aile ferdine namaz kıldıramadığı için mutsuz babam ise sürekli ekonomi konuşan bir ekonomist sen ise benim adımımı attığım her caddeye, sokağa, şiire ve her köye kadar uzatmışsın saçlarını. özür dilerim maria bunu açıklamak zorundayım. sen oksijenle hayatta kalan bir canlı değilsin, hatta senin bir burnun bile yok. sevinmen için söylemiyorum ama sen yedi liraya alınmış bu defterin içinde iki buçuk liralık bir mürekkebin yüzde birisin. sen eğer dışarda raflarda olsaydın seni almak için reenkarnasyonlarım bile yetmeyecekti. tanrı beni yarattı ben de seni ben seni yarattım. sen avili sen avili yarattın ama avil fordizm dinne mensuptu. saraylar, camiler, binalar, insanlar, dünya ve evren. tanrı o gün geldiğinde kendisinin ve insanın yaptığı, yarattığı her şeyi yok edecek. yok edemeyeceği yek var oluş sensin maria. babama ve anneme iyi bak. ben bakamıyorum, sen bak.

Sevim Arveles


Fotoğraf düzgün duvar önünde karalanmış akşamüstü fotoğrafımızı çekerken o ressam beni öperken Cenevre'de sokağın sesi saçlarımda uzattım kırk karanfil köküne başını yaslayıp girdabıma yüzüme baktın sekiz sabah gözlerim çizdi gözlerini pasajın ortasında gün boyu ellerime dokuna dokuna yitip bir fotoğrafta -hüznü bohemyagözlerine sinsin ellerim ellerime sessiz çanlar takayım üç adım atarken ağaca koşmak sokağa koşabilmek gövdem artık büyüdüğünde

*Resim || Berna Horasan

Mihriban Kurt


yürüyelim dağların beline* yürüyelim dağların belinden beşiğimizde sıcak süt eşiğimizde dostumuz olsun, anamız öpsün yine bizi. yürüyelim dağların beline gereksizin yüzüne vuralım kirlenmiştir bütün sevda şiirleri ellerimizde birkaç tutam zencefil olsun biz temiz kalalım. yürüyelim dağların enine girelim inine sevdaya düşenin dostumuz bir ayağı kırık kedi. yürüyelim dağların eteğini kaldırıp geçirelim başına sevdaya düşenin

Furkan Dölek


Ölüm Sarışın Yürür On iki çeyrek ve sancısı bir devrimin Taşlı sokaklarında yürürken seninle Saçmalamak birdenbire ve dağılmak Ölüm sarışın yürür Gözlerinin içinde bir acı büyüyordu Gözlerin acı içinde büyüyordu Ve karanlık Canımızı yakıyordu Karanlığın başka hiçbir işlevi yoktu zaten Nasıl olur bu? Yani, “nasıl ağ örer örümcekler köşelere?” Bundan kime ne? Ya da bir Çingene neden kalp krizi geçirip yere yığılır? Bunu da kimse umursamıyor artık. Sakın unutma Ölüm sarışın yürür devrim taşlı sokaklarda Devrim diyenler havada asılı kalıyor son zamanlarda Saat on iki buçuk tik takları, pencereden Akıp giden bir zaman, cebimde, aylar, yıllar Bir takvim Onlar bizim tek kendilcilliğimiz Kendilcilliğin ne demek olduğunu soruyorlar bana Kendilcillik bulutların kırılması gibi bir şey Bulut kırıkları batarken ayaklarıma Fırlayan şimşeklerle gözlerinden Bir bulutun kendilcilliğini sevmek -Kalbimde hiç görülmemiş bir kum saati sessizliğiyleHiçbir şeyim yok artık On ikiyi kırk beş geçen bir saatten başka Her ölüm bir çingene sesinin kırılışıdır aslında *Şu an 27 yaşında olan yazar, bu şiirini eksi21 iken yazmıştır.

Uğur Ergün


SİYAH POŞET Belamı derin dehlizlerden ıslak sabaha Karşın, duvara dikilmiş gözler anlatıyor Teslimi Ellerim narin geri alamıyorum Hiçbir şeyi uzanıp da alamıyorum Ekilmiş ekinleri biçemiyorum Gökyüzüne ağıdım biricik benimi Uzanıp da geri alamıyorum

boy verdim kargayım

Kim kurtarır asılmış ağacın asılmış Direnişin asık melodisini – isa* kendini öldürür Siyah poşetler yakıştırıyor kendini bu ıslak sabaha. . Bin bölündü şafağında devinim seyri Aynı kafa ve yeminlerde saklıyım Yandım şafağında pencerede aynı iki adamım Travmalarım, gülerek, meskenim. Umudum olmayacak, olmayan, hiç olmamış Tanrı.. Mersiyeler bana, ben mersiye En çok dağlara Birkaç günde birkaç imge Uyuşmuş beynimin kustuğu artık Yenmez yemek, boşa dua Bir bahar düşü düştüm. Uzağım masumiyete ağladım demli Çaldıklarım fitil fitil tüm ikilemlere İçten bir gökyüzü Asla dolmayacak içime

Öner Fırat Tarakçı


Kirazlı onun kokusunun boğazımı yakışıyla uyandım bu sabaha gün gelir de rüyalarda buluşuruz der gibi tuzlu ve nameli uyandım acı dolu kızarıklarla hangi notaya bassam bana gel deyişinin ezgisiydi oysa ben ona hep giderken yakalandım tuzlu notalarla sevişirken uyuyakaldım acı dolu kızarıklarla bir bebeğin iki eliyle gel deyişi gibi tatlı ve riyalı bakakaldım ben hep kaldım bizim köyde cırcırlar öterse sıcak basar ama sen beni, elimde kırık sazımla bastın tam seni sevecekken uyuyakaldım geceden kalan birkaç yudumla seni hatırladım tezenelerimi boşa vurdum. ne zaman uyuyakalsam, titreşimler senle bir oldu karıştı, kulaklarıma hücum ettiler..

sensiz her sabah da dürterek uyandırır beni cırcırların acı dolu çığlıkları..

Yunus Hamurcu


DÜNYA ŞİİR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN!



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.