İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Kulübü Dergisi Sayı-4

Page 1

İSTANBUL Ü N

B

İLGİ

İVERSİTESİ

PSİKOLOJİ KULÜBÜ

DERGİSİ SAYI 4


Herkese merhaba! Dergimizin dördüncü sayısında sizlerle birlikte olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Dergimizde bu dönem yer

ğimiz konu başlıklarının hepinizin ilgisini çekeceğini düşünüyorum ayrıca geride bıraktığımız bahar

verdi

İpek İber Kulüp başkanı

döneminde neler yaptık? Bu dönemi nasıl geçirdik?

ş

Sizler için derledik, topladık. Güz dönemi bir

ba langıçken, bahar dönemi sonları beraberinde getirir.

ğa açılıyor

Her veda biraz burkar bizleri, kapısı mutlulu olsa bile…

Zaman, gel zaman, git zaman… Gözümüzü kapatıp açana kadar geçiyor günler, aylar, yıllar… Rüzgar gibi, bazen serin, bazen sıcak ama hep hızlı. Okula ilk adım atılan o gün hiç unutulmaz. Yeni bir

ş

macera, yeni bir hikaye ba lıyordur artık üniversitenin ilk gününden itibaren. Aynı heyecan ile geliyor okulun son günü belki de. Bu dönem yönetim kurulu çiçek açmadan

ğu gibi. Hazırlığa başladığımda kulübe girmeye karar vermiştim, tanışma toplantısında sımsıcak bir karşılama ile kendimi kulübe tamamen ait hissettim. Bana o sıcacık kucağı açan yönetim kuruluna ne kadar teşekkür etsem az. Şimdi o önce yaprak döktü, her yıl oldu

güzel insanların hepsi yeni birer kapıyı aralıyorlar, sıcacık kalplere açılsın kapıları. Yolları kendileri gibi insanlarla

ş Mayıs ayında gerçekleştirdiğimiz yönetim kurulu seçimleri sonucunda, 2017-2018 Eğitim Yılı Yönetim kesi sin.

Kurulu üyelerimizi seçtik. Bugüne kadar benden

ğini eksik etmeyen 2016-2017 yılı Yönetim Kurulu üyelerine çok teşekkür ederim ve bizlerden desteğini

deste

eksik etmeyen tüm hocalarımıza da minnetlerimi sunmak isterim.

ğiyle!

Herkes için güzel bir tatil olması dile

Psikolojinin daima sizi rüzgarıyla oradan oraya sürüklemesine izin verin. Psikolojiyle kalın!


İÇİNDEKİLER

4 Geçen Yıl Neler Yaptık? 5-6 Göğü Delen Adam / Kitap Analizi 7 Kinder'den Sürpriz Var! / Reklam Eleştirisi 8-11 Reşit CANBEYLİ ile Biyoritm ve Biyolojik Saat üzerine Röportaj 12 Sosyal Medya Hesaplarımız 13-17 Groundhog Day (1993) / Film Analizi 18 Nörolinguistik Programlama 19-21 Geçen Yıl Nasıl Afişler Yaptık?

3


4


GÖĞÜ DELEN ADAM

ğü

Delen

Kitapta

Scheurmann

Tuiavii içinde

nin

ya

Papalagi

şti.

,

ça

denince gö

ğü

ğın

modern

bu

Avrupa

ğu farkındalığa

beyazlar

oldu

ya

da

anlamına

beyaz

tarafından

takımadalarının

hakim

delen

Yerliler

Scheurmann

Samoa

gözünden

şadığı

çevrilirse gelmi

Adam,Eric

Haziran

birinde

insanının

götürmeye

yabancılar gelir.

yelkenliyi

Samoa’ya

köyünün

gösterir

muhakemesini

şır. şılır. Ama

ştır.

şefi

olan

bizlere

ve

yaparak

bizi

bir

ilk

sözcü

misyoner

delik

olarak

bir

ğü

sözcü

ğüne

yelkenliyle

gördüler

,

beyaz

O, göğü delip geçmişti. şardı. İnsanlar kalkıp onu ziyarete gelirlerdi. O da onlara: “Ayağınıza böyle dar ve ağır kılıflar giymeniz doğru değil. Gecenin çiğ’i otları kapladığı sürece yalınayak dolaşın. Böylece bütün illetlerden kurturulsunuz” derdi. Çok sağlıklı ve akıllı bir adamdı bu, ama adamın

içinden

“Avrupa’da

onunla

bir

dalga

geçtiler.

‘Papalagi’nin örtüyü, ve

çıkıp

etini

ayakkabıyı

o

an’a

sokmaya

geli

çalı

kendilerine

zamanlar

ş

çok

Sonunda örtmesi,

tasfir

şmamızı

ve

bir

kısa

çe

ederek

hikayesini

geldi

ünlü

şit

bize

bir

delik.

Papalagi

sürede çe

şit

çalı

tabuları

ya

unutuldu

kılıflar

aslında

anlatmaya

sosyal

ği

yazılmı

çalı

anla

ufukta

Tiavea

tasvirini

paradigmanın

1988’de

ve

gördü

şıyor.

gitti.”

Kitabın

örtülerine

ğümüz

Sürekli

sorgulamadan

ilk

dair.’

somutlu

ğun

kendimizi

hayatımızın

bölümü

Yazar geçmi

bir

şini

kılıfa

merkezine

ğumuzu bizlere gösteriyor. Giydiğimiz kıyafetleri ve aksesuarları kendisi bir şekilde tanımlıyor ve bu tanımlamayı sosyal algıları ve modernleşen avrupayı eleştiriyor. ‘Taştan Kutular, Taş Yarıklar, Yine Taştan Adalar ve Bunların Arasında Kalanlara Dair’ bölümünde ise köy yaşamı ve şehir yaşamının karşılaştırması görüyoruz. Kitapta şehir insanı yarık insan diye tanımlanır. Caddeleri de yarık olarak isimlendirir fakat bu yarıklar; aynı zamanda insanı şehir hayatının içine doğru çektiği, doğadan ve yaşamdan uzaklığı sembolize eder. Bu bölümde iki yaşamın insanlarının birbirlerine bakış açısının anlatıldığını söyleyebiliriz; “Bu köylerde, kentlerdekinden başka türlü düşünen insanlar yaşar. Bunlara toprak insanları denir. Yarık insanlarından daha çok yiyecekleri olduğu halde elleri daha kaba, örtüleri daha kirlidir. Yaşamları diğerlerinden çok daha güzel ve sağlıklıdır: Ama kendileri buna inanmaz; ve toprağa basmayan, tohum ekip ürün biçmeyen, bu yüzden onlara boşgezer gözüyle bakan yarık insanlarını kıskanırlar. Onlara karşı düşmanlık güderler. Onlara kendi topraklarında yiyecek sağlayan, meyve toplayan, yağlanana kadar sığırları otlatan ve sonra koydu

detaylı

da

yarısını

insanlarına örtülerinin güne

şten

yarıklardakine yiyecek

daha

sa

güzel,

terleyip,

veren

ğlamaktan ellerinin

rüzgarda

ü

hep

toprak

canları daha

şümek

insanlarıdır

çıokar.

beyaz

zorunda

kafaları.”

Yine

oldu

de,

ğunu,

çünkü.

