Peugeot 308 BMW i8 Mercedes-Benz S Serisi Skoda Superb Volvo Concept Coupe
5
BELMONDO OTOMOBİLLERİ
SÜPER TEST
Honda Civic HB › Mercedes-Benz E180 › Subaru Forester › Fiat 500L › Toyota Corolla
“
Renkli basamaklar gündemiyle sonSıcak yazı bitirdik ve yoğun bir otomobil start alacak IAA bahara başladık. Eylül ayının ikinci haftası i modeli hayata Frankfurt Otomobil Fuarı, çok sayıda yen bilemiyorum ama ekleyecek. Hangi birini sayacağımı adan yıldızı da kenzannederim ki, henüz fuar kapılarını açm Sport Quattro Condisini belli etti. Kapağımızı süsleyen Audi etkilendiğim otomocept, son zamanlarda görüp de en çok coupe kavramının billerden oldu. Alman üretici bu modelinde cek yıl ilkbahara karşılığını çok iyi vermiş. Bunun yanısıra gele heyecanı başladı. kadar sürecek Car of the Year yarışması k için belirlenen Avrupa’da 2014 Yılın Otomobili seçilebilme 7 finalist arasında 30 yeni model, Aralık ayında açıklanacak yılının fayda/fiyat, olmak için birbirleriyle yarışacak. 2014 ve çevre duyarlılığı performans, güvenlik, yakıt ekonomisi Avrupa’nın uzman gibi kriterlerini en iyi karşılayan modeli, ecek. Bu aydan itiotomobil gazetecilerinin oylarıyla belirlen ıtılacak yeni modelbaren Frankfurt Otomobil Fuarı’nda tan aklar geride kaldı lerin lansmanları için yollarda olacağız. Sıc ara girerken bizim ama hararet yüksek seyrediyor, sonbah dolu dolu dijital de tempomuz hiç düşmeyecek. Her ay yine yollarda olacağız yayınlar hazırlamaya devem edeceğiz. Biz ağaçların kesilmeama ODTÜ’nün içinden yol geçmesine, savaşa da! sine sonuna kadar karşı çıkacağız! Tabii kesmeden, aşk ve Dileğimiz özgür ve renkli yollarda gaz barış içinde ilerlemeye devam! Yurtta sulh cihanda sulh.
YAYIN YÖNETMENİ Süreyya İZGİ MOTORSPORLARI EDİTÖRÜ Fatih YURDATAPAN FOTOĞRAF EDİTÖRÜ Batuhan KIRAN GÖRSEL YÖNETMEN Metin YILMAZ PHP Developer Emin ZEYBEK Yıl: 1 Sayı: 8 Ofis: Çayırbaşı Caddesi Kırklar Sokak No: 15 Büyükdere, Sarıyer / İSTANBUL 212 218 10 89 http://e-motoring.com https://www.facebook.com/emotoringcom http://twitter.com/emotoring
Süreyya İZGİ sizgi@e-motoring.com
e-motoring magazine › eylül 2013
HOT NEWS
En güçlü retro model
Audi Sport Quattro Concept 04 › 05 e-motoring magazine › eylül 2013
Fuarın yıldızı çok erken belli oldu. Bu satırlar Frankfurt Otomobil Fuarı başlamadan günler önce yazıldı ama öyle görünüyor ki fuarın yıldızı Audi Sport Quattro Concept olacak. İlk olarak 1984 yılında tanıtılan Audi Sport Quattro, gelecek yıl modern yorumuyla geri dönüyor gibi görünüyor. Bu da onu en hızlı, en güçlü retro model olarak ifade etmemizi sağlamaya yetiyor! Hexagonal (altıgen) ön ızgarası, LED farları, ön tampondaki devasa hava
girişleri, ince bir kırmızı bar ile birleştirilen arka aydınlatma grubu, spor otomobilin duyuları olarak dikkat çekerken geleneksel coupe formu, önce ve arkada şişkin çamurluklarla desteklenmiş. Ön çamurlukların ardında yerleştirilmiş hava kanalcıkları görsel katkının yanında soğutmada da etkili rol alıyorlar. Arkada gövdeye entegre bir spoyler yer alıyor. 285/30 R21 ebatlı lastiklere sahip coupede frenler karbon fiber seramik disklere emanet. Tavan, kaput ve arka bölüm,
CFRP’den (karbon fiberle desteklenmiş polymer) üretilirken çamurluk ve kapılar alüminyumdan yapılmış. Sürücü odaklı dinamik bir kokpite sahip otomobilde düğme sayısı hayli az, mekanik butonlar, yerlerini dijital enstrümanlara bırakmış. Dijital gösterge tablosunda tam ortaya devir saati yerleştirilirken sol yanına Le Mans pist haritası, sağındaysa tur zamanları ve kronometre yer alıyor. Tam bir fantazi otomobili! 300 litrelik bagaj kapasitesine sahip
otomobilde Boyu 4602 mm’yi bulan coupenin eni 1964, yüksekliğiyse 1386 mm. Aks mesafesi 2784 mm olan otomobilin ağırlığıysa 1850 kg. Otomobilin kalbindeyse 4.0 litre hacimli 560 HP’lik V8 TFSI motor var. 700 Nm’lik maksimum torka sahip motora bir de 150 HP’lik (110 kW) bir elektrik motoru ürettiği 400 Nm’lik maksimum tork ile eşlik ediyor. Bu iki güç kaynağını kombine yönetmeyi sağlayabilmek için 8 vitesli Tiptronic şanzıman üzerinde yeniden çalışılmış. Elektrik motoru, enerjisini sıvı soğutmalı 14.1 kW kapasiteli lityum-iyon pilden alıyor. Toplamda 700 HP (515 kW) güç ve 800 Nm torku kullanıma sunan otomobil, 0-100 km/s hızlanmasını 3.7 saniyede gerçekleştirebiliyor. 305 km/s hıza ulaşabilen Audi Sport Quattro Concept, sadece elektrik motoruyla 50 km’ye kadar menzile ulaşabiliyor.
HOT NEWS
308 için geri sayım Peugeot, finansal darboğazdan çıkışı kalite ve teknoloji artışıyla arıyor. Yepyeni 308, Fransız üreticinin bundan sonraki yol haritasını ifade ediyor. Peugeot, tamamen yenilediği 308′i Frankfurt Otomobil Fuarı’nda tanıtıyor. Yeni modüler platform EMP2 sayesinde Yeni Peugeot 308’in boyutları daha kompakt hale geldi ve ağırlığı 140 kg azaltıldı. Sürüş keyfi çok yüksek ve CO2 emisyonları sınıfında referans olacak düzeyde. Yenilenen Peugeot 308′in uzunluğu 4250 mm ve yüksekliği de 1460 mm. Selefine göre milimetrik kısalma ve alçalma gözleniyor. Kompakt tasarımı, dengeli boyutları, mekanik parçalarının yanında azaltılan gövde ağırlığı sayesinde, yeni Peugeot 308, gücünden emin olan bir atlet gibi özgün ve dinamik bir duruş sergiliyor. Karakteri her ayrıntıya verilen özen ve kalitede kendini gösteriyor. Yeni Peugeot 308’in ön bölümünü güçlendiren LED gündüz farlarının yanında. bir mücevher gibi karakteristik ve ince işlenmiş Full LED farlar, otomobile aslansı ve teknolojik bir bakış kazandırıyor. Üst donanım paketlerinde standart olarak sunulan bu farlar bu segmentte dünyada bir ilk oluşturuyor. Arka bölümde, otomobilin teknolojik ve dinamik imajını güçlendiren LED’li farların bumerang şeklindeki çizimi ile Peugeot’nun aslan pençelerini görüyoruz. Yeni Peugeot 308, bünyesinde Peugeot’nun tüm DNA’sını taşıyor. Peugeot 06 › 07 e-motoring magazine › eylül 2013
Tasarım Direktörü Gilles Vidal, bu durumu “Yeni Peugeot 308, sağlamlık ve kaliteyi ön plana çıkaran yalın ve teknolojik bir dış tasarıma sahip” diyerek anlatıyor.
Yalın ve teknolojik bir iç mekân Ürün Şefi Vincent Devos ise “Araca bindiğinizde, hatchback dünyasında tamamen yeni, yoğun, yenilikçi ve heyecan veren bir kokpit ve yalın tasarımlı bir iç mekân ile tanışacaksınız. Onun adı Peugeot i-cockpit” dşyerek tanımlıyor. Peugeot icockpit yeni tür bir sürüş deneyimi sunuyor. Her şey duyumsal ve sezgisel bir sürüş keyfi yaşamanız için tasarlandı: Yoğun ve dinamik bir sürüş hissi için küçük direksiyon simidi, gözlerinizi yoldan ayırmadan bilgileri okumanız için göz hizasında göstergeler, dikkat çekici orta konsol ve 9,7” büyük dokunmatik ekran. Dokunmatik ekran çok sayıda kumandayı basit bir ergonomi ile üzerinde topluyor. Böylece tasarımcılar sadece birkaç düğme ile çok sade bir gösterge paneli yaratabildiler. Sade tasarım ile ileri teknolojiyi bir araya getiren bu yeni yaklaşım, üst düzey bir HiFi aygıtı gibi işlenmiş ses kontrol butonunda kendini gösteriyor.
Yeni Peugeot 308’in küçük direksiyon simidi ile artırılan sürüş keyfi, Peugeot’nun yürüyen aksam konusundaki bilgi birikimine ve yeni EMP2 platformunun üstün niteliklerine dayanıyor. 116 adet tescilli patent ile ileri teknolojili ürünü olan bu platform otomobilin üst düzey dinamik niteliklerine katkıda bulunuyor. Aynı zamanda sayısız sürüş yardım sistemleri ve otomobilin ağırlığının önemli ölçüde azaltılması sayesinde (önceki kuşağa kıyasla -140 kg) güvenlik ve konfor artışı da sağlıyor. Aracın hafiflemesi bütün organların ideal şekilde boyutlandırılmasına ve diğer avantajların yanı sıra CO2 emisyonlarının önemli ölçüde azaltılmasına olanak veriyor. Böylece yeni Peugeot 308, 85 g/km CO2‘nun altında salım değeri olan bir versiyonuyla emisyon alanında da yeni referanslar oluşturacak. İddialı kalite olgusu Yeni Peugeot 308, Peugeot’nun birkaç yıldan beri başlattığı ürün gamında yükseliş stratejisinin ete kemiğe bürünmüş halidir. En üst düzey kalite gerekliliği bu yeni modelin şartnamesinin temel taşını oluşturdu. Bu hedef projenin başından itibaren tasarımcıları ve mühendisleri yönlendiren temel kriter oldu. Otomobilin dışındaki ve içindeki her parça çok özel bir şıklık ve özenle tasarlandı. Örneğin gösterge paneli, kaliteli saat imalatçılığına gönderme yapıyor ve çizimi, teknoloji ile dinamizmi yansıtıyor. Asil ve prestijli malzeme seçimi ya da yarı mat krom veya cilalı siyah dekorları da bu kalite algısına katkıda bulunuyor. Yeni Peugeot 308 Fransa’da Sochaux Fabrikası’nda üretilecek. Fransa’daki Trémery ve Douvrin Fabrikaları da motor-şanzıman gruplarının tamamını temin edecekler. Otomobil, 10 Eylül 2013 tarihinde Frankfurt Otomobil Fuarı’nda dünya prömiyerinde tanıtılacak ve Avrupa’da 2013 sonbaharından itibaren satışa sunulacak.
308 R heyecan yaratacak Peugeot meraklıları için heyecan yaratan bir başka konu da 270 HP maksimum güce sahip 308 R olacak. Yine Frankfurt’ta tanıtılacak olan otomobil, standart versiyondan alçak iki renkli gövdesi, geniş tamponlar, marşbiyeler, performans tipi jantları, çift egzoz çıkışı ve tavan spoyleri ile ayrılacak. Performansını RCZ R’da da kullanılan 1.6 litrelik BMW kökenli turbo motora borçlu olan 308 R’da 6 ileri vitesli şanzıman ve Torsen diferansiyel bulunuyor. 6000 d/d’de 270 HP güç ve 1900 d/d’den itibaren 330 Nm maksimum tork üreten motoruyla otomobil, 0-100 hızlanmasını 5 saniyenin altında gerçekleştiriyor. Buna karşılık vadedilen yakıt tüketimiyse 100 km’de 6.3 litre!
e-motoring magazine › eylül 2013
HOT NEWS
BMW i8 yola çıkmaya hazır BMW’nin iki hibrid projesinden i3 Temmuz ayı sonunda satışa sürülmüştü. Şimdi bir yıldan fazladır i3 ile birlikte sadece fotoğraflarda gördüğümüz i8 için de yola çıkma vakti geldi. Frankfurt Otomobil Fuarı’nda 10 Eylül günü tanıtılacak olan i8, elektrikli süper otomobil olarak yakında yollarda olacak. TwinPower Turbo ile aşırı beslenen 3 silindirli 1.5 litre hacimli benzinli motorun 231 HP’lik gücünü arka akslara ileten i8’in ön akslarınaysa elektrik motorunun ürettiği 131 HP’lik güç aktarılıyor. Toplamda sahip olduğu 362 HP güç ve 570 Nm tork ile 0-100 km/s hızlanmasını 4.5 saniyede tamamlayabilen 1490 kg ağırlığındaki BMW i8, 100 km/de 2.5 litre benzin tüketiyor! Bu inanılmaz otomobille 120 km/s hızı aşmadan sadece elektrik motorunu kullanarak 35 km menzil kat etmek de mümkün. Kafa karıştırıcı, akıl çelici değil mi…
Nissan GT-R Nismo’da operasyon
08 › 09 e-motoring magazine › eylül 2013
Nissan GT-R Nismo’nun performans meraklıları tarafından dört gözle beklenen 570 HP’lik geliştirilmiş versiyonu artık yola çıkmaya hazır. Williams Advanced Engineering ile yapılan işbirliğiyle geliştirilen GT-R Nismo top modelinde görev yapan 3.8 litrelik V6 twin turbo beslemeli motor, ürettiği 570 HP maksimum güçle otomobili 0-100 km/s’ye 2.0 saniyede ulaştırıyor! Nissan, bu geliştirme öncesi Ocak’tan Temmuz’a kadar Nismo’dan Avrupa, Amerika ve Japonya pazarında 3700 adet sattığını açıklamıştı.
COTY mücadelesi başlıyor Car of The Year 2014 için aday otomobiller açıklandı. 22 Avrupa ülkesinden 58 jüri üyesinin oylarıyla belirlenecek yarışmada 30 yeni model birbirleriyle yarışacak. Yarışmada tasarım, motor/şanzıman özellikleri, sürüş nitelikleri, çevre duyarlılığı, ergonomi, fayda/fiyat dengesi gibi başlıklar bir bütün olarak değerlendirilerek ilk elemenin ardından yıl sonunda finalist modeller açıklanacak. Otomobil sektöründe değer gören yarışmanın birincisi, Mart ayında Cenevre Otomobil Fuarı’nda açıklanacak. Bu yılki aday otomobiller şöyle sıralanıyor: BMW 4-Series Coupe, BMW i3, BMW X5, Citroen C4 Picasso, Ford EcoSport, Ford Kuga, Hyundai i10, Jaguar F-Type, Kia Carens, Range Rover Sport, Lexus IS, Maserati Ghibli, Mazda3, Mercedes-Benz SClass, Mitsubishi Space Star, Nissan Note, Opel Cascada, Peugeot 2008, Peugeot 308, Porsche Cayman, Renault Captur, Renault Zoe, Seat Leon, Skoda Octavia, Subaru Forester, Suzuki SX4, Tesla Model S, Toyota Auris, Toyota Corolla ve Toyota RAV4.
Giulietta’da 2014 model yenilikleri Alfa Romeo Giulietta’ya yapılan makyaj çalışmasında tampon ve ızgara yenilenirken üç yeni renk seçeneği sunulmaya başlanıyor. Otomobilde 16, 17 ve 188 inçlik yeni jantlar sunulacak. Kabindeyse dokunmatik büyük LCD ekran, yenilenen ye enilenen kapı panelleri, kokpit ve direksiyon simidi gibi yenilikler var. En bbüyük bü üyük değişiklik ise 150 HP gücünde 2.0 litrelik JTDM dizel motor olacak.. Bu motorun m otorun maksimum torku da 380 Nm gibi etkileyici bir değere ulaşıyor…
e-motoring magazine › eylül 2013
HOT NEWS
Volvo, Concept Coupe ile 1960′ların İskandinav coupe klasiği P1800′e vefa borcunu ödüyor. Volvo Concept Coupe, İsveçli şirketin yeni Ölçeklenebilir Ürün Mimarisi’nin (SPA) sağladığı tasarım olanaklarını ortaya koyan üç konsept otomobilden oluşan serinin ilk örneği. Volvo Concept Coupe, görünümün Volvo markasına daha fazla duygu katmak için artan bir stratejik öneme sahip olduğu yeni tasarım hedefinin ilk etkileyici yorumu. Yakında tanıtılacak olan yeni Ölçeklenebilir Ürün Mimarisi SPA, şirketin bu dönüşüme hız kazandırmasını sağlıyor. Volvo Concept Coupe, şirketin yeni Ölçeklenebilir Ürün Mimarisi’nin (SPA) sağladığı tasarım olanaklarını ortaya koyan üç konsept otomobilden oluşan serinin ilki. Bunlar, yeni Volvo XC90′ın 2014 yılındaki sunumuna zemin hazırlıyorlar. Yükselen beklentilerle geçen bir yılın ardından, yeni Tasarımdan Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı Thomas Ingenlath’a ait 10 › 11 e-motoring magazine › eylül 2013
ilk model, tasarımın Volvo markasına nasıl duygu kattığını sergilerken, 2014 yılında çıkacak XC90 ile start alacak olan gelecek nesil Volvo modellerine işaret ediyor. Yeni tasarımın etkisi en çok Volvo Concept Coupe’yi yan taraftan incelerken hissediliyor. Gösterge paneli ile ön aks arasındaki mesafe uzamış, C sütunu ise biraz arkaya kaydırılmış durumda. Alçak kaput, tavan ve beş kollu 21 inç jantlar da akıcı bir şekilde hareket eden zarif bir Gran Tourer’ın yarattığı izlenime katkıda bulunuyor. Kendinden emin duruş, tüm araç boyunca zarif bir yay oluşturan kemer çizgisi tarafından vurgulanıyor. Thomas Ingenlath, “Bir aslanın güçlü sakinliğini düşünün. Saygı uyandırmak için çaba sarf etmek zorunda değil. Sadece yatarken bile neler yapabileceğini açıkça belli ediyor,” diyor gülümseyerek… Ölçeklenebilir Ürün Mimarisi aynı zamanda tamamen otonom
P1800’e vefa ödemesi Volvo P1800
sürüş için de hazırlandı. Kazaları önlemek l k ve daha d h rahat h sürüş üü imkânı sağlamak için tasarlanan ilk otonom sürüş özellikleri 2014 yılında tanıtılacak. Volvo Cars’ın amacı 2020 yılından önce yollarda tamamen otonom teknolojiyle çalışan otomobillere sahip olmak. Volvo Concept Coupe’nin yüzü, yeni T şeklinde DRL kılavuz ışıklarına sahip farlar ile çevrelenen kaput ve ‘yüzen’ ızgaranın kazandığı yeni şekil ile karakterize edilmiş. Tıpkı arka farlar gibi DRL farlar da Volvo Cars’ın benimsediği yeni tasarım çizgisinin ayırt edici unsurları. Thomas Ingenlath, “Yüz yeni fakat aynı zamanda Volvo’nun 85 yılı aşan mirasını büyük bir gururla taşıyor. Halen ızgaranın ve amblemin son yorumu üzerinde çalışıyoruz ve bu çalışmanın sonucu önümüzdeki yıl XC90 ile birlikte ortaya çıkacak,” diyor. Concept Coupe, aynı zamanda 1960′ların Volvo P1800′ünü çağrıştıran unsurlar içeriyor. Thomas Ingenlath, “Şirket mirasının önemli parçaları olan tasarım imzalarını yansıtmak ve tasarıma dahil etmek bir otomobil tasarımcısının görevidir. P1800, güzel hatları ve ayrıntılarıyla ünlü ikonik bir Volvo. Bununla birlikte, P1800′ün iç ve dış tasarımına ait öğeler kullanmanın retro olmakla bir ilgisi yok. Biz, görkemli bir geçmişi yansıtan bu ince ayrıntıları, saf güzelliğin Volvo kimliğinin kolayca ayırt edilebilir bir parçasına dönüşeceği bir gelecek yaratmak için kullanıyoruz. Bu yolculuk Concept Coupe ile başlıyor” diyor.
Parlayan kristal Direktörü P l k i l vites i kolu k l Volvo V l Car C Group G İİç Tasarım T Di k ö ü Robin Page,“Mavi-gri dış tasarım, Volvo Concept Coupe’nin içine de yansıyor. Deri gösterge paneli, doğal ahşap kaplamalar ve lacivert dokuma halılar gibi rafine, el yapımı unsurlar, kusursuzca işlenmiş metal detaylarla harmanlanıyor. Bana göre, el yapımı kristal üstün nitelikli İskandinav tasarımının en iyi örneklerinden biri ve bunu bir otomobile adapte etme fikrini seviyorum. Vites kolunun belirgin konumu bu parlak detay için mükemmel seçim,” diyor. Konsept otomobil aynı zamanda Volvo Cars’ın insan-merkezli kullanıcı deneyimi ile ilgili tamamen yeni bir yaklaşımı temsil ediyor. Orta konsoldaki geniş dokunmatik ekran, sürücünün önündeki bir adaptif dijital ekran ve head-up display ile etkileşime geçiyor. Volvo Concept Coupe’de bulunan benzinli plug-in hibrid aktarma organları, Volvo Cars’ın yeni dört silindirli Drive-E motor ailesindeki en güçlü versiyonları yaratmak için elektrifikasyon kullanma stratejisini yansıtıyor. Bu, motor gücünü V8 sınıfına getirecek. Konsept otomobil, bir kompresör ve turboya sahip, yüksek performanslı 2.0 lt Drive-E benzinli motor içeriyor. Benzinli motor, arka aks üzerinde bir elektrikli motorla bir araya getirilmiş. Bu, Volvo Concept Coupe’ye 400 HP civarında bir toplam güç çıkışı ve 600 Nm’nin üzerinde tork sağlıyor. e-motoring magazine › eylül 2013
HOT NEWS
Otomobil miti Ghibli geliyor Maserati’nin yeni üretim stratejisinin önemli bir adımını oluşturan, üst orta sınıftaki dört kapılı sportif sedanı Ghibli, Türkiye yollarına çıkmaya hazırlanıyor. Tofaş çatısı altındaki Fer Mas Oto tarafından otomobil tutkunlarının beğenisine sunulacak olan Maserati Ghibli, markanın tarihinde bir ilk olan, 3.0 litre V6 turbo dizel ve 3.0 litre V6 benzinli olmak üzere iki farklı motor seçeneğiyle Türkiye pazarında yerini alacak. 3.0 litrelik V6 turbo versiyonu 155.000 Euro’dan başlayan fiyatla satışa sunulacak olan Ghibli’nin, 3.0 litre V6 benzinli motor seçeneği ise 197.000 Euro’luk başlangıç fiyatıyla dikkatleri çekiyor. 275 HP güç ve 600 Nm tork üreten Maserati Ghibli’nin 3.0 litre V6 turbo dizel versiyonu 0-100 km hızlanmasını 6.3 saniyede tamamlarken, 100 km’de ortalama 6 litrelik bir yakıt değeri sunuyor. 3.0 litre V6 twin turbo benzinli motorla donatılan dört tekerden çekişli Ghibli ise 330 HP güç ve 500Nm’nin üzerindeki değerleriyle, 0’dan 100 km’ye 5.6 saniyede hızlanırken, 100 km’de 9.6 litrelik ekonomik yakıt tüketimiyle sınıfındaki farkını ortaya koyuyor. Maserati tarihinde bir ilk olan Ghibli’nin 3.0 litrelik V6 dizel motoru, 100 km’de ortalama 6 litrelik yakıt tüketimiyle 275 HP güç ve 600 Nm tork üretirken, 0’dan 100 km hıza 6.3 saniyede çıkıyor ve 250 km/s maksimum hıza ulaşıyor. Ghibli’nin 3.0 litre V6 twin-turbo benzinli motoru ise 330 HP güç ve 500 Nm’nin üzerinde tork değeri yaratarak 0 – 100 km hızlanmasını 5.6 saniyede tamamlıyor ve 263 km/s’lik maksimum hız performansı ortaya koyuyor.
