FYZY Dergisi 33. Sayı

Page 1

SHIRLEY İZZET KERİBAR IŞIKLILARDAN ANLAMLI BİR PROJE DAHA

FMV’nin armağanıdır. Para ile satılmaz.

FYZY

130. YIL... GURURLUYUZ!

AKILCI İLAÇ KULLANIMI HAYATINIZI RENKLENDİRİN

Şubat 2016

Feyz-i Sıbyan’dan Işık’a 130 Yıl...

33.



BAŞYAZI

Değerli Işıklılar, 1

885 yılında Güney Kutbu neredeyse yeni keşfedilmiş, siyasi haritalar dahi şekillenmemişken “Çocuklarımızın iyi eğitim almasını nasıl sağlarız?” diye düşünen öngörülü aileler, geleceğimiz olan çocuklarımıza yatırım yaparak Feyz-i Sıbyan Okulunu kurdular. O yıllarda parmakla sayılabilecek kadar az öğrenci ile Selanik’te yaktığımız “Işık”; eğitim ailemize kattığımız ve mezun ettiğimiz yüzlerce genç, yolu Işık’tan geçen öğretmenler ve değerli velilerimizle güçlenerek büyüdü, çoğaldı.

Işık Anaokulundan başlayarak Işık Üniversitesine kadar her düzeyde eğitim kurumu açarak ulusal eğitime katkıda bulunmayı amaç edinmiş bu kurumun; mezun, öğrenci, veli, öğretmen ve çalışanlarıyla birlikte çok büyük bir aile olduğunu görmek bizlere büyük gurur veriyor. Bu ailenin bağlarını güçlü tutmak bizim için büyük önem taşıyor. Okulumuzun 130. kuruluş yıl dönümünü kutlarken duyduğumuz mutluluk; her yıl verdiğimiz mezunların yerine yenilerinin gelecek olması ve ışığımızın elden ele, aydınlık bir geleceğe taşınacak olmasından duyduğumuz mutluluktur. Biz Işıklılar için “14 Aralık”ların önemi anlatılamaz. Hele ki bu yıl, çok daha özel ve çok daha anlamlı; 130 yılı geride bıraktık… FMV Işık Okullarının köklü geçmişi ve ulaştığı düzeyin gururuyla “130. Kuruluş Yıl Dönümü”müzü, tüm kampüslerimizde düzenlenen etkinliklerle coşku içinde kutladık. Okulumuzun kapısından ilk kez girdiğimde henüz 11 yaşındaydım, üzerinden 52 yıl geçti. Kimilerine göre şans, kimilerine göre kader… Hayat tuğla üzerine tuğla örerek sizi bir yere taşıyor. Size düşen hep çalışmak ve hazırlık yapmak; iyiye ve kötüye, başarıya ve başarısızlığa, sevince ve üzüntüye… Yaşamımda Işık’a çok şey borçlu bir Işıklı olarak belirtmek isterim ki Işık’ta okumak, Işıklı olmak, sadece iyi eğitim almanın çok ötesinde bir anlam taşımaktadır. Işık ruhunu

içimizde barındırarak okul yılları sonrasında da bir araya gelmek, bu ruhu paylaşarak ortamlar oluşturmak ve çalışmalar gerçekleştirmek için var gücümüzle çalışarak genç mezunlara örnek olmaya gayret ediyoruz.

Mimar M. Kâmil ÖZKARTAL Feyziye Mektepleri Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı

Çağdaş eğitimde öncülük misyonunu kuruluşundan bugüne kadar devam ettiren Vakfımız, evrensel ve yüksek eğitim standartlarının gereklerini de etkin şekilde yerine getiriyor. Bu sebeple gelecek hedeflerimizin içinde, FMV Işık Okullarının yüksek eğitim imkânlarından genç nesillerin daha fazla yararlanmasını sağlamak önemli yer tutuyor. Eğitim için gerekli çağdaş fiziki donanımlara sahip, sadece İstanbul’da değil, İstanbul dışında da yeni okullar açmak Vakfımızın önemli hedefleri arasındadır. Işık Üniversitemiz, yeni ve farklı bölümleriyle modern dünya üniversiteleri arasındaki haklı yerini alarak daha da güçlendi. Dergimizin Üniversitemize ayrılan sayfalarında yapılan birçok etkinlik, atılım ve iş birlikleri yer almaktadır. FYZY dergimizin bu sayısını zengin bir içerikle “130. Yıl Özel Sayısı” olarak hazırladık ve sizlerle paylaşıyoruz. Bu sayıda yer alan yazıların büyük bölümü, mezunlarımız tarafından kaleme alınmıştır. 130. yılında FMV Işık Okulları, daha fazla güçlenme, büyüme, yaygınlaşma arzusuyla ve bunu gerçekleştirecek enerjiye sahip olarak geleceğe uzanıyor. Tüm Işıklıların, yolu Işık’tan geçenlerin ve Işıklı dostların 130. yılını en içten duygularımla kutluyorum. Sizlerle beraber meşalemiz yanmaya devam edecek. Daha nice Işıklı yıllara… Işıklı saygı ve sevgilerimle.

