TAŞ MİMARLIK VE İÇ MEKAN TASARIMI STONE ARCHITECTURE AND INTERIORS
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 / 10 TL
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
DOĞAYLA BİRLEŞEN MİMARİ: ARCHITECTURE BLENDING INTO NATURE: VIVIENDA EN POZUELO, MADRİD VILLA FORTE DEI MARMI, TOSKANA/TUSCANY ŞEVKİ PEKİN’İN ANKARA KONUTU A HOUSE IN ANKARA BY ŞEVKİ PEKİN WADI RUM RESORT, ÜRDÜN/JORDAN
BAŞLARKEN / EDITOR’S NOTE Natura Yayın Kurulu Başkanı Chairman of Editorial Committe İstanbul Maden İhracatçıları Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özer Istanbul Mineral and Metals Exporters Association, CEO Mehmet Özer Yayın Kurulu Editorial Commitee Mehmet Özer, Ahmet Keleş, Hasan Can Çoker, Erdoğan Akbulak, Erol Efendioğlu, Arslan Osman Erdinç, Candan Özlütürk, Ertuğrul Doğuç Mehmet Zeren, Fatih Özer
GÖKHAN KARAKUŞ
Natura’NıN ana odağı doğal taşın kullanıldığı mimari ve iç mekanlar… Binalarda doğal taşa olan ilgimiz taşın sadece bir yapı ve tasarım malzemesi olarak sunduğu imkanlardan değil, farklı estetik deneyimler yaratabilme becerisinden de kaynaklanıyor. Mermer ve traverten gibi doğal taşlar hayatı zenginleştiren görsel ve dokunsal deneyimler sunuyor. Bu sayıda içlerinde yaşayanların yaşam kalitelerini arttırmak için özellikle doğal taşı kullanan ev ve otel gibi mimari projeleri bulacaksınız. Milano’dan Dordoni Architetti, Madrid’den A-cero ve İstanbul’dan Şevki Pekin farklı türde doğal taşların sıradışı yaşam alanları yaratmakta nasıl kullanılabileceğinin başarılı örneklerini veriyor. Bu projelerde göreceğiniz alanlar, ışık, yüzey ve kütle arasında kurulan ilişkilerle mimari deneyimi yükselten doğal bir huzur duygusuna sahip. Mimarların taş kullanımındaki becerisi yapı ve formun ötesinde, insan hayatının daha temel yönlerine hitap edebilen bir mimari yaratmakta önemli bir yer tutuyor. Bu sayıda göreceğiniz travertenden beyaz mermere, rustik Kastamonu yeşilinden Burdur bejine uzanan farklı taşlar bulundukları mimari ortama karakter ve deneyim katmak için kullanılıyor. Bunların yanı sıra Türkiye’nin Akdeniz kıyılarından çıkan tarihi ve popüler bir mermer çeşidi olan Burdur Beji ile ilgili ayrıntılı bilgiye de yer veriyoruz. Pekinli mimarlık firması Standardarchitecture’ın 20072009 yılları arasında Tibet’te gerçekleştirdiği üç projede yerel taş işçiliğinin farklı geometrik formlarından nasıl ‘soyutlanmış yerel’ tabir ettiğimiz mimariyi oluşturduklarını inceliyoruz. Bu mimari, küresel temalara olduğu kadar kendine özgü yerel bir kültür ve doğaya da bağlı ortamlarda giderek daha fazla önem kazanacak. Natura’nın bu sayısında İsveçli Kjellgren Kaminsky’ye ait Makedonya Müzesi ve ABD Miami’den Oppenheim’a ait Wadi Rum Resort gibi bulundukları bağlama tematik bir bağlantı elemanı olarak doğal taşı kullanan henüz hayata geçmemiş dev kamu projeleri de var. Mozaik sanatıyla ilgili makale ise bu sanat türünün eski Yunan medeniyetinden bugüne, doğal taşı nasıl mimari ortamlara bağladığını inceliyor.
Natura is focused on architecture and interiors using stone. Our interest in stone in building is not only for what it provides as a design and construction material but for its ability to generate different aesthetic experiences. Natural stones such as marble and travertine provide both visual and tactile experiences that enhance life. In this issue you will find architectural projects such as residences and hotels that specifically use stone to improve the quality of life of its inhabitants. Residential projects by Dordoni Architetti of Milan, A-cero of Madrid and Şevki Pekin of İstanbul show how different types of stones can be used to generate extraordinary living spaces. The spaces you will see in these projects provide a natural sense of peace from their interaction with light, surfaces and mass that heightens the architectural experience. The architect’s craft in using stone is important in realizing an architecture that is more than structure and form but relates to more basic aspects of human life. The different stones you will see in this issue ranging from travertine, white marble, rustic Kastamonu green and Burdur beige, all are used to provide character and experience in their architectural settings. Additionally we feature very detailed information about Burdur Beige, a popular and historical marble from Turkey’s Mediterranean coast. We feature the three Tibet projects from 2007-2009 of Beijing practice Standardarchitecture examining how they create what we are calling an abstracted vernacular that generates architecture from different geometric forms of local stone masonry. This architecture will find increasing importance in natural settings that are tied to global themes as well as unique local natural and cultural conditions. This issue of Natura also features the as yet unbuilt designs of large public projects such as the Macedonian Museum by Kjellgren Kaminsky of Sweden and Wadi Rum Resort by Oppenheim of Miami, USA that take advantage of stone as a major design element, with thematic connections to their contexts. The art of mosaic is also featured in an article that looks at how this art form has also connected stone to architectural settings since ancient Greek civilization.
Dergimize gösterdiğiniz ilgi ve destek için çok teşekkürler…
Thank you for your continued interest in our magazine.
Katkıda Bulunanlar / Contributors Nergis Büyükkınacı, Engin Yalçın, Banu Sürmen, Nilay Özlü, Neylan Bağcıoğlu Genel Koordinatör General Director Mehmet Zeren Yayın Direktörü Editorial Director Gökhan Karakuş Genel Yayın Yönetmeni Editor in Chief Özlem Alkan K. ozlem@emedya.net Kretif Direktör / Creative Director Halil Özbayrak Editör / Editor Burcu Noyan Yönetim / Management Emedya İletişim Sanayi ve Ticaret Ltd. Abdülhakmolla Sokak 19 Arnavutköy İstanbul 34345 /TURKEY Tel: (212) 359 88 88 info@emedya.net Renk Ayrımı / Color Separation Studio Tel : (0212) 283 90 12 Baskı, Cilt / Printing Stil Matbaacılık İbrahimkaraoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No:5 Seyrantepe / İstanbul Tel: (0212) 281 92 11 www.stil.com.tr Yayın Türü / Publication Type Yerel - Süreli / Local - Periodical Haziran 2011 - June 2011
MAYIS - HAZİRAN 2011 / MAY - JUNE 2011 • NATURA 03
Türk doğal Taşlarının TanıTılmasında yeni çalışmalar.
MEHMET ÖZER / İstanbul Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Istanbul Mineral Exporters’ Association Chairman of the Board of Directors
Doğal taşlarımızın yurt dışında hak ettiği ilgiyi görmesi hem ülkemiz açısından hem de sektörümüz açısından oldukça önemlidir. Bu çerçevede İstanbul ve Ege Maden İhracatçıları Birlikleri olarak son derece önemli çalışmalar gerçekleştirmekteyiz; hedef kitlemizi oluşturan mimar, iç mimar ve tasarımcılara yönelik yurt içinde ve yurt dışında doğaltaşlarımızı tanıtıcı çalışmalarımız devam etmekte. Türk doğal taşlarının tüm dünyada tanıtılması amacıyla son dönemde birliğimiz oldukça yoğun bir çalışma içerisine girmiş ve Türk doğal taşları kullanılarak yapılmış eserlerin sergileneceği “prestij katalog” çalışması ve Türkiye’deki tüm doğal taşların ve bilgilerin elektronik ortamda yayınlanacağı “dijital katalog” çalışmalarına başlamıştır. Bu kapsamda www.turkishstones.org web sitemiz de yenilenen içeriği ile çok kısa bir zaman sonra yayına başlayacaktır. Önümüzdeki aylarda, Türk doğal taşlarının yurt içinde de ilgili meslek grupları tarafından doğru tanınması ve uygun kullanım alanları ve teknolojileri konusunda bilgilendirilmesi yönünde projeleri de hayata geçireceğiz. Bu konuda ilgili meslek gruplarındaki kişiler ile sektör temsilcilerinin bir arada olacağı sempozyumlar ve seminerler düzenleyeceğiz. Birliğimiz bu konuda farklı kaynaklardan hibe almaya hak kazanmış ve bir yıl sürecek farklı projelere imza atmıştır. Bu projelerle ilgili gelişmeleri düzenli olarak siz değerli okuyucularımızla paylaşacağız. Ülkemiz ihracatı açısından oldukça önem arz eden fuarlar ve sektörel heyetler kapsamında da birliğimiz önderliğinde 21-24 Eylül 2011 tarihleri arasında Marmomac fuarı (Verona, İtalya) ve 4-7 Ekim 2011 tarihleri arsında Rusya (Moskova) Sektörel Heyeti gerçekleştirilecektir. Gerek sektörle ilgili yaptığımız çalışmaları sizlerle paylaşmak gerekse sektörde yapılan önemli işleri sizlere aktarmak açısından son derece önemli olan NATURA dergisinin bu yeni sayısını sizlerle paylaşmaktan memnuniyet duyarım.
Upcomıng evenTs and developmenTs ın promoTıng TUrkısh naTUral sTones Istanbul and Aegean Mineral Exporters’ Associations are continuing to carry out our mission of better acquainting architects, interior designers and construction firms with the Turkish mine sector and minerals. After much tedious work, we are delighted to announce the upcoming publication of an online catalogue of substantial works made of Turkish stones, along with detailed information about each type of stone and mineral. The catalogue will be up shortly and can be accessed at our website, www.turkishstones.org. In the comıng months we are setting off on a year long series of projects with the goal of informing sectors related to ours on stone application areas and new technologies. We will regularly let our readers know of upcoming symposia and seminars in different corners of the world where experts from related industries can meet with our industry representatives. We are proud to announce the first of the series at the Marmomac exhibition in Verona, Italy on September 21-24, followed up by the Russian Sectoral Committee in Moscow on October 4-7, 2011. In the meantime, I am pleased to present you with the most recent issue of NATURA Magazine, where you will find notable architectural and design works with stone and receive news about our sector.
04 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2011 / MAY - JUNE 2011
MAYIS - HAZİRAN 2011 / MAY - JUNE 2011
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
66
84 8 Haberler: Temiz çevre, temiz maden. 10 Etkinlik: 1. Yaz Sergisi’nde mimari çalışmalar. 14 Tasarım: 2011% Greek Design. 22 Tasarım: The House Hotels 32 Dosya: Parçadan bütüne: Mozaik 38 Röportaj: Günnur Özsoy 42 Bilgi: Burdur Beji marka olma yolunda. PROJELER: 48 Wadi Rum: Kayalardaki otel 58 Üsküp: Makedonya Müzesi 66 Madrid: Vivienda en Pozuelo 76 Ankara: Şevki Pekin tasarımı konut 84 Forte dei Marmi: Dordoni tasarımı ev 94 Kuveyt: Posh Cafe 102 Tibet: Standardarchitecture’dan üç proje 114 Etkinlik takvimi
06 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2011 / MAY - JUNE 2011
80 76
58
48
8 News: Clean environment, clean minerals. 10 Agenda: Architectural works in The Summer Exhibition. 14 Design: 2011% Greek Design. 22 Design: The House Hotels 32 Report: From the unit to the whole: Mosaic 38 Interview: Günnur Özsoy 42 Info: Burdur Beige PROJECTS: 48 Wadi Rum: A hotel to be built into rocks 58 Skopje: Macedonian Museum 66 Madrid: Vivienda en Pozuelo 76 Ankara: A House by Şevki Pekin 84 Forte dei Marmi: A Villa by Dordoni 94 Kuwait: Posh Cafe 102 Tibet: Three projects by Standardarchitecture 114 Event calendar
MAYIS - HAZİRAN 2011 / MAY - JUNE 2011 • NATURA 07
Haberler/News
Temiz çevre, temiz maden İSTANBUL MADEN İHRACATÇILARI BİRLİĞİ (IMIB) TÜRKİYE’DEKİ MADEN BÖLGELERİNİ VE ÇEVRESİNİ AĞAÇLANDIRIYOR.
clean envIronMent, clean MInerals Istanbul MIneral exporters’ assocIatIon IMIb Is conductIng a reforestatIon caMpaIgn In turkey for areas of MIneral resources and theIr IMMedIate surroundIngs.
İ
stanbul Maden İhracatçıları Birliği (IMIB), “Temiz Çevre, Temiz Maden“ sloganıyla başlattığı Türkiye’deki maden bölgelerini ağaçlandırma projesinin ilk etabında, 12 Mayıs günü Bursa’ nın Nilüfer ilçesi Kayapa Organize Sanayi Bölgesi yanındaki ormanlık alana öğrencilerle birlikte 3.250 fıstıkçamı dikildi. Bursa Orman Bölge Müdürlüğü ve Bursa Maden Mermer Üretici Sanayicileri ve İşadamları Derneği (MADSİAD) ile birlikte gerçekleştirilen ağaç dikim töreninde Orman Bölge Müdürü Ali Girgin, alanların ve ormanların rehabilitasyonu için yoğun çaba gösterdiklerini belirterek, bu çalışmada desteklerini esirgemeyen İstanbul Maden İhracatçıları Birliği’ne teşekkür etti. IMIB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özer ise “Günümüzde madencilik çevre ile dost olarak yapılır hale gelmiştir. Bizler bunu önemsiyoruz. Buradaki çalışmamız da bunun bir göstergesidir.” dedi. Özer ayrıca, toplumların refahı için temiz bir çevrenin yanında maden üretimine de ihtiyaç olduğunu belirterek, kamuoyunda madenciliğin çevre düşmanı olduğu şeklindeki algıyı değiştireceklerini ekledi. Bursa Vali Yardımcısı İsmail Demirhan, İMİB Başkanı Özer’e katkılarından ötürü bir plaket vermesinin ardından yetkililer ile öğrenciler hep beraber fidan dikimini gerçekleştirdiler.
32 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 08
T
he first phase of the “Clean Environment, Clean Minerals” program was the forest area located next to the industrial zone of the Nilüfer district in Bursa in the Marmara region. In a reforestation ceremony on May 12, 2011 attended by representatives from the Forest Management of Bursa and Bursa Mine and Marble Producers Business Association (MADSIAD) government officials and students planted 3,250 pine trees. Forest manager of the district, Ali Girgin thanked IMIB for supporting their reforestation efforts. IMIB’s Board President Mehmet Özer stated that, “The mining industry today is an ally of the natural environment. Our efforts in this project are an indicator of how much we care about this partnership. Mineral mining and extraction is vital for the wellbeing and prosperity of our society, and we are willing to change the general perception that mining harms the natural environment.” The pine plantings took place immediately after Bursa’s Assistant Governor Ismail Demirhan delivered a commemorative plate to Özer, the president of IMIB.
Etkinlik/Agenda
Yaz Sergisi ile Türkiye’de Mimariye Açılan Pencere Yeni Yeteneklere de Yer veren istanbul Yaz sergisi, “sanatta demokrasi” YaklaşımıYla sanat eserlerinin Yanı sıra modern türk mimarisi bölümüYle de dikkat çekti.
exPloring architecture and Process in turkey with the istanbul summer exhibition Promoting “democracy in art,” the istanbul summer exhibition brought together a detailed selection of architects working in istanbul and turkey.
L
ondra’da 243 yıldır yaz aylarında düzenlenen ve dünyanın en prestijli sanat etkinliklerinden Royal Academy Summer Exhibition’ın (Kraliyet Akademisi Yaz Sergisi) hedef ve anlayışları, Türkiye’ye Sanat Limanı olarak da bilinen Antrepo 5’te, 1. Yaz Sergisi ile demir attı. 8 Haziran-15 Temmuz arasında gerçekleşen serginin mimari bölümü 7 Temmuz’da son buldu. Sergiyi geniş ve yaratıcı bir sanat platformu yapan, profesyonel şahısların eserlerinin yanı sıra, amatör eserlerin de aynı kriterlerden geçirilerek sergide yer almasıydı. Mimarlığın fikir dünyası, 1. Yaz Sergisi’nin mimari bölümünde görsel değeri yüksek maketler, eskizler ve fotoğraflar yoluyla, Türkiye’de ilk kez mimari çevrenin dışına açıldı. Sadece sonuçları görmekle yetinmiş bir topluma, bir mimari eserin ortaya çıkış sürecindeki düşünce aşamaları görsel bir yolla sunulurken, Türkiye’nin içinde bulunduğu mimari gelişim süreci, profesyonellerden yetenekli genç mimarlara kadar kapsamlı bir yelpazede, günümüz mimarlarının bakış açılarıyla geniş bir kitleye iletildi. Serginin küratörlüğünü yapan mimari eleştirmen Gökhan Karakuş, “Serginin amacı yakın zamanda Türkiye’de çalışmış, özgün mimari tarza sahip mimarların tasarım anlayışını gösteren eserleri sergilemek. Maket, eskiz, fotoğraf ve mimari çizimler gibi görsel
32 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 10
T
he visual processes of architecture were on show to the greater Istanbul public this summer in the inaugural architectural section of the Istanbul Summer Exhibition. Over 400 architectural models, sketches, drawings and computer renders revealing the creative processes of architects working in Turkey in recent years were shown in a salon style exhibition in the Antrepo 5 warehouses in Istanbul from June 8th to July 5th, 2011. Recent architectural developments including realized and unrealized projects in Turkey featuring international and Turkish contemporary architects were the primary draw including the works of new talents, as well as those of well-known firms. The Summer Exhibition in Istanbul was inspired by one of the most prestigious art events in the world, the Royal Academy Summer Exhibition in London, a tradition that has been organized every summer for the past 243 years. The depth and breadth of the Royal Academy of Art’s annual event, which showcases the art of Royal Academy
değere sahip olan eserler aracılığıyla, bu mimarların genel mimarlik anlayışlarını daha geniş bir perspektifle göstermeyi ve anlatmayı amaçladık.” diyor.
Çalışmaları Sergilenen mimarlar Katılımcıların seçiminde Türkiye’de çalışan veya Türkiye’nin mimarisine katkıda bulunmuş kişiler olmasına önem verilmiş, bu nedenle sergide hem yerel, hem de uluslararası mimar ve tasarımcıların işleri var. Paris’teki ünlü Pompidou Sanat ve Kültür Merkezi’nin ana mimarlarından biri olan ve New York’ta yıkılan ikiz kulelerin yerine dikilen kulelerden birinin tasarımını yapan İngiliz mimar Richard Rogers’ın, İstanbul Levent’e inşa edilecek olan bir iş kulesinin eskizleri bu sergi kapsamında yer aldı. Ishtiaq Rafiuddin ve Henrik Schulte, Taksim meydanının altına yapmayı teklif ettikleri ütopik bir binanın yaratıcı taslaklarını sergilerken, Cem Kozar ve Işıl Ünal artık var olmayan tarihi yapıları içeren Hayal-et Yapılar projesinin dijital imajlarını, Tabanlıoğlu Mimarlık’ın ve EAA (Emre Arolat Architects)’in, Kağıthane Ofispark projesinin maketlerini de içeren, halen sürmekte olan projelerini yansıtan fotoğraflarla uzun ve yoğun fikir aşamalarını geniş kitlenin deneyimine sundu. New York’ta yaşayan Şulan Kolatan’ın Galataport projesinin görselleri de sergide yer alıyor. Pritzker Mimarlık ödülünü alan ilk kadın mimar Zaha Hadid, dünyanın en prestijli üniversitelerinde ders vermiş ve projeleri New York’un Guggenheim Müzesi gibi pek çok yerde sergilenmiş bir mimar. Hadid’in İstanbul için Kartal-Pendik kıyı şeridi düzenlemesi kavramsal projesinin litografik baskıları 1. Yaz Sergisi’nin mimarlık bölümünde yer aldı. The House Café ve otelleri, Kitchenette restoranları ve Vakko mağazalarının iç mimari tasarımlarını yapmış olan Autoban’ın şehir merkezinde çalışan profesyonellere yönelik akıllı bina projesi olan
members as well works selected by a committee from an open call to all artists was the guide to Istanbul’s 1st Summer Exhibition. The partnership of Time Out Istanbul and Beyaz Art collaborated to make the first of what is planned to be an annual event with the support of the leadership of the Royal Academy of Art. The exhibition was truly a platform for the “democratization” of art as works from professional artists were shown amongst those of younger and amateur artists. Istanbul-based architectural critic and theorist Gökhan Karakuş who selected 41 architectural firms, architects and artists for this separate section of the Istanbul Summer Exhibition, was the curator for the architecture section. The purpose of the architecture on display at the Istanbul Summer Exhibition was to show architectural visualizations by architects who have been working in Istanbul and Turkey, or who have contributed to Turkish architecture through built projects or “paper architecture” such as ideal or utopian projects. The curator of the exhibition, Gökhan Karakuş chose these works for their importance in presenting the wider scope of ideas on architecture during this significant period in the growth of Istanbul, Turkey and the region. “We have included models, sketches, renders and hand drawings of a wide group of practitioners in order to expose the general public to how architects think and work,” explains Gökhan Karakuş, the curator of this exhibition, and continues; “Today we are at a critical point in the development of the built environment of Istanbul and MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 11
Etkinlik/Agenda
Levent’teki Nef Flats 163’ün dijital baskıları sergide yer aldı. Dijital taslakların yanı sıra el çizimi görseller de sergideydi. Cengiz Bektaş, Sema Topaloğlu, Yıldırım Kocacıklıoğlu, Mehmet Kütükçüoğlu, Ertuğ Uçar, Kerem Erginoğlu, Kaya Arikoğlu Arzu Nuhoğlu ve Arif Özden’e ait eskizler sergiye dahil edildi. Sergide Türkiye merkezli çalışan birçok mimarın yurtdışındaki projelerine de yer veriliyor. Emre Arolat Architects’in Tunus ve Kazakistan’daki projelerinin eskizleri, Han Tümertekin’in Moğolistan’daki, Tabanlıoğlu’nun Bakü’deki, Superpool’un Tahran’daki proje görselleri bunlar arasında.
Yaz SergiSi’nin MiMari BölüMü farklı kavraM ve tarzlara ev Sahipliği Yaptı. the archıtectural Sectıon of the exhıBıtıon ShowcaSed a varıetY of conceptS and StYleS.
Turkey, and architecture is at an important crossroads. A 2nd construction boom is adding even more buildings to the existing ones, all with an increasingly dubious nature. Tired historicism, kitsch commercialism and bland modernism rule the day in the Turkish construction industry, and architects associated with more advanced architectural concepts lack adequate platforms to exhibit their ideas. The architectural section of the Istanbul Summer Exhibition aims to provide a new platform to convey the creative ideas of these architects and exhibit their works to a general audience.”
Bir Fikir Süreci SergiSi Gökhan Karakuş, sergilenen eserlerle ilgili olarak “Türkiye’de çalışan mimarların görsel yaratıcılıklarının büyük bir kısmı, yalnızca eserlerin tamamlanmış halini ya da tamamlanmış görünümlü bilgisayar görüntülerini görebildiğimiz için fark edilmiyor. Bu sergiyle, koleksiyonerler ve ziyaretçiler, mimarların nasıl çalıştığını görebilecek. Özellikle soyut görsel anlatımlardaki belirginliğin, Türkiye’deki mimarinin en önemli özelliklerinden biri olduğunu düşünüyorum.” diyor. Şanal Mimarlık’tan Alexis ve Murat Şanal, KolMac’tan Şulan Kolatan ve William MacDonald, Uras + Dilekçi Architects’ten Emir Uras, Durmuş Dilekçi, Fikret Sungay, Salih Küçüktuna, Nazlı Gönensay, Gökhan Avcıoğlu, Nilüfer Kozikoğlu, Superpool, Tanju Özelgin ve Nevzat Sayın’a ait çalışmalar, bu mimarların çalışma süreçlerini anlatan zengin bir görsel anlatım sunuyor.
akademik Çevrenin dışına Taşınan mimari HaFıza Sergideki eserlerin satılık olmasının ardında önemli fikirler var. Sanatsal anlamda değer taşıyan görsellerin sergisi ve satışındaki amaç, Türkiye’nin mimarlik ve tasarım hafizasını oluşturmak, hayatları boyunca bu görseller üzerinde çalışmış olan mimarların eserlerinin daha geniş kitleler tarafından görülüp önemsenmesini sağlamak, mimarlık geçmişimizin, mimar çevresi dışında da sahiplenebilmesine olanak vermek... 12 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
ParTıcıPaTıng arcHıTecTS National and international names were among the participants, the common criteria being the contribution to Turkish architecture in recent years. For example, the exhibition includes a sketch and model of a proposed but not built tower in Levent, Istanbul, designed by the British architect Richard Rogers, a utopic proposal for a building underneath Taksim Square by Ishtiaq Rafiuddin and Henrik Schulte, the visualization of no longer existing historical buildings in Istanbul, Hayal-et Yapilar (Ghost Buildings) by Cem Kozar and Işıl Ünal and an ecological proposal for the Galataport project by Şulan Kolatan, a Turkish architect living in New York, were among the conceptual projects on view. Other featured works included Zaha Hadid’s rare lithographic prints of her Kartal-Pendik shoreline master plan, yet another sign of her long term interests in Istanbul and Turkey. Hadid could be see along other international names such as Bjarke Ingels of BIG who showed their collaboration with Istanbul firm Superpool for a residential development in Istanbul. Local names such as Seyhan Özdemir and Sefer Çağlar of Autoban showed digital prints on aluminum of their Nef Flats 163
Küratör bunu şöyle açıklıyor: “Bugün pek çok değerli mimarımızın eserlerini görebilmemiz mümkün değil çünkü bu mimarların işleri kültürel varlık olarak korunmamış. Selçuk Milar, Rüknettin Güney gibi önemli mimarların işleri akademik çevreler dışında hatırlanmıyor... Bugünün mimarlarının eserlerinin geleceğe taşınması için, kendileri dışında insanlar ve koleksiyonerler açısından maddi anlamda bir değeri olursa korunur diye düşünüyorum. Eserlerin satılık olma sebeplerden biri, bu uzun vadeli mimarlık hafızamızı oluşturmak.”
residential project in Istanbul. In an age of digitalism, hand drawings continue their significance in the architectural world as could be seen in perspectives and sketches by architects such as Han Tümertekin, Emre Arolat, Cengiz Bektaş, Sema Topaloğlu, Yıldırım Kocacıklıoğlu, Mehmet Kütükçüoğlu, Ertuğ Uçar, Kerem Erginoğlu, Kaya Arikoğlu, Arzu Nuhoğlu and Arif Özden.
