Gazi cocuk 10 sayi2

Page 1

Gazi̇a ntep Büyükşehi̇r Beledi̇yesi Yıl: 2 Sayı: 10

Mum e l k e m r e V n a Işığınd z e m t e b y a K r Değe


Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Adına Sahibi Fatma ŞAHİN Büyükşehir Belediye Başkanı Genel Yayın Koordinasyonu Prof. Dr. Halil İbrahim YAKAR Gazikültür A.Ş. Genel Müdürü Fatih ERMEYDAN Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Editörler Prof. Dr. Halil İbrahim YAKAR Uzm. Eshabil YILDIZ Sanat Yönetmeni Fatma Betül ALP YILDIZ Kapak Nur Dombaycı Mizanpaj Abdurrahim YÜCE Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Gazikültür A.Ş. İncirli Pınar Mah. 4 Nolu Cad. Şehitkamil/Gaziantep 0342 241 44 00 / gazicocuk27@gmail.com Bu dergi, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Çocuk Yayını olarak Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı ve Gazikültür A.Ş.’nin katkılarıyla hazırlanmıştır.


Değerli Gençler, Sevgili Çocuklar: İçerisinde olduğumuz Ramazan ayı fazilet bakımından nice güzelliklerin bahşedildiği mübarek bir aydır. Aynı zamanda oruç ibadetinin yapıldığı ay olan Ramazan ayı, birçok hikmeti içerisinde barındırır. Bu açıdan bakıldığında pek çok ferdi ve sosyal faydaları vardır. Oruç tutarak belirli bir zaman yeme içmesine karşı koyan kişi, sebat, kanaat, metanet ve sabır gibi ahlaki güzelliklere sahip olur; aç kalarak nimetlerin kıymetini bilir ve bu vesile ile yoksulların halini düşünüp onlara merhamet ve şefkat nazariyle bakmasına sebep olur. Kıymetli yavrularımız, manevi duygularımızın en yoğun bir şekilde yaşandığı bu ayı çok iyi anlamalıyız. Ecdadımız bu konularda o kadar hassas davranmış ki evine davet ettiği misafir öğrencilere nezaketen siz bizim misafirimiz oldunuz, yemeğimizden yediniz, dişleriniz yoruldu lütfen şu diş kirasını alın diye onlara harçlık vermişler. Sevgili gençler, derinliği olan bir medeniyetin çocukları olarak değerlerimizi hak ettiği yere taşımak bizlerin ve gelecek nesillerimiz olan siz yavrularımızın omuzlarındadır. Bugün gönül coğrafyalarımızda birçok sıkıntı yaşanmaktadır. Ondan dolayı ülkemizin gelişmesine ve güçlenmesine her birimiz katkı sağlamak zorundayız. Kanaatkâr olup milli işler yapmalıyız. Her birinizi muhabbetle selamlar yüksek şuurlu, bireyler olarak ülkemizin geleceği için mum misali yanınızdakini aydınlatmak için ışığınızı paylaşmanızı dilerim.

Fatma ŞAHİN

Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı


İçindekiler 4

Hasırcızâde Hafız Mehmed Ağa

12

6

Oyuncu Çocuk

14

Sahur . Antremanı iyi Bir Ses Iftar Golü

18

Mucit Kağıdın Peşinde

20

Velespit

8

Ramazanın Süprizleri

16

Gezgin Ali Ukkaşe Hz’nin Ziyaretinde

22

Bilmeden Oruç


Merhaba

Gazi Çocuk Dergimizin Koca Yürekli Okuyucuları: Sizlerle yeniden bu güzel ay vesilesiyle birlikte olmaktan dolayı çok mutluyuz. Bu güzel arkadaşlığımızı ekip arkadaşlarımız adına kutluyor ve devamlılığının olmasını temenni ediyoruz. Kıymetli gençler, her sayımızda farklı değer, çizgi ve hikâyelerle sizlerin huzuruna çıkıyoruz. Amacımız milli ve manevi değerlerimizi hep birlikte tekrardan toplumumuzun gençleriyle yoğurmaktır. Bu vesileyle elimizdekinin kıymetini daha iyi anladığımız kanaatkârlık kavramımızın önemi Ramazan ayında daha iyi anlaşılmaktadır. Hayatımızda çok önemli bir yeri olan, rahmet kapılarının sonuna kadar açıldığı, yardımlaşma ve dayanışma duygularının arttığı, sevginin, saygının, sabrın ve kardeşliğin güçlendiği, birlik ve beraberliğin kat kat pekiştiği, üç ayların sonuncusu Ramazan ayına erişmenin mutluluğunu hep birlikte yaşıyoruz. Oku emriyle İnsanları karanlıktan aydınlığa çıkaran Kur’an-ı Kerim, bu ayda indirilmeye başlamıştır. Bin aydan daha hayırlı bir gece olan Kadir Gecesi bu ayda bulunmakta ve oruç ibadeti bu ayda eda edilmektedir. Bizlerde oruç ibadeti ile daha kanaatkâr olabilmenin hazzını bu ayda yaşıyoruz. Sevgili Genç kardeşlerimiz, Gazi Çocuk Dergisi ustalaşarak ilerleyen bir yayın olma yolunda. Sizler için daha maceralı, daha keyifli ve daha farklı öykü ve resimler hazırlıyoruz. Bizim isteğimiz dergimizi okurken aynı zamanda yazı ve şiirlerinizi bir sonraki sayılarımızda yayımlamak üzere bizlerle paylaşmanızdır. Dergimizin ufuklara yelken açması dileklerimizle Ramazan ayınızı ve ayın sonunda bizleri sevindirecek olan Bayramınızı kutlarız. Kalın sağlıcakla… Prof. Dr. Halil İbrahim YAKAR Uzm. Eshabil YILDIZ


4


^ HasIrcIzAde HafIz Mehmed AGa ^

İkindi ezanı okunmak üzereydi, Hasan dedeyi nerede bulacağımızı çok iyi biliyorduk. Caminin avlusundan girdiğimizde Hasan dedenin abdestini almış, sanki bizi beklercesine gözlerini, iki tarafa açılan geniş, yüksek ve üzeri büyük büyük mıhlarla süslenmiş kapıya doğru baktığını gördük. Eliyle işaret ederek bizi çağırdı. Adeta gözlerimizden kalbimize seslenircesine “Hoş geldiniz evinize evlatlar,” dedikten sonra hepimizin alınlarından tebessümle öptü. Ömer, “Bak dede şiir yazdım.” dedi. Yaklaşmakta olan Ramazan ayı için yazdığı şiiri okumaya başladı: Üç ayların sonuncusu Ayların en kıymetlisi Müslümanların neşesi Hoş geldin ya Ramazan Hasan dede: “Çok güzel olmuş evladım, tebrik ederim. Şiir yazmaya devam etmelisin, o zaman sen de Hasırcızade Hafız Mehmed Ağa gibi büyük bir şair olursun.” dedi.

