Gencay Dergisi - Sayı: 08 - Eylül 2012

Page 1


www.millidusunce.org Adres: GMK Bulvarı, Özveren Sokağı Nu: 2/2 Demirtepe Metro Durağı Kızılay/ANKARA Telefon: 0 (312) 231 31 94 Belgeç: 0 (312) 231 31 22


GENCAY

GENCAY Aylık Fikir - Kültür ve Gençlik Dergisi Yıl 1 Sayı 9 - Ekim 2012 Ücretsiz e-dergi www.gencaydergisi.com bilgi@gencaydergisi.com

TERÖR ÖZEL SAYISI

MAHKEME HEYETİNE / Engin ALAN BAK BİR ŞEHİT NE DİYOR… / Burçin ÖNER TÜRKLER VATANLARINA SÂHİP ÇIKAMIYOR! / Durmuş HOCAOĞLU TERÖR VİRÜSÜNE REÇETE / Sadi SOMUNCUOĞLU MİLLET PKK'YI HAZMEDİYOR MU? / Özcan YENİÇERİ ARTIK KİMSE KAHRAMAN OLMAK İSTEMİYOR MU? / Ümit ÖZDAĞ ÜLKE ÜLKE PKK'YA KİM NE KADAR YARDIM YAPTI? / 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü RAHAT MISINIZ? / Metehan ÇAĞRI VATAN SAĞ OLMASIN! / Kürşat Kemal ÇETİNKAYA


GENCAY

MAHKEME HEYETİNE Engin ALAN Tutuklandım. Övgülerin yerini itibarsızlaştırma aldı. 11 Şubat 2011 de "SİZ İÇERİ" dediniz. Böylece 14 ayı milletin iradesi ile seçilmiş bir milletvekili sıfatıyla olmak üzere hapishanede 2 yıl geçti. Sayın başkan manzara bu. Hani siz hep maddi gerçek diyorsunuz ya benim için maddi gerçek bu. Tüm samimiyetimle şerefimle temin ediyorum. Beni burada en çok yaralayan ve canımı yakan konuyu ifade etmeden geçemeyeceğim. Şimdi size bir resim göstereceğim. (HEYETE GAZETE KUPÜRÜNÜ GÖSTEREREK) Sözcü gazetesinin 17 ağustos 2012 tarihli haberinde Milletvekili Sabahat Tuncel PKK’nın Eruh Şemdinli baskınının yıl dönümünde halay çekiyor. Bu 29 Ekim ya da 30 Ağustos kutlamaları değil.15 ağustos 1984 de silahlı eylemleri başlatmanın ve devlete başkaldırışın yıldönümü. Milletvekili Sabahat Tuncel hem halay çekiyor hem de tek yol Öcalan’ın özgürlüğüdür diyor. Bu hanımefendi PKK terör örgütü üyeliği suçundan tutuklu iken 2007 de Milletvekili seçildi ve bu mahkemenin farklı üyelerinden oluşan heyet ile serbest bırakıldı.

“Tam 40 yılım Türk Silahlı Kuvvetlerinde ülkeye ve millete hizmetle geçti. Uzun yıllar devleti ülkeyi ve hükümeti paramparça etmeyi amaçlayan bölücü terör örgütü ile mücadele ile geçti. Bu mücadelede hayatlarını bu vatan için feda eden birçok Mehmet'i Al Bayrağa sarıp yüce Tanrı'nın Şefkat ve merhametine teslim ettim. Gözünü kolunu bacağını kaybeden gazilerim oldu. Bazıları buraya bu mahkeme salonuna geldi." Komutanım ne oluyor " dercesine gözlerime baktılar. Sadece Allah devlete millete zeval vermesin diyebildim. Göğsüme madalya taktılar. Televizyonlarda gazetelerde yere göğe sığdıramadılar. Bir sabah uyandığımda darbeci oldun dediler. Bu sefer güzergâhım PKK ile mücadele ettiğim dağlar değil mahkeme, emniyet, savcılık üçgeni oldu.

Ben de 2011 seçim sonucu Milletin verdiği oylarla Milletvekili seçildim. Siz ise Anayasa'nın 14. Maddesini gerekçe göstererek tutukluluğumu devam ettirdiniz. Oysa aynı Anayasa aynı CMK aynı TCK 2007'de de yürürlükteydi. Siz böyle takdir ettiniz. Ancak acı gerçek bir 1


GENCAY tokat gibi suratıma çarptı. Ülkeyi devleti böldürmem diyen bir Engin Alan'ın biz bu ülkeyi bu milleti böleceğiz diyen bir Sabah Tuncel'in kadar kıymeti harbiyesi olmadığı gerçeğiyle yüzleştim. Sokaklarda Öcalan'a özgürlük Kürdistan'a özgürlük diye bağıran, bayramdan önce yanındaki 8 BDP li Milletvekili ile Şemdinli ' de PKK'lı teröristlerle kucaklaşan Sabahat Tuncel'in yanında yıllardır bunlar olmasın diye mücadele eden sonunda da akıllara zarar bir darbe teşebbüsü iddiası ile 22 aydır tutuklu yargılanan Milletvekili Engin Alan'ın esamesi okunmaz. İşte bugünün gerçeği tam da budur. Sizlere gelince ya siz ne yapacaksınız Sayın Başkan? Bu ülkeyi en az benim kadar sevdiğine inandığım Sayın Hâkimler. Ülkede oluk oluk akan kan, şehirlerde bombalar patlarken masum insanlar günahsız çocuklar hayatlarını kaybederken her gün 2 - 3 vatan evladı şehit düşerken buna karşın Milletvekili sıfatı ile birileri teröristlerle kucaklaşıp onlar terörist değil onlar gerilla bizim çocuklarımız onlar derken ne yapacaksınız Sayın Yargıçlar? Az kaldı ne yapacağınızı da hep beraber göreceğiz.”