Türkiye’de mimari durum
“The level of visual creativity of Turkish architects largely goes unnoticed because we only see the completed works or computer renders of buildings’ finished looks. This exhibition provides collectors and visitors with a chance to see how architects work and the larger notion of creativity that goes into the process of architecture, ” says Karakuş. He added, “A group including Alexis and Murat Şanal from Şanal Architecture, Şulan Kolatan and William MacDonald from KolMac, Emir Uras, Durmuş Dilekçi, Fikret Sungay and Salih Küçüktuna of Uras+Dilekçi, Nazlı Gönensay, Gökhan Avcıoğlu, Nilüfer Kozikoğlu, Tanju Özelgin and Nevzat Sayın have works in the exhibition that convey the detailed geometric and formal vocabularies they work with to create built forms.”
an exHıBıTıon oF THougHT ProceSSeS Gökhan Karakuş, son yıllarda Türkiye inşaat sektöründe yaşanan hızlı çıkış sırasında, topluma sağlanacak genel fayda ve uzun dönemli kültürel etkinin de değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor, “İronik olarak, Bizans ve Osmanlı’dan kalan mimari eserleri görmek isteyen milyonlarca turisti çeken İstanbul’da, bugün bu tipte önemli eserler inşa edilmiyor. İstanbul hakkında yapılan onca konuşma ve tanıtıma rağmen, mimari alanda malesef uzun dönemli fayda sağlayacak önemli bir gelişme gözlenmiyor. Bugünkü gidişatın sonucunda, 50 – 100 sene sonra alışveriş merkezi ve yerleşim yeri görmeye mi insanları buraya çekeceğiz? Oysa ki, Katar’daki modern müze, Paris’teki parklar, Sevilla’da bir pazar yerinin üstüne inşa edilen mimari yapı gibi eserler, hem kamusal fayda sağlayan hem de ticari getirisi olan eserlerdir. Mimari ve yapılı çevre konuları, yalnızca inşaat şirketleri, devlet kurumları ve hatta mimarlarla sınırlı değil, çok daha geniş bir çerçevede ele alınmalı. Mimari herkesle ilgilidir, çünkü herkes içinde yaşar. Herkes etrafına bakıp, düşünmeli; “Burası benim gerçekten yaşamak istediğim türden bir yer mi? Başka alternatifi yok mu? Bu serginin de amacı tam olarak bu; ziyaretçilerin mimari hakkında daha fazla bilgi sahibi olmalarını ve içinde yaşadıkları çevreyi bu gözle sorgulamalarını sağlamak.”
an arcHıTecTural memory TranScendıng academıc cırcleS In addition to exposing a larger public to architecture the exhibition presented one of the rare opportunities, to purchase work by these architects. In part the reasoning behind this “sale’s objective” was to create architectural memory through a sense of private ownership of architectural history within Turkish society. This goal was to go beyond academic circles to create the basis for the further appreciation by the greater public of the works of these architects. “Today many valuable works of our architects are nowhere to be seen because they haven’t been preserved as cultural heritage. Architects from Turkey’s past such as Selçuk Milar and Rüknettin Güney, in their time, were as well known as today’s important names such as Nevzat Sayın and Emre Arolat, but their projects are not remembered. We thought that such valuable works would be protected and carried into the future by collectors or institutions if the works had a monetary value ,” adds Karakuş. The prices of original pieces in the architecture section of the exhibition range between 600 and 20000 TL.
arcHıTecTure ın Turkey, now The architectural work of the exhibition was meant to raise questions and concerns about the disparity between what is and what could be, as it applies to the built environment in Turkey today. The exhibition attracted attention to the downside of short-term solutions undertaken in the public construction sector, where architects have had difficulty making their creative voices heard. The 1st Istanbul Summer Exhibition is a milestone in thinking bigger and better in an important time in Turkey’s history, this time towards a broader understanding in architecture. MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 13
Tasarım/Design
Yerel Yunan Tasarımlarının Buluştuğu Yer
2011% Yunan Tasarım Sergisi
2011% Greek DesIGn eski topraklarDa yepyeni tasarIm fikirleri ortaya koyuyor.
2011% Greek DesIGn exhIbItIon 2011% Greek DesIGn presents new DesIGn concepts In an olD lanD. YAZI-TExT: BURCU NOYAN
MAMoUTZIS YIANNIS 14 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
T M
Art Space sanat galerisinin 2011% Yunan Tasarım Sergisi (asıl ismi ile, 2011% Greek Design Exhibition) sayesinde Nisan ayında, 19 Yunanlı tasarımcı ve tasarım stüdyosunun eserleri Atina’ya, medyanın gösterdiği büyük ilgi sayesinde de dünyaya tanıtıldı. Sallanan tabureler, kablo-tutucu yaratıklar, yarı-mum kılıçlar, ısırık izli tabak ve bardaklar... Sergilenen yaratıcı ve sanatsal endüstriyel tasarım ürünleri, her gün görmeye alışkın olduğumuz ürünlere alışık olmadığımız yeni bir nefes sağlarken, sıradışı ürünlerle Zihni Sinir tarzı esprili çözüm önerileri de sunuyor. Eserlerde kullanılan maddeler, tahta, kil, metal, kumaş ve cam gibi çeşitlilik gösterirken, pek çok materyal geri-dönüşüm yoluyla ürünlere kazandırılmış. Hatta geri-dönüştürülen materyaller, takı ve aksesuar olarak bile ziyaretçilerin karşısına çıkıyor. Tasarımın, kabaca bir deyişle, “eşyaları, dünyayı ve hayatı güzelleştirmek ve geliştirmekten ibaret olması” fikrine dayanan sergide, estetiğin yanısıra kullanışlılığın da ön planda olması beğeni gördü. Yapılan basın açıklamalarına göre 2011% Yunan Tasarım Sergisi, “açık fikirliliğe ve yenilikçiliğe sahip modern Yunan tasarımının önemini ortaya koymayı” hedefliyordu. Seramik çaydanlıklardan Antik Yunan desenli eserlere varan yelpaze ile, Akdeniz kültürünün günlük yaşantısı, tasarımlarla yansıtılıyordu. Galerinin sahibi Andreas Manolioudakis ve küratör olan kız kardeşi Eugenia, sergiden sorumlu baş isimler. “Kendimi bildim bileli tasarıma karşı büyük bir sevda duydum... Sanat ve tasarımın hayatı gerçekten daha iyi bir hale getirdiğine inanıyorum. Yunanistan’da – değil sadece yerel yetenekleri içermek – daha önce hiçbir ürün tasarım sergisi olmadığı için, böyle bir açılışın zamanının geldiğini düşündük,” diyor Andreas Manolioudakis ve geniş tasarım yelpazesi arasından nasıl seçim yaptıklarını anlatıyor, “Tasarım çok yönlü bir alan. Tüm endüstriyi içermeye çalışsaydık, moda ve diğer pek çok çeşit kategoriden ürünü de sergiye katmamız gerekecekti, bu nedenle sadece sanatsal yönü yüksek olan endüstriyel tasarım ürünlerine yer verdik.” Manolioudakis kardeşlerin yaptıkları araştırmalar, uluslararası boyutta başarıya erişmiş pek çok Yunanlı ismin, yerel halk tarafından yeterince tanınmadığını ortaya koymuş. Örneğin, İngiltere Central Saint Martins College eğitimli Afroditi Krassa’nın eserleri, DKNY gibi şirketler tarafından ilgi görürken, aynı üniversitenin mezunu Apostolos Porsanidis, Hermès grup için bir koltuk dizayn etmiş bulunuyor. Serginin bir amacı da bu isimlerin, Yunanistan tarafından da tanınmasını ve desteklenmesini sağlamak. Genellikle özel tasarım fiyatlarının pahalı olduğunu ve bu nedenle halkın büyük kesimini teğet geçtiğini itiraf etmekten kaçınmıy or Andreas, “İnsanların küçük çaplı bir üretime saygı ve beğeni duyduğuna inanıyorum, fakat pek çok kişi böyle bir masraftan kaçınmak zorunda kalıyor.” Bu sergi ise, pek çok yerel tasarım ürününün, aslında düşünüldüğü kadar da pahalı olmadığı fikrini öne sürüyor. “Limitli sayıda üretilen özel parçalar, tabii ki pahalı, ancak galerimizde sergilenen pek çok ürün seri üretim parçası. Pek çok endüstriyel tasarım yapan sanatçı, büyük çaplı üretim ve dağıtım yapan firmalarla anlaşma yapıyor, böylece az masraflı ürünler satışa sunulabiliyor,” diyor Eugenia Manolioudakis.
he doors of creativity of the M Art Space were opened in April 19, 2011 to Greek designers and studios with the 2011% Greek Design Exhibition in Athens, Greece. Rocking stools, cable-holder creatures, candle-swords, cups and plates with bite-marks... The gallery looked as though it had jumped out of a post-modern, yet frankly natural, picturesque cartoon world showing the energy and tendencies in design in the growing design community of Greece. Materials including wood, clay, metal, various fabrics, and glass; most of which are recycled and made into quirky and visual appealling functional objects such as coffee tables, bookshelves, coat hangers, and even jewelry. Focusing on the idea that design should be “nothing less than something that simply makes the objects, pictures, world, your life itself better,” the functionality of many of the designs exhibited, as well as their aesthetic impact, received praise from global media not used to design from this part of the world. “The 2011% Greek Design exhibition seeks to describe the diversity, steady growth, openness, modernity, inspiration, the importance of Greek Design here and now,” according to the exhibition organizers. Exhibiting both global and regional themes one could not but notice the local influences as if a Mediterranean breeze blew into the gallery, with ceramic teapots and Hellenic patterns along the tableware. The gallery owner Andreas Manolioudakis shares credit for the exhibition with his sister, curator Eugenia. “I’ve always been enamoured of design... I really believe it makes your life better. Since there’s never been another product design showcase in Greece - much less one featuring local talent alone - we thought it was about time,” says Andreas Manolioudakis, and explains how they narrowed down the pool of participatns, “Design has many facets. If we had wanted to cover the entire gamut we would have had to include fashion and all sorts of other categories, so we decided to stick to product design with a more artistic approach.” The exhibition brought home an awareness of the many Greek designers who have achieved success in international platforms. Afroditi Krassa’s work has been handpicked by companies like DKNY, and Apostolos Porsanidis has even designed a chair for the Hermès group. “I do believe that people appreciate how much effort goes into a small production, but most of them just can’t afford it,” says Andreas Manolioudakis. An aim of the exhibition is to show that innovative local design is accessible, not just to the wealthy but to the general populace. Eugenia Manolioudakis points out the affordability of many of the designs in the exhibition, as a result of mass production; “People who opt for self-production are more expensive as they only put out a limited number of units, but more acknowledged designers who sell their royalties to large companies that take over manufacturing and distribution go for bigger runs that keep costs down.” MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 15
Tasarım/Design
Mamoutzis Yiannis
“Kil ile çalışmak, pek çok şekil, yüzey biçimi ve renk çeşitliliği ile eserler yapabilmeme olanak sağlıyor. Sanki ellerim arasındaki kilin içinde, her an saklanan bir yenilik, yeni bir sır var ve benden bu sırrı keşfetmemi bekliyor. Sürekli beni daha iyiye ve güzele doğru teşvik ediyor, adeta bana meydan okuyor. Sadece toprak, su ve ateşin dansından oluşan eserlerimin en son aşamada aldıkları hale kadarki süreç, bir mucizenin ellerinizde şekillenmesini izlemek gibi. Kendimi büyülü nesnelerle çalışıyormuş gibi hissediyorum. Amacım kişisel estetik beğenilerimi yansıtan seramik eserler ortaya koyabilmek. Her bir çalışmamı bütünsel olarak ele alıyorum, genel formunda bir uyum, boşluktaki varlığıyla sunacağı etkiyi arıyorum, biçimlendiriyorum. Volkan külünü andıran koyu gri tonu, kullanacağım parlak renkleri barındıracak bir kılıf olarak görüyorum. Bu renklerin ve formların birleşimi, ortaya çok organik yapılı bir eser koyuyor. Etraflarındaki boşluğa bir karakter veren, çevreleri ile uyum sağlayan ve bireyler ile bir tür bağ kuran organik seramik heykelcikler bunlar.” “Pottery can actually give you the chance to experiment in many levels with colors, forms, texture and you always know there is something new waiting to be discovered. Clay constantly urges you to explore its substance and keeps challenging you. I find quite interesting the way soil, water and fire are combined in order to achieve the final result. It’s pure magic! -“My aim is the creation of ceramics that reflect my personal aesthetics. Facing each work as entity I seek the harmony of its shape and its completed presence in the space. The volcanic dark grey, functions as rind for the glazed intense colors creating senses of organic forms. Pieces of work that characterize the surrounding space and create relation with the individual.”
16 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
Drakos Spyros
“İşime ne zaman başladığımı hatırlayamıyorum bile, çünkü tahta kokusu ilk hatıralarımdan birisi (babam marangozdur). Babamın işlerinden arta kalan odun ve tahta parçalarından oyuncaklar yapmaya başlamamın üzerinden çok uzun zaman geçti. Ama sahip olduğum sanatsal kaygı ve mobilya tasarlarken kullandığım bakış açısını, tahtadan oyuncak yaparken kazandım.” Flair, masa Çok tanıdık bir biçime, ironik bir yaklaşımla tasarlanmış bu masa, basit bir forma ancak sıradışı bir konsepte sahip. Forest, tabure – sehpa Sadece doğanın yaratabildiği formlardan esinlenen bu objenin simetrisi ile çakışan canlı renkler, 70’li yılların halüsinojenik renklerinden ilham alıyor.
“It’s very difficult for me to determine when exactly [I started my work], as the smell of wood is one of my first memories. Despite that, many years have gone by ever since I created polymorphic toys with scraps of wood which were left over from my fathers carpentry work. Maybe my entire perception regarding furniture design is based on this creative engagement in creating toys with wood.” Flair, table An ironic approach to a familiar and easily recognizable structure, produced a table unique in concept but simple in form. Forest, stool - side table Inspired by forms that only nature can create, the symmetry of this object is overturned with the use of vivid colours; a direct reference to the psychedelic colours of the 70s. MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 17
Tasarım/Design
Greece is for lovers
Greece is for Lovers (Yunanistan Aşıklar İçindir), 2006’dan beri limitli sayıda, dünyaca sergilenen eserler üreten bir tasarım stüdyosu. Yunanlı olmanın alışılagelmiş tanımından esinlenmiş, Yunanlılar’ın eski ve modern, tipik yaşam tarzını yansıtan tasarımlar yaparken, bu ürünlere sağladıkları bakış açısı, sıradan tanımları bozmayı hedefliyor. Tougher Than Leather Bir kaykayla bütünleşen deri sandaletler. 18 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
Greece is for Lovers have been passionately designing, producing and promoting their products, limited editions and one-offs as well as exhibiting throughout the world, since 2006. Inspired by the stereotypical notion of what is widely held to be “Greek” (or otherwise to be “a Greek”), their designs comment on habitual activities and behavioral patterns both of the past and the present. Tougher Than Leather Leather sandals metamorphosing into a skateboard.
Ctrlzak
“Günlük problemlere sanat ve tasarım yaklaşımıyla çözümler buluyoruz. Yarattığımız formlar ile, sıradan estetik değerleri aşmayı hedefliyoruz. Her bir projemiz, sanatın topluma yeni bir değer katmasına dayanan, aynı zamanda da çevreci bir konsepti işliyor.” Rehoused / Yeni Ev Gündelik ve basit eşyaları yeniden değerlendiren, eski kullanım alanlarından çekip alırken, yeni form ve farklı bağlamlarda yeniden tanımlayan, hayatın gerçekliği ile sanat ve estetiği birleştiren bir seri. Yeni kimliklere sahip eski eşyalar. “The organic structure of the studio is in constant motion; we operate on an international level in order to solve problems creatively mainly through art and design. our multidisciplinary team has a creative vision which is not limited by a specific framework allowing us to develop work that ranges from product and space design to case specific art projects and installations. With the use of semiotic tools within the creative process we propose forms which seek to surpass common aesthetic values working on a cognitive level. The concept behind each project is to inspire a responsible awareness through the ‘added value’ that art has for society with a special attention to issues of environmental impact.” Rehoused Re-evaluated objects of common use, in a new form and context, combining values of art and design with everyday life reality. The objects have been analysed according to their particular characteristics and successively de-contextualised, reinterpreted and transformed in such a way as to assume a diverse identity.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 19
Tasarım/Design
Gkikas Yiannis
Game of Trust, palto askısı “Güvenmek ve güvenilmek, desteklemek ve desteklenilmek, kırılgan görünen fakat en canlı konumda bir denge. “Güven oyunları” askılığı, üç tane Y-şeklindeki parçadan oluşuyor. Bu parçalar birbirlerini desteklemek yoluyla ayakta duran, dayanıklı bir yapı oluşturuyor. Parçaları bütüne dönüştüren bir birlik sağlıyor, birlikten güç doğuyor. Yüksek kalite odun parçalarının ustalıkla yontulması ve birleştirilmesi ile oluşturulmuş bu paltoluk, kolayca parçalara ayrılıp taşınabilir, küçük bir pakete bile sığabilir, daha sonra kolayca yeniden monte edilebilir.” Game of Trust, coatrack (2010-11) “To trust and to be trusted, to support and to be supported, creating a seemingly fragile but yet viable state of equilibrium. The coat hanger “Game of trust” consists of three identical Y-shaped elements. Each one supports and at the same time is supported by one of the others, resulting in an embrace that transforms the units into a unity. The “Game of trust” demands accuracy of construction, excellent quality of materials and the right people that can deal with both. The idea is to be made of solid wood, to be modular, easy to assemble and disassemble, easy to pack, to fit in a small package and easy to carry.”
20 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
Xirou Kleo
Tasarım dünyasındaki yolculuğu 2001’de kullanmaya başladığı “Sıska Bacaklar” (Skinny Legs) lakabından esinlenen markası ile başladı. Halen çalışmalarına devam etmekte olduğu “View Carré” bilezik serisi, gerçek film bantlarının kesilip berrak PVC içine konulmasından oluşuyor. Bazı film şeritlerinin arkasına renkli bir deri parçası koyarak, görünürlüklerini ve estetiğini arttırıyor. Diğer projesi “Beginner’s Luck” ise, antika poker çiplerinin gümüş veya 18 karat altın üzerine tutturulması ile yapılan kolye serisi. She launched her creative journey in 2001, under the pseudonym “Skinny Legs.” Her ongoing bracelet series “View Carré” contain actual segments of cinematic film in hand-cut clear PVC. Some film segments are backed with thin metallic strips of leather for heightened contast. Kleo’s other project “Beginner’s Luck” necklace series contain antique poker chips set in sterling silver and 18K gold.
Stylianou Niki
“Bir mimar olarak yetişmem itibariyle, her bir parçayı analiz edip her yönüyle yeni bir vizyonla birleştiren bir bakış açım var. Gözlerim yalınlığı seviyor. Ellerim ise, düzen ve detay yaratmayı. Eski Yunancada takı ve süs, “kosmos” demek. “Kosmos”, yapmak, ritim, düzen, örnek yaratmak anlamlarına geliyor. Yani yaratılan küçük bir dünya; dünyanın tüm özelliklerine sahip bir bütün. Kosmos’un düzeni bir tür desen. Takı ve süs gibi. Kosmos, nasıl dünyayı yaratan, yani görünür hale getiren anlamındaki bir kelime ise; takı ve süs anlamı da, onu takan ve süslenen kişinin cildini görünür hale getiren bir tanım taşıyor. Yaratma eyleminin zorluğunu seviyorum. Kosmos, kaos içinde düzeni görünür kılmak, yaratmak. İşimi yaparken, kendi dünyamı ve gerçekliğimi görünür hale getirmeye çalışıyorum. Gündelik cisimleri kullanarak, süsler yaratıyorum. Bu benim için üç boyutlu benziyor. Parçalara ayırıp, yeniden bir anlam ifade edecek şekilde, bedeni süsleyecek cisimlere beden vermek. Maddi cisimler yaratırken, manevi ilişkilere hitap etmeye çalışıyorum. Değerli ve değersizin ilişkisi, güzel ve biçimsiz olanın, tanıdık ve bilinmez olanın, kalıcı ve geçici olanın, yeni ve eskinin ilişkileri... Takılarım yorumlara tamamen açık.”
“I was trained as an Architect. And my mind is chaotic in a sense. Analyzing all the parameters and re-composing them in every possible way. All the time. But my eyes love purity. Simplicity. Coherence. And my hands move methodically, producing orderly lines and detailed structures. I’m Greek. In ancient Greek language, the word for jewel or adornment is “kosmos”. But “kosmos” also means the actual “making”. It means rhythm and order. The making of an “example”, an “archetype” with a perfect inner architecture. A small world on its own. A “whole”. A “pattern” that could be traced again and again and be embodied in the “cosmos” as we understand it today. In a way “kosmos” is the act of making “cosmos” visible. And in extension “kosmos” as “adornment” is a second skin, an envelope that makes the body of the wearer appear. I love challenge. And the biggest challenge for me is the challenge of “making”. of producing order out of chaos. Through my work I try to redefine “kosmos” and thus make my “cosmos” and my “reality” materialize. I design adornments using ordinary and overlooked every-day objects. Things that I de-construct and re-arrange in 3-D “puzzles” that clothe the body while speaking of immaterial relationships: The precious and the non-precious, the beautiful and the ambiguous, the familiar and the unusual, the lasting and the ephemeral, the new and the old. My jewelry are open to interpretation.” MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 21
Tasarım/Design
autoban’dan House Hotel üçlemesi 2003’te Seyhan Özdemir ve Sefer Çağlar tarafından kurulan autoban, mimari, iÇ dekoraSyon ve mobilya taSarımı alanlarında işlev gÖren bir Stüdyo. Pek Çok mağaza, otel ve reStoran taSarımında Parmağı olan Stüdyonun belki de en bilindik ÇalışmaSı houSe Café ve ardından da houSe hotel zinCirleri.
autoban deSıgnS for the old and new ıStanbul eStablıShed ın 2003 by Seyhan Özdemır and Sefer Çağlar, autoban ıS a deSıgn Studıo oPeratıng ın the fıeldS of ınterıor deSıgn, arChıteCture and ProduCt develoPment. they are moSt famouS for theır work for the houSe Café and houSe hotel ChaınS ın ıStanbul. Yazı-TexT: NEYLAN BAĞCIOĞLU
22 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 23
Tasarım/Design
A
utoban, İstanbul’un Galata semtinde Seyhan Özdemir ve Sefer Çağlar tarafından 2003 senesinde kurulmuş. Kontrastları, çelişkileri ve bağımsız pek çok farklı dokuyu bir arada barındıran İstanbul’un kaotik kişiliği, neredeyse Autoban’ın tüm tasarımlarında kendini hissettiriyor. 35 kişilik bir ekipten oluşan Autoban’ın stüdyosu Asmalımescit mahallesinde, 19. yüzyıldan kalma tarihi bir binada yer alıyor. Perakendecilik ve hizmet sektörünün yanı sıra özel yerleşim mekanlarının tasarımlarında da çalışan Autoban farklı pek çok sektör için mekan tasarlıyor. Autoban, Vakko ve V2K gibi lüks mağazalardan sinema salonlarına, kafe ve restoranlardan otellere, yaptıkları tüm tasarımlarda anlatımcı bir tasarım anlayışını benimsiyorlar. Sıfırdan başlayarak bir hikaye oluşturuyor ve ürettikleri tüm obje ve mobilyaları bu hikayenin renkli karakterleri olarak tanımlayarak, yaşayan alanlar tasarlıyorlar. Autoban’ın aralarında Wallpaper dergisinin “Best Young Designers” (En İyi Genç Tasarımcılar), 2005’te Londra’daki 100% Design’a katılımları sonucu Blueprint dergisinin “Best Newcomer” (En İyi Yeniler), yine Wallpaper dergisinden Müzedechanga restoran tasarımları için “Best Restaurant” (En İyi Restoran) ve Hong Kong’daki 208 Duecento Otto adlı restoran tasarımları için “HK Readers’s Choice 2010 Best New Restaurant” (En İyi Restoran, HK Okuyucu Seçimi) ve ELLE Dekorasyon dergisinin “China’s Best Restaurant Award 2010”un (Çin’in En İyi Restoranı) da yer aldığı pek çok ödülü var. Mobilya tasarımlarından Nest adlı sandalye ve Holy adlı sehpa da çok ödüllü Autoban tasarımları arasında. Genç olmasına rağmen Autoban stüdyosunun bugüne kadar 200’ü aşkın farklı projede imzası var. Ama belki de en popüler ve en akılda kalır tasarımları yıllar içinde ününe ün katan House Café zinciri. Geçtiğimiz haftalarda üçüncüsü de açılan House Hotel’ler de bu zincirin bir parçası. House Hotel Galatasaray ve House Hotel Nişantaşı’nın ardından açılan House Hotel Bosphorus da Autoban’ın retro olduğu kadar modern tasarım anlayışını yansıtıyor.
Doğal malzeme kullanımı Üç House Hotel’de de en dikkat çekici yapı malzemesi mermer. Ağırlıklı kullanım alanı banyolarda olmak üzere Autoban, Calacatta, Marmara mermeri, Carrara White, Bursa Bej ve yer yer Emperedor Light mermeri kullanıyor. Banyolardaki tüm duvarlar ve zemin mermer... Mermer malzeme olarak ortak alanlarda da masa ve sehpa tablalarında karşımıza çıkıyor. Mermerin bir diğer kullanımı da bar bölümleri. Mermerin bu kadar çok tercih edilmesinin en büyük sebebi, Autoban’ın genel olarak doğal malzeme kullanımından yana olması. Bunun başlıca sebebi de mermer başta olmak üzere, tüm doğal malzemelerin, parke ve halı gibi diğer yapı ürünleriyle de uyum sağlaması. Mermerlerdeki dokular, özellikle mekanları sade tutmayı tercih eden Autoban için hareket ve çizgi katan öğeler halinde karşımıza çıkıyor.