- Dede o kim? - Hafız Mehmed Ağa küçük yaşlarda Kur’an-ı Kerim’i hıfzetmiş. Hazır cevap bir kişiliğe sahip, Antep’te yetişmiş önemli bir büyüğümüzdür. Çektiği sıkıntılara rağmen ilim hayatından uzaklaşmamıştır. Kendisi, içinde bulunduğumuz Handan Bey Camii’ni yeniden yaptıran Hacı Abdullah Ağa’nın oğludur. Hafız Mehmed Ağa doğmadan dört ay evvel babasını; altı yaşlarındayken de annesini kaybetmiş, çektiği sıkıntılara rağmen sekiz yaşında hafız olmuştur. Etrafındakiler ona “Hafız” diye seslenmeye başlamışlar. Hasırcızâde çok kolay yazabilen, okuyabilen bir kişidir. Hazırcevap bir insan olduğu için özellikle manzumelerini yazarken pek güçlük çekmemiştir. Osmanlı beyefendisi olan Hasırcızâde birçok devlet kademesinde de bulunmuş. 1887 yılında rahmeti rahmana kavuşmuş. Evlatlarım! Sizleri tebrik ederim, inşallah sizler de böyle büyük şair olursunuz.

Yazan : Muhammed Emir Çizen : Halime Nur Sevim

5


6


7


N I N A Z A RAM İ R E L Z İ R SÜRP - Tamam artık, ağlama, dedi annem. Ben kırmızı elbiseme bakıp gözyaşı dökerken… - Bu elbise hiç bayramlık olabilir mi? Hem yırtık, hem eski. Kırmızı ayakkabılarım, kırmızı tokalarım da yok üstelik. Bayramlık elbise yepyeni olmalı, dedim. - Hayır, dedi annem. Temiz olması yeterli. Ben şimdi dikerim onun yırtık yerini. Yeni gibi olur. - Yaaa! Peki soluk rengi? Annem sustu. Sessizce elbiseyi dikmeye başladı. Kalbi kırıldı galiba ama ben de üzgünüm işte. Napıyım? Çocuklar üzülünce ağlar. “Yeni bir elbise istediğini

8


biliyorum ama bu bayram alamayacağız.” dediğinden beri ağlıyorum. Kırmızı bir elma verdi, susayım diye. En sevdiğim meyve. Yersem mutlu olurmuşum. Isırdım, çok güzeldi. - Eyvah! Orucum bozuldu. Annem: - Öğleye kadar tutuyordun ya! Elmanı ye. Akşama kadar yine tutarsın. İki orucun olur, dedi. Annemle babam bütün gün bir oruç tutarken, benim iki orucumun olmasını seviyorum. Aklıma gelince mutlu oluyorum ama şimdi olmadım. Hıh! Elmayı da yemiycem. - Lütfen, dedi annem. Ağlama. Söz sana. İlk fırsatta sana yeni bir elbise alacağım ama şimdi değil.

Eğilip aynasına bakıyorum, gözlerim kırmızı. Keşke bayram gelmese… Artık anneme “Bayrama kaç gün kaldı?” diye sormayı bırakıyorum. O da söylemiyor. Oruçlarımı sayıyorum. Bugün tam yirmi orucum olmuş. Bir günde üç oruç tutsam… Off, ne kadar çok orucum olurdu. Okuldan gelirken bunu düşünüyorum. Annem “Bayrama üç gün kaldı.” diyor aniden. İlgilenmiyorum. Neden söylüyor ki? Merak etmiyorum işte. Okul kıyafetlerimi çıkarırken askıda kırmızı bir elbise buluyorum. Yepyeni, etekleri fırfırlı… Tokası ve ayakkabısı da var. Kalbim heyecanla çarpıyor. Benim mi? Kimin bu?

Ben ağlamıyorum ki, gözlerim ağlıyor. Durduramıyorum.

- Anneeee!

Bir de, ‘ilk fırsat’ ne demek biliyorum. Çoook uzun zaman sonra demek. Bayram bitince demek. Annem elbiseyi onarıyor. “Bak, ne güzel oldu!” diyor. Güzel olmadığını da biliyorum.

- Beğendin mi?

- Haydi, parka götüreyim seni, diye kalkıyor ayağa. Dışarda hep kırmızı şeyler görüyorum. Kaydırak kırmızı, uçan balon kırmızı, güller kırmızı, yolda gördüğüm araba kırmızı.