Tüm

neden

öbürlerinin

neden

kalmadıklarını

yarık

kendileri

bir

türlü

gibi

almaz

5


ğır Kağıda Dair’ bölümünde paranın ne ği ve değiştirdiğinden bahsediliyor; “Beyaz adamın gerçek tanrısı kendisinin para adını taktığı yuvarlak metal ve ağır kağıttan başka birşey değildir. Avrupa'da paran yoksa, başsız, kolsuz, bacaksız bir insansın demektir.” Para nın hayattaki soyut şeyleri öldürdüğü gibi hisleri de körelttiğinden bahsedilir, yaşamak için olan temel ihtiyaçlarımızın parayla denk tutulduğunu söyler. Avrupa’da, para vermeden herkesin yaralanabileceği tek bir şey den söz eder; Hava. Hava nın da yalnızca unutulduğu için parasız olduğu kanısına varır . “Bir ‘Yuvarlak Metal ve A

ş

denli ya amı etkiledi

Avrupalıya sevginin tanrısından söz edecek olsan yüzünü

ş

ğıyla alay eder. Ama pırıl pırıl bir yuvarlak metal ya da koca bir ağır kağıt

Scheurmann Papalaginin zaman algısını da

ğerlendirerek;

Tuiavii nin gözünden de

Avrupa da zamanı olan çok azdır. Belki de

ş ş birer taş gibi koşturur der.

hiç yoktur.Bu yüzden herkes ya amın içine fırlatılmı

“Zaman hiç yetmiyor.” “Biraz daha zamanım olsa.” “Keyfe zamanım yok.” gibi

ğumuz yakınmaları dile Şehir yaşamında zamanın yetişmemesine karşın doğa ile iç içe yaşamda zamanın bolluğu ve tadına vurgu her zaman duydu getirir.

ş

buru turur ve güler. Senin dü üncenin yalınlı

uzatacak olursan, o an gözleri parıldar ve dudaklarının arasından salyalar akar. Onun sevgisi paradır, tanrısı paradır.”

ş

Burada bahsedilen Avrupa insanı ; kendisini modernle tirmeye

ş ş ğu hali ‘medeniyet’ olarak isimlendiren, doğa ile iç içe olan ve modern dünyanın içine girmeyen insanların ilkel olduğunu düşünen insanlar. Paranın gözlere inen bir perde gibi bir şeyleri fark edip anlamada engel olduğunu anlatır aslında. ‘Papalagi’nin “şey”leri onu yoksullaştırıyor’ bölümünde “şey”

çalı ıp bu sürecte kendi insani hislerinden kopan ve bu gelmi oldu

diye ifade edilenler ikiye ayrılır; biri Büyük Ruh’un bizlere hiç

ğı ve bizim hiçbir emeğimize malolmayan şeyler. İkincisi ise insanların

göstermeden yaptı

hindistancevizi, midye, muz gibi

yapar. Papalagi, Beyaz Adam ya da Avrupalı

şöyle anlatılır, “Yüreği, sevgisi Tanrı’nın önünde eğilmez, yalnızca şeylerin, yuvarlak metal ve ağır kağıdın, zevk düşüncesinin ve makinenin önünde eğilir. İçi zamana karşı vahşi bir hırs ve mesleğinin çılgınlığıyla kaplıdır, ışıkla değil. özetle

Çok, ama çok uzaklardaki Tanrı’ya

ş

gitmektense, on kez sahte ya amlar

ğdir onun için.” Gerçek

mekanına gitmek ye

bir Samoalının gözleriyle Batı’yı görmek,

ş

insanın ufkunu çok geni leten, yorumlara yepyeni boyutlar kazandıran bir süreç.

emek ve çaba harcayarak yaptıkları yüzük, yemek kabı, sineklik

şeyler olarak ifade edilir. Ama Papalaginin bir şeyler ğü eleştirisini yapar. Yani bir sürü “şey” yaptığı için kendisini Büyük Ruh olduğunu sanır. Oysa “Eğer insan çok fazla “şey” e gereksinim duyuyorsa, bu büyük bir yoksulluğun göstergesidir. Çünkü bu, o insanın, Büyük Ruh’un “şey”leri açısından yoksul olduğunun kanıtıdır. Papalagi de yoksuldur, çünkü o tam bir “şey” düşkünüdür, “şey”leri olmadan yaşayamaz.” Burada Tanrı nın yani Büyük Ruh un yaptıklarının asıl “şey” olup insanların “şey”lerinin taklit olduğu ve asıl şükür ü unutturduğuna değinir. gibi

ürettikçe kendisini zamanla tanrı olarak gördü

Adalıları da asıl sinirlendiren beyaz adamların Büyük Ruh a

ş ğana çevirirler.Başka bir yol bilmezler.Hatta kötü bir şey yaptıklarını bile farkında değillerdir.” “Tanrı’nın onlara bahşettiği topraktan küçük bir parça edinmek için didinip dururlar.” Burada Hak algısından bahsedilir. İnsanların sürekli bir şeyin sahibi olma ve bir şeyler de hak bulma istediğinin var olmasını sert bir şekilde eleştirir çünkü Büyük Ruh her şeyin rakip olmaya çalı masıdır. “Çokları utanmazca Tanrı’yı soyup so

ŞI

Sena ELBA

sahibidir ve asıl hak odur.

6


KİNDER'DEN SÜRPRİZ VAR! şekillendirdiğini fark ediyor musunuz? Aslında dünyaya geldiğimiz andan itibaren bize uygun görülen ş etmenler tarafından şekillendirilmesine izin veriyoruz. Cinsiyetin kalıplaşmasında renklere epeyce yer veriliyor. Kız çocuğuna daha doğmadan örülmüş pembe hırkalar, erkek çocuğuna mavi yelekler, bebek odalarının renklerinden ve tasarımlarından bahsetmiyorum bile. Kız çocuğunu prenses, oğlan çocuğunu dişli bir savaşçı gibi yetiştirmek üzere, bebek evleri alıp kızlarımıza, yarış arabaları ve şiddet içeren oyuncakları alıp oğullarımıza veriyoruz. Çocuğumuzun gelişimine faydalı olacak oyuncaklara bile cinsiyet biçiyoruz. Sonra da istiyoruz ki çocuklarımız cinsiyet eşitliği çerçevesinde büyüsün, gelişsin. “Arslan oğlum!”, “Prensesim” diyerek sevdiğimiz çocuklarımız, kendilerini eşsiz, benzersiz ve mükemmel gören narsist çocuklara dönüşüyor, Heinz Kohut ‘a göre tüm çocuklar primer narsistirler. Optimal kırılmalar yaşayarak sekonder narsizme geçerler. Ama bu, çocuğun yerinde ve yeterince aynalanması ile mümkün olur. Çocuk ilk başardığı şeyden itibaren onanmayı bekler. Eğer grandiöz kendilik ebeveyn tarafından “sen büyüksün sen muhteşemsin sen harikuladesin” şeklinde desteklenirse primer narsizmden sekonder narsizme geçer. Hali hazırda narsist olan çocuklar, ilk sosyal ortama girişlerinde ise aşağılık kompleksiyle tanışıyorlar. Bu duygu, alışık olmadıkları cinsten ve rahatsız edici, eğer başa çıkamazlarsa bu yapı ağır bir kırılmaya uğrar ve gelişimsel duraklamaya sebep olur. Ve ömür boyu “birincil aynalanma” isteği içinde her ortamda kendisinin fark edilmesi için uğraşır. Çocuk aşağılık kompleksiyle,bir uçuruma sürükleyebilirler kendisini ya da kaçış için alternatif yollar ararlar. Mesela, cinsiyetlerini baz alıp kendilerini sınıflandırarak, bir yarıştan kaçmaya çalışıyor olabilirler mi? “Ben kız çocuğuyum, futbol oynayamasam da önemli değil” veya “ben erkek çocuğuyum güzel yazı yazamasam da olur.” Fikirleri egemen oldukça nasıl bir toplumsal cinsiyet eşitliğinden bahsedebiliriz? Bahsedebilir miyiz? Sanmam… Toplumsal cinsiyetin bizi

cinsiyet kalıplarıyla büyüyor, hayatımızın dı

Hal böyleyken, aileler tarafından da tercih edilen bir çikolata

ğumuzu sarstı. Hepimizin sevinç kaynağı

reklamı bütün çocuklu

ğil miydi bir yumurtadan çıkan oyuncak? Hele bazen ğimiz karakterleri sığdırırlardı küçücük yumurtaya, oysa biz kocaman dünyamızı açardık her oyuncağımıza. “Kinder Joy” yeni geliştirdiği ambalajlarıyla ve oyuncaklarıyla, çocuklarımızın hayal de

sevdi

dünyasını tek renk-tek cinsiyete mecbur bırakıyor. Kız çocukları için pembe, erkek çocukları için mavi ambalajlı, farklı oyuncaklı

ş gibi özellikle duyuruyorlar.

ama aynı çikolatasını marifetmi

ğı

Televizyonda gösterilen reklamda, annenin çantasından çıkardı

mavi ambalajlı kinder joy’u gören kız üzülüyor ve anne bir de pembe ambalajlı kinder joy’u çıkarınca, her

şey yoluna giriyor. Kız ve erkek

çocuk, kendi yumurtalarından çıkan oyuncaklarla oynuyorlar.

