Eylül -2017
EDİTÖRÜN KALEMİNDEN... İmtiyaz Sahibi - Seher Purtul Yayın Yönetmeni - Seher Durğut Yazı İşleri Müdürü - Rabia Ünal Editör - Ertuğrul Topaloğlu
Sizi bulmaya geldik.
Danışmanlar
Seher Durğut Vildan Çimen - Dilvin Gültekin Ertuğrul Topaloğlu
Kapak Tasarım - Vildan Çimen Sayfa Tasarım - Dilvin Gültekin Çizer - Vildan Çimen
İletişim: Livadergi@gmail.com Yayın Türü: Süreli Yayın Basım Yeri: Yakut Kırtasiye Çankaya/Ankara
Yıllık Abonelik Bedeli
Üç günlük dünya için abonelik işlemini başlatmıyoruz.
Basıldığı Tarih: Eylül - 2017 ISSN: 6106-5752
İçindekiler Sayfa 2
Sayfa 7
Arka Bahçe Ülkesi
Kitaplık
Sayfa 3
Sayfa 8
Devlerin Aşkı
Ahmet Haşim...
Sayfa 4
Sayfa 10
Fotoğraf Adına
Yazarlarımızdan..
Sayfa 6
Sayfa 11
Sokağa Sorduk
Okur Postası
Merhaba, öncelikle şunu belirteyim ki; büyük bir gayret ve heycan içerisinde yayınlayacağımız bu ilk sayımız, benim ve çalışma arkadaşlarımın ilk göz ağrısıdır. Dergimizin ilk sayısı olması dolayısıyla, bir tanışma yazısı olarak dergimizin hakkında biraz bilgi vermek isterim. “Liva” lazca da “kar sularının oluşturduğu sele” denir. Var oluş amacımızdan kısaca bahsetmek gerekirse, gelişen yeni teknolojiyle gerekli ilgiyi göremeyen “edebiyatımızın” üzerine atılan bu ölü toprağını, bu karamsarlığı dergimiz batmadığı sürece iki aylık periyotla bir sel edasıyla yıkamaya geldik. Kaybolan benliğimizi bulmaya, kaybolmaya ihtiyaç duyanları kaybetmeye geldik. Kısacası içinize işlemeye geldik. İçinize işlemek için, içimize işleyen karanlıklar şairi olaraka bildiğimiz Ahmet Haşim’le yayın hayatına başladık. Biliyoruz ki edebiyat ancak farklı görme ve hissetme işidir .Bu yüzden bu işi beraberce yapalım istedik; bizim objektifimizden çıkan bir karede önce bizim gördüklerimizi hissedeceğiz, sonra da okur postasında aynı karede bunu sizden isteyeceğiz. Ve kitaplar... Kitapların nasıl karanlığa gömüldüğünü bir şiir ve bir karikatürle anlatmaya çalıştık ve yeni sayımızı beklerken sıkılmayın diye size bir de acizane hediye tasarladık. - Ertuğrul Topaloğlu
GALATA KULESİ ve KIZ KULESİ’NİN AŞKINI BİLİR MİSİNİZ? Arka Bahçe Ülkesi Bir haydutla cebelleşiyor zihnimin arka bahçesi Elinde savaşlardan çaldığı silah Ben savunmasızım Bir haydut daha geliyor Sonra bir tane daha Ve sonra bir başka haydut Böylelikle arka bahçem Savaş alanına dönüyor Ben savunmasızım Bir ses geliyor. İlk kurşunu sıkıyorlar bana Acımasızca Yerle bir oluyor Kardeşlik adına avucum da tuttuğum Şiirlerim Ve bir kurşun daha Bu defa Çocuklarımı öldürüyor haydutlar Zaten hep öldürülüyor çocuklar Arka bahçemde Haydutlardan biri Bir kurşun daha sıkıyor O kurşun da eşime kızıma anama Saplanıyor. Haydutlar kadınlara da acımıyor Umutla yeşerttiğim arka bahçem Kan rengine dönüyor bir çırpıda Ben savunmasızım Çocuklarım savunmasız Kadınlarım savunmasız Şiirlerim savunmasız Umutlarım savunmasız
Herkesi öldürmeye gelmiş haydutlar Biri çıkıp hayvanlarıma ateş açıyor Hayvanlarım inim inim ağlıyor Haydutlar hayvanlara da acımıyor Artık gücüm kalmıyor Düşüyorum Bütün hayallerimi sığdırdığım arka bahçem Alev alev yanıyor Dumanların arasından bir haydut daha geliyor Avuçlarına ateş almış Hayretle bakıyorum elleri yanmıyor Yaklaşıyor haydut Çantama koyduğum kitaplarımı alıyor Bir kenara istifliyor Avuçlarına aldığı ateşi Kitaplarımın üzerine bırakıyor
A
şk başlı başına güzel varlığıyla.Aşka aşık olmayı bilmeli yürekler.Kimi zaman bir canlıya,kimi zaman bir nesneye, kimi zaman var olan her şeye duyulur aşk...Aşka aşık olmak mühim olan.
