Gaziantep Büyükşehir Belediyesi
Yıl: 2 Sayı: 6
, n â z a m a R Emin Ol Bu an... Her Zam
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Adına Sahibi Fatma ŞAHİN Büyükşehir Belediye Başkan Genel Yayın Koordinasyonu Doç. Dr. Halil İbrahim YAKAR Gazikültür A.Ş. Genel Müdürü Fatih ERMEYDAN Kurumsal İletişim Daire Başkanı Editörler Doç. Dr. Halil İbrahim YAKAR Uzm. Eshabil YILDIZ Sanat Yönetmeni Fatma Betül ALP YILDIZ İllüstartor / Kapak Fatma Betül ALP YILDIZ Mizanpaj Ali Rıza BÜYÜKVADİ Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Gazikültür A.Ş. İncirli Pınar Mah. 4 Nolu Cad. Şehitkamil/Gaziantep 0342 241 44 00 gazicocuk27@gmail.com Bu dergi, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Çocuk Yayını olarak Kurumsal İletişim Daire Başkanlığı ve Gazikültür A.Ş.’nin katkılarıyla hazırlanmıştır.
Fatma ŞAHİN
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı
Sevgili Gençler, Kıymetli Okuma Sevdalıları Gaziantep’in kadim medeniyetindeki yer aldığı tarihi zenginliğinin farkında olarak, bu şehrin geçmişi kadar güzel bir şehir olması için çalışmaktayız. Tarih boyunca güçlü medeniyetlere ev sahipliği yapan Gaziantep, tarihinde her zaman özgül ağırlığını koruyan bir konumda olmuştur. Güçlü bir kültür inşaa eden ecdadımız, bu inşaayı Allah (c.c.)’nun ilk emrinden yola çıkarak okuma eksenli bir medeniyet yolculuğu ile gerçekleştirmiştir. İyiyi kötüden ayırmak bilgiyle olur. Bilgi ise okumakla elde edilir. Bugün içerisinde yaşadığımız coğrafyanın farkına varmamız; tarihimizi, coğrafyamızı ve kendimizi iyi tanımamızdan geçer. Bizler bu şehrin idarecileri olarak eğitimden, kültüre, sağlıktan, sosyal yaşam alanlarına katkı sağlayıp yaşadığımız şehri daha yaşanılır bir şehir yapmak için çalışmaktayız. Kendisiyle ve toplumuyla barışık gençler için çok çeşitli çalışmalar yapmaktayız. Çünkü sizler bizim geleceğimizsiniz. Şehrimizin ve ülkemizin gelecekteki inşası sizin ellerinizle olacak. Sizlerin gelişimini tüm maddi yatırımlarımızın üzerinde tutuyoruz. Gerçekleştirmeye çalıştığımız sosyal ve kültürel faaliyetlerle sizlerin eğitiminize katkı sağlamaya çalışıyoruz. Sizlere ulaşan bu çalışmadan olabildiğince istifade etmenizi umuyorum. Her birinizin hem Ramazân ayını ve bayramını kutlarım.
İçi n de k i l e r
6
2
Hasan Dede
Mütercim Asım Efendi’yi Anlatıyor
Manaya Uçan Martı
10
Hoş Geldin Yâ Şehr-i Ramazân
12 14 İlk Orucum
Gezgi̇n Ali̇ Hamam Müzesinde
16 20 Merhaba, Ben Bilgiç!
Ramazan Nesesi
Merhaba Kıymetli Genç Okuyucularımız Değerli zamanınızı ayırıp, dergimizi okumaya karar verdiğiniz için öncelikle sizlere teşekkür ediyoruz. Her sayısında rengârenk çıkmaya devam eden Gazi Çocuk Ramazân ayıyla birlikte yaz tatilinizde okumanız için karşınızda. Umarım önceki sayıların sayfalarını karıştırırken anlatmaya çalıştığımız değerleri kavramışınızdır. Toplumumuzu ayakta tutan milli ve manevi yaşam felsefemiz olan değerler hepimiz için ciddi önem arz etmektedir. Bu yönüyle bizler her sayımızda bir değerimizi sizlere sunmaya çalışıyoruz. Güvenirlilik ve Eminlik kavramları toplum tarafından canından ve malından emin olunan kimselere verilen sıfatlardır. Nitekim bunun en güzel örneği Sevgili Peygamberimizdir. Sadece kendine inananların değil inanmayan Mekkeli toplumun dahi güvenini sağlayarak en güzel örneğini tüm insanlığa göstermiştir. Emin olmak gerekir bu ramazan ve her zaman sloganıyla dergimizin altıncı sayısını hazırladık. Kıymetli gençler, her yönüyle gelişmelere açık olan bu şehir taptaze zihinlerin gelişmesine de açıktır. Gazi Çocuk olarak çok ciddi mesafe aldığımızı düşünüyoruz. Gazi Çocuk’la aşının icadını öğrenecek, Hamam Müzesine yapacağınız gezide hamam örf ve âdetlerini hatırlayacaksınız. Eskiden oynanan oyunlarla, Hasan Dede’nin hikâyelerinin içinde bulacaksınız kendinizi. Dergimizin hayatınızın bir köşesinde yer edinmesi dileklerimizle okuyarak eğlenebilmenizi temenni ediyoruz. Hem Ramazân ayınızı hem de Bayramınızı tebrik ederiz. Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere, kalın sağlıcakla diyoruz.
