engindergi-s17

Page 1

EnginDergi Y覺l: 2011 - Say覺: 17


Fotoğraf: eyma

"Bilgisiz olduğumuzun bilincine varmak, bilgiye atılan büyük bir adımdır." Benjamin Franklin


İçerik; Sy.04) Nedenler Denizi - Engin Enginer Sy.04) Sözdüşüm - Meltem Özbey Sy.05) O... - Evren Kır Sy.06) Siz Hiç Ruh Eşinizi Gördünüz mü? - Tuğçe Büyükabacı Sy.07) Baharı Bekledim Geldi mi? - Serenay Öztürk Sy.08) Alfafe - Buket Konur Sy.09) Ben Kimseye Benzemem Sevgili - Kezban Şahin Sy.10) Yeni Ev, Yeni Hayat - Bora Eke Sy.13) Dünya Punk Çılgınlığıyla Sallanıyor – Nilgün Hepyalçın Sy.14) Neden Bu Kadar Sanal Sosyaliz? - Yunus Baran Sy.15) Harikayım Diyebilmek – İsmail Karasu Sy.16) Sonsuz Sevgi – Neyzen Ahmet Hamdi Erdoğmuş Sy.17) Anneler Günü - Dilşah Kalkan Sy.18) Sadece Kadın Olmak - Melike Meral


Mecaz Neden ruhum sıkıntılı, içim kör Fezaya çıksam, ötesine baksam Hatta engin denizlere de dalsam Hayat bu ara hep olduğundan daha nankör Misal Ay neden bu kadar hüzünlü bu gece Parıldamıyor diye denize mi dargın Rüzgar neden bu denli sert, dalgalar öylesine hırçın Ve ben böylesine yorgun ve argın...

Engin Enginer

Mayıs 2011

Fotoğraf: eyma

Sözdüşüm Hayat, düzen, alışkın olduklarımız tam tersi olsa nasıl olurdu acaba. Her daim gökkuşağı olsa, kaybolunca yağmur yağsa; çiçek arının özüne bal bıraksa; gökyüzünde deniz dalgalansa, ayağımızın altında bulut... Balıklar kanatlanıp uçsa, kuşlar yüzse... Kelebek bin yıl yaşasa, kötüler bir gün. Sesler ağzımızdan çıkmayıp, dışardan bedenimize girse... Belki aslında sadece böceğiz, bir sabah uyandığımızda insan olup Kafka'yı anlamaya başlamışızdır.

Meltem Özbey


O... Birini, kaybedeceğini bile bile sevmek... Sevmekten korka korka sevmek... Bilirsin her şeyin bir gün biteceğini... Ona bağlanmaktan korka korka bağlanmışsındır... Hiçbir şeyi sevmediğin kadar sevmek O'nu, acıtır durur canını... Tam bir darbe yedikten sonra girmiştir belki hayatına... Onca olan olumsuzluğa karşı seni mutlu eden tek şey onun varlığıdır hayatında... Evladını seversin, bilirsin bir gün gidecek... Kendine ait bir hayatı vardır zaten yanıbaşınızdayken bile... Anne babanı seversin, bile bile bir gün seni terkedip gidecekler bu dünyadan... Arkadaşını, dostunu seversin, bugün var yarın yok, pamuk ipliğine bağlı ilişkiler artık... Kedini, köpeğini seversin... Senden önce ölecek... Aşk, sevgi, özlem, hasret hepsi kalbindeki "O" için hissettiğin duygulardır... Sanki yüreği yüreğinin üstündeymiş gibi… Hiçbir şey engel değildir sevgine... Hatırlarsın her saniye, her an O'nu sevdiğin ilk anı... Bir hayaldir sanki yaşananlar... Zaman mı, O mu yanıltmıştır? Belki hiç sevmemiştir seni sevdiğin ya da sevdiklerin... O'nsuzluk kalır yüreğinden biri gittiğinde… Kalbin O'nunla doluyken, unutmayı nasıl beklerler? Kırgın da olsa kalbin gidene, gittiği için, yeminlerin tövbe eder... O mudur yoksa O'nsuzluk mudur acıtan canını birini kaybettiğinde? Gelmez mi bir daha, sevmez mi seni, bilmez ne akıl ne yürek... Hayatta değildir belki artık... Uzaktır sana O, anlayamaz... Bağırsan da duymaz ki ne çektiğini... Umurunda değilsindir belki... Oysa ona ulaşması için haykırırsın, ulaşsın diye O'na özlemin... Onsuz yaşayamazsın, onsuz hayata sarılamadığını, her geçen gün dibe vurduğunu hissederek nefes alamazsın... Aşk değildir, sevgi değildir, umuttur tükenen... Yarım kalırsın, eksik kalırsın... Unutmayı da istemezsin, O'nu hayatından çıkarmayı da... Ama yoktur artık... Unutursun tüm bildiklerini ve kaybedersin tüm benliğini... Kalbine o kadar çok şey sığdırırsın ki… Ama nedense bir tek O sığmaz kalbine bilmez kimse… Ve kaybedilenin uzaklığı... Öyle uzak, öyle yabancıdır ki anılar korkarsın... Söyleyeceklerinin hesabını yapsan sabahlar izin vermez... Olsa olsa O'na yaşa diyebilirsin... Birlikte yaşayalım demeye bile için elvermez... Kaybettiğini bilirsin... Oysa hep, her yerde O vardır... Ve kendin yok olmadıkça da, O sende hiçbir zaman kaybolmaz... O'nu anlamakla, O'nu yaşamakla geçirdiğin gecelerde, sabahladığın gecelerde, O'na uykularında rahatlık veriyorsa hasretin...

