PSİKOLOJİ KULÜBÜ DERGİSİ İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ
GÜZ 2018-2019
İ Ç İ N D E K İ L E R GIRIŞ(SELİN YAVUZ)....................................................................... .( 3) GÜZ DÖNEMİNDE NELER YAPTIK?(İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ PSİKOLOJİ KULÜBÜ)........................................................................(4-9) HÜSRAN FILIZLERI(DENİZ DURU İBRAHİMOĞLU)...............................................................................(10-11) BELGESEL, FILM VE GERÇEKLIK ALGISI ÜZERINE-,ZELIG (GİZEM HAYALİ)............................................................................... (12) YAŞAMAK MI ZOR ÇİNCE Mİ?(OĞUZHAN GÜRDOĞAN).............. (13-14) DERTLER VE ZEVKLER (SELİN YAVUZ)............................................(15) HAYATINIZIN HER ANINDA YAPILABİLECEK BİR MEDİTASYON (DİCLE TEMİZ)................................................................................ (16-17) İSTANBUL(CANSU MİLCAN).............. .............................................(18-19)
4 SENE MI GEÇMIŞ?(AYDANA ORMYSHEV/ MEZUNİYET(YAĞIZ ATAY).................................................................(22) MY UNIVERSITY STORY(EMILLE ÖZÇELIK).........................................(23) MEZUNLARIMIZDAN HABER VAR !.............................................. (24-25) ILETIŞIM BILGILERIMIZ.................................................................(26)
@IBUPSYCLUB
2018-2019 GÜZ SAYISI
GEÇTIĞIMIZ DÖRT YILDA BENDEN SIZE(AYLIN DAYOĞLU)......(20-21)
Herkese Merhaba ! Sizleri, 2018-2019 İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Kulübü’nün Yönetim Kurulu adına selamlıyor, huzurunuzda şu ana kadar kulübümüze gönül vermiş herkese sevgilerimi ve saygılarımı sunuyor, harika bir bahar dönemi geçirmenizi diliyorum. Kimine göre yavaş, kimine göre çok hızlı geçen bir güz dönemini arkamızda bıraktık. Sadece derslerden edindiğimiz bilgileri değil, hayatımıza değip yepyeni tecrübeler yaşamamızı sağlayan harika bir dönem daha geçti. Yazıma çok sevdiğim bir şarkıdan alıntı yaparak başlamak istiyorum. “Ne yapmayı sevdiğini bul ve sonra o sevdiğin şeyi yapabiliyor musun ona bak. Yapamıyorsan, boşuna enerjini tüketme, yapabilenler yapsın. Yapıyorsan, dünyanın en şanslı insanlarından birisin, dilini ısır, kimseye söyleme. Sevdiğin insanlar bul. İşlerini onlarla yapmanın yollarına bak. Hayat ‘yap et çalış başar’la geçiyor ve bu maraton çok sevdiklerinle geçerse iş yapmamış sürekli aşk yapmış olursun.” (Nil Karaibrahimgil & Gençliğime Sevgilerimle) Kulüpçülük demek gönüllülük demektir. Bir oluşumun içinde sadece gönüllülük esaslı bir iş yapmak motivasyon demek, ekip ruhu ve dinamik demektir. Bu dinamiği senelerdir aralıksız kurabilen bir kulübün içerisinde bulunmak beni kulübümüzde çalışmaya daha da fazla motive ediyor. Etkinliklerimizde yollarımızın kesiştiği üyelerimizle olsun, stant zamanı merak ederek gelip tanıştıklarımızla olsun, sizlerle buluşturduğumuz harika konuklarımızla olsun, dolu dolu geçen harika bir dönemdi.
2018-2019 GÜZ SAYISI
Zorlu yollar; farklı tecrübeler ve muhteşem yol arkadaşlarıyla harika birer anıya dönüşür, bu sene deneyimlediğimiz en öncelikli duygu buydu. Birlikte harika işler çıkarttığımız 20182019 Yönetim Kurulu’na, kulüp danışmanımız Sayın Prof. Dr. Hale Bolak’a, bizi her zaman destekleyen ÖDM’ye (Öğrenci Destek Merkezi’ne) ve her ihtiyacımızda yanımızda olan Kadir Yurtdagülen’e, etkinliklerimizde bizlerle birlikte olan veya olamayan sevgili üyelerimize, destek olan tüm kulüplere ve her zaman sevgilerini hissettiğimiz ailemiz ve dostlarımıza sonsuz teşekkürler. Destekleriniz olmasaydı eksik kalırdık, iyi ki yanımızdasınız. Lafı daha fazla uzatmadan sizleri dergimizle baş başa bırakıyorum. İlerleyen sayfalarda sevgili üyelerimizin bizlerle paylaştığı yazılarını, geçtiğimiz dönem kulüp olarak hangi etkinlikleri gerçekleştirdiğimizi, mezunlar köşemizi ve daha birçok içeriği bulabilirsiniz. Geride bıraktığınız tüm dönemlerden daha başarılı ve harika zamanlar deneyimleyebileceğiniz bir bahar dönemi dilerim, Keyifli okumalar!
GÜZ DÖNEMİNDE NELER YAPTIK?
2018-2019
Stand Günlerimiz ve
ş
Tanı ma Toplantısı
GÜZ DÖNEMİNDE NELER YAPTIK?
2018-2019
İ
İ GÜNLERİ Organizasyon Ekibimiz ve Değerli V. ULUSAL PS KOLOJ
Katılımcılarımız
GÜZ DÖNEMİNDE NELER YAPTIK?
...nedzimi
ğ
ilniktE ''vesöL etsüpmaK''
2018-2019
Ş
ireliktE ev teddi
ilniktE kilenöY anıdaK
ğ
... nedzimi
GÜZ DÖNEMİNDE NELER YAPTIK?