SONUÇ Ömrünü bölücü terör örgütü ile mücadeleye adayan Engin ALAN Paşa 18 yıl hapis cezası aldı!.. “Sizin terörist dediğiniz bizim için kahraman, vatanseverdir.” diyenler Türk Milleti’nin meclisinde… Teröristlerle mücadeleye ömrünü adayan Engin ALAN hapiste… TAKDİR TÜRK MİLLETİ’NİN ! Engin Alan’dan Son Mesaj; Kenetlenin. Bütünleşin. Fırsatçılara yol vermeyin. Ben milletvekili oldum ama siyasetçi olamadım. Burada yatarım. Bu ülkeye bin Engin Alan feda olsun, ama MHP’yi feda etmeyin.” Ve Alan’dan bir mesaj da Iğdır’a, Enginalan Köyü’ne: “Selam olsun!”

Engin Alan

2


GENCAY

BAK BİR ŞEHİT NE DİYOR… Burçin ÖNER Selam olsun; boğazımdan haram lokma geçmesin diye gece gündüz çalışan, okutan, koruyup kollayan babama… Üzülme baba. Neden yüzündeki bu hüzün? Neden o mangal yüreğinde alev alev yanıyor korlar? Ben öldüm diye mi düğümlendi boğazına kelimeler? Ben ölmedim baba, ben yaşıyorum. Hem de Kevser’in yanı başında, köşklerin en güzelinde, komşuların en mukaddesi ile yaşıyorum. Ne mutlu böyle hayata babam, üzülme. Selam olsun hilâl kaşlarına, yıldız gözlerine ve delikanlı yüreğine vurulduğum yârime…

Ben, Allah yolunda vatan uğruna şu gencecik yaşımda kara toprağın bağrına giren, sancağıma kanımın al, alnımın ak rengini veren şehit Mehmet… Sizlere uzaklardan, çok uzaklardan, arşın yedi kat üstünden, Cennet’in en güzel köşesinden sesleniyorum. Selam olsun hepinize… Selam olsun; beni müthiş sancılar içinde dünyaya getiren, abdestsiz süt vermeyen, büyüten, yetiştiren anama… Ağlama ana. Neden gözlerinden yaşlar dökülüyor? Neden yüreğine kanlar damlıyor? Ben öldüm diye mi bağladın karaları? Ben ölmedim ki ana, ben yaşıyorum. Sadece, kınalayıp gönderdiğin Peygamber Ocağı yerine Peygamber’in mübarek kucağında yaşıyorum. Ne mutlu böyle hayata anam, ağlama.

Ağlama gurbet kuşum. Gül yüzüne zülüfler düşmeli, gözyaşları değil. Başında telli duvaklar olmalı, kara yemeniler değil. Ben öldüm diyeyse yüzündeki bu hüzün, ben ölmedim gülüm. Ben yaşıyorum. Ne diyor âlemlerin Rabbi “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin bilakis onlar diridirler. Fakat siz anlamazsınız.” * Ne mutlu böyle ölüme, böyle yaşama… Hakiki hayata yârim, ağlama. 3


GENCAY Selam olsun vatanıma, selam olsun milletime, selam olsun bayrağıma, selam olsun askerime…

olsun, vatan sağ olsun dedim. Ben görevimi yaptım, şimdi sıra sizde. Bir türlü gelmeyen sıra işte artık sizde. Gerçi, kahpe içerden olunca, kapı kilit tutmazmış ama ben yine de söyleyeyim: böldürmeyin bu vatanı, ağlatmayın bu anaları, kandırmayın bu insanları, durdurun artık bu oluk oluk akan kanları. Çünkü siz kurulan on altı Türk devletinin sonuncusu ve belki de en mukaddes olanısınız. Çünkü siz yedi milyon nüfusla bir milyon şehit veren ve yetmiş milyon nüfusla on milyon şehit vermeye hazır necip bir milletin yöneticilerisiniz. Çünkü siz Türkiye Cumhuriyeti Devletisiniz. Layık olun bu ülkeye, layık olun bu millete.

Ve şimdi sen cennet vatanımın genç evladı! Ben senin için can verdim, unutma. Ben görevimi yaptım, şimdi sıra sende. İyi oku, iyi büyü, iyi yetiş.

Ve sen şanlı bayrağımın, cennet vatanımın yılmaz koruyucusu, muzaffer Türk ordusu…

Gelecek seninle şekillenecek çünkü. Sen sahip çıkacaksın bayrağına, dinine, diline, devletine ve milletine. Belki doktor, belki mühendis, belki avukat, belki de öğretmen olacaksın. Ama ne olursan ol, önce Türk olacaksın ve Türk isen eğer önce asker olacaksın. Çünkü sen bir Bilge Kağan’sın, çünkü sen bir Alparslan’sın, sen bir Fatih’sin, bir Mustafa Kemal’sin. O yüzden, ya şehit ya gazi olacaksın.

Vur, kahraman Türk askeri. Vur ki yer gök inlesin. Vur ki Türk kimmiş bilmeyen herkes öğrensin. Vur, kardeşin seni vuruyorsa sen de kardeşini vur. Vur, vatan için vur. Vur, bayrak için vur. Din için, devlet için vur. Vur, bu millet için vur. Vur, şehidin için vur.

Sen vatanımın genç kızı. Sen namussun, unutma. Ben senin için al kana boyandım. Ve görevimi yaptım, şimdi sıra sende. İyi yetiş, iyi yetiş ki iyi yetiştir. İyi büyü, iyi büyü ki iyi büyüt. Gelecek seninle şekillenecek çünkü. Çünkü sen bir Nene Hatun’sun, sen bir Kara Fatma’sın, bir Fatma Zehra Hanım, bir Zübeyde Hanım’sın. Çünkü sen bir Türk anasısın.

