Karışık kaset dergisi

Page 1


KARIŞIK KASET Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın Haftalık Popüler Dergi ISSN: 9-783826-212543 Baskı: Her Çarşamba/09-16.08.2017 SAYI: 0 Fiyat: 7 Sahibi Tülay AKYILDIZ Editör Rabia AYKUT Yazı İşleri Müdürü (Sorumlu) Ayşegül DÖNMEZ Yayın Kurulu Yasemin ABAYHAN Harun KABAN Sanat Yönetmeni - Kapak Çizim Esra META Grafik Tasarım-Arka Kapak Ulaşcan YANARDAĞ İletişim Adresi Sakarya Mah. Göztepe Sokak No: 5/A Baskı Yakut Kırtasiye/ANKARA Yazışma Adresleri karisikkaset2017@gmail.com karisikaset@outlook.com Facebook / Karışık Kaset Dergisi İnstagram/ @karisikkaset Twitter/ @karisikaset

Editör’den Merhaba; 2017’in Ağustos ayındayız. Sizlerle buluşmaya hazırlanıyoruz. Yazılar toparlanıyor, görseller ekleniyor, sayfa tasarımının taslağı oluşuyor, düşünceler düşünceleri kovalarken içimizde büyük bir heyecan… Herkes bir şeyler yapma telaşında… Karışık Kaset Dergisi bundan böyle her hafta sizlerle birlikte olacak, bu nedenle sizlere “merhaba” demek istiyoruz. Uzun soluklu bir koşunun başlangıcında söylemek istediklerimizi dergimiz sayfalarına göz atarken görebilirsiniz. 21. yüzyılın popüler kültür ikonu haline gelen ressam Frida Kahlo’yu, inişli çıkışlı özel yaşamını ve politik görüşlerini anlatacağız. Trabzon’un yeşilini Tülay Akyıldız’ın objetifinden dergimizde sergileyeceğiz. Arabeskin “Babalarını” yâd edeceğiz. Bizlere bu dergiyi çıkarma ortamı sağlayan “dergi atölyesi” ne teşekkür ediyoruz. Kültür sanatla ve sizlerle buluşan Karışık Kaset Dergimize iyi yolculuklar diliyoruz. “…Kültürün bu düşünce ekininin verimi, ekildiği yerin elverişliliği ile orantılıdır.” Mustafa Kemal Atatürk Rabia AYKUT


HAFTANIN FİLMLERİ VE EDİTÖRDEN FİLM ÖNERİSİ

4-5

Rabia AYKUT

HAFTANIN AKTÖRÜ: WILL SMITH

Ulaşcan YANARDAĞ

MARKAYA DAİR HER ŞEY: BORA NUMANOĞLU

Rabia AYKUT

HAFTANIN KADINI: FRİDA KAHLO

Esra META

KARADENİZ ESİNTİSİ Tülay AKYILDIZ

BU SAYFA SEVİP DE DİNLENEMEYENLERE GELSİN: ARABESK

Tülay AKYILDIZ Ayşegül DÖNMEZ

İÇİNDEKİLER

6-7 8-9 10-11 12-13 14-15


Roland Deschain, bütün evreni bir arada tutan Kara Kule’nin yok olmasını engellemek için, Siyah Giyen Adam olarak bilinen Walter O’dim’e karşı sürdürdüğü, sonsuz bir savaş içinde esir kalmıştır. Dünyanın kaderinin pamuk ipliğine bağlı olduğu, iyi ve kötünün ters düştüğü bu son savaşta Roland, kaleyi Siyah Giyen Adam’dan koruyacak tek kişidir.

Vizyondakiler

Stephen King’in “The Dark Tower” isimli eserinin sinema uyarlamasıolan filmin senaristliğini Akiva Goldsman üstlenirken,yönetmen koltuğunda ise Ron Howard oturuyor. Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti’nde Kobo’nun ihanetine uğrayarak, ırkından büyük kayıplar veren Sezar, insanlığın onları affetmeyeceğini bilerek savaşa hazırlanıyordu. 3 yıl sonra gelen devam filmi Maymunlar Cehennemi: Savaş, bizi bir önceki filmi bıraktığımız yerden alıyor ve savaşın ortasına götürüyor. Sezar her ne kadar savaşmak istemeyip, barışı seçse de, insanlık adına savaşan Albay, acımasızlığı ile nam salıyor ve maymunların kökünü kazımak için her türlü yolu deniyor. Ancak Sezar’ın da Albay karşısında boyun eğmeye niyeti yok.