Annem gülümsüyor. - Evet, benim ama nasıl oldu bu? - Ramazan sürprizlerle doludur, diyor annem. Dün bir komşu bana fıtır sadakası verdi. Ben de sana bu elbiseyi aldım. Sürprizleri çok severim ama Ramazanın sürprizlerine bayıldım. Bayram bugün olsa keşke…

Yazan : Hatice Arabacı Çizen : Özlem Yüce Aka

9


10


11


I N A M E R T N SAHUR A Ü L O G R A T İF

Doğrusu hiç şaşırmadım. Bizim evde sahur sofrası dediğin de tam böyle olur zaten. Şuna baksanıza: Kuru fasulye kenardan gülümsüyor, pirinç pilavı hemen elimin altından. Ortada kocaman bir tabak çoban salata “Ye beni, ye beni!” diye bağırıyor. Ah yerim ben seni, yemez miyim! Kayısı hoşafı kâselerde, kadayıf tatlısı tezgâhın

üstünde. Malum o yemekten sonra yenecek. Ağzınızın sulanacağını bilmesem annemin karpuz kestiğini de söylerim ama şimdi kalsın o. Canınız çekebilir. Biz çocuklar için Ramazanın en güzel taraflarından birisi iftar ve sahur sofraları. İftar sofrası, hani böyle koca bir maç boyu koşup sonra şampiyon olmaya benziyor. Sahur sofrası da antrenman yapmaya. Benim performansım her ikisinde de iyiymiş. Annem böyle söylüyor hep. İşte yine bir antrenmandayım, pardon sahur sofrasında. Keyfim yerinde. Neşeyle kaşığı elime alıp hangisinden başlayayım diye düşünüyorum. Pilavda karar kılınca ona doğru uzatıyorum kaşığı. Fakat o da nesi! Ben uzattıkça pilav tabağı benden uzaklaşıyor. Ben yaklaştırıyorum, tabak sanki kaçıyor. İnat ediyorum, daha ileri uzatıyorum kaşığı. Bu sefer kaşık da uzamaya başlıyor. Pilav tabağı uzaklaşıyor, kaşığın sapı uzuyor. Yemek masasından taşan kovalamaca antreye uzanıyor. Acaba bir masalda mıyım diye düşünüyorum. Ya da bir çizgi filmin içinde? İkisi de değil. Ben düşünürken pilav tabağı da kaşığın ucu da görünmez oluyor. Evin diğer ucunda kovalamacaya devam ediyor olmalılar. Ama ben kaşığın sapını sıkıca kavrıyorum. Derken ismimi duyuyorum uzaklardan.

12

- Meh-meeet, Meeeh-meeet...


Sahur sofrasından nerelere geldik bilemiyorum. Ses giderek yaklaşıyor: - Oğlum, hadi, Mehmetçiğim uyan artık, geç kalmışız, sahur vakti oğlum... - Hı? Ne? Ne oluyor? - Oğlum kalk, geç kalmışız sahura. Annemin sesi… Gözümü telaşla açıyorum. O muazzam sofradan eser yok. Ranzamın demirini tutmuşum kaşık diye. Ne kuru fasulye ne pilav ne de “Ye beni!” diyen çoban salata. Hepsi bir rüya imiş... Demek geç kalmışız antrenmana. Koşar adım mutfağa gidiyorum. Masaya kahvaltılık koymuş annem. Belli ki geç kalınca yemek hazırlamaya fırsatı olmamış. Farkında olmadan yüzüm düşüyor sofrada. Hepimiz uyku sersemi, sofra allak bullak. - Böyle sahur sofrası mı olurmuş anne, deyiveriyorum birden. Annemin gözleri kocaman açılıyor. Şaşırınca böyle olur hep. Sonra kaşları çatılıyor. Kızınca da böyle olur. - Her zaman zengin sofralar olmaz önünüzde Mehmet Bey, deyiveriyor. Var olana kanaat etmek gerekir. Beni lafa tutma, sen de yemene bak. Teknik direktör fena ayar veriyor bana. Zeytin tabağına uzanırken, iftara gol atmanın hayalini kuruyorum...

Yazan : Nesibe Şahin Çizen : Fatma Betül Yıldız

13


s e S r i İyi B Şu büyük ayakkabı mağazasında mavi elbiseli kızı gördünüz mü? Adı: Esin. On-on bir yaşlarında. Hani şu siyah düz saçlı, yerinde duramayan kız. Annesiyle beraber iki saattir ayakkabı beğenmeye çalışıyor. Mağaza görevlisi bile bunaldı artık: - Artık bir karar verseniz küçük hanım, dedi. Ben yoruldum, siz hiç yorulmadı-

14

nız mı? Denemediğimiz ayakkabı kalmadı neredeyse. - Ne yani, dedi Esin. Beğenmediğim bir ayakkabıyı mı alayım? Tabi ki bakacağım. Beğendiğimi alacağım. Oysaki iki saattir koca mağazada yaşına uygun bütün ayakkabı modellerini denemişti. Pek çoğuna kusur bulmuş, burun kıvırmış, beğendikleri arasında da kararsız kalmıştı. Ayağına sürekli farklı ayakkabılar giyip çıkarırken söylenip durdu:


- Hayır, onda bu var, şunda yok! Onun rengi bunda olsaydı keşke… Bu modele şu renk boncuklar yakışırdı… O aksesuarlar bu ayakkabıya daha çok uyardı hâlbuki… Bu çok güzel ama şöyle olsaydı… Bunu hiç beğenmedim… Annesinin önerdiği ayakkabılara kulp takmayı ihmal etmedi. Armudun sapı, üzümün çöpü. - Hayır, o öyle olsaydı, şu şöyle olsaydı…

birine karar ver. En çok beğendiğin hangisiyse alıp çıkalım. Esin bozulmuştu. Ağlamaklı bir sesle: - Üçünü de çok beğendim ama… Ben üçünü de almak istiyorum anne. Kıyafetlerime göre farklı farklı giyerim.

Ona eşlik eden annesi yorgunluktan bir köşeye oturdu, kızının bir an önce karar vermesini beklemeye başladı. Bir süre sonra yorgun bir sesle:

Esin ne kadar ısrar ettiyse annesi o kadar karşı çıktı. Başka bir mağaza görevlisi Esinlere yaklaşıp, gülümseyerek söze karıştı:

- Buradakileri beğenmediysen çıkalım, dedi. Çok yoruldum gerçekten. Kaç saat oldu? Bunca çeşit arasında karar vermek bu kadar mı zor? Hepsi güzel ayakkabılar.

- Baksana, kırkayak mısın? Ne yapacaksın o kadar ayakkabıyı? Anneni dinlesen daha iyi olur bence de.

Esin, cevap vermek için acele etmedi. Biraz daha göz gezdirip, düşündükten sonra:

Bir süre sessizlik oldu. Esin, öylece hareketsiz durdu.

