Okurafya dergisi

Page 1






OKur

KÖŞESİ SEVGİ Evrende her şey sevgi üzerine kurulmuştur. Her şeyde sevgi vardır. İnsanoğlu yaratıldığı günden beri sevgi üzerine yaşamış, sevgisini paylaşmıştır. Sevgi belki de bu yüzden korunmaya değer, anlamlı ve en güzel duygulardan biridir. Şöyle bir etrafımıza bakalım. Herkes sevgiye muhtaç, sevilmeye muhtaç... Dünyada sevilmek istemeyen kişi yoktur derler. Evet doğrudur. Yüreği en katı insan dahi sevilmek ister. Belli etmese de sevmek ister. Çünkü sevgi öyle bir duygudur ki paylaşılmak ister. İster ki paylaştıkça sevgi büyüsün, paylaştıkça artsın. Ama bir karşılık beklemeden, menfaat göstermeden sevmek… Erdemdir bu. Karşılıksız sevgi güçlü insanların marifetidir. İnsanoğlu -kabul etmesek de- vefasızdır. Eğer karşılık beklersen istediğin olmaz. Kırılırsın, incinirsin, gücünü yitirirsin. Ama işin erdemi karşılıksızdır. İş böyle olduğunda insan etrafına her ne sebeple olursa olsun sevgiyle bakar. Dünyada karşılıksız sevgi var mıdır peki? Evet. Anne ve babanın evladına sevgisi karşılıksızdır. Sevgi insanları birleştirir. Birbirine bağlar. Sevgiyle büyüyen nesiller etrafına daha faydalı, verimli bir nesil olur. Sevmek demek kendinden vazgeçmektir, kendini ikinci planda tutmaktır. Böyle olunca da insanoğlu karşılık beklemeden hayatı, doğayı, insanları sever. Yaratılanı sevelim Yaradan’dan ötürü…

Mustafa Kaan SAYGILI

GEÇ UYANIŞ Uzundur yazmadığımı fark ettim. O kadar çok kurulacak cümlem varmış ki ceplerim bomboş kalmış. Son kuruşuna kadar harcamışım bütün kelimeleri. Gözyaşlarımdan yastıklara akıtmışım küfürlerimi. Yalnızlığıma şiirler yazmış, şarkılar bestelemişim. Karanlıkla kucaklaşıp eskileri yâd etmişim. Bir ben varmışım, sonra yok olmuşum. Çocukluğumla körebe oynamışım, bir ben körmüşüm, hep ben sobelenmişim. “Düşünüyorum, öyleyse varım.” demiş biri; düşündükçe yok olmuşum. Her uyanışımda şükretmişim uyuduğuma. Çelenkler göndermişim ruhuma. Yarını görüp dünden vazgeçmişim. Çok insanla tanışmış, hiçbirini tanıyamamışım çoğunlukla. Çok adam sevmiş, hiçbiriyle evlenmemişim. Yüksek bir binanın en üst katından uçurmuşum aslında sözlüğümün sayfalarını. Öylesine ziyan etmiş, öylesine hor kullanmışım. En kötüsü konuşamayacak kadar kısılmasıymış sesinin. Hayatmış bu işte, büyüdükçe susmalıymış insan. Büyük lokma yemiş, büyük susmuşum…