3


130. Yıl... Gururluyuz!

HABERLER

FMV Işık Okullarının 130. kuruluş yıl dönümü; Nişantaşı, Ayazağa, Erenköy ve Ispartakule kampüslerinde 7’den 70’e mezunların da katıldığı tören ve etkinliklerle coşku içinde kutlandı.

50.yıl mezunları

FMV Işık Okullarının 130. kuruluş yıl dönümü etkinlikleri kapsamında, İstanbul’da bir alışveriş merkezinde sürpriz bir gösteriye de imza atıldı. İki Işıklı, önce flüt eşliğinde türkü söylemeye başladı. AVM ziyaretçileri, sesin nereden geldiğini anlamaya çalışırken koronun diğer elemanlarının da bu ikiliye katılmasıyla büyük bir orkestra oluştu. Geçmişten günümüze şarkılarla özel bir müzik performansı sergileyen öğrenciler, ziyaretçilerden büyük alkış aldı. Yaşları 7-16 arasında değişen 130 Işıklı öğrencinin

40.yıl mezunları

25.yıl mezunları 4


gerçekleştirdiği flash mob gösterisi, kampüslerde yapılan törenlerde de izlendi ve konuklara keyifli zaman geçirtti. Atatürk’ün sevdiği şarkılardan olan “Bülbülüm Altın Kafeste” ile mini konsere giriş yapan Işıklılar, ardından elektrogitarlar eşliğinde Cem Karaca’nın “Resimdeki Gözyaşları” şarkısını seslendirdi. Koronun ve enstrümanların gitgide çoğaldığı gösterinin devamında, Işıklılar MFÖ’nün “Sude” şarkısıyla tüm AVM’yi coşturdu ve mini konserlerini Şebnem Ferah’ın “Fırtına” adlı şarkısıyla noktaladılar. Nişantaşı Kampüsü’nde anaokulu öğrencilerinin “hoş geldiniz” konuşması ve ardından koro ile devam eden törende konuklara hitap eden FMV Yönetim Kurulu Başkanı Mimar Kâmil Özkartal:“Işık Okulları kurulduğu günden bu yana Türk eğitimine hizmet etmeyi ödün vermeden sürdüren, karma eğitimden ilk yabancı dil eğitimine kadar pek çok alanda önderlik eden bir okul olmuştur. 1969 yılında bu okuldan mezun olduğumda en büyük kazanımım hayata karşı hazırlıklı olmaktı. Her zaman söylediğim gibi iyi bir okul öğrencisine bilmeyi değil, bilgiyi nerede bulacağını; cevabı değil, çözümü nasıl arayacağını, yılmamayı, engellerle karşılaştığında yepyeni seçenekler denemeyi, galibiyeti de mağlubiyeti de aynı olgunlukla karşılayabilmeyi öğretmeli. Nitekim Işık Okulları, 130 yıldır bu bilinçle, çok yönlü iyi insanlar yetiştirmek için tıpkı bir köprü gibi öğrencileriyle hayat arasında çok önemli bir bağ kuruyor, kurmaya da devam edecek.” şeklinde konuştu. Törende, mezuniyetlerinin 50, 40 ve 25’inci yılını kutlayan mezunlar, minik Işıklıların elinden anı plaketlerini aldılar. Gün boyu süren kutlamalar, tüm Işıklıların katıldığı geleneksel öğle yemeğiyle devam etti. Sonrasında tüm kampüslerde kutlamalar Feyziyeliler Işıklılar Derneğinin düzenlediği çeşitli etkinlikler, mezunların canlı müzik performansı ile devam etti ve yine Işıklılar tarafından tasarlanan kovalar, konukların beğenisine sunuldu. 5


HABERLER

FATMA SUAT ÖZKARTAL TEŞVİK ÖDÜLÜ Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bilim gerçeği bilmektir.” ilkesine bağlılığıyla 130 yıldır eğitimini bilim ve teknolojinin olanaklarıyla sunan Işık Okullarında, 1968-1969 Işık Lisesi mezunu, Feyziye Mektepleri Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mimar M. Kâmil Özkartal tarafından eşi merhume F.Suat Özkartal’ın adına, anısını yaşatmak amacıyla bu yıl üçüncüsü verilen teşvik ödülünü Işık Lisesi öğrencisi Yasemen CEVHER almaya hak kazandı. Öğrencimize ödülünü kuruluş yıl dönümü töreninde M.Kâmil Özkartal takdim etmiştir.