ş

ğü kısıtlanıyor, bir yerde

Payla ım kısıtlanıyor, tercih özgürlü

çocukların farkında olmadan hayalleri kısıtlanıyor. Bunu yapmaya

ğını düşünüyorum. Bırakın, kızınız da arabalarını yarıştırsın. Bırakın, oğlunuz da size şakacıktan yemekler yapsın. Bırakın, kendi dünyalarını derinlemesine keşfetsinler, keşfetsinler ki büyüdüklerinde yeniden kimlik arayışına girdiklerinde

İpek İBER

kimsenin hakkı olmadı

kendilerine yakın olabilsinler…

7


ŞİT CANBEYLİ İLE BİYORİTM VE BİYOLOJİK SAAT RÖPORTAJI RE

Eğitim geçmişiniz ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz? ği okudum. İstediğim bölüm felsefe veya ş

Robert Kolejinden mezun olduktan sonra, Columbia Üniversitesinde kimya mühendisli

psikolojiydi. Columbia Üniversitesinde fizyolojik psikoloji üzerine doktoramı yaptım. “Açlık- tokluk” çalı ması üzerine bir tez yazdım.

ğaziçi Üniversitesine geldim. 1982’de askeri darbe dolayısıyla YÖK Kanununun gelmesi üzerine protesto ederek ayrıldım. ş ş Üniversitesine döndüm. 1989-1993 arasında Psikoloji bölümünde ve Tıp Fakültesinde araştırmacı olarak çalıştım. 1994 başında Türkiye’ye döndüm. Psikoloji Biyoloji Laboratuvarını kurdum. Birkaç sene önce emekli oldum ancak Boğaziçi Üniversitesinde araştırmalar devam ediyor, bu nedenle çalışmalarıma devam ediyorum. 1976’da Bo

Bir süre ansiklopedide çalı tım, Cumhuriyet Gazetesinde Bilim Teknik Kö esi yazdım. Sonrasında tekrar Amerika’ya, Columbia

Biyo ritimleri ve zamanlamalardan bahsedebilir misiniz? 3 çeşit zamanlamamız var. Bunlardan biri beyinciğimizdeki bir mekanizma ile üretilen milisaniye düzeyindeki tepkilerimiz, bunlara yakalamak, genel tehlikelerden kaçmak için çok önemli. Bir diğeri ise saniye-dakika düzeyinde ve yine hayatta kalmamız için önem teşkilediyor .Sonuncusu ise günlük, mevsimlik ve yıllık ritimleri içeriyor.

Çalışmalarınızda “biyolojik saat ve biyoritimleri” odak noktası olarak almanızın nedenleri nelerdir? “Bir Laboratuvar” adlı bir kitap yazdım. Orada da bu nedenlerden bahsediyorum. Türkiye’de iken biyolojik saat ile ilgili birkaç makale okudum ve çok etkilendim. Çok ufak bir beyin yapısı, tanesi 20.000 nöronluk bir çift

ş

şefi gibi yönetiyor. Bu çok ilginç ve önemli geldi bana. Columbia’ya gittiğim zaman tesadüfen bu konuda en önemli araştırmacılardan biri olan Rae Silver ile çalışma imkanı buldum. Depresyon konusu üzerine de çalışmak istedim. Bunu çok önemli nedenlerinden biri depresyonun bildiğimiz bütün nöropsikopatolojiler arasında beynimizi en fazla, en derinden etkileyen ama bir yandan hayatımıza devam etmemize izin veren bir illet olması. Daha ağır hastalıklar da var ve bu durumlarda hastalar kendi hayatlarını çok normal bir şekilde yaşayamıyorlar. Depresyonda kişi de çok normal bir hayat yaşamıyor ama yaratıcı olabiliyor, üretken olabiliyor. Araştırdıkça gördüm ki beynimizin ve vücudumuzun çekirdek dü ünün, 100 milyar nöronu ve bütün vücudu bir orkestra

depresyondan etkilenmeyen hiçbir yeri yok. Örnek vermek gerekirse, ayakta durup kımıldamadan dimdik

ş ğımızda vücudumuz hafifçe titrer. Depresyonda ise bu titreme değişiyor. Depresyonda olan bir ş belleğimiz etkileniyor. Aklımıza gelebilecek her şeyi etkileyen bir yapı da “biyolojik saat”. Biyolojik saat de bütün gün, bütün yıl içinde davranışlarımızı, ritimlerimizi, kalp atışımızdan tutun da nöronlar arasındaki iletimin yoğunluğuna kadar her konuda çok etkili rol oynuyor. Bizi tümüyle etkileyen iki kavram var. Biri çok ufak bir çift durmaya çalı tı

ş

ki inin sesi konu urken daha alt perdeden oluyor. Yememiz, içmemiz, uyku düzenimiz, motivasyonumuz,

çekirdek öteki ise bütün beynimizi kaplayan ve bütün vücudu etkileyen depresyon.

8


Depresyon ve biyolojik saat arasında bir bağ var mı? Bu iki kavram arasında bir bağ var mı diye düşünmeye başladım. Laboratuvarımın büyük bir kısmı doğrudan depresyon ile ilgili. Depresyondaki bir beyinin normal bir beyinden farklarını anlamak üzere hayvan modelleri

ş ş İnsanların depresyon esnasında birçok beyin yapısının etkilendiğinden bahsetmiştik. Sıçanlarda da bu yapılar ile çalı ıyoruz. Özellikle sıçanlarla çalı ıyoruz.

aynı ve sıçanlar da insanlar gibi depresyona

ş Şaşırılacak bir şekilde sıçanın beynindeki tepkiler insanınkinden pek farklı değil. Laboratuvarda kullandığımız basit bir yüzme testi aracılığıyla hayvanların depresyona girip girmediğini girebiliyorlar ama insanlar gibi intihara te ebbüs etmiyorlar.

anlayabiliyoruz. Manipülasyonlar yardımıyla bu depresyonu arttırıp azaltabiliyoruz. Hangi beyin

ğını hangilerinin ğını gözlemliyoruz. Yaptığımız çalışmalar sonucunda biyolojik saatin ortadan kaldırıldığında çift yapılarının depresyonu azalttı arttırdı

yanlı olarak sıçanlarda, hayvanların depresyona

ğini gördük

girdi

Biyolojik saatin bozulması veya ortadan kaldırılmasıyla meydana gelen durumlar? Örnek olarak jetlag biyolojik saati birazcık yoran bir manipülasyon. Saat

ş İ durumu değişiyor.