2018-2019
GÜZ DÖNEMİNDE NELER YAPTIK?
2018-2019
GÜZ DÖNEMİNDE NELER YAPTIK?
): zumu'klaT&aeT zimizemliçegzaV
2018-2019
HÜSRAN FİLİZLERİ
HER ÇOCUK ÖZELDIR...
Yazımın başlığını Celal Sılay’ın şiir kitabından aldım, nedenini anlayacaksınız. Dünya üzerinde büyük değişimler gerçekleştirmiş insanların her biri hayata bambaşka bir açıdan bakmayı becerebilen kişilerdir. Dünyamızı aydınlatacak olan ışık, böyle özgür ruhlu, kendine güvenen, sevildiğini ve değer verildiğini hisseden yüreklerde yatmaktadır. Çocukları bir ağacın dallarına benzetebiliriz. Her dal birbirinden farklı olduğu gibi dalların taşıdığı yapraklar da birbirinden farklıdır. Bütün dalların bireysel özelliklerini koruyarak bunları birleştirelim. Bir çocuk düşünün, duygu dünyası sıcacık. Gitarın tellerine dokunduğunda ne kadar da mutlu oluyor. Bir başka çocuk, renkleri ve desenleri öyle güzel görüp hissediyor ki eline aldığı bir kâğıda çizdiği resimlerle kendisini izleyenleri hayretler içinde bırakabiliyor. Bir diğer çocuk, öylesine candan ve öylesine sosyal ki girdiği arkadaşlık grupları içinde hep göz dolduruyor, aranan kişi oluveriyor… Bu yazımda sizlere Disleksi ’den söz etmek istiyorum. Disleksi dinleme, konuşma, yazma, okuma, okuma, akıl yürütme ile matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle kendini gösteren bir öğrenme bozukluğudur. Hatta zekâ düzeyi çok yüksek olan çocuklarda bile görülebilmektedir. Bu çocukların özel yetenekleri de olabilir. Onlardan biri olabiliriz ya da onlardan biri aramızda olabilir. Çevremize bakarken daha dikkatli bakmalı, gözümüzün yanıltıcı duyumundan hemen kurtulmalıyız. Çünkü güzel ve iyi olan hep ayrıntılarda gizli. Ve bizler görmesini bilmediğimiz için birçok şeyi kaybediyoruz. Ama bir yönetmen çıkıyor tam da bu zaafımızı eleştiren filmler yapıyor. Elbette Aamir Khan’dan söz ediyorum. ”Her Çocuk Özeldir” bu filmler arasında en çok sevdiğim. Unutmayın bir film izlemeniz için bu filmin bir oskar ödülü alması, IMDB puanının yüksek olması gerekmez. Dilerseniz filmden kısaca söz edelim.
Ishaan kendi hayal dünyasında yaşayan bir çocuktur. Hepimiz böyle değil miyiz zaten. Hayallerini yaptığı resimlerle dışa vurmaktadır, hatta odasının bütün duvarları resimler ile doludur. Ishaan uyuşuk ve öğrenmekte güçlük çeken bir çocuktur. Bu sebeple insanlar onu aptal, beceriksiz zannetmektedir. Ne yazık ki babası da böyle düşünür. Ama o sadece disleksi (öğrenme bozukluğu) olan bir çocuktur. Babası onu cezalandırmak için bir yatılı okula gönderir. Ishaan burada yalnızlık çeker, ailesini fazlasıyla özler tek sorunu bu değildir; öğretmenleri onu anlamaz, anlamak için çaba ve sabır göstermezler. Ishaan hiç kimseyle konuşmaz ta ki okula yeni bir resim öğretmeni gelene kadar. Nikumbh (Aamir Khan), çocuğun disleksi olduğunu fark eder ve çocuğun ailesi ile konuşmak üzere Ishaan’ın evine gider. Ama ailesi öğretmenin dediklerini anlamak istemez. Bir dersinde şunları anlatır Nikumbh.”Bir zamanlar bir çocuk varmış… Ne okuyabiliyor ne de yazabiliyormuş. (Öğretmen anlattıkça Ishaan kendisinden bahsettiğini ve ismini bütün sınıfa söyleyeceğini düşünür.) O çocuk, kütlenin bir görece olduğunu keşfeder ve adı Albert Aeinstein’dır.”der ve Aeinstein’ın bir fotoğrafını sınıfa gösterir. Birkaç örnek bilim insanından daha bahseder… Gerisini izleyerek tamamlayın derim. Bu filmi izlemek fark etmediğimiz onca şeyin farkına varmamızın yanında, eğitim ve öğretimde ne korkunç hatalar yaptığımızı da gözler önüne seriyor. Öz eleştirisel izleyiciler için biçilmiş kaftan. Bence tüm eğitimcilerin izlemesi gereken bir film çünkü sözde eğitimciler saklı yetenekleri keşfetmeyi bırakın görünenlerin bile üzerini toprakla kapatıyorlar. Öğretmenler, bize öğretildiği gibi mi? Gerçek ailemiz dışında okul bizim ailemiz mi? Gerçekten öyle olmuyor seni anlamaya çalışmıyorlar, görevlerinin sadece ders anlatmak olduğunu düşünen öğretmenler, en ufak hareketimizi sınıftaki otoritesi sarsılacak diye baskılıyor. Hele konusunda başarı gösteremiyorsan, çözdüğün testte çok yanlışın varsa yandın. Sanki doğru yapamadığın, yanıtını veremediğin her soru seni küçültüyor. İşe yarmazlar arasına atıyor. Ölçme ve değerlendirme esaslı eğitim bizleri istatistik veriler olarak görüyor ve adeta canımıza okuyorlar. Tüm yeteneklerimizi, insani taraflarımızı görmezden geliyorlar. Sonuç mu? Sonuç herkes adına hüsran…,