Hilal DOĞAN 6


SONBAHAR Bir ağırlık çöktü yüreğime, sensizliğin yağmur misali yağdığı gecelerde... Her sabah yokluğunla uyandığım günlerde, bir yokluk vardı sensizlikle başlayan. Dermanı bilinmeyen bir yara, çaresi olmayan bir çıkmazdaydı yine bu gün senden geriye bir başına kalmış yüreğim. Bir sonbahar vardı her şeyi soldurup dağıtan bir de sen vardın benden gidince yakıp yıkan… Gidişler hep acıydı hep kederdi hep yokluktu. Senin gidişin misali… Bak gitti ilkbahar ve yaz, soldu tüm papatyalar. Kurumaya yüz tutmuş tüm yeşillikler. Kurumuş gönül misali… Seni kaybeden yüreğim gibi kaybetti tüm papatyaları geçen her ilkbahar ve gelen tüm sonbaharlar… Gitmiştin… Sevmediğin gönüle ve kendini ait hissedemediğin yüreğime aldırış etmeden çekip gittin. Her anını senin hayalinle süsleyen yüreğimi bırakıp gittin. Gidişine şiirler küsmüştü. Yan yana gelmiyordu yanan yüreğimde mısralar.

Muhittin UYMAZ

BİREYSELMİŞMİŞ(!) KİTAP Benim en sevmediğim birey kitap okumayandır. Okumamamız bizi bir uçuruma sürükler. Ülkenin geriliğinden şikâyet eden vatandaşlarımızın çoğu hayatında 1 kitap bilemedin 2 kitap okumuştur. Gelişim ise kitap okumayla başlıyor. İşte kitap okumayan birinin geliştiğini öne sürebilir miyiz? Bunun cevaba ihtiyacı yok anlaşılan. Tabi ki kitap okuyan başkadır. Kitap okuyan birisi gelişir ama bu nasıl ve ne şekilde oluşur, işte onu kitap belirler. Klasik kitap okuyan birisinin daha modern ve kültürlü biri olduğunu, ayrıca kelime haznesi olarak geliştiğini görebiliriz. Bu fantastik kitap okuyan için biraz daha farklıdır. Onun gelişmesi ise hayal gücündedir. İnanılmaz olayları düşünebilir veya ilginç yaklaşımlarda bulunabilir. Tarihsel kitap okuyanların ise tarihe bakış açısı değişir. Tarih demişken, tarihte yer alan ünlü liderlerin arkasında okuduğu kitaplar vardır. Gerçekleştirdikleri eylemlerinin çoğunu okudukları kitaplar etkiler. Mesela Atatürk’ü örnek alalım. Atatürk’ün okuduğu Ziya Gökalp’in kitapları onda Türklük bilinci uyandırmış ve sonunda devletini ayakta tutma gayretini vermiştir. Adolf Hitler’in okuduğu eserler ise onu etkilemiş onu başarıya götürmüş fakat daha sonra kendini çöküşten kurtaramamıştır. Osmanlı dönemine geri döndüğümüzde ise edebiyat çok değişik bir boyuta taşınır. Güçlü olan devletin her zaman edebiyatı da güçlüdür. Osmanlı’nın yükseliş döneminde padişaha verilen eser sahiplerinin çoğunun kellesi gitmesine rağmen, padişahı etkileyen en önemli eserler ona karşı olanlardır. Birçok ülkede ister siyasette olsun ister halk arasında, kitapların birey üzerindeki etkileri oldukça büyüktür. Bu saydığımız büyük devletlerdi. Peki, bu kadar savaş veren devletler için kitap neden bu kadar önemliydi? Bu sorunun kolay bir cevabı vardır. Bilgi insanı başarıya götürür de ondan. Kitaplar ne kadar kötü olursa olsun, ister istemez bilgi içerirler. İşte insanın kişiliği de onun bilgisine göre şekillenir. Buraya kadar insan ile kitap arasında bağlantı kurmaya çalıştık. Şimdi sıra kitabın insan gelişimi üzerindeki etkisine geldi. Hangi kitabı okuduğumuz insanın nasıl şekilleneceğini belirlediğini söylemiştik. Peki, insan sürekli kitap okursa mı doyar yoksa doğru kitap okursa mı doyar? Hangisi daha verimlidir? Burada devreye hangi kitabı okuduğumuz giriyor. İnsanların daha bilgilendirici kitap okuduğunda kültürel olarak daha iyi geliştiğini ve kitap okuyanların kişiliklerinin okuduğu kitapla doğrudan ilişkili olduğunu söyleyebiliriz çünkü kitap okuyanın ister istemez o kitaptan etkilendiği aşikârdır. Varacağımız sonuç ise kitap okumak iyi veya kötü bireyin kişilik gelişiminde doğrudan etkili olduğudur.

