Natura 009

Page 1

TAŞ MİMARLIK VE İÇ MEKAN TASARIMI STONE ARCHITECTURE AND INTERIORS

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

TAŞIN İFADE GÜCÜ EXPRESSION IN STONE

IŞIKLA YIKANMAK SERGİSİ ALEXANDER SETON YALIKAVAK PALMARİNA, BODRUM VORONOI’S CORRALS, MILOS INSTITUTIONAL WINERY WINERY ‘LA GRAJERA’, LOGROÑO KONGRE SALONU, TÜRKMENBAŞI



BAŞLARKEN / EDITOR’S NOTE Natura Yayın Kurulu Başkanı Chairman of Editorial Committe İstanbul Maden İhracatçıları Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özer Istanbul Mineral and Metals Exporters Association, CEO Mehmet Özer Yayın Kurulu Editorial Commitee Mehmet Özer, Ahmet Keleş, Hasan Can Çoker, Erdoğan Akbulak, Erol Efendioğlu, Coşkun Kırlıoğlu, Fatih Özer, Nergis Büyükkınacı, Engin Yalçın, Ahmet Aslantürk Genel Koordinatör General Director Coşkun Kırlıoğlu Yayın Direktörü Editorial Director Gökhan Karakuş Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Editor in Chief Özlem Alkan K. ozlem@emedya.net Art Direktör / Art Director Özgür Çakır Konular Editörü / Features Editor Gözde Kavalcı Editör Yardımcısı / Assistant Editor Fırat Şeker Yönetim / Management Emedya İletişim Sanayi ve Ticaret Ltd. Kireçhane Gediği Sokak 8 Arnavutköy İstanbul 34345 /TURKEY Tel: (212) 359 82 88 info@emedya.net Renk Ayrımı / Color Separation Studio Tel : (0212) 283 90 12 Baskı, Cilt / Printing Stil Matbaacılık İbrahimkaraoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No:5 Seyrantepe / İstanbul Tel: (0212) 281 92 11 www.stil.com.tr Yayın Türü / Publication Type Yerel - Süreli / Local - Periodical Mayıs 2013 - May 2013

GÖKHAN KARAKUŞ

İNSANOĞLU 25.000 yıldır bir sanatsal ifade yöntemi olarak taşı kesiyor, şekillendiriyor, onun üzerine çizimler yapıyor. Bugün ise taş ile yapılan sanat hem el becerileri, hem de gelişmiş teknolojinin kullanılmasıyla sanat ve mimarideki değişen formatlara uyum sağlıyor. Taşla yapılan sanat ve tasarımın gelecekteki gelişiminin anahtarı, el becerisi ile bilgisayar destekli tasarımın bileşiminde saklı. Biz de, bu ve bundan sonraki sayılarımızda sanat ve tasarımda el sanatları ile teknolojik olanakların nasıl bir araya getirilebileceğini gösteren çalışmalara yer vereceğiz. İstanbul Maden İhracatçıları Birliği, Milano Tasarım Haftası’nda ikinci kez çeşitli Türk mermerleriyle yapılan tasarımları sergiliyor. Zona Tortona’da düzenlenen ‘Işıkla Yıkanmak’ sergisinde dünyaca ünlü mimar ve tasarımcıların Türk ustaları tarafından Türk mermeri kullanılarak üretilen çalışmaları zanaat ve teknoloji bir araya geldiğinde ortaya çıkan olanakları gösteriyor. Yıllardır önemli mimari yapılara hayat veren Türk taş ustaları ve zanaatkarlar bu sergide geleneksel becerilerini yeni teknolojilerle bir arada kullanıyorlar. Bu becerileri, Mimar Sinan tarafından yapılan Kılıç Ali Paşa Hamamı’nın mermer iç mekanının İstanbul’da 2000 yıldır kullanılan, meşhur Marmara mermeriyle kusursuz biçimde orijinal ihtişamına döndürüldüğü restorasyon çalışmasında da görüyoruz. Önümüzdeki sayılarda da işleyeceğimiz mermerle çağdaş heykel sanatının temsilcisi olarak ise bu sayıda Avustralyalı sanatçı Alexander Seton’a yer veriyoruz. Seton gündelik nesneleri mermer heykellere dönüştürdüğünde ortaya çıkan sonuç, mermerin ifadesel ve sembolik gücünü ortaya koyuyor. Bu sayıdaki mimari projeler de geçmişin formlarının taşın gücüyle modern yapılara dönüşümünü ortaya koyuyor. Santiago Parramón’un Türkmenistan’da tasarladığı Kongre Merkezi ortaçağ İslam mimarisini bilgisayar destekli formlara dönüştürürken, Emre Arolat’ın Bodrum’daki Palmarina projesi bir Ege köyünün morfolojisini Türk traverteniyle kaplanan kare ve sütunların geometrik diziniyle yeniden kuruyor. Akdeniz mimarisinin gelenekleri Teğet Mimarlık’ın İzmir Opera Binası Ulusal Proje Yarışmasını kazanan tasarımı ve Deca Architecture’ın Yunanistan’ın Milos Adası’ndaki topografik müdahalesi Voronoi’s Corrals’da da çağdaş örneklere dönüşüyor.

Artistic expression in stone is one of the oldest forms of art, dating to prehistoric times. For 25,000 years mankind has been cutting, shaping and drawing on stone as a form of expression. Today, the creation of art with stone is being adapted to changing formats in art and architecture, utilizing the capability of both handcrafts and advanced technology. It is this combination of skilled craft and computational design that holds the key to future developments in art and design with stone. In this issue and upcoming issues we will be featuring work in art and design that show how manual handcraft can be combined with the possibilities of technology. The Istanbul Mineral Exporters’ Association has for the second year organized during the week of the Salone de Mobile in Milan, Italy an exhibition of design with a variety of Turkish marbles entitled ‘Bathing in Light’. The skill of Turkish craftsmen working with Turkish marbles to create the designs of world-renowned architects and designers clearly shows the possibilities of bringing together craft and technology. The Turkish craftsmen and masons that have for years created important examples of architecture with marble, granite and natural stone have in this exhibition merged their traditional skills with new technologies such as computer controlled water jets and routers. We can see these abilities also at work in the restoration of the Kılıç Ali Paşa Hamamı in Istanbul realized by the architect Cafer Bozkurt in 2012. Here the marble interior of the hamam built by the Ottoman master architect Sinan has been faultlessly restored to its original glory using the famous grey Marmara Marble that has been used in architecture in Istanbul for 2000 years. Sculptural art with marble, a topic we will be covering in the upcoming issues, is featured in the surreal sculptures of the Australian artist Alexander Seton. His uncanny transformation of everyday objects such as t-shirts, toys and duvets into marble sculpture fully shows the expressive and symbolic power of marble. The architectural projects we feature also exhibit the forms of the past reshaped into modern buildings enabled with the power of stone. There is the Congress Hall and Convention Center in Turkmenistan by Santiago Parramón that translates medieval Islamic architecture into computer generated forms clad in stone. Emre Arolat’s Yalıkavak Palmarina beach club in Bodrum, Turkey recreates the morphology of an Aegean village in a geometric series of squares and colonnades clad in Turkish travertine. The traditions of Mediterranean architecture are also transformed in buildings including Teğet’s sweeping Izmir Opera House winning proposal for Izmir, Turkey and Deca Architecture’s architecture as topographic intervention in the Voronoi's Corrals, Milos Island, Greece. MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 3


MEHMET ÖZER / İstanbul Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı İstanbul Mineral Exporters Association, CEO

DEĞERLI OKURLARIMIZ, Türk doğal taş sektörünün yolculuğunu anlatmak üzere yeni bir sayıda daha sizlerle birlikteyiz. Bizim için oldukça yoğun ama bir o kadar da keyifli bir dönem geçirdik. Bütün yıl büyük bir özenle hazırlandığımız Milano Tasarım Haftası’ndaki sergimizi gerçekleştirdik. Dünyaca ünlü Türk ve yabancı tasarımcılar, Türk doğal taşını dünyaya tanıtmak üzere İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB)’nin öncülüğünde bir araya geldi ve ortaya eşsiz güzellikte eserler çıktı. Dünyanın tasarım alanındaki en önemli etkinliği olan Milano Tasarım Haftası’nda, Türk mermerinin tasarımla buluşarak çıktığı yolculuğu anlattık. Geçtiğimiz yıl ilkini ‘Ve Mermer Dedi ki: Yol Seni Değiştirir’ adıyla gerçekleştirdiğimiz serginin bu yılki konseptini ‘Işıkla Yıkanmak’ olarak belirledik. Zona Tortona Superstudio Piu Art Garden’da 900 m2’lik alanda yer alan sergimiz yoğun bir ilgiyle karşılandı. Farklı disiplinlerden gelen 6 tasarımcı ve mimar ‘Ve Mermer Dedi ki: Işıkla Yıkanmak’ sergisinde 4 bin yıllık bir geleneğin parçası olan “mermer”i konu edinerek Türkiye topraklarında yer alan kültürü, tarihi ve mitleri çağdaş tasarımlarla buluşturdular. İMİB olarak Milano Tasarım Haftası’nda yer almayı oldukça önemsiyoruz. İnanıyoruz ki bizim bugün tasarıma ve tasarımcıya yaptığımız yatırım, bugünden başlayarak özellikle bizden sonraki kuşaklar için oldukça pozitif bir katma değer yaratacak. Bu açıdan her yıl ‘Turkish Stones’ markasını tanıtmak ve Türk mermeriyle ilgili pozitif bir algı yaratmak üzere Milano Tasarım Haftası’nda yer almayı hedefliyoruz. İMİB olarak Nisan ayında bizim için önemli bir diğer gelişme de bu yıl ikincisini hayata geçirdiğimiz doğal taş tasarım yarışmasının başvurularını toplamak oldu. Biliyoruz ki Türkiye’nin doğal taş konusunda zenginliğini anlatmak için en önemli aracımız tasarım. Genç tasarımcı adaylarında ve profesyonel tasarımcılarda doğal taş hakkında farkındalık oluşturabilirsek dünyanın bugün sayısız önemli projesinde kullanılan Türk doğal taşlarının kullanımı ülkemizde de artacak. Bu amaçtan yola çıkarak başlattığımız doğal taş yarışmasının bu yılki konsepti: ‘Taşı Yaşatan Tasarımlar’. Yarışmamızda, hem profesyonel hem de öğrenci kategorisinden çok sayıda başvuru bize ulaştı. 2013 yılında yarışmamızı öğrenci kategorisinde KKTC’ye de açmıştık. KKTC’den gelen başvurular da bizi sevindirdi. Gelenekselleştirmeyi planladığımız bu projenin ödül törenini 24 Mayıs 2013’te Suada’da yapacağız. Bu yıl da doğal taşa değer katan eserleri ödüllendireceğimizden dolayı çok heyecanlıyız. Şimdi, sizi Türk doğal taş sektörünün son dönemde yer aldığı önemli projeleri keşfedebileceğiniz dergimizin yeni sayısını okumaya davet ediyorum. Yeni bir sayıda daha görüşmek dileğiyle. 4 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

DEAR READERS, We once again welcome our readers with a new issue of Natura magazine as a part of our efforts to advance the Turkish natural stone sector. The last few months have for us been rather busy but still exciting. We organized an exhibition at design week in Milan that we had been preparing for the last year. The spectacular work of world famous Turkish and international designers were assembled together to publicize Turkish natural stone under the leadership of the Istanbul Mineral Exporters’ Association (IMIB). During Milan design week, the most important design event of the year, we exhibited the journey that Turkish marble has undertaken with design. After last year’s initial exhibition entitled, ‘Thus Spoke the Marble: The Journey Alters You’ this year we realized the concept ‘Bathing in Light’. The exhibition at the 900m2 Zona Tortona Superstudio Piu Art Garden was warmly received. 6 architects and designers from different disciplines brought together contemporary design and the subject of the ‘marble’ that has been a part of the 4000-year-old traditions of the cultures, history and myths found in the geography of Turkey. We at IMIB give great importance to Milan design week. We believe that the investment we are making into design and designers today will create positive value for future generations. It is with this in mind that we will continue to participate in Milan design week in order to further communicate the ‘Turkish Stone’ brand and to great positive awareness of Turkish stones. For IMIB in April we realized another important development in the collection of submissions for our second annual natural stone design competition. We are fully cognizant of the fact that design is the most important tool in communicating the richness of Turkey’s natural stones. If we are able to increase the awareness of natural stone among young design candidates and professional designers in Turkey, there will be an increase in Turkey of the use of the same Turkish natural stones that are found in important projects around the world. With this goal in mind our concept for this year’s competition is ‘Design that Enlivens Stone’. We received many competition entries in both the student and professional categories. Furthermore in 2013 we opened our competition to students from the Turkish Republic of Northern Cyprus and were happy to receive entries from there. The award ceremony for this competition that we hope to make into an annual tradition will be on May 24, 2013 at Suada on Galatasaray Island. We look forward with excitement to the opportunity to give awards to these valuable works of natural stone. We now invite you to explore in this issue of Natura recent important architectural project from Turkey’s natural stone sector and beyond. See you in the next issue.



MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

İÇİNDEKİLER 44

78

8 8 Sergi: Işıkla Yıkanmak 16 Sanat: Alexander Seton 24 Restorasyon: Kılıç Ali Paşa Hamamı PROJELER: 34 Türkmenbaşı: Kongre Salonu ve Toplantı Merkezi 44 İzmir: Opera Binası 54 Bodrum: Yalıkavak Palmarina 66 Logroño: La Grajera Şaraphanesi 78 Madrid: Marble and Bamboo 88 Milos Adası: Voronoi’s Corrals 100 Portfolyo: AGi Architects

6 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


CONTENTS 88

100

16

8 Exhibition: Bathing in Light 16 Restoration: Kılıç Ali Paşa Hamamı 24 Art: Alexander Seton PROJECTS: 34 Turkmenbaşy: Congress Hall and Convention Centre 44 İzmir: Opera House 54 Bodrum: Yalıkavak Palmarina 66 Logroño: Institutional Winery ‘La Grajera’ 78 Madrid: Marble and Bamboo 88 Milos Island: Voronoi’s Corrals 100 Portfolio: AGi Architects

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 7


Sergi/Exhibition: Işıkla Yıkanmak/Bathing in Light

8 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


Türk mermeri MILANO TASARIM HAFTASI'NDA ZONA TORTONA SUPERSTUDIO PIU ART GARDEN’DA 900 M2’LIK ALANDA DÜZENLENEN 'IŞIKLA YIKANMAK' SERGISINDE TÜRK MERMERI ULUSLARARASI TASARIMCILARIN ÇALIŞMALARINDA FORM BULDU.

i

MİB (İstanbul Maden İhracatçıları Birliği) sahipliğinde düzenlenen ‘Işıkla Yıkanmak’ (Bathing in Light) sergisi bu yıl 9-14 Nisan arasında gerçekleşen ve uluslararası tasarım dünyasının devlerini bir araya getiren Milano Tasarım Haftası’nda sergilendi. Demirden Design’ın küratörlüğünü üstlendiği ve Zona Tortona Superstudio Piu Art Garden’da 900 m2’lik alanda tasarım dünyasıyla buluşan sergi, uluslararası tasarımcıların eserleriyle Türk mermerinin ihtişamını gözler önüne serdi. Türk mermerinin farklı formlarda şekillendiği sergide eserlerin orijinalliğinin yanı sıra geleneksel unsurlarla geleceği harmanlaması katılımcılar tarafından beğeni topladı. İMİB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özer Milano Tasarım Haftası’na Türkiye adına ikinci defa katılmanın mutluluğunu yaşadıklarını belirterek Türk doğal taşını dünyaya tanıtmak ve marka haline getirmek istediklerini vurguladı. Tasarım tutkunlarının etkinlik süresince takip ettiği sergide farklı disiplinlerden gelen altı tasarımcı ve mimarın, 4 bin yıllık bir geleneğin parçası olan mermeri konu edindiği çalışmalar, Türkiye topraklarında yer alan kültürü, tarihi ve mitleri çağdaş tasarımlarla buluşturdu. Sergide mermeri, mimari açıdan, İtalya’dan Massimiliano-Doriana Fuksas, Türkiye’den Melkan Gürsel - Murat Tabanlıoğlu ve Alişan Çırakoğlu, endüstriyel tasarım odaklı olarak Fransa’dan Mathieu Lehanneur, moda gözüyle Türkiye’den Dice Kayek ve Fransız sanatçı-tasarımcı Arik Levy ele aldı. ‘Işıkla Yıkanmak’ sergisi, mermer, su ve ışığa odaklanarak, temizlik, saflık ve arınma gibi kavramları ifade etmek için ideal bir kombinasyon ortaya çıkartma hedefiyle gerçekleştirdi. Sergi, mermerin ve doğal taşların dokunma ve görme hissine yönelik karakterini açığa çıkararak ziyaretçilere, onları maneviyatla buluşturan bir zihinsel bir yolculuk yaşattı.

Milano’da TURKISH MARBLE AT THE MILAN DESIGN WEEK THE ‘BATHING IN LIGHT’ EXHIBITION WHICH TOOK PLACE DURING THE MILAN DESIGN WEEK SHOWCASED IMPRESSIVE WORK BY DISTINGUISHED DESIGNERS, ALL MADE WITH TURKISH MARBLE.

T

he ‘Bathing in Light’ exhibition showcased works of distinguished designers made with Turkish marble at a 900 m2 space in Zona Tortona Superstudio Piu Art Garden during Milan Design Week. The second edition of the exhibition, first held last year and organized by the Istanbul Mineral Exporters’ Association took place between 9-14 April. Six designers and architects from different disciplines, took the subject of ‘marble’, which has a tradition going back four thousand years, and brought Turkish culture, history and mythology together with contemporary designs that complement their apparent contradictions. The exhibiton, curated by the Turkish Design firm Demirden Design, focuses on the way in which marble, water and light come together as an ideal combination to express notions such as cleansing and purity. Marble positions itself in this interplay as the ideal surface, smooth and reflective, while in turn it only attains its full splendor when touched upon by these elements. Architects Massimiliano-Doriana Fuksas from Italy, Melkan Gürsel-Murat Tabanlıoğlu and Alişan Çırakoğlu from Turkey, French designer Mathieu Lehanneur, the Turkish fashion duo Dice Kayek and last Arik Levy, the French designer whose work has evolved more and more in an artistic direction brought their individual perspectives to expose the tactile and visual characteristics of marble. The installations, in which marble is used as an inexhaustible source of memories, dreams, myths and legends from the past to the present, were executed by Turkish manufacturers and workshops, connected to each other by a wooden path like the beads of a necklace. MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 9


Sergi/Exhibition: Işıkla Yıkanmak/Bathing in Light

Massimiliano-Doriana Fuksas Asya Zemin ve duvarları Absolute Black siyah mermer, gövdesi ise Kemalpaşa Beyaz mermerden CNC tekniği ile 10 günde meydana getirilen ‘Asya’da geometrik tasarım ile oluşan heykelsi formlar, kırılmalar, kesikler ve enstalasyonun kalbinde bir nabız gibi atan sarı, kırmızı, mavi renkli ışıklar, enstalasyonun düz bir obje olarak değil, yoğun bir deneyim olarak algılanmasını sağlıyor. Asia Absolute Black marble was used for flooring and side walls, while the body of the installation was made with particularly bright Kemalpaşa White marble in 10 days using the CNC technique. Sculptural shapes, fractures and cuts are combined with yellow, red and blue lights pulsing inside the heart of the installation, conceived not as a mere object, but as a catalyzing experience.

10 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


Arik Levy Kanyon ‘Silver White’ mermerinin kullanıldığı bloğun farklı yüzeylerinde bulunan iki büyük yarık birleşerek bir yol oluşturuyor. Bloğun içinde her şey hareket halinde, gelip geçici ve yakalaması imkansız: Işıklar, sesler ve ziyaretçi burada mermer ve onun asırlık hikayesi ile bir oluyor. Canyon Two large cracks in the block made with ‘Silver White’ marble reveal a narrow, twisted path, like a canyon. Everything is movement inside the block, evanescent, impossible to grasp: The light, the sound, and the visitor becomes one with the marble and its agelong history. MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 11


Sergi/Exhibition: Işıkla Yıkanmak/Bathing in Light

Mathieu Lehanneur Akışkan Mermer Duvar ve zeminleri ‘Muğla Beyaz’, kendisi ‘Siyah İnci’den 7 günde meydana getirilen ‘Akışkan Mermer’, algoritma bazlı 3D modellemenin sınırlarını keşfederek, gündelik hayatımızda sıradan gibi gözüken ve gözden kaçan anları somutlaştırmayı amaçlıyor. Liquid Marble ‘Liquid marble’, made with ‘Black Pearl’ (Siyah İnci) and ‘Muğla White’ marbles explores the possibilities of algorithmbased 3D-modelling, trying to allow visitors to hold in their hands what usually disappears into monotony.

12 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


Dice Kayek / Nebula Işığı kullanarak yaşayan bir mekan hissi yaratan ‘Nebula’da Kavaklıdere Beyaz ve Alexander Black mermerleri kullanıldı. Mermer duvarlar açılıp kapanırken buharın dışarı süzülmesiyle mekan adeta nefes alır gibi görünüyor. Güneşin doğuşundan batışına kadar, mermer plakaların hareketi, mekanın iç yüzeylerinde benzersiz bir etki yaratıyor. As the slabs of marble slowly open and close in ‘Nebula’, made from ‘Alexander Black’ and ‘Kavaklıdere White’ marbles, the hot steam exits through the narrow openings as if the space is breathing. From sunrise to sunset, the rotation of the slabs creates an almost otherworldly effect against the blocks of marble.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 13


Sergi/Exhibition: Işıkla Yıkanmak/Bathing in Light

Melkan Gürsel – Murat Tabanlıoğlu Mekanın Sürekliğinin Biçimleri Tekil mermer parçalarının bir araya gelerek, oluşturdukları yerin sürekliliğine biçim vermesiyle, bütünlüğü olan bir mekanın kurgulandığı enstalasyon için ‘Ayhan Black’ ve ‘Kaplan Postu’ mermerleri kullanıldı. Aynı bedeni oluşturan farklı organizmalar gibi, her bir parçanın diğerine benzemezliğine rağmen, bu birleşim sonunda elde edilen, uyumlu üretimin somut bütünlüğü oluyor. Forms of Continuity of Space The installation was made with ‘Ayhan Black’ and ‘Tiger Fur’ (Kaplan Postu) marbles, where the unique pieces of marble were assembled to form the continuity of the place. Despite the dissimilarity of each piece, like the organisms of the same body, the total embodiment is a harmonic generation of the whole.

14 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


Alişan Çırakoğlu Derin Işık Kemalpaşa Beyaz mermerinden yapılan ‘Derin Işık’taki mermer levhalar ışıktan bir kabuk oluşturarak, akan bir boşluk tanımlıyor. Mermerin hem zamansız bir boyuttan, hem de geleneğin içinden taşıdığı arınma hislerini deneyimleten ‘Derin Işık’ın yapımı için ölçü ve açı olarak çok benzer ama birbirinden farklı 552 adet taş kesildi. Deep Light In ‘Deep Light’ the projecting marble blocks create a thick shell of light, which defines the fluid volume inside. Marble brings the feelings of purification from both a timeless dimension and a continuity of tradition. ‘Deep Light’ was made with 552 pieces of Kemalpaşa White marble all very similar in shape but each one different from each other.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 15


Sanat/Art: Alexander Seton

Alexander Seton AVUSTRALYALI SANATÇI ALEXANDER SETON MERMERI KENDISINE ATFEDILEN SERT VE HEYBETLI KARAKTERINDEN TAMAMEN SOYUTLUYOR, ONA GÜNDELIK NESNELERIN HER AN DÖKÜLEBILEN, DAĞILIP, SÖNEBILEN DOKUSUNU VEREREK BIR ILÜZYON YARATIYOR.

SYDNEY-BORN ARTIST ALEXANDER SETON IMMORTALIZES EVERYDAY OBJECTS IN THE PERMANENT AND MONUMENTAL MATERIAL OF MARBLE.