Çocuğumun, aspergel olmasının yanı sıra üstün yetenekli çocuk olması onu anlamamızı zorlaştırıyordu. Dünyada en sevmediği yer okuldu ve bu duygunun pekişmemesi için ailesi olarak çabalıyorduk. Filmi izledik… Onu daha iyi anlamamızı kabullenmemizi ona nasıl davranmamız gerektiğini gördük, ayrıca kendisi de engellere rağmen bir şeyler yapabileceğini hissetti. Bu filmi lütfen herkes izlesin. Bizim onlarla paylaştığımız en küçük değer, onların kilometre taşları olabilir. Kaybedebileceğimiz hiçbir değerimiz yoktur çünkü ”Her Çocuk Özeldir”. Son olarak sabır, sabır, sabır… –bir anne DENİZ DURU İBRAHİMOĞLU
BELGESEL, FİLM VE GERÇEKLİK ALGISI ÜZERİNE | ZELİG
Kurmaca bir film seyretmek ile belgesel seyretme deneyimlerimiz birbirinden farklıdır. Filmdeki her bir unsurun
ğine karşı bilinçli ya da bilinç dışı bir şekilde " ketçap onlar ya" savunması ile seyre dalıyorsak, belgesel filmlerde ise bunun aksine izlenilen her şeyin ne kadar gerçek olduğuna hayretler duyuyoruz. Görseller eğer belgeselde yer alıyorsa “ketçap” olma ihtimallerini unutuyoruz. Bu durum sinema mediumunun dünyayı algılama biçimimize en yakın sanat dalı olması ve gerçeği gösterebileceği algısının yaratılmasından kaynaklanıyor. Belgesel dahi olsa “editlenen” bir şey ne kadar gerçek olabilir? gerçekli
Woody Allen'ın 1983 yapımı Zelig filmi insanın belgesel algısını zorlayacak nitelikte. Kurmaca bir filmin ne kadar
şekilde “belgeselmiş gibi yapabildiğini” görme deneyimi yaşatıyor bizlere. Film hakkında bilgi vermeksizin açıp arkadaşlarımla seyrettiğimde Woody Allen'in "eski" denilebilecek kayıtlarda görülmesiyle aramızda "Kandırıldım!" feryadı duyuldu. Evet, kandırılmıştı çünkü o bir “film” seyrediyordu, belgesel değil. Susan Sontag'dan Saul Bellow'a kadar aşina olduğu "güvendiği" pek çok ismin kurgu cümleler sarf ettiğini ve arasında eski olduğuna inandığı görüntüler aktığını görmüştü. Peki belgesel deneyiminde seyredilenlerin gerçek olduğu algısı nereden geliyor? İnsan dünyayı hareketli algılar. İnsanın bu algı biçimine en benzer şekilde kendini ifade edebilme yöntemi ise sinemadır. Yönetmenin, senaristin paylaşmak istediği kendinden kopan parçalar eseri şekillendirir. Sanatın diğer türlerinden ziyade daha kooperatif ama bir o kadar da içe dönük bir süreçtir. Bana göre birçok insan dokunuşuyla bir sanat meydana geliyor oluşu onu pek çok sanat türünden daha gerçeğe yakın kılmasının etkenlerinden de biridir. Çünkü benliğimizi dahi başka insanların dokunuşları ve yardımları ile kuruyoruz. Sinema sanatının kendi içinde mimarlıktan, dansa, tiyatrodan, edebiyata diğer bütün sanatlarını da barındırıyor oluşu tıpkı insanın dünyayı algılayış biçimine benzer şekilde temsil edilmesini de güçlendiriyor. Algıyı sunma benzerliği insanın filmde gördüklerinin gerçek olduğu yanılsaması yaratabilir fakat deneyimlerimiz de bizlere filmlere karşı bunlar kurmacadır güvenini veriyor. Yüz yıl geçmiş olmasına rağmen medyuma karşı bu zayıflığımızın önüne belgesellerde geçemiyoruz. Çünkü belgesel insanlara “gerçeği sunma” iddiası ile güvenilir ve gerçekçi bir
gösteriliyor.
ş
ş
ğini inşa eden parçalar barındırıyor ise bir belgeselde ne kadar salt gerçeklikten söz edilebilir? Gerçeklik bir şeyi olduğu gibi sunmak mı algıladığımız gibi sunmak mıdır? Gerçek nedir? Bu duruma Ulus Baker' in sözleri en güzel açıklığı getiriyor sanırım “Sinema zorunlu olarak "gerçeğin yerine geçer"... Ama bunu söylemenin başka bir biçimi onun kendi gerçekliğine sahip olduğudur. Savaşan iki gerçeklik yoktur -ve Godard' ın düşündüğü gibi sinema kendi dünyasını yaratmıştır.” Zelig' i bütün belgesel ögelerine sahip olmasına rağmen “kurmaca” diye tanımlarken herhangi bir belgesel artık ne kadar "güvenilir" olabilir? Sinemanın "gerçeği gösterme" aracı olmaktan ziyade "gerçekçi gösterme" amacı olduğunu ve insan algısını bu anlamda çarpıttığını unutmamak gerektiğini düşünüyorum. Sinemada, sanatta üretilen her bir parçada onu icra eden ki inin izleri, dünya görü ü, benli
GİZEM HAYALİ
YAŞAMAK MI ZOR? ÇİNCE Mİ?
Ya
şamak
mı zor yoksa Çince mi? Bu soruyu hayatımıza kattıkları için “Büyük
Ev Ablukada” grubu sakinlerine te
şekkür
ederek yazıma ba
istiyorum. Bu bizlere basit gelen kulak ardı etti dü
şündün
sorunun üzerine hiç
mü? Alakasız görünen bu soru kalıbı üzerine Bipolar Bozukluk
tanısı konulmu
şey
ğimiz
şlamak
ş
bir birey perspektifinden hep dü
şünmüşümdür.