Evren Kır


Siz Hiç Ruh Eşinizi Gördünüz mü? Tadım reklamında ki çiftin, eğlenceli diyaloğunu aktararak başlamak istiyorum. Kız - Ayrılmak istiyorum Cem. Cem - Ayrıl canım ayrıl, sana iş mi yok. Kız - İşten değil, senden hayatım, Cem - Hani biz ruh ikiziydik! Kız - Valla kusura bakma, ben benzetmişim. Bu konu, reklamı ilk izlediğim anda zihnimde canlanmaya başlamıştı. Bir sürü soru kafama üşüşmüştü. Gerçekten, hepimizin bir ruh eşi var mıydı? Varsa, onu bulma ihtimalimiz neydi? Tüm bu sorular kafamda dönüp dururken, kendimce cevaplar aramaya ve sesli düşünmeye başladım. Öncelikle insan, bedeninin ötesinde enerji yüklü bir ruha da sahiptir. Beden, bu enerji dolu ruhu sıkı sıkıya sarıp sarmalamış. Dışarıdan öyle bir katman oluşturmuştur ki; haliyle çekirdeğe ulaşmak da pek kolay olmamaktadır. İnsanın, hep öze ulaşma çabası da bundandır zaten. O katmanın, görünmeyen derinliklerine inmek ve orada, kendine ait bir parça bulmak içindir. Çünkü yalnızlıktan uzak, tanıdık, güvenli bir yere sığınmak istemektedir. İşte bundandır ki, aşkın adının geçtiği her yerde, ‘‘ruh eşi’’ tamlaması da kullanılır. Bu iki kelime, basit gözükse de içinde çok derin anlamlar barındırır. Bir nevi, insanlığın tüm yükünü sırtında taşır. Olmasını istedikleri, ama varlığından bile emin olamadıkları bir umudu anlatır. Yunan mitolojisinde geçen bir hikaye duymuştum. İnsanlığın dört kollu, dört bacaklı çok güçlü yaratıklar olduğu bir zaman dilimi anlatılıyordu. İnsanlar, o kadar güçlülermiş ki; yeryüzünde taş üstünde taş bırakmıyorlarmış. Arkası kesilmeyen taşkınlıklar yapıyorlarmış. Tanrılar da bu duruma artık çok sinirlenmişler ve insanları ortadan ikiye ayırmışlar. Ortadan ikiye ayrılan insanların bir yanı kadın, bir yanı erkek oluvermiş. Böylece, Tanrılar onlara çok büyük bir ceza vermişler. Fakat insanlar o korkuyla, diğer yarılarına daha sıkı sıkı sarılmış. Tanrılar da bu işin böyle olmayacağını anlayıp, onları yeryüzünün dört bir yanına savurmuş. İşte o gün bu gündür, insanlar diğer yarılarını ararmış. Ruh eşlerini bulup, tamamlanabilmek için.