Yenilmezlerle yaşadığı maceranın büyüsüne kapılan genç Peter kendini kanıtlama isteğiyle dolup taşan bir gençtir. Ancak yaşı gereği birçok farklı sorumluluğu vardır. May halası ile yaşayan genç Peter bir yandan da ona göz kulak olan Demir Adam ile arkadaşlığını ilerletmiştir. Okul hayatına alışmaya ve sıradan bir genç gibi yaşamaya çalışan Peter’ın aklında ise suçla savaşmak ve dünyayı daha güvenli bir hale getirmek vardır. Vulture yepyeni bir düşmanı yaşadığı şehre gönderdiğinde ise Peter’ın kendini gösterme fırsatı çıkacak.

4


ÖLÜM EN TEHLİKELİ OYUN: ‘ZODİAC’

Zodiac, gerçek bir öykü üzerinden kendisini ‘Zodiac’ olarak adlandıran ve 1960’ların sonu, 1970’lerin başında San Francisco da faaliyet gösteren bir seri katilin hikayesini anlatır. Zodiac İşlediği cinayetler sonrasında San Francisco’daki yerel gazetelere mektuplar ve şifreli mesajlar gönderir bu mektuplarda kaç kişiyi öldürdüğünden ve cinayet anından bahseder. Böylece dedektifler ve gazete muhabirlerini peşine takmıştır. Zodiac, senaryosunu James Vanderbilt’in yazdığı, yönetmenliğini David Fincher’in yaptığı 2007 yapımı bir Amerikan gerilim filmi. Film Robert Graysmith’in aynı adlı kitabı üzerine kurulu. Başrolde Jake Gyllenhaal, Robert Downey Jr., Mark Ruffala yer alıyor.

5

Filmi izlemeden önce bir ‘Seven’ filmiyle karşı karşıya olduğumu düşündüm. Fakat Zodiac, gerçek bir öykü üzerinden, mektuplar ve gazete makaleleri yardımıyla ilerleyen bir seri katil soruşturması. Fincher’ın hikayeleri birleştirebileceği ve sürpriz sonla bağlayabileceği bir konusu yok. Belki de bundandır ki filmin ilk yarısı biraz yavan. Ama finale yaklaştıkça da bizi gerilimin doruklarına çıkarmayı ihmal etmiyor Fincher. Filmde karakterlerin her geçen gün değişen psikolojik durumları oldukça iyi yansıtılmış. Zaman zaman gazetecilik meslek etiğini karşımıza çıkaran film ne sadece polis odaklı bir soruşturma ne de sadece gazeteci odaklı bir araştırmayı ortaya koymuş. Sıradan seri katil filmlerine nazaran şiddet unsuru ve psikopat katil görüntüsü oldukça az. David Fincher burada katili arama sürecine odaklanmış. Bu yüzden katilin psikolojik süreçlerini ve kameraya sıçrayan kan sahnelerini görmek isteyenler hayal kırıklığına uğrayacaktır. Bütçesi 65 milyon dolar olan filmin IMDB puanı 7,7. Burada Fincher’ın önceki filmlerine -Seven(1995), The Game(1997), Fight Clup(1999)- göre bir düşüş yaşadığı düşünülebilir. Ancak Zodiac 23 Ağustos 2016’da BBC tarafından yayımlanan ‘’21. Yüzyılın En İyi Filmleri’’ listesinde 12. sırada yer almış. İyi polis kötü katil oyununu izlemekten sıkılanlar ve bu sürecin gerçekte nasıl işlediğini merak edenler için Zodiac bu türün en iyi filmlerinden.