“Neden her
güzelken birden karanlık içinde buluyorum kendimi, neden daha iyi bir
intihar planı bulamadım ki?” gibi türl
ü̈
şünceler kafanı karıştırırken Belki de şu an ne kadar pesimist dü
şaması pek de kolay gözükmemekte. olduğumdan dem vurup yazımı okumayı noktalayacaksın ama bekle güzelleşeceğiz hem içeceğiz hem güzelleşeceğiz… Bugün, dünkü adam değildim, kendimi dünden biraz daha iyi tanıyordum mesela, çayı şekersiz içmem gerektiğini biliyordum ve sadece bu bilgiyle bile yaşamımı bir şekilde idare edebiliyordum. Peki ya kafamdaki düşünceler neden hiç ya
durmuyordu? Hayatı uçsuz bucaksız sanarken insanların bana kar bir etmi
şti.
Garip oldu
ğumu
şı
bakı
ş
açısı beni yerle
söylüyorlardı. Gerçekten garip miydim? Bana
neler oluyordu? Tüm bu soruların cevapları için destek almaya karar
şmanımın yolunu tuttum. Birkaç seans sonra o cümleler dilinden döküldüğünde olacaklardan habersizce pesimist bir şekilde evin yolunu tutup, yatağıma yatıp nesilden nesile aktarılan tavana bakma eylemini gerçekleştirirken kafamda; “Kimse seni sen olduğu için sevmeyecek herkes seni, seni sevmenin onlara ne kadar yakışacağını düşündüğü için yani gene kendilerini daha çok sevebilmek için sevecek ve bu hikâyenin sonunda sen hiç sevmemiş olacaksın.” düşüncesi dönüp duruyordu ve bu hep böyle süregelecekti. verdi
ğimde
olacaklardan habersizce, umutla danı
Tüm bunları dü
şünürken
sevdi
ğim
kadın bu durum kar
şısında
nasıl bir yol izleyecekti. Biliyordum her yeni gün yeniliyordu kendini, biliyordum her karanlık gecenin sonu, aydınlık
şüyorum hayatın O da öyle düşünmüştü bırakmıştı beni, ellerinde bilmiyordu. Bir aşığın hayaleti dolaşıyor bu evde
gündüzdü ama sen unut beni sevgili, dü ellerinden. ölüyordum,
ve ben uyumak istemiyordum, unutmak istemiyordum. Nedeni basitti, seviyordum. Ona inanabilmeyi istedim ama o bunu istemezdi çünkü hastaydım ve tehlikeli olabilirdim. Bu kısacık
ğdırabildiğim belki de en önemli cümle hiç kimse senden önemli değil. Bu söylem ile dünya daha yaşanılabilir bir yer olmuştu benim için. Depresif dönemdeyken işin rengi biraz değişiyordu tabi. Hayallerimi evimin portmantosuna asıp eve girip, almadan da dışarı çıkıyordum yani onlar giymekten hoşlanmadığım, eskimiş ama bakkala giderken üzerime geçireceğim parçalardan ibaretti benim için. İnsanlar onlarla aramızdaki köprüyü kurmak yerine, o köprüyü yıkıyorlardı. Bu da beni biraz daha hiçliğe sürüklüyordu. Herkes farkındalık adı altında büyük puntolarla paylaşımlar yapıyordu, farkındalık sahibi görünmek için bazı söyleşilere gidip söyleşi boyunca telefonundan sosyal medya ömrüme sı
bildirimleriyle vakit geçiriyordu. Sosyal medya onlar için daha önemliydi çünkü... Tüm bunları dü geliyor haliyle... Ya
şamak
şününce
akla tek bir soru
mı zor yoksa Çince mi?
O Ğ UZHAN GÜRDO Ğ AN
Dertler ve Zevkler Yolda yürürken yanınızdan geçen arabayı süren o insanın aklından neler geçti
ğini
bilebilir misiniz? Peki
sokakta yanınızdan geçen insanın? Ya bir çiçe
ğin?
Çiçeklerin bile dertleri var… Kimisi sadece tek bir mevsim açar, di
ğer
mevsimlere küser. Küser çünkü kırmı
ştır
dalını
ştır sıcağı güneşin. Kim bilir bunu? Sadece kendisi… Karşılaştığınız herkes bu hayatta birbirinden farklı savaşlar veriyor, kimse kimsenin ne yaşadığını veya ne hissettiğini tamamıyla anlayamaz. Duygular özneldir, hiç rüzgârı, yakmı
kimseyi aynı seviyede sevemezsiniz mesela. Birilerini herkesten ya daha çok ya da daha az seversiniz, bazen elinizde olarak, bazen de olmayarak. Hayatı ya
şanır
kılan
şeyler
vardır ve bunların ço
ğu
ki
şiseldir.
Herkes aynı durumlardan mutlu, aynı durumlardan da mutsuz olmaz.
İnsanları
ayıran çok net bir çizgidir “öznellik, özel olmak, kendin olmak”.
Sonuç olarak; bu hayat dertlerden ve zevklerden olu çiçe
ğin
şur.
O
zevki, huzuru, yalnızca tek bir mevsimdir, derdi ise o
mevsim dı
şındaki
her
şey.
Neden bir insan yaz mevsimini
sevmez mesela? Sebebini bilebilir, tahmin edebilir misiniz? Sıcak, ter, vs. belki de hiçbiri, o ki
şi
sadece so
ğuğu
seviyordur veya aklımıza bile gelemeyecek bir “dert”. Bilmemiz gereken nokta
şu;
hayatımızdaki dertlerin,
zevklerin, mutlulukların, üzüntülerin ve tüm hislerin hepsini beyinlerinde yaratanlar ve onları gerçe
ğe
dönü
Kim mi onlar? Kendimiz...