24 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
D
eveloping interior environments for retail and residential purposes, Autoban designs spaces for a variety of functions and programs. From retail design for upscale department stores such as Turkish fashion brands such as Vakko and V2K, to movie theatres, cafes, restaurants and hotels, Autoban has a narrative approach to interior design. Working from scratch, they develop a storyline where the interior design and especially the furnishings become playful characters, which in turn gives spirit to the spaces they occupy. They have been one of the most important figures in the Istanbul design scene responsible for a cosmopolitan Istanbul style combining trappings of historic downtown Pera with the tastes of a newly growing class of young urbanites. Autoban has received a large number of awards, including “Best Young Designers” by Wallpaper* magazine, “Best Newcomer” by Blueprint magazine following their participation at 100% Design in London in 2005, “Best Restaurant” design by Wallpaper* magazine for their restaurant design for the Istanbul fusion restaurant Müzedechanga and the Best New Restaurant Award in HK Readers’s Choice 2010 and ELLE Decoration China’s Best Restaurant Award 2010–Design for their Hong Kong Italian restaurant “208 Duecento Otto”. Their Nest Lounge chair was awarded the “Superior Design” by the Design Turkey Industrial Design Awards 2010. Today, they have completed more than 200 different projects around the world. Most recently back on home soil in Istanbul, the talented young studio have come up trumps with the interiors for The House Hotel Galatasaray and Nişantaşı, and most recently The House Hotel Bosphorus, their third hotel project from Istanbul’s design oriented The House Café chain. Discerning is once more a word that springs to mind, Autoban’s trait of using rich, dark wood, elegantly-muted, earthy hues and their own custom pieces of furniture lend these chic properties retro, yet decidedly luxurious appeal.
Use of natUral materials Marble is a material and surface omnipresent at all three House Hotels primarily in the bathrooms but also in common spaces such as the restaurant areas. In these spaces Autoban uses a combination of Calacatta, Carrara White, Bursa beige and Emperedor light marbles from Turkey and the region. The floors and the walls of all the bathrooms are made from marble such as the famed Marmara Marble mixed with Carrara White. In the common areas, marble can be seen on dining and coffee tables and in the the bar displays. Extensive use of marble is somewhat of a hallmark of Autoban. Following their fondness for natural materials, marble is a perfect choice because of its versatility and harmony with other building materials such as natural wood parquet and carpeting. In turn, the different textures of marble adds visual dynamism and a sense of texture to the spaces.
AutobAn’ın karakteristik tasarımıyla the house hotels: Üstte NişaNtaşı, solda Galatasaray, sağda Bosphorus autoBaN’s sıGNature style ıN the house hotels. top, NişaNtaşı, aBove left, Galatasaray, aBove rıGht, Bosphorus
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 25
Tasarım/Design
The House Hotel Bosphorus
The House Hotel zincirinin son projesi The House Hotel Bosphorus, Ortaköy House Café’nin de içinde bulunduğu tarihi Simon Kalfa binasında bulunuyor. Bina, adını Osmanlı Sarayı’nın mimarı olmasıyla duyurmuş olan Balyan ailesinden alıyor. Otelin tasarım yaklaşımı, tarihi bir binada saray hissi yaratılması fikrinden yola çıkıyor. Konfor ve lüks odaklı mekanı, klasik izler taşıyan modern bir butik otel olarak tanımlamak mümkün. Autoban’ın artık alamet-i farikası haline gelen mermer, pirinç ve ceviz malzeme seçimi, burada da karşımıza çıkıyor. Eskiyle yeniyi 1000 metrekarelik bu binada birleştiren Autoban, lineer plan şemaları içinde dairesel formlar uygulayarak zıtlıkları ön plana çıkarıyor. Mobilya ve aydınlatma elemanlarında kullanılan oval formların yanında zemin marküteri uygulamasında ve koridor holü ile misafir oda zemin halılarında görülen üç boyutlu küp deseni ve bunun yanında duvarları yükselten bezemeli dekoratif dokular, otelin ilgi çekici detayları arasında. Girişteki özel tasarım ferforje kapı, misafirleri resepsiyon ve karşısındaki lobiye getiriyor. Birinci katta, otelin restoran ve barı, spor salonu, spa, lounge alanı ve konferans salonu yer alıyor. Ortaköy’ün diğer tarihi binalarıyla uyum sağlamak amacıyla dış cephesi ve kat yapısı korunarak dört normal kat ve bir çatı katından oluşan binanın diğer katlarında 23 adet süit bulunuyor. Dört normal katın her birinde beş oda yer alıyor. Çatı katında ise diğer odalardan daha geniş ve muhteşem Boğaz manzaralı özel teraslara sahip üç süit var. Odaların her biri, oda numaralarının yanı sıra çevredeki tarihi binalardan esinlenen özel isimlere de sahip. Odalardaki kapı ve pencere doğramaları orijinaline sadık kalınarak renove edilmiş. Kullanılan mobilya ve aydınlatmalar Autoban tasarımlarının otelin genel tarzına uygun şekilde modifiye edilmesiyle oluşturulmuş. Siyah damarlı Carrara White mermeri kullanılan banyolar odadan ahşap jaluzi ve cam duvarlar sayesinde ayrılıyor. Dışarıdan gelen doğal ışık ve iç mekan aydınlatmasının yarattığı gölge oyunları, otelin havasını güçlendiriyor. Özel tasarım şamdanları, şöminesi ve gizli aydınlatmalı kütüphanesiyle otelin restoran alanı misafirlere Boğaz manzarasını seyretmek için samimi bir ortam sunuyor. 26 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
This branch of The House Hotel is located at an attractive corner in a busy zone in Ortaköy, overlooking the view of the Bosphorus strait that separates Istanbul’s Asian and European sides. The Hotel is in the historical Simon Kalfa building where currently one of the many House Cafés (also designed by Autoban) is located. The architectural framework of the building takes its inspiration from the 19th century architectural decoration of the building, integrating it with Autoban’s modern touch; creating a comfortable and luxurious world connecting the past to the present. The hotel atmosphere reflects Autoban’s signature style through materials like marble, brass, oak and walnut. The design studio stays true to their successful formula of combining the old with the new, and creates a space of contrasts, juxtaposing circular forms within linear plan schemes. The hall and guest room floors with geometrical floor marqueterie match the walls patterned with ornamental decorations and lighting elements. This use of pattern and geometry at different scales is a design strategy of Autoban that is based on the widespread presence of interior patterns in the historical interiors of Istanbul. Guests are welcomed through the custom-designed metal framed door, opening to the reception and the waiting area. The Hotel’s restaurant, bar, gym, massage room, conference room and lounge area are all located on the first floor. Each of the 23 suites spread over the four regular floors and the penthouse have an original name in addition to room numbers inspired by historical buildings around the area. The original door and window frames were kept and renovated. Bathroom walls are covered in Carrara white marble with black veins and glass walls with wooden blinds separate the bathroom from the room offering transparency. Furniture and lighting fixtures from the Autoban collection are adapted to match the hotel’s architectural style. The three large suites on the penthouse floor each have a private terrace with breath-taking views of the Bosphorus. Another bonus of these suites is the built-in hot tubs. Shadow effects created by natural and artificial lights are elements enriching the Hotel’s ambiance. Customdesigned chandeliers, a fireplace and bookshelves with concealed lighting fixtures offer a warm and cozy atmosphere at the lounge and restaurant area overlooking the Bosphorus. Autoban’s custom made lighting fixtures produced by hand in the workshops of Pera and Galata can be seen here in their most contemporary forms.
19. yÜzyıl mimarisiNi GÜNÜmÜze BağlayaN Bir tasarım komBiNasyoNu. the house hotel Bosphorus, the coordıNatıoN of materıals aNd style coNNects the 19th ceNtury Archıtecture to the preseNt day.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 27
Tasarım/Design
The House Hotel Nişantaşı
House Hotel Nişantaşı, Nişantaşı’nın en havalı caddelerinden Abdi İpekçi’deki Prada mağazasının üzerinde yer alıyor. Bu mekan, House Hotel Galatasaray’ın aksine, belli bir döneme ait olmayan, farklı dönemlerin en değerli ifadelerini taşıyabilen, mütevazı lüksü temsil ediyor. The House Hotel zincirinin ikincisi olan The House Hotel Nişantaşı’nın tasarım anlayışını modern-klasik olarak tanımlamak mümkün. Otel misafirlere keyifli bir hayat tarzı vaat ediyor. Mekandaki bar, şarap kavı, restoran; dilendiğinde kapatılıp, dilendiğinde şeffaf tutulabilen banyolar, iç mekanı sokaktan koparan ahşap kapaklı pencere stor sistemleri de bu hayat stilini belirginleştiren unsurlardan… Otelde her katta dokuz adet olmak üzere toplam 45 oda bulunuyor. Çatı katında yer alan odaların hepsinin özel terası mevcut. Otelin birinci katı, lobi, restoran, toplantı odası ve bar bölümlerinden oluşuyor. Kat holleri ve oda zeminleri halı, lobi zemini masif meşe parke ile kaplı. Lobi ve oda duvarlarındaki meşe bordür ve panel üstüne işlenmiş duvar kağıtları farklı bir grafik düzen sunuyor. Odalar ağırlıklı olarak krem renginde. Oteldeki tüm mobilyalar mekana özel olarak tasarlanmış. Otelin genel mimari anlayışındaki iddialı olduğu kadar mütevazı olan lüks hissi bu zaman ötesi mobilya tasarımlarında rahatlıkla görülebiliyor. Mobilyalardaki malzeme seçimi çoğunlukla ceviz ve hezaren. Banyo zemin ve duvarlarında beyaz mermer üzerine siyah damarlı olan Carrara White mermeri, bordürlerde ise Bursa Bej mermer kullanılıyor. Neticede, mekan Nişantaşı’nın lüks hayat tarzını yansıttığı gibi sokağın kalabalığından da keyifli bir kaçış olanağı sunuyor. 28 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
Situated in the Nişantaşı district, famed for its upscale shopping, restaurants and nightlife, The House Hotel Nişantaşı is filled with Autoban’s products own such as the iconic Nest armchair and the beautifully simple Reedy bookcase. The Hotel creates a luxurious and timeless atmosphere of classic elegance of the new Istanbul lifestyle they have worked to create. Reflecting various aspects of different eras in Istanbuls’ history, the space also offers a fresh atmosphere on one of the busiest and most luxurious streets of Nişantaşı, right above Istanbul’s Prada flagship store. The Hotel was designed to offer visitors a lifestyle experience. To that effect, special details such as a retro-chic bar, a wine cellar and a gym was included. A wooden screen blind system was used to diffuse exterior light while also emphasizing the continuous feel of the interior walls. The Hotel’s 45 rooms are spread out on the five floors, with private terraces for the penthouse rooms. The lobby, restaurant, meeting room and the bar are all located on the first floor of the hotel and utilize the combination of natural materials that Autoban is expert in synthesizing. The floors of the halls and of the rooms are covered with extra plush carpet while the lobby floor is made of oak. The lobby walls are bordered with oak panels with original graphic patterns. Oak borders applied in the lobby and in the room walls with the wallpaper added on wooden panels create a graphic pattern. A creamy white color dominates the rooms filled with custom-made furniture. To accentuate this choice of color, most of the furniture is made with dark wood finish with marble details. Bathroom floors and walls are covered with white Carrara marble with black veins complemented with Turkish sourced Bursa beige marble details on borders. Use of glass was also integrated to create transparency and depth in the bathrooms. Most of the large furniture was created with the old but timeless technique of “rattan”, - a plant similar to bamboo but solid throughout. All in luxuriously refined and epitomising retro-chic, the latest House Hotel offers a haven in one of the busiest streets of Nişantaşı.
odalarda mÜtevazı ve moderN Bir lÜks aNlayışı. the house hotel NişaNtaşı strıkes a more dıscrete yet coNtemporary toNe.
NORMAL kAT PLANI 1. oda 1 2. oda 2 3. oda 3 4. oda 4 5. oda 5 6. oda 6 7. oda 7 8. oda 8 9. oda 9 10. asaNsÖr 11. hol 12. mutfak 13. BaNyo
siyah damarlı cArrArA Whıte mermeriNiN Bursa Beji ile çevreleNiyor. Black-veıNed cArrArA Whıte marBle coNtoured Wıth Bursa BeıGe.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 29
Tasarım/Design
The House Hotel Galatasaray 2010 senesinde açılan ve The House Café zincirinin ilk otel projesi olan The House Hotel Galatasaray, Beyoğlu’nun ilginç antika dükkanlarıyla dolu semti Çukurcuma’daki Zenovitch binasında yer alıyor. Otel adını, 19. yüzyılın sonlarında binada yaşamış olan Zenovitch ailesinden alıyor. Çatı katı ile birlikte toplam beş katta 1000 metrekarelik bir alana sahip The House Hotel Galatasaray, Zenovitch binasının tarihi karakterini koruyarak oluşturulan mimari kabuk içinde yer alıyor. Bu kabuk, üzerine eklenen modern dokular sayesinde misafirlere tarihi Beyoğlu semtinde çağdaş bir his yaşatıyor. Otelin zemin katında resepsiyon, çatı katında teras barı ve şömineli lounge alanı, ara dört katta ise toplam 20 süit oda bulunuyor. Katların hol zeminlerine uygulanan karo mozaik deseninin daha yalın bir yansıması, tavandaki altıgen perfore panellerde de devam ediyor. Bu panellerin içine yerleşik gizli aydınlatmalar aynı grafik etkiyi kuvvetlendirerek bütünü oluşturuyor. Duvar ve tavanlarda açık tonların ağırlıklı olarak kullanıldığı konuk odalarındaki süet deri kaplamalı yatak, Zenovitch avizeler ve siyah lake çalışma masaları dahil bütün mobilyalar Autoban tarafından otel için özel olarak tasarlanmış. Odalardaki sehpa ve giysi dolaplarındaki cam kullanımı sadelik ve ferahlık hissi yaratıyor. Oda zeminlerindeki grafik etkisi kuvvetli marküteri ve yün halı kullanımı sadeliği kıran renkli detayları meydana getiriyor. Binanın tarihi dokusunu pekiştiren bir diğer detay ise banyoların yan duvarlarındaki mermer panellere yaldızla işlenen Beyoğlu ve çevresine ait eski apartman isimleri. Otel için özel olarak tasarlanan akrilik cam duş kabinleri odaların içinde ayrı birer ünite olarak bulunuyor. Neticede, The House Hotel Galatasaray binanın orijinal detayları vurgularken çağdaş tasarım detaylarıyla hem modern hem de lüks bir mekan sunuyor. 30 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
The House Hotel Galatasaray, The House Café chain’s first hotel project, is located in Çukurcuma, a bohemian quarter of Beyoğlu famous for its eccentric antique shops. Autoban maintained the character of the historical 19th century neo-classic Zenovitch building, emphasizing its original characteristics. The building’s interior has been designed with a modern-classic approach, integrating hexagonally perforated ceiling paneling and custom-made furniture conveying a contemporary feel within the historic Beyoğlu cityscape. The Hotel is spread over five floors including the ground and penthouse floors. Mosaic stones cover all hall floors, matching the more simple honeycomb shaped panels on the ceiling that disguise the lighting fixtures. The stairs, handrails and the doors in the halls have been kept in their original forms. An off white tinted color has been used widely in the guest rooms. All the furniture including wash-leather coated beds, the specialized Zenovitch chandeliers and lacquer work desks with leather ottomans were all custom-designed for the hotel. The use of glass on coffee tables and the closets reflect inspirations from the neoclassic attitudes of the early 19th century decoration. The classical approach in the building’s design is also reflected in the bathrooms. In order to recreate the feeling of the era; names of old apartments in Beyoğlu have been carved on marble panels on the side walls. The custom-made shower cabins made of acrylic and glass are situated inside the rooms as separate units. Two suites, the bar, the breakfast and the lounge area are located on the penthouse floor with its original wooden ceiling. Zenovitch chandeliers are used for the lighting; tile mosaics and carpets are used throughout to create a comfortable atmosphere, in addition to the wide selection of green plants in the lounge area.
1. kAT PLANI the house hotel Galatasaray’da autoBaN’ıN ÖzGÜN tasarımlarıyla yaratılaN Neo-klasik etkiler. the house hotel Galatasaray, Neoclassıc ıNspıratıoNs GeNerated By autoBaN’s custom-made desıGNs.
1. Wc 2. Wc 3. oda 4. oda 5. hol 6. hol 7. hol 8. oda 9. oda 10. hol 11. oda 12. Wc 13. Wc 14. oda
GİRİŞ KAT PLANI 1. oda 2. Wc 3. hol 4. resepsiyoN 5. hol 6. Giriş 7. oda 8. hol 9. oda 10. Wc
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 31
Dosya/Report
Geçmişten Günümüze, Parçadan Bütüne, Yüzeyden Mekana:
Mozaik
Homojen parçanın Heterojen bütüne dönüşmesi.
mosaic, The enduring legacies of an ancienT arT The TransformaTion of The homogenous uniT To The heTerogenous whole. YAZI-TExT: Nilay Özlü
32 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
P
arçadan bütüne varışın hikayesini en güzel anlatan sanat dallarından biri olan mozaik, bütünün bütünlüğünü değil, her bir parçanın biricikliğinin ve tekilliğinin altını çizdiği kadar farklılıkların ahengini ve uyumunu da gözler önüne seriyor. Mozaikte sanatçının yerleştirdiği her bir parça, varlığının ve anlamının diğer parçalar ile olan ilişkisine bağlı olduğunu anımsatır. Eserin bütünü ise benzer bir ilişkiyi mekan üzerinden kurgular. Mekanın farklı yüzeylerini kanvas olarak kullanan mozaik uygulamaları, ‘alan’ın ‘yer’e dönüşmesinde önemli bir rol üstlenir. Eski çağlardan beri yapıların hem iç, hem de dış yüzeylerini süsleyen mozaikler mekanın tanımlanmasında önemli katkı sağlamıştır. Yapı ile mekan, strüktür ile dekorasyon arasında bir arayüz olarak işlev gören mozaikler mekansal hiyearşinin tanımlanmasında azımsanamayacak bir role sahiptir.
Mozaiğin GeçMişi Mozaik terimi Antik Yunan’da Muses’e adanmış mağaraların dekore edilmesine verilen isim olan ‘mousa’ kelimesinden türetilmiş ve Latince’ye ‘musaicus’ olarak evrilmiştir. Mozaik uygulamaları dayanıklılığı ve uzun ömürlü oluşu ile farklı dönemlerin estetik, renk, figür ve mekan anlayışları ile ilgili önemli bilgiler veriyor. Özellikle her bir mozaik parçasının, cam, kaya, mineral gibi doğal ve son derece sağlam malzemeden üretiliyor olması bu sanatın çok eski dönemlerden günümüze orijinal renk ve dokusunu koruyarak gelmesine olanak sağlamıştır. Bilinen en eski mozaik uygulamaları Mezopotamya’da M.Ö. 4. ve 3. binyıllara ait kırmızı, siyah ve beyaz renklere boyanmış pişmiş toprak parçalarından (terracotta) yapılmış buluntular. M.Ö. 17. ve 11. yüzyıllara gelindiğinde ise mozaik Yunan Yarımadası ve Girit’de yaygın olarak kullanılmaktaydı. Mozaiklerin mimari anlamda iç ve dış mekanlarda kullanımı, siyah ve beyaz çakıltaşlarının zemin ve yüzeylere uygulanması şeklinde ortaya çıkmıştır. MÖ 5. yüzyıldan başlayarak, Antik Yunan mozaikleri dekoratif bir yapıya kavuştu ve geometrik desenler ve figürler kullanılmaya başlandı. MÖ 3. yüzyılla beraber düzgün kesilmiş
T
he art of mosaic tells us a story by creating a whole through each unique piece of mosaic tile. A harmony emerges from this union of differences. None of the pieces are meaningful by themselves, their importance originating from their relations to the other mosaic tiles. In turn the complete mosaic panel itself attains meaning through its connection to its context and surroundings. The architectural context is the canvas for the mosaic, redefining the concept of an “area” into a “place.” Ever since antiquity, mosaics have been applied in this way to both interior and exterior spaces enhancing the character of floors, walls and ceilings. Mosaics as an interface between structure and interior decoration become a latent form of architecture expressive of the spatial hierarchies of buildings.
a History of Mosaics The term “mosaic” originated through the ancient Roman Muses, for whom caves were decorated with an act called “mousa,” transformed later into Latin as “musaicus.” Because of their durability, applications of mosaics from the Roman period on tell us of the artistic contexts of many different eras in a direct and vibrant way. Made out of resilient natural materials such as glass, rock, or minerals, each mosaic tile called “tesserae” preserves its original color and texture expressing the aesthetics and symbols of different time periods. The oldest known mosaic applications go back to Mesopotamia, 3rd - 4th centuries, BC, with “terracotas” made out of colored pieces of baked clay, commonly used in the Greek Peninsula and Crete dating MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 33
Dosya/Report
tesserae taş ve cam parçalarının kullanılması mozaik uygulamalarında daha pürüzsüz yüzeyler ve daha detaylı figürlerin ortaya çıkmasıyla sonuçlandı. Özellikle Helenistik dönemde, mozaik sanatı da büyük bir gelişme gösterdi. Roma dönemi ise mozaik sanatının adeta altın çağı olarak kabul ediliyor. Bu dönemde, mozaik özellikle mimari ile uyumlu bir sentez oluşturarak sadece tapınak ve sarayların değil; özel villaların duvar ve zeminlerini süsledi. Geometrik ve girift desenlerin yanısıra, son derece gelişmiş figüral eserler de ortaya kondu. M.Ö. 100 yıllarında yapılmış Pompei’de bir villada bulunmuş ‘İskender Mozaiği’ isimli pano, Roma döneminin yetkin bir örneği olarak kabul ediliyor. Hıristiyanlığın kabulu ile mozaik sanatı ayrı bir önem kazanarak kilise duvar ve tavanlarını süslemeye başladı, dini bir öneme ve hatta ayrıcalığa sahip oldu. Özellikle yaygın bir şekilde kullanılan altın kaplama cam mozaikler, dini mekanın kutsallığını vurgulayan gösterişli bir eleman olarak mekansal hiyerarşinin önemli bir katmanını oluşturdu. Mozaik kullanımının en tipik özelliklerinden biri de düz olmayan satıhlarda kolaylıkla uygulanabilmesiydi. Bu bakımdan mozaikler, kilise yapılarının tonoz ve kubbelerindeki yerini almakta gecikmedi. Özellikle Bizans dönemi mozaikleri adeta Ortodoks Hıristiyanlık ile özdeşleşti, hatta kutsallık atfedilen mozaik parçalarının dindar kişiler tarafından yutulduğu biliniyor. Venedik’te bulunan San Marco Katedrali’nde veya Ravenna’da San Vitale Kilisesi’nde bulunan dini temalı mozaikler günümüzde ziyaretçilerin ve sanat tarihçilerinin gözdesi. Türkiye de Bizans mozaik sanatının pek çok örneğini barındırıyor, özellikle İstanbul Kariye müzesinde günümüze kadar orjinalliğini koruyabilen muhteşem mozaikler ve Aya Sofya müzesinde her geçen gün daha fazlasını görme imkanına kavuştuğumuz duvar ve tavan panelleri Bizans mozaiklerinin önemli örnekleri. İslam sanatı da mozaik sanatının yetkin örneklerini içeriyor. İslam mimarisinin iki boyutlu bezeme ile üç boyutlu mekanı tanımlayabilme ve bu iki mecrayı sentezleyebilme başarısı mozaik uygulamalarında bir kez daha karşımıza çıkıyor. Şam Ulucami’nin avlu duvarları ve figüral kompozisyonlardan kaçınmalarına karşın Endülüs’te bulunan Cordoba Ulucami ve Alhambra Sarayı ilham verici ve girift mozaik örneklerine ev sahipliği yapıyor.
