FYZY 22

Page 1


BAfiYAZI

De¤erli Ifl›kl›lar, Y. Müh. Tufan DURGUNO⁄LU Feyziye Mektepleri Vakf› Yönetim Kurulu Baflkan›

F

YZY dergimiz, 126 y›ll›k tarihimizde en uzun süre yay›nlanan süreli yay›n olarak sizlere ulaflmaya devam ediyor. Dergimiz bu say›s›yla yay›n hayat›nda 8. y›l›na girmifl bulunuyor. Bu uzun süre zarf›nda eme¤i gecen tüm arkadafllar›m›za ve yazarlar›m›za teflekkür ediyorum. Dergimizi yay›n hayat› boyunca, FMV tarihenden e¤itime, her biri gündemi önceden yakalayan kapak konular›na, sanata, kültüre, spora ve di¤er özgün yaz›lar›na uzanan zengin içeri¤iyle sizlerin be¤enisine sunduk. Okullar›m›zla ilgili geliflmelerin haberlerini de yine dergimiz vas›tas›yla sizlere duyurduk. FYZY dergimizin bu yeni say›s›nda da sizlere okullar›m›zla ilgili pek çok önemli geliflmeyi aktarman›n mutlulu¤unu tafl›yorum. Geçti¤imiz aylarda Erenköy Kampüsümüz akreditasyon ziyaret ekibini baflar›yla a¤›rlad›. Hem Ayaza¤a hem Erenköy Ifl›k Liselerimiz IB/DP programlar›na adayl›k baflvurusu yapmaya haz›rlan›yor. Bu haz›rl›klar kapsam›nda, yaz döneminden bafllamak üzere ö¤retmenlerimizi yurt d›fl›ndaki çal›fltaylara gönderiyoruz. Ö¤retmenlerimizin elde edece¤i yeni bak›fl aç›lar›, geliflmifl müfredatlar, CAS etkinlikleri ve TOK dersleri ile bu programa kat›lacak ö¤rencilerimize uluslararas› düzeyde e¤itim sunabilece¤iz. ‹ngilizce e¤itimimizin her y›l gelifltirilen içeri¤i, yap›lan etkinliklerle genifl ve ifllevsel bir boyut kazan›yor. Kurumumuzun 125. Y›l› etkinlikleri kapsam›nda “Genç Yorumlar” ad›yla bir kitap haz›rland›. Çocuklar›m›z okuduklar› kitaplardan etkilendikleri bölümleri, sözcükleri seçtiler ve

nedenlerini yazd›lar. Türkçe-Edebiyat ö¤retmenlerimizin çal›flmalar›yla ortaya ç›kan bu güzel kitapta, çocuklar›m›z›n ne kadar kaliteli eserler okuduklar›n›, düflünce ve yorum derinliklerini görerek gurur duyduk. Teknolojinin e¤itimde kullan›m›na her zaman ak›lc›l›kla yaklaflan kurumumuz, tablet projesini de ayn› ciddiyetle ele ald›. Uzmanlar›m›z, Türkiye’deki tüm ürünleri incelediler, içerik ve program sa¤lay›c›larla görüfltüler, baflka okullar› ziyaret ettiler, uluslararas› düzeyde birçok uygulamay› da incelediler. Bu çal›flmalar sonucunda, gelecek y›l tüm ilkö¤retim 5. s›n›f ile lise haz›rl›k ve 9. s›n›f ö¤rencilerimize tablet da¤›tma, 4. s›n›ftan itibaren tüm dersliklere de ak›ll› tahta yerlefltirme karar›n› ald›k. Kampüslerimizde kapal› alanlarda kablosuz iletiflim a¤lar›n›n, Niflantafl› merkez olmak üzere, her kampüsümüzde e¤itim teknolojileri-biliflim birimlerinin ve ileride mobil ders uygulamalar›n› sa¤layacak müfredat içeriklerinin oluflturulmas› için yo¤un bir haz›rl›k dönemine girdik. Akademik çal›flmalar›n yan›nda, bu dönemde yine sanat, kültür ve spor alan›nda da pek çok etkinli¤e ev sahipli¤i yapt›k. Çengname, Murat Evgin, ‹lhan fieflen Konserleri gibi müzik etkinlikleri; Dü¤ün, K›rm›z› Hal› tiyatro etkinlikleri ve Spora Ifl›k Tutanlar Ödül Töreninin yan› s›ra 100 Y›ll›k Okullar 10. Spor fiöleni ve 7. Satranç Tak›m Yar›flmas› gibi okullar aras› önemli etkinlikleri de baflar›yla gerçeklefltirdik. Sanat, kültür ve spor etkinliklerinin e¤itimin ayr›lmaz bir parças› oldu¤u anlay›fl›m›z, gelecekte de pek çok etkinlikle yaflam bulacakt›r. Sayg›lar›mla

3


FMV HABERLER

100 Y›ll›k Okullar 10. Spor fiöleni FMV Ifl›k Okullar› taraf›ndan sporun dostluk ve kardefllik misyonunu e¤itim kurumlar› ve ö¤renciler aras›nda gelifltirerek yaflatmak amac›yla gerçeklefltirilen “100 y›ll›k Okullar Spor fiöleni”nin onuncusu Ayaza¤a Kampüsünde yap›ld›. fiölenin aç›l›fl›nda “Spora Ifl›k Tutanlar Ödül Töreni” de gerçeklefltirildi.

stanbul’da 100 y›l› aflan süredir e¤itim-ö¤retim hizmeti veren okullar›; sporun dostluk, bar›fl ve kardefllik ilkelerinden yola ç›karak bir araya getiren “FMV Ifl›k Okullar› 100 Y›ll›k Okullar Spor fiöleni”nin onuncusu Ayaza¤a Kampüsünde gerçeklefltirildi. Spor flöleni kapsam›nda futbol, basketbol, voleybol, yüzme, masa tenisi ve tenis branfllar›nda müsabakalar yap›ld›. fiölende 30 okul yer ald›. Yar›flmalarda bu okullardan 900 sporcu-ö¤renci mücadele etti. Voleybolda 17, futbolda 20, basketbolda 27, masa tenisinde 13, yüzmede 7, teniste 10 okulun kat›ld›¤› müsabakalar, e¤lenceli ve izleyenlere de keyif veren mücadelelere sahne oldu. “100 Y›ll›k Okullar 10. Spor fiöleni”nin aç›l›fl töreninde, “Spora Ifl›k Tutanlar Ödül Töreni” de gerçeklefltirildi. ‹ki organizasyonun bir arada gerçekleflmesi, genç sporcularla spor dünyas›n›n önemli isimlerini bir araya getirirken, renkli sahnelerin yafland›¤› bir sportif atmosfer yarat›lmas›na da vesile oldu.

4

KATILAN OKULLAR • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

Beyo¤lu Anadolu Lisesi Çapa Anadolu Ö¤retmen Lisesi Davutpafla Lisesi Fatih Gelenbevi Anadolu Lisesi Fenerbahçe Koleji FMV Özel Ayaza¤a Ifl›k Lisesi FMV Özel Erenköy Ifl›k Lisesi FMV Özel Ifl›k Lisesi Galatasaray Lisesi Haydarpafla Lisesi Heybeliada Deniz Lisesi ‹stanbul Lisesi Niflantafl› Anadolu Lisesi Özdemir Sabanc› Emirgan Anadolu Lisesi Özel Alman Lisesi Özel Darüflflafaka Lisesi Özel Esayan Ermeni Lisesi Özel Getronagan Ermeni Lisesi Özel ‹talyan Lisesi Özel Notre Dame De Sion Lisesi Özel Saint Benoit Frans›z Lisesi Özel Saint Joseph Frans›z Lisesi Özel Saint Michel Frans›z Lisesi Özel Sankt Georg Avusturya Lisesi ve Ticaret Okulu Özel fiiflli Terakki Lisesi Özel Üsküdar Amerikan Lisesi Selçuk K›z Teknik ve Meslek Lisesi Sultanahmet Suphi Pafla Ticaret Meslek Lisesi Sultanahmet Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi Vefa Lisesi


“Spora Ifl›k Tutanlar”, ödüllerini Ifl›kl› ö¤rencilerden ald› “Spora Ifl›k Tutanlar”, ödüllerini, FMV Ifl›k Okullar› taraf›ndan düzenlenen 100 Y›ll›k Okullar 10. Spor fiöleni’nde Ifl›kl› ö¤rencilerin elinden ald›. Törende Alex De Souza, Aykut Kocaman, H›ncal Uluç, Abdullah Avc›, Naim Süleymano¤lu, Feyyaz Uçar ve Tanju Çolak’›n da aralar›nda bulundu¤u ödül sahipleri Ifl›kl› ö¤rencilerle bir araya geldi.

pora Ifl›k Tutanlar ödülleri, FMV Ifl›k Okullar› ile Vakf›n dan›flmanl›k deste¤inde bulundu¤u Fenerbahçe Spor Kulübü E¤itim Kurumlar›n›n ö¤renci, veli ve akademik kadrolar›n›n oylar›yla sahiplerini buldu. Bu y›l üçüncüsü düzenlenen ödül törenine ödül alan sporcu ve spor insanlar›n›n yan› s›ra, spor camias›n›n önemli isimleri de kat›ld›. Ece Vahapo¤lu’nun sunumuysa etkinli¤e renk katt›. ‘Y›l›n Futbolcusu’ seçilen Alex De Souza, Ifl›kl› ö¤renciler taraf›ndan sevgi gösterileri ve tezahüratlar› ile karfl›land›. Alex, törende yapt›¤› konuflmada, bu y›l ‘Spora Ifl›k Tutanlar Fair Play Ödülü’nü alan Jokey Erhan Yavuz’u örnek göstererek, “fiu an futbolda en çok ihtiyac›m›z olan fley buna benzer hareketler ve yaklafl›mlar.” dedi. Bu y›l talihsiz bir kazada yaflam›n› yitiren Kayak Millî Tak›m› Sporcusu Asl› Nemutlu’nun an›s›n› yaflatmak üzere verilen 126. Y›l Özel Ödülü’nü alan Nemutlu Ailesi, törende izleyicilere duygusal anlar yaflatt›.

S

SPORA IfiIK TUTANLAR Y›l›n Sporcusu: Gülsüm Tatar (Boksör - Dünya ve Avrupa fiampiyonu) Y›l›n En ‹yi Futbolcusu: Alex De Souza (Fenerbahçe) Y›l›n Tak›m›: Vak›fbank Türk Telekom Kad›n Tak›m› (Avrupa fiampiyonlar Ligi fiampiyonu, Dünya Kulüpler ‹kincisi) Y›l›n Spor Adam›: Erol Ünal Karab›y›k (Voleybol Federasyonu Baflkan›) Y›l›n Teknik Direktörü: fiahin Çatma (Y›ld›z K›z Voleybol Tak›m› Teknik Direktörü) Dünyada Y›l›n Sporcusu: Lionel Messi (Futbolcu) Y›l›n Spor Yazar›: H›ncal Uluç (Sabah Gazetesi) Y›l›n Spor Program›: Maraton, fiansal Büyüka Y›l›n Genç Yetenek Ödülü: Hazal Sar›kaya (Yüzücü) 126. Y›l Özel Ödülü: Y›ld›z K›z Voleybol Tak›m› (Tak›m baz›nda Dünya fiampiyonu), Asl› Nemutlu (Kayak Millî Tak›m› Merhume Sporcusu) Hizmet Ödülü: Fatih Terim (Galatasaray Futbol Tak›m› Teknik Direktörü) Hayat Boyu Baflar› Ödülü: Naim Süleymano¤lu (Halterci - Dünya ve Olimpiyat fiampiyonu) Baflar› Ödülü: Abdullah Avc› (A Millî Futbol Tak›m› Teknik Direktörü) Onur Ödülü: Sinan Erdem (Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi Merhum Baflkan›) Fair Play Ödülü: Erhan Yavuz (Jokey) Efsane Golcüler Ödülü: Feyyaz Uçar, Aykut Kocaman, Tanju Çolak, Ali Gültiken, R›dvan Dilmen, Hami Mand›ral›

5


FMV HABERLER

FMV IfiIK OKULLARI 7. SATRANÇ TAKIM YARIfiMASI FMV Ifl›k Okullar› 7. Satranç Tak›m Yar›flmas›, Feyziye Mektepleri Vakf› taraf›ndan Türkiye Satranç Federasyonunun ifl birli¤i ile Ayaza¤a Kampüsünde gerçeklefltirildi. Yar›flma bünyesinde yer alan ayr› bir etkinlik olarak, anaokullar› kategorisinde, derecelendirme olmadan gerçeklefltirilen 4 turluk “FMV Ifl›k Okullar› 3. Satranç fiöleni” ise Fenerbahçe Kampüsünde yap›ld›. Üç gün süren FMV Ifl›k Okullar› 7. Satranç Tak›m Yar›flmas›’nda, 43’ü FMV Ifl›k Anaokullar› 3. Satranç fiöleni’ne kat›lan anaokullar› olmak üzere, 242 farkl› ilkö¤retim, lise ve üniversiteden toplam 322 tak›m ve 1600 civar›nda oyuncu yar›flt›. Yar›flmada 104 ayni ödül, 20 kupa, 320 madalya, 20 flilt, anaokullar› kategorisinde her kat›l›mc›ya 140 ayni ödül paketi verildi. Baflhakemli¤ini Türkiye Satranç Federasyonu Marmara Bölge Temsilcisi ve Uluslararas› Satranç Hakemi (F‹DE Hakemi) Fuat Ergün’ün, Gençler Kategorisi Sektör Hakemli¤ini yine F‹DE Hakemi Türkiye Satranç Federasyonu ‹stanbul ‹l Temsilcisi R›za Öney’in yapt›¤› yar›flmada befli uluslararas› olmak üzere toplam 39 hakem görev yapt›. Yar›flmay› canl› ortamda izleyen kifli say›s› ise 2500’ün üzerine ç›kt›. FMV Ifl›k Okullar› 7. Satranç Tak›m Yar›flmas›, tüm bu özellikleriyle bu y›l da Türkiye’de yap›lan en kapsaml› okullar aras› tak›m satranç yar›flmas› oldu.

“K›rm›z› Hal›” sahnedeydi Tiyatro Ayna, Folker Bohnet ve Alexader Alexy’nin yazd›¤›, Hakan Alt›nay’›n yönetti¤i K›rm›z› Hal› adl› oyunu Niflantafl› Kampüsünde tiyatroseverlerle buluflturdu. Türk tiyatrosunun çok de¤erli ismi Dilek Türker’in baflrolünü oynad›¤› oyunda ‹zmir Devlet Tiyatrosu oyuncusu Selçuk Özdo¤an ve Ertunç Uygun da rol ald›. Hale Kuntay’›n dilimize kazand›rd›¤› oyunun dekorlar›n› da Türkiye’de sahne sanatlar›na dekor ve kostümleriyle k›rk y›l› aflk›n süredir emek veren Osman fiengezer haz›rlad›. Bir popüler kültür elefltirisi tafl›yan komedi türündeki oyun, nesiller aras›ndaki yaflam fark›n›n bir sürtüflme nedeni olmak yerine gelece¤e dair yol gösterici bir de¤er oldu¤unu ve aile içi çat›flman›n aile içi dayan›flmaya dönüflebilece¤ini anlat›rken, izleyiciden büyük be¤eni toplad›.

6


fiirin Pancaro¤lu’ndan

ÇENGNAME Arp sanatç›s› fiirin Pancaro¤lu, Niflantafl› Kampüsünde Osmanl›-Türk arp› olan “çeng”in izinden yola ç›karak Türk müzi¤ini yeniden yorumlad› ve “Çengname” ile muhteflem bir dinleti gerçeklefltirdi. Yirmi dört telli bir Osmanl› müzik aleti olan çeng, Osmanl› saray müzi¤inin, fikir ortamlar›n›n, felsefi sohbetlerin, fliir meclislerinin, entelektüel buluflmalar›n çalg›s›yd›. 17. yüzy›ldan itibaren kaybolmaya yüz tutan ve Osmanl›-Türk arp› olarak nitelenen çeng, fiirin Pancaro¤lu taraf›ndan yeniden gündeme getirildi. Çengin izinden yola ç›karak son dönemlerde Türk müzi¤i çal›flmalar›na yer veren fiirin Pancaro¤lu, Türkiye’nin önde gelen müzisyenleri ‹lhan Yaz›c›, Derya Türkan, Yurdal Tokcan ve Fahrettin Yark›n’la birlikte Çengname projesine imza att›lar. Çengname’de çenge arp ile hayat veren fiirin Pancaro¤lu, Ali Ufki’den Kantemir’e, Kaptanzade Ali R›za Bey’den Sultan Abdülaziz’e, ilahilerden flark›lara ve saz eserlerine uzanan keyifli bir dinleti sundu. Arp›n Osmanl› müzi¤ine konuk oldu¤u konserde Derya Türkan, Pancaro¤lu’nun eflli¤inde bat› müzi¤ine de yolculuklar gerçeklefltirdi. Çengname dinletisinde, arp›n masals› sesiyle çeng gelene¤i yeniden hat›rlan›rken ortaya ç›kan eflsiz müzikal lezzetler, dinleyicilere unutulmaz bir akflam yaflatt›.

‹lhan fieflen konseri Niflantafl› Kampüsü Muvaffak Benderli Salonu yine muhteflem bir müzik ziyafetine ev sahipli¤i yapt›. ‹lhan fieflen’in konseri müzikseverlere duygu ve coflku dolu bir akflam yaflatt›. fieflen’in “Ellerimde Çiçekler”, “Neler oluyor Bize” gibi, yay›nland›¤› ilk günden itibaren büyük be¤eni kazanm›fl ve Türk pop müzi¤i klasikleri aras›na girmifl flark›lar› dinleyicilerin de kat›l›m›yla ve coflkuyla seslendirildi. 1983 y›l›nda ye¤enleri Burhan ve Gökhan fieflen’le Grup Gündo¤arken’i kuran ‹lhan fieflen, besteleri, sesi ve yorumuyla Türk pop müzi¤indeki ayr›cal›kl› yerini bu konserinde de izleyicilere bir kez daha hissettirdi.

7


FMV HABERLER

Niflantafl›’nda müzik ziyafeti

Murat Evgin konseri Besteleri ve müzi¤iyle genifl bir hayran kitlesine sahip olan Murat Evgin, Niflantafl› Kampüsü Muvaffak Benderli Salonu’nda verdi¤i konserle müzikseverlere harika bir akflam yaflatt›. Murat Evgin ve Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu 8. s›n›f ö¤rencisi Sena Özdemir’in “Fas›l Bafllay›nca” flark›s›yla yapt›klar› düet de izleyicilerden büyük be¤eni toplad›. 1993 y›l›nda ilk kez AKM’de babas› Erol Evgin’in 25. Sanat Y›l› Konseri’nde gitar›yla sahneye ç›karak profesyonel müzik hayat›na bafllayan, sonras›nda da kendi özgün yorumu ve besteleriyle müzik dünyas›nda güçlü bir yer edinen Murat Evgin’in konseri coflkuyla izlendi.

Göbeklipete Rüzgâr› sergisi Türk heykel sanat›n›n önemli ismi Prof. Dr. Erdinç Bakla, Anadolu uygarl›klar› üzerine 1996 y›l›nda bafllayan “Hitit Rüzgâr›”, “Troia Rüzgâr›”, “Çatalhöyük Rüzgâr›” adl› sergiler dizisinin devam› niteli¤indeki “Göbeklitepe Rüzgâr› Heykel Sergisi”yle Galeri Ifl›k Teflvikiye’de sanatseverlerle bulufltu. Sanatç›, fianl›urfa Göbeklitepe kaz› alan›nda iki y›l süren çal›flmalar›n›n ürünü olan sergisinde, Göbeklitepe buluntular›na ça¤dafl yorumlar getiren ve “T” fleklindeki dikilitafllar› birer insan olarak niteleyen eserlerini sergiledi.