A

lexander Seton mermer oymadaki rafine tekniği ile tanınan, fotoğraf, video ve enstalasyona dair unsurları, bu alanların farklı ifade biçimleri arasında ilişki kurmak üzere değerlendiren bir sanatçı. 1977 Avustralya doğumlu Seton, gündelik ve önemsiz görünen nesneleri mermerin anıtsal ve kalıcı karakterini kullanarak kutsallaştırıyor. Sanatçı mermeri, malzemenin sertliğine ve fizikselliğine tezat biçimde esnek, bir dokunuşta şekli değişebilecek objelere dönüştürerek bir ilüzyon yaratıyor. Formun içeriği takip ettiği bu işleyişte Seton, iletmek istediği düşünceyi heykelin ölümsüz ve kesin ifade gücünden yararlanarak ortaya koymuş oluyor. Sanatçı yılda sadece 30 heykel üretiyor ancak kullandığı malzemenin mermer olduğu düşünülünce, bu rakam bile çok yüksek. Seton’un heykelleri inanılmaz maharetini ortaya koyacak ölçüde gerçekçi, öte yandan geleneksel olmakla uzaktan yakından alakası yok. Temalarını daha çok popüler kültürden, politikadan, gündelik, gözardı edilen nesnelerden seçiyor. Alexander Seton malzeme ve fikirlerin hiyerarşisiyle oynayarak beklentileri tersine döndürüyor, dünyevi, sıradan ve fani şeylerin anıtsal ve kalıcı olduğu bir dünya yaratıyor. Seton bunu, mermer heykel mirasının ve sembolizminin farkındalığıyla yapıyor. Seton’un ellerinde şekillenen mermer, bir kumaşın kırışıklarını ve dökümlerini bütün detaylarıyla ortaya koyabiliyor. Sanatçı fazlasıyla dijital bir dünyada analog bir sanatçı olarak malzemenin dokunsal cazibesine ve insan eliyle yapılan sanatın taşıdığı güçlü duygulara inandığını söylüyor. 16 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

A

lexander Seton, born 1977 in Sydney, is a multi-disciplinary artist, mostly known for his sculptures made with his accomplished technical skill in carving marble. Seton’s practice combines elements of photography, video and installation to develop a relationship between the various language structures of these mediums. The artist who has a bachelor’s degree of Art Theory and History at College of Fine Arts from the University of New South Wales, Sydney, has exhibited nationally and internationally and received numerous prizes including the Prometheus Visual Arts Prize (2009), the Woollahra Small Sculpture Prize (2009) and the People’s Choice Award for the Helen Lempriere Sculpture Award (2006). He makes around 30 sculptures a year, but he is prolific considering that his main material is marble. Although his carving of marble is quite elaborate and realistic, his sculptures are by no means traditional. He takes his subjects from everyday objects,


enshrining the immaterial and the mundane in the permanent and monumental material of marble. He presents a contradiction of factility and physicality of marble by transforming it into a seemingly flexible object that gives an illusion of plasticity. In a process of form following content, the work is used to convey an idea that has been manifested within the sculpture as an immortalized concrete statement. In his hands intricate folds and creases of cloth are perfectly rendered in marble, concealing and sometimes revealing the politics and obsessions of our period in history. An artist working with his hands in a digital world, Seton is attracted to the sensory and tactile power of materials, believing that works of art made by the human hand hold deep emotions. He says that ‘’human engineering has lost none of its magic or power to communicate.’’ After studying Art Theory and History, Seton based his practice on marble carving, seeking out advice and practice with artists and teachers and working alongside experienced carvers and artists in residencies and symposiums. He says that the attraction was not only its incredible plasticity as a sculptural medium, but also its loaded history; to intercede with those expectations inherent to the medium and to engage current concerns in that dialogue. He adds that there is certainly a satisfying sense of continuum with marble carving; reclaiming the medium from the parameters and definitions of the past. In his own words: ‘’The constant redefining of ourselves and our relationship with the natural world is what makes human activity so interesting.’’ He adds that he prefers artworks of long contemplation, and abhors novelty: ‘’Novelty is a concept of commerce, not an aesthetic concept.’’ Working with marble is not an easy task and there has been times he failed to produce his initial idea. Seton says: ‘’The laborious nature of the medium has less room for spontaneous emotive self-expression, but

PHOTO CREDITS: PORTRE: PAUL GREEN. PHOTOGRAPHY: PER ERICSON ALL IMAGES COURTESY THE ARTIST AND SULLIVAN+STRUMPF

Soloist (2012) Alexander Seton, ‘Elegy on Resistance’ (Direnişe Ağıt) sergisinde merkezi bir figürün (Soloist) çevresine CCTV kameraları ve duvara asılı kapüşonlu montlar yerleştiriyor. Ortadaki eşofmanlı figür bir kahraman olabilirdi, ama gerçekte modern dünyanın şehirleri bu figürlerle dolu: Tren istasyonlarından, alışveriş merkezlerinden öylece gelip geçen kimliksiz, sıradan adamlar... Öte yandan Seton’un çalışmasında bu figür, vücudu olmayan bir Buda gibi bağdaş kuruyor. In his exhibition ‘Elegy On Resistance’ Alexander Seton has arranged around a central figure (Soloist) a group of CCTV cameras and hanging hoodies. The central track-suited man might be a heroic figure, but, in reality, the cities of the modern world are full of such figures, faceless everymen who habitually pass through train stations, shopping centers and the outer zones of the non-place. In Seton’s work, however, the figure recalls the pose of a Buddha, but with its substance – the body within – missing.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 17


Sanat/Art: Alexander Seton

Alexander Seton, Sydney’de aldığı sanat teorisi ve tarihi eğitimi sonrasında pratiğini mermer oyma üzerine yoğunlaştırmaya karar vererek ülke dışında deneyimli oymacı ve sanatçıların yanında çalışmış. Sanatçı mermere olan bu ilgisinin sadece mermerin bir heykel malzemesi olarak sağladığı olanaklardan değil, aynı zamanda yüklü tarihinden kaynaklandığını, bir mecra olarak mermerden beklentilere müdahale ederek, bu diyaloga mevcut meselelerini katmayı istediğini belirtiyor. ‘’Mermer oymak, bu malzemeyi geçmişin tanım ve parametrelerinden kurtararak yeniden sahiplenmenin verdiği süreklilik hissinin hazzını sağlıyor.’’ diyor. ‘’İnsan davranışını bu kadar ilginç kılan hem kendimizi, hem de doğal dünyayla ilişkimizi sürekli yeniden tanımlıyor oluşumuz...’’ Öte yandan mermerle deneyip istediği şekilde hayata geçiremediği işler de olmuş Seton’un. ‘’Mermerin meşakkatli doğası ani ve duygusal ifadelere pek alan tanımıyor, ama o tarz bir sanatçı olmadığım için bu benim için bir sorun değil.’’ diyor. ‘’Lojistik anlamda çok kısıtlayıcı olsa da heykelleştirirken şekil verilmeye inanılmaz müsait. Kavramsal olarak bakıldığında kavramlarla çok daha derinlikli ilişki kurma kabiliyetine sahip. Zamansallık, fanilik, tarih, gerçeklik ve ‘somut’ benim için doğrudan bu malzemeye bağlı kavramlar. Mermerin kullanım bağlamı da benim açımdan önemli bir role sahip, özellikle fazlasıyla dijital bir dünya ile analogun karşıtlığı yönünden... Mermer nesneyi canlı ve video performansıyla birleştirmeyi bir kaç kez deneyip başarısız oldum ama bu yeniden denemeyeceğim anlamına gelmiyor. Mermer, sürekli bağırıp dikkatimizi çekmek için yarışan anlık mecraların dünyasında çok sessiz ve yavaş bir mecra.’’

Chorus 04 (2012) ‘Elegy on Resistance’ sergisinden bu çalışmada Alexander Seton gündelik bir sweatshirt’ü mermer bir heykele dönüştürüyor, ancak tüm işlerinde olduğu gibi tüm kıvrımları ve yumuşaklığıyla askıda duran alelade bir giysi olduğuna emin olduğunuz ‘Chorus 04’ün sert, soğuk, bükülmez mermerle bir ikona dönüşmüş olduğunu ancak ona dokunduğunuzda fark ediyorsunuz. Alexander Seton’s ‘Chorus 04’ from his ‘Elegy of Resistance’ exhibition seems like an ordinary sweatshirt on a hanger, with all its creases and softness. Only after one touches it, they can realize that this ordinary garment is actually made from marble, the most resistant, cold, majestic of materials.

18 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

I’m OK with that, as I’m not that kind of artist. Logistically marble is very limiting, but sculpturally it is incredibly plastic and malleable. Conceptually it contains the ability to engage with concepts far more viscerally - ideas of temporality, mortality, history, fragility, reality and the ‘concrete’ are bound to the material for me. Context of its usage also plays an important role for me too - particularly the contrast of the analogue to the highly digital world. I’ve failed a few times at combining the marble object with live and video performance, but that’s not to say I won’t try again. As a medium it’s very quiet and slow in a world of instant mediums shouting and competing for attention.’’


Chorus 04 (2012) ‘Elegy on Resistance’ sergisinde, ortadaki eşofmanlı figüre yöneltilmiş kameralar Seton’un işlerinde sıklıkla görülen gündelik deneyimler ve siyasi kontrolün baskılar temalarını bir araya getiriyor. Sergideki nesnelerin isimlendirilmeleri de bir ilişkiyi ima ediyor; tıpkı bir müzik gösterisinde olduğu gibi, bireyin gözetleme ve kontrol araçlarına direnişine tanıklık eden bir topluluk. The cameras pointed at the central track-suited figure in Seton’s ‘Elegy On Resistance’ exhibition brings together the many concerns of Seton’s practice – the experience of the everyday and the forces of political control. The naming of these objects implies a relationship, like a musical performance, an ensemble that bears witness to the resistance of the individual against the apparatus of surveillance and control.

Refrain (2012) Seton’un işleri ‘değer’ kavramının anlamsız doğasına işaret ediyor: Bayağı, sıradan nesneler mermerin kudretinden gelen sihirli bir dokunuş sayesinde önemli objelere dönüşüyor. Seton’s work points to the chimerical nature of value where ‘low’ or common place objects are magically rendered as objects of importance.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 19


Sanat/Art: Alexander Seton

Accursed White Whale (2010) 'Infinitely Near' sergisinden bu çalışmada bu sönmüş havuz oyuncağı beyaz balina ile Moby Dick'in avlanması temsil ediliyor. Üzerindeki kapakçıklar şişirme olanağına işaret ediyor. Öte yandan, mermer bir nesnenin şişirilmesindeki imkansızlıkta, nesnelerin var olmak istemelerinin mümkün olmamasında, romantik bir melankoli, bir idealizm de var. In the 'Infinitely Near' exhibition, the hunt for Moby Dick is encapsulated in ‘That Accursed White Whale’ with the flat, deflated white whale pool toy, but with valves suggesting a possible inflation or discovery. There is a romantic melancholy about it too, from the impossibility of inflation of the physical object in marble, an idealism that the objects cannot, and in fact, do not want to exist.

20 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


An Island in the Sun (2010) ‘Infinitely Near’ (Sonsuz Yakın) Seton’un vahada maskeleriyle dolaşan ışıltılı, plastik, -ama aslında mermer- palmiyelerle bezeli, hayali uzakdoğusu... Bunlar, suluboya çizimleri kendi dev boyutları ardında etkisiz bırakan, aslında olmayan imkansız nesneler. The exhibition ‘Infinitely Near’ is Alexander Seton’s imagined far east, outfitted with glistening plastic palm trees masquerading at the oasis, made from marble. They are impossible buildings that never existed, built in drawings and watercolours that are hushed by the largeness of the objects.

I always wanted (2009) T-shirt gençlik modasının çok belirgin bir özelliği, üzerindeki grafikler, logolar, yazılarla bir kişisel ifade, beyan aracı... ‘Assembly’ (Montaj) sergisindeki mermerden t-shirtler ise sosyal medya çağındaki açık kamusal dürüstlüğe dair bir huzursuzluğu taşıyor. The t-shirt is a particular manifestation of the fashion of young adulthood. Self expression through graphics, logos, statements political or otherwise. The carved marble shirts in the ‘Assembly’ exhibition suggest the discomfort with the open public honesty of the age of social media.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 21


Sanat/Art: Alexander Seton

Ignorance is bliss, failing that get a selective memory (2007) Hafıza, oyun ve güvenlik temalarını işleyen ‘Security Blanket’ (Güvenlik Battaniyesi) sergisindeki çalışmaların her biri, üzerinde başka bir minik obje bulunan katlanmış bir yorgan. Her yorgan farklı şekilde katlanmış, her kıvrım dikkatle, mermerin gri-beyaz tonları eski bir yorganın renklerini hatırlatacak şekilde oluşturulmuş. Seton’un çocukluğunu geçirdiği bölgenin yakınındaki Wombeyan’dan çıkarılan mermerin kendisi dahi güçlü çocukluk anılarını barındırıyor. The piece was displayed in the exhibition ‘Security Blanket’, which draws upon themes of memory, play and safety. The common foundation of the works is the folded duvet recreated in marble. Each duvet is folded differently, the folds carefully rendered, with the color of the marble matching the off-white and grey tones of an aging comforter. The marble itself incorporates the powerful impressions of childhood - not only does it remind the artist of his bedclothes, this particular marble is quarried from the Wombeyan area, close to where Seton spent time as a child.

Six More (2011) Avustralya’da savaşta şehit olan askerleri anma günü olan ‘Remembrance Day’ sırasında sergilenen ‘Six More’ (Altı Daha) Queensland inci mermerinden oyulmuş 6 adet katlanmış tören bayrağından oluşuyor. Ortalarından bir halatla bağlanan bu bayraklarıın her biri, MayısAğustos 2011 arasında Afganistan’da hayatlarını kaybeden bir askeri temsil ediyor. ‘Six More’, a sculpture commemorating the lives of fallen soldiers, was made for 2011 Remembrance Day, to be displayed at the Australian War Memorial. The sculpture consists of six highly realistic folded ceremonial flags carved from Queensland pearl marble, each with a halyard tied around its centre, representing six soldiers who lost their lives in Afghanistan between May and August 2011.

22 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013



Restorasyon/Restoration: Kılıç Ali Paşa Hamamı

Geçmiş ve güncelin buluşması:

TOPHANE BÖLGESINDEKI BIR SIMGESEL YAPI DAHA YENIDEN KULLANIMA KAZANDIRILDI. YAZI-TEXT: AYLİN KARTAL / FOTOĞRAF-PHOTO: TANJU ÖZELGİN

24 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


i

stanbul’un değişen yüzü ve güncel sanatın yeni adresi olarak dikkat çeken Tophane, geçmişte II. Mehmed tarafından top dökümü için inşa ettirilen ve uzun yıllar işlevselliğini koruyan Tophane-i Amire ve burada çalışan birçok farklı ulusa mensup top dökümcüsü ve denizcinin ikamet alanı olarak farklı bir karakter sergiliyordu. Melling gravürlerinde de sıklıkla betimlenen Tophane silüeti, günümüze o şekliyle ulaşamasa da, çağdaş sanat bölgesinin uzantısında yer alan ve yeni restore edilen Kılıç Ali Paşa Hamamı bölgenin benzersiz ‘mélange’ karakterine katkıda bulunuyor.

KILIÇ ALI PAŞA HAMAMI: WHERE THE PAST MEETS THE PRESENT A LANDMARK BUILDING IS BROUGHT BACK INTO USE IN ISTANBUL’S TOPHANE DISTRICT.

i

stanbul’s changing face and address for contemporary art, Tophane, was once inhabited by seafarers and the international staff of the imperial Canon Foundry which was built in the reign of Mehmed II (1451–1481). However, the Tophane which could be seen in Melling’s (1763–1831) engravings has not been able to survive to this day. The Kılıç Ali Paşa Hamamı is situated next to the contemporary art zone contributes to the unique mélange character of the area and the past.

BATHING CULTURE BEFORE AND AFTER THE OTTOMANS The hamam has a long history in Mediterranean and Aegean regions which can be traced to Ancient Greece. While the public bath was established in Ancient Greece they were popularized throughout the Roman Empire. The Roman ‘thermae’ was a huge complex of buildings with a lecture hall, library, gallery, pool and many other practical facilities. Romans made bathing a part of their daily life that most of the social classes were able to enjoy. A Roman bath gave insight into the social and political life of the Empire. Throughout their history hamams served as social institutions where people gather, relax and socialize. Byzantine baths kept many of the same traditions of Roman baths. Although baths were in opposition to the Christian doctrines, the church allowed bathing in general and Constantinople was the city where the bathing culture was more prevailing than in any other parts of the Empire. When Seljuk Turks conquered most of Asia Minor they were influenced by the Roman bath culture they found in Anatolia. Since Contantinople’s conquest by Mehmed II hamam proliferated in Istanbul, as well as other symbolic buildings. According to the Ottoman writer Evliya Çelebi, there were 4,536 private hamams (hamams) and 300 public ones in 17th century Istanbul. Hamams were the only places where Ottoman women could socialize outside their houses so they easily became a space for entertainment and communication. The English Lady Montagu who lived in Istanbul in the MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 25


Restorasyon/Restoration: Kılıç Ali Paşa Hamamı

OSMANLI ÖNCESI VE SONRASINDA YIKANMA KÜLTÜRÜ Akdeniz ve Ege bölgelerinde uzun bir geçmişi olan hamam yapılarının kökeni Antik Yunan’a değin uzanıyor. Ama hamamlar asıl popülerliklerini Roma İmparatorluğu’nda kazandılar. Roma’da ‘thermae’ler konferans salonu, kütüphane, galeri, havuz ve diğer birçok pratik fonksiyonu barındıran büyük yapı kompleksleri olarak tüm sosyal sınıfların ilgisini çeken günlük yaşamın önemli bir parçası haline geldi ki, bir Roma hamamı imparatorluğun sosyal ve siyasal hayatının içine dair fikirler barındıran kültürel bir fenomene dönüştü. Hamamlar tarih boyunca, insanların dinlenmek ve sosyalleşmek amacıyla toplandıkları sosyal mekanlar olarak kullanılmaya devam etti. Roma hamamlarıyla hemen hemen aynı özellikleri taşıyan Bizans hamamları, kilise doktrinlerinin muhalefetine rağmen İmparatorluğun başka bölgelerine nazaran genellikle Konstantinopolis civarında yıkanma kültürünün devamını sağladı. Selçuklular Anadolu’nun fethi sonrasında Roma hamam kültüründen yoğun bir biçimde etkilendiler. İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethi sonrasındaysa, diğer birçok simgesel yapı gibi hamam yapıları da hızla çoğaldı. Evliya Çelebi’ye göre 17. yüzyılda İstanbul’da 4536 özel, 300 de kamu hamamı faaliyet gösteriyordu. Osmanlı kadınlarının evlerinin dışında sosyalleşebildiği mekanlar olarak öne çıkan hamamlar, eğlence ve iletişim için yeni bir alan açtı. 18. yüzyıl başında, 1716-1718 yılları arasında elçi olarak görev yapan eşi ile İstanbul’a gelen Lady Montagu, birçok hamam ziyaretinden sonra

26 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

YAPININ KUBBE İLE GEÇİLEN MERKEZİ HACMİ HAMAMIN SOĞUKLUK (CAMEGAH) KISMINI OLUŞTURUYOR. THE MAIN DOME HOSTS THE FRIGIDARIUM OF THE BATHS.

of the 18th century between 1716-1718, after her visit of several hamams was quick to state that the hamam is “… the women’s caffee house where all the news of the town is told, scandal is invented… They generally take this diversion once a week and stay there at least for or five hours…” Ottoman women in particular celebrated certain important occasions at the bath, for example: The ‘bridal bath ceremony’, which was held one day before wedding festivities commenced; the ‘forty-day bath’, which marked the fortieth day following the birth of a child and the ‘holiday bath’ which was taken on the eve of religious holidays. Mothers asked friends if they knew any suitable girls for their sons, or even checked the girls out while they were bathing. All the items used in the activities that went on in the bath were carefully prepared. Every woman had 13 or 14 different bathing accessories like bath bowls, towels, bath clogs, combs, etc. which are virtual works of art today, and an indication to us of how rich Ottoman bath culture was. In the last two centuries, historical and social changes effected


ZAMAN İÇİNDE KULLANILAN ÇEŞİTLİ KAPLAMA MALZEMELERİNİN KAZINMASI SONUCU HAMAMIN ÖZGÜN KUBBE ÖRGÜSÜ ORTAYA ÇIKARILDI. THE ORIGINAL DOME CONSTRUCTION BECAME VISIBLE AFTER REMOVING THE PRIOR CLADDING LAYERS.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 27


Restorasyon/Restoration: Kılıç Ali Paşa Hamamı

HAMAM, RESTORASYON SONRASINDA DA ÖZGÜN İŞLEVİ İLE HİZMET VERİYOR. THE HAMAM IS USED IN ITS ORIGINAL FUNCTION AFTER THE RESTORATION.

buraların kadınlar için adeta birer kahvehane olduğundan bahsediyor: “… burası şehrin tüm haberlerinin anlatıldığı ve tüm skandallarının yaratıldığı, adeta kadınların buluştuğu bir kahvehane… Kadınlar genellikle haftada bir kez buraya gelip en az dört, beş saat geçirirler…”. Osmanlı kadınları bazı önemli günleri hamamda kutluyordu ki, bunların en önemlileri; düğün şenlikleri başlamadan bir gün önce yapılan ‘gelin hamamı’, bir bebeğin doğumunu izleyen kırkıncı günde yapılan ‘kırk hamamı’ ve dini bayramlar arifesinde düzenlenen ‘bayram hamamı’ydı. Ayrıca annelerin, evlenme çağına gelen oğulları için uygun adayları buralarda sorup soruşturması, hatta onlarla hamamda görüşmesinden yaygın bir gelenekti. Hamama giderken kullanılacak olan aksesuarların özenle hazırlanması, her kadının hamam tası, peştamal, takunya, tarak gibi bugün birçoğu sanat eseri niteliği taşıyan on üç, on dört kadar farklı aksesuara sahip olması Osmanlı’da hamam kültürünün ne denli zengin olduğunu gözler önüne seriyor. Son iki yüzyıl boyunca gerçekleşen tarihsel ve toplumsal değişimler hamamların varlığını yoğun bir biçimde etkilerken, özellikle Tanzimat ve Cumhuriyet’in erken dönemlerinde gerçekleşen dönüşümler Osmanlı mimarlık mirasının bir parçası olan hamam kültürünün değişimini körüklüyor.

KILIÇ ALI PAŞA HAMAMI Osmanlı mimarisinde hamamlar genellikle, cami, mektep, imaret, türbe gibi farklı mimari birimleri içeren külliyeler içinde yer alıyordu. Kılıç Ali Paşa hamamı örneğinde de aynı gelenek sürdürüldü. Külliye, II. Selim döneminde on yıl Kaptan-ı Derya olarak görev yapan, İtalyan asıllı Kılıç Ali Paşa tarafından 1578-1587 tarihleri arasında vakıf olarak inşa ettirildi. Mimar Sinan’a ait yapılar topluluğu olarak ayrıca dikkat çeken külliye; cami, medrese, hamam, türbe ve sebilden oluşuyordu. Dönemin coğrafyacısı Mehmed Aşık’a göre yapı topluluğu denizden kazanılan bir toprak parçası üzerine inşa ediliyor: “...Ve yukarıda belirtilen Ali Paşa’nın türbesi kendi Cuma Camii’nin yakınındadır. Cuma Camii, hamam, medrese ve türbe, deniz üzerine oturtulmuştur. Bunların inşası için, belli bir miktar denizi doldurmak suretiyle zeminin iadesi sağlanmıştır…” 1580 yılında inşa edilen Kılıç Ali Paşa Hamamı, külliyenin yakınında konumlanan, gelir getirmesi amacıyla yaptırılan vakıf mallarından biri olarak düşünülmüştü. Top dökümhanesinin karşısında 28 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


SOĞUKLUK KISMINDA BULUNAN FISKIYENİN CİDDİ ÖLÇÜDE TAHRİP OLMASI SONUCU, BU DEKORASYON ÖGESİ ÖZGÜN HALİNE SADIK KALINARAK YENİDEN TASARLANDI. THE FOUNTAIN AT THE CENTER OF THE FRIGIDARIUM HAD TO BE REDESIGNED TO LOOK LIKE THE ORIGINAL DESIGN SINCE IT WAS DAMAGED.

the existence of hamam in Istanbul. The social transformations which took place in Tanzimat and Republican periods induced a changing spirit of hamam in Istanbul as an Ottoman architectural ensemble and as a social space.

KILIÇ ALI PAŞA HAMAM Ottomans mostly built hamam as a part of a külliye, a building complex that containes a mosque, a school and other architectural units, like mausoleum, kitchen, etc. The Kılıç Ali Paşa Complex in Tophane, built as a pious foundation by the commission of the Ottoman Grand Admiral (Kaptan-ı Derya) Kılıç Ali Paşa and designed by the Master Architect (Ser Mimaran-ı Hassa) Sinan (1489 - 1588). The whole complex comprises a mosque, a madrasa, a hamam, a mausoleum, and a fountain that were constructed between 1578 and 1587. Sinan’s autobiographies list the mosque, the mausoleum and the commercial hamam. Also Evliya Çelebi wrote about the building complex, in the first volume of his famous travelogue. According to the geographer Mehmed Aşık (1555-1613), the complex was built on a piece of land reclaimed from the sea: “... And the mausoleum of the afore-mentioned Ali Pasha is near his Friday mosque. The Friday mosque, hamam, madrasa and mausoleum are sited on the lip of the sea. For their construction, a certain amount of ground was reclaimed by filling up the sea.” The hamam constructed in 1580 was one of the many income producing waqf properties in the vicinity of the complex. Especially an idea of a bath house located in front of the Cannon Foundry was particularly fitting the commercial potential of this area. The 17th century Armenian author Eremya describes the neighbourhood: “... The quarter where one encounters rogues, scoundrels and licentious mariners has the Friday mosque of Kılıç Ali Paşa, a light filled hamam ... and the dormitories of cannoniers where the chief cannonier resides.” According to Mustafa Selaniki (d. 1600), the Grand Admiral’s inheritance was confiscated by the sultan because he had no legal inheritors. In line with Selaniki, Kılıç Ali Paşa’s own registered waqfiyya mentions his children who passed away before his death. The property MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 29


Restorasyon/Restoration: Kılıç Ali Paşa Hamamı

yer alacak bir hamam inşa etme fikri, bölgenin ticari potansiyeliyle uygunluk gösteriyordu. 17. yüzyılda yaşamış Ermeni asıllı seyyah, tarihçi ve yazar Eremya, bölgeyi şu şekilde tasvir ediyor: “... Düzenbaz, alçak ve hovarda denizcilerin bulunduğu bu bölgede, Kılıç Ali Paşa Cuma Camii, aydınlık bir hamam ve topçular ile topçubaşlarının ikamet ettikleri konutlar yer almaktadır...” Mustafa Selaniki’ye göre Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’nın mülklerine, ölümünden sonra yasal varisleri olmadığı için sultan tarafından el konuluyor. Selaniki’yi doğrular nitelikte bir bilgi de, paşanın tescilli vakfiyesinde, çocuklarının kendisinden önce vefat ettiği şeklinde bir açıklamayla yer alıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde satılarak özel mülkiyete geçen hamam, 2005 yılında şimdiki sahipleri İren Ailesi tarafından satın alınıyor.

RESTORASYON SÜRECI Son yıllara kadar kullanımda kalan yapının, şimdiki sahiplerinin düşüncesi doğrultusunda özgün işlevinde kullanılmasına karar verilmiş. Hamamın restorasyon projesi Cafer Bozkurt tarafından yürütülürken, projeye Doğan Kuban, Feridun Çili, Erol Gürdal ve Şirin Akıncı’dan oluşan özel bir ekip danışmanlık vermiş. Tarihi yapının restorasyonuyla birlikte titiz bir çalışma ve zorluklar da gündeme gelmiş. Bu zorlukların başında, restorasyonu fiziksel olarak gerçekleştirirken özgün yapı özelliklerini korumak ve yeni teknolojiler ve ekipman arasında bir denge kurarak tarihi binayı çağdaş 30 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

was later sold during the end of the Ottoman Empire, became private property and was finally bought by the current owners, the İren family, in 2005.

THE RESTORATION PROCESS The building remained in use until recent decades and by the decision of the current owners restored to its original function. The restoration project of the hamam was carried out by Cafer Bozkurt. The consultancy was conceived by a special team that also included Doğan Kuban, Feridun Çılı, Erol Gürdal and Şirin Akıncı. In historical buildings any restoration must be very precise and the challenges are numerous. The most common challenge is to provide the physical restoration work and the second is to adapt the historical building to contemporary standards which requires striking a balance between retaining the original building features and accommodating new technologies and equipment. Like all the similar structures of its age the hamam suffered from several earthquakes and has undergone many changes since the 19th century. Some original elements from the Sinan period including; the hexagonal platform at the center of the caldarium (hot room), the characteristic glass window features (filgözü) decorating the domes of the wet spaces, the hexagonal marble water fountain at the center of the frigidarium (camegah) had been partially or entirely lost. The Kılıç Ali Paşa Hamamı displays an apparent effort to fit the plan on the allotted plot of land. While the frigidarium (camegah) was built in proper square plan, the tepidarium is practically shoved into the geometry of the caldarium, splitting this transition space into two disconnected rooms, leading to an inherent oddity of circulation.


