Range Rover Sport
4
ALAIN DELON’UN O OTOMOBİLLERİ
SÜPER TEST
Bayandan otomobil yazısı AYÇA ŞEN YOLDA ÖNÜNÜZE HAYVAN FIRLARSA?
Volvo XC60 › Mercedes-Benz E250 › Citroën C-Elyseé › Fiat Panda
“
Bir toplumun profili şaklara geldi” diyecek“Bu ülkede ne doğru ki sıra döner kav ülkenin sürücülerinin siniz belki... Ama sizi temin ederim, bu sı bilinmiyor. Otomobüyük çoğunluğu kavşaklarda ne yapılma k! Çünkü öğretilmiyor. bil kullanmayı bilmediklerinden olsa gere İşiniz yoksa bir dört yol Yok öğretiliyorsa kimse dersi dinlemiyor! kenarında pusuya yatın, ağzı ya da döner kavşağın güvenli bir göreceksiniz. Kural yok. olanları gözleyin. Bir toplumun profilini geçmesi. Daha vahimi Pardon var, kural kavşağa hızlı girenin utanın üstünlük elde etgözü kara olup diğerlerinin gözünü kork ı ezerek kazanma arzumesi. Kural tanımaz, baskıyla, zayıf olan p geçici güce tapınan, sunda, kendine ait olmayan ve aslında geli er kavşağın içindeki sahip olduğu güçle egosunu şişiren... Dön e nezaketi ve tabii ki araçları taciz etmeden dönüşlerini beklem önceliklerini zaten bilen yasal zorunluluklarını takan yok. Geçiş peşine takılanlardan ne yok. Ambulanslara yol vermek bir yana, m sürücülerimizin nenezaketi bekliyorum ki, benim ki de laf! Bizi en birbirlerine yol verzaketi, eskaza yanılıp ya da mecburiyett aya basıp birbirlerine diklerinde gece gündüz fark etmeden korn kaldırıp selamlamaları teşekkür etmekten ibarettir. Tabii ellerini bari! Trafiğin hala ne da ekstra bonus! Bir de öpücük yollayın anın marifet sanıldığı kadar ciddiye alınmadığını, yolda azm ülke trafiğine girdiğimde Türkiye’den çıkıp Avrupa’da başka bir ktör görmeden ve yapanlıyorum. Korna sesi duymadan, sele içersinde... Ama belki madan trafik nasıl doğal ve huzurlu bir akış bekleyen araç sürücüde benimki kıymet bilmezlik... Arkanızda tek onların gözü olduğu lerinin, hatta motosiklet sürücüleri bile -bir mu bildiriyor ya, bana için!-yeşil ışık yandığında korna çalıp duru t mi olur? da yaranamıyorlar! Bundan büyük nezake
YAYIN YÖNETMENİ Süreyya İzgi MOTORSPORLARI EDİTÖRÜ Fatih Yurdatapan FOTOĞRAF EDİTÖRÜ Batuhan Kıran GÖRSEL YÖNETMEN Metin Yılmaz Yıl: 1 Sayı: 7 Ofis: Çayırbaşı Caddesi Kırklar Sokak No: 15 Büyükdere, Sarıyer / İSTANBUL 212 218 10 89
Özgür ve huzurlu yolculuklar. Süreyya İZGİ sizgi@e-motoring.com
http://e-motoring.com https://www.facebook.com/emotoringcom http://twitter.com/emotoring
e-motoring magazine › ağustos 2013
HOT NEWS
BMW elektriği yola indirdi
i3
BMW, %100 elektrikli ilk modeli i3’ü bugün resmen tanıttı. New York, Londra ve Pekin’de aynı anda tanıtılan şehir otomobili için düzenlenen törenlerde BMW AG Yönetim Kurulu Başkanı Norbert Reithofer, “i3 bir otomobilden daha fazlasıdır. Sürdürülebilir hareketlilik için ileri doğru atılmış devrimsel bir adımdır” dedi. BMW i3, Almanya’da 34.950 Euro fiyatla satılacak. Uzatılmış mezilli versiyon içinse 39.450 Euro ödenmesi gerekiyor. Kullanım koşullarına göre tam şarj ile 130-160 km menzil sağlayabilen BMW i3, 170 HP karşılığı 125 kW gücünde elektrik motoruyla 0-100 km/s hızlanmasını 7.2 saniyede gerçekleştiriyor. Menzille ilgili verimlilik kaygıları nedeniyle otomobilin maksimum hızı 150 km/s’de sınırlanmış. İstanbul’u -normal olmadığı için!- saymazsak dünya çapında nor06 › 07 e-motoring magazine › ağustos 2013
mal bir metropol yaşayanının ortalama 64 km’den fazla mesafe kat etmediğini hesap eden BMW, menzille ilgili bir sıkıntı öngörmüyor. Zaten arzu eden kullanıcılar için 300 km menzile ulaşabilecek 2 silindirli 34 HP’lik benzinli motorla donatılmış opsiyonu da sunuyor. BMW bu yıl bitene kadar 150 bin adet elektrikli otomobil satmayı hedefliyor. BMW’nin Almanya’daki Leipzig fabrikasında üretilen 1195 kg
ağırlığındaki otomobil, Almanya ve diğer Avrupa pazarlarında Kasım ayından itibaren satışa sunulacak. Amerika, Japonda ve Çin pazarında ise 2014′ün ilk yarısında satışa sunulmuş olacak. BMW Frankfurt Otomobil Fuarı’nda merakla beklenen sportif elektrikli coupe modeli i8’i de resmen otomobilseverlerle buluşturacak. Fuarda ayrıca yeni X5, 4 Serisi Coupe ve Active Outdoor Tourer konsepti de sergilenecek.
HOT NEWS
1.6 litrelik motorlu 5 Serisi geldi
B
orusan Otomotiv, birkaç yıl önce Mercedes-Benz Türk’ün C180 ile yaşadığı rekor satışı tekrarlama yolunda. Yenilenen BMW 5 Serisi, 118i’de kullanılan 1.6 litre hacimli TwinPower Turbo motor seçeneği ile Borusan Otomotiv Yetkili Satıcıları’nda satışa sunuldu. Yeni BMW 520i, 55.000 Euro’dan başlayan anahtar teslim fiyatı ile BMW sürüş keyfini geniş bir kitleye yaymak istiyor. Yeni BMW 520i, 170 beygir gücündeki 1592 cc’lik TwinPower Turbo motoru sayesinde 0’dan 100 km/sa hıza 8.7 saniyede çıkarken, 226 km/s’lik maksimum hıza ulaşabiliyor. 250 Nm torku ise 1500 d/d’dan itibaren sağlayabiliyor ve performanstan taviz vermiyor. Otomobil tüm bunları 100 km’de ortalama 6.7 lt yakıt tüketerek sağlayabiliyor. Standart olarak 8 ileri otomatik şanzıman ile sunulan Yeni BMW 520i, pürüzsüz vites geçişleri ve sessiz iç kabini sayesinde konforlu bir yolculuk sağlıyor. Segmentinin en çok tercih edilen otomobili, yenilenen ön ve arka tampon yapısı, yeni ön ve arka led far tasarımları, yeni dış renk ve iç döşeme seçeneklerini, 170 beygir gücündeki 1592 cc’lik TwinPower Turbo motoru ile birleştiriyor. İsteğe bağlı olarak, Modern Line, Luxury Line ve M Sport ol08 › 09 e-motoring magazine › ağustos 2013
mak üzere 3 farklı Line seçeneği ile alınabilen yeni BMW 520i, böylece farklı zevklere hitap edebiliyor. Birçok teknolojik yeniliğe sahip olan Yeni BMW 5 Serisi, kapağa dokunmadan açılabilen ve aynı şekilde dokunmadan kapatılabilen bagaj kapağına da sahip. Farklı karakterdeki sürüş modları arasında seçim yapmaya olanak tanıyan Dinamik Sürüş Kontrolü’ne yeni eklenen “Seyir Modu” sayesinde, 50-160 km/s arasındaki hızlarda sürücünün ayağını gazdan çekmesiyle, aktarma organlarının motordan ayrılması sağlanarak yakıt tüketimi asgari seviyeye indiriliyor ve sadece rüzgârla yol alan yelkenli bir tekne gibi akıcı bir seyir sağlanıyor. BMW 5 Serisi, Türkiye pazarında 2013’ün ilk yarısında 2255 adet satış ile en yakın iki rakibinin toplamından daha fazla satış adedine ulaşmıştı. Mercedes-Benz Türk’ün Avrupa’da satılmadığı halde Türkiye’de büyük satış başarısı kazanan 1.6 motorlu C180 stratejisi, “Mercedes Türkiye’ye özel motor üretti” yorumlarını getirmişti. 5 Serisi’nin segmenti böyle bir rekora imkan tanır mı bilinmez ama ses getireceği muhtemel! Tabii aynı dönemde pazara sunulan E180 ile yaşayacağı rekabet de ayrı...
HOT NEWS
Büyük aile tamamlandı
Range Rover R
ange Rover Sport’un yeni, modern yorumu Range Rover portföyünü tamamlıyor. Aracın asfalttaki yol koşulları dinamiği, dünyanın en iyi her türlü arazi performansı ile birlikte rakipsiz bir yetenek sunuyor. Sıra dışı bir sürüş konforu sunan kusursuz denge ve zarafetle şekillendirilen gövde, 5+2 koltuk seçeneği ile çok amaçlı kullanımlara açık. Tıpkı Range Rover’da olduğu gibi 420 kg’a kadar ağırlık tasarrufunun getirdiği çeviklik ve sıra dışı performansı ile % 15 karbondioksit düşüşüyle çevreye karşı duyarlılığını ortaya koyan aracın geliştirilmiş yakıt ekonomisi, kullanıcılar için cezbedici olacak. Range Rover ile birlikte geliştirilen Yeni Range Rover Sport, şimdiye kadarki en iyi yol koşulları dinamiğini, sınıfının lideri sürüş yeteneği ile birlikte sunuyor. Land Rover’ın çığır açan hafif süspansiyon tasarımı ve yenilikçi dinamik şasi teknolojileri kullanan Range Rover Sport’un sınıfında bir numara alüminyum yapısı 420 kg’a kadar ağırlık tasarrufu sağlıyor. Bu, aracın dinamik performansını geliştirerek onun çevik hakimiyet ve sıra dışı konforla birleşmesini sağlıyor. Bu tasarruf, aynı zamanda spor lüksü ve dinamik sürüş deneyimi ile 194 g/ km’ye indirilmiş karbondioksit emisyonunun benzersiz bir birleşimini oluşturuyor. Yeni Range Rover Sport bir önceki gövdeye oranla yalnızca 62 mm daha uzun, fakat yine de 4850 mm uzunluğuyla 7 koltuklu SUV’lerden ve çoğu E segmenti sedanlardan daha kısa ve daha iyi bir manevra ve park etme kolaylığını da beraberinde getiriyor. Ancak, önemli ölçüde daha uzun bir aks mesafesi (178 mm arttırılmış) arka koltuk yolcuları için daha fazla alan ve geliştirilmiş erişim sağlıyor. Yeni Range Rover Sport müşterileri başlangıçta dört motor seçeneğine sahip olacak. İlk etapta 5.0 litre hacimli 510 HP’lik V8 ve yeni 3.0 litre 340 HP’lik V6 olmak üzere iki supercharged benzinli motor ve 3.0 litre 258 HP’lik 10 › 11 e-motoring magazine › ağustos 2013
TDV6 ve 292 HP’lik SDV6 olmak üzere iki de dizel motor müşterilere sunulacak. Güç aktarma organları dizilişi, yüksek performanslı bir 4.4 litre 339 HP’lik SD V8 dizel versiyonun eklenmesiyle motor gamı bu yıl içinde genişletilecek. Ayrıca, bu yılın ilerleyen zamanlarında yenilikçi, yüksek verimli dizel bir Hybrid modelin de 2014 bitmeden satışa sunulması planlanmakta. 0-100 km/ saatlik hızlanma için süre 5 saniyelerden başlarken yakıt tüketimi % 24′e kadar (modele bağlı olarak) geliştirilmiş ve karbon emisyonu 194g/km’ye kadar düşüş göstermekte. Range Rover Sport’taki bütün benzinli ve dizel motorlar, gelişmiş elektronik kontrollü ZF 8HP70 8-hızlı otomatik vites kutusuna sahip. Range Rover Sport’un ileri yol tutuş karakterini, geliştirilmiş sürüş keyfi ve zarafet ile tamamlanmış. Hafif alüminyum süspansiyon, önde geniş aralıklı çifte süspansiyon çatalı ve arkada gelişmiş çok bağlantılı düzenleme ile tamamen bağımsız yapılı. Beşinci nesil havalı süspansiyon, en alçak yükseklik ayarı olan ‘erişim yüksekliği’nden (kolay giriş ve çıkış için bir öncekine göre 10 mm daha alçak, 50 mm’de) standart arazi sürüşü yüksekliğine 115 mm’ye kadar düzenli hareket sağlıyor. Sensör tarafından tetiklenen otomatik yükseltme ve manuel seçilen yükseltmenin her ikisi de Range Rover Sport’u 35 mm kadar yükseltirken toplamda 185 mm’lik bir yükseklik aralığı yaratıyor. Sınıfında öncü (260 mm ön ve 272 mm arka) ve en zorlu koşullar ile başa çıkabilmek için 546 mm’lik sıra dışı bir tekerlek artikülasyonu sağlıyor.
r Sport
Yeni Range Rover Sport’un yeni nesil Terrain Response® 2 sistemi, otomatik olarak en uygun arazi programını seçiyor. e-motoring magazine › ağustos 2013
HOT NEWS
Alfa Romeo’nun dört yapraklı yoncası 90. yaşını kutluyor. 1923 yılından bu yana İtalyan spor otomobillerinin sembolü olan Quadrifoglio Verde (dört yapraklı yonca) efsanesi, bugün Giulietta ve MiTo modellerinde hayat bulmaya devam ediyor. İtalyan Hava Kuvvetleri armasının halen bir parçası olan ve Birinci Dünya Savaşı’nda “10. Caproni Bombardıman Filosu”nun uçaklarını diğerlerinden ayıran bayrağın taşıdığı bu sembol daha sonra Alfa Romeo felsefesinin, yarış ve tüm üretim süreçlerine aktarılan sürdürülebilir mükemmeliyet anlayışına dayanan sembolü oldu. Alfa Romeo’nun şans getiren “yarışçı ruhu” Quadrifoglio Verde yani dört yapraklı yonca ile süslenen ilk Alfa Romeo aracı, Ugo Sivocci’nin ‘RL’ modeliydi. Kaderi daima ikincilik gibi görünen yarışçı Ugo Sivocci, zorlu Targa Florio yarışı öncesinde, şans getirmesi amacıyla, aracının üzerine bu sembolü boyatmıştı. Dört yapraklı yonca sembolü yarışçıya şans getirdi ve Sivocci bu araçla, 1923 yılında 14. Targa Florio’yu kazandı. Bu aynı zamanda Alfa Romeo’nun ilk yarış galibiyetiydi. Dört yapraklı yeşil yonca, o günden bu yana, efsaneyi ve en sportif 12 › 13 e-motoring magazine › ağustos 2013
Dört yapraklı yonca 90 yaşında otomobili çağrıştırmak adına, Alfa Romeo’nun yarış araçlarıyla özel seri binek modellerini süslemeye devam etti. Ugo Sivocci’nin ardından, Enzo Ferrari, Antonio Ascari ve Giulio Ramponi gibi diğer Alfa Romeo takımı sürücüleri de, şans getirdiğine inandıkları “Quadrifoglio Verde” amblemini yarışlarda kullanmaya karar verdi. Bu andan itibaren, “Quadrifoglio Verde”, Alfa Romeo yarış araçlarının sembolü olarak Alfa’nın yol araçları ve yarış için tasarlanan araçları arasında süreklilik sağlamak için, üretim modellerinin özel serilerinde kullanıldı. İlk “Dünya Araç Yarışı Şampiyonasını” 1925 yılında Monza’da kazandığında, Brilli Peri’nin koyu kırmızı “P2” aracında da ilk göze çarpan “Quadrifoglio Verde” sembolüydü. 1950 ve 1951 yıllarında, Giuseppe “Nino” Farina ve Juan Manuel Fangio, ünlü “Alfettas” modelleri olan Alfa Romeo 158 ve 159 modelleriyle, ilk iki Formula 1 Dünya Şampiyonluğu’nu kazandılar. Quadrifoglio
Verde daha sonra, 1960’lı yıllarda, “Giulia”nın yarış versiyonu olan “TI Super”in sembolü oldu. Ardından, GTA’dan 33’e ve 33 TT 12’nin (1975) ile 33 SC 12’nin (1977) iki dünya şampiyonluğuna kadar uzun bir süre, mavi Autodelta üçgeninin yanında yer aldı.Seri üretim Alfa Romeo araçları da dört yapraklı yonca amblemini taşıdılar. Özellikle, 1960’lardan 1980’lere kadar üretilen yüksek performanslı modellerin üzerinde bu amblem yer aldı. Bazıları, resmi adında yer almadan amblemi sadece gövdelerinde taşıdı. Bunlar, Giulia TI Super, Giulia Sprint GT Veloce, 1750 GT Veloce ve Alfasud Sprint idi. 1980’li yıllardan itibaren, Alfasud ti Quadrifoglio Verde, Sprint Quadrifoglio Verde, “33 Quadrifoglio Verde”nin çeşitli versiyonları ile 75 Quadrifoglio Verde, Spider 2.0 Quadrifoglio Verde, 164 Quadrifoglio Verde ve 145 Quadrifoglio Verde gibi diğer modeller de, bu ifadeyi resmi isimlerinin bir parçası olarak taşımaya başladılar. Quadrifoglio Verde bugün, dinamik performans mirasından beslenen, verimlilikten ödün vermeyen, çevreye duyarlı ve günlük sürüşte yüksek konfor sağlayan Alfa Romeo geleneğinde kendilerine yer edinmiş, Giulietta ve MiTo modelleriyle varlığını sürdürüyor. Özellikle, 235 HP güce sahip “Quadrifoglio Verde” Giulietta 1750 TBi, serisinin en yüksek performanslı motorunu ve bu güç çıkışı için şaşırtıcı düzeyde sınırlı yakıt tüketimi ve emisyonu ile birlikte, kendi segmentinde üstün bir sürüş keyfi sunan, orijinal bir sportif araç olarak karşımıza çıkıyor. Alfa Romeo Mito QV 170 HP’de yaşayan sportif gelenek ise, ‘Quadrifoglio Verde’ versiyonundan türeyen, teknoloji ve tasarımın kusursuz birleşimini temsil ediyor.
Makyajlı Grand Cherokee Türkiye’de
Y
enilenen Jeep Grand Cherokee, 3.0 litrelik V6 dizel motorun yanı sıra 468 HP’lik V8 benzinli motor seçeneği ile Türkiye pazarına sunuldu. 106.500 Euro’dan başlayan satış fiyatı ile sunulan Jeep Grand Chreokee, henüz Türkiye yollarında boy göstermeye başlamadan 100 adet sipariş aldı. Jeep Grand Cherokee’nin bu yılın sonuna kadar toplamda 300 adedi aşkın satış rakamına imza atması bekleniyor. Yeni sekiz ileri otomatik şanzımanıyla yüksek performans ile sürüş kalitesini garantilerken, daha az yakıt tüketimi ve emisyon değerleriyle de dikkatleri üzerine çeken Jeep Grand Cherokee Limited, Overland, Summit, SRT olmak üzere 4 farklı versiyon ile tercih edilebilecek. Jeep Grand Cherokee, Chrysler Grubu tarafından geliştirilen yeni sekiz ileri otomatik vitesli şanzımanı, 3.0 litre V6 dizel motoru ve V6 dizel ve 468 HP’lik V8 benzinli motor seçeneğiyle de dikkat çekiyor. HEMI imzalı 6.4 litrelik V8 motoru ve 8 ileri otomatik şanzımanıyla 0-100 km/s hızlanmasını sadece 5.0 saniyede tamamlayan Jeep Grand Cherokee, 257 km/s’lik maksimum hıza erişiyor. Çabuk hızlanma, hassas ve yumuşak vites değişimi ile sürüş kalitesini daha da yukarıya taşımakla kalmayan yeni 8 ileri vitesli otomatik şanzıman aynı zamanda daha az yakıt tüketimi ve emisyon değerleri de sunuyor. e-motoring magazine › ağustos 2013
HOT NEWS
Mazda3 ile Hiroshima’dan Frankfurt’a
Japonya’dan gemiyle Vladivostok’a geçen 6 adet Mazda3, artık Frankfurt’a doğru karadan yol alıyor.
14 › 15 e-motoring magazine › ağustos 2013
Mazda, yeni modeli Mazda3′ün ne kadar dayanıklı olduğunu kanıtlamak için, yeni kompakt hatchback modelinin sekiz tanesiyle yine alışılmışın dışında bir test yapıyor; Hiroşima’da bulunan fabrikadan Frankfurt’ta düzenlenen 2013 Uluslararası Motor Show’a kadar sürecek 15.000 km’lik test sürüşü. “Mazda Route3 – Hiroşima’dan Frankfurt’a Meydan Okuma Turu 2013” dokuz farklı saat diliminden geçiyor. Araçlar, Belarus ve Polonya’yı geride bırakmadan önce, dünyanın en geniş ülkesi olan Rusya’dan geçecek. Araçlar, IAA kapılarını açmadan önce 7 Eylül’de Frankfurt’a varacak. Mazda modelleri, böylesine zorlu bir test sürüşünde üçüncü kez yer alıyor. 1977 yılında, Alman muhabirler iki Mazda 323 hatchback modelini Japonya’dan Frankfurt’a kadar sürmüştü. Bu yolculuğu, 1990 yılında dört adet Mazda 626 araç ile Eski Sovyet Birliği’nin geçildiği sürüş izledi. Şimdi ise, bu araçların izlerini takip edecek en gelişmiş Mazda kompakt modeli için sahne hazır. Japon Denizi’nin gemiyle geçilmesinin ardından, Mazda Route3’ün kara yolu üzerindeki ana kısmının yapılacağı dayanıklılık test sürüşü Ağustos ayı başında Rusya’nın ana Pasifik limanı olan Vladivostok’ta başladı. Ortalama 2100 km’nin biraz üzerinde olan yedi etaplı turun her ayağı üç ila altı gün sürecek. Kuşkusuz, bu etaplar dünyanın farklı bölgelerinden gelen direksiyon başındaki gazeteciler, blog yazarları ve Mazda3 hayranlarına Mazda3’ü farklı koşullar altında tanımak için çeşitli fırsatlar sunacak. Ayrıca, tur boyunca farklı kültürler ve gelenekleri yakından tecrübe etme fırsatı da doğacak.
Passat 40 yaşında İlk kez Mayıs 1973’te tanıtılan ve Temmuz 1973’te satışa sunulan Volkswagen Passat 40 yaşına ulaştı. Giorgio Giugiaro tarafından tasarlanan ilk Passat, 1980 yılına kadar üretimde kalmış ve 2.5 milyon adet satılmıştı. 5 silindirli benzinli, turbo dizel ve dört tekerlekten çekiş motor seçeneği gibi yenilikler getiren otomobil, orta sınıfa ağırlığını koymuştu. Passat’ın ikinci nesli ise Belçika, İspanya, Brezilya, Meksika, Güney Afrika ve Japonya’da üretilmişti. 1973 yılından bugüne toplam 7 jenerasyonda 20 milyondan fazla Passat satıldığı belirtiliyor.