Halil İbrahim YAKAR Eshabil YILDIZ Editörler
Gazi Çocuk
2
HASAN DEDE MÜTERCİM ASIM EFENDİ'Yİ ANLATIYOR Heyecanla yaşamaya çalıştığımız Ramazan ayının neredeyse ortalarına gelmiştik. Her gün dedemle birlikte ikindi namazına Ulu Cami’ye gidiyorduk. Cami sonrası dedemin, arkadaşlarıyla muhabbete daldığı esnayı değerlendirip hemen çarşıya iniyordum ve fırından ekmek alanları, manava uğrayanları, tatlıcının önünde oluşan kuyruğu, benim yaşlarımdaki tezgâhtarların ustalığını, o tatlı telaşeleri her gün hiç sıkılmadan izliyordum. Yine o gün, bu güzelliklerin ahengine kendimi kaptırmıştım ki bir anda Suriyeli bir kardeşimizin içerisinde hurma sattığı küçük arabasının devrildiğini, hurmalarının etrafa saçıldığını gördüm. Kendimi ona doğru koşarken bulduğumda diğer arkadaşlarımın da aynı şekilde hep bir elden etrafa saçılan hurmaları toplamaya çalıştığını fark ettim. Nihayet hurmalar toplanmış hem biz hem de Suriyeli kardeşimiz bu yardımlaşmadan çok mutlu olmuştuk. Birbirimizle konuşmak istedik. Fakat konuşamadık. Hâl diliyle muhabbetleşip sarıldık. Adının Ahmet olduğunu anladığım bu Suriyeli kardeşim çantasına elini atıp oradan çıkardığı güzel kaplı bir hikâye kitabını bana uzattı. Kitabı bana hediye etmişti. Uzaktan uzağa hem arkadaşlarıyla muhabbet eden hem de bizi seyreden dedem, hemen yanımıza gelerek hepimizin başını tebessümle okşadı. Hurmaları dökülen bu Suriyeli kardeşimizle konuşamadığımız ve hediye ettiği kitabı okuyamadığımız için dedem, derin bir ah çekerek; ‘Çocuklar bir zamanlar bu topraklarda herkes birbiriyle konuşabilirdi.” dedi. “Bakın size bugün bu dillerin kelimelerinin anlamlarını bilen, dilleri tercüme eden bir Antepli ilim adamından bir âlimden bahsedeyim. Ailesi de ilim sahibi olan Asım Efendi 1775 yılında Antep’te doğmuş. Kültürlü ve bilgili bir aileye sahip olan Asım Efendi daha küçük yaşlarda Arapça ve Farsça öğrenerek ilim yolunun ilk basamaklarını çıkmaya başlamış. 35 yaşlarında İstanbul’a giderek eğitimini orada tamamlamış ve bu alanda (müderrisliğe) profesörlüğe kadar yükselerek padişahların dikkatini çekmiş. Kısa bir süre kadılık görevi de yapmış. II. Mahmut döneminde büyük iltifatlar almış. Türk dilinin en kapsamlı sözlük çalışması olan Kamus tercümesi, onun Türk sözlükçülülerinin babası olarak anılmasına sebeb olmuştur. Mütercim Asım Efendi, bilgili kültürlü âlim bir insan imiş. Çevresindekilerle iyi ilişkilerine her zaman özen gösterir, nezaketli ve saygılı olmaya gayret edermiş. Her zaman etrafındakilere yardımcı olmaya çalışır, müşkül durumda olanların dertlerini anlamaya çalışırmış. Evlatlarım bugün sizlerin bu güzel davranışı bir ilim adamını anmamıza vesile oldu. Umarım sizlerde büyük birer ilim adamı olursunuz. Antep’ten daha nice âlimler çıkar. Hadi bakalım kalın şimdi sağlıcakla. İftar vakti yaklaşıyor.” Yazan : Muhammed EMİR Çizen : Halime Nur SEVİM
3
4
5
Manaya Uçan Martı Uçmayı sevmeyen martı gördünüz mü hiç? Ben görmedim. Ee, o zaman niye annem bana “uçmaktan başka bir şey bilmiyorsun” diye kızıyor. Daha bilmediğim çok şey var biliyorum ama bir gün öğrenirim nasıl olsa. Aceleye ne gerek var. Uçmak varken… Gri sabahlarda, çiseleyen yağmurlarda, ılık meltemlerde, güneş doğarken, batarken yani her zaman uçmak harika. Hele bir de Ramazân gelmişse geceleri uçmanın tadına doyum olmaz. O vakit, en çok mahyaların ışıl ışıl yandığı minarelerin etrafında uçmayı severim. Diğerleri boğazda pike yaparken ben gümüş kubbelerin üzerinde sevinç çığlıkları atarım. İnsanlar iftar çadırlarında oruçlarını açarken, çimlerin üzerinde teravih kılarken yan başlarına sokulurum. Simitler, pirinç taneleri, yarısı yenmiş dondurma külahları, daha neler neler. Yemeliyim ki, güzelim mahyaların çevresinde daha çok uçayım. Babam: -Hey mahyacı, diye sesleniyor bana. Ananem ayıplıyor: -Koca martı oldun artık. Olacak şey mi canım, bütün gece burdasın. Bir ben değil herkes burada. Bütün şehir burada. Hava kararsa, mahyalar yansa. Uçsam, uçsam. Hah, ışıldamaya başladılar işte. -Hoş geldin ya şehr-i Ramazân. Baktıkça içim mutlulukla doluyor. Ya uçarken… Uçarken ağzında yarım balık taşıyan bir kedi görüyorum. Yarısını da bana verse. Nereye gitti bu? Eyvah başım! Başımı “hoş geldin”in o’suna çarpıyorum. O da ne? O kırılmış, artık yanmıyor. Birazdan iftar çadırında çorbalarını bitirenler gökyüzüne bakacaklar, iftarını bitiren çocuklar anne babalarıyla sokağa çıkacaklar ama “hoş geldin”in o’sunu göremeyecekler. Hep benim yüzümden. Şehrin en güzel mahyasıydı bu.