HAMAMIN SICAKLIK KISMINDA, IŞLEVSEL YÜZEYLER BEYAZ MERMER KULLANILARAK YENİDEN KAPLANDI. ALL THE FUNCTIONAL SURFACES IN THE CALDARIUM WERE RE-CLAD WITH WHITE MARBLE.

standartlara adapte etmek geliyor. Çağdaşı diğer yapılar gibi Kılıç Ali Paşa Hamamı da birkaç deprem atlatmış ve 19. yüzyıldan bu yana çeşitli değişikliklere uğramış. Bu değişiklikler sırasında yapının Sinan dönemine ait; caldariumun (sıcaklık) merkezindeki altıgen göbek taşı (sıcak oda), ıslak hacimlerin üzerindeki kubbelerde yer alan karakteristik filgözü penceler, frigidarium’un (camegah) merkezinde yer alan altıgen mermer fıskiye gibi bazı özgün unsurlarının kısmen ya da tamamen kaybolduğu tespit edilmiş. Mimar Sinan, Kılıç Ali Paşa Hamamı’nın planında, tahsis edilen araziye yapıyı sığdırmak doğrultusunda belirgin bir çaba göstermiş. Plana göre, frigidarium (camegah) kare planda inşa edilirken, tepidarium (ılıklık) pratik bir biçimde caldarium (sıcaklık) içinde tanımlanmış. Kılıç Ali Paşa Hamamı’nın mimarisi, bütününde otantik yığma konstrüksiyonu, kubbeler üzerindeki kurşun kaplamaları ve bunların dışında, iç mekanlardaki doğal taş ve ahşap kullanımıyla da karakterize oluyor. Masif taşıyıcı duvarlar bir sıra küfeki ve iki ya da daha fazla sıra tuğla kullanımı ile bir desen oluşturan farklı bir duvar tekniği ile inşa edilmiş. Elemanları birbirine bağlayan pembe renkli ‘Horasani’ harç da bu tarz taş işçiliğinde özel olarak kullanılmış.

The architecture of the hamam is mostly characterized by its authentic masonry construction and lead roof cladding on the domes, as well as the use of natural stone and woodwork on the interior. The massive weight-bearing walls are built with a distinctive masonry technique comprising a pattern of one layer of special limestone and two or more layers of brick. The peculiar pink-tinted ‘horasani’ mortar binding the elements is also unique to this type of stonework. The restoration project brings back the characteristic architectural features from the Sinan period that had been lost over time. For example, the hexagonal marble water fountain in the center of the frigidarium (camegah), the original marble hexagonal massage platform at the center of the caldarium (hot room) that had been destroyed and redone in a later period is rebuilt in white marble along with all other marble features in the wet spaces. Some of the doorways connecting the various hot rooms (halvet) that had been closed-up or changed are returned to their initial layout. Original stalactite ornaments of the doors, discovered during the removal of successive material layers, as well as the original floor tiles and set walls MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 31


Restorasyon/Restoration: Kılıç Ali Paşa Hamamı

Restorasyon projesinde, yapının zamanla kaybettiği Sinan dönemine ait karakteristik mimari özellikleri geri getirmeyi amaçlanmış. Söz gelimi, frigidariumun (camegah) merkezinde yer alan altıgen mermer fıskiye, caldariumun (sıcaklık) merkezindeki orijinali tahrip olan ve sonraki dönemlerde yenilenen altıgen formlu mermer göbek taşı, beyaz renkli mermerden yeniden oluşturulurken, ıslak hacimlerin tamamında mermer kullanılmış. Yapıda halvet de denilen banyo odalarını birbirine bağlayan, sonraki dönemlerde değiştirilmiş ya da kapatılmış olan kapılar; ilk düzenine döndürülürken, ardışık malzeme katmanlarının çıkarılması sonucunda ortaya çıkan kapılardaki mukarnaslı süslemeler ve birkaç kat fayans ve harç altında kalan banyo odalarının özgün duvarları ve yer karoları restore edilmiş. Islak hacimlerin üzerini örten kubbelerdeki filgözü pencereler günümüze ulaşmadığından, tasarlanarak yeniden üretilmiş. Ana kubbe (camegah) altındaki Sinan dönemine ait özgün malzeme ve mekansal deneyim, 20. yüzyılda eklenen soyunma odaları ve dolapları barındıran ahşap asma katın kaldırılmasıyla, yeniden hayata kazandırılmış. Böylelikle özgün iç duvarlar ve mimari detayların ortaya çıkması sağlanmış. Yeni tasarımda mekana saygılı, özgün duvarları ve ana girişin karşısındaki kemeri kamufle etmeyen, hafif bir meşe asma kat yer alıyor. Bu tasarımla zemin kat ve burada oturmak ya da dinlenmek için kullanılan 16. yüzyıla ait taş platform olabildiğince görünür kılınmış. Yapının dış cephe restorasyonunda ise zamansal ve çevresel koşulların zararlarının tamiriyle, özgün duvar tarzına uygun temizleme yapılmış. İstanbul özelinde hamam yapılarının yeniden kullanımına yönelik çok sayıda proje var. Bunların bir kısmı yapıların restorasyonundan sonra farklı işlevlerle kullanımına yönelik... Özgün işlevini koruyarak diğer örneklerden ayrılan Kılıç Ali Paşa hamamı ise, geçmişi günümüz içinde yeniden anlamlandırarak İstanbul’un kültürel potansiyeline katkıda bulunuyor. *Restorasyon projesi için referans, “Kılıç Ali Paşa Hamamı”, ARKIV, arkiv.com, 15 Mayıs 2013. ISLAK HACİMLERİ ÖRTEN KUBBELERDEKİ FİLGÖZÜ PENCERELER, GÜNÜMÜZE ULAŞAMADIĞI İÇİN ONARIM KAPSAMINDA YENİDEN TASARLANIP UYGULANDI. THE ‘FİLGÖZÜ’ WINDOWS ON THE DOMES COVER THE WET SPACES WERE ALL REDESIGNED AND REPLACED DURING THE RENOVATION.

of the bathing rooms (halvet) found under several layers of ceramic tiles and mortar, were restored. The fragile glass window features (filgözü) decorating the domes of the wet spaces were lost entirely, and the detail of their special aesthetic and water-proof insulation had to be re-designed and produced. The original Sinan period material and spatial experience underneath the main dome (camegah) is recovered by removing the dominant 20th century addition of the two-storey wooden structure for dressing rooms and lockers that had entirely concealed the original interior walls and architectural details. The new design features a light and respectful mezzanine floor instead, built of solid oak, and designed such that it especially exposes the original wall and blind arch across from the main street entrance. The ground floor is kept as open as possible, thus exposing the original 16th century stone platform used again today for sitting and relaxing. The restoration of the exterior involves repairing the damages of time and environmental conditions and cleaning the exterior and interior façades in keeping with the original masonry style. There are many projects to revive hamam in Istanbul which were applied and renovated to serve totally different functions. Distinguished in this respect Kılıç Ali Paşa Hamamı contributes to the Istanbul’s cultural potential with new meanings and cultural significance reflecting the past into the present. *Reference for restoration project, “Kılıç Ali Paşa Hamamı”, ARKIV, arkiv.com, May 15, 2013.

32 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


EXCELLENCE IN MARBLE

Headquarters: Vizyon Park Ofisleri Yenibosna Merkez Mahallesi Ofis 2 Plaza No: 1 Kat:4 Daire: 30 - 31 Bahçelievler/İSTANBUL T: +90 212 603 12 25 F : +90 212 603 23 47

Quarry: Beyşehir Derebucak Çamlık Kasabası Mevkii KONYA bts@btsmarble.com info@btsmarble.com www.btsmarble.com


Projeler/Projects: Türkmenbaşı/Turkmenbaşy

34 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


RTA-OFFICE TARAFINDAN DOME PARTNERS-İSTANBUL ORTAKLIĞI ILE AVAZA, TÜRKMENBAŞI’NDA TASARLANAN KONGRE SALONU VE TOPLANTI MERKEZI BINASI BILGISAYAR ORTAMINDA ŞEKILLENEN MERMER KAPLI FORMU ILE KENTIN KÜLTÜREL DEĞERLERINI DÜNYAYA TANITMAYI HEDEFLIYOR.

EASTERN GEOMETRY THE PROPOSAL FOR A CONGRESS HALL AND CONVENTION CENTER IN AWAZA, TURKMENBAŞY BY RTA - OFFICE IN COLLABORATION WITH DOME PARTNERS - ISTANBUL AIMS TO MERGE TURKMENISTAN’S CULTURAL HERITAGE WITH COMPUTATIONAL DESIGN.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 35


Projeler/Projects: Türkmenbaşı/Turkmenbaşy

PROJE HAZAR DENİZİ’NİN DOĞU KIYISINDA KONUMLU TÜRKMENBAŞI’NIN AVAZA BÖLGESİ İÇİN, TURİZM BÖLGE MASTERPLANI KAPSAMINDA TASARLANDI. THE CONGRESS CENTER IS PLANNED AS PART OF THE ECONOMIC INVESTMENT IN THE AWAZA TOURISM REGION IN AWAZA, TURKMENBAŞY, ON THE EAST COAST OF THE CASPIAN SEA.

T

ürkmenistan, küresel enerji krizinin yaşandığı şu dönemde batılı devletlerin gözünü diktiği zengin doğalgaz kaynaklarıyla sık sık gündeme gelen bir ülke. 1991 yılında S.S.C.B. egemenliğinden çıkarak bağımsızlığını ilan eden 5.5 milyonluk ülkede, son dönemde yabancıların sınırdan giriş çıkışını daha sıkı denetleyen yönetim, Türkmenistan’ın dış dünyayla bağlantısını daha da kopuk hale getirdi. İktidardaki partinin katı yönetimi altındaki Türkmenistan’da tarihten gelen ‘beyaz kent’ imajını yaşatmak adına yeni inşa edilen binaların beyaz mermer ile kaplanması zorunlu tutuluyor. Son yıllarda ülke çapında hız kazanan inşaat faaliyetlerinde ihtiyaç duyulan mermer ise Türkiye ve Çin başta olmak üzere yurtdışından ithal ediliyor. Yönetimde yetki sahibi figürlerin hangi binanın nereye ve nasıl inşa edileceğine karar verdiği bu mimarlık ve kent ortamına, bir de talep edilen kitsch formlar ekleniyor. Ortaçağ İslam Mimarisine ithaf edilen kubbe, kule, sütunlar gibi birtakım mimari biçimlerin, günümüz yapı malzeme ve teknolojisiyle - kentlerin merkez ve çeper kısımlarında - yeniden ele alındığı bir garip yapılaşma ortaya çıkıyor. Türkmenistan’ın Balkan vilayetinin batı kıyısında konumlu 70.000 nüfuslu Türkmenbaşı kenti, ilk kez Kızılsu adıyla 19. yüzyılın son çeyreğinde kuruldu. Türkmenbaşı Körfezi’ne dökülen akarsuyun kentin kırmızı toprağından biriktirdiği alüvyonlar ile aldığı renk bu isme ilham vermiş. Rusların 19. yüzyıl sonlarında Türkmenistan’a ilk nüfuz ettikleri yerleşim yeri olan Türkmenbaşı’nın ismi, Sovyet dönemde Rusça Kızılsu anlamına gelen Krasnovodsk olarak değiştirildi; 1991’den sonra ise Türkmenbaşı olarak anılmaya başlandı. 36 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

T

urkmenistan is a country that is primarily known for its closed society and rich natural gas sources. A product of the breakup of the Soviet Union in 1991, its 5.5 million population is strictly controlled by a central government that today has isolated itself largely from the rest of the world. The architecture and built environment lacking any pedigree beyond Stalinist era blocks are also stringently governed by the current political regime who seem to favor an eclectic combination of kitsch neo-classic architecture combined with Turkmen iconography. White marble mostly from Turkey and China is the most popular cladding material in the many white public buildings and monuments being built all over the country with oil money. As a result, a kind of surreal urban panorama has been produced, where these white marble buildings constructed in both urban and rural locations using a common system of contemporary materials and construction techniques are integrated with Turkmenistan’s cultural heritage from it’s medieval Islamic architectural monuments such as domes, towers and columns. It has to be noted that this overwrought quasi state architecture stands in stark contrast to the


Yeraltı kat planı / Underground level plan 1- Konferans salonu A / Conference hall A, 2- Konferans salonu B / Conference hall B, 3- Konferans salonu C / Conference hall C, 4- Basın odaları / Press rooms, 5- Depo / Storage, 6- WC, 7- Konferans salonu / Conference hall, 8- Yönetim bölümü / Executive hall, 9- Toplantı salonu / Meeting room, 10- VIP İş merkezi / VIP Business center, 11- İş merkezi / Business center, 12- Konser salonu / Concert hall, 13- Sahne arkası / Backstage areas, 14- Sergi holü / Exibition hall, 15- İdari bölüm / Administrative areas, 16- Teknik bölüm / Technical spaces, 17- Lobi / Lobby, 18- A/U Durakları / Stations, 19- VIP A/U Durakları / Stations

Tekrar eden katların planı / Typical floor plan 1- İş merkezi / Business center, 2- Basın odası / Press room, 3- VIP Holü / VIP Hall, 4- Depo / Storage, 5- WC, 6- Toplantı salonu / Meeting hall, 7- Forum hol / Forum hall, 8- Çok amaçlı salon / Multi-purpose hall, 9- Restaurant, 10- Fuaye / Foyer, 11- Konser salonu / Concert hall, 12- Sahne arkası / Backstage areas, 13- Bar, 14- Yemek salonu / Dining hall, 15- Sergi salonu / Exibition hall, 16- İdari bölüm / Administrative areas, 17- Teknik bölüm / Technical spaces, 18- Lobi / Lobby

KONGRE SALONU VE TOPLANTI MERKEZİ ARALARINDA İÇ MEKANLARA IŞIK VE HAVA GEÇIŞI SAĞLAYAN BİR ORTAK ALAN BULUNAN 5 FARKLI HACİMDEN OLUŞUYOR. THE CONGRESS HALL AND CONVENTION CENTER CONTAINS 5 DIFFERENT VOLUMES WITH A COMMON GREAT HALL IN BETWEEN WHICH PROVIDES LIGHT AND VENTILATION TO THE INTERIOR SPACES.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 37


Projeler/Projects: Türkmenbaşı/Turkmenbaşy

TÜM DIŞ YÜZEYLERİN BEYAZ MERMER İLE KAPLANDIĞI PROJEDE, KÜTLELERİN FARKLI KONUMLANMASINDAN DOLAYI YAPININ HER NOKTASINDA FARKLI PEYZAJ PERSPEKTİFLERİ YAKALAMAK MÜMKÜN. THE DIFFERENT ORIENTATIONS OF THE WHITE MARBLE CLAD VOLUMES GENERATE A VARIETY OF INTERIOR AND EXTERIOR VIEWS AND PERSPECTIVES.

Hazar Denizi’nin doğusunda bulunan Türkmenbaşı Körfezi’nde konumlu Türkmenbaşı Limanı günümüzde ülkenin batıya açılmasını sağlayan tek nokta. Ülkenin en büyük petrol rafinerisi de yine bu kentte bulunuyor. İnşasına Ruslar tarafından başlanan Trans-Hazar Demiryolu (Orta Asya Demiryolu) hattının başlangıç noktası olan Türkmenbaşı, konumu itibariyle 100 yılı aşkın bir süredir politik önemini koruyor. Trans-Hazar Demiryolu Hattı da, Türkmenbaşı’nın bir liman kenti olarak gelişmesine önemli katkılar sağladı.

ADI KITSCH MIMARI ILE ANILAN TÜRKMENBAŞI… Türkmenbaşı’nın Avaza bölgesi için düşünülen Kongre Salonu ve Toplantı Merkezi projesini DOME Partners - İstanbul ile birlikte tasarlayan RTA-Office, Santiago Parramón tarafından 1991 yılında Barselona’da kurulmuş; şu an Barselona, Şangay ve İstanbul Ofisleriyle mimarlık hizmeti veriyor. Kurucu Santiago Parramón ilk olarak EDE Infografics adı altında kurduğu ofis ile mimar ve bilgisayar uzmanlarını, üç boyutlu tasarımda yenilikler keşfetmek için bir araya getirmiş. Uzmanlık konusu karmaşık ölçeklerde tasarım olan Santiago Parramón, Silicon Graphics Computer Systems ve TDI gibi yazılımları İspanya’ya tanıtan ilk isim olmuş. RTA-Office yaptıkları yayınlar, ABD ve Avrupa’da verdikleri konferanslar, katıldıkları yarışmalar ve uyguladıkları projeler sayesinde uluslararası 38 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

banal nature of the built environment throughout the country.

TURKMENBAŞY AND KITSCH PUBLIC ARCHITECTURE In the context of the dominance of kitsch in architecture in Turkmenistan, the emergence of the design for The Congress Hall and Convention Center for Turkmenbaşy’s Awaza district designed by RTA – Office (Real Time Architecture) in collaboration with DOME Partners – Istanbul seems to be a major break. In an architectural culture controlled by the government and international construction companies primarily from Turkey, the well thought out plan and design for the Congress Hall and Convention Center offers a seriously minded architecture based on computational design at odds with the bombast of the regime’s extravagant kitsch neo-classicism. The lead firm in this project is the newly opened Istanbul office of Spanish architects RTA – Office. This global practice was established by Santiago Parramón


düzeyde tanınırlığa sahip. Ofisin ilk büyük çıkışı 2000 yılında World Architecture Review tarafından yayınlanan monografileri sayesinde gerçekleşti. RTAOffice, İspanyol mimarlığını Çin’de temsil etmeleri için diğer 7 mimarlık ofisi ile birlikte İspanyol Hükümeti tarafından 2006 yılında görevlendirildi. Bu sayede ofisin projeleri Shenzhen ve Tianjin gibi kentlerde sergilendi. Santiago Parramón uluslararası düzeyde yer edinmesiyle müşteri ve projelerine yakın durmak için Çin’de yaşamaya başladı. Tianjin, Suzhou, Shenzhen ve Hainan Adası gibi Çin’in gelişme gösteren kentleri için projeler tasarlayıp uyguladı. 1997- 2000 yılları arasında İstanbul’da Murat Yılmaz tarafından kurulan DOME Partners-İstanbul (Doğal Mekan Mimarlık) ise, 2009 yılından bu yana uluslararası düzeyde yürüttüğü tasarım ortaklıkları ile iletişim olanaklarını geliştirmeyi hedefliyor. 2012’de Truva Müzesi proje önerisi için yürüttükleri tasarım ortaklığı ile gündeme gelen DOME Partners-İstanbul ve RTA-Office, Avaza için tasarlanan Kongre Salonu ve Toplantı Merkezi projesinde de birlikte çalıştı.

BİNANIN TÜRKMEN KIPÇAK CAMİSİNDEN İLHAM ALAN MİMARİSİ, ORTAÇAĞ İSLAM FORMLARININ GEOMETRİSİ İLE GÜNÜMÜZÜN BİLGİSAYAR DESTEKLİ TASARIMININ BİR SENTEZİ. THE ARCHITECTURE INSPIRED BY THE TURKMEN KIPCHAK MOSQUE IS A SYNTHESIS OF THE GEOMETRY OF MEDIEVAL ISLAMIC FORMS AND TODAY’S COMPUTER GENERATED DESIGN.

in Barcelona, Spain in 1991 and has branches today in Shanghai and Istanbul. Principal architect Santiago Parramón has for many years worked in the field of computational design and architecture, dating back to the office’s use of Silicon Graphics computers in Spain in the early 1990s. Later in the 2000s, RTA – Office’s international exposure started when it was selected with seven other architectural companies by the Spanish government to represent Spanish architecture in China. RTA-Office’s works were exhibited in Chinese cities such as Shenzhen and Tianjin, creating business opportunities for the practice that culminated with the opening of the China office in Shanghai and Santiago Parramón’s personally moving to China in the late 2000s. For the Congress Hall and Convention Center in Awaza, RTA – Office teamed up with DOME Partners of Istanbul led by Murat Yılmaz after initially collaborating together on a competition entry for the Troy Museum in Çanakkale, Turkey in 2012. The site of the Congress Hall and Convention Center is the “Awaza National Touristic Region” in the city of Turkmenbaşy previously known as ‘Kyzyl Su (Red Water)’ and Krasnovodsk in Russian, located on the Caspian shoreline of the western province of Balkan. Turkmenbaşy with its harbor and starting point of the Trans-Caspian Railway (Central Asian Railway) has historically been a focal point of rail and sea transportation where the country opens MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 39


Projeler/Projects: Türkmenbaşı/Turkmenbaşy

BİRİMLERİN ORTASINDA TASARLANAN AÇIKLIKLAR, GÜN IŞIĞININ İÇ HACİMLERE ULAŞMASINI SAĞLARKEN, AYNI ZAMANDA BU ALANLARDAKİ HAVA DOLAŞIMINA KATKI SAĞLIYOR. GAPS BETWEEN THE ROOF AND STRUCTURAL COLUMNS PROVIDE LIGHT AND AIR.

40 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

Avaza Bölgesi Turizm Masterplan’ı kapsamında düşünülen Kongre Salonu ve Toplantı Merkezi projesi, bölge turizmini dünyaya tanıtmak ve pazarlamak amacıyla inşa ediliyor. Tasarım ekibi projenin yaratacağı kamusal ve kültürel alanlarla bölgeye canlılık, yaratıcılık ve yenilikçilik getireceğine inanıyor. Beş bağımsız binanın, ortada bulunan üzeri pergola ile örtülecek merkez alan ile kompozisyonundan meydana gelen tesisin girişi kuzeydoğu yönünden veriliyor. Girişin bulunduğu bina aynı zamanda ana yaya aksının da toplandığı alan. RTA-Office, projelerinde tasarım ilkelerine karar verirken bölgenin yerel mimari dili üzerinde gözlem ve araştırma yaparak değerlendirmede bulunduklarını ifade ediyor. Forma karar verme sürecinde bu analiz-değerlendirme aşamasından gelen bilgileri kullanmanın kaçınılmaz olduğunu savunuyor ve tasarladıkları her projenin özgün bir formla mekana indirgenmesini de bu şekilde açıklıyorlar. Son yıllarda Türkiye’den de çok sayıda müteahhitin Türkmen yöneticilerle işbirliği yapıp, talep edilen ‘istekler’ doğrultusunda tasarlanan projeleri uyguladıklarını biliyoruz. Ülke genelinde gerçekleşen bu mimarlık pratikleri, çoğunlukla kitsch mimari örnekleri. Ancak baş mimar Santiago Parramón ve ekibi kitsch mimariyi bu şekilde görmüyor. Kitsch mimariyi adi ve ucuz bir mimari dil olarak tanımlayan tasarım ekibi, tam aksine, ülke genelinde kent mekanında gezinen bu formlar dünyasını, Türkmen halkının yerel değerleri olarak kabul ediyor.


to the west. Today it is the site of Turkmenistan’s largest oil refinery and perhaps more importantly the $1 billion Awaza tourism development project that envisions a seaside resort city of hotels, spas and restaurants in a free economic zone with reduced visa restrictions for tourists. In the context of policy to open up Turkmenistan to international tourism, the design team of the Congress Hall started out with the objective to inject vitality, creativity and the spirit of innovation to public and cultural space in the proposed economic zone in Turkmenbaşy. To achieve this goal, the design focused on creating an architecture driven by computational design merged with an understanding of the local cultural heritage. The design of the Congress Hall and Convention Center consists of five independent buildings and a central hall underneath a common pergola. The interior spaces of the buildings are public programs developing areas differentiated by functions and users, including conference rooms, meeting halls, exhibitions areas, and auditorium for 1800 people and administrative offices. RTA – Office declared that before deciding on major design considerations, they intensively studied the vernacular architectural language of the region. The information gleaned from this analytic process was filtered through computational design to generate ideas for the plan and structure of the building. Specifically the medieval architecture ruins of the ancient city of Merv were used as the starting point for the angled geometries of the Congress Hall. These ruins that have sloping volumes that narrow from bottom to top were the basis for the architectural solution using computational design to take these simple shapes and expand them into a flexible system for the whole project. As a result, from the basic sloping form a complex geometry was established that has a number of different vectored orientations and extended sharp lines to take advantage of views and light, establishing the building’s low slung iconic shape on the landscape.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 41


Projeler/Projects: Türkmenbaşı/Turkmenbaşy

ÜÇGEN ŞEKİLLERİN SÜREKLİ GEOMETRİSİ ORTADAKİ ALANIN SÜTUNLARINDAN DIŞARI DOĞRU, MERMER KAPLI ÇATI VE CEPHENİN KÖŞELİ GEOMETRİSİNE DOĞRU İLERLİYOR. A CONTINUOUS GEOMETRY OF TRIANGULAR SHAPES MOVES FROM THE COLUMNS OF THE CENTRAL HALL OUTWARDS TOWARDS THE ANGULAR GEOMETRY OF THE MARBLE CLAD ROOF AND FAÇADE.