A3 üretimi 3 milyonu aştı ğı A3 Audi, ilk üretimine 17 yıl önce başladı indirdi. modelinin 3 milyonuncusunu banttan ilen 3 Almanya’daki Ingolstadt Fabrikası’nda üret quattro milyonuncu A3, 2.0 TDI motora sahip ve premiteknolojili bir A3 Sportback oldu. Audi’nin ilk üreum kompakt sınıftaki lider modeli A3’ün şmişti. timi, 1996’da yine Ingolstadt’ta gerçekle hayran Kısa sürede, Audi’nin kendisine özel bugün kitlesi olan modelleri arasına giren A3, 117’den fazla ülkede beğeniye sunuluyor. bu taİlk nesli 1996-2003 yılında geliştirilen A3, mıyla, rihler arasında 913 bine varan satış raka açtı. Audi’nin bu sınıftaki başarısının önünü kısa de, 2 milyona yaklaşan satış rakamıyla, A3 il nes ci ikin ilen üret ında aras 12 2003-20 elleri arasına girdi. sürede Audi’nin en çok talep edilen mod ği yanında, elegan arı yakalayan A3, sürüş keyfi ve güvenli baş bir ük büy yine ile li nes ncü üçü 2012’de ilk sedan modeli A3 ürünü donanımlarıyla fark yarattı. A3’ün i oloj tekn ileri ve rı orla mot mli veri , tasarımı ceğin A3’leri için satışa sunulacak. Audi mühendisleri, gele ’de kiye Tür nde reği çey son yılın bu da Sedan şmaya hazırlanıyor. e-tron, yakın gelecekte sürücüleri ile bulu A3 rit Hib or. ediy am dev ya şma çalı en bugünd e-motoring magazine › ağustos 2013
HOT NEWS
P
eugeot, Goodwood “Hız Festivali”nde, tasarım ve sürüş deneyimi açısından Peugeot’nun bilgi birikiminin sembolü olan sportif coupe modeli RCZ’nin “supercharged” versiyonu RCZ R modelinin örtüsünü açtı. Peugeot Sport dokunuşlarıyla 270 beygir gücüne ulaştırılan 1.6 litrelik BMW motoru, RCZ kostümü altında olağanüstü bir performans çıkışı sağlıyor. RCZ R versiyonu, 270 HP/199 kW gücüyle Peugeot tarihinin en güçlü seri üretim modeli ünvanına sahip oldu. Bu motor ile uyumlu olarak, Torsen kilitli diferansiyelle eşleşen özel yürüyen aksamı yüksek verimlilik düzeyi ile birlikte dinamik sürüş performansı vaat ediyor. RCZ R, Eylül ayında Frankfurt Otomobil Fuarı’nda dünya prömiyeri ile tanıtılacak ve 2014 yılının başlarında pazara sunulacak. 0′dan 100 km/s hıza 6 saniyeden kısa sürede ulaşarak güçlü bir ivmelenme performansı gösteren yeni versiyon spor coupe sınıfında referans oluşturacak şekilde sadece 145 gr/km’lik CO2 emisyonlarıyla Peugeot’nun bu alandaki uzmanlığını bir kez daha kanıtlıyor. Bu etkileyici sonuç, downsizing teknolojisine hâkimiyet, aerodinamik optimizasyon ve hafifletme çalışmaları sayesinde elde edildi. RCZ R Teknik Sorumlusu Cyrille Jourdan, “Downsizing sadece seri üretimde kullanılan güçlü bir eğilim değil, aynı zamanda motor sporlarında da görülüyor. Günümüzde ana 16 › 17 e-motoring magazine › ağustos 2013
branşlarda 1.6l’lik turbo motorlar kullanılıyor, hatta Formula 1’de bile 2014 yılında bu teknoloji kullanılmaya başlanacak” diyor. Otomobili hafifletme arayışı da özel parçaların geliştirilmesinde öncelikle dikkate alındı. Böylece 200 HP’lik RCZ’e kıyasla 17 kg’lık bir kazanç elde edildi. RCZ R versiyonunun 1280 kg ağırlığı ile yalnızca 4.7 kg/HP’lik bir ağırlık/güç oranı sergiliyor. Siyah Mat tavan kuşakları ve koyu Titanyum maskeli Bi-xenon farlarla donatılmış RCZ R, dinamizmi artıran ve özgün olarak tasarlanan sportif unsurları ile ayırt ediliyor. Yol tutuşu ve aynı zamanda çekişi arttıran 10 mm alçaltılmış şasi ve geniş 19 inç alüminyum alaşım jantları RCZ R’ye özgün bir stil katıyor ve araç yere “yapışık” gibi görünüyor. Otomobilin teknik ve sportif tasarımlı çift renkli jantları, doğrudan alaşım içine işlenmiş R harfi ile damgalandı. Jantlar yeni büyük frenleri kapsayacak şekilde soğutmayı maksimize etmek üzere tasarlandı; kırmızı kaliperler Peugeot Sport imzasını taşıyor. Kaputa entegre büyük arka spoyler arkadan bakıldığında silueti uzatırken, aynı zamanda daha yüksek bir ‘downforce’ sağlıyor. Arka difüzör RCZ R’nin arka tasarımını karakterize eden stili ile uyum gösteriyor. Performans ve ses için yeniden tasarlanan egzoz sistemi iki yanda simetrik krom egzoz çıkışları içeriyor.
En güçlü Peugeot modeli
Asfaltı eriten lezzetli sürüş RCZ R Proje Yöneticisi Budar Pierre, “Yarış ‘koşullarında’ performans ve verimlilik arayışı, deneyimli ve hırslı pilotların pistte derece yapmalarını sağlamak üzere, çekiş ünitesinin, yürüyen aksamın, frenlerin ve lastiklerin alışılmış seri üretim kriterlerinin ötesinde boyutlandırılması ve geliştirilmesi başta olmak üzere, geliştirme sürecinde çok sayıda seçimimize yön verdi” diye özetliyor RCZ R’ye. Otomobilin sportif karakteri rakamlara da yansıyor: 250 km/h maksimum hıza ulaşan araç (elektronik olarak sınırlı) 0-100 km /h hızlanmasını 5.9 saniyede tamamlıyor, start aldıktan sonra 400 m mesafeyi 14,2 saniyede, 1000 metre mesafeyi 25,4 saniyede kat ediyor. Otomobilin ara hızlanmaları da üst düzeyde: Son viteste 80 km/h’den 120 km/h hıza 6,8 saniyede ulaşıyor. 6 ileri manuel vites kutusunun titiz bir çalışmayla özel seçilmiş dişli oranları aracın ivmelenme ve ara hızlanma performansını artırıyor. Alçaltılmış ağırlık merkezi, gelişmiş aerodinamizm (downforceyere basma gücü), özel yürüyen aksam ayarları (tekerlek izleri, kaster ve kamber açıları + 0,5 inç genişletilmiş jantlar) ve 235/40 R19 ebatlı lastikler tutunmayı maksimize ediyor ve üstün yol tutuşu sağlıyor.
Süspansiyonda yay sertliği arttırılarak yeni amortisör ayarları kullanıldı ve viraj demiri daha geride merkezlenerek araca daha fazla çeviklik kazandırıldı. Torsen kilitli diferansiyel, yüksek motor torkunun 1900 d/d’dan itibaren maksimum ölçüde değerlendirilmesini ve bu şekilde çekişin artırılmasını sağlıyor ve bu arada RCZ R’ye virajlarda yüksek denge ve hassas yol tutuşu özelliği kazandırıyor.
Yeniden yaratılmış motor RCZ R Çekiş Ünitesi Geliştirme sorumlusu Thierry Chauvet, “1.6 litre silindir hacimli ve pistte sportif kullanım koşullarına dayanabilecek seri üretim bir motordan 270 HP güç ve 330 Nm tork elde etmek için çok üst gam veya yarış dünyasından alınan yeni çözümler gerekiyordu. RCZ’nin R versiyonu geliştirilmiş 1.6 THP turbo benzinli motor ile donatıldı. Motor, 199kw (270 HP) maksimum gücünü 6000 d/d’da ve 330 Nm maksimum torkunu 1900 d/d ila 5500 d/d arasında üretiyor. Bu yeni motor ‘EP6CDTR’ kapsamlı bir geliştirmeden yararlandı; bu düzeyde yüksek bir performansı elde etmek ve seri üretim motorların sağlamlığı ile sportif kullanım koşullarını karşılamak için birçok parçası değiştirildi veya tamamen yeniden geliştirildi” diyor. e-motoring magazine › ağustos 2013
HOT NEWS
Henry Ford’un 150. doğumgünü kutlandı Ford Motor Company’nin kurucusu, modern otomotiv endüstrisinin ve seri üretimin mimarı Henry Ford’un doğum günü, 30 Temmuz günü dünya çapında kutlandı. Ford Motor Company’nin Dearborn’daki “ana karargahı”, Michigan eyaleti yönetiminin 30 Temmuz’u Henry Ford Günü olarak açıklamasıyla daha da onore oldu. Dünya çapında da özel etkinlikler yapıldı. 15 milyon Ford T Model üretimi gerçekleştiren seri üretim fikrine imza atan Henry Ford 7 Nisan 1947’de 83 yaşındayken ölmüştü. Forbes dergisi ölümünden 50 yıl sonra Henry Ford’u Yüzyılın İş Adamı seçmişti. History Channel ise Ford’u Amerika’yı yaratan adam olarak isimlendirmişti.
Suzuki’den gizemli SUV: iV-4 Japon üretici Suzuki, Eylül ayında düzenlenecek Frankfurt Otomobil Fuarı’nda sürpriz SUV modeli iV-4’ü sergileyecek. Suzuki’nin kompakt SUV konsepti iV-4, şirketin ünlü SUV serisi için gelecekte izleyeceği yolun bir göstergesi olacak. “Kendi Alanını Kap” (Grab Your Field) temasıyla geliştirilen konsept,iki adet teaser fotoğrafla duyuruldu. Suzuki SUV’un ilginç tasarım özellikleri olan istiridye şeklindeki motor kapağı ve beşe bölünmüş ön ızgara, dikkat çekerken gövde ve kabin yapısında modern ve yenilikçi yaklaşımı yansıtıyor. Renault Captur, Peugeot 2008 ve Nissan Juke gibi kompakt cross over’lara rakip olması planlanan araç, Suzuki’nin Macaristan’daki fabrikasında üretilecek. İlginç tasarımıyla fuarın ilgi görmeye aday otomobilleri arasında yer alan Suzuki iV-4’ün yanısıra Suzuki standında Alto, Splash, Swift, Swift Sport, SX4 S Cross, Jimny, Grand Vitara ve Kizashi de sergilenecek. 18 › 19 e-motoring magazine › ağustos 2013
Ü
Corolla pazara hızlı girdi
retilmeye başlandığı 1966 yılından bu yana 40 milyon satış adediyle dünyanın en çok tercih edilen otomobili ünvanına sahip olan“efsane” Toyota Corolla’nın 11. jenerasyonuna dünyada ilk kez Türkiye’deki kullanıcılar sahip oldu. Türkiye’de üretilen yeni nesil Corolla, Türkiye’de piyasaya sunulduğu ilk 3 günde 1085 adet satış gerçekleştirirken sıra yazmaya devam etti. Toyota’nın adı “efsaneler” ile anılan modeli Corolla’nın Türkiye’de üretilen yeni nesli, Türkiye’ye yayılan 58 Toyota Plaza’da ilk 3 günde 1085 adet satış gerçekleştirdi. Piyasaya sunulmadan aylar önce sıra yazmaya başlayan Yeni Toyota Corolla’ya dünyada ilk kez Türkiye’deki kullanıcılar sahip oldu. Yeni jenerasyon Corolla’ların ilk teslimatı için Toyota’nın Türkiye’deki tüm bayilerinde törenler düzenlendi. Toyota Türkiye Pazarlama ve Satış A.Ş. CEO’su Ali Haydar Bozkurt, Yeni Corolla’nın dünyada ilk kez Türkiye’de üretildiğini ve satışa sunulduğunu kaydederek “Aylar öncesinden bayilerimize sipariş veren Corolla tutkunları otomobillerine kavuşmanın mutluluğunu yaşıyorlar. Toyota olarak bu otomobilin sunulmasıyla birlikte satışlarımız ivme kazanacaktır.“ dedi. Bozkurt, bugün dünyada 150’den fazla ülkede her 25 saniyede bir Corolla satıldığını belirtti.
Üçüncü Duster markası Nissan
Nissan, 20 Ağustos’ta yeni Terrano’yu Hindistan’da tanıtmaya hazırlanıyor. Dacia Duster’ın Nissan markasıyla donatılmış versiyonu olacak Terrano, Renault motor gamından benzinli ve dizel güç paketleriyle donatılacak. Otomobilin içinde Dacia Duster’a göre daha yüksek kaliteli malzemelerin kullanıldığı, gövde tasarımında da premium algı yaratabilecek yenilikler olduğu söyleniyor. Bu değişikliklerin sonucu olarak Terrano, Dacia ve Güney Amerika pazarına sunulan Renault Duster’dan daha pahalı satılacak. Hindistan’ın Oragadam kentindeki Renault ve Dacia Duster fabrikasından üretilecek Terrano, Kasım ayında satışa sunulmuş olacak. Bu arada makyajlı Dacia Duster da Frankfurt Otomobil Fuarı’nda sergilenecek... e-motoring magazine › ağustos 2013
HOT NEWS
Sıfır salımda
Renault ve Nissan’ın büyük adımı
›
Renault-Nissan İttifakı Başkanı ve CEO’su Carlos Ghosn “Sıfır Salımlı araçların yaygınlaştığı çağ başladı” derken artık hedeflerinin daha kısa şarj süresi ve daha uzun menzil olduğunu belirtiyor.
R
enault ve Nissan tarafından üretilen elektrik motorlu otomobiller bugüne kadar yaklaşık 841 milyon kilometreyi “sıfır salım” ile kat etti; bir başka deyişle dünyanın etrafını 20.000’den fazla kez dolaştılar. Bu da, 53 milyon litre petrol tasarrufu ve doğaya yayılması engellenmiş 124 milyon kg C02 anlamına geliyor. “Sıfır salımlı araçların yaygınlaştığı çağ başladı” açıklamasını yapan Renault-Nissan İttifakı Başkanı ve CEO’su Carlos Ghosn “Şarj alt yapısı geliştikçe talep de artacaktır ve Sıfır Salım teknolojisine uzun vadede taahhüdümüzü yineliyoruz” diye devam ediyor. Renault-Nissan, diğer tüm büyük otomobil üreticilerinin toplamından daha çok elektrik motorlu araç satışı gerçekleştirdi. İttifak’ın ilk elektrik motorlu aracı bir Nissan LEAF idi ve 2010 yılında, otomobil satışa sunulduğunda, California’da Silikon Vadisi’nde bir mühendis olan Olivier Chalouhi tarafından satın alındı. 100.000. araç, Nissan LEAF, Temmuz ayı başında, Georgia eyaletinin Atlanta Kennesaw Üniversite’sinde yüksek lisans öğrencisi olan 20 › 21 e-motoring magazine › ağustos 2013
Allison Howard’a teslim edildi. Howard “LEAF çok cazip bir fiyata satılıyordu. Benim gibi bir öğrenci tarafından ulaşılabilir bir otomobildi. Kullanması son derece keyifli. Bluetooth teknolojisi ellerimi kullanmadan telefon etmemi sağlıyor. iPhone’umu bağlayıp müzik dinleyebiliyorum. Ayrıca elektrik motorlu bir otomobil olduğu için yakıt harcamam yok.” Nissan LEAF dünyada en çok satan elektrik motorlu otomobil 71.000 adet kullanıcı tarafından tercih edilen Nissan LEAF, dünyanın en çok satan elektrik motorlu otomobili. LEAF satışları, dünyadaki elektrik motorlu araç satışının yarısına denk geliyor. Nissan LEAF 2011’de Dünyada Yılın Otomobili, Avrupa’da Yılın Otomobili ve Japonya’da 2011-2012 Yılın Otomobili ödüllerine layık görüldü. LEAF satın alanların %80’den fazlası başka markalardan geçiş yapıyor ve böylece LEAF pazarın en yenilikçi araçları arasında yer alıyor. Kullanıcılar LEAF’in günlük kullanımda klasik araçlarının yerini aldığını söylüyor. Nissan LEAF’in en çok sattığı pazarlar yaklaşık 30.000 adet ile ABD, Japonya (28.000) ve Avrupa
(12.000). Nissan LEAF, ABD’nin San Francisco, Seattle ve Honolulu kentlerinde en çok satan 10 araç içinde yer alıyor. Norveç de Nissan LEAF araç satışlarında ilk 10’da yer alıyor. LEAF, Nissan’ın en çok satan modeli (2011’de 4600 adedi aşan satış). Norveç’te elektrik motorlu araçlar, KDV ve otoyol ücretlerinden muaf. Ayrıca otobüslere ayrılmış şeritlere girebiliyor ve ücretsiz park edebiliyorlar. Renault elektrik motorlu araç ürün yelpazesi ile Avrupa lideri Renault, 2011 yılının sonunda satışa sunulan ilk modeli olan ve 2012’de Yılın Uluslararası Ticari Aracı seçilen Kangoo Z.E.’nin lansmanından bu yana yaklaşık 30.000 elektrik motorlu araç sattı. Renault, bugün %61’lik pay ile Avrupa’da elektrik motorlu araç pazarının 1 numarası. Renault’nun Avrupa’da en çok satış yaptığı pazarlar Fransa, Almanya ve İtalya. Renault, Kangoo Z.E.’nin yanısıra sedan modeli Fluence Z.E., iki kişilik şehir aracı Twizy; ve kompakt modeli ZOE’yi satışa sunuyor. Twizy, 2012 yılında satışa sunulmasından bu yana yaklaşık 11.000 adet satış ile bugün Renault’nun en popüler elektrik motorlu modeli.
Renault ZOE 210 km’den (NEDC) fazla menzile sahip. Söz konusu otomobil, Fransa’da, 7000 Euro’luk hükümet teşviki düşüldükten sonra 13.700 Euro fiyat ile satışa sunuluyor (pil bedeli hariç). Tüm Avrupa’da ilkbaharda satılmaya başlayan ZOE yaklaşık 5000 adetlik satış rakamına ulaştı. Elektrik motorlu araçların dünya lideri olan Renault-Nissan İttifak’ı, tamamen yenilenebilir enerji kullanılarak yeniden şarj edilebilen otomobiller ile Sıfır Salım bir geleceğe hızla hazırlanıyor. İttifak’ın elektrik motorlu araçların lityum-iyon pilleri tüm çevre ve güvenlik normlarına uygun. Araçlar yetkili satıcıdaki herhangi bir şarj noktasında şarj edilebiliyor veya araç sahibinin garajında ya da park yerinde bir gecede tamamen şarj edilebiliyor. Renault-Nissan Ortaklığı, elektrikli araçların dünya çapında benimsenmesini hızlandırmak amacıyla hükümet yetkilileri, elektrik şirketleri ve sürücülerin araçlarını %80 kapasite ile 30 dakikadan kısa sürede şarj edebilmeleri için şarj istasyonunu hayata geçirmek üzere çalışan taraflarla işbirliği yapıyor. e-motoring magazine › ağustos 2013
HOT NEWS
114 yılda 11 milyon motor
Çek üretici Skoda, geçtiğimiz günlerde tarihinde bir kilometre taşını daha geride bırakarak 11 milyonuncu motorunu üretim bantlarından indirdi. Skoda, 1899 yılında serüvenine ilk kez iki silindirli bir motosiklet motoruyla başlarken, modern teknolojiye sahip 1.4 lt TSI motor da, 11 milyonuncu adet olarak Skoda tarihinde yerini aldı. Motosiklet motorunun ardından ilk otomobil motorunu da 1905 yılında Mlada Boleslav’daki tesislerde üretmeyi başaran Skoda, halen bantlarında modern 1.2 lt ve 1.4 lt benzinli motorları üretiyor. Tesislerdeki yaklaşık 3600 çalışan, her gün 4400 adetten fazla motor üretimi gerçekleştiriyor.
Volvo Car Türkiye’de değişim Volvo Car Türkiye Genel Müdürlüğü görevine Greg Maruszewski getirildi. Nisan 2007’den bu yana Volvo Car Türkiye Genel Müdürü olarak görev yapan Torben Eckardt ise 01 Ağustos 2013 tarihi itibari ile görevine veda etti. Eckardt bundan sonraki iş yaşamına Volvo Car Group’un İsveç Göteborg’taki merkezinde Latin Amerika bölgesinden sorumlu direktör olarak sürdürecek. Polonya Varşova doğumlu, aslen Güney Afrikalı olan Volvo Car Türkiye’nin yeni Genel Müdürü Greg Maruszewski, Witwatersrand Üniversitesi mezunu ve iş hayatına 1992 yılında Yardımcı Maliyet Muhasebeci olarak başlamış. Ocak 2012’den itibaren Avusturya hariç olmak üzere önceki Orta ve Doğu Avrupa Merkezi’nin yanı sıra Portekiz, Yunanistan, Estonya, Letonya, Litvanya, Moldova, Beyaz Rusya ve Ukrayna’nın da aralarında bulunduğu 21 pazardan oluşan Göteborg Merkezi’nin Bölge Başkanlığı’nı yürüten Maruszewski, 1 Ağustos 2013 tarihi itibariyle Volvo Car Türkiye Genel Müdürü görevini yürütecek. 26 › 27 e-motoring magazine › ağustos 2013
Juke’ta dizel motor seçeneği Nissan’ın dünya çapında çevreci teknolojiler konusunda yaptığı geliştirmeler sürerken Nissan Türkiye de Juke modelinin yeni dizel motor versiyonunu Temmuz ayı sonunda satışa sundu. Yeni jenerasyon dizel motorda stop/ start teknolojisi standart olarak sunulurken tork değeri 20 Nm artarak 260 Nm’ye ulaşıyor. Bir önceki nesil dizel motora göre yüzde 10 ile 15 arasında daha düşük yakıt tüketimi sağlarken 109 g/km’lik CO2 salınım değeri ile daha çevreci bir motor olması sağlanıyor. Türkiye çapında tüm Nissan bayilerinde satışa sunulan 1.5 litrelik dizel motora sahip yeni Juke 49.630 TL’den başlayan fiyatlarla alıcılarını bekliyor.
Kadın gazetecilerin seçimi Ford Fiesta 1.0 EcoBoost, 18 kadın otomobil gazetecisinin verdiği oylarla rakiplerinin arasından sıyrılarak “Kadınların Yılın Otomobili” olarak seçildi. Otomobile ödülü güvenlik, çocuk dostu olması, saklama alanlarının kullanışlılığı ve ödenen paranın karşılığını vermesi gibi başlıklar kazandırdı. Ford Fiesta 1.0 EcoBoost’a ödülü Ekim ayında Londra’da yapılacak bir etkinlikle teslim edilecek… 125 HP’lik 1.0 motorlu Ford Fiesta, 2012 ve 2013 yıllarında Uluslararası Yılın Motoru ödülünü kazanmıştı.