6
-Hey hey, sen. Bir karga bu. -Sana diyorum küçük martı. Niye ağlıyorsun? -O’yu kırdım, mahyadaki. Artık yanmıyor. -Ziyanı yok, yarın tamir ederler onu. -Ya bu gece ne olacak? Karga sustu. Ben daha çok ağladım. -Hişt, dedi az önceki kedi. Ağlayacağına az ötedeki koruya git. Ateşböcekleri sana yardım eder. Tabi ya. Hemen uçtum. Ateşböceklerinin de orda canları sıkılıyormuş, peşime takılıp geldiler. O’nun üzerine oturdular. Mahyadaki o, eskisi gibi ışıldamaya başladı. Kırıldığını kimse anlamadı. Ateş böcekleriyle çok iyi arkadaş oldum. Ramazan boyunca beni hiiiç yalnız bırakmadılar.
Yazan: Hatice ARABACI Çizen: Özlem YÜCE AKA
7
Akşam ezanı beklemek Sahur vakti yemek yemek Ramazana mahsus şeydir Gece davulcu dinlemek
8
9
HOŞ GELDİN YÂ ŞEHR-İ RAMAZÂN Sevgili arkadaşlar, hepimiz bu cümleyi hemen her yıl büyüklerimizden duyarız, camilerin minarelerindeki mahyalardan okuruz. Ne demek isteriz bununla hiç düşündük mü? Kelimelere baktığımızda hepsini biliyoruz ancak şehri kelimesini bilemiyoruz. O Nedir, nedir dediğinizi duyar gibiyim. Tamam sizi daha fazla yormadan söyleyelim Şehr, Arapça bir kelimedir. Anlamı ay demektir, hani şu dört haftadan oluşan zaman dilimi. Gökyüzündeki ay değil. Anladık değil mi. Şimdi sizlere çok önemli bir soru soracağım. Neden diğer aylara hoş geldin demiyoruz da Ramazân ayına diyoruz? Sizden bir ricam var, burada okumayı bırakıp bir araştırma yapın aileniz içerisinde. Bu soruyu büyüklerinize yöneltin. Aldığınız cevaplarla birlikte tekrar bu yazıyı okuyup durumu değerlendirin. Eğlenceli olacak gibi haydi işbaşına! On iki ay olduğu halde neden Ramazân’a hoş geldin diyoruz! Neden Receb ayına ya da Muharrem ayına demiyoruz da Ramazan’a diyoruz. Diğer ayların adını mı soruyorsunuz? O da sizin ev ödeviniz olsun, araştırıp öğrenelim. Ramazân ayını diğer aylardan ayıran çok önemli bazı özellikler var. İşte bundan dolayı biz ona hoş geldin diyoruz. En önemli özellik, Allahu Teâlâ kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerim’i bu ayda indirdi. Bizler, iyiyi kötüyü bu “Kitab”dan öğrenerek mutlu ve mes’ud bir hayat yaşarız. O olmadan doğru yolu bulamaz, güzellikleri bilemeyiz. Bunun için bu ayda çokça Kur’ân-ı Kerim okuruz, mukabelelere gider, güzel sesli hafızlardan yine onu dinleriz, bıkmadan, usanmadan. Başka ne var bu ayda? Kadir gecesi var. Nedir Kadir gecesi? Bin aydan daha hayırlı ve önemli bir gece. Bin ay, kaç yıl eder hadi onu da siz hesaplayın. Rabbimiz, Allah’ımız o gece yaptıklarımızı otuz binle çarpacak. Otuz bini nasıl buldun mu diyorsunuz? Yukarıda demiştik ya bin aydan hayırlı
10
diye bin ayı günle çarpınca bu sonucu elde ederiz. Bakın sizi Mübârek Ramazân’da fazla yormamak için bu işlemi de biz yaptık. Oruç tutarız yine bu mübarek ayda. Maddi ve manevi birçok faydası var orucun. İftar sofrasında çok iştahımız olduğu halde yemeden, içmeden ezanı bekleriz. Bu durumu gören melekler, manevi olarak bizi tebrik ederler. İşte bundan dolayı tarifi mümkün olmayan bir sevinç yaşarız o vakitte. Dikkat ettiniz mi hiç? Başka zaman ne kadar acıksanız da susanız da bu tadı asla tadamazsınız. Bu tat, sadece iftarda vardır. Oruç sayesinde açlığın ne kadar zor olduğunu anlarız. Muhtaçların ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için zekâtlar, fitreler verir, iftar sofraları kurarız. Böylelikle aç insanların karnı doyurulur. Diğer ihtiyaçları da imkânlar nisbetinde karşılanmaya çalışılarak onların yüzleri güldürülür bu mübarek ayda. Yine akrabalar, komşular iftar sofralarında buluşurlar. Teravihler kılınır, cıvıl cıvıl çocuk sesleri