Hidrojen Yakıt Hücreli Hibrid Sedan Toyota, 2013 Frankfurt Motor Show’da nihai hedef olarak belirlediği 0 emisyonlu hidrojen yakıt hücreli hibrid araç teknolojisinde gelinen son noktayı ultra-temiz enerji taşıyıcısı sedan modeli FCV-R ile sergiliyor. 1992 yılından beri yakıt hücreli hibrid araç (FCHV) üzerinde çalışan ve kendi bünyesinde hidrojen yakıt hücresini ve yüksek basınçlı hidrojen tankını geliştiren Toyota, petrol yakıtlı motorun yerine yakıt hücresi kümelerini yerleştirerek HSD® teknolojisini FCHV’ye dönüştürme konusunda çalışmalarını Frankfurt Motor Show’da tanıtıyor. Pillerin dayanıklılığı ve güvenliği başta, maliyet azaltma konularında da araştırmalarına devam eden Toyota, geleneksel içten yanmalı motorların performanslarına eşdeğer sedan yakıt hücreli hibrid aracını (FCHV) 2015 yılında Japonya, ABD ve Avrupa pazarına sunacak. Bu model, Toyota’nın litre başına 3,0 kW ile dünyanın en yüksek güç yoğunluğuna sahip, ilk hidrojen yakıt hücreli 4 kapılı sedanı olacak. 12 › 13 e-motoring magazine › eylül 2013
Euro NCAP’te yeni 5 yıldızlılar Belçikalı bağımsız otomobil güvenliği test kuruluşu EuroNCAP’in son çarpışma testlerinde Mazda6, Toyota Corolla, Honda CRC, Citroen C4 Picasso, Renault Captur, hibrid Lexus IS300, Chevrolet Trax ve Renault Zoe 5 yıldızlı güvenliklerini tescil ettirdi. “En yeni çarpışan otolardan” Toyota Corolla, zorlu Euro NCAP güvenlik testlerinde yetişkin yolcu güvenliğinde 5 yıldız için gerekli olan %80 puan yerine %94 puan, çocuk yolcu güvenliğinde ise %60 puan yerine %82 puan alarak standartların çok
üstünde güvenlik sunduğunu kanıtladı. Mazda6′nın hem sedan hem de wagon versiyonu 4 kategoride de en yüksek puanları aldı. Yetişkin yolcu güvenliği, çocuk yolcu güvenliği ve yardımcı güvenlik sistemlerinin puanları sırasıyla %92, %77 ve %81’dir. Bu değerler, 5 yıldızı da almak için gerekli olan %80, %60 ve %65 sınırlarının oldukça üstünde. Mazda6 aynı zamanda yaya güvenliğinde %66 puan aldı. Bu, Avrupa’da bu sene test edilen araçlar arasında en iyi puanlardan biri.
Fiat’ın şöminesi ödüllerle doldu Fiat’ın ikonik modelleri 500 ve 500C, 85 HP gücündeki 0.9 litre TwinAir Turbo motor, Duologic şanzıman ve Start&Stop özellikleri sayesinde sahip olduğu en düşük karbon salınımı özelliğiyle, İtalya’nın Çevre, Altyapı ve Ulaşım ile Ekonomik Gelişme Bakanlıkları tarafından hazırlanan “Yakıt Tasarrufu Rehberi”nde, ülkenin en çevreci benzinli otomobilleri listesinde ilk sırada yer alıyor. Fiat’ın efsanevi modeli, kilometre başına sadece 90 gr’lık değeriyle, bir yandan karbon salınımı ve yakıt tüketimi açısından en çevreci otomobiller sıralamasını domine eden hibrid modellerle rekabet ederken, Fiat’ın geniş kitlelere çevreci ve ekonomik fayda sağlayan sağlam ve erişilebilir çözümler sunma stratejisini de pekiştiriyor. TwinAir Turbo motor ayrıca, teknolojinin, yakıt tüketimi ve CO2 salınımının uygun maliyetlerle nasıl azaltılabileceğine güzel bir örnek teşkil ediyor. Fiat’ın TwinAir Turbo motoru sahip olduğu özellikleriyle, genel tüketici tercihlerine ek olarak, en önemli uluslararası jüriler tarafından da kabul gördü. Fiat’ın 0.9 litrelik TwinAir Turbo motoru lansmanından hemen sonra, 2011 yılındaki Uluslararası Yılın Motoru Ödülleri değerlendirmesinde, “1.0 Litre Altındaki Yılın Motoru”, “Yılın En İyi Yeni Motoru”, “Yılın En Yeşil Motoru” kategorileriyle büyük ödül olan “2011 Uluslararası Yılın En İyi Motoru” ödüllerine layık görüldü. e-motoring magazine › eylül 2013
HOT NEWS
Aslan’ın yükseleni: 10 › 15 14 11 e-motoring magazine › eylül ağustos 2013 2013
2008
Bu ara herkesin burcundan daha popüler olan bir şey var, o da yükselen burcu! Peugeot da yükselenini tıpkı 3008 ve 5008 gibi çift sıfırlılardan seçti. Yüreği kabarmış görünen 2008’in kısmetinde uzuuun uzun yollar var!
Peugeot 2008 küçük otomobiller segmentinde hacimli araçların standartlarını yeniden tanımlıyor. Değişen otomobil algısı, artan kullanıcı bilici ve tabii ki ve yüksek yakıt fiyatlarıyla belki de bulunan en akılcı modellerden biri oldu cross overlar. Artık halk arasından kimse neredeyse hiç çıkmayacağı arazi koşulları için heybetli SUV’lara para vermek istemiyor ama onların cazibesine ve sağladığı görece güvenlik avantajlarına karşı koymuyor. Durum böyle olunca şehir tipi SUV’lar ya da popüler söylemiyle cross overlar birbirini izliyor. Bir çok marka ardı ardına küçük ya de kompakt hatchbacklerini yükseltip güçlendiriyor. Hızla genişleyen bu kulvarın son oyuncularından Peugeot 2008, ülkemizde de satışa
sunuldu. Renault Captur, Opel Mokka, Fiat 500L’nin ardından Peugeot da 42.500 TL’den başlayan fiyatlarla satışa sunuldu. Görünen o ki önümüzdeki dönemde bu kulvarda büyük rekabet yaşanacak. Peugeot Türkiye Genel Müdürü Marc Bergeretti, “2008 Avrupa’da Mayıs ayında pazara sunuldu ve büyük bir talep gördü. Haziran sonu rakamlarına göre 2 aylık dönemde pazara sunulduğu ülkelerde 30.000’den fazla sipariş aldı. Bu talep karşısında üretim hedefi 2 katına çıkarıldı. Günde 310 adet olan üretim adedi, 2014 yılı başında günde 620 adete yükselecek.” derken hedeflerini de “2013 yılında 4 ayda 1000 adet Peugeot 2008 satışı öngörüyoruz. Gelecek yılda ise hedefimiz 2500-3000 adet” olarak açıkladı. Peugeot 2008, 82 HP’lik 1.2L VTi, 92 HP’lik 1.6L HDi ve 120 HP’lik 1.6L VTi olmak üzere 3 motor seçeneği, manuel ve otomatik versiyonları sunuluyor. Ayrıca 2013 yılı sonunda pazara sunulacak olan e-VTi motor seçeneği ile benzinli motoru tercih eden müşterilerin de Stop & Start teknolojisinin düşük yakıt tüketimi, otomatik motor stop sistemi, gürültüsüz ve titreşimsiz neredeyse anında yeniden çalıştırma ve kullanım keyfi gibi avantajlarından yararlanma imkanı olacak. e-motoring magazine › eylül 2013
HOT NEWS
208’in yükseltilmiş platformu üzerinde ve genel olarak onun tasarım diliyle şekillendirilmiş 2008’de küçük kardeşiyle ortak elemanlar bolca kullanılmış ama kaliteye yönelik bir artış olduğunu gözlememek imkansız. Kabindeki konforun ardında üst seviyedeki süspansiyon ve yürüyen aksam uyumu fark ediliyor. Bu aracın şehir içinde olduğu kadar toprak yollarda da veriminin yüksek olması amaçlanmış. Önde McPherson tipi süspansiyon ile helezon yaylı esnek arka kiriş ve direksiyon sistemi ile özel olarak ayarlanmış amortisörler 2008 için konfor, stabilite ve dinamizm miksajı yapmayı başarıyor. Peugeot kullanımı kolay, heyecan veren ve benzersiz bir sürüş deneyimi sunan ilk kompakt şehir SUV modeli ile birçok yeniliği hayata geçiriyor. Markanın yenilikçi bir sürüş mahalli stratejisini teyit eden küçük direksiyon simidi ve göz hizasına konumlandırılan gösterge paneli dikkat çekiyor. Park manevralarını otomatik hale getiren Park Assist donanımı şehir içindeki yolculukları kolaylaştırmak için 2008’in kompaktlığından yararlanıyor. Peugeot’nun yürüyen aksam konusunda genel kabul gören uzmanlığı ile garanti edilen keyifle eş anlamlı dinamik sürüş özelliği sunuluyor. Yol tutuş özellikleri, koruma aksamları ve Grip Control çekiş sistemi sayesinde bildik yollardan çıkma özgürlüğü yaşatıyor. 2008’in tüm versiyonlarında ASR anti patinaj sistemi, CDS denge kontrolü, AFU acil fren yardımı ve EBD elektronik fren dağıtıcı gibi çok sayıda 16 › 17 e-motoring magazine › eylül 2013
fonksiyonu bir araya getiren ve 50 km/saate kadar servis dışı bırakılabilen ESP standart olarak bulunuyor. Herhanbi bir kaza durumunda, yolcular iki ön, iki yan, iki perde olmak üzere altı hava yastığı grubu ile korunuyor. Ön koltuk sırtlıklarında bulunan yan hava yastıkları, koltukların ayarı ne olursa olsun ideal bir koruma sağlıyor. Çocukların güvenliği için, ön yolcu hava yastığı kullanım dışı bırakılabiliyor ve arka yan koltuklarda üç bağlantı noktalı Isofix sabitleme sistemi bulunuyor. Uzunluğu 4160 m ve genişliği 1740 m olan 2008, binek modellerin heyecan verici sürüş özelliği ile SUV’ların sağlamlığını, iç mekan genişliği, modülerliği ve konforu ile her anın keyfini yaşamaya davet eden kabinle benzersiz şekilde birleştirerek yenilik yapıyor. Gerek şehir içinde gerekse uzun yolda konfor sunan 2008 Grip Control çekiş sistemi sayesinde şehir dışında da tam güven içinde yol almayı biliyor. Patenti PSA Grubuna ait olan bu sistem, zayıf tutunma koşullarında takviyeli bir çekiş sayesinde 2008’in kullanım alanının genişletilmesini sağlıyor. Otomobilde zaten mevcut olan elektronik aksamlardan yararlanan Grip Control çekiş sistemi 16
cm’lik cömert zemin yüksekliği ile mat vernikli farklı tasarımlı jantlar üzerine monte edilen Çamur&Kar tipi lastiklerle birleşiyor. Çok yönlü ve esnek sistem, ön tekerlekler üzerinde etki ederek karşılaşılan zemine uyum sağlıyor ancak kontrolü sürekli olarak sürücüye bırakıyor. Nitekim sürücü her an bu akıllı donanımın Standart moda göre çalışmasına karar verebiliyor ya da orta konsolda bulunan düğme ile kullanmak istediği modu seçebiliyor: Kar, Arazi, Kum, ESP Off. Grip Control 215/60 R16 veya 205/50 R17 olmak üzere iki farklı ebatta lastikler ile kullanılıyor. Hafif -ama gerçekten hafif!- arazi koşullarında araca bu marifetler yüklenmişken şehir konforu da unutulmamış, 68 HP’lik 1.4 HDi ve 82 HP’lik 1.2 VTi manuel dışındaki motor seçeneklerinin tamamında bulunan Hill Assist fonksiyonu sayesinde yokuşta bile akıllı Park Assist sistemi devreye sokulabiliyor. Park manevralarını otomatik hale getiren bu donanım, 2008’i sürücünün yerine park ediyor ay da parktan çıkarıyor. Park işlemi sırasında sürücünün otomobilin ilerleme hızını ve çevresini kontrol etmekten başka bir şey yapmasına gerek kalmıyor.
Otomobilin Nemrut Dağı’nda gerçekleştirilen etkileyici lansmanında bütün versiyonları hem kombine virajlı asfalt hem de toprak yollarda kullandık. Özellikle toprak yollarda yaptığımız hızlı tırmanış ve inişler kullanırken otomobilin çok etkilendiğini düşündürse de asfalta dönüldüğünde en ufak bir trim sesinin duyulmaması çok etkileyiciydi. Malatya-Nemrut arasında gidiş geliş yaklaşık 200 km’lik parkurda adeta birbiriyle yarışan kafilenin zorlu sürüşüne karşın otomobillerden hiçbirinin sıkıntı yaratmaması da Peugeot’nun ciddi bir çalışma yaptığını ortaya koydu. Bu koşullarda otomobilin dayanıklılığından başka değerlendirilebilecek bir şey bulmak pek mümkün değildi. Daha fazlasını gelecek ay yapacağımız test sürüşünde okuyabilirsiniz. Access donanım paketli 82 HP’lik 1.2 VTi 42.500 TL’den satılırken aynı paketete sahip 92 HP’lik 1.6 e-HDi 49.100 TL’ye, Active donanımlı 120 HP’lik 1.6 litrelik otomatik vitesli VTi 51.500 TL’ye, yine Active donanımlı 92 HP’lik robotize şanzımanlı e-HDi 54.500 TL’ye satılıyor. Peugeot 2008’in top modeli Allure donanımlı 1.6 e-HDi modelinin fiyatı ise 58.500 TL. e-motoring magazine › eylül 2013
HOT NEWS
Yeni Superb satışa sunuldu ›
Skoda’nın Türkiye distribütörü Yüce Auto, markanın en büyük modeli Superb’i 58.900 TL’den başlayan fiyatlarla satışa sundu. Sedan Superb’de biri benzinli 4 farklı motor seçeneği bulunuyor. Combi’de ise sadece 1.6 lt 105 HP’lik dizel var.
Çek üretici Skoda, yeni model atağına Superb ile devam ediyor. Skoda’nın “Amiral Gemisi”, markanın yeni tasarım unsurlarıyla daha etkileyici bir görünüme bürünürken, yenilenen iç mekânı ve artırılan teknik özellikleriyle de iddialı. Bununla birlikte tüm motor seçeneklerinde yakıt tüketimi yüzde 19’a varan oranlarda düşerken Suberb, daha çevreci bir araç haline geldi. Yenilenen Superb, Türkiye’de biri benzinli, toplam dört farklı motor seçeneği ve 58 bin 900 TL’den başlayan özel tanıtım fiyatlarıyla satışa sunuldu. Skoda Superb’in, ilk kez piyasaya sunulduğu 2001 yılından bu yana orta üst sınıfın standartlarını yeniden belirlediğini, her zaman müşterilerine, kullanıcılarına beklentilerinin üzerinde konfor sunduğunu anlatan Yüce Auto Skoda Genel Müdürü Tolga Senyücel, yenilenme operasyonu sonrasında ortaya, “Amiral gemisi” tanımlamasını tam olarak hak eden bir otomobil çıktığını ifade etti. Yenilenen Superb’in, biri benzinli toplam dört farklı motor seçeneğiyle satılacağını belirten Senyücel, 18 › 19 e-motoring magazine › eylül 2013
1.6 lt’lik 105 HP gücündeki TDI motor ve DSG otomatik şanzıman kombinasyonunun, “sadece Türkiye pazarına özel” geliştirildiğine dikkat çekti. Bu özel motor ve şanzıman seçeneğinin, Skoda’nın Türkiye pazarına verdiği önemin bir başka göstergesi olduğuna da değinen Senyücel, “Bugüne kadar 7 bin adedin üzerinde satılan Superb satışı gerçekleştirdik. Yenilenen Superb modelimiz için ise bu yılın sonuna kadar 1800 adetlik satış hedefi koyduk. Superb için özel bir tanıtım fiyatı da belirledik. 1.4 lt TSI 125 HP’lik versiyon 58 bin 900 TL, 1.6 lt 105 HP DSG versiyonu da 73 bin 900
TL’den başlayan fiyatlarla satışa sunduk“ dedi. Skoda Superb, motorlar ve sürüş sistemleri konusunda da bir adım ileri gidiyor. Tüm dizel motorların yanı sıra 1.4 lt TSI 125 HP benzinli motorda standart olarak sunulan Start/Stop ve fren enerjisini geri kazanım sistemleri sayesinde yakıt tüketimi ve emisyon oranları yüzde 19’a varan oranlarda azaltıldı. Yenilenen Superb, Türkiye’de bir benzinli ve üç de dizel motor seçeneğiyle satışa sunuldu. Benzinli motor seçeneği, 125 HP gücündeki 1.4 TSI. Bu motor, manuel şanzımanla satılıyor. Dizel motorlarsa, 1.6 lt 105 HP’lik TDI ile başlıyor. Bu mo-
tor, manuel vites kutusunun yanı sıra sadece Türkiye’ye özel DSG otomatik şanzıman seçeneğine de sahip. Manuel viteste 4.5 litre ortalama yakıt tüketimi ile eskisine oranla yüzde 10 daha ekonomik. 1.6 TDI 105 HP DSG şanzıman verisi ise 4.6 litre ile sınıfının en rekabetçi modellerinden biri olduğunu kanıtlıyor. Yenilenen Superb’de ayrıca 2.0 lt TDI 140 HP DSG ve sadece 4x4 versiyonda bulunan 2.0 lt TDI 170 HP DSG seçenekleri de bulunuyor. Superb Combi ise, sadece 1.6 lt TDI 105 HP dizel motorla satılıyor. Superb Combi de, isteğe bağlı olarak DSG otomatik vites seçeneğiyle satın alınabiliyor. e-motoring magazine › eylül 2013
HOT NEWS
Bu teknoloji Citroën’i uçuracak
Citroën, otomobil dünyasında yeni bir döneme geçiyor. PSA Peugeot Citroën grubunun 1998 yılında başlattığı platform politikasının yeni nesil ürünü olan yeni nesil şasi platform EMP2(Efficent Modular Platform2); sürücülere hem ekonomi hem de konfor adına bir dizi yenilik sunuyor. PSA Peugeot Citroën Grubu’nun yeni nesil şasi platformu EMP2’in sağladığı faydalar ilk olarak yeni C4 Picasso modelinde görülüyor. Aracın
benzersiz iç hacmi ve rekor büyüklükteki bagaj hacmi hemen dikkat çekiyor. Yeni platform PSA Peugeot Citroën Grubu’nun diğer modellerinde de tüketiciler ile buluşmaya hazırlanıyor. Citroën C4 Picasso günümüzde; EMP2 ile segmentinde ilkleri yaşatan özel bir model olarak dikkat çekiyor. PSA Peugeot Citroën Grubu’nun yeni şasi platformu EMP2’in (Efficient Modular Platform2), ilk kullanıldığı model olan yeni Citroën C4 Picasso; EMP2 sayesinde bir önceki nesline göre 140 kg daha hafifletilmiş durumda. EMP2 platformunun verimliliği sayesinde yeni Citroën’in yeni şasi teknolojisi C4 Picasso’da yakıt tüketimi 100 km için ortalama 4.0 litre iken, CO2 emisyonu da 104 g/km. EMP2 platformunun sunduğu bir diğer imkan ise, aracın dış boyutlarında daha kompakt, ancak genişleyen dingil mesefasi sayesinde ise iç boyutlarında daha geniş bir kullanım alanı sunması. Bu faydanın ilk somut örneğini de Yeni Citroën C4 Picasso modelinde görülüyor; yeni EMP2 platformu sayesinde dingil mesafesi artık 55 mm daha uzun olan C4 Picasso; sınıfındaki en geniş diz mesafesine (159mm) sahip ve bu kompakt yapısı sayesinde de iç mekanının daha geniş olması ile fark yaratıyor.