Toğan Kuter EREN

7


neden bu hale geldi ?

Kırâathâneler Kıraat: Arap dilinde ka-ra-e kök fiilinden türemiş bir isimdir. Okumak, tilavet etmek anlamına gelir. Hane: Arapça kökeninden gelen, bir yerde ikamet eden, hane halkından olan eş, yerli halk, uygun, layık, kalifiye sözcüğünden alıntıdır. Kıraathane -bir diğer ismiyle kahvehane- ilk olarak Osmanlı’da, Kanuni döneminde, 1554-1555 yıllarında Tahtakale’de Hakem ve Şems adlı iki kişi tarafından açılmıştır. Bu dönemde buluşma, toplantı mekânı, kültür-sanat ve edebiyat merkezi işlevini gören kıraathaneler daha çok toplumun üst tabakasına hitap etmekteydi.

Kitap, makale, deneme türünde pek çok yazıya ilham kaynağı olmuş kıraathaneler aynı zamanda tüm bu türlerin derlenip toplandığı mekânlar da olmuştur. Kültür-sanat ve edebiyat anlamında fikir ve sosyal içerikli pek çok faaliyetin sergilenmesinin yanında sosyalleşmeyi sağlaması bakımından da önemli bir yere sahip olan kıraathaneler eğlence mekânları olarak da kullanılırdı. Satranç, dama, meddah, Hacivat ve Karagöz gibi pek çok eğlenceli ve sosyal içerikli aktivitelere de kıraathanelerde rastlanırdı. Kıraathaneler, genel olarak; yerleşik kıraathaneler, açık hava kıraathaneleri ve seyyah kıraathaneler olmak üzere üç ayaklı bir şekilde çeşitlenirken; fonksiyonlarına göre çalgılı, temaşalı, semai, mesleki, edebi olarak da sınıflandırılırdı. Türk Dili Ansiklopedisine göre ise kıraathaneler; şuara, ulema, yeniçeri, tulumbacı, damacı, tiryaki kahvehaneleri biçiminde sınıflandırılmıştır. Bahsi geçen dönemdeki kıraathaneler günümüzde önemini yitirmiş, vakit değerlendirilen yerden çok vakit harcanan mekânlara dönüşmüş... Kahve, üslubundaki kırk yıllık hatrı; dostlara, sanata, edebiyata, kültüre karşı vefa borcu unutulmuş, önemsenememiş, tüketilen sıradan bir içeceğe dönüşerek anlamını kaybetmiştir. Geçmişimizdeki kıraathaneler kimi zaman kütüphaneler olmuş, kimi zaman sosyal medya görevini üstlenmiş, kimi zaman da siyasetin konuşulduğu mekânlara dönüşmüştür. Ancak günümüzde bu müsbet işlevini yitiren kıraathaneler, kötü alışkanlıkların da yuvası olmuştur. Sosyalleşme işlevini fiilen devam ettirse de genel olarak bozulan havası sohbetlerin tadının kaçmasına, naifliğinin yok olmasına sebep olmuştur.

8

Geçmişten geleceğe pek çok yeniliğin ve fikirlerin olumlu yönde değişmesini kıraathanelerde görmemekteyiz. Yıllar boyunca eğitime önem veren, kültür ve sanat bakımından önemli gelişmelerin kazancını sağlayan kıraathanelerin şimdiki durumuna acı gözlerle bakıyoruz. Bu durumda bizim olumsuz eylemleri sıralamamızın değişiklik açısından pek de faydalı olmayacağını belirtmek isterim. Genellikle eski yeni planlaması yaparız ancak bu sefer yeni eski jenerasyonuna girmemiz gerektiğine inanıyorum.