arasında. Ramazan ayımızın güzellikleri çok ama bizim sayfamız sınırlı. Yukarıda çok azını saydığımız ama sayılacak daha birçok iyilikleri yapan bizlere, Rabbimiz mükâfat veriyor hem dünyada hem ahirette. Dünyadaki mükâfatımız ne? Bayram! Ne bayramı sakın haa şeker bayramı demeyelim onu, bilmeyenler söyler! Siz artık biliyorsunuz Ramazân’ın ne olduğunu. Ne diyoruz, Ramazân Bayramı diyoruz. Bayramı, Ramazân’dan dolayı, yani oruç tuttuğumuz, teravih kıldığımız ve birçok iyilikte bulunduğumuz için Allah’ımız bize hediye etti. Yoksa evlere alınan şeker lokumlardan dolayı bayram değil! Bunu iyice anladık değil mi sevgili dostlar. Ahireti unuttuk mu yoksa? Ramazân ayının ahiretteki karşılığını hiç unutur muyuz. Nedir? Cennet, Cennet! Şimdi neden HOŞ GELDİN YÂ ŞEHRİ RAMAZAN dediğimizi anladık değil mi. Sakın haa hoş geldin deyip de boş durmayalım! Yukarda saydıklarımız yaşayalım, yapalım ki hoş gelmiş olsun. Yoksa hoş geldin der de bir şey yapmazsak bize boş gelmiş olur, yapanlara hoş gelir. Aman fırsatı kaçırmayalım sene bir defa geliyor. Değerini iyi bilelim Ramazânımızın. Haydi bunca güzellikleri mübârek Ramazân’da yapan siz güzel kardeşlerimin gelecek Ramazân Bayramı’nı şimdiden kutluyor gönlünüzce bir bayram olmasını diliyorum. Allah’a emanet olun. Yazan: Metin KÖSE
11
O zamanlar henüz 7 yaşlarında bir afacandım. Büyüklerimin oruç tuttuğunu gördükçe oruç tutma hevesim artıyordu. Bu Ramazân oruç tutacaktım. Çok kararlıydım. Annemin “çok erken” demesini dinlemeyip oruç tutmaya karar verdim. O gece ilk sahuruma kalktım. Herkes şaşkındı. Sahur çok güzel geçmişti. Gün ağarıp gözlerimi açtığımda ilk orucumun heyecanı içerisindeydim. Öğlene kadar her şey harikaydı. Peki, ya öğleden sonra? Dışarı çıkmış arkadaşlarımla maç yapmaya başlamıştım. O kadar çok koştum ki sonunda kan ter içinde kaldım. Halsizlik bir anda üzerime çöküvermişti. Zor olsa da maçı yarıda bırakıp eve gitmeye karar verdim. Uzandığım yerden saatin tik taklarını dinliyordum. İftara daha vardı. Değil saatler, dakikalar geçmek bilmiyordu. Aklıma güzel bir fikir gelmişti. Markete gidip kendime iftariyelik bir şeyler almaya karar verdim. Hazırlanıp alışveriş merkezine gittim. Alışveriş Merkezinde epeyce oyalandım. Raflardaki cafcaflı ambalajlar beni kendilerine çekiyordu. Nihayet alacağım bisküvilere çikolatalara kavuşmuş bir şekilde eve döndüm. İftar saatine epeyce vakit vardı. Kendimi oyalamak için bir şeyler bulmaya çalışıyordum. Ama nafile. En sonunda odama çıktım. Bisküviler bana, bense onlara bakıyordum. Sonunda dayanamadım ve kendimi bisküvilerin boş ambalajlarını elimde tutarken buldum. Bu arada kapı aralığından gülümseyerek beni izleyen annemi gördüm. Önce çok utandım. Ama sonra annemin sevgi ile gülümsemesi beni çok rahatlattı. Biraz sohbet ettik. Annem bana bazı tekliflerde bulundu. Bu teklifler bana çok cazip gelmişti. Hem bu sayede ertesi gün oruç tutmak çok daha kolay olacaktı. Sonraki günler hiç bırakmadan orucumu muntazam şekilde tutmuştum. Annemin güzel teklifi işe yaramıştı. “Nasıl?” dediğinizi duyar gibiyim. Anlatayım: Sahura ailemle kalkıyordum. Sabah uyandıktan sonra öğlene kadar sûre ezberlemekle meşgul oluyordum. Sonra bir güzel öğlen yemeğimi yiyordum. Ama bu aramızda sır olarak kalsın olur mu? Öğleden sonra arkadaşlarımla oyun oynuyor, akşam olmak üzereyken koşarak eve geliyordum. Tüm aile fertleriyle birlikte aynı sevinçle iftarı bekliyordum. Sonraları öğrendim ki; benim tuttuğum bu küçük oruca ‘tekne orucu’ deniyormuş. İlk kez oruç tutacaklara benim de tavsiyemdir. Hayırlı iftarlar.