Ödeme ertelemeli Peugeot’lar Peugeot, 208, 3008 ve 5008 modellerini Ağustos ayında satın almak isteyen müşterilere, avantajlı faiz oranlarıyla 2014 yılının Ocak ayında ödeme imkanı sunuyor. Kampanya kapsamında binek araç sahibi olmak isteyen müşteriler, 48 aya varan vade ve %0’dan başlayan faiz oranlarıyla Peugeot sahibi olabiliyor. Peugeot 508 modeli için ise 30 bin TL’ye 20 ay %0 faiz imkanı sunuluyor. Peşin alım yapmak isteyen binek araç müşterileri ise 4 bin TL’ye varan indirimlerden yararlanabiliyor. Ayrıca, ticari araçlarda kobilere özel çok cazip avantajlar Ağustos ayında da devam ediyor.
e-motoring magazine › ağustos 2013
HOT NEWS
Kazanan: Şehiriçi Fren Kontrol Sistemi
Euro NCAP’in, 2010 yılından bu yana düzenlediği ve sürüşü daha güvenli hale getirmek için bilimsel olarak kanıtlanmış yeni güvenlik teknolojilerini kullanan otomotiv üreticilerini ödüllendirdiği “Euro NCAP Advanced” ödülleri sahiplerini buldu. Bu prestijli ödülü, bu yıl, Fiat Panda ve Fiat 500L modellerinde bulunan “Şehiriçi Fren Kontrol Sistemi” ile Fiat kazandı. Fiat’ın “Şehiriçi Fren Kontrol Sistemi” adı verilen güvenlik sistemi, 30 km’ye kadar olan hızlarda otomatik olarak devreye girerek, olası çarpışmaları önlemeye yardımcı oluyor. Hayat kurtaran sistem: Fiat “Şehiriçi Fren Kontrol Sistemi Fiat’ın Panda ve 500L modellerinde opsiyonel olarak sunulan güvenlik sistemi, aracın önünde aniden beliren başka bir
araç veya engeli tespit ediyor ve çarpışmaları önlemek veya çarpışmanın etkisini azaltmak amacıyla, sürücüden bağımsız, otomatik olarak frenleri devreye sokuyor. Sürücülere şehiriçi trafiğinde destek sağlamak amacıyla tasarlanan Şehiriçi Fren Kontrol Sistemi, 5 ila 30 km/s sürat aralığında, araçta sürekli devrede oluyor. Motorun çalıştırıldığı andan itibaren devreye giren sistem, sürücünün isteğine bağlı olarak devre dışı bırakılabiliyor. Sistem, ESC (Elektronik Denge Kontrolü) sistemine arayüz oluşturmak amacıyla, ön camın üst kısmında bulunan LIDAR (Işık Tespiti ve Mesafe Belirleme) tipi bir lazer sensör kullanıyor. Yol yüzey koşulları, araç dinamikleri ve yörüngeler, engellerin konumu ve lastiklerin durumu gibi belli parametrelere bağlı olarak çalışan sistem, otomatik olarak devreye girerek çarpışmayı tamamen önleyebiliyor veya çarpışmanın etkilerini azaltabiliyor. Bu gelişmiş sistem, araçta Otomatik Acil Durum Frenleme (AEB), Freni Önceden Doldurma ve Fren Destek fonksiyonlarını entegre ederek çalışıyor. AEB, normal şartlarda sürücünün tercihlerine uygun hareket ederken, diğer yandan çarpışmanın kaçınılmaz olduğu ve sürücünün herhangi bir müdahalede bulunmadığı durumlarda acil frenlemeyi devreye sokuyor. “Freni Önceden Doldurma” fonksiyonu ise hem acil durumda Otomatik Frenleme Sistemi devreye girdiğinde, hem de sürücü fren yaptığında daha hızlı tepki sağlamak için önceden fren sistemini dolduruyor. Fren Desteği de acil durumları tespit ediyor ve çarpışmanın kaçınılmaz olduğu durumda, hidrolik fren desteği fonksiyonunu daha hassas hale getiriyor. Böylece daha kısa bir frenleme mesafesi sağlamak için fren basıncı destekleniyor.
Yüce Auto’da atamalar Skoda’nın Türkiye Distribütörü Yüce Auto A.Ş’de, 1 Temmuz 2013 tarihinde gerçekleşen atamaların yanı sıra yeni isimler de kadroya katıldı. Ürün ve Satış Müdürü olarak görev yapmakta olan Ulaş Örs, yeni kurulan Ürün ve Planlama Departmanı Müdürü olararak atanırken, Pazarlama Yöneticisi olarak görev yapmakta olan Burcu Bozkurt, Pazarlama Müdürü olarak yeni görevine başladı. Ulaş Örs’ten boşalan Satış Müdürlüğü‘ne, Doğuş Otomotiv’de Seat bünyesinde 3,5 yıl Satış Müdürlüğü ve son 4 yıldır Seat Pazarlama Müdürlüğü görevini sürdüren Erhan Bayraktar atandı. Doğuş Otomotiv Ağır Ticari Araçlar bünyesinde 6 yıldır Satış Müdürlüğü görevini sürdüren Özgür Taşkın, Yüce Auto Skoda’da Bayi ve İş Geliştirme Müdürü olurken, Satış Sonrası Hizmetler (SSH) Müdürlüğü‘ne ise Doğuş Otomotiv Ağır Ticari Araçlar’da 8 yıldır SSH Müdürlüğü görevini sürdüren Özkan Muti getirildi. 24 › 25 e-motoring magazine › ağustos 2013
HOT NEWS
Volvo’nun teknolojik ilkleri Volvo Car Group, şirketin gelecek nesil Ölçeklenebilir Ürün Mimarisi kapsamında , dünyada ilk olan bir dizi güvenlik ve destek teknolojilerini tanıtarak, bu alandaki liderliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Yayalar ve büyük hayvanlar için algılama ve tam otomatik frenlemeyi de içeren yeni özellikler, karanlıkta yapılan sürüşlerde oluşabilecek kritik durumlarda, otonom direksiyon müdahalesiyle yoldan çıkma kazalarını önlemeye yardımcı olan teknolojileri de içinde barındırıyor. Volvo Cars ayrıca otonom park için de bir konsept geliştiriyor. Tanıtılan özelliklerin birçoğu, 2014 yılı sonunda pazara sunulacak tamamen yeni Volvo XC90 ile birlikte satın alınabilecek. Karanlıkta yaya algılama STRADA (İsveç Trafik Kazaları Veri Toplama) verilerine göre tüm yaya ölümlerinin yüzde 58’i alacakaranlıkta ya da şafak vakti, karanlıkta meydana geliyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde, trafikte ölüm oranı karanlıkta 3-4 kat daha fazladır (VTI). Otomobil güvenliğinde lider olan
Volvo Cars, algılama ve otomatik fren sistemleriyle endüstride bir ilki gerçekleştirdi. 2006 yılında sunulan fren desteği ve 2010’da tanıtılan Tam Otomatik Frenli Yaya Algılama sistemlerinin ardından, 2013’te en yeni teknolojiye sahip Yaya ve Bisikletli Algılama sistemi tanıtıldı. Volvo Cars, şimdi de algılama ve tam otomatik fren teknolojisini geliştirerek, karanlıkta sürüşlerde daha efektif şekilde çalışan bir başka dünya ilkini sunuyor. Yeni teknoloji; diğer araçlar, yayalar ve bisikletliler için algılama ve otomatik fren içeriyor. “Günümüz otomobillerindeki kamera teknolojisi, alacakaranlık ve şafak vakti çalışıyor ancak gece sürüşlerinde sınırlı bir yapıya sahip. Artık gelişmiş pozlama kontrolü ile birlikte daha akıllı ve daha hızlı yüksek-duyarlı kamera sayesinde sabahtan akşama kadar bütün sürüş zamanlarında efektif bir çalışma sağlanıyor,” diyor Thomas Broberg. Yeni fonksiyon, 2014 yılı sonunda tamamen yeni Volvo XC90’da sunulacak.
Ölümlerin % 42’si yoldan çıkma nedeniyle Direksiyon yönlendirme destekli yol kenarı ve bariyer algılama Araştırmalar, birçok kazanın kritik olmayan trafik ortamı ve iyi hava koşullarında, sürücününün dikkatinin dağılması, uyku hali ya da hastalık gibi durumlarda meydana geldiğini göstermektedir. Volvo Cars istatistiksel kaza veritabanı, tüm kazaların yaklaşık yüzde 25’inin yoldan çıkarak oluştuğunu ortaya koymakta. Bunların üçte ikisi 70 km/s ya da daha fazla hız sınırı olan yollarda meydana gelmekte. İsveç’te, tüm ciddi yaralanmaların yüzde 53’ü ve trafikteki ölümlerin yüzde 42’si yoldan çıkma kazaları
nedeniyle oluşuyor. NHTSA verilerine göre Amerika Birleşik Devletleri’nde trafik kazalarında ölenlerin yarısında yoldan çıkış kazaları bulunmakta. Direksiyon yönlendirme destekli yol kenarı ve bariyer algılama sistemi, sürücüye yoldan çıkma kazalarını önlemede yardımcı oluyor. Bu teknoloji, otomobilin yolun dışına doğru hareketlendiğini algılıyor ve aracın tekrar yola geri dönebilmesi için direksiyona tork uyguluyor. Sistem, 2014 yılı sonuna tanıtılacak tamamen yeni Volvo XC90’da sunulacak. “Otonom direksiyon müdahalesi, genellikle çok ciddi sonuçlara yol açabilecek yoldan çıkmalara karşı sürücüye destek olmak amacıyla tasarlanmıştır. İsveç’te tüm trafik kazalarında ölenlerin yarısından fazlasına tek araçlı kazalar neden oluyor,” diyor Thomas Broberg…
Kazaların en büyük nedeni dikkatsizlik Direksiyon yönlendirme destekli ve mesafe kontrollü hız sabitleyici Euro-FOT’un 2012’de yaptığı bir çalışmaya göre Volvo’nun mesafe kontrollü hız sabitleyici ve çarpışma uyarı sistemleri, bir aracın otoyolda önündeki araca çarpma riskini yüzde 42′ye varan oranlarda azalttığını ortaya çıkardı. Yavaş hareket eden trafik kentsel yaşamın bir parçasıdır. ABD Sayım Bürosu’nun Amerikan Toplumu Araştırması’na göre ortalama bir Amerikalı, yılda 100 saatten fazlasını işine gidip gelmek için geçiriyor. Bu, birçok Amerikalı’nın iki haftalık (80 saat) yıllık tatilinden bile daha fazla bir süre. Direksiyon yönlendirme destekli ve mesafe kontrollü hız sabitleyici, sürücünün şeritte kalmasına ve trafik ritmini takip etmesine yardımcı oluyor. Otomatik olarak öndeki aracı takip eden yeni sistem, 2014 yılı sonunda tanıtılacak tamamen yeni Volvo XC90 ile birlikte sunulacak. “Oyalanma ve dikkatsizlik modern trafik kazalarının en sık nedenidir. Bu teknoloji, monoton dur-kalk trafiğinde daha güvenli ve rahat sürüşe olanak tanıyor,” diye durumu açıklıyor Thomas Broberg ve ekliyor “Direksiyon yönlendirme destekli ve mesafe kontrollü hız sabitleyici, mevcut adaptif hız sabitleyici ve şerit takip asistanı
teknolojisinin bir evrimdir. Adaptif Hız Sabitleyici, direksiyonu otomatik olarak kontrol ederken, aynı zamanda öndeki araçla belirlenmiş mesafeyi de korur ve güvenli, konforlu bir sürüş sağlar. Sürücü bir düğmeye basarak yönlendirme desteği için ACC sistemini aktif hale getirir. Otomobil, kamera ve radar sensörlerinden gelen verileri kullanarak, önündeki aracı takip edebilir. Motor, frenler ve direksiyon, bu durumda otomatik olarak mevcut koşullara yanıt verir”.
Araçlar birbiriyle tanışıyor Otomobilden otomobile iletişim NHTSA verilerine göre Amerika’da tüm kazaların yüzde 6’sı ve tüm ölümlerin yüzde 3’ü kaygan yol koşullarında meydana geliyor. Volvo Cars veri tabanındaki tüm kazaların, yüzde 6-7’sinin de kaygan yol koşullarında oluştuğu açıklanıyor. ABD Ulusal Otoyol Trafik Güvenliği İdaresi’ne (NHTSA) göre kavşaklardaki trafik kazalarında ölenlerin yüzde 10’u kırmızı ışık ihlallerinin sonucu meydana geliyor. Otoyol Güvenliği Sigorta Enstitüsü’nün (IIHS) raporuna göre kırmızı ışık ihlali sonucu öldürülen insanların yarısının sinyal ihlalinde bulunmadığı açıklanıyor. Bu sürücü ve yayalar, kırmızı ışıkta geçen araçların çarpması sonucu kazaya karışmışlar. Birbirleriyle ve trafik çevresiyle iletişim sağlayabilen araçlar, fantastik olanaklar ortaya koyabilir. Önemli bilgilerin paylaşılması ve veri alışverişi, daha konforlu ve güvenli bir sürüş ortamı yaratır. Volvo Cars, 2016’dan itibaren otomobiller arasındaki iletişim için standart bir teknolojinin uygulanmasına ilişkin, Otomobilden Otomobile İletişim Konsorsiyumu üyeleri ile bir mutabakat zaptı imzaladı. Araçlar arası iletişimin ana amacı, markasına bakılmaksızın tüm otomobiller arasında çalışması. Bu teknoloji, yol işaretleri ve trafik ışıkları gibi yol altyapısı içindeki vericiler ile araçlar arasındaki iletişime dayanmakta.
e-motoring magazine › ağustos 2013
NEWS EXTRA
Otomotiv endüstrisinin başı imitasyon üretimlerle belada! Çinli adı hiç duyulmamış otomobil üreticisi Jiangsu Lake Motors, VW’nin 2016’da üretmeyi planladığı Taigun konseptini %99 benzerlikle kopyaladı ve üretim aşamasına getirdi… Opel, sadece bir yıldır yer aldığı Avustralya pazarından çekilme kararı aldı… Porsche, Frankfurt Otomobil Fuarı’nda çevre dostu modeli 911 Blu Edition’ı sergileyecek… Subaru, Avustralya’daki 40. yılını kutlamak için WRX RS40 modelini satışa sundu. Sadece 300 adet üretilecek otomobil 2.5 litre 265 HP’lik turbo beslemeli motora sahip… Land Rover, efsane modeli Defender’ın elektrikli versiyonu üzerinde çalışıyor… Toyota, GT86 ve GT86 Convertible’ın yüksek performanslı turbo motorlu versiyonunun üretiminden satış adetlerinin yatırımları karşılamayacağı düşüncesiyle vazgeçti… Citroen, C4 Picasso ve C-Cactus konseptinden yola çıkarak E Essential adlı bir kompakt minivan geliştirdi… Seat, Leon’un 2.0 litre turbo beslemeli 300 HP’lik Cupra R versiyonu üzerinde son hazırlıklarını yapıyor. Üç ve beş kapılı versiyonlarının üretileceği otomobilin 0-100 km/s hızlanması 5 saniyenin altında olacak… Chevrolet, Güney Kore’de üretilecek yeni Spark modelinin 2015 başında tanıtılacağını açıkladı… Ford, 2014 Dakar Rallisi’ne Güney Afrika üretimi iki adet Ranger ile katılmayı planlıyor… Honda 300 HP’lik Civic Type R’ı 2015 yılı içinde tanıtmak için hazırlanıyor. Japon üretici, Renault’nun Nürburgring Pisti’nde 2 yıl once kırdığı 8 dk 7.97 sn’lik önden çekişli otomobil rekorunu kırmayı hedefliyor… 2015 model Mercedes-Benz CLS, Alman üreticinin Amerika’da satılan ilk 9 ileri vitesli modeli olacak… Audi, amiral gemisi A8’I 2014 yılı için makyaj operasyonuna tabi tuttu… Kulislerde Cadillac’ın Pebble Beach otomobil festivalinde yeni bir konsept model üzerinde yepyeni logosunu tanıtacağı konuşuluyor… Opel ADAM’ın cabrio versiyonu çok yakında üretiliyor. Fiat 500 Cabrio ve Citroen DS3 Cabrio’ya benzer stilde olacak otomobilde 1.2 litre 70 HP, 1.4 litre 87 HP ve 1.4 litre 100 HP’lik motor seçenekleri bulunacak…
Range Rover’ın uzun aks mesafeli “long” versiyonu üretim bantlarına geri dönüyor. 2014 yılında satışa sunulması beklenen aracın aks mesafesinin 15 cm daha uzun olması bekleniyor… Top Gear’ın kimliği gizlenen efsanevi karakteri Stig’in British Touring Car Şampiyonu Gordon Shedden olduğu iddia ediliyor… Alfa Romeo’nun Chrysler ve Dodge ile ortak kullanılacak bir platform üzerinde arkadan itişli modellere geri döneceği açıklandı. Marka mühendisleri, Alfa Romeo Giulia ve Alfetta’nın yanısıra gelecek nesil Chrysler 300, Dodge Charger ve Dodge Challenger’ı üzerinde taşıyacak ortak platform üzerinde çalışıyor… Mercedes-Benz’in 2018 yılında A Serisi Cabrio, 7 kişilik B Serisi ve bir baz cabrio modeli üreteceği belirtiliyor… Aston Martin’in 100. kuruluş yıldönümü anısına DBS Coupe ve DB9 Spyder Zagato Centennial isimlerini taşıyacak coupe ve cabrio iki model üretilecek… BMW sedan gövde formlu M3 ve coupe versiyon M4’ü 2014 başında Detroit Otomobil Fuarı’nda tanıtmayı planlıyor… BMW, ateşli benzinli motorlarının ardından ürettiği ilk turbo dizel motorlu 524tD’nin 30. yaşını kutluyor… Porsche, BMW X6’ya rakip olacak Cayenne’in sportif görünümlü kardeşi Macan’ı Aralık ayında üretime almayı planlıyor… Yeni nesil Chevrolet Cruze’un üretiminin en az bir yıl ertelendiği açıklandı…
Honda Civic Type R WTCC Opel ADAM Rocks
Subaru WRX RS40 BMW 524tD
Aston Martin DBS Coupe & DB9 Spyder
e-motoring magazine › ağustos 2013
arı lla Bayandan Araba Macera Ayça Şen Başkan
Esas duruşta okuyun
J
eep Wrangler’in eve geldiği anı hiç unutmuyorum. Üzerine biner binmez “N’ooluyor yav, Eric Von Daniken’in Tanrıların Arabaları mı çekiliyor” diye şaşırmıştım. Öyle bir heybet. Evden gittiği anı ise, hatırlamak dahi istemiyorum. Ühü ühü ühü... Hatta almaya geldiklerinde üzerime benzin döküp ‘Vermiyorum laaannn’ diye cıngar çıkarıp mahalleyi ayağa kaldırmak geldi içimden fakat her şeyi tadında bırakmak gerek. Arazi insanı değiliz neticede; biz, şehrin bağrından kopup gelmiş apartman çocuklarıyız. İşte bu yüzden, ayrılığı olgun karşıladık ve oğlum Memo ile Jeep Wrangler’in arkasından el sallayarak, ona yeni ailesinde mutluluklar diledik. Hem o özgür bir makine. Onu tutsak edemezdik şehre. (Gerçi tutsak edenler hiç de az değil ya, neeeyyysse.) Fakat laf aramızda, arazi durumu değil ama verdiği güç ve iktidar, akıllara zarar sayın Jeep Wrangler’ın. Nasıl mı? Güzel soru. Efendiiim, Jeep bildiğiniz gibi ‘Cip’ tabir ettiğimiz o aslan parçalarının atası, hası, isim babası. Yani orduda morduda kullanılan çeşidinden. Hele hele bize gelen, of of of of… Son derece şnorkelli, yarı beline kadar denize girebilen, önünde vinci olan, tek ayağını bir yere kilitleyip uçurumdan sallanan filan, direkt komandolusundandı. Bildiğiniz gibi değil. Askerliğini topçu olarak yapanlardan keh küh keh küh… Şaka bir yana, Jeep Wrangler ile engebeli, virajlı, ormanlık yollara çıktığınızda arabanın resmen 30 › 31 e-motoring magazine › ağustos 2013
canlandığını, ruhuna kavuştuğunu anlıyorsunuz. Hani eski Amerikan ustaları vardır sanayilerde, şimdi artık onlardan pek kalmadı gerçi ama; arabayı dinler, ne demek istediğini anlarlardı. Denizciler gibi filozof ruhlu, çelebi insanlardı. İnce belli çay bardağında çaylarını kaportanın üstüne koyup üstüpüyle cila parlatır, arabayla konuşurlardı. İşte Jeep Wrangler’da da onların bunu nasıl başardıklarını anlıyorsunuz. Karakter sahibi arabalar sizinle konuşuyormuş gerçekten. Yani şehirdeyken, tamam çok güzel, yüksek, gece kullanan tırsak kadın sürücü için güven verici, özel koruma timiyle geziyormuşsunuz gibi fakat çıkardığı ses ‘hhhöööö’ diye biraz zorlanarak, hantal ve isteksizce bir ses. Gerçi 2800 motor takmışlar hayvana, bastın mı gidiyor fakat ben aletin ruhunun sesinden bahsediyorum. Hayvancağıza şehir yerinde bir rehavet basıyor. Fakat şehirden dışarı adımınızı atar atmaz, res-
›
Yeneceğim seni İstanbuuull! Şehrin ortasında en çetin koşulları Wrangler Rubicon ile aşmak hiç de zor olmadı. Gökdelenlere Wrangler ile meydan okurken etrafımızda vahşi hayvanlar da cirit atıyordu...
e-motoring magazine › ağustos 2013
arı lla Bayandan Araba Macera Ayça Şen Başkan
›
“Offroad yalnız yapılmaz, kılavuz lazım” dediler. Zorlu engebeleri aşarken oğlum Memo riskli alanları gösterdi, yolumu aydınlattı... “Anneee, geçebilecek misin?”
men bir anda canlanıyor, özüne dönüyor. Hatta Şile sapağından geçerken sanki bir an ‘Yaylalar’ı söylüyor gibime geldi. Bir de bu kardeşimizde doğuştan gelen bir asker, bir komando ruhu olduğu için, adres sorduğumuz herkesi esas duruşa geçirdi. Burası çok mühim: Zaten Jeep Wrangler’ı kullandığım süre zarfında ana maddem ‘Güç’ idi. İnsanların güç karşısındaki farklı tepkileri çok dikkatimi çekti. Hal ve tavırlarından, modernleşme gayretinde olduğunu anladığım kalabalık bir 32 › 33 e-motoring magazine › ağustos 2013
kesim ‘zenginler gelmiş, koca jipleriyle bizi ezmek istiyorlar’ kompleksiyle bize gıcık kapıp şehir tipi jipleriyle bile yalpalayarak sollamaya çalışırken, bizim makine hiç oralı dahi olmadı. Çok olgun bir arabaymış doğrusu. Bakışlarıyla bizi kötü kötü süzenlere de çok üzüldüm ama neyse ki kişiselleştirmedim. Sanki tebdil-i araç trafiğe çıkmış gibiydim. Bunun dışında iddia peşinde koşmayan ama kurban rolünü benimsemiş önemli bir kesim de vardı. Yukarıda bahsettiğim gibi ekonomik durumu daha düşük olan mahallelerde adres sorduğumuz arkadaşlar mesela; adresi hazır ol’da anlatıyorlardı. Güleyim mi ağlayayım mı durumunu yani, bol bol yaşadık. Hatta hazır Wrangler altımızdayken, nakliye parasından yırtmak için, indirim günündeki bir yapı marketten balkona masa ve sandalye alalım diye gidip de, taşımada bize yardım eden adamlara üç beş kuruş sakal sıkıştırayım istedim ama kesssinlllikle kabul etmediler. Adeta vatani görevlerini ifa ediyor gibi bir saygıları vardı.