“Vur aşkın ve Hakk’ın zaferi için Vur senden bak dünya bunu istiyor. Vur yerde bak tarih senin seyircin Vur gökten bak Allah sana “VUR” diyor”

Siz devletimin büyükleri; ben devletin bekası dedim, vatan dedim, millet dedim gözümü kırpmadan canımı verdim. Helal 4


GENCAY

TÜRKLER VATANLARINA SÂHİP ÇIKAMIYOR! Durmuş HOCAOĞLU istikametlere tevcîh ediyor ve netîcei kelâm: Türkler, bizzat Türklerin kendileri, vatanlarına sâhip çıkamıyor. Türkler, vatanlarına sâhip çıkamıyor. Çünkü, Türkler, olup-biten hiçbir şeyi anlayamıyor. Hükûmet sis bombaları atıyor; Ergenekon dedikleri gerçekten dedikleri gibi olsa ne çıkar? Türkiye’nin tapusu deliniyor, üzerinde konuşulacak bir Türkiye kalmayacak; hangisi daha vahim?

“Türkiye’nin gerçek gündemi budur; öncelikle, ancak ve yalnız ve münhasıran budur ve bu olmalıdır: “Türkiye avuçlarımızın arasından kayıyor”! Bunun yanına başka şeyler de eklenebilir hiç şüphesiz; “ekonomik kriz”, “istihdam”, “gelir dengesinin ve servet dağılımının tehlikeli şekilde bozulması”, “orta sınıf ve orta hallilerden mürekkep ‘orta direk’in çök(ertil)mesi”, “eğitimde kalitenin gitgide dibe vurması” ve benzeri gibi; ancak bunlar aslî değil tâlî, asıla değil fürûata taalluk eden mes’elelerdir, fakat birincisi öyle değil: Türkiye çözülüyor, Türklerin avuçlarının arasından kayıyor; bu çözülme ameliyesi bizzat Türklerin kendi irâdeleriyle seçtiği Hükûmet eliyle icrâ ediliyor ve bizzat Türklerin kendi irâdeleriyle seçtiği Meclis, hâdiseleri donuk gözlerle zikrediyor, bizzat Türklerin kendi irâdeleriyle seçtiği muhâlefet olupbitenleri kavrayamamış şaşkın bakışlarla başka şeylerle uğraşıyor, Hükûmet sis bombaları atıyor, dikkatleri başka

Hükûmet sis bombaları atıyor; Filistin’deki trajedi insanlığın yüzkarası, bırakınız Arapları – zâten Haldûn’un dediği gibi, Arabın elinden sağlam olan hiçbir şey çıkmaz – gücümüz ve imkânlarımız elverirse, harbi dahi göze alalım, ordularımızla gidip halledelim, ama önce Türkiye değil mi? Elbette öyle; ateş düştüğü yeri yakar, benim evimde ateş varken başkasının ateşini öne alamam. Türkiye benim evim, bu da demek oluyor ki burada olup-biten herşey benim çin öncelik arzeder; evimde çeyrek asırdır ateş var, ama şimdi iyiden iyiye harlandı, başkasını düşünecek halim yok. Yok, çünki 5


GENCAY Türkiye’nin tapusu deliniyor, üzerinde konuşulacak bir Türkiye kalmayacak; şu hâlde hangisi daha vahim: Türkiye mi, Filistin mi??

bağlanmasını te’mîn etmek sûretiyle ayrılıkçı taleplerin ateşini söndürmek. Farzedelim ki bu hesabın arkasında hiç başka bir hesap yok; ama öyle mi olacak, gerçekten?

Tabiatiyle bu sis bombalarında Mart seçimlerinin de hesabı var, ama üzeri kalın bir sis tabakası ile örtülmek istenen, asıl budur: Türkiye’nin tapusu deliniyor, Türklerin vatanları ellerinden çıkıyor.

Hayır! Öyle olmayacak. Nasıl olacak? Müteaddid kereler yazdım; hulâsa edeyim.

Çünkü Türkiye çözülüyor.

İki şekilde olacak:

***

Birincisi, verilen her “hak”, önce ayrılıkçı talepleri bir müddet ve bir miktar zayıflatacak, ama daha sonra talep çıtasını daha yükseltecek ve bu böyle devam edip gidecek; gidebildiği kadar. Nereye kadar? Hep berâber göreceğiz. İkincisi, verilen bu “hak” etnik hareketin bir başarısı ve Devlet’in zaafı olarak algılanacak – ki hakîkaten öyledir – ve hâl böyle olunca, etnik hareketlenmelerdeki “eşik değer” düşecek, başka etniler de harekete geçecektir; hem de en “olmaz” denilenleri.

Nedir bu “çözülme” derseniz kısaca anlatayım: Bu çözülmenin kod adı “TRT ŞEŞ‘dir; Kürtçe TV yâni. Ne olur ki bir televizyondan diyenler olabilir. Bir televizyondan çok şey olur; “olabilir” değil, “olur”, yâni olacak. Kat’î konuşuyorum: Olacak.

Yeniçağ Gazetesi 2009

İmdi. Ne için açıldı ŞEŞ TV? İleri sürülen gerekçe, Kürt yurttaşlarımızın Türkiye’ye daha kavî bir bağ ile

6


GENCAY

7


GENCAY

TERÖR VİRÜSÜNE REÇETE Sadi SOMUNCUOĞLU bir yere varılmaz” sayıklaması yapılabiliyor. Çok ilginç değil mi? Bu inatçı siyasete ve gelişmeye bakınca, kaybedilen bunca canın, akan bunca kanın, çekilen bunca acının, kapımıza dayanan bölünmenin izahı nasıl yapılabilir? *** Bütün bunlara rağmen biz bölücü teröre, basit bir reçete yazalım. Reçeteyi yazmadan önce de, şu bölünme veya bölücülük ne demektir açıklayalım. Egemenliğin tapusu Türk Milletine ait değil mi? Evet. Yani bir millete. Aynen bin yıldır olduğu gibi. Şimdi siz kalkıp da; terör insanlarımız öldürülüyor, kan akıyor; çözüm için milletin bir parçası olan etnik bir grubu egemenliğe ortak yapalım derseniz, ülkeyi bölmüş olursunuz. Yani devletin sahibi bir iken ikiye çıkar. Bölünme budur. Kısaca bölücülük tepeden, devlet paylaşılarak başlatılmış oluyor. Bu ise kanlı bir iç çatışma demektir. Aynen Irak’ta olduğu gibi. Allah korusun.