SACİT ÖNCEL İYİ İNSAN ÖDÜLÜ

Feyziye Mektepleri Vakfına, okul müdürlüğü ve yönetim kurulu üyeliği görevleriyle uzun yıllar hizmet etmiş merhum Sacit Öncel’in anısını ve “iyi insan” modelini yaşatabilmek amacıyla Durgunoğlu ailesi tarafından 2013 yılında ihdas edilen “Sacit Öncel İyi İnsan Ödülü”nü, bu yıl Işık Ortaokulu öğrencisi Selçuk NAZIR, Ayazağa Işık Ortaokulu öğrencisi Berfin GÜZEL, Erenköy Ortaokulu öğrencisi Elif YAYCI ve Ispartakule Işık Ortaokulu öğrencisi Alper Kağan GÜLER almaya hak kazandılar.

KEMAL ÜÇYİĞİT KİMYA BAŞARI ÖDÜLÜ Işık Lisesinde 1958-1968 ve 1982-1984 yılları arasında görev yapan ve kimya dalında başarılı öğrenciler yetiştiren öğretmenimiz merhum Kemal Üçyiğit’in anısını yaşatmak için bu yıl ikinci kez verilen ve Işık Lisesi 1964 mezunu Bülent Pulak tarafından tahsis edilen “Kemal Üçyiğit Kimya Başarı Ödülü”nü Erenköy Işık Fen Lisesi 12. sınıf öğrencisi Yalkın KIZILKAN kazandı.

DR. YUSUF ZİYA EFE MATEMATİK ÜSTÜN BAŞARI ÖDÜLÜ 1963 yılında Işık Lisesinden mezun olan Prof. Dr. Turan Durgunoğlu’nun kendisine matematik dersini sevdiren ve başarılı olmasında büyük emeği olan Işık Lisesinin unutulmaz Matematik Öğretmeni Dr. Yusuf Ziya Efe’yi anmak ve öğrencileri motive etmek amacıyla 2009 yılında koyduğu “Dr. Yusuf Ziya Matematik Üstün Başarı Ödülü”nü bu yıl Erenköy Işık Lisesi 12. sınıf öğrencisi Bengisu ÖZAYDIN kazandı. 6


“Işık Okulları Sanat Eğitimcileri” sergisi

Sumru Yavrucuk’tan öğretmenlere özel oyun; “Shirley”

Galeri Işık Teşvikiye, 130. kuruluş yıl dönümü kültür sanat etkinlikleri kapsamında 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde sanatçı öğretmenlerin eserlerine yer verdi. FMV Işık Okulları sanatçı öğretmenlerinin birbirinden değerli eserleri, “Işık Okulları Sanat Eğitimcileri Sergisi”nde sanatseverlerle buluştu.

FMV Işık Okulları 24 Kasım Öğretmenler Günü kapsamında öğretmenleri farklı sanat etkinlikleri ile buluşturmaya devam etti. Nişantaşı Kampüsü Muvaffak Benderli Salonu’nda “Shirley” adlı müzikal komedi, öğretmenlere özel olarak sahnelendi. Sumru Yavrucuk’un oynadığı tek kişilik müzikal komedi, günlük hayatın sıkıcılığı içinde kaybolmuş ve hayallerini bile unutmuş bir kadının kendini keşfediş hikâyesini anlatıyor.

“Işık Okulları Sanat Eğitimcileri” sergisi adı altında bir araya gelen 22 sanatçının 40 eseri, üç hafta boyunca sanatseverlerin beğenisine sunuldu.

Shirley... 7


HABERLER

Galeri Işık Teşvikiye, FMV Işık Okullarının 130. kuruluş yıl dönümü etkinlikleri kapsamında 130 Işıklı öğrencinin yaptığı resimlerden oluşan sergiye ev sahipliği yaptı. Işık Okulları müzik öğretmenlerinden oluşan orkestranın mini konseriyle açılışı yapılan “İyi İnsan Resim Sergisi”, 29 Aralık 2015-15 Ocak 2016 tarihleri arasında ziyarete sunuldu. 1885 yılında kurulduğu ilk günden bugüne, bilimden siyasete, sanattan spora pek çok alanda tarihe iz bırakmış, sayısız mezun veren FMV Işık Okullarının “önce iyi insan yetiştirmek” felsefesi sergiye de ilham kaynağı oldu. Bu etkinlikler; farklı kampüslerden öğretmenlerin oluşturduğu ilk orkestra ve anaokulunundan üniversiteye Işıklıların bir arada yer aldığı ilk sanat etkinliği oldu. Eserler; Galeri Işık Teşvikiyenin yanı sıra Ispartakule Kampüsü’nde 28 Mart - 7 Nisan 2016, Işık Üniversitesi Maslak Kampüsü’nde 14-24 Nisan 2016, Erenköy Kampüsü’nde 9-27 Mayıs 2016, Işık Üniversitesi Şile Kampüsü’nde ise 28 Haziran - 9 Eylül 2016 tarihleri arasında sergilenecek.