Bu hikayede olduğu gibi, hepimiz kendimizi tamamlayacak yarımızı arıyoruz. Çünkü biliyoruz ki; bizim de noksanlıklarımız, kusurlarımız var. Ve bunlardan da ancak, başka birinde arınabiliriz. Bu arınma yolculuğu, öyle olasılıklarla dolu bir yolculuk ki… Yedi milyar insan arasından, diğer bir yarıyı bulmak ve senin de onun yarın olduğuna ikna edebilme becerisi aslında. Ya da bir başka açıdan bakılırsa, aşka aldanmadan ona ulaşabilme gerekliliğidir. Çünkü aşk, ruh eşini aramak için çıktığın yolda, yanındakinin ‘‘o’’ olduğuna inandıran bir sihirdir. Gerçekten ruh eşini bulduysan; aşk geçse bile, o hep aklında kalır. Eğer gönül gözün körelmemişse; sen de bu farkı çok net görür ve hissedersin. Velev ki her yanındakini ruh eşin zannediyorsan, gönlün çoktan aldanmıştır. Bu da anlayana, kıssadan hisse.

Tuğçe Büyükabacı

Baharı Bekledim Geldi mi? Bahar çocuğum, nicedir severim bu mevsimi. Hatırladığım kadarıyla mis kokan çiçekler, en çok da papatyalar ilgimi çeker. Hiç çiçek aldın mı diye sormayın bana, işte o derin bir yaradır bende… Acısıyla, tatlısıyla severim bu avare mevsimi. Havanın nasıl olacağı belli olmaz, tıpkı benim gibi. Bir bakmışın gökyüzünde şimşekler çakıyor, ardından da gözlerinizi alamayacağınız güzellikte bir gökkuşağı. Rengarenk büyüler insanı, bir anda kaybolur ışıklar dağılır. Ben neler yaşamışım? Bir bakmışım kimler yok olmuş? Yine de beklerim her yıl bu güzelim ayları. Doğanın canlanışını ve baharın insanlara olan etkisini. Ilık ılık yağan yağmuruyla, ağaçlardan uçuşan polenleri ile güzeldir bahar… Piknik yapası gelir insanın, arkadaşlarıyla gezesi… Zaman bir güzel akar her nedense? Bu aralar şunu fark ettim ve soruyorum kendime: Şimdi gelen bahar acaba benim için ne kadar gerçek?

Serenay ÖZTÜRK 27.03.2011


Alfafe adam güneş gözlüğü taktı kadının hayalleri karardı böylesi başkalarının parlayan yanlarına tanıklıktan daha kolaydı ve yine de bu şiirimsi kadar boktandı "o"nu cümle içinde kurabilmek alfafe... bazıları zayıf doğarlar zayıflıklarına aldırmadan dolanırlar farkında olmadan da dolanırlar yine de dolanırlar durmazlar alfafe... adam kadına baktı göremedi kadın adama baktı dokunamadı uzun bir sessizliğin ardından yeniden alfafe... bu kez kadındı adama haddini bildirdiğini sanan kadındı anlaşılmamaktan yılıp susan ve adamdı kendi hiçliğinde yalanlarına batan alfafe... bazıları yalanlarına rağmen kazanırlar bazıları sahteliklerine hazır kılıflarla kazanırlar bazıları birçok şeyi kaybederken kazanırlar inadına kazanırlar ve tekrar kazanırlar yeniden alfafe... kadın derin nefes aldı adam balgam fırlattı kadın üzerine bastı vurgulu kelimelerinden sonuncusunu bir balgama bağladı yutkundu sanki yüzüne inen eski bir tokatın anımsamasıydı her şey hak edilmemiş ama benimsenmiş olan


koca toz bulutu aslında hatırlanıp tutulamayan... tokatın acısını hatırladı kadın susarken tutamazken... alfafe yeniden derinden... "s*ktir git"in küfür olduğunu bilmezden gelirken...