Peki, bu konu hakkında ne yapabiliriz? Bir fikri değiştirmek için hep bu tarz soruları sorar ve genellikle olduğumuz yerde dururuz. Ama bu sefer dizginleri elimize alarak artık böyle olmaması gerektiğini anlamamız, bir an önce harekete geçme düşüncesine varmamız için daha kaç kuşak mahrum kalacak? O halde yapmamız gereken ilk iş kendi sorumluluklarımızın farkına varıp, yeni eski hareketine bir an önce geçmemiz gerektiğini unutmayalım. Bu değişimin arkasındaki etken kıraathanelerin geçmiş tarihsel dokusu değil aslında. Değişen, dönüşen birer kültürel haz olarak görme inancındayım. Gündem, sosyalleşme ve eğlence elbette ki hepimizin ortak yaşamının en önemli faaliyetleridir. Bu faaliyetlerin daha çok hayatımıza hoşluk kazandıracak tarzda olması gerektiğini sağlamak asıl hedefimizdir. Kıraathanelerin daha estetik, çok daha kültürel anlam yüklenilmesinin tek ortak yolu kültürel değerlerimizi unutmamaktan geçer.

Unutmayalım! Bir millet geçmişi ile var olduğu gibi geleceğindeki yol haritasının menkıbe eksikliği ile de yok olur. Çayın kalabalıkla arası iyidir, muhabbeti kuvvetlidir. Kıraatın okuması iyidir, ilmi geniştir. Hanenin sohbeti iyidir, bereketi boldur.

9


Günümüzde değerli olduğu halde kıyıda kalmış birçok değerli edebiyatçı vardır. Yani kıyıda kalmak sözümüzü sadece unutmak olarak algılamayalım. Birçok edebiyatçı sıradandır okurun gözünde. Oysaki bazı sanatçılar hayatları gereği sıradanlıktan çıkabilir. Bu köşemizde sevgili okuyucularımız için bazı edebiyatçılarımızın hayatlarından parçaları sunacağız. Bunlar onların başarılarını takdir etmek için bir hatırlatma olurken diğer yansan siz sevgili okuyucularımıza başarılara adım atmak için cesaret ve inanç vereceğini umut etmekteyim.

Elif İpek BİLEK

Kemalettin TUĞCU Kemalettin Tuğcu, çocukluğumuzun bir parçası… Aranızda onun kitaplarını okumadan büyüyen biri var mı acaba? Varsa üzülürüm. Kemalettin Tuğcu kitapları ile her zaman olumlu mesaj vermekteydi aslında. Bir sakatlığın, özrün, kusurun ya da yoksulluğun “başarı” hayatına geçmenin engel olmadığını anlatmak istemiştir derim hep. 27 Aralık 1902, İstanbul doğumlu bir yazardır. Ayakları içeri dönük olarak sakat doğdu. Babası kendisinden 16 ay büyük olan abisine ders verirken o da okuma yazma öğrendi ve 13 yaşında şiirler, öyküler yazmaya başladı. Ailesinin yoksulluğa düşmesi sebebi ile biraz da sakatlığı sebebi ile eğitimine devam edememiştir. 20 yaşında bir ayağından ameliyat olmuş, o da olumlu sonuç vermemiştir. Bu durumdan dolayı diğer ayağının ameliyatından da vazgeçmiştir ve bu durum onu yalnızlığa itmiştir. Peki, durumda hayattan vazgeçmiş midir sevgili yazarımız? Elbette hayır… Tüm bunlar onun 200’ün üzerinde eser vermesine engel olmamıştır. Çünkü başarı, inananlarındır. Yazar bir söyleşide şunları söylemiştir: "Yirmi altı yaşıma kadar münzevi bir hayat yaşadım. Ne mektebe gittim, ne de gençlik hayatı yaşadım. Yalnızlığın bana verdiği can sıkıntısıyla yazmaya başladım. On üç yaşımdan beri yalnız yazı yazdım, beni bu yazılar avuttu, yazdıklarımla yaşadım." Roman yazarlığı dışında; Türkiye Yayınevi idare memurluğu, Ev-İş Kadın Gazetesi sekreterliği, Doğan Kardeş Yayınları müdürlüğü, Hayat dergisi arşiv şefliği gibi işler yaptı. Yaşamını "Sırça Köşkün Masalcısı" adlı kitapta anlatmıştır yazar. Yazarın her kitabından net olarak şu mesajı çıkarmak mümkündür: “Hak yerini bulur. Çalışan ve dürüst olan daima kazanır.”