8


İzzet Keribar İzzet Keribar ile “Millennium” zamanı 18.09.2015 - 11.10.2015 Galeri Işık Teşvikiye, yeni sanat sezonunu bir usta ile açtı. Türkiye’nin en önemli fotoğraf sanatçılarından olan ve fotoğraf serüveninde 60. yılını doldurmaya hazırlanan İzzet Keribar’ın seyahat ettiği 70 ülke ile Anadolu’nun çeşitli yörelerinden derlediği fotoğraflardan oluşan “Millennium”, hem geçmiş ile gelecek arasında hem de sanatçının fotoğrafları ile günümüzün fotoğraf anlayışı arasında farklı bir geçit sundu. İzzet Keribar’ın fotoğraf geçmişinin bir özeti niteliğindeki “Millennium” sergisi; bir yanda mavi kasaba Chefchaouen’e, diğer yanda Mimar Sinan’ın dünyaca ünlü Selimiye Camisi’ne, hemen yanında Küba’nın rengârenk otomobillerine ve Venedik Karnavalı’nın gizem dolu maskelerine de yer verdi.

9


HABERLER

Işıklılardan Anlamlı Bir Proje Daha FMV Özel Işık Lisesi 1963-1969 döneminden 193 Işıklı, 50 yılı aşkın dostluklarını pekiştirmek, öğretmen ve idarecilerini anmak ve geleceğin Işıklılarına anlamlı bir miras bırakmak için FMV Işık Üniversitesi Şile Kampüsü’nde 300 çam fıstığı ağacı dikerek bir hatıra ormanı oluşturdu. Işık Okulları “130. Yıl Kutlama Töreni” ve “Geleneksel Mezunlar Yemeği”nin ardından, Şile Kampüsü’nde açılışı yapılan ormanın anısına, eski mektupların ve yıllıkların yer aldığı bir hatıra kitabı basıldı. Mezuniyetlerinden itibaren 46 yıldır görüşmeye devam eden dönem arkadaşları, birbirlerine olan bağlılıklarının tüm Işıklılara örnek olmasını istediklerini dile getirerek öğretmenleriyle birlikte 253 Işıklının anısına oluşturdukları ormanı, aydınlık genç nesillere emanet etti. Işıklılar, Haluk Velidedeoğlu’nun öncülüğünde gerçekleşen projede, aralarında olmayan öğretmen ve arkadaşlarını da anmanın ve gençliğe böyle bir miras bırakmanın haklı gurur ve mutluluğunu yaşadılar.

Bize Işık Oldun Bu Işık Hiç 10

Sönmeyecek!


11


HABERLER

FMV, 130’uncu kuruluş yılı anısına “vakıf sanat koleksiyonunu” sanatseverlerle buluşturdu. Galeri Işık Teşvikiye, Feyziye Mektepleri Vakfının özel sanat koleksiyonunu Işık Okullarının 130’uncu kuruluş yıl dönümü anısına sanatseverlerle buluşturdu. Burhan Doğançay’dan Süleyman Saim Tekcan’a, Devrim Erbil’e; İzzet Keribar’dan Adnan Çoker’e, Hüsamettin Koçan’a Türkiye’nin en değerli sanatçılarının eserlerinin yer aldığı koleksiyon, 9-28 Şubat tarihleri arasında izlendi. İstanbul’un en önemli sanat merkezlerinden biri olan Galeri Işık Teşvikiye, Türkiye’nin önde gelen sanatçıların eserlerinden oluşan Feyziye Mektepleri Vakfı Sanat Koleksiyonu’nu sergiledi. Galeride şimdiye kadar sergilenen sanatçıların Vakfa bağışladığı eserlerinden oluşan koleksiyon, FMV Işık Okullarının 130’uncu kuruluş yıl dönümü anısına sanatseverlere sunuldu. Heykelden yağlı boyaya, özgün baskı, fotoğraf gibi farklı disiplinlerden oluşan eserlerin yer aldığı koleksiyonda; Burhan Doğançay, Adnan Çoker, Süleyman Saim Tekcan, Ferruh Başağa, Devrim Erbil, Hüsamettin Koçan, Jale Yılmabaşar, Balkan Naci İslimyeli, Aloş, Sadi Diren, Şahin Paksoy, Mevlüt Akyıldız, Ertuğrul Ateş, Ahmet Ertuğ, Mustafa Ata, İzzet Keribar, Semih Balcıoğlu, Hanefi Yeter, Asım İşler, Ziyatin Nuriev, Tobias Rehberger, Agnieska Cieslinka, Erhun Şerbetçi, Yurdaer Altıntaş, Beril Anılanmert, İsmail Avcı, Tahsin Aydoğmuş, Gültekin Çizgen, Basri Erdem, Nadir Ede, Metin Ünsal, Ayten Yetiş Doğu, Erdinç Bakla ve Hayati Misman’ın eserleri yer aldı.