Fakat bir yandan da mesela, çok hippi bir arkadaşım var, genellikle arabaların zıpçıktı olup olmadığını ondan anlarım. Jeep Wrangler ile onu gezdirdim, önce jip olduğu için sosyetik bulup mırın kırın etti fakat bir süre sonra bunun hippi ruhuna sahip bir araba olduğunu söyledi. (Elbette Amerikan ordusunun Irak savaşında kullandığını bilse böyle söylemezdi.) (“Eğer bir jip alacaksam bu olurdu” dediğinde ona fiyatını söylemedim, garibim. Gerçi orijinal, bufalo gibi bir jip için fiyatı oldukça makul. Zannederim 80 bin Euro civarı.) Sanıyorum içinin konforunun minimumda tutulmuş olmasından böyle söyledi. Yani bir arka kamera yok (ki çok yüksek ve arka görüş alanı o hacme göre çok dar,) efendime söyleyeyim, koltuklar lüks jiplerdeki gibi yumuşak değil, sunroof’u zırt diye basılan düğmeli sistemden değil, oldukça mekanik ve zahmetli bir şekilde, İngiliz anahtarlarıyla filan çıkarılan, hantal parçalar. İşte bütün bunlar, arkadaşımın hippi ruhuna iyi geldi. Ön konsolun mobilyası da ordu için yapıldığını belli edercesine herhangi estetik bir mesaj içermiyor. Ben mesela yükseklik ve güvenliğiyle süper rahat ettiren bir arabanın arka görüş kamerası, ne bileyim hadi düğmeli sunroof olmaz bunda, zira safari arabası aynı zamanda ama yani hiç değilse şöyle iyi bir standart müzik sistemi olsun isterdim doğrusu. Safaride açtın mı Bob Marley’in sesini, sana saldıran aslanların kükremelerini, ya da üzerine düşen bombaların vınlamalarını duyamayacaksın. Atın ölümü arpadan olsun hesabı. Onu dedim eniştenize; bir şehir tipi araban olacak, basacaksın pedala yağ gibi gidecek, bir de dağ evinin etrafındaki şelaleleri ve engebeleri, hız yapmadan ama güvenlice geçmek için böyle bir arazi tipin olacak mutlaka. Fakat bunun için bir de dağ evinin olması gerekiyor; bu Jeep masraflı olmaya başladı. Fakat mesela oğlum Memo araba kullanmayı öğrendiğinde bu arabaya güvenle bindirirdim doğrusu. Elbette iki tonluk bir makine olduğu için (neden
araba yazamıyorum,) hızlanmakta bazı problemler yaşıyorsunuz. O meşhur klişe laf vardır ya: “Bu bir hız arabası değil, güç arabası” diye; işte o geyik lafı, ister istemez kendi kendinize söylerken kendinizi yakalıyor, arabaya bindiğiniz anda bu klişe lafın ne anlama geldiğini, gaz pedalına basan ayak tabanınızdan saçlarınıza kadar, derinden anlıyorsunuz. Araba konuşkan bir araba. Duygu ve sezgilerinizle konuşuyor, ya da benim ilaç vaktim geldi. Dizel olmasına rağmen o kadar da gürültü yapmıyor doğrusu. Daha önce dizel bir jip kullanmıştım ve gar gar gar gar kafam o kadar şişiyordu ki, ön lobuma buz bağlıyordum geceleri. Dizel ama yakıt tüketimi konusunda güçlü motoru olan bir binek araba gibi yakıyor. Yani yine aynı kural: 100’ü geçtin mi, yakar kardeşim! Özellikle de sahil yolunda aman arkadaşlar, 100’ü geçmeyin. Sadece yanan yakıt değil, benim gibi kerizler için 110 ile radara ebelenince, 340 lira para cezası da ciğerinizi yakıyor. On beş gün içinde ödersen yüzde 25 indirimle 270 liraya iniyormuş. Aman ne indirim! e-motoring magazine › ağustos 2013
TEST Volvo XC60 D4
34 › 35 e-motoring magazine › ağustos 2013
Yol oyuncusu
Heybetli görüntüsünün ardında yüksek güvenlik hissi, konfor ve sofistike bir iç tasarım sunan XC60, şehir dışına çıktığında sadece yollarda kalmayı arzulayan iri bir crossover. Önden çekişli olan araçla “yoldan çıkıp” risk almak yerine şehirde ya da otoyolda premium prestijle yetinmeli.
e-motoring magazine › ağustos 2013
TEST Volvo XC60 D4
›
“Janti” Volvo XC60, kıyafetlerinin ütüsü bozulmasın diye asfalttan ayrılmayı pek sevmiyor. Yollardaysa küçük bir saray odası gibi haşmetle ilerliyor.
Kendinizi iyi hissettiğiniz, şımardığınız mekanlar vardır ya... Onlardan birinin içersindeyim. En iyisi olmayabilir, vadesi inceden dolmakta olabilir bazıları klasik olma rotasındadır, modası hiç geçmez. Volvo’nun orta SUV modeli XC60 da sahip olduğu özelliklerle böyle hissettiriyor. Terzi elinden çıkmışcasına özenli bir tasarım, güvende hissettiren ileri donanımlar, 5 silindirin asil sesiyle ortaya çıkan performans bir otomobil severi ziyadesiyle mutlu edebiliyor. Premium sınıfa ulaşılabildiğinde ilk tercih olarak akla gelir mi bilinmez ama “neden olmasın” sorusunu sorduran bir araç XC60 D4. 36 › 37 e-motoring magazine › ağustos 2013
İlk olarak 2008 yılında Ford Kuga ile platform paylaşarak ama kendi yürüyen aksam teknolojisiyle çıkagelmişti XC 60 modelleri. XC90’ın altında, şehir hayatına daha uygun boyutlarda bir görkeme sahipti. Artık yenilenmesi yaklaştı ancak sahip olduğu şu özelliklerle daha uzun süre birçok rakibiyle baş edebilir durumda. Heybetli görünümünün ardında elit bir kabin yapısına sahip olan aracın içinde iyi hissetmemek zor. Hani lüks araç denince belli standartlara alıştırılmıştır ya kullanıcı, “bakın, bir de bunlar var” diyor Volvo. Alternatif yaratıyor. Premium segmente yakışır kalitede malzemelerin kullanıldığı kabinde pra-
tiklik ve kullanım kolaylığı -bolca kullanılmışdüğmelerin yerine alışıldığı zaman tamamen sorunsuz. Tok bir araç XC60. Özensiz yerleştirilmiş, kalitenin göz ardı edildiği herhangi bir nokta bulamazsınız. Motordan yayılan sesin desibelleri kadar kapı kapanış tonlamaları için de kafa yorulmuş belli. Ferah iç mekan, bilumum gelişmiş donanımlarla desteklenmiş. Özellikle de güvenlik sistemleri öne çıkıyor araçta. Geçmişten bu yana “Volvo’nun güvenli imajı, 1970’lerden bugüne sert imajlı, köşeli, tank gibi tasarımlarından çıkmış bir algı mıdır?” diye düşünür dururum. Çünkü çarpışma testlerine de bakınca benzer sonuçlara ulaşan birçok araç vardır. Ama özellikle son dönemdeki çalışmalardan anlıyorum ki, otomobilleri “tank” gibi yapmakla bitmiyor iş, imajdan çok daha önemli Volvo’nun sahip olduğu. Volvo beyinleri, ölümlü kazaları bitirmek için çalışıyor, insanları, hayvanları korumayı hedefliyor. İşte bu yüzden yeni dönem
Volvo modellerinin tümünde sürücüye karışan, “seyahat esnasında şoförle muhatap olan” onlarca sistem var. Mutlaka birçok markanın modellerinde de bu sistemler, hatta belki daha gelişmişleri var ama Volvo’da sürücü vicdani olarak da bu sistemlerin uyarılarına uymaya yöneltiliyor. Volvo işinize karışıyor ama araç kullanarak aldığı riskleri hesap edemeyen kimi sürücüler iyi de yapıyor. Tabii ki doğrusu işinize karışılmasına gerek bırakmadan araç kullanmak!.. Kör nokta uyarı sistemi ve şerit takip sistemi bu işin başını çeken iki önemli ekipman. Adaptif hız sabitleme sistemi ülkemiz trafik koşullarında kullanması çok mümkün olmasa da bir diğeri... Göstergelerinde İskandinav minimalizmini hissettiren XC60’ın oturma alanları gayet Alman. Rahat, pişirmeyen, kolay ayarlanan ve yormayan koltukların kafa/diz/ayak boşlukları da iyi hissettiriyor, yolculuklarda boğmuyor. Volvo’nun kendisine has tasarımlı kafalıkları ise görünümüyle e-motoring magazine › ağustos 2013
TEST Volvo XC60 D4 bile insanı iyi hissettiriyor. Aracın bagajında 495 litrelik hacim, gerektiğinde 1455 litreye kadar genişletilebiliyor. Halı kaplı bagaj daha çok hobi gereçleri taşımaya programlanmış ama inanın, bahçe duvarı örecekler için tuğla taşıyabilecek kadar da kapasitesi var! İnsafınıza kalmış! Bagaj kapağını düğmesine basıp havalı bir şekilde kendi kendine kapatmasını keyifle izleyebilirsiniz...
5 silindirin asaleti Kendi geliştirdiği motorlarında 5 silindir geleneğini sürdürüyor Volvo. Yüksek tork ve esnek sürüş özellikleri sağlamasının yanında vakum sesini andıran heybetli bir gürültü çıkaran 5 silindirle bir ayrıcalık kazanıyor Volvo makinesi. 2.0 litre hacimli direkt enjeksiyonlu dizel motor, bütün sürüş devirlerinde homojen performans çıkışı elde edebilmek için değişken geometrili turbo ünitesine sahip. 1700 kilograma yakın ağırlığına karşın hantal hissettirmeyen araç, yakıt tüketimiyle de göz korkutmuyor. Çok ekonomik olduğu iddia edilemez ama bu prestijin de bir bedeli olmalı. Şehir trafiğinde 9.5-10 litre aralığında gezinen 100 km tüketim ortalaması, sabin biriyseniz uzun yolculuklarda 7 litre düzeyine iniyor. Ömrünü yakıt ekonomisine adamış bünyelerin, sürüş zevkini “mundar ederek” daha altına inmesi de umulabilir! Kalkışla beraber 1500 d/d’den itibaren 400 Nm’lik maksimum tork çıkışını sağlayan motor, 2750 d/d’ye kadar bunu sağlayabiliyor. Eğer ihtiraslarınıza engel olamazsanız aracın ön lastiklerinden patinaj seslerini duymanız ihtimal dışı değil! Dizel motorlarda üst devir çevirmek manasızdır ama bunu bilmeyenler yakıt tüketimine oynarken ilerleyen devirlerde o kalkış performansında herhangi bir azalma olmadığını görebilirler. Tork değeri bu kadar efektif olunca motorun 163 HP gücünde olduğundan bahsetmesek de olabiliyor. Volvo XC90’ın 6 ileri vitesli otomatik şanzımanı, Alman rakipler dikkate alındığında bir nesil geride kalmış görünüyor. Sarsıntısız değişimlerine, motorla uyumuna ve akıcı sürüşe katkılarına eleştiri getirmek zor ama Geartronic’in örneğin yokuş inerken gaz emri verilmese de vites büyütmesi, 38 › 39 e-motoring magazine › ağustos 2013
yani hızlanmayı kesmemesi tercih edilen bir durum değil. Gelecek nesilde kullanılacak vites kutularının daha akıllı olacağı muhakkak...
Sadece önden çekişli 163 HP’lik XC60 D4 sadece önden çekişli olarak üretiliyor. Önden çekişin geleneksel özellikleri kapsamında dengeli sürüş özellikleri sunabilen otomobil, hissettirdiği güven duygusunu herhangi bir şekilde riske etmiyor. Ama anlamsız limit denemek isteyenler ya da kendisini “cip” görüp araziye kapılanlar kısa süre sonra çekicinin ne zaman geleceğini beklemeye başlar! Mesajı net
Volvo XC60 D4 XC60’ın, “Ben sadece asfalt ya da düzgün toprak yollar için varım” diyor. Böyle heybetli crossover ile kent prestijini yaşamak daha mantıklı. Hız yükseldiğinde rakip sayılabilecek araçlardan, örneğin fiyat açısından yakın olan sürekli dört tekerlekten çekişli Land Rover Freelander kadar stabil bir görüntü yakalayamasa da yüksek bir sürüş kalitesine sahip olduğu tartışılmaz. Süspansiyon karakteri, bozuk zeminlerde kısa sert darbeleri kabine yansıtır özelliklerde. Özellikle arka kısmın zıplatmaya meyilli olduğu söylenmeli. Volvo XC60 D4’ün fiyatı üç farklı donanım paketiyle 140-155.000 TL arasında değişiyor.
+ Yüksek güven ve kalite hissi, geniş iç mekan, yüksek tork, büyük bagaj - Bozuk yüzeylerde zıplatabilen süspansiyon, yol dışını unutun Yakıt tipi: Dizel Motor hacmi (cc): 1984 Motor gücü (HP): 163 Maksimum tork (Nm): 400 Vites kutusu: 6-ileri Geartronic Maksimum hız (km/s): 195 0-100 km/s hızlanma (sn): 10.3 Tüketim (şehiriçi/şehir dışı/karma) (lt/100 km): 8.7/5.6/6.8 Ağırlık (kg): 1728
e-motoring magazine › ağustos 2013
TEST Citroën C-Elyseé 1.2 VTi
Yazı: Süreyya İZGİ Fotoğraflar: Batuhan Kıran
C-Elyseé, yer aldığı segmentin standartları ve fiyat aralığı gereği otomobili pek içselleştirmeden, tutkusuzca sadece araç olarak bakanları kapsama alanına dahil eden bir “vesait”. İşinizi görür, ayağınızı yerden keser ama aşkla bağlanmaksızın yaşarsınız...
e-motoring magazine › ağustos 2013
TEST Citroën C-Elyseé 1.2 VTi
›
Ş
u dünya otomobilleri var ya... Bir otomobilin tanıtımı bu sihirli kelimelerle yapılıyorsa gardınızı almalısınız. Bunun markası yok. Endüstriyel futbol kadar tehlikeli bir kavram bu global otomobil. “Bütün dünya pazarları” gibi tanıtılıyorsa da amaç, aslında maliyetleri artırmadan gelişmemiş pazarlara ulaşmak asıl hedeflenen. Birçok markanın tercih ettiği bu modern ticari yolun ortak paydası ise minimum beklentileri en azından görsel olarak karşılayacak seviye... Kardeş model 301 ile Peugeot, Dacia eliyle Renault, Daewoo ruhuyla Chevrolet, yakın gelecekte Nissan vasıtasıyla Datsun, Lada vs. vs. hep aynı iş modeli... Saydığım bu markalar da mutlaka öyledir ama 42 › 43 e-motoring magazine › ağustos 2013
Ortalama bi freni kolunu düğmesi yok diyeceğim a
özellikle Citroën, hiç bir zaman masaya yatırılacak bir marka olmamıştır, otomotiv endüstrisinin birçok kilometre taşına logosunu koymuş müthiş bir tasarım ekolüdür. Sadece gövde ya da kabin tasarımları değil, teknolojik yenilikleri de akıllara zarar bu Fransız üreticinin. Geride kalan neredeyse 100 yılda otomotiv endüstrisine yön veren birçok model ve teknoloji hep Citroën üretimi. Havalı süspansiyon, mekanik adaptif farlar ve daha niceleri... Tartışmasız bir teknoloji, tasarım ve stil ekolü. Ama sonuçta her marka için geçerli olduğu gibi bunlar “dükkanı döndürecek” para kazanmaya yetmeyebiliyor. Zaman niş modellerle yetinmeyip mass üretime dört kolla sarılma zamanı. C-Elyseé de bu mecburiyetin ürünlerinden biri. Citroën’in de bir
r iş otomobili bile olsa park un yanına ters takılmış AUX k mu? “Fransız cinsliği” ama otomobil İspanya üretimi... ayağını oluşturduğu PSA Grubu’nun Peugeot 301 ile birlikte “global” otomobili. C-Elyseé’yi Loeb gibi şampiyon bir pilota kullandırıp WTCC’de rüştünü ispatlamasını sağlama arayışı da yöntemin bir parçası. Tıpkı Chevrolet’nin Cruze için izlediği yol gibi..
Dünya otomobillerinin kaderi Benzer standartlarda Chevrolet Aveo, Dacia Logan, Fiat Linea, Hyundai Accent Blue, Peugeot 301 ve Renault Symbol’ün başını çektiği B kompakt sedan segmentinin bu genç oyuncu, Citroën felsefesinin ayrıcalıklarını pek de yansıtmıyor. Marka karakterini yansıtmanın ötesinde öncelikler, rakiplerle ortalamaları tutturup, otomobili “işini görecek araç” olarak gören müşteri beklentilerini karşılamaya odaklanmış gibi. Bu saydığım modellerin tümünde strateji bu. PSA Grubu’nun dünya otomobilleri Citroën C-Elyseé ve Peugeot 301, birer süt kardeşler çünkü aynı platform üzerinde
aynı motorlar ve aynı mekanik/elektronik aksamlarla, hatta aynı koltuklarla İspanya’daki Vigo tesislerinde aynı bantlardan çıkıyorlar. Avrupa pazarı İspanya haricinde zaten sedanlara sıcak değil ve Afrika ülkeleri de tesise yakın, hedef belli. Zaten önümüzdeki dönemde ikisi de Çin’de, belki sonra Güney Amerika’da da üretime alınacaklar. Otomobile dönersek, Citroën’in amblemi double chevron’u (çift çavuş rütbesi) taşıyan küçük sedanı, opsiyonlarla bezeli, 1.2 VTi için en üst donanım seviyesinin de payıyla oldukça formda görünüyor. Şirket otomobili rengi bir yana, başka renklerde sanki daha üst sınıfa aitmiş gibi bir imajı yok değil! Kabindeyse optimum beklentileri karşılayabilecek bir yerleşim var. Özellikle arka koltuktaki diz mesafesi, otomobilin boyutları düşünüldüğünde gerçekten etkileyici. Ama rahat edilir mi edilmez mi tartışmaya açık. Zira süspansiyon çok da konfor odaklı değil ve hatta özellikle arka kısmın sıkıntılı yüzeylerde hoplaya hoplaya ilerlediği fark ediliyor. e-motoring magazine › ağustos 2013
TEST Citroën C-Elyseé 1.2 VTi
Bugünün sürüş güvenliği standartlarında artık bu kadar yumuşak süspansiyon yaygın değil. Aslında İstanbul’un yol şartlarını düşününce şikayet etmektense mutlu olmak daha mantıklı ama bu ayarlar sanki tamamlanmadan bırakılmış gibi. Tüm yumuşaklığına rağmen kısa darbelerde C-Elyseé beklenenden fazla sarsılıyor ve beklenmeyen gürültüler çıkartıyor. Özellikle uzun yol kullanıcılarının karşılaşacağı stabilite yetersizliğini engellemek için tek çare bagajı doldurmak olmamalıydı! Belli ki bagajın dolu olmasını bekliyor genç prens!.. İş odaklı olduğunu belirtmiştik C-Elyseé’nin. Otomobilin direksiyon sistemi de çok duyarlı değil, tepkileri çok da direkt sayılmaz, yol yüzeyine dair verdiği hisler yetersiz kalabiliyor. “Yönlendirsin yeterli” denilmiş sanki... Kabin içindeki ergonomiyi değerlendirdiğimde karşıma cam kumandalarının yeri çıkıyor ki, dünya otomobili olmanın bir gereği midir zorlaştırma, bunu anlayamıyorum. Ayna kumandasının yeriyse Naziler’den saklanmış hazine gibi. Ama asıl takıldığım basit bir şey var ki, bence bir özensizlik göstergesi: vites konsolundaki AUX soketi. Bu soketin kapağının oturanlara göre terste kalan yerleşimi, ergonominin çok da umursanmadığını düşündürdü bana. Yola buradan çıkıp genel toplamı değerlendiriyor insan çünkü... Citroën C-Elyseé’nin elindeki en güçlü kartlardan biri, 506 litrelik bagaj kapasitesi. Kompakt sedanlara meydan okuyan bu hacim, bu otomobile sığacak ailelerin beklentileri aşacak kadar büyük.
Pedal paspasa mı takılıyor? Otomobilin 1.2 litrelik üç silindirli benzinli motoru, dizel tercihlerinin olağanüstü arttığı bir dönemde farklı bir yaklaşım. Huzursuz bir sesle çalışan makine, gaza bastığınız zaman ilk anda sanki ilerlemeye direnç gösteriyor gibi. Pedal paspasa mı takılıyor diye düşünmeye başlıyorsunuz ki, birden açılıyor ve ivmelenme başlıyor. Başka hiçbir otomobil kullanmayan birisi böyle bir karakteri fark etmeyebilir ama durum net. Kalkıştan sonra alt devirleri atlatınca yeterli akıcılıkta sorun yok ama 44 › 45 e-motoring magazine › ağustos 2013
ilk hareketlenme biraz nazlı. “Eksik silindirlilere” özgü huzursuz ses ise standart☺ Üç silindirli 72 HP’lik motorun sağladığı performans böyleyken yakıt tüketimi de “bir silindir eksik ya, tabii ki az yakacak” mantalitesinin doğru olmadığını gösteriyor. Uzun yolculuklarda sabırlı sürücüler “ekonomi yapacağız” diye yolculuğu ne kadar çekilmez hale getirebilir bilemem ama “gerçek” İstanbul şehir trafiğinde 100 km ortalaması olarak 7 litrenin altı, hiç de kolay görünmüyor.
