![](https://assets.isu.pub/document-structure/200301192521-970fcd64815450ec51371e985941f945/v1/457aec2e668c4625c62476d2f64e4515.jpg?width=720&quality=85%2C50)
2 minute read
Evet, İsyan! / Lily
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200301192521-970fcd64815450ec51371e985941f945/v1/846941451ae83ab365adba63a0be4606.jpg?width=720&quality=85%2C50)
EVET, İSYAN! Sahafları gezmeyi oldum olası sevmişimdir. Daha küçükken bunu romantik yorumlamalarla yapardım, tozlu sayfaların arasında yaşanmışlıkları arardım. Benden çok farklı bir hayat sürmüş birileri okumuştu elimdeki kitabı benden önce, belki benim gezmediğim şehirleri, ülkeleri gezmişti bu kitap... Düşlenebilirdi bunlar. Ancak, düşlerin anlam ifade etmediği yaşa geldiğim zaman sahafların anlamı değişti benim için. Oralar, artık kimsenin okumaya tenezzül etmediği için artık basılmayan kitaplardan oluşan bir cennetti! Ve kimsenin geçmeye tenezzül etmediği için eprimiş kapıların ardında bakmasını bilen için büyük zenginlikler gizliydi...
Advertisement
Bir sahafta karşılaşmıştım Anatole France’ın Meleklerin İsyanı kitabıyla. Gerek kapak resmi, gerek konusu dini mitolojinin kullanılmasıyla dine yönelik bir eleştiri getirileceğinin sinyallerini veriyordu. Son ana dek kitabı bu şekilde okuyordum. Ancak kitabın sonu, bundan çok daha fazlası olduğunu gösteriyordu. Aslında tüm öykü, son cümleleri sarf etmek için kurulmuş; güç ve muhalefet kavramlarını irdelemekteydi. Kalıcılığı olan her eser gibi “düşünceye sahip olmakla” birlikte, adını asla anmadan tarihi bir olaya da gönderme yapmaktaydı: Fransız Devrimi.
Yazarımız Anatole France, Fransız Devrimi’nden kısa bir süre sonra, 1844 yılında doğmuştu. Tarih bilime göre tarih yazımının en doğru şekilde yapılabileceği zamanlarda yani olaya tanık olanlar (birincil kaynaklar) hâlâ ulaşılabilirken, olayın siyasi etkisinin gerçekleri konuşmayı engellemediği zamanlarda... Ve devrimcileri sıklıkla eleştirmiştir Anatole France... Kendi dilinde 1912 yılında yayımlanan Tanrılar Susamışlardı adlı bir diğer kitabında devrimcilerin iktidara geldikten sonra egemenliklerini güçlendirebilmek için bir nevi terör estirdiklerini anlatmış, “Devrim kendi çocuklarını yer. ” gibi günlük dilimize de yerleşmiş olan birtakım cümleleri sarf etmiştir. Bu kitaptan 2 yıl sonra yayımlanan Meleklerin İsyanı’nda ise asıl konu kitabın sonuna kadar gizli kalmakla birlikte, kitabın sonunda bilmeceyi çözmek için gerekli olan anahtarı da teslim etmiştir.
![](https://assets.isu.pub/document-structure/200301192521-970fcd64815450ec51371e985941f945/v1/457aec2e668c4625c62476d2f64e4515.jpg?width=720&quality=85%2C50)
“Olmaz arkadaşlar, olmaz. Biz bu sevdadan vazgeçelim. Gökyüzünü fethedecek kadar güçlü olmakla yetinelim, daha ilerisi bizler için karanlık. Çatışma çatışmayı doğurur, kan kanı çağırır, zafer yenilginin ilk adımıdır. Yenilen Tanrı şeytan, yenen şeytan da Tanrı olur!” 1
Meleklerin (İblis dâhil) gökyüzünde oturmuş ancak bizim (neredeyse bütün dinlerin) kutsal saydığı Tanrı’nın aslında anlatıldığı gibi “her şeyin Yaratıcısı ve mutlak gücün sahibi” olmayan ancak zamanında her nasılsa gücü ele geçirerek melekleri (ve insanları) buna inandırabilmiş olan Tanrı’ya başkaldırılarını anlatmaktadır kitap. Bu nedenle Şeytan ve Tanrı kavramlarını anlamlarının dışında okumak gerekmektedir. Tanrı, gökyüzü tahtına zamanında bir şekilde (hileyle, güçle, her nasılsa bir zaferle) gelip oturmuş olan ve sonrasında otoritesinin sorgulanamadığı bir varlıktır kitapta. Dünyada monarşilerin hâkim olduğu bir çağda, bir şekilde tahta oturmuş olan ve otoritesinin sorgulanamadığı, halkın itaatle yükümlü kılındığı Kral figürü ile oldukça benzerlik taşımaktadır. İsyancı melekler ise bu otoriteyi sorgulamaya cesaret etmiş kimselerdir, Devrimciler gibi... Tanrı’nın monarşisi yıkılacak ve sonrasında İsyancı Meleklerden oluşan bir grup gökyüzünü yönetmeye başlayacaktır. Bir gün Şeytan rüyasında zaferi ve ondan sonrasını görür... Arkadaşlarıyla birlikte, zekâyı önceleyerek, yeryüzündeki acıyı önemseyerek başladıkları yolun sonunda yalnız bir şekilde dogmatik ve ikiyüzlü bir yönetim sürmektedir... Rüyasından uyanır ve isyanı gerçekleştirmeyeceklerini bu cümlelerle söyler yol arkadaşlarına.
France, kurduğu alegoride İsyancıların savunduğu değerleri güzellemiştir. Bu fikirlerin “gökyüzünü ele geçirecek kadar kuvvetli” olduğunu da bilmektedir. Ancak, en güçlü fikirlere sahip kimselerde bile gücün zehirlenmeye yol açacağını ve en “özgür” devrimin dahi daha fazla güce sahip olabilmek için “dogma” ile sonlanacağını düşünmektedir. Hiç isyan etmemek ise bir seçenek dahi değildir. Bu yüzden evet, isyan!