Yurdaer Alt›ntafl’tan Paris’in çat›lar› Sessizler ve Sesliler Teflvikiye’ye tafl›nd› Galeri Ifl›k Teflvikiye, 16. Uluslararas› Grafik Tasar›m Günleri kapsam›nda, grafik sanat›n›n duayen ismi Yurdaer Alt›ntafl’›n “Sessizler ve Sesliler” bafll›kl› sergisine ev sahipli¤i yapt›. Tiyatro ve sinema baflta olmak üzere, tasarlad›¤› sanat afiflleriyle uluslararas› üne sahip olan Yurdaer Alt›ntafl’›n “Sessizler ve Sesliler” sergisinde, yeni tasar›mlar› olan “Siyah-Beyaz ve Sessiz” çal›flmalar›n›n yan› s›ra ‹stanbul Film Festivalleri, tiyatro oyunlar›, kendi sergileri ve di¤er festivaller için tasarlad›¤› afifller de yer ald›.

8

Dünyan›n kültür ve sanat baflkenti Paris’e karakteristik havas›n› veren ünlü çat›lar›n›n atmosferi, Galeri Ifl›k Teflvikiye’de, Prof. Dr. ‹smet Vildan Alptekin’in “Paris’in Çat›lar›” adl› foto¤raf sergisiyle sanatseverlere ulaflt›. Sanatç›n›n sergide yer alan foto¤raflar›, Paris’in önemli simgelerinden biri olan ve genellikle ö¤rencilerin, küçük ailelerin oturdu¤u Mansard Çat›lar›’ndan de¤iflik örnekleri yaflamdan enstantanelerle birlikte yans›t›yordu.


E⁄‹T‹MC‹ GÖZÜYLE

Yaz okullar›nda yabanc› dil ö¤retimi il, bireyin kendini ba¤›ms›z biçimde yönetmesini, sosyalleflmesini, e¤itimsel süreçlerini gerçeklefltirebilmesini sa¤layan en önemli kültürel zenginliktir. Bir iletiflim arac›ndan çok daha fazlas›d›r. Dil, insano¤lu için tüm kap›lar› açabilen bir anahtar, bireyin do¤al süreçte var oluflunun temeli ve edinimlerinin bütünüdür. Ana dil, öncelikle bireyin yaflam›n içinde kazand›¤›, edindi¤i deneyimleri; yaflanm›fll›klar› belirtir. Bilinmeyen bir kökende ve bilinmeyen bir tarihte birleflmifllik olarak ifade edilir. Dil e¤itimi de iflte tüm bu yaflanm›fll›klar›n üzerine kurulmal›d›r. Do¤al süreçte ald›¤› dil e¤itimiyle ana dilini ustaca kullanan birey, günümüz koflullar›nda kuflkusuz en az bir yabanc› dili iyi bilme ve ustaca kullanma gereksinimi içindedir. Kültürlerin iç içe geçti¤i, eriflimin, teknoloji ve internet sayesinde s›n›r tan›mad›¤› küreselleflen dünyada, gelece¤imizi flekillendirecek ve yaflam maratonunda ipi gö¤üsleyecek olanlar sadece yabanc› dil bilen de¤il, düflünen, sorgulayan, merak eden, disiplinli çal›flan bireyler olacakt›r. 21. yüzy›l, farkl› e¤itim yaklafl›mlar›n› tafl›makta; bizleri giriflimcilik, inovasyon, yarat›c› düflünme gibi kavramlarla buluflturarak uluslararas› bak›fl aç›s›n›n önemini vurgulamaktad›r. Uluslararas› bak›fl aç›s›na sahip bireyler yetifltirebilmek ve uluslararas› platformda yer alabilmek de yabanc› dilin yetkin biçimde kullan›m›yla mümkündür. Günümüzde yabanc› dil e¤itimi üzerine pek çok farkl› yöntem denenmekte ve uygulanmaktad›r; ancak yabanc› dil e¤itimi, öncelikle dili sevmek ve sevdirebilmek kofluluyla gerçeklefltirilmelidir. ‹deal olan, do¤al ortam›nda dil

D

Özden SOYER FMV Özel Erenköy Ifl›k Lisesi-Fen Lisesi Müdürü

e¤itimi verebilmek ve dil kullan›m›na yönelik olarak bireyde kiflisel güven oluflturabilmektir. Dil canl›d›r, yaflayan bir olgudur ve yapay unsurlar üzerine temellendirilemez. Bu nedenle Ifl›k Okullar› olarak yabanc› dil ö¤retiminde ö¤rencilerimize iyi ve do¤ru koflullar› sa¤lama çabam›z›, ‹ngilizce e¤itimlerimizi kampüslerimizde yaz dönemlerine tafl›yarak sürdürmeyi planl›yoruz. 2011-2012 E¤itim-Ö¤retim Y›l› yaz döneminde, kampüslerimizde dil okullar› ifl birli¤iyle ö¤rencilerimize; e¤itmenlerin yabanc› oldu¤u, okul kap›s›ndan ad›m at›ld›¤› andan itibaren sadece ‹ngilizce konuflulan e¤lenceli ve e¤itici bir ortam haz›rlamak için çal›flmalar›m›z› sürdürüyoruz. Yabanc› dilin ö¤renimi için gerekli olan tüm koflullar› bir araya getirmeye özen gösterdi¤imiz yaz okullar›m›zda, ö¤rencilerimizin ‹ngilizceyi ö¤renme ve gelifltirmenin ötesinde, yabanc› e¤itimciler sayesinde bu dili aksan›yla duyarak yaflamlar›n›n bir parças› hâline getirmelerini hedeflemekteyiz. Ö¤rencilerimizin sosyal, kültürel aç›dan geliflmelerini; sanat ve spor faaliyetleriyle de ruhsal ve fiziksel aç›dan güçlü bireyler hâline gelebilmelerini planl›yoruz. ‹stiyoruz ki ö¤rencilerimiz yemek masas›ndan havuza, havuzdan bahçeye ‹ngilizceyi her yerde rahatl›kla kullans›n, bilim, sanat ve spor etkinlikleriyle geliflsin ve sosyalleflme sürecinde, grup bilinci içinde, özgüveni yüksek bireyler hâline gelsinler. Dil, yaflayan bir olgudur ve bireyin yaflam›na girebildi¤i sürece var olur. Ö¤rencilerimizin, yaz döneminde ‹ngilizceyi yaflayarak ve e¤lenerek ö¤renmelerini ve yaflamlar›n›n içinde var etmelerini hedefliyoruz.

9


FMV BAfiARI

Baflar›lar gururland›r›yor Ifl›kl› ö¤renciler e¤itimden spora pek çok farkl› alanda elde ettikleri baflar›larla dikkat çekiyor. Baflar›lar FMV Ifl›k Okullar›n›n e¤itim kalitesinin ve zenginli¤inin de göstergesi oluyor.

S

2012 Londra Olimpiyatlar›na kat›lma hakk›n› da kazanan, Balkan Gençler Yüzme fiampiyonu Hazal Sar›kaya

›rbistan’da yap›lan Gençler Balkan fiampiyonas› Yüzme Yar›fllar›’nda Ayaza¤a Ifl›k Lisesi ö¤rencisi, Millî Yüzücü Hazal Sar›kaya, ülkemize üç alt›n madalya birden getirerek, Balkan Gençler Yüzme fiampiyonu olmufltur. Hazal Sar›kaya, ayr›ca olimpiyat davet baraj›n› da geçmeyi baflarm›fl ve 2012 Londra Olimpiyatlar›na kat›lma hakk› elde etmifltir. ‹ngilizce Konuflanlar Derne¤i Türkiye taraf›ndan ülkemizde bu y›l üçüncüsü gerçeklefltirilen ve aralar›nda Robert Kolej, Üsküdar Amerikan Lisesi, Özel Koç Lisesinin de bulundu¤u okullardan 24 ö¤rencinin kat›ld›¤› “Uluslararas› Toplum Önünde Konuflma Yar›flmas›”n›n Türkiye elemelerinde Ayaza¤a Ifl›k Lisesi 11. S›n›f ö¤rencisi Dilara Demir birinci seçilmifltir. ‹ngiliz Kraliyet Ailesi himayesi alt›nda kurulan ve HRH Prens Philip’in onursal baflkanl›¤›n› yapt›¤› “English Speaking Union (ESU)”›n Londra’da düzenledi¤i ve 51 ülkeden 16-20 yafl

aras› gençlerin kat›ld›¤› yar›flmada Dilara Demir, finallere yükselememifl, ancak ülkemizi baflar›l› bir flekilde temsil etmenin gururunu yaflam›fl, bizlere de yaflatm›flt›r. Amerika Birleflik Devletleri New England Eyaleti, Brattleboro, Vermont flehri Uluslararas› E¤itim Okulunda düzenlenecek olan ‘Governor’s Inst›tute on Current Issues And Youth Activism’ (Güncel Olaylar ve Genç Hareket) yaz seminerine kat›lmak üzere Ifl›k Lisesi 10. s›n›f ö¤rencisi Zeynep Buladlar, e¤itim, konaklama, geziler ve ulafl›m dâhil tam burs kazanm›flt›r. Dünya sorunlar›n› ö¤renmek ve tart›flmak isteyen ö¤rencilerimizden oluflan Ayaza¤a Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu Junior Model United Nations (JMUN) Kulübü Harvard Üniversitesi MUN Konferans›na kat›lm›fllard›r. Türkiye Özel Okullar Birli¤i Derne¤inin münazara kültürünü ve e¤itimini yaymak amac›yla düzenledi¤i 3. Türkiye Münazara Ligi

English Speaking Union (ESU)’da Türkiye’yi temsil eden Dilara Demir.

10


Fenerbahçe Koleji yüzücüleri kupalar›yla.

Erenköy Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu yüzme tak›m› kupalar›yla.

2012 turnuva finalinde Özel Amerikan Robert Lisesi ile karfl›laflan Özel Fenerbahçe Spor Kulübü Anadolu Lisesi, 3. Türkiye Münazara Ligi fiampiyonu olmufltur. Marmaris’te gerçekleflen MEB Y›ld›z Bayan ve Erkek Yüzme Türkiye fiampiyonas›na ‹stanbul fiampiyonu olarak kat›lan Fenerbahçe Spor Kulübü Okullar›, y›ld›z bayanlar kategorisinde Türkiye ikincisi, y›ld›z erkekler kategorisinde Türkiye dördüncüsü olmufltur. 150 okul tak›m› ve 397 sporcunun kat›ld›¤› flampiyonada bireysel kategoride de Türkiye birincili¤i, ikincili¤i ve üçüncülü¤üyle önemli baflar›lar elde etmifllerdir. Küçükler ve Gençler Türkiye Yüzme fiampiyonas›’na kat›lan Erenköy Ifl›k Okullar› yüzme tak›m›, bireysel kategoride birçok Türkiye birincili¤i ve ikincili¤i elde etmifllerdir. fiampiyonada, Erenköy Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu küçük bayanlar yüzme tak›m› Türkiye ikincisi olmufltur. Gençler Türkiye Yüzme fiampiyonas›’nda Ayaza¤a Ifl›k Lisesi yüzme tak›m›, Genç Erkek ve Genç Bayanlarda Türkiye üçüncüsü olmufltur. 17-18 Mart 2012 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen “Uluslararas› ODTÜ Robot Günleri”nde, ço¤unlu¤u üniversite ve lise ö¤rencilerinden oluflan 498 kat›l›mc›; befl farkl› kategoride robotlar›n› yar›flt›rm›fllard›r. Yar›flmada, Ifl›k ilkö¤retim Okulu 7. s›n›f ö¤rencisi Kaan Aktafl, 64 kiflinin yar›flt›¤› “sumo” kategorisine kendi robotuyla kat›larak okulumuzu baflar›yla

Özel Fenerbahçe Koleji, 3. Türkiye Münazara Ligi flampiyonluk kupas›yla.

temsil etmifl ve “En Genç Kat›l›mc›” ödülünü alm›flt›r. Ayaza¤a Ifl›k Lisesi 10. s›n›f ö¤rencileri Deniz ‹nan›c› ve Ayfle Revna Albulak, “Solucan kompostu için ülkemizdeki en uygun solucanlar›n belirlenmesi ve bu solucanlar›n genetik olarak tan›mlanmas›” konulu projeleriyle 21. MEF Ulusal ve Uluslararas› Araflt›rma Projeleri Yar›flmas›’nda Biyoloji dal›nda üçüncülük ödülü alm›fllard›r. ‹ngilizce Matematik sorular›n›n çözümüyle derecelendirme yap›lan Uluslararas› ‘The Math League’ Yar›flmas›nda Ayaza¤a Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu, tak›m hâlinde 6. ve 8. s›n›flarda birinci, 7. s›n›flarda ise ikinci olma baflar›s›n› göstermifllerdir. Ö¤rencilerimiz Bulut Bulgu, Yi¤it Serbest ve Tan Gemicio¤lu düzeylerinde birinci, Doruk Üstün ikinci, Yasemin Melek ise üçüncü olmufltur. 2. Ulusal Karikatür Yar›flmas›’nda Ifl›k Lisesi ö¤rencisi Baret Kazazo¤lu, 18 yafl alt›ndaki genç karikatürcüleri özendirmek amaçl› verilen “Jüri Özendirme Ödülü”nü kazanm›flt›r. Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu 8. s›n›f ö¤rencisi Ça¤la Gayretli, 17. Nehar Tüblek Karikatür Yar›flmas›'nda 15-18 yafl grubu genç karikatürcüler aras›nda Türkiye üçüncüsü olmufltur. Ayaza¤a Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu SEMEP sunumu 4 May›s 2012 tarihinde gerçeklefltirilmifl ve jürinin büyük be¤enisini kazanan okulumuz “En ‹yi Disiplinler Aras› Çal›flma” ödülü almaya hak kazanm›flt›r.

ODTÜ Robot Günleri’nde Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu ö¤rencisi Kaan Aktafl kendi robotuyla.

MEF yar›flmas›nda Biyoloji dal›nda ödül alan Ayaza¤a Ifl›k Lisesi ö¤rencileri Deniz ‹nan›c› ve Ayfle Revna Albulak.

“Güncel Olaylar ve Genç Hareket” seminerine kat›lacak Zeynep Buladlar.

11


‹Ç‹M‹ZDEN B‹R‹

Mina¯ Sanver: “Her 14 Aral›k günü, Ifl›k’ta bir Ifl›kl› sanatç›n›n sergisi aç›ls›n isterim.” Sevil KARACIK FMV ve Ifl›k Okullar› Kültür Sanat Yöneticisi Giray KARANLIK Yazar - Araflt›rmac›

Ressam Mina ¯ Sanver bugüne kadar pek çok sergisi sanatseverlerle buluflmufl önemli sanatç›lar›m›z aras›nda yer al›yor. Resim e¤itimini Prof. Nurullah Berk’in atölyesinde (1972-1981) ve Londra’daki Sir John Cass School of Art’a 1973 - 1974 ve 1980 y›llar›nda devam ederek oluflturan Mina ¯ Sanver ayn› zamanda bir Ifl›kl›… Sanver’le sanat›n› ve Ifl›kl› y›llar›n› konufltuk.

12


esme nas›l yöneldiniz ve resim çal›flmalar›n›z nas›l bafllad›? On dokuz yafl›nda, hocam Nurullah Berk’in atölyesinin kap›s›n› çalarak bafllad›. Hoca’y› flahsen hiç tan›m›yordum. Kendisinden özel ders almak istedi¤imi söyledim. Önce bir gün verdi ve s›nav yapt›, ard›ndan da çal›flt›rabilece¤ini söyledi. Böylece çal›flmalar bafllad›.

R

Mezuniyet y›ll›¤›nda arkadafllar›n›z, “Resim yapmay› çok sever… ‹deali Güzel Sanatlar Akademisidir.” diye yazm›fllar. Sanki genlerinizde sanata bir yatk›nl›k var gibi… Ben anne taraf›ndan Vasfi R›za Zobu’nun ye¤eniyim. Kendisi büyük amcam olur. Okul döneminde “Okul bitince tiyatrocu olaca¤›m.” diye kendi kendime hep söz veriyordum. Ama kimseyle bu düflüncemi paylaflm›yordum. Sadece yazlar› arkadafllarla arka bahçede, o zaman yay›nlanan Do¤an Kardefl dergisinde yer alan skeçlerden de yararlanarak oyunlar oynuyorduk. Kurallara oldukça uygun tiyatro perdesi ve seyirci s›ralar› vard›. Geçen zamanda sahne sanat›n›n ne kadar zor oldu¤unu düflünmeye ve anlamaya bafllad›m ve ailemde hiç olmayan resme yöneldim. Yap›tlar›n›z› olufltururken nelere dikkat ediyorsunuz, sizin için hangi duygu ve düflünceler ön planda yer al›yor? Anlat›mlar›mda sanat tarihinden, arkeoloji ve sanattan, ça¤dafl sanat ak›mlar›ndan, müzikten, sinemadan, okuduklar›mdan, gezip gördüklerimden, yaflad›klar›mdan özdeyifl hâline

getirilmifl resimler ortaya ç›karmak isterken resimlerimde minyatürler, fermanlar, hal›lar ve çinilerimizdeki Do¤u el iflçili¤ini de iflleyip yans›tmaya çal›fl›yorum. Yani çok fleyi düflünüp, yal›n hâle getirip anlatmak, bu anlat›mlarda bildik, gördük düflünceleri farkl› bir bak›fl aç›s›nda yans›tmak istedi¤imi söyleyebilirim.

“Çok fleyi düflünüp,

Resimlerinize bak›p, “Anlam›yorum.” diyen izleyicilere nas›l yard›mc› oluyorsunuz? Öncelikle yap›tlar›ma her zaman ad koyuyorum. Broflürlere de aç›klamalar yaz›yorum çünkü resimlerime düflüncelerimin süreç içinde görünür hâle getirilmifl yap›tlar olarak bak›lmas›n› isterim.

farkl› bir bak›fl

yal›n hâle getirip anlatmak, bu anlat›mlarda bildik, gördük düflünceleri aç›s›nda yans›tmak istedi¤imi söyleyebilirim.”