SEL İ N YAVUZ
ştürenler
var.
Hayatınızın Her Anında Yapılabilecek Bir Meditasyon: Mindfulness (Bilinçli Farkındalık)
Okul, dersler, sınavlar, projeler derken hayatımızın bize ait kısmını atlayarak, istedi
ğimiz
ğun olduğumuz dönemlerde, kendimizi robot gibi hissettiğimiz zamanlar hiç de az değil. Yaşamımızda bir dengenin olmadığını fark ettiğimiz süreçlerden geçerken de bu dönemde endişe duyarak aktivitelere yeteri kadar zaman ayıramayabiliyoruz. Özellikle yo
stresli hissetmek oldukça normal.
şladığımız Mindfulness, diğer klasik meditasyon türlerinin aksine sadece yalnız kaldığınız ve size ait bir zamanda yapılmıyor. Belirli bir zaman aralığında yapmak yerine hayatınızın her anında uygulayabileceğiniz bir düşünce sistemi olarak vurgulanıyor. Bu düşünceyi yaşamınıza adapte ettiğinizde, etrafınızda olan bitenin farkına vararak çevrenize karşı daha dikkatli olur ve hayatta her şeyin bir yarış olmadığı ayrımını yapabilirsiniz. Son zamanlarda sıkça duymaya ba
Mindfulness Nedir, Ne Değildir?
“Farkında olmak” kavramını temel motto olarak kabul eden meditasyon, aslında dikkatli olmayı vurgular. Dikkatli
ş
olmak; açık bir zihne sahip olarak çevreyi algılamak, farklı bir konuyla ilgili yeni dü ünce ve deneyimlere açık olmak demektir. Meditasyon denilince akla gelen ilk klasik yargılardan birisi de transa geçmektir. Ancak Mindfulness, trans ya da
ş
ğildir. Günün belirli bir bölümü yerine sürekli meditasyon halinde olmayı savunduğu için Mindfulness sayesinde aşırı strese maruz kalmadan günlük hayatımızı sürdürebiliriz. Stressiz bir yaşam, kendimizi sürekli baskı altında hissetmemizi engeller. Böylece etrafımızda olan bitenler hakkında detayları fark edebilir, ilgimizi çeken konuya yönelebiliriz. Bakış açımızı şekillendirerek kendimizi ve çevremizi anlamamızı da kolaylaştırır. Daha zinde ve hayatın içinde hissederek, yaşantıya tüm farkındalığımızla dahil olabiliriz. sürekli iyilik halinde olma gibi yapılması gerekenleri sıralayan bir dü ünce de
Nasıl Başlarım?
Bilinçli farkında olmak sandı
ğınızdan
çok daha kolaydır. Öncelikle sessiz bir
ortamda hiçbir beklentiniz olmadan oturmayı deneyin. Alarmınızı 15 dakikaya ayarladıktan sonra rahat edece
ğınız
aldı
ğiniz şekilde
oturun ve gözlerinizi kapatarak
nefese odaklanın. Nefesin burnunuzdan girip a
kadar, o havanın vücudunuzda gezdi
ğini
ğzınızdan
ve her bir hücreyi
hissetmeye çalı
ğı ana etkilediğini çıktı
şın.
Son zamanlarda da nefes terapileri hakkında birçok kurs ve program ortaya çıkmı
ştır.
Bazıları dolandırıcılıktan öteye gitmeyen bu kurslardan bazıları ise
gerçekten do
ğru
nefes üzerine çalı
oksijeni vücudumuza nasıl aldı stressiz bir ya veri
şe
şama
şmaktadır.
ğımız
Çünkü en temel ihtiyacımız olan
önemlidir. Vücudun sakinli
adım, nefesle ba
şlar.
Ayrıca alı
ştırmadaki
ğını
korumak ve
gibi nefes alı
şünceleri de tıpkı hissetmemizi sağlayacaktır.
odaklanmak, zamanla günlük hayattaki dü aklımıza girip çıktı
ğini
ş
nefes gibi
Kendimizi dinlemek yerine, yapmamız gerekenler ve sürekli bir hareket içinde geçen bir ça ba
şladıktan bir uğraşılacak
ğda
ya
şamamızdan
olacak ki birçok insan, bu meditasyona
süre sonra bırakarak hayatlarına devam ederler. Günlük hayatta bir sürü i
ş
oldu
ğunu
ve durup dü
şünmek
için vakit olmadı
ğını
söylerler. Bu meditasyonu devam ettirmek ilerleyen zamanlarda sizin için çok daha zor olabilir. Çünkü hayatın içinden olan bu dü
biçiminin temel
İnsanlar bazen akıllarına gelen bir düşünceden bazen de otururken vücutlarının ağrımasından rahatsız olurlar. Böyle bir durumda Mindfulness’ın söylediği, dikkati nefese götürerek aklınızı serbest bırakmak ve rahatsız edici düşüncelerin gelmesine izin vermektir. Çünkü onlar da yaşamın bir parçasıdır. Aynı şekilde bilinçli farkındalık, otururken vücudunuzun yerini değiştirme isteğine karşın rahatsız konumda oturmayı savunur. Bunların da hayatın içinden olduğunu dü
şüncelerinden
şünce
birisi de rahatsız hissetmek üzerine dayanır.
ve bu durumlarda alınan nefese dikkatimizi yönlendirirsek, hayatın kendisine olan dikkatin de artaca
ğını
savunur.
İlk
şlarda zor gelse de hayatınızın bir parçası haline getirdiğinizde vazgeçemeyeceğiniz bu meditasyona, başka kaynaklardan bakarak daha detaylı ba
bilgi sahibi olabilirsiniz. Unutmayın yalnızca bir hayatınız var ve geriye dönüp baktı
ğınızda
daha stressiz ve farkında geçirdi
DİCLE TEMİZ
ğiniz
bir ya
şam
yine sizin elinizde.
