EnginDergi Y覺l: 2014 - Say覺: 53
Almanya Fotoğraf: Güvenç Aydoğan
"Sadece özgür akıl sevginin ne olduğunu bilebilir." Jiddu Krishnamurti
İçerik; Sy.04) Karakter Rengi – Engin Enginer Sy.11) Bedel – Aynur Kuran Sy.12) A'raz – Tuncay Ünaydın Sy.14) Kitap Tavsiyesi: “Oğullar ve Rencide Ruhlar - Alper Canıgüz” - Başak Yarar Sy.15) Hiçlik Duygusu – Neyzen Ahmet Hamdi Erdoğmuş Sy.17) Yaşanacak Bir Kaosun Anatomisi '2 – Umut Onur Çöpür Sy.20) Film Tavsiyesi: Gray Matters [2006] – Başak Yarar Sy.21) Mekan Tavsiyesi: Vosvos Cafe&Bar – Başak Yarar Sy.23) Meşeli Günler – Özkan Özgürtürk Sy.23) Haziranda Ölmek Zor – Ece Çekiç Sy.25) Merhabalar – Semih Çetin
Karakter Rengi Bundan iki yıl önce ilk kez Oğuz Saygın'dan dinledim karakter rengi analizini. Sonrasında Antalya'da bir eğitimde sevgili İlker Kaldı "Renklere göre kişilik testi"ni uyguladığında, kendi renklerime dair tahminlerimin sağlamasını yapmış oldum. Son günlerde çevremdeki pek çok insana yapıp olumlu geribildirimler aldığım için sizlerle de paylaşmak istedim. Oğuz Saygın'ın "Renklerle İnsanları Tanıma Kılavuzu" kitabı ve eğitiminde vurguladığı karakter renginiz hakkında bilgi sahibi olmak için aşağıdaki 15 soruluk testi çözebilir, detaylı bilgi sahibi olmak için ilgili kitabı okuyabilirsiniz. Karakter Rengi analizi 1. Aşağıdaki beyitlerden hangisi sizi daha iyi anlatır? a) Güçlü, kararlı, girişken ve doğuştan liderim. Kimseye minnet etmez; düşer kalkar, yoluma devam ederim. b) Hayata anlamlı renkler katar, eğlenceyi severim. Ömür boyu herkesin mutlu ve neşeli olmasını dilerim. c) Her anımı huzurlu ve sakin geçirmek isterim. Kavga gürültü sevmem, işlerimde en kolay yolu seçerim. d) Her şeyin mükemmel, düzgün, kusursuz olmasını isterim. İlişkilerimde saygılı ve mesafeli olmayı severim. 2. Genellikle hangi tempoda nasıl konuşursunuz? a) Hızlı ve sonucu yönelik. b) Çok hızlı, heyecanlı ve eğlenceli. c) Daha yavaş ve sakin. d) Normal ve söyleyeceklerimi aklımda tartarak. 3. Bir işte motive olmanızı sağlayan en önemli unsur hangisidir? a) Sonuçları düşünmek. b) Onaylanmak, takdir edilmek. c) Gruptaki arkadaşlarımın desteği. d) Etkinlik, düzen ve disiplin. 4. Çalışma tarzınız hangisine uygundur? a) Yoğun ve hızlı, aynı anda birkaç işi bir arada yapan. b) Özgür bir ortamda, insan ilişkileri ağırlıklı. c) Ön planda olmayan ama gruba her türlü desteği veren. d) Ayrıntıları önemseyen ve tek konuya odaklanan.
5. Çalışma temponuzu nasıl değerlendiriyorsunuz? a) Hızlı bir tempoda çalışır, çabuk karar almayı severim. b) İşlerin rutin ve sıkıcı olmadığı ortamlarda yüksek motivasyonla çalışırım. c) Nadiren aceleciyimdir, geç olsa da üstlendiğim işi bitiririm. d) Ayrıntılı düşünerek karar veririm. Ağır ama iş bitirici bir tempoyla çalışırım. 6. Hangisi sizi daha çok rahatsız eder? a) Zaman israfı ve işlerin gecikmesi. b) Tekrar gerektiren işler ve monotonluk. c) Çalışma ortamı ve anlaşmazlıklar. d) Yanılmak ve yapılan hatanın tekrarlanması. 7. Bulunduğunuz gruplarda hangi konumda daha başarılısınız? a) Olaylara yön veren otoriteyi kullanan. b) İnsanları motive eden ve neşelendiren. c) Uzlaştırıcı ve grup içindeki uyumu sağlayan. d) Bilgi sağlayıcı, araştırıcı ve olayları takip eden. 8. Hangisi sizi daha çok strese sokar? a) Olaylar üzerindeki güç ve kontrolümün azaldığını hissetmek. b) Sıkıcı, rutin işler yapılan bir ortamda bulunmak. c) Beni aşacağını düşündüğüm sorumluluklar üstlenmek anlaşmazlıkların olduğu bir ortamda bulunmak. d) Düzensiz ortamlar ve eksik yapılan işler.
ve
9. Bir öğrenci olsanız ve öğretmeniniz sınav kağıdınızı ikinci defa incelediğinde puanınızı arttığını söylese nasıl bir tepki verirsiniz? a) Bunu zaten hak ettiğimi düşünürüm. b) Çok sevinirim ve sevincimi belli ederim. c) Hocama teşekkür eder ve saygı duyarım. d) Hocamın nerede hata yaptığını merak eder, kağıdımı görmek isterim. 10. Saatler sürecek bir iş toplantısına aşağıdakilerden hangisini benimsersiniz?
katılmanız
gerektiğinde
a) Konunun ana hatlarının konuşulması için biraz geç girip, sonucun belli olmasından hemen sonra çıkmayı tercih ederim. b) Toplantı eğlenceli bir şekilde devam ettiğinde sonuna kadar kalmayı, sıkıcı olmaya başladığında erken çıkmayı tercih ederim. c) Toplantının huzur içinde geçmesi ve güzel kararlar çıkması için üstüme düşeni yaparım. d) Toplantıya vaktinden önce gelir, tüm detayları not eder ve bir değerlendirme yapmak için geç çıkarım.