- Yaaa, ne güzel, dedi. Hangisini alıyoruz? Haydi, hemen alıp çıkalım.

Annesi usulca cüzdanını açıp gösterdi. Beğendiği ayakkabıları alacak kadar para da yoktu. Olsa bile daha çok şey almak, daha çok mutluluk getirecek değildi. Önündeki ayakkabılara bakakaldı Esin. Bir şeyler düşündü kendi kendine. Az sonra,

Esin, önüne ayırdığı gösterişli ayakkabıları kollarıyla çevreledi:

- Tamam, dedi. Bu ayakkabı, hepsinden daha güzel. O zaman sadece bunu alalım.

- En çok şu üçünü beğendim anne. Üçünü de alalım. Evet, evet karar verdim. Bu üç ayakkabıyı da almak istiyorum.

- Aferin sana, çok güzel karar verdin, dedi reyon görevlisi. Gülümsedi annesi.

- Karar verdim anne, dedi. Annesi belli belirsiz bir gülümsemeyle:

Annesi şaşkın şaşkın söylendi: - Hay Allah! Ben de karar verdin diye seviniyorum. Üçünü birden alamayız. Sen

Esin, içinde iyi bir ses duydu belki. Mutluluğun daha çok şeye sahip olmakla değil, kanaat göstererek yakalandığını söyleyen iyi bir ses…

Yazan : Zekiye Çoban Çizen : Sıddıka Tasa

15


İ L A N İ G GEZ

E Ş A UKK N İ N İ R E L T HAZRE

E D N İ T E R A Y İ Z

16

Evde annemlerin sesini duyunca, ister istemez onların konuşmasına kulak misafiri oldum. Antep’in yakınlarında bulunan sahabeyi ziyaret edeceklermiş. Birden bire içim kıpır kıpır oldu. Bu geziyi fırsata dönüştürerek gezi günlüğümün sayfalarına böyle güzel bir sahabe ziyaretini ekleyecek olmanın heyecanını duydum. Nihayet yoluculuğumuzun başlayacağı gün gelmişti ve ben çantamı güzelce hazırladım, arabanın arka koltuğunda yerimi aldım. Bu gezi ailecek yapılacak türden bir geziydi.


Yolculuğumuz yaklaşık bir saat sürecekti. Nurdağı ilçesine 6-7 km. uzaklıkta bulunan Hz. Ukkaşe türbesini ziyaret edecektik. Yolculuğumuz boyunca babam Ukkaşe Hazretlerinin iyi bir Müslüman olduğundan, peygamberimizin tebliğ yönünü örnek alarak buralara kadar İslamiyet’i yaymak için geldiğinden söz etti. Ukkaşe Hazretleri daha hayattayken cennetle müjdelenmiş, Peygamber Efendimizle birlikte yaşamıştı. Ona ne kadar da imrendim bir bilseniz. Nihayet aracımız dağın etrafını sema eder gibi dönerek yukarı doğru çıktı. Orada o kadar çok ziyaretçi vardı ki! Babam kendi kendine “Bizim milletimizin sahabe sevgisi ne kadar da çok,” diye mırıldandı. Hz. Ukkaşe, Peygamberimi-

zin vefatına yakın bir sohbetinde “Benden hakkı olan hakkını alsın.” dediğinde “Benim sizde bir kırbaç hakkım var Ya Resulullah!” diyerek onu almak istediği söylemiş. Ancak diğer sahabeler “Olur mu öyle şey!” diye karşı çıkmasına rağmen o, ısrarcı olmuş. Peygamberimiz sırtını açıp “Gel vur!” dediğinde, Efendimizin sırtında bulunan nübüvvet mührünü öperek, ona olan sevgisini göstermiş. Biz burada Allah (cc)’na dua ediyoruz. Böyle güzel bir sahabenin kabrini ziyaret etmekle de çok mutlu oluyoruz. Bu gezimiz diğerlerinden çok farklı oldu. Fırsat bulduğum zaman böyle farklı gezileri değerlendirmeyi çok seviyorum. Gezgin Ali’nin bir başka gezisinde görüşmek üzere…

Yazan : Muhammed Emir Çizen : Fatma Betül Alp Yıldız

17


c

. MUCiT KagIDIN . PEsiNDE c

Bugün sıradan bir nesne olarak kullandığımız ve birçok alanda israf ettiğimiz kâğıtların icadına gelin birlikte bir göz atalım. Not kâğıtlarından defterlere, oradan gazete ve dergilere, kitaplara kadar çağdaş medeniyetin modern icadı olarak görülse de kâğıtların uzun bir serüveninin olduğu bir gerçektir. Bundan bin yüz yıl önce Müslümanlar 751 Talas Savaşı’nda Çinlilerden kâğıt üretiminin sırlarını öğrenince Bağdat’ta kâğıt yaygınlaşmaya başlamış. Şam’da daha kaliteli ve yaygın üretilen kâğıt, Avrupa’ya ihraç edilir hale gelmiş. Müslümanların bu alanda en önemli icatları; Çinlilerin kullandıkları dut kabuğu yerine keten kullanmaya başlamalarıdır. Keten kumaşları parçalara ayırarak suya batırmışlar ve mayalanmaya bırakmışlar. Daha sonra kirden arındırılan keten parçaları balyozla düz zeminde dövülerek hamur haline getirilmiş. Hamur haline getirilen ketenler iyice inceltilerek belirli ebatlarda kesilmiş. Müslümanlar ilk defa bu alanda daha işlenebilen ve daha kullanışlı kâğıtlar icat ederek insanlığın hizmetine sunmuşlar. Bugün kitaplıklarımızda ve kütüphanelerde rafları zenginleştiren kitapların hazırlanması da kâğıdın yaygın bir şekilde kullanılmasından sonra gelişmiştir. Farklı maddelerden kağıt yapmayı deneyen Müslümanlar pamuklu kâğıt üretimini de denemişler. Endülüs Emevilerinin yaptığı Madrid kütüphanesinde Müslümanların bu konuda ne kadar mahir olduklarına ışık tutan kaynaklar bulunmaktadır. Kâğıt üretiminin genişlemesi; boya ve mürekkep üreticiliği, el yazması sanatkârlığı ve hattatlık gibi başka mesleklerin doğmasının da önünü açmıştır. Aynı zamanda bilimsel verilerin daha kolay kayıt altına alınmasıyla bilimin gelişmesine de katkı sağlamıştır. Galiba uzun bir geçmişinin olduğunu bilseydik, bugün kâğıtları ne israf eder ne de uçak yapıp uçururduk. Diğer sayımızda başka bir icadın geçmişine uzanmak üzere…

