engindergi-s38

Page 1

EnginDergi Y覺l: 2013 - Say覺: 38


Tegernsee, Almanya Fotoğraf: Güvenç Aydoğan

"İnsanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur, ama onlara neler hissettirdiğinizi unutmaz." Maya Angelou


İçerik; Sy.04) Empati – Engin Enginer Sy.05) Kitap tavsiyesi; Bir Aşk Masalı – Osman Aysu Sy.06) Mutlu Kal... - Kezban Şahin Sy.07) Üç Neden – Serenay Öztürk Sy.08) Keşke – Pelin Karadağ Sy.09) Kaçak '16 – Işık Yavuz Sy.10) Öğretmenim – Özkan Çokkeskin Sy.10) Burçlar'a göre meslek değerlendirmeleri Sy.14) EFT (Engin Film Tavsiye) Sy.14) Fıkra; Asırlık Aşk Sy.15) Pınar Köksal - Düğün Hikayesi Sy.16) Aşkın Tarifi (mi?) – Sema Kahveci Sy.19) Her kadının içinde küçük bir kız vardır


Empati Çevremizdeki insanları seçmek gerçekten de bizim elimizde mi bilmiyorum ama birlikte zaman geçirilen insanların üzerimizde ne kadar çok etkisi olduğu su götürmez bir gerçek. Çoğu zaman okulda veya iş yerinde yaşadığımız sorunu evimize yansıtıp sevdiklerimizin kalplerini kırabiliyoruz. Kimi zaman sadece yol verdiğimiz veya kapısını açtığımız birisinin teşekkür tebessümü günümüzün çok daha keyifli geçmesini sağlayabiliyor. Yaşadığımız olaylar çoğunlukla kontrolümüz dışında olsa da aslında asıl sonucu, gerçekleşen etkilere verdiğimiz tepkiler oluşturuyor. Öncelikle; kullandığımız, hatta dilimize pelesenk olmuş pek çok kelime, içinde yer aldığımız toplumun getirisi. Hangi dili konuştuğumuz önemli değil, zaten kullanılan ifadeler çoğunlukla herhangi bir dilde yer almayan, uydurulmuş kelimeler. O yüzden okumak Türkçe kullanımımızı düzeltirken, sık televizyon seyretmek aksi yönde sonuç doğuruyor. Evli çiftlerin burun yapılarının zaman içerisinde birbirine benzediğini duyduğumda şaşırmıştım. Dahası, sürekli bir arada yaşayan bir topluluktaki kadınların adet dönemlerinin zaman içerisinde örtüştüğünü okumak ayrıca düşündürmüştü. Başka bir bilimsel makale de 'duygular bulaşıcıdır' der. İçerisinde bulunduğumuz ortamdaki sosyal psikolojik durum ruh halimizi ve duygularımızı olumlu yahut olumsuz olarak etkilemektedir. Bunun en basit örneği, bulunduğunuz ortamda birisi esnediğinde diğerleri de esnemeye başlamasıdır. İsterseniz deneyin! Aynısı gülümsemek için de geçerlidir; hatta bununla ilgili olarak Christine Rabette tarafından 2003 yılında Belçika metrosunda çekilen sekiz dakikalık “Merci!” ismindeki filmi izlemenizi de tavsiye ederim. Türk insanı olarak ziyadesiyle duygusal bir toplumuz ve çevremizde gerçekleşen olaylara kayıtsız kalmamız pek mümkün olmuyor; farkında olmadan çok çabuk etkilenebiliyoruz. Empati, günümüzde 'kendini başkasının ayakkabısı içerisinde hissetmek'le tanımlanan bir kelime. Empati, yani eşduyum bir başkasının içinde bulunduğu durumu anlamaya ve içselleştirmeye çalışmak demektir. Lakin çoğu zaman bilinçsizce gerçekleştirdiğimiz empati süreci olumsuz sonuçlara sebep olmakta. Eğer yanan bir binadakileri kurtarmak için kendinizi korumasızca ateşe


atarsanız, alevlerin arasındakilere yardımcı olmak bir yana, kendiniz de yanmaya başlarsınız. Böylesi durumlarda yapılması gereken öncelikli olarak işin ehlini durumdan haberdar etmek, yahut yanmayan özel elbiselerle önlem aldıktan sonra olaya müdahale etmektir. Bu konuyu Leo Buscaglia bir kitabında çok güzel özetlemiştir; "Başkalarından etkilenmemek, iç huzurunuzu bozmamak ve hatta çevrenizdekilere huzur vermek için az konuşmayı deneyin. Şefkatli bir dokunuş, gülen bir yüz, dinleyen bir kulak ve dürüst bir kalp tüm çevrenizdekileri değiştirecek bulaşıcılıktadır." Sevgilerimle

Engin Enginer

Kitap tavsiyesi;