11. Kendinizde gördüğünüz en zayıf yönünüz hangisidir? a) İnsanlar işleri istediğim gibi yapmadığında ve seri olmadıklarında sinirlenmek. b) Düzensiz dağınık ve programsız olmak. c) Kimseye "hayır" diyememek ve onların işine koşarken kendi işimi aksatmak. d) Her şeyin kusursuz ve mükemmel olmasını istemek, insanlarda buna uymadığında sinirlenmek. 12. Kendinizde gördüğünüz en güçlü yönünüz hangisidir? a) Kısa sürede karar alıp hemen harekete geçerim. b) Girdiğim ortamlara neşe ve heyecan katabilmem. c) Her türlü ortama uyum sağlamam ve çatışmaları önleme gayretim. d) Her şeyin planlı, programlı ve düzenli yapmam. 13. Aşağıdaki ifadelerden hangisi sizi daha iyi tanımlar? a) Güçlü, kararlı, otoriter ve yönlendirici. b) Popüler, neşeli, sevimli ve muzip. c) Barışçıl, sevecen, uyumlu ve sakin. d) Tertipli, düzenli, disiplinli ve planlı. 14. Çalışma masanızda nelere dikkat edersiniz? a) Öncelikli işlerime göre düzenlenmiş sade bir masayı tercih ederim. b) İnsanlara karma karışık gelen ama benim aradığım her şeyi bulduğum bir masada çalışırım. c) Önce masamın üzerine gerekli olan her türlü araç-gereci koyarım, çünkü sık sık kalkarak enerjimi harcamak istemem. d) İyi bir iş çıkarmam için masam son derece derli toplu ve düzenli olmalı. 15. Ertesi gün çözülmesi gereken bir problem varsa, o akşamki ruh haliniz nasıl olur? a) Çok büyük tedirginlik duymam, çünkü ertesi gün o işi olması gerektiği gibi yapacağımdan eminim. b) Çok tedirginlik duymam, çünkü nasıl olsa işler bir şekilde hallolacaktır. c) Sorumluluğun üstümde olmasından dolayı tedirginlik duyarım. d) Tedirginlik duyarım ve gecenin büyük bir bölümünde problemin nasıl çözüleceğiyle ilgili planlar yaparım. Değerlendirme:
A şıkkınız en çok ise; siz güçlü, kararlı yapıya sahip bir kırmızı kişilikli insansınız. Karar alma konusunda hemen hiç zorluk çekmez. Kontrol edilmekten ve hesap sorulmasından hiç hoşlanmaz. Görüşlerini dile getirme veya bir şey talep etme konusunda son derece açık olan kırmızı kişilik belirsiz ve muğlak sözcüklerinden hiç hoşlanmaz. Çalışma temposu her zaman hızlıdır, sorumluluk almaktan hoşlanır neyin iyi sonuç vereceğini hemen sezebilir, zamanın doğru kullanılmasından yanadır. Zor olan işleri üstlenip sonuna kadar götürebilir. Kısa sürede çok iş başarabilen kararlı bir insandır. İş söz konusu olduğunda insanlara karşı duyarsız ve sabırsız olabilir. Ona ait bazı görevleri devretmekte isteksiz kalabilir. İşler kontrolünden çıktığında ve başkaları işleri onun gibi yapmadığında çok sinirlenir, strese girdiğinde kontrolü sıklaştırır, daha çok çalışır, uygulamaya yönelir ve hızını kesen kişiyi yanından uzaklaştırır. Tez canlı olan kırmızı kişilik yapılacak bir şey varsa hemen başlanmasını ister, fazla ayrıntıcı insanlardan pek hoşlanmaz. Cesur ve kendine güvenen biridir. Kararlı, özgüvenli ve lider ruhlu olduğu hemen anlaşılır. Dominant, öncüdür, güç ister, sosyal, duygusal, dışa dönüktür. Zorlayıcı ortamda, ortama egemen olmak davranışını benimser. Zorluklara rağmen başarmayı sever, başarır; ödül ister, kendini kabul ettirir, dediğim dedik, itici güce sahip, rekabeti sever, güçlüdür, sorgulayıcıdır, direkt, dobradır, işi başlatandır, meydan okur, sorun çözücüdür, hedefe kilitlenir, acelecidir, bütünü görür, detay sevmez, kontrol, başarı ve sonuç sever. İletişim sırasında, olaylar ve kişiler kendi standartlarına uymadığında eleştiricidir. Bazen dikkat etmeyerek incitici olur, düşündüğünü doğrudan söyler, sahnede olmayı sever, başrol ister, "ben", "biz"den öncedir. Çalışırken sabırsızdır, huysuz olabilir, yönetmek ve kontrol etmek ister, hedefe/başarıya ulaşmak için kuralları atlayabilir, zor işlerden yılmaz, kaçmaz, işi başlatan olur, devamlı yeni hareket arar, detaylardan hoşlanmaz, değişik ortamlara çabuk adapte olabilir. Yetki, güç, unvan, ödül, direkt cevaplar, dolaysızlık, neden'i bilmek, başarmak, başarılarının görülmesi ister. Yeni ve değişik işlerle heyecanlanmak, yükselebilme şansı, övülmek, sahnede olmak motive eder. Sonuç odaklıdır, hızlı karar alır, kuralları, ortamı sorgular, yetki kullanır, zor durumları idare eder, problem çözer, iyi bir organizatördür, takımı yönlendirir, sorumluluk sahibidir, zamanında işi teslim etmek ister. Statükoyu sorgular, gerekli gördüğü yerde değiştirmeye çalışır, yenilikçidir, yeni yöntemler yeni yollar arar, bulur, dener. Kendini geliştirmek ister. Daha fazla kendi haline bırakılmalıdır. Arkada kalmaktan, inisiyatifi kaybetmekten rahatsız olurlar. Aynı anda birden fazla işle ilgilenmek isterler, otoriteye karşı gelmeyi severler, zaman zaman tartışmacı olabilirler, detay işlerle ilgilenmek istemezler.
B şıkkınız en çok ise; siz popüler, neşeli sarı kişiliği ağır basan bir insansınız. Sürekli hareket halinde olmak isteyen sarı kişilik bir noktada çok fazla vakit geçirmekten hiç hoşlanmaz. Son derece arkadaş canlısı geniş bir tanıdık çevresi olur, hayaller kurmayı çok sever. Odaklanmayı gerektiren pürüzlü işlerden hiç hoşlanmaz önce harekete geçip, sonra düşünmesi her zaman mavi kişiliği kızdırır. Morali yüksek olduğunda coşkulu olan, eğlenceden hoşlanan şakacı bir kişiliktir. Düzensizdir, işleri son dakikada yetiştirir, geçmişten çok geleceğe odaklanır. İz bırakan, iletişimcidir, insanlarla olmak ister, stratejik düşünür, sezgisel ve deneysel, dışa dönüktür. Olumlu ortamda, diğerlerini olumlu davranışa çekmek için olumlu davranışı benimser. İkna edicidir, kararları "sevdim / sevmedim" ile şekillenir. Beğenilmek, sevilmek ister. Etkileyicidir, ikna edicidir, arkadaş canlısıdır, konuşkandır, rahat iletişim kurar, yapıcıdır, iyimserdir, insan odaklıdır, eğlencelidir. Duygusaldır, duygularına göre karar verir. Yardımseverdir. Beğenilmek ister, hareketlidir, bonkördür, güvenir (kendisine de, başkalarına da), motive edicidir. İletişim sırasında çok rahat ve beceriklidirler, yeni kişilerle kolayca tanışır ve hemen kaynaşırlar, ortamın olumluluğunu korumaya odaklıdırlar, herkese hak verebilirler (sen de haklısın). Beğenilmemek kaygısı ile tartışmadan kaçınabilir, ama kendi fikrine ikna etmekten geri durmaz, çok konuşabilirler. Çalışırken insan ilişkilerinin önde olduğu işlerde başarılıdır, iyi bir takım çalışanıdır, yardımseverdir, bazen, ilişkileri olumlu tutmak için zaman ve hedeflerde sapmalara önem vermez, kararlarını içgüdüsel ve duygusal olarak verir. Çevresindekileri istenen doğrultuda motive etmekte beceriklidir. Ortamın olumluluğunu korumak için astlarını disipline etmekte zorlanabilir. Popülerlik, kabul görme, sevildiğini hissetme, iletişim serbestliği, olumlu çalışma ortamı, hiyerarşinin olmaması, demokratik yönetici, ürüne, hizmete, firmaya duyduğu güven, önemli kişilerle tanışma, yakınlık motive eder. Problem çözücüdür, takım içinde arabulucudur, ortamı yumuşatır, takımın sosyalliğini birbirine bağımlılığını arttırır. Başkaları tarafından beğenilmemek, reddedilmekten rahatsız olurlar. İnsanlarla olan ilişkilere verdiği ağırlık yüzünden işe odaklanamayabilirler. Çok fazla mimik kullanırlar. Masa başı detay hesap veya konsantrasyon gerektiren işlerden çabuk sıkılırlar.