Gelelim güzel hikayeye..Kız Kulesi’ni bilirsiniz şu kocaman boğazın ortasında yalnız başına,bütün zerafeti,afeti ve güzelliği insanı büyüleyen yüzyıllardır var olan şaheser.Var olmuş nice aşklar görmüş ama kendi hep yalnız kalmıştır.Artık ne eski ışıltısı vardır Kız Kulesi’nin ne de denizlerin dalga seslerine,martılara eşlik eden neşesi.
Bütün bu yalnızlığı ile sıkılırken,karşısına inşa edilmeye başlayan Galata Kulesi’ni görür ve bir anda vurulur bu gösterişli kuleye.Galata Kulesi de ilk gördüğü gün aşık olmuş denizin ortasında dwuran bu nazlı kıza. İki aşık yıllarca bakmışlar birbirlerinin güzelliğine ama nasıl kavuşur nasıl dile getirirlermiş ki aşklarını,arada koca bir deniz varmış.Kız Kulesi aşık olduğu heybetli yakışıklıya hislerini anlatamadığı için günden güne daha bir solgıunlaşıyormuş. Üstelik onun hislerini de merak ediyormuş. Galata’da aynı endişe içerisindeymiş.Galata Kulesi dayanamazmış sevdiğini bu halde görmeye ve bir gün ulaştırırım nasıl olsa diye anlatırmış ona hissetiklerini,yazarmış sayfalarca şiirlere.mektuplara...Yazarmış yazmasına ama ne sesini ne de yazdıklarını iletememiş sevdiğine.Galata kara kara düşünürken Hazerfan Ahmet Çelebi çıkıvermiş bir gün tepesine ve Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçacağını anlatmış. Galata Kulesi yalvaran sözcüklerle rica etmiş Hazerfan Ahmet Çelebi’den Kız Kulesi’ne yazdığı mektupları ulaştırmasını.Almış mektupları koynuna ve bırakmış kendini koca kuleden boğaza doğru.Ama çılgın rüzgar yüzünden denize düşürmüş mektupları. Olan biteni uzaklardan çaresiz izleyen Galata Kulesi ise üzüntüden ne yapacağını şaşırmış.Ama görmüş ki dalgalar yardım ediyor aşkına ve mektuplarını bırakıyor Kız Kulesi’nin kucağına. Kız Kulesi yalnızlıktan kurtulmanın,aşkına karşılık bulmanın sevinci ile içine güneş gibi doğan bu haşmetli Kule’nin karşısında günden güne güzelleşiyormuş.Aşkına karşılık bulan Galata Kulesi de yıllara rağmen daha kudretli süzüyormuş sevdiğini.İşte bu aşk yüzünden ikisi de yıllardır güzellikleriyle büyülüyor insanlığı.
Ben bir daha hayretleniyorum El yakmayan ateş Nasıl kitap yakıyor Anlayacağınız haydutlar kitaplarımı da yakıyor. Beni öldürdükleri yetmiyor Çocuklarımı da öldürüyor O da yetmiyor Kadınları öldürüyor O da yetmiyor Hayvanları öldürüyor O da yetmiyor Haydutlar bizi karanlığa gömüyor. Ertuğrul Topaloğlu
2017-Eylül
3
Eylül -2017 http://blog.milliyet.com.tr/galata-kulesi-ve-kiz-kulesinin-askini-bilir-misiniz-/Blog/?BlogNo=174001 Sayfasından alıntı yapılmıştır.