“Bir Aşk Masalı” Osman Aysu İkisi de aynı kolejde okumuş, aynı sıraları paylaşmıştı. Okulun basketbol takımında da devam eden arkadaşlıkları keyifli bir dostluğun kapılarını açmıştı onlara. Mezun olduktan sonra kendilerine bambaşka yollar çizince, ister istemez bir mesafe girmişti aralarına. Giderek birbirlerinin izini kaybetmişlerdi. Biri avukat olmuş, üst üste kazandığı davalarla İstanbul'da ünlü bir isim haline gelmişti. Diğerinin ise nerede olduğu bilinmiyordu. Yıllar sonra bir gün karşılaştılar!... Zorunlu bir karşılaşmaydı bu. Eski okul arkadaşı çaresizdi ve avukattan yardım istiyordu. Oğlu bir süredir kayıptı çünkü. Avukat, elbette ki yardım edecekti arkadaşına. Ama olayın üstüne üstüne gittikçe hiç ummadığı sorunların içinde buluverdi kendini. Üstelik, bu gerilim dolu arayışta bir doktor, aşkla da tanıştırdı onu. Asıl macera şimdi başlıyordu... Yayın Yılı: 2000, İstanbul - 472 Sy. - Türk Edebiyatı, Roman, Polisiye


Mutlu Kal... Günlerdir ne yazacağımı düşünüyorum, satırlar birikti kalbimde. Nerden başlasam diye kavga eder oldum kalemimle. İçimde çok aşk, öfke, kızgınlık birikti sana. Resmin elimde, dilimin ucundakileri sıralamak için sabırsızlanıyor yüreğim. Saçma sapan bir zaman diliminde gözlerimin içine baka baka arkanı dönüp gittiğin gün geliyor aklıma, senin için bir kaç hafta benim için bir asır önce. Anlam veremediğim, anlamını yitiren bir sürü söz dökülmüştü dudaklarımızdan. Sevemedim gidişindeki o lanet kararlılığı. Sanki söylemek isteyip sustuğun çok an olmuş gibi. Uzağıma düştükçe yakınlaşır oldun kalbime. Acı çektim, hem de çok acı çektim ama ağlamadım, belki bir iki defa ama çok değil. Kabullenemedim gidişini, inanmak istemedim sevmemiş olabiliceğine. Çünkü biz bunca insan arasında bulduk birbirimizi. Kaderdi bizi bir araya getiren, biz birbirimizindik ve hep öyle kalmalıydı... Şimdi günahkarsın biliyorsun! Kadere karşı geldin, sen bir yüreği ateşe ittin... Resmine bakarken uyuyamadığım bilmem kaçıncı gecem. Sabahlara kadar anlatıyorum sana içimdekileri, anlamıyorsun... Korkuyorsun biliyorum, çünkü bu kadar sevilmek kolay ve anlaşılır bir şey değil. Yetememekten korkuyorsun, terkedilmekten, eksiklerin hep eksik kalacağından. Ama biz, ben.. Sevmek için doğmuşuz ve sevilmek için. Cesaret aşktan büyük olmalı bazen. Ve hiçbir şey korkutamalı aşk yolunda. Her daldan meyve alıp o anlık mutlulukla kalmamalı hiçbir şey. Şimdi sana bunları niye mi yazıyorum, bilmiyorum! Belki de itiraf ederek vazgeçmek daha kolay. Gerçekten gitmeden önce ben, içimdekileri bil istiyorum. Belki son şansımdır bunları anlatmak için. Ve herkes bilmeli içimdekileri. Yeni bir yıl var önümüzde. İsterdim ki o saçma sapan geri sayım anında dizlerinin dibinde olayım. Ellerin ellerimde olsun ve sen gözlerimin içine bak gözlerinle. O dünyalar tatlısı yüzünde yine o gülümseme olsun. Son saniyede seni seviyorum çıksın doyamadığım dudaklarından. Ve sonsuza kadar birlikte yaşamak için yeminler edelim. Hayal sevgilim, sadece hayal...


Şimdi seni arkamda bırakarak gitme sırası bende. Gitmeliyim çünkü aşk hakedene yakışır. Hayatta hep savaşmak gerekir, savaşmaya değer şeyler için. Pes etmeye meyilli bir yüreğe sahip birine aşıksan gitmekten başka çare kalmıyor malesef. Bundan sonraki anlarımda ve adımlarımda yanımda olamayışına gerçekten üzüleceğim ama geçecek... Yeni bir yılın üstüste yığılan anıları içinde kaybolup gidiceksin. Her şey farklı olabilirdi evet, ama olmuyor. Yeni yılında Rabbim seni yüreğinden geçen tüm güzelliklere kavuştursun. Bana yaşattığın o güzel anlar için teşekkür ederim. Hayatımın en güzel köşesinde bir resimsin artık. Yeni yılın kutlu olsun sevgilim, kendine hep iyi bak ve çok sevil... Ama sevmeyi de unutma! Mutlu kal... (S)

Kezban Şahin

Üç Neden Mutlu olmak için çok neden vardır. Karşıt tanım olarak mutsuzluğunda… Mutsuz iseniz; Aşk yoktur hayatınızda. Yalnızsınızdır ya da kendinizi yalnız hissediyorsunuzdur. Çok kabus görürsünüz. Bunu size yaşatanlar vardır ya da yaşamışsınızdır. Şimdi hangisi en iyisi??? İlk sayabileceklerimiz arasında bu üç seçenek vardır muhakkak. Aşkı unutmuşsanız ve yalnızsanız mutluluk oyunları oynamanın bir manası yoktur. Lütfen rol yapmayınız. Kabus görüp de başka bir anlam yüklemeyin. İnanın hiçbir siyah pembe değildir. Başta kendinizi kandırmayın. Haydi şimdi söyleyin, mutsuz değilsiniz de nesiniz?