Okul y›llar›na dönersek, Ifl›k Lisesiyle hayat›n›z nas›l kesiflti? An›lar? Annem Nerman Zobu Sanver, Ifl›k Lisesinin ‹lkö¤retim Okulunda ‹ngilizce ö¤retmeniydi. Ifl›k’ta 25 y›l ö¤retmen olarak görev yapt›. Benden önce de o¤lunu bu okulda e¤itime bafllatt›¤› için Ifl›k, bizim evin Ifl›k’›yd›… Atatürk’ümüzün de okulu olan Ifl›k’a, o dönem caddede yer alan kona¤›n kap›s›ndan girerek bafllad›m ve 11 y›l sonra 1970’te mezun oldum. Okula ilk gün annem Nerman’la beraber geldim. Geçen sürede hiç beraber gelip gitmedik, bizler kendi iflimizi kendimiz yapard›k. ‹lk önce Kani Bey’in (Ç›nar) kaptanl›¤›nda okulun mavi otobüsüyle gidip geldim. Bu yolculuklarda üst ve alt s›n›ftan pek çok arkadafl›m oldu. ‹lk gezi an›lar›m… Bizim zaman›m›zda Ifl›k’ta s›n›fta kalmak yoktu. ‹ki

13


‹Ç‹M‹ZDEN B‹R‹

“Ifl›k, o y›llarda karma e¤itim yapan çok az say›daki okuldan biriydi. Bizler ilkokuldan lise bitene kadar k›z erkek beraber okuduk. Bence e¤itimin kalitesi kadar bu da çok önemliydi.”

dersten fazla bütünlemeye de kalamazd›n›z. Bu durumda okuldan ç›kar›l›rd›n›z. Kimse kimsenin gözünün yafl›na bakmazd›. Bir sene ben cebirden bütünlemeye kald›m. Beni çal›flt›racak ö¤retmen gerekli. Arkadafl›m Gülsevin San Baydur bana ö¤retmen buldu. Hem de en de¤erlisinden… Bunu unutamam. Bir de, bir süre sonra ö¤retmenin bana söyledi¤ini: “Hiç böyle bütünlemeye kalan ö¤renci görmedim.” Çünkü çok çal›fl›yor ve dersi biliyordum… Hayat bu, düz de¤il. Düz olmamas› da belki yarat›c› güce yard›mc› oluyor. fiu gözlemimi de aktarmak isterim: Yaflamda daha sonralar› okuldan ç›kar›lm›fl üst ve alt s›n›ftan arkadafllarla karfl›laflt›m. Hepsi ifllerinde baflar›l› olmufl ama okuldan ç›kar›l›fllar› derin olmasa da yaflant›lar›nda iz b›rakm›fl. Dönüp bakt›¤›n›zda nas›l bir Ifl›k Lisesi hat›rl›yorsunuz? Çok s›k› disiplinli, soluk almadan çal›fl›lan günler, geceler, haftalar… Okulu bitirdikten k›sa bir zaman sonra yurt d›fl›na gittim. Orada yaflad›m, okudum, atölyelere girip ç›kt›m ve geçen sürede flunu düflündüm: Ifl›k’›n disiplini bana uymufl! O disiplini hâlâ hat›rlad›¤›n›z oluyor mu? Mezun olduktan sonraki uzun y›llarda biraz ateflim ç›ksa, ilk gördü¤üm düfl Ifl›k s›navlar›, bir türlü geçemedi¤im dersler olurdu. fiimdiyse pasaportumun geçerlilik süresi, sorun yaratmas› s›navlar›n yerini ald›.

14

Hayat bir mücadelenin içinde yaflanan ve yakalanan mutluluklar gibi mi? Çok do¤ru. Ifl›k’›n disiplinli e¤itimin içinde ça¤dafll›¤› her zaman yakalayabildi¤ini söylemek isterim. Örnek olarak da ilkokulda haz›rlanan müsamerelerde fiehir Tiyatrolar›’ndan yard›m al›nmas›n› verebilirim. Ferih Egemen’in profesyonelce çal›flt›rmalar›yla haz›rlan›l›rd›. Ben ortaokuldayken okulumuza kat›lan Erkan Bey (Eren) okulu ça¤dafll›¤a bir ad›m daha yaklaflt›rd›. Bu giriflimlerinde benden bir s›n›f büyük olanlar›n kiflilikleri ve yetenekleri de hocaya yard›mc› oldu kan›s›nday›m. Cumartesi yar›m gün olan okuldan sonraki s›n›f çaylar›, ö¤le tatilinde yap›lan müzik yay›n› beni sevindirirdi. Bu soluk alma ve mutluluk anlar›ndan biraz daha bahsedebilir miyiz? Okul 1960’l› y›llar içinde bir tiyatro - sinema salonuna kavufltu. Bu büyük bir avantaj oldu. Günümüzde bile kapal› olan salonlar› düflünürsek, bugün bile bu salon ne kadar önemli. O y›llarda k›s›tl› olanaklar içinde yap›lan paneller, söylefliler, konferanslar, tiyatro, sinema müzik etkinlikleri ve fuaye k›sm›nda aç›lan resim sergileri, kitaplar aras›nda bo¤uflan çocuklar› ve bir çocuk olarak beni kurtard›. Aç›kças› soluk ald›m. Ifl›k’›n o dönem farkl› özellikleri de var m›yd›? Ifl›k, o y›llarda karma e¤itim yapan çok az say›daki okuldan biriydi. Bizler ilkokuldan lise bitene kadar k›z - erkek beraber okuduk. Bence


e¤itimin kalitesi kadar bu da çok önemliydi. K›z arkadafl - erkek arkadafl hayatta bence akrabadan hatta kardeflten de öte yer al›yor. Okul y›llar›ndan hocalar, an›lar? Okulda görevli olan en üst kademeden en alt birime kadar görev yapan herkes çok disiplinli ve sert görünüfllüydü. Yazarl›k yapsayd›m, roman kahraman›, öykü kiflili¤i bulmakta zorlanmazd›m; Ifl›k bana yard›mc› olurdu. Ancak bu sertlik ve disiplin okul içinde ve saatlerinde geçerliydi. D›flar›da herkes yard›msever ve flefkatli davran›rd›. Hafta sonu okul çaylar›nda hocalar›m›zla h›zl› danslar yapar, pazartesi okulda ayn› disipline dönerdik. Ifl›k bugün üç kampüs ve üniversitesiyle, Güzel Sanatlar Fakültesiyle çok geliflmifl durumda. Okudu¤unuz Ifl›k Lisesinin flimdiki binas›nda da Galeri Ifl›k Teflvikiye yer al›yor. Bunu nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Okul bizleri çok çal›flt›rd› ama kendi de bizlerle kofltu ve marka oldu. Üniversitesinde güzel sanatlar fakültesi açmas› bana hiç sürpriz olmad›, çünkü sanata düflkündü. Galeri Ifl›k Teflvikiye’ye gelince; birkaç y›l önce Sevil Karac›k’›n da çabalar›yla Süleyman Saim Tekcan’›n baflkanl›¤›nda “Yolu Ifl›ktan Geçenler” ad›nda karma bir sergi yapt›k. O zaman “Ah keflke okulun cadde üstünde yer alan mekân›nda bir sergi salonumuz olsa!” dile¤imi ve fikrimi düflünüp söyledim. Bu fikrim ve arzum bugün gerçek oldu. Ama flimdi bir fikrim ve dile¤im daha var. Bunu FYZY dergisinde de belirtmek istiyorum:

Her y›l okulumuzun kurulufl günü olan 14 Aral›k’ta Galeri Ifl›k Teflvikiye’de, bir Ifl›kl› sanatç›n›n sergisinin aç›lmas›n› ve bunun gelenek hâlinde sürdürülmesini isterim. Bu, üniversitede yetiflen sanatç›lar›m›z için de, Ifl›k camias› için de iyi bir örnek ve gelenek olaca¤› düflüncesindeyim. Belki bu dile¤im, 14 Aral›k 2014’te sergi salonu bana verilerek de gerçekleflir diye düflünüyorum. Çok güzel bir düflünce… Ama her y›l kiflisel sergi açacak sanatç› olmazsa? “Yolu Ifl›k’tan Geçenler Sergisi” yap›ld›, ses de getirdi. Karma sergiler de yap›labilir, çok de¤erli sanatç›lar›m›z var. Son olarak, genç Ifl›kl›lara önerileriniz nelerdir? Öncelikle bu uzun, geçmek bilmeyen okul y›llar›n›n sonraki yaflamda güzel an›lara dönüfltü¤ünü söylemek isterim. Okul günlerini çok çal›flarak ama mutlulu¤u da elden b›rakmayarak geçirmek gerekiyor.

15


KAPAK

Androit ifllemcili Sümer tabletleri MÖ 3200–2000 y›llar› aras›nda Mezopotamya’da yaflam›fl olan Sümerler, ilk kez astronomi ile ilgilenen medeniyet olmufltur. Bununla birlikte birçok ilke imza atan Sümerler, mitoloji, dil, matematik ve t›p konular›n›n d›fl›nda belki de uygarl›¤›n en önemli ilkine de imza atm›fllard›r. Bu, öyle bir ilktir ki bizi biz yapm›flt›r. Sihir gibi bir fley, yaz›! ‹lk olarak da kilden tabletlere yazm›fllard›r. Tablet! Ömer ORHAN FMV Özel Ayaza¤a Ifl›k Lisesi Müdürü

16

N

ereden nereye… ‹lk kez tablet kullan›l›fl›n›n üzerinden 5000 y›l geçmifl ve bugün yine tabletten bahsediyoruz. Gerçi tabletin hangi çamurdan yap›laca¤›na de¤il, hangisinin yere düflünce k›r›lmayaca¤›na tak›ld›k ama dayan›kl›l›k da önemli tabii! Hele bu devirde, oturup bir avuç topraktan bunu yapma flans›m›z da yokken. Acaba o devirde bunu konufltular m›? Bence mutlaka konuflmufllard›r, ama en çok da tabletin üzerine ne yazacaklar›na kafa yormufllard›r, diye düflünüyorum. Fatih projesi ve buna ba¤l› olarak da¤›t›lan tablet bilgisayarlarla ilgili kamuoyunda ciddi söylemler olufltu¤unu izliyoruz. Hepimizi ilgilendiren bu konuyu etrafl›ca ve bilimsel temellerde araflt›rarak sosyal ve e¤itim psikolojisini de unutmadan, bir ya da birkaç yol bulmak zorunday›z. Biz bulamazsak, bu ifl de, su gibi, kendi yolunu bulacak ve bu yol belki de bizlerin hofluna gitmeyecek. Ayr›ca, san›r›m birkaç nesil de kendi kendini yetifltirmek zorunda kalacak. Bu sürecin sonunda da tüm dijital ekranlar› haz›rlayan ve sunan flirketlerden baflkas› mutlak kazançl› ç›kmayacak. ‹nsanlar taraf›ndan ateflin ilk yak›l›fl› MÖ 12.000 y›llar›nda, tekerle¤in ilk defa dönmeye bafllamas›n›n ise MÖ 3200 y›llar›nda oldu¤u düflünülüyor, para harcamaya da MÖ 700 y›llar›nda bafllam›fl›z. Örnekleri ço¤altmak mümkün ama y›llar aras›ndaki farka dikkat ettiniz mi? Bir de bugün yaflanan de¤iflim ve geliflimin h›z›n› düflünün. Gün geçmiyor ki yeni bir bulufl olmas›n. Çok uzak geçmifle gitmeden yak›n tarihe bir göz atal›m. Siyah beyaz televizyonlardan sonra renkli televizyonlar›n kullan›ma sunuluflu aras›nda on y›l m› var? Oda büyüklü¤ündeki bilgisayarlar ile dizüstü bilgisayarlar›n ilk kullan›m-

lar› aras›nda kaç y›l geçti? Ya daha sonraki süreçler? Cep telefonlar›, bilgisayar özelli¤i olan di¤er cihazlar, tabletler, sanal klavyeler… Bafl döndürücü bir h›z! Bu h›zl› geliflime paralel olarak, e¤itim sistemleri çok do¤ru çal›fl›yor, h›zl› gelifliyor diye düflünülebilir mi acaba? Yani teknolojik geliflimin bu denli h›zl› olmas›n›n nedeni okullardaki e¤itimin niteli¤inin yüksek olmas› m› sizce? Bence buna dikkatlice bakmak laz›m. Teknolojik olanaklar birbirini tetikleyen ve belirli bir ivme kazanm›fl konular. Kabul etmekte güçlük çeksek de bugün be¤enilmeyen, demode olan tahtalar›n önünde gerçeklefltirilen e¤itimle bugüne gelinmedi mi? Bunu unutmayal›m! Tahtan›n katk›s›ndan çok, bu geliflimi baflaranlar ise merakl›, heyecanl›, ö¤renmeyi seven ve yarat›c› insanlard›. Okullarda yarat›c›l›¤› destekleyen programlar varsa, Microsoft’un kurucusu Bill Gates Harvard Üniversitesini, Apple’›n sahibi Steve Jobs, Reed Kolejini, Facebook’un kurucusu Marc Zuckerberg Harvard Üniversitesini ve Dell Computer’›n sahibi Michael Dell Austin Texas Üniversitesini neden terk ettiler? Örnekleri yak›n tarihten seçtim ve bunlar› ço¤altmak mümkün. ‹ncelenmesi gereken ironik bir durum var ortada... Okullarda yarat›c›l›¤› gelifltirmek ve yeni yöntemleri denemek için yeterince vakit ay›rmal›, pilot uygulamalar yapmal›, deneyimleri paylaflman›n bir sistemati¤ini bulmal›y›z. Ö¤rencilerin merak›n› ve heyecan›n› do¤ru yönetebilmeli, teknolojinin okullara girifli ile birlikte, yarat›c›l›¤›n e¤itim-ö¤retim üzerine odaklanmas›n› sa¤lamal›y›z. Yarat›c›l›k, s›n›rland›r›ld›¤›nda maalesef yok oluyor. Nereden okunursa okunsun yeter ki do¤ru


FMV KÜLTÜR

bilgiler içeren ve düzgün bir dille yaz›lm›fl makaleler, kitaplar okunsun. Kitap sayfalar›na dokunmadan, gazetenin kokusunu içinize çekmeden rahat edemiyor olabilirsiniz, birçok kiflinin tercihi de sizinki gibidir, emin olun ama unutmay›n ki çocuklar›m›z›n çocuklar› belki de kitaplar› sadece el yazmas› kitaplar gibi alg›lay›p müzelik olarak görecekler. Bu gerçe¤i mutlaka bizler de görmeli, kabul etmeli ve süreçleri do¤ru yönetmeliyiz. Bu anlamda, bask› kitaplar›n yerini alacak olan bilgi kaynaklar›n›n do¤ru bilgileri içeren, güvenli ve etik olmas›na dikkat etmeliyiz. Kara delik gibi her geçen gün kontrolsüz bir flekilde büyüyen internet ortam›nda, çocuklar›n ve gençlerin neyi ve nereden do¤ru olarak ö¤renebileceklerini onlara ö¤retmemiz gerekecek! Elbette öncelikle, bunu ö¤renmemiz, daha sonra ciddi bir altyap› kurarak veri tabanlar› oluflturmam›z, internetin güvenli olarak nas›l kullan›laca¤›n›n alt›n› çizmemiz, k›sacas›, bilgi okuryazarl›¤›na dikkat çekmemiz çok önemli. Yoksa herhangi bir internet sitesinde ya da burada oluflturulan bir blogda akla geldi¤i gibi belki de yalan yanl›fl fleyler yaz›larak insanlara servis edilmeye devam edilecek ve yine birçok kifli de bunlar› takip edecektir. ‹nternetin hayat›m›za girdi¤i ilk günden

bugüne kadar olan sürecini bir kullan›c› olarak de¤erlendirdi¤imde, sanal geliflimi, gecekondu mahallelerinin oluflumuna benzetiyorum. Plandan uzak, altyap› sorunlar› olan ve güvenlik zaaflar› bulunan mahalleler!.. Asl›nda sözün k›sas›; amac›m›z›, teknolojiye sadece sahip olmaktan baflka yerlerde aramal›y›z. Yani her fley, bir tablete sahip olmakla bafllam›yor. Asl›nda sahip olduktan sonra bafll›yor her fley!.. Bu arada, biz hangi tablet diye düflünürken, tabletler eskidi ve yenileri piyasaya ç›kt›!.. Bu da ayr› bir konu… O zaman, tablet seçiminden çok... Nas›l veritaban› oluflturulacak? Nas›l güvenli internet ortam› sa¤lanacak? Bilgiye eriflimde merak uyand›racak ders içerikleri nas›l oluflturulacak ve sürekli güncelleme için hangi yollar bulunacak? Bu içerikler nas›l paylafl›lacak? Farkl› ö¤renme flekillerini kabul ederek bunlara göre nas›l yöntemler gelifltirilecek? En önemlisi de ö¤retmenler bu sürece nas›l dâhil edilecek? Ö¤retmenleri kim ve nas›l e¤itecek? Onlara ne ö¤retilecek? Sorulmas› gereken birçok soru ve verilmesi gereken birçok da yan›t var. Belki de do¤ru sorular› sorup önceliklerimizi saptayarak ifle bafllamakta yarar var. Bugün, merak uyand›rmak, ö¤renme iste¤ini art›rmak ve ö¤rencilerin önünde yer alarak model olmak gerçekten zor. Ö¤retmenlerle ö¤renciler aras›ndaki durumu, paralel evrenler gibi görüyorum. Ö¤renciler bir evrende, ö¤retmenler ise di¤er bir evrende yafl›yor ve aralar›ndaki ba¤lant› görece olarak yok denecek kadar az. Dr. Robin Hanson’›n da dedi¤i gibi paralel evrenlerin aras›ndaki etkileflimin varl›¤›n› kabul ederek, bu ba¤lant›lar› bularak gelifltirmekle baflar›l› olunabilir, diye düflünüyorum. Ö¤retmenlerin yetiflti¤i y›llara ve deneyimlerine bakarak bunun zor oldu¤u düflünülebilir ama imkâns›z de¤il! Çoktan seçmeli sorularla yap›lan bir e¤itim sistemi yerine, ö¤rencilerin farkl›l›klar›n› görmeye çal›flacak bir anlay›flla, ö¤rencileri de sürece dâhil ederek yeniden ö¤reniyormuflças›na ayn› heyecan ve ayn› istekle, birlikte ö¤renmeyi bilmek gerek. Ezberi bozmak ve bildiklerini unutarak yeniden bafllamak! E¤itim; geliflime, de¤iflime aç›k, cesur ve yürekli insanlar›n ifli!..

Amac›m›z›, teknolojiye sadece sahip olmaktan baflka yerlerde aramal›y›z. Yani her fley, bir tablete sahip olmakla bafllam›yor. Asl›nda sahip olduktan sonra bafll›yor her fley!..