10


Truman CAPOTE

Amerikan edebiyatının en önemli, en renkli yazarlarından biri olan Truman Capote’yi tanıyan kaç kişiyiz? Yine zorlu bir çocukluk geçirip kendi iç dünyasında eriyen ve kendini yazı ile avutan bir edebiyatçı… Truman Capote Truman Streckfus Persons ismi ile 1924'te New Orleans'ta doğmuş. Annesi tarafından terk edilip, Alabama’da teyzeleri tarafından büyütülmüş. Yani büyük yazarların çoğu gibi o da mutsuz bir çocukluk geçirip, yazmaya bir avuntu olarak başlamıştır. 11 yaşında yazar olmaya karar vermiş ve okuldan sonraki boş zamanlarını sürekli yazarak geçiriyormuş. Ayrıca bu dönemde sadece birkaç arkadaşa sahipmiş. Annesi 1933’te evlenince teyzeleri

onu New York’a, annesinin yanına göndermiştir. Zaten çocukluğunda kendini tam olarak bulamamış olan Truman büyük şehirde daha çok kendini kaybetmiştir. Önce okuldan atılmış sonra kendini yavaş yavaş eğlence hayatına kaptırmaya başlamış. 17 yaşında The New Yorker'da işe başlamış. Birkaç yıl sonra The New Yorker'ın daimi yazarlarından biriymiş artık. Birçok sorun yaşamış, kendini dağıtmaya başlamış gencecik yaşında ama bunlar başarılı eserler bırakmasına engel olmamış. Yani insan ne yaşarsa yaşasın, çıkmazda değildir. İnandığınız sürece var olmaya devam edeceksiniz. Hüzünlerinizin az, başarılarınızın daim olması dileklerimle…

11


neden bu hale geldi ?

Kırâathâneler

RÖPORTAJ Uğur Ziya Şimşek

Bize biraz kendinizden söz eder misiniz? Kendimi yazı ve yayın emekçisi olarak tanımlayabilirim. Bu ara yazma işini biraz aksattım, yayınevinin ağırlığı arttı ama en kısa zamanda dengeleyeceğim. Yeni bir romana başlıyorum, ruh halim oldukça iyimser. Peki, bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebildiniz? Ya da kendinizi ‘yazar’ olarak tanımlıyor musunuz? 2004 yılında yazmaya başladım, ilk iki kitabım 2007 yılında yayınlandı. Ben yazarım, demek marifet değil, başkalarının bunu demesi değerli. Kitaplarınızı ne kadar sürede yazıyorsunuz? Başka bir deyişle bir romanın ortaya çıkması ne kadar sürer? Eli çabuk bir yazar olduğumu söyleyebilirim. Ön hazırlığım uzun sürüyor. Ön hazırlık bittikten sonra hızlı yazıyorum. Yazmaya nasıl başlarsınız? Masanın başına geçerek. Özel bir ritüelim yok. Yazmak yetenek işi midir? Öğrenilebilir mi?

Evet yetenek işi ama aynı zamanda öğrenilmesi gereken bir çok yönü de var. Salt yetenek yeterli değil.