Serenay Öztürk 26.01.2013


Keşke Hayatıma kimseyi sokmamış olmayı çok isterdim. Ne birilerinin kalbini kırmış olmanın verdiği üzüntü ne de benim kalbimi kıranlar, öyle söylendiği gibi beni hayata hazırlayıp büyütmedi ne yazık ki. Siz hiç karşınızdakine daha fazla hayır diyemediğiniz için, o kişiyle bir ilişkinin içinde buldunuz mu kendinizi? Peki çok dürüst olduğunuz için pişman oldunuz mu? Size yalanını itiraf edip, özür dileyen ve bir şans daha isteyen kişi tarafından tekrar kandırıldınız mı? Karşımdaki kişiyi sevsem de sevmesem de, kırılmaması için genelde kendimi kırmayı tercih ettim hep. Bazı şeylerin sonunu iyi hesaplayamamış olacağım ki hayatımda aptallıklarımla övünür hale geldim. İnsanların yalan söylediklerini bildiğim halde bir yanım hep inanmak için diğer yanımla mücadele etti, ve ne yazık ki saf olan hep kazandı. Yaklaşımların hep sevginin adımları olduğunu düşünürdüm, bundan ders çıkarabilmeyi de çok isterdim ama hala insanların içindeki kötüyü görmezden gelmeye devam ediyorum. Üzgünüm, alıştığım özlediğim insanlar var diye.. Onların dürüstlük adına yazdıkları şeyleri okudukça ne kadar sahte olduklarını gördüğüm için üzgünüm.. Daha temiz olabilirdik bence.. Yeşilçam filmlerindeki acemiliği çıkardığımızda, o izlediğimiz saf görüntüleri yaşayabilirdik.. Para ve unvan için bu kadar savaşmasaydık belki gerçekten sevebileceğimiz kişilerle beraber olabilirdik.. Dolduramadığımız maneviyatımızı, fikirlerimizi uyuşturarak aramazdık belki de.. Ben şuan durdurup zamanı geçmişe baktığımda nasıl kirlendiğimi izliyorum gülümsediğim her karede ve sabırsızlanmıyorum geleceğim için. Bitiş noktasındayım, kazanmadığım bir yarışta..

Pelin Karadağ


Kaçak '16 Adam: Git… Belki son kez kapanmadan gözlerim, Anlarsın bendeki tüm cümlelerin sana yetmeyeceğini. Bir göz kırpması kadar uzak olsan da yüreğimden, Kavuşmanın ne kadar imkansızlığa hapsolduğunu, Yüreğimi söküp yerine seni koysam bile hiçbir yaramın iyileşmeyeceğini… Boşuna, alınan tüm nefesler… Nasıl boğulduğumu gözlerinin taa içinde görmedikçe, Anlayamayacaksın bensizliğin kaçınılmaz son olduğunu. Kadın: Bir söz yeterdi oysa bizi anlatmaya. Sen bencilliğinle yürüdüğün yollarda sonunu hazırlarken, Bana gitmeyi sunmaktı, belki de sana yakışan… Adam: Bana yakışan senin gözlerinin gördüğü son kişi olmaktı. Ama ben bıraktım sözleri ve seni arkamda… Çünkü biliyorum: Canım bile yansa, dokunamam gözyaşının aktığı yollara.. Kadın: Gözlerime sen sürmüştüm. Artık değil… Gitmelerin üşüştüğü düşüncelere seni sığdırmak zaman kaybıydı Ve ben buna engel olmalıydım. Oldum… Adam: Yaptığın her şey gibi bu da bir anlık heves... Ne sen bağlı kalırsın bana; Ne ben engel olurum senin çıkmaya çalıştığın yollara. Son sözü şimdi söyleyebilirim sana: Elveda…

Işık Yavuz


Öğretmenim Ağlıyordum, Yanıma geldin, Saçlarımı okşadın öğretmenim... Göz yaşlarımı sildin sıcacık ellerinle, Islak yanaklarıma Sevgi dolu Minicik bir öpücük kondurdun, "Ağlama prenses" dedin bana Kıyamam sana, Dayanamam gözyaşlarına Çok üzülürüm kızım" dedin "Kızım" dedin... O an öğretmenim, Sarılasım geldi içimden Ve bir kuş havalandı yüreğimden, Neden ağladığımı unuttum....

Özkan Çokkeskin

Balıkesir - 2013

BURÇLAR'a göre meslek değerlendirmeleri Her insan iyi bir mesleğe sahip olmayı, severek çalışmayı ve başarılı olmayı ister. Zorla çalışılan bir iş, kazanç sağlama zorunluluğu ile sevilmeyen veya ilgi alanının dışında bir meslekte bulunmak insanın hem mutluluğu hem de sağlığı açısından olumsuz etki yapar. Burçlarımız ve çeşitli gezegenler beynimizde değişik alanlarda belli bir kapasite meydana getirir. Buna göre bazı işleri yapmak, belli çalışma alanları bize kolay gelir. Bazı işleri ise yapabilmemiz zor veya imkansızdır. Her burç ve gezegen enerjisine uygun olan meslekler farklı farklıdır. Bu özellik ve imkanların tanınması meslek seçimi, hobi veya boş zamanlarımızı değerlendirmemizde bize yol gösterecektir. İç burç istidat kapasitemizi, yükselen burç ise kabiliyetimizi verdiğinden meslek seçiminde yükselen burç daha önemlidir. İç burcumuzun önerdiği işlere ilgi duyabiliriz ancak yeterince başarılı olabilmek için, yükselen burcumuzun bu konuda bizi destekleyip desteklemediğine dikkat etmeliyiz.