ğlı olarak insanların duygu

ivmelerini a ıyor.( stanbul- Tokyo) Buna ba

ğımızda çok ağır bir depresyon olmalı diye düşündük. Deneylerde tam tersi oldu, depresyona karşı korudu. Daha sonra yapılan bir çalışma Kaliforniada bizim bu bulgumuzu doğruladı. Ufak bir sarsmayla bile kötü bir hal yaratılıyorsa ortadan kaldırdı

Depresyonda nasıl bir tedavi şekli kullanılmaktadır? Işık tedavisi depresyona karşı koruyorsa tedavi sıçanlarda da olur mu diye düşündük. Gece yarısının ikinci yarısında 10 dklık bir ışık tedavisi antidepresan etki yaptı. Fakat ilginç olan bu ışık kırmızı olduğunda etkili olmadı, mavi olduğunda ise etkili oldu. Demek ki ışık beynimizde bir yapıyı harekete geçiriyor olmalı. Zaten biyolojik saat ve depresyon arasında bir ilişki kurmuştuk. Işık belki de biyolojik saati etkileyerek antidepresan bir etki yapıyor diye düşündük. 2000’de bulunan bir bulguya göre biyolojik saati etkileyen reseptörler özellikle retinada çok özel bir konumda bulunuyor. Bu yapılar maviye duyarlı iken kırmızıya duyarlı değiller. Dolayısıyla bizim kullandığımız mavi ışık belki de doğrudan biyolojik saati harekete geçiriyor, daha sonra biyolojik saat beynin diğer yapılarını harekete geçirerek antidepresan etki yapıyor diye düşünüyoruz. Biyolojik saatin insanlarda ve sıçanlarda bulunduğundan bahsettik, peki başka hangi hayvanlarda ve doğadaki varlığından söz edebilir miyiz?

şunu eklemek isterim kedilerin biyolojik saati vardır ama kediler pek umursamazlar. Bir kediniz varsa bilirsiniz, 10 saat uyuyup 10 dakika oynadıktan sonra tekrar saatlerce uyuyabilirler. Diğer hayvanlarda ise böyle bir davranış gözlenmez. Biyolojik saatin varlığı ağaçlarda bile mevcuttur. Ağaçlar ilkbahar geldiğinde yeşerdi, çiçekler açtı. İstanbul’da örneğin geçen kış havanın erken ısınması üzerine ağaçları bahar geldiğini zannederek açtılar. İki hafta sonra havalar tekrar soğudu ve döküldüler. Kısaca doğadaki bu ritimler evrensel. Biyoritmi olmayan çok az canlı var, dolayısıyla belki de bu hayatın kaçınılmaz bir olgusu. Memeli hayvanların hepsinde var. Yalnızca

9


Biyolojik saat dış faktörlerden ne derecede etkilenir? Memelilerde dış faktörlerler çok etkili. Bu dış faktörler olması hayatımız çok zorlaşır çünkü bizim biyolojik saatimiz tam olarak

ğil yaklaşık 24.5-25 saat. Buna karşın Güneş kabaca 24 saatlik bir sürede 24 saat de

empozisyonda bulunuyor. Dolayısıyla bizim biyolojik saatimizin her gün yeniden kurulması gerekiyor.

Şöyle düşünelim; bir cep saatimiz var ve çok hızlı gidiyor. Her gün bu saati yeniden kurmazsanız bir noktadan sonra o cep saati kullanılmaz hale gelir. Biyolojik saat de öyle.

Biyolojik saati etkileyen faktörlerden bir tanesi röportajın başında da bahsettiğimiz jetlag. Daha detaylı olarak jetlag neden olur ve bizim üzerimizde etkileri nelerdir? Jetlag aslında uzun, saat dilimini aşan seyahatlerde ortaya çıkan bir kavram.Mesela New York İstanbul seyahatleri. Jetlag nedeniyle insanlarda duygu-durum bozuklukları meydana geliyor. İnsanlar kötü hissediyorlar, anksiyete hissedebiliyorlar, yorgun hissedebiliyorlar, yeme içme düzenlerinde bozulma olabiliyor ve belirgin bir şekilde uyku düzenlerinde aksama oluyor. Jatlag bir defa yaşandığında çok büyük bir etki yaratmıyor. Yalnızca uçakla seyahat etmek biyolojik saatin bozulmasına neden olmuyor. Birçok yerde vardiya usulü çalışan insanlar var. Örneğin ilk olarak 9.00-17.00 çalışan bir insan, daha sonra “Hakkaniyet İlkesi” gereğiyle işe gece başlayıp sabaha kadar çalışırlar. Hastane gibi çalışma alanlarında üç vardiya vardır, dolayısıyla insanlar bu vardiyalardan bir diğerine çok sık geçerlerse, bunu bir ömür boyunca devam ettirirlerse çok vahim sonuçlar ortaya çıktığını görüyoruz. Mesela kardiyovasküler sorunlar, kalp rahatsızlıkları, solunum yolunda sıkıntılar ayrıca yeme içme ilgili sorunlar yaşandığından dolayı mide ve bağırsak ile ilgili ciddi sorunlar yaşanabilir ve tabi ki depresyon söz konusu olabilir. Bu işin yalnızca bir tarafı. Öteki etkileri de çok vahim. Birden vardiya değişikliği yapınca insanlar yeni vardiyaya alışıncaya kadar hatalar yapabiliyor ve bu hatalar çok ciddi maliyetlere sebep olabilir, örneğin Çernobil vakası böyleydi. Biyolojik saatin en kötü olduğu zaman (sabah 5 civarı) hatalar, kazalar olabilir ya da yeni vardiyaya alışmamış bir ekip ciddi hatalar yapabilir. Ayrıca saatler birçok ülkede 1 saat ileri veya geri alınıyor. Bunu yaptığımızda o 1 saatlik faz değişikliği bile ondan sonraki 1 hafta10 gün içerisinde tüm insanları etkiliyor. Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre bu 1 saatlik değişim kazaların artmasına neden oluyor.

Jet lag’ı sık sık yaşayan insanlarda ne gibi sorunlar görülür? Bununla ilgili ilginç birçalışma var. Uzun seferlerde yoğun jet lag yaşayan kabin görevlisi kadınlar incelendiğinde, jet lag’e maruz kaldıkları süre 1 yıl gibi kısa bir dönemse büyük bir sorunla

ş

ş

kar ıla ılmamakta ancak 4 yıl gibi uzun bir dönem

Biyolojik saatin beyindeki yerinden bahsetmiştik, peki biyolojiksaatin nakli mümkün müdür? Evet, ben sıçanlarda çok fazla nakil gerçekleştirdim.Biyolojik satin herhangi bir canlıda bozulması sonucu canlının yeme ve uyku düzenleri gibi biyoritimlerinde de aksama görülüyor. Bunu da deneysel olarak sıçanlarda biyojik satin iki yanlı kadırılması sonucu sıçanın aritmik

ş

ş

ğu görülüyor. Maruz ğil de 14 yıl olabileceği

bili sel fonksiyon bozuklu kalınan sürenin 4 yıl de

ş

ğünde jet lag hafife alınmamalıdır.

dü ünüldü

ğişim ğılımı değişiyor. Normal

olu uyla gözlemlemek mümkün. Sıçanın yeme miktarında de

sonrasında sol temporal kortekslerinde büzülme ve

olmasa da beslenmesinin gün içine da

ş

ko ullarda besinlerinin neredeyse hepsini gece alan hamsterlar gündüz

ş

beslenmeye ba lıyor. Bu

şekilde biyolojik saati bozulmuş bir sıçana

ş

ba ka bir sıçan embriyosunun biyolojik saati bu hayvanın 3.ventrikülüne

ğında, başarılı olunması durumunda sıçanın biyoritmi en geç 1

takıldı

hafta içinde düzene giriyor.