DS3 Cabrio’da 5 kişi üstsüz DS serisinin ilk ürünü DS3, dünya genelinde elde ettiği rekor seviyede satış başarısının ardından beş kişilik cabrio keyfi yaşatacak olan DS3 Cabrio ile Türkiye yollarında. Citroen DS3 Cabrio, fark yaratan tasarımı dışında hiçbir rakibinde bulunmayan özellikleri barındırıyor. 1.6 dizel otomatik seçeneği ile üstü açık otomobil keyfini 3,8 litrelik rekor seviyede düşük yakıt tüketimi ile birlikte sunan DS3 Cabrio, sınıfındaki tek gerçek beş kişilik üstü açık otomobil olma ayrıcalığını da elinde tutuyor. DS3 Cabrio; üstü açılabilir otomobil kullanmayı kolaylaştıran akıllı tasarımı ile kullanıcılarına gün ışığından sonuna kadar yararlanma zevki sunuyor. Her koşulda farkını hissettiren ve 120 km/s hızda bile tavanı açılıp kapanabilen DS3 Cabrio, 74.000 TL’den başlayan fiyatlarla Türkiye’de satışta… Citroen’in efsanevi modeli DS’in köklü mirasından ilham alarak tasarlanan DS serisinin ilk ürünü olan DS3 yıl içerisinde 150.000 adetten fazla satış adedine ulaşarak başarısını ispatladı. Citroen DS3 Cabrio, markanın kendini ispatlamış ve milyonlarca otomobilde kullanılan 1.6 litre dizel e- HDI motorla piyasaya sunuluyor. 230 Nm tork değeri taşıyan motorun maksimum gücü 90 HP. 99g/CO2 değeri ile çevreye duyarlı yapısını gösteren bu motor, DS3 Cabrio’da 100 Km’ için ortalama 3.8 litrelik düşük bir yakıt tüketimi sağlıyor. Rekor seviyedeki bu düşük yakıt tüketimi ile DS3 Cabrio uzun ve ekonomik yolculukların yapılabilmesine imkan tanıyor. 20 › 21 e-motoring magazine › eylül 2013
Daha fazla Panamera Porsche Panamera ailesi, Executive modeliyle daha da genişledi. 15 santimetre daha uzun aks mesafesiyle Panamera Executive daha geniş arka oturma alanı ve daha iyi sürüş konforu sunuyor. Türkiye’de geçtiğimiz günlerde satışa sunulan Panamera Turbo Executive ve Panamera 4S Executive modellerinde diğer Panamera modellerine göre 15 santimetre daha uzun aks mesafesi bulunuyor. Bu da arka koltuklarda daha geniş bir oturma alanı yaratıyor. Daha uzun B sütunu ve pencereler ise, yolculuğu daha konforlu hale getiriyor. İki Executive modelde de standart olarak sunulan Porsche Aktif Süspansiyon Yönetimi (PASM), daha konforlu bir sürüş sunuyor.3.0 litre V6 motora sahip Panamera 4S Executive, önceki modelde, kullanılan V8 motora kıyasla 20 HP daha fazla güç ve daha fazla tork üretirken, aynı zamanda ortalama yüzde 18 daha az yakıt tüketiyor. Panamera 4S Executive, 420 HP güç üretiyor. 4.8 litre V8 motora sahip Panamera Turbo Executive, ise 520 HP güç üretiyor.
Latitude’a makyaj Renault, üst orta sınıfta Samsung ile birlikte geliştirip Güney Kore’de ürettiği temsilcisi Latitude’ü yepyeni teknolojilerle güncelledi. Segmentinin üstünde boyutları, karakterini ortaya koyan şık tasarımı, ekonomi ve performansı birleştiren motorları ile Latitude, Türkiye’de 23 Ağustos 2013 tarihinde 67.500 TL’den başlayan fiyatlarla sunuldu. Yeni siyah fonlu farları, LED arka stoplar, dikiz aynalarındaki LED sinyal lambaları, parlak krom kapı kolları ve tümüyle yenilenen jantlarıyla, Yeni Latitude tasarım ve prestiji bir arada sunuyor. Yenilenen Latitude teknolojik donanımlarının yanısıra ayrıcalıklı özellikleri ile konforu en üst düzeye taşıyor. Havayı temizleyici ve rahatlatıcı iyonizör sistemi, 2 farklı seçeneği ile araç içi parfüm özelliği, hem öndeki hem arkadaki yolcuların bağımsız olarak ısıtma ve soğutma ayarı yapabilmelerini sağlayan 3 bölgeli elektronik klima ve 4 modlu masajlı sürücü koltuğu ile Latitude, yolcularını iyi hissettiriyor. Latitude’ün iki farklı dizel motor seçeneği bulunuyor. Sürüş keyfi sunan aynı zamanda tutumlu 1.5 litre 110 HP’lik hacimli dCi 110 bg versiyonu 6 ileri manuel ve 175 HP’lik 2.0 dCi versiyonu otomatik vitesli. Yeni Latitude Türkiye’de, Expression, Privilege, Executive olmak üzere 3 farklı donanım seviyesi ile satılıyor. e-motoring magazine › eylül 2013
HOT NEWS
Rapid sırt çantasını atınca: Spaceback Škoda, Frankfurt Otomobil Fuarı’nda, genç ve popüler orta sınıf hatchbacklerin en genç üyesi olacak Rapid Spaceback’i tanıtıyor. Dinamik tasarımının yanı sıra geniş iç hacmi, “Simply Clever” fikirlerle ortaya çıkarılmış donanımları, ilgi çekici kişiselleştirme seçenekleriyle iddialı olan Rapid Spaceback, fuardaki dünya tanıtımının ardından Ekim ayında Avrupa pazarına sunulacak. Skoda’nın dinamik ve yeni bir genç tüketici grubuna da açılmasını sağlayacak Rapid Spaceback, panoramik cam tavanı ve uzun arka camıyla farklı bir yere sahip olacak.
Toyota’dan hibrid çıkarması Toyota, 2013 Frankfurt Motor Show’da öncüsü olduğu hibrid teknolojisinin en gelişmiş ürünleriyle yer alacak. Toyota standında yakıt tüketimi konusunda iddialı hibrid teknolojisinin yüksek performansta da geldiği son nokta sergilenecek ve Yaris Hybrid-R konseptinin dünya prömiyeri gerçekleştirilecek. Stantta ayrıca Toyota’nın nihai hedef olarak belirlediği yakıt hücreli hibrid araç teknolojisinde gelinen son nokta da gözler önüne serilecek. Toyota bugün 23 farklı modeliyle 80 ülkede 5 milyon 500 hibrid araç satışıyla lider durumda. 16 yıl boyunca satışı gerçekleşen 5 milyon 500 hibrid otomobil ile diğer otomobillere göre 12 milyar litre yakıt tasarrufu sağlanırken, 34 milyon ton CO2 salımının da önüne geçildi. Toyota, 2015 yılsonuna kadar 16 yeni ve yenilenmiş hibrid model satışa sunacak. Yaris Hybrid-R konsepti, hibrid teknolojisinde maksimum performans ve sürüş keyfinin heyecan veren ideal bir yarış ve şehir otomobili örneği olarak yer alacak. Yaris Hybrid-R konsepti 1.6 lt global yarış motoru (GRE) ile birlikte çalışan yüksek güce sahip iki elektrik motoru sayesinde dört tekerlekten çekiş imkanı kazanıyor.
Aston Martin Türkiye’den çıktı İngiliz otomobil üreticisi Aston Martin ile Borusan Otomotiv arasındaki distribütörlük anlaşması sona erdi. 2010 yılının Ekim ayından bu yana Aston Martin markası için Türkiye’de satış ve satış sonrası hizmetleri vermekte olan Borusan Otomotiv Pazarlama ve Ticaret A.Ş. geleceğe dönük şirket stratejileri doğrultusunda ve üretici firma ile mutabakata vararak, markanın temsilciliğine son verdi. 25.07.2013 tarihi itibariyle, Aston Martin markası için satış hizmetleri sunmaya son veren Borusan Otomotiv, yasal sorumluluk çerçevesi ve süresi boyunca, Türkiye’ye Borusan Otomotiv Pazarlama ve Ticaret A.Ş. tarafından ithal edilmiş olan Aston Martin otomobilleri için, Türkiye’de yeni bir yetkili servis hizmete alınana kadar İstinye’deki Borusan Oto’da bakım hizmetleri verecek. 22 › 23 e-motoring magazine › eylül 2013
HOT NEWS
Ve sahne Yeni i10’un Toplam 1.2 milyar TL’lik yatırımla Hyundai Assan İzmit Fabrikası’nda üretilip tüm Avrupa’ya sadece Türkiye’den ihraç edilecek olan yeni Hyundai i10’un ilk fotoğrafları gün ışığına çıktı. Avrupalı müşteriler için Avrupa’da geliştirilen yeni i10, kalabalık şehirlerin sempatik ve pratik yeni üyesi olarak “Made In Turkey” armasıyla bu aydan itibaren üretilip Avrupa yollarında gururla dolaşmaya başlayacak. Konfor ve güvenlik bakımından üst segment araçlardan bile daha zengin donanıma sahip olacak yeni i10, dinamik dış tasarımı ve kalitesi artırılmış iç mekanıyla dikkat çekiyor. Önceki modelin ortaya çıkmasının ardından geçen beş yıllık süre içerisinde önemli aşamalar kaydeden i10, eskisine göre çok daha büyük ve kullanışlı. Fonksiyonellik bakımından da segmentinin sınırlarını aşan i10, geniş yükleme kapasitesine sahip. Yüksek donanım seviyesiyle üretilen araç, sessiz kabini, artırılmış malzeme kalitesi ve estetik kokpit dizaynıyla ön plana çıkıyor. Yeni i10, konforlu iç mekanı ve sportif dış tasarımına ek olarak geliştirilmiş sürüş özellikleri ve şaşırtıcı seviyedeki sessiz kabiniyle de adından sıkça söz ettirecek. Yeni Hyundai i10’da klima, lastik basınç sensörü, ESP, VSM, elektrikli ön ve arka camlar, USB-AUX girişleri, Bluetooth, direksiyondan kumandalı müzik sistemi, LED gündüz farları, sis farları ve 15 inç çift renkli alüminyum 24 › 25 e-motoring magazine › eylül 2013
alaşımlı jantlar gibi bir üst segmentteki araçlarda bile bulunmayan birçok donanım yer alıyor. Eski jenerasyona göre 80 mm daha uzun olan Hyundai i10, 65 mm daha geniş ve 50 mm daha alçak. Büyüyen boyutlarıyla beraber daha geniş bir oturma alanına kavuşan i10, artırılmış diz mesafesi ve yüzde 10 büyüyerek 252 litreye ulaşan bagaj kapasitesiyle de sınıfının en iyi değerlerini sergilemiş oluyor. Tamamen yepyeni bir platform kullanan Hyundai i10, sürüş özellikleri bakımından da segmentinin sınırlarını aşmış oluyor. Eskisine göre 5 mm daha uzun dingil mesafesine sahip olan i10, yeni süspansiyon sistemi sayesinde de tüm yol şartlarında kararlı bir tutuş sergiliyor. Bu ay İzmit’teki Hyundai Assan Fabrikası’nda üretimine başlanacak yeni i10’un yüzde 90’ı Avrupa’ya ihraç edilecek ve yeni i20 ile birlikte tam kapasite üretime geçildiğinde yıllık üretim 200 bin adete ulaşacak.
Afedersiniz 605 beygir! Ferrari’nin en güçlü V8 modeli olan 458 Speciale, Frankfurt Otomobil Fuarı’nda otomobilseverlerle buluşuyor. Ferrari’nin uluslararası arenada iki yıl üst üste “Yılın En İyi Performans Motoru” unvanını kazanan güç ünitesi üzerine sıra dışı teknolojilerle yeniden yorumladığı 605 beygir gücündeki V8 motoru, 2.13 kg/ hp’lik eşsiz güç ağırlık oranıyla, 0’dan 100 km/s hıza sadece 3.0 saniyede çıkıyor. Ferrari, sınırsız teknolojik yenilik ve araştırmaya dayalı temel felsefesi doğrultusunda, sıra dışı modeli 458 Italia’yı, güç aktarım organı, aerodinamik yapısı ve aracın temel dinamiklerini yeniden yorumlayarak, adına yaraşır bir şekilde 458 Speciale versiyonuyla otomobilseverlerin beğenisine sunuyor. Ferrari’nin yeni süper sporu 458 Speciale, aerodinamik özellikleriyle tamamıyla yeni bir spor araç konseptini temsil ediyor. Ferrari 458 Speciale, 2.13 kg/hp’lik ağırlık/güç oranıyla, 0’dan 100 km/s hıza sadece 3.0 saniyede çıkarken, 0–200 km/s hızlanmasını da 9.1 saniyede gerçekleştiriyor. Ferrari 458 Italia ve 458 Spider ile birlikte Maranello marka serisinde yer alan yeni V8 Berlinetta motoru, performans ve sürüş hissini emsalsiz seviyeye çıkarmak, her koşulda sorunsuz ve kolay bir kontrol sağlamak için tasarlandı. “En İyi Performans Motoru” unvanını üst üste iki kez kazanan güç ünitesine büyük özen gösteren Ferrari bu kapsamda, 135 hp/litre spesifik güç çıkışına sahip, 605 beygirlik en güçlü doğal havalandırmalı V8 motorunu üretti. Yeni V8 motor bu özellikleriyle, yolda kullanılan doğal havalandırmalı bir motor için gelmiş geçmiş en yüksek değerlere sahip bulunuyor. 458 Speciale üzerinde yapılması hedeflenen aerodinamik değişiklikler, aracın formlarını şimdiye kadar hiç olmadığı kadar performans odaklı hale getirmek amacıyla, Pininfarina ile birlikte projeye önderlik eden Ferrari Stil Merkezi’nin çalışmalarına yön verdi. Bu doğrultuda tasarlanan, aracın yere basma kuvvetini dengeleyen, sürtünmeyi azaltan hareketli ön ve arka aerodinamik parçalar, 458 Speciale modelini aerodinamik açıdan Ferrari tarihinin en verimli seri üretim aracı haline getirdi. e-motoring magazine › eylül 2013
HOT NEWS
Payitahtın dönüşü! Sınıfının en çok satılan rakipsiz bürokrat otomobili, lüksün, prestijin doruk noktası ve tabii teknolojinin zirvesi, mücevherden yapılmış bir taht edasıyla ülkemizde yeniden yollara çıkmaya hazır! Yeni S Serisi’nin fiyatı 595.000 TL’den başlıyor! Geçen ayın en önemli model lansmanlarından birini Mercedes-Benz Türk gerçekleştirdi. Ülkemizde satışa çıkarılan yeni S Serisi’nin Türkiye lansmanı Grand Tarabya Oteli’nde yapılan organizasyonla gerçekleştirildi. Sınıfında dünyanın en çok satılan otomobili olan S Serisi’nin en yeni üyesi, ülkemizde 595.000 TL’den başlayan fiyatlarla satılacak. Otomobilin tanıtım organizasyonunda Fransız müzik topluluğu Charlie’s Angels güzel bir konser verdi. Markanın pek de başarılı olamadığı ultra lüks Maybach denemesinin birikimlerini yansıtır gibi görünen yeni S Serisi, günümüzün en yeni teknolojilerin uygulandığı bir üs gibi. Yüksek teknoloji kullanımına karşın çevreye duyarlı da bir otomobil olan S Serisi, akıllı özellikleriyle güvenli sürüşler sağlıyor. Örneğin NIGHT VIEW ASSIST PLUS ile karanlıkta yol kenarında algılanan kişileri otomobil 4 kısa selektörle uyarıyor. Otomobilin kabinindeki 2x31 inçlik yüksek çözünürlüklü TFT ekran, gösterge tablosu ve COMAND ONLINE’dan oluşan yenilikçi bir gösterge birimini oluşturuyor. Otomobilin öngörülü ROAD SURFACE SCAN özelliği, yol yüzeyini tarayarak algıladıktan sonra saliseler içersinde MAGIC BODY CONTROL süspansiyon ve güvenlik özelliklerini ona göre ayarlayabiliyor. Otomobilde sürekli değişken süspansiyon sistemi AIRMATIC, yan rüzgar dengeleyisici ve ADAPTIVE BRAKE sistemleri standart olarak sunuluyor. Otomobilin kabin konforunun yanı sıra donanım özellikleri istenildiği gibi kişiselleştirilebiliyor.
Burmester hi-end surround ses sistemi ile donatılan otomobilde kabinin iyonizasyon, filtreleme ve kokulandırma için AIR BALANCE paketi de sunuluyor. Açıları elektrikli olarak ayarlanabilen arka koltukların kafalıkları da yine elektrikli. ENERGIZING masaj fonksiyonuna sahip koltuklarda emniyet kemeri kilitleri bile aydınlatmalı! Ülkemizde 3.0 litre hacimli 258 HP güç ve 620 Nm tork üreten V6 motorlu dizel S350 BlueTEC, 4.7 litre hacimli 455 HP güç ve 700 Nm maksimum tork çıkışına sahip benzinli S500’ün yanı sıra 3.5 litrelik 306 HP güç, 370 Nm tork çıkışı sağlayan S400 HYBRID motor seçenekleriyle satılacak otomobillerin tümünde 7 ileri vitesli 7G-TRONIC PLUS otomatik şanzıman yer alıyor. Otomobilin detaylı incelemesini test sürüşümüzde yapabilmeyi umuyoruz.
›
Grand Tarabya Oteli’nde yapılan lansmanda davetliler, çoğunlukla otomobilin hedef kitlesi olan kalburüstü kesimdi. Gecede S Serisi’nin yanında sahne alan Fransız grup Charlie’s Angels çok keyifli bir konser verdi.
e-motoring magazine › eylül 2013
NEWS EXTRA
Renault, Megane ailesinin hatchback, coupe, station wagon (Sport Tourer) ve Renaultsport 265 Cup üyelerinde burun tasarımını yeniledi. Makyaj farlar, kaput ve ön tamponu kapsıyor… Volkswagen de Jetta’nın burun yapısını bir makyaj operasyonuyla yeniliyor… Mercedes-Benz, Maybach macerasını S Serisi’nde sürdürmeye niyetli. Yeni S Serisi’nde 254 mm daha uzun olan 5500 mm’lik Pulmann versiyonu, makam otomobilinden de üstün olacak!.. Daha sonra 6000 mm uzunluğunda 2+2+2 oturma pozisyonlu Maybach (!) geliyor… Yeniden hayat bulan Datsun, uzun yıllar sonra ilk modelini 17 Eylül’de Endonezya’da tanıtacak… Audi A3’ün üstsüz versiyonu Frankfurt Otomobil Fuarı’nda tanıtılacak… BMW 1 Serisi’nin yapılan güncelleme ile her motor versiyonunda gücü artırılıyor… Renault, Frankfurt Otomobil Fuarı’nda esrarengiz bir konsepti tanıtmaya hazırlanıyor. Dört kapılı coupe olması beklenen otomobil, Initiale Paris adını taşıyacak üst sınıf bir konsept olabilir… Citroen’in 2007’de tanıttığı Cactus konsepti, yerden 21 cm yüksek C sınıfı bir cross over olarak üretim aşamasına getirildi… Cactus’ün Hybrid Air teknolojisine sahip olması bekleniyor… Land Rover Discovery’de minicik makyaj… Önde tampon, ızgara ve farları yenilenen aracın kaputunda artık Land Rover yerine Discovery yazıyor. Yine 256 HP’lik 3.0 litrelik turbo dizel motoru kullanacak araçta 8 silindirli ZF şanzımana geçilirken emisyon değeri iyileştirilmiş… VW Scirocco’da 2014 model yılı için makyaj operasyonu yapılıyor… 381 HP’lik üç turbolu 3.0 litrelik motora sahip BMW X5 M50d, Avrupa’da Kasım ayında satışa çıkıyor… Öte yandan BMW, Toyota ile Z5 adını taşıyacak bir roadster/coupe konsepti üzerinde çalışıyor… Ford ikinci kuşak S-Max’ı Frankfurt Otomobil Fuarı’nda sergileyecek… Aston Martin burunlu (!) vanda 1.5 litre hacimli EcoBoost motor yer alacak… Peugeot, 3008 ve 5008’i, yeni 308 ile benzer çizgiye çekebilmek için makyajladı. Yenilenen ızgara ve farların yanı sıra arka aydınlatma grubu da güncellendi. Araçlarda 1.6
litre 115 HP’lik FAP e-HDi, 1.6 litre 115 HP’lik FAP, 150 ve 163 HP’lik 2.0 litrelik FAP, 1.6 litre 120 HP’lik VTi ve 1.6 litre 150 HP’lik THP motor versiyonları sunulacak… Citroen DS9 ile epeydir uzak durduğu üst sınıfa geri dönüyor. Otomobilin Frankfurt
Otomobil
Fuarı’nda
sergilenmesi
Mazda 16X
bekleniyor… Mercedes-Benz, 190 modelinin satışa
VW up! ve e-Golf
sunulduğu 1982’den bugüne 10 milyondan fazla C Serisi’nin satıldığını açıkladı… Volkswagen,
Frankfurt
Otomobil
Fuarı’nda 300 HP’lik Golf R, 115 HP’lik elektrik motoruna sahip 175 km menzil sunabilen e-Golf’ün yanısıra elektrikli up!’ı, WRC otomobilini ve Caddy Bluemotion’ı da sergileyecek. Alman üreticinin yeni elektrikli ulaşım projeleri ve 4MOTION teknolojisiyle ilgili sürprizleri de olacak… Ferrari Başkanı Luca di Montezemolo, LaFerrari’nin başarısının ardından yeni hybrid modelleri planladıklarını açıkladı…
Renault Megane
2015’te tanıtılması planlanan yeni nesil 5 Serisi, yol testlerinde casus fotoğrafçılara ilk pozlarını vermeye başladı… Bir diğer sobelenen proje de Golf VII versiyonlarından Golf Plus… 2014 Range Rover Evoque’ta ZF üretimi 9 vitesli yeni bir otomatik şanzıman yer alacak. Tek benzinli ve iki dizel motor seçeneğinde sunulacak olan yeni
Datsun
şanzıman, 2.2 litrelik versiyonda aracın yakıt tüketimini %11.4 düşürüyor… Rotary motor üretimine 2012 yılında son veren Mazda, bu teknolojiyi iki yıl içinde yeni bir modelde tüketimi düşürülmüş, performansı artırılmış olarak tekrar üretime alacak. Yeni motorun kod adı 16X…
Citroen DS9
e-motoring magazine › eylül 2013
TEST Mercedes-Benz E180 FL Elite
Prestij sant
Yazı: Süreyya İZGİ Fotoğraflar: Nihat ATATEPE
Mercedes-Benz Türk AŞ’den zamanın ruhuna uygun bir versiyon daha. 2010 yılında uygun fiyatlı C180K ile büyük ticari başarı kazanan MB Türkiye distribütörü, bunu premium orta sınıfta deniyor. E180’in kullanıcısına prestij getireceği kesin ama tatmin görece bir kavramdır.