C şıkkınız en çok ise; siz barışçıl, sevecen yeşil kişilikli bir insansınız. Kendisini zorlayan işlerden hiç hoşlanmaz, işlerini bitirip bir an önce dinlenmek için sabırsızlanır. Arkadaşlarıyla iyi geçinir, öne çıkmamaya çalışır geri planda kalır. Hayır diyemediği için pek çok işi üstlenmek zorunda kalır başkalarına yardım edeyim derken kendi işini zamanında bitirememesi bazen aksaklılara yol açar. İçinde fırtınalar koparken dışarıdan sakin görünebilir. Dargınları barıştırmak onun işidir. Bir eylem konusunda fikir ayrılığı olduğunda, kendi görüşlerini saklayabilir. Çatışmadan hiç hoşlanmaz gerçekten inandığı şeyi söylemek yerine karşındaki kişinin duymak isteyeceği şeyi söyler. Otorite kullanma konusunda yufka yüreklidir öfkesini içinde biriktirir ama bir gün fena patlar. Her işin kolay bir yolu olduğunu düşünür riske girmekten hiç hoşlanmaz her şeyi önceden kestirebilir olması için elinden geleni yapar. Sadık, planlamacı, barış ister, organize, operasyonel, muhafazakar, içe dönüktür. Olumlu ortamda, statünün devamı için tutarlı ve sadık davranışı benimser İstikrarlıdır, destekleyicidir, İyi bir dinleyicidir, çok sabırlıdır, sadık ve uyumludur, güvenilebilir, bilinçlidir, yakındır, ısrarcıdır, iyi dinleyicidir, sevecen ve şefkatlidir, statükocudur. Takıma uyumludur, arkadaş canlısıdır, küçük gruplarda sıkı dostluklar kurar. Kolay kızmaz, yatıştırıcı ve sakinleştiricidir ama kindar olabilir. Ani değişiklik sevmez, rutine dayanıklıdır, ailesi çok önemlidir. İletişim sırasında arkadaş canlısı ve uyumludur. Hislerini belli etmez, kontrollüdür. Dürüstlüğe önem verir. Sürprizlerden hoşlanmaz, alıngan ve kuruntulu davranabilir, hassas ve kırılgan olabilir. Dost kabul ettiklerine karşı yardımseverdir, çok iyi bir dinleyicidir, yatıştırıcı ve sakinleştiricidir. Çalışırken sabırlıdır, rutin işlerden sıkılmaz. Destekleyicidir, iyi bir takım üyesidir. Değişimlerden hoşlanmaz, değişime güvenmek ve ikna edilmek ister. Sistemi çok iyi bilir ve uygular. İşi ile ilgili gerekli şeyleri çabuk öğrenir ve benimser; aynen uygular, atlamaz, geliştirir. Bir konuda uzmanlaşmaya çok yatkındır. Hizmet ve destek birimlerinde çok başarılıdır. Çalıştığı yere güvenmek ister. Güvenilir ve tutarlı ortam, mutlu ev ve iş yaşantısı, adım adım sorumluluk verilmesi (alışmak), sunduğu hizmete, işine saygı duyulması, uzmanlık alanı dışında iş verilmemesi, her aşamada aferin denmesi, değişimlerde zaman verilmesi motive eder. Takım adamıdır, takım içinde samimi tavırlarıyla uzlaşma ortamını kuvvetlendirir. Statükonun korunması, kuralların belli olması, samimi ortam, takdir edilmek, çatışma ve tartışmadan uzak çalışmak ister. Kendi yaptıklarının grup içine faydalı olduğunu görebilirse motive olur. Kendisiyle aynı becerideki ve uzmanlıkta kişilerle, samimi ortamda çalıştırılmalı, görev tanımı verilmeli, yaratıcılığı cesaretlendirmelidir. Güvenin, güvencenin yitirilmesinden rahatsız olurlar. Ortamın değişmesine direnç gösterir, kincidir, yapılanları unutmaz, önceliklerini belirlemekte zorluk yaşayabilir, eleştirilmekten hoşlanmaz.
D şıkkınız en çok ise; siz tertipli, düzenli yapıya sahip mavi kişilikli bir insansınız. Hemen her zaman, "işimizi düzgün yapalım, baştan yapmak zorunda kalmayalım" düşüncesine sahiptir. Ayrıntılar konusunda tam bir müşkülpesenttir. Sistematik düzenli bir kişiliğe sahip olan mavi karakter verileri çok sever sadece hesaplı riskler alınması gerektiği düşüncesindeydi. Çoğu zaman karar vermekte büyük sıkıntılar yaşar. Fazla el kol hareketleri yapmaz ağır ağır konuşur ve alçak bir ses tonu kullanır. Mantık ağırlıklı mavi kişiliğin heyecan ve duyguları ölçülüdür. Duygularını açıkça ortaya koymaz, konuşmadan önce konuşacağı şey hakkında düşünmekten hoşlanır. Bir mavi kişilik olmak sarı kişiliğin neşeli ve hareketli tarzını abartılı bulur, daha ciddi biri olması gerektiğini düşünür. Randevularına tam zamanında gelir, gelmeyenlere kızar, işleri birçok insandan daha ağır ve enine boyuna düşünerek yapar, araştırması sona erdiğinde karar alması son derece uzun sürer. Ciddi, hesapçı, kurallara bağlı, analiz eden, mantıksal, içe dönüktür. Kurallara ve düzene uyumludur, çatışmayı sevmez, mükemmeliyetçidir, teknik ve analitiktir, uyumludur, dikkatlidir, sistemlidir, kurallara bağlıdır, mantıklıdır, kolay güvenmez, kabul, onay ister, tekrar tekrar sorar, geri planda kalmak ister, tedbirlidir, tutucu davranabilir, çatışma sevmez, kabullenir, yanlış yapmaktan çekinir, kararı başkasına bırakır. İletişim sırasında; uyumludur, sorunlu ortamda, yanlış yapmaktan kaçan davranışı benimser ve çatışmaları sevmez. Hiç kimseyle ters düşmek istemez. İçine kapalıdır, düşündüklerini söylemez. Sorunlu kişilerden, yüzleşmelerden ve problemli ortamlardan kaçar. Sadece kurallara uyulmasını sağlamak için çatışabilir, kurallar hep öndedir. Hata bulucudur. Rüzgarın nereden estiğini görmeden harekete geçmez, karar vermez. Çalışırken kuralların, yetkilerin ve sorumlulukların belirgin olması, denenmiş başarılı yöntemlerin olması motive eder. Eleştirilmekten rahatsız olurlar. İlişkilerinde ve yaptığı işlerde kesin kurallar koyar. Mevcut prosedürlerin dışına çıkmak istemez. Detaylar içinde boğulabilirler. Duygularını dışarı göstermekte zorlanır. Tartışmak yerine içine atabilir. Not: Oğuz Saygın'ın konuya dair paylaşımda bulunduğu eğitimden bir kesitin videosuna internette “Oğuz Saygın – Renklerle İnsanları Tanımak” yazıp aratarak erişebilirsiniz.
Engin Enginer
Bedel Kayboldum, bildiğim şehrin sokaklarında Sokak lambalarını arkadaş belledim, Kaldırımları can dostum. Gecenin son bulmayan sessizliğinde, Ağır adımlarımla yürürken Aklıma düştün aniden. Sahi, neden geldin bilemedim. Halbuki derinine bırakmıştım denizin Mavisine boğmuştum hayalini Dehlizinde kaybolduğum o denizin Azgın sularına gömmüştüm seni. Sahi, neden çıkageldin? Bırak da tadını çıkarayım özleminin, Sabaha kadar dolaşayım sokaklarda Pervane böcekleri misali Musallat olayım sokak lambalarına. Sahi... Bırak da kokunun hasretinden öleceğimi hissedeyim, Sızlasın burnumun direği Şu garip tekir acısın da sokulsun ellerime Soğuğu işlesin gece ayazının İşlesin ruhuma ki Anlayayım sensizliğin bedelini. Sahi, bırak da Tenine hasret geçsin günlerim Sıcaklığa muhtaç olayım aç köpekler gibi, Bir lokma sen aranayım her köşe başında. Sahi, Bırak da bir parça sen olayım.