Buket Konur

Ben Kimseye Benzemem Sevgili Bak sevgili, ben kimseye benzemem Öyle aylarca beklemem aşık olmak için Bir kere baktın mı gözlerime, içime işledin mi.. Nakış ederim gönlüme.. her an işlerim seni içime Bak sevgili, ben kimseye benzemem.. Öyle aylarca beklemem hayalini kurmak için Bir kere hissettim mi bana olan hislerini Hayallerime hükümdar ederim seni... Bak sevgili.. her anımda sen varsın şimdi ama... Keşkelerim tükendi.. Belkilerim yok.. Rağmenlerim sessiz.. Sevgili, sen içimdesin ama benim ruhum kayıp.. Anla sevgili, kimse vazgeçmek için başlamaz aşka.. İçimi söke söke vazgeçtim Kaybetmekten korktuğum anda vazgeçtim senden.. Ben sana buna rağmen bırakamam seni diyemem Ben kimseye benzemem sevgili..

Kezban Şahin


Yeni Ev, Yeni Hayat O kadar huzurluyum ki! Kendine adanmış bir ruhun dinginliği ve gecikmiş olmasına rağmen bekleyen bir adımın atılması insanı büyülüyor. Önceki yazılarımda aradığım hayal evinden bahsedip, ona kavuşunca sizinle paylaşıcağımı dile getirmiştim. Buyrun anlatıyorum; (Fon müzik Ezginin Günlüğü'ne ait.) Bir oda, bir salon. Her tarafı ışık alıyor. Bahçesinde henüz emin olamamakla turunç ya da portakal ağacı, onun önünde de ayakta dikilmiş bekleyen birkaç palmiye.


Eşyam az. Ama azlığın insana kattığı hafiflik yok mu? Deli ediyor insanı, deli! Bir sofra kurdum kendime; domates, omlet, ekmek ve çay. Hani o Hakkari'deki günlerin tadında. Önce hatıralarını anımsattı, sonra da yüzümde bir tebessüm bırakıverdi. Ah hayat, garip hayat. Yine düştüm aşk yollarına. Aşını beyaz bir masada yer, sonra da beyaz bir masa da, hayatın bembeyaz sayfalarına yazarsın yazılarını. Bakarsın ki, dost martılar eksik gibi. Değil, sallanırsın aşağıya doğru evden. Sahile vardın mı, şanslıysan oracıktadırlar. Nasıl mı biliyorum?

Sabahları parkların arasından geçiyorum sahile doğru. Liseli çocuklar, ellerinde sigara. Parkın solunda masalcı diye bir kafe, Hep kapalıyken denk geliyor, Yarın haftasonu, sabah spor yaparken şansımı deniyim birde.


Gerçi "yarın" "yarın" diye bir şey var mı? Bugün hayatımın son günü olsa, yine aynı ben olup aynı şeyleri mi yapıyor olurdum? Sizleri severim bilirsiniz. Gece uzun. Yaşama Cavilla! Mutluluklar.