İSTANBULDA YAŞAMAK
İstanbul’u
ğdırabilmek oldukça zor. İnsanın kafasında aynı anda iyi ve kötü binlerce imgeye yer veren şüphesiz en eşsiz şehir. Ben de İstanbul’a her gelişimde hayran olan o turistlerden biriydim. Sonrasın da birçoğumuz gibi benim de yolum İstanbul ile üniversite sürecimde kesişti. Ben birazcık şanslıydım çünkü İstanbul’a erkek kardeşim ve liseden arkadaşlarımla gelmiştim ve onlarla birlikte İstanbul’u keşfettim. Eğer henüz üniversiteyi nerede okuyacağına karar verememiş olanlar varsa kesinlikle ailenizden uzakta büyük bir şehirde eğitiminizi sürdürmenizi tavsiye ederim çünkü özgüven kazanabilmeniz, karakterinizi şekillendirmeniz ve kendi kelimelere sı
ayaklarınız üzerinde durabilmeniz açısından zorlu ama harika bir deneyim! Gelelim ya
şamaya
İstanbul’a
ilk kez adım attınız ve artık burada ö
ğrenci
olarak
şılaşabileceğiniz olumlu ve olumsuz durumlardan Öncelikle alçalmaya başlayan uçağın penceresinden şehre
karar verdiniz kar
söz etmek istiyorum.
ğınız o an İstanbul’a adeta büyüleniyorsunuz çünkü inanılmaz büyük ve canlı bir şehir tam karşınızda. Her güzelliğin iyi tarafları olduğu kadar olumsuz yönleri de vardır. İlk başlarda İstanbul’un kalabalığı size keyifli ve farklı gelebilir fakat sonrasında sanki her an o kalabalık sizi içine çekecekmiş gibi endişeye kapılabiliyorsunuz. Bir süre sonra saatlerce trafikte beklemek zorunda kalmak ve zamanınızın çoğunu yaka değiştirerek geçirdiğiniz o zamanlar işkenceye dönüşebiliyor. Hayatınızı sürekli birkaç saat erken planlamak zorundasınız, eğer önceden plan yapmazsanız gitmek istediğiniz hiçbir yere yetişemezsiniz. Kendinize ve sevdiklerinize çok daha az zaman ayırabildiğinizi fark etmeye başlıyorsunuz. Özellikle Beşiktaş ve Fenerbahçe maçları olduğu zamanlar İstanbullular için korkunç bir işkence. Çünkü güvenlik önlemi sebebiyle baktı
birçok yol kapanıyor ve evinize gitmek için alternatif daha uzun yollar kullanmak
İstanbul her saat trafik iş çıkışı ve öğle arası gibi
zorunda kalıyorsunuz. kötü hava
şartları,
sorunuyla kar durumlar. Bu
şı
şıya. Örneğin yüzden İstanbul’un kar
temposu bir süre sonra bizleri yıpratabiliyor çünkü sürekli bir yerlere ve bir
şeylere yetişme telaşı içerisindeyiz. Aynı zamanda İstanbul ekonomik anlamda çoğumuzun bütçesini zorlayan bir şehir. Sırf konumu güzel diye değerinin çok üstünde meblağlarda kiralar ödeyebiliyoruz veya yaptığımız en basit harcamalar bile kıyasladığımız zaman diğer şehirlere göre çok daha pahalı olabiliyor.
İstanbul’un
taksileri de ayrı bir sorun. Ço
ğu
kısa mesafe yolcu almak istemiyor,
turistlerden daha fazla para koparmak varken kendi vatanda almayı pek fazla tercih etmiyor ve e
ğer
gitmek istedi
ğiniz
şını
yolcu olarak
yerde trafik varsa asla
sizi arabasına almıyor. Bu durumlarda bizleri Uber gibi yeni olu
şumlara
itiyor.
şattığı bu sıkıntıların giderilmesi hedeflenmekte, bakalım hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Her şeye rağmen İstanbul bir süreliğine de olsa deneyimlemeniz gereken eşsiz güzelliklere sahip harika bir şehir. Şüphesiz Türkiye’nin kalbi ve her saat canlı, hareketli ve asla yorulmayan bir şehir. Gecenin 04.00’de olsa İstanbul capcanlı! Tarihi, turistik, doğal güzellikler ve kültürel binlerce değere sahip tek şehir. Öğrenci olarak kendinizi akademik, sosyal ve kültürel anlamda geliştirmeniz adına çok farklı seçeneğiniz mevcut. Aynı zamanda eşsiz festivallere, sosyal sorumluluk projelerine, konserlere vb. etkinliklere ev sahipliği yapan tek şehir. Yeni çıkan yasalar ile taksicilerin bizlere ya
Ben deniz görmeden, dalgaların sesini duymadan yapamayan insanlardan biriyim.