Aynur Kuran
09 Mayıs 2014
A'raz Bu ay ne yazayım diye o kadar çok düşündüm ki, en sonunda geldiğim nokta klasik bir giriş cümlesi olan 'Bu ay ne yazayım diye o kadar çok düşündüm ki'ye geldi. Aslına bakarsanız iki haftadır beyaz sayfanın başına oturmayışım, bu beyaz sayfayı hunharca sömürmeme vesile olabilirdi. Lakin ben de her insan gibi, en büyük tutkularından belirli bir süre uzak kalmayı yeğlerim. Paulo Coelho bu duruma 'Mezarlık Huzuru' der. Eminim ki diğer yazarların tıpkı Coelho'nun dediği gibi bu durumu özetleyen birkaç cümlesi mevcuttur. Yazmaktan sıkılmak gibi bir ruh halinin olmadığını belirtmekte fayda var. Yazmak uzun soluklu ve meşakkatli bir yol. Yorucu mudur? Bilinmez. Aslına bakarsanız yazmanın çetrefilli bir yol olduğu belli. Zaten bu eylemi güzel kılan şey bu olmalı. Madem Coelho'nun 'Mezarlık Huzuru' ibaresinden bahsettik bu kısım da bunu açıklamaya çalışalım: Yapmak istediğimiz şeyler doğrultusunda ilerlemeye başladığımızda, sıkılmamız, pes etmemiz için o kadar çok neden vardır ki bazen kendini yapmak istediğin şeyden uzakta kalmış hissedersin. Bu normaldir. Her savaşçının mutlaka yorulduğu bir an vardır. Bu insan doğasının bir ürünüdür. Şunu belirtmekte fayda var: Eğer sıkılmıyorsan gerçekten bir sorun vardır. İşte böyle bir durumda köşeye çekilmek, zihni sakinleştirmek için kendimize bir sakinleştirici iğne yapmak gerekir. Bu iğne metaforu tam anlamıyla bir sakinleştirici iğneye denktir. İşte mezarlık huzuru dediğimiz şey, zamandan ve mekandan bağımsız olmak anlamına gelir. Bu zamansızlık ve mekansızlık olayı bütün dış etkenlerden arınmayı ve rahatlamayı sağlayan bir meditasyon şekli de olabilir. Bana göre dünyanın en iyi rahatlama şekli roman okumaktır. Herhangi bir alanda yeni bir şeyler öğrenmek zihni dinç tutar. Ayrıca yapılan son araştırmalara göre herhangi bir romanı bitirdikten üç gün sonra beyin mükemmel bir değişime uğruyor. Romanın içindeki herhangi bir karakteri kendimize benzetmemiz, yaşadıklarıyla bağlantı kurmamız ve karakterle özdeşleştirdiğimiz sorunlarla mücadele etme biçimi gerçek hayatta ilham aldığımız noktaları oluşturuyor. Aslında bir bakıma bilinçaltı, zihnin ilgi duyduğu karakterin yaşadığı hayatı senin yaşadığını sanıyor. İşte burada ilginç bir nokta var. Eğer karakter gerçekten sorunlarıyla mücadele eden bir tip ise ve sonunda bu sorunlardan arınıp, kurtulabiliyorsa bilinçaltında bunu senin yaptığına inanabiliyor. Bir örnekle anlatmak gerekirse Halit
Hüseyni'nin Uçurtma Avcısı adlı romanında karakter, her ne kadar zorlu bir hayat yaşasa da kitabın sonunda kendine uygun ideal düzeni kurabilmesi, okuyana da hayatın zorlu yollarını aşmak için ilham kaynakları oluşturuyor. Bu gerçekten enteresan bir nokta. Eğer yaşamda bir zorluk varsa, o zorluğu aşmanın yolu zorluktan kaçmak değil, bilakis zorluğun çözümü için çaba harcamaktan geçer. Bu da bize mücadeleci insan tipini anlatır. Mücadeleci insanların çok kitap okudukları yadsınamaz bir gerçek. Modern Çağ teknolojik faaliyetlerle hepimizin zihnini bahanelerle doldurmuşken, Nietzsche'nin şu sözünü hatırlatmakta fayda var: 'İnsan günde en az on kere kendine karşı galip gelmelidir.' Bu söz önemlidir çünkü insan yapmak istediği şeyleri, bahanelere karşı dimdik durduğunda yapabilir. Biraz klasik bir deyişle bardağın dolu tarafını görmek işin doğru kısmı olabilir. Pozitif kavramların daha fazla nüfuz ettiği bir zihin haliyle daha sağlıklı kararlar da alabiliyor. Pozitif insanlar herhangi bir soruna karşı sıkıntı haline düşmekten çok o sorunu çözmeye yönelik adım atarlar. Bu yargıya göre, zihnin takıntı haline getirdiği negatif düşüncelerin yerine, pozitif düşünceler getirilirse büyük bir değişimin de önünü açmış oluruz. İşte geldiğim nokta gerçekten can alıcı bir soruyu sormama neden oluyor: Mutluluk nedir? Mutluluğu bir tanıma sığdırabilmek elbette mümkün. Bunu birkaç cümleyle kolayca açıklayabiliriz. Lakin bu durum, yani mutluluğu tanımlayabilme becerisi bize mutluluğu sağlayabilir mi? Psikolojik bağlamda mutlu olma eylemi bir insanın yaşam şartlarını kontrol edebilme becerisiyle paralellik göstermesine rağmen, hayatlarını kontrol altında tutan insanların da mutsuz olduğunu görebiliriz. Peki bu bağlamda yaşamın temel unsuru olan yaşama içgüdüsü sadece mutlulukla bağdaştırılabilir mi? Tanıdığım çoğu insan hayatlarına mutsuz devam etmeyi sürdürebiliyor. Enteresan bir nokta daha var. Bu mutsuz insanlar kendilerini mutsuz etmekle kalmıyor, çevrelerine de bunu bulaştırıyor. Evet işte burada bütün duyguları yapışkan bir maddeye benzetebiliriz. Bu duruma uygun olarak birçok metafor bulabiliriz. Yine yapılan araştırmalara göre tüm duyguların bulaşıcı olduğu, enerjinin yoğun olduğu ortamda diğer insanlara da geçtiği kanıtlanmıştır. Bu durumda siz hangisini seçeceksiniz?