Citroën C-Elyseé 1.2 VTi + Bagaj kapasitesi, geniş iç mekan - Ayna kumandasının gizlenmiş yeri, cam kumandalarının yeri, süspansiyonun stabilizasyon sorunları Yakıt tipi: Benzinli Motor hacmi (cc): 1199 Motor gücü (HP): 72 Maksimum tork (Nm): 110 Vites kutusu: 5-ileri manuel Maksimum hız (km/s): 160 0-100 km/s hızlanma (sn): 12.2 Tüketim (şehiriçi/şehir dışı/karma) (lt/100 km): 7.0/4.3/5.3 Ağırlık (kg): 980
Genel toplamda modern görüntüsünün ardında geniş bir iç hacim ve büyük bir bagaj öncelikler olarak öne çıkarken sürüş lezzetlerinin çok da gelişmiş olmadığı bir otomobille karşı karşıyayız. “Ayağınızı yerden kesse yeter” mantalitesi biraz süslenmiş, Citroën kostümü giydirilmiş bir küçük sedan bu araç. Mutlaka iş görür ama tutkulu bir aşk için gerekli koşulların yakalandığı fikrinde değilim. Citroën’in Türkiye distribütörü Baylas, C-Elyseé’yi Attraction, Confort ve Exclusive paketleriyle su-
nuluyor. Ama test ettiğimiz opsiyonel paketlerle desteklenmiş 1.2 VTi’de Exclusive donanımı yok. Attraction dananım seviyesinde opsiyonlar hariç, 32.150 TL’den başlayan fiyat, fotoğraflarda gördüğünüz Confort donanım seviyeli test otomobilimizde yine opsiyonlar hariç 34.650 TL’ye ulaşıyor. Benzer standartlardaki rakipleri iyi değerlendirip fiyat kıyaslamasını iyi yaparak karar vermek gerek. Özellikle bir silindir eksiğinin getiri ve götürüleri üzerinde düşünmeye değer. e-motoring magazine › ağustos 2013
TEST Fiat Panda 1.2 Lounge
Yazı: Süreyya İZGİ 46 › 47 e-motoring magazine › ağustos 2013
Fotoğraflar: Batuhan KIRAN
Bir metropol klasiği Bir İtalyan şehir klasiği olan Fiat Panda, artık 33. yaşında ve bir sınıf sembolü olarak Fiat model gamında ağırlığını sürdürüyor. Modern teknolojilerin uygulandığı otomobille şehir hayatı alıştığınızdan daha pratik ve zevkli olabilir... Avrupa’nın küçük otomobil uzmanı Fiat, her üretici gibi inişler çıkışlar atlatıp son dönemde daha stabil görüntü çizerken ürün yelpazesi de genişliyor, karlılığı artıyor. Bu çeşitlilik içinde fantazi denemeleri de olmuyor değil 500 Living gibi, “param var deniyorum” deme hakkı kendisinde. Ama İtalyanların asla riske edemeyecekleri bir modeldir Panda. Onun anlamı başkadır, 1980 yılından bu yana İtalya’da şehir içi ulaşımın anlamıdır bu pop ikonu. Basittir, güzeldir. Dört tekerleği bir direksiyonu vardır her şeyden öncelikle. Motoru önemsizdir, koltukları vardır ama oturmasanız da olur! Ve Fiat’ın bu otomobilde risk alma seçeneği yoktur. Şehir trafiğinin sembolüdür İtalya’da. 1981’de Avrupa’da Yılın Otomobili seçildiğini düşünürsek, doğan doğmaz kalabalık şehirlerin ikonu seçildiğini anlayabiliriz. e-motoring magazine › ağustos 2013
TEST Fiat Panda 1.2 Lounge
Tabii rakipler çoğalıp teknoloji geliştikçe Panda da kendisini beklenmedik ölçüde yeniledi ama diğer yandan o güzel basitliğini korumayı sürdürerek... Satış raporları kullanıcı tercihlerini netleştiriyor, 1980’den bu yana 6.5 milyon adet Fiat Panda satılmış. Ama bunun 4.5 milyon adedi o meşhur ilk nesil! Hani basit, hiçbir şeysiz olanından! Şimdi, mecburiyetler var, güvenlik seviyesi yükselmek zorunda, konfor çok şart değil ama optimumunu sunmasını bekliyor müşteri. Keza yakıt ekonomisi, çevre duyarlılığı vs... Neyse ki Fiat’ın bir ikonu ayakta tutacak kararlılığı var.
Park freni kolu tokaç gibi! Kullanmakta olduğum, Panda’nın 2011 sonbaharında tanıtılan 3. jenerasyonu. İkinci nesil Panda’nın Polonya’da üretilmesine karşılık bu yeni nesil, Alfa Romeo’nun Napoli’deki Pomigliano d’Arco fabrikasında üretiliyor. Üretimin Polonya’dan İtalya’ya geri dönmesinin nedeni, Fiat’ın Avrupa’daki krize rağmen fabrika kapatmak istememesiydi. Otomobil aslında ikinci jenerasyondan çok farklı değil ama 2004’ten 2011’e 48 › 49 e-motoring magazine › ağustos 2013
aradaki teknolojik iyileştirmelerle başka bir nesile dahil olmuş. Fiyat dengesini bozmadan güncel teknolojilerle donatılmış ama o basitin güzelliği algısını korumuş en modern Panda bu. Gövde yapısı gibi kabin de bir hayli genç işi görünmekle beraber iri iri kumandaların ferah yerleşimiyle küçük sahil kasabalarında yaşamayı seçmiş emekli çiftleri de mutlu edebilecek güzellikte. Üretim amacını, kullanım amacını iyi anlayıp sahip olmak gerek, sonra manasız sorularla karşı karşıya kalmak da var. Otomobilin kabininde kullanım ergonomisi ile ilgili göze batan bir sıkıntı yok. Tabii park freninin tuhaf kolunu görmezden gelirsek! Tasarım bütünlüğü için kol da zorlanmış ama sonuç çok da kullanışlı sayılamaz! Bunun dışında minicik iç mekanda zaten herşey kullanıcıya karış hesabı mesafede. Kumandalar arasında en rağbet görebilecek olanı, hepitopu 3.5 metrekareden biraz fazla yer kaplayan 960 kg’lık otomobilin park manevralarını kolaylaştıracak City fonksiyonu. İsmi Dualdrive diye komplikeleştirilse de sistem gayet basit ve faydalı. “Çok ağır olan” (!) direksiyonu elektrik
desteğiyle “tüy gibi” yapan bu donanımla özellikle kadın sürücülerin mızmızlanma ihtimali tamamen ortadan kalkıyor! Direksiyon hisleri tabii ki çok keskin değil, ama işin doğrasu gerekli de değil. Keyifli bir şehir otomobilinde olmadık maceraları denemek biraz cahil işi olur! Test otomobilimiz, 1.2 litre motorlu, 69 HP’lik versiyon. Yani içine -ülkemiz tipi- 5 kişi doluşup şehirler arası yolculuk yapmaya çok da uygun değil, keyifli, ekonomik, pratik bir şehir otomobili. Abartılmadığı zaman elbette ki gidemeyeceği yol yok ama son derece mütevazı bir otomobil Panda.
Eğimler nefessiz bırakabilir İlk gözlemim bir pop ikonu gibi işlenmiş Panda markası üzerine. Çoktan model ismiyle tanınan otomobillerden olmuştu ama artık daha da öne çıkarılıyor Panda ismi. Öyle ki kapı içleri bile Panda yazılı kaplamalara sahip. Bir şehir içi sembolü olduğu herkesçe kabullenilmiş... Otomobilin 1.2 litrelik benzinli motoru, gayet seri devirleniyor, düşük aşırlıklı gövdeyi kolayca taşıyor
Fiat Panda 1.2 Lounge + Pratik, safkan şehirli, tüketim, - Opsiyonlarla yükselen fiyatı, park freni tasarımı, küçük bagaj Yakıt tipi: Benzin Motor hacmi (cc): 1242 Motor gücü (HP): 69 HP/5500 d/d Maksimum tork (Nm): 102 Nm/3000 d/d Vites kutusu: 5 ileri manuel Maksimum hız (km/s): 164 0-100 km/s hızlanma (sn): 14.2 Tüketim (şehiriçi/şehir dışı/karma): 6.7/4.3/5.2
e-motoring magazine › ağustos 2013
TEST Fiat Panda 1.2 Lounge
ama yoldaki eğimler arttığında nefessiz kaldığını hissettiriyor, sürücüyü düşük vitesle seyretmeye ya da sık sık vites düşürmeye sevk ediyor. Koşullar ağırlaştığında klişe devrede “eti ne budu ne ki!”... Her otomobil değişen koşullara göre kullanılır ama 69 HP’lik tüy sıklet biraz daha özen istiyor. Panda’nın küçük motoru, en önemli avantajını akaryakıt istasyonuna ulaştığınız za50 › 51 e-motoring magazine › ağustos 2013
man gösteriyor. 37 litrelik deposunu şehir içinde ortalama 6.5 litrelik tüketimiyle seyrek olarak boşaltan otomobil, kullanıcıya sıcak davranıyor. Ama kullanım koşullarını zorlayıp otomobili de doldurduğunuzda 1.6 litrelik benzinli otomobillerin tüketim değerine çıkabilirsiniz ki, sanırım çok tercih edilen bir durum olmaz... Otomobilin yumuşak karakterli süspansiyonu,
›
Küçük otomobil uzmanı Fiat’ın 1980’den beri 6.5 milyon adet ürettiği Panda, büyük şehir hayatını kolaylaştıran bir metropol klasiği. Üç nesil boyunca en çok değişmeyen özelliği, pratikliği ve sevimliliği Panda’nın.
frenajda gayet güvenilir. Panda’nın 225 litrelik bagajı, iki kişilik ailelerin market alışverişi için yeterince büyük ama uzun yola çıkmakta inat edecekler, bavullarını içeri koymak zorunda kalabilir. Ya da Fiat showroomlarında port-bagaj arayışına çıkılabilir ama o zaman da ekonomiyle vedalaşılabilir!
Satış fiyatı risk yaratabilir!
konfor açısından yolcuları rahat ettirse de hız arttıkça stabilite garantisi için eli sürekli üstünde hissetmek istiyor. Ama bununla ilgili çekinceler, otoyol sürüşlerinde hız artırıldığı zaman beliriyor. Yanal esnemeler, yaylanmalar , otoyol sürüşlerinde hız arttığında kimilerini rahatsız edici olabilir. Yoksa şehir içinde Panda ile ilgili hiçbir soru işareti yok. Gayet atak, şehir içi hızlarında
Otomobilin Pop versiyonun 29.450, Lounge versiyonu 32.950 TL fiyatla satılıyor. Şehir içinde stili olan, ekonomik bir retro klasik, fonksiyonelliğiyle birçok ihtiyacı kolaylıkla karşılayabilir. Daha cıva gibi olmasını isteyenler varsa 36.000 TL’den başlayan fiyatlarla 0.9 litre hacimli TwinAir beslemeli 85 HP’lik versiyonu tercih edebilir. Ama donanımlısı olsun deyip bu hacimde bir otomobile 38.700 TL ödemek Fiat fanatikleri dışında çok rağbet görmeyebilir. Bu fiyatlara opsiyonel donanımda yer alan Skydome açılır tavan, ESP, çekiş kontrol sistemi, yokuşta kalkış destek sisteminin dahil olmadığını söylemem gerek... Modern ekstra donanımlar ve opsiyonlarla ulaşılacak rakam, Panda’nın ekonomik kimliğini gölgede bırakabilir... 75 HP’lik Multijet motorlu dizel versiyonu da ticari kullanmayı düşünenlere önerimiz gayet açık, taksi olmaya uygun bir araç değil Panda... Hem kıyamazsınız, çok sevimli hem de iç hacim olsun bagaj olsun müşterilere yetmez... e-motoring magazine › ağustos 2013
TEST Mercedes-Benz E250 FL Elite
DiNAMiK ELEGANS 52 › 53 e-motoring magazine › ağustos 2013
Geçtiği yerlere asalet saçan yeni E Serisi, 2.0 litrelik mütevazı motoruyla hiç de mütevazı davranmıyor, daha büyüklerinin gereğini sorgulatıyor. Merakınız hızlı derecelerin ilerisindeki saniyeler değilse bu model beklentilerinizi karşılar.
U
mulmadık gövdelerde otomotivin popüler trendi downsizing modellerle yol almaya devam ediyoruz. Aslında plan küçükten büyüğe ilerleme, E Serisin’nde 1.6 litrelik motora sahip E180 ile başlayıp 2.0 litrelik motorlu E250 ile devam etmekte. Ama test araçları sınırlı sayıda olup E180 yaşadığı “badire”yi atlatamayınca büyükten küçüğe formülüne döndük. Aslında daha önce tanıdığımız bir makine güç veriyor bu E Serisi’ne. Daha önce A Serisi’nde kullanma şansı bulduğumuz 2.0 litrelik turbo beslemeli motor, makul vergi bandında kalıp prestijli yolculukları sağlamaya aday. E Serisi müşterileri için bence asıl büyük heyecan, otomobilin geçirmiş olduğu makyaj. Burunda yapılan yenilikler, tampon, ızgara ve tabii ki farların yenilenmesiyken arka kısımda da aydınlatma grubu lensleri ve tampon elden geçirildi.
e-motoring magazine › ağustos 2013
TEST Mercedes-Benz E250 FL Elite “Elden geçirilmek” görsel anlamda değil, teknik olarak geliştirmeler yapılıyor. Bu versiyonda dinamik paket kapsamında ortasında büyük logo olan ızgara kullanılmış. Kabinde de yardımcı destek sistemlerinde bazı yenilikler var; örneğin görünmeyen kısımda arka aydınlatma grubunun ışıması fiber optik kablolara emanet edilmiş daha hızlı yanma için. Ya da Mercedes-Benz’in önümüzdeki dönemde tanıtılacak ileri aşamalarında diğer araçlarla iletişim kurarak sürüş güvenliğini maksimum seviyelere çıkartacak COMAND Online sisteminin ön hazırlıkları, pilot uygulamaları var. Şimdilik araç içi multimedya ve enformasyon akışıyla yetiniyor ama çevreyle iletişim kurması eli kulağında! Malzeme kalitesi, kullanım ergonomisi ve fonksiyonellik üst seviyelerde buluşturulurken, Alman yıldızı soru işaretsiz devam ediyor yoluna. Hep savunurum, kuruluşundan bugüne müthiş bir organizasyondur Mercedes-Benz. Yıllar geçer, yöneticiler, tasarımcılar, teknolojiler, modeller ve hatta markanın logosu bile değişir ama Mercedes-Benz standartları hiç değişmez. Kutsal bir misyondur adeta...
Lordlar kamarası Makyajlı E Serisi’nin içinde sürücü ve yolcuların kendilerini iyi ve özel hissetmeleri için her şey yapılmış, zevkli döşemeler, özenle seçilmiş malzemeler, ses kalitesi, görüntü kalitesi... Geçmişten günümüze bazı unsurlar o kadar mükemmel geliştirilmiş ki, daha iyisi için arayış yok, ancak köklü bir değişim olursa yenileniyor nesil değişimlerinde. Geri manevralarda iç aynadan bakarak arka camın tavanındaki park destek sistemi digitlerini ben ilk 1999 yılında görmüştüm, hala yenilenmeye gerek duyulmadan görevini yapıyor sistem. Düşünün ki bu basit bir destek ünitesi! Ama elektrikli koltuk ayar sisteminin kapı içinden daha iyi algı sağladığı yaygın yere, koltuk yanına geçmekte olması da birkaç modeldir dikkatimizden kaçmış değil. Otomobilin motor haznesine göz attığımızda 2.0 litre hacimli turbo beslemeli modern bir makineyle karşılaşıyoruz. Intercooler ile soğutulan direkt benzin enjeksiyonlu motor, turbo desteği sayesinde pürüzsüz bir hızlanma sağlıyor. 1200-4000 d/d arası sürekli alınabilen 350 Nm’lik maksimum 54 › 55 e-motoring magazine › ağustos 2013
›
Takım elbisesiz binilmeyen bir otomobil değil E Serisi. Özellikle makyaj sonrası kazandığı dinamik görünümle artık -birazcık!- daha düşük yaşlara da hitap edeceği anlaşılıyor.
tork değeri, 1600 kg civarında ağırlığı olan aracı tek kelimeyle “uçuruyor”. Zaten 0-100 km/s hızlanması 7.4 saniye olan bu otomobilden sonra çok beygirli V6 ve V8 makineli “abilere” ödenecek rakamla, hızlanmayı 5 saniyelere ya da ara hızlanmaları ışık hızına çekmek için! Bu versiyonlar bu nedenle bestseller olmuyor ama E180 ile birlikte bu versiyonun bestseller olmaması için hiçbir sıkıntı yok! Ve zaten mesele pretijse monogramını taktırmadığınız taktirde 211 HP’lik “vasat” (!) bir Mercedes ile dolaştığınızı kimse anlayamaz! Belki E180 ideal bir şirket otomobili olacaktır ama E200’den itibaren keyifli sürüşlere kontak çevrileceğine emin olabilirsiniz. 181.000 TL etiketli otomobil, kesinlikle karşılığını veriyor.
Formula 1’den sonra en iyisi! Güç aktarımı Formula 1 otomobillerindeki vites kutusundan sonra var olan en gelişmiş 2 seri üretim sistemden birisi olan 7G-TRONIC PLUS ile yapılıyor. Çift kavramalı sistem, değişimleri pürüzsüzce gerçekleştirirken hassasiyetiyle yakıt tüketimine de olumlu katkıda bulunuyor. Direksiyon üzerinden manuel olarak da yönetilebilen vites değişimleri, ancak kişisel tatmin ya da yavaşlamalarda atik olarak motor kompresyonundan yararlanmak için kullanılıyor. Kullanılmasa da olur mu? 7G-TRONIC sürücünün ruhunda çalıştığı için bal gibi olur! O da işin zevki diyelim. 2.0 litrelik motorla otomobilin herhangi bir hantallık yaşadığından söz edemeyiz. Zaten 350 Nm’lik torkla, 211 HP güç ile hantallık söz konusu olamaz. Peki tüketime nasıl yansıyor, ona e-motoring magazine › ağustos 2013
TEST Mercedes-Benz E250 FL Elite
bakalım. Katalog verilerinde geçen 8.1 lt’lik ortalama tüketim normal metropoller için olsa gerek, İstanbul koşullarında 10 litrenin altını görmek kolay değil. Ama sürüş koşulları iyileştiğinde tüketim ortalamasının hızla aşağı çekildiğini gözlüyorsunuz. Zaman zaman farklı pazarlar için model üretimleri yapılıyor ama İstanbul trafiği için üretim yapmayı göze alacak bir marka yoktur herhalde! Otomobilin sahip olduğu ECO Start/ Stop sistemi, sürüş akıcılığını kesintiye uğrattığı ve özellikle köprü trafiğinde motoru can sıkıcı sayıda stop edip çalıştırdığı için çok tat vermiyor ama yakıt ekonomisinde minicik katkısı olduğu da yadsınamaz. 56 › 57 e-motoring magazine › ağustos 2013
Camlar bile izolasyonlu! E250’nin yalıtım düzeyi, alışılagelmiş MercedesBenz standartlarında. Otomobilin izole kabini gerçek olmayan bir dünyayı simgeliyor adeta. Camları kapattığınız zaman, ne çevre ne yol ne tekerlek ne de motor gürültüsü duymanız imkansız. Bunda elbette ki test otomobilimizdeki ses izolasyonlu kapı camlarının da payı büyüktü. Ama dışardaki “normal insanlar” için bir sır verelim, tüm turbo beslemeli motorların olduğu gibi ıslığını dinlemek için E250’ye de dışardan kulak vermek çok keyifli. İçinde uğraşmayın zaten duyamazsınız! Otomobilin konforu doyasıya yaşatan süspan-
destek sistemi BAS Plus ile kombine görev yapan COLLISION PREVENTION ASSIST ünitesi, çarpma ihtimali belirdiğinde sürücü gereken hamleyi yapmazsa otomatik olarak fren uygulayabiliyor. Otomobildeki en saygılı donanım ise hiç şüphesiz adaptif uzun var yardımcısı. Gece sürüşlerinde karşıdan gelen araç sürücülerini rahatsız etmemek için uzun farların ışıma şiddeti, onlar geçene kadar azaltılıyor. Bu donanım, otomobilin arka koltuk yolcularına kendi kendine kapı açmasından daha önemli! Arka koltuk yolcuları deyince, E Serisi’nin her koltuğu misafirlerini çok iyi ağırlıyor ama arkada oturanlar için sunulan diz mesafesi etkileyici. Ortadan yüksekçe şaft tüneli geçiyor olmasına karşın, baş/diz/omuz mesafeleri, ayak boşlukları çok başarılı.
Özür: Geçen ayki E250 CDI 4MATIC yazısında bir yerde 4MOTION geçiyor, dalgınlıkla yapılmış bir yazım hatasıdır. 4MOTION, VW grubunun 4 tekerlekten çekiş sistemidir. Düzeltir özür dileriz.
Mercedes-Benz E250 FL Elite + Zarafet, dinamizm, sürüş güvenliği, konfor, yalıtım - Manuel radyo ayarı, tüketim
siyon sistemi, yolda da alışıldığı üzere son derece stabil görüntü çiziyor. Yaylandırma konforu asla ölçüyü kaçırıp gövdeye yayık ayranı üretim merkezi tabelası asmıyor. Bilakis, tempolu sürüşlerde gövdenin dinamizmi sürücüleri şaşırtıyor. Bu dinamizmin asıl nedeniyse opsiyonel DIRECT CONTROL adı verilen spor süspansiyon elemanları. Yol yüzeyi ne olursa olsun yüzeyden gelen darbeler lastik, yay ve amortisör üçlüsünde absorbe ediliyor sönümleniyor. Stabiliteden sorumlu birkaç mekanizma var, denge kontrol sistemi, bunların en efektifi. Otomobildeki en dikkat çekici donanımlardan biri de çarpışma önleme yardımcısı. Adaptif fren
Yakıt tipi: Benzinli Motor hacmi (cc): 1991 Motor gücü (HP): 211 HP/5500 d/d Maksimum tork (Nm): 350 Nm/1200-4000 d/d Vites kutusu: 7 ileri otomatik Maksimum hız (km/s): 243 0-100 km/s hızlanma (sn): 7.4 Tüketim (şehiriçi/şehir dışı/karma) (lt/100 km): 8.1/5.3/6.3 Ağırlık (kg): 1605
e-motoring magazine › ağustos 2013
KÜLTÜREL
DELON’UN OTOMOBiLLERi Fransız sinemasının efsane aktörü Alain Delon’un yakışıklı hayatı, güzel sevgilileri, Türkiye dahil birçok ülkenin sinemasına ilham veren aksiyon filmleriyle geçerken onu hep otomobillerle içiçe gördük. Her döneminde gözde otomobiller kullanan Alain Delon’un oto-kariyerini sizler için masaya yatırdık.