Yine öfkemiz üzüntümüzden çok fazla. Hain saldırılar azdıkça azıyor. Düşmanı dost, dostu düşman bilen kör siyasetin ağır bedellerini ödemeye devam ediyoruz. Bu kanlı ihanetin nerede, nasıl ve ne zaman duracağı da belli değil. Yetkililere bakıyoruz yine zoraki, ruhsuz ve ezberlenmiş lakırdılar. Ülke güçlendiği için terör yapılıyormuş... Amaçları AKP’yi zayıflatmakmış… Terörle bir yere varılmazmış… Terör er ya da geç kaybetmeye mahkûmmuş… Kararlılığımız devam ediyormuş… Şu, hale bakınız, 10 yıl olmuş, hala teröre teşhis konamamış. Terör vahşetiyle ülkenin bölünmek istendiği, bir türlü açıkça söylenmemiş. Tedbir mi dediniz? Hak getire. Teşhisi olmayan hastalığın tedbiri mi olur?

*** Gelelim bölücü terör reçetesine: Bu konuda gelişmiş demokratik hukuk devletleri örnek alınmalıdır. Üniter-milli devleti esas alarak hazırlanacak projede şu hususlara yer verilmelidir.

Bölücülük bütün yurt sathında örgütlenmiş, siyasallaşmış, meclise girmiş; egemenliğimizin paylaşılması için Türk Milletini yok sayan “Yeni” anayasa ile Çankaya’ya dayanmış iken, hala “Terörle

1. Devlet halkın desteğini tam manasıyla arkasına almalı, kamuoyu bölücü terör ve yürütülen mücadele konusunda yeterince aydınlatılmalıdır. Kanlı her terör saldırısı, 8


GENCAY aynen İspanya’da hükümetin Madrid meydanında bir milyon İspanyol’un katılımıyla yaptığı gibi kınanmalıdır. Halkımızın şehit cenazelerine katılımı engellenmemeli, aksine her terör saldırısı 90 bin camimizde, 20-30 milyon vatandaşımızın katılımıyla kılınacak gıyabi namazlarla şehidimize sahip çıkılmalı, terör nefes alamaz hale getirilmelidir.

kurumlarına sokulması, (televizyonunda yerel dillerden yayın, okullarda seçmeli ders, partilerin propaganda yapması gibi) yanlışlar düzeltilmelidir. 8. “Stratejik” ortaklar, ABD ve Barzani başta, gözden geçirilmeli, terör örgütünü barındıran, besleyen ve destekleyenlerin dost değil düşman olduğu ilan edilmeli. Bunların bölgede Türkiyesiz hiçbir iş yapamayacakları gösterilmelidir.

2. Mehmetçiğin cephedeki mücadelesi, cephe gerisinde, yani bütün vatan sathında, TBMM’den başlayarak tamamlanmalıdır. Bilinmeli ki, kandaki mikrop yok edilmeden tedavi yapılamaz.

9. Terör örgütünün propagandaları, elebaşlarının fotoğrafları, bayrakları, flamaları, renkleri ve sembollerinin medyada yayımlanması yasaklanmalı; kitle gösterileri engellenmelidir.

3. “Demokratikleşme” bahanesiyle iyice etkisizleştirilen terörle mücadele mevzuatı düzeltilmeli, batıdaki gibi yapılmalıdır.

10. Bölücü terör örgütünün uzantısı parti gazete ve televizyon gibi kuruluşlarına izin verilmemelidir.

4. Terörün yoğun olduğu bölgelere tecrübeli, devlet görevlileri atanmalıdır.

11. Terör örgütünü yenmeden, pazarlık masasına asla oturulmamalı, İmralı katilinin örgütü yönetmesine izin verilmemelidir.

5. İç ve dış istihbarat güçlendirilmeli, güvenlik güçlerinin istihbarat ve hareket birliğini sağlayan Emasya protokolü tekrar yürürlüğe konulmalıdır.

12. İlk fırsatta, uluslararası hukukumuzu kullanarak sınır bölgemizdeki, PKK kampları dağıtılmalıdır.

6. Terörün istismar ettiği insanlarımız işgüç sahibi yapılmalıdır. 7. Toplum içinde bireylere tanınan hakların; BM Anayasası, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olarak devlet

13. Komşularımızla anlaşarak, bölücü teröre karşı samimi işbirliği sağlanmalıdır. Bölücü terör virüsüne kısa reçetemiz böyle.

9


GENCAY

MİLLET PKK'YI HAZMEDİYOR MU? Özcan YENİÇERİ sınırları içinde iki milletli bir yapının oluşturulması amaçlanmaktadır. “Kürt Açılımı” adıyla başlatılan, eleştiriler üzerine de “Demokratik Açılım” adını alan Türkiye’nin yeniden dizayn operasyonu bu bağlamda aralıksız devam ediyor. Zaman zaman halkın tepkisi test edilerek, şartlar olgunlaştırılıp açılım değişik araçlarla sürdürülüyor. Soros Devrimleri, Kadife Devrimler, Irak ve Afganistan işgalleri ile Arap Baharı gerçekte büyük resmin ayrıntılarıdır. Büyük resim, Soğuk Savaş sonrası “küreselleşmenin ozon deliği” olarak ilan edilen Avrasya bölgesinin küresel sisteme eklemlenmesi sorunuydu. Küresel güçler bölge ülkelerini modernleştirerek, liberalleştirerek ve demokratikleştirerek küresel sisteme dahil etmeyi amaçlamıştı. Başkan ve eşbaşkanlık ilişkisi bu amaçla kurulmuştu. Abdullah Gül, küresel ihtiyaçlar için Türkiye’nin ‘ya kendisi yapar ya da başkaları gelir yapar’ anlamına gelen sözler etmişti. Bu söylemin ardından “iyi şeyler olacak” diyerek Kürt açılımı başlatıldı.