12

Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur? Bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir? Kitap yayınlamak zor değil ama prestijli bir yayınevinden kitap yayınlamak zor iş. İnternetin getirdiği özgürlükle artık insanların yazdıklarını okurlara ulaştırması kolaylaştı. Kitabınızı yayınevleri yayınlamasa bile siz internette yayınlayabiliyorsunuz. Bu şekilde yüzbinlerce okura ulaşıp sonrasında yayınevlerini peşinden koşturan yazarlar var. Yayınevleri nelere dikkat ederler? Yayınevine göre değişir, kimisi sanata, kimisi satış performansına, kimsi paraya önem verir. Her yayınevinin bakış açısı farklı. Ancak şunu unutmamak gerekir ki yayınevleri birer şirkettir. Yani dernek veya vakıf değil. Her şirket gibi yayınevlerinin de amacı kâr yapmaktır. Hadi onu da geçtik en azından batmamaktır, ayakta kalabilmektir. Çalışanlarının maaşını ödeyebilmektir. Dolayısıyla Türkiye gibi şartları ağır bir ülkede varlığını sürdürebilmek için yayınevleri de ister istemez mali konuları göz önüne almak zorunda.


Peki, bu konu hakkında ne yapabiliriz?

Türkiye’de yazarlık para kazandırır mı?

Yayınevleri nelere dikkat ederler?

Çok nadir. Binde bir. Telifle geçinmek zor iş. Bakın size biraz hesap yapayım. Bir tane az satan bir tane orta halli bir de çok satan yazar örneklendirelim. Az satan yazarın kitabı yılda 500 tane satılsın. Orta halli olanın ki 5000 tane satılsın. Çok satanın ki 50.000 olsun. Bir de süper yazarımız olsun. Onun kitabı da 150.000 satılsın. Hepsinin kitabının fiyatının 20 lira olduğunu teliflerinin de % 10 olduğunu varsayalım. Yani kitap başına 2 lira. 500 satan 1000 lira alır. 5000 satan 10.000 lira alır. 50 bin satan 100 bin lira alır. 150 bin satan ise 300 bin lira alır. Şimdi biz en iyi örneği alalım. 150 bin sattı ve 300 bin lira aldı. Evet böyle bir yazar yılda 1 veya 2 tane çıkar. Siz bakmayın abartılı rakamlara. Yok 500 bin sattı yok 1 milyon falan. Bunlar boş laf. Türkiye'de 1 milyon okur mu var ki 1 milyon kitap satılsın? Kültür kitapları okuyanların oranı belli. Şimdi en iyi örnekte bile yazar 300 lira aldığı zaman yine de hayatını garanti altına alamaz. Çünkü bu başarıyı 10 yıl daha tekrarlamasa hep aynı parayı kullanmak zorunda kalır. Böyle örnekler de var. Ahmet Ümit, Ayşe Kulin gibi 15-20 tane yazar dışında bu işten rahat rahat hayatını idame ettiren yoktur diyebilirim. Yani yazarlıkta para yok, amacı para olanlar farklı şeylere yönelsin.

Yazar olmak isteyenlere önerileriniz nedir? Yazar olmak isteyenlere önerileriniz nedir? Valla bol bol okusunlar ve ertelemeden yazsınlar. Son olarak bize yayınevinize verdiğiniz ismin hikâyesinden bahseder misiniz? Okuduğun kitabı sokağa bırak başkası okusun diye bir akım vardı. Oradan esinlendim. O nedenle Sokak Kitapları yaptım. Teşekkürler. Ben teşekkür ederim.