6


7


Büyük hayaller ve beklentiler içerisinde Giresun’da Fatoğlu Şirketler Grubunda Finansman bölümünde çalışmaya başlayan Numanoğlu, 2 ay geçmeden bu sektörün kendisini mutlu edecek bir sektör olmadığını anlamış ve hizmet sektörüne yönelmiş. Ama farklı, renkli akışın dışında bir akımın içinde olmak istemiş ve kahve sektörüne girmiş. Dünya kahveleri, dünya çayları, çay ve kahveye dair bütün unsurları içinde bulunduran Keyif Coffee&Tea Store mağazasını açmış. Trabzon’a büyük farklılık katmış, her kesimden insanların sevgi ve sempatisinini kazanmış bir markaya dönüşmüş Keyif Coffee. Daha sonra bölgesel değil, Türkiye’de bir marka olma hayali ve arzusu içine girmiş Bora Numanoğlu. Bir yıllık bir pazar araştırması sonunda da Edward’s Coffee markası ile Türkiye Kahve pazarına giriş yapmış... Biz de, Bora Numanoğlu ile Edward’s Coffee’nin markalaşma sürecini konuştuk... Edward’s markası kahve sektörüne catering pazarlama ile başladı. Burada amacınız catering pazarlama ile markanızı duyurup, bir işletme açmak mıydı yoksa catering pazarlama ile markanız büyüdükten sonra mı bir işletme açmayı düşündünüz?

Marka Yönetimi Bir Süreçtir..

8

Bora Numanoğlu 21 Ocak 1976 yılında Ankara’da doğmuş. Babasının Giresun’a SSK Müfettişi olarak atanmasından sonra 14 yıl Giresun’da yaşamış. İlk, orta ve lise öğrenimini Namık Kemal İlköğretim ve Atatürk Orta Okulu’nda tamamlayan Numanoğlu, küçük bir Karadeniz şehrinde, inanılmaz bir çocukluk dönemi geçirmiş. Babasının bütün karşı çıkmalarına rağmen 12, 13 yaşlarında yaz aylarında çalışmaya başlamış. Güneşlenen insanlara hizmet ederek, sektöre giriş yapmış. Yaşı 15’e yaklaştığında büyük bir restoranda kendi deyimi ile ‘’komilik’’ yapmaya başlamış.Ta ki üniversite okumaya Trabzon’a gelene kadar...1992 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü’nde eğitimine başlamış. Fire vermeden üniversiteyi bitirdikten sonra zaman kaybetmeden de kısa dönem ek olarak askerlik görevini yerine getirmiş.

Markadan önceydi bunlar. Küçük bir dükkanım vardı. O dükkanda Rize, Artvin, Ordu, Giresiun ve Samsun arasında dünya kahveleri satıyordum. 992000 yılları arasında bizim o dönemde sattığımız menüdeki kahveler bu bölgede bile çok azdı. Türkiye’de zaten çok azdı. 4-5 noktada satılıyordu. İtalyan Lavazza Espresso’sunu Karadeniz Bölgesi’ne ilk getirip satanlardanım. O bölgedeki ihtiyaçları karşılamak istedim. Ama daha sonra bunun bizim için zor olduğunu düşündüm. Bu işin daha farklı yönlerini yapıyor olmamız lazımdı. Daha sonra bu işi 2004’lü yıllarda lağvettim. Çünkü katma değer üretmek yerine, kahve işleyerek satmanın daha önemli olduğunu düşündüm ve Edward’s Coffee shoplarının üzerine daha fazla zaman ayırdım.