ş

ğinden bozuluyor. Bu

Ya lı hayvanlarda biyolojik saat zamanla kendili

durumda hayvanın kendi biyolojik saatine dokunmadan genç bir

ğında ritmin düzene girdiği

donörden biyolojik saat aktarıldı

gözlemleniyor.

10


Hepimiz birgün yaşlanacağız, yaşlanma sürecimizde biyolojik saatimizin zarar görmesini engellemek ne kadar mümkündür? İnsanlarda yapılabilecekler biraz daha kısıtlı. Biraz umut vereceğini umarak yaşlı ve genç hayvanlarla yaptığımız bir navigasyon testinden bahsetmek istiyorum. Bir su havuzuna görünmeyen bir platform yerleştirdik.Genç hayvanların hepsi bir süre sonra platformun yerini rahatlıkla bulabiliyor. Yaşlı hayvanlar ise biyolojik saatleri iyi çalışıyorsa platform bulabiliyor. Dolayısıyla yaşlının nasıl yaşlandığı çok önemli. Yaşlı kişi günlük ritimlerini düzenli bir şekilde yaşadığında bu durum çok etkili oluyor. Hatta Alzheimer hastalarında bile düzenli yaşam sonucu bellek bozukluğunda önemli miktarda ilerleme görebiliyoruz, ne yazık ki tamamen ortadan kalkması mümkün değil. Şu sıralar cerrahi işlemlere başvurmadan davranışın düzeltilmesi ve ya kimyasal yollarla müdahale hakkında birçok araştırma yürütülüyor. Alzheimer hastaları ve uzun süre jet lag’e maruz kalmış bilişsel bozukluk yaşayan kabin görevlilerinin tedavisinde oldukça yararlı olacaktır.

İ

Selen ANAMER Ç

İrem CANSEVER Doğa BOZTEPE

11


İBU PSİKOLOJİ KULÜBÜ İBUPSYCLUB İBUPSYCLUB

12


GROUNDHOG DAY (1993)

Şüphesiz herkes bir sanat eserini incelediğinde, kendi bakış açısı ve düşünce ş uyarmak istiyorum: Bu yazıyı yazma amacım, naçizane kendi anlam dünyama göre filmden aldığım payı (hissemi) sizinle paylaşmaktır ve maalesef bu tek yönlü bir paylaşım olacaktır. Gelelim filmimize: Asıl adı ‘GroundhogDay’ olan ve Türkiye’de ‘Bugün aslında dündü’ adıyla vizyona giren, başrollerini Bill Murray ve AndieMacDowell’ın paylaştığı, 1993 yapımı fantastik ve romantik türde bir film. Filmin özeti şu şekilde: “PhilConnors (Bill Güzel bir deyimimiz vardır: ‘Kıssadan Hisse’ diye…

dünyası ölçüsünde, kendine özgü, farklı çıkarımlarda bulunur. Filmi analiz etmeye ba lamadan önce, okuyucuyu bir konuda

Murray) kendisini ‘star’ olarak tanımlayan bir hava durumu sunucusudur. Bir gün yapımcısı ve sevimli kameramanı Rita (AndieMacDowell) ile birlikte Pennsylvania'daki Punxsutawney kasabasına geleneksel GroundhogDay

şenliklerini görüntülemek

için gönderilir. O gün, belki de Phil'in hayatının en kötü günüdür, ama bundan beteri de vardır: Phil'in karabasanı, her gün

ş şeyi bildiği için bunun avantajlarını kullanmayı zamanla öğrenir. Ama sevdiği kadının kalbini kazanması içinbunlar işe yaramaz. Ancak kendi bakış açısını değiştirmesi, hayata yüklediği anlamı sorgulaması sonucu onun kalbini

tekrarlanır. Artık Phil her gün, aynı günün sabah saat 6‘sına uyanır. Onun için GroundhogDay, her gün yeniden ya anmaktadır. Phil, o gün olacak her

kazanabilecektir.”

ş

ş

ş

Phil, hayata kar ı olumsuz yakla an (pesimist), kendisini “star” olarak tanımlayan, çevresindekilere kar ı kaba ve insanlara

şenlikleri için isteksizce yola koyulur. Onun için bu şenlikler saçma ve ahmakçadır. Rita’nın yolculuk sırasında Phil’e : “İnsanlar bu günü (GroundhogDay) seviyor.” demesine istinaden; Phil’in: “İnsanlar ahmaktır.” diyerek yanıt vermesi de bunu açıklayıcıdır. Yolculuk sonrası kasabaya yerleşirler ve Phil sabah saat tam 6.00’da alarm sesiyle uyanır. Odasından çıkar ve otelde karşılaştığı insanlarladiyaloglarını kısa tutarak, başından savmak adına, otelden ayrılır. Sokakta yürürken bir dilenciyle karşılaşır ve parası olup olmadığını bilmiyormuş gibi ceplerini yalandan yoklayarak kontrol eder ve sonrasında hiç aldırış etmeden yoluna devam tepeden bakan, benmerkezci bir karakterdir. Ekibiyle birlikte GroundhogDay tür

eder.

ş

ş ş ğmeyecek birisidir onun için. İşte tüm bunlar, Phil’in karakter özelliklerine değinen sahnelerdir ve onun nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu anlamımızı sağlar.

Biraz yürüdükten sonra eski lise arkada ıyla kar ıla ır ama bir türlü onu hatırlayamaz.

ş

Belki de bu ki i, hatırlama zahmetine bile de

13


Phil ayrıca röportaj sahnesinde Rita’ya,

şenlikte eğlenen insanları işaret

ederek: “Onlar köylü Rita.” der. Bu sözler Phil’in kendini toplumdan

ş

ğidir. Toplumun kültüründen, eğlencesinden, yaşam tarzından… Phil’in bu sözleri ayrıca toplumu küçümsediğini de göstermiş olur. İnsanlara yukarıdan bakan bu yaklaşım, insanlarla arasında bir iletişim kopukluğu da yaratır. Bu durumu kameramanıyla

soyutlayı ının bir örne

olandiyaloglarında görebiliriz.

ş için yola koyulur

Röportajı tamamlayan Phil, ekibiyle birlikte eve dönü

ancak hava durumunun kötüye gitmesi sonucu yollar kapanır. Phil, gitmeyi

ği halde, bu kasabada mahsur kalır ve geceyi yine bu

dört gözle bekledi

kasabada geçirir. Sabah tekrar saat 6.00’da alarm çalar ama bu sefer bir

ş

tuhaflık vardır. Alarmdan sonra dünkü aynı radyo yayınını i itir. Yayında ‘GroundhogDay’ gününün heyecanından bahsedilir; tıpkı bir önceki gün gibi. Phil anlam veremez önce, herhalde aynı kaydı koydular minvalinde

şeylersöyleyerek odasından ayrılır. Ama ne görsün ? İnsanlar yine ş iyice karışır. Aynı günü tekrar yaşadığını gitgide anlamaya başlar. Önce bir doktora görünür, kafatası filmi çektirir; sonra psikoloğa gider ama bir

dünkü gibi yakla ırlar ona, aynı tepkiler ve aynı sorular ile. Phil’in kafası

nafile, bir çözüm bulamaz.