17


FELSEFE

Cam kavanozumdaki ateflböceklerimden…

Duwamish kabilesi reisi Seattle

“Ya ölü y›ld›zlara hayat› götürece¤iz ya dünyam›za inecek ölüm.” Stronsium 90 Naz›m Hikmet Ran Mehmet KÜÇÜKYILDIZ FMV Özel Ayaza¤a Ifl›k Lisesi Almanca Ö¤retmeni

18

F

YZY dergisini okurken içimden flu sayfalara bir g›d›m flua da benim yaz›mdan ›fl›sa diye geçirir ama cesaret edemezdim. Çünkü “feyz” benim için ›fl›k kelimesinin maddi s›n›rlar›n›n içinde bir ayd›nlatmay› de¤il, ötesinde insan akl›n›n, ruhunun, benli¤inin ayd›nlanmas›n› ifade etmekteydi. Bu beklentiyle sayfalar› aralayan muhterem okuyucular›n o pek de¤erli zamanlar›n›n h›rs›z› olmak istemedim. O nedenle sizleri “Elçiye zeval olmaz.” misali Duwamish Kabilesinin Reisi Seattle ile tan›flt›rmaya karar verdim. Ben kendisiyle ‹stanbul Üniversitesinde okurken y›llar önce bir çeviri dersinde tan›flt›m. Çömezlik evremin belki de en iyi çevirisi idi. Çevirinin de¤il - çok daha iyilerini de bulabilirsiniz belki - içeri¤inin güzelli¤inden söz ediyorum. Bazen virane bir merdivenin ard›ndan, flahane bir günefl manzaras› ile karfl›laflabilirsiniz. Feyz ve keyif alman›z için sözü “‹lkel Kabile Reisi”ne b›rakmadan önce, küçük bir not ekleyeyim; bu efsanevi konuflman›n 1854 y›l›nda Duwamish Kabilesi Reisi Seattle taraf›ndan halk›n›n topraklar›n› satmas› iste¤i üzerine beyaz adama cevaben yap›ld›¤› söylenir: “Washington’daki Büyük Reis, topraklar›m›z› almak istedi¤ine dair haber yollam›fl. Büyük Reis

ayn› zamanda dostluk ve iyi niyetini bildiren sözlerini de göndermifl. Bu çok kibar bir davran›fl. Çünkü biliyoruz ki onun bizim dostlu¤umuza gereksinimi yok. Ama yine de bu teklifini düflünece¤iz. Çünkü biliyoruz ki - e¤er satmazsak - belki de beyaz adam silahlar› ile gelip al›r topraklar›m›z›. Asl›nda gökyüzünü nas›l al›p satabilirsiniz? Veya topra¤›n s›cakl›¤›n›? Bu zihniyet bizlere yabanc›… E¤er havan›n tazeli¤ine ve suyun p›r›lt›s›na sahip de¤ilsek, onlar› bizlerden nas›l alabilirsiniz ki? … Beyazlar›n ölüleri y›ld›zlar›n alt›ndaki de¤iflime giderken, do¤duklar› topraklar› unuturlar oysa bizim ölülerimiz bu harikulade dünyay› asla unutmazlar çünkü buras› onlar›n analar›d›r. Bizler dünyan›n bir parças›y›z, o da bizim bir parçam›zd›r. Mis kokan çiçekler k›z kardefllerimiz, geyikler, küheylanlar, büyük kartallar bizim erkek kardefllerimizdir. Beyaz adam›n bizim zihniyetimizi anlamad›¤›n› biliyoruz. Topra¤›m›z›n bir parças›n›n onun için di¤er toprak parçalar›ndan hiçbir fark› yoktur. Çünkü o, gece gelen ve topraktan istedi¤ini alan bir yabanc›d›r. Toprak onun kardefli de¤il, düflman›d›r, iflgalinden hemen sonra yeniden çeker gider... Atalar›n›n mezarlar›n› geride b›rak›r ve onlar ile ilgilenmez bile. Çocuklar›ndan dünyay› çalar, bu-


K‹TAP

Duwamish Kabilesi Reisi Seattle

nu da umursamaz. Atalar›n›n mezarlar› ve çocuklar›n›n do¤um hakk› unutulmufltur. O, annesi dünyaya ve kardefli gökyüzüne al›n›p sat›lacak hatta çal›nacak mallar gibi davranmaktad›r. Açl›¤› dünyay› bir gün yutacak ve geriye koskoca bir çöl b›rakacak. Bilemiyorum bizim zihniyetimiz, sizlerinkinden farkl›. … Topraklar›m›z› sat›n alma teklifinizi yine de düflünece¤iz ve e¤er kabul edersek, yaln›zca bir flartla! Beyaz adam bu topraklar›n hayvanlar›na kendi kardeflleri gibi muamele edecektir. ‹nsan, hayvanlar olmadan nedir ki? Tüm hayvanlar yok olmufl olsalard›, insan ruhu da büyük yaln›zl›ktan ötürü ölürdü. Hayvanlara ne olursa, k›sa bir zaman içinde insanlara da o olur. Her fley birbiri ile ba¤lant›l›d›r. Dünyaya ne olursa, dünyan›n o¤ullar›na da olur. Beyaz adam›n topraklar›m›z› sat›n alma teklifini düflünece¤iz. Fakat halk›m “Beyaz adam›n almak istedi¤i nedir?” diye sormakta. Gökyüzü veya topra¤›n s›cakl›¤› nas›l sat›l›r veya bir antilobun h›z›? Bunlar› biz size nas›l satabiliriz ki? K›z›lderili bir parça k⤛da imza att› diye topra¤a diledi¤inizi yapabilir misiniz? Fakat bizler vahflileriz. Geçici bir süreli¤ine gücü elinde bulunduran beyaz adam, kendini, dünyan›n hâkimi olan Tanr› sanmaktad›r. … Tanr›’s› kendisi ile arkadafl gibi konuflan beyaz adam dahi ortak yazg›dan kaçamaz. Belki de kardeflizdir. Görece¤iz. Beyaz adam›n bir gün keflfedece¤i bir gerçe¤i bilmekteyiz: “Onun Tanr›’s› ile

bizimki ayn› Tanr›. Belki o, ona sahip oldu¤unu düflünüyor… Ama bu imkâns›z. O, tüm insanlar›n Tanr›’s›d›r, sizin de, biz K›z›lderililerin de. Bu topraklar onun için de¤erlidir ve bu dünyay› yaralamak, onun yarat›c›s›n› hakir görmektir. Beyaz adam da bir gün gelip göçecektir. Belki de tüm di¤er kabilelerden de önce. Hadi, kendi yata¤›n›z› kirletmeye devam ededurun; bir gece kendi çöplü¤ünüzde bo¤ulaca¤›n›z› elbette göreceksiniz. Tanr› sizlere özel bir nedenden ötürü hayvanlar, ormanlar ve K›z›lderililerin üstünde bir hâkimiyet verdi, ama bu özel neden bizim için bir muamma. Belki bu s›rr›, beyaz adam›n neleri hayal etti¤ini, hangi umutlar› çocuklar›na uzun k›fl gecelerinde anlatt›¤›n› ve onlar›n dima¤lar›nda yar›na özlem uyand›racak hangi hayalleri alazlad›¤›n› bilsek, anlard›k. … E¤er size topraklar›m›z› satarsak, onu bizim sevdi¤imiz gibi sevin. Bizim onunla ilgilendi¤imiz gibi ilgilenin onunla ve e¤er onu al›rsan›z bu diyar›n an›s›n› oldu¤u gibi koruyun. Ve tüm gücünüz, ruhunuz, kalbiniz ile onu çocuklar›n›z için koruyun ve Tanr› hepimizi nas›l seviyor ise öylece sevin onu. Çünkü bir gerçe¤i biliyoruz: Bizim ve sizin Tanr›’n›z ayn›. Bu dünya onun için de¤erli. Beyaz adam dahi ortak yazg›dan kaçamaz. Belki de kardeflizdir. Görece¤iz.1 Koca Reis’in sözleri, o zamanlar genç ve her fleyin en do¤rusunu bildi¤ini sanan idealist bir ö¤renci olan benim “insan-iktidar-mülk”, “insan-tabiat”, “insan-tanr›-ahiret inanc›” ve en önemlisi “insan-insan iliflkileri”ndeki sars›lmaz anlay›fl›m› birçok kez irdelememe vesile oldu. En do¤ru bildiklerimize baflka aç›lardan bakmazsak yaln›zca do¤ru bildi¤imizi zannederiz. Ben bu çeviriyi yapt›¤›mdan beri çok daha iyi bilirim ki vahfli, ilkel, barbar diye birileri ötekilefltiriliyorsa orada genelde ötekilefltirenin zay›fl›¤›, basitli¤i ve s›¤l›¤›; ötekilefltirilmek istenenin derinli¤i söz konusudur. Bir tarafta h›rstan do¤an güç, di¤er tarafta bilgelikten do¤an tevazu!.. Koca Reis’e y›llar›n ard›ndan selam olsun, dünyada de¤iflimi henüz gerçeklefltiremedik, ama art›k onu çok daha iyi anlamaya bafllad›k… 1

Rede des Häuptlings Seattle vom Stamme der Duwamisch im Gebiet Washingtons, 1855, 20.12.1980 tarihli Frankfurter Allgemeine Zeitung adl› gazeteden çevirisi yap›lm›flt›r.

19


KENT KÜLTÜR

Kervan yolundan Ba¤dat’a

‹stanbul’un Anadolu Yakas›’nda, Kad›köy’den Maltepe’ye kadar 14 kilometre boyunca uzanan, butikler, dükkânlar ve restoranlar›yla öne ç›kan “Cadde”nin ünü geçti¤imiz günlerde dünyaya yay›ld›. Frans›z bir flirketin yapt›¤› bir araflt›rmada Ba¤dat Caddesi, Paris’in ünlü Champs Elysees’sini, New York’un ünlü 5th Avenue’sunu, Tokyo’nun Ginza’s›n› sollayarak dünyan›n en ünlü dördüncü al›flverifl caddesi oldu. Gültu¤ fiAH‹NO⁄LU FMV Özel Ayaza¤a Ifl›k Lisesi Biyoloji Ö¤retmeni

20

a¤dat Caddesi, Osmanl› ‹mparatorlu¤u döneminde, ‹stanbul’un fethedilmesinden de önce Bizans ‹mparatorlu¤u'nu Anadolu’ya ba¤layan bir yol olarak ticaret kervanlar› ve ordular taraf›ndan kullan›l›yordu. Osmanl›n›n ‹stanbul’u ele geçirmesinden sonra, Anadolu’ya do¤ru yap›lacak sefer haz›rl›klar› da günümüzde art›k var olmayan ama ad›n› tafl›yan bir gar› olan Haydarpafla Çay›r›’nda yap›l›rd›. Bu vesile ile Osmanl› Ordusu için de oldukça önemliydi. Ba¤dat Caddesi’ne bu ismin verilmesi ise IV. Murat dönemine denk gelmektedir. Osmanl›, Irak’›n Ba¤dat’›n› geri alabilmek için “Ba¤dat Seferi” düzenler. Osmanl›, bu savafltan zaferle döndükten sonra ‹stanbul’dan sefere ç›karken gitti¤i yol da Ba¤dat ismini al›r. Ancak

B

o dönemde Ba¤dat yolu daha de¤ifliktir. Üsküdar Meydan›’ndan bafllayan Karacaahmet Mezarl›¤› ve Haydarpafla Çay›r›’ndan geçerek Bostanc› Köprüsü’ne ulaflan bir güzergâht›r. Günümüzdeki Ba¤dat Caddesi’nde, Osmanl› döneminden çeflmeler ve namazgâhlar vard›r. Haydarpafla Çay›r›’nda bulunan Ayr›l›k Çeflmesi, y›k›ld›ktan sonra adlar›n› bulunduklar› semtlere veren Sö¤ütlüçeflme ve Selamiçeflme gibi... Ba¤dat Caddesi’nin zengin insanlar›n muhiti olmas›n›n sebebi ise II. Abdülhamit dönemine dayan›r. Padiflah’›n saray›na yak›n oturmak isteyen paflalar, devlet görevlileri ve zengin tüccarlar, Kad›köy’de arazi alarak köflkler, konaklar ve evler yapt›rm›fllard›r. Günümüzde bu evlerden pek az› hâlâ mevcuttur ve bunlar, Ba¤dat Caddesi’nin ilk evleridir.


Ba¤dat Caddesi’nin güzergâh› Osmanl› döneminde oluflmufltur. O dönemin ‹stanbul Belediyesi (fiehremaneti) 1918’de Kurba¤al›dere ile K›z›ltoprak aras›n› Ba¤dat Yolu olarak göstermifl ancak 1934’te, K›z›ltoprak’tan bafllayarak Pendik’e kadar uzanan cadde, Ba¤dat Caddesi ismini alm›flt›r. I. Dünya Savafl›’ndan önce, Ba¤dat Caddesi Arnavut kald›r›m› tafllar› ile süslüydü. Arnavut kald›r›mlar›n›n oldu¤u dönemde K›z›ltoprak’tan Bostanc›’ya kadar uzanan bir yol mevcuttu. Kad›köy’de, Haydarpafla’dan Bostanc›’ya gitmek için faytonlu arabalarla ulafl›m sa¤lan›rd›. Cadde, 1930’da elektrik flebekesinin Suadiye’ye kadar uzanmas› ve bu sayede önce tramvay, ard›ndan da otobüslerin ifllemeye bafllamas› ile h›zla geliflmeye bafllam›flt›r. Elektrik hatt›yla birlikte sokaklardaki hava gaz› fenerlerinin yerini elektrik lambalar› alm›flt›r. Mustafa Kemal Atatürk, Bostanc›’daki Cavit Pafla Köflkü, Moda’daki Halk Gazinosu ve Derea¤z›’ndaki Fenerbahçe Spor Kulübünün Denizcilik Lokali baflta olmak üzere çok say›da yere u¤ram›fl, Ba¤dat Caddesi’ne birçok kez gelmifltir. Semtlerimiz Erenköy: Osmanl› döneminde buraya gelen savaflç›lar, dervifller, erenler ve bunlar›n aras›nda bulunan bir Eren Baba, bu semtin isim babas›d›r. Onlar›n tekkelerini kurduklar› bölge, flimdi ‹çerenköy olmufltur. fiehrin bu k›sm› iskân olurken Galip Pafla ve Zihni Pafla kendi adlar›n› tafl›yan camileri yapt›rm›fllard›r. Cumhuriyet döneminde Kaz›m Karabekir ve Fevzi Çakmak Erenköy’e yerleflmifllerdir. fiaflk›nbakkal: 19. yüzy›lda, Mustafa ad›nda birinin Suadiye’ye do¤ru gezintiye ç›kanlara yolluk malzemeleri satmak amac› ile açt›¤› kulübeden bozma bakkal dükkân› için “Da¤ bafl›nda bakkal m› olurmufl?” denince dükkân›n bulundu¤u semt, fiaflk›nbakkal ad›n› alm›flt›r. Caddebostan: Eskiden bu bölgenin ad› “Cad› Bostan›” idi. ‹kinci Abdülhamit zaman›nda, sonradan paflal›¤a yükselecek olan Cemal Bey, burada ucuz topraklar alm›flt› çünkü o s›ralar buras› bofltu ve toprak de¤erli de¤ildi. Feriki Cemal Pafla bostanlar› al›p buraya yerleflince, cad›lar›n buradan kayboldu¤una inan›l›rm›fl.

Suadiye: 1907’de II.Abdülhamit zaman›nda, dönemin Maliye Naz›r› Reflad Pafla, k›z› Suat Han›m ad›na Suadiye Camii’ni yapt›r›r. Bir y›l sonra da Suadiye, mahalle olur. Mabeyinci Sadi Bey’in korusu ve köflkü (simdi yok) yan›nda aç›lan plaj (1930'larda) buras›n›n kalabal›klaflmas›na katk›da bulunmufltu. Çiftehavuzlar: Cemal Bey, Cemal Pafla olunca burada havuzlu bir köflk yapt›rm›flt›r. Semtin ad›, bu köflk ve havuzlardan gelmektedir. Beyo¤lu’nda Abraham Pafla’n›n açt›¤› Cercle d’Orient (Büyük Kulüp) daha sonra Beyo¤lu bozuldu¤u için bütünüyle buraya tafl›nm›flt›r.

Rag›p Pafla Köflkü, Caddebostan.

Selamiçeflme: Semte ismini veren çeflme, 1780 y›l›nda yap›lm›flt›r.1959 y›l›nda Ba¤dat Caddesi seviyesi yükselirken harap olan çeflme, 1966’da onar›m geçirmifltir. Kalam›fl: Semtin ismi, Yunanca “kam›fll›k” demek olan Kalamissia’dan gelir. Fenerbahçe: ‹ustinianos döneminde, Hieria ad›nda bir saray yap›ld›¤› bilinmektedir. O dönemde semt, bu saray›n ad›yla an›lm›flt›r. Bizans ‹mparatoru Justinyanus ve efli Theodora, Kanuni Sultan Süleyman ve onu takip eden padiflahlar, yaz mevsiminde Fenerbahçe’deki fiad›rvan Köflkü’nde oturmufllard›r.

Suadiye Camii çeflmesi.

Kaynak: “‹zmit Yolundan Ba¤dat’a” (‹nk›lâp Kitabevi)

CADDELERE ADINI VERENLER Cemil Topuzlu Pafla: Türkiye’de modern cerrahinin kurucusu, hekim ve fiehreminidir. 1897 Yunan Harbi’nde Y›ld›z Saray› civar›nda kurulan hastanelerin baflhekimli¤i ile operatörlü¤üne atanm›fl, alt› ay içinde cepheden gönderilen iki bine yak›n yaral›n›n ameliyat›n› bizzat yapmas› ile 1898’de henüz otuz yafl›nda iken korgeneral rütbesine terfi etmifltir.1905’te ise mareflalli¤e yükselmifltir.1912 ve 1919’da ‹stanbul Belediye Baflkanl›¤› görevinde bulunmufltur. Hekim olmas›n›n yan› s›ra flehircilik konusundaki bilgisi ve modern görüflü sayesinde ‹stanbul’a büyük hizmetlerde bulunmufltur. Baflkanl›¤› döneminde kanalizasyonlar, parklar, yollar, meydanlar yap›lm›flt›r. Gülhane Park› onun eseridir. Tütüncü Mehmet Efendi: Bugünkü Göztepe’nin kurucusu say›l›r.1877’de Rus Harbi’nden döndükten sonra ‹stanbul’a gelerek ticarete bafllam›flt›r. O dönemde, Reji ve Tekel olmad›¤›ndan köylerden tütün getirip sokaklarda sat›l›rm›fl. Mehmet Efendi, ifller ilerleyince Cibali’de bir tütün fabrikas› kurmufltur. Zamanla ordunun tütün ihtiyac›n› da karfl›lamaya bafllad›ktan sonra, ‹stanbul’un say›l› zenginleri aras›na girmifltir. Bu dönemde Göztepe’de 1000 dönümlük bir arazi alm›fl, önce kendi köflkünü yapt›rm›fl, daha sonra elindeki araziyi 10-25 dönümlük parseller hâlinde satmaya bafllam›flt›r. Bu arazi ve yapt›r›lan köflklere yüz on dokuz paflan›n yerleflti¤i söylenir. Ömer Pafla: Hekim, S›hhiye Dairesi Reisi, Korgeneral. Mezuniyetinden sonra, bir süre kolera mücadelesinde çal›flm›fl sonra Zaptiye Dairesi Hekimli¤ine atanm›flt›r. Sultan Reflad devrinde Surre Eminli¤i yapm›flt›r.

21


TAR‹H

Kartpostallarla Edirne Edirne, Meriç Köprüsü; önden, 24 Ekim 1913. Edirne Hat›ra Serisi, 10.p yeflil pullu. Andrianople 19-12-913 posta damgal› kartpostal. Editeur, Isaac J. Canetti, Andrinople 4.

Cengiz ÜLKERDO⁄AN FMV Özel Ayaza¤a Ifl›k Lisesi Emekli Müdürü

Filateli ile u¤raflmaya bafllad›¤›mda ilk kez rastlad›¤›m, Bulgar iflgalindeki Edirne Sultan Selim Camii’nin bir kartpostal›, beni Edirne kartpostallar›yla ilgilenmeye yöneltti.