A
Yazı: Oytun IŞLAR
lain Delon, en parlak dönemlerini yaşayan Fransa’nın kültürüne yön vermiş güçlü yapı taşlarından birisidir. Ülkesi Fransa, sanayi devrimini 20.yüzyılın başlarında tamamlamış ve 2. Dünya Savaşı sonrasında dünya sinemasına ve müziğine yön vermiş önemli ülkelerin başında yer almıştır. Güneşin batmadığı ülkenin yakın komşusu olması mı, yoksa insanoğlunun zevk noktalarına daha başarılı dokunmasıyla mı bilinmez, özellikle başkenti Paris’in mimari ve kültürel hazinelerini sanat dallarında sıkça kullanması nedeniyle Fransız kültürü biz Türklerin sempati duyduğu ve takip etmekten keyif aldığı kavramların başında gelmiştir…ve tabii ki Alain Delon filmleri de bundan payını fazlasıyla almıştır. İyi kullanır, kullanamaz onu bilemeyiz ama otomobillerle çağdaşı oyunculardan hiç de geri kalmayan bir ilişkisi vardır Fransız aktörün. Özellikle torrent teknolojisinin gelişmesiyle, çocukluğumda önce sinema salonlarında, sonra da video teknolojisinin fırsat verdiği ölçüde Alain Delon’un tüm filmlerini izleme olanağına eriştim. Filmleri arşivlediğim harici belleği bilgisayarıma taktım ve sizler için bu yazıyı yazarken de o çok keyif aldığım filmleri teker teker baştan alıyorum. Alain Delon’un özellikle 1970’li yıllarda rol aldığı filmler, ülkemizde Cüneyt Arkın filmleri ile paralellik taşır. “Avantür film” olarak adlandırılan bu vurdulu kırdılı filmlerde, Paris sokaklarındaki tüm karayolu taşıtlarını görme şansına erişebilirsiniz. Ayrıca ülkemize de o yıllarda bolca ithal edilen türlü Avrupa otomobillerinin her modeline rastlamanız olasıdır. Ancak Alain Delon’un yakın arkadaşı olan iş adamı
e-motoring magazine › ağustos 2013
KÜLTÜREL André Chardonet tarafından ithal edilen Lancia ve Autobianchi başta olmak üzere lüks İtalyan markalarını, özellikle 1973 yılından itibaren çekilen filmlerinde çok görürsünüz. Zira bu yıldan itibaren Monsieur Chardonet, o dönem Fiat çatısı altında olmayan bu iki İtalyan markasının Fransa bayisi olmuş, 1988 yılına dek dostu Alain Delon’un tüm filmlerinde otomobillerini kullandırmakla kalmayıp, sponsor da olmuştur. Alain Delon’un sinematografisini incelediğimizde, 1957’deki ilk filmi “Quand la femme s’en mêle” siyah beyaz Paris sokaklarında birkaç Panhard Dyna 57, Peugeot 403, Simca Arronde ve Citroen DS görüntüsü dışında otomotiv tarihine dair pek bir etki vermemektedir. 60 ’lı yılların ortalarına kadar özellikle odaklanılan belirli bir marka seçimi yoktur. Arabalardan çok kadın oyuncular dikkat çekmektedir. İlk aşkı Romy Shneider, önce oyuncu sonra şarkıcı olarak kariyerine devam eden Marie Laforet, Annie Girardot ve daha niceleri… Kariyerinde baş role doğru ilerlediği dönemde, 1960 yapımı Rocco e i suoi fratelli (Düşman Kardeşler) filmi ile hem İtalyan sinemasının yükselişte olduğu yapımlarda ön plana çıkmış, hem de hareketli ve yüksek hasılata ulaşmış filmlerin aranılan aktörleri arasına girmeye başlamıştır. Dolayısıyla bu İtalyan filmlerinde bolca Fiat modeline ve hatta Vespa motosikletlerine rastlamak mümkündür. Aktörün kariyerinin ilk 10 yılında gerek başrol, gerekse yardımcı oyuncu kadrosunda oynadığı İtalyan ve Fransız filmlerinin değişik şehirlere ait sahnelerinde görebileceğimiz günümüz klasikleri, troleybüsler, Berliet otobüs ve nakliye kamyonetleri, sınırlı sayıda lüks Amerikan otomobilleri ve hatta elektrikli SNCF lokomotifleri; filmleri durdurup, geri alarak incelenmesi gereken detaylardır diye düşünüyorum. Dönemin Fransız otomotiv dünyasının zenginliğini de göz önüne alırsanız, Citroen, Simca, Renault, Peugeot, Panhard markalarının tüm modellerinin sokaklarda arz-ı endam etme durumunu tahmin edebilirsiniz.
56 › 57 e-motoring magazine › ağustos 2013
Otomobilin bir film kahramanı gibi Alain Delon ile ilişkilendiği ilk film 1964 yapımı “The Yellow Rolls Royce” olmuştur. Kendisi başrolde olmasa bile dönemin birçok yıldız oyuncusuyla birlikte seti paylaştığı dönemin kült filmlerinden birisidir. Filmde 1931 model sarı-siyah renkli Phantom II baş kahraman gibi rol almıştır. 1967 tarihli “Les Avanturiers” adlı filmle, hem Alain Delon kariyerinde 10 yılını doldurmuş, hem de aranılan başrol oyuncularından birisi halini almıştır. Yine Paris ve Milano sokaklarını dolduran Simca, Triumph ve Fiat egemenliğine karşı motosikletiyle veya yaya olarak düşmanlarını alt etmeye çalışmaktadır.
…ve 1967’de otomobil, Alain Delon ile birlikte anılmaya başlamıştır. “Le Samourai” filminde Paris sokaklarındaki tüm Citroen ID ve DS modellerini bir tomar anahtar yardımıyla iki dakikada çalan felsefi (!) gangster Alain Delon’dan başkası değildir.
›
kın rinde Fransa’ya ya Alain Delon, filmle t tarafından ithal arkadaşı Chardone e öncelik verdi. edilen otomobiller
1960’lı yılların sonundan itibaren, Alain Delon genellikle filmlerin sonunda öldürülen asi kahraman rollerine alışık hale gelir. 1969 tarihli “Le Clan des Siciliens” duayen oyuncu Jean Gabin ile başrolü paylaştığı birkaç kült filmden biridir ve son sahnede Delon, beyaz Peugeot 404’ünün yanında, birlikte çalıştığı ve yollarını ayırdıktan sonra ters düştüğü Sicilya’lı mafya babası Jean Gabin tarafından vurulur. Mafia babaları, tıpkı günümüzdeki gibi büyük kasa koyu renkli Mercedes kullanmaktadır. Paris sokaklarındaki yüzlerce modeli burada betimlemek oldukça zor. Ancak oyuncumuzun bazı filmlerde tamamiyle alışık olduğu rollerin dışına çıktığı, bazen birlikte çalıştığı yönetmenlerin ricası üzerine küçük rollerde gözüktüğü ağır ilerleyen, depresif ve az konuşmalı Fransız filmlerine değinme gereği duymuyorum. Üstelik bazı dönem filmlerinde, 1920’li ve ‘30 lu yılların araçlarının kullanıldığı Borsalino, Monsieur Kline, The Assassination of Trotsky gibi siyasi ve tarihi mesajların verildiği filmlere hiç bulaşmak istemiyorum. Zira bunları izlemekten bizzat keyif almadığım için, sanırım biraz bencil davranıp kalan yerden güncel (!) filmlerinden devam ediyorum. Yani 1970’li yılların Alain Delon fenomenine bomba gibi bir giriş yapmış oluyorum. Citroen 15CV ile filmin sonunda bir OM tanker tarafından kazaya uğratılıp yine öldürülen oyuncumuz, 1972 yapımı “La prima notte di quiete” adlı İtalyan filminde…
1968-1983 arası birlikte yaşadığı, hayat arkadaşı olduğu Mireille Darc döneminde, genellikle içerisinde “Flic” kelimesinin geçtiği, araba kovalamaca sahnelerinin yoğunlaştığı, cinayetlerin, komploların, suikast ve casusluk hikayelerinin serpiştirildiği dönem de başlamış olur. Çoğunlukla Jacques Deray yönetmenliğinde çekilen düşük bütçeli ancak heyecan dozunun yüksek tutulduğu bu filmler, Alain Delon’u tam bir Fransız Cüneyt Arkın’ı haline getirmiştir. Hiçbir suçu olmadan dahil olduğu ve eşinin ölümü ile sonuçlanan bir trafik suçu yüzünden hüküm giydiği, hapisten çıktıktan sonra toplumun zorla suç yapıştırıp giyotin cezasına çarptırdığı “Deux Hommes dans La Vie”adlı 1973 yapımı depresif filmde, oyuncun kullandığı araç 72 model Renault 12 TL idi. e-motoring magazine › ağustos 2013
KÜLTÜREL
1974 yapımı “Les Seins de Glace” ile Autobianchi-Lancia dönemi başlar. Ruhsal problemli bir kadını oynayan Mireille Darc’ın filmdeki aracı 1974 italyan yapımı Innocenti Mini’dir (İtalya üretimi Mini)
1975 yapımı “Le Gitan” bizim sokaklarımızda aynı dönemlerde sık gördüğümüz araçların resmi geçidi gibi…
Yine 1977’den bir başka filmi olan ve dönemin güzeli Ornella Muti ile oynadığı “Mort d’un Pourri” filmindeki kült treyler ve kamyon kovalamaca sahneleri unutulmazlar arasındadır.
1976 yapımı “Comme un Boomerang” filminde, uyuşturucu ile başı derde giren oğlunu kurtarmak için kötü adamları ve polisi atlatan zengin bir iş adamı cefakar baba rolünde… O yıl henüz piyasaya çıkmış olan Peugeot 604 yardımcı oyuncu… 1977 yılı ve “L’Homme Pressé” filminde ’74 model BMW 3.0 1979 yılında, Airport havacılık felaketleri serisinin bir macerası olan “The Concorde... Airport ‘79” filminde, kendi ülkesinin üretimi olan Concorde uçağının pilot rolünde bir Alain Delon… Emanuelle güzeli Sylvia Kristel ise baş hostes… Alandaki R12 TN ve Peugeot J9 modellerine dikkat!... Sanki Yeşilköy Havaalanı’ndayız… 58 › 59 e-motoring magazine › ağustos 2013
1988 “Ne réveillez pas un flic qui dort” ve bu kadar mı olur? Yine Lancia Delta… Bu filmdeki bir sahnede yoğunlaşılan Fransa üretimi ilk kasa Renault 9 TSE ilgi çekici olabilir diye düşünüyorum. 1990 yapımı “Dancing Machine” ‘de rol arkadaşı Claude Brasseur’ün Lada 1200 SW ve kendi klasik Facel Vega’sı filmin gerilimine ayrı bir katkı sağlıyordu 1980 yılı, Alain Delon ve şiddetli otomobil sahnelerinin geldiği son noktadır. Yine Jacques Deray yönetimindeki İtalyan-fransız ortak yapımı casusluk filmi olan “Trois Hommes a Abattre” (3 Adam Ölecek) filminde, kendi halinde bir kumarbaz olan Alain Delon’un nasıl belaya bulaştığını heyecan içinde izliyoruz. Tabii filmin sonunda yine sizlere ömür… Bu film, sinemada izlediğim ilk Alain Delon filmi olması nedeniyle benim anılarımda çok ayrı bir yer tutar. Defalarca izledim ve sıkılmadım. Filmde, döneminin tasarım modasına göre çok revaçta olan liftback karoserli Citroen CX, Lancia Gamma ve Renault 20 tipi modellerin sık kullanıldığı sahneler mevcut. Alain Delon yine bir Lancia’nın direksiyonunda…ve Paris sokaklarında kovalamaca bitmiyor… 1981 yapımı olan yine aynı formattaki “Pour La Peau d’Un Flic”, benim gibi detaycı gözlerle izlendiğinde, büyük bir hatanın gözden kaçmış olduğunu fark ettiriyor. Benim de sahip olduğum bir klasik olan mavi renkli Citroen 2CV, birbirini takip eden iki sahnenin çekiminde farklı iki model kullanılarak çekilmiş. Aracın ön havalandırma ızgaralarının farklı olduğunu resimlerde görebilirsiniz. Bu sefer de bir yıl önce “Avrupa’da yılın arabası ödülü” kazanmış olan Lancia Delta, Alain Delon’un filmdeki rol arkadaşı. 1982 “Le Choc” ve Catherine Deneuve ile başrolde. Kullandığı araç bu sefer Lancia Beta Trevi
1990’ların ortalarına gelindiğinde, 60 yaşına ulaşan bir Alain Delon olunca, “avantür” filmlerden, kovalamaca sahnelerinden doğal olarak uzaklaşması gündeme geldi. Arkadaşı ve sponsoru André Chardonet, 1988’de Fiat bünyesine katılan Lancia ve diğer lüks İtalyan markalarının ithalatçısı değildi artık. Yıldızı yeni parlamaya başlayan Hyundai markasının Fransa bayisi olmuştu. Zaman değişmişti. Artık gençlikteki Panhard, Simca gibi markalar tarihe gömülmüş, teknoloji harikası Citroen, Peugeot çatısı altında benzer ve özgün olmayan modellere yönelmişti. Alain Delon hem polis müfettişi, hem de gangster olmak için fazla yaşlıydı. Zamanında birlikte oyunculuk yaptığı arkadaşları tek tek piyasadan çekiliyor, hatta dünya değiştiriyordu. Dönem, artık birbirinin benzeri Japon otomobillerinin ve kaslı Amerikalı oyuncuların bilgisayar efektleriyle dolu filmlerinin devriydi. Artık onun son eşinden olan çocuklarını büyütme devriydi de aynı zamanda… mesleği olan oyunculuğu da televizyon dizilerinde ve düşük bütçeli birkaç sinema filminde devam ettirdi günümüze dek… Bugün 77 yaşında olan Alain Delon’un otomobil aşkı da son dönemlerinde artık. Zira son arabası olan Ferrari Testarossa’sını da internetten açık arttırmayla satışa sundu efsane aktör. Biz onu huzursuz aksiyonlarda efsaneleştirmişsek de artık huzur aradığı ortada...
1983 “Le Battant”…bu sefer rol arkadaşı 75 model bir Alfa Romeo Alfetta. 1985 “Parole de Flic” ve araç yine Lancia’nın Prisma modeli…
e-motoring magazine › ağustos 2013
KÜLTÜREL
Doğanın gizlemek için elinden geleni yaptığı hayvanları tespit etmek, büyük bir mücadele gerektiriyor. Yola aniden fırladıklarında yapabileceklerinizi bilmek ve onların olduğu kadar kendi güvenliğinizi de koruyarak öncelik değerlendirmesi yapıp uygulayabilmek çok önemli...
Yazı: Süreyya İZGİ
64 › 65 e-motoring magazine › ağustos 2013
e-motoring magazine › aÄ&#x;ustos 2013
KÜLTÜREL
S
ürücüler ne yazık ki zaman zaman karayollarında hayvanlarla buluşmak
(!) zorunda kalıyor. Hayvan sevgi-
si hep ön planda ama herkesin bildiği gibi kişinin ya da birlikte olduklarının değeri, bütün hayvanlardan daha yüksek. Özellikle hayvanseverler için kabullenmesi zor bir gerçek var ki (bu mutlak gerçeğin ışığında e-motoring.com olarak önerimiz), eğer bir canlı hayvana çarpmak zorunda (ZO-RUN-DA!) kalırsanız, o an muhasebeyi unutun, vicdani hesaplaşmayı çarpma sonrasına bırakın ve mümkün olan en düşük hızla, en usturuplu şekilde çarpın! Çekinmeden! Tereddüt etmeden. Yoksa emin olun ummadığınız kadar zarar görecek (ya da onu bile göremeyecek!) olan siz olacaksınız! Kaza denilen şey, hiç beklenmedik anda olur. O yüzden kaza denilmiştir. Ya ağaçların arasında yola hayvan sürüsü çıkar, ya inek yol kenarından asfalta ilerlemektedir, en basiti çöpten kedi fırlar! Bilgisayar oyunundan farklıdır, yeniden başlayamazsınız! Eğer ki şehirler arası yollarda bir hayvana çarpma sözkonusuysa yayaya çarpmaktan daha zor koşullarla karşılaşılır. İyi ihtimalle insanın o an refleksle çarpmadan geri çekilebileceği düşünülse de hayvanlar genelde kaçamaz. deneyecektir. Ama muhtemelen en aptalEğer eğitimli değilseniz, kurban kedi, kö-
ca seçeneği işaretleyeceğinden değişmez
pek, tilki, çakal gibi “küçük baş” ise hiç
hedefiniz olacaktır. Ne kadar akıllı olsalar
kahramanlık yapıp ani şerit değiştirmelerle
da hayvan aklı sınırlı, otomobiller de in-
kurtarmaya
denerseniz
san icadıdır! Onlara bu şansı tanımak ister-
eğer bir yarış pilotu ya da profesyonel
ken kendi hayatınızı riske etmeyin, sadece
sürüş eğitiminiz yoksa muhtemelen ken-
yavaşmaya
odaklanın
dinizi bariyerlerde, şarampolde ya da diğer
hastanede
vicdani
araçların
kesindir.
“hayvancağıza çarpmayayım derken...” gibi
Çünkü kedigiller ve tavşanlar çarpışmadan
saçma sapan bahaneler uydurmayın! Bir da-
kaçmak için -eğer kaleci değilseniz!- yüksek
haki sefere otomobilinizi limitler içinde kalan
olasılıkla sizden daha iyi refleks gösterecek-
hızlarda sürmeyi, yol kenarındaki tabelaları
tir. Köpekler de kendince en iyisini yapmayı
dikkate almayı prensip edinin!
çalışmayın!
üzerinde
Yok,
bulacağınız
66 › 67 e-motoring magazine › ağustos 2013
ve
çarpın.
üzüntülerle,
Sonra sızılarla
Hayvanlara göre yapılması gereken tercihler!
Tedavi masrafları, vicdani sıkıntılardan fa-
Hayvanlara çarpmak hayvanına göre riskler
durumları anlayışla karşılar! Eğer sözkonusu
taşır! Hayvan irileştikçe sizin zarar görme
kurban kediyse kontrolü ona bırakın, riski
riskiniz artar. O talihsiz an geldiyse ve
kendinizden uzak tutun. Onun refleksleri
karşınızda bir köpek varsa, panik frenle
kendisini
kurtaramıyorsanız direksiyon manevrasıyla
emin olun siz daha fazlasını yapamazsınız!
zla tutmayacaktır. Zaten veterinerler bu tip
kurtarmaya
yeterse
yetecektir,
hiç hayatınızı zora sokmayın ve çarpın. Köpek en aptal kurbanlardan biridir, fren
Kuş çarpmaları, sonucu belli olduğundan
sırasında açığa çıkan lastik sesini duyun-
genelde önemsenmeyebiliyor çarpma YAZI: And Mehmetama Çetin
ca ileri fırlamak yerine ya durur ya du-
sonrası camda oluşabilecek görüntü kaybı
FOTOĞRAFLAR: Batuhan Kıran
rup geri dönmeye çalışır! En kötü ihtimalle
ya da çatlaklara hazırlıklı olun, panikleme-
yaralanarak kurtulmasını sağlamaya çalışın!
yin, gerekliyse durun, sürüşe engel durum e-motoring magazine › ağustos 2013
KÜLTÜREL
varsa giderin. Kader kurbanı yaban domuzuysa olabildiğince az hasar için dua edin. Domuz vücudu çok serttir ve genelde ölmez ama çarpan otomobilde ağır hasar bırakır. İşin kötü yanı, eğer ölmezse hasarı incelemek için indiğinizde sizi 5 metre öteye fırlatabilecek bir torkla arkanızdan dişlerini kaba ya da nazik etlerinize geçirebilir! Bilinmeli ki yaban domuzu çok kincidir! Kurban adayı at, inek, ayı, geyik gibi büyük baş hayvanlar ise denize, uçuruma uçun ama sakın çarpmayın! Zira sonra gelen yardım ekibi arka koltuktaki cesetleri (yaşanmış deneyimdir!), hayvan ölüsünden ayırmak zorunda bırakmayın! Mümkünse panik frenle durun ya da otomotiv endüstrisine “geyik testi” kavramını kazandıran o müthiş direksiyon refleksini göstermeyi deneyin ama sakın çarpmayın! Ne yazık ki bu böyle... Yok eğer bu çarpma olasılığı şehir içinde
direksiyon
gerçekleşiyorsa sözü geçtiğinde güldüğünüz
kazalarını önlemeye yardımcı olan sistemleri
şehir içi hız limitlerine kesinlikle uyun, o za-
de barındırıyor.
müdahalesiyle
yoldan
çıkma
man daha az hayvana zarar vereceğiniz
Hayvan Algılama Teknolojisi
kesindir!
Vahşi hayvanların karıştığı kazalar ile il-
Volvo hayvanlara da duyarlı
gili olarak büyük bir uluslararası trafik so-
Güvenliğe verdiği öncelikle rakip markaların
runu var. Kanada, her yıl araç hasarına yol
ilerisinde yer alan Volvo Car Group, gelecek
açan yaklaşık 40 bin kazayı rapor etmekte.
nesil otomobiller için dünya standartlarında
İsveç’te ise 2012 yılında 49 bin adet hay-
güvenlik ve destek özelliklerini tanıtıyor.
vanla çarpışma bildirildi. Bunların 6000 adedi geyiklerle çarpışmaydı.
İsveçli
markanın
yeni
tanıttığı
güvenlik
teknolojileri insanlar içinolduğu kadar hay-
Hayvanlar için çarpışma azaltma dünyada bir
vanlar için de heyecan yaratacak özellikte.
ilk özelliği taşıyor. Bu teknoloji, gün ışığında
Yayalar ve büyük hayvanlar için algılama
ve karanlıkta hayvanları algılama ve tam oto-
ve tam otomatik frenlemeyi de içeren yeni
matik frenlemeyi içeriyor. Hayvan Algılama,
teknolojiler, karanlıkta yapılan sürüşlerde
2014 yılı sonunda pazara sunulacak tama-
oluşabilecek
men yeni Volvo XC90’da tanıtıldıktan sonra
kritik
durumlarda,
68 › 69 e-motoring magazine › ağustos 2013
otonom
yeni nesil tüm modellere entegre edilecek.
ve pasif güvenlik sistemleri, sonuçlarını en
“Doğanın gizlemek için elinden geleni yaptığı
aza indirmek için işbirliği içinde çalışıyor.
hayvanları tespit etmek, büyük bir mücadele gerektiriyor. Başlangıçta, en büyük
Anafikir
hasar ve en ağır yaralanmalara yol açtığı için
Hayvanlar şüphesiz diğer canlılar gibi çok
büyük hayvanlar üzerinde duruyoruz,” diyor
değerlidir. Geyikten ineğe, kediden köpeğe,
Thomas Broberg. Yabani hayvanların yer
domuza, kuşa... hepsi! İdeal olan elbette
aldığı trafik kazaları çoğunlukla ekonomik
bütün canlıların yaşamını sürdürmesi.
sürüş hızlarında gerçekleşiyor. 100 km/s’nin üstünde hızlarda bir geyikle çarpışma duru-
Ancak en beklenmedik anda, hem de milisa-
munda, yaralanma riski yüzde 70 oranında
niyeler içinde gerçekleşen bir kaza anında
artıyor. Çarpışma hızı 70 km/s’nin altına
“kim
indirildiğinde, otomobilin güvenlik sistemleri
yapacaktım”, “fren mi yapsam, direksiyonu
etkili oluyor ve ciddi yaralanmaların mey-
mu kırsam” diye muallakta kalacağınıza
dana gelme riski oldukça azalıyor.