ş ğı güzel bir anıdan bahsederek şunu sorar kendine: “Neden o güzel günü tekrar ve tekrar yaşayamıyorum ?”. İnsan hep mutlu günlerinin özlemini duyar. Geçmişe olan özlem de böyle değil midir ? İnsan kötü anılarını (travmatik bir vaka olmadığı sürece) unutmaya programlıdır sanki, geçmişe baktığında iyi şeyleri hatırlar ve bu yaşadığı iyi şeylerin özlemini duyar. Ama Phil, hayata karşı olan bu karamsar tavrı, kendisiyle ve çevresiyle bir türlü barışamama hali yüzünden; bu en sıkıcı bulduğu günü tekrar ve tekrar yaşamaya mahkum edilmiştir. Ve birkaç gün sonra bir bowling barda, kasabadan iki ki iyle sohbet

ş

ederken, ya adı

ğı göstererek, ona şöyle seslenecektir: “Kimileri bu bardağa bakıp: ‘Bu bardağın yarsı boş.’; ğın yarsı dolu.’ der. Bahse girerim sen ‘Yarısı boş’ diyen adamalardansın. Haklı mıyım ?”.Phil’in yanıtı çok ilginçtir. Phil: “Bir yere sıkışıp kalmış olsaydın, hergün tamamen aynı olsaydı ve yaptıkların hiçbir işe yaramasaydı sen ne yapardın ?” diyerek karşılık verir bu soruya. Bu cevap Phil’in çaresiz hissettiğini ve psikolojik olarak bir çıkmaza girdiğini gösteriyor. Tıpkı benmerkezci olan ve hayata karamsar yaklaşan her insanın hissettiği gibi. Yönetmenin bu diyalogla, modern toplumdaki bireyingittikçe daha çok benmerkezciolması sonucu; bir türlü mutlu olamama, hiçbir şeyden neşe duyamama çıkmazını ekrana yansıttığını düşünüyorum. Devam eden sahnede, Phil’in sözlerine karşımasadaki diğer arkadaşı: “Bu tam beni özetliyor” diyor. Neticede, bu ruhsal durumdaki kişibir çıkmaza girmiş hissediyor kendini. Mutlu olmak için hep beklentilerinin karşılanmasını; değişmeyi değil, bir başkasının kendisini, hayatını değiştirmesini bekliyor. Halbuki bir başkasının yapabileceği bir şey değildir bu. Hayata olan bakışımızı iyi yönde değiştirmek; kendimizi iyi yönde değiştirmekle, olgunlaştırmakla mümkün olur. Bir başkasından şifa bekleyerek değil elbette.

Daha sonra masadaki biri, elindeki yarım barda bazısı da: ‘Bu barda

ş

Devamında Phil ve iki arkada ı arabaya

ş

binerler ve Phil arkada larına sorar: “Ya yarın hiç olmasaydı?”. Cevap gecikmez: “Yarın olmasaydı o zaman yapılanların

ş ağrısı olmazdı. Ne istersek yapardık.”.Phil de bu görüşü onaylayarak: “Bu doğru! Ne istersek

sonuçları da olmazdı. Ba

yapabiliriz.” der. Çünkü her defasında ne de olsa aynı güne uyanıyordur.

14


ş ş şöyle haykırır: “Tüm hayat boyunca ğını kaldır!’, ‘Şikayet etme!’, ‘Kız kardeşine iyi davran!’…” Arabayı kuralsızca sürmenin tadına varan Phil sözlerine şöyle devam eder: “Artık onların kurallarıyla yaşayamayacağım!”. Buyruklara karşı gelmeye başlamıştırPhil, Daha sonra Phil, bu çıkarım sonucu, tüm kurallara kar ı gelmeye ba layarak arabada

‘Odanı temizle!’, ‘Dik dur!’, ‘Aya

kurallara uymayacaktır artık. Çünkü her defasında aynı sabaha uyanarak yaptıklarının bedelini ödemeyecektir. “Tercihler

ş

yapıyor ve bunlarla ya ıyorsun” diye devam eder söylenmeye.

Ama yanılıyordur, bir özgürlük

Bu sözlerinin devamında ise arabayı bir heykele toslar Phil.

yanılsamasıdır onunki. Özgürlük, sorumluluk

Gerçekler, bu özgürlük yakla ımını duvara toslatır adeta. Tabi

duygusunun yitimiyle bulunabilir mi?

İnsanın

öz’ü, ona bir sorumlulukta yükler. Yani

ş

özgürlük, pe inde, eylemlerinden sorumlu olmayı da getirir insana. Öte yandan

ğini yapmakla elde

mutluluk her istedi

edilebilir mi? Öyle olsaydı hali vakti yerinde,

ğini elde edebilen herkesin çok

her istedi

mutlu olması gerekirdi. Bu duruma bir vaka

şu örnek verilebilir: Bugün dünyanın en gelişmiş

olarak, farklı bir açıdan da olsa,

(varlıksal anlamda) ülkelerinden biri olan

ş

ABD ve çe itli AB ülkelerindeki antidepresan ilaç kullanım oranlarına

ğımızda, aslında çok açıkça, mutluluğun refah düzeyiyle doğru orantılı biçimde ilişkili olduğunu söylememiz mümkün değildir. baktı

ş

nezarete koyarlar Phil’i ama çok geçmeden bir bakar ki yine

ş

aynı sabahın 6’sına uyanmı tır. Yaptıklarından sorumlu

ğu sevinci

olmamaktan, bir bedel ödememekten ötürü duydu

ğında yatağında zıplayarak gösterecektir. Phil

sabah uyandı

bununla da kalmayıp, daha da ileri giderek artık ahlaki

ş ş ğından öper. Dilenciye: “Yarın görüşürüz babalık!” diye seslenir. Kendinden yaşça küçük, belki de reşit olmayan bir kızla beraber olur. Her geçen gün biraz daha kişiliği bozulmaya uğrar. Tıka basa yemeye başlar ve bir sahnede Rita’nın şaşkın bakışları karşısında şöyle söyler: “Artık hiçbir şey beni endişelendirmiyor.”. Rita ise Walter Scott’tan bir şiir ile karşılık verir ona, ‘ne kadar zavallı, tamamen kendine odaklı yaşayan bir insan’ olduğunu hatırlatarak. Phil ise bunu kabul normlara da uymamaya ba lar. Ya lı bir kadını nedensizce

duda

etmeyerek: “Ben, bencil birisi miyim gerçekten?” diye sorar.

ğunu biliyorum. Bu senin karakterin.” Diyerek

Rita: “Bencil oldu

yanıt verir.

İlerleyen sahnelerde Phil, kasabada beğendiği kadınların ş ğrenip, onları etkilemeye çalışır ve başarılı da olur. Ama bu geçici, sadece hazza dayalı olan ilişkiler onu mutlu etmekten çok uzaktır. Belki de gerçek sevgi, dakikalara sığacak küçük hazlarda değil;Rita’nın sınırsız ve sonsuz olan hoşgörüsündedir. Rita’yı da bir şekilde tavlamaya çalışır, onu çok iyi tanıyan biriymiş gibi yaparak. Bu çabalar sonrasında Rita: “Şaşırdım ve kolay kolay şaşırmam.” der.

geçmi iyle ilgili ayrıntıları ö

ş

ş

şaşkına dönse de sonraları bir türlü kanmaz, inanmaz Phil’e. İlerleyen Her ne kadar Rita ilk ba ta bu durum kar ısında

sahnelerde: “Senin gibi birini asla sevemem. Çünkü sen kendin hariç kimseyi sevemezsin.” diyerek son noktayı koyacaktır. Phil’e her defasında tokadı basıp, arkasını dönüp gidecektir.

ğunu bir şekilde sezer Rita. Maskenin

Samimiyet yoksunlu

altındaki gerçek yüzü görür. Tüm bu çabanın, onu kandırmak

ğunu bir şekilde anlar. Gerçek

isteyen Phil’in bir oyunu oldu

ş

sevgi veya a k (adına ne koyarsanız) su sızdırmaz tıpkı Hakikat gibi.