22

E

lime geçtikçe, rastlad›kça edindi¤im kartlar›n say›s› gün geçtikçe ço¤ald›. Böylece, Edirne Vilayeti Koleksiyonu olgunlaflma aflamas›na geldi. Neden Edirne kartpostallar› ve foto¤raflar›?.. Yukar›da da de¤indi¤im gibi elime geçen ilk Edirne kartpostal›n›n verdi¤i içgüdüsel bir duygu, beni böyle bir çal›flmaya yöneltti. Edirne do¤umlu olmak ve içine girdikçe çok zengin bir Edirne kartpostal› kayna¤›n›n olmas›, çal›flmalar›m› kolaylaflt›rd› ve zenginlefltirdi, diyebilirim. Önce k›saca Edirne ile ilgili baz› tarih bilgilerini açal›m. Türk-Osmanl› tarihinde büyük bir yeri olan serhat flehri Edirne’ye, ‹lk Ça¤’da Trak kabilelerinden Betlegerriler ve ard›ndan Odrysler yerleflmifllerdir. Kent, MÖ 4. yüzy›lda Makedonyal›lara, sonra Roma ‹mparatorlu¤una ve MS 395’te Roma’n›n parçalanmas› ile Do¤u Roma (Bizans)’ya geçmifltir. MS 586’da Avar Türkleri kenti kuflatm›fl, fakat alamam›flt›r. Bulgar Türkleri, MS 914’te Edirne’yi alm›flsa da, k›sa bir süre sonra Bizansl›lar flehri geri alm›fllard›r. Kente, Roma ‹mparatoru Hadrianus taraf›ndan, MS 120’de yeniden infla edildi¤i için “Hadrianapolis” ad› verilmifltir. Edirne’nin merkezinde Roma ‹mparatoru Hadrianus’un (117-138) yapt›rd›¤› kalenin burcu üzerinde Vali Hac› ‹zzet Pafla, 1886 y›l›nda belediye gelirlerinden ahflap bir saat kulesi yapt›rm›flt›r. Bir süre sonra yang›n geçiren saat kulesi, 1894'te bu defa tafl ve tu¤ladan yeniden yap›lm›flt›r. Kule, 18.06.1953 tarihindeki depremde hasar görmüfl ve 6 Temmuz 1953'te dinamitlenerek y›kt›r›lm›flt›r. Kent, Do¤u Roma (Bizans) zaman›nda “Ad-

rinople” olarak an›lm›fl, Türkler Edirne’yi fethedince, ilk önce “Edrine” demifller, sonradan bu sözcük halk aras›nda “Edirne” olmufltur. Kent, Osmanl› Türklerinin Rumeli’ye geçmesinden k›sa bir süre sonra, 1361 Temmuz’unda Hac› ‹l Bey ve Evranos Bey emrindeki Türk ordusu taraf›ndan Bizansl›lardan al›nm›flt›r. Edirne, 1361’de Osmanl› Devleti’nin baflkenti olmufl ve 1453’e kadar 91 y›l baflkent olarak kalm›flt›r. Birinci Murat, Avrupa’ya yay›lmay› buradan bafllatm›flt›r. Geçmifli, tarihi çok eski zamanlara giden Edirne ile ilgili birçok görüntü, kay›t alt›na al›narak günümüze kalma flans›n› yakalam›flt›r. Edirne’nin çeflitli yap›tlar› ve görüntüleri, ünlü editörler (foto¤rafç›lar/yay›nc›lar) taraf›ndan de¤iflik dönemlerde kayda geçirilmifltir. Bu foto¤rafç›lar›n en tan›nm›fllar›ndan baflta Max Fruchtermann olmak üzere, Julius Kaufmann, Isaac J. Canetti, A. Ilieff, B.Vafiadès, Joseph N. Mitrani, Jacques Saül, M.Beybert, M.J.C., Jv. D. Baydaroff, Trinkov, Kroum Marinoff’un Edirne konulu yap›tlar› vard›r. Ay›r›ca, Cumhuriyet döneminde çekilen fotokartlar da, genellikle Edirne’nin kendi hemflehrilerine aittir. Bu konuda çal›flma yapanlar, Foto Fettah, Foto Kitapç› M. fievki, Foto Edirne fievki Boral gibi foto¤rafç›lard›r. Edirne’de, çok say›da tarihî an›t niteli¤inde yap›tla karfl›lafl›yorsunuz. Bunlar›n bafl›nda da Sultan Selim Camisi geliyor. Eski Cami ve Üçflerefeli Camii de önemli eserler. Edirne’de, 360 civar›nda büyüklü küçüklü cami oldu¤u söylenir. Bunlar›n birço¤u, ne yaz›k ki, günümüze kadar ayakta kalamam›flt›r.


Bulgar iflgalinde Sultan Selim Camii. Caminin revak bölümünde, mermer flad›rvan önünde Bulgar askerleri toplu hâlde. Verlag Jv. D. Baydaroff - Sofia.

Edirne köprülerine gelince; Meriç ile Arda Nehirlerinin birlefltikten sonra alt›ndan geçti¤i Meriç Köprüsü, Osmanl› mimarisinde önemli yeri olan bir yap›tt›r. Edirne’nin içinden süzülerek ak›p giden Meriç ve Tunca Nehirleri üzerinde çok say›da köprü vard›r. Tunca Nehri üzerindeki, Kanuni Sultan Süleyman taraf›ndan infla ettirilen Kanuni Köprüsü (Saray Köprüsü), Sarayiçi’nde Adalet Kasr› yan›ndaki Fatih Köprüsü (Cephanelik Köprüsü), fiehabeddin Pafla Köprüsü (Saraçhane Köprüsü), Edirne’yi Sultan II. Bayezid Külliyesi'ne ba¤layan iki köprüden ilki olan Sultan II. Selim taraf›ndan Mimar Sinan’a infla ettirilen Yaln›zgöz Köprüsü, Tunca Nehrinin ikinci kolu üzerinde ise Sultan II. Bayezid taraf›ndan Külliye ile birlikte yapt›r›lan II. Bayezid Köprüsü, ak›nc› beylerinden Gazi Mihal Bey için yapt›r›lan Gazi Mihal Köprüsü. Tunca Nehri üzerindeki son köprü, Ekmekçio¤lu Ahmed Pafla Köprüsü veya Tunca Köprüsü olarak bilinir. Edirne, baflkentlik döneminden itibaren önemli bir yönetim ve e¤itim merkezi olmas› nedeniyle çok güzel ve önemli yap›lara da sahiptir. Bunlar›n aras›nda, Sultani Mektebi - Edirne Lisesi ve Mülki ‹dadi Okulu binas›, çeflitli dönemlerde önemli askerî yönetim binas› olarak kullan›lan tugay/tümen binas› örnek gösterilebilir. Edirne’de belediye örgütlenmesi, 1867 y›l›nda Edirne Valisi Hurflit Pafla döneminde gerçekleflmifltir. Edirne belediye binas›n›n temeli 1895 y›l›nda at›lm›fl, 1900 y›l›nda tamamlanm›flt›r. Edirne belediye binas›n›n odalar›ndan birinde, 1930 y›l›nda, Edirne’yi ziyaret eden Atatürk kald›¤› için bu oda onun an›s›na düzenlenmifl olup ziyarete aç›kt›r.

Kentlerin en önemli gereksinimlerinden biri de su kaynaklar›d›r. Zaman›nda Edirne’de on adet su terazisi yap›lm›flt›r. Ancak, bunlardan günümüze ne yaz›k ki sadece Kaleiçi Maarif ve Ortakap› Caddelerinin kesiflti¤i köfledeki Maarif Su Terazisi kalm›flt›r. En önemli su terazilerinden biri olan, orta yafl› geçmifl Edirnelilerin belleklerinde oldu¤unu düflündü¤üm, Kaleiçi semtinde, Bal›kpazar› ile Arifpafla Caddelerinin kesiflti¤i yerde, Musevi Sinagogu yak›nlar›ndaki Büyük Su Terazisi, onar›lmak yerine, Belediye taraf›ndan y›llar önce y›k›lm›flt›r. Kentlerin yaflam›ndaki en önemli yerler, kuflkusuz yollar ve caddelerdir. Edirne’de de ak›llardan silinemeyen yollar vard›r. Edirne kartpostallar›nda bu yollar ve caddelerden de önemli görünümler var. ‹leri yafl grubundan olan kiflilerin an›lar›nda yaflayan, ancak bugün göremedi¤imiz Yediyola¤z› güzel bir örnektir. Eski ‹stanbul Caddesi; önceleri ‹stanbul’a ç›k›fl›n tek yoluyken sonralar› yap›lan Londra Asfalt›’n›n Talatpafla Caddesi’ne ba¤lanmas›yla bugün bu önemini yitirmifltir. Yol deyince Karaa¤aç Yolunu da anmak gerekir. Bu yol, bugün Lozan Caddesi olarak adland›r›lm›flt›r. Günümüzde Saraçlar Caddesi, geçmiflte de Abac›larbafl› Caddesi olarak bilinen cadde günlük yaflam›n önemli bir parças›d›r. Tabii ki en önemli cadde, ad›n› büyük Türk Mimar› Sinan’dan alan ve üzerinde yüz y›ldan beri güzel bir yap› olarak caddeyi süsleyen Edirne Belediyesinin bulundu¤u ve flehir merkezini ünlü Sultan Selim Camisi’ne ba¤layan Mimar Sinan Caddesi’dir. Bu güzel kentimiz için sizleri koleksiyonumdan al›nt›lar yaparak bilgilendirmeye çal›flt›m. Ne mutlu ki, koleksiyonerler bu gibi çal›flmalar›yla en az›ndan kaybolmaya yüz tutmufl baz› özellikleri korumay›, insanl›k hizmetine sunmay› baflar›yorlar.

Edirne, baflkentlik döneminden itibaren önemli bir yönetim ve e¤itim merkezi olmas› nedeniyle çok güzel ve önemli yap›lara da sahiptir.

Edirne, Saat/Yang›n Kulesi; “Yang›n Kulesi”, “Saatli Kule”, “Memleket Saati”. Editeur, “Modern Sanat”, Sofia. M. Beybert, Prag - Smihov Çehiya (Çekoslovakya)


DO⁄A

Lale zaman›... fienay KURT FMV Kalite Müdürü

ir akflam televizyonda kanallar› evire çevire haberleri izliyorum... Bir an haber fragmanlar› aras›nda rengârenk bir çiçek bahçesi çarpt› gözüme... Tak›ld›m o an gördü¤üm güzelli¤e ve bekledim. Haberin yeri Konya. Bozk›r›n ortas›nda sanki bir cennet, kocaman bir lale bahçesi... Ali Yetgin ad›nda bir üretici, 40 dekarl›k bir alan üzerinde ticari üretim yap›yor ve üretilen laleleri Türkiye’nin belli bafll› flehirlerine sat›yor. (‹stanbul’da yol boyunca gördü¤ümüz renk renk laleler de Konya’dan geliyor olsa gerek.) Bu üretim sayesinde 15.000 kifliye istihdam da yaratm›fl olan Ali Bey, lale yetifltirmeye 14 y›l önce bafllam›fl. ‹lk lale so¤anlar›n› da Hollanda’dan getirmifl. Hollanda?.. Do¤ru ya... Lale deyince akla Hollanda gelir, Hollanda deyince de lale... Ama Hollanda lalenin anavatan› de¤il ki... As›rlar önce bizden gitmifl oralara, biz de hiçbir fleyimize sahip ç›kamad›¤›m›z gibi laleye de sahip ç›kamam›fl›z, tüm dünyada Hollanda lalesi olarak tan›nmas›na ve yay›lmas›na izleyici kalm›fl›z. Oysa lalenin ilk ortaya ç›k›fl›, ‹ran ve Türkiye olarak biliniyor ve ilk yetifltirilifli 11. yüzy›-

B

la kadar uzan›yor. Hollandal›lar›n laleyle tan›flmas›n›n ise, 16’nc› yüzy›lda Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Hollanda as›ll› Alman ‹mparatorlu¤u elçisi Augier Ghislain de Busbecq’in Anadolu’ya geldi¤inde görüp be¤endi¤i çiçe¤i, memleketine götürmesiyle gerçekleflti¤i söyleniyor. Lale, sözlük anlam›yla, zambakgillerden yapraklar› uzun ve sivri, çiçekleri kadeh biçiminde, türlü renkte bir süs bitkisi... “Lale”nin kökeni de kendisi gibi Farsçaya dayan›yor. Farsçada yuvarlak ve sar›k anlam›na gelen dulband, de¤iflime u¤rayarak tülbent olmufl. Lale çiçe¤inin kapal›yken sar›¤› and›ran görünümü nedeniyle olsa gerek ki, Türklerin bafllar›na sard›klar› tülbent, lale çiçe¤i olarak ‹ngilizceye tulip; Almancaya die Tulpe; Frans›zcaya la tulipe; ‹talyancaya tulipano; ‹spanyolcaya tulipán olarak yerleflivermifl. Ç›kt›¤› yer, ‹ran olunca, lalenin ‹ran mitolojisinde yer alan hikâyelerinden birini aktarmadan geçemeyece¤im. En bilinen hikâyeye göre; yapra¤›n üstünde bir çi¤ tanesi vard›r, y›ld›r›m düflmesi sonucu, çi¤ tanesi ve yaprak önce alev al›r, daha sonra donar ve lale meydana gelir. Çiçe¤in ortas›ndaki kara lekenin yanma iflleminin sonucu olarak ortaya ç›kt›¤›na inan›l›rm›fl. Kimine göreyse; lalenin ortas›ndaki bu siyahl›k, sevgilinin yanaklar›n› k›skanmayla ortaya ç›kan bir yaraym›fl. Lale ne çok kibar ne çok romantik ne çok büyük ne çok küçük ne de çok parlak ama her fleyiyle karar›nda bir çiçek. Her çiçe¤in bir anlam› oldu¤u söylenir ya... Lale de aflk› simgeler. Tabii di¤er çiçekler gibi lalenin anlam› da rengine göre de¤ifliklik gösterebilir. Örne¤in, k›rm›z› lale “Aflk›m› itiraf etmek istiyorum!” anlam› tafl›rken, sar› lale umutsuz aflk› ifade eder. Beyaz lale “Affet beni!” mesaj› içerirken,


pembe lale anlay›fl, alacal› lale “Gözlerin çok güzel.” ifadesi tafl›r. Mor lale ise, hanedan› temsil eder. Birine arma¤an edildi¤inde o kifliye verdi¤i keyfin nedeniyse, t›ls›ml› güzelli¤i ve sadeli¤inde gizli... Osmanl› ‹mparatorlu¤unda lale, bolluk ve bereketin sembolü olmufl. Bu nedenledir ki, Osmanl›n›n en zengin, en flaflaal› oldu¤u döneme Lale Devri denmifl. Ama lalenin ömrü uzun olmad›¤› gibi lale devri de uzun sürmemifl. Zaten bu döneme lale ad›n›n verilmesinin nedeni de bu!.. Lale Devri, 1718-1730 y›llar› aras›nda zevküsefa içinde geçen 12 y›ll›k dönemin ad›d›r. Padiflah›n e¤lenmesi için flu an Ka¤›thane ad›n› verdi¤imiz yerde, ki o günlerde flehrin en güzel yerlerinden biriymifl, yeni bir saray (Sa’dabad) bile yapt›r›lm›fl o dönemde... Ve bunun gibi daha ne saraylar, camiler, bahçeler, çeflmeler... Bir süs, bir sanat... Osmanl›lar birbirleriyle zenginlik yar›fl›na girmifl, e¤lencelerde servetler harcanm›fl. Bir gösterifl, bir debdebe... Öyle ki, bir tarih kitab›nda “Geceleri s›rtlar›na mumlar yerlefltirilen kamplumba¤alar, lale bahçeleri içinde dolafl›yor, havai fiflek, deniz savafllar› ve at›fl gösterileri düzenleniyordu.” der. Yani bir savurganl›kt›r alm›fl bafl›n› gitmifl... Dönemin en önemli, en müstesna çiçe¤i lale de yüksek mevkiler elde etmek için kullan›lm›fl. Kullan›ld›kça daha çok yetifltirilmifl, yetifltirildikçe de de¤eri artm›fl. Yüzlerce alt›n etmifl. Peki ya kullan›lm›fl da ne olmufl derseniz, zar zor geçinen halk, hem bu zenginli¤e hem de laleye düflman olmufl. Patrona Halil ad›nda bir yeniçeri, halk› da yan›na alarak isyan ç›karm›fl. Kente da¤›lanlar, zenginlerin saraylar›n› yak›p y›km›fl, önlerine ç›kan› da öldürmüfller. ‹flte ünlü Lale Devri’nin sonu!.. Sanmay›n ki lale, yaln›zca Osmanl›da çöküfle neden olmufltur. Lale hastal›¤› ya da lale ç›lg›nl›¤› - ki yabanc›lar “tulipomania” diyor - Osmanl›dan önce Hollanda’da yaflanm›fl: Osmanl›dan Hollanda’ya giden çiçek o kadar yay›lm›fl, o kadar çok yetifltirilmifl ve sat›lm›fl ki, insanlar bu çiçe¤in u¤runa aç›k art›rmalarda servetlerini kaybetmifller. Lale Devri’nde hiç mi iyi bir fley olmad›, peki? Tabii ki oldu, sanat ve toplumsal hayata bak›fl aç›s› de¤iflti, farkl› bir anlay›fl geldi, belki de en olumlu yan› 1726 y›l›nda, ilk Türk matbaas›n›n kurulmas› oldu. Yoksa bu dergiyi okuyam›yor olurdunuz.

Sanatta ve edebiyatta da çok önemli bir yeri vard›r Lale Devri’nin, lalenin... Türklerin millî çiçe¤i lale, Türk motiflerinin, Türk hat ve çini sanat›n›n vazgeçilmez figürüdür. Edebiyatta halka yak›n bir dil kullan›m›n›n bafllang›c› say›l›r. Laleyi fliirlerde ilk kullanan kiflinin “Lalenin yanaklar› yal›m yal›m (alev alev), nergisin gözünden kaç›p gizlenmekte” sözüyle Mevlana oldu¤u düflünülür. Divan fliirinde ise, ilk kez 14. yüzy›lda bir mesnevide, “Niçin gülgûn sürer yüzüne lale” m›sras›yla lale, yüzüne all›k süren bir güzel olarak betimlenmifl. Lale, 19. yüzy›lda da dünya edebiyat›n›n önde gelen isimlerinden Alexandre Dumas’n›n tarihî roman›na konu olmufl: Çok güzel bir siyah lale yetifltirene büyük ödül vadedilen bir yar›flma için, uzun süren çabalar› sonras›, üç tane siyah lale so¤an› yetifltirmeyi baflaran, ancak k›skan›larak, ifllemedi¤i bir suçla itham edilen bir adam›n hikâyesini anlatan ve 1850’de yay›nlanan “Siyah Lale” (La Tulipe Noire), dünya klasikleri aras›nda yerini alm›fl. Hadi, Lale Devri’ni de geçmifli de b›rak›p günümüze dönelim. Laleyi tekrar kendi topraklar›na kavuflturan üreticimize flükranlar›m›z› sunup, her baharda ekilen lalelerle coflan kentimize bir göz atal›m, biz de coflal›m Vecdi Bingöl’ün güftesi, Münir Nureddin Selçuk’un bestesi, Modern Folk Üçlüsü’nün yorumuyla... Erdi bahar, sard› yine nefl’e cihan› E¤lenelim, raksedelim lale zaman›. Açt› bu dem, naz ile gül gonca-dehan› Dinleyelim bülbülü gel, lale zaman›. Fasl-› bahar seyrine ç›k, sen bize gel de Gönlümüzü flad edelim bezm-i emelde. Ba¤da bahar sinede yar, badeler elde Mey içelim, e¤lenelim lale zaman›.