12
Yazan: Sare GÜLRU Çizim: Aynur Erol ÖZBAY
m u c u r
O k Ä°l
13
Gezgi̇n Ali, Hamam Müzesinde Günlüğümün sayfaları arasında gezip gördüğüm yerleri sıralamaya başlamıştım.
Gidemediğim yerlerin isimlerini not aldığım sırada göremediğim ve bu macera defterime aktaramadığım yerler arasında, ilk hamam müzesi olan Gaziantep Hamam Müzesinin
eksik kaldığını gördüm. Burada öğreneceğim bilgilerin sabırsızlığıyla hızlıca hazırlanıp
yola koyuldum. Antep’in taş yapıları arasında kıvrılan dar sokaklarda bende kıvrılarak ve
fotoğraf makinamın objektifine yansıyan eşsiz görüntüleri kaydederek nihayet müzeye ulaştım.
Şu an içinizden “Hamamın müzesi mi olur?” dediğinizi duyar gibiyim. Antep’in
hamamlarıyla ünlü olması müzesinin de olmasının önünü açmış galiba. İslam’ın en önemli ilkeleri arasında olan temizlik anlayışı toplumumuzda hamamda yıkanma ve temizlenme kültürünün oluşmasına vesile olmuştur. Geleneğimizdeki temizlik anlayışı atalarımız
tarafından şehirlerin merkezlerine birçok hamam yapılmasına sebep olmuş. Geçmişte insanlar bayramlardan önce hamama giderlermiş. Aynı zamanda evlenecek olan gelin ve damat düğün öncesi yarenleri tarafından hamama götürülürmüş. Hem birbirinden güzel taslar ve içerisinde bulunan balık figürleri küçük çocukların oyun oynamalarını ve oyalanmalarını sağlarmış. Hamamlarda ayrı bir yıkanma kültürü varmış. Göbek taşının
üzerinde bir müddet terledikten sonra kurna başına geçilirmiş. Burada Tellak adı verilen
görevli önce keseleme işlemini yapar sonra kişiye özel sabun ve lif ile köpükleme işlemini
14
yaparmış. İsteğe göre sabunlu masajda yapılırmış. Bu kültür günümüze kadar sürüp gelmiştir.
Lala Mustafa Paşa tarafından 1577 yılında yaptırılan külliyenin bir bölümünü bu hamam oluşturmaktadır. Hamam bugün sadece müze olarak kullanılmaktadır.
Bu güzel ve şirin müzede heykellerle yıkanma kültürü
anlatılmıştır. Üzerinde tarih bulunan sabunlar ise tarihi bir vesika gibi selam durmaktadır.
Çok güzel resimlerin ve heykellerin yerleştirildiği bu
güzel
müzenin
içerisinde
ister
istemez
Hamam
Müzesini
kayboluyorsunuz. Sizlerde başka hiçbir yerde bu güzellikleri
göremeyeceğiniz
gezmelisiniz. Başka bir şehir gezimizde görüşmek üzere...
15
Merhaba, Ben Bilgiç! Merhaba arkadaşlar! Bugün hastalıklardan korunma yöntemi olan aşı ve aşının icâdındaki süreçleri size anlatmak istiyorum. Aşı, hastalık yapıcı bir organizmanın etkisizleştirilmiş bir versiyonunun vücuda enjekte edilerek, bu organizmaya karşı antikor üretimi yaparak direnç geliştirme mantığıyla çalışır. Direnç kazanan vücut, bu organizmanın diğer türevleriyle karşılaştığında onunla baş edebileceği silahları edinmiş vaziyete gelmiştir. Bu icât, zamanında milyonlarca insanın ölümüne sebep olan hastalıkları kontrol altına almış ve korkutucu hastalıklar olmaktan çıkarmıştır. Ne var ki, bütün icât ve keşifler gibi bu tedavi metodunun bulunması da uzun seneler almıştır. Aynı zamanda aşının gelişiminin tarihçesi günümüzde menşeisi açısından tartışmalı bir konudur. Türklerin çiçek hastalığına yönelik yıllar içerisinde geliştirdikleri tedavi yöntemlerine göz attığımızda, büyükbaş hayvanların memelerinden alınan “inek çiçek hastalığı” mikrobuyla aşılanan çocukların, o zamanlar ölümcül olan bu hastalığa yakalanmadıklarını keşfettikleri görülmektedir. Müslüman bilim adamlarının geliştirip deneyerek elde ettiği bu buluş 1700’lü yılların başında İstanbul’da görevli olan İngiliz Büyükelçisinin eşi tarafından İngiltere’ye tanıtılmıştır. Lady Mantagu, İngiltere’de bu tedavi metodunun kabul görmesi için çalışmalarda bulunmuş ve hatta kendi çocuğuna da çiçek aşısı yapmıştır. Zamanla halk tarafından büyük ilgi gören çiçek aşısı, kilisenin mutaassıp yapısından kaynaklanan baskılara rağmen Avrupa’nın bütün vilayetlerinde uygulanmaya başlanmış ve böylece evrenselleşmiştir.