12


İ

İZ BIRAKANLAR

stanbul Barosunun 1960-1962 yılları arasında başkanlığını yapmış olan Av. Muvaffak Benderli, eskilerin deyiyişle “ekol” bir insandı. Örnek bir hukukçu ve çok iyi bir öğretmendi. Bugünlere kıyasla, çok mutedil ölçülerde gerçekleştirilen avukatlık mesleğinin örnek temsilciliğini yapmış üstün bir hukukçuydu.

ye alınıp alınmaması konusunda öğrencilerin gösteri yaptığı günde, Muvaffak Bey’in çizgi ötesi davranışını Yiğit Okur şu şekilde anlatmıştı:

Ancak bizim bildiğimiz Muvaffak Bey, örnek bir öğretmen olarak öğrencilerini çok etkilemişti. Galatasaray Lisesinde hep 11. ve 12. sınıfların edebiyat derslerine girer ve bu dersleri sosyoloji ve felsefe ile âdeta örgü gibi örerek verirdi. Edebiyat dersleri bir müzik şöleni gibi geçer, Tevfik Fikret’in şiirlerini olağanüstü güzel ve etkileyici bir biçimde okurdu. O dönemlerde, yani 1950’li yıllarda, Galatasaray Lisesinde okumuş öğrencilerin gözünde Muvaffak Bey, çok güzel konuşan, bütün önemli toplantılarda liseyi âdeta avuçları arasına alıp öğrencileri bir yerden başka yerlere yöneltebilen kişiydi.

Bu sembol insanın Işık Lisesinde de aynı nitelikler içerisinde eğitim faaliyetlerinde bulunduğunu, yıllar geçtikten sonra burada bir toplantıya girerken büyük bir heyecan içinde öğrenmiştim. Çünkü bu lisenin konferans salonunun kapısında “Muvaffak Benderli Salonu” yazılıydı. Demek ki Muvaffak Bey, avukatlığının yanında bir yandan Galatasaray Lisesinde diğer yandan da Işık Lisesinde öğretmenlik yapmıştı.

Prof. Dr. İlhami Çetin bir konuşmasında Muvaffak Benderli’den şöyle bahseder: ”Geniş bir kültürü olan Muvaffak Benderli, öğrencilerine daima Atatürk sevgisi aşılamaya, yaşama sevinci vermeye; nazik davranışları, zarif kişiliği ve iyi giyinmesi ile örnek olmaya çalışırdı.” Yiğit Okur’un son olarak yayımlanan “Buralardan Geçerken Yaşam ve Oyun” başlıklı anı kitabında, Muvaffak Bey’in bu özellikleri şöyle dile getirilmişti: “…Muvaffak Bey müthiş bir hatipti… Ellerini ceket ceplerine sokar, öyle konuşurdu…” Aynı kitapta Yiğit Okur, Galatasaray Lisesinde öğrencilerin kanlarıyla bizzat boyadıkları Türk Bayrağı’nın Kore’ye gönderildiği törendeki duygularını şöyle anlatır: “… Muvaffak Bey o gün öyle bir konuşma yapmıştı ki… Tüylerim diken diken olmuştu…” Millî bayramlarda, 10 Kasım törenlerinde, edebiyat matinelerinde, şiir günlerinde hep Muvaffak Bey öndeydi. Bu toplantılarda, diğer edebiyat öğretmenleri Esat Mahmut Karakurt, Zeki Ömer Defne ve Zahir Güvemli ile birlikte Galatasaray Lisesinin sosyal ve eğitimsel hayatına damga vururlardı. Muvaffak Benderli, yalnız 11. ve 12. sınıflar içinde kalmaz, lisenin ilerlemesinde bizzat yaşar, öğrencilere etkilerde bulunurdu. Okur’un anılarında lisede çıkan edebiyat dergisinin öyküsü anlatılırken Muvaffak Bey’in konumu şu şekilde belirtilmişti: “… Derginin adı Galatasaray. Künyenin sahibi de lise. Sorumlu Yayın Müdürü Muvaffak Benderli. 12. sınıfların edebiyat dersine geliyordu. Samimi bir Atatürk milliyetçisiydi…”

Prof. Dr. Köksal BAYRAKTAR

“En önde Edebiyat Öğretmeni Muvaffak Bey duruyordu. Dramatik bir sesle haykırdı: “Bu okulun kapısı Behçet Bey’e kapalı kalmaz!”

Bu seçkin insan, 1905’te Yanya’da doğmuştu. 1928’de İstanbul Darülfünun’un edebiyat şubesini, 1933’te İstanbul Hukuk Fakültesini bitirmişti. 1932’de Işık Lisesinde edebiyat öğretmenliğine atanmıştı. 1942’de bu okulun müdürü olmuştu. Bu görevi 4 yıl sürdürmüştü. 1955’te Feyziye Mektepleri cemiyetinin daha sonra da Feyziye Mektepleri Vakfının yönetim kurulu üyesi olmuştu. Vakıf Başkanı Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar vefat ettiğinde onun yerine başkan seçilmiş ve 1972-1981 yılları arasında bu görevde bulunmuştu. 1982’de hayata veda etti. Yıllar önce yazmış olduğu bir makalede, avukatlığı bugün dahi değerini koruyan kelimelerle nitelendirmişti: “Dünyanın en güç mesleği nedir, derlerse buna hiç kuşkusuz avukatlık demek hiçbir zaman yanlış değildir… Avukatlıkta, toplum hastalıkları dediğimiz olayları belli tiplere bağlamak ve bunlara, belli çözüm yolları uygulamak mümkün değildir. Her sosyal olayın bir davaya konu olmak durumunda büyük ayrıcalıkları vardır… Avukat, haklı görmediği davayı almaz. Bu da onun ahlak yasasının tabii gereğidir.”