Başbakan Erdoğan’ın Amerika’da açılımı “hazmettire hazmettire” gerçekleştireceğiz söylemi bunu anlatıyordu. İktidar, demokratik açılım adı altında Türk milletine karşı medya marifetiyle büyük bir psikolojik harekât yaptı. Devlet de doğrudan kendi halkına yönelik olarak büyük bir kamu diplomasisi uyguladı.

“Kürt açılımı”, Türkiye’nin yasal, yapısal ve anayasal bakımından küresel sisteme uygun olarak yeniden tasarımlanması anlamına gelmektedir. Bunun için “Kürtlere yeni bir statü verilmesi”, “demokratik özerklik” çerçevesinde kendi kendilerini yönetecek imkanların sağlanması ve Türkiye Cumhuriyeti

Yöntem şöyle işletildi: İlk önce siyasi çözüm, demokratik çözüm adı altında hiç kimsenin karşı çıkamayacağı konular propaganda edildi. Ülkede bir savaş hali 10


GENCAY yaşandığı, otuz yıldır askeri yöntemle çözülemeyen bir sorunla karşı karşıya olunduğu, anaların ağladığı, zulüm ve inkar politikalarının yürütüldüğü propaganda edildi. İmralı’nın görüşleri çarşaf çarşaf medyaya düştü. Kandil’e gazeteci çıkarıldı. Terörist başı ile röportajlar yapıldı ve büyük gazetelerde “PKK barış istiyor” ya da “PKK silah bırakıyor” türünden manşetler atıldı. Ardından şu veya bu konuda yeni yeni açılımların yapıldığı duyuruldu.

Leyla Zana “Kürt sorununu Başbakan çözer” diyerek Öcalan için ev hapsi istedi. Başbakan Zana’yla görüştü. Bülent Arınç, Öcalan’ın ev hapsinin düşünülebileceğini söyledi.

Her açılım sonrasında ise PKK saldırıya geçmekte tereddüt etmedi. Bunun üzerine malum gazeteci güruhu tarafından “çözüme karşı olan derin PKK’nın bu saldırıyı yaptığı” ilan edildi.

Uzun süredir sesi çıkmayan Öcalan’ın birden bire Adalet Bakanlığı’na mektup yazarak, “Beni bu avukatlarla görüştürmeyin. BDP de PKK da beni aldatıyor” dediği iddia edildi.

Demokratik/Kürt açılımının son versiyonunda da aynı stratejinin devreye sokulduğu görülüyor.

İktidar ve yandaş cenahın Türk milletine karşı yürüttüğü psikolojik harekâtın ürettiği sanal çözüm beklentisi ve söylemlerine PKK, sekiz Mehmetçiği şehit eden eylemle cevap verdi.

Bu noktada da AKP iktidarı, Türk milletinin reflekslerini test, tepkilerinin ise tolere edilir olup olmadığı tespit etti, sonra da harekata geçti. Hatırlanacağı üzere önce “PKK silah bırakacak” türünden haberler yayımlanmıştı. Ardından önceki açılımda Hasan Cemal, Kandil’e çıkmıştı, bu defa Avni Özgürel, Kandil’e gitti ve Murat Karayılan’la bir söyleşi yaptı.

Bu defa da AKP’nin çözümcü(!) kanadı, saldırının PKK’nın eli kanlı yöneticilerinin arasındaki çekişmeden kaynaklandığı türünden haberleri propaganda etmeye başladı. AKP, Türk milletini, üzerinde istediği her türlü tasarrufu yapabileceği bir kadavra olarak görüyor. İktidarın yutturduğunu sandığı bölücülük zehrinin millet tarafından hazmedilip hazmedilmediğini zaman gösterecektir.

Bu arada Barzani ve Talabani üzerinden PKK’nın silah bırakmaya hazır olduğu bilgisi propaganda edildi.

Yeniçağ Gazetesi Temmuz 2012

11


GENCAY

12


GENCAY

ARTIK KİMSE KAHRAMAN OLMAK İSTEMİYOR MU? Ümit ÖZDAĞ desteklenen karakol güçleri saldırıya direndi ve 174 militan öldürüldü. Bu yenilgiyle hayal kırıklığına uğrayan ve gözü açılan PKK ortadan kaldırma amaçlı olarak iki karakola daha saldırmaya kalkıştı; ancak bir kez daha ağır kayıplar verdikten sonra geri çekilmek mecburiyetinde kaldı. Keza 12-27 Ekim 1992 tarihleri arasında K. Irak’ta operasyon yapan TSK’nın çok daha geniş bir alanda cephe savaşı vermeyi deneyen 1452 PKK’lıyı öldürdüğü düşünülür ise 2012 Temmuz sonu-Ağustos başı itibarı ile Şemdinli’de ortaya çıkan sonucu anlamak zorlaşmaktadır.