Yazan: Enver CANKURTARAN Çizen: Nur DOMBAYCI
16
17
18
19
-Seliiim, napıyorsun sen? Hâlâ yatmadın mı? -Saati kuyuyoyum abi. -Saati mi kuruyorsun? -Evet. Sahuya kuyuyoyum. Beni de kaldıyın. -Saati annem kurdu Selim. Ayarını bozma sakın. Onu yerine koy şimdi. Söz verdik ya, kaldıracağız seni. -İyi o zaman. Ben saati yeyine koyuyum. Beni kaldıymayı unutmayın. -Tamam diyorum. Ta-mam, ta-mam, ta-mam. Haydi, yat şimdi. Yoksa kalkamayacaksın. Kardeşim Selim, bütün sevimliliğiyle saati tıpış tıpış yerine götürdü. Giderken de, -Doğyu ya, saati annem kuymuş, diye tatlı tatlı söyleniyordu. İki üç saat uyuyup sonra sahura kalkacak, yeni orucumuz için niyet edecektik. Annem, bugün çok yorulmuş olacak ki az önce: -Ben biraz uyuyup dinleneceğim, siz de geç olmadan yatın ki rahat kalkabilesiniz, demişti. Sahur vaktini de iftar vaktini sevdiğim kadar seviyorum. Uykulu uykulu annemin hazırladığı sofraya kuş gibi konup, gözüme çarpan ne varsa afiyetle yiyorum. Anneme iftarda, sahurda hazırladığı nefis yemeklerin sırrını soruyorum. -Ramazân tadı var oğlum. Hepsinde Ramazân tadı var, diyor. O yüzden lezzetli, bereketli her şey. Ramazân güzellikleri bir bir aklıma düşüyor. Rengârenk bir mutlulukla doluyorum. Bir süre sonra uykumun geldiğini hissediyorum. Uyusam iyi olacak! Nasıl kalkarım sonra? Ne kadar zaman geçti, bilmiyorum. Annemin telaşlı sesiyle uyandım.
20
-Ereeen, çabuk kalk çocuğum. Sahur bitmek üzere. İmsak vaktine sadece on dakika var. Haydi, çabuk. Biraz bir şeyler atıştır oğlum. Selim’i unutmuş değilim. -Selim! Selim’e söz verdik. Kaldıracağız dedik. - O kadar vaktimiz yok oğlum, yumurtanı ye, sütünü iç. Haydi, çabuk. -Selim’i yarınki sahura kaldıralım. -Söz verdik ama… -Çok geç kaldık oğlum. Selim’e yarın durumu anlatırız. Saat çalmadı deriz. Geç kaldığımızı söyleriz. -Saat çalmadı öyle mi? -Duymadım, evet. Çalsa duyardım. Ayarlarıyla oynadınız mı yoksa? -Ben uğraşmadım anne. Selim’in elinde görmüştüm. Oynama, yerine koy demiştim. -Hay Allah! Demek, onun işi! Alelacele lokmaları sıraya diziyorum. Sütümü içiyorum. Annem babam da öyle. Çarçabuk bir şeyler atıştırıyorlar. Sahur vakti sona eriyor. Sonra saatin zili çalıyor. Annemle telaşlı hâlimizin sona erişine, zilin sesine gülüyoruz. O da ne? Sesler duyuyoruz. Tıpış tıpış Selim’in ayak sesleri… Kıyameti koparacak! Kim bilir Selim, beni kaldırmadınız diye ne kadar ağlayacak? Yooo, hiç de öyle olmuyor. Her şey yolunda. Olanlara şaşırıyorum. Selim neşeli neşeli: -Beni kaldıracağınızı biliyordum. Saati ben kurmuştum zaten, deyip anneme sarılıyor. Sofradan birkaç lokma alıp, keyifle el sallayarak yatağına geri dönüyor. Ramazan neşesi her yanımızı sarıyor…
Yazan: Zekiye Çoban Çizen: Eyüp Can Çağlar
21
22
23
8.ÇOCUK FESTİVALİ ULUSLARARASI KUKLA ŞENLİĞİ
“TURUNÇ’UN BAHÇESİ” MÜZİKLİ KUKLA TİYATROSU Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından 8.Çocuk Festivali kapsamında bu yıl üçüncüsü düzenlenen Uluslararası Kukla Şenliği’nde, özgüven, yetenek ve dostluk temasının işlendiği, Bir Çocuk Masalı “Turunç’un Bahçesi” Kuklalı Müzikli Çocuk Tiyatrosu çocuklarla buluştu. Çocukların özgüven kazanmaları, yeteneklerini keşfedebilmeleri ve üretebiliyor olmaları üzerine tasarlanan “Turunç’un Bahçesi’’ isimli oyunda; her çocuğun eşsiz birer yetenek olduğunu anlatılırken, dostluk, dürüstlük, hayâl kurma temaları işlenmiştir. Gerçek olanla hayâl olanı ayırmanın üstünde duran oyunda, çocukları kendi potansiyeline merak duymaya teşvik edilmesi amaçlanmıştır. Öz güven, yetenek ve dostluğun ön plana çıkarıldığı oyunda, kardeş olan Toprak’la İnci’nin evlerinde canları sıkılmaktadır. İnci ve sınıf arkadaşı olan Efe’nin masal yazma ödevini hep birlikte yapmaya karar verirler. Kukla kursuna giden Toprak’ın konuyla ilgili harika bir fikri vardır. Toprak kuklalarını çıkarınca işler daha heyecanlı, eğlenceli bir hâle dönüşür ve birden kendi yazdıkları masalın içinde bulurlar kendilerini.