FOTOĞRAF ADINA Yazı: Seher Durğut
Onca insanın içinde yabancıyım kendime, sesime, bakışıma, yaşantıma. Kalabalık sokaklar, caddeler, minibüsler, iş yerleri, otoparklar, duraklar, hastaneler, havaalanları… Kıymet verdiğimiz belki de 5 yıl sonra anlam ifade etmeyen, yorucu işlerimiz, samimiyetsizliklerle yoğrulmuş yüz kasları ve manaların hası olarak nitelendirdiğimiz kağıt veya metal müsveddeler… Ben de alıyorum, yük olmaktan başka işe yaramayan aklımı çekip gidebilmek adına… Çıkıp iç dünyama yolculuk ediyorum orada maddi kalabalıktan çok yalnızlığımın curcunası var. Yalnızlığın dehlizlerinde geziniyorum. Göremiyorum önümü, uzun zamandır soluklanmadığımı fark ediyorum. Bir banka oturup dinleneyim, ne denli şeylere tanık oldum, seyredeyim diyorum. Sıkıntı ki geçmiyor, boğazımdan. Eksikti tüm gülmeler ve sisliydi tüm düşünceler. “Ah, kimselerin vakti yok, Durup ince şeyleri anlamaya…” Diyen Gülten Akın bu yüzyılın aforizmasını sunmuş önceki fasıllarda…
2017-Eylül
Eylül -2017
Bildiğim, sen ve ben ve mai deniz
5
EDEBİYAT NEDİR?
YOKSAM BEN VARMIŞIM GİBİ
D
Yazı: Rabia Ünal
oğan Cüceloğlu’nun kaleminden çıkan, 30 yıl süren bir evliliğin esarete dönüşünü Saniye Çelik’in kendi ağzından dinleyeceğimiz bir eser. Kitap okumak, insanı çeşitli betimlemeler ile bambaşka hayatlara sürükleyen, satırlarda anlatılan hikayelerde kendinden parçalar bulduğun karakterleri kafanda canlandırdığın güzel bir olay. Bahsedeceğim kitap da tam olarak insanların ya kendisinde ya da çevresinde şahitlik ettiği konuları içeriyor. Anlatılacak konuyu yazıya döken ise Doğan Cüceloğlu.
6
Mehmet Kataroğlu Hasan Uylaş
Kendisi bir iletişim psikolojisi uzmanı olup çok sayıda kişisel BİR KADIN BİR SES gelişim ile ilgili kitaplar yazmış ve Türk halkının duygularını, DOĞAN CÜCELOĞLU davranışlarını kaleme almış bir yazar. İncelediğim eser Türkiye’de REMZİ KİTABEVİ, yaşayan kadınların karşılaştığı zorlukları, acıları sade bir dil ile ROMAN 189 sayfa sunuyor okuyuculara. Kitabın kapağı da konunun işleyişi kadar sade bir şekilde tasarlanmış ve mor renkli çiçeklerle kadınlığı simgeleyen bir dış görünüş oluşturmuş. Eserin içeriğine göz atarsak, Saniye Çelik’in çocukluğundan başlayarak ilerleyen yaşlarına kadar ki yaşamı altı bölümde anlatılıyor. “Bir Kadın Bir Ses” adlı eser tam anlamıyla tek bir oturuşta ara verilmeden okunan, okurken de acaba neler olacak düşüncesiyle elinizden bırakamayacağınız 189 sayfalık kısa gibi gözüken fakat derin mesajlar içeren bir hayat hikayesini anlatıyor. Başkahramanımız Saniye Çelik’in kendi varlığından şüphe edecek kadar yaşadığı olaylar ve 30 yıllık evliliğinde bir kez bile kocası Mehmet tarafından ismini duymadığı bir hayatı, karşılaştığı sorunları, çektiği acıları, bitmeyen umutlarını okurken bir yandan sinirlenmeye sebep olurken bir yandan da meraklandırarak kendisini okutan etkileyici bir eser. Yazarın soru cevaplarla röportaj şeklinde sunduğu kitapta Adana yöresinde yaşayan bir kız çocuğunun okumak, kendini göstermek, babasının güvenini kazanmak için erkeksi görünme çabalarını, bu çabalar ile bir şeyler elde ettiğini fakat ilerleyen zamanlarda aklına dahi gelmeyecek olayların içine düşmesini, kendi benliğinden toplum baskısıyla koptuğuna şahitlik ediyoruz. Kitaba baktığımızda sayfalar boyunca ilerleyen Saniye Çelik’in yazdığı şiir kendisini ifade etmesine yarayan en büyük araç haline geliyor. Şiirden bir alıntı yaparsak eğer şu dizeler aslında tüm hayat hikayesini özetliyor; “Yoksam ben, varmışım gibi. Canlıymışım gibi. Neden acıyor yüreğim. Yaş akıtıyor gözlerim.”