25


SANAT

M‹ZAH; YA TUTARSA? Hayat›n türlü hâllerini, iyi olsun kötü olsun düflünerek ve düflündürerek veya gülerek ve güldürerek karfl›layanlar vard›r. Bir de güldürürken düflündürenler, sanki onlar›n yeri daha bir baflkad›r. Onlar ölmez, as›rlar geçer ama unutulmazlar. Volkan YALAZAY FMV Özel Ayaza¤a Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu Görsel Sanatlar Ö¤retmeni

Lubomir Kotrha - Slovakya

ok iyi bildi¤imiz Nasrettin Hoca da zaman afl›m›na u¤ramayanlardand›r. Onun ve efle¤inin do¤duklar› zamanlara, yerlere ve civarlar›na bir bakt›¤›m›zda, Akflehir, Konya, Nevflehir gibi birbirine komflu illerde, birbirine komflu zamanlarda veya kabaca 13. yy’da bir fleyler oldu¤unu, ayd›nlanman›n veya k›v›lc›mlar saçman›n yafland›¤›n› görürüz. Hac› Bektafl-› Veli, Mevlana Celâleddin Rûmi, Nasrettin Hoca, Yunus Emre. Gerçi Yunus Emre’nin hem do¤um hem de ölüm yeriyle ilgili fazlaca mekân mevcuttur, ancak do¤um yeri olarak gösterilen yerlerden birisi de Karaman’d›r; yani yine ayn› bölge. Onlar›n yaflad›klar› yerler ve zamanlar, bugünlere de¤in kültürümüzü derinden etkilemifltir. Hepsi de filozof yarad›l›fll› kimseler olup Anadolu’ya en katmerlisinden, benzersiz bir kültür afl›lam›fllard›r, “Ya tutarsa...” diye. Hepsi birbirinden de¤erlidir ve özde, fikirleri bir dahi olsa üsluplar›, mizaçlar› farkl›d›r. Kimi sessiz sedas›z, kimi tart›flarak, kimi müzik eflli¤inde, kimi de gülerek çözülür, anlafl›l›r. Akflehirli oldu¤u kuvvetle muhtemel olan Nasrettin Hoca’n›n ad› da dünyay› tuttu. ‹nce mizah›yla ifllenen düflünce-

Ç

leri, felsefesi ve yaflam biçimi, flöyle böyle yedi yüz ve bir ihtimal de sekiz yüz y›ll›k bir zaman› afl›p geldi günümüze. Yaz›ya geçirilmifl ilk Nasrettin Hoca hikâyesi de 1480 tarihli Sar› Saltuk’un hayat›n› anlatan Ebu’l Hayr Rumi’nin Saltuknâmesi’ndedir; sonras›nda da yaz›lm›flt›r hikâyeleri, ancak onun hikâyeleri veya f›kralar›, hepimiz biliyoruz ki okunarak de¤il, anlat›larak ve dinlenerek hayat bulmufltur. Kavramas› zor, kafa yormak gereken derin düflünce ve fikirler onunla hafifler ve yediden yetmifle hitap eder; çeker insan›, düflündürür ve güldürür. Bu gülüfl bazen buruktur, bazen do¤rudan ve içtendir, bazen de bir ayd›nlanma hâlinin ifadesidir. Hemen bir f›kra alal›m araya: Adam›n biri Hoca’ya “Kimsin?” diye sormufl. “Hiç” demifl Hoca, “Hiç kimseyim.” Dudak büküp önemsemedi¤ini görünce, sormufl Hoca: “Sen kimsin?” “Mutasarr›f” demifl adam kabara kabara... “Sonra ne olacaks›n?” diye sormufl Nasrettin Hoca. “Herhalde vali olurum” diye cevaplam›fl adam. “Daha sonra?” diye üstelemifl Hoca. “Vezir” demifl adam. “Daha daha sonra ne olacaks›n?” “Bir ihtimal sadrazam olabilirim.” “Peki, ondan sonra?” Art›k makam kalmad›¤› için adam boynunu büküp son makam›n› söylemifl: “Hiç.” Bunun üzerine Nasrettin Hoca da “Daha niye kabar›yorsun be adam?.. Ben flimdiden senin y›llar sonra gelebilece¤in makamday›m...” demifl. Nasrettin Hoca gibi bir adam, mizah›n s›kl›kla kullan›ld›¤› karikatür sanat›nda ele al›n›rsa ne olur? Bu sorunun cevab›, 1972 y›l›ndan bu yana gelenekselleflerek veriliyor. Karikatürcüler Derne¤inin her y›l düzenledi¤i “Uluslararas› Nasrettin Hoca Karikatür Yar›flmas›” 2011 y›l›nda 31. kez gerçeklefltirildi.1 2011 y›l›na kadar yar›flmaya kat›lan kimi eserlerin yer ald›¤› karma sergiye FMV Özel Ayaza¤a Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu ev sahipli¤i yapt›. Sergilenen Nasrettin Hoca karikatürlerinde,


SA⁄LIK

Oleg Kustovskiy - Ukrayna

aralar›nda teknik, mant›k ve bak›fl aç›s›ndan kaynaklanan farklar görürüz ancak bu farkl›l›klar›n yan›nda büyük bir ortakl›¤›n oldu¤unu da çok geçmeden anlar›z. Nasrettin Hoca’n›n efle¤ine ters binmifl hâli, istisnas›z tüm karikatürlerde vard›. Nasrettin Hoca’n›n bütün karikatürlerinde böyle efle¤ine ters binmifl olarak resmedilmesinin nedenleri düflünüldü¤ünde akla birkaç fikir geliyor: Çizerlerin, onu bir tek bu flekilde bilmeleri yani pek iyi tan›mamalar›, eflek ve hoca figürünün zaten bafll› bafl›na esprili ve resimsel oldu¤u için tercih edilmesi ve bir de Nasrettin Hoca’n›n efle¤e oturufl biçiminin simgesel bir anlam› olmas›... Bunlar, pek çok çizerin eflek çizmesinin nedenlerinden birkaç› olabilir. Nasrettin Hoca’n›n karakaçan›na ters binmesi -bu konuyla ilgili birkaç farkl› hikâye olsa da- muhtemelen dünyaya farkl› bir aç›dan bakmay› sembolize eder. Efle¤ine herkes gibi düz binen Nasrettin Hoca resimleri de vard›r, eski zamanlardan kalma ama nihayetinde, öyle veya böyle, karakaçan ve Nasrettin Hoca çifti, en bilindik figürlerden olmufltur ve bolca kullan›lm›flt›r. ‹lginç olan Nasrettin Hoca f›kralar›n›n çok az›nda efle¤inin yer almas›d›r, birkaç f›kra hariç hiçbirinde efle¤e rastlanmaz. fiimdi ço¤unlukta olan, yani efleksiz olan f›kralar›ndan birine daha bakal›m: Nasrettin Hoca, damda çal›fl›rken afla¤›dan geçen bir dilenci Hoca’ya seslenmifl: “Hoca, afla¤›ya gel, bir fley söyleyece¤im.” Hoca da iflini gücünü b›rakarak inmifl afla¤›ya. “Ne var?” demifl.“Allah r›zas› için bir sadaka.” Hoca bakm›fl dilenciye ve “Gel benle.” demifl. Dilenci de Hoca’n›n peflinden zar zor ç›km›fl dam›n tepesine ve para beklerken Hoca’n›n cevab› gelmifl: “Allah versin!” Böyle, olabildi¤ince basit, sade ama yine de

düflünceden yoksun olmayan bir dolu f›kras› var Hoca’n›n. Aralar›nda çok iyi bilinen, Hoca’n›n ad› an›ld›¤›nda anlat›lan, Göle Maya Çalma, Ye Kürküm Ye, Kazan›n Do¤urmas› ve Vefat Etmesi gibi f›kralar›n›n yan› s›ra pek az bilinenleri de var. Nasrettin Hoca’yla ilgili yap›lan derli toplu çal›flmalarda, bu f›kralar›n en güzellerini bulmak mümkün. Yaln›zca Türkiye’de de¤il, yurt d›fl›nda da pek çok araflt›rmaya konu olan ve felsefecilerin de çok iyi bildi¤i bir isim olmufltur Nasrettin Hoca. Misal; geçti¤imiz y›l okulumuza yaklafl›k bir hafta süren bir seminer için gelen Frans›z felsefeci Oscar Brenifier de Nasrettin Hoca hayranlar›ndand› ve her f›rsatta bildi¤imiz veya bilmedi¤imiz f›kralar›n› anlat›p durdu; bu f›kralar›n felsefesine daha baflka aç›lardan bakmam›z› sa¤lad›. Yaln›z bunu yaparken Hoca’dan bambaflka bir yol izliyordu, baflka konu. Demek istedi¤im, kimi zaman kendi kültürümüzü bir baflkas›ndan, hiç düflünmedi¤imiz yanlar›yla görüyor olmak buruk bir tat veriyor biraz. Gerçi, bir baflka aç›dan bizler de bilhassa Avrupa kültürüne bak›yor, inceliyor ve ö¤reniyoruz, ama Bat› biliminin ve felsefesinin kopukluklar› var. Bafllar› önde tek bir noktaya baka baka çal›flt›lar ve di¤er noktalar›n bir arada oluflturduklar› resmi göremez oldular; noktalar aras›nda uyuflmazl›klar ç›k›nca, yeni yeni problemler do¤unca, tökezlenince, iflte o zaman içlerinden baz›lar›, yüzlerini bütüncül felsefeye sahip Do¤u’ya çevirmeye cesaret edebildi. Yani, nihayetinde dönüp dolafl›lacak yer buras› veya buradan bafll›yor gibi görünüyor; belki görecek bir fleyler pek kalmad› yüzeyde ama kökler derinde...

Nasrettin Hoca’n›n çok iyi bilinen ve Hoca’n›n ad› an›ld›¤›nda anlat›lan, Göle Maya Çalma, Ye Kürküm Ye, Kazan›n Do¤urup, Vefat Etmesi gibi f›kralar›n›n yan› s›ra pek az bilinenleri de var. Nasrettin Hoca’yla ilgili yap›lan derli toplu çal›flmalarda, bu f›kralar›n en güzellerini bulmak mümkün.

Makhmudjon Eshonkulov - Özbekistan

27


SANAT

Okulumuzda aç›lan karikatür sergisinde de çevre ve ekolojik sorunlarla ilgili pek çok Nasrettin Hoca karikatürü vard›. Tesadüf de¤il; çünkü günden güne büyüyen sorunlar var.

Ioan Szilvester - Romanya

Miroslav Hajnos - Polonya

Mizah ve felsefeden buralara geliflim, f›rsat› de¤erlendirmek oldu biraz ve laf laf› açt›. Haz›r durum böyleyken ve hak da yememek için Bat› biliminin bütüncül yöntemlere sahip biricik bilim dal›ndan da bahsetmek gerek: Ekoloji. Okulumuzda aç›lan karikatür sergisinde de çevre ve ekolojik sorunlarla ilgili pek çok Nasrettin Hoca karikatürü vard›. Tesadüf de¤il; günden güne büyüyen sorunlar var. Bu sorunlar›n yarat›c›lar›ndan olan at gözlüklü bilim adamlar› ve bilimleri gibi parçac›klar üzerine uzmanlaflma ve bulufllara yönelmek yerine parçalar›n birbirleriyle iliflkilerine yönelen ve bütünü gören bir bilim dal› Ekoloji. Büyük paralar›n, sistemin pasl› çarklar›n› döndürmesiyle keyiflenen otoriteler, bu bilimin bulgular›n› görmezden gelmeye devam ededururken, Nasrettin Hoca’n›n 35. kuflaktan torunu, bir gün Ho-

ca’n›n mayalamaya çal›flt›¤› Akflehir Gölü’ne2 gitmifl, görmüfl ki gölün yerinde yeller esiyor, topraklar çatlam›fl. Bakm›fl duruma ve ç›karm›fl oltas›n› salm›fl çorak toprak üzerine. O s›rada oradan geçen bir adam da görmüfl yapt›¤›n› ve gelmifl yan›na, sormufl: “Deli misin be adam! Kuru gölde bal›k m› tutulur?” Hoca’n›n 35. kuflaktan torunu da vermifl cevab›n›: “Ya tutarsam!” Belli mi olur? Belki insano¤lu çok geçmeden fark eder yapt›klar›n› da s›n›rs›zca tükettikleri do¤aya sayg› gösterir, düzeltmeye çal›fl›r yapt›klar›n›; o zaman kurumufl gölde yeniden bal›k tutulabilir iflte. ‹yi ama mizah nerede? ‹flte orada, hemen tan›yamad›k onu; bugünlerde kara elbiselerini giymifl, öyle dolafl›yor ortal›kta… Geçenlerde görmüfller ki, üzgün, oturmufl a¤l›yor. Demifller “Niye a¤l›yorsun? Gülmek yak›fl›yor sana.” Demifl ki: “A¤lanacak hâlimize gülmekten hâl kalmad›.” Demifller ki: “Sen gülmesen, ben gülmesem, biz gülmesek; nas›l ç›kar karanl›klar ayd›nl›¤a?..” Bafllam›fl gülmeye; o kadar gülmüfl ki, gülmekten yafllar boflanm›fl gözlerinden. O gün bugündür kara elbiseleriyle, gözünde yafllar, yüzünde gülücükler dolafl›r dururmufl böyle… 1 Karikatürcüler Derne¤i 1969 y›l›nda kurulmufltur. “Uluslararas› Nasrettin Hoca Karikatür Yar›flmas›”n›n ilkini 1972 y›l›nda düzenleyen derne¤in bu etkinli¤i, gelenekselleflerek her y›l yinelenir, ancak 1980 darbesiyle kesintiye u¤rar, sonra yeniden devam eder ve günümüze kadar gelir. 2 Son y›llarda gölü besleyen dereler üzerine yap›lan baraj ve göletler, ayr›ca DS‹’nin açt›¤› kuyular yüzünden Akflehir Gölü 1997 y›l›nda kurumaya yüz tutmufl, fakat 2009 y›l› itibari ile ya¤›fllar›n iyi olmas› sebebiyle göl, tekrar büyüme

Aziz Yavuzdo¤an - Türkiye

göstermifltir. Artan ya¤›fllara ba¤›ml› hâle gelmesi, yak›n gelecekte gölün tamamen kurumas›yla sonuçlanabilir.

28


K‹TAP

Tatilde “arkadafllar” sizi bekliyor Tatil hiç arkadafls›z geçer mi? ‹nsana, yeni, renkli, ufuk aç›c›, e¤lenceli arkadafllar laz›m… “‹yi ama nas›l tan›flaca¤›z o arkadafllarla?” diye soruyorsan›z, kolay› var. Karfl›n›za ç›kan ilk kitapç›dan içeri girin, orada sizi bekliyor olacaklar. Ama dilerseniz onlardan dört tanesini birazc›k tan›yal›m önce. bam›n arkadafllar›n›nkinden farkl› oldu¤unu anlam›flt›m.” Kim mi bu teldeki adam? Gerisi kitab›n içinde sakl›! EM‹LY MELTEMG‹L VE S‹SL‹ KALE ‹ngiliz çocuk ve gençlik edebiyat›n›n önemli isimlerinden Liz Kessler’in yeni ve Türkçedeki serisinin üçüncü kitab›, Selen Ak’›n berrak ve ak›c› Türkçesiyle bizlere ulafl›yor. Can Çocuk’un “Heyecanl› Kitaplar” serisinde, serüven türünde bir anlat› “Emily Meltemgil ve Sisli Kale”. Denizk›z› Emily Meltemgil’i bu heyecanl› serüvene sürükleyense denizler kral› Neptün’den baflkas› de¤il.

GÖKTE B‹R‹ VAR Türk çocuk ve gençlik edebiyat›n›n pek çok di-le de çevrilmifl ça¤dafl temsilcisi Sevim Ak’tan yepyeni bir kitap sizleri bekliyor: “Gökte Biri Var”… Behiç Ak’›n çizgileriyle teldeki bir adamla tan›flacaks›n›z kitapta. Üstelik bambaflka bir adam bu. Bak›n nas›l anlat›yor onu arkadafl›n›z: “Teldeki adam bak›fl aç›m› de¤ifltirmiflti. Konuflulandan çok konuflulmayanlar, görünenden çok görünmeyenler çekmeye bafllam›flt› ilgimi. Teldeki adam gözlüklüydü. Gözlüklerinin benimkinden ve ba-

TAT‹L‹N SON GÜNÜ Alman çocuk edebiyat›n›n bir çok ödüle sahip temsilcisi Sabine Ludwig “Tatilin Son Günü” kitab›nda harika bir maceray› okura aktar›yor. Kitab› dilimize Tuvana Gülcan kazand›rm›fl. 11 yafl›ndaki Freddy tatilin son günü çat›p, okullar›n aç›laca¤› pazartesine bir gün kala, pazar akflam› bir dilek tutar: ‘Ne olur yar›n pazartesi olmas›n.’ Ertesi gün bu imkâns›z olan, gerçek olmufltur! Freddy yeni bir pazar sabah›na uyan›r. Tatil yeni bafll›yor ama onun da bir sonu var. Siz en iyisi, bu kitab› bir okuyun. ES‹L ‹LE YES‹L (Anadolu Masallar›) Muhsine Hekimo¤lu Yavuz’un kaleminden düflündürücü, ‘hisse’ dolu masallar, okuru gerçekli¤e ve ayd›nlanmaya götürüyor. Mesajlar›n e¤itimsel ifllevleri konusunda doktora sahibi olan yazar, yurt d›fl›nda ald›¤› pek çok ödülün yan› s›ra Pertev Naili Boratav Halkbilimi Ödülü’nü de kazanm›fl bir kalem. Esil ile Yesil, e¤lenceli ve düflündürücü yirmi masal› bir araya getiriyor.

29


KOLEKS‹YON

M‹N‹K, fi‹R‹N TENEKELER… “Tenekenin mini¤i, flirini de olur mu?” diyeceksiniz, ancak eminim ki bir zamanlar›n ilaç ve kozmetik kutular›n› görünce fikriniz tamamen de¤iflecek…

Mert SANDALCI Ifl›k Lisesi Mezunu (1974)

Minik teneke kutular›n en göz al›c› olanlar› flüphesiz krem kutular›yd›. Osmanl›da da Cumhuriyet’te de...