18

Yazan : Enver Cankutaran Çizen : Nur Dombaycı


19


Yaz Geldi: Bas Pedala, Sür Parklara Bisiklet

VELESPİT

Dedelerimizin söyleyişiyle velespit, yaklaşık 150 yıldır bildiğimiz bir sözcük. Fransızcadan dilimize giren sözcük, orijinaline yakın telaffuzuyla hafızalarda yer tutmaya devam ediyor: Vélocipède. “Hızlı, tez ayak” anlamındaki velespit, 1650’den itibaren farklı mucitlerin katkılarıyla geliştirilen bisikleti, profesyonel bir ticari ürün olarak üreten ve satan ilk firmanın da adı. 1900’lü yılların başında, kauçuk lastikler geliştirilince, bisiklet gerçek bir ulaşım aracına dönüşüyor. Ondan sonra adı “iki tekerli” anlamındaki “bicyclette” oluyor. Ama biz zaman zaman velespit, zaman zaman bisiklet diyoruz. Hangi kelime daha güzel, siz karar verin. Bana kalırsa aracın hem kendisi, hem sporu güzel. İlk velespit yarışları yaklaşık iki yüzyıl önce başladı. Ama bugünküne benzer profesyonel yarışlar, Olim-

20

piyat’larla dünya gündemine girdi. Bir zamanların “eğlence atı” da denilen bisiklet, artık dünya sporunda önemli bir yer tutuyor. Atalarımız bisiklet sporuyla, Selanik’in bizim olduğu günlerde tanıştı. Selanik’te yapılan Olimpiyat’larda bisiklet yarışları da vardı çünkü. İşte o günden bugüne, 1970’lerdeki birkaç uluslararası başarı dışında bisiklet sporunda çok iyi bir yerde olduğumuz söylenemez. Oysaki bisiklete binmek, vücudumuzun ve beynimizin gelişmesini sağlar. İlk adımlarımızı attıktan sonra karşımıza ilk çıkan araç bisiklettir. Hatta üç-dört tekerli olanlarını bebekken sürmeyenimiz yoktur. Gündelik hayatın içinde bisiklet bir spor aracından daha çok, bir ulaşım ve eğlence aracıdır. Faydaları Bisiklete binmek kalbimizi, akciğerlerimizi, eklemlerimizi; bacak, sırt, kol, boyun ve karın kaslarımızı güçlendirir. Ayrıca daha dikkatli ve dengede olmamız gerektiği için beyin gelişimimizi hızlandırmış oluruz. Bu sayede yaşamımız boyunca sağlıklı bir vücudumuz ve beynimiz olur. Bisiklete binerek doğaya da faydalı olabiliriz. Bu sayede


terletip kaydırmaması için eldiven; olası kazalarda dizimiz ve dirseğimiz yaralanmasın diye dizlik ve dirseklik takmalıyız. Bu Spora Nasıl Başlarım?

çevremizdeki ağaçları, çiçekleri, böcekleri ve kuşları da korumuş oluruz. Velespitim Boyuma Göre Bisiklete binerken öncelikli olarak dikkat etmemiz gereken şey, bisikletin bizim için uygun olup olmadığıdır. İlk olarak bisiklet boyumuza uygun olmalıdır. Sonra tekerlerinin havasını ve frenlerin çalıştığını kontrol etmeliyiz. Trafikte Velespite Binerken Daha Dikkatli Olalım! Bisiklete binerken önceliğimiz parklardaki ve yol kenarlarındaki bisiklet yollarını kullanmak olmalıdır. Bu sayede daha güvenli şekilde bisiklete binebiliriz.

Arkadaşlar, bisiklete binmenin bir yaşı yok. Yeter ki bisikletimiz boyumuza ve yaşımıza uygun olsun. İstersek 10 yaşından itibaren profesyonel antrenmanlara katılabiliriz. Eğer bisiklet sporunu profesyonel yapmak istiyorsak, belediyelerin gençlik akademilerindeki veya Gençlik ve Spor İl Müdürlüğündeki büyüklerimizden yardım almalıyız.

Yazan : M. Sami Çakadaş Sporcuya Sorduk: Sizin için bisiklet nedir? Bisiklet, benim hayatımın bir parçası. Bisiklet üzerinde kendimi özgür ve mutlu hissediyorum.

Kaskını Unutma! Bizim için bisiklette dengede durmak kolay görünse de, ufacık bir dikkatsizlik veya beklenmedik bir arıza ciddi yaralanmalara neden olabilir. Bu nedenle bisiklete binerken bizi yaralanmalardan koruyacak eşyaları kullanmalıyız. Bisiklete binerken en önemli eşya, başımıza taktığımız kasktır. Bu sayede hayati önem taşıyan organlarımızdan en önemlisini yani kafamızı korumuş oluruz. Ayrıca gidon, yani bisiklet sürerken tuttuğumuz yerin, elimizi