Tuğçe Genç Merve Erten
Eylül - 2017
“Bir Kadın Bir Ses” adlı eserin hikayesi gerçek bir hayattan alınmış ve yazıya dökülmüş. Bu durum da haliyle kahramanımız Saniye Çelik’in yaşadıklarını okuyarak, aslında ataerkil bir toplum içinde kadının yerini, ondan beklenen görevleri tüm çıplaklığıyla karşımıza getiriyor. Ve gerçeklik olgusu ile okuyucuya acaba ben olsam ne yapardım? Dedirtiyor. Bir kadının var olma savaşını anlatan bu eser de Saniye mi yoksa Mehmet mi kazanacak? İşte bu sorunun cevabını kitabı okuduğunuz da bulacaksınız.
Eylül - 2017
7
Diğer Şairlerin Ağzından Ahmet Haşim
‘‘Sular sarardı… Yüzün perde perde solmakta, Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…’’
Gönlüm ona pervane kesildi
Ahmet Haşim
Fecri Ati topluluğunun en önemli şairi Ahmet Haşim çirkin olduğu düşüncesiyle kendinden nefret eden hatta aynalara tükürdüğü söylenen bir şairdi. İlk şiiri yayınlandığında on üç on dört yaşlarında idi. Bundan sonraki üç yıl içinde on üç şiiri yayınlandı. Haşim küçük yaşta annesini kaybetmenin verdiği acı ile büyük bir boşluğa düşmüştü. Annesini kaybetmesinden bir kaç yıl sonra dilini, geleneklerini, insanlarını tanımadığı bir şehirde ki yeni okulunda yatılı okuyor olmasının verdiği hüzün onu iyice içine kapanık bir hale getirmişti. Üstelik okul arkadaşının yeni öğrendiği Türkçesinin ve Fransızcasının telaffuzuyla alay etmesi ‘Arap Haşim’ diyerek yabancılığını yüzüne vurmaları onu daha içine kapanık bir hale getirmişti. Edebiyatımızın sembolist şairlerinden biri olan Haşim’in çok ilginç özellikleri vardı. Galatasaray’da okurken derslerine girdiği Tevfik Fikret’in dahil olduğu Servet-i Fünun akımından hoşlanmadığı için onu kötüleyen yazılar yazmıştı. Hayatı boyunca dostu Yakup Kadri ile de ezeli rakibi Yahya Kemal yüzünden bozuşmuş hatta ona bir düello davetiyesi göndermişti. Ona göre kendisi ‘iri ve yağlı bedeni üzerinde duran koca kafası kısacık boynu ve yüzündeki yara iziyle bir ucubeyi andıran çirkin sesli zavallı bir adamdı’ ve kendisinde zerre bulunmadığı düşündüğü bu güzellikten de bu nedenle nefret ederdi. Üstelik korkaktı. Her yazısını teslim edişinin ertesi sabahında yazdıklarının birine dokunacağını bu nedenle kendisine zarar geleceğini düşünerek ürperirdi. Bir tren garında suikasta kurban gideceği korkusuyla kendisine seslenen en yakın dostlarını bile duymazlıktan gelerek hızla yürümeye devam ederdi. Nazım Hikmet ‘onu gördüğüm yerde dövüşeceğim’ dediği için bir kaç gün üzerinde silah taşıdığı ancak silahın kendiliğinden patlayacağı düşüncesiyle bundan da kısa süre de vazgeçtiği söylenirdi. Kedisini bile kıskanmıştı. Dokuz tane yavru doğurduğu için sokağa attığı kediyi sonra tekrar eve alarak kendi merhametine inanmaya çalışmış ve marazi ilişkisinin kedisiyle arasında ki ilişkiyi bile yansıtmayı başarmıştı. Kadınlarla ilişkilerinde ya korkup kaçmış ya da ani duygu kabarmalarıyla saldırgan bir hal almıştı. Evlenip bir yuva kurma hayalini hayatı boyunca taşıyan Haşim, güzel ve zengin kadınla evlenerek her iki arzusunu tatmin edeceğini sanıyordu. Onun aşk hayatını ‘ Beni sevenlerin hepsi güzel fakat züğürt. Sevdiklerimin hepsi güzel fakat bana lakayt. Hem zengin hem de bana teveccühkar olan kızlar tanıyorum ki maalesef çirkinler’ sözü özetliyordu.