30 › 31 e-motoring magazine › eylül 2013
trali! Yazı: Süreyya İZGİ Fotoğraflar: Nihal ATATEPE
e-motoring magazine › eylül 2013
TEST Mercedes-Benz E180 FL Elite
F
iyakayı seven milletizdir evvelallah! Özellikle otomobil seçiminde pek dikkate alınır bu tutkumuz ulusça. Örneklerini daha önce de gördüğümüz ve başarıya da ulaşan bir Doğu Avrupa stratejisi yine karşımızda. Elim Ortadoğu yazmaya varmadı ama bu otomobilin pazarlanacağı başka ülkeler mutlaka Doğu Avrupa’dan çıkar. Bu yargım asla olumsuz algılanmamalı, zira ülke gereklerine uygun, gayet de mantıklı bir pazarlama stratejisi bu. Üstelik benimseyip de başarıya ulaşan sadece Mercedes-Benz de değil. Gerek ülkemizin Motorlu Taşıtlar Vergisi’ne uygun (3-4 yıl kullanıp satacağı otomobile dünyanın parasını ödeyip vergiden kar etmeyi hesap edenler için!) gerek tüketici ego32 › 33 e-motoring magazine › eylül 2013
sunu tatmin ve tabii ki fayda/fiyat denkleminde pozitif sonuç idealinde gayet kabul edilebilir bir yöntem bu. 2010 yılında 1.6 litrelik kompresörlü (mekanik turbo uygulaması!) motora sahip C180, uygun fiyatlarla satılmış, yüksek satış adetlerine ulaşmış, hatta “Mercedes-Benz Türk, Almanya’ya Türkiye için özel otomobil ürettirdi” yorumları yapılmıştı. Uygun fiyatlıydı ama gerçekte Mercedes-Benz niteliklerini çok da karşılamıyordu C180K. Kalite standartları şüphesiz eksiksizdi ama yakıt tüketimi yüksekti ve performans olarak da tatmin edici değildi. Ama çok sattı. MercedesBenz Türk, doğru bir stratejik adımla “tüketicinin nabzına uygun şerbet” ikram etmişti. Fiyakasına düşkün tüketicimiz daha uygun fiyata daha az Mercedes almış ve bazı dezavantajları çok da
umursamamıştı, Mercedes’leri olmuştu. Yıldızın çekiciliğiydi bunun tanımı. Dünyanın artık içinden çıkamadığı ekonomik darboğazda bu strateji, sektörel bir yöntem olmaya başladı. Koskoca Chevrolet markası, Güney Kore’de artık esamesi okunmayan Daewoo’ya ürettirilir olmuştu çok satıyordu ve tüketici satın aldığı Daewooları “Chevrolet’m var” diye mutlu mutlu kullanıyordu. Örnekler Renault’dan Audi’ye birçok marka için artırılabilir ama çok dağılmayalım. Mercedes-Benz Türk’ün C180K başarısı, Borusan Otomotiv’in yine sadece Türkiye’ye özel üretilen 1.6 litre motorlu 520i’sine ilham kaynağı olmuş olabilir! Ama asıl konumuz, benzer durumdaki E180! Segment ve fiyatın daha yüksekliğine karşın MBT için ikinci C180K başarısı olur mu, 6 aylık sırayla
yok satması gibi önemli ipuçları olsa da bunu zaman gösterecek ama otomobili değerlendirmek için buradayız. En baştan belirtelim ki, otomobili ilk aldığımda karşılaştığım “kalitesinde farklılık var mı?”, “daha ucuz malzemeler kullanılmış, doğru mu?” gibi saçma sapan soruların tümünün karşılığı “Hayır, bu bir Mercedes-Benz”. Şüphesiz C180K da öyleydi ama teknik bazı değerlendirmelerin sonuçları onda çok pozitif değildi. Bunda nasıl onlara bakalım. Makyaj operasyonunda aileboyu birçok özelliği update edilen otomobilin arkasındaki E180 monogramını çıkarttığınız zaman E250’den E350’den, hatta yapılabilecek kimi opsiyon seçimleriyle E500’den çok da farklı görünmüyor. Tüm özellikleriyle gerçek bir E Serisi. Ergonomik, konforlu ve lüks kabin, kaliteli malzemeler vs. vs.... Yola çıkalım. Mercedes-Benz Türk A.Ş.’nin bahçesinden yola çıkıp daha ilk metreleri geçtikten sonra bir şeyler seziyorum, hayır önyargılı değilim ve ayağımız altında 156 HP gibi hatırı sayılır bir güç var ama fark etmemek mümkün değil ki. Tabii alışmışım o bahçeden güçlü otomobillerle yola koyulmaya ama sanki pistonlardan biri tam basmıyor mu? Biraz e-motoring magazine › eylül 2013
TEST Mercedes-Benz E180 FL Elite
ağır çekimde mi ilerliyoruz? İlk şaşkınlığımı atıp otoyolda tempoyu biraz daha artırıyorum; “Hımm, hızlanıyor, demek ki bir önyargı varmış” diyorum. Yok, önyargılarla fikir edinmeyecek kadar çok otomobil kullandım, öyle değil... Hemen mantıki değerlendirmeler yapınca “1645 kg ağırlığında, cüsseli bir otomobilin turbo beslemeli de olsa 1.6 litrelik motorla nasıl ivmelenmesini bekliyorsun?” dedim kendi kendime. “Bu oturaklı otomobili Mercedes-Benz E Serisi’ne bir giriş modeli olarak düşünmelisin” dedim. Üstelik kalite ve donanım olarak herhangi bir eksiği olmamasına karşın! İlk ivmelenip 100 km/s hıza ulaşması 10 saniyeyi buluyor ama stabil ve sessiz sürüş özellikleri kesinlikle keyif veriyor. Ara hızlanmalardaysa motorun güç ve tork çıkışları paralelinde istikrarlı, kararlı ama gücü ve torku 1645 kg’lık ağırlığa diş gösterebildiğince. Neredeyse durma hızından itibaren elde edilen maksimum tork çıkışı 4000 d/d’ya kadar sürüyor. Otomobili her an sürüklediğini hissetmiyorsunuz ama 7G-TRONIC PLUS şanzımanın her an pusuda olması, riskli anlarda bile sıyrılıp gitme opsiyonunu rezervinizde tutuyor. Yeni bir Mercedes kullanıcısını çok etkileyeceği muhakkak. Özellikle daha üst versiyonları kullanmamış olanları. Ama performansına alışkın olanlar çok tatmin olmayabilir. Bazı otomobiller, iyi ya da zayıf özelikleriyle tüketiciler arasında hemen gündem yaratır, E180’in ismi de şimdilerde “yokuşa sarmaz”, “uzun yola gelmez, yorar” gibi kullanıcı ağzıyla yorumlara maruz kalıyor. Tam öyle değil tabii ki, Sindelfingen’de üretilmiş bir Mercedes-Benz ürününden söz ediyoruz. Ama ECO Start/Stop özelliğine karşın kendinizi E180’de kataloglarda vaat edilen müthiş tüketim değerlerine değil de, her kullanım koşulunda üzerlerine 2-3 litre fazlasını koyacağınız gerçek kullanım değerlerine hazırlayın. Teknik verileri unutun da, ne kadar ekonomik ya da ne kadar savurgan olabileceği her zaman olduğu gibi yine sağ ayağınızın altında! 34 › 35 e-motoring magazine › eylül 2013
Maksimum hız mı? 200 km/s’ye belki bir çırpıda değil ama kararlılıkla tırmanıyor, yol olsa daha fazla da hızlanacaktır eminim. Ama hız tatmini içinde sürekli Edirne’ye gitmek çok mantıklı bir davranış olmayabilir! Gelişmiş güvenlik özellikleri, açılır tavanından çok bölgeli otomatik iklimlendiricisine, LED’li farlarından koltuk ısıtmalarına, 360 derece kamera sisteminden anahtarsız giriş sistemine kadar onlarca çok gelişmiş donanıma sahip otomobil, kullanıcısını “kast” düzeni içinde bambaşka bir seviyeye yükseltecek (!), müthiş bir prestij kaynağı olacak.
›
Korkacak bir şey yok, E Serisi’ne giriş motoruna sahip olsa da kapılar sallanmıyor, koltuklar gıcırdamıyor! Tam bir Mercedes!..
Mercedes-Benz E180 FL Elite Çoğu yerde kilitlenmiş trafik koşulları, malum yol kalitesi, yine malum trafik kalitesi ve kullanıcı profiliyle ülke koşullarına aslında gayet de ideal bir versiyon bu. Avantajı şu ki, kimse E Serisi ile patinajlar yaparak kalkmıyor, koskocaman otomobille agresif sürüşleri tercih etmiyor. Dolayısıyla, 170 bin TL’den itibaren edilinebilen fiyaka, pardon prestij, lüks ve performans hariç sıra dışı MercedesBenz standartlarına erişmek için son derece ideal. İleri yaş grubu için, gayet huzrlu bir otomobil, daha genç profil için anahtar cümle şu; “Bu otomobille dururken bile parmak ısırttırmak için her zaman şans var!:)”
+ Uygun fiyata iyi otomobil ve prestij, üst düzey konfor ve tartışılmaz kalite - İvmelenme, yakıt tüketimi Yakıt tipi: Benzin Motor hacmi (cc): 1595 Motor gücü (HP): 156 HP/5300 d/d Maksimum tork (Nm): 250 Nm/1250-4000 d/d Vites kutusu: 7G-TRONIC PLUS Maksimum hız (km/s): 220 0-100 km/s hızlanma (sn): 9.6 Tüketim (şehiriçi/şehir dışı/karma) (lt/100 km): 8.0/5.3/6.3 Ağırlık (kg): 1645
e-motoring magazine › eylül 2013
TEST Fiat 500L 1.3 Multijet II
Uzun, ince b
MPV’den trendy cross over’a dönen sınıf isminin ardında Fiat’ın imajına da önemli katkıda bulunan 500L, gerçekten de çok amaçlı, çok kullanışlı, çok keyifli ve kolay ulaşılabilir bir model.
Yazı: Süreyya İZGİ Fotoğraflar: Nihat ATATEPE
bir yolda
1
998 yılında otomotiv dünyasında start alan retro modeller modası, geride kalan 15 yılda milyonlarca adetlik bir pazar yarattı. İlk retro model VW Beetle’ın ardından Chrysler PT Cruiser ve MINI geldi. Arada başka modeller de oldu ama özellikle bu üçlünün başını çektiği retro style otomobillerin arasına 2007 yılında çok dişli, çok ikonik bir rakip katıldı. Bence 1957’den 1975’e kadar süren uzun üretim sürecinde İtalya’nın sembollerinden biri haline gelen Cinquecento’nun modern takipçisi, Fiat tarihinin en yüksek kaliteli, en özenli ve marka algısını değiştiren en değerli modeli oldu. Ülkemizdeki muhafazakar tüketici profilinin tavırlarına aldanmamak gereki, markanın Amerika’ya dönüş modeli de olan Fiat 500 bütün dünyada çok iyi satıyor. Avrupa’da yoğun şehir trafiğinde duyulan ihtiyaçlara uygun tasarlanan bu otomobiller, bizim tüketicilerimize küçük, daracık, çocuk işi vs gelebilir, aldanmayınız. Tekrar edeyim, Fiat tarihinin en iyi ürünü bence 500’dür. Bu da retro style modasının hakkını vermesinin yanında Cinquecento’nun mirasını da mükemmel kullanması anlamına geldi. Gelelim 500L’ye. Retro modeller arasında şüphesiz işi en iyi götüren BMW’nin MINI’si oldu. 1959’dan itibaren üretilen her Mini versiyonu, sırayla modernize edildi ama özellikle son dönemde artık kabak
e-motoring magazine › eylül 2013
TEST Fiat 500L 1.3 Multijet II
Fiat 500L 1.3 Multijet II + Fiat’a imaj katkısı, uygun fiyat, fonksiyonellik, düşük tüketim - Süspansiyon kaynaklı gövde salınımları Yakıt tipi: Dizel Motor hacmi (cc): 1248 Motor gücü (HP): 85 HP/3500 d/d Maksimum tork (Nm): 200 Nm/1500 d/d Vites kutusu: 5 ileri manuel Maksimum hız (km/s): 165 0-100 km/s hızlanma (sn): 14.9 Tüketim (şehiriçi/şehir dışı/karma) (lt/100 km): 5.0/3.7/4.2 Ağırlık (kg): 1315
38 › 39 e-motoring magazine › eylül 2013
›
500’ün ardından 50 anda versiyonlar art ilerliyor” diye düşün sektöründe de yüks yakaladı! Fiat lotoyu
0C, 500 Gucci, 500L ve en son 500 Living ile bir ttıkça MINI’den sonra “Fiat da benzer rotada mı nüyordum ki 500L’ye yüklenen anlam otomotiv elen yıldız oldu! Fiat 500L, cross over rüzgarını u tutturmuş görünüyor şimdilik!..
tadı verme noktasına ulaştı. Gelen haberler, bu çalışmaların epey bir süre daha süreceği şeklinde! Muhtemelen bu yıl içinde 5 kapılı Golf benzeri bir hatchback, 2016’da MINI MPV, buggy versiyon MINI Moke ve dört kapılı bir MINI semisedan gibi tuhaflıklar birbirini kovalayacak suyunu çıkarırcasına... 500’ün ardından 500C, 500 Gucci, 500L ve en son 500 Living ile bir anda versiyonlar arttıkça MINI’den sonra “Fiat da benzer rotada mı ilerliyor” diye düşünüyordum ki 500L’ye yüklenen anlam otomotiv sektöründe de yükselen yıldız oldu! Fiat 500L, cross over rüzgarını yakaladı! Fiat lotoyu tutturmuş görünüyor şimdilik!.. Aslında MINI Countryman’in çizgisinde bir cross over fikri, yeni bir konsept değil ama Fiat, 500L ile bunu uygun fiyatla daha aile modeline çevirebilmiş. Adını 1965-75 arası üretilen uzatılmış mikrovan Cinquecento versiyonu Fiat 500 K Giardiniera’dan alabilirmiş ama model global düşünüldüğünden long (uzun)’un L’si tercih edilmiş. Türkiye’de de çok dikkat çekiyor ve ilgiyle karşılanıyor ama bu ilgi rakamlara henüz çok yansımamış olabilir, buna karşılık özellikle İtalya ve Fransa’da yoğun talep görüyor 500L. Şüphesiz iki kapı daha takıp fotokopiyle büyütülmüş bir otomobil değil Fiat 500L. Platformu da, süspansiyon elemanları da dışardan görünen farları, aynaları vs gibi farklı. Ortak parça arıyorsanız öncelikle motor kaputunun altına bakmalısınız! Ferah hissettiren kabinde ucuzun da ne kadar sempatik ve fonksiyonel olabileceğinin kanıtları var. Fiyat ucuz, aklınıza kötü şeyler getirmeyin! Öyle süslü plastikler, hiçbir işinize yaramayacak takılar yok, Panda deneyimleriyle 500 tecrübesi birleşmiş, ortaya sıcak bir mekan çıkmış, fonksiyonellikle sentezlenmiş. Tıpkı MINI gibi Fiat da elindeki köklü ürünü iyi işlemiş. 500’ün logosu koltuklara bile desen olarak renk veriyor. Birçok artı var bu otomobilde. Çapraz açıları neredeyse mükemmelleştiren çiftli A sütunları, karmaşa yaratmayan basit ve fonksiyonel kumandalar, ferah hissettiren yüksek tavan, geniş ayak boşlukları, kabin içi saklama gözleri, kolayca e-motoring magazine › eylül 2013
TEST Fiat 500L 1.3 Multijet II
katlanabilir arka koltuklar, çift seviyeli bagaj zemini, MPV kavramının (multi purpose vehicle/ çok amaçlı araç) hakkını veriyor. Tabii trendy ismi cross over’a döndü ama emin olun onun da karşılığına 500L yazabilirsiniz. Motor çok fazla güçlü olmadığından ve 500L sportif anlamlar taşımadığından süspansiyon yumuşaklığı anlayışla karşılanabilir, sıkıntı vermeden işini yapıyor. Yoksa MINI Countryman kadar sert olsa -daha geniş kitleler hedeflendiği için- eleştiri toplayabilirdi. Ben virajlardaki esnemelerden çok hoşlanmadım ama sakin sürücüler bunu konfor olarak algılayıp hiç fark etmeyebilir bile! Tüm aksamların kullanımı tanıdık. Vites geçişleri, debriyaj sertliği, direksiyon tepkileri... Fiat’ın alışılagelmiş makul sürüş dinamikleri bu otomobilde de kolayca hissediliyor. Tabii frenlerdeki zayıf hisler, süspansiyondaki esnemeler vs de öyle!.. Bir de City fonksiyonu var ki, bundan yıllar önce ilk karşımıza çıktığında direksiyonu “kuş gibi” hafiflettiği için ilginç gelmişti, kadın sürücülerin sorununun direksiyonu çevirmekle ilgili olduğunu zannetmiştik! Oysa kadınlar güçlü, sistem şimdi anlamını yitirmiş görünüyor. Çünkü fonksiyon kullanılmadığında bile direksiyonu çevirmesi zor değil! Belli ki, Fiat da üzerinden atamıyor... 1.3 litrelik Multijet II motor, henüz 1500 d/d’den itibaren ön akslarına ulaşan 200 Nm’lik maksimum tork ile güçlü çekiş özellikleri sağlayabiliyor. Az yakıt tüketip bu kadar dinamik sürüş sağlayabilmek, 21. yüzyıla kadar bütün dizel sürücülerinin hayaliydi! Common Rail direkt enjeksiyon sisteminin turbo ile buluşmasında öncülük eden Fiat Grubu, belki de işler durma noktasına ilerlerken dirilişini Bosch’un bu icadına borçlu! 100 km’de maksimum 5.0 litre ortalama tüketimle kullanabileceğiniz bu otomobil, ailelere keyifli yolculuklar sunmakla kalmıyor, aile bütçesine de belirgin olarak katkıda bulunuyor. 1.4 litre 95 HP’lik motorda 40.900 TL’den başlayıp 105 HP’lik 1.6 Multijet’te 59.000 TL’ye kadar yükselebilen 500L fiyatları, Renault Captur 40 › 41 e-motoring magazine › eylül 2013
ve Peugeot 2008 ile paralel seyrediyor. Küçük fiyat farkları cross over müşterileri için detaylı donanım incelemesi gerektiriyor. Opel Mokka’nın fiyat skalası, etrafta neden fazla görülmediğini anlatır seviyede! Bu otomobil, önemli bir yükseliş trendi sergileyen Fiat’ın imaj göstergesinde önemli bir role sahip. Amerika’da 162 HP’lik versiyonu dahi satılan 500L, bana en az MINI Paceman kadar manasız gelen bagajsız, üç sıra koltuklu “dolmuş” versiyonu 500 Living ile sulandırılabileceğinin ipuçlarını veriyor ama şu haliyle gerek ailelerden gerekse taksi sürücülerinden büyük ilgi toplayabilir. Maksat imajın yanında fonksiyonellik de ise...
e-motoring magazine › eylül 2013
TEST Honda Civic HB 1.6 i-DTEC
Dizel CR
Sanki
Yazı: Süreyya İZGİ Fotoğraflar: Batuhan KIRAN
42 › 43 e-motoring magazine › eylül 2013
RX!
“20 yıl önce 130 HP’lik gücüyle baş döndüren Honda CRX, 5 kişilik ve 5 kapılı olsa nasıl olurdu”nun cevabı işte bu yeni Civic HB. İsteyen huzurevi sakinliği, kütüphane sessizliği ve İskoç cimriliğinde de kullanabilir ama 300 Nm’lik torku da ziyan etmemek gerek!
B
ir kuşak için Honda açısından özellikle bir dönemi unutmak imkansızdır ve yaşamış olmak hep mutlulukla hatırlanır. 1990’dan başlayıp sonrasındaki o coşkulu 10 yılı yaşamış olanlar, bahse girerim Honda’nın her döneminden daha fazla keyif almışlardır. Hani o 205 GTI katili pigme CRX, Civic EX ve tabii ki Si, ülkemize sonra sonra gelse de Type R ve şüphesiz baştacı S2000 yılları. Sonrasında elbette çok iyi otomobiller üretti Japon dostlarımız ama kantite coşkusu, dizel tutkusu, yerden yükselen gövdeler Honda’nın sportif ruhuna aşık piston kafaları sepey sendeletti. Gerçi Type R geleneği hep korundu ve sürdürüldü ama yaşanan tabiat olaylarının verdiği zararlar nedeniyle belki de paraya oynamaya mecburdu Honda. O nedenle belki Civic Sedan daha önemli oldu, Accord daha gelişti , CR-V daha öne çıktı... Çok geride kaldığı dizel kulvarında ar-ge faaliyetleri hızlandı. Ama sportizm ruhunda olan Honda mutlaka geri dönecekti. İyi haberler ardı ardına geldi, önce deprem ver tsunami sonrası rafa kaldırıldığı açıklanan yeni NSX projesi, konsept olarak bile olsa ortaya çıktı. Yollara çıkacağı gün de yakındır mutlaka. 2015’te dönmesi muhtemel NSX belki egzotik bir gövde gösteris manasına gelie-motoring magazine › eylül 2013
TEST Honda Civic HB 1.6 i-DTEC
yor ama içinde bulunduğum bu dizel hatchback Civic, Honda’nın büyük dönüşünün en önemli adımlarından biri. Net konuşacağım, son zamanlarda kullandığım en iyi Honda değil, bana en keyif veren otomobillerden biri Civic. Honda bir dizelin ne kadar dinamik, ne kadar sportif ve de ne kadar cimri olabileceğini gösteriyor. Aslında bir önceki Civic ile büyük benzerlik içinde görünse de bu yeniden tasarlanmış bir otomobil. Önceki nesle göre boyu 45 mm uzatılan Civic’in aks mesafesi de 40 mm uzatılmış. Benzerlik olduğu reddedilemez ama bunu son yılların popüler trendi otomobili yeniden tasarlama yerine update etme anlayışına verebiliriz. Önarka tasarım subjektiftir, beğeni düzeyi kişiden kişiye değişecektir. Önceki Cvic HB’den daha iyi görünüyor ama geri görüşte spoylerle bölünen cam, herkese hitap etmeyebilir. Ama manevralar sırasında renkli ekrandan park manevraları sorunsuz yapılabiliyor Kabinde yine füturistik sürücü odaklı kokpit dizaynı, Jazz’dan daha ileri taşınmış origamik koltuk katlama şakası, malzemelerde belirgin yüksek kalite seviyesi, Honda yine Japon otomobilleri arasındaki o butik konumuna yerleştiriyor. Hani “sürücü odaklı kokpit anlayışı” BMW ile başlamıştır ya, aklıma Alman üreticinin yakın gelecekte Toyota ile geliştireceği projeler geldi! Z4, 6 Serisi ve GT-6’nın geleceği ile ilgili önemli adımların atılacağı ortaklık arkadan itiş güç birliğinin iç tasarımı bari Honda ile yapılsaydı! Bir sürücü odaklı kokpit tasarımının yarattığı sportif ambiansta insanın kendisini sakin ve ekonomik bir “halk otomobili”nden (Civic!) çok bir yarış otomobili veya uçak kokpitinde hissettiği gerçek! Ve özellikle kokpit üzerinde büyük flaşör düğmesinin yeri ve tasarımını çok başarılı bulduk. Çünkü bugün birçok markada acil durumlarda çok çabuk ulaşılması gereken bu düğme, fark edilmesi bir yana, aramak zorunda kalınacak şekilde renksiz ve gizli tasarlanıyor. Civic HB’de önde sportif ruh hakimken arkada fonksiyonel koltuklar, geniş diz mesafeleri ve düze yakın zemin dikkat çekiyor. Bu arada otomobilin zemini 44 › 45 e-motoring magazine › eylül 2013
alttan tammen düz iken kabinden neden dümdüz değil, onu anlamak zor... İçerisi güzel, özellikle oturma pozisyonu ve sportif kullanımı sevenler için kısa yollu vites geçişleri, gerçekten başka hissettiyor. Sürüşe geçelim. Yıllarca benzinli motorlarının olağanüstü düşük yakıt tüketimini öne çıkararak dizel motorlara mesafeli duran Honda Motor Company, yerel pazarı için zaman zaman dizel motor denemeleri yapmış, 2001 yılında Isuzu ile işbirliğine de girmiş ama globalleşmemiş, iç pazarda kalmıştı. Kendi teknolojisini taşıyan ilk dizel motor deneyimini 2003 yılında ürettiği 2.2 litrelik CDTi ile yaşayan Honda, bu motoru Accord, CR-V ve Civic’te kullanmış ama hacmin büyük olması nedeniyle çok rağbet görmemişti. Ama buna rağmen tüm dünyadaki dizel trendi, Honda Mo-
Honda Civic HB 1.6 i-DTEC tor Company’nin tutumlu benzinli motor inadına karşın gelişince Japon üretici de pes etmemesi gerektiğini fark etti ve 1.6 litre hacimli ilk dizelini geliştirdi. Kullanınca anlıyorsunuz ki iyi ki geliştirmiş! Civic Hatchback’te kullanılan yeni 1.6 litre iDTEC dizel motor, yüksek performansla düşük yakıt tüketimini bir arada sunuyor. Ne kadar tutumlu ne kadar performanslı? Anlatalım, Avrupa’da Honda’nın “Earth Dreams Technology” motor serisinin ilk ürünü olan i-DTEC motor, 4000 d/d’de 120 HP güç ve 2000 d/d’de 300 Nm maksimum çıkış değerlerine sahip. Dizel motorlarda beygir gücüyle çok zaman geçirmemeyi öğreneli çok oluyor. Ama şu 2000 d/d’den itibaren gelen 300 Nm’lik bir başka güç olan döndürme momenti, Civic’in altınızdan kayıp gitmesini,
+ Sessiz motor, yüksek çekiş gücü, çok düşük tüketim, kalite hissi, vites geçişleri, çevre duyarlılığı - Otomatik vites yok, geri görüş kısıtlı Yakıt tipi: Dizel Motor hacmi (cc): 1597 Motor gücü (HP): 120 HP/4000 d/d Maksimum tork (Nm): 300 Nm/2000 d/d Vites kutusu: 6 ileri manuel Maksimum hız (km/s): 203 0-100 km/s hızlanma (sn): 10.5 Tüketim (şehiriçi/şehir dışı/karma) (lt/100 km): 4.0/3.3/3.6 Ağırlık (kg): 1310
e-motoring magazine › eylül 2013
TEST Honda Civic HB 1.6 i-DTEC
asfaltı kazımasını sağlıyor. O zaman neden 0-100 derecesi 10.5 sn? Sonuçta dizel motorlu, 5 kapılı bir aile otomobili! Siz Civic’i bir de ara hızlanmalarda görün, torkun keyfinden zaman tutmayı bırakırsınız! Tabii agresif kullanıcılar için durum böyle, yoksa sakin sürücüler, kaputu açıp açıp “Acaba bana yanlış otomobil mi verdiler?” diye bakmaya hazırlanabilir! Kullanılan hafif malzeme teknolojisi, motor ağırlığını 2.2-litre i-DTEC motora oranla 58 kg azaltarak sınıfının en hafif dizel motoru haline getiriyor. Motorun ağırlığının 46 › 47 e-motoring magazine › eylül 2013
azaltılması, yakıt tüketiminin ve egzoz emisyonunun azaltılmasına yardımcı olurken sürüş dinamiklerinin iyileştirilmesine de önemli katkıda bulunuyor. Ayrıca, motor parçalarının iç sürtünmeleri yine Accord’a göre %40 azaltılarak benzinli motorların düzeyine indirilmiş. Pek sık olmuyor ama yakıt alırken, inisiyatifi sakın pompacıya bırakmayın! Otomobili sessizliğinden dolayı benzinli sanıp depoyu doldurabilir! Ama yola çıktığınız zaman, yüklenirseniz dizel için hayli şık bir devir sesi geliyor. Seri kullanımda sanki bir sequen-
Otomobilin sakin sürüşlerdeki kusursuz viraz hakimiyeti, içine Ayrton Senna’lar bindiğinde (!) arka akslardan başlayan bir body rolla dönüşüyor. Virajlarda sürücü ısrarı sürerse müdahale istiyor. Earth Dreams Technology konsepti kapsamında çevreci ve ekonomik görüntü çizen Civic, kokpitteki çiçekli düğmeye basılarak, sakinleştirip gerçek
tial/sıralı şanzıman gibi tasarlanmış çok yakın yollu viteslerin kemikli geçişleriyle sportif ruhu üst düzeye taşıyor Civic. Hızlı bir kullanıcıysanız kendinizi tork eğrisine teslim ediyorsunuz, genelde irtifa kaybettirmiyor. Alıştığımız bir Honda geleneği olarak mükemmel tepkiler veren direksiyon, keskin yönlendirmeleriyle keyif veriyor. Ama bu dinamik özellikler otomobili sadece bıçkın gençler için tasarlanmış gibi algılatmamalı, Civic dizel, cüzdan dostu yakıt sarfiyatı ve sunduğu sükunetle de normal kullanıcıları çok etkiliyor.