Tuncay Ünaydın
Kitap Tavsiyesi:
Oğullar ve Rencide Ruhlar
-
Alper Canıgüz
/ İletişim Yayınları, 2004 Kitap tavsiyesi vermek, hem zor hem tehlikeli. Mesela, önerdiğim kitabı karşımdaki insan beğenmezse, o insandan biraz soğuyorum ben. Kitap, sinema, müzik gibi sanat dalları kişiye has zevkler olduğu için, birinin beğendiğini diğerinin beğenmemesi gayet normal. Burada esas olan, zaman içinde belli bir zevk sahibi olup olmamak aslında. Her şeyden birer parça deneyip, çok sevdiklerini bulmak ve sonrasında onları ve onlara yakın olanları hayatına dahil ederek devam etmek önemli. Yine de, belki birilerinin hoşuna gider diyerek, kitap tavsiyesi vermekten kendimi alamayacağım. Hoşuna gitmeyenler, lütfen bana söylemesin. Yeni bir yazarı pek kolay okuyamam, zaman içinde sınırlarını çizdiğim bir kitap zevkim oldu. Son yıllarda, sevdiğim 30-35 tane yazarın kitaplarını sömürüyordum. Haliyle, bir süre sonra okuyacak yeni bir şey kalmadı ve denemediğim birilerini okumam şart oldu. Bunlar arasında sevmediklerim de pek tabii oldu ama Alper Canıgüz'ü kesinlikle bir kazanım olarak görüyorum. Tatlı Rüyalar (2000), Oğullar ve Rencide Ruhlar (2004), Gizliajans (2008) ve Cehennem Çiçeği (2013) olmak üzere, dört romanı bulunan Alper Canıgüz, 1969 İstanbul doğumlu, Darüşşafaka Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünde eğitim görmüş. Kitaplarındaki karakterlerin sınırlarını müthiş şekilde çizebilmesi ve en absürt olay ve durumu bile inanılır kılmasında sanırım aldığı eğitimin de etkisi büyük. Canıgüz'ün dili, alışık olmadığımız ama çok çabuk alışabileceğimiz, ince esprili, pratik bir zeka ürünü. Dolayısıyla, bu dili anlamayanların beğenmemesi, laubali ve abartılı bulması normal olacaktır. Oğullar ve Rencide Ruhlar; 5 yaşında çok zeki bir çocuğun, mahallesinde işlenen bir cinayeti kendi yöntemleriyle çözmesini ve çözerken de yaşadığı kah yaşına uygun, kah yaşının çok üzerindeki olayları anlatıyor. Bu olaylar esnasında, kendinizi baş karakterin yerine koymakta ve yorum yapmakta hiç zorlanmıyorsunuz. Olay örgüsü ve geçişler de en az dil ve üslup kadar güzel. Sürükleyici bir hikayeye sahip olması ise, kitabın bir çırpıda bitivermesinin en büyük sebebi. Kitabın afacan baş karakteri Alper Kamu, kendini anlatırken şu cümleleri kullanmış:
"Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar. Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışardaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum..." Oğullar ve Rencide Ruhlar, eğlenmek için rahatlıkla tercih edilebilecek bir kitap. İyi okumalar.
Başak Yarar
Hiçlik Duygusu Kapının birden kapandığını duydum ve o kadar irkildim ki, adeta ruhumdan bir şeyler koptuğunu ve de bir an sendelediğimi hissettim. Gerçekten korkmuştum. Radyoda yayınlanan skece kendimi o kadar kaptırmışım ki karşımda duran biricik eşim, hayat arkadaşım bana boş gözlerle bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyor, nasıl böyle bir tepki verdiğime şaşırıp kendine gel dercesine beni sarsıyordu. Skeç gerçek hayattan alınmıştı. Bir adamının çok sevdiği ve çok değer verdiği biricik karısının bir deniz kazasında ellerinin arasından kayıp, o azgın dalgalar ile boğuşmasını içeriyordu. Ne yazık ki adamın karısı gözlerinin önünden her saniye uzaklaşıyordu. Adam, dalgaların o korkunç uğultusu ile eşinin yok olmasını çaresizce seyredip, hiçbir şey yapamamanın üzüntüsünü yaşıyordu. Tabi ki bu olay adam için dayanılmaz bir acı ve varlık sebebim dediği çocuklarının annesini kaybetmenin acısı idi. Böyle bir sahne benim beynimde o kadar şekillenmişti ki bazen görsel olarak izlediğimiz diziler, filmler inanın bende bu kadar tesir bırakmamıştır. Hayallerimizin ve düşüncelerimizin bizi o olayı yaşıyormuşçasına içine çekip, görsel olarak izlediklerimiz aslında düşünce ve hayal dünyamıza bir çerçeve gibi sunulması hayallerimizi hapsediyor. Düşünce dünyamıza kalıpsal bir halde getiriyor, bize sunulan resmi algılamamız empoze ediliyor. Fakat eskiden dinlediğimiz radyo programları duymanın, görmekten çok daha önemli olduğunu ve his dünyamızda çok etkin izler bıraktığının bir olgusudur. İşte skeç de; duyduğum o efeklerle, dalga sesleriyle ve kadının bağırışlarıyla, beni olayın içine çekip adeta olayı kendim yaşıyormuşçasına hissetmemi sağladı. Fakat kapının birden açılarak karımı karşımda görmem beni gerçek hayata tekrar getirdi. O an Allah'ıma şükür ederek bulunduğum durumumu gözden geçirdim, fakat bir gün tüm bu kıymet verdiğim değerlerin yok olacağı fikri içime bir ok gibi saplandı.
O yüzden şu yaşadığımız hayatın ne kadar geçici olduğu, ne olursa olsun bir gün bir hiç olacağımızı anlamamız açısından, bu olay bana bir ders vermekteydi. Hz. Mevlana'nın hiçlik adına yazdığı çok önemli düşünceleri, Mesnevisinde kaleme aldığı o beyitlerinde bu konu irdelenmektedir. Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim'de de biz insanoğlu için şu geçici, fani hayatın bir misafirhane olduğu vurgusu sıklıkla tekrarlanmaktadır. Asıl hayatın ve gerçek yurdumuzun ahiret hayatı olduğu anlatılır. Biz ceng denilen saz gibiyiz ki mızraba vuran sensin şu halde çıkan iniltiler bizden değil sendendir. Biz ney gibiyiz nevamız sendendir. Biz dağ gibiyiz ki bizdeki aksi seda sendendir. Biz galip ve mağlup olmak hususunda satranç tahtası gibiyiz ki galibiyet ve mağlubiyet yine sendendir. Evet yukarıda anlatılan bu beyitler mana derinliği açısından son derece önemlidir. Malumdur ki ceng ve ney musiki aletleridir. Bunlar durdukları yerde ses vermezler. Her ikisinin de bir müzisyene ihtiyacı vardır. Keza dağlık yerlerde ve kubbeli binalarda işitilen aksi sesler de kendiliğinden oluşmaz. Mutlak o sesi çıkarana ihtiyaç vardır. Yine satranç denilen o dörtköşe tahtanın üstünde bulunan piyonlar, kaleler, vezirler ve atlar kendi kendine hareket etmezler ve iki kişi ile oynanan bir oyundur. Şu halde cengi ve neyi inleten bir sazende, aksi seda sesini yaptıran bir insan, satrancın taşlarını oynatan oyuncular vardır. Hz. Mevlana düşüncesinde bu fiillerin meydana çıkması bir sebep dairesinde olup, müsebbibi esbab denilen tasavvufi bir düşünce ile bizleri karşı karşıya bırakır. Kuran-ı kerimde Saffat suresinde bahsedilen mevzu; 'ALLAH SİZİ DE YARATTI FİİLLERİNİZİ DE'ki ayeti kerime Allah'ın fiillerimizi de yarattığı mevzusu çok önemli bir konudur. Yani sebepleri de yaratan Allah'tır. Madem ki bizi de fiillerimizi de yaratan O'dur, O'nun kudretin karşısında bizim ne hükmümüz olabilir. Ey ruhumun ruhu biz kim oluyoruz ki sana karşı biz diye ortaya çıkalım. Yani bana ait olan benim dediğim canlı cansız her şey bir gün yok olup gidecek. İşte bu olayların bir görünmeyen perde arkası var. Nasıl ki bayrağı dalgalandıran rüzgar görünmüyorsa, o bayrağın sallanmasına yok diyebilir miyiz? Görünmeyen bir şeye yok denebilir mi? Rüzgarı estiren güç bize de verdiği istinadlar sayesinde bizi çekip çeviriyor. Bu düşünce ikliminde Yaratıcı irademizin dışında oluşan olayları bizim fikrimizi almadan meydana getiriyor. Nasıl ki bizlerin anne ve babasını seçme hakkı olmadığı gibi. Kendimizin sandığımız tüm değerler aslında sadece bizlere emanet olarak verilmiş, vadesi dolduğunda tekrar geri iadesi yapılacak olan bir metalardır. Bu hiçlik kavramı ve teslimiyet ruhu, KADER denen Allah'ın bizi yaratırken içimize programladığı ve sırası
geldiğinde emanetini sahibine teslim etmemiz istenilen bir olgu, bir ritüeldir. Bizim dediğimiz her şeyin bu kadar yok hükmünde olması, varlığımızı ispatlamak için çırpınışlarımız, bize teslim olmayı öğretmiyor mu? Bizim bu dünyada hiçliğimiz ahiret yurdunda varlık sebebimizdir. Dünyada hiç olabilmek asıl vatanımızda tekrar doğmaktır. İslamiyetin özü de teslimiyet değil midir? Allah'ın bizlere vermiş olduğu akıl, düşünce ile müspet ilimlerde ne kadar yol alırsak alalım gönül dünyamızda hiçliği yaşamadığımız sürece Hz. Mevlana'nın dediği gibi AŞK evinde misafir olamamız mümkün olabilir mi? İşte benim dinlediğim o skeç aslında bana ne olduğumu hatırlattı. Bugün sahip olduğum her şey bir gün sahibine dönecek. Allah'ın selamı üzerinize olsun.