24
BOTANİK BAHÇESİ’NDE GÖRSEL ŞÖLEN ZAMANI!
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Park Bahçe ve Yeşil Alanlar Daire Başkanlığı baharın gelişini yaptığı çeşitli etkinliklerle kutluyor. Baharın gelişi lalelerin müthiş görselliği taçlandıran Büyükşehir Belediyesi Park Bahçe ve Yeşil Alanlar Daire Başkanlığı yetkilileri öğrenciler için özel alanlar oluşturdu. Burada öğrenciler toprak, güneş ve çiçek ile iç içe kalarak keyifli bir gün geçirdiler. Botanik Bahçesi’nde oluşturulan 10 özel tasarım bahçelerini tek tek gezen ve çocuklar ile fotoğraf çektiren Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, bir ara vatandaşlara, yapılan sıkma ile Osmanlı şerbetinden ikram etti. Vatandaşların büyük ilgisi ile karşılaşan Şahin, daha sonra basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Belediyecilik anlayışında vatandaşa yol, su, konut gibi hizmetlerin yanı sıra kültürel ve sosyal belediyecilik hizmetlerinin de verilmesi gerektiğini belirten Şahin, “Elimizde çok büyük bir hazine var. Botanik Bahçemizde çok güzel mekânlar yaptık. Bu mekanlarda yerelden evrensel güzel işler yapmak istiyoruz. Bostandan çıkan marullarla, salata yapıp gelen misafirlerimize ikram ediyoruz. Küçükbaş hayvanlarımızla ekolojik kulüpte çocuklarımıza neler olabileceğini gösteriyoruz. Topraktan gelen nimeti çocuklarımıza nasıl ulaştırdığımızı gösteriyoruz. Çevreyi ve doğayı koruyarak kullanan bir anlayış var” diye konuştu.
25
TÜRKİYE’NİN İLK VE TEK ZOOLOJİ MÜZESİ GAZİANTEP’TE AÇILDI Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan Türkiye’nin ilk ve tek Zooloji Müzesi açıldı. Dünya’da ilk kez çocuk bayramını ilan eden ülkenin Türkiye olduğunu vurgulayan Şahin, “Bu çocuklarımıza olan güvenimizdir. Çocuklarımız bizim yarınımız ve geleceğimizdir. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın anlayışından hareketle bugün çocuklarımızın eğitimini ve sağlığını en önemli mesele olarak görüyoruz“ ifadelerini kullandı. Zamanın dondurulduğu, fantastik bir dünyanın kapılarını açan ve milyonlarca yıl önce yaşamış nesli tükenmiş ve tükenmekte olan hayvanlarla tanışıyoruz. Zooloji ve Doğa Müzesi’nde varlığını günümüze kadar sürdüren, doğayı paylaştığımız yüzlerce hayvan örneğini yakından görme fırsatı buluyoruz. Müzede, M.Ö. 1700’lü yıllarda yaşamış, 4,5 metre boyundaki mamuttan gergedana, balinanın 33 milyon yıl önceki ataları dorudondan dinozor ailesi öncülerinden 150 milyon yıl önce yaşayan tyrannosaurus ve 10 bin yıl öncesindeki kılıç dişli kaplan dimetrodona kadar birçok nesli tükenmiş hayvanın canlandırılmış iskeletleri yer alıyor. Müze vahşi doğadan enstantanelerin canlandırılmasıyla gerçeği aratmıyor. Ötücü kuşlar, yırtıcı kuşlar ve perde ayaklılar gibi türlerden oluşan 187 kanatlı hayvan, doğal yaşam alanları yeniden canlandırılarak sergileniyor. Sualtı dünyasından 55 deniz canlısı kurutma işlemiyle vücut bütünlüğü korunarak ziyaretçilerin ilgisine sunuluyor. Yılan, timsah, varan ve balıklardan oluşan 60 hayvan örneği bilimsel yöntemler kullanarak koruyucu bir sıvı ile dolu kavanoz içinde gerçekliğinden ödün vermeden sergileniyor.