Tasarladıkları Kongre Merkezi projesinin formuna karar verme aşamasında Türkmen yöneticilerle iş birliği yapan ekip, her aşamada uzlaştıklarını belirtiyor. Ortaya çıkan parçalı, volümetrik-geometrik ve çok parçalı form birliği tasarlanırken Antik Merv kenti kalıntılarından ilham alınmış. Öyle ki, Merv kentinde bulunan kalıntılarda topraktan göğe doğru daralarak yükselen çizgiler, bilgisayar ortamında ele alınıp yeniden yorumlanarak, projede soyutlaştırılmış yerellik bağlamında kırıklı, yön değiştirmiş, daralıp genişleyen hacimler olarak karşımıza çıkıyor. Projede, bölgenin iklim şartları ile oluşacak iç-dış mekan sıcaklık farkı düşünülerek beş farklı hacim kendi içlerinde açık teras alanları barındıracak şekilde tasarlandı. Gün ışığının iç hacimlere yayılmasını artırmak amacıyla tasarlanan bu alanlar aynı zamanda oluşacak esinti ile mikroklima yaratıyor. Kongre Merkezi için Türkmenistan’daki Kıpçak Cami iç mekanından esinlenerek altın kaplamalı iç ve dış yüzeyler tasarlanmış. Önerilen farklı hacimler içerecekleri fonksiyona göre farklı büyüklüklerde şekillenmiş. Kütleleri birleştiren örtü, sadece geometrik katlanmaları barındıran bir örtü olmaktan öte; aynı dizilimi sistematik bir biçimde birleştiren bir teknik ile bir araya getirilecek. Aydınlanma ve pasif iklimlendirme olanaklarının yanında üzeri örtülü merkez alan, sergileme ve dinlenme mekanı olarak işlev görecek. Cephe kaplamasında zarafet ve dayanımı yüksek beyaz mermerin ana malzeme olarak tercih edildiği projenin parçalı kütlesi, Hazar Denizi odaklı olmak üzere çok çeşitli peyzaj görüntülerinin izlenebilmesine olanak sağlayacak. Forma olan yenilikçi yaklaşımıyla Kongre Salonu ve Toplantı Merkezi projesi aynı zamanda kenti sahip olduğu kültürel dinamikleriyle tanıtıp, Türkmenbaşı ekonomisine önemli katkılar sağlayacak. 42 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

A great hall unifies the connection of these five volumes with a dramatic shaped marble clad roof over the central space. This specific structural module is not only a geometric formula as a mathematical sequence but also the basis of a systematized construction generated by the repetition of the same pattern through the exterior shell. The faceted roof with cuts and gaps also provides lighting and ventilation to the interior spaces through its folded horizontal surface. As to be expected, these external surfaces of the building are envisioned to be clad in the white marble common to all public buildings in Turkmenistan. But here the unity in form and materials between the historic monumental buildings of Turkmenistan and this contemporary design provides a continuity that gives the architecture particular impact not possible with kitsch neo-classic examples. This large and imposing building uses the iconic power of the historic architecture packaged into a design that also understands the harsh desert climate to create a balance between interior and exterior conditions. If built, the mixture of environmental sensitivity, structural innovation, formal ingenuity and meaningful public space present in this design would be a dramatic advancement in architecture for Turkmenistan.


BİNANIN BİLGİSAYAR ORTAMINDA TASARLANAN FORMU, TÜRKMENİSTAN’IN MERV KENTİNDEKİ ANTİK HARABELERDEN İLHAM ALDI. COMPUTATIONAL DESIGN GENERATED FORMS WERE INSPIRED BY THE ANCIENT MERV RUINS IN TURKMENISTAN.

MİMAR / ARCHITECT: RTA-Office (Real Time Architecture) YER / LOCATION: Avaza, Türkmenbaşı, Türkmenistan / Awaza, Turkmenbaşy, Turkmenistan YIL / YEAR: Tasarım / Design 2012 PROGRAM / PROGRAMME: Kongre Salonu ve Toplantı Merkezi / Congress Hall and Convention Centre MALZEMELER / MATERIALS: Mermer ve beton / Marble and concrete ALAN / AREA: 35.000m2 TASARIM EKİBİ / DESIGN TEAM: Santiago Parramón, RTA-Office ve DOME Partnersİstanbul iş birliği / Santiago Parramón, RTA-Office in collaboration with DOME Partners-Istanbul

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 43


Projeler/Projects: İzmir

OPERATIC TOPOGRAPHY TEĞET ARCHITECTURE’S WINNING COMPETITION DESIGN FOR THE İZMIR OPERA HOUSE.

44 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


Şehre dönük opera

177 PROJENIN KATILDIĞI ULUSAL YARIŞMADA BIRINCILIK ALAN TEĞET MIMARLIK’IN İZMIR OPERA BINASI, KARŞIYAKA KIYISINDA ÖNEMLI BIR KAMUSAL IKON OLARAK YÜKSELECEK. YAZI-TEXT: GÖKHAN KARAKUŞ

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 45


Projeler/Projects: İzmir

46 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


A

kdeniz Bölgesinde modern opera binası örneklerine çok fazla rastlanmazken, İtalya ve Fransa gibi ülkelerde, kentin tarihi meydanlarında konumlu, özenle detaylandırılmış neo-klasik cepheleriyle ünlü birkaç opera binasından bahsetmek mümkün. Teatro di San Carlo, Napoli, İtalya, L’Opéra de Toulon, Fransa, Gran Teatre del Liceu, Barselona, İspanya ve La Fenice, Venedik, İtalya gibi opera binaları ise detaylı iç mekan teşekkülleri, mermer/taş malzeme kullanılarak kurgulanan cepheleriyle bu kalabalık listenin içinden öne çıkan örnekler... Zaman içinde Akdeniz kentlerinde inşa edilmiş bu neoklasik opera binalarının yanı sıra, bölge kentlerinde tasarlanmış modern örnekler de mevcut: Christopher Alexander’ın tasarladığı Atina Opera Binası, Yunanistan (1988) ve Santiago Calatrava’nın Palau de les Arts Reina Sofia, Valensiya, İspanya (2005) projeleri gibi... Alexander ve Calatrava projelerinde, geçmişin öncül örneklerinde görülen mimari kurguyu örnek alırken; kullandıkları özgün dokonuşlarla ışıkla mekanın buluşması gibi bağlamlara değinen yeni bir dil geliştirdiler. Mehmet Kütükçüoğlu ve Ertuğ Uçar tarafından kurulan İstanbul tabanlı Teğet Mimarlık’ın tasarladığı, ödüllü İzmir Opera Binası projesini de bu öncü yapılar arasında tutmak mümkün. Karşıyaka’da inşaatı halihazırda devam eden İzmir Opera Binası için 2010 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ulusal yarışmada Teğet Mimarlık’ın önerisi, başvuru yapan 177 proje arasından seçilip birincilik aldı. Projenin uygulanacağı İzmir Körfezi kıyısında konumlu Karşıyaka’nın son yıllarda maruz kaldığı yoğun konut yapılaşmasıyla, kentsel dokusu bazı değişimlere maruz kaldı. Şartnamede belirtilen ‘kamusal alan

İZMİR OPERA BİNASI, YOĞUN KONUT YAPILAŞMASININ GÖRÜLDÜĞÜ ANCAK YUMUŞAK EGE İKLİMİNE RAĞMEN AÇIK VE KAPALI KAMUSAL ALANLARDAN YOKSUN KARŞIYAKA’DA TASARLANDI. THE DESIGN OF THE IZMIR OPERA HOUSE IS ENVISIONED FOR KARŞIYAKA, İZMİR, WHICH LACKS INDOOR AND OUTDOOR PUBLIC SPACE AND AMENITIES DESPITE ITS MILD AEGEAN CLIMATE.

T

here are not many examples of modern opera buildings in the Mediterranean region where famous neo-classic versions in countries such as Italy and France dominate important public plazas with their elaborate classic architectural decoration. The Teatro di San Carlo, Naples, L’opéra de Toulon, Toulon, Gran Teatre del Liceu, Barcelona and La Fenice, Venice, are but some of these extensive list of buildings with distinctive ceremonial façades of columns in stone/marble and rich interior decorative schemes found throughout the Mediterranean. The few modern examples that do exist in the Mediterranean such as the Athens Concert Hall in Greece, 1988 by Christopher Alexander or the Palau de les Arts Reina Sofia in Valencia, Spain, 2005 by architect Santiago Calatrava retain the grand ceremonial architectural gestures but utilize a more spare architectural language emphasizing space and light with little decorative elements. It is in this recent tradition that we can place the winning competition proposal from 2010 for the İzmir Opera House by the İstanbul practice of Teğet Architecture led by Mehmet Kütükçüoğlu and Ertuğ Uçar. In a two-stage open national competition organized by the İzmir Metropolitan Municipality,

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 47


Projeler/Projects: İzmir

PROJE, KENT DOKUSUNDAN DENİZE DOĞRU YÜKSELEN BİR FORMA SAHİP. THE BUILDING RISES UP FROM THE URBAN FABRIC TOWARDS THE IZMIR GULF.

gereksinimini karşılaması’ ve ‘çevresi için odak noktası halini alması’ gibi kriterler, Teğet Mimarlık’ın tasarımında yol gösterici olmuş. Buna ek olarak, mimarların projenin genelinde ana yapı malzemesi olarak Ege bölgesinin doğal taşını kullanarak alan, ışık ve deniz manzarasını ön plana çıkaran bir bina yaratma arzusu projeyi çağdaş Akdeniz mimarisinin net bir örneği haline getiriyor. İzmir Opera Binası’na tahsis edilen Karşıyaka’daki arazi, kıyıdaki yeşil alanın biraz gerisinde bulunuyor. Arazideki mevcut yeşil alan, kıyı ile binanın konumlanacağı kısım arasında tampon görevi görüyor. Tasarım ekibinin önerisi, bina kabuğunun peyzaja dahil olmasıyla oluşan, çok sayıda açık/ kapalı kamusal mekanları barındıran ve bu yönüyle dört mevsim boyunca çok özel Akdeniz ikliminden fayda sağlamayı hedefleyen bir plan şemasına sahip. Bu bağlamda tasarımları, yapılaşmış dokudan başlayan, bir dizi rampalar ve hacimler dizisiyle denize (güneye) doğru yükselerek burada son bulan bir düzene sahip. Bu bağlamda, Teğet’in İzmir Opera Binası ile Snøhetta tarafından tasarlanan Operahuset (Oslo Opera Binası), Oslo, Norveç, 2008 projeleri arasında karşılaştırma yapmak kaçınılmaz oluyor: Bu iki proje kıyı kenarındaki konumları, kıyıdan geriye doğru yükselen rampa yüzeyler ile kamusal mekanlar yaratmaları, bina kabuğunun peyzaj halini alması ve kaplama malzemesi olarak sadece açık renk taş malzemenin tercih edilmesi gibi benzerlikler taşıyor. İzmir Opera Binası, mevcut konut 48 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

Teğet’s design was picked amongst 177 entries for a site in the Karşıyaka district of Izmir, Turkey’s third largest city located on the Aegean Sea. The location in the northwestern part of the city facing the Gulf of İzmir was motivated in part by the rapid expansion of residential buildings creating a dense but bland urban setting. The lack of public space and a desire to use a cultural building as a focal point for the area were important aspects of the competition brief guiding the design by Teğet. But overall it was the architect’s desire to create a building emphasizing space, light and views towards the sea with local stone from Turkey’s Aegean region as a primary building material that makes the proposal a clear example of contemporary Mediterranean architecture. The triangular site proposed for the İzmir Opera House is located slightly behind the coast line with a green park zone acting as a buffer. The architect’s plan envisions a hybrid of a building and a landscape creating many indoor and outdoor spaces to take advantage of the Mediterranean weather in all seasons. In this way the building is conceived as a triangular wedge that rises from the urban fabric and juts forward towards the sea to the south as a collection of ramps and voids. Here, the obvious comparison in recent theater architecture is the Oslo Opera House, Norway, 2008, by Snøhetta that also rises above a shoreline topography as a building/ landscape hybrid, paved and clad in light stone. In the İzmir Opera House


KIYININ ARDINDA ÜÇGEN FORMLU BİR ALANA İNŞA EDİLECEK PROJE, AÇIK ALANLARI YÜRÜNEBİLİR ÇATISIYLA BİRBİRİNE BAĞLAYACAK. THE OPERA HOUSE PLACED ON A TRIANGULAR LOT BEHIND THE SHORELINE WILL GENERATE A NUMBER OF OUTDOOR AND INDOOR PUBLIC SPACES.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 49


Projeler/Projects: İzmir

alanı ile Karşıyaka kıyısındaki rekreasyon alanını entegre etme bağlamında oldukça büyük bir ölçeğe sahipken, aynı zamanda bölgedeki yaya ve taşıt ayırımına da gerçekçi ve çözümleyici öneriler getiriyor. Tasarım ekibi yeni trafik şemasında, taşıtların alt kotta kalan yoldan akarken yayaların da daha üst bir kotta tasarlanan yüzeylerde hareket alanı kazanması şeklinde bir çözüm sunuyor. Zeminden denize doğru yükselen bina örtüsünün, yapının sonlandığı cam cephenin ötesine geçmesiyle son bulan formu, aslında 19. yüzyıldan bu yana alışık olduğumuz opera binası mimarisini yeniden yorumlamasının bir sonucu. Bu yönüyle İzmir Opera Binası, Hayati Tabanlıoğlu tarafından 1969 yılında tasarlanan, Türkiye’nin ilk – ve halen tek – opera binası olan İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi’nden ilham alır gibi görünüyor. Atatürk Kültür Merkezi’nin 1950’li yılların Alman örneklerinden esinlenen, önemli bir kamusal meydana bakan geniş cam yüzeyli cephesi, İzmir Opera Binası’nın da belirgin bir özelliği. Her iki tasarımda da, şeffaf bina giriş cephesi sayesinde içerideki yaşamın dışarıya taşındığı bir kamusal alan tasarımı sözkonusu; bu görüntü geceleri, havanın kararmasıyla bina üst örtüsüne asılan aydınlatma elemanlarının saçtığı ışık sayesinde daha da çekici bir hal alıyor. İzmir örneğinde karşımıza çıkan lobi kurgusu, gerek binanın dört yandan erişilebilirliği, gerekse İzmir’in sıcak ikliminde sunacağı gölge 50 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

BİNANIN EĞİMLİ YAPISI, HER TARAFINDA FARKLI ALAN DENEYİMLERİ VE MANZARALAR YARATACAK. THE ANGLED PRINCIPAL VOLUME ACCESSIBLE ON ALL SIDES WILL CREATE DIFFERENT SPATIAL CONDITIONS AND VIEWS.

the scale is larger in its attempt to integrate the residential districts with the leisure area near the Karşıyaka pier and shore but also to weave together pedestrian and car traffic. The solution is to separate the two zones in section, with cars and buses on a lower level and a pedestrian plaza on the upper level. The design is completed by a glass façade and large overhanging eave above that culminates the movement of the building from ground to sky in a dramatic architectural gesture typical of opera buildings since the 19th century. The İzmir Opera House proposal in this sense seems inspired by Turkey’s first and still only purpose-built opera house Atatürk Kültür Merkezi in İstanbul by Hayati Tabanlıoğlu from 1969. The large glass façade facing a major public square seen in the Atatürk Kültür Merkezi which itself was inspired by German examples from the 1950’s can been seen distinctly in the İzmir proposal. Both designs share this feature of a public space that moves from inside to outside through the front of the building that are unified


DENİZE BAKAN ANA CAM CEPHE, TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ MODERNİST OPERA BİNASI ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ’Nİ ANDIRIYOR. THE MAIN GLASS CLAD FAÇADE AND PLAZA ORIENTED TOWARD THE SEA IS REMINSCENT OF THE MAIN MODERNIST OPERA BUILDING IN TURKEY, THE ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ IN ISTANBUL.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 51


Projeler/Projects: İzmir

TASARLANAN EĞİMLİ TERASLAR SAYESİNDE DENİZ YÖNÜNDEN ANA CEPHEYE DOĞRU YÜRÜNEBİLECEK. THE PEDESTRIAN APPROACH FROM THE İZMİR GULF TOWARDS THE MAIN FAÇADE WILL BE FACILITATED BY ELEVATED TERRACES AND WALKWAYS. mekanlarıyla, Atatürk Kültür Merkezi’ndeki lobi kurgusundan daha güçlü bir kamusal alan söylemine sahip. Teğet, tasarım süreci boyunca Akdeniz ikliminin gereksinimlerini dikkate alarak, farklı mevsimlerde kullanılması mümkün olan esnek, uyumlu bir dizi açık ve kapalı performans alanları tasarlamış. Açık hava tiyatrosu olarak da kullanılabilecek şekilde düzenlenen avlu ve sahne tavanının üst örtüde yaptığı çıkıntının düz bir duvar yüzeyi olarak tanımlanarak yazları film gösterimleri için değerlendirilebilmesi bu tasarım tercihinin örnekleri arasında... Tüm bu kamusal mekanların sadece açık renk, doğal taş malzeme kullanılarak kaplanması aslında binanın Akdenizli köklerine gönderme yapıyor. Taşın hem zemin, hem de cephe malzemesi olarak sürekli ve tutarlı kullanımıyla binanın hibrid topografyasında uyum sağlanıyor; İzmir’in sıcak iklimine uygun temel yapı malzemesi taş, binanın rampa ve açılı yüzeylerine bütünlük kazandırıyor. İzmir Opera Binası projesinin başarısı, mimarlarının kültür, eğlence ve ulaşım alanlarını Akdeniz çevresine uyumlu, dengeli bir şekilde bir araya getirebilmesinde saklı. Bina bir performans sanatları yapısından beklenebilecek tüm ihtişama sahip; öte yandan bölgenin geleneksel taş yapı malzemesinin olanaklarını değerlendirilmesiyle fark edilir derecede çağdaş ve modern, ama aynı zamanda Akdeniz karakteri ile uyumlu bir mimariyi ortaya koyuyor.

İZMİR OPERA BİNASI’NIN KENTİN KUZEY BÖLGESİNDE KENT FAALİYETİNİN MERKEZİ OLMASI HEDEFLENİYOR. THE İZMİR OPERA HOUSE IS INTENDED TO PROVIDE A FOCAL POINT FOR URBAN ACTIVITY IN THE NORTHERN SECTION OF İZMİR.

52 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

by direct site lines in either direction that become more dramatic at night when the entrance lobby and its hanging light fixtures are visible from the plaza in front. In contrast to the Atatürk Kültür Merkezi though, the front lobby in İzmir is a more meaningful public space open from all sides and accessible throughout the day providing shade and air-conditioning during İzmir’s hot summers. Teğet, clearly aware of their environment in the Mediterranean, makes their design more flexible and amenable to the climate by providing a variety of outdoor and indoor spaces for performance activities. For example there is a courtyard that can also be used as an outdoor theater and on the roof, the surface of a jutting tower can be used for film projections. All of these public surfaces are clad in stone in a gesture that also speaks to the building’s Mediterranean roots. The building’s hybrid topography is unified by a constant and consistent use of stone as both cladding and pavement material. The stone acts to unify the ramps and angular surfaces of the building in a common material suited to the hot temperatures of İzmir in its Aegean location. The success of İzmir Opera House winning proposal can be seen in the architects’ subtle merger of the space of culture, leisure and public transportation attuned to the Mediterranean environment. The İzmir Opera House has all the grandeur one would expect of a building for the performing arts but takes advantages of the traditional stone building material of the region to achieve an architecture that is distinctly contemporary and modern, but resonant with Mediterranean character.


MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 53


Proje/Project: Bodrum

54 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013


EMRE AROLAT ARCHITECTS (EAA), BIRÇOK TARIHI AKDENIZ KENTINDE KULLANILAN TRAVERTEN TAŞINI BODRUM YALIKAVAK’TAKI YAT LIMANINDA DENIYOR.

MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013 • NATURA 55


Proje/Project: Bodrum

A

kdeniz Havzası başta tarih, görsel kültür tarihi ve arkeoloji gibi alanlarda önemli araştırma sahalarından birini teşkil ediyor. Konumu, topografyası, bitki örtüsü, iklim özellikleri, içerdiği flora-fauna ve sayısız endemik türleri ile bu zengin havza, dünya ekosistemi içinde önemli bir role sahip. Akdeniz, tarihi Antik Yunan Medeniyetlerinin de öncesine giden birçok uygarlığın ticaretinin geçtiği, sayısız liman şehrinin oluşması ve gelişmesine olanak sağlamış bir ‘suyolu’ konumundaydı. Akdeniz Havzası günümüzde 20 ülkenin kıyı şeridi ile şekillenirken Türkiye bunlar içinde İtalya, Libya ve Yunanistan ile birlikte en uzun kıyı şeridine sahip ülkeler arasında yer alıyor. Gelibolu Yarımadası’ndan Hatay’a kadar olan kıyı alanlarıyla Akdeniz Havzası’na katılan Türkiye, her noktasında farklı iklim özellikleri, bitki örtüsü ve endemik türler içeren kıyılarının bakirliğini 1980’li yılların başına kadar koruyabildi. Turgut Özal’ın başbakanlık döneminde Akdeniz kıyılarındaki turizm yatırımları ciddi ölçüde desteklendi ve çeşitli teşvikler aldı. İlk yıllarda yöre halkı ve ülke yöneticileri ile bu iki kutup arasında gidip gelen aktörleri memnun ve mutlu eden yatırım kararları yazık ki 2000’lerden itibaren daha da yoğunlaştı. Bitki örtüsünü, topografyayı, arkeolojiyi, kültürel değerleri ve hatta doğal rezervleri hiçe sayarcasına, Türkiye’nin Akdeniz kıyılarında gerçekleşen - yok etme ve - inşa etme eylemleri bu alanların mimarisini Türkiye’nin herhangi bir yerindeki herhangi bir yerleşimden farksız kılmayı başardı. Malzeme olarak betonun başrolde oluğu bu inşaat faaliyetleri çok değil, 30 yıl öncesine kadar kendine özgü mimari dokusu, kültürel, doğal ve arkeolojik miras alanları olan bu beldeleri birbirine benzeyen, birtakım

YALIKAVAK PALMARİNA MEVCUT MARİNAYA BİR PLAJ KULÜBÜ EKLEMEK AMACIYLA TASARLANDI. YALIKAVAK PALMARINA WAS DESIGNED AS A BEACH CLUB EXPANSION OF THE EXISTING YACHT MARINA.

56 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013

AEGEAN ABSTRACTION EMRE AROLAT ARCHITECTS (EAA) OF ISTANBUL EXPERIMENTS WITH TRAVERTINE IN THE YALIKAVAK PALMARINA, BODRUM MARINA.

T

he Mediterranean is one of the most important regions in the world with a globally recognized culture. Its unique geography, topography, vegetation, climate, flora-fauna and numerous native species have made it one of the vital sources for human civilization. The importance of the Mediterranean Sea as a ‘water way’ with a network of harbor cities with trade activities established and developed since ancient times established it as a generator for western civilization. Despite economic and religious differences the 20 odd countries bordering the Mediterranean Sea today still have vital connections that are more pronounced for countries with long shorelines such as Turkey that economically benefit from their relation to the Sea. Turkey’s Mediterranean coast was up until the 1980’s largely in its natural state still possessing a diverse environment featuring traditional lifestyles, natural vegetation and endemic species in a zone stretching from the Gallipoli Peninsula in the north Aegean to Hatay in the east Mediterranean. This changed with the tourism investment policies of the government of Prime Minister Turgut Özal in the 1980s. At the beginning of this build out of the tourism economy local populations, politicians and investors were all content with the situation that seemed to benefit all. Regrettably these investments in the 2000s reached a level where the natural environment suffered severe damage. The construction activities that occurred on Turkey’s Mediterranean coastlines reshaped these areas transforming and altering the natural environment while affecting ancient heritage sites and indigenous cultures. Architectural and construction practices relying on large scale implementation of industrial buildings methods using reinforced concrete played a leading role in altering the fabric of Mediterranean towns and villages that had previously relied on traditional architectural practices tied closely to the materials and methods aligned to the local environment. Architecture focused on indigenous cultures using natural materials relating to the environment was eschewed in favor of a large-scale implementation of the infrastructure of the tourism economy and residential projects aimed at seasonal summer residents. There were of course some architects during this period in the 1980s such as Cengiz Bektaş and Turgut Cansever whose design considerations were shaped by the inspiration taken from the culture of the Mediterranean in Turkey. In this context, Cengiz Bektaş’s Yaygın Yatım House Hotel, 1974, Bodrum, Muğla, Turkey* and Turgut Cansever’s Demir Tatil Köyü (Demir Vacation Village), 1987, Bodrum, Muğla, Turkey were leading examples of modern


Vaziyet planı / Site plan RESTORAN, OFİS VE HİZMET ALANLARI GİBİ FARKLI İŞLEVLERE SAHİP KÜTLELER YARIMADA ÇEPERİNDE KONUMLANDIRILIRKEN ORTADAKİ AÇIK ALAN ORTAK KULLANIM MEKANI OLARAK TASARLANDI. VOLUMES WITH DIFFERENT FUNCTIONS SUCH AS RESTAURANTS, OFFICES AND SERVICE AREAS WERE PLACED ON THE PERIMETER OF THE PENINSULA WHILE THE OPEN SPACE IN BETWEEN BUILDINGS ACTS AS A COMMON MEETING POINT.