30

ahar nihayet geldi… Bahar, uyan›flt›r, nefledir, sevinçtir, renktir… Evet, renktir. Bahçeme bak›yorum da k›fl boyu kuru dallar hâlinde, ölü gibi duran asmalar›m capcanl›, yemyeflil sürgünlerini vermifl, binan›n üçüncü kat›na do¤ru t›rman›yor. Osmanl› güllerim, on befl günde goncalar›n› vermifl, birkaç güne pembenin en güzeli ve en güzel kokulusu karfl›mda olacak. Hele f›rça çal›s› “Callistemon Lanceolatus” ve K›rm›z› Çiçekli Biberiye “Grevillea Rosmarinifolia”… Yeflil ile k›rm›z› bu kadar göz al›c›, bu kadar coflkuyla bir araya gelir mi?.. Geliyor iflte… Koleksiyon yaz›m› kaleme al›rken bu kez bahçemin karfl›s›nday›m. Hâliyle bahar›n tüm pozitif etkileri üzerimdeyken coflkulu, renkli bir koleksiyondan bahsetmek istiyorum. Bu kez öyle bir koleksiyon olmal› ki, canl› renkleriyle coflturmal› beni… S›cac›k olmal›, nostaljisi ile, mesajlar› ile içimi ›s›tmal›... Evet, san›r›m buldum: Arad›¤›m koleksiyon, eski bir seyyar kokucu kutusunun içinde kütüphanenin raf›nda… Mini mini teneke kutular… Biliyorum, teneke kutu deyince ilk olarak akl›n›za “pasl› teneke” gelecek. Ancak bizim nesil dünyan›n en göz al›c› renklerini teneke üzerinde gördü, en s›cak dokunuflunu tenekeye yapt›, en anlaml› nostaljisini hâlâ teneke objeler ile yaflamakta… Teneke oyuncaklar› hat›rlayal›m hele bir… Polis arabalar›, itfaiyeciler, bebek arabalar›, uzay gemileri, ses borular›… Yetiflemedik o devre diyorsan›z, dostum Sunay Ak›n’›n insan›n akl›n› bafl›ndan alan müzesi ne güne duruyor?.. Ama eski günler çok gerilerde kald›, plastikle tan›flt›ktan, plasti¤i yaflam›m›z›n bafl köflesine oturttuktan sonra, bizler elimize ald›¤›m›z her oyuncakta, hatta b›rak›n oyunca¤›, es-

B


K›z›lay›n minik kinin kutular›... Bafl a¤r›s›na birebir halis bir Türk ilac› “Nevrozin” 1920’lerden 1940’lara teneke kutularda...

kiden demirden, tenekeden yap›lm›fl her türlü nesnenin plastikten imal edilmifl olan›n› görünce, yüzümüzü buruflturuyoruz… Çünkü, a¤›rl›¤›, oturakl›l›¤›, toklu¤u, do¤al canl› renkleri plastikte bulam›yoruz. Bak›yorum da yavafl yavafl ben de eski toprak oldum zahir… Ben de¤il, ö¤rencilerim böyle diyor, eh do¤rusu böyle hissetmiyor da de¤ilim. Bu da ayr› bir keyif asl›nda. “Eski toprak”… Bu sözcü¤e lay›k görülmek ise insan› bafll› bafl›na enerji ile doldurup, genç k›l›yor ve eski toprak olman›n verdi¤i keyifle tenekeye olan sevgim, tenekeyi iflleyenlere olan sayg›m kalemime yön veriyor bugün… Çünkü teneke üzerine bask› yapman›n, tenekeyi ifllemenin, k›sacas› “Teneke Sanat›”n›n nas›l zor bir ifl oldu¤unu biliyorum… Konu ilaç, kozmetik olunca ifl daha da zorlafl›yor hâliyle… Çünkü iflin içine bir de hijyen ve hijyenin kontrolü giriyor. Peki, nas›l bafllad›k toplamaya? Eflim Gülnur Sandalc› bafllam›flt›, y›llar önce eczac›l›k tarihi koleksiyonuna. Ve o tarihlerde, bir kenara ay›rmaya bafllad› baz› minik kutular›… 1980’li y›llar›n sonlar› idi. ‹lk olarak Edhem Pertev’in ünlü “Camili krem”i akl›m›z› bafl›m›zdan alm›flt›… Beyo¤lu, Biox, Altunçiçek, Radyolin, ‹stanbul… Krem kutular› birbirinden güzeldi. Sonra kinin haplar›… Hilal-› Ahmer’in (K›z›lay) farkl› ambalajlar›, hele Süleyman Ferid, ‹dris Yaybulak, Hasan Hassan’›n 5 bu¤dayl›k (0,25 gr) mini minnac›k kutular›… Peki, ya müshil haplar›na ne demeli? Paris, Haz›m, Halil Sami, Tatl› Müshil… Son olarak da a¤r› kesiciler: Algopan Cevad, Teskin Fuat, Nevrozin, Kataprin, Yenikafle… Pek ço¤undan örneklere yer verece¤im. Her ne kadar bunlar›n karton kutular›ndan günümüze çok az› kalm›fl olsa da…

Kimi kez karton kutular teneke kutulara k›l›f oluyorlard›. Sert plastikten mamul kutular. Acaba tenekenin sonu mu geliyor? Optalidon efsanesi. O, her merakl› çocu¤un oyunca¤›yd›.

31


KOLEKS‹YON

Hüsnü Arsan, Beflir Kemal, Valda ve di¤erleri...

Onlar en minikleriydi. Tam 5 bu¤dayl›k. Müshil ilaçlar› da teneke kutularda piyasaya sürülüyordu.

Alüminyum hayat›m›za giriyor. Keyfimiz kaç›yor. Parlak bir gri. Ne renk, ne resim.

32

1960’lardan sonra, tenekeden kopup plasti¤in esiri olmaya bafllad›¤›m›z ise yads›namaz bir gerçek. Bana çok eski devirler gibi gelmese de okurlar›m›z taraf›ndan, bu sayfalarda yer alan kutular, resmen “tarih”, “dinazor devri” ya da “müzelik” olarak görüleceklerdir… Do¤rusu ben de 54 yafl›ma merdiven dayam›fl olmama ra¤men, ambalaj olarak dedemin “Sakarin”inden baflka bir ilaç için teneke kutu kullan›ld›¤›n› hat›rlam›yorum. Bizler yetiflemesek de tenekeler, 1910’lardan bafllay›p 1960’lara kadar 50 y›ll›k bir sürede vazgeçilmez bir ambalaj olmufl. Kendim kullanamam›fl ve hat›rlam›yor olsam da, bu durum onlar› sevmeme ve bu ambalajlara hayran olmama engel de¤il. Peki, benim de hiç unutamad›¤›m bir ilaç yok mu? Var tabii… Teneke kutular döneminin hemen sonras›nda kullan›lan sert plastikten mamul bir ürün bu… Benim en sevdi¤im oyuncaklar›mdan biri, 4 dozluk pembe kutusu ile “Optalidon”... Ülkemizde son olarak 1997’de ruhsatland›r›lm›fl, ancak y›llard›r üretilmeyen bu ilac›n o unutulmaz ambalaj›na dokunmak, beni 40 y›l öncesine götürmeye yetiyor da art›yor bile… Teneke, alüminyum, ahflap, plastik her ne olursa olsun, sevgili eflim, Eczac› Gülnur Han›m’›n özel koleksiyonu, bir Osmanl› seyyar kokucusunun muhteflem kutusunda kütüphanemden bana bak›yor, “Ben buraday›m.” diyor. Bizim mini mini kutucuklar, y›llar içinde ne de geliflmifl, serpilmifl, dolu dolu bir koleksiyon olmufl: Tek dozluklar, kremler, kininler, müshil haplar›, daha neler neler… Çok laf etmesek mi bu kez… S›caklarda serinlik veren, seyirlik, keyifli sayfalar olsak… Onlar, yani minik kutular kendi tarihlerini varl›klar›yla anlatsalar… Sonra, babaannelerimizin, haminnelerimizin, dedelerimizin ceplerinden eksik etmedikleri o küçücük, o minnac›k kutulara ait öyküleri sahiplerinden dinlesek… Bilenler bilmeyenlere anlatsa… Bilgilensek bir güzel…


1970’li y›llarda s›kça rastlad›¤›m›z ambalajlar. Kapaklar›, iflaret ve orta parmak altta, bafl parmak üstte, kutuyu s›karak geriye do¤ru bir hareketle aç›l›yor.

33


SA⁄LIK

Elma sirkesinin faydalar›... Daha çok salataya tat vermesi amac› ile kulland›¤›m›z sirke yüzy›llard›r bütün dünyada, yabani otlar›n öldürülmesinden tutun metal cilalamaya, paskalya yumurtalar›n› boyamaktan turflu yapmaya kadar çeflitli amaçlarla kullan›lagelmifltir. Dr. Murat KINIKO⁄LU Kalp ve ‹ç Hastal›klar› Uzman›

34

K

olay bulunmas› ve ucuz olmas› sirkenin faydalar›n›n abart›lmas›na, özellikle elma sirkesinin neredeyse her derde deva mucize bir iksir gibi kabul edilmesine neden olmufltur. Hâlbuki bilimsel çal›flmalar, sirkeye atfedilen faydalar›n abart›lmamas›n›, hatta fazla kullan›lmas› hâlinde zararl› bile olabilece¤ini göstermektedir. Elma sirkesi, elman›n kendisinin veya kabu¤unun bakteri ve mantarlar taraf›ndan parçalanmas› (fermantasyonu) sonucunda oluflur. Fermantasyonun ilk aflamas›nda elmadaki fleker bakteriler taraf›ndan parçalanarak alkole çevrilir. (Bu yüzden sirke yaparkan tatl› elmalar› tercih edin.) ‹kinci aflamada alkol de parçalan›r ve sirke ortaya ç›kar. Sirke dedi¤imiz fley asl›nda içinde vitamin ve mineral de bulunan asittir (asetik asit). Sirke ve fleker: Sirkenin flekerin kontrolüne yard›mc› oldu¤unu gösteren birkaç bilimsel çal›flma vard›r. 2007 y›l›nda, tip II diyabeti olan hastalarda yap›lan bir çal›flmada, yatarken al›nan iki kafl›k elma sirkesinin ertesi sabahki açl›k flekerini % 4-6 oran›nda düflürdü¤ü gösterilmifltir. Sirke, kolesterol, hipertansiyon ve kalp hastal›¤› iliflkisi: Sirkenin insanlarda kolesterolü düflürdü¤ü gösterilememifltir. Ayn› flekilde tansiyona iyi geldi¤i ve kalp hastal›¤›n› önledi-

¤i yolundaki bilgiler de ispat edilememifltir. Elma sirkesi ile kanser iliflkisini araflt›ran çal›flmalar çeliflkilidir. Bir çal›flmada elma sirkesinin yemek borusu kanserini azaltt›¤› gösterilmifl, bir baflka çal›flmada ise mesane kanseri oranlar›n› yükseltti¤i iddia edilmifltir. Sirkenin kilo kayb›na yard›mc› oldu¤una dair haberler do¤ru olabilir. Bu etkisini tokluk hissetmemizi sa¤layarak yapt›¤› düflünülmektedir. 2005 y›l›nda yap›lan bir çal›flmada bir dilim ekmek yiyenlerle, ekmekle birlikte sirke içenler karfl›laflt›r›lm›fl, sonuçta sirke içenlerin kendilerini daha tok hissettikleri bulunmufltur. Bilinçsizce kullan›lan sirke zararl› olabilir. Sirkeyi cildinize sürmeyin, si¤il tedavisinde kullanmay›n, her gün düzenli olarak içiyorsan›z günde iki tatl› kafl›¤›ndan fazla içmeyin. Elma sirkesi de olsa tüm sirkeler neticede asittir. Kafl›kla içenlerin, arkas›ndan suyla a¤›zlar›n› çalkalamaya dikkat etmeleri gerekir. Özellikle kendi yapt›¤›n›z sirkeleri suland›rmadan kafl›kla içmeniz do¤ru olmaz, mutlaka su veya meyve suyu ile dilüe ediniz. Elma sirkesi, en baflta difllerimiz için risk teflkil eder. Ayr›ca, yemek borusu ve mideyi de rahats›z edebilir. E¤er fleker hastas› de¤ilseniz, her gün iki kafl›k sirke içmenizi önermem. Salatalar›n üzerine dökerek yemek daha iyi bir yoldur.


‹NSAN B‹L‹M‹

‹nsanl›k tarihinde “bilinmeyen insan” Dr. Arif AKDEN‹Z FMV Özel Ifl›k Lisesi Türkçe - Sosyal Bilimler Bölüm Baflkan›

üney Çin’de, önceden bilinmeyen bir insan türüne ait oldu¤u düflünülen kal›nt›lar bulundu. En az befl ayr› kifliye ait olan kemikler, 11.500 ila 14.500 y›l öncesinden kalma? Fosillerin bir k›sm› Yunnan bölgesinde Mengzi flehrinin yak›n›ndaki Maludong’da (Alageyik Ma¤aras›), kalan› ise Guangxi bölgesine komflu Longlin’de bulundu. ‹ki farkl› bölgede bulunan kafataslar› ve kemiklerin birbirine çok benzer olmas›, fosillerin ayn› gruba ait oldu¤unu düflündürtüyor. Bilim adamlar› bulunan bu fosillere, bulduklar› yerin ad›n› vererek Alageyik ‹nsan› (Red Deer Cave People) dediler. Maludong (Alageyik) Ma¤aras›’ndaki kafatas›n› keflfeden ekibin bafl›nda yer alan Avustralya’n›n New South Wales Üniversitesinden Arkeolog Darren Curnoe ve Çin’in Yunnan

G

Enstitüsünden Ji Xueping, Alageyik insan›n›n Asya’n›n do¤usuna varan ilk Homo sapiens topluluklar›na ait olabilece¤ini düflünüyor. Bu teoriye göre, on binlerce y›l izole bir flekilde yaflayan Alageyik insanlar›, modern insan›n genetik havuzuna katk›da bulunmadan yaflad› ve Buz Ça¤›’n›n sonlar›na do¤ru yok oldu. Alageyik insanlarda, kafatas›n›n beyni içeren k›sm›n›n yuvarlak ve kenarlar›n›n bas›k, ayr›ca kafatas› kemi¤inin di¤er insan türlerine k›yasla daha kal›n oldu¤u ifade edildi. Alageyik insanlar›, ayn› zamanda oldukça büyük az› difllerine sahip. Çeneleri öne do¤ru ç›k›k olan Alageyik insanlar›, buna ra¤men modern insandakine benzer bir çene yap›s›na sahip de¤iller. Alageyik insan›n›n kafatas› ve difl yap›s›, modern ve antik insan›n özelliklerini sergiliyor. Sahip olduklar› bu kendilerine has özellik, Alageyik insan›n› evrim a¤ac›nda bir yere yerlefltirmeyi zorlaflt›r›yor. Bu konuda ortaya at›lan son tez; Alageyik insanlar›n›n Homo sapiensten tamamen ba¤›ms›z olarak evrim geçiren bir tür oldu¤u biçiminde. Bu ihtimal kapsam›nda, Alageyik insanlar›, Homo heidelbergensisin devam› olan Neandertaller gibi, Asya’ya ulaflan Homo sapiensin devam› olan ayr› bir tür olarak yaflam›n› sürdürdü. Di¤er yandan, antik ve modern insana benzerlikler gösteren Alageyik insan›n›n, antik insan ile homo sapiensin melezi olabilece¤i de öne sürülüyor.

Alageyik insan›n›n kafatas› ve difl yap›s›, modern ve antik insan›n özelliklerini sergiliyor. Sahip olduklar› bu kendilerine has özellik, Alageyik insan›n› evrim a¤ac›nda bir yere yerlefltirmeyi zorlaflt›r›yor.

35


GEZ‹ ‹ZLEN‹M

Tufandan önceki kent:

Hasankeyf Hasankeyf, belki de tufandan önceki kent; çünkü tarihi on bin y›l öncesine uzan›yor. Ama onu görmek için acele etmek de gerekiyor. Çünkü buras› Il›ca Baraj›’n›n sular› alt›nda kalmak üzereyken, hâlâ tufandan önceki kent olma özelli¤ini tafl›yor.

Giray KARANLIK Yazar - Araflt›rmac›

36

D

icle ile F›rat Nehirlerinin sulad›¤› bereketli topraklar, pek çok uygarl›¤›n, dört kutsal kitab›n ve tek tanr›l› dinlerin do¤umuna ev sahipli¤i yapm›fl bir bölge… Hasankeyf’se Mezopotamya’ya bereket tafl›yan Dicle Nehri’nin k›y›s›nda, tarihi, son bulgulara göre, 11.500 y›l öncesine uzanan bir antik kentin ismi. Kentin kökleri bugün hâlâ bilinmezlerle dolu, çünkü arkeolojik aç›dan ne yeterince in-

celenmifl ne de araflt›r›lm›fl… Art›k araflt›r›lmay› da beklemiyor; çünkü buras› flimdi de Il›ca Baraj›’n›n sular› alt›nda kalacak. Nuh’un gemisi yok ama burada yaflayanlar göç edecekler, kentten bir iki eser, cami minaresi hat›ra olarak baflka bir yerlere tafl›nacak, “kurtar›lacak” o kadar. Antik kent sular alt›nda kal›rken, bu sefer Nuh’un gemisi olmad›¤› için, sadece Dicle ve F›rat Nehirlerinde yaflayan ve soyu tamamen tükenmek üzere olan leopar sa-


Kaleden El-R›zk Camii kal›nt›s› ve minaresi

Sultan Süleyman Camii minaresi

zan›n› kurtaran da olmayacak. Oysa geçen y›l nesli tükendi denilen leopar sazan›, Hasankeyfli bir bal›kç›n›n a¤lar›ndan ç›k›vermiflti. ‹flte bu kente, Hasankeyf’e do¤ru yol al›yoruz. Hasankeyf, Batman’a ba¤l› bir ilçe, ama biz yolculu¤umuzu Mardin üzerinden gerçeklefltiriyoruz. 110 kilometrelik Midyat’a da u¤rayan yol düzgün, geçti¤imiz co¤rafyaysa de¤iflken; biraz vahfli, kimi zaman çorak, kimi zaman f›st›k a¤açlar›yla kapl›, bazen sarp tepeler aras›nda bir vadi ve günefl, sanki di¤er yerlerdekinden daha parlak ve yak›c› gibi… Hasankeyf, Dicle Nehri’nin k›y›s›nda, sarp ve büyük bir da¤› and›ran yekpare kaya üzerindeki yüzlerce ma¤aras› ve etrafa yay›lm›fl günümüzün tafl evleriyle birdenbire karfl›m›za ç›k›yor. Zaten flehir ilk ismini de pek çok dilde ve muhtemelen Asurcada da benzer flekilde seslendirilen “H›sn›keyfa”dan al›yor ve “kaya hisar›”, “korunmaya müsait” gibi anlamlar tafl›yor. Antik alana girmeden önce, büyük kaya blo¤unun alt›nda ve Dicle’den biraz yüksekte yer alan çarfl›, hediyelik eflya dükkânlar›, lokantalar›, kafeleriyle tam bir flenlik sergiliyor. Ç›¤›rtkan çocuklar›n hepsi birer arkeolog ve rehber!.. Kafelerde son dönemin pop müzikleri; Türkçe de¤il, ‹ngilizce olarak çal›yor. Hatta klasik müzik çalan kafe bile var. Dükkânlar›n arka bahçeleriyse gerçekten harika bir serinlik ve müthifl bir güzellikte Dicle manzaras› sunuyor. Çarfl›n›n atmosferinden, sanki ‹stanbul’da Kapal›çarfl› veya Sultanahmet’te bir yerlerdeymiflsiniz gibi bir hisse kap›l›veriyorsunuz. Fakat rehavet zaman› de¤il flimdi. Antik kenti gezece¤iz. Ama önce El-R›zk Camii’ni görmemiz gerekiyor. Daha giriflte karfl›m›za ç›kan bu k›smen y›k›lm›fl cami, 1409 y›l›nda Eyyübi Sultan› Süleyman taraf›ndan yapt›r›lm›fl.

Günümüze ulaflm›fl minaresi, tafl ifllemeleri bir sanat harikas›. Minarenin içinde birbirini görmeden yükselen iki merdiven bulunuyor. Mimar Sinan’›n Edirne’deki flaheseri Selimiye Camii’nin minarelerinde de birbirini görmeyen üç yol oldu¤u akl›m›za geliyor. Ama Selimiye, 1551-1558 y›llar› aras›nda yani daha sonra yap›lm›flt›. Daha ileride ise yeni Eyyübi Sultan› Süleyman taraf›ndan yap›lan di¤er bir y›k›k cami ile karfl›lafl›yoruz. Bu caminin de su çeflmesi ve çok güzel süsleme ve kitabeleri olan minaresi ayakta kalabilmifl. Ama minarenin üst k›sm› y›k›lm›fl durumda. Yan›m›za yaklaflan gönüllü rehber çocuk, Hacivat ve Karagöz efsanesinin farkl› bir versiyonunu bize anlat›veriyor h›zla: “Süleyman Camii’nin ustas›n›n kalfas›, El-R›zk Camii’nin minaresini ustas›ndan önce tamamlay›nca, o

Hasankeyf’teki 5000 ma¤aradan biri... Ocak ve di¤er yaflam alanlar›yla.