bir çevre ve cüzdan dostuna dönüştürülebiliyor. Start&stop teknolojisiyle donatılan yeni Civic, 100 km’de 3.6 litrelik karma yakıt tüketimi ve 100 km’de sadece 94 g/km’lik egzoz emisyon salımına ulaşıyor. Deneme sürüşümüz boyunca 100 km tüketim ortalaması 4.1 litre düzeyinde gerçekleşti. Uzun ve sakin yolculuklarda 3 litre düzeyinde tüketimlerden söz ediliyor ki, 1 litre daha az tüketmek için kimsenin bu kadar hırpalanmasına gerek yok, bu otomobilin tadını çıkartmak gerek! Ve otomobilin tek eksiği: Bu kadar özenle hazırlanmış bir otomobilde mutlaka Honda’nın ünlü pürüzsüz otomatik şanzımanlarından olmalıydı. Muhtemelen 300 Nm’lik maksimum torka dayanabilecek şanzıman tasarlanması gerekiyor ama başka markalarda yapılmamış bir şey değil. Otomatik şanzıman da eklendiğinde bu otomobili yollarda daha sık göreceğimiz kesin. e-motoring magazine › eylül 2013
TEST Subaru Forester AWD 2.0L Turbo CVT
Yazı: Süreyya İZGİ Fotoğraflar: Batuhan KIRAN
48 › 49 e-motoring magazine › eylül 2013
Hızlı ve öfkeli Subaru’nun hemen hiçbir modeli çok satmıyor, tüm ileri mühendislik çalışmalarına karşın genelde çok tüketiyor. Ama performansı o kadar etkileyici ki, genelde alıcılar diğer unsurlarla ilgilenmiyor. Bir ralli ikonu hisleri yaşamak- SUV modeli Forester’da bile başdöndürücü.
Subaru’nun geçtiğimiz günlerde gururla 1972 yılından bu yana yaklaşık 13 milyon adet sattığını açıkladığı Symmetrical AWD (Simetrik Sürekli Dört Çeker) sisteminin benzerlerine göre en önemli avantajı direkt aktarma sağlıyor olması. Her marka sürekli dört tekerlekten çekiş sistemlerine bir anlam kazandırma uğraşındayken Subaru da bunu, direct aktarıma pozisyonlandırmış. Yerleşim itibariyla akslar, motor, şanzıman ve dört tekerlekten çekiş sistemi gövde altında senkronize olarak tam simetrik, “ileriyi gösterir” konumlandırılınca ulaşılan sonuç simetri oluyor. Sürekli, aynı eşit miktarda ve dengeli aktarım, düz sürüşün yanı sıra virajlardaki tu-
e-motoring magazine › eylül 2013
TEST Subaru Forester AWD 2.0L Turbo CVT tunmada da dengeye katkıda bulunuyor. Elbette diğer markaların aktarmaları da zorluk çıkartacak türden olamaz ama Subaru, aktarımda minimum kaybı dahi kabul etmiyor. Zaten Subaru’nun ağırlığı aşağı çeken, pistonları yatık çalışan boxer motoru da bu dengede önemli bir role sahip. Subaru’nun mühendisliğinin detaylarda gizli ve farklı düşünen insanların eseri olduğunu zaten biliyoruz! Durum bu, simetrik sürekli dört çekere başka anlamlar aramak gereksiz, düzlük, direktlik, denge ve uyumdan çıkan, milisaniyelik anları şansa bırakmayan olağan bir sonuç. Otomobilde kullanılan motor, Japon üreticinin uzun yıllardır çeşitli modellerinde kullandığı “azgın” 2.0 litrelik turbo beslemeli motorun en olgun hali. Alfa Romeo’nun sorunları nedeniyle yıllar önce vazgeçmesine karşın Subaru, boxer motoru uzuun zamandır sorunsuzca kullanıyor. Çap ve strok ölçüleri eşit olduğundan (silindir çapı ve piston kolunun uzunluğu) kare motor olarak söz edilen boxer makina, Impreza efsanesinin yaratıcılarından biri. Müthiş devirlenen, pistonlar dikey değil de yatay çalıştığından, karşılıklı “yumruklaştığından” dengeden fedakarlık istemeyen, aksine katkıda bulunan motor, çekişi ve sesiyle olduğu kadar yakıt tüketimiyle de derinden etkiliyor! Çift “boğazlı” tabir edilen ikiz “salyangozlu” turbo ile aşırı beslenen ve silindirler, genelde ölçüyü kaçırıyor! Zaten ekonomi yapmak için en güçlüsünden Subaru seçmek çok iyi bir fikir olmayabilir. BRZ’de de kullanılan Subaru’nun bu ilk direkt enjeksiyonlu makinesi, 240 HP’nin hakkını dolu dolu verirken Symmetrical AWD (Simetrik Sürekli Dört Çeker) sisteminin avantajlarıyla bu gücü kayıpsız yola aktarıyor. Yüzlerce çok güçlü otomobil kullandım ve aslında bu çok da aşırı güçlü bir motor değil ama gerçekten Forester’ın tüm atmosferi içine çekip yolu yuttuğunu hissedebilirsiniz! Bilemiyorum işin sırrı turbo motorlar için çok yüksek olan 10.6:1’lik sıkıştırma oranında mı artık… Sürekli değişken oranlı otomatik vites kutusunun da bu verimlilikte payı olmalı. İnsanı sürekli yüksek performansa teşvik eden bu kombinasyon, doğal olarak yakıt tüketimini kontrolden çıkartıyor! “Yok ben sakin 50 › 51 e-motoring magazine › eylül 2013
›
Subaru’nun mühendisliğinin detaylarda gizli ve farklı düşünen insanların eseri olduğunu zaten biliyoruz! Durum bu, simetrik sürekli dört çekere başka anlamlar aramak gereksiz, düzlük, direktlik, denge ve uyumdan çıkan, milisaniyelik anları şansa bırakmayan olağan bir sonuç.
kullanırım” diyebiliyorsanız, tatmin edici tüketim değerlerine inebilirsiniz ama Forester’ı da ziyan edersiniz! Otomobilin Lineartronic adı verilmiş CVT şanzımanı, SI-Drive özelliği sayesinde (Subaru Intelligent Drive) akıllı sürüşe uyarlanabiliyor. İstenirse şanzımanın sakin sürüşlerde erken vites büyütmesi sağlanarak tüketim de kontrol edilebiliyor. Ama isimle kazandırılan imaj, yabancısı olduğunuz bir şey değil, devir yükseldiğinde
vites büyütmeyen, üst devirlerin tadını yaşamayı sağlayan sportif hassasiyetler kazandıran vites yöneticisinden başka bir şey değil, diğer otomobillerden bildiğimiz bildiğiniz Sport modu… Motorun teknik anlatımı sıkıcı gelmiş olabilir, hemen dersi kaynatayım. Hani BMW’nin SAV konsepti vardır ya, sportif aktivite aracı olarak açılan, X5 ile başlamıştı, X3, X6 diye devam etti. Tamam X3 hariç sınıfları farklı, onların güçleri çok yük-
sektir ve gerçekten de uçuyorlar ama bir o kadar da ağır bu modeller. Siz bir de Subaru Forester’i görün, SAV’in anlamıyla bir örtüştürmeye çalışın! Gazı esirgemediğim anlarda çoğu zaman tekerleklerin yerden kesildiğini düşündüm, o kadarını söyleyeyim!.. Subaru’nun diğer birçok Japon otomobili gibi üzerinden atamadığı bir sorunu var. Tasarımlarında hep bir eskiz tadı, hep bir tamamlanamamışlık durumu hakim. Neredeyse hiçbir Japon otoe-motoring magazine › eylül 2013
TEST Subaru Forester AWD 2.0L Turbo CVT
mobilinde (parmakla sayılabilecek kadar azdır) Avrupalı ya da eski Amerikalıların olgun ve kişilikli çizgilerine rastlayamazsınız. Bu yüzdendir ki Japon otomobillerinin makyajı ve gövde değişimi hep çok hızlı gelir. Anlarım ki onların da içine pek sinmemiştir!.. Neyse ki Subaru da en azından Impreza ile, geçmişin yüksek station wagon’u Forester ile iz bırakabilmiş ender Japon üreticilerinden biridir, akılda kalan bir tasarımı olmuştur geçmişten beri... Forester’da benzer sıkıntılar sürüyor, her ne kadar içeri oturup yollarda süzülürken mükemmel hissettiriyorsa da dışardan öpücük yollayacağınız bir güzellik algılanmıyor! Sinirinden ağlıyormuş gibi bir yüz ifadesi, tamponun iki yanındaki parantezler, bu butik otomobile çok uymuyor. Dediğim gibi es52 › 53 e-motoring magazine › eylül 2013
kiden Forester yüksek bir station wagon iken daha ayrıcalıklı görünüyordu, şimdiyse biraz daha sıradan bir SUV görüntüsünde. Ama kullanmaya başladığınızda ayrıcalıkları birer birer öne çıkıyor! Selefine göre sadece 36 uzatılmış olmasına karşın arka kısımda 965 mm’den 1059 mm’ye çıkartılmış yaşam alanı, kabinde herkesin konfora hakkı oldğunu vurguluyor. Kabin içinde malzeme kalitesi alışılagelmiş Japon standartlarında, abartılı değil ama sorun da yaratmıyor. Kullanılan renk tercihleri, kalite algısını olduğundan yüksek gösteriyor. Ama mesela Harman Kardon müzik sistemi, fark yaratıyor. Yine de otomobilin en orijinal özelliği anahtarla açılıp kapatılabilen,
likle güçlü bir gövdeye sahip olduğundan Japon otomobillerinin zayıflığı imajını yıkacak güçte. Tabii bu pasif bir güzenlik önlemi olduğundan bir kazaya karışmadıkça anlaşılmıyor, konu ünlü olamıyor! Çok dikkatimi çeken bir konu var ki, Forester’ın belki de en önemli özelliklerinden! Çarpışma anında motor ve şanzımanı, açı değiştirip yere düşüyor(muş)! Bu müthiş pasif güvenlik özelliği, çarpışmalarda kızgın motorun, sıvılarının yaratabileceği hasarı minimize ediyor ki, gerçekten çok etkileyici bir fikir. Zaten Euro NCAP’den de 5 yıldızlı karnesi cepte! Özellikle motordan başlayıp iç mekana doğru anlattım ki Subaru’ya da yakışan bu bence, bu SUV’nin içinde rahat etmemek imkansız. Geniş açılan kapılardan gerektiğinde katlanarak dümdüz yapılabilen arka koltuklara kadar tüm unsurlar konfor ve fonksiyonellik için tasarlanmış. Bu otomobil, bir bütün olarak iç huzuruna seferber edilmiş. Üstelik her yol koşulunda. Sert arazi koşullarına girebilecek donanıma sahip değil belki ama 120 bin TL’ye sürüş keyfi, huzuru, güvenliği, konforu, ayrıcalık ve prestij adına satın alınabilecek hemen her şeyi sunuyor.
Subaru Forester AWD 2.0L Turbo CVT + Yüksek marka imajı, müthiş çekiş, konforlu kabin, şanzıman özellikleri - Yüksek tüketim, gösterişsiz tasarım
kapı yüksekliği ayarlanabilen bagaj kapağı değil! Keza sürüş dinamiklerini hassaslaştıran X-Mode da değil! Bir Subaru kullanıcısı zaten otomobiliyle birlikte nefes alır, onu hisseder... Bence marka ruhunu bunca lüks algı sebebinin arasında yaşatan metal pedal seti! Kimileri yadırgasa da Subaru’nun etaplarda kazandığı ruhu bir şehir SUV’sine de işlemesi beni gayet keyiflendirdi. Direksiyon simidi üzerindeki düğme bolluğu, bu uygulamanın yola çıkış amacını biraz sorgulatıyor ama tümünün fonksiyonel olduğu gerçek. Tabii, yerlerine alışıp, karıştırmamaya başladıktan sonra! Yedi havayastıklı Forester, yüksek dirençli çe-
Yakıt tipi: Benzin Motor hacmi (cc): 1998 Motor gücü (HP): 240 HP/5600 d/d Maksimum tork (Nm): 350 Nm/2400 d/d Vites kutusu: Kademesiz otomatik (CVT) Maksimum hız (km/s): 221 0-100 km/s hızlanma (sn): 7.5 Tüketim (şehiriçi/şehir dışı/karma) (lt/100 km): 11.2/7.0/8.5 Ağırlık (kg): 1610
e-motoring magazine › eylül 2013
TEST Toyota Corolla 1.6 Valvematic Multidrive S
Daima efsa Onun modası geçmez. Yaşlanmaz, yıpranmaz, yormaz, Üzmez. Sadece arada sırada kıyafet değiştirir. Belki takım elbisesi İtalyan değildir, çok dikkat çekmez ama şıklığı değil ne kadar kaliteli olduğu konuşulur hep.
1966’dan bu yana kuşaklar boyu sınıfını aşan kalite, sorunsuzluk ve fonksiyonelliğin sembolü olmuş bir marka Corolla. Belki Toyota denilince ilk akla gelen model. Markayı aşıp kendisi bir marka haline gelebilmiş bir model. Son yıllarda özellikle Amerika’da yaşanan geri çağırma operasyonlarıyla biraz hırpalanmış olsa da Haziran 2013 itibariyle 40 milyondan fazla satılmış 54 › 55 e-motoring magazine › eylül 2013
olması efsaneyi ifade etmek için yeterince açık değil mi? Süslenmiş değil gerçekleşmiş bir efsane Corolla’nınki. Öyle ki tarihin en çok satılan modeli unvanını bile VW Beetle’dan teslim almış 1997’de. Şimdi rakipler her zamankinden daha dişli ama 11. nesil Corolla’nın hepsiyle baş edebilecek gücü var. Boşa değil, 150’den fazla ülkede her 25 saniyede bir Corolla satılması!
ane
“Süslenmemiş” olmak belki tek eksiği Corolla’nın. Düşünün ki yollarda boyasız bir Mercedes dolaşıyor! Pek dikkat çekmiyor, ilgi uyandırmıyor, yenilendiği yeteri kadar hissedilmiyor... Hemen her şeyi çok iyi tasarlamış, işlevsel, kaliteli ama süslü değil. Burunda Japonlara özgü kromajlı ızgara, Avrupalılara yabancı bir abartıya sahip. KeenLook (keskin bakış) ruhu, diğer modeller
gibi Toyota’ya da dinamizm kazandırıyor. Ama aerodinamiyi direnç katsayısını 0.2 Cd düşüren burun yapısı, otomobilin sessizliğinde de pay sahibi. Tabii Corolla’nın altındaki dümdüz zeminin katkısını da göz ardı etmemek gerek. Bunlar hep mühendislik pırıltıları olarak kullanıma, yakıt tüketimine yansıyan unsurlar. Ama belki biraz da çekici tasarım için çalışılabilirmiş. e-motoring magazine › eylül 2013
TEST Toyota Corolla 1.6 Valvematic Multidrive S
Tabii bunlar dışardan bakınca algılananlar. Ama kullanırken, Corolla’nın nereden nereye geldiğini fark etmemek imkansız. Sadece büyümedi Corolla, büyüdükçe olgunlaştı zira. Bir önceki nesile göre 80 mm daha uzun, 15 mm daha genişletilmiş. Aks mesafesindeyse 10 cm’lik artış var. Bunlar kağıt üzerindeki büyüme değerleri ama otomobilin içine girdiğinizde, özellikle arka kısımda daha bir rahatlama hemen fark ediliyor. Otomobilin Auris ile ortak kullanılan kokpiti eski nesil hatlara sahip. Özellikle LCD’nin icadından beri değişmemiş olduğunu zannettirecek saat, nedense Japon üreticilerin tutkusu durumunda. TFT ekranların giderek yaygınlaştığı günümüzde Corolla da dijital saatle LCD’ye vefa göstermeye devam ediyor! Otomobilin iyileştirilen koltukları, sürücü koltuğunda selefine göre 15 mm daha yükseltilebilme ve 20 mm daha ileri geri manevra yeteneği kazandırmış. Arka koltuklardaysa diz mesafesinde az değil, 92 mm’lik artış söz konusu. Bütün bu gelişmeler, çok tercih edilen bir C segmenti sedanda büyük önem taşıyor. Genelde aile otomobili olarak tercih edilen Corolla’da her bir cm’lik gelişmenin anlamı var. Test otomobilimiz donanım seviyesi gereği koltuklar gibi kokpiti de kaplayan suni deri, belli bir kalite algısı getiriyor. Kokpitteki kumandaların kullanımıysa yeterince anlaşılır ve ergonomik. Gizli kalmış ya da kendisini aratan bir kumanda dikkat çekmiyor. Petek desenli gösterge tablosu, “efendi” Corolla’nın genel karakteriyle örtüşmüyor ama kromajlı çerçevelerle iyi bir görüntü çizebilmiş. Bu segmentin en önemli enstrümanlarından biri hiç şüphesiz bagaj hacmi. Bir sedan ülkesi olarak, yükleyecek 56 › 57 e-motoring magazine › eylül 2013
e-motoring magazine › eylül 2013
TEST Toyota Corolla 1.6 Valvematic Multidrive S
gerekli gereksiz çok eşyamız olduğundan bagaj kapasitesine büyük önem veriyoruz. Corolla’nın 452 litrelik bagaj hacmi, sınıf ortalamaları içinde yükünüzü dışarda bırakmıyor. Daha fazlasını isteyen hafif ticari araçlara bakmalı!