Mozaiğin yeniden Keşfi Mozaik 17. ve 18. yüzyıllarda gözden düşerek, resim ve fresklerin kötü birer kopyası olarak görüldü. Ancak 19. yüzyıl sonuna gelindiğinde, seri üretim kanallarının giderek bütün sanat ve zanaat dallarını tehdit etmesine bir tepki olarak geleneksel yöntemlere doğru bir yönelim doğdu; el işçiliği ve zanaat yeniden ön plana çıkarıldı. Sanayi devriminin toplumu homojenleştirici gücüne karşı duran bir takım sanatçılar modern yöntemleri el emeği ve kaliteli işçilik ile birleştirerek yeni bir sanat akımının doğmasına öncülük etttiler. Art Nouveau, yani Yeni Sanat akımıyla mozaik sanatı da adeta yeniden keşfedildi. Bu akımın en önemli temsilcilerinden biri kuşkusuz İspanyol sanatçı ve mimar Antoni Gaudi. Gaudi, Barcelona merkezli çalışmalarında mimari ve bezemede olduğu kadar mozaik uygulamalarında da yeni bir çığır açtı. Gaudi, Park Guell’deki mozaik uygulamaları ile mimari ve sanatın yeniden buluşmasına önayak oldu, mozaiği belki de daha önce hiç olmadığı kadar mekan üretiminin ayrılmaz bir parçası haline getirdi. Farklı ve amorf formları önce parçalanan, daha sonra yeniden bir araya getirilen seramik parçalar ile kaplayan Gaudi, bu tekniği zeminden kolonlara, oturma elemanlarından heykellere kadar farklı mecralarda uygulayarak insanı şaşırttığı kadar cezbeden, hareketli, dinamik ve sürreal bir alem inşa etti. Art Nouveau’nun Avusturya kolu olan Secession akımıysa Viyana’yı kendine merkez edindi. Manifesto niteliğinde pek çok yapı ve sanat eseri bu kentte inşa edildi. Gustav Klimt’in yüzyıl başında Brüksel’de bulunan Stoclet House için yapmış olduğu tasarımlar, Secession akımının en seçkin örnekleri arasında yer 34 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
Üstte, GaudI’nin La Pedrera binasInIn mozaik çatısı above, the mosaIc roof chImneys of La Pedrera by GaudI In barceLona
back to the 17th to 11th centuries, BC. The terracotas functioned as floor surfaces, instead of the usual mud and dirt grounds of the time with decorative usage coming later. The architectural use of mosaics began in ancient Greece with the stone applications of black and white pebbles over these types of grounds and surfaces. Ever since the 5th century BC, geometric patterns and figures made out of rough tiles gave mosaics their decorative identity. These rough pieces were cut with more precision in the 3rd century BC to form the individual “tesserae,” to enable the creation of much more detailed and visually smooth figures. Later in the golden period of art in the Hellenistic era more detailed and stylized mosaics emerged. From geometric and intricate patterns to highly complex figural designs, mosaics adorned not only temples and palaces but also private villas especially popular in the Roman period. The “Mosaic Panel of Alexander ”, a 5.82 x 3.13 m2 panel found in a Pompeii villa from 100 BC, is one of best known of these private Roman mosaics. The rise of Christianity gave a new religious role to mosaic work, as ostentatious gold plated glass mosaics
istanbuL’daki kariye mÜzesi’nden isa mozaiği. aLtta, 20. yy. mozaik sanatçIsI hILdreth meIere’nin new york’taki st. barts katedraLi mozaiği. the byzantIne chrIst mosaIc In chora museum, IstanbuL. beLow, 20th c. mosaIc artIst hILdreth meIere’s st. barts cathedraL, new york.
enhanced the holy status of Roman basilicas. They became increasingly popular due to the ease with which mosaics could cover the curved surfaces of the vaults and domes of Byzantine churches. Orthodox Christianity became closely equated with these Byzantine mosaics – literally, as some religious people began to swallow these “sacred” mosaic pieces. As a response to the religious zeal and fanaticism around mosaics and icons, Byzantine Iconoclasm starting in the 8th and 9th centuries prohibited the use of images causing the destruction of many religious themed mosaic panels. The distinctive mosaic works of Christianity from this period are mostly found today in Northern Italy, at monuments such as Saint Mark’s Cathedral in Venice and Saint Vitale Church in Ravenna. In Istanbul, the Kariye museum in Turkey still has well-preserved original pieces of mosaics while the Hagia Sophia contains Byzantine wall and ceiling mosaic masterpieces. The Islamic art world followed a different path in the art of mosaic. With no possibility of figurative imagery, highly elaborate geometrical mosaics were created particularly for example on the courtyard walls of Great Mosque of Damascus and the Great Mosque of Cordoba and Alhambra Palace in Andalusia.
alırken mozaik ve mimarinin modern birlikteliğini de gözler önüne seriyor. Viyana kökenli bir başka sanatçı olan Friedensreich Hundertwasser ise Adolf Loos’un öngördüğü püriten, evrensel ve homojen mimariye karşı çıkarak renk, desen ve formları cesur bir şekilde tasarımlarına yansıttı. Hundertwasser Gaudi’nin izinden giderek farklı malzeme ve formları bir araya getirerek mozaik formlar ortaya koydu, bu tür kolajları mimarisinin ayırt edici bir özelliği olarak konumlandırdı. Art Nouveau akımından, özellikle de Antoni Gaudi’den etkilenen, bir başka sanatçı ise Fransız heykeltraş, ressam ve film yapımcısı olan Niki de Saint Phalle. Büyük ölçekli heykelleri ve mozaik kullanımı ile tanınan sanatçının, tarot kartlarındaki figürlerden esinlenerek tasarladığı heykelleri sergilediği ‘Tarot Bahçesi’ isimli park farklı malzemelerin mozaik tekniği ile bir araya getirildiği, büyük ölçekli soyut heykellere ev sahipliği yapıyor. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Paris’te ortaya çıkan Art Deco, mozaik ve yapı ilişkisine yeni bir boyut getirdi. Tarihi ve arkeolojik formları geometrik ve stilize bir şekilde harmanlayarak, resim ve heykelde olduğu
tHe rediscovery of Mosaics Seen as bad copies of paintings and frescoes, mosaic art declined in the 17th and 18th centuries, only to be rediscovered with the Art Nouveau movement in the late 19th century with its emphasis on handcrafted high quality art as a response to the industrial revolution In this period, the work of Antoni Gaudí, a Barcelona-based artist and architect initiated a new era in mosaic applications. Gaudí proclaimed mosaics as an inseparable part of architecture in the construction of many of his buildings with his Park Guell, 1900-1914, being the most elaborate. He applied pieces of mosaics over amorphous forms, from columns and sculptures to basic floor pavement creating surreal, organic shapes. The Secession, the Austrian branch of Art Nouveau centered in Vienna, also created many exemplary mosaics such as Gustav Klimt’s union of architecture and mosaic in the Stoclet House in Brussels, 1905-1909. Friedensreich Hundertwasser, another Vienna-based artist following in the steps of Gaudí created buildings with bold colors and patterns combining various materials and forms into collages of mosaic surfaces incorporated into his architecture. The Art Deco movement emerged in Paris before World War II and spread worldwide in a short amount of time. Art Deco, redefined the relationship of mosaics to structures mixing historical and modern forms together in a unique style exemplified by the work of American mosaic artist Hildreth Meière in the 1930s. Her domed mosaics at buildings such as the National Academy of Science building in Washington D.C., Baltimore Trust Building’s MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 35
Dosya/Report
kadar mimari ve dekoratif sanatlar alanında da etkili oldu. Art Deco’nun mekansal uygulamalarına Hildreth Meière’in tarihselci eserleri iyi bir örnek teşkil eder. Washington’da yer alan National Academy of Science Binasının kubbe mozaikleri, Baltimore Trust Binasının yer döşemeleri veya New York’ta bulunan St. Bartholomew Kilisesi geleneksel mozaik kullanımına getirilen yeni bir yoruma işaret eder. Benzer bir şekilde Modern mimari, her ne kadar bezeme ve dekorasyonu reddetse de, mekanın bir parçası olan ve hatta mekanı tanımlayan mozaik panelleri kullanmaktan çekinmemiştir. Brezilya’nın Lucio Costa tarafından 1960 yılında sıfırdan tasarlanan başkenti Brasilia, hem modern mimarinin hem de modern sanatın üç boyutlu bir manifestosu olarak karşımıza çıkıyor. Oscar Niemeyer tarafından tasarlanan yapıların bir kısmı Brezilyalı sanatçı ve tasarımcı Athos Bulcao ile birlikte ele alınarak özellikle iç mekanda ve cephede Bulcao’nın dev mozaik panelleri ve rölyefleri binaların ayrılmaz bir parçası olarak konumlandırıldı. Ülkemizde ise modern mozaik sanatının en başarılı ustalarından biri Bedri Rahmi Eyüpoğlu. Geleneksel köy hayatı ve primitif formlardan etkilenen Bedri Rahmi, gravür, seramik, heykel, vitray, hat, serigrafi, litografi gibi farklı mecralarda ürettiği eserlerine mozaik sanatını da dahil etti. Büyük ölçekli mozaik çalışmalarının bir kısmı içinde bulunduğu yapılar ile özdeşleşerek kamusal bir nitelik kazandı. Geçtiğimiz yıllarda yeniden ortaya çıkarılan ve 1958 yılında Uluslararası Brüksel Sergisi içinde yer alan Türk Pavyonu için tasarlanmış olan 227 metrekare büyüklüğündeki dev mozaik duvar, kendi başına bir sanat eseri olmakla kalmayıp, mekandaki iç-dış sürekliliğini sağlayan bağlayıcı bir mimari eleman olarak da öne çıkar. Bedri Rahmi’nin 1959 yılında Paris Nato merkezi için tasarlamış olduğu 50 metrelik mozaik pano da sanatçının uluslararası arenada üretmiş olduğu önemli eserlerden biridir. Günümüzde mozaik kullanımı çağdaş sanatçılar arasında yaygınlaşmakla beraber, klasik anlamda eşit ve homojen birimler yerine farklı malzeme ve boyutlarda parçaların değişik düzlemlerde bir araya geldiği farklı ölçekte çalışmalar ön plana çıkıyor. Mimari tasarımda ise geleneksel mozaik kullanımının dışında farklı iç mekan ve dış cephe uygulamalarına rastlamak mümkün. Baltimore’da bulunan American Visionary Art Museum, çağdaş mimaride mozaik kullanımına güncel bir örnek teşkil ediyor. Dış cepheyi tamamen saran mozaik kaplama uzak ve yakın plandan farklı algılar ve deneyimler meydana getiriyor. Japon firması Sako Architects ise Pekin’de yer alan Mosaic Building’de hem modülleri dijitalize ederek, hem de mozaiği iç ve dış mekanda sürekli tekrarlanan bir motif olarak kullanarak mekanda parça-bütün ilişkisine yeni bir yorum getiriyorlar. 36 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
soLda, nIkI de saınt PhaLLe’In tarot bahçesi’nden bir mozaik karakter. yukarIda, aya sofya’daki isa mozaiği. Left, a mosaIc tarot character by nIkI de saInt PhaLLe. above, chrIst mosaIc In haGIa soPhIa.
mosaic floor and her most elaborate mosaic cycle at the St. Bartholomew Church in New York pointed to a novel interpretation of traditional mosaics in a modern context. Later in the 20th century French sculptor, painter and film producer Niki de Saint Phalle used mosaic on the surfaces of her fantastic large-scale sculptures such as her “Tarot Garden,” inspired by Gaudí’s Park Guell. Modern architecture, despite its rejection of ornament and decoration, has used mosaics extensively. Architect Oscar Niemeyer integrated the gigantic mosaic panels from the Brazilian artist and designer Athos Bulcao into many of his buildings. Bedri Rahmi Eyüboğlu, a Turkish master of contemporary mosaic art, inspired by traditional everyday life in Turkish villages and by primitive forms created works such as the 227 m2 mosaic wall exhibited at the International Brussels Exhibition in 1958, as the central element of the Turkish pavilion and the 50 meters long mosaic panel done for the NATO headquarters of Paris in 1959. Mosaic used in artworks, construction and architecture is growing increasingly popular among contemporary artists and architects. Today it is mainly used in combinations of various mediums over different surfaces rather than the traditional homogeneous usage. In particular glass mosaic producers such as Orsoni, Trend and Bisazza have popularized this approach to the art of mosaic. Much like historical precedents the flexible and durable art of mosaic is guaranteed to last for many centuries more
Metin ünsal sanatçı ile çağdaş mozaik sanatı Hakkında konuştuk. metin ünsal, a contemporary mosaıc artıst Metin Bey, biraz kendinizden, eğitiminizden ve mozaik sanatına olan ilginizden bahseder misiniz? Lise öğrenimimi Işık Lisesi’nde tamamladıktan sonra, Boğaziçi Üniversitesi’nde mühendislik eğitimi aldım. Eğitim hayatım boyunca resimle ilgilendim, ilk kişisel sergimi 15 yaşındayken açtım. 1977 – 1980 yılları arasında aldığım temel sanat eğitiminin ardından, çalışmalarımı yurtiçi ve yurtdışında sürdürmeye devam ettim. Ayrıca Silkar bünyesinde bulunan AKDO markasının tasarım direktörlüğünü de yürütüyorum. Özellikle resim üzerine yoğunlaşmış olduğum için burada taşın, mermerin nasıl işleneceği, mozaik desenlerinin nasıl oluştuğu konusunda kendimi geliştirmem gerekti. Akademisyenlerle görüşüp, birçok kitabı ve yurt dışında yapılan çalışmaları inceledim, yeterince teknik bilgiye vakıf olduğuma kanaat getirince tasarım ve üretim süreci başladı. Mozaik sanatının dünyadaki ve Türkiye’deki durumunu nasıl değerlendiriyor sunuz? Beğendiğiniz çalışmalar neler? Türkiye bu konuda son derece zengin tarihi mirasa sahip ülkelerden biri. Günümüzde de Türkiye dünyadaki en büyük beş mermer üreticisi arasında. Özellikle Ar-Ge çalışmalarına, sanat ve tasarıma verilen önem arttıkça, Türkiye’deki mozaik uygulamalarının, taklitçi bir zihniyetten uzaklaşıp daha özgün tasarımlara yönelecegini umuyorum. Zeugma ve Hatay mozaik müzesi gibi çok önemli mozaik müzeleri ve eserleri var. Dünyada özellikle Pompei mozaikleri ve İspanya’da Bardo Mozaik Müzesi en önemli örnekler arasında sayılabilir. Çağdaş örneklerden İtalya’da uygulanan büyük ölçekli projeler ve Sicis firmasının uygulamalarını kayda değer buluyorum. Bizim uygulamasını yaptığımız Monaco Hermitage Hotel ve Yunanistan Atina Hotel’deki mozaikler de dünyadaki saygın örnekler arasında gösterilmekte. Mozaik çalışmlarınızda hangi tür malzeme kullanıyorsunuz? Taş mozaik ile diğer mozaiklerin farkı nedir? Mozaik uygulamalarında öncelikle doğal taş olmak üzere, mermer, metal, plastik, cam gibi çok farklı malzemeler kullanılıyor. Ayrıca kimi uygulamalarda bizim fazlaca tercih etmediğimiz bir malzeme olan, taş tozunun sıkıştırılması ile üretilen bir tür mozaik de kullanıyor. Elbette çok daha kıymetli bir malzeme olan doğal taşın yanında bu tip yapay malzemeler daha basit ve albenisiz kalıyor, doğal taşın sahip olduğu doku, renk ve kaliteye ulaşamıyor. Mozaik yapımında doğal taşın renk çeşitliği ve tutarlılığı konusunda bizi bilgilendirir misiniz? Doğal taşın %100 renk tutarlılığına sahip olmadığı bilinir; ancak bu gibi renk ve doku farklılıklarının mozaik uygulamalarına bir karakter ve güzellik kattığına inanıyorum. Zaten şu anda Avrupa’da revaçta olan ürünün doğallığını ön plana çıkaran uygulamalar. Bunun yanı sıra, renk çeşitliliği konusunda oldukça zengin bir portföye sahibiz. Elimizde 170 farklı renkte mermer ve taş var. Ayrıca taşı farklı şekillerde işleyerek farklı görünüşte, dokuda, parlaklıkta ve boyutlarda -kimi zaman patineli, kimi zaman çekiçlenmiş- mozaik parçaları kullanabiliyoruz.
Born in 1958 in Istanbul, throughout his formative years Metin Ünsal was interested in art and painting since his first exhibition at the age of 15. After his education in art between 1977-1980, he continued with art and design projects domestically and internationally from his studio in Ortaköy, Istanbul. “Mosaic is creating paintings with stones,” says Ünsal, “Turkey has a rich mosaic art heritage from the past and is improving in mosaic applications. In my studio, we’re primarily working with natural stones, but with metal, plastic and glass as well. The other kinds of material feel very artificial and non-appealing compared to natural stones, which have a profound value. I personally believe that the natural variations in the color and texture of natural stone-made mosaics have a more authentic beauty. We currently have 170 different colors and kinds of marble and stone that we work with. For our project-based works we usually collaborate with architects, but sometimes all of the design originates from us. I hope that many other firms will continue our example of contemporary design with mosaics and help develop original artworks and architectural structures rather than simply copying historical examples of mosaic applications.” MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 37
Röportaj/Interview
Çelişkileri barıştıran heykeltraş: Günnur Özsoy 10. kişisel sergisi ‘Tinsel Deneyimler’i henüz Tamamlayan heykelTraş günnur Özsoy işlerinDe mermer ile polyesTeri yaşam ve Ölüm kavramlarının çeşiTli boyuTlarını TarTışan kırılgan anlaTımlara DÖnüşTürüyor.
reconcılıaTıon of conflıcTs Through sculpTure by günnur Özsoy
günnur Özsoy Transforms marble anD polyesTer ınTo expressıons o lıfe anD DeaTh wıTh her 10Th exhıbıTıon, “spırıTual experıences.”
YAZI-TExT: Özlem AlkAn k.
38 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
Biraz kendinizden söz eder misiniz? Gümüş işlemeciliği ve takı tasarımı eğitiminden sonra heykele geçişiniz neden, nasıl oldu? İstanbul’da Endüstri Ürünleri Tasarımı okurken, ikinci sınıfta Londra’ya gitmeye karar verdim ve orada takı tasarımı eğitimi aldım. Döndükten sonra da Kapalıçarşı’da bir atölyede kendi takılarımı yapmaya başladım. Ardından takılarımı galerilerde sergiledim. Bu dönemde mimar dostlarım ile bir gün takılarımın dialarına bakıyorduk ve heykel yapmam konusunda beni çok yüreklendirdiler. Zaten hali hazırda küçük heykeller yapıyordum. Onların da desteğiyle heykel üzerine çalışmaya başladım. PG Art Gallery’deki 10. Kişisel serginiz ‘Tinsel Deneyimler’i henüz gerçekleştirdiniz. Bu işlerinizde fiziksel-tinsel, canlı-cansız gibi zıt kavramların yanı sıra boşluk-kütle ilişkisini ön plana çıkarıyorsunuz. Serginizdeki işlerden ve ortaya koydukları temel meselelerden biraz bahseder misiniz? Tinsel Deneyimler isimli son kişisel sergim dört gruptan oluşuyor: İlki galerinin vitrininde kuş tüylerini pervaneler yardımıyla süreki uçuşturduğum bir yerleştirme... Kuş tüylerini sürekli havada devindirmek epey zorluydu, mühendislerden teknik destek aldım. Hatta bir ara kuş tüyleri galiba sadece kuş kanatlarında uçabiliyormış düşüncesi bile oluştu, neyse sonuçta başardık. Burada pervaneler ve kuş tüylerinin gerilim duygusunun yanında tüylerin sürekli uçmalarıyla her gün farklı görüntüler oluştu. Bu devinim ve görsellik sokaktan geçenler, özellikle de çocuklar için bir çekim alanı oluşturdu. İkincisi galerinin içinde boyları bir metreyi geçen altı adet pürüzsüz, parlak, beyaz renkli polyester heykellerden oluşan bir seri... Bu heykeller benim için mezar taşlarını hatırlatıyorlar ancak büyük olmalarına rağmen hafifler, geçirgenler ve etraflarındaki görüntüleri yansıtıyorlar. Üçüncüsü, küçük boyutlu martı kanatlarını hatırlatan mermer heykellerden oluşan bir düzenleme... Dördüncüsü ise uçan martıların silikleşmiş görüntülerinin kolajlanmasıyla oluşan bir videonun projeksiyonla duvara yansıtılmış görüntüsü... Sürekli tekrar eden bu görüntü farklı boyutlu ve malzemeli heykeller arasında bağ kurarken hipnotize etme özelliği de gösteriyordu.
Kanat SeriSi’nden mermer heykelcikler marble statuettes from the Wing series.
Günnur Özsoy’s journey into sculpture-making started with her Industrial Design education in Marmara University. She spent her second year in England learning about jewellery design, and came back to produce her own jewellery line in a workshop in the Istanbul Grand Bazaar. Her architect friends who were looking at slides of her designs encouraged her to start sculpting, an art towards which she has always had a flair. While Özsoy was studying in Marmara University, her visits to the graveyard of Eyüp had a tremendous influence on her works. Dr. Marcus Graf states that “for Özsoy [the graveyard] resembled a sculpture garden, where stories melt with histories. As Istanbul did not have any real art museum then, she understood the graveyard as an open-air museum. There, especially the craft and formal beauty of the tombstones fascinated her. Later, the personal experience of loss and grief made her think about the fact that everybody has a tombstone ready waiting for him/her.” Günnur Özsoy’s most recent exhibition “Spiritual Experiments” (Tinsel Deneyimler) displays contemporary sculptures that raise existential questions. The open space of the gallery manipulated by notions of tombstones and wings, and the relations of the ground, the sculpture works and the wind give the visitors a chance to look through the limitless doors of perception and aim to enrich them spiritually, philosophically and intellectually. The artist’s works that diverge from rational linearity and differ from minimalism in narrative dimension are best described as “organic” forms. The Spiritual Experiments exhibition consists of one installation, two series of sculptures, and one video. The installation of white bird feathers flying with the wind produced by fans, exudes an ethereal beauty. The first sculpture series inspired by
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 39
Röportaj/Interview
İşlerinizin kavramdan şekle, oradan malzemeye ve sonunda heykele dönüşme süreci nasıl işliyor? Bu bahsettiğiniz tam da işlerin vücuda geliş hali. Benim için kavramlar ve üretim süreci birbirleriyle iç içe geçmiş bir şekilde ilerliyor. Bu aşamalarda ve düşünce kütleye dönüştükten sonra, sergide izleyiciyle buluştuğundaki duygu nedir? Sergiler kendime ait birikimleri izleyiciyle paylaşabildiğim aralıklar... Ben kendime ait birikimleri paylaşıma açıyorum. İzleyici ister benim düşünce ve izlerimi takip eder, ya da kendi çağrışımlarıyla yol alır. Benim için önemli olan serbestliktir. Keçe ve polyesterin işlerinizde büyük bir yeri var. Bu materyallere ilginiz nasıl gelişti? Malzemeyle ilişkiniz nasıl belirleniyor? Çalışırken bazen bir fikir bazen de malzeme önce gelir. Örneğin parlak, pürüzsüz, ışığı yansıtan polyester çalışmalarımın ardından, bunun tersine bir his yaratmak arzusuyla keçe ile çalışmaya başladım. Keçe heykellerim polyester işlerimin tersine ışığı emen, dokulu ve yüzde yüz doğallardı. İlk kez bu sergideki eserlerinizde mermeri kullandınız. Mermer kullanmaya başlamanız nasıl oldu? Eserlerinize ne gibi yenilikler kattı? “Tinsel Deneyimler”deki mermer heykellerim benim için kanatları ifade ediyor ancak malzemeleri gereği uçmaları söz konusu değil, buradaki çelişki ilgimi çekiyor. Kimi heykellerin formları çok fazla ince ve yumuşatılmış olduğundan kırılgan gözükmelerine rağmen, yine malzeme gereği uçamayacak kadar sağlamlar. 40 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
Kanat SeriSi’nden mermer şehir Silüeti marble sculptures of a city silhouette from the Wing series.
tombstones contains six white and smooth sculptures made of polyester, thus are light in weight, reflective of light with a tinge of transparency. The second series of sculptures is akin to the shapes of bird wings. Whereas the tombstones are made of light polyester, the wings are made of Marmara marble, creating a contradiction between the heavy material and the lightness of the wings. The video, appropriately titled as “Journey,” presents sequences of flying birds, and adds the last narrative dimension to the themes of destinations, spirituality, transcending boundaries and the journey of life, all of which are open for various interpretations. Özsoy often uses materials such as felt and polyester, and marble is a new addition to her artistic view. “To create a contrast to shiny, smooth and light-reflecting polyester, I’ve started to experiment with felt that has a rough surface, is completely light-absorbing and 100% natural – an exact opposite to polyester in my opinion. I have decided on using marble for my wing sculptures because the internal contradiction that it would create was very appealing for me. I have attained very thin and fragile looking layers with marble that are in fact very durable, sound and strong, thanks to the natural qualities of marble. I focus on expressing various conflicts and contradictions because life is all about balancing out conflicts and an art of living with contradictions,” says Özsoy. She is currently busy working on her next exhibition in Ankara, and will be exhibiting her artworks in the Istanbul Biennial in Turkey and the upcoming art fair in Morocco.
Çalışırken nelerden referans alıyor, nasıl hazırlık yapıyorsunuz? Kendimden ve yaşadıklarımdan yola çıkıyorum. Bazen son projem bir sonraki çalışmamı doğuruyor, bazen not aldığım ama uygulama fırsatı bulamadığım projeleri yapıyorum. Son işlerinizde hassas bir denge, malzemeden beklenmeyen bir hafiflik var. Bu, hayata bakış açınızla ne şekilde ilişki kuruyor? İnsan doğası gereği çelişkilerle yaşar ama bunu bir şekilde dengeler diye düşünüyorum. Çalışmalarıma da bu bakış açısını yansıtıyorum. Heykel içinde yer aldığı alanla doğrudan ilişki kuran, bulunduğu mekandan bağımsız düşünmesi zor bir tür. Mekan sizin için ne ifade ediyor, yaratım aşamasında işlerinizi içinde bulundukları alanla ilişkilendirerek mi çalışıyorsunuz? Elbette mekan çok önemli, benim de mekanlara özel olarak ürettiğim çalışmalarım mevcut. Ancak işlerim formları gereği her zaman farklı düzenlemelere olanak sağlar ve bu düzenlemelerle kendi mekanlarını da yaratırlar. İşleriniz şu anda nerelerde sergileniyor? Bu anlamda önemli gördüğünüz bir mekan-heykel ilişkisi var mı? Heykellerim geçici olarak galeri mekanlarında sergilendiği gibi, onları Trump Towers, Kanyon Alışveriş Merkezi ve Point Hotel gibi alanlarda da sürekli görebilmek mümkün. Ayrıca Trabzon Forum Alışveriş Merkezi’nde görülebilen heykel çalışmalarım da çok sayıda kişiye ulaştığı için benim için önemli. Nevzat Sayın’ın mimarlığını yaptığı Umur Matbaası’ndaki heykellerim ise mekan-heykel ikilisine iyi bir örnek oluşturan çalışmalar diye düşünüyorum. Sergi bittikten sonra ne yapıyorsunuz? Yeni bir serinin düşünceleri hemen şekillenmeye başlıyor mu? Tinsel Deneyimler sergisini önümüzdeki sezonun ilk sergisi olarak, Ankara Siyah-Beyaz Galeri’ye bazı ilaveler yaparak taşıyacağım. İstanbul Bienali süresince ise Tahtakale Hamamı’ndaki sergide benim de çalışmalarım olacak. Ekim ayında PG Art Gallery ile Fas’taki sanat fuarına katılacağım. Kısacası yoğun bir dönem daha beni bekliyor.
UçUşan kUş tüyleri yerleştirmeSi ile Kanat nosyonu the idea of wingS inSpired the flying feathers installation.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 41
Bilgi/Info
Bejden Kahveye Burdur Mermeri :
Burdur Beji
Batı akdeniz Bölgesi’nin yeni gözdesi Burdur Beji, kullanım elverişliliği ve kalitesiyle dünya pazarlarında Bir marka olma yolunda.
Burdur redefınes the meanıng of Beıge: Burdur Beıge marBle
a cream colored stone from turkey’s medıterranean coast, Burdur Beıge marBle ıs on the rıse ın world markets.
YAZI-TExT: BUCU NOYAN
42 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
H
em dekoratif amaçlı, hem de yapıda kullanılabilen doğal taşa olan talep, küresel olarak arttı. Doğal taş sektörü, ülkemizde madencilik alanında en hızlı gelişen sektör olmakla beraber, ihracatı bakımından da pazarlarda büyük bir yer kaplıyor. Özellikle 2000’li yılların başından itibaren Batı Akdeniz Bölgesi’nde büyük bir mermer rezervi potansiyeli tespit edildi. Gelişen madencilik teknolojisi ve dünyada doğal taşa olan talebin artması, bu rezervlerin bulunmasına ve maden ocakları yoluyla ortaya çıkarılmasına olanak sağlıyor. Batı Akdeniz Bölgesi, özellikle Burdur ili sınırları içerisinde çıkartılan “Burdur beji” ile dünya doğal taş sektörüne girdi. Burdur mermeri, bej ve kahve tonlarında olduğu için, “Burdur beji” veya “Burdur kahvesi” olarak dünya mermer piyasasında bir marka olma yolunda ilerliyor.
Tarih Öncesinden Beri Burdur ilinin tarihi, yapılan arkeolojik kazılara göre Neolitik çağa kadar iniyor. Prof. J. Mellaart tarafından yapılan Hacılar kazılarında ve Prof. Dr. Refik Duru tarafından takip edilen Kuruçay Höyük ve Bucak Höyücek Höyük’te M.Ö. 7000 yıllarına vardığı düşünülen Neolitik çağ bulguları gün yüzüne çıkarıldı. Neolitik çağı takip eden Kalkolitik çağa ait bulgularda, pişmiş toprak ve mermerden yapılmış keman tipi idolleriyle, Burdur civarındaki ilk mermer kullanımı izlerine rastlanıyor.