Yusuf Ziya Ortaç’ın dediği gibi büyük fırlak bir alnı, çukur bir çenesi, Halep çıbanlarının insafsızca kemirdiği kırmızı ve etli bir yüzü vardı. Kendisini çirkin bulur, yüzünü beğenmez bu yüzden ömrü boyunca ızdırap çekmiştir. Ama o ne yüzüne bakılmayacak kadar çirkin bir adamdır ne de çirkinliği yazdıklarına gölge düşürür. Yakup Kadri Karaosmanoğlu ‘Edebiyat Gençlik Hatıralarında’ demektedir ki: Kendisinin son derece çirkin bir adam olduğunu zannediyordu ve bu zan ona ilk gençlik çağlarında son gençlik dönemine kadar hayatı zehreden tasalardan biri olmuştur. Bir gün Yakup Kadri’ye ‘Mon şer! Dün gece, bu suratımın hali uykumu kaçırdı. Onu hayalimde şöyle düzelteyim dedim. Mesela alnımı daha muntazam bir şekle soktum. Kafamı lepiska saçlarla örttüm yanağımdaki Halep çıbanını sildim, ağzımı ufalttım, çenemi incelttim gene bir şeye benzemedi. Anladım ki bu kafayı kökünden söküp atmaktan başka çare yok’ Şair bu azaplı hikayeyi anlattığında konu evlenme meselesi idi. Evlenmekten daima kaçan şair alacağı kızın kendisini sevmeyeceğine kanaat getirmiştir ve aldatılan koca olmak ona felaketlerin en büyüğü gibi görünür. Laf evlenmekten açılınca ‘Kadın benim neremi sevecek diye?’ sızlanıyordu. Her şeye masala, büyüye, mucizeye inanan Haşim yalnız bir şeye kendisinin bir kadın tarafından sevilebileceğine inanmıyordu. Bunun içindir ki ölünceye kadar daima yakışıklı gençleri, sevişen çiftleri kıskandı. Abdülhak Şinasi Hisar, onun çocukluğunda geçirdiği bir kazadan kalma yara izi olduğunu söyler. Zaten Haşim’in portresini çizmeye duran hemen herkes onun yara izini geçip zeka kıvılcımları çakan mavi gözlerine takılır ve o gözler Tanpınar’ın deyişiyle çevresindekilere hep ümit vermiştir. Haşim her gördüğü kadına aşık oluyordu. Fakat bu aşıkların çoğundan maşukların haberi bile olmuyordu. Bu meyanda İzmir’de İtalyan bir kıza gönül vermiş ve ona ne bir kelime söylemiş ne de dikkatle yüzüne bakabilmişti. Bunun üzerine arkadaşları ona zalimce oyun oynadılar. Bunlar arasında bende vardım. İzmir’in gayet yakışıklı ve zengin bir çiftlik beyi gibi görünen bir genci Haşim’in sevgilisini çiftliğe kaçırmaya ikna etmişler.. Zavallı Haşim bunu işitir işitmez telaşa kapılır ve soluğu aşıkın yanında alır ‘Sahi kızı kaçıracak mısınız?’ diye sorar İtalyan kızı kaçıracak olan delikanlı ikide bir camın arkasından dışarıyı gözetleyerek daha gelmediler vay canına diye söyleniyordu. Haşim heyecanlı heyacanlı sordu: Kim bunlar, kimler gelecek? Don Juan sanki ağzından kaçıvermişçesine ‘adamlarım adamlarım bu saate kadar atları hazır edecekler ve bana ıslıkla işaret vereceklerdi’ dedi. Haşim’in artık hiç şüphesi kalmadı eğilip ‘Mon cher acaba gidip ailesine haber versek mi? Benim bir kahkaham bütün komedyayı bozdu. Haşim bunun bir oyundan ibaret olduğunu anladı ve o günden sonra aramızdan kaybolup gitti. Bütün bunlar doğrudur ancak Ahmet Haşim’in yüzüne bakılmayacak kadar çirkin bir adam olduğu