Motor istekle devirleniyor Toyota’nın motor teknolojisindeki başarısı hiç tartışılmaz. Zaten asıl “sorunsuzluk” apoletini kazandıran da makine dairesi olmuştur. 1999 yılında test pilotu olarak çalıştığım Auto Show dergisinde dönemin Corolla’sı ile yaptığımız 100 bin km Uzun Dönem Testi sonucunda otomobili en küçük parçasına kadar dağıtıp incelediğimizde teknik danışmanımız Onno Usta, 1.3 litrelik motorda herhangi bir yıpranma belirtisi görmediğini rapor etmiş, daha yüzbinlerce km sorunsuz çalışabileceğini açıklamıştı. Bu sözler bende tüm Toyota motorlarında geçerliymiş gibi bir iz bıraktı. Sorun yaratabilecek bir Toyota motoru düşünemiyorum. Otomobilde yer alan 1.6 litrelik benzinli motor, sürekli değişken akıllı supap ayar sistemi VVT-I’ın en yeni versiyonuna sahip. Her motor devrinde yüke ve hıza bağlı olarak optimum randımanı sağlayan sistem, yakıt tüketimini minimumda tutarken performansı, egzoz emisyon kaygısını unutmadan en verimli düzeyde sunuyor. Otomobilin 120 HP maksimum güç sunan 1.6 litrelik motoru, çabuk devirlenen, tork dağılımı başarılı bir makine. 160 Nm’lik maksğmum tork değeri 4400 d/d geliyor ama alt devirler de boş değil, motor otomobilin sürüş konforu ve diriliğini öne çıkararak hızlandırıyor ama asla saldırgan değil. Her devirde ayağınızın altında bir güç olduğunu hissediyorsunuz. Multidrive S 58 › 59 e-motoring magazine › eylül 2013
adı verilen sürekli değişken oranlı CVT otomatik şanzıman, bu tip vites kutularının gecikmeli tepkileriyle edindiği kötü şöhreti silecek kadar eli çabuk… Gerek manuel vites seçiminde gerekse otomatik kullanımda sürüş temposunu hiç bozmuyor. Kullanıcılara otomobilini sattıran, bir dönem Toyota’nın başına epeyce dert olan Multi Mode sistemiyle hiç ilgisi yok. 400 km’ye yakın yol kat ettiğimiz Toyota Corolla 1.6 Valvematic Multidrive S, ortalama 7.5 litrelik benzin tüketimiyle, ağırlık ve büyüklüğüne göre kolay kabullenilebilir bir performans sergiledi. Otomatik vitesli bir otomobilde zorlu İstanbul şehiriçi parkurunda daha ne olsun? Geçtiğimiz günlerde Euro NCAP çarpışma testlerinden 5 yıldızla mezun olan Corolla aktif ve pasif standart güvenlik donanımları ile de dikkat çekiyor. Güvenlik donanımları arasında sürücü diz hava yastığı dahil olmak üzere 7 hava yastığı, Elektronik Çekiş Kontrol sistemi (TRC) ve Araç Denge Kontrolü (VSC) ile Yokuş Kalkış Destek (HAC) sistemleri bulunuyor. Yeni Corolla’da çarpışma güvenliği performansı CAE (Bilgisayar Destekli Mühendislik) ile maksimize edildi ve defalarca yeniden teste tabi tutuldu. Enerji absorbe edici donanım ve sağlamlaştırılmış kabini sayesinde ön arka ve yan çarpma performansı da Corolla’yı çok daha sağlam kılmış. Toyota Corolla yine çok satacak. Yine sorunsuzluğuyla bilinecek. Ama bu otomobilde örneğin Opel Astra’da ya da Ford Focus’ta görebileceğiniz genç kullanıcı profiline pek rastlamayacağız. Corolla, dediğim gibi çok kaliteli ama süssüz… Mantık işi... Boyasız bir Mercedes… Ve sahip olma çağı en erken 50 yaşında başlıyor!
Toyota Corolla 1.6 Valvematic Multidrive S + Uygun fiyat, sürüş kalitesi, konfor, sessizlik, büyük bagaj, düşük tüketim - Dikkat çekmeyen tasarım,
›
Corolla’nın 452 litrelik bagaj hacmi sınıf ortalamalarında. Koltuklar rahat ve diz mesafesi yeterli.
eski yüzlü kokpit Yakıt tipi: Benzin Motor hacmi (cc): 1598 Motor gücü (HP): 132 HP/6400 d/d Maksimum tork (Nm): 160 Nm/4400 d/d Vites kutusu: CVT otomatik Maksimum hız (km/s): 190 0-100 km/s hızlanma (sn): 11.1 Tüketim (şehiriçi/şehir dışı/karma) (lt/100 km): 7.3/4.6/5.6 Ağırlık (kg): 1270
e-motoring magazine › eylül 2013
KÜLTÜREL
BELMO
Otomobil tutkunu Fransız Bond Geçen sayımızda Alain Delon ve otomobilleri hakkında hafızamızdan dökülen bilgiler ve birkaç resim okurlarımızın epey ilgisini çekmişti. Bu sayımızda da Alain Delon’un kadim dostu Jean Paul Belmondo ve otomobilleri hakkında yazalım dedik.
Alain Delon’dan 2,5 yıl büyük olup Paris doğumlu olan Belmondo, babasının bir heykeltıraş olması avantajıyla sanat kollarından biri olan tiyatroya yönelip eğitimini küçük yaşlardan itibaren bu alana yöneltmişti. Baba tarafından İtalyan asıllı Cezayirli olup, ilki 20 ikincisi 69 yaşında olmak üzere iki evlilik yapmış ve toplamda 4 çocuk babası olmuştur. 1963 doğumlu üçüncü çocuğu Paul, profesyonel olarak uzun yıllar farklı kategorilerdeki yarışlarda pilotluk yaptı. Belmondo’nun kariyeri, avantür filmleri kadar sosyal içerikli veya komedi macera tipinde filmler gibi geniş bir yelpazeye yayılmış durumda. Delon gibi kendisi de yıllar içerisinde kendi prodüksiyon şirketini kurdu ve çeşitli önemli markaların sponsorluğunda çalıştı. İlk kısa film denemesi “Moliere” sonrasında Paris sokaklarındaki tüm araçların bol miktarda görüldüğü 1957 yapımı “A pied, à cheval et en voiture” adlı komedide yepyeni DS, 403, 2cv ve Dyna modellerini görmek mümkün… 1959 yapımı “A Double Tour” filminde, Belmondo 1954’te iflas eden Fransız Delahaye otomobil firmasının en pahalı modellerinden biri olan 135 MS cabrio versiyonu ile görülüyor. Esasında, bir Fransız başrol oyuncusu olup da Paris sokaklarında onlarca çeşitli araç modelinin salınmadığı bir film olabileceğini sanmıyorum. Çoğu
ONDO Yazı: Oytun IŞLAR
Fotoğraf: SESKIM Photo
e-motoring magazine › eylül 2013
KÜLTÜREL
siyah beyaz olan bu 50’li yıllar ve 60’lı yılların ilk yarısı filmleri, Belmondo kariyerinde de büyük yer kaplamakta. Genç bir tiyatro oyuncusuyken dönemin ünlü Fransız yönetmenlerinin çektiği filmlerde yardımcı roller bulmaya başlamıştır. Yine 1959 yapımı; ülkemizde “Yeryüzünde Bir Melek” adıyla oynayan “Ein Engel auf Erden” adlı filmde, dönemin birçok ilginç otomobilini görmek mümkün…
ebilen dev Amerikan otomobillerini dar İtalyan ve Fransız sokaklarında da görebiliyoruz. Kariyerinde ilerledikçe otomobilden motosiklete, traktörden kamyona dek birçok aracı denediğini de görüyoruz. ’64 yapımı Echappement Libre, Belmondo’nun Triumph TR4 kullandığı bir polisiyeydi. 1965 yapımı “Pierrot le fou” Belmondo’nun başrollere yükselip paldır küldür araba kullanmaya başladığı polisiye filmlerden biriydi. Özellikle park ederken diğer araçlara çarptığı sahnelerde tercihi Peugeot 404 Delux idi…
1960 yapımı “Serseri Aşıklar” (A bout de souffle) filminde ön kapıları ters açılan bir Citroen 2CV içinde genç Belmondo’yu görebilirsiniz…ve tabii siyah beyaz Paris sokaklarını… Arc de Triophe önünde bir Citroen HY… 60’lı yılların sonuna kadar yer yer figüranlığa kadar inen ve italyan filmlerinde boy gösteren Belmondo’nun belki de birkaç sahnede göründüğü bu birbirine benzeyen, kasvetli Avrupa sokaklarındaki gezintiler, dönemin tüm modellerini inceleme şansına sahip olmamıza neden olabiliyor. O dönem Avrupa için sadece Belçika’da montajlanan ve ülkemizde de çok yaygın görül62 › 63 e-motoring magazine › eylül 2013
›
“Les tribulations d’un chinois en Chine” adlı macera filminde irili ufaklı İngiliz otomobillerinin kovalamaca sahnelerinin arasındaki bu görüntüyü eminim hepiniz hatırlayacaksınız. 1990’ların başına kadar İçerenköy Carrefour arazisi üzerinde üretim yapan Genoto’nun birincil ürünlerinden biri olan 64 model Bedford TK.. 1983 yılında ciddi ortopedik hasara neden olan kazasına dek dublör kullanmadan taşıtlarla akrobasi sahnelerinde bizzat kendi oynayan Belmondo’nun filmlerinde, otomobillerden çok sahnelerde görünen taşıtların önem taşıdığı 60’lı yılların ortalarından bir tanıdık resim daha görelim…Mercedes-Benz 0302…
-Elysées’de Arc de Belmondo, Champs laflarken arkadan Triophe’in önünde r... Citroen HY geçiyo
1969 yapımı Le Cerveau (Büyük Reis) filmindeki kült sahnelerden biri olan ikiye bölünen Citroen DS’nin direksiyonunda görüyoruz üstadı… Önden çekişli Fransız otomobillerinin ikiye bölündükten sonra yoluna devam etmesi sahnelerinin ilki olduğunu hatırlatmamda fayda var… Bunun gibi başka filmlerde bir DS, bir 2CV ve bir de James Bond’un Renault 11’i olduğunu hatırlıyorum… Belmondo ve Delon’u aynı filmde bir araya getiren, hem iki kadim dost, hem de bundan sonraki kariyerleri için aynı kulvarda ezeli rakip olarak belirleyen 1970 yapımı Borsalino, 20’li yılların sonunda geçen gangster hikayesinden başka bir konu gütmüyordu...ancak her iki aktörü de efsane haline getirmek için iyi bir araçtı. Resimde Citroen C4 (!) Cabriolet içinde görüyoruz onları…
e-motoring magazine › eylül 2013
KÜLTÜREL
Birbirinin benzeri senaryolar; Ennio Morricone, Francis Lai, Philippe Sarde ve Michel Colombier gibi bilinen müzisyenler tarafından hazırlanan tema müzikleri… ve sırasıyla devam eden, biri bitmeden ötekinin çekimine başlanan avantür filmleri… L’incorrigible, Alpagueur, Le Corps de mon ennemi ve niceleri… Bizdeki Cüneyt Arkın ve Ayhan Işık filmlerinin bunlardan adapte olduğu o kadar belli ki… Borsalino ile birlikte Belmondo’nun aranılan bir aktör olma durumu partneri Delon ile paralel yürümeye başladı. Ancak Delon’un fiziksel olarak Belmondo’dan genel kanı ve zevklere göre daha yakışıklı oluşu, kariyerini daha olumlu yönde etkilemiş olabilir diye düşünüyorum. 1971 yapımı “Le Casse (The Burglars)” Atina sokaklarındaki muazzam kovalamaca sahneleri ile hatırlanır. Hırsız Belmondo ve polis Omar Sherif düellosundan daha çok o yıl piyasaya yeni çıkmış olan Fiat 124 Special T ve 64 model Opel Rekord kapışması filme damgasını vurur. Henri Verneuil yönetmenliğinde çekilen filmde tema müziği ise Ennio Morricone tarafından hazırlanmıştı. Her iki aracın dağılana kadar sınırlarda zorlandığı ve muhtemelen 3-4 ayrı otomobil kullanılarak çekilen bu sahnelerin videolarına rahatlıkla sosyal medya üzerinden ulaşabilirsiniz. 1971 yılı Atina’sının ülkemize göre çok daha farklı araç dağılımları, Alfa Romeo troleybüsleri ve muntazam şehircilik anlayışını gözlemlemeniz olası… Aktörün takip eden yıllarda çektiği filmlerden biri güncel zamana aitse, diğeri ise gangster zamanında geçenlerden seçili olarak devam etmiş. Yani biri günümüzde geçiyorken diğeri 20’li yıllarda geçiyor diyelim…’73 yapımı “Le Magnifique (Şahane Serseri)” Jacqueline Bisset (Steve McyQueen’in Bullet güzeli) ile başrol paylaşılmış ancak komedi macera türü, akılda kalmayan bir aksiyon türevi… ’75 yapımı “Peur sur La ville” filminde yine bol bol Paris caddeleri ve güncel modelleri görebiliyorsunuz. Kahramanımızın rol arkadaşı bu sefer Renault 16 TS Automatique. Polis komiserlerine tahsis edilen otomobilden… 58 › 65 64 59 e-motoring magazine › eylül ağustos 2013 2013
1979 yılı yapımı “Le Flic ou Voyou” yine o yıl lansmanı yapılan yepyeni bir Fiat modelinin sınırlarının zorlandığı uzun sahnelere yer verilmiştir. Şöför okuluna ait turuncu bir Fiat Ritmo 75 dublörsüz Belmondo’nun oyuncağıdır. Ayrıca filmde, kendine ait bir Catheram Super Seven sıkça görülmektedir. Bir yıl sonra çekilen Le Guignolo adlı komedi aksiyondan sonra Belmondo deyince akla ilk gelen kült film “Le Professionnel” vizyona girer. Konu olarak kendinden öncekilerden pek bir farkı olmayan filmde öncelikli olarak Morricone imzalı film müzikleri ve o yılın Mart ayında son kez makyajlanan Fiat 131’in Peugeot 504 ile kıran kırana kapışma sahnesi akıllara kazınır. Türkiye’de neden aynı kalitede üretilmediğini bir türlü anlayamadığım Fiat 131’in, üstten 2 litre twin cam Supermirafiori mod-
eli göz göre göre Belmondo tarafından parçalanır. Piyasaya her çıkan Fiat modeli Belmondo’nun test sürüşüne(!) maruz kaldığına göre, Fiat’ın Fransa bayisinin bu filmlere sponsor olduğunu kolayca anlayabilmek mümkündür. Kasım 1974’te çıkan ilk modeli 78 yılında facelifting olup yeni motorlara kavuşan 131 serisi, tüm dünyada kazandığı ticari ve motor sporları başarılarından sonra, kalan 2 yıllık üretim döneminde bir kere daha ince ayara maruz kalıp, güçlü donanım ve motorlarla tekrar şansını denemiş ve yüksek satış rakamlarına ulaşmıştı. Üretimin yapıldığı İspanya (Seat) paralel gelişimleri göstermiş, ancak Bursa (Tofaş) fabrikası, 74 yılındaki ilk motor teknolojisi ve kısıtlı donanım özellikleriyle 131 serisini 1987 yılı sonuna kadar üretmişti. İki yıl sonra yine aynı tada sahip “Le Marginal (Mağlup Edilmeyen)”, 1983’ün Paris sokaklarında hız terörü estiren Belmondo ve arabası ’67 Ford Mustang’i misafir etmişti. 1984 yapımı “Joyeuses Pâques” Marie Laforet ve Sophie Morceau ile başrolleri paylaştığı keyifli bir komedi filmiydi. Filmin yıldızı ayrıca aynı yıl Avrupa’da yılın otomobili seçilen Fiat Uno idi!...
1990’lı yıllara gelindiğinde, Belmondo’da 60’lı yaşlarına ulaşmıştı. Artık daha ağır ve sosyal içerikli filmlere yönelme zamanıydı. Amerika’da veya 20.yüzyılın başında geçen filmler, bu dönemde aktörün kariyerine yön vermeye başlamıştı. 1998 yapımı “Une chance sur deux” 65 yaşındaki Belmondo ve 63 yaşındaki Delon’un Vanessa Paradis eşliğinde 24 yıl sonra bir araya gelip çok hareketli bir aksiyon filmi için keyifle oynadıkları son film olmuştu. Filmde klasik otomobil koleksiyonculuğundan mafya ilişkilerine kadar zengin otomobil sahnelerine yer verilmişti. 1999 yapımı absürd komedi “Peut-être” aktörün en çok eleştiri aldığı filmlerinden biriydi ve yıldızımız bu sefer ’75 model bir Citroen 2CV idi… 2000’li yıllara gelindiğinde Jean Paul Belmondo artık ya filmlerde yardımcı rollerde görülmeye, ya da televizyon dizilerine daha çok yönelmeye başlamıştı. 2008 yılında çektiği son filmi “Un homme et son chien” adlı filmde, yaşlılığın ağırlığı altında ezilen bir karakteri canlandırması, dostu Alain Delon’un sert eleştirilerine maruz kalmıştı. Geçtiğimiz Nisan ayında 80 yaşını dolduran aktör, yönetmenlerden gelen teklifleri değerlendirmeye ve hala ayakta kaldığını ispat edercesine hayata pozitif ve umutla baktığını dile getiriyor röportajlarında…
1987’de yine aksiyon filmi yönetmeni Jacques Deray ürünü “Le Solitaire” , siyah deri ceketli Belmondo’nun klişeleşmiş gangster türevi filmlerinden biriydi. Paris sokaklarındaki kovalamaca devam ediyordu. Dönemin tüm Fransız otomobilleri bu vurdulu kırdılı sokak sahnelerinde yer alıyordu. e-motoring magazine › eylül 2013
KÜLTÜREL Mercedes-Benz Transporter
Speedy G Yazı: Süreyya İZGİ
Mercedes-Benz, gerçekleştirdiği her tür taşıt üretiminde yarattığı farklılıklarla ilk yıllarından beri şan sahibiydi. Bunun fiyakasınıysa yarış otomobillerini taşıdıkları nakil araçlarıyla bile yaşamaktan geri kalmadı Alman yıldızı. Mercedes-Benz Transporter, döneminde dünyanın en hızlı taşıyıcısıydı!
66 › 67 e-motoring magazine › eylül 2013
Gonzales!
e-motoring magazine › eylßl 2013
KÜLTÜREL Mercedes-Benz Transporter
66 › 67 e-motoring magazine › ağustos 2013
1953’e
kadar yarış otomobillerinin nakli gelenek-
sel yöntemlerle yapılıyordu. Yarışacak otomobil ya yoldan yürütülecek ya da kamyonetten dönüştürülen araçlarla taşınıyordu. Ama sonradan efsane olacak Silberpfeil yarış otomobilleri öylesine görkemliydi ki, Mercedes-Benz onları sıradan koşullarda nakletmek istemiyordu. Bu gelişmiş yarış otomobillerinin farklılığı her noktada gösterilmek isteniyordu. 1953 yılında Mercedes-Benz’in yarış departmanı teknik müdürü özel bir yarış otomobili nakliye aracı isteyince hazırlıklar başladı. Yarış departmanı yetkilileri, yükü çok değerli bu olacak bu aracın, iki yolcu ve Grand Prix otomobilini güvenle ama hızlı bir şekilde taşıyabilmesini talep etmişti. Bu istek doğrultusunda 1953’te ilk yarış transporteri üretildi. hiçbir çizim Aslında bu araç için hiçbir proje geliştirilmedi, YAZI: And Mehmet Çetin yapılmadı. Fonksiyonel olabilmesi için yapılan toplantılarda
FOTOĞRAFLAR: Batuhan Kıran
ortaya atılan fikirler birleştirildi ve bu ilginç görünümlü araç ortaya çıkartıldı. Transporter alçak konumlandırılmış bir
e-motoring magazine › eylül 2013
KÜLTÜREL Mercedes-Benz Transporter
kabine sahip olduğundan arkasında taşıdığı
neredeyse
yarış otomobilinin yüksekliğinde bile değildi.
kendisine
Bu da gövdenin rüzgar direncini düşük sevi-
di.
yede tutabiliyordu.
aldığından tasarımda uzun bir buruna ge-
Mercedes-Benz transporterde kullanılan büt-
rek duyulmamıştı. Burundaki yuvarlak far-
ün mekanik parçalar, sinyal lambalarından
lar Mercedes-Benz 180’den alınmıştı. Kabin
direksiyon simidine, koltuklardan cam sil-
içinde de aynı modelden parçalar vardı ve
eceklerine herşey dönemin Mercedes mo-
zemin de o dönem için hiç alışılmadık bir
dellerinden tanıdıktı. Mercedes-Benz 300S’in
şekilde halıyla kaplıydı! Pötikareli kumaşla
platformu üzerinde geliştirilen aracın yolcu
kaplı koltuklar, dönemin modasına uygun-
kabini, ön aksın önündeki kalın taşıyıcılarla
seçimlerdi. Önden aldığı havayı koltukların
desteklenmişti.
tampon-tekerlek
arasından radyatöre ulaştıran yüksek hava
mesafeleri o kadar uzun tutulmuştu ki, bu
tüneli belki de kabindeki en şaşırtıcı önsur-
Aracın
70 › 71 e-motoring magazine › eylül 2013
Motor,
Guinness yer
Rekorlar
açabilecek
kabinin
bir
arkasında
Kitabı’nda mesafeyaltta
yer
du. Koltukların arkasındaki radyatörün su haznesi, kışın kabinin ısıtılması için de görev yapıyordu. Aracın güçlü olmasının ötesinde ‘en hızlı taşıyıcı’ olabilmesi için 300SL’de kullanılan 6 silindirli 3.0 litre hacimli motor yer alıyordu. Gücü 215 HP’den 198 HP’ye düşürüen motor, 253 Nm’lik maksimum torka sahipti. Arkadan itişli araçta 4 ileri vitesli şanzıman
1953’ten itibaren 300 SL’i taşıyan Transporter, 1955’teki Le Mans trajedisinden sonra gözden düştü.
kullanılmıştı. Bu motor ve yürüyen aksam, sempatik
taşıyıcının
170
km/s
hıza
siyonerlerin gözdesi durumuna gelmesine
ulaşmasını sağlayabiliyordu. Dönemine göre
karşın
Mercedes-Benz,
motorsporlarında
modern bazı teknolojilere sahip olan araçta
içine kapanırken bu orijinal tasarımı, en
yüklüyken inişlerde sorun yaşanmaması için
azından Avrupa’da gözlerden uzaklaştırmış
disk frenler kullanılmıştı.
ve Dearborn’daki Henry Ford Müzesi’ne
Mercedes-Benz’in hızlı transporteri, firma
göndermişti. 2001 yılında ciddi bir resto-
1955 yılında yaşanan ve 83 kişinin öldüğü Le
rasyondan geçirilen dünyanın en hızlı trans-
Mans trajedisinin ardından motorsporlarından
port aracı, şimdi Stuttgart’taki Mercedes-
çekilme kararı alınca gözden düştü. Kolek-
Benz müzesinde yer alıyor.