Binlerce öğrenci yetiştirmiş bir öğretmen, İstanbul Barosu Başkanlığına seçilmiş örnek bir avukat: Muvaffak Benderli

Aslında her baro başkanının hayat hikâyesinin yazılması ve genç avukatlar tarafından öğrenilmesi gerekir. Çünkü her baro başkanı, inanılmaz zorluklar içinde çalışarak ve bunları yenerek baroyu bugünlere getirmeyi başarmıştır. Bugün, Galatasaray (Lisesi) ve Işık Lisesinde 1940 ve 60’lı yıllar arasında okuyan ve hâlen avukatlık mesleğini devam ettiren pek çok hukukçu; Muvaffak Benderli’yi örnek kişiliği, tutumu, unutulamaz dersleri ile hep över, geçmişe dönük sohbetlerinde edebiyat öğretmenlerinin “baro başkanı” olduğundan gururla söz ederler.

Nihayet Galatasaray Lisesinin sembolleşmiş müdürlerinden Behçet Güçer’in cenazesinin lise13


KÜLTÜR

Feyziye Mektepleri Vakfı Kültür Konferansları

14


15


İÇİMİZDEN BİRİ

Işık Meşalesi altında yaşanan bir ömür... Osman Erbelger Sevil KARACIK FMV Kültür Sanat Yöneticisi 1973 Işık Lisesi Mezunu

E

rbelgerlerin “Işık”la olan güçlü bağı, 4 kuşağı kapsıyor ve aile “Işık”la bütünleşiyor. 1944 yılında dünyaya gelen Sn. Osman Erbelger, 5 yaşında “Işık”la tanışmış ve 9 Temmuz 1987 tarihinde de Feyziye Mektepleri Vakfına katılmış. 1998-2004 tarihleri arasında 3 dönem, toplamda da 6 yıl kurumumuzda Başkanlık görevi yaparak değerli hizmetler veren büyüğümüzle iş yaşantısını, Işık’ı ve Işıklı yılları konuştuk. Sohbetimize Burgazada ile başlasak, Ada sizin için ne ifade ediyor?

1960-1961 Işık Lisesi Yıllığı 619 Osman Erbelger

Büyükannelerim Burgazadası’nda tanışmışlar. Rahmetliler, annem ve babam, 5-6 yaşlarındaymışlar. Beraber büyürken âşık olarak hayatlarını birleştirmişler. Benim için Türkiye’miz bir bütün ancak Burgaz, bu bütünlüğü herkese kanıtlıyor. Gazetelerde de yayımlandığı için yazmakla, söylemekle ayrı bir kıvanç duyarım; bayramları, cami ve cem evinden çıkan Adalılar birbirlerine sarılarak kutlarlar. Önceki yıllarda bu güzel tabloda, Rum kökenli Türk vatandaşlarını da Musevi vatandaşlarımızı da daha ziyade gözlerdik. Tabii insanlık adına büyük bir onur...

İş hayatınıza nasıl başladığınızı, iş yaşantınızdaki sürekliliği ve başarınızın kurallarını aktarır mısınız? 1961 yılında, Eminönü Aşir Efendi Caddesi’nde yerleşik bir İtalyan şirketinde çalışma hayatına başladım. Hem üniversiteye gidiyordum hem de çalışıyordum. Üniversitede öğrendiklerimi, ticari hayatta yaşayarak tecrübeleniyordum. Çalışkandım, bu özelliğimi Işık’ta kazandım. Disiplin de çocukluğumda rahmetlilerden edindiğim bir kazançtı. Başarının kuralları, dinince dinlensin, Dr. Üzeyir Garih Bey tarafından çok iyi tanımlandığı için, onu saygı ile anarak aktaracağım: 1-Fikir üretimi, 2-İş bitirme azim ve heyecanı, 3-Çalışkanlık, 4-Bilgi, 5-Tecrübe, 6-Finans, 7-Organizasyon, 8-Denetim, 9-Çevre ve iyi ilişkiler, 10-Şans. Şansa, bir de disiplini ekleyebiliriz. İş hayatında daha sonra çok değerli iş adamları ile çalıştım. Rahmetli Ali M. Mansur Bey’den de çok şey öğrendim. Ayrıca kurucularımızdan Rahmetli Mehmet Mısırlı Bey’in de çok şey kattığı ve maalesef şimdi olmayan “Türk Sevk ve İdare Derneği” yararlandığım önemli bir kurumdu. Günümüzde maalesef, görev bilinciyle gayret içinde olanlar, en ufak bir hatada, derhal gündeme taşınarak acımasızca eleştirilmek-