Bora EKE

06.05.2011 Hayal Evi, Hatay, İzmir, Türkiye Fotoğraflar: Bora Eke


Dünya Punk Çılgınlığıyla Sallanıyor Genç nesil her zaman için kendine farklı bir tarz arayışındadır. Bu nesillerdir süregelen bir şey. Moda akımlarının zaman içindeki dönüşümü de genç neslin eğilimleriyle gerçekleşmektedir. Bunların bir kısmı ciddi anlamda çılgınlıklara yer veren akımlardır. Bunu hayat tarzına getiren gençler seçtikleri yol uğruna her şeyi göze alır durumda yol almakta yani bunlara örnek verebileceğimiz şeyler herkesin de tahmin edebileceği gibi kimsenin cesaret edemeyeceği renkleri saçınızda denemek (hatta o 20 cm'e kadar uzayan saçları dik tutabilmek için harcanan vakit ve jöle kutusuna düşmek), farklı görünümde (örneğin kedi gözü) lensler kullanmak, dövme yaptırmak (bazıları hemen hemen tüm vücuda), piercing yaptırmak ama yüzün en az üç bölgesine, ikinci el ya da eskitilmiş (tül, şifon tarzı kumaşlardan ama tümüyle siyah ya da mor renkleri içeren) kıyafetler giymek, bohem bir hayat tarzına sahip (nerede akşam orada sabah diyen) arkadaş grupları edinmek. Genellikle çoğu genç bunu ergenlik döneminde atlatabilirken birçoğu ömrünün sonuna kadar bunu hayat tarzı haline getirip yaşamaya devam ediyor. Düşünüyorum da iyi ki zamanında saçlarımı pembeye boyatmış, yırtık pırtık hatta zincirli pantolonlar giymiş, sokak çeteleri kurup, paten turnuvaları düzenlemişim. Gülse Birsel'in de dediği gibi "Punk çılgınlığı; annen senin bu halin ne deyip saçını çektiğinde ya da cimciriği yediğinde son bulur." Buradan anneme teşekkürü bir borç bilirim. Giydiğiniz kıyafete bürünmeniz onu hayatınızın her safhasında yaşamanız anlamına gelmez yani Rock'n Roll dinliyorsanız bu sürekli headbang yaparak yürümeniz ya da yırtık pırtık jean giymenize sebep olmasın. Önemli olan hayatınızın kendine özgü bir yapısı olması ve istediğinizi buna bağlı olmadan giyip birbirine karıştırmadan yaşamanız. Sevdiğiniz şeyi giyin, dinleyin, yaşayın. Hiçbir zaman hayat tek bir noktayı seçmenizle yürümez. Geniş bir bakış açısına sahip insanlar giyim tarzına göre yaşamıyor, arkadaşlarını buna göre seçmiyor ya da bugün hippi olasım geldi hemen bir Wolksvagen dolmuş alıp boyamalıyım demiyor. Hayat sınırların içinde çok daha sıkıcı olmaz mı? Bence olur.


Bunun için etrafa bakmayın bugün Kızılderili olmak istiyorsanız dün punk giyindim bugün böyle yaparsam arkadaşlarım ne der kaygınız olmasın. :)

Nilgün Hepyalçın

Neden Bu Kadar Sanal Sosyaliz? Gelişen sosyal medya ve internet özlemi evlerimizden çıkmamıza mani. Sabah giyeceğimiz kıyafeti ancak bilgisayar kapalıyken ancak ütüleyebiliyoruz. İşimizde yetiştirmemiz gereken sunuma ancak Facebook kapalıyken odaklanabiliyoruz. Okul arkadaşlarımızla ancak sosyal medyadan tanıştığımız yeni bir arkadaşımızla buluşmayacaksak vakit ayırabiliyoruz. Yeni birini tanıma girişimimiz ancak internetten olursa cesur olabiliyoruz. Yazı dilimizle konuşma dilimiz arsında dağlar kadar uçurumu ancak resimden öteye geçebildiğimiz zaman fark ettirebiliyoruz, edebiliyoruz. Aslında sanal bir profilden öteye gidemeyeceğimizi bildiğimiz halde o sanallığın verdiği banallıkla olmadık şeylere yeltenebiliyoruz. Fake hesaplar kurup asla söyleyemeyeceklerimizi söyleme girişimleri içinde olabiliyoruz. Sektörün büyük ağabeyleri ve ablalarıyla ancak sanal iletişim kurabiliyoruz, yüz yüze ya çekiniyor ya da hala yaklaşamıyoruz. Ne olacağımıza karar veremeyip, işin içine tam anlamıyla giremeden sanal dünyanın yardımıyla ekran önünde karar veriyoruz. Paylaşımları çok seviyor, bir şey paylaşmazsak çatlıyoruz. Gerçek dünyada bu kadar cömert olamıyoruz. İşimize gelene işimize geldiği gibi davranıyoruz. Maskeler takıp adam seçiyoruz. Masa başı aktivitelerini geliştirdikçe geliştiriyoruz. Kalmadan tuvalete gidebilmenin, çıkıp gezebilmenin mucidi olmaya kafa bile yoruyoruz. Yaşımıza başımıza bakmıyoruz. Gençle yaşlı aynı dili konuşuyoruz. Sanallık olmasa “o yaşlı, salla gitsin” diyoruz. Asosyal dijitalcilerle zeki pazarlamacıları çok seviyoruz. Sosyal paylaşımlarımızı hep iki model üzerinden kuruyoruz. Evden, iş yerinden, cepten her daim profil sayfalarımızı, mesajlarımızı, iletilerimizi düşünüyor, giriyor, takip edip cevap veriyoruz. Peki, neden bu kadar asosyaliz? Bence hala gelişime açığız ve bunu da değiştireceğiz. Biraz daha sosyalleşmekte fayda var.