öncelikle paniklemeden kurtarmaya çalışın
daha
değerliydi”,
“hay
aksi
ne
ama asla kendinizi ve beraberinizdekileri sürücünün
riske atmayın. Çünkü bir inek ya da at kadar
kazayı önlemesine yardımcı olmak veya
köpek de kuş da ölümcül sonuçları olan ka-
darbe hızını azaltmak için tasarlanmış. Aktif
zalar yaratabilir.
Hayvan
algılama
teknolojisi,
YAZI: Süreyya İzgi
PHOTO: Seskim Photo Agency
e-motoring magazine › ağustos 2013
sade’ce M. Ali Sade
DeSoto’nun kırmızı ışığ
ğı
Ü
sküdar-Kadıköy arasında eskiden eşi benzeri görülmemiş Amerikan’lar çalışırdı. Bugünkü hikayemizde bu dolmuşları ve yaşanmış bir olayı tekrardan hatırlayacağız. Hikayemizin kahramanı Ahmet Bey Üsküdar’daki Tekel ya da o zamanki adıyla İnhisarlar deposunda uzun yıllar Jeep şoförlüğü yaptıktan sonra emekli olmuştu.
Kahramanımız Ahmet’e dikkat ederseniz “bey” dedim. Çalışma günlerinden kalan bu lakap kendisine kılık kıyafetine çok dikkat etmesi, modaya uygun giyinmesi ve çalıştığı yerde bu façasından dolayı herkesin bizim kahramınımızı amir sanmasından dolayı verilmişti. Uzun boylu cılız ve de çelimsiz ama bir o kadar da iyi bir insandı. İdeali, emekli ikramiyesiyle bir minibüs ya da dolmuş alıp biraz da kendi hesabına şoförlük yapmaktı. Ancak Ahmet Bey’in evde yaptığı hesap çarşıya uymadı. Aldığı ikramiye ile ve hatta biraz da borçlanarak sadece Çengelköy’ün üst taraflarında kendine yetecek bir ev alabildi, arabaya parası yetmedi. En küçüğü ortaokula giden üç çocuğu ve hanımıyla bu eve taşındılar. Tamam belki kiradan kurtulmuştu ama aldığı emekli maaşıyla burada geçinebilmesi mümkün değildi. Hemen yeniden iş aranmaya koyuldu. Ne de olsa cebinde ağır vasıta ehliyeti vardı, üstelik oldukça tecrübeliydi. O yıllarda ağır vasıta ehliyetli olmak şimdiki üniversite diplomalarından birine sahip olmaktan daha da iyi bir pozisyon demekti. Otobüs firmalarına, ambarlara gitti. Dolaştı, tanıdıklarına uğradı. Bir aya yakın gitmedik yer, çalmadık kapı bırakmadı. İş yoktu. Bir akşam evde otururken kapı çaldı. Gelen Kadıköy’de bir mefruşatçıda çalışan kayınbiraderiydi. Kayınbirader hemen lafa girdi. “Enişte; bizim patronun Üsküdar hattında çalışan bir dolmuşu var. Şoförü ayrılmış, araba yatıyormuş. Şoför arıyordu, ben de seni tavsiye ettim. Yarın bir uğra da görüş.” dedi. Ahmet bey buna sevindi. Çünkü bir aydır gittiği yerlerde “ben bir düşüneyim” diyen dahi olmamıştı. Herkes “iş yok” deyip kestirip atmıştı. O gece heyecandan uyuyamadı bile. Sabah en temiz elbiselerini giyip çalıştığı zamanlardaki gibi süslenip Kadıköy’e doğru yollandı. Mefruşatçı görmüş-geçirmiş ve de babacan tavırlı bir adamdı. Türk filmlerindeki Hulusi Kentmen’e benziyordu. Oturup biraz havadan sudan konuştular, çay içtiler. Mefruşatçının Ahmet Bey’i gözü tutmuştu. Çekmecesinden sarı bir kurdelaya bağlanmış üç beş tane anahtar çıkardı.
sade’ce M. Ali Sade
›
Benzin göstergesine baktı. Yarım depoya yakın benzin görünüyordu. Ama bu göstergelere çok itimat edilmezdi. İlk benzin istasyonuna doğru yollandı.
“Araba Beylerbeyi’nde gazyağı bayisinin önünde duruyor. Şu parayı al. Önce biraz benzin al, daha sonra da Dolapdere’de bizim bir ustamız var, götür, bir bakım yaptır. Ne zamandır yatıyor, bir tarafları bozulmuş olabilir. Sonra da durakta değnekçi Hasan’ı bul. O sana nasıl çalışacağını anlatacak” dedi. El sıkışıp ayrıldılar. Hepsi iyi hoş da bu işten kaç para alacağını, hangi saatlerde çalışacağını, daha da doğrusu konuşulması gereken hiç bir şeyi konuşmamışlardı. Öğleden sonra dolmuşun yanına gitti. Araba 1940 model mavi bir DeSoto’ydu. Oldukça dökük bir durumdaydı. Ön kapıları normal, arka kapıları ise tersine açılıyordu. İçerisinde üç sıra koltuk vardı. Elindeki sarı kurdeladaki anahtarları deneyerek kapının anahtarını buldu. Bu arada arabanın kurcalandığını gören gazcı da dışarı çıktı. Ahmet Bey’in arabanın yeni şoförü olduğunu öğrenince anahtar aramasına gerek olmadığını, kapıların zaten açık olduğunu söyledi. Arabanın içi nispeten daha temizdi. Çemberli beyaz kemik direksiyonu, sevimli göstergeleri oldukça iyi durumdaydı. Sadece bir zaman kullanılmamaktan dolayı toz ve pislik içerisini kaplamıştı. Şoför koltuğu üzerindeki minderi alıp güzelce çırparak tozlarından arındırdı. Yerine
koyarak şoför mahalline şöyle güzelce kuruldu. Arabanın burun kısmı Tekel’deyken kendi kullandığı Jeep’e göre oldukça uzundu. DeSoto’nun gösterge tablosu da oldukça ayrıntılıydı. Dikdörtgen biçimli bu gösterge tablosunun ortasında hızı mil/h olarak gösteren hız göstergesi ve dört köşesinde de birer gösterge yer almıştı. Sol tarafta üstte hararet, altta şarj; sağ tarafta ise üstte yağ basıncı altta da benzin göstergesi yer alıyordu. Hız limiti de 100 mil/h idi.(100 mil/h bizim anladığımız hesapla 160 km/s’ye denk gelir.) Yine sarı kurdeladaki anahtarlar içerisinden kontağa uyabilecek olanını seçti ve kontak anahtarına taktı. Ama hemen çalıştırmadı. Gösterge tablosu altındaki ucunda küçük bir topuz olan kolu çekerek kaputu açtı. Kaputu açtığında o muhteşem motor karşısındaydı. Bu motorda alıştığımız gibi külbütör kapağı yoktu. Bujiler direkt olarak motorun üst kısmındaydı. Çünkü subap mekanizması motor bloku yanındaydı. Ahmet Bey arabanın yağı, suyu, akü seviyeleri ve fren hidroliğini kontrol edip sızan kaçıran bir yeri olmadığından emin olduktan sonra kaputu kapattı. Tekrar direksiyona oturup kapıyı çekti.
bakım ve özeni beğeniyor ve onu takdir ediyordu. Araba oldukça sorunsuz çalışıyordu. İlk gün hoşuna giden hız göstergesi bile kör topal da olsa çalışıyordu. Gösterge ibresi bir disk üzerindeydi.
Tabandan çıkan kocaman yuvarlak debriyaj ve fren pedallarına teker teker basarak çalışıp çalışmadıklarına baktı. Jigle kolunu çekti. Gaza birkaç pompa yaptı, debriyaja bastı ve seslice besmele çekerek marşa bastı. Marş basmasına rağmen ilk denemede motor çalışmadı. Tekrar basmak için bir süre bekledi. İkinci marşta biraz daha uzun bastı ve koca motor ilk önce biraz teklese de çalışıverdi. Egzozundan masmavi bir duman yükseldi. Çalışma esnasında devir yükselip de tekleme biraz azalınca jigleyi birazcık ittirdi. Benzin göstergesine baktı. Yarım depoya yakın benzin görünüyordu. Ama bu göstergelere çok itimat edilmezdi. İlk benzin istasyonuna doğru yollandı. Ahmet Bey Dolapdere’deki tamirciye de uğradıktan sonra işe başladı. Üsküdar’daki Valide Camii önünden hareket edip Doğancılar yokuşu, Paşakapısı, Ahmediye, Karacaahmet, Çiçekçi, Haydarpaşa, Rıhtım güzergahında sabah erkenden başlayıp akşam hava kararıncaya kadar süren turlara başlıyordu. İlk gün kararlaştırmamasına rağmen aldığı ücret de oldukça iyiydi. Hesaba çok dikkat ediyor ve hak geçmemesi için gayret sarfediyordu. Patronu da Ahmet Bey’in arabaya gösterdiği
Hatta bu gösterge ibresi üzerindeki ışıklı bir noktanın ilk önce yeşilken daha sonra hız arttıkça sarıya en sonunda da kırmızıya dönüştüğünü konuştuğu daha önceden bu model bir otomobili kullanmış olan arkadaşı söylemişti. Ama bu hat içerisinde onu kırmızı görebilmek mümkün değildi. Sadece bazen yol çok boş olursa Haydarpaşa Numune Hastanesi önünden kaptırıp da Askeri Hastaneyi geçince boşa atarsa ibre çok kısa bir süre sarıya dönüyordu. Ahmet Bey de bu özelliği çok merak ediyor ama çalıştığı kısa mesafeler yüzünden bir türlü bunu göremiyordu. Her turda ya Doğancılar yokuşunu inerken ya da Haydarpaşa’dan aşağı sallanırken hızını artırıp göstergeye bakıyordu. Hep aynıydı. Sadece sarı. Akşamları arabayı evinin önüne park ediyordu. Eve giderken de bu arabaya boğazın virajlı yollarında sürat yaptırıp da kırmızı ışığı yakalayabilmek mümkün değildi. Bu kırmızı ışık bizim Ahmet Bey’in takıntısı olmuştu. Bu ışığı sadece Haydarpaşa’dan Ankara Asfaltı’na çıkıp çevre yolunun geniş asfaltında yakalayabileceğini düşünüyor ve patronu tarafından güzergah dışına çıkmaması sıkı sıkıya tembihlendiğinden disiplinli bir emekli memur olması sebebiyle kırmızı ışık aşkına da olsa bu denemeyi yapamıyordu. Bir akşam patronuna hesabı verirken cesaretini toplayarak küçük bir yalan söyledi ve Bostancı PTT Hastanesi’nde bir yakınının yattığını, kendisinin de onu ziyaret etmeyi çok istediğini, akşam iş bitimi güzergah dışına çıkarak arabayla buraya gitmek istediğini iletti. Mefruşatçı bu işe biraz bozulsa da “Olur yarın
sade’ce M. Ali Sade
gidebilirsin, ama ilk ve son olsun, bir daha arabayla bir yere gitmek istersen izin vermem” dedi. Ahmet Bey içinden adamın yüzüne karşı okkalı bir küfür savurdu. “Ben şimdiye kadar seksen defa istediğim her tarafa giderdim de ruhun bile duymazdı pis bunak” diye de içinden geçirdi. Yine de renk vermedi, her zamanki kibarlığından ödün vermeden “Hayırlı geceler efendim” diyerek ayrıldı. Ertesi akşam son turdan sonra hava kararmıştı. Kadıköy’de hasılatı sayıp mefruşatçıya götüren Ahmet Bey geçerken köşedeki büfeden de üç dört şişe Tekel Birası almış ve kimse görmesin diye kese kağıdının içine gizlemişti. Tekel’den emekli olduğu için Tekel’in kendi ürünlerine çok güvenirdi. Yine kendi güzergahında devam edip Haydarpaşa’dan sağa Bölge Trafik İstasyonu istikametine yönlendi. Yol kenarındaki benzin istasyonunun içine girip biralarını içebileceği kuytu bir yer buldu. Camların hepsini açarak içeriye İstanbul’un akşam serinliğini doldurdu. Bütün biralarını içip çakırkeyif olunca marşa bastı. Farlarını yaktı. Göstergenin loş sarı ışıkları altında kilometre saatinin yeşil noktasını fark etti. Artık kırmızı noktayı görme zamanıydı.
Ankara asfaltında önce yavaş yavaş daha sonra da gazın tamamını kökleyerek devam etti. Sarı nokta epey bir süre yandıktan sonra kilometre ibresi 55 mil/h’i geçince kırmızıya dönüverdi. Aman yarabbi, o ne keyifti. Buna bir de sigara lazımdı. Ahmet Bey biraları içerken bütün camları açtığından araba püfür püfür esiyordu.
bastı basmasına ama, ayarsız frenler yüzünden bizim alamet önce köpeğe vurdu, sonra yolun sağındaki hendeğe savruldu, oradan da çıkarak orta refüje tosladı ve yönü tersine dönük olarak asfaltın ortasında kala kaldı. Ahmet Bey’in gözü kilometre saatine ilişti. 100 mp/h de takılı kalmıştı ve kırmızı nokta o ana kadar olmadığı kadar kuvvetli olarak yanıyordu. Biraların da etkisiyle ne olduğunu aslında tam olarak anlayamamıştı.
Dolayısıyla sigarayı kibritle yakabilmesi oldukça zordu. Dirsekleriyle direksiyon simidine bastırırken diğer iki eliyle kibrit yakmaya çalışıyordu. Biraların da etkisiyle yarım kutuya yakın Tekel kibriti yakmasına rağmen filtresiz Bafra sigarası bir türlü yanmıyordu .Arabayı da kırmızı nokta sönecek endişesi ile yavaşlatmak istemiyordu. Ne olduysa o anda oldu. Devlet Malzeme Ofisi önüne geldiğinde 70 mp/h yani yaklaşık 110 km/s hıza ulaşan DeSoto’nun önüne kocaman bir köpek atlayıverdi. Ahmet Bey DeSoto’nun cılız atom farlarıyla köpeği fark edince frene
Tam bu esnada en sol şeritten korna çalarak hızla gelen bir kamyonu görür gibi oldu. Kamyon bizim DeSoto’ya vurduğunda Ahmet Bey’in gözü hala kilometre saatindeydi. Çarpmanın etkisiyle DeSoto paramparça olmuş, kaputu, kapıları yolun üstüne dağılmış, Ahmet Bey de nasıl olduysa arabadan fırlayıp refüjün üzerine sırt üstü düşmüştü. Her tarafı yara-bere ve kan içindeydi ve kendinde değildi. Uyandığında bir hastanedeydi. Kaşına saplanan bir metali çıkarmaya uğraşan doktora “burası neresi” diye sordu. Doktor Ahmet Bey’in kendisine gelmesine sevinmişti, “PTT Hastanesi” dedi. Kadere bakın, Ahmet Bey de zaten buraya gelmek için izin almamış mıydı? Kaşına saplanan yuvarlak metali çıkaran doktor metali pens ile tutarak Ahmet Bey’e gösterdi: “Bu arabanın neresi acaba?”... Ahmet Bey gördüğü manzara karşısında donup kaldı. Pensin ucunda başına bu işleri açan kilometre saatinin ilk başta bahsettiğim disk üzerinde yer alan ibresi duruyordu. Doktor ekledi: “Yine de Allah seni korumuş. Bu keskin şey gözünü de çıkarabilirdi.” dedi. Sadece kısık bir sesle “Bütün bunlar zaten onun yüzünden başıma geldi” diyebildi. Sizler de bu dolmuş hikayesinde olduğu gibi dolmuşa gelmeyin. Hepinize kazasız belasız günler.
RETROTEST BMW 1502
Tokalı bıçk
Yazı: Süreyya İZGİ Fotoğraflar: Batuhan KIRAN
76 › 77 e-motoring magazine › ağustos 2013
kın
ernizme, d o m n e d m iz las rın başında k se a ’l 0 6 9 1 in ’n en Neue Klas d e BMW e d a if i in üm izme geçiş çek bir dönüş r e g la ıy dahası dinam s a m BMW’lerini neminin başla ö n d ü ) n s ü s g la u c b a w d e (n un ar 970’lerin son 1 , li a in oğumuna kad F d . r in o n i’ is r e S yaşanıy mak sayılan 3 a s a b k il k a c yarata n... uzanacak ola
Ç
ocukken dikkatimi en çok çeken otomobillerden birinin daha içindeyim. BMW 1502... O zaman sportif ne demek, coupe ne demek, hatta, hız, güç, performans ne demek hiçbirini bilmezken, yaş 5, 6 iken büyüsüne kapıldığım ilk otomobillerden biri bu. Zaten kaç taneydi ki, bir önünde yıldız taşıdığından diğerlerinden hemen kolayca ayırdığım Mercedes-Benz, bir minicik Honda Civic, bir Mini’cik! Zaten her yer Amerikanlarla doluydu, gür gür gür diye dolaşırlardı... Bu da burnunda takılı kemer tokasıyla (!) aklımda yer etmişti o en popüler olduğu yıllarda... Sarılığı da hiç aklımdan çıkmamıştı yıllarca Göztepe’de o ilk gördüğümün, hala ismi geçtiğinde aklıma hep o sarı rengiyle gelir ilk olarak. BMW’nin 1960’ların başında klasizmden modernizme, dahası dinamizme geçişini ifade eden Neue Klasse (new class) döneminin başlamasıyla gerçek bir dönüşüm başlıyor. Finali, 1970’lerin sonunda bugünün BMW’lerini yaratacak ilk basamak olan, gerçek bir ekol sayılan 3 Serisi’nin doğumuna kadar uzanacak olan...
Bayerische Motor Werke! 1962’deki 1500, 1964’teki 1800, 1966’daki 2000 gibi dört kapılı sedanlarla geçilen dönem, BMW’nin hem model tasarımını hem tekniğini yepyeni bir düzleme oturttuğu bir geçiş dönemiydi.
Sanki bütün hazırlıklar 1968’de başlayan 2002’ye hazırlıkmış gibi.. Bu dönem BMW’yi butik üretici konumundan mass otomobil üreticisi konumuna taşıyan bir dönemdi. Düşünsenize, BMW’nin yılda en çok 140 bin otomobil ürettiği dönemleri... Bu seri bile 1966-1977 arası 440 küsur bin adet üretilmiş hepsi hepsi... O dönemin en kaydadeğer coupelerinden Karmann tasarımı 2000 C/CS versiyonları 1975’e gelindiğinde 5 Serisi’ne ve daha da ilerde 6 Serisi’ne doğru evrim geçirecektir... Evet, biraz karmaşık ama uzun BMW tarihinin belki de yolunu çizen, bugünkü organizasyon şemasını belirleyen özel bir dönemdir bu.. Gerçi kimi kaynaklar 2002’nin 1966’da üretilmeye başladığını iddia eder ama 1600 ile karıştırıldığı da çok olmuştur. Bir coupe olarak 1968’de çıkar 2002 yollara. Hemen her marka sabit akslı süspansiyonlar kullanırken bağımsız süspansiyonlu, McPherson salıncaklı, dahası dillerden düşmeyen, BMW’nin adını bilinçsiz kullanıcılarda “100 binde biter” diye kötüye çıkarmasına yol açan, aslında muhteşem dört silindirli M10 motorla donatılmış modeller serisinin çılgın coupesi 2002. Burada BMW’nin açılımını tekrarlamak isterim, Bayerische Motor Werke. (Bavyera Motor Fabrikası) Bunları neden anlattım, 2.0 litre motorlu 2002’nin 1.6 litre motorlu ekonomik bir versiyonu 1502 de ondan. Aynı familyanın ekonomik ama “cıva gibi” delikanlısı. Farkı motorunun daha sakin, e-motoring magazine › ağustos 2013
RETROTEST BMW 1502
1975’ten bugüne orijinalliğini koruyabilmiş BMW 1502’de o yılların basit tasarımının güzelliği öne çıkıyor. Kapı açma kolu gibi detaylarda zekice tasarlanmış unsurlar, dönemin diğer modellerinden ayrılıyor. Üç anahtarlı 1502’de depo kapağını en uzun anahtar açıyor.
78 › 79 e-motoring magazine › ağustos 2013
biraz daha düşük güçlü, düşük sıkıştırma oranlı olmasında. Aksesuarları ise fiyata bağlı zaten.
Made in Germany! Yaşına göre hiç de fena durumda değil bu 1502. Ne mıncıklanmış ne kapsamlı restorasyona alınmış... Burundaki tek yuvarlak farlar, kenarındaki arkaya uzanan sinyaller, günümüz BMW’lerinin ne kadar geçmişine bağlı olduğunu gösteriyor bana. Bu sinyaller bir önceki, yani E60 kodlu 5 Serisi’nde modernize edilmiş olarak görmemiş miydik? Kökeni anlaşıldı işte o tasarımın... Otomobil hayli küçük, yaşıtlarından Fiat 124 kadar, bugün yerini alan BMW modeli olarak da ancak 1 Serisi kadar... Sadelikten fenalık geçiren bir tasarım, tıpkı 124’ünkü gibi, baka başka trickler var ama işin içinde... O dönemler o kadardı, ihtiyaçtan fazlası ancak daha üst segmentlerde azar azar sunuluyordu. O da her markada değil... Hani bugün zoraki tanımlar çıktı ya, “coupe görünümlü sedan” ya da “dururken bile dinamik görünen” vs vs... Alın size öne doğru atılmış, dinamik, gerçekten o “dururken bile gider gibi görünen” tasarım! Dışında bakılacak çok şey var ama içine yerleşmek için içim gidiyor. Bir depo kapağı var ki, 1970’leri geri getiriyor anında... Üzerinde BMW yazıyor, safkan alüminyum, bugünkü plas-
tik kapaklarla, kromaj süsü verilmiş plastiklerle ilgisi yok... Birçok diğer unsur gibi gerçek. Otomobil taşıyan bu jantlar, 70’li yılların karakteristik BMW figürlerinden... ‘80’lerin ilk yarısına kadar popülaritesini kaybetmemişlerdi. İçeri eğilip kaputu açıyorum, ilginç bir mandal sistemi var, hiç öyle telli filan değil, iki kapının buruna bağlandığı noktadan kilitleri açabilen bu mandal, tersine açılan kaputa vizeyi veren makam:) Safkan mekanik! Otomobilin elden ele dolaşmadığı belli, yaşı itibariyle boyanmış ama daha kaput içinde üretim stickerları bile duruyor... M10 motoru görmek istiyorum önce. BMW klasiği olarak sağa yatık, uzunlamasına 4 silindirli bu 1.6 litrelik düşük sıkıştırma oranlı motor. Dikkatimi “Made in Germany” yazısı çekiyor. 1975’te üretilmiş bir otomobil bu. Ama o kadar kopmamışlar ki doğudan, W. Germany değil, sadece Germany yazılı... Bu arada üzerinde tepsi gibi hava filtresi kabını taşıyan Weber karbüratörü görmeyeli kaç yıl olduğunu hesaplamaya çalıştım, “deli misin, atlasana 1502’ye” diye kendimi ikna ettim ve kaputu indirdim, mandalı sıktım:) Malum riskli yapı zaten, çarpışmalarda kabini “biçiyor” diye vazgeçilmişti ters kaputlardan... e-motoring magazine › ağustos 2013
RETROTEST BMW 1502
›
Çalıştırma öncesi anahtar seçimi de başlı başına bir seremoni, anlatmalıyım:) Şimdiki gibi tek kart ya da anahtar zannetmiyorsunuz umarım. Kapılar için ayrı, yakıt deposu için ayrı ve kontak için ayrı anahtar var! Otomobili teslim alırken yapılan uyarıyı getiriyorum aklıma... “Unutmayın! En uzun olan kontak anahtarı!”...