KOÇ (ARIES):

Önder durumunda olabileceği, peşinden gelecek insanların bulunduğu, emir ve komuta vermeğe müsait meslekler için uygun bir kişidir. Ayrıca cesaret, yenilik, senlik, yaratıcılık, zeka gücü isteyen ve riskli işler için Koç'lar biçilmiş kaftandır. Düşüncelerini gerçekleştirebileceği, atılımlarını uygulayabileceği, güçlü enerjisini kullanabileceği bir dal seçmelidir. Emir altında, başkalarının istekleri doğrultusunda veya masa başında monoton bir işte çalışmak onlara asla uymaz. Hem de başkalarının patronu olmalıdır. Askerlik alanları, çeşitli spor dallan, profesyonel sporculuk, izci liderliği, oymak başı, kamp müdürlüğü, araştırma alanları, siyaset, medyanın hareketli, araştırmaya ve buluşlara uygun sahaları, mühendislik, teknisyenlik uygun mesleklerden sayılabilir. Şunu unutmamalıdır ki, yetenekli, yaratıcı, enerjik ve başarılı olmayı hedef edinmiş olan koçlar sevdikleri her alanda yükselebilirler.

BOĞA (TAURUS):

Ciddiyet, kararlılık ve sebat mesleki alanda da önde gelir. Çalışılan işin para getirmesi ve güvenli olması çok önemlidir. Hareketli veya pasif bir iş olması fark etmez yeter ki geliri iyi ve rahat olsun. Sabır, sorumluluk isteyen ciddi işler Boğalar için uygundur. Venüsün verdiği sanatsal yeteneğin kullanabileceği alanlar. Kuyumculuk, mücevher işleri, saatçilik, heykeltraş, mimarlık, dekoratörlük konularında başarılı olabilirler. Destekleyici etkilere ses güzelliği ve kulak varsa müzik alanı düşünülmelidir. Ticaret, çiftçilik, banka, borsa işleri, inşaat alanı, emlakçılık ev alım satım işleri boğalar için uygun mesleklerdir. Ayrıca ciddi, sabırlı, azimli fakat tolerans sahibi olmayan, katı kurallı yöneticiler de bu burçtan çıkabilir.

İKİZLER (GEMINI):

Masa başına mahkûm olmayacağı, harekete müsait, yeniliğe ve yaratıcılığa fırsat veren, gezip görmeye, öğrenmeye açık işler olmalıdır. Pratik zeka gerektiren, insan ilişkilerinde fırsat verebilen, merakını doyuran ve el becerisi isteyen konular ikizler için birebirdir. Basın yayın, medya dünyasının çeşitli alanları, muhabir, eleştirmen, konuşmacı, spiker, köşe yazarı, edebiyat alanları, öğretmenlik, gazetecilik ile uğraşırlar. Gezgin, pazarlamacı, tezgahtarlık, steno, sekreterlik, bilgisayarla ilgili işler, ticari konular, müşavirlik, politikacılık, avukatlık başarılı olabilecekleri alanlardan bazılarıdır. El becerisi isteyen ressamlık, müzik âleti çalma, dişçilik, hırsızlık, turizm, turist rehberliği, ulaşım konuları ve reklamcılık sektörü çalışabilecekleri işlerdendir. Çok yönlü olan ikizler insanları genellikle tek işle yetinmeyip iki veya fazla işi aynı zamanda götürmede de ustadırlar.

YENGEÇ (CANCER):

Koruma, bakına, muhafaza etme gerektiren işler, para biriktirme, çoğaltma ile ilgili konular Yengeçler için ideal çalışma alanlarıdır. İş konusunun pek çok alanlarda gerçekten yeteneklidir. Fakat duygusal iniş çıkışları bu alanda da onların yanındadır. Toplumla ilgili çalışmalar, annelik, çocuk bakımı ile işler, yuva idareciliği, geri zekalı çocuklarla ilgilenmek, ev işleri, hastabakıcılık, hemşirelik, aşçılık, lokanta işletmeciliği, otel işleri ve yöneticilik, antikacılık, değerli eserleri koruma, kütüphanecilik, çiçekçilik, bahçe işleri uygun mesleklerdir. Bir diğer dal ekonomi alanıdır. Bankacılık, bankerlik, muhasebe, hesap işleri, para idare etme, parayı çoğaltma onların alanıdır. Sezgisel ve duygusal yönlen perde, sahne gibi alanlarda da başarılı olmalarına fırsat verir. Taklit, komedi, rol yapmada ustadırlar. Şairlik, senaristlik ve yazarlık da vardır onlarda.


ASLAN (LEO):

Dikkat çekebilecekleri, kendilerini gösterebilecekleri, organize edip idare edebilecekleri çalışma alanları olmalıdır. Çabuk kavrama, yaratma, kolay karar verip uygulama özellikleri lider ve yönetici olmalarına fırsat verir. Cesaret, güç, dayanıklılık, canlılık isteyen ve ün getirecek meslekler Aslanlar içindir. Kaidelere boyun eğmek zorunda kalmak, emir almak, yönlendirilmek hiç hoşlarına gitmez. Çok zirvede bir meslek olmasa da keyfince çalışabileceği bir iş olması yeterlidir. Zaten onlar hangi işe sahip çıksalar onu mutlaka değerli hale getireceklerdir. Müdür, direktör, komutan, organizatör, yönetim kurulu başkanlığı, müfettişlik, öğretmenlik, okul. otel. lokanta, genelev ve benzeri işyerlerinin işletmeciliği uygun mesleklerdir. Piyango, toto, kumarhaneler, eğlence tertip etme gibi uğraşılarda ilgi alanları içindedir. Sahne, perde, müzik alanı, modacılık, reklamcılık, ticaret temsilciliği, dekorasyon, süsleme ile ilgili çeşitli dallar mimarlık, heykeltraşlık ve ressamlık onların alanlarına girer. Kuyumculuk, mücevher işleri, değerli taşlar da şüphesiz ki Aslan'lara yakışan konulardır.