YAZI: Süreyya İzgi
PHOTO: Seskim Photo Agency
e-motoring magazine › eylül 2013
sade’ce M. Ali Sade
“Arabacılık” konus ilk dersler
sunda
Ben ortaokula giderken mahallemizde hepi topu üç beş tane araba vardı. 1956 model bir Chevrolet, 1954 model bir Ford, 1954 model bir Buick, 1952 model bir Chevrolet ticari taksi bunlardan bazılarıydı. Bu gösterişli arabalardan başka bir de iki kişilik Messerschmitt markalı acayip bir otomobil vardı. Bu otomobilden de ilerleyen günlerde bahsedeceğim. Ben ve otomobil hastası arkadaşlarıma en ilginç gelen otomobil, aşağıdaki “hardtop” modele benzer 1956 model bordo-beyaz bir Chevrolet idi. Bu otomobil, yaşlıca ama çok sevecen bir doktora aitti. Amerika’dan 1957 yılında kendisi almış gelmişti. Doktor amca otomobile çok fazla binmezdi. Çoğunlukla bakımlarını, kontrollarını yapar ama çalıştırmazdı bile. Ayda yılda bir yerinden zor bela hareket ederdi. Onun park yerini terk etmesi bizim ve doktor için büyük olaydı. Bazen bizim de arabasına meraklı olduğumuzu biliyor ya, bize karşıdaki dondurmacıdan dondurma ısmarlar, bizi arabaya bindirir ve Amerika’dan Türkiye’ye bu otomobil ile yaptığı yolculuğunu ballandıra ballandıra anlatırdı. Amerika’da Arizona çöllerinde bu arabayı kullandığını, okyanusu büyük bir transatlantik ile geçip Belçika’nın Anvers limanına kadar bu gemiyle geldiklerini, arabanın arkasındaki metal “B” harfinin de Belçika’da takıldığını, yolun çok uzun sürdüğünü, hatta okyanusun ortasında fırtınaya yakalandıklarını defalarca dinlemiştik. Bunları arabanın içerisinde dinlerken bizler de o yolu adeta yaşar gibi oluyorduk. Hatta bu sohbet bize o kadar tatlı gelirdi ki, ellerimizdeki külahlarda bulunan dondurmalarımızı yalamayı unutur, eriyen dondurmaları üstümüze başımıza ve hatta Chevrolet’in içine damlatırdık. Ancak çok hoşgörülü bir insan olduğu için bize hiçbir şey söylemezdi. Araba ayda yılda bir yerinden çıksa da öyle hemen marşa basıp da park yerini terk etmezdi. Bu iş öncelikle küçük bir merasime tabiydi. Doktor amca önce elindeki kova ve bezlerle camları, aynaları siler, lastiklerin beyaz yanaklarını temizler ondan sonra da kaputu açıp motorun yağını suyunu kontrol ederdi. Biz de çevresindeyiz ya, bize de yağ çubuğunu, radyatörü, fren hidroliğini ezberletmişti. Yani o yaşlarda motor nasıl çalışır bilmesek de hepimiz arabaya binmeden yapılacak kontrolları, yağ çubuğunu çekmeyi, radyatör kapağını açarak (o yıllardaki arabalarda yedek su deposu yoktu) suyu kontrol etmeyi, fren hidrolik deposunun yerini öğrenmiş, arabacılık konusunda ilk derslerimizi bu iyi insandan almıştık. Kontrolları bitirip de direksiyona geçtiğinde içimizden birisi kovadaki suyu döker, bezleri kovanın içine koyar ve doktorun en az kendisi kadar sevecen eşine bu malzemeyi teslim etm-
sade’ce M. Ali Sade
›
“İlk baştan biraz sesli çalışan Mercedes motoru normale döndü. Bizim doktor da ıslak üstübüyle ellerini temizledi. Bizi de arabaya alıp şöyle bir tur attırdı. Çocukluk işte, çok hoşumuza gitmişti.”
eye giderdi. Bu esnada doktor amca da arabayı çalıştırmaz ve kovayı götüren arkadaşımızı beklerdi. Çünkü giden bu arkadaşımız evden kesinlikle eli boş dönmezdi. Hepimize yetecek kadar meyve, kek, kurabiye veya kuruyemiş bu arkadaş tarafından servis edilirdi. Bir gün tanımadığımız iki adam gelerek bizim doktorun arabasını alıp götürdüler. Arabayı satmıştı. Bu işe gerçekten çok üzüldük. Hatta mahallenin çocukları olarak bu arabayı satmadan bize de danışması gerektiği gibi bir takım saçma düşüncelere bile kapıldık. Doktor amca da uzun süre ortalıkta görünmedi. Keyfimiz kaçmıştı. Yaza doğru bir gün akşam üzeri mahallemize hiç tanımadığımız bir otomobil geldi. Pırıl pırıl kurşuni renkte bu otomobil bir Mercedes’ti. Hemen oyunu bırakıp bu otomobilin yanına gittik. İçinden de yine bizim tonton doktor amca indi. Yeniden bir otomobili olmasına çok sevinmiştik. Bize bu otomobilini de en ince ayrıntısına kadar tanıttı. Ve bu otomobilin de bakımlarını beraberce yapacağımıza söz verdi. Kaputun üzerinde duran nikelajlı Mercedes amblemi çok hoşumuza gitmişti. Mercedes de Chevrolet gibi yerinden fazla kalkmıyordu. Hatta bizim çok hoşumuza giden Mercedes yıldızı amblemi de bir gece kendini bilmezler tarafından kırılarak çalınmıştı. Doktor amca bu otomobilin motoruna daha bir ihtimam gösteriyordu. Kaput açıldığı zaman
pırıl pırıl alüminyum kapaklı bir Mercedes-Benz motoru insanın yüzüne adeta gülümsüyordu. Bu alüminyum üst kapağın üzerinde de kabartma olarak işlenmiş bir Mercedes amblemi vardı. Siyah yuvarlak ve benim o zamanlar tencereye benzettiğim hava filtresi yanlarından klipsle kapanırdı. Doktor amca bir ara yine Amerika’ya gidince Mercedes de sahipsiz kaldı. Ama bizler mahallenin çocukları olarak Mercedes’i sahipsiz bırakmadık. İçine bakamasak da dışını hep tertemiz, pırıl pırıl tuttuk, etrafına yabancıları yaklaştırmadık bile. Aradan yedi sekiz ay geçti, bir kış günü doktor amca birkaç bavulla bir taksiden indi. Mahallenin araba sevdalısı çocukları olarak çok sevindik. Yeni maceraları dinleyeceğiz ve de Mercedes’i kurcalayacağız diye çok mutlu olduk. Ertesi gün doktor amca ile yine eskiden olduğu gibi arabanın başında toplandık. Elinde sacdan yapılma küçük bir çanta bidon vardı. Ona cerikan diyordu. Birimize az bir şey para verdi ve köşedeki benzin istasyonundan birkaç litre benzin alıp gelmesini rica etti. Arabayı açarak bir iki kez marşa bastı. Araba hiç oralı olmadı. Bize dönerek “bu araba epeydir burada yattığı için karbüratörün şamandıra devresindeki benzin uçmuştur, şimdi onu yerine getirmek için biraz hile yapacağız” dedi. Arkadaşım gelene kadar bizim o yıllarda çok
merak ettiğimiz halde çok yabancısı olduğumuz uçak yolculuğu konusunda bize yaşadıklarını anlattı. Bu arada da kaputu açtı, benim tencere dediğim hava filtresini söküp karbüratörü meydana çıkarttı. Benzin gelince içimizdeki lise talebelerinden birini direksiyona oturtarak marşa nasıl basılacağını tarif etti. Eline aldığı üstübüye biraz benzin döktü. Üstübüye emdirdiği benzinin az bir kısmını karbüratörün içine damlattı ve marşa bastırdı. Araba çalışır gibi oldu ama çalışmadı. Biraz daha benzin damlattı. Yine “bas marşa” diye seslendi. Yine araba çalışacak gibi yaptı, ama çalışmadı. Birkaç damla daha damlattı. Arkadaşım marşa bastığında araba topal da olsa çalıştı. Bizim doktor da eliyle karbüratör girişini kapatıp açarak bir nevi jigle yaptı, araba çalışmaya başladı. Filtreyi yerine dikkatlice taktı. Kaputu da kapatıp direksiyona geçti. İlk baştan biraz sesli çalışan Mercedes motoru normale döndü. Bizim doktor da ıslak üstübüyle ellerini temizledi. Bizi de arabaya alıp şöyle bir tur attırdı. Çocukluk işte, çok hoşumuza gitmişti. Buradan fasulyenin faydalarına ve de 1983 yılına geçiyorum. 1983 yılında askerlik yaparken istasyona vagonlara yüklü askeri araçlar geldiğini, bu araçların çalıştırılarak kışlaya gelmesi emri
verildi. Genç bir teknisyen astsubayla birlikte gittik. Vagonların üzerindeki küçük kamyonlar yukarıdakinin aynısı ve Mercedes Unimog 404 modeliydi. Bu kamyonların önlerinde küçük kaputları vardı ama motora erişim içerideki iki kapak açılarak yapılıyordu. Ve işte bu kapakları açtığımızda benim çocukluğumun üzeri amblemli benzinli Mercedes-Benz motoru karşımdaydı. Motorda sulardan geçiş için bir takım değişiklikler yapılmış olsa da bu motor bizim doktorun benzinli üstübü koklatarak çalıştırdığı motordu. Unimog’ların tren yolculuğunda emniyet açısından benzin depolarındaki benzin boşaltılmış,l astik havaları biraz indirilmiş ve de akülerinin kutup başları çıkartılmıştı. Bir tanesinin benzin ikmalini yaptık, kutup başlarını takıp marşa bastık. Hiçbir hareket olmamıştı. Genç astsubay bu motoru nasıl çalıştıracağını düşünürken ben hazırdım bile. Şoför koltuğuna oturan asker traktör kontak anahtarına benzeyen anahtarı kontağa takıp kontağı açmıştı. Ben de elimdeki benzinli üstübü ile yan tarafa geçip karbüratöre birkaç damla benzin damlatmıştım. Aynen doktor amca gibi bir kaç koklatmadan sonra bizim Unimog 404 çalışıvermişti. Öğrenilen bilgi ve tecrübelerin uygulamasıyla başarılı olunduğu müddetçe hayat daha keyiflidir. Burada genç arkadaşlarıma da sesleniyorum. Hiç bir konudaki bilgiyi küçümsemeyin. Mutlaka bir gün olur işinize yarar. Bilginin iyisi, kötüsü, faydalısı, zararlısı olmaz.
RETROTEST Mini Cooper 1972
Yazı: Süreyya İZGİ Fotoğraflar: Batuhan KIRAN
76 › 77 e-motoring magazine › eylül 2013
Kocaman bir dünya! ›
Artık son kalan birkaç nadide örnek dışında ondan bulabilene aşk olsun! Geçmiş yıllarda yollarımızda bolca bulunan Mini de antika oldu ve değere bindi. 25 bin dolardan aşağı bulmak mümkün değil! Bulabildiklerimiz arasında en iyi kondisyonda olan bir tanesiyle harika bir gün geçirdik. Sanki Beatles üyelerinden bir eksiğimiz mi var?
Her zaman büyük bir aşkla sevdiğim bir otomobil oldu Mini. Laf olsun diye değil, hatırladığım ilk oyuncağım da kırmızı bir Mini Cooper’dı 70’li yıllarda. Zaten bugün test sürüşü yaptığım otomobili ilk gördüğümde de o oyuncağım gözümün önünde canlandı... Beyaz jantları, açılan kapıları, önünde iri iri sis farları... Çocukluk hayatımda da yer etmiş bu güzel otomobil, hiçbir zaman çizgi dışında kalmadı.
ikonik tasarım özelliklerine de borçlu. 1999’da yapılan Car of the 20th Century (20. Yüzyılın Otomobili) seçiminde birbirinden eşsiz 26 aday arasından “endüstriyel otomobil” kavramını başlatan Ford T Model’i izleyip ikinci seçilmesi boşa olamaz. Bu hiçbir kulisin başarabileceği bir iltimas da değil! Düşünün ki, 18 Aralık 1999’da 20. yüzyıl biterken açıklanan ilk 5 arasında Mercedes-Benz ya da Chevrolet modeli yok!
Şirinlik muskası sözü herhalde bu otomobile bakılarak yazılmış olmalı! 1950’lerin ikinci yarısında yapılmış bir tasarım, nasıl hem amacına bu kadar uygun hem de bu kadar muhteşem güzellikte olabilmiş, hayal etmesi zor... Anlaşılan İzmir’in sadece kızları değil, fikirleri de fazlasıyla güzel! Malum İzmir kökenli tasarımcı Alec Issigonis’in BMC (British Motor Company) için şekillendirdiği efsanevi bir otomobil Mini. Gerçek bir pop ikonu kimliği alması rastlantı değil 1960’larda. Beatles’ın da Kraliçe (o zaman prenses!) Margaret’in de, Pembe Panter’in detektif Clouseau’su oyuncu Peter Sellers’ın da sahip olduğu otomobil, toplumsal hayattaki ivmesini, fonksiyonelliği kadar dünyada heyecan yaratan
“Mühendis beeeyy!..” Yanına yaklaşıyorum, boy ölçüşeceğiz, yarıma ancak geliyor! Nasıl olabilir, “50 yıl öncesinin insanları daha mı kısa boylularmış!” diye düşünmeden edemiyorum! 1972 model Mini Mark II bu. İlk jenerasyonu 1959-1967 arası üretilen, ikincisi 1969 yılında ilk Italian Job’da da rol alan bu versiyonun temsilcisi, 38 yıllık olmasına karşın hayli iyi bakılmış bu Mini, geçirdiği revizyonlarla güncel tutulabilmiş. Kromajlı parçalarından jantlarına, sileceklerinden döşemelerine hatasız bir orijinal! Baktıkça gülümsüyorum, her bir noktası tasarımıyla, şirinliğiyle hayranlık uyandırıyor. 3 metrekareden küçük gördüğüm en güzel şey bu otomobil! Dokunup duruyorum, e-motoring magazine › eylül 2013
RETROTEST Mini Cooper 1972
kaportasına, plastik aksamlarına... Gerçekliğini sınıyorum sanki! O bagaj kapağına ne demeli? Bugünkü MINI’nin sadece Cabrio versiyonunda uygulanan tersine açma sistemi bagaja ulaşmayı da sıradışı yapmış! Artık harekete geçmek gerek, içim içimi yiyor zaten! Bu hislerle kapıya sarılıyorum, aklıma BMC’nin (ilginç raslantı, yine bir BMC ürünü!) “mühendis beeey, direksiyonu ters tarafa takmışlar” sloganlı kamyon reklamını getiren bir şaşkınlık yaşıyorum! Sahi, bu otomobil sağdan direksiyonlu! Sağ kapıya yöneliyorum. İri yarı olmamama karşın “ben bunun içinde nasıl sığacağım?” şüphesi içimi kemirerek atıyorum ilk 78 › 79 e-motoring magazine › eylül 2013
adımımı mikro kabinine! Kabinde yer kazanma tutkusuyla arka akslar dışında bütün yürüyen aksamları önde toplayan Alec Issigonis, yine bu kaygısıyla dünyanın önden çekişli ilk otomobilini geliştirmiş.
Ahşap kaplamalar bile batmadı! Bugün görüp kullandığımız birçok unsurun atasını görebilmek mümkün içinde. Elektronik aksamlar hariç eksiksiz diyebilirim ama herşeyden ancak olması gerektiği kadar var, gösterişsizce. Zaten elektroniğe de gerek yok, pure driving pleasure! Sahibinin özeni ahşap kaplı kokpitten belli. Kabine
›
Rolls Royce, Bentley havası kazandırmak isterken amacının özenmek değil de otomobilin gözündeki değerini yansıtmak olduğunu düşündüm. Normalde otomobilde çok itici bulduğum ahşap malzemeleri neredeyse görmedim bile! Kokpitte her şey ortada toplanmış, kolayca uzalınabilecek şekilde diyeceğim ama zaten oturduğunuz yerden zaten diğer kapıyı da açabilmek mümkün! İki kapaklı torpido gözlerinin arasında hız, hararet ve şarj göstergeleri, sürücüyü bilgilendirmeye yetiyor. Kontakt, kalorifer ve farlar da bir alttaki grupta. Bu kadar! Gerekli olmayan hiçbir şey yok. Süse yer verilmemiş, zaten kendisi süs gibi göründüğünden olmalı! İngiliz Mini fanatiklerinin BMW’nin MINI’sini orijinaliyle asla bir tutmayıp neden BINI dediklerini anlıyorum galiba! Dikkat çeken bir başka şey de kabin içindeki kullanım alanının minimum boyutlara karşın maksimum genişliği. Zeminin %80’i sürücü ve yolcuların kullanımına sunulabilmiş başka bir araç var mı, meraktayım...
Görüntü açık Kemerimi takayım diyorum, dönüyorum B sütununa doğru, bildiğim yerde o da yok! Aslında B sütunu da yok, monokok gövdeyi A ve C sütunları taşıyor, B göstermelik! Neyse, zemine
Ölüm korkusuyla hiçbir zaman otomobil kullanmayı öğrenmeyen Marc Bolan, 16 Eylül 1977’de kız arkadaşının Mini Cooper 1275 GT’sinin kontrolünü yitirip çınar ağacına çarptığı kazada hayatını kaybetmişti.
sabitlenmiş, kırmızı emniyet kemerini yerden alıp koltuğun diğer tarafına takıyorsunuz! Bildiğimiz iki noktalı emniyet kemeri! Anahtarı takıp kontağı çevirince huzursuz bir ses ve titreşimle çalışıyor 850 cc’lik 4 silindirli motor. “Ben İngiliz’im” diye bağırıyor bu özelliğiyle. Direksiyonun açısı da ilginçmiş, modern otomobillerden daha dik görünüyor gözüme. Görüş açıları mükemmel derecede iyi, her tarafa hakim hissediyor insan kendisini. Tabii şu an duruyorum ve etrafta hiçbir araç yok! 4 ileri vitesli bir şanzımanı var otomobilin. Kemikli bir geçişle vitesi 1’e alıyor ve ilerlemeye başlıyorum Mini’yi sınayarak. Bu kadar küçük olması güven mekanizmasını da mı etkiliyor ne, önce bir emin olmak istiyorum. Topu topu 650 kg’lık bir ağırlık, haliyle zorlanmadan ilerliyor, kolayca hızlanıyor. Hızı 60 km/s’ye geldiğinde bile daha hızlı hissettiriyor. Süspansiyondan değil, gövdenin küçüklüğünden tabii ki bu his! Gövde gayet konfor içinde, yayların yerine hidrolastik denilen kauçuk konilerin kullanıldığı süspansiyon, makul düzeyde konforu sağlayabiliyor. Yanımdan başka normal otomobiller geçiyor, desem ki tekerleklerini zeminden izliyorum, abartmış olmayacağım! Ama o kadar alçaktayım ki, onlar da bana kuş bakışı bakıyorlar! Şöyle bir tedirginlik kaçınılmaz olarak hissediliyor, sanki karşıdan ya e-motoring magazine › eylül 2013
RETROTEST Mini Cooper 1972
›
Issigonis’in de güvenliğe dair birkaç özlü sözü var ki, aynı fikirde olduğum için ben de değerli buluyorum; “Ben otomobillerimi gayet iyi fren ve direksiyon ile donatıyorum, eğer insanlar kaza yapıyorlarsa onların hatalarından kaynaklanıyor!” ve “Ben otomobillerimi kaza yapsınlar diye tasarlamıyorum!”...
80 › 81 e-motoring magazine › eylül 2013
donanımından dolayı birinci bitirdiği yarıştan sonra diskalifiye edilmişti. Mini 1999’da BMW tarafından alınıp büyüyerek MINI olunca marka elçiliğine getirilen Rauno ile 2005 yılında Büyük Sahra Çölü’nde yaptığımız bir sürüşte bunu konuşmuştuk. Rauno Aaltonen, politik kararların gerçeği değiştiremeyeceğini ve Mini’nin gerçekten 4 kez üst üste Monte Carlo Rallisi şampiyonu olduğunu söylüyordu...
da arkadan gelen araçlar hep üzerime gelir gibi. Hepsi büyük ben küçüğüm ya, üzerime üzerime geliyorlar! Kamyon lastiği manzaralarını iştahınız kaçmasın diye anlatmayacağım...
Marc Bolan ve Rauno Aaltonen! Şaşırtıcı bir sürüş coşkusu var bu Mini’nin. Son derece dengeli hissettiriyor, virajlarda sanki kullanım amacı dönüşlermiş gibi doğal olarak kıvrılıp gidiyor. O ilk çalıştırmadaki huzursuz kimlik, yol almaya başlayınca katıksız keyife dönüşüyor. Hele bir de o ilk anın sıradışı bir otomobil kullanmaktan kaynaklanan tedirginliği atılınca! İnsanın içinde virajlarda oyun oynamak geliyor. Belki pistte eğlenceye tamam ama trafikte düşüncesi bile riskli... Go-kart gibi bir anda spin atma olasılığı gayet yüksek bu Mini’ğin. Aklıma hemen bu minicik Mini ile kaza ihtimalinde yaşanabilecekler ve bir örnek geliyor. 1977’de glam rock’ın temel taşlarından biri olan İngiliz T-Rex grubunun karizmatik solisti Marc Bolan’ın trajik ölümü geldi aklıma. Ölüm korkusuyla hiçbir zaman otomobil kullanmayı öğrenmeyen Bolan, 16 Eylül 1977’de kız arkadaşının Mini Cooper 1275 GT’sinin kontrolünü yitirip çınar ağacına çarptığı kazada hayatını kaybetmişti. Bunu düşünüyorum ve daha bir temkinli olarak ilerlemeyi sürdürüyorum. Ama güvenli sürüşüne dair vereceğim örnekler sanırım daha güçlü. 1964, 1965 ve 1967 yıllarında Mini Cooper, “uçan Finli” Rauno Aaltonen’in pilotajında Monte Carlo Rallisi’nde birinciliği elde etmişti. Hatta 1966’da da yine Aaltonen kazanmıştı ancak diğer yarışçıların ağız birliğiyle aldırdıkları tartışmaya açık bir kararla uygun olmayan far
Issigonis’in de güvenliğe dair birkaç özlü sözü var ki, aynı fikirde olduğum için ben de değerli buluyorum; “Ben otomobillerimi gayet iyi fren ve direksiyon ile donatıyorum, eğer insanlar kaza yapıyorlarsa onların hatalarından kaynaklanıyor!” ve “Ben otomobillerimi kaza yapsınlar diye tasarlamıyorum!”... Gerçekten de İngiltere gibi trafik kurallarının son derece katı uygulandığı bir ülkede sürücülerden başka bir unsurun kazaya neden olma ihtimali hayli düşük... “Retro cool” ikon Mini Cooper yol testim bir buçuk saat içinde kat ettiğim yaklaşık 172. km’de sona eriyor. Neredeyse tüketimsiz (!) dolaştığım otomobille 100 km’de ortalama 4.5 litre yakıt tükettiğimi hesap ediyorum, gülümsüyorum. Öyle ya, Süveyş Kanalı’ndaki siyasi problemin yol açtığı petrol krizinin etkisiyle üretildi bu otomobil! Fazla tüketmek gibi bir şansı yok! Kendimi bir süre 5 milyon 387 bin 682 adet üretilmiş gerçek bir otomotiv efsanesinden birini kullanmış, tanımış olmanın keyfini bırakıyorum...
e-motoring magazine › eylül 2013
ETERNAL Mazda MX-5 (1989-1995)
Modern roadste Mazda MX-5, 1960’lı yıllarda başta Alfa Romeo Spider ve Triumph ile tanıdığımız iki kişilik üstü açık spor otomobil kavramını 1989’la beraber hayata döndürürken, dünyanın en çok satılan roadsterlerinden biri olmayı başardı.