En uzun anahtar Artık zaman yitirmeden yerleşiyorum koltuğuma, önüme gayet minimalist enstrüman tablosu... O kadar şirin ki, kullanmaya kıyamazsınız. Ne BMW’nin ‘80 ve ‘90’lardaki o sürücüye dönük kokpitleriyle ne bugünkü 1500 küsur fonksiyonlu teknoloji üssü kumanda merkezleriyle ilgisi yok. Her şeyden olması gerektiği kadar var. Gösterişsizce ama stille... Kemik direksiyon artık 35 yıldan sonra çatlamış... Şu yalın tasarıma saygı duymak gerek... Dönemin trendlerinden çekilerek açılan, itilerek kapatılan far ve de rezistans düğmeleri... Çakmağa bakın siz, sigaranın gözde olduğu o günlerde en üste, sanki 4’lü ikaz düğmesiymişcesine göz önüne, el altına yerleştirilmiş... Göstergeler, formika ahşabın içine 80 › 81 e-motoring magazine › ağustos 2013
yerleştirilmiş, hiç bugünküler gibi suni durmuyor, sanki meşe kaplı:) Devir saati de o yıllarda her markada bulunan türden ekipman değil! Belli ki BMW’de birilerinin kanı kaynıyormuş hep... Her bir göstergenin içindeki BMW yazılarına dikkat! Havalandırma kumandaları simetrik olsun diye ikiye bölünmüş, ortada sıcak/soğuk seçimi yapılıyor. Ama yukarı aşağı yönlendirme kumandaları direksiyonun solunda. O zaman İngilizce hegemonyası yok, bütün herşey Almanca:) Bu çok önemli sahiden. Şu üretimlerden 25 yıl önce dünyayı ele geçirmenin peşinde olan Almanların bugün başka dillerde uyarılar koyması gerçekten büyük mesafe... İşte bu ticaretin gücü... Kokpitin üzerindeki çatlak, bu kadar yılda güneşin ve ısı değişikliklerinin her marka oto-
Gaza basınca arkasını yere bastırıyor BMW 1502, şaşırtıcı yumuşaklıktaki ve neredeyse anında kavrayan debriyajıyla bir kez daha şaşırtıyor beni. Sanki otomatik vitesliymiş gibi! Tamam bu ayarlanabilir bir şey, biliyorum ama 35 yıllık bir aracın şu durumda olması etkileyici geldi. Vitesler tıkır tıkır, şıkır şıkır geçiyor, nefis. Bu aksamların böyle sağlıklı olması otomobilin altımdan kaçarcasına hızlanmasını sağlıyor, o huysuz, yırtık BMW sesi eşliğinde:) 2. viteste gaza bastığımda arkası yere çöküyor, burnunu
mobillere armağanı... Bazı ekipmanlar mekanik olarak değilse de zamanla eskiyor... Direksiyonu kolonunda öyle yükseklik, derinlik ayarı yok, havayastığıysa hiç yok:) Ama dipte jigle kolu gözüme çarpıyor. Zaten 1502’yi çalıştırdığımda ilk ona uzanıyorum mecburen... Zira motor öksürüyor, “ee enjeksiyonlu mu sandın” diye gülüyor bana... Neyse ki iki kez stop edip aksıra tıksıra çalışıp 1-2 dakikada düzene giriyor... Saat gibi...Sesi biraz huysuz ama sağlıklı, belli... Kabini incelemeye devam, kapı koluna hayretler içinde bakıyorum. Ne müthiş bir tasarım bu böyle.. Kolu çekerek değil, kaldırarak açıyorsunuz kapıyı, hem de tutamağın arkasından... Çok havalı... Ya kelebek camına ne demeli? Asıl bunu görmeyeli kaç yıl olmuş, onu bulmalı... Koltukların ayar mekanizmasına da bayılıyorum. Ben ona buna bayılırken motor ısınıyor ve artık “marş” diyorum. Bu arada çalıştırma öncesi anahtar seçimi de başlı başına bir seremoni, anlatmalıyım:) Şimdiki gibi tek kart ya da anahtar zannetmiyorsunuz umarım. Kapılar için ayrı, yakıt deposu için ayrı ve kontak için ayrı anahtar var! Otomobili teslim alırken yapılan uyarıyı getiriyorum aklıma... “Unutmayın! En uzun olan kontak anahtarı!”... Direksiyonun hidrolik desteği olmaması manevralarda alışkanlıklar sonucu gülünç durumlar yaratıyor ama kullanımı çok zevkli...
havaya dikiyor adeta ve 74 HP’lik gücü oranında hızlanıyor. Küçümsemeyin, 1574 cc’lik motordan atmosferik olarak büyük güç bu o yıllarda. Otomobilin ağırlığının da 1 tonu bulmadığını düşünersek! 0-100 hızlanması 12.5 saniye olarak açıklanıyor. BMW’nin dönemin hızlılarından olduğunu düşünürsek gerisini siz hesap edin. Ne yavaşmış dünya meğer. 1502’yi kullanırken bu kadar düzgün bir otomobil bulabilirsem günlük kullanır mıyım onu sorgulayıp duruyorum. Virajlara giriyorum, girdiğim gibi çıkıyorum, izine sadık otomobil. Müziksiz yaşayamam ama otomobilde radyo bile olmamasını çok sonra fark ediyorum:) Beni rahatsız eden tek bir şey oluyor, frenler çok geç gücünü hissettiriyor. Fren pedalının stroğu fazlasıyla uzun, “durmayacak mı acaba” derken duruveriyor... Belli ki yılların yorgunluğu yansımış fren merkezine, bir elden geçirilmesi gerekiyor. Yarım güne yakın 1502 ile şehri turlayıp tadına varıyorum, inesim gelmiyor. Sadece mekanik olduğu zaman sürüşün keyfi bambaşka oluyor. Bunun sürüş keyfi böyleyse 2002 Turbo’yu hayal edemiyorum, kullanmak gerek. Dikkatinizi çekmiştir, BMW 2002 ve MercedesBenz 230’ları toplayıp parti parti dolaşan genç kuşağın yarattığı bir trend var bugün. Çok takdirle, çok özenerek izlediğim... Bu otomobil bende gece de kalsaydı kesin onun da testini yapacaktım ama artık bunu bir dahaki sefere programlayarak 2002 ile yapmaya bırakıyorum. 1502’yi de arşivimdeki en keyifli yerlerden birine yerleştiriyorum. e-motoring magazine › ağustos 2013
ETERNAL Toyota Supra (1993-2002)
Toyota’nın 1980 ve 90’larına damgasını vuran GT modeli Supra, en olgun haline dördüncü nesilde ulaşmıştı. Gelinen noktada Toyota geleneğinin de en güçlü temsilcilerinden biri vardı...
e-motoring magazine › aÄ&#x;ustos 2013
ETERNAL Toyota Supra (1993-2002)
84 › 85 e-motoring magazine › ağustos 2013
A
merikalılar’ın 1970’lerde yakıt ekonomisi arayışıyla azalmaya başlayan GT eğilimleri, modern teknolojilerle 1980’li yıllarda Japonlar’a düşmüştü. Tüm güzelliklerine karşın savurgan Corvette’lere, Camaro’lara ciddi alternatifler hep Japonya’dan çıkıyordu. 1970’lerde mütevazı küçücük coupeler üreten Japon markaları, 1980’lere gelindiğinde kendilerinde Amerikan markalarıyla boy ölçüşebilecek teknolojiye ulaşmışlardı. Chevrolet Corvette ile baş edebilecek ama diğer yandan hemşehrisi Honda’nın sükseli NSX modeline cevap verebilecek bir süper GT geliştirme amacındaki Toyota, 1984 yılında Supra modelini geliştirmeye başladı. Supra macerası ilk üç jenerasyonda Celica Supra olarak anılırken asıl konumuz olan dördüncü nesilde model zirveye ulaşmayı başardı ve sadece Supra ismiyle anıldı. 2+2 oturma formlu coupede gövde tasarımı oldukça heyecan verici görünüyordu. Ön tamponun yanlarında ve kapıların arkalarında yer alan hava girişlerii fren disklerini soğutma amaçlı açılmış olsa da görünümü de destekliyordu. Belirgin bir şekilde erkek otomobili kimliği taşımasına karşın yumuşak hatlardan oluşan otomobilin en sert unsuru, arkasında taşıdığı radikal spoylerdi. İsteğe bağlı olarak eksra ödemeyle sunulan bu spoyler, gövdenin hava direncini olumsuz etkiliyor olmasına karşın yüksek hızlarda sağladığı downforce ile stabiliteyi destekliyordu. Ne var ki gövdenin ihtişamına karşın iç mekan çoğu Japon
e-motoring magazine › ağustos 2013
ETERNAL Toyota Supra (1993-2002)
otomobilinde olduğu gibi çok sıradan görünüyordu. Plastik ağırlıklı kokpitin yarattığı havayı deri kaplı sportif koltuklar bile kıramıyordu. Önden motorlu ve arkadan itişli spor otomobil için ağırlık dağılımı çok büyük önem taşıyordu. O yüzden 1993’te piyasaya çıkacak süper GT için hafifletme çalışmaları büyük bir özenle yapıldı. Alüminyum motor kaputu ve plastik yakıt deposunun kullanıldığı otomobil, selefine göre 26 kg daha hafif tasarlanmasına karşın yüzde 30 oranında daha güçlüydü. Otomobilin süspansiyonunda her bir aksta MacPherson tipi üçgen alt salıncaklar görev yapıyordu. Hafifletme uğruna salıncaklar gibi motor bağlantı elemanları ve diğer ön süspansiyon elemanları da alüminyumdan üretilmişti. 6 silindirle süper güç Otomobilde ağırlık kaygılarıyla büyük bir kumar oynandı. Selefindeki 8 silindirli motorun yerine 6 silindirli bir motor tercih edildi. Bu değişiklik, ilk bakışta 8 ve 12 silindirli rakiplere karşı apolet kaybı gibi görünse de sahip olduğu teknoloji, bu kaybı engellemeye 86 › 87 e-motoring magazine › ağustos 2013
Teknik veriler Motor: 2997 cc, 6 silindir, turbo besleme Maksimum güç: 5600 d/d-320 HP Maksimum tork: 4000 d/d-434 Nm Maksimum hız: 250 km/s 0-100 km/s hızlanma: 5.2 sn Boyutlar (u/g/y): 4521/1803/1270 mm Aks mesafesi: 2540 mm Ağırlık: 1566 kg Aktarma: Arkadan itiş Şanzıman: 6 ileri manuel Frenler (ön/arka): Hava kanallı disk/disk
yetecek çaptaydı. Motorda rakiplerden geri kalmaması için çift turbo besleme kullanıldı. Böylece üstten çift eksantrikli (DOHC) 2997 cc hacimli motordan 5600 d/d’de 320 HP maksimum güç alınabildi. Motorun 4000 d/d’de sunduğu 434 Nm’lik maksimum tork da tek kelimeyle göz kamaştırıcıydı. İki adet turboyla aşırı beslenen 3.0 litrelik motor, Toyota’nın o
dönemlerde sadece Amerika için üretim yapan Lexus markasından alımıştı. Lexus SC300 ve GC300 modellerinde 5 vitesli olarak kullanılan motor için Supra’da 6 vitesli şanzıman tercih edildi. 0-100 km/s hızlanmasını sadece 5.2 saniyede gerçekleştiren otomobil, 290 km/s hıza kadar ulaşabiliyordu. Yüksek güçlü motor, Supra’nın cazibesini yükseltiyordu ama özellikle düşük devirlerdeki gecikmeli esneklik özellikleri eleştiri topluyordu. Buna karşılık hızlanma tepkileri çok çok iyiydi. Otomobilde ağırlık kaygısıyla tek egzoz kullanılması, motor sesinin etkileyici olmasını engelliyordu. Olumlu yanından bakarsak da bunun bir diğer anlamı kabinin sessiz kalabilmesiydi. Fiyat olarak da Nissan 300 SX ve Honda NSX’in arasında konumlandırılan otomobil, Amerikalı modellerdense daha uygun fiyatlı ve ekonomikti. Bütün bu özelliklerle Supra üreti-
mi 2002 yılına kadar devam etti. Ardından Supra tarihteki onurlu garajına doğru yol aldı ama yarattığı etki hiç azalmadı... Yeni Supra’nın hep üretileceği konuşuldu, hatta GT86 için bile “yeni Supra yolda” yorumları yapıldı ama Toyota’nın şimdilik bu büyüklükte bir GT için hazırlığı bilinmiyor. Bilinen bir tek şey var ki, eğer bir gün Supra dönerse, gösterişli mazisine ihanet etmeyecek bir spor otomobil olacaktır... Supra’nın drag yarışlarında Amerikan musclecar’lara karşı güzel hatıraları var!.. e-motoring magazine › ağustos 2013
Motorsporları
Fatih Yurdatapan
ÖLÜMCÜL FORMÜL Son üç yılın şampiyonu Red Bull Racing, şimdi de Fernando Alonsu’nun peşinde Adrian Newey’in neredeyse kusursuz tasarımları ve Sebastian Vettel’in hırslı sürüşleriyle birlikte son üç yıl hem takımlar hem de pilotlar şampiyonluğunu alan Red Bull Racing takımı, hedeflerini büyütmeye devam ediyor. Yıl sonunda takımdan ayrılacağı ve F1’i bırakacağı açıklanan Mark Webber’in yerine farklı isimler konuşuluyor. En büyük bomba ise, Fernando Alonso ile görüşülmüş olması. Eğer bu gerçek olursa RBR takımı, Vettel ve Alonso’lu efsane bir kadro ile yarışabilir. Diğer yandan Sebastian Vettel’in bu kadar dişli bir takım isteyip istemeyeceği de tartışılıyor. Takım ise şu ana dek her zaman birinci pilot ve ikinci pilot kavramlarını açıkça kullandı. Oysa Alonso gibi bir sürücü asla ikinci pilot olmayı kabul etmez. İki taraf da bu görüşmeyi yalanlamazken, takım sürücü tercihinde aceleci davranmıyor. Ancak Alonso, Ferrari’nin istediği gibi bir otomobil yapamamasıyla takım içerisinde çok da memnun olmadığı tahmin ediliyor.
Hindistan GP’si takvimden çıkıyor
Formula 1 takvimi gelişmeye devam ederken bazı yarışlar da sorunlar yaşanıyor. Takvime yeni giren Hindistan GP’si 2014’te takvimde olmayacak, ancak bu yarışı 2015’te muhtemelen yeniden göreceğiz. Vergi sorunları nedeniyle yapılan spekülasyonların ardından Ecclestone, 2014’te bu yarışın yapılmayacağını açıkladı. Gelecek yıl Mart ayında yapılması istenen yarış, takvimi ve vergi meselesini karıştırdı. Ama yetkililer bu aksiliğin dışında yarışların yapılacağını belirtiyorlar.
u RBR’nin heyecan verici boş koltuğ
bir hayli hareketlendirdi. dünyasında transfer piyasasını F1 ası olm ak ılac ayr r’in bbe birçok pilot Mark We bir otomobilde yarışmak isteyen n ola li iye ans pot uk onl piy Vettel’in yanında, şam i Raikkonen ve Daniel nando Alonso’nun dışında Kim Fer ise, r yla ada lü güç en at var. Fak anan Kimi, ışan ve sezonun ilk yarışını kaz yar nda ımı tak us Lot . yor ülü Ricciardo olarak gör ip ve daha hızlı bir Red Bull ile yakın ilişkilere sah bilir. Diğer aday ise, kardeş otomobil için burayı tercih ede genç Ricciardo. Lotus’un takım Toro Rosso’da yarışan n Kimi, Vettel adına tehlikeli şampiyonluk yarışında yer ala ciardo artan performansıyla bir seçim gibi görünürken, Ric olarak görünüyor. Genç takıma daha yakın bir sürücü bilini kullanan Ricciardo sürücü testinde Red Bull otomo çok iyi zamanlar çıkardı. 88 › 89 e-motoring magazine › ağustos 2013
Alonso ve Ferrari’de neler oluyor? İstediği rekabet seviyesini sağlayan otomobiller üretmeyi başaramayan Ferrari, Alonso’yu elinde tutmak istiyor. Alonso’nun otomobillerden memnun olmamasına rağmen Ferrari takımı, İspanyol sürücüyle herhangi bir sorun veya kriz yaşamadıklarını ifade etti. Alonso, kendisine “diğerleri gibi bir araç” istediğini dile getirmesi, bazıları tarafından takım içi kriz olarak değerlendirildi. Sonuç olarak Ferrari durumun sakin olduğunu açıklamak zorunda kaldı. Takım, Alonso ile birlikte daha güçlü bir ikinci yarı sezon için sıkı bir şekilde çalıştığının altını çizdi. Ayrıca Fernando’nun sözlerinin takıma olumlu katkı yapabileceğini de belirttiler. Ferrari ve Alonso henüz şampiyonluk yarışından kopmamış olsalar da, son yarış olan Macaristan GP’sine beşinci başlayıp aynı pozisyonda bitirdiler. En ciddi rakipleri ise, her yarışta daha istikrarlı olmayı başarıyorlar.
Loeb’ün WTCC aracı hazır Dünya Ralli Şampiyonası’nı defalarca fethettikten sonra artık yeteneğini binek otomobil yarışlarında sınamak istiyor. Bu yüzden Citroen takımıyla birlikte ilk kez rekabeti bol olan WTCC’ye girme kararı aldılar. Süreç hızlı ilerledi ve Loeb’ün kullanacağı Citroen C-Elysee yarış otomobili tanıtıldı. Hatta Fransız sürücü ilk testlerini de yaptı. Asıl hedefleri gelecek yıl olacak ama testlerden herkes memnundu.
Loeb, “İlk kez gerçek WTCC otomobilimi kullandığımda kendimi çok rahat hissettim. Takım birçok şeyi geliştirecektir ama ilk izlenim gerçekten olumlu. Birçok insanın WRC şampiyonluklarım sebebiyle benden zaferler beklediğini biliyorum. Ama bu bambaşka bir disiplin. Yine de elimden geleni yapacağım” diye konuştu.
e-motoring magazine › ağustos 2013
Motorsporları
Şampiyon’dan karting pisti Volkan Işık Akademi’nin yeni eğlence ve eğitim pisti “Volkan Işık Karting Arena” Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsü içerisinde faaliyet göstermeye başladı. Kartingden VOLKICAR’a birçok aktivite ve eğitimin yapılacağı pist, İstanbul’un şehir içindeki en önemli motorsporları merkezlerinden biri olmaya aday. Türkiye’nin motorsporları denince akla gelen önemli isimlerinden Volkan Işık’ın birikim ve tecrübesi ile kurduğu Volkan Işık Akademi, Türkiye’de otomobil kültürünün yaygınlaşması
ve motorsporlarının sevilmesi için yaptığı çalışmalara bir yenisini ekledi. Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsü içerisinde faaliyete geçen Volkan Işık Karting Arena, İstanbul’un şehir içi motorsporları merkezlerinden biri olmaya hazırlanıyor. Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu (TOSFED) lisanslı kampüs içerisindeki tek yarış pisti olan Volkan Işık Karting Arena motorsporlarına başlamak ve keyifli zaman geçirmek isteyenler için de başvuru merkezi niteliğinde…
DUCATI’DE ÖNEMLİ TRANSFER MotoGP’nin önemli takımlarından birisi olan Ducati’de ciddi değişiklikler yaşanıyor. Cal Crutchlow, gelecek yıldan itibaren iki yıllığına Ducati takımına transfer oluyor. Takımda yarışan Nicky Hayden ise beş yılın ardından buradaki yerini kaybetmiş oldu. Crutchlow ise MotoGP kariyerini Yamaha’nın
90 › 91 e-motoring magazine › ağustos 2013
Tech 3 takımında geçirdi; 2013 sezonu ise onun için iyi gidiyor fakat Cal daha rekabetçi bir motosiklet ve ekip istiyor. Şampiyonluk potansiyeli olduğu düşünülen Crutchlow’un neler yapacağı büyük bir merak konusu. Tech 3 takımı ise oluşan boşluğu muhtemelen Pol Espergaro ile dolduracak.
DTM ÇİN’E DÖNÜYOR Almanlara ait olsa da tüm dünyada izlenen DTM yarış serisi, 2014 sezonunda Çin’de de düzenlenecek. Daha önce 2010 sezonunda bir yarış yapılmıştı ve şimdi de gelecek yılın takvimine katıldı. Ancak henüz hangi şehirde yapılacağı netleşmedi. Şu anda Şanghay ve Guangdong arasında görüşmeler devam ediyor. Bu seride tahmin edebileceğiniz gibi Audi, BMW ve Mercedes gibi markalar yer alıyor. Büyüyen Çin otomobil pazarı ise, bu tür markalar için büyük önem taşıyor. İşte DTM bu sebeple bu bölgede yapılacak yarışı son derece ciddiye alıyor
HYUNDAI’DE İLK TEST PİLOTU HANNINEN OLDU Büyük bir hızla WRC’ye dönüşe hazırlanan Hyundai takımı, diğer yandan otomobil geliştirme çalışmalarına da devam ediyor. Juho Hanninen ise, Hyundai’nin WRC takımına katılan önemli bir test pilotu olarak gündeme geldi. 2013 test programını Juho yönetecek ve otomobil buna göre şekillenecek. Bu da, Hyundai’nin iyi bir başlangıç yapmak için ne kadar titiz davrandığını gösteriyor. Hanninen, i20 WRC aracıyla yaptığı ilk sürüşlerin ardından pozitif konuştu. 2012 Avrupa Ralli Şampiyonası’nı kazanan Juho, uzun zamandır Skoda’nın fabrika takımında görev alıyordu.
Şampiyon geri dönmek istiyor Norveçli ralli pilotu Petter Solberg, WRC’den ayrı kalamıyor. 2003’te bu seride şampiyon olan Petter, gelecek yıl için burada yarışmanın yollarını arıyor. Bir fabrika takımında tam zamanlı bir koltuk bulana kadar da kendi takımında ERC’de mücadele etmeye devam edecek. Görüşmelere halen devam eden Solberg, WRC hedefini böyle yorumladı: “Bu spor benim için her zaman özeldir. Daha önce durmam gerekiyordu ama şimdi dönmeye ve burada mücadele etmeye hazır hissediyorum. Burada şampiyonluk alabileceğimi düşünüyorum.” Diğer Solberg hangi takımlarla ve kimlerle görüştüğü hakkında herhangi bir bilgi vermekten kaçındı. e-motoring magazine › ağustos 2013