BAŞAK (VIRGO):

Detaylara inmeyi, teferruatla uğraşmayı gerektiren ve titizlik isteyen iş alanları tartışmasız Başak'larındır. Şikayet etmeden, yorulduklarını anlamadan, en mükemmeli yakalamak için didinir dururlar. Ancak bu başkalarına göre gereksiz bir çalışma olsa da onlar için son derece normal hatta yetersizdir. Araştırma alanları; tıbbın çeşitli dalları, özellikle biyokimya, öğretmenlik, hemşire, psikolog, sağlıkla ilgili çeşitli hizmetler, garsonluk, temizlik işlen uygun mesleklerdir. Hesap işleri, muhasebe, sekreterlik, eleştirmen, gözlemcilik, kütüphanecilik, arşiv işlen, tarihçi, bulmaca hazırlama, güldürü yazarı veya komedyenlik içinde yeşil ışık yakabiliriz. Moda dünyasının da nasiplen vardır. Mankenlik, modelistlik, konfeksiyon alanlı Başak'ların başarılı olabilecekleri konulardır.

TERAZİ (LIBRA):

Sükûnet, denge ve adaletin gerekliği her alanda önemli rolleri vardır. Güzel sanatlar ve müzik denilince de akla Teraziler gelmelidir. Kararlı olmayı başarabilir, tembelliği yenebilir ve yalandan kaçınırsa başarılı olur. Ortak çalışmalar için de tercih edilen kişilerdir. Ortaklıkları genellikle verimli olur. Sanatçı, şair, müzisyen, heykeltraş, mimar, eksperlik, güzellikle ilgili konular, kozmetik sanayi, kuaförlük, berberlik, makyaj uzmanlığı, giyim, moda ve tekstil alanları, estetik, güzellik uzmanlığı da ideal mesleklerdir. Hukukla ilgili çeşitli alanları, avukat, hâkim, diplomat, siyaset alanı, politika, sosyal uzmanlık başarılı olabilecekleri dallardır. Ticaret yapabilecek özelliklere de sahiptirler.

AKREP (SCORPIO):

Derinleşmeye müsait, doyurucu, esrarlı, gizemli konuların gerçek sahibidirler. Analizci özellikleri seçtikleri konuda zirveye çıkmalarına yardım eder. Üstün körü şeyler onları tatmin etmez. Yapınca tam yapmalı veya hiç yapmamalıdırlar. Matematik, tıp alanı ve özellikle operatörlük, petrol işleri, arkeoloji, antropoloji, maden mühendisliği, kimya, fizik konuları ile ilgili işler. Bilim adamı, araştırmacılar, ruhsal konulara ilgi, psikanalistler akrepler içinden çıkar. Gizlilik, takip gerektiren işler, dedektif, polis, askerlik alanları, astroloji, gibi sezgi desteği isteyen konular, büyü, fal, medyumluk ilgi alanlarıdır. Politikacılık, cenaze işleri, kasaplık, sıvılarla ilgili konular, alkollü içki yapım veya satımı gibi işler uygundur. Yer altı, mağaralar, yanardağ konuları ilgi alanlarıdır. Bu alanda araştırmacı olabilirler. Ayrıca çok güçlü, kariyer edinmiş, profesyonel ve kendine özgü sanatçılar da Akrep burcu insanlarından çıkar. Seçtikleri her meslekte bir şekilde kendilerinden bahsettirmeyi becerirler.


YAY (SAGITTARIUS):

Yaydan fırlayan ok tam hedefe isabet etmişse, yani sevdiği kendine uygun gerçek alanı bulmuşsa o alanda uzman olacaktır. Aksi halde daldan dala konar, mutlu bir çalışma hayatı olmaz. İleri görüşü, yeniliği gerektiren, enerjisini kullanabileceği fikirsel ve bedensel hareketliliğe müsait, özgürlüğünü kısıtlamayacak, seyahat edebileceği ve meslekler Yay'lara uygundur. Sporun çeşitli dalları, voleybol, futbol veya hayvanlarla yapılan sporlardan at biniciliğine meyil verir. Ayrıca izcilik, spor koçluğu için çok uygundur. Eğitim alanı, öğretim görevlisi, öğrencilerin sevgilisi olabilecek öğretmen, profesör, araştırmacı, din, felsefe bilimi konularında öğrenen ve öğreten kişi olabilir. Hosteslik de tam onların şanına uyan bir meslektir. Konuşma ve kalem kullanabilme yeteneği sayesinde sosyal yöneticilik, ticaret, basın, yayım alanı, oyun, mizah, fıkra yazarlığı ve siyaset için de uygun kişilerdir. Gezgin, seyyah, din görevlisi, papaz gibi kişiler de Yay'lar arasında sıkça görülür.