tamamen efsanedir. Onun Bağdatlı olduğu ve Arap soyundan geldiği için ‘kara yağız’ bir adam sananlar ise aldanmışlardır. Yakup Kadri onun resmini öyle bir çizer ki ‘çirkin’ dediğinize utanırsınız. Çünkü Ahmet Haşim kara yağız değil beyaz tenli, kumral genç bir adamdır. Çirkin olduğunu iddia ettiğinden yarasalık eğilimleri gözlenmiş, gündüzleri evinde oturup uyuyan, geceleri ise gezen dolaşan şair şiirlerinde de bu isyanı ve şikayeti bolca görülmüştür.
2017-Eylül
Eylül -2017
10 Dönsek mi bu aşkın şafağından
MEMNUNİYET SINIRLARI
OKUR POSTASI
Yazı: Seher Durğut İnsanlar araştırmayı bir ihtiyaç olarak görmüyor artık… Bilgi, veriler, araştırma konuları elimizin altında, bilgilere ekstra bakmak lüks kaçıyor günümüzde. Her an her yerden ‘kişilerarası iletişim de internetin girdiği her evde özellikle yoğun maruz kalınan sosyal platformlar da) enformasyon alabiliyoruz ama alınan bilgilerin bünyesinde ya da arka planında neler var, bilebilmek ince iş. Bilgi denizi içerisinde ıslanmadan, yaşamayı seçiyoruz, bilgi okyanusu içerisinde boğulup çıkarak kazanım elde etmekten yoruluyoruz. Sosyal mecralarda “kim, kimle, nerede, ne yapmış” sözde merak salgınının uğramadığı bir hücremiz kaldı mı acaba? Merak ediyorum.
Kısıtlamalarla geçiyor bir ömür, kıstaslarla, duraklatmalarla, ambargolu konuşuyor, maskeli karakterleri benimsiyoruz… Bizi biz yapan her şeyden uzak… Başkalarının hayatlarını yaşıyoruz, belki anne – babamızın belki eşimizin, belki de çocuklarımızın. Bizim yaşamamız da bize dair bir alan dahi yok, ne kadar tatil ile kuşatılmış, bol güneşli günler olsa da… Başkalaşıyoruz, Başkasının verdiği enformasyonlarla. Araştırılması gereken onca şey varken biz, başkasının hayatında figüran, stres yumağı olarak yaşıyoruz… Sırıtmalarımız bile sapsarı dişlerimizden okunuyor,
Segili Okur, Editör yazısında bahsettdiğimiz gibi aynı karaye bakıp farklı hissedeceğimiz köşemize geldik. Bu sayfa sana ait. Şimdi gönlünce doldur ve bize resimde neler hissettiğini anlat. Doldurduktan sonra fotoğrafını instagram hesabımız (@livadergisi) ya da mail hesabımıza (livadergisi@gmail.com) gönderirsen ikinci sayımızda seninde bir yazın olabilir.
LOVE IS EASY As long as love exist in the world. Unhappy people would not And love is connects people The world is then livable Even though languages are different The definition of love is the same in hearts When you love Love is the easiest Don’t hate anyone Now the easiest,love Love everyone as you can Seher Purtul
2017-Eylül
Eylül -2017
2017-Eylül Eylül -2017 4
Fuzulî – Kaside
SALI
Nilgün Marmara Bana doğru 5 gelen kim
PERŞEMBE
Ahmet Haşim Merdiven
CUMA
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 EKİM 2017
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 AĞUSTOS 2017
2017
Ataol Behramoğlu – Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var
17
29
Cahit Zarifoğlu – Anılar Defterinde Gül Yaprağı
Şiirli günler
şiir bırakıyoruz.