İstanbul olmuştu. İstanbul masmavi boğazı ile huzuru hissettiren en güzel şehir. Trafiğin olumsuz yönlerinden bahsedip durdum ama vapur ile yapılan deniz ulaşımı adeta İstanbul’un sembolleri arasında. Hem keyifli hem de kısa sürede ulaşımınızı sağlayan vapur yolculuğu birçok kişi gibi benim de vazgeçilmezlerim arasında. Martılara simit atmak, denizin güzelliğini seyre koyulmak ve aynı zamanda içerde çalan eşsiz ezgilerin ritmine kapılmak geçmişten günümüze gelen güzel ritüellerimiz arasında yer almakta. İstanbul iş potansiyeli açısından da Türkiye’nin kalbi çünkü en büyük ve en iyi şirketlerin ana merkezleri İstanbul’da bulunmakta. Ayrıca benim gibi fotoğraf çekilmeyi çok sevenler için İstanbul’un her köşesi altın! İstanbul’u sevin ve doyasıya tadını çıkarın! Bu sebeple tercihlerim arasında en ba
şta
yer alan
CANSU MİLCAN
şehirlerinden
biri
Geçti ğ imiz Dört Yılda; Benden Size
Bazı sayfalar kapanırken yenileri açılır. Bunlar kimi zaman biraz daha korkutucu belki biraz daha heyecan verici olabilir. Ben ço girdi
ği
ğunlukla
hayatımda yeniliklerin
zamanlarda
şekilde
korkan, motivasyonu olan ama tedirgin bir
yakla
şan
bir ki
şi
oldum. Bunun kimi zaman yararını kimi zamanda zararını gördüm. Ama geride bıraktı
ğım
üniversite hayatımda en iyi ö bakı
ş
ğrendiğim şey
her insanın farklı oldu
ğu
ve hepsinin fikirlerinin
açılarının
şehirlerden,
geldikleri
kasabalardan bir
şeyler
getirdi
ği
oldu. Sanırım en
hayatımın en heyecanlı en umutsuz en mutsuz ve en mutlu yılları oldu. Çok çalı yeri geldi her
şeyi
ezberledim sınavda yapamadım, yeri geldi bütün gece dı
şarıda
ştım
olup
sabah sınava hatta mülakata girdim (bununla gurur duymuyorum). Ya ö
şadığımız
ğrenmek
bize önemli de
ğerleri
ö
ğretiyor
aslında. Bunları
bize kalıyor
sadece yaptı ula
şey
her
ştığınızı,
ğınız
hatalardan ders çıkarmak ve kazançlarınıza nasıl
emeklerinizi
tekrar ve tekrar kendinize hatırlatmak. Bazı dönemler biterken yenileri var hayatta önümde ama bildi
ğim
tek
şey
burada kendimi ke
şfettiğim.
Sınırlarımı gördüm, ne
kadar ileri gidebilece
ğimi,
neyi istemedi
ğimi
ö
ğrendim
aslında. Ona göre bir plan
kurdum kendime hayatta, çok güzel çok özel insanlar tanıdım onlardan çok
şey
ö
ğrendim.
Kendimi bulmamda ke
şfetmemde
Şimdi
onlar yardımcı oldu bana.
bu dört yılın sonunda neler payla
aklıma hiçbir
şey
gelmiyor. Ancak bildi oldu
ğu.
Sevip ba
ğim
şarana
kadar elinden ne kadar
tek
şey
şey,
bir
şmalıyım
şeyi
diye dü
şündüğümde
sevmenin ne kadar önemli
geliyorsa onun için u
ğraşmak
çok önemli.
Benim sevdi
şey
ğim
birçok
oldu bu dönemde en ba
arkada
şlarım
şta
çok güzel insanları sevdim, çok güzel
oldu sonra
bir baktım hepsi her gün konu
ğinde birlikte yaşadığım birçok kişi oldu
şmadan
yapamadı
ğım
her gün gördü
ğüm
yeri geldi
insanlar oldu. Belki de beni benden daha çok dü
şünen
hayatımda.Okul kulüplerinin yönetim kurulunda bulundum ve aynı amaç için bu kadar çaba gösteren insanlarla birlikte olmak ço
ğu
zaman çılgın bir motivasyon
verse de bazı zamanlar durdu
ğum
yerde beni büyüledi.
Siz de üniversiteye yeni ba
şlıyorsanız
birçok dost biriktirin. Asla ama
asla benim hakkımda ne dü kimin
şünürler diye kaygı ne düşündüğünün
ya
şamayın
hiçbir önemi yok ve siz yaptı
yükü ister inanın ister inanmayın
ğınız şeyle
aranızda bir ba
ğ
kurdu
ğunuz
zaman herkes ama herkes size saygı duyacaktır. Birçok ders alın birçok hocayla konu
ve
ğrenin,çünkü öğrendiğiniz her bilgi başka bir kişinin sizin hayatınıza ektiği tohumdur. Bu tohumlar bir gün büyüyecek ve onları anlatan kişiler sizinle beraber ölümsüzleşecektir. Geç kalmayın plan yapın okul bittikten sonra ne yapacağını bilememek ve bir boşlukta yeni
şeyler
şun
ö
olmak gerçekten kötü hissettirebilir. Yurt dı
şına
gitmek istiyorsanız bunu son sınıfın birinci
dönemi halletmeye çalı
şın
ve kesinlikle yardım alın!
Şimdi
ben gidiyorum ve sıra sizde,
hayatınızın en güzel yılları önünüzde ve her
şey
ama her
şey
sizin elinizde. Siz de insanların
hayatlarına tohumlarınızı bırakın onlar büyüsün ve sizi hep ya
AYL İ N DAYO Ğ LU
şatsın.
4 Sene mi geçmi ş ? Dört senenin nasıl geçti
ğini
anlamadan,
İlk
mezuniyet yazısı yazıyorum.
ğimi, ştuğumu
Hoca’nın sınıfına nasıl geldi gördü
ğümü,
kimlerle konu
şu
an
gün Banu ilk kimleri bile çok net
hatırlayabiliyorum fakat bu yaz mezun oluyorum! Her anlamda dolu dolu ya
şadım
bu dört
senemi. Önce korktum, liseden sonra üniversite
şeydi gözümde. Fakat sonra güzel tanıştım, gezdim, eğlendim, âşık oldum,
büyük bir insanlarla a
ğladım.
Bir yandan da derslere girdim tabii!
Psikoloji bölümüne çok heyecanlı, çok istekli girmi
ştim
ki yanılmamı
bilgiye olan açlı Gitti
ğim
ço
ğu
ğım
şım.