OĞLAK (CAPRICORN):

Sabır, disiplin, otorite gerektiren işlerde hem çalışan hem de işveren olarak çok başarılı olurlar. Adalet konusunda hassastırlar. Kurallara uyar, asla tâviz vermez ve verdirmezler. Çabukluk, yenilik, serilik gerektiren işler onlara hiç uymaz. Ayrıntıları uzun uzadıya dikkatlice incelemeye bolca vakitleri olmalıdır. Oğlak denilince akla yöneticilik ve tek konuda uzmanlık gelmelidir. Müdür, şef, idareci, ticaret ve üretim işleri, inşaat sektörü, oto alım satımı, mühendislik, işadamı, çiftçilik gibi meslekle de başarılı olurlar. Emir ve disiplin isteyen askerlik ve çeşitli kademeleri ise çok idealdir. Bilimsel konular, yüksek matematik ev hesap uzmanlığı, kimya, tıp ve astronomi dallan onlara uyar. Ciddi, dik kafalı ve duygusal olmamaları politikada yer edinmelerine yardımcı olur.

KOVA (AQUARIUS):

İleri görüşünü, devrimci ve yenilikçi kapasitesini değerlendireceği alanları seçmelidir. Öğrenmeli ve çevresine öğretebilmeli, yeni buluşlar yapabilmelidir. Bilim adamı, kendine özgü stile sahip araştırmacı, yaşamı kolaylaştıran buluşlara imzasını atan kişi, toplumsal refahı sağlayıcı olabilir. Tıbbı ilgilendiren işlerde uygundur. Bilgisayar, elektronik, teknoloji, uzay, havacılık, astroloji, tıp, fotoğrafçılık gibi konularda başarılı olurlar. Düşüncelerini çok iyi ifade edebilen bir yazar, konuşmacı, sendikacı, öğretmen, dinlemeyi bilen ve rehber olabilen bir psikolog, mucit, astronot olabilirler. Hangi alanda olursa olsun akıllarını mükemmel bir şekilde kullanabilir ve farklı bir yaşam stili yakalayabilirler.

BALIK (PISCES):

Hayal gücü isteyen, yardım, merhamet, özveri gerektiren alanlar uygundur. Önsezilerinin güçlü olması insancıl amaçlı mesleklerde basan verir. Zengin iç dünyasını yansıtabileceği, duygusal doyum bulabileceği konularda çalışmaktan zevk alırlar. Kazanç sağlamak başlıca hedefleri değildir. Edebiyat, müzik, güzel sanatlar başarılı olabilecekleri dallardır. Müzisyenlik, hikaye, öykü, roman yazmak, şiir ve şarkı sözü yazarlığı, dans, bale, perde, sahne ve ressamlık uygun mesleklerdendir. Suyla ilgili konular, denizci, yüzücü su sporları, ilaç, içki sektörü, kozmetik alanı, moda, parfüm yapımı veya ticareti, ayakkabıcılık, balıkçılıkla ilgili konular uğraşı alanları olabilir. İthalat ve ihracat işleri de uygundur. Hassasiyeti ve merhamet gerektiren hastabakıcılık, yaşlılarla ilgilenme, hastalan tarafından sevilen bir doktor, yardım konularında görevli, öğretmen, rahip, rahibe, din görevlileri de balık burcundan çıkar...


EFT Mr. Nobody (Bay Hiçkimse) [2009]: Jaco van Dormaelin üçüncü uzun metrajlı filmi, kendi sözleriyle "herkesin karşılaşabileceği sonsuz olasılıklar hakkında gerçekten de yüksek bütçeli deneysel bir film". Stranger Than Fiction (Lütfen Beni Öldürme) [2006]: Karen Eiffel, uzun yıllar süren çalışmalarından sonra romanını büyük oranda tamamlamıştır. Ancak romanın sonunda Harold Crick'i nasıl öldüreceğine karar verememiştir. Bruce Almighty [2003]: Komedi sinemasının deneyimli ismi Tom Shadyac, bir kez daha favori oyuncusu Jim Carey ile birlikte. Hayatınızdan şikayet ediyorsanız izlemelisiniz. What Dreams May Come (Aşkın Gücü) [1998]: Sevdiğiniz insanla birlikte olma pahasına cenneti terkedebilir misiniz? Aşkın gücüne tanık olacaksınız. The Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli) [1994]: Stephen King'in korku türü haricindeki ender romanlarından birinin uyarlaması olan ve inanılmaz başarılara imza atmış film, Andy'nin hayata bağlı ve her daim iyi bir şeyler bulma çabası içindeki haliyle çevresindekiler nasıl etkilediğini anlatan bir hapishane öyküsünü barındırıyor.

Fıkra;

Asırlık Aşk Mehmet Bey 82, Akif Bey ise 87'sine erişmiş. Yıllardır dostluklari devam etmekte... Bir gün Mehmet Bey, Akif Bey'in evinde yemeğe davet edilmiş. Mehmet Bey'in dikkatini çekmiş o gece, Akif Bey karısına hitap ederken gülüm, hayatım, balım, tatlım, şekerim, sevgilim, ruhum gibi laflar kulanıyor. Bir ara karısı mutfaktayken yine, "Birtanem, nerelerdesin, yemeğin soğuyacak" demiş. Mehmet Bey dayanamamış, "Yahu dikkat ediyorum, karına ne iltifatlı laflar ediyorsun. Ballar, şekerler... Bunca seneden sonra olacak şey değil, bravo sana" demiş. Akif Bey şöyle bir arkasını dönüp karısının hala mutfakta olup olmadığını kontrol ettiktan sonra, "Sorma birader demis; ne balı ne şekeri... 10 yıl oluyor bizim hatunun adını unuttum. Bir türlü çıkaramıyorum."