21


. BILMEDEN ORUC C

Ali, her sene duyardı, ama ne olduğunu anlamazdı. Acaba her sene özellikle belli dönemlerde adı çok geçen o “şey” neydi? Yıl içinde çok duymadığı için, şu an adını bile tam olarak hatırlayamıyordu. Neydi?.. Neydiiiii?... Heh! ORUÇ! Ali duyduklarını ve gördüklerini yorumlamaya çalışıyordu. Ramazan, anladığı kadarıyla ya bir insandı ya da ay gibi bayram gibi bir şeydi. Ali’nin babasının “Ramazan gelince, oruç tutacağız” sözüne bakılacak olursa bir insan olma ihtimali de var. Galiba babasının Ramazan adında bir arkadaşı var ve o gelince yardım edecek, beraber oruç tutacaklar. Fakat Ali’nin bu fikrini çürüten bir şey vardı; herkes aynı veya benzeri cümleler kuruyordu. Herkesin aynı anda misafirliğe gelecek Ramazan adında bir tanıdığı yoktur. Di mi? Bu sebeple ay ya da bayram gibi bir şey olma ihtimali daha yüksekti. Ramazan’ın ne olabileceğine dair fikri vardı, ama “oruç” hala belirsizliğini koruyordu. Ne olabilirdi ki acaba? Hayır, işin kötüsü kalabalık bir aile toplantısında babası övünerek “Bizim Ali’de büyüdü, kocaman oldu. O da bu sene oruç tutacak” dedi. Babası deyince seve seve tutardı, ama ne olduğunu bilmiyordu ki? Bir de üstüne üstlük herkes Ali’nin orucu bildiğine

22

o kadar emindi ki, Ali sormaya utanıyordu. O gün geldiğinde annesi Ali’ye “Bu gece erken yat evladım. Yarın Ramazan’ın birinci günü. Oruç tutacağız, sahura kalkacağız” dedi. Sahuru önceki senelerden biliyordu. Nedense gecenin bir yarısı kalkıp yemek yiyorduk. Daha yatalı belki bir saat bile olmamışken annesi geldi ve Ali’yi sahura kaldırdı. Ali “Yaaa anne ben aç değilim, bırak uyuyayım” diyordu. Annesi ise “Aaaa olmaz öyle şey. Yarın oruç tutarken çok zorlanırsın.” diyordu. Annesi müthiş yemekler hazırlamıştı. Gözü yarım açık bir halde yemek yedi. Sabah ezanı okununca herkes yemeği bıraktı ve namaza koştu. Ali de onları takip edip aynı şeyleri yaptı ve uyudu. Sabah biraz geç uyanmıştı. Annesi bir ara ona dönüp “ilk oruç nasıl gidiyor Ali?” dedi. Ali de ellerine bakarak “iyi anne, tutuyorum” dedi. Annesi onun bu haline çok güldü. Ne tuttuğunu bilmemesi ayrı, annesinin gülmesi ayrı şaşırtmıştı Ali’yi. Dışarı çıkıp başka insanlardan orucun ne olduğunu öğrenmeye karar verdi. Kimseye soramadığı için delil toplaması gerekiyordu. Yolda iki araba burun buruna geldi. Biri diğerine oruçluyum kusura bakma dedi.


Diğeri de asıl sen kusura bakma kardeşim!” dedi. Oruca buradan bakınca insanları sakinleştiren bir şeymiş gibi geldi. Ali bu sefer fırının önünden geçiyordu. Çok güzel kokular geliyordu. İçeri baktığında önceki günlerde fırında görmediği yusyuvarlak şahane ekmekler gördü. Çok leziz duruyordu. Daha önce neden görmediğini sorunca, fırıncı amca “Ramazan geldi Aliciğim. Oruç tutanlar için özel yapıyoruz. Hadi bu pideleri arka mahalledeki Ayşe teyzeye götür” dedi. Bu güzel ekmeğe bakınca “oruç tutmak çok önemli bir şey olmalı” diye düşündü Ali. Öyle ya, pide dedikleri bu ödülü hak etmek için çok önemli bir şey yapmak gerekiyordu. O sırada ezan okundu. İkindi namazı için camiye koştular, daha fazla insan vardı camide. Cami çıkışında herkesle selamlaştı. İnsanlar her zamankinden daha farklı bakıyordu. Daha mutlu gibiydiler. Oruç mutlu eden bir şeydi anlaşılan. Havanın kararmasına yakın Fira abi, “şimdi hemen eve git” diye Ali’yi yolladı. Ali’nin kafası çok karışmıştı. Fira abi de ona orucun ne olduğunu anlatmamıştı. Son çare orucun ne olduğunu bilmediğini annesine anlatmaya karar verdi. Eve girdiğinde herkes sofrada, yoğun bir hazırlığın içindeydi.

Ali annesini kenara çekti ve “anne, bir şey itiraf edeceğim. Ben orucun ne olduğunu bilmiyorum” dedi. Annesi şefkatle Ali’nin başını okşadı “Hiçbir şey yiyip içtin mi? Günün nasıl geçti?” diye sordu. Ali, gününün nasıl geçtiğini ayrıntılı bir şekilde anlatıp, hiçbir şey yiyip içmediğini söyleyince “heh işte, tutmuşsun bile” yanıtını verdi gülerek “İmsak vakti ile akşam ezanı arasında, Allah rızası için hiçbir şey yememeye, hiçbir şey içmemeye oruç tutmak diyoruz evladım. Ama sadece o değil. Diğer yaptığın şeylerin de güzel şeyler olması lazım. Yaptıklarının ve tanık olduklarının bir kısmı güzel bir kısmı değildi. Şimdi ezan okunacak, orucumuzu açalım. Sonra sen hangilerinin oruçlu bir insanın yapması gereken şeyler olduğunu konuşalım” Ali her şeyi anlamanın ve acıkmış midesini dolduracak olmanın sevinciyle sofraya oturdu. İşte beklenen ses duyulmuştu: Allahu ekber, Allahu ekber! Allah ilk orucunu kabul etsin Ali. *** Peki sevgili okur; Başa dönüp, okuduklarından hangilerinin oruç tutan birinin yapması gereken, hangilerinin yapmaması gereken şeyler olduğunu tespit etmek ister misin?