Şemdinli’de güvenlik güçleri ile PKK’lı teröristler arasında çatışmalar devam ediyor. Bölgedeki PKK’lı sayısı konusunda bir belirsizlik var. Verilen sayılar 300 ile 600 arasında değişiyor. Çatışmalarda PKK’nın doğru ise 100 kayıp vermiş. Bu sayının yüksek olduğunu düşünenlerin aklında tutması gereken husus çatışmaların 10 günden buyana devam ettiği. Savaş uçakları ve helikopterleri tarafından desteklenen 2000 seçkin asker 10 günde cephe savaşı veren, belirli bir bölgede direniş gösteren 100 PKK’lıyı öldürüyor ise yüksek bir sayı kabul edilemez. Üstelik Şemdinli’deki PKK’lılara K. Irak’tan 500 terörist yardım amacı ile gelerek Türkiye’ye girmeye çalışıyorlar. Sanki konvansiyonel ordu çatışması yaşanıyor.

Şu anda Şemdinli’de dağlarda çarpışan askerilerimizin özverilerini saygı ile karşılamakla birlikte 1990’lar ile 2010’lar arasındaki farkı anlamak açısından genel bir fotoğraf çekmenin önemli olduğuna inanıyorum. 1990’lı yıllarda teröre karşı mücadele eden kadrolar erinden kolordu

28-29 Eylül 1992’de 500 PKK’lı terörist, Şemdinli-Derecik sınır bölgesindeki bir jandarma karakoluna büyük bir saldırıda bulundu. Süper kobra helikopterlerince 13


GENCAY komutanına kadar büyük bir moral ve motivasyon ile milli bir mücadele verdiklerinin bilinci içinde kenetlenmiş bir şekilde savaşıyorlardı. Terörle mücadelede asker-polis canlarını hiçe sayarak risk alıyorlar, kahramanlık milli sevgi ve saygı ile ödüllendiriliyordu.

hava kuvvetlerini sıkıntıda bırakacak kadar artmamış mıdır? Hatta emekliliği gelmeden birkaç yıl önce istifa edenlerin sayısı nedir? Özetle dönem risk almak ve kahraman olmak dönemi değil gibi görünüyor.

Üstelik PKK bugün olduğundan çok daha etkili ve güçlü idi. Bugün Türkiye içinde 1500 civarında PKK’lı var. Oysa Korg. Hasan Kundakçı’nın ifadesi ile 1993’de PKK’nın 12.000 dağ kadrosu, 18.000’i yerleşim yerlerindeki unsurları ile toplam 30.000 civarında militanı bulunmaktaydı. Bugün PKK ile o mücadele en öne çıkan subaylar hapishanelerde yatıyorlar. Devlet şeref madalyası alan, gözünü, bacağını, kaybetmiş subaylar ya intihar ediyor ya da madalyalarını iade edip hapishanede yatmaya devam ediyorlar. TSK tarihinin en çok madalya alan subayı terörist olmakla suçlanıyor. Bu sırada PKK yöneticileri ile devletin yaptığı müzakerelerde kurulacak Hakikatler Komisyonu çerçevesinde PKK ile savaşan, terörün canını okuyan subayların yargılanması konusunda anlaşıldığı ileri sürülüyor. Peki, PKK yöneticileri bu Hakikatler Komisyonunda yargılanacaklar mı? Yaptıkları katliamların hesabını verecekler mi? Tabii ki hayır.

Öte yandan PKK’ya katılımlar artıyor. PKK, fitre ve zekât parası toplamak için zarf bastırmış durumda. Hakkâri’de artık Türk devletinin olduğu tartışmalı hale gelmiştir. Hakkâri’nin kurtarılmış şehir olmasına bir adım kalmıştır. 2012 Yazında yapılan bir ankete göre PKK’nın zemini de güçleniyor. Ankete göre Kürtlerin %47’si kendilerine farklı davranıldığına inanıyor. % 28’i kamu hizmetlerinde ayrımcılığa uğradığını düşünüyor. % 46’sı BDP’ye destek veriyorlar. % 72’si kendilerine daha fazla hak verilmesini istiyorlar. % 48’i PKK’nın terör örgütü olmadığını düşünüyor. Üç sene önce % 6’sı bağımsız Kürt devleti isterken bugün % 23’ü bağımsız devleti talebinde bulunuyor.

Böyle bir ortamda terörle mücadele eden kadrolarda bir isteksizlik, moral çöküntüsü olmaması beklenebilir mi? Teröristlerin haber yollayıp, “birkaç sene sonra biz köylerde oturacağız ve sizler dağlarda bizden kaçacaksınız” diye psikolojik harekat yaptığı köy korucusu nasıl savaşır? Subayların zorunlu görevlerinin 15 seneden 10 seneye indirilmesi ile birlikte ayrılmalar örneğin

Türk Ordusu ancak Balkan Savaşı öncesinde bu kadar moralsizdi.

14


GENCAY

ÜLKE ÜLKE PKK'YA KİM NE KADAR YARDIM YAPTI? 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Posta Gazetesi yazarı Candaş Tolga Işık, Abdullah Öcalan'ı İmralı'da karşılayan ve sorgusunu yapan Jandarma İstihbarat Albay Hasan Atilla Uğur 'Abdullah Öcalan'ı Nasıl Sorguladım?' isimli kitabını 11 Ekim 2011’de köşesine taşıdı.

Muhaberat'ın (gizli servis) arabalarını kullanıyorduk." İran: "Gizli servis İttiaat'tan Sait isimli bir şahısla irtibat halindeydim. Bize silah, SAM7 füzeleri ve lojistik destek sağladılar. Bir hastane, 3 de kamp kurmamıza izin verdiler. Silah ve hayvan ticaretinden pay alıyorduk. Gelirimiz Avrupa'dakine yakındı."

Öcalan'ın ifadesindeki 'PKK'ya hangi devletler ne yardımı yapıyordu' bölümlerine işaret eden Işık, PKK'ya yardım etmeyen tek devletin Libya olmasına dikkat çekiyor. ÖCALAN ANLATIYOR

Bulgaristan: "Bir eğitim bürosu açtık... Gizli servislerinin haberi vardı... Ses çıkarmıyorlardı."