Aşkın Tarifi (mi?) “Aşkın tarifi de yapılır mı yahu” sesleri yükselir gibi. Aşkın tarifini ancak aşktan yananlar ve aşktan büyük bir haz alanlar yapabilir. Kesinlikle yaşanması gerekir yazabilmek için. Yazarken ancak rahat nefes alabildiğimi hissettiğim için, kendi adıma izlenimler elde ettiğim ve bunun yanında hayat adı altında gördüğüm aşkların zor da olsa tarifini, ne olduğunu ne hissettirdiğini paylaşmak istedim. Makale kanıt gerektirir ve benim en büyük kanıtım dünyadaki milyonlarca kişinin ayrı ayrı yürekleri ve sevdaları. Aşk, belki size göre de bir cümle, bir yaşayış, bir kırılma, bir gönül burukluğudur. Aşk ne midir; ne mi hissettirir? Önsözde aşkın tarifi yoktur ancak yaşanarak elde edilen tek titremedir; baştan ayakucuna kadar. Aşk için o kadar çok şey yazılıp çizilmiştir ki… Bir Nazım’ın dediği, yaşadığı büyük aşk -gerçek aşk- bir de Mevlana’nın aşkı tüylerimi diken diken eder. İkisi de iki büyük insan ve iki büyük aşka en güzel örnektir. Nazım ne der aşk için bilir misiniz?: Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin... İki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki, o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki. Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni


yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası.... Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini... NAZIM HİKMET Her duyguyu vermiştir yazısında Nazım Hikmet. Yalnız kalışın da güzel olduğunu ancak söylerken içinin buruk oluşunu hissediyorum. Aşk yaşanması gerektiği gibi diyor ya hani, işte aşkın özgünlüğü buradan geliyor. Aşkı adam gibi alnının akıyla yaşıyorsan mutluluğu önce kendine haz verir sonra da karşındakine. Mutsuzluk kısmı da yüreğinin kenarında bir kıvılcım olarak kalır işte. Ne onunla ne onsuz cümlesine tek özne aşk olsa gerek. Dünyadaki tüm canlıların her bir şeye duyduğu bağlılığın adı aşktır. İnsan tanrı canlı cansız her şeyde aşk yaşanır, güzelliği de budur. Kendine göre kendi özgünlüğünde aşkı yaşamak… Aşkların en güzeli… Aşk ikidir, tek hecedir ama iki kelimeyle anlatılabilir, iki kişiyle yaşanabilir, iki değişik kuramı vardır. Ya sana göre beyaz ya da siyahtır. Bu iki rengi diyebilecek kadar yürekli olma sanatıdır. Aşk; kişiye var olduğunu hissettirmektir. Duygu dengesinin bozulmasıdır. Delilik güdülerini harekete geçirmektir. Delirmektir. Aşk; iniş çıkışı aynı kat içinde yaşatmaktır iki deli kalbe. Kesinlikle iki kişi arasında yaşanır; duygu alışverişidir. Tek başına bir şey alınmaz; bir şey verilmeden, karşılıklıdır. Aşk karşılıksız sevmektir derler bir de. Olacak iş mi? Karşılıksız sevince aşk nasıl doruklara taşınır, nasıl yaşanır? Hissedemezsen nasıl hissettirirsin ki? Aşkın kilit noktası ve bu olması da tam buradadır işte. Merdivendir aşk. Aşk; kanı görmeden, aktığını hissetmek ve hissettirmektir. Şiddetin doruk noktasıdır. Bir bakarsınız semalardan toprak parçasını izlemeye çalışırsınız; çılgınlıktır. Hani derler ya aşkın gözü kördür diye; aslında aşk, en iyi gören gözlere sahip tek değerdir; bakmasını bilene. Görebilmektir. Aşk; ızdırap falan değildir; acı çekmek değildir. İki ayrı kalbin, tek bir yerde ayrı duyguların birleşmesiyle buluşulan yerdir. Aşka acı kelimesini katarsak, aşkı yaşabilir miyiz acaba? Bunun adı acı değil; olsa olsa yoğun bir duygu seli içinde boğulmaktır. Ancak iki yürek, yaşadığı delidolu hislere AŞK der. Tam anlamıyla aşk. Acı yaşanır belki de ama iki ayrı kalpte, iki ayrı duygu içinde ama yine tek bedende; tek taraflı aşkın içinde acı olmaz.