15


ş

ğı kadının, Rita’nın gönlünü çelecektir ? Tüm canlılara ve hayata olumlu, hoşgörülü yaklaşarak ve belki de en önemlisi kendisi olarak: Sahici değil, sahi olarak. Ama kendi gibi nasıl olur insan ? Her şey güzel, iyi, tamam da insan nasıl başarır bütün bunları ?Önce bu evreni tüm canlılarla paylaştığımızı, hatta tüm varlıklarla, unutmamalıyız. Herhangi bir üstünlük anlayışımız, şüphesiz bizim diğer canlılarla empati kurmamıza mani olacaktır.İnsanlarla olan ilişkilerimizde isemuhatabımız olan insanın duygularının ve düşüncelerinin en az bizimkiler kadar değerli ve saygın olduğunu içimizde hissetmedikçe bunu başarabileceğimizi düşünmüyorum. Öte yandan hayata karşı olumsuz bir tavır da takınmamalıyız.Yani biraz empati kurmaya çalışmak, biraz olaylara hoşgörüyle yaklaşmak işimizi oldukça kolaylaştıracaktır. Oysaki Phil; hayata olumsuz yaklaşan, kendisini ‘star’ olarak görüp diğer insanları küçümseyen ve onlara değer vermeyen birisidir. Empati yetisi gelişmemiş, kendini beğenmiş, pesimist insanların (Phil gibi) bunu başarabilmesi zordur Peki Phil, nasıl ho landı

tabii ki.

ğımsız olarak, şunları da paylaşmak isterim: İnsan dünyadaki tüm canlılarla birlikte aynı gezegeni paylaştığını ve hatta her varlık gibi atomlardan oluştuğunu farkederse ve evrendeki tüm atomlarla arasında bir bağ olduğunun farkına varırsa (Ki Kuantum Dolanıklık olgusunu biraz araştırırsanız, bilim adamlarının dolanık atomlar arasında fiziki olarak açıklanamayan bir iletişim olabileceğine dair bulgularına rastlayabilirsiniz) aslında her varlıkla aynı kaynağa sahip olduğunu görecektir. Bu farkındalık, belki de kendiliğinden, insanın kendisi dışındaki varlığa duyduğu saygıyı ve tabii ki sevgiyi de artırır. İnsan kendinden olanı en çok sever çünkü. Söz gelimi; anne çocuğunu, sanatçı eserini vesaire... Bu sevgi de insana muhatabını kırmamayı ve ona samimi yaklaşarak; onunla yalandan, her türlü sahtekarlıktan uzak bir biçimde iletişim kurmayı sağlayacaktır. Phil, Rita’nın gönlünü kazanamayacağını anlayınca, yaşama ümidini iyice yitirir. Hayata yüklediği anlamlarını da yitirir bir nevi. Az da olsa duyduğu yaşama isteğini de kaybetmiştir artık. Daha fazla dayanamayan Phil,Rita’ya veda eder ve arabayı uçuruma doğru sürerek kendisini uçurumdan aşağı atar. Bir nevi yarına ulaşamayacağını anlayınca, kendini yardan atar; intihar eder. Ama istese de ölemez; yine aynı güne uyanır. Defalarca intihar girişiminde bulunur; her defasında yine aynı sabaha uyanır. Niçin ? Belki de hoşgörü ve iyiliği gördüğü Rita’da; hiçbir zaman hoşgörü ve iyiliğe sahip olamayacağını düşündüğü için. Lakin yaşamaya mecburdur Phil. O halde İsteksizce yaşamaya mecbur olan biri ne yapabilir, nasıl varlığını anlamlı kılabilir? Phil başından geçen bu olayları Rita’ya anlatmaya karar verir. Önceleri Rita şüpheyle yaklaşır bütün bu olanlara ama daha sonra Phil’e inanacak ve birlikte sabah saat 6’ya kadar beklemeye başlayacaklardır. Phil samimiyetinin karşılığını bu şekilde alır. Ama Rita daha fazla dayanamayıp uykuya dalacak ve Phil, Rita uyuklarken şunları söyleyecektir: “En kötü tarafı, yarın tüm bunları unutacaksın ve bana yine gerzekmişim gibi davranacaksın.”. Öte yandan, filmden ba

Bu geceyi takip eden günlerde Rita’yla olan bir sohbetide gözlerden kaçmaz. Phil: “Kendimi defalarca öldürdüm artık mevcut bile

ğilim.” Rita bu sözlere şöyle karşılık verir : “Bazen binlerce canım olsa derim. Bilmiyorum Phil, belki de bir lanet değildir bu.“ Phil ise : ”Tanrım! Çok iyimser birisin” diyerek gülümser.İşte bu söz her şeyi çok güzel özetliyor. Phil en baştan beri Rita’daki iyimserliği; bir şeye iyi ve güzel bakmayı bilen Rita’yı sevdi. Çünkü kendisi hayata hep olumsuz yaklaştı. Hep sevimsiz, somurtkan ve doyumsuz... İkisi arasındaki ilişki Tez - Antitez - Sentez gibi bir şey; tamamlanmak gibi... İnsan fizyolojisi de öyledir ya hani. İnsana; kendisine benzemeyen, kendinde olmayan özelliklere sahip bir başkası hep çekici gelir. İşte başka bir açıdan, belki de Rita’daki bu iyimserlik,

de

Phil’in Rita’yı sevmesinin bir nedeni.

ş

ş

Phil gerçekleri anlattıkça, Rita’nın kalbi Phil’e kar ı ısınmaya ba lar. Çünkü samimidir. Artık Ritaya amaçsızca, bir gizli ajandası olmadan

ş

ğinden…

yakla ır. Kendili

ğüm en iyi kalpli, en tatlı, en hoş insansın. İnsanlara senden daha iyi davranan birini görmedim.”der ve ekler: “Senin gibi birini haketmiyorum.”. Bu farkındalık;Rita’yı haketmenin, ona kavuşmanın anacak iyi kalpli biri olmaktan geçtiğini de vurguluyor. Samimi biri olmanın gerekliliği gibi... Rita yanında uyurken, Phil: “Bence sen hayatımda gördü

ğiştirmeye ş

O geceden sonra artık Phil kendini de

ş

ş

ba lar. Çevresindekilere ho görüyle yakla maya, onlara yardım etmeye ve iyi davranmaya karar verir.

ğil ama bir farkındalık

Bir zorunluluk sonucu de

sonucu. Neden ? Çünkü samimiyeti bozar zorunluluk. Zorunlulukta kendi olamaz insan.

16


İyilik ve kötülük üzerine... Phil iyiliğin daha yüce bir değer olduğunu, ğu sevgi sonrasında anlamıştır. Ölümsüz bir varlığın eninde sonunda ancak çevresine iyilik yapan biri olabileceğini idrak etmiştir. Çünkü kötülük sonsuza kadar süremez; monotonlaşır. Yani kısır döngüye

Rita’ya duydu

girer. Tıpkı Phil’in ilk hali gibi: Bir kısır döngü depresyon hali. Halbuki iyilik

ğildir. İyilik sonsuzdur. İyilikten bıkılmaz. İyilik tek düze de olamaz;kapsayıcıdır, kuşatıcı. Ama daraltmaz; genişletir, ferahlatır. Sınırlı da değildir;bir hududu da yoktur. En güzeli de iyilik insana tebessüm ettirir. Şanslıysa eğer, eninde sonunda ona ulaşır insan. Bizim deyimimizle bahtı açıksa, güzeller güzeli Rita’sına kavuşur. Son olarak,özet niteliğinde şunları aktarabilirim: İnsan hayata karşı olumsuz; çevresindekilere karşı anlayışsız ve hoşgörüsüzbiri olduğunda, öyle de

bir de egosu yüksek, benmerkezci biriyseen çok kendine zarar verir.

ş

ş

Adeta kendini bir fanusa kapatır. Ya antısı da, ili kileri de

ş ş ğinden, diğer canlılarla iletişim kurmaktada sıkıntılar yaşar. Çevremizde bu tip kişiliğe sahip olan insanlara bir bakalım. Sizce çok monotonla ır. Bu insan,olaylar kar ısında sadece kendi çıkarını

ş

dü ünece

mu mutludurlar ? Belki uzaktan mutlu görünebilirler ama bu hakikatte böyle midir ? Yoksa sadece bir mutluluk maskesi midir yüzlerindeki ?