82 › 83 e-motoring magazine › eylül 2013
erlerin ilki
e-motoring magazine › eylßl 2013
ETERNAL Mazda MX-5 (1989-1995)
İ
kinci Dünya Savaşı sonrası otomobiller fonksiyonelliklerini doruğa taşıdıktan sonra yeniden baharı yaşamaya başlamış, birer keyif aracı olarak da yeniden yaygınlamıştı. Özellikle hızlı coupeler ve cabriolar yıldızlaşıp dönemlerine damgasını vururken 1960’lara gelindiğinde iki kişilik küçük roadsterler moda olmuştu. Almanya’dan Mercedes-Benz SL, İtalya’dan Alfa Romeo Spider, İngiltere’den MGB ve Triumph ve Uzakdoğu’dan da Honda S600 gibi modeller, önden motorlu ama arkadan itişli yapılarıyla büyük sürüş zevki sunuyordu ve bu yüzden de çok popülerdi. Ancak 1970’lere doğru dünyayı saran kaslı otomobiller akımı, roadsterlerin pabucunu geçici olarak da olsa dama attı. Bu ‘fiyakalı’ otomobillerin büyük bir popülariteyle geri dönüşüyse, yaklaşık 25 yıl sonra Mazda MX-5 ile gerçekleşti. Bu sevimli roadsterin en 84 › 85 e-motoring magazine › eylül 2013
temel geliştirilme amacı, cabrio keyfini pahalı markalardan halka indirebilmekti. Zaten sonraki dönemde MX-5’in açtığı yolda neredeyse her markanın albenili modelleri yerini aldı. Mazda MX-5’in projesi ilk kez 1979 yılında ortaya atıldı. Mazda’nın ar-ge departman müdürü Kenichi Yamamoto ve Amerikalı gazeteci Bob Hall, firmanın gelecek planları hakkında bir röportaj yapıyordu. Yamamoto, Mazda’nın marka imajını yükseltecek düzeyde bir spor otomobil üretmesi gerektiğini söylüyordu. Altını çizdiği noktaysa, bu prestijli otomobilin bir Ferrari ya da Porsche olması gerekmediğiydi. Alfa Romeo ve Triumph’ın can çekiştiği yıllardı... Bob Mall ise, görüşme sırasında önündeki kağıda öylesine bir otomobil karalıyordu. Gazetecinin çizimi, bir roadsteri işaret ediyordu, bu da sonraki yıllara damgasını vuracak MX-5 Miata’dan başka bir şey değildi...
Teknik veriler Motor: 1598 cc DOHC, 4 silindirli Maksimum güç: 5600 d/d-115 HP Maksimum tork: 5500 d/d-135 Nm 0-100 km/s hızlanma: 8.7 sn Maksimum hız: 195 km/s Boyutlar (u/g/y-mm): 3975/1651/1219 Aks mesafesi (mm): 2261 İz açıklığı (mm): ön 1397/ arka 1422 Boş ağırlık (kg): 990
Wankel’den roadster’e 1950’ler biterken Almanya’da Wankel olarak da tabir edilen rotary motoru icat eden ama ticari anlamda başarılı olamayan Felix Wankel’in projesi, 1970’lerde Japonya’da ticari başarı sağlanabilecek şekilde yeniden geliştirilmişti. Bu başarının altında imzası olan isim ise Kenichi Yamamoto’dan başkası değildi! Mazda’nın Wankel motorlu road-
ster projesi, Amerikalı gazeteciyle yaptığı görüşmenin ardından hız kazandı. Bu projeyi geliştirmek için Japon ve Amerikalı tasarımcı ve mühendisler bir araya geldi. Bir çok prototipin ardından önden motorlu, iki koltuklu ve arkadan itişli bir roadster üretilmesine karar verildi. Ancak kullanılacak motor hakkında bazı tereddütler vardı. Araçta katlanabilen kumaş tavanın yanısıra istenildiğinde sökülüp takılabilen hardtop sac tavan da opsiyon olarak sunulacaktı. İlk resmi prototip üretim, 1989 yılında Chicago Otomobil Fuarı’nda tanıtıldı. Projenin başlandığı 1979’da Wankel motor kullanılmasına karar verildiyse de sonradan verimlilik ve uzun ömürlü kullanım için, üretimin başlayacağı on yıl sonrasına rastlayan dönemin de beklentilerini karşılayan üstten çift eksantrikli silindir başına dört supap teknolojili 1.6 litrelik modern bir benzinli motor kullanılmıştı. Mazda 323 ve NX200 Coupe’de de kullanılan bu motor, sportif sesi, sorunsuzluğu ve ekonomik kullanım karakteriyle beğenilmişti. 1598 cc hacimli motor, e-motoring magazine › eylül 2013
ETERNAL Mazda MX-5 (1989-1995) 5600 d/d’de 115 HP maksimum güç ve 5500 d/d’de 135 Nm maksimum tork üretiyordu. Kısa ve sportif yollara sahip beş ileri vitesli manuel şanzımana sahip olan otomobil, 990 kg’lık düşük ağırlığının da payıyla 0-100 km/s hızlanmasını 8.7 saniyede tamamlarken 195 km/s hıza ulaşabiliyordu. Yalın ama klasik olmasını sağlayacak modern hatlardan oluşan karoserde farlar, gündüzleri kapakların altında gizlenirken hava karardığında elektrikli olarak açılıyordu. Dönemi için çok “fiyakalı” bir tasarım olan far yapısına ek olarak otomobilde 1960’lı yılları çağrıştıran kelebek camları, kaputun sol tarafındaki Mazda yazısı akıllarda yer ediyordu. Otomobil, Amerika pazarında Japonca’da “binici ve atın “bir”liği -oneness of the rider and the horse” anlamına gelen Miata adıyla satıldı. Hiçbir ikinci isim de onunki kadar popüler olmadı zaten. Miata... Amerika’daki ismi buydu MX-5’in. Bir de Japonya’da kullanılan ismi vardı ki o da Eunos idi.
Basitin güzelliği 3975 mm boyundaki otomobilin yüksekliği sadece 1219 mm’ydi. 2261 mm’lik aks mesafesine sahip otomobilin kabininde iki kişi için oldukça ferah oturma alanı ve diz mesafesi vardı. 1990’ların başında hakim olan akımlara uygun sade ve basit tasarımlı kokpitte tipik Japon ergonomik yerleşimi dikkat çekiyordu. Otomobil, seri kullanım özelliklerinin yanında güçlü yol tutuş özellikleri ve arkadan itişle gelen yüksek kullanım keyfiyle Mazda ürün gamındaki diğer modellerden ayrılıyordu. Bu otomobilde sportif sürüşler elde edebilmek için gelişmiş süspansiyon elemanları kullanımından kaçınılmamıştı. Süspansiyon sistemi, MX-5’e özel tasarlanmış elemanlardan oluşurken McPherson tipi üçgen alt 86 › 87 e-motoring magazine › eylül 2013
salıncaklara ek olarak hem önde hem de arkada yarış otomobillerinde kullanılan çapraz sevk çubuklarından yararlanılmış ve böylelikle de gelişmiş tutunma özellikleri elde edilebilmişti. Beş ileri vitesli otomobilin şanzımanı, hassas ve seri çalışıyordu, geçişlerse kemiksizdi. Arkadan itişli otomobilde günümüzde olduğu gibi sürüş güvenliğini destekleyecek elektronik ekipmanlar yer almıyordu. Otomobili kaygan yüzeylerde stabil tutabilmek sürücünün bilek gücüne bağlıydı. 115 HP’lik motor belki herkesi zorlamadı ama 1993 yılında motor gamına eklenen 1.8 litre 128 HP’lik yeni motor seçeneği, özellikle 145 HP’ye çıkarıldıktan sonra daha da zevkli sürüşler sağladı. O dönemdeki en önemli rakipleri Fiat Barchetta, Mercedes Benz SLK
ve BMW Z3’tü. Tabii ki fiyat avantajı, onlardan daha popüler olmasını sağlıyordu. Mazda MX-5, otomobil tarihinin belki de en zevkli gövde versiyonlarını 1990’larda hayata döndürmekle kalmayıp dünyanın en çok satılan roadsteri unvanını da kazanmıştı. Mazda MX-5 Miata’nın Amerika’da sahip olduğu bir diğer unvan da “en popüler gay otomobili” olmasıydı! Mazda gibi o tarihlerde Toyota’nın, Honda’nın yanında hala butik üretimler yapan bir marka için anlamıysa kendisine ticari başarı getirebilecek sansasyonel ama ekonomik bir üretimdi. 1989 yılında tanıtılan MX-5, büyük heyecanla karşılanmış ve kısa sürede bir ikon haline gelmişti. Özellikle Amerika’da çok popüler oldu. Filmlerde oynadı, gay kulüpleri sürekli
yılın otomobili olarak seçti ve benimsedi!.. Otomobilin ilk jenerasyonu, dünyada 1989’dan 1997’ye 400 bin civarı satıldı, ülkemizde de 1.6 litre 115 HP’lik motorla epeyce popüler oldu. Kumaş tenteli tavana sahip, düşük ağırlıklı, mütevazı, olabildiğince basitleştirilmiş ama heyecanlı bir otomobildi. MX-5 Miata’nın ilk jenerasyonu 1999’da yerini ikinci nesile bıraktı. Popülerliğini koruyan otomobil, 2006 yılında tanıtılan üçüncü nesliydeyse günümüzün gözde konsepti CC (coupe cabrio) oldu. 2012’de kapsamlı bir yenileme operasyonuna alınan MX-5’in en büyük sürpriziyse 2015 yılında geliyor. Roadster uzmanları güçlerini birleştirdi ve Alfa Romeo ile Mazda’nın Japonya’da ortak üreteceği yeni MX-5 için kollar sıvanmış durumda. İşin iyi yanı aynı platform üzerinde -yine Japonya’da!- bir de Alfa Romeo üretilecek. e-motoring magazine › eylül 2013
Motorsporları
Fatih Yurdatapan
Alonso takım satın aldı Formula 1’in iki kez Dünya Şampiyonu olan sürücüsü ve aynı zamanda sporun şu anda en iyisi olarak gösterilen Fernando Alonso, bisiklet takımı satın aldı. İspanyol sürücü, her türlü spora olan sevgisini de böylece kanıtlamış oldu. Bisiklet sporunu da kendisi bizzat severek yapan Alonso Euskaltel Euskadi takımının da sahibi olan şirketi satın aldı. Ana sponsorun spordan çekilmesi nedeniyle takımın kapanması gündemdeyken Alonso’nun böyle bir atak yapması, takımı da kurtarmış oldu. Alonso’nun Bask Profesyonel Bisiklet Takımı’nı satın alarak yaptığı sürpriz hamle herkes tarafından büyük bir saygıyla karşılandı. Bu sayede uluslararası peleton yarışlarında en eski takım olan ekibin geleceği garantilendi. Ancak takımın isminin değişip değişmeyeceği konusunda herhangi bir açıklama yapılmadı. İspanyol pilotun 2008 Pekin Olimpiyatları yol yarışlarında altın madalyayı kazanan Samuel Sanchez’e odaklanması bekleniyor.
BMW’den yalanlama BMW, Formula 1’e geri döneceği söylentilerini yalanladı. F1 pistlerinde son olarak 2009 yılında Sauper ile birlikte görünen BMW’nin Honda gibi Formula 1’e geridönebileceği iddia edilmişti. BMW motorsporları direktörü Jens Marquardt, “Formula 1’e geri dönmek gibi bir düşüncemiz yok. Biz DTM’de olmaktan çok mutluyuz” dedi. Honda’nın Formula 1’e dönüşü, V6 turbo motorla 2015 ya da 2016 yılında gerçekleşecek.
Sordo’nun koltuğu sallantıda mı?
mından Almanya ayağını Citroen takı Dünya Ralli Şampiyonası’nın ilerine kim ; göre bu bir sürpriz oldu Dani Sordo kazandı. Kimilerine ımı’nın Tak i Ancak Citroen Dünya Rall göre ise hak edilen bir zaferdi. daha için un koltuğunu garantilemesi patronu Yves Matton, Sordu’n ekledi. fazlasını yapması gerektiğini lar al kırıklığı yaratan performans Sordo geçtiğimiz yarışlardı hay baskı bir ük Ralli’sindeki zaferi de büy ortaya koymuştu ve Almanya mda takı un at bu galibiyeti Sordo’n ve stres altında gerçekleşti. Fak pam takı . Bu düşüncenin sahibi ise, kalması için yeterli olmayabilir ni diği iste şey Sordo’dan çok daha fazla tronu Matton. Patron, açıkça ı ımız cağ Almanya’dan sonra başlaya belirtti: “2014 çalışmalarına ğunu ilk asfalt rallisinde neler oldu zaten söylemiştim. Benim için asını anm le anlaşırsınız ve onun kaz görmek önemliydi. Bir sürücüy ’in oen ka faktörler de vardır.” Citr beklersiniz; ama bundan baş leniyor. dünyası tarafından merakla bek sürücü tercihi, motorsporları 88 › 89 e-motoring magazine › eylül 2013
2014’te işler karışacak Formula 1’de, 2014 yılında ciddi değişiklikler yaşanacak. Turbo motorların gelecek olması, motor hacimlerinin 2.4 lt’den 1.6 lt’ye düşecek olması ve enerji depolama sistemlerinin daha fazla kullanılacak olması gibi ciddi değişiklikler yaşanacak. Elbette bu değişikliklere en iyi ayak uyduran takımlar, bir anda ön plana çıkacak. Birkaç yıldır istediği performansı sergileyemeyen ve şampiyonluktan uzak kalan Ferrari takımı da burada iyi bir çıkış yakalamak istiyor. Ferrari takım patronu Stefano Domenicali de gelecek yıl için büyük sürprizler beklediğini açıkladı: “Sıralamada ciddi değişiklikler olacaktır; büyük sürprizler bekleyebiliriz. Hatırladığım kadarıyla F1 en büyük kural değişikliğiyle karşı karşıya kaldı. Bu noktada doğru işi yapmak çok önemli; aksi halde kaybedersiniz.” 2014 sezonu takımlar için büyük bir değişim olacak. Her ne kadar büyük bütçeli takımlar daha şansı olsalar da, yenilikçi olan takımların da büyük şansları olacak. 2009 yılında ciddi aerodinamik değişimler yaşanmıştı ve Brawn GP takımı (Honda aracıyla), düşük bütçesiyle şampiyonluğu kazanmıştı. Ne olursa olsun Ferrari, çoktan 2014 otomobili üzerinde ciddi çalışmalar yapmaya başladı ve başarılı olmak için üzerinde ciddi bir baskı var.
Pirelli etaplara dönüyor 100 yıldan fazla süredir motorsporlarında elde ettiği başarılar ile adından söz ettiren Pirelli, Dünya Ralli Şampiyonası’na (WRC) 2014 yılında geri dönüyor. Formula 1’in tek resmi lastik tedarikçisi olan Pirelli, diğer üç lastik üreticisiyle birlikte, 2014 Dünya Ralli Şampiyonası’na da lastik tedarikçisi olacak. Pirelli’nin rallide hem tek marka olarak yer aldığı hem de farklı markalarla birlikte mücadele ettiği uzun ve tanınmış bir geçmişi var. Milano doğumlu şirket, Dünya Ralli Şampiyonasında 1973’den itibaren 180 zafer elde etti. şeklinde görüşlerini dile getirdi. 2014 FIA Dünya Ralli Şampiyonası’nın Pirelli’nin de yer alacağı ilk ayağı 14-19 Ocak tarihleri arasında Monte Carlo’da gerçekleştirilecek .
Lucas di Grassi DTM’e mi geçiyor? 2010 yılında Virgin Racing takımında yarışan eski Formula 1 pilotu di Grassi, geçtiğimiz haftalarda Audi’nin RS5 DTM aracıyla bir test gerçekleştirmişti. Elbette bu testten hemen sonra dedikodular yayılmaya başladı. Diğer yandan markanın Le Mans aracıyla ilgileniyor. Oysa di Grassi böyle bir geçiş yapmadı düşünmediğini belirtti: “Audi’yle belli bir anlaşmam var ve tamamen LMP programına odaklanmış durumdayım. Gelecek yıl için de bu şekilde bir görevim ve sözleşmem var. DTM deneyimi güzeldi ama bu farklı bir şey. Bu ve F1 deneyimim umarım DTM’de yarışan arkadaşlarıma yardımcı olur.” Yapılan bu testte Audi’nin yanında Mercedes de vardı fakat tur zamanları açıklanmadı. Diğer yandan Mercedes de 2014 sürücü kadrosu için acele etmediğini ekledi. Audi’nin yarış kazanan pilotu Edoardo Mortara da bunlardan biri olarak düşünülüyordu, ama Alman takım bunu reddetti. e-motoring magazine › eylül 2013
Motorsporları
Intercity İstanbul Park’ta renkli haftasonu 2013 Türkiye Pist Şampiyonası´nda sezonun 4. ayak yarışları Intercity sponsorluğunda 31 Ağustos-01 Eylül tarihlerinde Intercity İstanbul Park pistinde gerçekleştirildi. Organizasyonun ilk günü 10 turluk Super Grup ve Maxi Grup birinci yarışları gerçekleştirildi. Super Grup ilk yarışında Borusan Otomotiv Motorsport’tan Kaan Gürgenç birinciliğin sahibi olurken, yine BMW 320 ile takım arkadaşı Levent Kocabıyık ikinci ve Ülkü Motorsport’tan Honda Civic Type-R ile Ahmet Mutlubaş üçüncü sırada finişe ulaştılar. Maxi Grup ilk yarışı ise Porsche 997 GT3 ile yarışan Ülkü Motorsport pilotlarının üstünlüğünde geçti. 1 numaralı Ümit Ülkü damalı bayrağın altından geçen ilk pilot olurken, Ahmet Mutlubaş ikinci ve Adem Seçilmiş de üçüncü sırada yer aldılar. Türkiye Pist Şampiyonası haricinde her iki gün de özel pist aktiviteleri ile renklenen orga-
nizasyonun ikinci gününde Maxi ve Super grup ikinci yarışları ile 1600 ve dizel grup yarışları koşuldu. Super Grup ikinci yarışında Borusan Otomotiv Motorsport’tan Kaan Gürgenç bir kez daha birinciliğe uzanırken Loft T-Max Racing Team’den Opel Corsa S1600 pilotu Ayhan Germirli ikinciliği ve Ülkü Motorsport’tan Zafer Öngün üçüncülüğü elde etti. Maxi grup ikinci yarışında Ülkü Motorsport takımından Ümit Ülkü Porsche 997 GT3 ile ikinci kez birincilik kürsüsüne çıkmayı başardı. Ülkü’yü takım arkadaşı Ali Özerinç izlerken, Borusan Otomotiv Motorsport takımından Can Artam BMW M3 ile üçüncü sırada podyuma çıktı. 2013 Türkiye Pist Şampiyonası İzmir Ülkü Yarış Pisti ve Intercity İstanbul Park pistinde düzenlenecek iki yarışın ardından son bulacak…
Porsche’nin kritik testleri 2014 Dünya Dayanıklılık Şampiyonası öncesi Porsche’nin güncellenmiş LMP1 hibrid aracının ilk testleri gerçekleştirildi. Teste ise takımın açıklanan dört pilotundan biri olan Neel Jani çıktı. Test, Porsche’nin Weissach test pistinde yapıldı. Son güncellemelerle birlikte daha hızlandığı belirtilen otomobille ayrıca pit stop ve yakıt doldurma antrenmanları da yapılmaya başlandı. Elbette kendi pistlerinde yapılan testin ardından gözler yapılacak diğer çalışmalara çevrildi. Porsche’den yapılan açıklama ise, takımın artık uluslarası pistlere yöneleceği şeklindeydi. Sürücüler şu anda otomobili anlamaya çalışırken yeni yapılacak pistlere yeni parçaların da getirileceği söyleniyor.
90 › 91 e-motoring magazine › eylül 2013
Lotus: “Para değil, motor önemli” Ferrari’de bir kez şampiyonluk elde eden ve sonra WRC’ye giden ama tekrar F1’e geçen Kimi Raikkonen, hâlâ en sevilen yarışçılardan biri olmayı sürdürüyor. Red Bull Racing takımını peşinde koştururken Lotus da kendisini bırakmak istemiyor. Hatta Raikkonen’in ismi Ferrari için bile gündeme geldi. Ancak sessizliğini her zamanki gibi koruyan Buz Adam lakaplı Kimi Raikkonen ve takımı 2014 yılındaki teknik değişiklikler için bazı yorumlarda bulundu. Yarıştığı Lotus takımının bazı finansal sorunları olduğu söylense de Raikkonen’in, gelecek yıl için kritik başarı formülünün paradan geçmediğini ima etti. Lotus takım sahibi Gerard Lopez ayrıca Fin pilotu da ellerinde tutmak için çabaladıklarını belirtti. Lotus, zaman zaman parlayan bir performansa sahip olsa da 2013 yılında istikrarlı bir tablo çizemedi.
O koltuğa kim oturacak? Citroen takımı gelecek yıl WTCC’ye girecek ve bu binek otomobil şampiyonasının gidişatını büyük ölçüde değiştirecek. Takımın ilk pilotu Sebastien Loeb olacak ama peki diğer koltuğa kim geçecek? Bu büyük bir merak konusu. Ayrıca bu koltuk için büyük bir de rekabet var. Yvan Muller bu adaylar birisi ve markanın WTCC aracı C-Elysee ile teste çıktı. Şampiyonluk başarısı olan ve bu sezonu da lider götüre Muller için henüz bir açıklama yapılmadı ama çok güçlü bir sürücü adayı. Diğer yandan Jose Maria Lopez de konuşuluyor. Elbette bir de Robert Kubica sürücü adayı olarak gösteriliyor. Anlaşılan o ki 9 kez dünya ralli şampiyonluğu elde eden Loeb’e rakip olmak isteyen çok sürücü var.
Red Bull Racing tercihini yaptı Sezonun merakla beklenen geçişi gerçekleşti. Mark Webber 2013 yılının sonunda F1’den ayrılacak ve boşalan şampiyon takımın koltuğu için de birçok aday vardı. Özellikle şu an Lotus’ta yarışan Kimi Raikkonen gündeme geldi. Red Bull markasıyla yakın ilişkiler içerisinde bulunan Fin sürücüyle anlaşmaya çok yakınlardı. Diğer aday ise kardeş takımları Toro Rosso’da mücadele eden genç sürücü Daniel Ricciardo’ydu. Webber’in ayrılacağını açıklamasının ardından Ricciardo’daki yükseliş herkesin dikkatini çekti. Avustralyalı sürücü de, 2014 yılı için Vettel’in yanındaki koltuğu kapmış oldu. Birçok F1 yorumcusu ise, Kimi’nin yerine Ricciardo ile anlaşılmış olmasını Sebastian Vettel’e bağladı. Sızan haberler, Sebastian Vettel’in Kimi’yi yanında istemediği ve Ricciardo’yu tercih ettiği şeklinde. Kimi henüz başka bir takımla anlaşma imzalamadı. e-motoring magazine › eylül 2013