SagaloSSoS antik kentinden mermer kalıntılar marble remaıns of the SagaloSSoS cıvılızatıon ın burdur
G
lobal demand for natural stones has escalated as they have drawn increasing appeal for their flexibility both in decoration and construction especially in the recent ascendancy of contemporary design and architecture. This has been positive news for Turkey where the processed natural stone industry is the fastest growing branch of the Turkish mining industries, as well as being a sector with considerable weight in export markets. Especially since the beginning of the 2000s, with the help of technological advances in quarrying, excavation and mining and as a result of the increasing demand for natural stones, there has been more research and investment leading to the development of large reserves of quality marble in the western Mediterranean region of Turkey. As marble production in this area increased, Burdur, a major city in Anatolia near the Mediterranean, rose in prominence thanks to its Beige marble, a highquality marble named for its color palette that ranges from creamy beige to coffee bean brown. Through the popularity of this stone, the western Mediterranean region of Turkey has become recognized in the world MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 43
Bilgi/Info
club voyage tatil köyünün merdivenlerinde uygulanan burdur beji mermeri burdur beıge marble staırcase applıcatıon ın club voyage holıday vıllage, belek, turkey
Yaklaşık 9000 yıllık bir tarihin eserlerini barındıran Burdur Arkeoloji Müzesi’nde, Kibyra, Kremna ve Sagalossos eserleri bölümlerinde, taş ve mermer ağırlıklı eserler sergileniyor ve mermer işlemeciliğinin tarih öncesi çağlardan beri süregeldiğini gösteriyor. M.Ö. 300’lere dayanan bir Likya uygarlığı olan Kibyra’dan çıkarılan, kentin arenasına varan anıtsal yola ait frizler mermer ağırlıklı. Roma İmparatorluğu’nun kolonisi olmuş, şu anki Burdur ili Bucak ilçesinin sınırlarına kurulmuş olan Kremna kentinden çıkarılan Helenistik tanrı ve tanrıça heykelleri de mermerden oluşuyor. Burdur ilinin sınırları içindeki bir başka Helenistik antik kenti Sagalossos’ta imparator Augustus, Büyük İskender’in anısına 4 metrelik mermer bir anıt yaptırmış olması dikkatleri çekiyor. Antik dönemlerde Burdur’dan çıkarılıp işlenen mermer, günümüzde Burdur sınırlarında yeniden keşfedilip dünyaca meşhur konumunu elde etti.
Geniş Kullanım Yelpazesi Burdur beji güneş ışıklarını yansıtmadığı için gözü yormayan, sert, su emme özelliği düşük, basit asitlerden etkilenmeyen ve çok iyi cila tutan bir mermer çeşidi. Bu özellikleri onu yapı ve dekorasyon malzemesi olarak kullanıma çok elverişli kılıyor. Yer ve duvar kaplaması olarak, banyolarda, havuz etrafında ve mermer merdiven yapımında yaygın olarak kullanılıyor. Bunun yanı sıra, sahip olduğu doğal özellikler sayesinde çok daha geniş çaplı ve yaratıcı kullanıma uygun bir mermer yapısı var. Açık krem renginden, koyu beje ve kahverengiye kadar varan renk çeşitleri, sade yüzeyden alacalıya kadar çeşitlilik gösteren yüzey 44 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
desenleri, Burdur bejini çok tercih edilen, kullanışlı bir mermer modeli yapıyor.
endüsTriden ihracaTa Son 11 yıl içerisinde Burdur’da hızla yapılanan mermercilik sektörü, Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı (BAKA) tarafından hazırlanan Doğal Taş Sektörü Raporu’na göre, ildeki 70 adet mermer ocağı, 100 mermer işleme fabrikası ve yedi adet mermer işleme makinası üreticisinden oluşuyor. Toplam 4.250 kişinin 2.000’i ocaklarda, 2.250’si de fabrikalarda istihdam ederek, bölgenin kalkınmasına katkıda bulunuyor. Hemen hemen her ilçesinden mermer çıkan Burdur ilinin sınırları içerisinde halen 40 milyon ton mermer rezervi olduğu tahmin ediliyor. 2009 yılının verileri, o yıl içerisinde 4 milyon metrekare mermer üretimi gerçekleştiğini gösteriyor. Türkiye Alp-Himalaya dağ kuşağındaki bir ülke olarak, jeolojik yapısı zengin yeraltı kaynaklarına sahip. Hem rezerv büyüklüğü, hem de nitelikli doğal taş çeşidine sahip olması bakımından dünya pazarlarında çok öenmli bir yere sahip. Deniz ulaşımına elverişli nakil yapısı da Türkiye’yi doğal taş ihracatında avantajlı konumda bulunduruyor. Burdur mermercilik sektöründe mevcut üretimin %85’i ihraç ediliyor ve %15’i iç sektöre satılıyor. İhraç edilen mermer, %50 oranında işlenmiş biçimde, %30 oranında blok halinde, %20 oranında ise mozaik olarak satılıyor. Özellikle Çin, ABD, Hindistan, Rusya, Ürdün, İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne Burdur beji ihracatı yapılıyor.
1
natural stone industry, where Burdur Beige is today a trademark in the global markets for marble because of it flexible and wide spread application in a variety of architectural settings and public spaces.
prehısTorıc rooTs
2
3
1. burdur-gur beıge (yeşilovayarışlı köyü) 2. moonstone cream (burdur merkez-yayladibi köyü) 3. SagalaSSoS beıge grey (burdur ağlasunyumurtaş köyü) 4. crema saray (yeşilovabaşkuyu)
4
As is the case for almost all Anatolian cities in Turkey, Burdur’s history goes back to ancient times. The archeological excavations supervised by Prof. J. Mellaart in Hacılar and by Prof. Refik Duru, in Kuruçay Höyük and Bucak Höyücek Höyük, have revealed findings from the Neolithic Ages, as far as back as 7000 BC. The first artistic marble discoveries in Burdur are the soil-marble mix violin figures that have been dated to the Chalcolithic Age or Copper Age from 4500 BC. The Burdur Archeological Museum where artifacts from 9000 years of human existence are on display, has an array of collections including numerous stone and marble-made handcrafts from antique cities found in Burdur such as Kibyra, Kremna and Sagalossos. These cities, all of which are important centers of civilization dating from prehistoric to Hellenistic times, show widespread use of marble in their art and architecture. Kibyra, a town with roots dating back to 300 BC which has features of Greek and Lycian civilization, has marble friezes lining its road of monuments that led to the ancient city’s arena. Numerous statues of gods and goddesses are carved out of marble in Kremna, a colony under the rule of the Roman Empire in Hellenistic times. A 4 meter high monument in the beige marble is a major archaeological remnant in the ancient Roman city of Sagalossos, made in honor of the Great Alexander under the order of Emperor Augustus. All of these ancient sites make use of the local Burdur marble. With the expansion of Greek civilization in the Hellenistic period to places such as Burdur the cream and beige marbles of medium to fine-grains found in the area were favored for their sparkle. The popularity of the cream colored Burdur marble in ancient civilizations has extended to our day where today it is once again a popular marble with worldwide recognition. A quality that resonated long ago in the sculptures of ancient gods and emperors is now a popular stone used in many public settings.
a FlexıBle and duraBle marBle A harder and more resistant marble, Burdur Beige is known for its sun, water and acid resistant qualities. The MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 45
Bilgi/Info
1 ease in which it can be polished has also made Burdur’s Beige a favorite in decoration and construction sectors. Its most common uses are as tiles in marble floors and walls, bathroom and poolside tiles, and marble staircases in public settings such as hotels, conference centers and shopping centers. It also presents a wide array of creative options for interiors with high design standards because of its natural characteristics, its harmonious and convenient color tones from smooth beige to brown, and surface texture varieties from plain to an assortment of grains and patterns.
ındusTrY GrowTh and ınTernaTıonal Trade According to the Natural Stones Industry Report prepared by BAKA (Turkish Western Mediterranean Development Agency), there has been significant growth in Burdur’s marble industry within the past 11 years including 70 mine excavation sites, 100 mineral processing plants and 7 mineral processing machinery production factories. This provides employment for 4,250 workers, around 2000 working in the quarries and 2250 in the factories and other related aspects of the industry. Predictions indicate that around at least 40 millions of tons of marble is still residing within the available reserves, available for excavation and production. This is a meaningful number for an area where almost every bit of the landscape produces this hidden treasure, Burdur Beige. Data shows that just in year 2009, 4 million square meters of Beige marble production has been quarried. Its geologically optimal location along the AlpineHimalayan belt enables Turkey to have such a wealth in underground marble reserves. Combined with efficiency of Turkish marble sector’s industrial and distribution systems, Burdur Beige is one of the success stories of the Turkish stone sector. We can add to this the sea shipping possiblities from the Turkish ports in the Mediterranean which is also a plus for speedy and economic export, and a reason for Turkey’s well known leading position in global stone markets. Currently 85% of the produced Beige marble is exported from Turkey and 15% is sold nationally. 50% of Burdur Beige exportation is processed stone, while 30% is sold as blocks, and 20% as mosaics. China, United States, India, Russia, Jordan, Israil, Saudi Arabia and United Arab Emirates are among the largest Burdur Beige importing countries from Turkey. 46 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
2
3
1. SagalaSSoS beıge cappuccino (burdurağlasunyumurtaş köyü) 2. burdur beıge (burdurkaramanlı) 3. leodıkea crema beıge (burdurkaramanlı) 4. royal cream (burdurkaramanlıyarışlı köyü)
4
Projeler/Projects: Wadi Rum
Wadi Rum Resort: Modern Mağaralardaki Lüks Çölde akıllara sığmaz bir proje, lüks bir oteli kayaların içine inşa etmeyi amaçlıyor. İşte yeni bir bakış açısıyla, doğayla bir olmak. Yazı-Text: BURCU NOYAN
48 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
Wadı rum resort: ecologıcal tourısm ın stone and sand desıgns for a resort hotel embedded Wıthın the stony deserts of Wadı rum ın jordan proposes neW dırectıons ın archıtecture for eco-tourısm.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 49
Projeler/Projects: Wadi Rum
A
rabistanlı Lawrence lakabıyla tanınan T.E. Lawrence’ın da betimlediği gibi, “kızıl bir günbatımını çevreleyen duvarlar gibidir, hayret verici tepeleri ve puslu ateşten meyilli basamakları” : Wadi Rum, diğer adıyla “Ay’ın Vadisi” Ürdün’ün güneyindeki dramatik çöl atmosferinde 720 km2’lik bir koruma alanı. Wadi Rum bugün dağların derinliklerine uzanan ve bir çoğu bin yıllık kaya resimlerini barındıran kanyonlarıyla Ürdün’ün en ilgi çekici turist çekim alanlarından biri… Hâlâ Wadi Rum’un tepelerindeki keçi kılı çadırlarında yaşayan Bedevi göçmenlerin hayat biçimi ve çevrenin doğal güzellikleri arazi aracı ya da deve üzerinde, kimi zaman da yürüyerek yapılan gezilerle görülebiliyor. Wadi Rum’u ziyaret eden eko-turistler Bedevi çadırlarında çölün üzerindeki gökyüzünde ihtişamla parlayan yıldızların altında konaklıyorlar. Florida merkezli mimarlık ve tasarım şirketi Oppenheim Architecture + Design, kumtaşı ve granit kayaların birbirine karıştığı, Güney Ürdün’ün Akabe kentinin dışında yer alan çöl vadisindeki lüks tatil köyü projesi üzerinde çalışmalarını 2010’dan beri sürdürüyor. Proje, 6.600 m2’lik oturma alanına sahip toplam 24.000 m2’lik oteli, insan eli değmemiş doğal ortama minimal etkiyle inşa etmeyi amaçlıyor. Projede otel locaları, vadinin kumtaşı ve granit kayalarının doğal çatlak ve hatları arasına, neredeyse görünmez olarak yerleştiriliyor. Oppenheim Architecture + Design’ın mimarları “Yeryüzü ile etkileşimimizi yeniden yorumlayan proje önerimiz, doğal ortamda dizayn, kalite ve ekolojik sürdürebilirlik kriterlerinde çıtayı yükseğe alıyor.’’ diyor. “Doğa ile uyum içinde yaşayabilmek için, onu yeniden hayatımıza nasıl alabileceğimizi öğrenmemiz gerek. Gerçek ve zamansız olan mimari, aynı zamanda kuvvetli, fakat rahat; ilkel, fakat yaratıcı; gündelik, fakat göz-alıcı; ham, fakat arıtılmış. Yapılan form sessizce fevkalade çevresiyle bütünleşiyor, mekanın doğal güzelliğinden yararlanırken onu besleyerek lüks localarla bir yaşam alanı oluşturuyor... Wadi’nin yüzeyine alçakgönüllülükle kuracağımız mimari, ustalıkla, doğanın muhteşem senfonisine bir ses daha eklemeyi, müthiş bir yemeğe bir malzeme daha koymayı amaçlıyor. Kavramsal çıkış noktamız temelini bölgenin tektonik ve jeolojik tarihinden alıyor... Akışı, ışığı ve oryantasyonu derinden anlayarak ve çevreleyen çöl ile bir ilişki ortaya çıkararak güzellik, güç ve alçakgönüllülük elde ediliyor. Basitlik ve kullanışlılık tüm tasarımın özünde böylece hiçbir şey gözü yormuyor. Ev ve villalar değişik şekillerde biçimleniyor; kaya evi, spa evi, çadır ev ve villaların tümü, içinde yaşadığımız muhteşem dünyadan kopmayı değil, ona bağlılığımızı arttıran bir ilişki içinde yapılanıyor.”
50 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
T
.E. Lawrence, known as Lawrence of Arabia, described it as a “walled avenue [of] crimson sunset on its stupendous cliffs and slanted ladders of hazy fire” : Wadi Rum, The Valley of the Moon, a protected area covering 720 square kilometers of dramatic desert wilderness in the south of Jordan. Today Wadi Rum is one of Jordan’s most important tourist destinations. Visitors are drawn to the narrow canyons and fissures cut deep into the mountains with many concealing ancient rock drawings etched by the peoples of the desert over millennia. Bedouin tribes still live among the mountains of Rum and their large goat-hair tents are a special feature of the landscape. The Bedouin lifestyle and natural attractions of Rum are visited by jeep, camel and hiking tours with many eco tourists staying overnight in Bedouin tents to gaze at the amazing panoply of stars in the desert sky. Tourism in this area has created a significant economy for the Bedouin and other local residents. In the context of these tourism projects is the Wadi Rum Resorts, a series of desert lodges in the Wadi that attempt to balance economic goals with nature and sustainability. Since 2010, after winning an invited competition the Florida-based practice Oppenheim Architecture + Design led by Chad Oppehehim known for the attention to design and ecology has been developing this resort project in this desert valley where sandstone and granite intermingle, outside of the city of Aqaba with the goal of opening the Resort in 2014. The Wadi Rum Resort project aims to build a 24,000 m2 hotel over a 6,600 m2 landscape, with nominal impact on what is today an untouched natural environment popular as an eco-tourist destination. The main strategy of their design is to embed the Resort subtly into the landscape using the natural thermal dynamics of the stone and earth to keep artificial heating and cooling to a minimum, integrating elements like water conservation and harvesting into the design. In the computer renderings of the project, the lodges of the hotel are invisibly inserted into the natural faults and fissures of the sandstone and granite rocks of the valley. They are described by Oppenheim Architecture + Design with an eye towards this synthesis of nature and design: “Reinterpreting the way we have dealt with the earth, our proposal establishes a new benchmark for design, quality and sustainability in the natural environment. To live in harmony with the natural world, we must learn how to re-engage the land. Earnest and timeless, the architecture is simultaneously powerful, yet comfortable; primitive, yet innovative; casual, yet elegant; raw, yet refined. The built form merges silently with its wondrous setting, exploiting and enhancing the natural beauty of the site to establish luxury lodge accommodations... The architecture we will humbly create within the realm of the Wadi is intended to miraculously and meticulously add another sound in a perfect symphony, another ingredient in a perfect dish. The conceptual point of departure has its roots in the tectonic and geological histories of the region... Beauty, power and humility is achieved through a profound understanding of flow, light and orientation with the topographyfermenting a relationship with the surrounding desert. Simplicity and functionality are inherent to the entire design-- so that nothing distracts the eye. The lodges and villas in their various incarnations; rock lodge, spa lodge, tent lodge and reserve villa are all designed as spatial responses towards establishing a connection, not dislocation with the awe-inspiring planet we inhabit.”
Kayalar içindeKi otel odalarının iç ve dış görüntüleri. vıews of the exterıor and ınterıors of the rooms wıthın the wadı rum lodge.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 51
Projeler/Projects: Wadi Rum
Mesafeden GörünüM Wadi Rum’un sessiz ve uçsuz bucaksız çöl arazisinin bir kısmı, insanyapımı ışıkların minik parıltıları ile hafifçe aydınlatılmakta. Işığa doğru yaklaşıldıkça, karanlık gökyüzündeki yıldızlara eşlik eden noktasal tavan ışıkları ile aydınlatılmış localar belirmeye başlıyor. Kayalar içindeki evler, eliptik, üçgen, geometrik veya geometrik olmayan şekillerde keskince oyulmuş. Her oda ayrı bir seviyede gibi görünse de, aslında kayalar içindeki 3 katta bulunuyorlar: 2 kat yer üstünde, 1 kat da yer altında. İnşa alanında bulunan çeşitli yerel taşlar, kumtaşı-kil karışımları, cam, pirinç, bakır ve gümüş gibi metaller, yapı malzemesini oluşturuyor. Dış cephe yine doğal kumtaşı ve kil karışımı ile kaplanıyor. İnşa edilen duvarlar, vadi kayalarının ritmini takip ederek pek çok değişik ölçüde çıkıntı yapıyor veya birbiri üzerine eğilerek içerisindeki medeniyeti, el değmemiş çöl sahrasından saklıyor. Duvar yüzeyleri, doğal kayaların yüzeylerine paralel şekilde devamlılık göstermekte. Duvarlar yapıyı, giriş ve 22 araçlık park yeri olarak bölümlere ayırma işlevi görüyor. Oppenheim Architecture + Design insan-yapımı ve doğa arasındaki 52 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
sınırları, iç-mekan ve dışarısı arasındaki farklılığı kasıtlı olarak bulandırdıklarını belirtiyorlar. Sadece kısmen taş duvarlarla çevrili olan evlerin bu yapısı, açık tavan veya görünmez cam kaplama yoluyla doğal ışığın girişine ve içerideyken dışarda olma hissine olanak sağlıyor.
Bedevi etkisi: Çadır ev Geri-dönüştürümüş yerel ahşaptan direklerle tutturulan çok katmanlı geniş, yarı-transparan keçi-tüyü perdeler, çadır evlerin iki paralel cephesini örtüyor. Arap masallarından çıkmış gibi, göçebe yaşam tarzından esinlenen bir çadır... Perdeyle çevrilen iç mekan, bir başka doğal taş katmanının içine yerleşmiş, evin zemininin etrafı saran çöl kumlarından sadece bir adım yüksekte olması ise kuma kurulmuş gerçek bir çadır etkisi yaratıyor. İç mekan, geniş ve açık bir alan olarak bırakılmış. Doğunun halı ve kilimleri, yer minderleri, yer lambaları ve diğer alçak eşyaların yanına, çadırın hem içine, hem dışına serilmiş. İç mekan tasarımı da mimarisi gibi, en zaruri ve primitif özelliklerine mümkün olduğunca indirgenirken, bir yandan da lüksü ve kaliteyi tutturmayı başarmış.
misafir odasının önündeKi özel teras ve KüçüK şelalesi. the prıvate terrace and waterfall ın front of a guest room.
From a dıstance, Lodges carved ınto stone Tiny glowing human-made lights softly enlighten a part of the silent and vast terrains of Wadi Rum. Approaching these glowing interiors, the lodges appear with their angular ceiling lamps, in synchrony with the starry night of the deep dark valley. Elliptical, triangular, geometric and organic, the lodges nestled in carvings all seem different in shape and size, yet all are clear-cut. Although they seem to be on different levels from the ground, in essence they are embedded within the stone landscape with only 3 stories carved into the rocks: two stories are above ground, and one story is below ground. Local stone varieties, sandstone mud mixtures, glass, brass, copper and silver metals are the primary materials used for the structure, with a natural sandstone mud mix acting as the exterior finishing. Constructed walls are in many instances in different lengths and are angled together, mimicking the rhythm of the valley rocks, hiding the indication of human habitation from the desert wilderness. The stone clad wall surfaces parallel the local rock patterns, and walls serving to divide the structure in a sensitive way into compartments such as entrances and a 22-car parking lot. Oppenheim Architecture + Design state that the boundaries between man-
made and nature, interior and exterior are deliberately blurred in these guest rooms and lodges carved into the hillsides. This can be seen by the only-partially-walled structure of all the lodges, which enables an incoming natural light through the open ceiling or the invisible glass covering to generate a feeling of being outside while on the inside.
Bedouın ınFLuence : tent Lodges Multiple wide layers of semi-transparent goat-hair curtains cover two parallel sides of the tent lodges and are held up by recycled local woods; a tent out of the fairytales of Arabia, inspired by the nomadic lifestyle. The curtained interior is nestled inside another layer of natural stone, and the floor of the lodge is only one-step higher than the surrounding sea of desert sands, giving an impression of a real tent, built on the sand itself. The interiors of these tents are left as expansive and open space. Oriental rugs are scattered in the exterior and interior, along with floor pillows, floor lamps, and other low furnishings. The interior design is reduced to the very essentials and the primitive, as much as the architectural design itself, yet establishes a certain level of luxury and quality. MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 53
Projeler/Projects: Wadi Rum
54 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
solda, bir wadı rum Konağının üç Katının planları ve altta Kesit görünümü. sol altta, otel girişi. left, the three levels of wadı rum’s vertıcal unıt. below, vertıcal unıt sectıon. below left, the arrıval tent.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 55
Projeler/Projects: Wadi Rum
villa tipi odanın doğal taş yüzey, plan ve Kesiti. çölün vahşi güzelliği. the natural stone surfaces of the vılla room type, plan & sectıon, and the rugged beauty of the desert.
56 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
mağara-odaLar : kaya evLeri
the cave-rooms: rock Lodges
Modern mağara evlerin, devasa bir yamuk biçiminde ağzının camından dışarıyı izleyen otel müşterileri, çölü ayaklarının altına alırken, çölle bir olmanın eşsiz duygusunu her daim tadacaklar. Çadır evlerin sade fakat lüks iç mekan tasarımına paralel tarzda döşenmiş kaya evleri de, sadece en temel eşya ve dekorasyonla döşeniyor. Oppenheim Architecture + Design, duyarlı ve duygulara hitap eden bu deneyimi ortaya çıkartırken, basit, temel formlar, samimi malzeme ve detaylar kullanıp, hem fiziksel, hem de uhrevi doğal kaynakların bolluğundan yararlanarak evrenle çok eski bir bağı kurmak üzere onu en zaruri olana kasıtlı olarak indirgediklerini belirtiyorlar.
Looking through the huge trapezoid mouth of the modern cave-room lodges, guests are in the desert, the stone and sand right under their feet, while being one with it. The rock lodges are decorated only with the simplest furnishing in the fashion of the tents of the Bedouin. Oppenheim Architecture + Design architects define the resulting experience as sensual and sensitive, intentionally reduced to what is essential, establishing an ancient connection with the universe through simple, elemental forms, sincere materiality/detailing, and the use of the area’s natural resources both physical and ethereal. Nature is accelerated, enhanced and embraced; nature is nurtured.
ÇöLde FerahLık : spa evLeri
spa oF the desert: spa Lodges
Açık ve kapalı havuzlar, kuru ve kayalık çölün kayalık tepelerinde, mağara oyuklarında ve müstakil villalarda, beklenmedik birer cevher gibi beliriyor. Su birikintisi ya da gizli şelaleler gibi konumlanan bu havuz ve taş banyolar, suya hasret gezginlere taze bir nefes sağlıyor.
An assortment of inside and outside pools appear over the cliffs of the rocks, deep in caverns, and private in the villas, as unexpected gems in the dry and rocky desert. Giving an impression of large puddles and secret waterfalls, the pools and stone baths offer a fresh oasis in the desert to visitors.
ekoLojik etkiLer
envıronmentaL ımpact
Oppenheim Architecture + Design, ödüllere layık görülen “yeşil” mimari projelere imza atmış ve sektöründe tasarım, sürdürebilirlik ve ekonomik uygulanabilirlik arasında mükemmel bir denge kurabilme başarısına sahip bir şirket. Wadi Rum Resort projesi ise, ekolojik alandaki muhtemel sonuçları ile olumsuz eleştirilere maruz kalmış. Doğal çöl kayalıklarının delinerek kazılması, inşaat sürecinin yan ürünleri ve yapı malzemelerinin şehirden nakliyesi gibi sorunlar, yaratıcı bir proje olan Wadi Rum Resort’u ekolojik sorularla karşı karşıya bıraksa da, proje Arabistan’ın turizm odaklı mimarisinde noksan olan yenilikçi düşünce ve sürdürülebilir tasarıma yönelik çabalarıyla dikkate değerç
Architect Chad Oppenheim’s firm Oppenheim Architecture + Design is an award-winning practice known for their green architecture projects designed to establish a balance between design, sustainability, and economic needs. While the Wadi Rum Resort did generate some criticism about its ecological consequences, (critics specifically pointed to the proposed drilling of the natural rock cliffs, the by-products of construction, and transportation issues resulting from building materials being brought into this pristine landscape), this attempt to try to figure out how to develop these areas through sensitive design was in the end a concentrated effort to balance the needs of man and nature in a region that sorely lacks innovative thinking in this area. Wadi Rum Resorts and its desert lodges provide at this point an attempt at sustainable design that is largely absent in most of the tourism oriented architecture of Arabia that deserves attention for its architecture and ecological strategies.
MİMAR / ARCHITECT: Oppenheim, Miami, Florida YER / LOCATION: Wadi Rum, Ürdün / Jordan YIL / YEAR: Tasarım 2010 / Design 2010 PROGRAM / PROGRAMME: Otel / Hotel MALZEMELER / MATERIALS: Yerel taş, kum karışımı, toprak karışımı, cam, metal (pirinç, gümüş ve bakır, geri dönüştürülmüş yerel ahşap, çadır için keçi kılı / Local stone, sand mixture, clay mixture, glass, metals (brass, silver and copper), recycled local woods, goat hair tents OTURMA ALANI / FLOOR AREA: 7.500 m² TASARIM / DESIGN: Chad Oppenheim
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 57
Projeler/Projects: Üsküp/Skopje
58 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
Makedonya Müzesi Makedonya Müzesi’nin ödül kazanan projesindeki şeffaf MerMer CepHe, doğal taş kullanıMında yeni yönlere işaret ediyor.