Kesit ve görünüşler / Section and elevations

MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013 • NATURA 57


Proje/Project: Bodrum

58 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013


binalar silsilesine dönüştürdü. Ülkemizde ‘modernleşme’, yanlış anlaşılıp yorumlanan kavramların başında geliyor. Mimari ve kentleşmede modernleşme, gelişmiş ülkelerde birbiri ile herhangi bir alakası olmayan birtakım binaları -ya da diğer kentsel elemanları- bir araya getirip, onlara yine birtakım işlevler vererek arazi üzerine dizme olarak yorumlanmıyor. Mimarlık ve kent planlama eğitimi verilen üniversitelerde, Akdeniz gibi evrensel nitelikte, üstün doğal ve tarihi katmanları barındıran alanlarda yerel malzeme kullanımı ile yerel değerlere yakışan ölçeklerde, insan ve doğa odaklı tasarımların yapılması gerektiği savunuluyor. Ancak pratikte bu öğretiye uyulmadığında sonuç makilikler ve zeytin bahçeleri arasında birbirinden kopuk türeyen, ‘silüete katılan’, havuzlu ya da havuzsuz, damlı binalar yumağı oluyor. 80’li yıllardan bu yana süre gelen mimarlık ve kent planlama pratikleri arasında, Akdeniz’den aldıkları ilham ile çeşitli tasarım ilkeleri belirleyip uygulayan öncü mimarlar da oldu: Cengiz Bektaş ve Turgut Cansever… Bu bağlamda Cengiz Bektaş’ın Yaygın Yatım Evi, Bodrum (1974)* ve Turgut Cansever’in 1992 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü üçüncü kez almasına vesile olan Demir Tatil Köyü, Bodrum (1990), projelerinden bahsedilebilir. Türkiye modern mimarlık tarihinde yer edinmiş, iyi örnekler arasına giren her iki proje de, Akdeniz üzerinden yapılan okumaları ‘soyutlaştırılmış yerellik’ çerçevesinde, yapı elemanı ölçeğinden yerleşim düzeni kararına kadar geniş bir yelpazede ele alıyor. Cengiz Bektaş projesinde, çağdaş bir malzeme olan betonu, geleneksel yapım sistemlerinde yapı elemanı olarak kullanılan ‘hatıl’da denedi. Turgut Cansever ise, Akdeniz Havzası’nda sıkça yer alan, topografyaya yedirilmiş barınaklardan oluşan ‘köy’ kavramını, morfolojik açıdan ele alarak yeniden yorumlarken ortaya yalın, soyut ve görsel olarak malzemenin ön planda tutulduğu bir mimarlık çıkardı. Akdeniz’e özgü malzeme ve formların bu iki projede olduğu gibi, yeniden ele alınıp yorumlandığı bir başka deneyim ise Yalıkavak Palmarina. Emre Arolat Architects (EAA), Akdeniz kıyılarında daha önce tasarladığı (bir kısmı uygulanmamış) Vicem Bodrum Yalıları (2010), Varyap Yalıkavak Rezidansları, Bodrum, Şalvarağa Evleri, Bodrum (2009), Permak Yalıkavak Konutları, Bodrum (2008) ve Bodrum Yokuşbaşı Konutları (2008) gibi projelerde, ‘yerellik’ten gelen değerleri malzeme bağlamında tasarımına taşıdı. Yalıkavak Palmarina yaşanmış ve yaşanmakta olan tüm bu zıtlık, çelişki ve kargaşa içinde farklı bir konumda yer alıyor. Türkiye’nin öncü mimarlık ofislerinden olan EAA, ulusal boyutta olduğu gibi uluslararası düzeyde de oldukça yüksek bir bilinirliğe sahip. EAA, aynı zamanda iş verdiği yeni mezun mimarlar için de ikinci bir okul niteliğinde. Çok sayıda karmaşık projeye imza atan ofisin son yıllarda uluslararası düzeyde adından bahsedilmesine neden olan üç projesi var: 2010 Ağa Han Mimarlık Ödülü sahibi İpekyol Tekstil Fabrikası, Edirne; 2005 Avrupa

RASYONEL FORMLARA SAHİP YALIKAVAK PALMARİNA, FARKLI YÜKSEKLİKLERDEKİ TRAVERTEN KAPLI HACİMLERİYLE İNSAN ÖLÇEĞİNİ YAKALAMAYI BAŞARIYOR. YALIKAVAK PALMARINA, WITH ITS TRAVERTINE CLAD RATIONAL FORMS, ECHOES THE MORPHOLOGY OF LOCAL VERNACULAR VILLAGE ARCHITECTURE WITH ITS HUMAN SCALE AND INTERLOCKING VOLUMES AT DIFFERENT HEIGHTS.

architecture in tune with local materials and practices. Both of these projects included common design considerations from the individual building element to overall site planning that took into account local factors and modern architectural methods. In the Yaygın Yatım hotel project Cengiz Bektaş’s architectonic experiment with the implementation of concrete cross beams or ‘hatıl’, a traditional building element in the Turkish vernacular Aegean architecture usually made of timber. In the Demir Tatil Köyü vacation home project Turgut Cansever reinterpreted ‘the Turkish Aegean village’ adapting its organic morphologies to contemporary usage. In both cases an architectural language emerged as an ‘abstracted vernacular’ where the simple and straightforward use of architectonic strategies adapted the vernacular to modern needs in an architecture one step removed from its source. Vestiges of this strategy are still visible in recent projects in the region. One of these architectural examples that reinterpret local materials and forms used in the Mediterranean Region is the first phase of the Yalıkavak Palmarina, 2012, by Emre Arolat Architects (EAA), one of the leading architectural offices in Turkey led by architect Emre Arolat. The practice has been active in the Mediterranean region specifically the Aegean and has used ‘vernacular values’ in terms of material choices in some of their very recent projects in the Bodrum area such as Vicem Bodrum Residences, Muğla, Turkey, 2010, Varyap Yalıkavak Villas, Bodrum, Muğla, Turkey, Şalvarağa Residences, Bodrum, Muğla, Turkey, 2009, Parmak Yalıkavak Housing, Bodrum, Muğla, Turkey, 2008 and Bodrum Yokuşbaşı Housing, Muğla, Turkey, 2008. In addition the architects in the last 10 years have also produced awardwinning project in the global context including the Ipekyol Textile Factory, 2006, Edirne, Turkey that won the 2010 Aga Khan Award for Architecture, Minicity Theme Park Building, 2004, Antalya, Turkey that won a 2005 MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013 • NATURA 59


Proje/Project: Bodrum

Birliği Mies van der Rohe Çağdaş Mimarlık Ödülü’nü alan Minicity Maket Parkı Yapısı, Antalya ve aynı ödüle 2001 yılında aday gösterilen İTKİB Dış Ticaret Kompleksi, İstanbul.

YEL DEĞIRMENLERI, SÜNGER AVCILARI VE YALIKAVAK... Yalıkavak, bağlı olduğu Bodrum’un merkezine 18 km. uzaklıkta bulunan üç mahalleli, 11.000 nüfuslu bir belde belediyesi. Özal dönemi turizm yatırımlarından Bodrum’un merkezi gibi nasibini almamış, bir zamanlar sünger avcıları ile meşhur olmuş, yel değirmenleri ile ünlü beldedeki Yalıkavak Palmarina, mevcut olan yat limanını genişletip büyütmek amacıyla tasarlanıp inşa edildi. 90.000 m2 alana sahip, kara ile yol bağlantısı olan bir adanın üzerine inşa edilen yat limanı devasa yatların demirleyebileceği kapasitede düşünüldü. EAA, kulüpler, yüzme havuzu ve plaj gibi konaklama-eğlence-yüzme arasında gidip gelen işlevlere sahip hacimleri yapay ada üzerine yerleştirirken Akdeniz’e has, geleneksel yapılı çevre ile doğrudan ilişki kuruyor. Farklı yüksekliklere sahip ve düzlemde ileri-geri hareketler gösteren bu hacimler, plan düzleminde grid eğilimler izlerken; üçüncü boyutta bu monotonluğu kırıyor.

MİMAR / ARCHITECT: Emre Arolat Architects (EAA) YER / LOCATION: Yalıkavak, Bodrum, Muğla, Türkiye / Turkey YIL / YEAR: 2012 PROGRAM / PROGRAMME: Yat limanı / Marina MALZEMELER / MATERIALS: Traverten ve beton Travertine and concrete OTURMA ALANI / FLOOR AREA: 8.200 m2 TASARIM EKİBİ / DESIGN TEAM: Emre Arolat, Gonca Paşolar, Rıfat Yılmaz, Leyla Kori

60 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013


European Union Prize for Contemporary Architecture Mies van der Rohe Award and ITKIB Foreign Trade Complex, 2000, Istanbul, Turkey was nominated in 2001 for the European Union Prize for Contemporary Architecture Mies van der Rohe Award. EAA is one of the few firms in Turkey that has international recognition while engaged in many projects at the national level in Turkey.

YALIKAVAK’S WINDMILLS AND YACHTS

AYDINLATMA SİSTEMİ, MARİNAYA AİT SADE YÜZEYLERİ ÖN PLANA ÇIKARTACAK ŞEKİLDE TASARLANDI. LIGHTING WAS DESIGNED TO HIGHLIGHT THE STONE SURFACE GEOMETRIES OF THE MONOLITHIC VOLUMES.

Yalıkavak is a town on the Aegean Sea located 18 km northwest of the city of Bodrum that has a population of 11,000 inhabitants in its three mahalle (districts). The town was not effected in as dramatic way as much of Bodrum city in the 1980s when tourism investments changed the urban context. The first phase of the Yalıkavak Palmarina was designed and constructed to be able to expand the existing marina built in the 2000s in the town which was identified with its windmills and whose traditional economy was based on its sponge fishers. The first phase extension by EAA of the marina situated on an artificial peninsula with a road connection between the mainland has a 90,000 m2 construction site and was designed to increase the marina’s capacity to be able to host mega yachts. EAA architectural strategy for this project seeks to establish a direct releationship to the traditional village morphology in the development of a modern tourism facility that is a part of the region’s economic expansion. This first phase consists of a small peninsula that houses restaurants, swimming pools, sea deck, sanitary and mechanical units to primarily service the clientele from mega yachts that will dock in the marina. The volumes on the end of the peninsula with MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013 • NATURA 61


Proje/Project: Bodrum

Denizden kıyıya yaklaşırken, karadan adayı izlerken ya da adada yürürken, mekanı her seferinde farklı perspektifleri yakalama olanağı sunan bu yönlendirme kurgusu tesis içindeki hacimlerin tanınabilirliğini de güçlendiriyor. Tüm yüzeylerin traverten taşı ile kaplandığı Yalıkavak Palmarina projesi, ada üzerinde herhangi bir noktadan bakıldığında dolu ve boş alanları, sahip olduğu yönlendirme kurgusu ile geleneksel bir Akdeniz yerleşimini anımsatıyor. Karayolu bağlantısının bittiği noktadan başlayarak adanın sonuna kadar devam eden ve kule ile son bulan, kendisinden başka hiçbir şeyi taşımayan serbest duvar tesisi kuzeyden esen hâkim rüzgâra karşı koruyor. Serbest - yer yer geçirgen - duvar ve işlevi olan hacimlerin ada çeperine, yani manzaraya yönlendirilmesiyle ortada kalan boş alan toplanma mekânı olarak tasarlanmış. Belirli noktalarda kot farkına sahip ada zemininin yer yer düşük eğimli rampalarla geçildiği projede engelli, yaşlı ve çocuklu kullanımı da düşünülmüş. Ada bazında nirengi noktası olan kule, işveren kararı ile eğrisel bir formda yükselirken, bölgedeki yel değirmenlerinin soyut bir varyasyonu olarak karşımıza çıkıyor. İmar planları, Bodrum’da inşa edilecek yapılar için

Eskiz / Sketch

62 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013


their different heights are placed on a shifting grid plan with variations created by different orientations dictated by the environment. The orientation allows the volumes a strong visual character from perspectives on the sea, the marina, from the mainland or walking around in the peninsula itself. The traditional Mediterranean settlement with its series of solid-void volumes and the orientation strategies dictating perspectives from points on the peninsula generates the iconic design. The massive wall on the inner marina side of the peninsula protects the marina from the prevailing wind blowing from the north. This wall similar in function to a large wall used by EAA in another Mediterranean tourism project the Kervansaray Lara Hotel, Antalya project in the late 1990s, starts from the mainland connection point (where the road starts) ends with a tower providing a circulation axis. The curving tower at the of this axis, acting as the landmark in the marina, was designed partly in response to the Azeri client’s brief referencing a historical tower on the seaside of Baku but also echoes the form of the round windmills found throughout the Yalıkavak region. The tower and individual wall as a series of solids and openings framing the view lead to a courtyard between these elements that was designed as a meeting point. To help achieve local character the design of the Yalıkavak Palmarina is distinctive for the surface treatments of this shifting geometry cladding these volumes in Turkish travertine. Building regulations in the Bodrum peninsula require architects to adopt design façades either with natural stones or painted only in white. Travertine chosen as the dominant architectural material in Yalıkavak Palmarina has been used in many Mediterranean cities throughout history and also is a distinctive stone used in modern

TEKNE MARİNASINA KARŞI KONUMLANAN UZUN DUVAR, MARİNADAKİ BİRİMLERİ KUZEYDEN ESEN HAKİM RÜZGARA KARŞI KORUYOR. A LONG WALL FACING THE YACHT MARINA PROTECTS THE RESTAURANTS AND POOL AREA FROM THE PREVAILING WIND BLOWING FROM THE NORTHWEST.

MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013 • NATURA 63


Proje/Project: Bodrum

bir kısıtlama getiriyor: İnşa edilecek yapının cephesi ya beyaz renge boyanacak ya da doğal taş malzeme ile kaplanacak… İstanköy (Kos Adası), Rodos ve Siena gibi birçok tarihi kentte kullanılan traverten taşı Yalıkavak Palmarina projesinin ana malzemesini oluşturuyor. Travertenin tüm yüzeylerde hâkim olduğu proje, tıpkı Bergama Kültür Merkezi, İzmir (2010) projesinde olduğu gibi arkadlı cepheler ile altından geçerken gölgede kalacağınız, ışık-gölge oyunu ile gün içinde zengin görünümler sunan yarı açık mekanlara sahip. Palmarina’nın aydınlatma sistemi, traverten kaplı sade yüzeyleri ön planda tutup, malzemenin verdiği görsel zevki artırmak üzere tasarlandı. Yalıkavak’a giden yol boyunca devinim içindeki yel değirmenlerinin, mandalina ve limon bahçelerinin ardından beliren Yalıkavak Palmarina, Akdeniz kıyılarının evrensel değerlerini benimseyen ve bir parçası olmak isteyen modern anlamda öncü bir proje. *Cengiz Bektaş ve mimarlığı üzerine yapılmış bir röportaj için bkz. ‘Mimarca Doğal Taş’. Natura, Sayı 7 (Mayıs-Haziran 2012), s. 30-37.

architecture was selected as a balance between local conditions and modern design. In the project the travertine is applied as a continuous surface over the abstracted village morphology. In an adaptation of this morphology with ancient sources there is also seemingly a reworking of classical prototypes such as walls, columns and arcades of ancient Greek architecture. This strategy which is used to create a human scale and urban setting was used previously by EAA in the Bergama Culture Center, Bergama, Izmir, Turkey, 2010, project which has a number of arcades and walkways similar to the Yalıkavak Palmarina. These arcade walls provide shade during the day to create different visual effects in a distinct silhouette. At night the architectural lighting of the marina focuses on the bare travertine surfaces highlighting the visual effect generated from the material choice and the abstract yet residual vernacular image of the architecture. Yalıkavak Palmarina in a traditional Bodrum setting of windmills, tangerine and lemon trees strikes an even balance between form and materials adapting modern sensibility while accepting the unique values of the Mediterranean. *See ‘Natural Stone in Architecture’. An interview on Cengiz Bektaş and his architectural works in Natura, Issue 7 (May-June 2012), p. 30-37. 64 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013

YER YER GEÇİRGEN DUVAR ELEMANI EĞRİSEL FORMU İLE BÖLGEDEKİ YEL DEĞİRMENLERİNİ ANIMSATAN KULE İLE SON BULUYOR. THIS SINGULAR MONOLITHIC WALL, PUNCTURED IN SECTIONS, ENDS WITH A ROUNDED TOWER REMINSCENT OF THE LOCAL WINDMILLS.


MİMARİ EGE YERELİ İLE NET VE SADE NEOKLASİSIZM SOYUT BİR KARIŞIMI... THE ARCHITECTURE IS AN ABSTRACT BLEND OF THE AEGEAN VERNACULAR WITH A STARK AND SPARE NEOCLASSISM.

MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013 • NATURA 65


Projeler/Projects: Logroño

Beş duyu ve şarap İSPANYA’NIN LOGROÑO KENTINDE INŞA EDILEN LA GRAJERA ŞARAPHANESI ŞARABA DAIR NE VARSA TAKDIM EDERKEN, GELIŞTIRDIĞI YAPIM TEKNOLOJILERINI ÖZGÜN TIPOLOJISI ILE BULUŞTURUYOR. FOTOĞRAF-PHOTO: JOSÉ MANUEL CUTILLAS, RAFAEL LAFUENTE

66 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 67


Projeler/Projects: Logroño

i

spanya’nın kuzeyinde bulunan La Rioja, özerkliğini 1980 yılında kazanmış bir vilayet. 320.000 nüfusu barındıran La Rioja, hareketli topografyası, vadileri ve şarapları ile biliniyor. Sahip olduğu verimli topraklardaki şarap üretimi bölge ekonomisinde önemli bir yere sahip. Tanınmış şarap markalarının anavatanı olan La Rioja, asma bahçeleri, şarap tesisleri ve festivalleriyle üretimden tadıma kadar bir çok deneyimin yaşanabileceği bir bölge. La Grajera Şaraphanesi’ni tasarlayan Virai Arquitectos, Juan Manuel Herranz Molina ve Marta Parra Casado tarafından 1998 yılında Madrid’de kurulmuş. Güney Amerika ve İspanya’daki birçok üniversitede dersler veren, atölyeler düzenleyen ikili, katıldıkları proje yarışmaları sayesinde uluslararası düzeyde bilinirliğe sahip. 2006 yılından bu yana spor ve eğitim yapılarına odaklanan Virai Arquitectos’un son işleri arasında Pamplona’daki Cendea de Galar Spor Merkezi, Madrid’de bulunan Civic Center ve Logroño’daki La Grajera Şaraphanesi yer alıyor. Virai Arquitectos, son 20 yılda İspanyol mimarlık ortamına hakim olan modernist, malzemeyi ön plana çıkaran ve yalın formlara sahip tasarımlarda yapılar tasarlıyorlar. Ofisin tasarıma olan bakış açısı ise ele aldıkları tipolojinin işleyişinin ötesinde, kullanıcıların mekan deneyimlerinin yapının yakın çevresi ile birlikte düşünülerek tasarlanması gerektiği yönünde. Kullanıcıların yapı ile kurduğu duygusal ilişki, mimarlar için anahtar faktör. Uluslararası proje yarışmalarında isimleri sık geçen Virai Arquitectos‘un La Grajera Şaraphanesi de 2000 yılında düzenlenen Mimarlık ve Tasarım Ödülleri, MosBuild (MADA) kapsamında düzenlenen ‘Sürdürülebilirlik ve Enerji Tasarrufu’ 68 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

VISIONARY VINEYARD MADRID’S VIRAI ARQUITECTOS’ INSTITUTIONAL WINERY ‘LA GRAJERA’ IN LOGROÑO, SPAIN IN THE WINE PRODUCING PROVINCE OF LA RIOJA IS A FORWARD LOOKING CENTER FOR EDUCATION AND VITICULTURE.

L

a Rioja, located in northern Spain, is one of the country’s most famous wine producing areas. With its topography of rolling hills, valleys and grape fields protected from the north wind by mountains, the Rioja wine of this area has made a significant contribution to Spain’s culture and economy over the years. The province of La Rioja is home to many bodegas or vineyards, which host a number of wine activities throughout the year, including the Haro Wine Festival with its famed Batalla de Vino, where participants dump buckets of wine on each other. As a part of the region’s investment into wine culture, the Ministry of Agriculture, Livestock and Environment of the state government of La Rioja called on Virai Arquitectos of Madrid to design a winery and center for viticulture that includes functions for the production of wine and also, importantly for education, meeting and events highlighting the region’s winemaking. The ‘Bodega Institucional de La Grajera’ or institutional (government) winery in the outskirts of the Logroño was completed in 2011 to serve as a visitor center for winemaking in the state of La Rioja and to produce the local ‘La Grajera’ wine itself.


Vaziyet planı / Site plan

YERLEŞİM DÜZENİ TASARLANIRKEN ALANDAKİ MEVCUT BİTKİLER KORUNDU. EXISTING PLANTS AND TREES WERE PRESERVED IN THE SITE PLAN.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 69


Projeler/Projects: Logroño

PROJEDE, TOPOGRAFYA İLE YARIŞMAYAN, YATAYDA İLERLEYEN BİNA FORMLARI TERCİH EDİLDİ. THE LINEAR DESIGN OF THE BUILDINGS REFLECT THE UNDULATING TOPOGRAPHY.

kategorisinde birinciliğe layık görüldü. Yarışma sonrası, 2004-2009 yılları arasında tasarımı yapılan projenin uygulaması ise Eylül 2009Haziran 2011 arasında gerçekleşti. La Rioja hükümetine ait ve bünyesinde 1300’den fazla üzüm türünü barındıran 80 dönümlük bir arazi üzerine inşa edilen La Grajera Şaraphanesi, temelde üç binadan oluşuyor: Kısmen topografyaya gömülü, fıçı ve fermantasyon depoları dahil tüm üretim hacimlerini içeren lineer birim; kırık hatlara sahip, içinde çeşitli dersler, konferans ve etkinliklerin düzenlendiği birim ve ofis/yönetim hacimlerini barındıran kule. Fermantasyondan, şarabın depolanmasına, satış ve pazarlama işlerinden, araştırmaların yapıldığı mekanlara kadar çok geniş bir skalada tutulan mimari programı barındıran bu üç birim, arazi üzerine konumlanmış tekil yapılar olarak karşımıza çıkıyor. Aslında bu üç yapının bir arada, bu şekilde konumlanmasının birtakım gerekçeleri var. Tasarım ekibi bu birimleri düşünürken çevrede bulunan çam ağaçları, çalılıklar gibi peyzaj elemanlarına zarar vermemeyi ilke edinmiş. Peyzaj elemanlarının arazi içindeki sınırları tespit edildikten sonra, doğal eğimden de faydalanarak vaziyet planı oluşturulmuş (Kule görünümlü birimin sahip olduğu kırık hatlı formun, orman sınırını takip ederek tasarlandığını vaziyet planına bakarak kolayca okumak mümkün). 70 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

Bodrum kat planı / Basement floor plan


Güney cephe / South elevation

ÜRETIMDEN SATIŞA UZANAN ENERJI TÜKETIMI KONTROLÜ... Taklitçilikten sakınan tasarım ekibi arazi ile şekillenen, mevcut bitkilere yaklaşan ama zarar vermeyen bir yaklaşım izledi. Şarap üretim ve araştırmaları alanında La Rioja vilayetinin önde gelen üreticilerinden olan La Grajera’ya ulaşım, iki uç noktasına da erişebilen yol ile sağlanıyor. Arazinin batısında (üst kotunda) son bulan yol, burada topografyaya gömülü üretim/depolama birimi, ofis/yönetim mekanlarını barındıran kule birimi ve aynı alana açılan kare formlu, ana ortak toplanma noktası olan meydana bağlanıyor. Düşük sıcaklık ve aydınlık seviyesi gibi zorunlulukları karşılamak, aynı zamanda mevcut hareketli topografyaya fazla müdahele etmemek amacıyla arazinin güneyinde konumlu, üretim/depolama gibi işlevleri karşılayan birim toprağa gömülmüş. Eğimli çatısı bitkilendirilen yapı bu sayede

KUMTAŞI KAPLI ÜRETİM-DEPOLAMA ÜNİTESİ, DOĞACAK OLAN IŞIK VE SICAKLIK GEREKSİNİMİNDEN DOLAYI KISMEN TOPRAĞA GÖMÜLDÜ. THE PRODUCTION-STORAGE UNIT CLAD IN SANDSTONE WAS BURIED PARTLY UNDER GROUND LEVEL TO PROVIDE EFFICIENCY IN HEATING AND COOLING.

Giriş kat planı / Ground floor plan

The project was undertaken by Virai Arquitectos, consisting of architects Juan Manuel Herranz Molina and Marta Parra Casado, who established the practice in Madrid in 1998. The firm is known for a number of public buildings in Spain constructed through the building boom of the 2000s with a focus on sports and education, such as the Cendea de Galar Sports Center, Pamplona, 2003, Youth Civic Center, Madrid, 2006 and Auditorium and Youth Center, Muskiz, 2005. Virai Arquitectos, designing in a modernist idiom with a direct expression of technique, material and volume, clearly exemplify the Spanish architecture of the last 20 years. The practice’s architecture is notable for its focus on improving the physical environment with a socially minded yet distinct design style, characteristic of 21st Spanish architecture. Their ‘La Grajera’ Winery, completed in 2011 after a winning competition proposal has gained international accolades including first prize in ‘Sustainability and Energy Saving’ at MosBuild Architecture and Design Awards (MADA) in 2012. ‘La Grajera’ Winery was awarded to Virai after winning a competition in 2000, and was designed between 2004 and 2009 with construction complete between September MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 71


Projeler/Projects: Logroño

topografyanın bir parçası gibi algılanırken, ısıtma/ soğutma gibi gereksinimlerden doğacak tüketimi de jeotermal yollarla karşılıyor. Bina tabanında açılan, 100 metre derinliğe kadar inen toplam 75 delik sayesinde fermentasyon ve depolama alanları kışın yer kabuğundan aldıkları ısı ile ısınırken, yazları tuttukları ısıyı yine bu delikler sayesinde yer kabuğuna iletiyor. Böylece, şarap üretim sürecinin gereksinim duyduğu en ideal ısı ve sıcaklık dengesi doğal yollarla, enerji tüketimi olmadan kurulmuş oluyor. Kumtaşı kaplı cephesiyle parlak bir etki yaratan birimin iç mekanında siyah kayrak taşı kullanılmış. Tasarım ekibi, cephede kullanılan kumtaşı sayesinde yarı gömülü bu yapının bölgedeki şarap bağlarına ait duvarları andırdığını söylüyor. Kumtaşı ile yapının iç mekan zemini ve duvarlarında kullanılan siyah kayrak taşı yöredeki taş ocaklarından temin edilmiş. Çevredeki manzaraya dönük, kırık hatlara sahip birimde kullanılan yapım teknolojisi ise İspanyol Favetón Firması ile birlikte tasarlanmış. Cephede kullanılan - metal plaka görünümlü - seramik malzeme, doğal ışıkla aydınlanan pavyonu güneşten korurken; kullanılan bu malzeme sayesinde, cam ile geçilen büyük yüzeylere sahip yapıdaki ısıtma/ soğutma gereksinimleri de en az enerji tüketimiyle gerçekleşiyor.

EĞİMDEN DE FAYDALANILARAK, ÜRETİM-DEPOLAMA ÜNİTESİ DIŞ ORTAMDAN İZOLE EDİLDİ. THE PRODUCTION-STORAGE UNIT WAS INSULATED FROM THE EXTERIOR THROUGH THE COMBINATION OF STONE CLADDING AND ITS PLACEMENT IN THE EXISTING TOPOGRAPHY.

Boyuna kesit / Longitudinal section

72 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


SİYAH KAYRAK TAŞI ÜRETİMDEPOLAMA ÜNİTESİNDE YARATTIĞI SERİN ORTAM DOLAYISIYLA TERCİH EDİLDİ. BLACK FLAGSTONE IS THE PRIMARY INTERIOR CLADDING MATERIAL CREATING A COOL AESTHETIC AND ENVIRONMENT IN THE WINE PRODUCTION AREA.

Enine kesit / Cross section

2009 and June 2011. Set next to a park on a site belonging to La Rioja state government where more than 1300 grape vines were already planted, the project consists simply of three buildings: The linear volume partially placed under ground level houses all the wine production units including fermentation, the pavilion with an angular form where lectures and conferences are organized and a tower with offices. These three buildings whose architectural program is centered around all aspects of viticulture including presentations on winemaking from fermentation, storage to sale, marketing and research, appear as distinct volumes in a complex that is a mix of landscape and architecture. As a secondary factor in the design is the existing natural setting and vegetation such as pine trees and bushes that were preserved as the architects worked around them to determine the site plan which for example created the angular form of the pavilion.