Liva Dergi
Bizi beklerken sıkılmamanız adına, size her gün bir
30
Atilla İlhan Sunay Akın 22 – An Gelir 23 – Ayrılık 24
NOTLAR:
William Shakespeare Orhan Veli – Ali Lidar – Kanık – 26 Korkuyorum 27 Anlatamıyorum 28 Alengirli Şiir
EYLÜL
Turgut Louis Uyar – Aragon – Göğe Bırakıp Bakma Gittin Beni 25 Durağı
Ahmet Hamdi Tanpınar – Necip Fazıl Ahmet Telli Ahmet Birhan Zaman Kısakürek – – Çocuksun Kutsi Tecer Keskin Kırıntıları 18 Kaldırımlar 19 Sen 20 – Nerdesin 21 Kargo
3
Ümit Yaşar Oğuzcan – 9 Ayten 10 Ahmet Arif – Terketme Sevdam Beni 16
Sezai Karakoç – Pink Ponk 8 Masası
PAZAR
Cemal Süreya – 2 Üvercinka
CUMARTESİ
Özdemir Asaf – 1 Lavinya
Sezai Karakoç – Monna rosa 15
Yavuz Bülent Bakiler – Şaşırdım 7 Kaldım İşte Turgut Uyar – Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün 13 dışında 14
Nazım Hikmet – Vatan 6 Haini
ÇARŞAMBA
İsmet Özel Nazım Attilha – Çözülmüş Hikmet – İlhan bir sırrın üzüntüsü 11 Ceviz ağacı 12 Duygular
Didem Madak – Siz aşktan n’anlarsanız bayım
PAZARTESİ
İsmet Özel – Karlı bir 5 gece
CUMA
Edip Cansever – Sonrası 6 Kalır
8
EYLÜL 2017
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30
2017
KASIM 2017
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30
EKİM
Karacaoğlan - Elif 31
22
Şiirli günler. Liva Dergi
Yeni sayımızı beklemeye şiirle devam edelim.
NOTLAR:
Fazıl Hüsnü Dağlarca – Aşık Veysel Seni – Kara 27 Toprak 28 Sevmek 29
Yılmaz Atilla İlhan Mehmet Sezai Güney – Bir – Kurtlar Akif Ersoy – Karakoç – 18 Gün 19 Sofrası 20 Bülbül 21 Liliyar Karacaoğlan Can Yücel – Özdemir – Güzel Ne Başka Türlü Asaf – güzel olmuşsun 25 Bir Şey 26 Duygusal
Atilla İlhan – Ayrılık Yılmaz Sevdaya Erdoğan – Dahil 17 Ankara Aşık Veysel – Ağlar Veysel 23 Çıkmaz Sesi 24
Cahit Sıtkı Tarancı – Gün Eksilmesin Penceremden 30
Yılmaz Erdoğan – Sevebilme İhtimali
Abdurrahman Cahit Zarifoğlu – ACZ 16
Ümit Yaşar Oğuzcan – İmkansız Aşk 15
1
Edip Cansever – Masada masaymış 7 ha
PAZAR
Sabahattin Ali – Hapishane
CUMARTESİ
Nazım Hikmet – Ümit Yaşar Yahya Ben senden Oğuzcan – Kemal Nef’î – önce ölmek Beni kör Beyatlı – Siyam- ı Can Yücel – 9 kuyularda 10 Kaza okları 11 Sessiz Gemi 12 isterim 13 Şey Gibi 14
Edip Cansever – Bitti o 4 sevda
PERŞEMBE
Ahmet Muhip DıranasFahriye Abla
Cemal Süreya – 3 Sayım
ÇARŞAMBA
Fazıl Hüsnü Dağlarca – Bu 2 ellermiydi
SALI
Sabahattin Ali – Çocuklar Gibi
PAZARTESİ
Kar tanesi kadar...
2017-Eylül