Yunus Baran

07.03.2010


Harikayım Diyebilmek Kendimizi nasıl hissettiğimizi açıklarken büyük, olumlu, neşeli kelime ve deyimler kullanmalıyız. Biri bize, “Bugün kendini nasıl hissediyorsun” diye sorduğunda ona, “Yorgunum, başım ağrıyor, keşke bugün Pazar olsaydı, kendimi iyi hissetmiyorum” diye cevap verirsek, sonunda kendimizi daha kötü hissediyor olmamıza yol açarız. Bomba gibiyim!... Çok basit ama müthiş güçlü bir nokta. Bize ne zaman, “Nasılsın” veya “Kendini bugün nasıl hissediyorsun” diye sorarlarsa, şöyle cevaplamalıyız: “Harika çok iyiyim, teşekkürler. Ya sen?” veya “Müthiş” veya “Çok iyi, bomba gibiyim”. Böylece her fırsatta kendimizi çok iyi hissedecek ve kendimizi gerçekten de harika hissetmeye başlarız. Her zaman kendini müthiş hisseden biri olarak tanınmalıyız. Bu bize yeni arkadaşlar kazandıracaktır. Diğer insanlarla konuşurken de, hep hoş, neşeli, güzel kelime ve deyimler kullanmalıyız. Bütün dost ve yakınlarımıza söyleyecek büyük, olumlu bir kelimeye sahip olmayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Başkasıyla birlikte olup o anda bizimle olmayan üçüncü bir kişi hakkında konuşurken de, o kişi için kötü şey söylememeliyiz. İyi yönlerini söylemeliyiz. Özellikle öfkeli halde, kişiyi yerin dibine geçirici sarf etmekten kaçınmalıyız. Er ya da geç konuşulan laflar, o kişinin kulağına gider ve bu durumda yerin dibine geçeriz. O kişiyle ilişkilerimiz bozulabilir. Konuşmalarımızda karşımızdakine daima cesaret vermeliyiz. Bunun için de olumlu bir dil ile konuşmalıyız. Her fırsatta insanlara kişisel olarak iltifatta bulunmalıyız. Tanıdığımız tanımadığımız herkes övülmeye can atar. Eşimize her gün söyleyecek özel bir kelimemiz olmalı. Bizimle çalışan insanları da izleyip, onlara da takdirlerimizi bildirmeliyiz. İltifat, takdir samimi bir şekilde yapılırsa sırıtmazsa başarı için bir anahtar olur. Bunu kullanmalıyız. İnsanlara görünümleri çalışmaları, başarıları, aileleri hakkında her zaman iltifat edici sözler söylemeliyiz.