İ

ş

ş

( yi niyet, olumlu yakla ım üzerine bir çalı madan bahsetmek istiyorum. MasaruEmoto isimli Japon bilim adamı, su moleküllerinin kristalize olma biçimlerini inceleyerek bir deney yapıyor. Deney; su moleküllerine

ş

zihinsel olarak olumlu, pozitif niyetle yakla an bir gruptan ve olumsuz,

ş

ğer gruptan alınan su örneklerinin

negatif niyetle yakla an bir di

kristalize edilerek incelenmesini içeriyor. Bu iki grubun etkiledikleri su

ğinde çok şaşırtıcı bir

moleküllerinin kristalize olma biçimleri incelendi

ş

bulgu ortaya çıkıyor: Olumlu yakla ılan moleküller mükemmel bir

ş

biçimde kristalize olurken, olumsuz yakla ılan moleküller asimetrik bir

ği hakkında çeşitli

biçimde kristalize oluyor. Bu deneyin gerçekli

ş

rivayetler ortaya atılsa da kontrol grubu olu turularak Kaliforniya’da da

ğişmiyor. (Gerçek bir vaka olup olmadığını, ğım için, söylemem mümkün değil elbette ama kaynağı yazının sonunda sizinle paylaşacağım.) Eğer bu çalışmanın neticesi gerçek bir olguysa ki öyle gözüküyor; bu çok şaşırtıcı ve ufuk açıcı bir sonuç. Düşünün ki su molekülünü bir olumsuz yaklaşım, niyet, nazar

test ediliyor ve sonuçlar de deneyini yapmadı

(adına ne derseniz) bu hallere getirebiliyorsa; insan,hayata olan bu

ş

olumsuz yakla ımı sonucu, kendini ne hale getirir ?)

ğim o ki: İnsan yaşama ve tüm varlığa güzel bir nazarla (hoşgörüyle) bakma edimini kazandığında, mutluluğun kendiliğinden onu bulacağını bilmelidir. Başkasının sevincini de acısını da kendi içinde (yüreğinde) duyumsama yetisi, ona diğer canlılarla empati kurabilmesini sağlar. Bu karakterdeki birinin zaten çevresindekilere kötülük yapması; kendini diğer canlılardan üstün görmesi ve onları aşağılaması da düşünülemez. O takdirde; bu kazandığı erdemin sonucu olarak, insanı iyilik ve güzellik bulacak ve ona gerçek mutluluğu yaşatacaktır.Şu metnin; muhataplarına, okuyucularına bir dileği, duası da budur. (İnsan beyninin,mutluluk sonrası, işleyişi üzerine yapılan bir çalışma okumuştum.Bu çalışma (hatırladığım kadarıyla): İnsanların, bir başkasına iyilik yapmaları sonucu fizyolojik olarak duydukları mutluluk miktarının ve etkisinin,örneğin; lezzetli bir yemek yediklerinde duydukları hazdan veyahutbaşkasından aldıkları bir hediye sonrasındaki mutluluktan, daha yoğun ve kalıcı olduğunu gösteriyordu.) Filmden yola çıkarak diyece

Ş

Ersan KURTULU

ĞAN

Ümit ERDO

17


NÖROLİNGUİSTİK PROGRAMLAMA (NLP)

ş

Ay enur ORAN

Halk tarafından Duyu-Dil Programlaması olaraktan bilinen NLP

ş

ğu gibi burada da işini bilen ve

. Her alanda oldu

ş

uzmanlar bulunmaktadır. Bir kimsenin NLP

tartı malı da olsa bir tür psikolojik terapi anlayı ı olarak kabul

ş

edilmektedir. Normal terapi çe itlerine nazaran daha hızlı ve etkili bir

şekilde sonuca ulaşıldığı iddia edilen metodolojik bir yaklaşımdır. 1970’li yıllarda Kaliforniya’da Richard Bandler ve John Grinder

ş

tarafından bulunmu tur. Bu isme sahip olmasındaki sebep ise

ş

ş becerilerini, bir tür modelleme yani

nörolojik i lemleri, dil ve davranı

programlama yoluyla sonuçlandırmasından dolayıdır. Daha çok

ği bilinen bir terapi çeşitlidir. NLP sıfırdan üretilmiş bir teknik değildir, işe yarayan tüm teknikleri kullanır. Psikiyatri ve psikoloji alanında olduğu gibi bir tanı konmaz. Tanı koymadan kişiyi rahatsız eden, günlük hayatında onu etkileyen ve olumsuzluğa yol açan şeyleri ortada kaldırmaya çalışır. NLP’de yaşanan olaylar normal ve normal olmayan olarak ikiye ayrılmaz, yalnızca kişinin üzerinde kurmuş olduğu olumsuz etkiye bakılır. Kişisel gelişim olarak kategorize edebileceğimiz NLP diğer tekniklerden biraz daha farklıdır, zihinde çalışır ve modelleri uygularken bilinçaltından ve bedenden destek alır. Kişinin kendisinin neden böyle olduğunu, kendini tanımasını ve en önemlisi de ulaşabileceği en yüksek potansiyele uğraşmasını öğretir ve buna öncülük eder. Kişinin beynini daha verimli bir şekilde kullanmasını sağlar. Kişiye ‘yapabilirim, başarabilirim‘ inancını kazandırmayı hedefler. Daha çözüm odaklı çalıştığı için soruna takılmak yerine hedefle ilgilenir, nasıl ulaşabileceğine bakar ve bunu bir yaşam şekli fobileri yenmek için tercih edildi

yaparak kendinize en uygun olanı seçmek sizin için daha faydalı olabilir.

ş

NLP’nin hala bir tartı ma unsuru olmasındaki en temel sebeplerden biri ise insanların yalnızca bir

ğitimlere katılarak bu tekniği öğreniyor ve uyguluyor oluşudur. Eksik ve yetersiz bulunduğu için bu öğrenim ve uygulama şekli birçok kişi tarafından yanlış kabul edilmektedir. Bir diğer sebep ise daha öncede belirttiğim gibi aslında NLP bir takım bilimsel aşamaları içermediği için daha çok insanların kolaylıkla kullanabileceği bir tekniktir. Elbette her tekniğin her insan üzerinde farklı etkileri ve geri dönüşleri kaç haftalık e

vardır. Bazı insanlara NLP çok iyi gelirken kimi

haline getirir.

ğe ulaşan NLP

Günümüzde dilden dile dolasan ve hızlı bir popülerli

ğitimci tarafından verilmektedir

birçok e

ğitimini verebilmesi için konuya hakim olması ver uzmanlaşması gerekir, bunun yansıra eğer konuda eksik ise bu kişi karsı tarafa zarar verebilir. Her yerde olabileceği gibi bu alanda da bir insana iyi gelen eğitmen bir başka insana iyi gelmeyebilir. Eksik iletişim kurulmuş olabilir veya en basitinden kimyalar uyuşmayabilir o yüzden ilk karşınıza çıkan eğitmene bağlı düşünmek ve hemen eğitimi almak yerine biraz araştırma

e

insanlar hiç verim alamaz bunun da en temel

ş

sebebi her insanın birbirinden farklı olu udur.

18


19


20


21


İPEK İBER İDİL BARAN SELEN ANAMERİÇ DOĞA BOZTEPE İREM CANSEVER SENA ELBAŞI ERSAN KURTULMUŞ AYŞENUR ORAN ÜMİT ERDOĞAN

Bize ulaşabileceğiniz mail adresimiz: bilgipsyclub@gmail.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.