Neyzen Ahmet Hamdi Erdoğmuş
Yaşanacak Bir Kaosun Anatomisi '2 Sıkıştın. Şimdi kati suretle ve çelişkiye mahal vermeyen kesinlikle sıkıştın. Tüm yolların tıkandığı, yollara açılan patikaların bile gözden kaybolduğu bir çaresizlikle sıkıştın. Sıkışmayı tüm alt anlamlarıyla ve tüm çağrışımlarıyla bedeninde ve kaotik bir yapıya bürünmüş, anlamsız, anlamlandırmaktan yoksun hale gelmiş, sakat ve garibe bilincinde hissediyorsun. Sıkışmakla başlıyor tüm kaos. Sıkışma. Sıkışma. Hareketsiz kalıyorsun. Olduğun yeri yalnızca işgal ediyorsun. İşgal ettiğin yerde yalnızca bulunuyorsun. Bulunmak senin için tek varoluş biçimi haline geliyor. Yalnızca bulunuyorsun. Bir an sonra küçük, çok küçük bir harekette bulunuyorsun. Hareket en somut anlamını yitiriyor. Fiziksel bir durgunluk sarıyor bütün maddesel varlığını. Hareket maddesel varlığından zihnine sızıyor. Tüm deliklerinden zihnine sızıyor. Giderek doluyor ve taşıyor. Ne kadar taşsa da dolmuyor. Taştığı halde dolmaya devam ediyor. Hissediyorsun. En somut hissiyatı yitirmişsin. Maddesel hislere karşı duyarsızlaşıyor varlığın. Hissediyorsun. Zihninde ilerleyen, sürünen, birbirini kemiren, hareket eden düşünceleri hissediyorsun.
Yargı cümleleri, soru cümleleri, arzu cümleleri ve dilekler. Çaresizlik. Hissediyorsun. Kelimeler, isimler, duygular, küfürler, uzuv isimleri, niceliksel ve niteliksel kelimeler. Dur. Dursun istiyorsun. Durmak bilmeden, mutlak bir enerjiyle, tüm mevcut enerji kaynaklarını tüketerek devam ediyor işlemeye. Sözcükler ve cümleler. Çok geçmeden sözcükler duygulara dönüşüyor, cümleler ızdırap veren işkencelere. Dursun istiyorsun. Mutlak bir hareketsizliğe bürünüyorsun. Dışarısı durursa içerisi durur yanılgısına düşüyorsun. Hareket devam ediyor. Anlık bir uyuşma yaşıyorsun. Çözüm ve çare arayışına giriyorsun. Durmuyor. Bütün sözcükler, bütün cümleler ve bütün duygular tek bir duyguda bütünleşiyor. Korkuyorsun. Korku tüm zihnini işgal ediyor. Korku tüm zihinsel aktivitenin içine sızıyor ve dokunduğu, temasa geçtiği her şeyi kendi bünyesine alıyor. Korku kendi içinde çeşitleniyor. Bir şeyden başka bir şeye dönüşüyor. Başka bir şeyden her şeye evriliyor. Korkuyorsun. Korku haline geliyorsun. Korku fiziksel varlığını ele geçiriyor. Saklanmak istiyorsun. Saklanabilecek bir delik arıyorsun. Sahip olduğun tek deliğe dönüyorsun. Fakat sahip olduğun tek delikte yalnızca korkuyorsun. Zihninin hayal ediyorsun. Zihnin kendini hayal ediyor. Sürüngenler ve kemirgenlerden oluşan dev bir lağım çukuru görüyorsun. Her şey birbirine bağlanıyor. Her şey bir diğerinin içine geçiyor. Her şeyin rengi ve şekli bir diğerine karışıyor. Ne yapacağını bilemiyorsun. Korkuyorsun. Olaylardan, olgulardan, ihtimallerden ve maddelerden korkuyorsun. En çok da duygulardan korkuyorsun. Korktukça acıyor, acıdıkça daha çok korkuyorsun. Ellerin kafatasının ötesine geçemiyor. Hastalık. Hastalık fikri doğuyor. Korkunç bir zihne sahip olduğunu fark ediyorsun. Hangi hastalığı yakıştırsan yetişmiyor. Her şey giderek hızlanıyor. Her şey giderek daha belirsiz hale geliyor. Yalnız göğsün. Yalnız göğsünde dev bir kütle kilitleniyor. Aklın damarlarından göğsüne sızıyor. Aklın avuçiçlerine sızıyor. Sık sık şok oluyorsun. Sık sık korkunu hatırladıkça şok oluyorsun. Korku yalnızca mikro saniyelerde unutuluyor. Zihnin senden bağımsız bir egemenlik kuruyor. Sen yalnızca korkmak için varoluyorsun. Kaçıyorsun. Kaçmak gerekiyor. Tüm enerjini, zihnininden arta kalan, kırıntılı bir enerjiyle kaçmaya odaklanıyorsun. Hayır odaklanamıyorsun. Odaklanma melekeni çoktan yitirdiğini algılıyorsun. Giderek daha çok algılıyorsun. Algıladıkların korku imparatorluğunun bünyesine giriyor. Algıladığın her şey seni korkutuyor. Sözcükler, insanlar ve en çok da görüntüler algılıyorsun. En çok görüntülerden korkuyorsun. Görüntüler zihninde ardı arkası kesilmez bir sırayla ilerliyor. Tekrar tekrar ve tekrar. Kaçmak istiyorsun. Zihnini soyunup, arta kalan tüm et ve kemiğinle kaçmak istiyorsun. Arkanda bırakıp bir daha asla zihnine dönmemek istiyorsun. Nereye gidersen git zihnin peşinden geliyor. Nereye saklanırsan saklan her zaman en yakınında, hiçbir şeyin daha yakın olamayacağı bir yakınlıkla zihninle karşılaşıyorsun.