İsmail Karasu


Sonsuz Sevgi Bir söz dizisi, iki kelime, içimizde her şart ve koşulda olması gereken bir kavram, insan olmamıza neden olan yegane bir gerçek. Dünyaya sevgi ile bakabilmek bizi yaradan, bize muhabbet, şevkat, alçakgönüllülük, hoşgörü, iyilikseverlik duygusunu içimize nakşedip, Allah'ın kendisinin rahmet tecellisinin bizdeki yansımasıdır. Kendimizde var olan bu duyguyu açığa çılkarabildiğimiz sürece Kuran-ı Kerim'de bahsedilen ahsen-i takvim denilen yaradılmışların en mükemmeli olan insan profili. Bu sevgiyi yaşayabilmek Mesnevi'de bahsedilen gerçek aşk hikayesini iyi anlamak ve bütün duygularımızın sevmek ve sevilmek olduğunu idrak etmemizdir bizi insan yapan. Bu sözcüğün ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışırken inanın kelime dağarcığımın yetmediğini daha iyi anlıyorum. Bir sevgi insanda nasıl zuhur eder, onu nasıl büsbütün kuşatır, o duyguyu insan nasıl açığa yansıtabilir? Nasıl bir yetişme tarzı olmalıdır? Her şeyi sevebilmesinin mümkün olabileceğini anlamaya ve kavramaya gücünün yetebileceği imkan dahilinde midir? Kalbimizin sevgi dolu olabilmesi için nelere ihtiyaç duyuyoruz? Doğumdan ölüme kadar olan şu dünya hayatında böyle bir süreç her an yaşanabilir mi? Bu sorgulama ve kendini tanıma insanın olgunlaşması ve gelişmesinin bir işaretidir. İnsan en çok neyi sever kimi sever, dünyanın lezzetleri onu kandırabilir mi yoksa daha metafizik boyuta kadar bu sevgi uzanabilir mi? Her hangi bir canlıyı yaradandan ötürü sevebilmesi bir annenin evlatlarına yavrularına olan o müthiş sevgisi onların mutluluklarına ortak olabilmesi sevmenin ve sevilmenin ne kadar harika bir duygu olduğunun işaretidir. Peygamber efendimizin ümmetine olan o sonsuz sevgisi çağlar boyunca yaşamış büyük din alimlerinin gösterdikleri sevgiler. Bu mana iklimine bizi bu boyuta sokan o önemli insanların bizleri biraz içsel yolculuğa kendimizde derinleşmemizde ve yaratılış gayemizin ne demek olduğunu anlatabilmeleri adına ne kadar önemli olduğu aşikardır. Mesnevi'sinde ne güzel söylüyor Hz.Mevlana, ikilikler bizi tekliğe tefritten tevhide ulaştırabilirse, kişileri şucu bucu rengi mezhebi ırkı boyu yüzü davranışlarının ne önemi olabilir. Zıtlıkların ahengi denen zıt kutupların birbirini çekmesi gibi tüm insanlarda bu mozaik ve çokluğun içinde sevmesini inanıyorum ki becerebilirler.

Neyzen Ahmet Hamdi Erdoğmuş


Anneler Günü Anneler Günü kapıda… Ha geldi, ha gelecek… Az kaldı. Bu kadar koşturmanın içinde hatırlamam mümkün değildi ama sağ olsunlar elektrikli ev aletleri üreticileri reklama başladı da Anneler Günü’nün yakında aramıza teşrif edeceğini anladık… Anne demek mutfak robotu demek onların gözünde… Yeter ki anneler soğanları hızla doğrasın… Anne süpürsün, anne çamaşır yıkasın, anne ütü yapsın… Hatta o kadar hızlı yapsın ki sevgiye zaman kalsın… Sevginin zamana ihtiyacı olmadığını ne zaman öğretecekler bizlere? Anne zamanla mı sever çocuklarını, anne elinin tersiyle iter işleri, soğandan daha fazla kıymetlidir çocuk ve anne olmuş herkes bunu bilir zaten. Bizim tükenmemiz üstüne kurulu sanki her şey… Satın aldıklarımız yüzünden çocukları koyacak yer kalmayacak evlerde, korkuyorum doğrusu… Hayatta hem zor hem de güzel olan tek şey annelik olsa gerek kadınlar için… Kadınlar, anneliğin her türlü yorgunluğunu, hüznünü, üzüntüsünü yaşamış olsalar anne olma halinden asla vazgeçmeyeceklerdir. Ancak çoğumuz mutfak robotundan vazgeçebiliriz, hatta mutfak robotu değil de, yaptığımız işlerin bir kısmını bizim omuzlarımızdan alan bir sistem hediye etse çocuklar çok daha seviniriz. Zira zamanı az ama işi çok anneler soğanı çıplak elle neredeyse mutfak robotu hızında doğrarlar. Kızımın henüz iki yaşında iken parmak boyası ile çizip, içini boyadığı yamuk kalp resmi en güzel Anneler Günü hediyem… Minik çerçevesi ile duvarda asılı… Anneler Günü ile bundan başka işim yok benim…

Dilşah Kalkan


Sadece Kadın Olmak Seçme şansınız olmadan yanaklarınız gibi...

düşersiniz

dünyaya..