26
ÇOCUKLAR İÇİN DE ŞİMDİ GAZİANTEP ZAMANI Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı tarafından düzenelenen Tarih ve Kültür Bilinci gezilerine Oğuzeli ve Araban ilçeleri ile köylerden öğrenciler katıldı. Oğuzeli ve Araban merkezden, Yazılı köyü, Dokuzyol köyü, Doğanpınar, Yeşildere, Çaybaşı, Körkün, Sarıtepe, Elif, Hisar, Gökçepayam, Fakıl köylerinden, merkez ilçelere bağlı Yayıktaş, Sırasöğüt, Karaburç köylerinden Büyükşehir Belediyesi için tahsis edilen araçlarla alınarak, Gaziantep merkeze getirilen ve şehir içinde, kale, Bey Mahallesi, bütün müzeler, Kültür Yolu, Gezegenevini tanıma fırsatı bulan 10-14 yaş aralığındaki 1418 çocuğun neredeyse hepsinin ilk Gaziantep gezisi oldu. Şimdi Gaziantep Zamanı kampanyasının başladığı bu günlerde tarih ve kültür bilinci gezileriyle çocuklar içinde ilk Gaziantep deneyimi oldu. Geziye katılan herkese kumanya ve çocuklar için Gaziantep Şehir Rehberi kitabı armağan edildi. Bu arada mayıs ayı içerisinde ise Nizip ve Yavuzeli ilçesindeki köy çocuklarının da tarih ve kültür bilinci projesine dahil edilmesi planlanmaktadır.
27
ÇOCUK EDEBİYATI ATÖLYELERİ DEVAM EDİYOR Türkiye’nin ilk uygulamalı çocuk kütüphanesi olma özelliği taşıyan, “Her kitap bir hayâl, her çocuk bir gelecek” düşüncesiyle hizmet veren Gaziantep Çocuk Kütüphanesi ve Gaziantep ili çevre okullarında çocukları yazarlarla buluşturmaya devam ediyor. Çocukları, çocuk kitapları yazarlarıyla buluşturup, kitap okuma alışkanlığı kazandırmak, bilinçli bir nesil yetiştirmek, çocuklarla kaliteli vakit geçirmek, onların duygu ve düşüncelerini, hayâllerini diğer insanlara aktarabilmelerine yardımcı olmak amacıyla yapılan etkinliklerde, minik okurlar bu kez, çocuk kitabı yazarı Mavisel Yener ile buluştu. Etkinlikte, “Eğlenceli Şeyler Kitabı” ile şiir dünyasına ilk adımlarını atan çocuklarımız kitabın şairi Mavisel Yener ile eğlenceli ve öğretici bir şiir atölyesinde bir araya geldiler. “Şiir okumak ve yazmak kendini tanımaktır” diyen Yener, çocuklar ile birlikte şiir yazmanın püf noktalarını keşfetti. Şiirler hakkında birçok bilgi edinen çocuklar, şiir yazma yeteneklerinin de varlığından haberdar olup çok mutlu oldular ve unutulmaz saatler geçirdiler. Okul öncesi çocuklara “Armut Kafa Ailesinin Serüvenleri” kitaplarından bahseden Yazar, çocukları hikâyeye dâhil ederek onlara hikâyeyi yaşattı. Kitaplarında arkadaşlık, özveri, oyun, hayvan sevgisi, aile, yalan söylememek gibi birçok konulara yer veren yazar çocukların önemli kazanımlar sağlamasına yardımcı oldu, kukla gösterileriyle hikâyelerini zenginleştirdi ve eğlenceli saatler geçirmesini sağladı. Çocuklarla sohbet eden yazar, hikâyeyi çocuklara benimseterek hikâyeyi nasıl gördüklerini, hayâl dünyalarında nasıl canlandırdıklarını öğrenmeye çalıştı. Etkinliklere katılan 297 öğrenciye, atölye ve söyleşi sonunda, yazarın imzalı kitapları hediye edildi.
28
Okur Köşesi
Engelli olmak, hayattaki pek çok şeyden mahrum kalmaktan ibaret bir kavram olarak girdi yaşamımıza. Oysa engellileri fark etmek, onlarla birlikte mutlu bir yaşam sürmek, onların eksik yönlerini tamamlamak değil miydi bizden istenen? Bazen görme engelli birinin gören gözü olmak, Bazen tekerlekli sandalyedeki birinin yürüyen ayağı olmak, Bazen işitemeyen bir kişinin konuşan dili, duyan kulağı olmak, Bazen de kanatları kırık bir kuşun umudu olmaktı. Biz birlikte daha güzel ve daha güçlü değil miydik? İşte kıymetli meslektaşım Ayşegül Sözen DAĞ’da bu eserinde yer alan “Engelsiz On Masalı” ile çocuklarımıza farkındalık kazandırmak, engellilerle birlikte mutlu ve daha yaşanılabilir bir Dünya oluşturmak için bir tuğla koydu. Biz de bu eseri okuyarak ve okutarak onun bu gayretine destek olalım. Engelsiz bir dünyayı gelin hep birlikte kuralım…
29
30
Sahurun boyu kısa Hemen kurulur masa Tadına doyum olmaz Ah şu uyku olmasa Fatih Turanalp
www.gantep.bel.tr