MaCedonıa MuseuM ınsıde out, a transluCent Marble façade for a CoMpetıtıon wınnıng MaCedonıa MuseuM sHows new dıreCtıons ın tHe use of stone YAZI-TExT: GÖKHAN KARAKUŞ
Güneş ışığı yarı saydam mermer yüzeyden içeri süzülebiliyor. natural lıGht shınes throuGh the translucent marble façades
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 59
Projeler/Projects: Üsküp/Skopje
müzenin farklı Galerileri beyaz mermerden Giydirme cepheye yaslanan açılı kolonlarla kaplı. the Gallerıes of the museum are lıned wıth anGled concrete columns flanked by the whıte marble curtaın wall.
M
ermer yüzyıllar boyunca binalara ağırlık ve otorite kazandıran bir dış kaplama elemanı olarak kullanıldı. Tarihsel olarak neoklasik mimariye baktığımızda, devlet binaları, üniversiteler, bankalar, müzeler, kütüphaneler, toplum ve kent açısından önemli kurumların binaları mermer kullanımı için uygun görülen yapılardı. Kurumsal binalarda mermer kullanımı 20. yüzyıl modern mimarisinde de devam etti. Modern binalar arasında 1963 yılında mimarisi Skidmore, Owings and Merrill’a tasarımı ise Gordon Bunshaft’a ait olan Yale Üniversitesi’ndeki Beinecke Nadir Kitap ve Elyazması Kütüphanesi ve 2004’te Paris’te Luc-Arsène Henry tarafından gerçekleştirilen Ecole Nationale Supérieure des Arts Décoratifs renovasyonu, bir dış cephe elemanı olarak mermer kullanımını bir adım öteye götürerek doğal taşla şeffaflık etkisi yarattılar. Modern mimaride ışığın önemi doğrultusunda, ince tabakalar halindeki mermerin içinden geçen ışığın oyunu, gündüz güneş ışığının içeriye hafifçe süzülmesini, akşamları ise içerideki ışığın dışarıya yansıyarak binanın içinden dışarı bir parlaklık vermesini sağlıyor. Yakın zamanda mermer üreticilerinin mermeri kesme ve şekillendirme konusunda yeni olanaklara sahip olması ve böylelikle mimarların daha gelişmiş arkitektonik çözümler üretebilmesiyle, bu tarz şeffaf mermer cepheler daha da popüler hale geldi. İsveçli mimarlar Joakim Kaminsky 60 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
M
arble as an exterior cladding element has been used throughout history to give buildings authority and gravity. Governmental buildings, universities, banks, museums, libraries, institutional buildings with great importance to cities and society were usually deemed appropriate programs for marble. Historically this was the case with neoclassic architecture. We can also see that the tradition of marble in institutional buildings continued into the 20th century with modern architecture. Important examples of modern architecture using marble façades such as the Beinecke Rare Book and Manuscript Library, Yale University, New Haven, Connecticut by Skidmore, Owings and Merrill, 1963, design by Gordon Bunshaft and the renovation of the Ecole Nationale Supérieure des Arts Décoratifs in Paris by Luc-Arsène Henry, 2004, took the use of marble as a façade element one step further by applying stone as a translucent façade feature. In the spirit of the importance of light in modern architecture, this play of light through thin cut layers of marble allowed sunlight
som’un 1963’te yaptığı yale üniversitesi’ndeki beinecke kütüphanesi’nin cephesi ilk modern şeffaf mermer uyGulamalarından biri. one of the fırst modern translucent marble facades, the beınecke lıbrary at yale unıversıty by som, 1963.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 61
Projeler/Projects: Üsküp/Skopje
Galerilerin kat planları. floor plans of Gallerıes.
62 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
alt kat ve çevre planları. plans of lower floors and envırons.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 63
Projeler/Projects: Üsküp/Skopje
ve Fredrik Kjellgren’in Makedonya’nın Üsküp şehrindeki Makedonya Müzesi için düzenlenen yarışma için 2009’da hazırladıkları tasarım da bu uygulamanın başarılı bir örneği… Bu henüz gerçekleşmemiş projenin tasarımı cephedeki Makedon mermerinin ardında, Makedonya tarihinde kronolojik bir geziyi içeriyor. ‘Bianco Sivec’ olarak bilinen Makedon dolomite mermerinden ince levhaların ana cephe elemanı olarak kullanıldığı müze, kendi bölgesinin taş mimari bağlamına bağlı kalırken bu çok eski Makedonya malzemesinin kullanımına dair yeni ve modern bir yöntem ortaya koyuyor. Arkitektonik olarak yapı kendisine ifadesini veren bir kaç ana özellikten müteşekkil: Şeffaf fasad, rampalar ve merkezi duvar. Fasad doğal ışığı filtreleyen ince mermer ardından levhalardan bir giydirme cepheden oluşuyor. Geceleri, serginin ışıklandırmasına bağlı olarak iç aydınlatma elemanları beyaz mermerden görülebiliyor. Fasadın dikkatle belirlenmiş noktalarındaki şeffaf cam Üsküp’ün tarihi merkezinde nehir kıyısı konumundan, önemli tarihi yerlerin görüntülerini çerçeveliyor. Rampalar ziyaretçinin merkezi duvar çevresindeki sergileri rahatça gezmesini sağlıyor. Mermer cephenin arkasındaki çapraz kolonlar ise bu dev monolitik binanın iç mekanında ziyaretçileri alanlar arasında yönlendiren insani ölçek görevi görüyor. Bu kolonlar mermer cephenin ışık geçirgenliği sayesinde dışarıdan da görülerek şehir manzarasına dikkat çekici çizgiler çekiyorlar. Makedonya Müzesi’nin genel tasarımı bir cephe elemanı olarak mermer kullanımının zeki bir yapısal ve arkitektonik yaklaşımla binanın programının pek çok özelliğini bir araya nasıl getirebildiğini gösteriyor.
MİMAR / ARCHITECT: KjellgrenKaminsky, Göteborg, İsveç / Sweden YER / LOCATION: Üsküp, Makedonya / Skopje, Macedonia YIL / YEAR: Tasarım 2009 / Design 2009 PROGRAM / PROGRAMME: TarihMüzesi / Historical Museum MALZEMELER / MATERIALS: Bianco Sivec Makedonya mermeri, betonarme, cam / Bianco Sivec Macedonian marble, reinforced concrete, glass. OTURMA ALANI / FLOOR AREA: 5.100 m² TASARIM / DESIGN: Joakim Kaminsky, Fredrik Kjellgren
64 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
merkezi duvarın etrafını saran rampalar. the ramps and staırcases cırcle around the central wall.
to dimly light interiors during the day and allow interior light to shine through making them seem to glow at night. Recently this use of translucent marble façades has started to become even more popular as marble producers have increased their abilities in cutting and shaping marble allowing architects to come up with more advanced architectonic solutions. This can be seen in a competition design for the Macedonian Museum by the Swedish architects Joakim Kaminsky and Fredrik Kjellgren in Skopje, Macedonia, from 2009. The design of this yet unrealized projects consists of a chronological walk through Macedonian history, covered in the soft light filtrated of Macedonian marble on the façade. Using thin sheets of Macedonian dolomite marble known as “Bianco Sivec” as the primary façade material the Museum connects to the stone architecture of its regional context but shows a new modern method to apply this ancient Macedonian material. Architectonically the building is made up of only a few major features that give the building its expression; the transparent façade, the ramps and the central wall. The façade is made up of a curtain wall of thin sheets of marble filtering the natural light. At night, depending on the exhibition lighting the shape of the interior lights are visible through the white marble. On certain carefully chosen spots the façade is punctuated by transparent glass offering views of important historical places in the riverside location in the historical center of Skopje. The ramps let the visitor comfortably stroll through the exhibitions circling around the central wall. Crisscross columns behind the marble façade provide human level scale in the interior guiding visitors through the spaces. On the exterior they are also visible behind the marble façade giving the buildings a striking linearity in the cityscape. The Macedonian Musuem’s design overall shows the possibilities of marble as a façade element that integrates many aspects of the building’s program in an ingenious structural and architectonic manner.
Geceleri mermerden dışa yansıyan ışıkla parlayan müze katları. Levels of the museum glow through the marble at night.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 65
Projeler/Projects: Madrid
Minimalizmin maksimum ifadesi Madridli firMa a-cero!nun dikkat çekici projesi VIVIenda en pozuelo (pozuelo eVi) net haciMler, düz hatlar Ve yalIn forMlar ile saf Ve MiniMalist bir MiMariye sahip.
the MaxIMuM expressIon of MInIMalIsM MadrId fIrM a-cero’s tradeMark desIgn of clear VoluMes, straIght lInes and sIMple shapes creates a sense of purIty and MInIMalIsM.
YAZI-TExT: GÖKHAN KARAKUŞ
66 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
Topaloğlu’nun Tasarımları ahşap ve çeliğin özelliklerini vurguluyor. Topaloğlu’s desıgn enhances The properTıes of wood and sTeel.
mermer ve TraverTenden şeffaf duvarlar su ve camın ışılTısına eşlik ediyor. sheer walls made of marble and TraverTıne complemenT The sparklıng waTer and glass.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 67
Projeler/Projects: Madrid
A
-cero, Joaquín Torres ve ortağı Rafael Llamazares tarafından yönetilen Madrid merkezli bir mimarlık firması. Çoğunlukla İspanya’da yaptıkları villa tasarımlarıyla tanınsalar da Dominik Cumhuriyeti ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi farklı ülkelerde de projelere imza atıyorlar. Doğal malzemeler, minimal formlar ve akışkan alanlara dayalı kozmopolit tarzlarıyla birleşen çağdaş Akdeniz mimarisi ve tasarımına dair hassas yaklaşımları firmaya uluslararası popülerlik kazandırıyor. Vivienda en Pozuelo, A-cero’nun 2009 yılında, Madrid’in şık Pozuelo de Alarcón semtinde yaptığı özel bir villa. Vivienda en Pozuelo firmanın pek çok dikkat çekici yapı inşa ettiği Madrid’deki en önemli kaşelerinden birini teşkil ediyor. Bol yeşil alanları, gölleri ve etkileyici evleriyle bu banliyö A-cero’nun Akdeniz tasarım ve hayat tarzı stratejilerini sonuna kadar ortaya koymaları için ideal bir fon teşkil ediyor. Vivienda en Pozuelo’nun mimarisi net hacimler, düz hatlar ve yalın formlardan oluşuyor. Evin giriş kısmı, sadece pencereler için açıklık bırakılan travertenden monolitik şeffaf yüzeyi ile ilk anda büyük bir etki yaratıyor. Traverten kullanımı bu kattan arka bahçeye uzanarak havuzun geometrisine karışıyor ve bahçenin çim ve taşlarının sınırını oluşturuyor. 68 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
bahçedeki yüzme ve süs havuzlarında doğal kayalardan düz yüzeylere geçiş. TransıTıon from naTural rocks To smooTh cuT sTone surfaces ın The garden’s swımmıng & decoraTıve pools.
A
-cero is an architecture studio based in Madrid, Spain led by Joaquín Torres and partner Rafael Llamazares. They are known for producing refined architecture and interiors for villas and large houses primarily in Spain but also have significant projects in locations such as the Dominican Republic and the United Arab Emirates. Their popularity has arisen from their sensitive brand of contemporary Mediterranean architecture and design with a distinctly cosmopolitan flair that relies on natural materials, minimal shapes and flowing space. Their Vivienda en Pozuelo private villa, 2009, located in the “La Finca” area of the upscale district of Pozuelo de Alarcón, Madrid, is one of their signature buildings in area of the Spanish capital where they have built other an grand residences. With wide green spaces, lakes and many impressive houses, this suburb of Madrid is an ideal context for A-cero to explore their Mediterranean design and lifestyle strategies to their utmost.
garaja inen yoldaki kaldırım Taşlarının deseni genel Tasarıma uyum sağlıyor. The paTTerns of The pavıng sTones ın The drıveway are coordınaTed wıTh The overall desıgn.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 69
Projeler/Projects: Madrid
70 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
İç mekandaki traverten çeşitli alanlarda koyu gri granitle birleştirilerek önemli dikey hacimleri birbirlerinden ayırıyor. Zeminden tavana uzanan pencerelerden giren doğal ışıkla birleşen traverten eve müthiş bir hafiflik duygusu veriyor. Traverten ve diğer açık renkli mermerlerin oluşturduğu incelikli palete yağan ışık çok farklı yansımalar meydana getiriyor. Işık ve mermerin buluşması projenin temiz mimarisiyle bütünleşerek A-cero’nun giderek büyüyen portfolyosunda önemli bir yer ediniyor.
bodrum kaTı basemenT floor
The architecture of Vivienda is made of clear volumes, straight lines and simple shapes. The House’s entrance side makes an immediate impact with its monolithic sheer surface made of marble travertine with only breaks for windows. The travertine marble is ubiquitous throughout the project. It can be seen both inside and outside as the unifying feature which links the interior and exterior rooms into one common living space on the ground floor ideal for Mediterranean lifestyle. The use of travertine extends through this floor back into the yard merging with the geometry of the pool and providing a border to the grass and stone of the garden. In the interior travertine is combined with dark grey granite in several areas to differentiate important vertical volumes. The travertine and the natural light entering in from the floor to ceiling windows and sliding glass doors of the house provide lightness. Light floods these spaces producing a variety of reflections off of the sophisticated palette of off-white tones in travertine and other light marbles. This mix of light and marble harmonizes with the clean architecture of this A-cero project in the firms increasing portfolio of signature projects.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 71
Projeler/Projects: Madrid
Quibus QuaTis Qui QuidiTi officianT opTas resedionsedi des solda, kaTı ve bahçe Tek bir yaşama alanı oluşTuruyor. sağda, çaTı ve genel plan. eossedgiriş QuaTur? lefT, ground floor and garden form one lıvıng space. rıghT, roof and sıTe plan. andellibus eveneT auT imeT dolupTas eT repror moloria ipsum apicid molupTaTas ad
72 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 73
Projeler/Projects: Madrid
MİMAR / ARCHITECT: A-cero, Madrid, İspanya / Spain YER / LOCATION: Pozuelo de Alarcón, Madrid, İspanya / Spain YIL / YEAR: Tasarım 2007, inşaat bitimi 2009 / Design 2007, completed 2009 PROGRAM / PROGRAMME: Konut / Residential MALZEMELER / MATERIALS: Mermer traverten, koyu gri granit / Marble travertine, dark grey granite ALANI / AREA: 1.600 m² TASARIM / DESIGN: Joaquín Torres, Rafael Llamazares
koyudan açığa bir renk yelpazesinde mermerin kullanıldığı muTfak ve banyo. a subTle paleTTe of lıghT marbles ıs used ThroughouT The desıgn.
üsT kaT planı upper floor plan
74 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 75
Projeler/Projects: Ankara
İç-dış ŞEVKİ PEKİn’İn AnKArA’dA tAsArlAdığı Konut, yEŞİl bAhçElErİ AVlulArA, sErt doğAl tAŞlArı İç duVArlArA tAŞıyArAK, tutArlı bİr İç-dıŞ dEngEsİ yArAtıyor.
outdoors ındoors CourtyArds, lAndsCAPıng And nAturAl stonE surfACEs CrEAtE hArmony bEtwEEn ExtErıor And ıntErıor ın ıstAnbul ArChıtECt ŞEVKı PEKın’s housE ın AnKArA.
A
nkara, Bilkent’te kentsel dokuyu gözeterek tasarlanan konut, içerisinde bulunduğu bölgenin iklim, peyzaj ve ışık gibi özelliklerini dikkate alarak, yaşam için en elverişli mekanı oluşturmaya odaklanıyor. Mimar Şevki Pekin tarafından tasarlanan ve 2008’de inşası tamamlanan yapının ana cephesi, kuzey yönünde yapılaşmakta olan bozkıra bakıyor. Karasal bir bölgede bulunan konutun en önemli özelliği, aile yaşamına yönelik olarak tasarlanmış iki adet ağaçlandırılmış avluyu ortasında barındırması. Konutun içerisinde bulunan yeşil iç avlular, aynı zamanda şehrin soğuk ikliminde iç mekanda bulunan yaşama alanlarına bir alternatif yaratarak, ailenin kış aylarında şehrin rüzgarlı havasından etkilenmeyecek şekilde bahçe yaşamını devam ettirmesine imkan veriyor. Yapının mimari tasarım kararlarında avluların büyük rol oynaması, konutun içerisindeki yaşam alanlarının da yerleşimini ve dengesini etkileyerek, iç mekanların avlulara bakacak şekilde kullanılmasını sağlıyor. Avluların mekanda iki merkezli bir yerleşim alanı yarattığı konutta, Şevki Pekin mimari tasarımdaki genel yaklaşımını vurgulayarak, güçlü geometrilere sahip duvarları iç mekanı tanımlayan ana ögeler 76 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
A
rchitect Şevki Pekin is one of Turkey’s leading contemporary architects known for his basic and direct approach to form and architectonics. His work largely in Turkey over the last twenty years has featured many residential projects which apply his approach to the diverse topographic conditions of Turkey. We can see this in his latest House in Ankara, 2008, which creates a synthesis between its location in a hilly suburb of Turkey’s capital and the lifestyle aspirations of its owners. The architecture of the house specifically focuses on balancing the cold winters, sloping landscape and north facing plot to generate outdoor and indoor spaces for year round living. The Ankara House is organized toward the main wall on the north side of the site overlooking the plateau landscape also to the north. This area in the Bilkent suburb of Ankara is known for the scenic rolling topography, which is addressed by large windows facing this view. The plan of the House also takes into account
Konutun çevresiyle uyum içinde olması için dış cephede doğal taş kullanılmış. natural stone exterıor claddıng provıdes consıstency wıth ıts surroundıngs.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 77
Projeler/Projects: Ankara
olarak kullanmış. Özellikle dış cephede kullanılan ve yapının görsel niteliğini baskın olarak belirleyen doğal taş malzemenin, iç mekanda bulunan duvar yüzeylerini kaplamak için de kullanılması, konutun iç ve dış alanları arasında bir devamlılık ve denge olmasını sağlıyor. Kastamonu’dan getirilen rustik yeşil doğal taşlar, konutta yeşil alanlar yaratan avluların duvar yüzeylerini kaplamak için de kullanılmış. Taş yüzeyinin belirgin şekilde dokulu olması, malzemenin yapısından gelen sertliği yansıttığı gibi, doğallığını da pekiştiriyor. Genel olarak doğal malzemelere yer verilen konutta, dış mekana ait olan bahçe ve taş duvar kaplamaları gibi elemanlar konutun içine önemli bir oranda taşınıyor ve iç mekanda alışılagelmişin dışında bir ortam yaratılıyor. Binanın, bulunduğu çevreyle uyum içerisinde olması amacı, dış görünüşün yalın bir görünümde tasarlanmasının ve cephe kaplamasında malzeme olarak doğal taşın tercih edilmesinin de sebebini oluşturuyor. Konutun ana cephesinin kuzeye bakması, güney ışıklarının maksimum düzeyde değerlendirilmesi ihtiyacını doğurduğu için, avlular bir probleme daha çözüm getirmek üzere kullanılıyor. Güneyden gelen ışık, avlulardan süzülerek, kuzeye bakan ana mekanların aydınlanmasını da mümkün kılıyor. Işığın kuzey cephesindeki alanlara verimli bir şekilde ulaşabilmesi için, avlular ve iç mekan arasındaki bölmelerde, zeminden tavana kadar uzanan cam paneller tercih edilmiş. Avluların
78 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
the northern exposure and the differences in climate in the seasons by focusing on creating indoor-outdoor spaces around the two courtyards on the entrance level, which are designed around the family life of the owners. These protected courtyards with their southern exposure provide access to sunlight and generate an alternative interior area during the long winters. The architecture of the house is structured mainly around these courtyards and their access to nature, with the interior spaces overlooking the trees planted in these courtyards and the landscaping of the backyard. The walls, a frequent feature in Pekin’s work, are the main architectural element of the House forming distinctive geometries that emphasize the double-sided life around the inside and the outside of the house and the transition between the two. This transition is represented by the natural stone clad walls which are present on the exterior facades and continue onto the interior walls, maintaining continuity and balance between the interior and exterior spaces. Seemingly solid monolithic stone walls, these walls provide a natural feel to the living spaces with their textures and colors. The rustic green colored natural stones from the Kastamonu region in northwest Turkey cover these walls and complement the natural green tones of the yards. The texture of the stone surfaces display a raw tactile sensibility and enhance the feeling of naturalism found throughout the design. Elements such as the yard and the stone walls are a meaningful part of the interiors and act to extend and enable the other natural finishes such as the African hardwood floors. In addition, on the exterior a simple geometric language was used on the façade design with the stonewalls providing a balance to the large windows and robust square forms while still adapting to the residential architecture of the surrounding neighborhood.
dış mekandaki kastamonu rustik yeşil taşı, konutun iç mekanında da tercih edilmiş. the rustıc green stones from kastamonu, turkey, contınue ınto the ınterıors.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 79
Projeler/Projects: Ankara
konutun iki avlusu, yeşil alanı içeriye taşıyor. the two courtyards brıng nature ınto the ınterıor lıvıng spaces.
80 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
avlular, mekanda iki merkezli bir yerleşim oluşturuyor. solda: giriş katı. sağda: zemin kat planı. sağ altta: Üst kat. the plan ıs centered around the two courtyards. left: entrance floor. rıght: ground floor plan. below rıght: upper floor.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 81
Projeler/Projects: Ankara
pekin’in tasarımlarında, duvarlar gÜçlÜ geometriler oluşturan ana elemanlar olarak kullanılıyor. these promınent walls, a frequent feature ın pekın’s archıtecture, are used to create strong geometrıes.
ana cephesi kuzeye bakan konutta, avlular aracılığıyla gÜney ışıklarından faydalanılıyor. the courtyards allow sunlıght to enter the house whose prıncıpal façade faces north.
82 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
dört tarafını birden saran cam paneller sayesinde, zeminde kullanılan koyu renge rağmen, konut içerisinde gün ışığının yarattığı ferah bir hava oluşuyor. Nötr bir tona sahip olan doğal taş kaplamanın kullanılmadığı düz duvarlarda tercih edilen beyaz renk, ışığı yansıtarak mekanı daha aydınlık kılıyor. Bölgenin ikliminden ve peyzajından kaynaklanan problemlere getirilen çözümlerin mekanda yarattığı farklılık, tasarım kararlarının birer çözüm olmaktan çok daha fazlasını sunmak üzere verildiğinin göstergesi. Pekin, sade bir dış görünümü amaçladığı konut projesinde, iç bahçeler ve gün ışığı kullanımı gibi alternatif önerilerle mekanda yaşayanlar için yaşama alanlarının kullanım kalitesini arttırırken, mimari anlamda da olağanın dışına çıkıyor ve malzemelerin tanımlanan kullanım senaryolarını yıkıp özelliklerine göre tekrar yaratarak, tutarlı bir tasarıma imza atıyor.
The main strategy of the design was based on the principal façade’s northward position, which made it essential to make use of the natural light coming from the south side. The courtyards enable access of the southern sunlight coming through partitions between the courtyards and interior spaces, which are made out of glass that stretches from floor to the ceiling. Even though the floors coverings are in dark colors, the glass panes that surround the courtyards bring a lightness that balances the color tones of the space. The unfinished matte color of the natural stone coating of the walls adds to this feeling by reflecting the light and enhancing the illumination of the space. The architectural problem-solving resulting from these contextual issues arising from the climate and landscape of the area offer more than just functional solutions. The solutions suggested by Pekin’s architectural skills create meaningful design details but additionally and importantly improve the quality of life of the residents.
dış cephede tercih edilen taş malzeme, yer yer duvarların iç yÜzeylerini de kaplıyor. stone surfaces on the exterıor façade are used ın sectıons ın the ınterıor.