16


Feyziye Mektepleri Vakfı Yönetim Kurulu 1996

te, buna mukabil görevlerini ihmal edenlerin veya hiç yapmayanların adları dahi duyulmamaktadır. Üretmek için önce bilgi ve iyi niyet, sonra da gayret gerekmektedir. Zamanımızda bunlara dayanışma ve paylaşmayı da mutlaka eklemeliyiz. Feyziye Mektepleri Vakfı Yönetim Kuruluna 9 Temmuz 1987 tarihinde katıldınız, 1998 ve 2004 tarihleri arasında 3 dönem; toplamda 6 yıl Başkanlık yaptınız. Kuruma değerli hizmetler verdiniz ve vermeye de devam ediyorsunuz. FMV’nin geleceğe yönelik misyonunu ve Türk eğitim sistemi içindeki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Işık Üniversitemizin kuruluşuyla, FMV’nin sorumluluğu, geometrik bir artışla çoğalmıştır. Aileler, en kıymetli varlıkları olan evlatlarını okul öncesi döneminde, kökeni Gazi M. Kemal ATATÜRK’ün okuduğu okula emanet ediyorlar. Onun gibi müstesna bir insan düşlerini süslüyor. Onu yetiştiren ve ikinci yüzyılını gelişerek sürdüren okulumuz, ailelerin tercihleri oluyor. Bitiminde yeni bir aşama, Işık Üniversitemiz dağ gibi karşılarında duruyor, güven tazeliyoruz. Bu güvenle başka okul görmeden hayatın “hatayı asla affetmeyen” sınavına giriyorlar. Bu bizlere mesuliyet kere mesuliyet yüklüyor. Türk eğitim sistemi içinde öncüydük, öncüyüz, öncü kalmalıyız. Bu noktada kilit, çalışanlarımızdır. Tanrı bizi egomuz için değil, ona ve hemcinsimize hizmet için yaratmıştır.

Erenköy Kampüsü’nün Vakfımıza kazandırılması için akrabalar bir araya geldiğimizde; Güneş Kampüsü’nün sahibelerinden, maalesef sonradan kaybettiğimiz Prof. Seyhan Ege ile Prof. Güneş Ege Akter’in zarif ancak ciddi uyarılarıyla, çok kontrollü ve az miktarda kullandığım sigaradan vazgeçtim. FMV ne kadar kazançlı ise ben de bu alışkanlığımdan vazgeçtiğim için o denli şanslıyım. İrademle kurtuldum. İlk baskısı 4 yılda hazırlanan “Feyz-i Sıbyandan Işık’a” kitabının oluşum sürecine önemli destekler verdiniz ve daha sonra 2007 yılında “Işık’ın Gölgesinde” isimli kitabınız yayımlandı. Bu kitabın anlamından ve ortaya çıkış serüveni sırasında yaşadıklarınızdan da söz edebilir miyiz? Paris’in en şık caddelerinden birine, bence birincisine, adı verilen Michel de Montaigne (26 Şubat 1533-13 Eylül 1592), başyapıtı “Les Essais” Denemeler için “Ben kitabımı yaptığım kadar da kitabım beni yaptı.” demiş. Hukuk okumasına karşın, felsefe ve edebiyatta

Erenköy Işık İlköğretim Okulu açılış töreni 11 Eylül 2000

Öncelikle öğrencilerimiz “iyi insan” olmaya yönlendirilmeli; gençlikte edinilen bilgi birikimi ile hayatlarının her gününün, her bakımdan güzelleşeceğine inandırılmalıdırlar. FMV Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptığınız dönemde mutlaka anılarınız vardır, birini dinlesek sizden.

17


KENT İÇİMİZDEN KÜLTÜR BİRİ

9. Cumhurbaşkanı Sn.Süleymen Demirel’in “Anadolu’da Üniversite Olayı” konulu konferansı ve Harran Ün. Öğr. Üyesi Sn.Cihat Kürkçüoğlu fotoğraf sergisini açışı

“deneme türünün yaratıcısı” olarak kabul edilir. Öğrenimden, daha iyi ve daha akıllı olabilme gibi bir beklentimiz var. Bu beklentiye kitaplar ile ulaşırız. Ezberlenenler zamanla unutulabilir; neyi, nerede bulacağımız aşamasında imdadımıza kitaplar yetişir. Geçmişini bilmeyen kişi veya kurumlar, geleceklerini planlayarak şekillendiremez. “Feyz-i Sıbyandan Işık’a” çok önemli bir çalışmadır. Rahmetli Av. Mustafa E. Elöve’nin “Bir Demet Işık” eserinden zaman itibarıyla sonra ancak kapsam olarak geniş bir eserdir. Işıklı dost ve kardeşimiz İnşaat Mühendisi Mert Sandalcı’ya şükranlarımızı yinelemeliyiz. “Işık’ın Gölgesinde” teşekkürümle başlar. Şu anda Başkanımız Mimar M. Kâmil Özkartal’ın teşvik ve takipçiliği olmasaydı, disiplinli olduğum için notlarım kalır ancak kitap olur muydu? Bazen göz atıyorum. Bir dönem birikimlerim yer alıyor. Bana sevinç veren, bir bölümünün hâlâ güncel olması. (Örnek: 56. sayfa – IÜ ile ilgili 63. sayfa vb.) Kitap, Mart 2007’de yayımlanmıştı.