37


GEZ‹ ‹ZLEN‹M

Dicle Nehri üzerinde antik köprü ayaklar› ve Hasankeyf

s›rada Süleyman Camii’nin minaresini bitiremeyen usta, bunu kendine yediremedi¤i için minareden kendini atm›fl ve minare yar›m kalm›fl.” Efsanelerin farkl› yerlerde, farkl› mekânlara uyarlanm›fl olmas› ve günümüze tafl›nmas› bize ilginç geliyor. Eyyübiler Hasankeyf’i 1232 y›l›nda Artuklulardan al›yor. Hasankeyf tarihinin en görkemli dönemi, Artuklular zaman›nda yaflanm›fl. Artuklular, 1100 y›l›nda bölgeye egemen olmufl bir O¤uz Türkmen Beyli¤i… Hasankeyf de 130 y›l beyli¤in baflkenti olarak tarihte yerini alm›fl. Antik kent ve ma¤aralarsa buras›n›n bilinen tarihinin Urartulara kadar uzand›¤›n› gösteriyor. Kentte Roma, Bizans, Akkoyunlular ve Osmanl›n›n izleri de var. Mo¤ol istilas› da kente u¤ram›fl. Kayal›¤›n en üzerinde ve tepede bugün yer alan kalenin kökeni Roma’ya uzan›yor. Ancak on bin y›l› aflk›n tarihinde, bu kale-

Kaleye ve saraya do¤ru yükselirken ma¤aralar

38

nin alt katmanlar›nda farkl› kültürlerin izlerinin ve istihkâmlar›n›n oldu¤unu da tahmin edebilirsiniz. Kalenin iki giriflinden birine Y›lanl› Kap›, di¤erine S›r Kap›s› ismi verilmifl. Y›lanl› Kap›, Eyyübi Sultan› Süleyman taraf›ndan yapt›r›lm›fl, üzerindeki motifleri ve mimarisiyle Hasankeyf’teki en görkemli ve önemli eserlerden birini oluflturuyor. Kalenin ortas›nda yine Eyyübiler taraf›ndan yap›lm›fl ve k›smen y›k›lm›fl Ulu Cami yer al›yor. Kalenin ucundaysa büyük saray var. Bu saray›n Artuklular taraf›ndan yap›ld›¤› varsay›l›yor. Saray›n önünde, alt k›sm› y›k›lm›fl olmas›na ra¤men ayakta duran bir gözetleme kulesi bulunuyor. Kalenin di¤er ucunda Eyyübiler taraf›ndan yapt›r›lm›fl Küçük Saray yer al›yor. Tüm bu yap›lar› görmek için oldukça meflakkatli bir t›rman›fl yapman›z gerekiyor. Tüm bu t›rman›fl esnas›nda da say›s›z ma¤arayla kar-

Darphane yolu


Zeynel Bey Türbesi

Osmanl› Hamam›

fl›lafl›yorsunuz. En ilginç ve etkileyici olanlar da bu ma¤aralar. Çünkü sonu bilinmez bir zaman tünelini and›r›yor. Kaleye ve arka taraflara ilerledikçe flaflk›nl›¤›n›z daha da art›yor, çünkü ma¤aralar›n sonu yok. Bu bölgede 5000’in üzerinde ma¤ara yer al›yor. Baz› ma¤aralar, cami ve kilise olarak da kullan›lm›fl, baz›lar› çok daha eski dönemlerin izlerini bar›nd›r›yor. Bu arada, karfl› yamaçta kayalara oyulmufl bir merdiven yol görülüyor. fiimdilerde orta yeri y›k›ld›¤› için ç›kmak mümkün de¤il, yolun ulaflt›¤› karfl› tepeye baflka bir ç›k›fl da yok. Zirvesindeki düzlü¤ün etraf› uçurumlardan olufluyor. Bu merdivenden baflka girifl ç›k›fl› olmayan yerin Müslümanlar›n Anadolu’da kurdu¤u ilk darphane oldu¤unu ö¤reniyoruz. Bir bilgi daha bizi flafl›rt›yor. ‹slam dünyas›nda yasak kabul edilmesine ra¤men ilk resimli sikke de burada bas›lm›fl. Kaleye t›rman›p yükse¤e ulaflt›¤›n›zda,

önünüzde yer alan Dicle Nehri’yle beraber harika bir panoramik manzaraya kavufluyorsunuz. Nehrin üzerinde, zaman›nda iki yakay› birbirine ba¤layan tarihî köprünün ayaklar›n›n kal›nt›lar› bulunuyor. Bu kal›nt›lar, Artuklular dönemine ait ve orta ayaklar› üzerinde on iki burcun simgeleri yer al›yormufl. Bugüne ancak ikisinin figürü ulaflabilmifl. Hasankeyf, Müslümanlar taraf›ndan MS 638 y›l›nda al›nd›¤›nda, kaynaklar burada yine bir köprünün varl›¤›n› ortaya koyuyor. Ama flimdi ondan bir kal›nt› yok. Ayaklar›n›n kal›nt›s›n› gördü¤ümüz, Artuklular›n yapt›¤› ve 1116 y›l›na tarihlenen köprü, belki de di¤erinin üzerine yap›ld›. Zaten tarihler ve kültürler de öncekilerin izlerinin, kal›nt›lar›n›n, varl›klar›n›n ve b›rakt›klar›n›n üzerinde yükselmiyor mu? Suyun öbür yakas›nda iki tarihî eser göze çarp›yor. Bunlardan ilki; Osmanl›lara ait ve Hasankeyf’teki tek Osmanl› eseri… Bu, bir hamam. Biraz ileride yer alan yap› ise; Zeynel Bey Türbesi… Bu ihtiflaml› yap› da Akkoyunlular›n Hasankeyf’te kalan tek eseri durumunda. Zeynel Bey, Akkoyunlu hükümdar› Uzun Hasan’›n o¤lu. Osmanl›larla yap›lan Otlukbeli Savafl›’nda ölünce bu ihtiflaml› türbeye gömülmüfl. Dönüp Dicle’ye bak›yoruz. Dicle Nehri, binlerce y›ld›r, flu anki gibi ayn› dinginlikte ak›yor. Zaman gibi… Onun k›y›s›ndaki Hasankeyf, bu zaman› not eden büyük bir tarih kitab› olmas›n?.. Bugünü, bizi ve insan› anlamak için okumam›z gereken bir tarih kitab›… Dönüp Dicle’ye bak›yoruz. 2000’li y›llarda, o kitab› sular›n alt›na gönderdi¤imizde, sular›n üzerine akseden yans›mam›za bak›p, ne söyleyebilece¤iz “Siz kimsiniz?” diye soranlara…

Y›lanl› Kap›

Kaledeki gözetleme kulesi

39


SPOR

MODERN TÜRK KADINI VE SPOR Takvimler 1929 y›l›n› gösterirken, Türk kad›n›, dünya spor tarihinde efline belki de bir daha rastlanmayacak bir olay gerçeklefltiriyordu. O y›llarda henüz bir bayan voleybol tak›m› bile yokken, bir Türk k›z›, Yüksek Mühendis Mektebi ö¤rencisi Sabiha F›rat Han›m, voleybolda harikalar yarat›yordu. Korhan SEÇ‹LM‹fi FMV Özel Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu Müdür Yard›mc›s›

Feyziye Mektepleri Vakf›n›n üç dönem Yönetim Kurulu Baflkanl›¤›n› yapan Yönetim Kurulu Üyesi Say›n Osman Erbelger’in annesi, millî yüzücü Cavidan Erbelger (sa¤da) Rusya’da yap›lan yar›fl öncesinde - 1934.

40

E

rkek arkadafllar›ndan hiç de geri kalmayan Sabiha F›rat Han›m’› (Gürayman) Fenerbahçe Voleybol Tak›m›’nda oynatabilmek için, ilgililer hemen harekete geçmiflti. Bayan sporcular›n erkek tak›m›nda oynamalar›n› engelleyen bir madde olmad›¤›ndan Sabiha F›rat Han›m’a oynamas› için izin ç›km›flt›. Fenerbahçe Voleybol Tak›m› böylece befl erkek ve bir bayan sporcudan olufltu. O y›l bütün rakiplerini yenerek flampiyonlu¤u kazand›. Bu, belki de dünya voleybolunda yaflanan ilk ve tek olayd›. Fenerbahçe Spor Kulübü Genel Kaptan› Hayri Celaleddin Bey, bu baflar› üzerine Sabiha Han›m’a bir mektup gönderip kendisini kutlarken flu cümlelere yer veriyordu:

‘‘Bu memlekette ilk defa sporda erkek arkadafllarla beraber oynamak suretiyle gösterdi¤iniz muvaffakiyetten dolay› sizi Fenerbahçe gençli¤i ve Hey’et-i ‹daresi ad›na hararetle tebrik ederim efendim.’’ ‹flte Türk kad›n›n›n spor alanlar›nda boy göstermeye bafllamas›yla birlikte bu konudaki beklentiler de artm›flt›. Fakat belirli bir dönem bu beklentiler kesintili biçimde gerçekleflmiflti. Günümüze gelindi¤inde ise, Türk kad›n›n›n spor alan›ndaki mutlak baflar›s› ve üstünlü¤ü dikkat çekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti henüz bir yafl›n› tamamlamadan, ilk kez 1924 y›l›nda, Paris Olimpiyat Oyunlar›nda temsil edilmiflti. Daha sonra da 1928 Amsterdam Olimpiyat Oyunlar›na gidildi. 1932 y›l›nda yap›lan Los Angeles Olimpiyat Oyunlar›na ise uzakl›k ve maddi imkâns›zl›klar nedeniyle maalesef kat›l›m sa¤lanamad›. 1924 ve 1928 Olimpiyat Oyunlar›ndaki Türk kafilesinde ne yaz›k ki kad›n sporcu yoktu. Bu durum, modern Türkiye’yi dünyaya anlatman›n en kestirme yolu olan Olimpiyat Oyunlar› için büyük bir eksiklikti. Türk kad›n›n›n art›k zihnen ve bedenen çarflaf alt›ndan ç›kmas›n›n zaman› gelmiflti. 1926 y›l›nda Nermin Tahsin, Emine Abdullah, Mübeccel Hüsamettin ve Neriman Han›m gibi ilk bayan atletlerimiz pistlere inmeye bafllam›fllard›. ‹lk bayan atletlerimizi, kürek sporunda, fierefnur, Vecihe, Leyla, Melahat ve Kamran Han›mlar izledi. Bu durumu ise en fazla Büyük Önderimiz Atatürk istiyor ve bu konuda her türlü deste¤i veriyordu. Bu f›rsat›n belki de en anlaml›s› 1936 Berlin Olimpiyat Oyunlar›nda yakaland›. ‹ki eskrimci bayan sporcumuz Halet Çembel ve Su-


Suat Han›m, Halet Çambel ve Balkan fiampiyonu eskrimcimiz Fuat Balkan.

‹lk kez Olimpiyat Oyunlar›na kat›lmaya hak kazanan Türk Millî Voleybol Tak›m›.

at Afleni, Türk Olimpiyat kafilesinde yer alan ilk bayan sporcular olmufllard›. Bu durum Atatürk’ü de oldukça mutlu etmiflti. Türkiye’yi temsil eden modern Türk kad›n›, Olimpiyatlarda bahsetti¤imiz branfllar›n yan› s›ra, art›k yüzme havuzlar›nda da boy göstermeye bafllad›. 1931-1932 y›llar›, bayan yüzme sporunun ön plana ç›kt›¤› ve çekiflmenin yafland›¤› y›llar olarak Türk spor tarihindeki yerini alm›flt›r. Özellikle Leyla As›m Turgut Han›mefendi ve Cavidan Erbelger Han›mefendiler, Türk kad›n›n›n modern ve ça¤dafl yüzünü 1934 y›l›nda Rusya’da yap›lan uluslararas› yar›flta, kafilede yer alan iki bayan sporcu olarak dünyaya gösterdiler. Avrupal›lar, yüzy›llar boyunca peçe ve çarflaf alt›nda yaflayan Türk kad›n›n› spor müsabakalar›nda görmeye bafllam›fllar, flaflk›nl›kla birlikte hayranl›klar›n› gizleyemez hâle gelmifllerdi. 2. Dünya Savafl› nedeniyle iki olimpiyat yap›lamad›. Bunun ard›ndan düzenlenen 1948 Londra Olimpiyat Oyunlar›nda bu kez bir bayan Türk atlet, Üner Teoman, ülkemizi ve modern Türk kad›n›n› temsil etmek için pistlerdeydi. Maalesef 1952 Helsinki ve 1956 Melbourne Olimpiyat Oyunlar›na gönderebilece¤imiz bayan sporcu ç›karamad›k. Bu y›llarda bayan sporunda bir dura¤anl›k bafllam›flt›. 1960 y›l›nda Roma’da yap›lan oyunlarda üç bayan atletimiz kafiledeydi. 1964 Tokyo ve 1968 Mexico City Olimpiyatlar›nda yine bayanlarda temsil edilmedik. Tokyo’da 25, Mexico’da 33 sporcunun tamam› erkek sporculardan olufluyordu. Bu tarihten sonra ise Türk kafilelerinin içinde her zaman bayan sporcular›m›z yer ald›. Nesrin Olgun Arslan, 1979’da Manfl Denizi’ni yüzerek

geçen ilk Türk k›z› olma onurunu yaflad› ve tarihe geçti. 1992 Barcelona Olimpiyatlar›, Türk kad›n›n›n ilk kez resmî olarak madalya al›p kürsüye ç›kt›¤› Olimpiyat Oyunlar›d›r. 48 kiloda judoda Hülya fienyurt, Olimpiyat üçüncüsü olarak bronz madalya al›rken “‹lk Olimpiyat Madalyal› Bayan Sporcumuz” olarak tarihe geçti. Halterde Nurcan Taylan ise 2004 Atina Olimpiyatlar›nda kazand›¤› alt›n madalya ile olimpiyat tarihimizde “‹lk Kez Alt›n Madalya Kazanan Bayan Sporcu” unvan›n› ald›. Asl›nda son günlerde bayan voleybolunda yaflanan önemli geliflmeler ne yaz›k ki bas›n›m›zda hak etti¤i yeri bulamad›. Kad›n millî voleybol tak›m›, bir mucizeyi gerçeklefltirerek Londra Olimpiyatlar›na kat›lmaya hak kazand›. Tak›m›m›z›n olimpiyatlara bayanlarda kat›lan ilk tak›m olma flerefini yakalamas›, asl›nda bir dönüm noktas›d›r. fiu ana kadar 2012 Londra Olimpiyatlar›na kat›lacak toplam 84 sporcunun 44’ü bayan sporculardan olufluyor. E¤er kad›n millî basketbol tak›m›m›z, 25 Haziran - 1 Temmuz tarihleri aras›nda yap›lacak baraj müsabakalar›nda baflar›l› olur ve oyunlara kat›l›rsa, bayanlar say›sal anlamda erkekleri ilk kez geride b›rakm›fl olacaklar. ‹flte 1900’lü y›llar›n bafl›ndan itibaren modern Türk kad›n›n›n 盤 gibi büyüyen baflar›lar›, sadece bizim de¤il, tüm dünyan›n ilgisini ve takdirini toplamaktad›r. Elde edilen son baflar›larla birlikte, Atatürk’ün hayal etti¤i ve Türk kad›n›n› görmek istedi¤i duruma bir hayli yaklafl›lm›fl oldu. Türk kad›n›n›n önümüzdeki y›llarda bilim, spor ve sanat gibi alanlarda gö¤sümüzü daha da kabartaca¤› beklenen büyük bir gerçekliktir.

Leyla As›m Turgut’un 1936 Berlin Olimpiyat Oyunlar› sporcu kimli¤i

Atlet Üner Teoman’›n 1948 Londra Olimpiyat Oyunlar› sporcu kimli¤i

41


TAR‹HTEN SAYFALAR

‹lk atefli kim yakt›? eçti¤imiz Nisan ay›na kadar bu sorunun yan›t›, hem Homo sapiens hem de Neandertallar›n dört yüz bin y›l önce atefli ilk olarak kullanmaya bafllad›¤› biçimindeydi. Ancak ABD Bilimler Akademisi Dergisi PNAS (Proceedings of the National Academy of Sciences)’›n 3 Nisan 2012 say›s›nda yay›nlanan yeni bir çal›flmaya göre, Güney Afrika’n›n Northern Cape bölgesindeki Wonderwerk Ma¤aras›’nda bulunan yanm›fl dal ve çim külleriyle yak›lm›fl kemikler, bir milyon y›l önce Homo erectusun atefli kontrol etmifl olabilece¤ine dair kan›tlar sunuyor. Boston Üniversitesinden Arkeolog Francesco Berna ve ekibi, yapt›klar› araflt›rma ve bilimsel analiz çal›flmalar› sonucunda, bulduklar› kemiklerin 65 santigrat derece ›s›t›lm›fl oldu¤unu tespit etti. Berna ve ekibi, yak›lm›fl kemikleri ma¤aran›n 30 metre derinli¤inde buldu. Kemiklerin bu kadar derinde bulunmas›, do¤al bir yang›nda de¤il, ancak ma¤aran›n içinde ›s›nmak, hatta yemek yapmak isteyen ilk insanlar taraf›ndan yak›ld›¤› düflüncesini güçlendirdi.

G

Dr. Arif AKDEN‹Z FMV Özel Ifl›k Lisesi Türkçe - Sosyal Bilimler Bölüm Baflkan›

‹lk radyo yay›n›

stanbul’daki ilk radyo yay›n›, 6 May›s 1927’de, Sirkeci Büyük Postane’de oluflturulan stüdyodan Sadullah Gazi Evrenos taraf›ndan yap›ld›. Radyonun ilk spikeri Sadullah Gazi Evrenos’dan sonra Eflref fiefik ve ard›ndan Muhittin Sadak da spikerlik yapt›lar. Televizyon yay›n› ise çok sonralar› 1953 y›l›nda ‹TÜ’nün birkaç saatlik bölgesel deneme yay›n› sonras› 1968 y›l›nda TRT’nin siyah beyaz olarak deneme yay›n›yla bafllad›.

‹lk programlanabilir dokuma tezgâh›ndan bilgisayara ilgisayarlar›n, donan›m›n yan›nda, olmazsa olmaz› yaz›l›mlar›d›r. Bilgisayarlar›n ekranlar›nda gördü¤ümüz her fley, yapt›¤›m›z her ifllem asl›nda “0” ile “1” rakamlar›n›n kodlanmas› sonucunda oluflan bir yaz›l›md›r. Yaz›l›mlarla ilgili bilinen ilk çal›flma, Gottfried Wilhelm Leibniz taraf›ndan 1703’te yay›nlanan ve “0” ile “1” rakamlar›ndan oluflan ikili kodlama veri sistemidir. Leibniz’in bu çal›flmas› ancak 1801 y›l›nda hayata geçirilebildi. Joseph Marie Jacquard, Fransa’da 1805’te delikli kartlarla programlad›¤› tezgâhta, desenli kumafllar› otomatik olarak üreten yöntemin patentini ald›. Elle kullan›lan makine, delikli kartlarla programlanan desenleri kumafla aktarabiliyordu.

B

42


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.