Aşk; dokunabilmektir. Mesafeyi yenebilme sanatıdır. Hissederek dokunabilirsen, aşkı yaşamayı hakkıyla veriyorsun demektir. Tene değil, cana dokunmaktır. Acı çekmek olmamalı aşk dedim ya; ama iki kişi arasında yaşanan bu çok bilinmeyenli denklem; kimi zamanda yürekteki kan; gözlerdeki yaş olur; duygularının bunlarla birleşimidir. Tutkudur, heyecandır, sahiplenmedir aşk. Aşk; aşkı kendi içinde yaşatmayı sever. Sevdiğini beslemektir; hasretle, özlemle, tutkuyla. Yok edilmeyi sevmez aşk; törpülememek gerekir. Neyse o yaşanmalı bu duyguda. Keskinleştirmek isteyip sivriltilirse, olmaması gereken durumlara yol açılır; aktığı gibi gitmeli bu aşk suları, bu aşk kokan sularda yüzülmeli... Aşk fazlasını ister hep! Hep hep ama hep... Hep fazla; daha fazla der. Çiçektir kimi zaman aşk. Koklamaya dalmaktır; sevgiden olacak ki biraz fazla koklanır, içine çekilir. Aşk; çiçeğe zarar verebilme ihtimalidir çok severken... Ey aşk! O kadar çok anlamın var ki. Sorabileceğimiz kimse yok. En güzel tarafı da bu biliyor musun? Sorgusuz sualsiz kendi tanımın da aşkı yaşamak. Öyle bir karın ağrısı bir sende var, öyle bir bakış, öyle bir yakarış sadece sende. Mesleğine, sevdiğin kadına, adama, dinine, bitkilere, ormana ve sayabileceğimiz birçok şeye duyulan aşk ne büyüktür. Öyle huzur dolar ki içine ve aşktan umduğunu bulamayanın da öyle bir içine dert dolar ki… İşte konu buradadır, aşk güzeldir ama yaşamasını bilene. Vazgeçmeden, usanmadan sevmek, aşk dediğin her varlığa bilinçli bağlanarak hayatın tadına varmak. Aşk mükemmeliyet olsun, muhteşemlik olsun, yazmak çizmek oynamak olsun. Çocuk olalım, masum yaşayalım, çaresiz kalmadan, aşığım diyelim. Mevlana da der ki: "Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın, biri seni bulacak. Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan, biraz ürkeceksin. Ne kadar dirensen de nafile. İnsansın sonuçta, seveceksin. Eski acılara bakıp da küsme sevdalara, gâvura kızıp da oruç bozulmaz. Sök at kafandan acaba'ları! Bir kemik aynı yerden iki defa kırılmaz. Bir insan bilmiyorsa ne istediğini, hem seni ziyan eder, hem de kendini. Dibini görmediğin suya dalmadığın gibi, emin olmadığın sevgiye de teslim etme kendini.” Körü körüne bağlanılan her şey zarar verir, geçmişte yaşanan hiçbir acı gelecekteki hiçbir şeyden çıkarılamaz. Yaşanması gereken her şeyi yaşayacağız.


Aşk, emekçi ve dirençli olabilmektir. Aşk, bazen gitmekle kalmak arasında verdiğin en büyük savaştır. "Sevmeyenin aklı, gerçekten sevenin kalbi kazanır bu savaşı". Aşkın, sevginin olduğu yerde bayağılaşmaya yer yoktur; olmamalıdır da. Aşk kimilerine göre gelmiş geçmiş en büyük yalandır. Yalan ya da dolan ya da doğru; peki soruyorum size; onsuz olur mu?

Sema Kahveci

Her kadının içinde küçük bir kız vardır Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. 'Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir' diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, bir de sinirlenmişti. Alaycı bir ses tonuyla: - Ekmek parası mı istiyorsun? diye sordu. - Hayır, çikolata parası lazım! Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü. - Niye, siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz? - Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız. Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı. - Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız? - Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim. - Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stand-up’çı mısın? - Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum. - Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla. - O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata


götürdüm. Çikolatayı çok sever. Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. 'Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu' diye düşündü. - Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi? Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı. - Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım. Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi. - Oturun biraz dertleşelim bari, dedi. Adam çekingen çekingen oturdu yanına. - Yok mu eşin dostun, borç alacak akraban? - Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar. - Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını? - Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim. - Hımmmm. Aşk hem de otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun. - Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı. - Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin. - Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem. - Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarpıp çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden? - Hiçbir şeyim yok mu? Hayır, benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan. - Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikâyet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur? - Altın tasın, kan kusana faydası yoktur, beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, her gün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur. - Sizin mutluluğunuzun sırrı bu mu? - Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne


kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor. - Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir? - Küçük kızı severek. - Küçük kız mı? Hangi küçük kız? - Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutlu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin. - Nasıl yani? - Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi? - Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır 'babacığım beni ne kadar seviyorsun?' diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda 'Baba güzel olmuş muyum?' diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. 'Harikasın, prenses gibi olmuşsun' demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim. - İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olur da seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona 'bebeğim' diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. 'Bebeğim bana bir çay yapar mısın?' dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz. - Hiç kavga etmez misiniz siz? - Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana. - Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda. - Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi ya da en yaşlı kadının bile içinde o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler. - Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum. - Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.


- Haklısın da ben de bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum. - Yine para, yine dış sebepler. Evet, para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu. Adam ayağa kalktı. - Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sen de git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur. - Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı. - Sizi tanıdığıma çok memnun oldum. Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi. - Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi. Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı. Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı, sonra eşinin önüne koydu. - Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi. İnci hiç konuşmadı. - Sorsana 'niye' diye. İnci kızgın kızgın: - Niye? diye sordu. - Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi; gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı. - Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım. - Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu hep beklediğim, istediğim bir şeydi, 'bak senin sevdiğin meyveleri aldım'. Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın. - Özür dilerim seni kırdığım için. Sonra Bülent yere diz çöktü. - Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.


Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu. İnci kıkır kıkır gülmeye başladı. - Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi. Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü. Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü. Not: Paylaşım anonimdir. Düzenleme: Engin Enginer Model: Ezgi Pamir

..EnginDergi.. Şubat 2013 sayı 38 www.engindergi.com bilgi@engindergi.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.