BUILDING ECOLOGICAL VITICULTURE The design strategy followed a process where the building units were designed with the existing topography and the MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 73


Projeler/Projects: Logroño

ÜRETİM-DEPOLAMA ÜNİTESİNE AİT ÇATININ BİTKİLENDİRİLMESİYLE YAPI, PEYZAJIN BİR PARÇASIYMIŞ GİBİ ALGILANIYOR. THE INCLINED ROOF IS COVERED BY VEGETATION WHICH HELPS THE BUILDING MERGE WITH THE LANDSCAPE AND INCREASES THE THERMAL INSULATION. 1-2 Üretim ve depolama / Production and storage

1

74 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

2


natural vegetation in mind. The access to the ‘La Grajera’ is through a road that reaches to both edges of the site. This road ends at the west side of the site (the upper level) joining with the Production-Storage Unit partially placed underground in front of the tower with offices and administration zones and the open, courtyard space which is the main visitors area and pedestrian zone. The reason why the Production-Storage Unit is placed partially under the ground level is to minimize the impact on the existing topography and to meet the unit’s functional needs for temperature control. The half way buried underground production facility with its planted roof is perceived as a part of the topography through its position that allows to a certain degree natural ventilation through the underground space but minimizes the effect of high wind on internal climate control. Furthermore the consumption required by heating and cooling is realized through another innovative technique using geothermal energy through 75 pipes up to 100m deep that were dug through the unit’s basement level. These pipes allow the Production-Storage Unit to retain warm heat in winter and cool down in the summer in the ecologically minded design. This sense of ecology and aesthetics continues through into the building’s cladding and façade materials. The Production-Storage Unit’s façade is clad in sandstone while black flagstone is used in its interior. Virai Arquitectos mention that the unit with its sandstone façade is inspired by the natural stone vineyard walls that can be seen throughout the historical fabric of the landscape of the region. The light sandstone and the dark flagstone used for the flooring and interior walls locally provide contrasting environmental characteristics for the exterior and interior. These stone surfaces are complemented by an innovative MİMAR / ARCHITECT: Virai Arquitectos YER / LOCATION: Logroño, La Rioja, İspanya / Spain YIL / YEAR: 2011 PROGRAM / PROGRAMME: Şaraphane ve toplanma alanları / Winery and meeting facility MALZEMELER / MATERIALS: Kumtaşı, beton, cam ve seramik / Sandstone, concrete, glass and ceramic ALAN / AREA: 6.900 m2 TASARIM EKİBİ / DESIGN TEAM: Marta Parra Casado, Stepan Martinovsky, Jorge Garrudo, Teun Van Veggel, Gorka Ducay, Oscar Huarte, Roberto Urdangáriz, Cristina Pellejero, Oscar Canalejo, Jesús Ilarraza

Günışığından korunma / Daylight protection

EN UYGUN ÜRETİM ŞARTLARINA SAHİP ÜNİTE, DIŞ ORTAM KOŞULLARINDAN ETKİLENMEYECEK DÜZENEKTE TASARLANDI. THE PRODUCTION FACILITIES WERE DESIGNED TO TAKE ADVANTAGE OF NATURAL VENTILATION WHILE REDUCING THE EFFECT OF EXTERIOR WEATHER CHANGES.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 75


Projeler/Projects: Logroño

Avlusunda aynı zamanda konser ve film gösterimleri gibi birtakım yan etkinlikler de düzenlenen La Grajera Şaraphanesi’nde, şarap üretiminden tadımına kadarki süreçleri ziyaretçilere göstermek amacıyla tasarım ekibi tarafından özel bir rota belirlenmiş. Öngörülen bu rota topografyaya gömülü birimden başlayıp, yer yüzeyinde bulunan kırık hatlı birimde son buluyor. Virai Arquitectos, kullanılan siyah kayrak taşı, kumtaşı ve seramik panel gibi malzemeler ile yalın formların ön planda tutulduğu tasarımlarında; malzeme ile estetik arasında modernlik, yerellik ve ekoloji gibi bağlamlarda bir denge kurmaya çalışıyor. Mimarlar, her aşamasında beş duyuya hitap eden tasarımlarını da bir metaforla ifade ediyorlar: “Üzüm bahçeleri, peyzajı ve ışığı yer altına çekiyoruz. Karanlık bir dünyaya... Sakin, derin ve serin bu ortamda üzümü şaraba dönüştürüyoruz. Gezi güzergahı, tekrar ışıkla aydınlanan, renkli bir dünyaya dönüyor. Şarabı da yanına alarak...” 1

2

1-2 ÜretimDepolama Birimindeki jeotermal enerji döngüsü. Geo-thermal energy circle in the Production-Storage Unit.

BİNA, EĞİMLİ ÇATI FORMU SAYESİNDE, RÜZGAR KAYNAKLI BASINÇ FARKLILIKLARINDAN EN AZ ORANDA ETKİLENECEK. THE SLOPING DESIGN OF THE ROOF IS INTENDED TO REDUCE THE EFFECT OF WIND BASED AIR PRESSURE.

76 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

use of ceramic on the office tower and event pavilion that provides an interesting perspective on the site with its angular form articulated by grey ceramic panels, a customized construction technique designed in collaboration with the Spanish ceramic producer Favetón. These grey ceramic panels that look like metallic panels are used to maintain a consistent surface on the curtain wall façade and as thermal insulation for the pavilion providing minimum energy loss. In line with Spanish architectural trends the material, technical and ecological consciousness driving the design for ‘La Grajera’ is clear and direct in all its strategies. Furthermore there is an urban and social use in terms of specific wine related activities and the broader use of the space for public programs and activities, film screenings, concerts and meetings in the ‘La Grajera’ courtyard. The collection of buildings and outdoor spaces gives the aura of an urban farm. In addition to the urban sensibility of the outdoor spaces, there is also the more specific spatial planning around wine production. For this, the design team created a route where visitors can experience all the steps of wine production from the fermentation to marketing. This route starts in the sandstone clad Production-Storage Unit, and ends in the pavilion as a distinct aspect of site planning. In this project, Virai Arquitectos maintains a balance between modernism, the local vernacular and ecology, between material and aesthetics. They rely in the direct and clear use of materials such as sandstone, black flagstone and ceramic to achieve a structurally expressive and logical architecture. This architecture is literally grounded in its context and topography but in a sensitive ecological manner. The shape of the buildings determined by energy concerns and climate control required by wine making were a key design factor that resulted in locally driven architecture. The building is a mix of qualities, being modern, open and spacious but also low, hidden and dark. The architects explain their design strategy for ‘La Grajera’ in how the building appeals to the five senses in parallel to the sensual experience of wine itself: “From the vineyard, the landscape and the light, we submerge ourselves slowly in a subterranean world, a world of darkness, stillness, depth and coolness in which the grape is transformed into wine. The itinerary then returns to the world of light, scenery and colors, bringing with it wine as we know it.”


ÜRETİM-DEPOLAMA ÜNİTESİNİN ÇATI HARİÇ TÜM DIŞ YÜZEYLERİ YÖREDEN ÇIKAN KUMTAŞI KULLANILARAK KAPLANDI. THE PRODUCTION-STORAGE UNIT’S FAÇADES ARE CLAD WITH LOCALLY SOURCED SANDSTONE WITH CUSTOM INSET WINDOW FRAMES.

Detay: Depolama-Üretim Birimine ait duvar 1- Bitkilendirme: ‘Sedum’ cinsi sürünücü türler, 2- Bitki substratı: Zinco-E (bir çeşit enzim), 3- Su kaynaklı erozyon koruma katmanı, 4- Drenaj koruma levhası:Zinco Floradrin FD 25, 5- Su ve Nutrient Accumulation Zinco SSM 45 için koruma katmanı, 6- Termoplastik katman: PVC 1.5 mm, 7- Terran 1000 tipi Polipropilen keçe 8- Isı ve ses yalıtımı sağlaması için Rockacier 381 tipi taşyünü, 9- Buhar bariyeri, 10- Sıkıştırılmış beton katman, 11- Prefabrike beton döşeme strüktürü, 12- Aluminyum C-grid asma tavan, 13- Çift katmanlı alçı kaplama panel, 14- Yalıtım katmanı, 15- Betonarme duvar, 16- Yerel kireçtaşı kaplı duvar, 17- Yükseltme elemanı, 18- Harç, 19- Orta yoğunluklu panel, 20- Pencere elemanı, 21- Yer yüzeyi, 22- Su yalıtımı katmanı, 23- İstinat duvarı, 24- İç mekana ait duvar, 25- Beton döşeme, 26- Su yalıtımı katmanı, 27- Sıkıştırılmış toprak, 28- Beton zemin Detail: The wall belongs to the Production-Storage Unit 1- Vegetation: Creeping plants type ‘Sedum’, 2- Vegetable substrate Zinco-E for extensive covers, 3- Protection of water and wind erosion of yute, 4- Draining protection plate Zinco Floradrin FD 25, 5- Protection blanket and water and Nutrient Accumulation Zinco SSM 45, 6- Thermoplastic sheet of plasticized PVC 1.5 mm 7- Polypropylene geotextil felt type Terran 1000, 8- Rock wool panel type Rockacier 381 for thermal and noise insulation, 9- Vapor barrier, 10- Concrete compression coat, 11- Prefabricated concrete floor structure, 12- Anodized aluminium C-grid ceiling, 13- Plasterboard panelling double-plate, 14- Insulation layer, 15- Concrete wall, 16- Local sandstone wall, 17- Stiffening elements, 18- Mortar layer, 19- Medium density panel, 20- Window structure, 21- Existing land, 22- Waterproofing layer, 23- Retaining wall, 24- Interior floor, 25- Concrete base, 26- Waterproofing layer, 27- Stone pitching, 28- Concrete basement

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 77


Projeler/Projects: Madrid

78 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


A-CERO, JOAQUÍN TORRES ARQUITECTOS TARAFINDAN MADRID’DE TASARLANAN MARBLE AND BAMBOO EN BILINEN TIPOLOJI OLAN KONUTU DENEYLERKEN, MERMER KAPLI DIŞ CEPHESIYLE KIMLIK KAZANIYOR.

YAZI-TEXT: FIRAT ŞEKER

SUBURBAN DRAMA

MARBLE AND BAMBOO DESIGNED BY A-CERO, JOAQUIN TORRES ARQUITECTOS OF MADRID IS A CONTINUATION OF THE FIRM’S INTEREST IN ELABORATE DESIGN IN STONE.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 79


Projeler/Projects: Madrid

R

önesans Avrupa’sında farklı bir yöne sapan dünya görüşü, sanat ve mimarlık ortamı beraberinde gelen yapım teknolojilerinin birçok açıdan farklı boyut kazanıp gelişmesi ile sanat hamilerinin mimarlık kültürüne olan bakış açıları da farklılaşmaya başladı. Değişen güç simgeleriyle yaptırdıkları binalarda söz sahibi olan, kişisel zevklerini ifade edip tasarıma yansımasını talep eden - elit kesime mensup - bâniler, o dönemde gösteri ve gösteriş adına birbiri ile yarışır hale geldi. Sahip oldukları gücü kent sakinlerine - ya da düşmanlarına - teşhir etmek amacıyla maddi imkan ve statüleri bağlamında yapı yaptıran patronlar, bir zaman sonra yapının mimarından ziyade kendi isimleri ile birlikte anılmasına vesile oldular. Bani ve mimar arasında mimarlık kültürü bağlamında kurulan bu iletişim, aynı dönemlerde İstanbul, Edirne ve Bursa odaklı olmak üzere diğer büyük Osmanlı kentlerinde de yaşanıyordu. A-cero, Joaquín Torres Arquitectos tarafından tasarlanan Marble and Bamboo (Mermer ve Bambu) projesine de bu bağlamda yaklaşılabilir. Yapının dış cephesinin tümüyle mermer ile kaplanmasının yanı sıra, bu mermerin Marmol Crema Real Blanco olması da evsahiplerinin kararıyla tasarımın önköşulları arasında yer almış. A-cero da tasarım stratejilerini, sonucu büyük ölçüde etkileyecek bu seçimlerin doğru kullanımlarıyla, mimari anlamda etkileyici bir sonuç ortaya çıkarmak üzere oluşturmuş. Mimarlar, detaylı analizler ve müşteri talepleri ile şekillenen tasarım metodlarında, yerleşim kararlarından, malzeme seçimi ve detay çözümlere kadarki süreçte ‘neden’ ve ‘nasıl’ sorularını sık sık kendisine sorduklarını ifade ediyorlar.

İNŞAAT SÜRECİNDE PEYZAJDAKİ İBER YARIMADASI’NA ÖZGÜ BİTKİ TÜRLERİ KORUNDU. THE NATIVE FLORA OF THE IBERIAN LANDSCAPE AND VEGETATION FOUND ON THE SITE WAS PRESERVED DURING THE CONSTRUCTION PROCESS.

80 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

MARBLE AND BAMBOO, MADRİD’İN KUZEYİNDEKİ DÜŞÜK YOĞUNLUKLU BİR BANLİYÖDE İNŞA EDİLEN 2 KATLI BİR KONUT. THE MARBLE AND BAMBOO HOUSE WAS BUILT IN A LOW DENSITY SUBURBAN HOUSING DISTRICT IN NORTHERN MADRID.

C

hanges in architecture in the Renaissance occurred in a new and reshaped atmosphere of the union of art and science as the patrons of this era changed their perspective towards the world. These patrons taking a humanist point of view introduced their personal expectations and experiences as part of the design process. The individual perception of the world offered unique perspectives on architecture and its role in society. The monuments constructed on behalf of these rich patrons gave ideas about their social status and the nature of the power they possessed to the society at large while at the same reflecting advances in taste and knowledge. The situation for patronage in architecture has changed but the vestiges of the Renaissance interest in taste and social status still remain an important factor in the creation of architecture in the Western world. Today we can see these dynamics still at play in a residential villa in the northern suburbs of Madrid. The single family home, Marble and Bamboo, 2012, designed by


EĞİMLİ VE KÖŞELİ DIŞ YÜZEYLER AÇIK RENK MERMERLE KAPLANDI. THE EXTERIOR SURFACES OF ANGLED AND CURVILINEAR EDGES ARE CLAD UNIFORMLY IN A LIGHT MARBLE.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 81


Projeler/Projects: Madrid

Bodrum kat planı Basement floor plan 1- Hizmetli yatak odası / Servant’s room, 2- Hizmetliye ait banyo / Servant bathroom, 3- Çamaşırhane Laundry, 4- Tesisat odası Facilities room, 5- Kiler / Cellar, 6- Depo / Storage, 7- Garaj / Garage, 8- Temizlik odası Cleaning room, 9- Giysi odası Wardrobe, 10- Havuz tesisatı Pool facilities

Giriş kat planı / Ground floor plan 1- Giriş / Entrance hall, 2- Yatak odası / Bedroom, 3- Giyinme odası / Walk in closet, 4- Banyo / Bathroom, 5- Salon / Living room, 6- Yemek odası / Dining room, 7- Mutfak / Kitchen, 8- Kiler / Cellar, 9- WC, 10- Pergola, 11- Güneşlenme alanı / Sunbathing area,12- Yüzme havuzu / Pool

82 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

1996 yılında Madrid’de Joaquín Torres tarafından kurulan A-cero, günümüzde Dubai ve A Coruña, Galiçya’da bulunan ofisleriyle mimarlık ve planlama alanlarında hizmet veriyor. Halihazırda Avrupa, Kuzey Afrika, Dubai ve Dominik Cumhuriyeti’nde çeşitli projeler yürüten ofis yakın gelecekte Dominik Cumhuriyeti’nde açılacak şubeleriyle de hizmet verecek. Son 20 yılda İspanyol mimarlar tarafından tasarlanan yapılarda, yalın formlara sahip, modernist ve çağdaş malzemeleri ön plana çıkaran tasarım kararlarının hakim olduğunu görüyoruz. A-cero’nun tasarlayıp uyguladığı -konut yapıları başta olmak üzere- birçok projede bu modernist yaklaşımı görmek mümkün. İspanya dışındaki birçok ülkede pratikleri uygulanmış bir tasarım firması olarak A-cero, üst gelir grubuna hitap eden, barındırdığı konfor ve prestiji ön planda tutan ‘görkemli’ konut yapılarını tasarlıyor; bunu yaparken de İspanyol mimarlık ortamına hakim ‘malzemeyi ön planda tutma’ geleneğini devam ettiriyor. Hatta bu geleneği ofisin İspanya dışında uyguladığı projelerde de görmek mümkün. Marble and Bamboo, sahibinin hayatı boyunca en çok vakit geçirdiği mekan olan evinde, tasarım sürecine görüş bildirerek dahil olduğu bir proje... Proje Madrid’in kuzeyinde, ayrık nizam konutların bulunduğu elit bir bölgede, çam ve meşe ağaçlarının peyzaja hakim olduğu hafif eğimli bir arazide konumlanmış. Giriş katı yaşama alanı, mutfak, ebeveyn yatak odası ve ıslak hacimlere ayrılan konutun birinci katında banyolu

Birinci kat planı / First floor plan 1- Yatak odası / Bedroom, 2- Banyo / Bathroom, 3- Pergola


PROJEDE TOPRAĞA SAPLANAN İKİ DİKEY ELEMAN YÜKSELİP BİRLEŞEREK BİRİNCİ KAT ZEMİNİNİ OLUŞTURDUKTAN SONRA, AYNI KATIN TAVANINI OLUŞTURUYOR. TWO VERTICAL ELEMENTS RISE FROM GROUND LEVEL JOINING TOGETHER HORIZONTALLY TO BECOME THE FIRST LEVEL’S FLOOR AND THEN WRAPPING AROUND TO BECOME THE SAME LEVEL’S CEILING.

Madrid practice A-cero, consisting of the partners Joaquin Torres and Rafael Llamazares may be evaluated in the context of the importance of a detailed client brief in the design process. Because in this case the marble clad façade that dominates the building’s architecture was not only specified by the client but also further detailed as a white marble Marmol Crema Real Blanco that should be used as the major feature. Using this as their starting point A-cero transformed this request from the brief by implementing a dramatic yet logical use of natural stone in the house design. A-cero established by Joaquín Torres in Madrid in 1996 is a successful practice whose architecture and urban design services is centered in Spain but also have established an international clientele in far flung locations such as North Africa, Dubai and the Dominican Republic. Buildings with direct and clear forms where material treatment is emphasized is typical of Spanish architecture of the last two decades and representative of A-Cero’s architecture especially in their numerous residential projects. Typical of their work is the Marble and Bamboo house, a project where the client took an active role in the design process creating the basis for the architectural strategy. The site of the house is an upper class suburban area in northern Madrid that is the location for many similar modernist houses including those by A-cero. The project is situated on a sloped ground dominated by oak and pine trees set on a broad lawn with a pool and

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 83


Projeler/Projects: Madrid

MARBLE AND BAMBOO’NUN ÖN CEPHESİNDEKİ ŞEFFAF YÜZEYLER BAMBU KULLANILARAK TASARLANDI. THE TRANSPARENT SURFACES ON THE FRONT FAÇADE ARE LINED WITH BAMBOO PLANKS.

üç yatak odası; bodrum katında ise garaj ve servis mekanları bulunuyor. Tasarım ekibi form ve yerleşim planı üzerinde çalışırken alanda bulunan Akdeniz peyzajına has bitki türlerine minimum müdahe etmeyi ilke edinmiş. Arsanın sahip olduğu eğimin garaj alanı ile birlikte düşünüldüğü ev, bu haliyle nehir yatağı üzerine konumlanmış izlenimi uyandırıyor. Konuta girişin sağlandığı ön cepheye birbiri üzerinde inip-çıkan, üst kattan başlayıp toprak seviyesine kadar alçalarak insan ölçeğine yaklaşan yüzeyler hakim iken; yüzme havuzuna dönük arka cephe ise tamamen bahçe manzarası alacak şekilde şeffaf yüzeylerle birlikte düşünülmüş. Dış cephede izlenen devinimin kat planlarına yansımadığı Marble and Bamboo’da tüm mekanlar doğrudan güneş ışığı alacak şekilde tasarlanmış. Konutun bahçeye dönük arka cephesinde, kendisinden başka hiçbir şeyi taşımayan iki serbest ayak, topraktan başlayarak birinci kat döşemesine saplanıyor; döşeme boyunca ilerleyen yapı elemanı düşeyde yükselerek birinci katın tavan döşemesini tanımlıyor ve düz ilerleyerek başladığı noktada son buluyor. İlerleyen hat boyunca bahçeye dönük cepheler sadece cam kullanılarak geçilmiş. Topraktan çıkan serbest iki ayak arasında kalan ağaca dokunulmamış olması, mimarların bitkilendirmeye müdahale etmeme tercihlerinin açık bir kanıtı. Dış cephedeki olduğu gibi okunmayan, iç mekanda 90 derecelik dönüşlerin gözlemlendiği Marble and Bamboo projesinde cephe ve 84 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


garden. In the middle of the plot is the multi-level house consisting of the ground floor that includes the living space, kitchen, master bedroom and bathrooms; three bedrooms are placed on the first floor and the garage and the technical spaces are placed on the basement floor. To be able to preserve the Iberian plant life found on the plot the architects decided to limit changes to the site as much as possible. Marble and Bamboo is perceived as if it is situated on a small valley due to the placement of its garage in the basement floor of the building on the existing slope of the site seemingly straddling this gap and providing a basis for the vertical thrust of the building upwards. A host of minor and major curved surfaces designed with different angles and heights create a crescendo of climbing forms on the entrance side of the building while a transparent glass façade is designed for the back façade oriented towards the pool in order to able to access the garden view. All the living spaces receive natural daylight whereas the dramatic changes on its exterior are not experienced in the design of the floor plans. Two individual walls originating

PROJE, TEKNİK ALANLAR, GARAJ VE ÇALIŞANLARA AİT MEKANLAR BODRUM KATTA; YAŞAMA ALANLARI BİRİNCİ KATTA, ÖZEL ALANLAR İSE İKİNCİ KATTA OLACAK ŞEKİLDE TASARLANDI. TECHNICAL SPACES, GARAGE AND THE SERVANTS’ QUARTERS ARE LOCATED ON THE BASEMENT FLOOR; THE LIVING SPACES ON THE GROUND FLOOR AND THE PRIVATE SPACES PLACED ON THE FIRST FLOOR.

Kesit / Sections

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 85


Projeler/Projects: Madrid

iç mekanda kullanılan doğal taşlar beyaz, gri ve kahverengi tonlarda seçilmiş. Konut sahibinin talep ettiği ‘dış cephenin doğal taş malzeme kullanarak kaplanması’ isteği üzerine bu görüşü baş mimar Joaquín Torres tasarıma dahil etmiş. Kullanılacak kaplama malzemesinin cinsine de müşterinin karar verdiği Marble and Bamboo’da giriş kat zemininde cilalı mermer, dış cephede beyaz mermer (marmol crema real blanco) kullanılırken havuz kenarında ise white gresite de porcelanosa ismi verilen beyaz renkli bir başka doğal taş malzeme tercih edilmiş. Bina ön cephesindeki açıklıkların bambu ağacı kullanılarak geçildiği projede, bu kullanış binaya karakter ve ağırlık kazandırıyor. Proje kapsamında düşünülen aydınlatma tasarımı, konut ön cephesinde bulunan farklı yükseklik ve yüzey alanına sahip, bambu ve beyaz mermer ile kaplanan yüzeyleri ön plana çıkarırken; arka cephede ise tamamen formun yatayda çizdiği hatları ortaya çıkaracak şekilde düşünülmüş. Müşterimimar arasında gidip gelen tasarım kararlarıyla en bilindik tipoloji olan konut işlevine sahip Marble and Bamboo, mermer kaplı dış cephesinin ötesinde, çevresine yaptığı dokunuşlarla şekillenen irrasyonel formu ve önerdiği aydınlık mekanlarıyla akıllarda kalıyor.

MİMAR / ARCHITECT: A-cero, Joaquín Torres Arquitectos YER / LOCATION: Madrid, İspanya / Spain YIL / YEAR: 2012 PROGRAM / PROGRAMME: Konut / Residential MALZEMELER / MATERIALS: Mermer, bambu, cam ve beton / Marble, bamboo, glass and concrete ALAN / AREA: Arsa alanı / Lot area: 2.800 m2 TASARIM EKİBİ / DESIGN TEAM: Joaquín Torres, Rafael Llamazares

Görünüş / Elevations

86 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

from below ground rise up to meet at the first floor plate and move up to become same floor’s ‘ceiling’. Along this linear route that is the dominant design gesture of the architecture all the façades are open to the exterior to take advantage of the views to the garden and natural surroundings. The presence of a tree in between these two individual wall frames seemingly wedged inside the building is clear proof of the architects’ intent to preserve the existing natural elements in the site as a counterpoint to their design. Marble and Bamboo utilizes several shades of white, grey and brown for its dramatic exterior as well as its interiors while implementing a rational spatial geometry. After being asked to design a natural stone clad façade for this house by the client, the chief architect, Joaquín Torres, used this request as a driving feature in the design process by taking it to an advanced level. In addition to requesting the natural stone cladding for the exterior facade the client made detailed specifications of the kind of materials that would be used throughout the building: polished marble for the ground floor furnishings and white Gresite ceramic for the pool terrace. In contrast to the use of marble, the gaps on the entrance façade were covered by using bamboo planks. The architects explained “This usage brought character to the dwelling and made it recognizable and sober”. The combination of marble and bamboo although not common is the hallmark of the project that gives the building its design quality. In addition to these material specifications lighting designed for the project also highlights the transformations of the surfaces of each facade. The lighting of the marble and bamboo clad surfaces of the entrance facade each at different heights and angles dominate the front façade whereas the back façade’s linear edges are highlighted. Overall the Marble and Bamboo house with its design process driven by detailed client needs and the architect’s response is an opportunity to review the nature of the architect and patron relationship as intertwined pieces of the design process focusing on the realization of a client’s vision by a logical series of choices.


MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 87


Proje/Project: Milos Adası/Milos Island

DECA ARCHITECTURE’IN MILOS ADASI SIRTLARINDA TASARLADIĞI VORONOI’S CORRALS (VNC EVI), TOPOGRAFYAYA MINIMUM MÜDAHALE EDERKEN YAPI MALZEMESI OLARAK KIREÇTAŞINI TERCIH EDIYOR. FOTOĞRAF-PHOTO: STÅLE ERİKSEN

88 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013


MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013 • NATURA 89


Proje/Project: Milos Adası/Milos Island

VORONOI’S CORRALS (VNC EVİ), YUNANİSTAN’IN MİLOS ADASI SIRTLARINDA, MAKİLİKLERİN ARASINDA İNŞA EDİLDİ. VORONOI’S CORRALS (VNC HOUSE) IS BUILT AMONG MEDITERRANEAN MAQUIS SHRUBLAND ON THE EDGE OF MILOS ISLAND IN THE GREEK CYCLADES.