Boşalma ihtiyacı. Boşalmak istiyorsun. Kendinin, ben dediğinin yalnızca zihnin olduğunu kavrıyorsun. Zihnin kendi kendini kavrıyor. İlk defa varoluyorsun. Varlığın yalnızca korkuyla anlam buluyor. Bunu sana kimin ya da neyin yaptığını merak ediyorsun. Her şey yapıyor. Tekrar algılamaya dönüyorsun. Algıladığın her şey sana yapıyor. Yalnızca sana yapanları algılıyorsun. Bunu sana algılamak yapıyor. Algılarını kapatmayı arzuluyorsun. Zihnin izin vermiyor. Zihninin kendin olduğunu hatırlıyorsun. Mutlak bir çelişkiye düşüyorsun. Kendi kendinle çelişiyorsun. Zihnin kaosa alışıyor. Kaos sürekli kendini yenileyen bir vürüs gibi zihnine çöküyor. Gündüzleri bazen nefes alıyorsun. Gece olunca tekrar boşalmak istiyorsun. Kafanda bir delik açma arzusu duyuyorsun. Arzular duyuyorsun. Annen geliyor aklına. Anneni arzuluyorsun. Kaçmaktan çoktan vazgeçtin çünkü kaçamıyorsun. Zihni durdurmanın tek yolunun içini boşaltmak olduğunu anlıyorsun. Bir delik açarak tüm sürüngenleri ve kemirgenleri zihninden boşaltmak istiyorsun. Belki bir delik açıyorsun fakat daha çok korkuyorsun. Açtığın delikten zihnine doluyor tüm görüntüler, sözler ve suretler. Küçük çaplı rahatlamalar keşfediyorsun. Bir an sonra hiç olmadığı kadar şiddetli biçimde tekrar baş gösteriyor kaos. Tekrar küçük çapta rahatlıyorsun. Rahatlamaların kısacık anlara sıkışıyor. Kısacık anlar her zaman geri dönüşlere sebep oluyor ve her defasında daha şiddetli bir şokla karşılaşıyorsun. Korkuyorsun. Belirsizlik seni çıldırtıyor. Bağlanıyorsun. Bağlantılarının korkulara sebep olduğunu anlıyorsun. Giderek daha çok anlıyorsun. Parçalıyor, bölüyor, izliyor ve dokunuyorsun. Anlıyorsun. Anlamayı anlıyorsun. Yalnızca izliyorsun. Anlamak müdahale etmene olanak vermiyor. Yavaş yavaş yokoluşu izliyorsun. Kendi kendini tüketen bir varlığı izliyorsun. Kendi kendini tüketen bir varlığa evriliyorsun ve tükeniyorsun. Giderek, her saniye biraz daha hızlı, her saniye biraz daha fazla tükeniyorsun. Bırakıyorsun. Tamamen ve kesinlikle bırakıyorsun. Ancak böyle rahatlayabiliyorsun. Tükenirken, tüketirken, kabul ederek rahatlıyorsun. Azalıyorsun. Azaldıkça daha az korkuyor, azaldıkça daha az acıyorsun. Çünkü bitiyorsun. Seni korkutacak varlığın kendi kendini tüketiyor. Az sonra biraz daha azsın. Az sonra çok daha azsın ve biraz sonra tamamen tükeniyorsun.
Umut Onur Çöpür
Film Tavsiyesi:
Gray Matters [2006] Malum olduğu üzere, ülke olarak homofobik bir yapımız var, eşcinselliği hastalık olarak değerlendirir, "evlerden ırak" kategorisine sokar, üzerine bir de tahtaya vururuz. Gray Matters, yani Türkçeye çevrilmiş adıyla 'Tercih Meselesi' tam da bu durumu anlatan, endişeyi, dışlanma korkusunu ve farklı olma paniğini çok güzel yansıtan bir film. Karşı cinsle pek ilişki kuramayan, kurduğu ilişkilerde de başarılı olamamış Gray, en mutlu olduğu şekilde, New York'ta abisi Sam ile yaşıyor. Güzel, akıllı, esprili bir kadın nasıl olur da bu kadar yeteneksiz, dahası talihsiz olabilir diye düşünüyor insan. Çok konuşan arkadaşlarından çeşitli işe yaramaz tavsiyeler alması, daha da çıkmaza girmesine neden oluyor. Sonunda, kendinden umudu kesip, enerjisini abisi için harcamaya karar veriyor ve çok da başarılı oluyor. İşte Charlie, hem abisinin hem de Gray'in hayatına hızlı bir giriş yapıyor. Sıcakkanlı ve güzel Charlie, Sam'in kalbini çalmakla kalmıyor, istemeden ve fark etmeden Gray'in de tüm dikkatini üzerine topluyor. İlk buluşmalarının ardından evlenme kararı alan Sam ve Charlie, tanışmalarını sağlayan Gray ile beraber soluğu Las Vegas'ta alıyor. Eşcinsel kimliğini o ana dek fark etmeyen Gray için, abisinin düğününden önceki gece, tam bir aydınlanma oluyor. O ana kadar yaşadığı talihsizlikleri, başarısızlıkları ve ilişki kurmakta zorlanma anlarını bir anda anlamlandırabiliyor. Bu durum beraberinde hem müthiş bir rahatlama hem de maalesef suçluluk ve dışlanma korkusu getiriyor. Buraya kadar, standart bir ABD romantik-komedisi olarak ilerleyen film, buradan sonra alışılmadık derecede değişiyor. Gray'in bu kimliğini kabullenip, kendini hemcinslerinin kucağına atmasını beklerken, o derin bir hüzün ve endişe yaşıyor. Abisinin karısına aşık olmak ile, abisini kaybetmek arasında gidip geliyor. Aynı hikaye bizde bir diziye veya filme konu olsaydı muhtemelen olayın tarafları 2 sene birbirleriyle konuşmaz, sonunda ya birisi intiharın eşiğine gelir veya doğal afet sonrası birbirlerine doğru koşarken sarılarak durumu itiraf ederlerdi. Neyse ki, filmde Gray'in doğru kararı verip abisi ile konuşması ve barışması toplamda 10 dakika sürüyor. Charlie ile Sam acele karar verdikleri ama mutlu oldukları evliliklerine devam ediyorlar, Gray ise yeni başlayan hayatına alışmaya çalışıyor.
Başroldeki Heather Graham, birçok TV dizisi ve filmde rol almış, rüştünü ispatlamış bir oyuncu. Gray Matters'de de rolün gerektirdiği duyguyu abartmadan ve insanın gözüne sokmadan vermeyi başarmış. O kadar ki, homofobik biri için bile sevimli olabilir. Sam rolüyle karşımıza çıkan Tom Cavanagah ise, büyük, aklı başında kardeş çizgisi için biraz eksik kalmış olsa da özellikle filmin ikinci yarısından sonra, söyledikleriyle aklın yaşta değil başta olduğunu gösteriyor. İki kardeşin de gönlünü çalan Charlie rolünde ise, Bridget Moynahan'ı görüyoruz. Güzel ve fettan kadından çok, sevimli ve sıcak bir karakter olarak boy göstermesi, filmin bütünlüğünü sağlayan en önemli ayrıntı bana göre. Ünlü ve agresif IMDB'den sadece 5,8 alabilmiş olan Gray Matters, özellikle ön yargı sahibi arkadaşlarla izlenebilecek eğlenceli bir hafta sonu filmi. İyi seyirler.