Pembedir

patiğiniz

Daha narin daha şeffaf daha korunmasız sanki... Pembe gibi.. Elinize tutuşturuluverir bebeğiniz; geleceğin annesisinizdir; bürünmeye başlamalı; alışmalısınızdır bu role. Oyunlarınız bile sorumluluk yüklüdür buram buram... Kadın olmanın olmazsa olmazları vardır; süpürge tutmayı bilmelisinizdir, çay demlemeyi de... Kusursuz, emektar, sonsuz şefkatli, kendini unutmuş, ev hanımlığından ücretsiz emekli!! Yeri geldi mi kocaman bir yürek ve beden olmalısınızdır; ailenizi, eşinizi, işinizi, evlatlarınızı sığdırabilecek kadar büyük.. onlar sığar da hani bir küçücük sen sığamazsın yüreklere! Kimse kollarınızın acıdığının; gücünüzün azaldığının farkında bile olmadan.. Bazen açtığınız yüreğinize derin darbeler alarak!! Zamanla usul usul yiterek senden.. Namus timsali olmalısınızdır; erkeğin yaptığı erkekliktendir sizinki edepsizlikten!! Korunmasızlığınızın herkes farkındadır ancak zarar veren koruması gerekenin ta kendisidir! Bu tezatlıklar içerisinde duygusal ve bedensel zayıflığınızla doyar erkekler.. Aman, geç kalmamalısınızdır eve! Sokakta yürüyemezsiniz o saatte! Her an bir yaban el ya da dilin (doğal!) tacizine maruz kalabilirsiniz!! Ya da töreler hep size işler; tek başına hataların, yargısız mahkumusunuzdur.. Sualsiz geçer ip boynunuza! Erkekçede tüm küfürler sizin üzerinizedir. Ahlaksız sohbetlerin konusu yine sizsinizdir..! Kendi acizlikleridir anlattıkları, bastırılmış hayvani düşünceleri..!! Ayaklarının altına serilen cennetin güzelliğisindir halbuki bakmasını bilen gözlere! Erkek şiddetini kaldıramayacak kadar merhamet dolu olan düzeni dengeleyen.. Sevgi kadar sıcak; su kadar fedakar... Sığındığınız ama sığamadığınız yürekler olur zaman zaman... Size


sığınanlara feda Anlaşılamazsınız; oluverirsiniz...

ettiklerinizden çok daha azını anlamaya bile çalışmazlar!

istersiniz Sorunlu,

ancak... takıntılı

Yüreğe çarpan gidişler gibi çarpılır kapılar.. Kapılar ardında gözyaşı döken yine sizsinizdir... Yiten kaybolup giden. Gerçeklerden kaçıp hayal dünyasında yaşarsınız çoğu kez; beyaz atlı prensinizi beklerken, öptüğünüz prensler bir bir kurbağaya dönerken.. Bizim kadar sarsanız bizi sadece o kadar.. Daha çabuk yaşlanırsınız, daha kolay ağlarsınız filmlere... Kendi filminizin başrolünde! Toplum dayatmıştır; acımasız erkek kanunları geçerlidir.. Sen farketmeden diğer canlılar gibi erkek egemenliğinde ezilmişsindir.. Hayır; bu böyle olmuştur ve böyle olacaktır. Hiyerarşiye uyum sağlayamazsan normal değilsindir. Anormalliği öyle bir normalleştirmiştir ki düzen sen bile inanmışsındır rolüne.. Erkeğin yanında değil altında kalan, aciz, güçsüz, ruhsuz, şekillendirdiğine hayretle bakan, tanıyamayan... BİZ ANNEYİZ!! CANA CAN KATAN HANİ.. ERKEKLERE DÜNYALARI BAHŞETSENİZ YAPMAYACAKLARI FEDAKARLIKLARI BEKLENTİSİZ SONSUZ ŞEFKATLE YAPAN! KOLAY KIRILAN ÇABUK AĞLAYAN!! BİR ALDI MI BİN VEREN.. YÜREĞİ BEDENİNE DAR GELEN.. ERKEKLERCE RUHU HİÇ SAYILIP BEDENİ PİYASA YAPAN! ŞEFKATLİ KOLLARI GÖVDESİNE KÜÇÜK; ENGİN MERHAMETİ SURETİNE BÜYÜK! SADECE KADIN OLARAK DOĞDUĞUM İÇİN SAHİBİM BUNLARA! ''ANNELER GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN''

Melike Meral

..EnginDergi.. Mayıs 2011 sayı-17


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.