Vaziyet planı / Site plan

1- Konut Bölgesi: 1a- Kireçtaşı örtü termal yalıtım sağlıyor. 2a- Avlular, rüzgar sayesinde havalandırmaya yardımcı oluyor. 3a- Suyu arıtma olanağı. 2- Koruma Bölgesi: 2a- Nesli tükenmekte olan meyve ağaçları dikildi. 3- İzolasyon Bölgesi: 3a- Patika kenarına konumlanmış alana, yerel floranın korunmasına için nadir türler ekildi. 4- Meyve Bahçesi: 4a- Sulamayı en aza indirgemek için bölgede yetişen yerel bitki türleri tercih edildi. 4b- Konuk Evi’ni saran taş duvar fazladan termal yalıtım sağlıyor. 4c- Kalın toprak tabakası çatıda yalıtım imkanı sunuyor. 4d- Bostana açılan rampa, sağladığı esinti ile mekanların havalanmasını sağlıyor. 4e- Harfiyat sırasında çıkan toptak, taş v.b. gibi malzemeler projede tekrar kullanıldı. 4f- Yerele özgü türlerin kullanılmasıyla, bölgenin tarım kültürünün korunması hedeflendi. 4g- Yatayda ilerleyen jeotermal hat, enerji etkin iklimlendirmeye imkan sağladı.

Y

unanistan’ın Atina kentinde 2001 yılında kurulan Deca Architecture, uluslararası alanda umut vaat eden tasarımcıları bünyesinde barındıran bir tasarım platformu. Genç bir ofis olmasına rağmen, birçoğu Yunan Adalarında uygulanmış, çok sayıda konut projesi gerçekleştirmiş. Ekip, tasarım süreci boyunca, kentsel ve doğal çevreden aldıkları dürtülerle duyuları harekete geçiren araştırma deneyimi sayesinde, doğal çevre girdileri ve malzeme kültürü arasında gidip gelen elemanları kişiselleştirerek tasarımlarını nihai kılıyorlar. Mimarlar projelerinde yalın formları tercih ederken, topografyayı ustalıkla işleyerek adeta ‘toprağa yedirilmiş’ hissi uyandıran hacimler oluşturuyorlar. Bunu yaparken de kullandıkları doğal malzemeleri, mimari pratiklerinde ön plana çıkartarak çevreden gelen dürtülere karşılık veriyorlar. Voronoi’s Corrals’ın inşa edildiği Kiklad Adaları, Ege Denizi’nin güneybatısında, Girit Adası’nın kuzeyinde bulunan, irili ufaklı 220 adadan meydana gelen bir takımada. Bu adaların -Milos Adası’nın da içinde bulunduğu- 21 tanesinde yoğun yapılaşma izlenirken, Kiklad’ın birçok küçük adasında insan yerleşimi bulunmuyor. Adalar, ismini verdikleri Kiklad Uygarlığı’nın yetki alanı olmasıyla biliniyor. M.Ö. 3000-2000 yılları arasında bölgede varlığını koruyan uygarlık, diğer Akdeniz kentleri ile ticaret faaliyetleri münasebetiyle kaynaklarda yer alıyor. Surlarla çevrili şehirlerde yaşayan Kiklad halkı, birbiri ile bağlantılı, iki odalı ve düzgün kesilmiş taş malzemeden inşa edilen 90 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013

DESIGNED BY NATURE THE VORONOI’S CORRALS PROJECT BY ATHENS PRACTICE DECA ARCHITECTURE USES THE ROLLING TOPOGRAPHY OF THE AEGEAN ISLAND OF MILOS AS A STARTING POINT FOR ITS NEO-PRIMITIVE DESIGN

d

ecaArchitecture established in Athens, Greece in 2001 by 3 young architects trained in the U.S., Alexandros Vaitsos, Carlos Loperena, Eleni Zabeli, has for the last 10 years focused on a number of residential projects especially on the Greek Aegean Islands. The architects stated methodology revolves around “the search for sensory experiences which strongly emerge from as well as recontextualize both urban and natural landscapes exploring on one hand, the open frame of individual subjectivity and on the other, the relational complexity of natural environments and material culture.” The practice emphasizes strong architectonic forms with an architecture that attempts to blend into the topography using natural building materials such as stone and earth in harmony with the context in sites primarily in Greece.


Yerleşim planı / Settlement plan 1- İzolasyon Bölgesi: 267 m2 , 2- Koruma Bölgesi: 586 m2 , 3- Meyve Bahçesi: 18.324 m2 , 4- Konut Bölgesi: 376 m2 , 5- Orman Alanı, 6- Ege Denizi

evlerde barınıyordu. Mermer başta olmak üzere, doğal taşları işlemedeki akılalmaz hünerleri ile bilinen uygarlığın yerleşik hayat sürdüğü alanlarında yapılan kazılarda, çok sayıda soyut, mermerden yapılmış kadın heykellerine rastlandı.

MILOS ADASI MORFOLOJISINE SAHIP ÇIKAN KONUT Proje Milos Adası’nın güney yamaçlarında, toplam 60 hektarlık arsa içinde, 376 m2 taban alanına sahip olacak şekilde, 2011-2012 yılları arasında inşa edildi. İnşaat alanı Avrupa Birliği sınırları dâhilinde çevre koruma alanlarındaki yapılaşmalar üzerine söz sahibi olan Natura 2000 isimli kuruluş tarafından Milos Adası’nın çok özel niteliklere sahip doğal yapısını korumak amacıyla bu kadarla sınırlı tutulmuş. Bu nedenle mimarlar güneş ışığı, rüzgar, manzara, denizin sesi, jeolojik morfoloji ve yerel flora açısından en uygun noktayı bulmak üzere arazide mikro-çevre arayışına girmişler. Proje mimarlar tarafından İmersiyon, Meyve Bahçesi, Koruma ve İzolasyon olarak tanımlanan, etrafı duvarlarla çevrili işlev alanlarını içeriyor. Tasarım ekibi, yerleşim alanındaki bu dört alanın arsadaki yerlerinin belirlenme ilkesini ‘kartezyen olmayan grid’ şeklinde ifade ediyor ve bu sebeple projelerini, 19. yüzyılda yaşamış Rus matematikçi Georgy Voronoi’ye ithafen ‘Voronoi’nin Ağılları’ anlamına gelen ‘Voronoi’s Corrals’ olarak isimlendiriyorlar. İlk bakışta gelişigüzel gibi görünse de, bitkilendirme düzeninden alan yerleştirmesine, hatta zemindeki şekillere kadar tüm müdahaleler Voronoi giridine göre belirlenmiş.

Much of decaArchitecture’s distinctive work including their iconic buried house Aloni from 2010 is located in the Cyclades Islands. The Cyclades, the site of this featured project Voronoi’s Corrals in Milos Island, is an archipelago with 220 minor and major islands in the southwestern Aegean Sea, north of Crete. The name of the archipelago, Cyclades, originates from the early Greek Cycladic civilization that ruled the region during the Bronze Age between 3000 - 2000 BC. Cycladic culture is mentioned in primary sources due to their trade connections with other Mediterranean cultures such as the Minoan to the south and the Anatolian Hattians and Hittites to the east. Today many of the islands are not inhabited with only 21 islands including Milos having settlements. The dwellings of the ancient Cycladic people were distinctive for their simple organization of two volumes with internal connections. More recent vernacular architecture also features homes with natural stone cladding and the more famous pure white façades connected to and surrounded by perimeter walls carved directly into the volcanic rock of the Islands. And lastly Cycladic civilization is perhaps most well known for the perfectly cut, abstract sculptures in the local white marble that are found in museums all around the world.

TOPOGRAPHY AS ARCHITECTURE ON MILOS Voronoi’s Corrals was built at the edge of the cliffs of the shoreline of Milos Island in 2012. The total construction area of 60 hectares with the 376 m2 residential building was determined by Natura 2000 planning legislation for the administration of construction in natural preservation sites in the European Union. The limitations for the total construction area in the very unique natural setting of Milos Island considerably limited the built area of this residential project. Due to these limitations, the architects carefully considered the individual micro-environments on the site that would be the most appropriate in terms of sunlight, wind, the view and access to the sea while considering the Islands unique topography and vegetation. Based on these considerations the project was designed as four zones surrounded by walls around the concept of the fenced corral: the Immersion corral, the Orchard corral, the Preservation corral and the Isolation corral. decaArchitecture placed these four zones on a ‘nonCartesian grid’ plan based on the geometric theories of 19th century Russian mathematician Georgy Voronoi. In the plan for Voronoi Corrals the outline of the zones and the placement of the architectural elements based on the Voronoi diagram is used to divide space into a number of regions that defines the plan of the buildings and the site plan. Topography and architectural geometry meet through the code of the Voronoi diagram. The Immersion corral, the main house on the site, is situated on a plateau at the very south edge of the white cliffs. The house lies on rocky ground and is characterized by multiple transformations in its form due to differences in the sloping topography. In fact the existing topography was not altered to accommodate the Immersion corral MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013 • NATURA 91


Proje/Project: Milos Adası/Milos Island

PROJENİN 60.000 M2’LİK ALANI DÖRT BÖLGEYE AYRILIYOR: KONUT (İMERSİYON) ALANI, MEYVE BAHÇESİ, KORUMA ALANI VE İZOLASYON ALANI. THE RESIDENTIAL PROJECT DESIGNED ON A 60.000 M2 RURAL PARCEL IS COMPRISED OF FOUR ZONES: THE IMMERSION CORRAL, THE ORCHARD CORRAL, THE PRESERVATION CORRAL AND THE ISOLATION CORRAL.

92 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013


Yerleşim planında ada sırtlarında konumlu ana konut, oturduğu kayalık zemin ve zemindeki kot farkı nedeniyle ‘parçalı’ bir form alıyor. Denizin sesi, yakıcı güneş ışınları, sert rüzgâr, manzara ve sonsuz ufuk çizgisi gibi, duyulara hitap eden özelliklerin bir araya geldiği konut tasarlanırken adadaki morfolojiye müdahale edilmemiş. Öyle ki, konut girişinde bulunan, rüzgâra karşı bir bariyer vazifesi gören aynı zamanda kendi içinde bir mikroklima yaratan avlu, tamamen zemindeki mevcut eğimin kullanılmasıyla tanımlanıyor. Şeffaf ön ve arka cephesiyle manzarayı gözler önüne seren, aynı zamanda içerideki yaşamı dışarı taşıyan bu hacim adanın güney yamacındaki küf taşından şekillenen sırt üzerinde konumlanıyor. Adada var olan formlara referans vermeyi hedefleyen ev, kireçtaşını ana malzeme seçerek küf taşına gönderme yapıyor. İnşasında 4cm kalınlığında kesilen kireçtaşı, üst üste yığılarak uygulanmış. Bu haliyle örtüsünde basamaklar halinde eğimi takip eden formu ile güney sırtlarındaki küf taşı kayalıkların izinden gitmeyi hedefledi. Kireçtaşı da tıpkı küf taşı gibi mevsime göre fiziksel değişiklikler gösterecek ve uzun zaman dayanıklılığını koruyacaktı… Konutun, dikdörtgene tamamlanabilen formunun, dört bir yandan açılarak ayakları yere basan kabuk şeklini almasını tasarım ekibi, kayalık zemin ve manzaraya

Konut Bölgesi, aksonometrik perspektif Immersion Corral, axonometric perspective

KONUT ADANIN EN GÜNEY YAMACINDA, DOĞRUDAN DENİZ MANZARASINA DÖNÜK TASARLANANDI. THE MAIN HOUSE WAS DESIGNED TO FACE THE SEA ON THE SOUTH EDGE OF THE ISLAND.

but rather was designed in an opportunistic way. This was achieved through the use of diverse strategies aimed at maximizing the sensorial character of the building in forms evocative of the topography but aimed at spatial experience. The sound of the sea, intensive sunlight and views towards the panorama to the horizon are used to orient the volumes in different directions as per the topography. For example, the plan of the house consists of four wings that create four courtyards due to the limit of the rocky ground and orientation toward the view. The front courtyards towards the north protect the private areas behind from the prevailing winds and provide ventilation. A staircase leads down from one of these courtyards to a lower pool area following the natural slopes to create its own microclimate in between the jagged volcanic tuff rock. The rear courtyards away from the sea provide shade and seclusion. In this way the shape of the building is determined by environmental limits and the abstraction provided by the Voronoi diagram. Konut Bölgesi planı / Plan scheme of the Immersion Corral 1- Yaşama alanı / Living room, 2- Yemek odası / Dining room, 3- Mutfak / Kitchen, 4- Yatak odası / Bedroom, 5– Banyo / Bathroom, 6- Kuzey avlu / North Courtyard, 7- Güney avlu / South courtyard, 8- Doğu avlu / Eastern courtyard, 9- Batı avlu / West courtyard, 10- Yüzme havuzu / Pool

PRIMITIVE NATURALISM References to the existing primitive setting of Milos Island were made in the selection of the limestone used to completely clad the exterior of the Immersion Corral. MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013 • NATURA 93


Proje/Project: Milos Adası/Milos Island

yönlenme-açılma gibi gerekçelerle açıklıyor. Düşük ısı geçirgenliği ile ısısal koruma sağlayacak olan kireçtaşı, bina gövdesinin yanı sıra drenaj ve havalandırma gibi mekanik işlevleri içeren hacimleri örtmek için de kullanılmış. Avlu, teras ve iç mekânda ise beyaz mermer tercih edilmiş. Yerleşim planındaki en büyük alanı kaplayan alan Meyve Bahçesi’ne ayrılıyor. Bahçede 550 çeşit zeytin ağacı, asma ağaçları, sebze ve şifalı otlar yetiştirilirken, sulama ihtiyacını en azda tutmak için Akdeniz’e has bitkiler tercih edilmiş. Bu tercihin bir diğer sebebi ise tasarım ekibinin, yöredeki yerel türleri yaşatma çabası... Meyve Bahçesi esen sert rüzgâr ve yaban keçilerine karşı uzunluğu 700

MİMAR / ARCHITECT: Deca Architecture YER / LOCATION: Milos Adası, Kiklad, Yunanistan / Milos Island, Cyclades, Greece YIL / YEAR: 2012 PROGRAM / PROGRAMME: Konut, meyve bahçesi / Residential, orchard MALZEMELER / MATERIALS: Kireçtaşı, mermer ve cam / Limestone, marble and glass TOPLAM PROJE ALANI / TOTAL SITE AREA: 60 hektar / 60 hectares TASARIM EKİBİ / DESIGN TEAM: Carlos Loperena, Alexandros Vaitsos, Eva Tsouni, Minna Colakis, Stefanos Nassopoulos, Jo Burtenshaw, Alison Katri, Roza Giannopoulou, Dimitra Palaiologou, Thalia Chrousos, Maria Pappa

94 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013


The entire shell is constructed by using limestone of a constant 4cm thickness and was shaped by the very basic stacking, coursing and stepping of these stones in an allusion to primitive forms. The limestone shell provides high thermal protection and, like the volcanic tuff of the cliffs, ages naturally over time. The mechanical elements used for drainage and ventilation are housed beneath this limestone surface while white marble was used in the courtyard, the terrace and the interior. The Orchard corral is the largest area of the project containing 550 olive trees, grape vines, vegetables and aromatic herbs. It is surrounded by a 700m long natural stonewall in order to protect the planting zone from the prevailing winds and wild goats. Taking advantage of the natural slope leading down through the sea, this border element becomes a building element, a natural stonewall, on the southern portion of the corral. This wall then becomes the exterior façade of the Guest House placed in the site. The Guest House visible only from the seaside is characterized by these buried stonewalls in the landscape and its protected orientation. The house accessed by a ramp opens directly to the Orchard corral creating ventilation through the inner space of the house. The ecologically minded Guest MAYIS-HAZÄ°RAN / MAY-JUNE 2013 • NATURA 95


Proje/Project: Milos Adası/Milos Island

metreyi bulan, doğal taş kaplı duvar ile çevreleniyor. Morfolojiden gelen farklardan dolayı yer yer yükselip alçalan bu sınır elemanı, topografyanın güneye doğru (denize doğru) alçaldığı yerde daha da yükselerek bir ‘duvar’ halini alıyor. Yüksek duvarların yüzeyleri, bahçenin içinde konumlanan Konuk Evi’nin dış duvarını oluşturuyor. Sadece deniz yönünden algılanabilen Konuk Evi, korunaklı yapısıyla karakter kazanıyor ve bir rampa ile kuzeyden bahçeye bağlanıyor. Erişimi sağlayan bu rampa aynı zamanda yarattığı hava akımıyla esintinin Konuk Evi içindeki mekânlara ve yakın çevresine ulaşmasına imkân sağlıyor. 80cm kalınlığındaki toprak tavana sahip Konuk Evi, kuzey ve güney yönde olmak üzere iki avluyla bölünüyor. Bu iki avlunun ortasında bulunan, hacimler arası geçişin sağlandığı alanın cam panellerle kaplanmasıyla, yapı içi ve dışı ayrım sağlanıyor. Bu haliyle ada peyzajının bir parçası halini alan Konuk Evi’ni tasarlarken, rampayı oluşturmak için toprağa yapılan uygulama, aslında 60 hektarlık alana tasarım ekibi tarafından yapılan tek müdahale… Üçüncü bölge olan Koruma Bölümü (The Preservation Corral), adada rüzgârın ulaşamadığı 580 m2’lik bir sahada yer alıyor. Burada tükenmekte olan, Milos 96 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013


HAFRİYAT SIRASINDA ÇIKAN MALZEMELER KONUK EVİ’NİN İNŞAATINDA TEKRAR KULLANILDI. THE STONE AND EARTH DUG UP DURING THE EXCAVATION PROCESS WERE RE-USED IN THE CONSTRUCTION OF THE GUEST HOUSE.

MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013 • NATURA 97


Proje/Project: Milos Adası/Milos Island

TOPOGRAFYANIN DENİZE DOĞRU ALÇALMASIYLA OLUŞAN KOT FARKI, BİR DUVAR ELEMANINA DÖNÜŞEREK, KONUK EVİ’NİN GÜNEY CEPHESİNİ OLUŞTURDU. THE NATURAL SLOPE OF THE TOPOGRAPHY TOWARDS THE SEA BECOMES A BUILDING ELEMENT IN A ‘WALL’ THAT BECAME THE SOUTH FAÇADE OF THE GUEST HOUSE.

Konuk evi / Guest house

98 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013

Adası’na özgü bitki türleri yetiştiriliyor. Projedeki dördüncü ve son bölge ise İzolasyon (The Isolation Corral) olarak isimlendirilmiş. Bir derenin yanındaki bu alana, küçük bir patikayla yakındaki ormanı geçtikten sonra ulaşılıyor. Bölge, bulundurduğu bitki ve çalı gruplarını korumak amacıyla proje kapsamında tasarlanan en küçük ve en korunaklı işlev alanı olma özelliğinde. Voronoi’s Corrals projesinde abartılmış formlardan uzak duran Deca Architecture, tıpkı Antiparos Adası, Yunanistan’da uygulanan Krater, 2004, Helix, 2006, Cliffhanger, 2007 ve Aloni, 2008 projeleri ile TAMA, Tinos Adası, Yunanistan, 2008 tasarımlarında olduğu gibi; çevresine kulak veren, yerelden gelen değerlerle morfolojiye en az müdahale edilen, hatta onun bir parçası olarak ortaya çıkan ve doğal malzemelerin geniş yüzeylerde teşhir edildiği bir iş çıkartıyor. Yalın formları tercih eden proje ekibi, çalışma alanındaki ottan çakıla her türlü elemana bir ‘girdi’ gözüyle bakarak, 2000’lerden bu yana bir klişe halini alan ‘sürdürülebilirlik’ olgusuna bilimsel bir metotla yaklaşıyor.

Konuk Evi planı / Guest House plan scheme 1- Yaşama alanı / Living room, 2- Yatak odası / Bedroom, 3- Banyo / Bathroom, 4- Kuzey avlu / North courtyard, 5- Güney avlu / South courtyard


Konuk Evi, kesit – perspektif Guest House, section – perspective

House with its 80cm thick natural soil ceiling is divided by two different courtyards to the north and south. The intervention of the access ramp was the only addition to the 60 hectares site in an architectural strategy that tries to negate the presence of archtecture. The third corral, the Preservation corral exists on an area of 580 m2 in an area undisturbed zone by the harsh sea winds. Vegetation unique to Milos, which is almost extinct, is planted in this zone. The fourth corral in the project, the Isolation corral, is accessed through a narrow path passing through the forest, and placed close to a small brook. This corral, the smallest and the most isolated corral among the others, is dedicated to the preservation of the surrounding vegetation. Overall despite the large size of the site and the numerous architectural interventions the architects have successfully worked with nature while designing with a strong architectural language built to last well into the future. Instead of relying on vernacular examples they have chosen to create their own local architectural language that is in response to the raw, rocky topography, ancient Cycladic pedigree and unique ecological condition. Their primitive naturalism is a measured and respectful response to the dramatic Aegean and Mediterranean natural setting which in many areas is quickly disappearing. MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013 • NATURA 99


Portfolyo/Portfolio: AGi architects

M

IXED MEDIA

AGI ARCHITECTS OF MADRID AND KUWAIT BRING A GLOBAL PERSPECTIVE TO CONTEMPORARY ARCHITECTURE IN KUWAIT.

100 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


Karışık teknik KUVEYT VE MADRID MERKEZLI AGI ARCHITECTS, KUVEYT’DEKI ÇAĞDAŞ MIMARLIK ORTAMINA KÜRESEL BIR BAKIŞ AÇISI KAZANDIRIYOR. YAZI-TEXT: GÖKHAN KARAKUŞ

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 101


Portfolyo/Portfolio: AGi architects

B

asra Körfezi’ne komşu petrol zengini Arap ülkelerinde mimarinin uluslararası bir boyutta ele alınması 50 yıl gibi kısa bir sürede gerçekleşti. 1950’lerden itibaren petrol ve doğalgazın getirdiği zenginlikle ortaya çıkan inşaat dalgası, Körfez ülkelerinin ticaretle uğraşan geleneksel göçebe topluluklarından, 21. yüzyılın modern kent toplumlarına dönüşmesini sağladı. İnşaat pratiklerinde ihtiyaç duyulan teknik uzmanlık önceleri batıdan ithal ediliyor, A.B.D., İngiltere ve diğer batılı ülkelerden gelen inşaat şirketleri bu büyümenin baş müteahhitlerini teşkil ediyordu. Modern mimari anlayışın Körfez ülkelerinde olmayışı, bu yerel toplumları teknik ve mimari hizmetleri vermesi için yabancı ortaklarla birlikte çalışmaya zorluyordu. Ülkelerin ihtiyaç duyduğu kamusal ve teknik altyapı sistemleri, yabancı inşaat, mühendislik ve mimarlık firmaları tarafından tasarlanıp uygulandı. 1950-60 yılları arası oldukça sıradan bir şekilde inşa edilen ticaret, ulaşım, yönetim ve idari amaçlı yapılar, bu yabancı firmaların büyük ölçekli faaliyetlerinin ürünleriydi. 1970’lerden itibaren halkın çevresine olan duyarlılığının artmasının da etkisiyle, yerel kültürel ve çevresel değerlere cevap veren daha kişilikli bir mimari belirmeye başladı. Malene Björn’ün Su Kuleleri (Water Towers), Kuveyt, Michael Rice’ın Ulusal Müze’si (National Museum), Doha, Katar (1977), SOM’in Hac Terminali (Haj Terminal), Riyad, Suudi Arabistan (1981), William Perreira’ın Doha Sheraton Oteli, Katar (1981), Rolf Gutbrod ve Frei Otto’nun Intercontinental Hotel ve Konferans Merkezi, Mekke, Suudi Arabistan (1974) ve Rolf Gutbrod ve Ted Happold’ın Kral Abdul Aziz Üniversitesi Yerleşkesi, Cidde, Suudi Arabistan (1975-80) gibi projeler 1970’lerde görülen bu değişimin örnekleri arasına girdi. Bu projelerde görülen, gerek mimari biçimler gerekse uygulanışlarındaki Arap ve Körfez kültürüne ait birtakım dokunuşları içermesi, modern Körfez mimarisinin doğmasını sağladı. 1980’lerin sonlarına doğru batıda eğitim gören mimarlar Körfez ülkelerine dönerek sektörde söz sahibi olmaya başladı (Ürdünlü Rasem Badran ve Mısırlı Abdel Wahed El-Wakil gibi mimarlar dini ve konut mimarisinde kültürel değerlerle örtüşen projeler tasarladı.). Eş zamanlı olarak devam eden inşaat faaliyetlerindeki yabancı varlığı ise günümüze kadar devam etti. Norman Foster, Jean Nouvel, Rem Koolhaas, Zaha Hadid, Frank Gehry ve Skidmore, Owings & Merrill (SOM) gibi günümüz mimarlık ortamında gündemi belirleyen mimarlar, AECOM, Gensler, Aedes ve HOK gibi ticari şirketler ile işbirliği içinde, Körfez ülkelerindeki mimarlık ve inşaat faliyetlerinde başı çekiyor.. Küreselleşmenin de etkisiyle, Arap ülkelerinde merkezi olan ya da olmayan, küçük ve orta ölçekli mimarlık şirketleri de ilgi çekici biçimde Körfez’in kendine özgü, dengeli mimarisi için kendi nişlerini 102 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

THE BLACK & WHITE HOUSE’UN KOYU RENK TAŞ KAPLI CEPHELERİ TASARIMA ÇEŞİTLİLİK VE DERİNLİK KAZANDIRIYOR. THE DARK STONE CLAD FAÇADES THAT WIND THEIR WAY THROUGH THE BLACK & WHITE HOUSE GIVES THE DESIGN VARIETY AND COMPLEXITY.