13


ALAY KÖŞKÜNDEN

KÜTÜPHANEYE Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi, adını Türk romancı, öykücü ve şair Ahmet Hamdi Tanpınar’dan alan bir edebiyat müzesi ve arşividir. Kütüphane, Tarihi Yarımada’da Gülhane Parkı girişinin solunda, Topkapı Sarayı’yı çeviren surun köşe kulesi üstünde yer alan Alay Köşkü’nde hizmet veriyor. II. Mahmud tarafından 1810 yılında yaptırılmıştır. Müzede süreli sergilere de yer veriliyor. Edebiyat müzesi olarak Türkiye’de Ankara, Adana ve Diyarbakır’da açılanlardan sonra türünün dördüncü örneğidir. Ahmet Hamdi Tanpınar Türk romancı, öykücü, şair, öğretmen, çevirmen, edebiyat tarihçisi, siyasetçi. “Bursa’da Zaman” şiiri ile geniş bir okuyucu kitlesi tarafından tanınmış bir şairdir. Mekanın en güzel tarafı, binlerce kitabı bir arada bulabilme imkanı sunması... Türk edebiyatı külliyatının neredeyse tamamı ve Dünya klasikleri, okuyucusunu bekliyor. Hem de en iyi baskılarıyla... Dünya klasiklerini kim en iyi çeviriyor ve basıyor, malumunuz: Tolstoy’dan Nabokov’a bütün bir külliyat... Ayrıca müzeye adını veren Tanpınar’ın eserleri, Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Orhan Pamuk, Doğan Hızlan, Halit Refiğ, Rıfat Ilgaz, Kemal Tahir, Füruzan ve daha yüzlercesi... İstanbul kitapları, gravürler, edebiyat kuramı incelemeleri, sözlükler, ansiklopediler, tarih kitapları, aradığınız her tür... Kütüphane çeşitliliğini tamamlayan bölümse, mini mini ve işlevsel bir okuma salonu.

14

Kitabınızı alıp bir masaya geçerek, dilediğinizce okuyup yazabilme imkanı tanıyor. Gülhane Parkı’ndan gelen sesleri dinleyerek vakit geçirmek insana hakikaten iyi geliyor. Şehrin kalbinde bir vahaya benziyor. Girişte Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar büstleri karşılıyor sizi, çalışanlar da ilgili ve nazikler.mekân, adını aldığı Tanpınar'ın estetik düşkünlüğüne yaraşır tarzda. Antik berjerler ve uzun eski usul kanepeler arasından yürüyünce alt kata inen merdivenle karşılaşıyorsunuz. Burada da bir çalışma salonu var, ama öncesinde bu salonun bağlandığı odada sergilenen edebiyat dergilerine göz atılabilir. Bu unutulmuş odada mutlaka biraz çalışın, bir şeyler okuyun ya da yazın, bir süreliğine bile olsa dünyanın dışarda kaldığını duyumsamaya çalışın. Açmayın telefonunuzu, bırakın tefekkürün yoğunluğundan insanlarla aranıza mesafe girsin. Ne pahalı cep telefonları, ne de havalı restoranlarda aldığımız havalı servis bizi korumayacak zamanın geçiyor olmasının gerçekliğinden. Bu hüzünden kaçılmaz, bu hüznün öyküsü yazılır yalnızca. O yüzden burada ahşabın rengine bakın bir süreliğine, bir günün doğuyor ve batıyor olmasının size sağladığı lezzetlerin tadını çıkarmaya çalışın. Abdullah Efendi’nin Rüyaları ya da Yaz Yağmuru, neyin ne olduğuna nihai kararı kim verebilir ki?

Özge Ay


Bazen yalnız kalırsınız bir düşüncede. Siz hariç herkes zıt fikirdedir. Bazen her şeyinizi kaybedersiniz. Yalnızlığınızdaki umutlarınıza hapsolursunuz. Güvendiğiniz insanlar gider bazen. Yine de her şeye rağmen bir kenara bırakılır tüm bunlar bazen… Siz de bir yol seçersiniz ama önce kadere soralım; umduğumuzu bulacak mıyız gittiğimiz yerde?

Elif İpek BİLEK


“Yaşam size verilmiş boş bir filmdir. Her karesini mükemmel bir biçimde doldurmaya çalışın.”, Ara Güler


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.