İşte Işık'ın Posta'daki köşesinde yer alan o ayrıntılar

PATLAYICILARI SIRBİSTAN'DAN ALIYORDUK

İşte Apo'nun kendi cümleleriyle PKK ve 'dış bağlantıları'...

Sırbistan: "Ellerinde Strella Füzesi vardı. 20 adet satın aldık. Sırplar sonra çok daha fazlasını bize destek amacıyla parasız verdi. Füze eğitimlerini de onlardan aldık. TNT, C-4 gibi patlayıcıları Sırbistan'dan sağlıyorduk."

Yunanistan: "En başından beri hep çok iyi destek aldık. Kamplar, askeri ve maddi destek, teknik sabotaj, orman yangını eğitimlerini bizzat Yunan istihbaratı verdi."

Romanya: "Bükreş'te evlerimiz ve derneklerimiz bulunuyordu. Devlet bize serbesti sağlamıştı. Türkiye'den katılanların ilk eğitim yeri Romanya'ydı. Romanya istihbarat servisi bize telsiz, dürbün, gece görüş cihazı gibi teknik malzeme verdi."

ESAD'LA BİZZAT GÖRÜŞÜYORDUM Suriye: "Hafız Esad'ın kardeşi Cemil Esad'la bizzat görüşüyordum. Suriye'de kamplar açtık. Suriye devleti örgütlenmemize izin vermişti. Maddi gelir elde etmemize engel olmuyorlardı. Sınır geçişlerinde kolaylık sağlıyorlardı. Suriye'de yıllık 1 milyon dolardan fazla gelir elde ediyorduk. Zaman zaman

Almanya: "Gizli servisle görüşüyordum. Parlamentodan da beni ziyarete gelenler olurdu. Örgüt yöneticisi Kani Yılmaz'ın sığınma talebini kabul edip, pasaport

15


GENCAY verdiler. Her anlamda güçlü olduğumuz bir yerdi."

PKK'YA SICAK BAKMAYAN TEK ÜLKE Libya: İşçiler arasında iyi örgütlenmemiz vardı. Yılda 500 bin dolara yakın bağış topluyorduk. Ama Libya devleti ile aramız iyi değildi. Her türlü imkanları olmasına rağmen bize araç, gereç, silah ve malzeme vermediler. Defalarca talebim oldu ama Kaddafi bize hiç sıcak bakmadı."

İngiltere: "Bizim konumuzda en akıllı davranan ülkeydi. Hiç direkt siyasi ilişki kurmadılar. Ama gizli olarak en büyük desteği İngiltere'den alıyorduk." Hollanda: "Bizim üslenme ve eğitim alanımızdır. En çok destek ve para bulduğumuz ülkedir."

Okurken tüyleriniz diken diken oluyor...

Fransa: "Bize her zaman çok yakın oldular!"

Türkiye'de kan dökmek için ilan edilen 'çok uluslu' seferberliğe mi yanarsınız yoksa tek 'dost'umuzun Kaddafi oluşuna mı?

Amerika: "Bir temsilci atadık. Dernek kurdular. Ayrıca bir enformasyon büromuz vardı. Zaman zaman oradaki düşünce kuruluşlarından destek aldık."

Hâlâ "PKK 27 yıldır neden bitirilemedi?" diye sormaya gerek var mı?

16


GENCAY

RAHAT MISINIZ? Metehan ÇAĞRI oldu. Küçük çocuklar babasız, analar oğulsuz kaldı bu terör yüzünden ve hala devam ediyor. Ülkenin uğradığı maddi zararı hiç söylemiyorum, akıllara zarar. Galiba bu noktaya kadar da algıladık ve farkındayız. Hiç değilse akli dengesi yerinde olanlar farkındadır ve algılamıştır. Şimdi yüzeysel değil de biraz iç yüzüne inelim olayların. Bölücü örgüt PKK görevini yerine getirmeye devem ederken, bir de bunların siyasi alanda savunuculuğunu yapan bir örgüt var. Kusura bakmayın (parti) var. Adı BDP. Peki kim bu BDP? Neler yapmış ve yapıyor? Farkında olmak… Mantıksal olarak uyanık olmak… Acaba ne kadar farkındayız yaşananların, ne kadar görebiliyoruz olanları? Ya da rahat olmak… Bir elimde cımbız diğerinde ayna umurumda mı dünya… Bu ülkede bir sorun var bunun herkes farkında. Öncelikle terör sorunu olarak karşımıza çıkan ve siyasallaşma sürecine girerek “Kürtçülük sorunu” halini alan bölücü bir sorun var. Bu noktaya kadar yazdıklarımın farkındayız zannedersem.

BDP Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir; "Meşe ağacının hangi dalı nerenize battı sayın hükümet? Devleti ve hükümeti yönetenlere sesleniyorum, bizi şahin ve güvercin olarak ayırmayın, h… s… diyorum, h… s…”

Bir terör örgütü var. Adı PKK. Bu güne kadar binlerce vatan evladını toprağa verdik bu terör yüzünden. Binlerce sivil canlarından oldu. Bir o kadar asker gazi 17


GENCAY BDP vekili Hasip Kaplan; "Sizin terörist dediğiniz kahraman, vatanseverdir.”

BDP vekili Sebahat Tuncel; bizim

için

“Sayın Başbakan biz de PKK’yı bir terör örgütü olarak görmüyoruz bunu bir kez daha buradan hatırlatıyoruz.” İşte durum böyle... Benim arşivlerden çıkarıp buraya koyduğum sözler, söylenenlerin sadece küçük bir kısmı. Yaptıkları açıklamalarda “pkk’ya terör örgütü dersek kendimizi inkâr ederiz diyen zihniyette insanların oluşturduğu bir örgütten bahsettik. Tabi hukuksal ve yasal olarak sayın büyüklerimiz buna parti diyor. Buraya kadar yazdıklarımın umarım farkındayızdır. Şimdi birçoğunuz, hiç değilse akli dengesi yerinde olanlarınız, tv, gazete, internet gibi ortamlardan haberleri takip edenleriniz, olanların farkında olduğunuzu söylüyorsunuz. Bu olanları bizde biliyoruz diyorsunuz.