T

he internationalization of architecture in the oil rich countries of the Arabian Gulf of Persia has occurred over a short 50-year period. Starting in the 1950s the wealth provided by oil and natural gas has produced successive waves of construction in the Gulf States turning the traditional trading and nomadic societies into modern urbanized nations by the 21st century. The technical expertise for this development was initially imported from the west as construction companies from the U.S., Britain and other western powers became the primary contractors for this growth. Lacking a modern architectural cultural forced these indigenous cultures to use international architects associated with these engineering and construction companies. Much of the public and technical infrastructure required by these countries in this period was built by this linked network of foreign construction, engineering and architectural firms. The fairly undistinguished architecture for commercial, transportation, administration and governmental buildings in


Kesit / Section: 1- Yatak odası 2 / Bedroom 2, 2- Depo / Storage, 3- Üzeri açık avlu / Open courtyard, 4- Ağaç çukuru / Tree pit, 5- Teras / Terrace, 6- Yaşama alanı (erkekler için) / Men’s room, 7- Dwania, 8- Giyinme odası / Walk in closet, 9- Banyo / Bathroom, 10- Yüzme havuzu / Pool, 11- Mekanik odası / Pool mechanical, 12- Ebeveyn yatak odası / Master bedroom, 13- Yaşama alanı / Family living, 14- Yemek odası / Dining room, 15- Hizmetli yatak odası / Maid’s room, 16- Çamaşırhane / Laundry, 17- Bahçe / Garden, 18- Garaj / Garage Kesit / Section

Konut grubu planı / Plan of the cluster

oluşturmaya başladılar. Beyrut ve Sevilla merkezli Nabil Gholam, Beyrut ve Abu Dabi merkezli MZ Architects ile Kuveyt ve Madrid merkezli AGi Architects gibi firmalar, geride bıraktığımız 10 yıllık süreçte bölgede bölgenin değişen yaşam tarzları ve çevre konusunda bilinçli, önemli yapılara imza attılar. Bu firmalardan AGi Architects, Kuveyt’te uygulanmış, çok sayıdaki konut projesiyle mimari ve iç dekorasyon birlikteliğine yeni bir bakış açısı kazandırdı. 2006 yılında Joaquin Perez-Goicoechea ve Nasser B. Abulhasan tarafından kurulan AGi Architects’e 2007 yılında Salvador Cejudo da katılarak 2009’da firmanın tasarım ortağı oldu. Uluslararası düzeyde bilinirliğe sahip bir tasarım firması olan AGi, mimari tasarım, planlama, iç mimari, tasarım araştırmaları ve danışmanlık gibi alanlarda

Konut grubu planı / Plan of the cluster: 1- Yatak odası 1 / Bedroom 1, 2- Yatak odası 2 / Bedroom 2, 3- yatak odası 3 / Bedroom 3, 4- Giyinme odası / Walk in closet, 5- Banyo / Bathroom, 6- Yaşama alanı / Family living, 7- Yaşama alanı / Living room, 8- Hizmetli yatak odası / Maid’s room, 9- Teras / Terrace, 10- Depo / Storage, 11- Çamaşırhane / Laundry, 12- Çamaşırhane avlusu / Laundry courtyard, 13- Yüklük / Cupboard, 14- Yüzme havuzu / Pool

the 1950s and 1960s was a product of these foreign firms’ large-scale operations. Later in the 1970s a more distinct architecture started to emerge that responded to the local culture and environment, spurred on in part by local residents’ increasing sensitivity to their surroundings. Projects such as Malene Björn’s Water Towers, Kuwait City, Kuwait; Michael Rice’s National Museum, Doha, Qatar (1977), SOM’s Haj Terminal, Riyadh, Saudi Arabia (1981); William Perreira’s Doha Sheraton, Doha, Qatar (1981); Rolf Gutbrod and Frei Otto’s Intercontinental Hotel and Conference Center, Mecca (1974) and King Abdul Aziz University, Jeddah (197580) with Rolf Gutbrod and Ted Happold were indicative of this change. The architecture of these projects in style and technical application integrated some aspect of the local Arab culture or Gulf environment to create a modern Gulf architecture. Despite the fact that subsequently starting in the 1980s Arab architects trained in the West started to become more active in the Gulf states (architects such as Rasem Badran from Jordan and Abdel Wahed El-Wakil from Egypt were enlisted to work on culturally sensitive projects for religious buildings and residential architecture) the foreign presence in the local building culture continued through into the 21st century. Today, leading architects from the West such as Norman Foster, Jean Nouvel, Rem Koolhaas, Zaha Hadid, Frank Gehry and SOM are joined by a whole host of commercial firms such as AECOM, Gensler, Aedes and HOK as the key protagonists in architecture and construction in the Gulf. Intriguingly, as a result of globalism small to mid-size architectural firms with a base in the Arab countries and elsewhere are starting to carve out their own niche for a balanced indigenous architecture in the Gulf states. Firms such as Nabil Gholam Architects from Beirut and Seville, MZ Architects of Beirut and Abu Dhabi and AGi Architects of Kuwait and Madrid have, over the past 10 years, produced important architecture with an understanding of environment and changing lifestyles of the region. Of these firms AGi Architects has produced many examples of built residential architecture in Kuwait that has broken new ground in the combination of architecture and interior design. AGi architects was established in 2006 by Joaquin Perez-Goicoechea and Nasser B. Abulhasan. Salvador Cejudo started to collaborate with AGi in 2007 and became a design partner in 2009. An international design firm, they provide a variety of services in architecture, planning, urban design, interior design, design research MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 103


Portfolyo/Portfolio: AGi architects

profosyonel hizmet veriyor. AGi Architects, mimar, şehir plancısı, iç mimar, peyzaj mimarı ve diğer uzmanlık alanlarından disiplinlerarası kadrosuyla büyük uluslararası şirketlerle çalışmaya alışmış yerel müşterilerin ihtiyaçlarına kolaylıkla adapte olabiliyor. AGi projelerinde taş yüzeyleri, ışığı, alanı ve kullanımı vurgulayan, ilgi çekici şekillerde kullanıyor. Doğal taş, AGi projelerinde yüzey ve alanları birleştiren, Kuveyt’in değişen yaşam tarzları için optimum çevresel ve sosyal şartları yaratan bir mimari katalizör görevi görüyor. Örneğin, ödüllü yarışma projeleri General Department of Information Systems (Bilgi Sistemleri Genel Müdürlüğü), gölgelik mekanlar yaratan, kırıklı hatlara sahip, taş kaplı ikonik gövdesinin yanı sıra; ofis çalışanlarının günlük ihtiyaçlarına cevap verebilecek, kurum kimliğini öne çıkaran ve nispeten şeffaf bir üst hacmi içeriyor. S-Cube Chalet, beyaz, geometrik mimariyi, iç ve dışta kullanılan koyu renkli Hint kumtaşı ile birleştiriyor. Projede beyaz Stucco ile koyu gri taş kaplı yüzeyler arasındaki kontrast, özel ve ortak mekanlar ile; ışık ve gölge arasında kurduğu dengeyle bölge iklimi ve sosyal yapısının gereksinimlerini karşılamaya yetiyor. Firma, altı konut ünitesini bünyesinde barındıran Black & White House projesinde doğal taş kullanımını bir adım daha ileri taşıyarak, taşı bina boyunca ilerleyen sürekli yüzeylerde, farklı iç ve dış mekanları birbirine bağlayan temel bir unsur olarak değerlendiriyor. Taşın çarpıcı kullanımı sonucu, sokağa ve iç mekana yönlenen yüzeylerin siyah taş ve beyaz Stucco ile kaplanmasıyla tasarımdaki mimari karakter kurgulanmış oluyor. Bu tasarımın mimari etkisi, alan ve ışığa verdiği vurgu ile tamamen çağdaş, öte yandan siyah rengin kullanımında Körfez Bölgesindeki ev hayatının kutsallığına ve belki de kadın ve erkeğin rollerine dair sembolik çağrışımlar bulmak mümkün. Uluslararası perspektifi ve Kuveyt’teki varlığıyla AGi, Black & White’da bu iki dünyayı bir araya getiriyor; ‘özel’ ve ‘kamusal’, ‘Batılı’ ve ‘Arap’, Körfez Bölgesindeki Arap ülkelerinde toplum ve kamu yaşamının henüz başlayan bu uzun vadeli gelişiminde ihtiyaç duyulduğu şekilde, sessizce birleşiyor.

PROJENIN ANA HACMİNDEN BİRBİRİNE GEÇEN, KARMAŞIK FORMLAR BELİRİYOR. A SERIES OF COMPLEX INTERLOCKED FORMS IS GENERATED FROM THE PROJECT’S MAIN VOLUME

104 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

and consulting. An integration of skills in a multi-disciplinary staff of over 30 professionals including architects, planners, landscape architects, interior designers and other specialists that parallels the capabilities of global commercial firms, provides the necessary skill set required by local clients accustomed to working with the technical and management capabilities of large global practices. We feature here projects by AGi that employ stone surfaces in significant ways to create spaces that emphasize light, space and use. Stone becomes an architectural catalyst in AGi’s work, connecting surfaces and spaces resulting in optimal environmental and social conditions for the developing lifestyles of Kuwait. For example, their winning design competition for the General Department of Information Systems (2013), contains an iconic undulating stone canopy integrated into a lighter glazed upper volume that balances institutional identity with the daily needs of office workers. The S-Cube Chalet (2012), mixes a white, geometric architecture with exterior and interior surfaces clad in dark Indian sandstone. The contrast between the clean white stucco surfaces and dark grey stone, an index of the harmony between public and private, sun and shade, is important in this climate and social context. The Black and White (2012), actually a grouping of six living units takes the use of stone a step further as a major presence linking together the different indoor and outdoor spaces through continuous surfaces that wind their way through the building. Character in architecture is established here through the dramatic use of stone in a distinct yin-yang contrast of black stone and white stucco facing the street and interior. The architectural impact of the design is thoroughly contemporary in feel with its emphasis on space and light but with symbolic connotations in the use of black that evoke the sanctity of private domestic life and perhaps metaphorically the roles of men and women in the Gulf world. AGi with it’s local presence in Kuwait and international perspective, has in Black and White subtly brought together these two worlds, public and private, Western and Arab, in a subdued way that is a necessary step in the long-term development of society and public life that has only begun in the Arabic nations of the Persian Gulf region.


BLACK & WHITE HOUSE, 2009 / YARMUK, KUVEYT BLACK & WHITE HOUSE, 2009 / YARMOUK, KUWAIT

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 105


Portfolyo/Portfolio: AGi architects

Kuveyt’in ana otoyollarından biri üzerine inşa edilen altı ev, çevrelerinden keskin cephe tasarımlarıyla farklılaşıyorlar. Mimarlar cephede iki zıt renk kullanarak hem evleri birbirlerinden ayrıştırmayı, hem de toplamda bir bütünlük oluşturmayı hedeflediklerini belirtiyorlar. Beyaz stucco taş tüm evlerin temelini oluştururken, koyu gri taş şeritler köşeleri dönerek içeri giriyor, yukarı tırmanıp aşağı inerek oluşturduğu hareketlerle projenin tamamına akışkanlık ve süreklilik sağlıyor. Üç bitişik arsada kurgulanan projede, her bir arsada iki konut yer alıyor: Ön kısımda konumlu üniteler arka sokaktaki yapılı çevreye dönükken, arka kısımda yer alan evler şehirdeki 5. Ring Yolu’na bakıyor. Her arsada bulunan iki ev, birbirlerinden servis boşlukları ile ayrılıyor. Ön cephedeki evler içe dönük, avlulu bir şemaya sahip. Ünitelerdeki geniş pencere boşluklarının avluya dönük tasarlanması, bu mekanlarda dramatik ışık ve gölge oyunları yaratırken; sokağa dönük cephelerde ise daha küçük boyutlu şerit pencereler bulunuyor. Konut grubunun çeşitli kotlarında, iç mekanlara gün ışığının ulaşmasını kolaylaştıran teras alanları ile - birinci kat seviyesinde - yüzme havuzları tasarlandı. Arka villalar otoyola dönük bir bahçeye bakacak şekilde tasarlanmış. Hacimli alanlar ve dramatik ışık boşlukları ziyaretçileri evin ana girişine ve bahçeye yönlendiriyor. Bahçe geniş pencerelerle alanı peyzaja doğru genişletmenin yanı sıra, evlerle yoğun otoyol arasında bir tampon bölge oluşturuyor. Bu katmanlı peyzaj her bir ünitenin birbirinden izole edilmesini sağlarken, kendine özgü özel ve bağımsız mekanlar sunuyor. Mimarlar, doğal ışık ve pasif iklimlendirmeyi tasarımın önemli unsurları olarak tanımlıyorlar. Her bir ev gerek mekansal organizasyon gerekse açık-kapalı alan kurgusuyla eş karmaşıklığa sahip. Evlere yapılan her yeni ziyarette, yeni mekansal ya da görsel deneyimlerle karşılaşmak mümkün. Farklı kotlarda çözülen fonksiyon alanlarıyla evler, kullanıcılarına üst düzeyde mahremiyet ve konfor sağlıyor.

PROJEDE SİYAH VE BEYAZ RENK, İÇ VE DIŞ MEKANLARI AYIRMAK İÇİN KULLANILIYOR. BLACK AND WHITE COLOURS ARE USED TO DIFFERENTIATE INDOOR AND OUTDOOR SPACES.

106 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


SİYAH VE BEYAZ, KAMUSAL VE ÖZEL, DIŞ VE İÇ, DOĞU VE BATI, KADIN VE ERKEK: TASARIMIN İKİLİ YAPISINI OLUŞTURAN KAVRAMLAR... BLACK AND WHITE, PUBLIC AND PRIVATE, OUTDOOR AND INDOOR, EAST AND WEST, MAN AND WOMAN, ARE SOME OF THE MANY DUALITIES OF THE DESIGN.

AVLULAR, GÖLGELİ ALANLAR YARATIRKEN TÜM MEKANLARIN GÜN IŞIĞINDAN FAYDALANMASINI SAĞLIYOR. COURTYARDS ARE NOT ONLY SHADED OUTDOOR AREAS BUT ALSO ALLOW DAYLIGHT INTO RECESSED INNER SPACES.

Located on a main highway in Kuwait, the houses differentiate themselves from their surroundings by their stark façade design. The architects state that with two contrasting colors, they designed the façade to define the individual houses, while achieving unity amongst all six. White stucco material is used as the base for all the houses, while dark grey bands of stone turn corners, go indoors, and climb up and down, creating flow and continuity throughout the project. Each of the three adjacent plots divides to accommodate two houses: the front, facing the inner neighborhood street and the back, facing the 5th Ring Road highway. Services shafts and exterior light wells separate the 2 houses on each plot. The front villas are introverted courtyard houses. Large windows of the main spaces overlook this courtyard that create dramatic light and shadow contrasts, while smaller strip windows face the street. Various outdoor spaces are located at different levels to provide ample light into the adjacent spaces, in addition to creating outdoor terraces and a pool area on the first floor. The back villas overlook a garden facing the highway. Volumetric spaces and dramatic light wells drive the visitors into the main entrance of the house, and lead them onto the garden, which not only extends the space to the landscape through large windows, but also acts as a buffer between the houses and the busy road. The landscape separates the houses from each other through different levels that ultimately create privacy and independence from each other. The architects say that natural light and ventilation are an important aspect of the design. Each house has a certain level of complexity in terms of spatial organization and relationship between indoor and outdoor. With every visit to the houses, one discovers new spatial and visual experiences. The architects studied different levels and careful program layout, to achieve maximum privacy from each other. MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 107


Portfolyo/Portfolio: AGi architects

S-CUBE CHALET, 2012 / BNAIDER, KUVEYT S-CUBE CHALET, 2012 / BNAIDER, KUWAIT

108 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


Bitişik nizam, deniz kenarında inşa edilen bu yarı-müstakil üç evin tasarımında birbirine eş programlar kullanılırken evlerin mahremiyetinin korunmasına ve her birinin açık alan ve deniz manzarasından faydalanmasına özen gösterilmiş. Zemin katta konumlanan, eş plan şemasına sahip iki ev, bağımsız girişlerini tanımlamak ve mahremiyet sağlamak üzere planda biri diğerinin gerisinde yer alacak şekilde yerleştirilmiş ve birinci katta bulunan üçüncü evi besleyen merdiven kovası ile birbirinden izole edilmiş. Giriş kat üzerindeki çıkmalar deniz manzarasını çerçevelerken, yarattığı gölge mekanlarla, avludaki açık alan kullanımını cazip ve çekici kılıyor. Üst kattaki evde ise deniz manzaralı, geniş bir terasa bulunuyor. Sonuç olarak, S-Cube Chalet’deki üç ev de, gökyüzünü gören açık alanlara, mahremiyete ve panaromik deniz manzarasına sahip.

The architects say that the design of these small 3 semi-detached beach houses calls for a duplicated program, while maintaining privacy from each other, as well as benefiting from outdoor areas and sea views. The two houses that are located on the ground floor level are mirror images of each other. They are offset in plan to create privacy and to define their respective entrances, and separated by a staircase that leads to the third house, which is located at the higher level and facing to the sea. Cantilevers over these two lower houses frames the view of the sea and provide an extension to the courtyards onto it. The third house enjoys a large roof terrace with direct views to the sea. Each of the three houses, therefore, enjoys a private outdoor area that is open to the sky; privacy from its neighbor; and extended sea views. MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 109


Portfolyo/Portfolio: AGi architects

KARMAŞIK DAİRE DİZİMİNDE, GİRİŞ KATTA AYNI PLAN ŞEMASINA SAHİP İKİ DAİREYİ AYIRAN MERDİVEN, BİRİNCİ KATTAKİ ÜÇÜNCÜ ÜNİTEYİ BESLİYOR. IN THE COMPLEX ARRANGEMENT OF APARTMENTS, THE TWO UNITS WITH THE SAME PLAN ON THE GROUND LEVEL ARE SEPERATED BY A STAIRCASE REACHING UP TO THE THIRD UNIT ON THE FIRST LEVEL. Giriş kat planı / Ground floor plan

1- Yaşama alanı / Living room, 2- Banyo / Bathroom, 3- Mutfak / Kitchen, 4- Yatak odası 1 / Bedroom 1, 5- Yatak odası 2 / Bedroom 2, 6- Yatak odası 3 / Bedroom 3, 7- Teras / Terrace, 8- Aydınlık / Void

Birinci kat planı / First floor plan

110 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013

İkinci kat planı / Second floor plan


PROJEDE, HER BİR KONUT BİRİMİNİN KENDİNE AİT AÇIK ALANI MEVCUT. EACH OF THE RESIDENTIAL UNITS HAS ITS OWN PRIVATE OUTDOOR SPACES.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 111


Portfolyo/Portfolio: AGi architects

GENERAL DEPARTMENT OF INFORMATION SYSTEMS (BILGI SISTEMLERI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ), YARIŞMA BIRINCISI, 2013 / KUVEYT GENERAL DEPARTMENT OF INFORMATION SYSTEMS, WINNING COMPETITION DESIGN 2013 / KUWAIT

TASARIM, DOĞAL TAŞTAN BİR HATTIN AKIŞIYLA İKONİKLEŞEN BİR GÖRÜNÜMLE KİMLİK KAZANIYOR. THE DESIGN IS HIGHLIGHTED BY AN ICONIC FLOWING RIBBON OF STONE.

112 NATURA • MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013


AGi Architects projenin üç temel prensibe dayandığını belirtiyor: Temsiliyet, güvenlik ve işlevsellik. 135.482 m2’lik kompleks böylelikle Kuveyt İçişleri Bakanlığı’nı simgeleyen güçlü bir ikona dönüşüyor. Bina, bakanlığa mal edilebilecek güç, istikrar ve güvenlik gibi kavramların karşısına teknoloji, yenilik ve şeffaflık gibi parametreleri çıkaran tasarım ilkeleriyle özgün bir konsept geliştiriyor. Mimarlar bu konseptin, birbirine zıt iki katmanın üst üste bindirilmesiyle oluştuğunu ifade ediyor. Uzaktan yaklaşırken bina yapılı çevre içindeki ikonik görüntüsü ve sonrasında yerden yükseltilmiş gövdesiyle aydınlık bir kütle olarak algılanırken; daha da yaklaştıkça taş kaplı gövdesinin heybeti ortaya çıkıyor. Taş kaplı gövdede kamusal mekanlar yer alırken, şeffaf cepheyle geçilen üst katlarda ise çeşitli ofis bölgeleri bulunuyor. According to AGi architects the project is based on three principles: representativeness, security and functionality, turning the complex with a total gross area of 135,482 m2 into a strong civil icon representing Kuwait’s Ministry of Interior Affairs. The design of the building design aims for the clear transmission of a conceptual duality it derives from: technology, innovation and transparency on the one hand versus strength, stability and security, which are inherent to the Ministry of Interior Affairs that will occupying the building, on the other. This concept is driven in the building by two contrasting layers that are superimposed onto one another. From afar the building is perceived as a light volume elevated from the ground floor, becoming a landmark in the urban landscape for the citizens, while a closer approach will show the massiveness of the stone plinth, a lower part of the building that is opened to the public the main gates and lifts from ground to hold the upper levels lighter glass structures that house the offices of the various departments.

PROJE, UZAKTAN BAKILDIĞINDA YERDEN YÜKSELTİLMİŞ BİR NİRENGİ NOKTASI OLARAK ALGILANIRKEN; BİNAYA YAKLAŞTIKÇA TAŞ KAPLI TEMEL GÖVDE GÜÇLÜ BİR ETKİ BIRAKIYOR. FROM A DISTANCE THE UPPER SECTION IN BLACK FLOATS ABOVE THE CITY BUT UP CLOSE LOOMS AS A MASSIVE MONOLITHIC VOLUME ON ITS WHITE BASE.

MAYIS - HAZİRAN 2013 / MAY - JUNE 2013 • NATURA 113


2013 Etkinlik Takvimi / 2013 Event Calendar

QATAR STONETECH DOHA, 6-9 MAYIS, 6-9 MAY, KATAR/QATAR

Qatar Stone Tech 2013, Katar’ın yükselen inşaat sektörünün kalbinde uluslararası ve yerel doğal taş üreticileri, dağıtıcı ve tedarikçilerini bir araya getiriyor. Qatar Stone Tech 2013, ülkenin en büyük inşaat fuarı olan ve 2000 katılımcının katıldığı Project Qatar ile birlikte gerçekleştiriliyor. Qatar Stone Tech 2013, The 2nd International Stone and Stone Technology Show brings together top regional and international distributors, suppliers, manufacturers, agents and engineers, at the heart of Qatar’s booming construction industry. Qatar Stone Tech 2013 will be held concurrently with Project Qatar, the country’s largest construction fair attracting over 2000 exhibitors.

ICFF NEW YORK, 18-21 MAYIS, 18-21 MAY, A.B.D./U.S.A. Kuzey Amerika’nın modern tasarım alanında ilk sergisi olan ICFF Uluslararası Çağdaş Mobilya Fuarı, tasarımların göstermiş olduğu değişimleri ve trendleri takip etmek isteyenleri, etkileyici programları ve sunumları ile cezbediyor. North America’s premiere showcase for contemporary design, ICFF (International Contemporary Furniture Fair) annually lures those in pursuit of design’s and latest trends to an encyclopedic exhibition of up-to-the moment offerings, as well as a series of fascinating, fun and edifying programs and a packed schedule of supplementary exhibits and feautures

CONSTRUMAT BARSELONA, 21-24 MAYIS, 21-24 MAY, BARSELONA, İSPANYA/ BARCELONA, SPAIN

Construmat 2013, sektördeki hızlı değişimlere ayak uydurabilmek için kendini yeniliyor ve üç temel nokta üzerinden kendini yeniden inşa ediyor: Sürdürülebilirlik, inovasyon ve uluslararasılık. Construmat 2013 is facing up to a new era. In order to tackle the challenges being posed by the sector, it is reinventing itself to become a major international platform for the construction industry based on three key pillars: sustainability, innovation, internationalization.

STONE + TEC NURNBERG, 29 MAYIS1 HAZİRAN, 29 MAY-1 JUNE, ALMANYA/ GERMANY

Her iki yılda bir düzenlenen Stone+tec, The International Trade Fair for Natural Stone and Stone processing Technology, bu yıl da 29 Mayıs-1 Haziran tarihleri arasında bünyesinde doğal taş ve teknolojileri ile ilgili sergiler barındırarak, Avrupa ve diğer bölgelerden konuklara ev sahipliği yapacak. Every two years the Exhibition Centre Nurnberg is geared completely to natural stone. Stone+tec, the International Trade Fair Natural Stone and Stone processing Technology, is the meeting place for exhibitors and visitors from Europe and beyond.

114 NATURA • MAYIS-HAZİRAN 2013 / MAY-JUNE 2013

NATURAL STONE İSTANBUL, 5-8 HAZİRAN, 5-8 JUNE, TÜRKİYE/ TURKEY

Türk doğal taş endüstrisinin ihracat platformu görüntüsüne sahip olan fuar, yenilenen konseptiyle sektörün küresel oyuncularını onuncu kez bir araya getiriyor ve Haziran ayına alınan takvimi ile doğal taş sektörünün satış ve tedarik bakımından en hacimli döneminde katılımcılarına ticaretin kapılarını açıyor. Standing out as the export fair of the natural stone industry in Turkey, Natural Stone Fair brings the global players of the industry together for the tenth time in Istanbul with its renewed concept. The fair is rescheduled for June, the busiest time of the year for the natural stone industry in terms of supply and sales.

STONEXPO AFYON, 13-16 HAZİRAN, 13-16 JUNE, TÜRKİYE/ TURKEY

Stonexpo Afyon-Doğal Taş ve Taş İşleme Teknolojileri Fuarı 1316 Haziran tarihlerinde ilk kez gerçekleştiriliyor. Stonexpo Afyon, doğal taş, makine, ekipman, taş kimyasalları, ara ürünler ve mezar taşı aksesuarları konusuna odaklı bir etkinlik olarak planlanıyor. Stonexpo Afyon-Trade Fair Natural Stone and Stone Processing Technology will be held for the first time in Afyon, Turkey. The exhibition will offer an excellent platform for exhibitors to display their products, meet with new and existing customers and expand their network in the region. Stonexpo Afyon will focus on natural stone, machinery, equipment and tools for extracting and processing stone, stonework chemicals, stone intermediates and stone products, and grave stone accessories.

TIANJIN STONE EXPO TIANJIN, 18-21 HAZİRAN, 18-21 JUNE, ÇİN/CHINA,

China (Tianjin) Uluslararası Taş Blok, Ürün & Ekipmanları etkinliği Meijiang Convention & Exhibition Center, Tianjin’de ikinci defa gerçekleştirilecek. İtalya, Türkiye, Brezilya, Hindistan, İran, Mısır ve İspanya’dan katılımcılar ülke pavyonlarında ürünlerini sergileyecekler. The 2nd China (Tianjin) International Stone Blocks, Products & Equipment Exposition will be held on June 18th21st, 2013, at Meijiang Convention & Exhibition Center, Tianjin. Stone enterprises from Italy, Turkey, Iran, Brazil, India, Egypt, and Spain are all organizing national pavillions to participate in the exposition this year.

EXPOSTONE MOSCOW, 25-28 HAZİRAN, 25-28 JUNE, RUSYA/RUSSIA

Expostone Rusya’da düzenlenen en önemli ve en büyük doğal taş madencilik, işleme ve kullanım fuarı. Etkinlik, 12 yılı aşkın süredir doğal taş madencilik, işleme ve kullanım alanında Rusya’dan ve farklı ülkelerden birçok katılımcıyı tek bir platformda buluşturuyor. Expostone is the main and the biggest in Russia international specialized exhibition for mining, processing, treatment and use of natural stone. It is also one of the most prestigious events of the stone industry worldwide. For more than 12 years, Expostone gathers in one single place representatives of domestic and foreign companies dealing with mining, processing and application of natural stone.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.