Her dersime
ve heyecanımla girdim.
dersten keyif alarak çıktım. Bunda
hocalarımın da payı çok büyük. Bölümümü çok sevdim, hocalarımı apayrı.
Şimdi
ise mezun oluyorum, mezun olmamın da
verdi
ği
karma
şık
duygular içerisindeyim.
Hem heyecanlı hem biraz endi geçirdi arkada
ğim
şlarıma
şeli.
Dört senemi
bu güzel okuluma, hocalarıma, buradan te
şekkür
edip kendim de
dahil olmak üzere mezun olacak bütün arkada
şlarıma
hayatta ba
şarılar
ve mutluluklar
diliyorum!
AYDANA ORMYSHEV Mezuniyet Psikoloji bölümünde 4.yılım. 4 yıl gerçekten göz açıp kapayıncaya kadar geçti, geriye ömür boyu hatırlanacak dostluklar, tecrübeler bıraktı. Bölümde hala ilk yıllarını geçirenlere
şarıyı ştirmemeleri, farklı
tavsiyelerim; nominal akademik ba
e
ğitiminizin
merkezine yerle
alanlardan da olsa ilgilerini çeken dersleri almaktan çekinmemeleridir. Bilgi Üniversitesi disiplinler arası çalı
şmak
isteyen ö
ğrencilere
bu
fırsatı sunuyor, bence farklı alanlara ilgisi
ğerlendirmeli. Ayrıca Bilgi çalışmayan akademisyenlerin
olan herkes de Üniversitesinde
de
tecrübelerinden yararlanabilmek için kulüp etkinliklerini yakından takip etmenizi tavsiye ederim. Ba
şarılar...
YA Ğ IZ ATAY
My University Story I can remember my first ever class I ever took. I had just finished high school and was so
intimidated by all my course descriptions. I was anxious since I didn’t know anybody. By the end of my first term I was already feeling more independent and enthusiastic about learning more. It was also amazing meeting so many likeminded people that were from so many different backgrounds. With time I got lazy and failed a few classes but then also aced other classes but during this whole process I enjoyed every moment. I must say that partly I am ready to finish and move on but another part of me wants to stay and carry on this experience.
EM İ LLE ÖZÇEL İ K
MEZUNLARIMIZDAN HABER VAR!
TRT1 kanalında bir TV programı yaptım. Kendi programımın psikolog sunucusu oldum. 1 seneye yakın süren programım bitti ancak yeni bir sözleşme aşamasındayım. Yeniden bir tv projesiyle karşınızda olacağım. Aynı zamanda Gelişim Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladım. Birde bir danışmanlık merkezinde çalışıyor, danışan alıyorum. Aynı zamanda şehiriçi-şehirdışı/üniversitelerde/ okullarda seminerler veriyorum.
CANSU YURTSEVEN
Merhaba, ben Batuhan. Ankara'dayim, Bilkent Universitesinde norobilim programinda master yapiyorum. Algisal ogrenme yoluyla insanlarin gorsel korteks haritalarinda olusan degisimleri fMRI kullanarak arastiriyorum. Buradan kabul almama on ayak olan en onemli faktorler Umit ve Idil Hoca'yla yapma firsati buldugum cesitli arastirma projeleriydi. Bunun yaninda, Bogazici'ndeki psikobiyoloji laboratuvarinda staj yaparken ilerde bu alanda calismak istedigimin farkina vardim, Belgrad'ta bir laboratuvarda bir staj daha yaparak kendimi bu bolume girebilecek kadar gelistirebildim.
BATUHAN ERKAT
MEZUNLARIMIZDAN HABER VAR!
Mezun olmadan hemen önce yüksek lisansı şu an istemediğimi, iş hayatına atılmak istediğimi farkındaydım. İlk düşündüğüm iş ise eğitim sektörü, bir anaokulu ya da ilkokulda çalışmaktı. Nitekim de öyle oldu. Mezun oldu olacakken iş aramaya başladım. Final Okullarında anaokul-ilkokul kademesinin psikoloğu oldum. Psikolog diyorum fakat atama öğretmen olarak yani rehber öğretmeni olarak yapılmakta. Yoksa okulda şu an hem psikolog, hem rehber öğretmen hem psikolojik danışmanım. Psikolog öğretmen bile oldum :) bu sizin kendinizi nasıl tanıttığınızla alakalı. Okullarda psikoloji mezununun çalışabilmesi için formasyon aranmakta. Ben İstanbul Üniversitesi’nden 2 dönem/1 yıl süren formasyon eğitimimi aldım. Dersler haftasonuna tüm gün şeklindeydi ve 2. Dönem staj bulunuyordu, ders günü teke iniyordu. Şu an bulunduğum konumdan, öğrencilerimden, velilerimden çok memnunum. Ama kariyerim bu noktada ilerlemeyecek. Çocuk alanında uzmanlaşmak istiyorum. Yüksek lisansımı tamamlayana kadar bu sektörde kalmayı düşünüyorum.
ELİF PEHLİVAN
SELİN YAVUZ BERKUTAY MERT BUSENUR AKTAŞ OĞUZHAN GÜRDOĞAN YAĞIZ ATAY CANSU MİLCAN LAL MENGÜÇ SESİL TOK EMRE KARAMAĞARA AŞKIM ÇELEBİ DİCLE TEMİZ ECE AYDIN CEREN EKEN ZEYNEP İREM URGANCI AYŞE ÇETİNER IBU PSIKOLOJI KULÜBÜ IBUPSYCLUB İBUPSYCLUB
BIZE ULAŞABILECEĞINIZ MAIL ADRESIMIZ: BILGIPSYCLUB@GMAIL.COM
ISTANBUL BILGI ÜNIVERSITESI PSIKOLOJI KULÜBÜ
2018-2019 GÜZ SAYISI
2018-2019 DÖNEMI YÖNETIM KURULU ÜYELERIMIZ