Yazan : Melih Tuğtağ Çizen : Ahmet Demir

23


24


25


23 NİSAN ÇOŞKUSU

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı tarafından nisan ayında 8.Çocuk Festivali kapsamında çocuklara yönelik birçok etkinlik gerçekleştirildi. 18 Nisan’da Uluslararası Kukla Şenliği başladı. 21 Nisan’da Mizyal Sanat Müzesi işbirliğiyle Uluslararası Çocuk Resimleri Yarışması Ödül Töreni ve Sergi açıldı. 23 Nisan’da Gaziantep Devlet Opera ve Bale Günleri kapsamında 23 Nisan Özel Gösterisi Müzikli Çocuk Oyunu Değirmendeki Hazine sahnelendi. Gaziantep Hayvanat Bahçesi’nde Zooloji Müzesi’nin açılışı ve Coşkun Aral eşliğinde Çocuklarla Yaban Hayatında Foto safari etkinliği gerçekleşti. 8.Çocuk Festivali Tiyatro şenliği kapsamında da 24-25 Nisan tarihlerinde Eti sponsorluğunda Eti Çocuk Tiyatrosunun “Kırmızı Başlıklı Kız” adlı oyunu sahnelendi. Büyükşehir Belediyesi Bandosu ve Çocuk ve Gençlik orkestrasıyla başlayan törende, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı anaokul ve ilkokul öğrencileri ve Büyükşehir Belediyesi Çocuk Korosu ile okulların halkoyunları ekibi tarafından hazırlanan “23 Nisan Şenliği” temalı canlı performansları sergilendi.

26

Gün boyu devam eden etkinliklerde, Gaziantep Valiliği,

Büyükşehir Belediyesi, Şahinbey Belediyesi, Şehitkâmil Belediyesi ve İlkokullara tahsis edilen stantlarda yıl boyunca hazırlamış oldukları sergilerin yanı sıra çocuklara özel etkinlikler ve hediye dağıtımları yapıldı. Masal Park Şenlikleri alanı içerisinde çocuklara özel çeşitli animasyon gösterileri, palyaço bandosu performansları düzenlendi. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığına bağlı hizmet veren Oyun ve Oyuncak Müzesi, Çocuk Sanat Merkezi tarafından kurulan stantlarda çocuklara yönelik atölyeler gerçekleştirildi. Atölyelerin yanı sıra elma şeker, pamuk şeker ve macun dağıtılmasıyla çocuklar kendilerine armağan edilen bu özel ve anlamlı günde doyasıya eğlendiler.


“TRAFİK BİLİNCİ YAŞAMA SEVİNCİ”

Toplumun her kesimine dokunan Büyükşehir, sosyal belediyeciliğin gereğini yerine getirmeye devam ediyor. Bu doğrultuda 20172018 eğitim öğretim döneminde öğrencilere, trafik bilincini geliştirmek maksadıyla projeler geliştirildi, trafik kuralları minik öğrencilere anlatıldı. Slayt eşliğindeki sunumlarda öğrenciler, hem bilgilendi, hem de eğlendi.

Ulaşım Planlama ve Raylı Sistemler Daire Başkanlığı Ulaşım Planlama Şube Müdürlüğünce hayata geçirilen “Trafik Bilinci Yaşama Sevinci” projesiyle ilkokul öğrencilerinin trafik bilincini artırmayı amaçlayan birtakım etkinlikler düzenlendi, etkinliklerde sunumlar gerçekleştirildi, öğrencilere boyama kitabı dağıtıldı. Ulaşım Planlama ve Raylı Sistemler Daire Başkanı Hasan Kömürcü de Gazi Mustafa Kemal İlkokulu ve Deva Okullarında düzenlenen programlara katıldı, öğrencilere yaptığı sunumlarla trafik kurallarını anlattı, öğrencilere trafik bilicinin yanı sıra yaşama sevincini aktardı, yaşama sevincinin güçlendirilmesi için kurallara uyulması gerektiğini vurguladı. Proje kapsamında dönem sonuna kadar okullara yönelik eğitimler devam edecek.

27


ÇOCUKLARI MUTLU EDEN ŞEHİR Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen 2’nci Uluslararası Ezogelin Bebek Çalıştayı kapsamında Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Müzeler ve Kütüphane Şube Müdürlüğüne bağlı Oyun ve Oyuncak Müzesi’nde sergilenen bez bebek çalışmaları, yoğun ilgi görüyor. Büyükşehir Belediyesi kültürel çalışmalarda da hız kesmiyor. Bu doğrultuda şehirlerin kültürünü yansıtan bez bebek çalışmaları, Gaziantep’te buluştu. El emeği göz nuruyla yaşadıkları şehrin özelliklerini yansıtan bez bebekler, Oyun ve Oyuncak Müzesi’ni renklendirdi. 3’ü yurtdışından 17’si yurtiçinden çalıştaya katılan bez bebek sanatçıları, kültürlerinin bir parçası olan bez bebekleri tanıttı.

28

Kentlerin kültürel değerlerini gelecek nesillere aktarılması amacıyla 03-08 Nisan 2018 tarihleri arasında düzenlenen ve 100’e yakın bilim insanının katıldığı 2’nci Uluslararası Ezogelin Bebek Çalıştayı, 6 gün sürecek. Ukrayna, Rusya ve Kazakistan’dan katılım sağlandığı çalıştaya, Ankara, İzmir, İstanbul, Karaman, Amasya, Eskişehir ve Batman’dan da çok sayıda eğitmen iştirak etti. Çalıştay kapsamında müzenin bahçesinde yapılan atölye çalışmalarında, taş bebek, kitre bebek, hamur bebek, bez bebek ve seramik bebeklerin yapımı bölgelere has yöresel kumaşlar ve malzemeler kullanılarak bebek sanatçıları eşliğinde, bebeklerin yapımı ziyaretçilere gösterildi.