Müşterileriniz bir şeyler yiyip içmeyecek bile olsalar, sizin onlara sunmuş olduğunuz şarj imkanı, yazıcı, tablet ve bilgisayar gibi hizmetlerden dolayı burayı tercih ediyorlar. Bu hizmetleri araştıma yapıp ve müşterilere anket düzenleyip, ihtiyaçlara göre mi yapıyorsunuz? Ben kemdim zaten çok iyi bir gözlemciyim. Mesela Cheff Edward’s projesinden önce on gün İstanbul ve Ankara’da kaldım. Trabzon, İstanbul ve Ankara’nın bir kaç yıl gerisinde. Yani orası biraz daha önden gidiyor. Beklentiler konusunda siz o beklentileri orada netleştirip, somutlaştırıp, arkasını Trabzon’dan doldurduğunuz zaman daha net bir fikre sahip oluyorsunuz. Çünkü oralarda hizmet sektörü yerleşik alanlar üzerine kurulu. Bağdat Caddesi’nde yüzlerce kafe, restoran; Nişantaşı’na gidiyorsunuz, orada da farklı farklı kafe ve restoranlar var. Oralar bir odak merkezi haline dönüştükleri için, müşteri beklentilerini de o noktalarda algılayabilirsiniz. Çümkü sizden önde giden firmalar var. Siz o firmaları yakından takip edebilirsiniz. Onların sunumlarını ve tekniklerini inceleyebilirsiniz. Buradaki temek konu şu; neyi beklediğinizi iyi algılamalısınız. Hizmet sektörünün içinden geldiğim için, beklentiyi iyi algıladığımı ve algıladığım şeyleri kendi kafe ve restoranlarımda uygulama alanlarını iyi bulabildiğimi düşünüyorum Edward’s coffee markasını, coffee shop zincirleri halinde bir gurme kahve markası olarak lanse etmeyi hedeflediğinizi belirttiniz. Peki 2008 yılından beridir bu hedefi ne kadar gerçekleştirebildiniz? Edwards markası şu an olmasını istediğiniz yerde mi? Kısa ve uzun vadeli hedeflerimiz var. Kısa vadeli hedeflerimin tamamına eriştim. Karadeniz’de varız, Ankara’da varız, İstanbul’da varız, Ege’de varız. Bu denklem benim için önemliydi. Ben bunu üç yılda gerçekleştirdim. 2014’ten sonra mağaza adediyle değil de, niteliğiyle ilgili benim çözümler üretiyor olmam lazım. Yüz tane mağazaya sahip olmak önemlidir ama yirmi tane mağazanın insanların beklentilerini karşılayacak şekilde dört dörtlük yönetilmesini sağlamak daha önemlidir. Bu anlamda içini dolduran, ait olduğu bölgeye anlam katan, girdiği bölgede farklılıklar üretebilen, farklılıklarıyla beraber müşteri memnuniyetini en yüksek noktaya çıkarabilen, çalışanlarını mutlu edebilen, yatırımcısını mutlu edebilen bir marka haline dönüşmek istiyorum. Yaşım daha genç. Neler yapacağımı biliyorum. Kafamda hiç soru işareti yok. Şartlar olgunlaştığı zaman, yapacağım hamleleri de bilyorum. Mesela bir projem var. O projenin 2015 yılında neye dönüşeceğini biliyorum. Size de sürpriz. Son olarak da, markamız yola yeni çıktıama iyi mesafe kat etti. Bundan sonra daha da güçlü olacak

9


10


11


KARADENİZ’İN EŞSİZ DOĞASINDAN KESİTLER

Karadeniz’in o hırçın yağmurlarını, sarp dağlarını, yeşilin binbir tonunu büyük bir hayranlıkla izledim. Ne muhteşem doğa… Ne muhteşem yağmurlar… Anlatılır gibi değil. Karadeniz yağmuru her yana sirayet ediyor. Ve tabii ki müzikler… her biri birer ağıt misali… insanı yüreğinden vuruyor o ağıtlar.

12


13


14


Dertliyken mi Arabesk Dinliyoruz, Arabesk Dinleyince mi Dertleniyoruz? Bence her ikisi de… Yeni bir devlet, yeni bir ulus ve yeni bir insan inşa etme çabasının zirvede olduğu dönemlerdi. Doğu’ya özgü ne varsa silinmeli, insanlar sadece Batı değerlerine uygun şeyler giymeli, Batılı standartlarda okumalı ve müzik dinlemeliydi. Belki de söz konusu değişimin en önemli göstergesi, müzikti. Bu kapsamda planlamalar yapılmıştı, ülkenin yeni bachlar, Beethovenlar ve Mozartlar çıkarması bekleniyordu. Ama olaylar çok farklı gelişmişti. Neye niyet, neye kısmet işte… Kabul edelim, milletçe seviyoruz arabesk işlerini. Hepimizin, yalnız kaldığımızda dinlediğimiz favori bir arabesk şarkımız vardır mutlaka; benimki, Müslüm Gürses’in 90’lardaki yorumu ile “Adını Sen Koy”. Arabesk müzik dinleyenler bir dönem itildi hor görüldü, ezildi. Bu bağlamda Arabesk boğulmaya çalışılan bir kitlenin hassasiyetini yüksek perdeden dışa vurmasıdır. Bu müzik; ritmini, tınısını bu coğrafyadan almakla beraber insanımızın günlük hayattaki sevdalarını, isyanlarını, hüzünlerini, ümitlerini… konu edinen bir özelliğe sahiptir. Bir yönüyle bir isyan dalgasıdır. Ve artık hor görülmemektedir. Dizilerde de “Babalar” ın eserlerine yer verilmesiyle arabesk müzik popüler hale gelmiştir. Öyle ki eski arabesk şarkılar yeniden coverlanmaktadır. Twitter’da, YouTube ‘un video altlarında ironik yorumlar görülmektedir. Sizler için bu yorumları derledik:

15



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.