MİMAR / ARCHITECT : Şevki Pekin Mimarlık, İstanbul, Türkiye / Turkey YER / LOCATION: Bilkent, Ankara YIL / YEAR: Tasarım 2006, inşaat bitimi 2008 / Design 2006, completion 2008 PROGRAM / PROGRAMME: Konut / Residential MALZEMELER / MATERIALS: Kastamonu rustik yeşil mermer, sipo ağacı / Kastamonu rustic green marble, sipo wood OTURMA ALANI / FLOOR AREA: 722 m² TASARIM / DESIGN: Şevki Pekin MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 83
Projeler/Projects: Forte dei Marmi
84 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
Klasik çağdaş Milanolu DorDonI MiMarlIk traverten ve MerMerin MiMari ve tasarIM potansiyelini toskana’nIn kIyI bölgesinDeki özel bir evDe gerçeğe Dönüştürüyor.
classIc conteMporary DorDonI archItettI of MIlan use the archItectural anD DesIgn potentIals of travertIne anD Marble In a prIvate vIlla In a seasIDe regIon of tuscany. YAZI-TExT: GÖKHAN KARAKUŞ- FOTOĞRAF-PHOTO: PIetro SavorellI
Y
unan’dan Roma’ya, Rönesans, Barok ve Neoklasizm’e güçlü bir klasik mimarinin ağırlığını taşıyan İtalya’da çağdaş mimari yapmak zor iş. Bu tarihin etkilerini Rasyonalizm ve Faşist mimari gibi 20. yüzyıl İtalyan mimarisindeki klasik eğilimlerde görmek mümkün. Kuzey Avrupa’daki modern mimari yeni form ve strüktürler benimserken, İtalya’da modernizm bu klasik geçmişin formlarını içinde saklıyordu. Bu klasik tarih, bağımsız düşünen Carlo Scarpa ve Renzo Piano gibi ustaları ve Giò Ponti ve Aldo Rossi gibi mimar-tasarımcıları saymazsak, içinde pek hareket alanına izin vermiyordu. Tasarıma olan aşırı ilgi de çağdaş mimariye başka türlü bir sınırlama getiriyordu. 1960’lardan itibaren, İtalyan mimari çevrelerinde tasarımın yeri o kadar önemliydi ki, pek çok mimar aynı zamanda endüstri ve ürün tasarımcılığı yapıyordu. Mimari ve tasarımın sentezi klasik söylemden bir çıkış gibi görünse de, form ve stratejileri çok farklı bağlamlarda bir araya getirmenin handikapını getiriyordu. Aldo Rossi örneğini alırsak, bir çaydanlık ile bir mezarlığı tasarlamak arasındaki büyük fark Rossi’nin işlerinin değerlendirilmesinde tutarsızlıklara sebep oldu. Eleştirmenler mimarın yaklaşımındaki farklı yönleri açıklamakta zorlanıyorlardı. Bir yanda
C
ontemporary architecture in Italy is a difficult operation. It is on the one hand weighed down by the history of classical architecture, from Greek to Roman, Renaissance, Baroque, Neoclassicism. This history can be felt in the classicizing tendencies of 20th century forms of Italian architecture such as Rationalism and Fascist architecture. While modern architecture in northern Europe adopted new forms and structures, modernism in Italy always seemed to exhibit latent forms of this classic past. There was little room for movement around this classic history except for individual thinkers such as the masters Carlo Scarpa and Renzo Piano or architect designers such as Giò Ponti or Aldo Rossi. Another limit to contemporary architecture was in fact this preoccupation with design. From the 1960s on the stature of design in Italian architectural circles was such that many architects were also industrial and product designers. The synthesis of architecture and design while seemingly a way out of classicist dictate itself posed the handicap of unifying forms and strategies in very different contexts. The gap between designing a tea kettle and a cemetery for example in Aldo Rossi’s case led to inconsistent assessments of the architects work. Critics had difficulty resolving the different aspects of the architect/designer’s approach. The weight of classicism on one side and MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 85
Projeler/Projects: Forte dei Marmi
DorDoni MiMarlık, tasarıMlarını yaşaM alanları üzerinDe yoğunlaştırıyor. DorDonı arCHıtettı Merges arCHıteCture anD Desıgn ın tHeır “lıfestyle spaCes”.
klasisizmin ağırlığı, diğer yandan tasarımcı olmanın getirdiği talepler nedeniyle İtalya’da çağdaş mimari, mimarlık pratiğini belli bir ölçüde sakatlamıştır. Zorluklarına rağmen tasarımla mimariyi karıştıran bu ikinci yol, son 20 yılda İtalya’daki çağdaş mimarlar açısından belki de en verimlisi olmuştur. Andrea Branzi, Alessandro Mendini ve Marco Piva gibi, hepsi Milano’da çalışan isimler hem mimarlık, hem de tasarım faaliyetlerinde başarılı oldular. Onların başarısı, tasarım ve mimaride ticarileşme ve medya ilgisinin çok önem kazandığı bir dönemde tasarım hedeflerini çok net ifade etmelerine bağlanabilir. Örneğin Piva, kendi pratiğinin içinde bir başka tasarım bölümü olan “Atelier Design”ı kurarak farklı projelerde kullanılabilecek ortak bir tasarım dilini ortaya koymak üzere bir araştırma geliştirme fonksiyonu sağladı. Bu mimar-tasarımcı stratejisi Rodolfo Dordoni, Alessandro Acerbi ve Luca Zaniboni tarafından kurulan ve 20 kadar mimar ve tasarımcının çalıştığı bir başka Milano mimarlık firması olan Dordoni’de de başarıyla uygulandı. Mimari planlama ve iç mimarlıkta tecrübe sahibi stüdyo faaliyetleriyle özellikle “yaşam tarzı mekanları” diyebileceğimiz özel konut ve villalar, sanayi binalarının yenilemesi, ofis, mağaza ve showroomlar, restoranlar, oteller, yatlar ve sergi alanlarına odaklandı. 86 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
the demands of being a designer have meant that contemporary architecture in Italy has to an extent handicapped the practice of architecture. Despite its difficulties it is perhaps this second path, of mixing design with architecture that has been the most fruitful for contemporary architects in Italy in the last decades. Figures as Andrea Branzi, Alessandro Mendini and Marco Piva, all Milan based it is important to mention, have been successful in both architecture and design activities. Their success can be attributed to their ability to articulate clearly their design goals in a period when the commercialization and media interest in design and architecture was all-important. For example, an architect such as Piva has within his practice an “Atelier Design”, a design unit inside the structure of his own practice, where research and development clearly articulate a design language that can be used throughout the different projects the practice undertakes. This architect-designer strategy has also been successfully undertaken by another Milanese practice, Dordoni Architetti, a partnership founded by Rodolfo Dordoni, Alessandro Acerbi and Luca Zaniboni composed of a team of about twenty architects and designers. The studio experienced in architectural planning and interior design, focuses its activity in particular on “lifestyle spaces”, private houses and villas, industrial conversions, offices, stores and showrooms, restaurants, hotels, yachts, as well as many exhibition stands. Well known architect and designer Rodolfo Dordoni, a founder of the studio, has worked since the late 70’s for important furniture and lighting firms such as Cappellini, Cassina, Flos, Foscarini, Minotti and Roda. Swiss
evin Değişik alanlarına uygulanan traverten, görsel ve Dokusal farklılaşMa sağlıyor. travertıne treatMents over Dıfferent surfaCes provıDe vısual anD textural varıety.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 93 MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 87
Projeler/Projects: Forte dei Marmi
kesit ve kat planı. villanın tasarıMınDa tariHi ve MoDern yerel yazlık evlerDen esinlenilMiş. seCtıon anD grounD floor plan. HıstorıCal anD ConteMporary loCal vaCatıon Houses of tHe ıtalıan elıte Have ınspıreD tHe prograM of tHe prıvate vılla.
88 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
kat planları: 1. kat, boDruM. Mekan yapısının ve organizasyonunun teMeli, Doğal taş yüzeylere Dayanıyor. floor plans: 1st floor, baseMent. tHe stone surfaCes forM tHe basıs of tHe organızatıon of spaCe anD struCture.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 89
Projeler/Projects: Forte dei Marmi
CaM yüzeyler, yansıMalar yoluyla taş uygulaMaları ön plana çıkarıyor. Marble patterns refleCt off of tHe Many glass anD Metal surfaCes.
Ofisin başkanı Rodolfo Dordoni Milano’da doğup 1979 yılında aynı şehirde mimarlık eğitimini tamamladı. Uzun yıllar Artemide, Cappellini, Fontana Arte, Foscarini, Minotti ve Roda gibi önemli firmalarda çalıştı ve özellikle mobilya alanında çok fazla tasarıma imza attı. Dordoni’nin yaşam tarzına yönelik mimari ve tasarımdaki uzmanlığı 2008’de kuzey Toskana’nın mermer rezervleri ve endüstrisiyle meşhur kıyı kasabası Forte dei Marmi’de yaptıkları özel evde kuvvetle kendini gösteriyor. Kasaba adını merkezinde bulunan “mermer kale”den alıyor. Rönesans’da inşa edilen kale daha sonraları yüzyıllar boyunca yakındaki Alpi Apuane dağlarından çıkarılan ünlü Carrara mermerinin nakliyesinin de merkezi olmuş. Ev bu bölgede İtalyan sosyetesine ev sahipliği yapan pek çok tarihi ve çağdaş villadan ilham alarak tasarlanmış. Özellikle tarihi Roma’da içeride ve dışarıda mermer ve traverten kullanımı evin tasarım stratejisine temel oluşturuyordu. Farklı türlerde taş, mermer, traverten ve oniksin geniş kullanımı evin ana tasarım unusurunu teşkil ediyor. Dordoni tasarım ve mimari arasındaki bağlantıya dair anlayışıyla bu taş yüzeyleri alan ve yapı organizasyonunun temeli haline getiriyor. Taşın uygulamasında tasarım ve mimarinin hem klasik, hem de çağdaş bir sentezi var. Dış girişten içerideki koridora doğru zeminde kullanılan 90 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
architect Luca Zaniboni, co-founder of Dordoni Architetti and professionally active in Zurich and Milan, has extensive experience in interior and architectural design. Dordoni Architetti’s expertise in issues of lifestyle in architecture and design can be successfully seen in a Private Villa from 2008 in the Mediterranean coastal town Forte dei Marmi in northern Tuscany, renown for its marble quarries and industry. Forte dei Marmi meaning “marble fortress” in Italian, refers to the Renaissance period marble fort in the middle of the town that later became the center for the shipping of the famed Carrara marble that has been quarried in the nearby Alpi Apuane mountains for centuries. The many historical and contemporary villas used as vacation homes in this region by the elites of Italy inspired the Private Villa. In particular the historical Roman models’ use of marble and travertine in the interior and exterior became the basis for the design strategy of the Villa. We can see in the Private Villa the widespread use of different types of stone, marble, travertine and onyx as the principal design element. Through Dordoni Architetti’s understanding of the connection between design and architecture these stone surfaces also form the basis of the organization of space and built form. There is a synthesis of design and architecture in the application of stone that is both classic and contemporary. Travertine paving is used from the exterior entrance in through into an interior corridor where it is used on both the walls and flooring. Here, according to the architects’ strategy, the use of these stone surfaces
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 91
Projeler/Projects: Forte dei Marmi
92 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
banyolar Değişik renk ve yüzey özelliklerinDe MerMer ve onix çeşitleriyle kaplı. eaCH batHrooM ıs lıneD wıtH Marbles anD onyx of Dıfferent Colors anD porosıty.
traverten, duvarlara da taşınıyor. Burada mimarlar bu bölgedeki klasik Roma evlerindeki benzer traverten kullanımından ilham alarak taş yüzey stratejilerini belirlemişler. Ancak bu seferki uygulama Dordoni’nin çağdaş yaşam tarzı ve tasarım anlayışını da barındırıyor. Dışarıda ham yüzeyli, içeride ise cilalanmış traverten kullanımı görsel ve dokusal çeşitlilik kazandırıyor. Cam yüzeylere yansıyan traverten duvarları böylece tüm mekana yayılıyor. Bu yansımalarda yüzeyler ışıkla birbirlerine karışıyor. İçeride yoğun ahşap panel kullanımı, dışarıda ise tik panjurlarla da desteklenerek geometri ve desenin, doğal ve yapayın karışımı yapıya yüksek bir duyusal etki gücü kazandırıyor. Mimari etki için doğal taş yüzey kullanımı yaşam alanlarında da devam ediyor. Her bir banyoda farklı porozite ve renge sahip değişik bir mermer kullanılıyor: Saint-Laurent, Calacatta Vagli, yeşil akik, kırmızı Levanto. Projedeki taş kaplamalara eve karakter kazandırmakla sınırlı değil, daha çok mimarisinin akıcı ve açık karakterine uygun olarak yapılıyor. Çağdaş duyarlılık klasik malzeme bilinciyle birleşerek bölgenin tarihi mermer taş üretimine, daha da önemlisi Akdeniz bölgesine bağlanıyor. Dordoni’nin bağlam, malzeme ve hepsinden öte çağdaş yaşam tarzı anlayışı sayesinde, bugüne dayalı ama geçmişe saygılı bir mimari ortaya çıkıyor.
was inspired by the similar use of travertine in classic Roman villas from this region. But in this case it is subsumed to an important degree within Dordoni’s conception of contemporary lifestyle and design. Travertine in treatments of different surfaces, natural in the exterior, polished in the interior, provides a visual and textural variety. Travertine walls are extended up through the spaces through reflections off the many glass surfaces. There is a mixing of surfaces in light through these reflections. Coordinated with an extensive use of wood panels in the interior and teak louvers on the exterior the mixing of geometries and patterns, natural and artificial, gives the building a a strong sensorial impact. This use of stone surfaces for architectural impact is continued through into the living spaces. Every bath is faced with a different type of marble, of different for color sand porosity: Saint-Laurent, Calacatta Vagli, green onyx, red Levanto. The stone cladding in this project is done not to provide character to the Villa but in a way that is in line with the flowing and open quality of its architecture. Here contemporary sensibility is merged with a classic awareness of materials to generate spaces tied to the local areas history marble and stone production but also most important to the Mediterranean environment. Through Dordoni’s understanding of context, materials and above all contemporary lifestyle, an architecture emerges that is respectful of the past but firmly grounded in the present.
MİMAR / ARCHITECT : Dordoni Architetti, Milano, İtalya / Milan, Italy YER / LOCATION: Forte dei Marmi, İtalya / Italy YIL / YEAR: 2008 PROGRAM / PROGRAMME: Konut / Residential MALZEMELER / MATERIALS: Ceviz traverten, yeşil oniks, Saint-Laurent mermeri, Calacatta Vagli, kırmızı Levanto / Walnut travertine, green onyx, Saint-Laurent marble, Calacatta Vagli, red Levanto OTURMA ALANI / FLOOR AREA: 500 m²
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 93
Projeler/Projects: Kuveyt/Kuwait
94 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
Posh Café, Körfez Bölgesinin Kentsel Mekanları Kuveyt’teKi Kafe, tasarım yaKlaşımı ve malzeme Kullanımıyla bir alışveriş merKezinin içinde de diKKat çeKici meKan yaratılabileceğini gösteriyor.
posh cAfé, urbAn plAces in the ArAbiAn gulf A fresh ApproAch to mAteriAls in the design for the posh cAfé in KuwAit shows the potentiAl for creAting distinctive spAces in retAil settings. YAZI-TExT: GÖZDE KAVALCI
A
lışveriş merkezleri global olarak şehir yaşamında büyük önem taşıyor. Gerek iklim, gerekse toplumsal yapıdan kaynaklanan sebeplerle özellikle Körfez bölgesinde alışveriş merkezlerinin sosyal yaşam için taşıdığı değer ise yadsınamaz boyutta. Bölge ülkelerinin ekonomik durumları göz önüne alındığında anlaşılabilen, insanların sıradan olmayana duydukları büyük ilginin sonucu olarak, önemli sosyalleşme alanlarından olan alışveriş merkezlerinde bulunan birbirine benzer onlarca kafe ve restoran arasında tasarım yoluyla farklılaşmayı amaçlayanlar, günden güne daha da dikkate değer nitelikler taşımaya başlıyor. Kuveyt’in önde gelen alışveriş merkezlerinden biri olan ve Retail & Leisure International UK tarafından 2011’in En İyi Uluslararası Alışveriş Merkezi ödülüne layık görülen 360 Degree Mall’un meydanında konumlanan Posh Cafe de, tasarım yaklaşımı ve malzeme kullanımıyla dikkat çekenlerden... Mekandaki tasarım yaklaşımı – isminin de tanımladığı gibi – mekanı ayırdedilebilir kılacak kadar göz alıcı, ancak hem görsel hem de fonksiyonel anlamda olabildiğince geçirgen olmasını sağlayacak kadar yalın olması üzerine kurulu. Mimar Jassim Al Shehab tarafından 2009 yılında tasarlanan mekan, tam ortada bulunan bir mutfak ve mutfağın iki yanında simetrik olarak konumlanan restoran kullanım alanından oluşuyor. Mutfak alanının restoran dışına bakan iki tarafında ise, cam paneller arasında
S
hopping malls around the world are important aspects of everyday life. In the Arabian Gulf, these malls posess even more importance because of the hot climate and the developing nature of modern Gulf societies. The significance of the malls as public space and places of socialization during the humid summer months in combination with the economic levels of the Gulf countries makes these buildings important urban zones in these Gulf cities. In contrast to the perception of the mall in Europe and the North America, the shopping mall in the Gulf is a different urban center. One of the prominent malls of the Gulf region is “360 Degree Mall” located in Kuwait, which has been awarded The Best International Shopping Center of 2011 by Retail & Leisure International UK. Posh Café is located in the center of this internationally acclaimed shopping mall and also maintains a central place in the world of interior design in Kuwait for its sophisticated design approach and innovative use of material. Conceived with an understanding that divergence and difference in design can convey a sense of identity to its surroundings, MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 95
Projeler/Projects: Kuveyt/Kuwait
Kafe, mermerden çeliğe uzanan değişik malzeme kombinasyonlarıyla dikkat çekiyor. marble and steel are the prımary materıals of the Café.
işlenmemiş tik ağacından yapılan prizmatik bloklar bulunduran çelik destekli duvarlar yükseliyor. Mutfağın üzerini kısmi olarak kapatarak alanı tanımlayan tavan, saydamlık konseptinin mekandaki ana ögesi olan ve her iki taraftan da görülebilirliği sağlayan bu iki cam duvar üzerinde yükseliyor. Cam paneller, mutfak ve iki alana yayılan restoran kullanım alanları arasındaki geçişler, mekanda dinamik ve ferah bir algının yaratılmasındaki ana etken. Kendisini stil olarak sofistike ve aynı zamanda şehir hayatında yer alan bir etniklik unsuru olarak tanımlayan Posh Cafe’de, alan kullanımının yanı sıra, yaratılan malzeme kombinasyonları da genel algıyı güçlendiriyor. Mutfağı çevreleyen 100-140 cm yüksekliğindeki duvarları kaplamak için tercih edilen, saf beyazlığı ve parlaklığı ile bilinen cilalanmış beyaz Thassos mermeri, cam panellerin arasında bulunan tik blokların oluşturduğu dokuyu farklılaştırarak devam ettirmek ve mekanda bütünsel bir hava yaratmak için üç boyutlu bir doku oluşturmak üzere üçgen şeklinde kesilen birimlerin birlikte kullanılması ile uygulanmış. Üç boyutlu bir derinliğe sahip olan mermer birimlerin her bir kenarının diyagonal olarak farkedilir oranlarda pahlanmış olması, görsel etkiyi kuvvetlendirmekte önemli bir rol üstleniyor ve geometriyi bir üst boyuta taşıyarak dokunun derinliğini arttırıyor. Parlak beyaz renkte doğal ve sert bir malzemenin, mekanda güçlü bir soyut geometri yaratmak için özenli bir şekilde işlenip uygulanması, tasarımın detaylardaki başarısını kanıtlar nitelikte. Mekana yaklaşırken edinilen genel izlenim özellikle çelik ve cam gibi malzemelerin kullanımı sebebiyle modern bir algı içerse de, cam panel aralarında kısmi olarak kullanılan masif ahşap ve yüzeylerde yer alan mermer gibi doğal malzemelerin el işçiliği ile işlenip, çağdaş iç mimariye entegre edilerek uygulanması tasarımı dikkate değer kılan en önemli noktalardan. Al Shehab’ın mimari tasarımdaki genel yaklaşımı da, doğal malzemeleri etnik nüanslar içeren modern mekanlar yaratmak 96 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
the design of the Café has a contemporary feel that it shares with the 360 Degree Mall. Appropriate to its title, Posh Café is stylish and elegant, but the overall concept emphasizes transparency, both in the visual and the functional senses. Designed by architect Jassim Al Shebab in 2009, the Café is composed of an open kitchen at the center that merges into the restaurant’s seating zones. Double panes of glass cover the exterior sides of the kitchen that overlook the mall, and prismatic cut blocks of teak partially fill in-between the glass panes, supported by shiny strips of steel. The block of steel ceiling covering the center and rising over the double glass panes on the sides, carries the name of the restaurant in black embossed letters at the top, so that it can seen by the upper levels of the mall, as well as matching in color with the black floor tiles. From the permeable glass panes to the open kitchen and seating sections, the place is a mélange, dynamic and transparent in style and form. Posh Café defines itself in the mix of sophistication and style merged with an urbanity tinged with local ethnicity drawing from the Café’s fusion of local and international cuisine. These relationships can be seen in the combination of materials that compose the space. The blocks of teak filling the glass panes are backed by diamond-patterned Thassos marble that covers the 100-140 cm high blocks of the walls around the kitchen in a descending stepwise fashion. The natural and pure whiteness of the Thassos marble with its polished exterior finishing complements the surrounding shiny steel structure.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 97
Projeler/Projects: Kuveyt/Kuwait
için kullanmak üzerine yoğunlaşıyor ve bunu gerçekleştirirken dengeli bir sentez ortaya koyuyor. Ortak alan sayılabilecek bir AVM meydanında gerçekleştirilen projede mimar bu dengeyi, mekanı ana olarak duvar ve tavan gibi standart yapı elemanları ile değil kullandığı malzemenin niteliğiyle tanımlayarak ve doğal bir malzeme olan mermerin oturaklı yapısını başarılı bir şekilde değerlendirerek farklı boyutlarda sürdürüyor. Aydınlatma, malzeme işleme ve uygulamasını ön plana çıkartan bir nüans olarak farkediliyor. Mermer ile kaplı cepheleri aydınlatmak üzere zeminde bulunan spotlar, mermer parçalarının oluşturduğu derinlik algısını, ayrıca üç boyutlu dokuda oluşan ışık ve gölgeleri belirginleştirmek üzere kullanılmış. Üçgen beyaz mermer yüzeylerinin pahlarında güçlenen ışık ve gölgeler, ortama zarif bir hava katmanın yanı sıra, mekanın tasarım kimliğinin en güçlü ögesini oluşturuyor. Siyah zemin ile güçlü bir kontrast oluşturan beyaz mermer yüzey arasında kullanılan parlak sarı renkteki ince platform ise, AVM giriş koridorunun sonunda bulunan ana meydanda ziyaretçilerin dikkatini çekme ve mekanı çevreleyerek diğer restoranlardan ayırt etme ihtiyacını karşılarken, gerek malzeme gerekse mobilya seçimlerinde tercih edilen siyah, gri ve beyaz tonlarıyla birlikte oluşan monokrom havadaki ortamı canlandırıyor ve tutarlı kullanımıyla mekanın bütünsel algısını zedelemiyor. Platformdaki parlak sarı tonun üzerindeki spotlarla birlikte belirginleşerek, alışveriş merkezinin restoranın hemen üzerinde de görülebilen genel aydınlatma konseptiyle bütünleşmesi, tasarım kararlarının mekanın kendi içerisinde olduğu kadar içerisinde bulunduğu AVM ile kurduğu ilişkinin de, tek başına dikkat çekici ancak çevresiyle ele alındığında uyumlu bir karakterde olmak üzere alındığının göstergesi. Körfez ülkelerinde yeme-içme sektöründe çeşitli yatırımlar yapan Kuveyt merkezli Kharafi Global tarafından açılan ve ziyaretçiler tarafından da lokal kökenli bir oluşum olması sebebiyle oldukça sahiplenilen restoran, bölgede sunduğu modern deneyimle ilgi görmeyi sürdürüyor. Yarı açık yarı kapalı yapısıyla ziyaretçiler için alışveriş merkezinin içerisinde farklı bir mekan algısı yaratan Posh Cafe’de Al Shehab, mermer, ahşap, çelik ve camın ana malzemeler olarak kullanıldığı iç mekanda doğal malzemeleri farklı bir işleme ve uygulama yöntemiyle ele alarak, modern bir tasarım önerisi ortaya koyuyor. 98 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
thassos mermerinin saf beyazlığı ve parlaklığı, geometrik detaylı bir uygulama ile ön plana çıkarılıyor. the detaıled geometrıC applıCatıon of the thassos marble emphasızes ıts surfaCe luster and whıteness.
This enables a continuity of space around the Café and a differentiation of textures from hard-surfaced teak to smooth and polished marble. The modern steel and glassy look of Posh Café contains numerous local nuances in its elements. Its natural and authentic materials like teak and diamond shaped marble tiles are handcrafted and integrated with the contemporary interior design. This balanced combination of local culture and modernity displays itself in Posh Café as a signature style of the architect Al Shebab. The quality and texture of the natural materials such as marble is explored through a process of reinterpretation and reclaiming of the essential qualities of the material directed towards the design intention behind the project. The lighting of the Café serves to emphasize the application of materials, their surfaces and patterns especially in the marble parapet wall surrounding the kitchen. Spotlights increase the depth of the faceted nature of the cuts of the marble surfaces, accentuating a 3-D effect over the otherwise smooth surface by a play of light and shadow on the creases. The contrast of the illuminated areas to the darker spots gives the environment a grounded identity through this hand formed application of stone. Thin but bright yellow strips utilized between the black background and white marble surfaces serve to attract attention towards the Café. These strips differentiate its location in comparison to its surroundings, to provide a contrast to the monochrome colored atmosphere resulting from the black, grey and white color palette of the Café without disturbing the general unity of the design. In the reflected color of the illuminated yellow strips, Posh Café retains a glowing shadow that is in harmony with the yellow-lighted columns of the mall, and manages to be a coherent part of its surroundings, no matter the differences in its design. Funded by Kuwait-based Kharafi Global, Posh Café has been a popular location embraced by customers for its local feel, yet offering a modern experience in its design and cuisine.
katmanlama ve şeffaflık tasarımın temelini oluşturuyor. layerıng and transparenCy domınates the struCture of the desıgn.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 99
Projeler/Projects: Kuveyt/Kuwait
MİMAR / ARCHITECT: Jassim Al Shehab YER / LOCATION: Kuveyt Şehri / Kuwait City YIL / YEAR: 2009 PROGRAM / PROGRAMME: Cafe-Restaurant MALZEMELER / MATERIALS: Beyaz Thassos mermeri, çelik, cam, tik / Thassos white marble, steel, glass, teak OTURMA ALANI / FLOOR AREA: 110 m²
spot ışıkları mermer yüzeylere derinlik katıyor. the spotlıghts gıve a sense of depth to the marble surfaCes.
100 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
tik ağaCı blokları doğallığı çağdaş iç mimari ile birleştiriyor. bloCks of staCked teak add a natural texture to the desıgn.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 101
Projeler/Projects: Tibet
Tibet’te Standardarchitecture KıRSAL MİMARİDE SOYUT YEREL; YENİ BİÇİMSEL VE MATERYAL STRATEJİLER.
STANDARDARchıTEcTURE ıN TıBET ABSTRAcTED VERNAcULAR; NEw fORMAL AND MATERıAL STRATEgıES ıN RURAL ARchıTEcTURE. Yazı-TexT: GÖKHAN KARAKUŞ FOTOĞRAF-PHOTO: CHEN SU
B
inlerce yıllık geleneksel yaşam ve hızla genişleyen global sistemin geldiği yer, zor ve açık uçlu bir proses. Şehirlerin büyüme biçimlerindeki tutarsızlık, toplum ve kişilerin artan stresi ile bağlantı halinde. Kentler günlük hayatı ele geçirerek, 21. yüzyıl uygarlığının dinamiklerini belirliyor. İnsanlar kentlere akın ettikçe, kırsal bölgeler de bu göçten farklı şekillerde etkileniyor. Kırsal bölgenin kendine özgü ve çok eskilere dayanan gündelik hayat ritmi gelenek, etos, din, doğa ve ekoloji arasındaki dengeleri çok spesifik bir şekilde düzenliyor. Elişi kumaşlardaki rengarenk desenler, bir halk türküsünün ritmi, çobanların güzergahı... Bunların her biri binyıllardır doğanın döngüleri içinde yaşamanın getirdiği hassas birer performansı ifade ediyor. Bu yaşam kalıpları bugün büyük bir değişim içinde. Bu doğrultuda içinde yaşadığımız mekanlar da değişiyor. Mesela kırsal yaşamdan bahsettiğimizde köy ve onun mimarisi akla geliyor. Kereste, taş, bambu, kerpiç ve tuğladan köy evleri modern bilinçte, kentte yaşayanların daima hayalini kurduğu bir hayat tarzının ideal görüntüleri olarak yer almıştır. Ancak bugün kırsal yaşam tarzı da, köy hayatına dair romantik idealden uzaklaşarak küresel değişime ayak uydurmak zorunda. Bu dönüşüm mimari ve yerleşimin pek çok katmanında kendini gösteriyor. Çağdaş inşaat tekniklerinin ortaya çıkması, özellikle de beton ve çeliğin yaygınlaşmasıyla geleneksel yapı tekniklerine ihtiyaç azaldı ve dolayısıyla kullanımları da azaldı. Bugünün kırsal mimarisi eski kimliğinin zayıf bir pastişinden ibaret. Eskiden bu mimarinin belkemiğini teşkil eden detaylı zanaat ve yapı teknikleri, bu yerel mimarileri kendilerinin kötü birer kopyasına dönüştüren benzer stillerin sıradan tekrarlarıyla yer değiştirdi. Mimarlığın bu durumlara cevap kabiliyeti sınırlı oldu. Kırsal bölgelerde çalışmanın ekonomik ve kimi zaman da siyasi zorluğu, buralardaki mimari gelişim imkanlarını iyice azalttı. Kırsal bölgede çalışan ‘yerel’ mimarlar genelde teknik becerilere sahip, ancak ilerici dönüşümlere yol açacak kararları verebilecek kadar küresel akımlara hakim değiller. Yine de, son zamanlarda ekolojik ve kültürel olarak sürdürebilir stratejilerle gerçekleştirilen kırsal projelerde mimari olarak anlamlı sonuçlar görmek mümkün. Li Xiaodong’un yaptığı Çin Xiashi’deki The Bridge School, Gando, Burkina Faso’da mimarlığını Diébédo Francis Kéré’nin yaptığı ilkokul, Şevki Pekin’in Çandarlı’daki çiftlik yapıları ve 3LHD’in Hırvatistan’daki Bale Spor Merkezi yerel ihtiyaçları küresel bilinçle dengeleyen projeler arasında... Bu yapılarda yerel malzeme ve metodlar geleneksel yöntemlerle kullanılmakla birlikte, biçimsel olarak dönüşüm göstererek bölgeselin soyutlandığı hacim ve şekiller ortaya çıkarıyor.