Başak Yarar Mekan Tavsiyesi:
Vosvos Cafe&Bar / Taksim, İstanbul Taksim'in bilinen yüzü, İstiklal Caddesi olmasına rağmen, Beyoğlu müdavimlerinin uğrak yerleri ve farklı bir sadakatle bağlı oldukları mekanlar, genelde ara sokaklarda bulunanlardır. Çoğu kişinin, bu tür mekanlarda kendilerini daha rahat ve huzurlu hissettiğine de eminim. Vosvos da, sıcak havasıyla ilk gidişte bile rahat edilebilen mekanlardan. Yapısı gereği, kış aylarında biraz sıkıntılı, çünkü içerisi dar bir koridor ve küçük bir girişten oluşuyor. Sağ köşeye yaslanmış, dönen bar ise, herkesin kolayca ulaşabilmesi açısından aslında çok iyi düşünülmüş. Çok geniş olmasa da, eğer 2-3 kişi olarak gidildiyse, geceye barda başlayıp barda bitirmek de pek tabii mümkün. Barın üzerindeki kocaman Vosvos da hemen dikkat çekiyor. Ama Vosvos'u Vosvos yapan, dışarıdaki sandalye ve masalar ile, köşe başındaki midyeci. Taşınabilir sobalar ve türlü, çeşitli ısınma mekanizmaları sayesinde kışın çok üşüyen biri değilseniz, dışarıda rahatlıkla birkaç saat geçirebilirsiniz. Tek handikap, alışkanlık olduğu üzere, içerisinin biraz karanlık ve kasvetli oluşu ama buna da kısa sürede alışılıyor.
Hafta sonu, özellikle cuma ve cumartesi akşamları hariç çok yüksek sesli bir müzik yok, tarz olarak da Türk Pop müziğinin zamana uygun güzide parçaları pek çalınmıyor. Genelde, daha klasikleşmiş şarkılar, baş ağrıtmayan cinsten Rock müzik şarkıları ve bilgisayar başında durup müzik işini halleden abinin halet-i ruhiyesinin o andaki yansımaları –ki fena da değil- müzik yelpazesini oluşturuyor. Bu abiyle muhabbeti kurarsanız, radyo programı misali istek yapmanız da mümkün. Özellikle cumartesi akşamları, müziğin sesi birkaç tık daha artıyor haliyle, o yüzden arkadaşlarınızla sohbet etmeye gittiyseniz, Vosvos gecenin ilerleyen saatleri için daha uygun bir seçenek olabilir. Tecrübelerime dayanarak, hafta içi akşamları daha sevimli bir yer olduğunu söyleyebilirim. Yiyecek, içecek olarak benzerlerine kıyasla büyük farkları yok. Ama servis olarak hızlı ve müşterisini üzmeyen bir yapısı var. Genelde aperitif yiyecekler bulunuyor ama kalitesi iyi, yiyecekler taze. Bardaklar, tabaklar ve diğer ekipman ise temiz. Fiyatları uygun olduğundan daha çok öğrenciler tarafından tercih ediliyor ama bu özelliği, kesinlikle kalitesinde bir eksilmeye neden olmamış. Orta yaş ve çalışan genç kitlenin de, özellikle hafta içinde uğrak yeri haline gelmiş. Bu sebepten, zaman içinde Vosvos'un müdavim kitlesi oluşmuş, iyi de olmuş. Vosvos, Gazeteci Erol Demek Sokak No: 11'de. Basit tarifiyle; meydandan Tünel'e inerken Taksim'e hiç yakışmayan o kocaman, çirkin Demirören binasının karşı sokağından içeri girip (ki orası da çok bilinen Ayhan Işık sokaktır), sokağın sonuna kadar gittiğinizde, Gazeteci Erol Demek Sokağına varıyorsunuz, Vosvos hafif sağda karşınızda kalacak. İyi eğlenceler.
Başak Yarar
Meşeli Günler Ah çocukluğum Seni öyle özlüyorum ki Sonra durup Geçmişimi kazıyorum mutlu anlarıma dek Bir kaç anı yakalıyorum Hınzır mı hınzır çocukluğum Meşe zamanı koşturun Sabahı ayrı, akşamı ayrı toplanırdık Üç beş kişi dost canlısıydık Biri çıkıp bilye derdi biri misket Ben ise meşe derdim Dertlerimi ben ilk böyle yendim Haydi!!! Kuyu kazıp mı oynayalım Yoksa şapa mı düşürelim mutsuzlukları Ya da dizelim mi hüznü ip gibi Tam da ortasından mutlu bir meşeyle deleriz belki Ah çocukluğum Hafızamda kalan en mutlu anlarım Öyle çok özlüyorum ki Sen den yana aklımı delirtecek birkaç dize kaldı Küçükken renk renk meşelerimiz vardı Büyüyünce ne meşemiz ne de neşemiz kaldı...
Özkan Özgürtürk
06.01.2014
Haziran'da Ölmek Zor Haziranda ölmek zordur... Kış çiçekleri baharda mı açardı, peki o yağmurlar nisan yağmurları değil miydi? Yaz sıcağından kalma kış teni yaza, müjde miydi? Ölüm, yaza soğuk gelmez miydi? Caddelerde sokaklarda kuş sesleri, insana nasıl da güzel gelirdi çocuk renkleri...
Her yerde şiir dizeleri, her yerde umut tomurcukları "mücadele" hep bir ağızdan şiir olurdu. Yorgunluk mu dersin; yarım kalmış şiirde yorgunluk mu olur gidenler gelenlere ruhunu bırakır direnir, direnirken yorgunluk mu kalırdı şiirlerde. Yorgunluk, bir ağacın gölgesinde huzur bir şiirin dizesinde aşk olurdu bunu da en iyi şairler yazardı. Çimenler yıldızlara yoldaş olur, karanlığı aydınlığa çevirirdi bunu da en iyi "yaşamda" mücadele verenler hissedebilirdi. Gökyüzünde değil miydi tüm renkler yeryüzünde mi renksiz kaldı gidenler? Bahar gelmiş, yaz gelmiş benim içim kış... Direnmek yaşamak değil miydi? Gidenler hep bu yüzden mi gittiler çok genç gittiler. Yaşamak güzeldi bunu bilerek, gökyüzüne gülümseyerek alkışlar içinde gittiler. Bir yaz sıcağında, bir umut bir direniş içinde, öyle güzel öyle kalabalık uğurlanarak gittiler. Gökyüzüne uzanan eller içinde "ölümsüz" bir şiir yazıp işte öyle genç gittiler. ... Kitaplar yazıldı kitaplar yasaklandı, düşünceler anlatıldı düşünceler; vuruldu kırıldı, asıldı. Böyle bir yangın yerinde "aydınlık" hep "umut" olarak kaldı. 6 Mayıs 1972 yılında darağacına asılan üç fidanı ve 28 Mayıs 2013 tarihinde başlayan Gezi Parkı protestolarında yaşamını yitirenleri saygı ve özlemle anıyoruz. Ayrıca; 3 Haziran 1963 yılında yaşamını yitiren Nâzım Hikmet'i 51. ölüm yıldönümünde, 2 Haziran 1991 yılında yaşamını yitiren Ahmed Arif'i 23. ölüm yıldönümünde, 3 Haziran 1970 yılında yaşamını yitiren Orhan Kemal'i 44. ölüm yıldönümünde saygı ve özlemle anıyoruz. "Şimdi yeryüzünün tüm renkleri mavi gökyüzünde ve suretlerinden yansıyor yeryüzüne, tüm şiirleri..."
Ece Çekiç
Merhabalar Bir sabırsızlık aldı yürüdü. Olanlar tuhaf kızı Olanlar hayret eniştesi Olanlar pimpirikli. "Merhaba" sevgilerle başlar. Karalar denizlerle, Çorbalar kahveyle başlar Sıcak olanlar Mis olanlar Mercimek olanlar. Aşklar görmekle başlar, Sırra kademiyle başlar mantığın, Tane tane zeytinle başlar aşk. Maviler derinlikle başlar Gönüller kırgınlıkla. "Merhabalar" tevazuyla başlar. Bir sabırsızlık aldı yürüdü.
Semih Çetin
..EnginDergi.. Mayıs 2014 sayı 53 www.engindergi.com bilgi@engindergi.com