BDP vekili Özdal Üçer; “Bizim onlara ihtiyacımız yok. İster kabul etsinler ister etmesinler, biz demokratik özerkliğimizi ilan ettik”

İşte bu nokta da bende Türk halkına sormak istiyorum

BDP vekili Gülten Kışanak;

PKK’nın siyasal temsilciliğini yapan BDP, Türk Milletinin meclisine girdi. Bebek katili Öcalan’ın savunuculuğunu yapanlar, İmralı canisi Öcalan’a önderimiz, liderimiz diyenler sizin meclisinizde ve Türk milleti olarak ses çıkarma gereği duymadınız.

“Devleti ve yetkilileri, Sayın Öcalan’ın barış ve çözüm konusunda rolünü oynayabileceği koşulları yaratmaya davet ediyoruz” BDP vekili Emine Ayna (Yaşasın Kürdistan’ın başkenti Amed(Diyarbakır), ‘Yaşasın gerilla, yaşasın Öcalan’ sözlerinin yer aldığı Kürtçe şarkı eşliğinde yapılan yürüyüşte )

Kusura bakmayın ama siz rahat mısınız?

"Artık bu savaş sadece Kürdistan’da olmayacak.”

18


GENCAY

VATAN SAĞ OLMASIN! Kürşat Kemal ÇETİNKAYA günler olarak görülmeye başlandı. Toplum olarak şehit vermeye o kadar alıştırıldık ki gelen acı haberler sadece ve sadece düştüğü yeri yakıyor. Zira şehit sayısı çift hanelere ulaşmadığında altyazı haberi olmaktan öteye dahi geçemiyor. Çift hanelere ulaştığında ise ana haberlerde siyasilerin muğlâk ve klasik söylemleriyle beraber üstünkörü bahsediliyor. Öyle ki TV kanalları olağan yayınlarına devam etmekte, magazin ve eğlence programları kesintisiz sürmekte, devlet büyükleri kınamaktan başka bir eylem içinde bulun(a)mamakta, iktidar Cumhuriyet tarihinin en aciz tutumunu sergilemekte, ana muhalefet her konuyu olduğu gibi bunu da siyasi polemik malzemesi yapmakta, adında milliyetçilik olan muhalefet partisi ise gereken duruşu gösterememekte ve ‘‘Gerekirse 45 milyonu da sokaklarda yürüteceğiz’’ diyerek meydan okuyan merhum liderinin kemiklerini sızlatmaktadır.

Son dönemde artan terör saldırıları ve bunun bir sonucu olarak verilen kayıplar başta olmak üzere bölgemizde yaşanan hadiseler, günbegün artan yozlaşmış yönetim anlayışı, toplumsal duyarsızlığın had safhaya ulaşması ve daha nice olumsuz gelişmeler kuşkusuz Türkiye’yi sonu gözükmeyen karanlık bir tünele sokmuştur.

Atatürk’ün vatanı emanet ettiği gençler ise kendi tarihine ve geleneklerine ihanet ediyor. Öyle ki Türk gelenek ve göreneklerine göre yaşamak, onlara sahip çıkmak, dinin gereklerini yerine getirmek, lisanını muhafaza etmeye çalışmak ve bunun gibi nice müspet davranış ve anlayış geri kafalılık, yobazlık, faşistlik ithamlarına maruz kalmaktadır. Öte yandan kendi değerleri yerine Batı’nın ahlakını(!) kendine şiar edinmek, bedenini açıp sergilemek, Türkçeyi olabildiğince yozlaştırarak konuşmak, milli ve dini değerlere şüpheyle yaklaşmak ise

Her geçen gün şehit haberlerinin gelmesi, ocaklara birer birer ateş düşmesi yüreklerimizi oldukça burkmuştur. Maalesef süreç öyle bir hal aldı ki artık şehit haberi almadığımız günler anormal 19


GENCAY modernlik, medenilik, çağdaşlık olarak algılanıyor. Anlaşılıyor ki Türk gençliğinin düşmüş olduğu yanılgı ve gaflet neredeyse tamir edilemez bir mahiyete sürüklenmiştir. Hâlbuki Ulu Önder ” Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” demişti. Ancak, ne yazık ki damarlarımızdaki asil kan pıhtılaşmak üzeredir.

çıkarları bulundukları siyasi partilerin yaratmış olduğu düşünce kafesinden dışarıya çıkamıyorlar. Machiavelli’nin de belirttiği gibi bir toplum için en tehlikeli olan şey halkın sırf kendisi gibi düşünüyor diye iktidar sahiplerinin yanlışlarına dahi doğru demesidir. Bunun tersi de eşdeğer nitelikte bir vahamettir. Naçizane Türk milliyetçisi bir genç olarak, yaşanan bu hadiseler ve gelinen nokta hasebiyle ilk defa ülkemden utanıyorum, halkımdan utanıyorum. Türk halkı artık bir ve beraber olmalıdır. Sağduyu kisvesi altında duyarsızlaştırma tuzaklarına düşmeyip bir an önce teyakkuza geçmelidir. İçteki ve dıştaki şer odaklarının ümitlerini kıracak kararlılığı göstermelidir. En önemlisi de tarihinden feyz almalıdır.

Halkın diğer kesimi ise partizanca bir tavır takınmaktadır. Gönül verdikleri veya

Aksi takdirde ‘‘Vatan sağ olmasın!’’

20


GENCAY

MİLLİ DÜŞÜNCE MERKEZİ’NİN SON KİTABINI MERKEZİMİZDEN TEMİN EDEBİLİRSİNİZ.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.