102 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
T
he resolution of thousands of years of traditional living and a quickly expanding global system is a difficult and sometimes open-ended process. We can see in the disjointed nature with which cities are growing the stresses that are increasing on society and individuals. Cities are taking over everyday life, determining the dynamics of 21st century civilization. As people flock to cities, rural areas suffer from the affects of these migrations in different ways. There are disturbances to the rhythm of daily life particular to the countryside, itself very specific and old, disorganizing the balances between tradition, ethos, religion, nature and ecology. The colorful patterns of handwoven textiles, the rhythm of a folk music song, the paths followed by shepherds, each is a subtle performance of thousands of years of living in the cycles of nature. Today these patterns of life are changing dramatically. In turn the places that we inhabit are also changing. For example, when we speak about rural life, the village and its architecture comes to mind. The timber, stone, bamboo, mud, and brick buildings of the village forever have a place in the modern consciousness as ideal images of a lifestyle that many urban dwellers aspire to. But today, the lifestyle behind the rural way of life is having to adapt to global change, moving away from the romantic ideal of country life. The transformation has occurred at many levels in architecture and habitation. The advent of modern construction technologies, particularly the availability of concrete and steel, have led to a steady decline of traditional building skills due to lack of demand. Rural architecture today is a thin pastiche of its former self. Details in handcraft and construction that were once central to this architecture have been replaced by dull repetition of styles that turn these vernacular architectures into thin copies of themselves. Architecture’s ability to respond to these situations has been limited. The economic and sometimes political difficulty of working in rural areas has exacerbated the problem of trying to advance architecture. The
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 103
Projeler/Projects: Tibet
Bu mimaride, bölgeselin malzeme ve teknikleri, arkitektonik ve ekolojik olana saygılı ama çağdaş yerleşime yönelik alanlar yaratma hedefli, geniş bir mimari anlayışın parçası haline geliyor. Soyutlanmış bölgesel mimari olarak adlandırabileceğimiz bu tarz mimari söylemlerin en açıklarından birini Pekin merkezli Standardarchitecture’ın Tibet’teki üç projesinde görmek mümkün. 2001’de kurulan ve Zhang Hong, Hu Zhenguha ve Lizbon merkezli peyzaj mimarı Claudia Taborda’nın ortaklığında yönetilen Standard, Çin’de zengin bir tamamlanmış proje portföyüne sahip olmanın yanı sıra uluslararası mimari diyalogun da parçası olan önemli bir firma. Çin’de hızlı bir kentleşme ve büyümenin gerçekleştiği bu dönemde, Standard, kentler için kırsal bir ekoloji ve malzeme kullanımını ön plana çıkartıyor. Standardarchitecture’dan Zhang Ke bu yeni şehircilik için şöyle diyor: “Doğa ve tarım ile yeni bir ilişki düşünüyorum, yeni altyapı formları ve yeni toplu ve bireysel ulaşım biçimleri...” Standard’ın Tibet’teki üç projesi; Niyang Nehri Ziyaretçi Merkezi, Namchabawa Ziyaretçi Merkezi ve henüz tamamladıkları Yaluntzangpu Feribot İstasyonu yerel malzeme ile küresel bilinç taşıyan tasarım stratejileri arasında nasıl bir denge sağlanabileceğini ortaya koyuyor.
104 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
“local” architects working at the rural level are often technically able but strategically unacquainted with worldwide currents to be able to make the decisions that could lead to progressive transformation. Nevertheless, we do see recent cases where rural projects have through ecologically and culturally sustainable strategies led to meaningful architecture. Projects such as The Bridge School in Xiashi, Fujian Province, China by architect Li Xiaodong, the Primary School in Gando, Burkina Faso by Diébédo Francis Kéré, Farm Buildings in Çandarlı, Turkey by Şevki Pekin and Bale Sports Hall in Bale, Croatia by 3LHD, are some of the recent buildings in rural contexts that have moved to balance local needs with a global consciousness. In these buildings local materials and methods are used in traditional ways but are transformed in form to produce volumes and shapes that are an abstraction of the vernacular. In this architecture, the material and techniques of the vernacular are part of a wider understanding of architecture that respects architectonic and ecological concerns but with an eye towards creating spaces for contemporary habitation. One of the most definitive architectural statements of this kind of what we can call an abstracted vernacular architecture are the three projects in Tibet by Standardarchitecture of Beijing China. Standardarchitecture, founded in 2001, and now including partners Zhang Hong, Hu Zhenguha and Claudia Taborda (a Lisbon-based landscape architect), is one of the leading Chinese practices with a significant portfolio of completed work in China but are also a part of the worldwide dialogue on architecture. In this period of rapid urbanization and growth in China, Standard has made it a point to stress rural ecologies and materials in an architecture for cities. Zhang Ke of Standard commenting on this new urbanism notes, “I think of a new relationship with nature, a new relationship with agriculture, new forms of infrastructure, and new forms of public and private transportation.” Standard’s three projects in Tibet, Niyang River Visitor Center, Namchabawa Visitor Center and the recently completed Yaluntzangpu Boat Terminal show how a balance can be achieved between local materality and globally minded design strategies.
Niyang Nehri Ziyaretçi Merkezi
Niyang River Visitor Center
Mirui yolu Tibet’i Çin’in Sichuan bölgesine bağlayan otobana çıkan önemli bir arter. Bu yol güneyde Niyang Nehri’ni çevreleyen dağlık bölgeye doğru iniyor. Niyang Nehri’nin en dramatik görünümlerinden birine kavuştuğu noktadaki pitoresk manzarasıyla nehir ve yol arasındaki düzlük turistik merkeze giriş kabul edilebilecek rafting ve yürüyüş alanı olarak belirlenmiş. Nehir kıyısını çevrenin doğal topografisinden ayıran yol, çözülmesi gereken önemli tasarım sorunlarından birini teşkil etmiş. Mimarlar yapının dış çeperlerini bu sınır koşullarına göre şekillendirme yoluna gitmişler. İç alan bu düzensiz hacimden ‘oyularak’ oluşturulmuş. Merkezi avlu dört ayrı açılımı birleştirerek, nehir ve yola doğru yönelime ve bunun sonucundaki sirkülasyona cevap veriyor. Program üç ana iç işlevi barındırıyor: Bilet satış, rafting için soyunma odası ve tuvaletler. Bu plandaki sirkülasyon, program ve yer koşullarına göre Tibet’in tipik kare yapı türünün soyut bir versiyonu olarak şekillendirilmiş. Hacim ve alanın geometrik karakteri çevresindeki peyzajla, geleneksel yapılara benzer şekilde ancak çok daha farklı ve soyutlanmış bir mantıksal temele dayanarak diyalog kuruyor. Konum koşullarına dayanan mantıksal temel Tibet’in bu bölgesinin geleneksel yapı teknikleriyle bir araya geliyor, binanın inşaatı bu yerel Tibet tekniklerinden uyarlanıp, geliştiriliyor ama soyutlanmış, formel bir şekilde... Yapı 600 milimetre kalınlığındaki taş duvarları taşımak için tabanında beton temel kullanıyor. Duvarlardaki açıklıklar ana hacimde derin girintilerden meydana geliyor. Bu açıklıkların her iki yanındaki 400 milimetre kalınlığndaki duvarlar destek görevi görerek yapısal stabiliteyi arttırıyor. Uzun geçişler için birkaç kütüğün birleştirilmesiyle oluşturulan kirişler kullanılıyor. Su geçirmez membran -lokal bir izolasyon malzemesi olan- 150 milimetre kalınlığında Aga kiliyle kaplanıyor. Aga kili suyla karıştığında sertleşerek ek su izolasyonu ve ısı yalıtımı sağlıyor. Malzemenin plastisitesi sayesinde oluklar çatı drenajını çelik drenaj deliklerine yönlendirecek şekilde şekillendirilebiliyor. Peyzaja ait olan ama farklı bir şekle dönüşen yapıda gelenekle birlikte ama onun yeni, formel bir soyutlamasıyla çalışma arzusu çarpıcı beyaz cepheyle sonuçlanıyor. Potala Sarayı gibi ruhani yapılar ve tapınaklarda kullanılan beyaz boya burada kendisini çevreleyen doğanın, dağların ve nehrin takdirine adanan bir yapıyı yüceltiyor.
Mirui Road connects to the highway that joins Tibet to Sichuan province of China. The picturesque vistas of the canyon topography at this location were one of the main reasons that the flat river bank between the river and the road was chosen as the site for rafting and hiking. The road was the primary design challenge as it isolated the building from the mountain and the village. The architect’s strategy was to form the building’s exterior boundary in a response to these border conditions. The inner public space is “carved” out from the irregular-shaped volume. The central courtyard connects four openings, responding to the orientation towards the river and the road and the resulting circulation. The left over mass accommodates the three major interior functions- a ticket office, a dressing room for rafting and toilets. This seemingly arbitrary plan is actually shaped by circulation, program and site conditions to render a building that is an abstracted version of the common square Tibetan building type. The geometric character of the volume and space forms a dialogue with the surrounding landscape in a similar way to these tradtional buildings but with a much different and abstracted rationale. This rationale is merged with the traditional building techniques of this area of Tibet. At it’s base the building utilizes the modern convenience of a concrete foundation to support a 600mm thick stone load-bearing wall. The openings in these walls are deep recesses into the main volume. The 400mm thick walls at both sides of these openings work as buttresses, increasing overall structural stability and reducing the interior spans. Beams for longer spans are made from several small logs bonded together. A 150mm thick layer of Aga clay, a vernacular waterproofing material, covers the waterproof membrane. The Aga clay stiffens when tampered with water to provide additional waterproofing and heat insulation. Its plasticity allows gutters to be shaped channeling roof drainage towards the steel scuppers. Overall, local building materials are subsumed within a building that belongs to the landsape but is in its forms something different, an abstraction one step removed from tradition but not cut off from it. The striking white colored facade is the most visible aspect of this strategy. The white paint is normally used for spiritual buildings like the Potala Palace. Here it is serving the role of dignifying a building dedicated to the appreciation of the surrounding nature. It gives a sense of purity to the building and sets it off spatialy so it can be seen as a symbol of man’s appreciation of nature. MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 105
Projeler/Projects: Tibet
Üstte, zemin kat planı kÜtlenin oyulmasıyla meydana geliyor. altta, zemin kat kesiti. above, ground floor plan ıs produced from the carvıng of the volume. below, sectıon of the ground floor.
106 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
Üstte, taş işçiliğini ortaya koyan kalın duvarlar yapısal ve estetik. altta, kereste ve doğal taş yapı teknikleri bir arada kullanılıyor. above, thıck masonry walls are structural and aesthetıc. below, tımber and stone buıldıng technıques are merged.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 107
Projeler/Projects: Tibet
monolitik formlar peyzajla uyum içinde. monolıthıc forms are ın harmony wıth the landscape.
108 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
Namchabawa Ziyaretçi Merkezi Standard Architecture’ın Tibet projelerinin en yenisi 2009’da 7.782 metrelik Namchabawa Dağı’nın eteklerinde Yalungzangpu Nehri’nde yaptıkları Namchabawa Ziyaretçi Merkezi. 1.500 metrekarelik yapı bu dağlık topografiden dikdörtgen, monolitik hacimler halinde yükseliyor ve giriş holü, tuvaletler, mağaza, internet kafe, tıp merkezi, sırt çantalı seyyahlar için bir dolap odası, toplantı odaları, tur rehberleri ve şöförler için ofisler, bir su deposu ve köye elektrik sağlayan jeneratörü ile ziyaretçi merkezini meydana getiriyor. Bütün bu işlevleri bir arada toplayan merkez, hem ziyaretçilerin hem de köylülerin ihtiyaçlarına yerel ve küresel bir buluşma ve temas noktası olarak karşılık veriyor. Standard Architecture, yakınındaki Niyang Nehri Ziyaretçi Merkezi gibi burada da yerel malzeme ve teknikleri soyut şekilde değerlendirerek bu kırsal bölgede çağdaş bir mekan yaratıyor. Bu yapılar firmanın başkanı Zhang Ke’nin deyişiyle “… orada büyüyüvermiş gibi görünen çağdaş mimari deneyleri…” Tibet’in yerel duvar örme teknikleriyle inşa edilen çıkıntılı dikdörtgen formlar yapının mimarisine yönelik yalın ve doğrudan yaklaşımı karakterize ediyor. Heybetli dağlar, bakir ve kayalık doğal çevreye uyum sağlayan arkaik tasarıma fon teşkil ediyor. Eğime ters açı gösteren şeffaf duvarlar derin oyuklarla belirginleşen net hacimler meydana getiriyor. Bu girintiler güneş ışığının farklı açılardan içeri girmesini sağlayarak, doğal taş yüzeyler karşısında sürekli değişen uzamsal durumlar ve ışık oyunları meydana getiriyor. Standard’ın bölgesel olanı malzemeye, alana ve ışığa dair sembolik etkiye sahip, daha dinamik bir anlayışa doğru soyutlama stratejisi Tibet’in bu uzak, kırsal bölgesine dünya çapında dikkat çeken bir yapıya başarıyla uygulanıyor.
tasarımın tamamında tibet’in geleneksel taş işçilik teknikleri kullanılıyor. tradıtıonal stone masonry technıques of tıbet are used throughout the desıgn.
Namchabawa Visitor Center The most recent of Standard Architecture’s Tibet projects is the Namchabawa Visitor Center, 2009, on the Yalungzangpu River in the foothills of the majestic 7,782 meter high Mount Namchabawa. The 1,500 sqm building rises out of this mountainous topography, rectangular, monolithic volumes comprising the visitor center, including a reception hall, public toilets, supply store, an internet cafe, a medical center, a locker room for backpackers, meeting rooms, offices for tour guides and drivers, a water tank and a central electrical switch house for the village. Combining all these functions, the Center serves both the needs of visitors and the local villagers in a place that exists in both worlds as a point of union and contact, local and global. As in the case of the nearby Niyang River Visitor Center by Standard, the architects used local material and techniques in an abstract manner creating contemporary spaces for this rural area. These buildings according to the firm’s principal, Zhang Ke are, “…. like experiments in how we can make contemporary architecture that feels like it’s actually growing out of the place…”. The jutting rectangular forms built in the Tibetan vernacular masonry techniques characterize the simple and direct approach to the building’s architecture. The power of the mountains is the backdrop for the archaic design strategy that proposes harmony with the raw and rocky natural environment. A series of sheer walls angled against the slope generates these simple volumes marked by deep cuts. These recesses allow for the penetration of sunlight from different angles creating constantly changing spatial and lighting conditions against the stone surfaces. Standard’s strategy of abstracting the vernacular into a more dynamic understanding of materials, space and light with symbolic impact is again successfully applied to a building that has brought worldwide recognition to this isolated, rural area of Tibet.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 109
Projeler/Projects: Tibet
110 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
namchabawa ziyaretçi merkezi’nin plan, kesit ve elevasyonu. plans, sectıons and elevatıons of namchabawa vısıtor center.
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 111
Projeler/Projects: Tibet
Yaluntzangpu Boat Terminal
Yaluntzangpu Feribot İstasyonu Tibet’in güneydoğusundaki dağlık Linzhi bölgesinin gözlerden ırak Pai Town köyünde bulunan bu istasyon Yaluntzangpu nehrinin üzerinde gidip gelen nehir botlarının son durağı... Bölgenin yerlilerini hem de gezginleri Namchabawa Dağı’nın eteklerine varabilmek için vadinin en derin kısmına ulaştırıyor. Sadece 430 metrekarelik toplam alana sahip binanın programı açık ve net. İstasyon bir bekleme bölümü, bilet kontuarı, birkaç tuvalet ve hava şartlarının nehirde ulaşıma izin vermediği durumlarda gezginlerin konaklayabilmeleri için bir odadan müteşekkil. Sudan yükselen ve birkaç büyük kavak ağacının çevresinden dolandıktan sonra suyun üzerinde asılı duran rampalar istasyonun farklı işlevlerini hem kapatma hem de birbirlerine bağlama görevi görüyor. Büyük açıklıklar ve rampalarla birlikte bu konsollu hacim de Standard’ın bu istasyonda buluşan yürüyüş ve su yolu gibi farklı ulaşım sistemleri arasında akıcı bağlantılar yaratma stratejisinin önemli bir parçasını oluşturuyor. Mimarinin temelinde bölgenin doğal ve kültürel özellikleri arasında ulaşıma dair bu çağdaş yaklaşımı gerçekleştirmek var. Uzaktan bakıldığında bina nehir kıyısının topografisine tamamen karışarak genel peyzajın bir parçası haline geliyor. İstasyonda daha çok yerel inşaat malzemeleri kullanılmış. Bütün duvarlar ve çatılar çevreden temin edilen doğal taşlardan yapılmış. Duvarlar Tibetli ustalar tarafından Tibet’in bu kayalık köşesine özgü ama bölgenin başka yerlerinde de rastlanan taş kaplama yöntemleri ve paternleri kullanılarak elde örülmüş. Tibet’teki taş mimarinin ortak özellikleri, tabanda ağır (taş temelli) tepede hafif trapezoid formlar ve meyilli duvarlar Feribot İstasyonu’nun mimarisinde de mevcut, ancak ağırlıkları, temelde stratejik betonarme kullanımıyla azaltılıyor. Pencereler, kapı pervazları, dolaplar, tavan ve zeminler hep yerel keresteden yapılmış. Ahşap kaplı zemin ve tavanın verdiği hafiflik hissi, geniş pencerelerden içeri giren güneş ışığıyla pekişiyor. Feribot İstasyonu’nun iç ve dış manzarası nehir ve ardındaki dağları gösterecek şekilde dikkatle düzenlenmiş. 112 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
The small river boat terminal is located near a remote village named Pai Town in the mountainous Linzhi area in the southeastern part of the Tibet Autonomous Region of China. As the last stop for the river boats that run up and down the Yaluntzangpu River, it allows both local people and travelers access into the deepest part of the valley to arrive at the foot of the Namchabawa Mountain. With a total area of only 430 square meters, the building program is simple and straightforward. The Boat Terminal has a few toilets, a waiting lounge, a ticket office and a room for travelers to stay overnight in case weather does not permit travel on the river. The different functions of the Boat Terminal are connected and covered by a series of ramps rising from the water and winding around several big poplar trees, ending up suspended over the water. This cantilevered volume along with the large openings and ramps are a distinct part of Standard’s strategy to create smooth and flowing connections between the different transportation systems (walking, river travel) that connect here at the Boat Terminal. The architecture is based on realizing this contemporary attitude towards transport but set inside the natural and cultural features of the area. Viewed from a distance, the building is completely merged into the topography of the river bank becoming part of the greater landscape. Construction materials are primarily local. All the walls and roofs are made of stones collected from the area. These walls are built by hand by Tibetan masons using patterns and stone laying methods common to this rocky corner of Tibet but that can also be seen throughout the region. Common features of stone architecture in Tibet, slightly trapezoidal forms, heavy at the bottom (stone foundations) and light at the top, generally with battered walls, can be seen in the architecture of the Boat Terminal but reduced in heaviness through strategic use of reinforced concrete columns in the foundations. Windows, door frames, cabinetry, ceilings and floors are all made of local timber. This timber lines the floors and ceilings of the interior spaces providing a lightness enhanced by the sunlight entering in through the wide windows. Views in and out of the Boat Terminal are sensitively oriented towards the river and the mountains beyond.
yaluntzangpu feribot istasyonu kesitler sectıons of yaluntzangpu boat termınal
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 113
2011 Etkinlik Takvimi / 2011 Event Calendar
MARMOMACC – 46TH INTERNATIONAL EXHIBITION OF STONE DESIGN AND TECHNOLOGY 21 - 24 EYLÜL 2011, SEPTEMBER 21 – 24 VERONA
Dünya mermer piyasasındaki son trendlerin buluştuğu fuar 2011 yılında 46. kez düzenlenecek. Mermer işleme makinelerinden bloklara ve yapı malzemelerine uzanan geniş bir ürün yelpazesinin yer aldığı fuarda tasarım ile teknoloji buluşuyor. The fair which showcases the latest trends in the marble market will be organized for the 46th. time in 2011, exhibiting a large variety of products ranging from marble processing machinery to building materials.
100% DESIGN LONDON 22 – 25 EYLÜL 2011, SEPTEMBER 22 – 25 LONDRA, LONDON
SAIE 5 – 8 EKİM, OCTOBER 5 – 8 BOLOGNA
MARMOMACC – 46TH INTERNATIONAL EXHIBITION OF STONE DESIGN AND TECHNOLOGY
ISTANBUL DESIGN WEEK 29 EYLÜL – 2 EKİM, SEPTEMBER 29 – OCTOBER 2 ISTANBUL
2010 yılında tasarım dünyası İstanbul Design Week ile bir hafta süresince tüm dünyadan tasarım sergilerini ve tasarımcıları Eski Galata Köprüsü’nde ağırladı. 10.000 m2’lik alanda 25 ülkenin katılımı ile ulusal sergiler, konferans ve seminerler düzenlendi. Istanbul hosts major designers and design exhibitions on a 10,000 m2 space on the Old Galata Bridge for a week. 25 countries participate in the exhibitions, conferences and seminars organized within Istanbul Design Week.
%100 DESIGN LONDON
Çağdaş iç tasarım dünyasının ilham veren önemli aktivitelerinden 100% Design mimarları, iç mimarları, tasarım danışmanlarını ve perakendecileri aynı platformda buluşturuyor. Fuar geçtiğimiz yıl 444 katılımcıya ve 20.000’den fazla profesyonel ziyaretçiye ev sahipliği yaptı. The UK’s leading contemporary interiors event for the contract market connects architecture and design with innovative, contemporary interior design products, creativity and an exciting mix of new and established talent.
114 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011
2010 yılında formatı yenilenen bu fuar yapı inşaat çözümleri, projeleri ve son teknolojiler ile 170.000 profesyoneli aynı platformda buluşturuyor. Fuar yeni formatında, yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir inşaat sistemleri (SAIENERGIA & Sustainability), yapı kaplamaları (SAIECANTIERE & Production) ve teknolojik gelişmeler (SAIE Servizi) konulu 3 tema alanına sahip. SAIE is the meeting place for more than 170,000 professionals interested in building construction solutions. After the re-formatting of 2010 SAIE is organized under 3 main themes: Sustainability, Production and Servizi, which covers the technological innovations.
BATIMAT 2011 7 – 12 KASIM, NOVEMBER 7 – 12 PARİS
Batimat, Fransızlar ile uluslararası inşaat sektörünü buluşturan, sürdürülebilir ve yenilenebilir yapı projeleri için çözüm önerileri sunan önemli bir buluşma alanı İki yılda bir düzenlenen fuar, 109.514 m2’lik bir alanda 2.500’e yakın katılımcıya ve 230.000’e yakın ziyaretçiye ev sahipliği yapmaktadır. The fair on sustainable and renewable building solutions is organized bi-annually on a 109.514 m2 space and hosts around 2,500 participants and 230,000 visitors.
BIG 5 SHOW 2011 21 – 24 KASIM, NOVEMBER 21 -24 DUBAİ
Her yıl düzenlenen Big 5 Show sektöründe hem Ortadoğu bölgesinin hem de dünyanın bir numaralı fuarı kabul ediliyor. Fuar 2010 yılında 69 ülkeden 2.519 katılımcıya ve 45.177 ziyaretçiye ev sahipliği yaptı. The leading fair of both the Middle East and the world, Big 5 Show hosted more than 2,500 participants and 45,000 visitors last year.
NATURAL STONE 27 – 30 EKİM, OCTOBER 27 30 ISTANBUL
Dünya doğaltaş rezervlerinin yüzde 33’üne sahip olan Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı fuarda Türk mermer ve doğal taşlarının tüm çeşitlerinin sergileniyor. 2009 yılında 3.124’ü yabancı 26.439 ziyaretçinin ilgi gösterdiği fuarda Türkiye’nin yanı sıra Çin, Fransa, Hindistan, İtalya ve Mısır’dan 400’ün üzerinde katılımcı stand açıyor. Bu dev organizasyon 80.000 m2 alanda gerçekleşiyor. Organized in Turkey, the fair showcases a vast variety of Turkish stones. The fair is organized on 80,000 m2 space with more than 400 participants from countries like China, French and India.
NATURAL STONE TRADE MISSION 4 - 7 EKİM, OCTOBER 4 – 7 MOSKOVA – SOÇİ, MOSCOW SOCHI
Moskova ve Soçi şehirlerine gerçekleşecek Doğaltaş Sektörü Ticaret Heyeti organizasyonu doğal taş ihracatçılarının Rusya Federasyonu’na yönelik ihracatının arttırılması, firmalar arasında yeni iş bağlantılarının kurulması ve Rusya Federasyonu doğal taş pazarında Türk firmalarının bilinilirliğinin arttırılması amacını taşıyor. Natural Stone Trade Mission will be organized to Moscow and Sochi in Russia with the aim of establishing new business connections and thus increasing Turkey’s natural stone exports to the country.