GAZİANTEP ÇOCUK KÜTÜPHANESİ TÜRKİYE’YE ÖRNEK OLDU

Türkiye’nin ilk uygulamalı Çocuk Kütüphanesi olma özelliğini taşıyan 100’üncü Yıl Kültür Parkı içerisindeki “Gaziantep Çocuk Kütüphanesi” şehirde yaşayan çocuklara yeni ufuklar açtı. Kütüphanede çocukların kültürel ve sanatsal becerilerini geliştirmek için mozaik, müzik, resim, drama gibi çeşitli atölyeler yer aldı. Hikâye zamanı uygulamaları, yaratıcı masal çalışmaları ve yazarlık atölyeleri gibi çocukların hayal güçlerini genişletmek ve zihinsel olarak gelişimlerine katkı sağlamak amacıyla birçok etkinliklerin gerçekleştirildi. Çocukların yaptıkları eserleri sergileyecekleri sergi

alanları, uygulama bölümleri atölyelerin yanı sıra, dinlenme ve okuma alanları da bulundu. Tüm çocukların faydalanacağı bir alan oluşturulan kütüphane, haftanın her günü saat 08.30-17.30 saatleri arasında hizmet veriyor. Çocuklar kitapları ödünç alıp, okuyarak tekrar kütüphaneye getiriyor ve yeni kitaplarını alabiliyor. Kütüphaneye üye olacak çocuklara birer üye kimlik kartı veriliyor. Kütüphanede kurulan sistem sayesinde hangi çocuğun kaç kitap okuduğu, hangi sıklıklarda kitap ödünç aldığı ölçülerek takip ediliyor, okumaya teşvik için etkinlikler düzenleniyor.

29


GENÇLER ER MEYDANINDA

Güreş yarışması öncesinde katılımcılara açıklamalarda bulunan ev sahibi Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, bu organizasyona asla bir güreş müsabakası diyemeyeceğini ifade ederek, “Bizim medeniyetimizde bütün değerleri yarınlara taşımak var. Bizim bu emanete sahip çıkmak boynumuzun borcudur. Yerelden evrensele, gelenekten geleceğe bu dünyaya söylenecek çok sözümüz var. Öyle güzel coğrafyada yaşıyoruz ki, Yüce Mevlam Anadolu’yu bize vatan kılmış. Tabi atalarımız da kanı ve canı ile ödediği bu toprakları bize bırakmış. Kendi özümüze dönmeliyiz ve bu topraklara sahip çıkmalıyız” dedi.

“Bizim medeniyetimiz barış ve sevgi medeniyetidir” diyen Şahin, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bizim medeniyetimiz kardeşlik medeniyetidir. Bizim medeniyetlerimizde komşuluk hakkı vardır. Bizim medeniyetimizde ‘komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir’ anlayışı vardır. Bizim medeniyetimizde ‘veren el alan elden üstündür’ anlayışı vardır. Eğer bu medeniyeti dünyaya hakim kılarsak dünyaya barış ve sevgi gelecektir. Gözyaşının ve kanın durduğu bir dünya için yerli ve milli bir duruşu göstermemiz gerekiyor. Bizim medeniyetimizin bütün değerlerini yarınlara taşımak boynumuzun borcudur.”

Burasının er meydanın yanı sıra aynı zamanda bir dost meydanı olduğunu belirten Şahin, şehir halkını yıllardır bu spora verdiği destekten dolayı tebrik etti. Türk milletinin şanlı ve şerefli bir geçmişinin olduğunu dile getiren Şahin, bu kültürü ve miras alıp yarınlara taşımak gerektiğini belirtti.

Her alanda çocukları iyi yetiştirmek gerektiğini anımsatan Şahin, “Akşamdan sabaha güreşçi olunmaz. Bunun için çok çalışmak gerekiyor. 100 yıllardır devam eden bu geleneğe sahip çıkıp yarınlarımıza sahip çıkmamız lazım. Bu spor için desteklerimiz devam edecek” diye konuştu.

30


SELAMLIK SOHBETİNDE TARİHE YOLCULUK

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Selamlık Sohbetleri etkinliği kapsamında gazeteci Cansu Canan Özgen’in moderatörlüğünde, tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın, “Türklerin Serüveni” üzerine söyleşisi, Büyükşehir Belediyesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Salonu tıklım tıklım dolduran Gaziantepliler, adeta salondan taştı. Prof. Dr. Ortaylı’yla tarih yolculuğuna çıkan Gaziantepliler, Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarında Balkanlar’da yaşanan gelişmeleri konunun uzmanından öğrendi. Balkan harbini, Osmanlı Devletinin Balkan topraklarında Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan’a karşı giriştiği savaşlar dizisi olarak tanımlayan Ortaylı, Balkanlardaki ülkelerin birbirleriyle sürekli kavga içerisinde olduğunu söyledi. Gençlere tavsiyeler veren Ortaylı, şöyle konuştu: “Bazı şeylerden vazgeçmeniz lazım, ikide bir elinizdeki cep telefonu veya tablet gibi aletleri kullanıp

onlara bakmayın. Yanlış, çok kötü bir şeydir bu. Bir şeyleri ararken bir şeyleri bulmanızdan alıkoyuyor sizi. Bu iyi bir yetişme yöntemi değil. Ansiklopedi bakarsan, lügat bakarsan aradığın madde kadar aramadığın dikkatini çeker ve onlar daha çok akılda kalır çünkü genç bir dimağınız var. Gezmeye çok düşkün olmanız lazım, bu çok önemli bir şey. Tabii Türk milletinin en büyük derdi yabancı dildir, lütfen onu halledin. Halletmeyen bir millet olmaz. Herif İngiliz doğdu diye imtiyazlı değil, İngilizceden başka dil bilmeyene çok zavallı bir adam diye bakılır. Lisan bilmeyen herkese o toplum çok düşük adam diye bakar. Herkesin bir şey bilme mecburiyeti var. 20 yaşına kadar eğitim görüyorsunuz, böyle bir dünyada çok nüfus yapanlar çok kötü olacaklar. Yani, biz yatakta bir ülkeyi fethederiz diyenler çok büyük hüsrana uğrayacaklar. Bugünkü dünyada sağlam toplum demek gençlerini iyi yetiştiren toplum demek. Onun için Türk devletinin düsturu maarif ve sıhhattir.” Diyerek sözlerini tamamlarken, geleceğimizin gençliğimize bağlı olduğunun altını çizdi.

31


32


BULMACA CEVAPLARI

1. AHMET EFENDİ 2. KANAATKAR 3. TERAVİH 4. SAHUR 5. BAYRAM 6. RAMAZAN 7. FITIR 8. KADİR 9. ORUÇ



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.