cek ışığın nöbetçisi olmak bir vuslatın (kavuşma) gerçekleşmesi; dudaklarımızdan dökülen bir dua sanki “Rabbim, benim ilmimi artır.” Sorunuza kısa ama öz bir cevap oldu sanırım. Sadece Vakıf’ta değil, Feyziyeliler Işıklılar Derneğinde de önemli çalışmalarınız oldu ve Dernek Başkanlığı görevinde de bulundunuz. Bu süreçten, FID’ın Işık camiası için öneminden ve geleceğe taşınması için yapılması gereken çalışmalardan bahsedebilir misiniz? Feyziyeliler Işıklılar Derneğindeki çabalarımız tasvip gördü ki Yönetim Kurulu toplantı nisabımız, Genel Kurul nisabından fazla oluyordu. Bu ölçüde destekle neler yapılmaz ki? Birlikten güç doğar, karşılıklı sevgi ahengi sürdürür. FID Yönetim Kurulunda çok değerli Işıklılar var. İyi niyetle, gayret içindeler. Maalesef sıhhi mazeretlerim, onları uzaktan izlememe sebeptir. Bahtları açık olsun. Işık Üniversitesi kuruluş yıllarını düşündüğünüzde, bugün Işık Üniversitesi ne durumda desek?

Sizin için Işıklı olmak ne anlama geliyor? Önce FMV’den başlamak uygun olur düşüncesiyle 20 Ekim 2002’de yazdığım; Feyziye Mektepleri Vakfı Yönetim Kurulu; hayır için birleşen, iyiliği emreden, kötülüğü meneden, kurtuluşu eğitimde gören; ilgi, destek, sevgi temelleri üzerine yerleşik ahlaki, insani, kanuni, millî, vicdani yollarda inancıyla yürüyen Ruşena dostlardan oluşur. Tarifte, geçen 14 yıla karşın, değişiklik öngörmüyorum. Işık Okulları, üniversitemiz, spor kulübümüz ve tabii FID, Vakfımızla aynı yönde ilerlemesi gereken, saygın bağımsız hükmi şahsiyetler. Önce Işık’ta okumak; sonra Işıklı yaşamak, sonuçta da Işık’ı taşımak, ebediyen sönmeye-

18

Işık Üniversitemize gelince, önce mütevelli heyetlerimiz, Rektör ve akademisyenlerimiz, idari kadromuz, hizmet veya mal satın aldıklarımız önemli bir ahenk içinde çalıştılar, çalışıyorlar. Başarıları ortada. Burs oranlarını ayrı tutarsak; Işık Okulları toplam öğrenci nüfusunun 1/3’ü kadar daha fazla öğrenci, Işık Üniversitemizde eğitim görüyor. Işık Üniversitesinin bu başarısında FMV’nin desteği göz ardı edilmemelidir. Sizin için Işıklı yıllar nasıldı? Silinmeyen anılardan, arkadaşlardan, hocalardan bize aktaracaklarınız neler olabilir?


Osman Erbelger 50. mezuniyet yılı töreni

Bizim için Işıklı yıllar devam ediyor. Eğitim, ailenin bize kutsal emaneti. Sürdürebiliyorsak sürdürebildiğimizce mutluyuz. Işık’taki yıllarımızı soruyorsanız, çok şanslı gençlerdik. Olağanüstü eğitimcilerden eğitim gördük. Hepsini saymam mümkün değil. Saymadıklarıma veya unuttuklarıma haksızlık olur. Şimdi Vefa sadece semt, lise veya spor kulübü adı olarak anılıyor. Ancak vefa, “sevgide sebat”tır. Yayın Kurulumuz çok isabetli bir uygulamayla ilaveleri ile “Feyz-i Sıbyandan Işık’a” eserini yenilediler. Öğretmenlerimizi merak edenler, o eserden yararlanabilirler. Arkadaşlığımız; takdir ettiğim 69’lular kadar değilse de hâlâ sürüyor. Genelde 14 Aralık kutlamalarında, arada İstanbul’un tercih edilen lokantalarında toplanıyoruz. Nedense “Işık Ev” pek tercih olunmadı. Erenköy’ü görmek istediler. Serasında toplandık. Okul yıllarından bu yana spora olan düşkünlüğünüzü, bazı spor kulüplerinin kurulmasında ve gelişmesinde de önemli görevler aldığınızı biliyoruz. Bahsedebilir misiniz? Spor sadece benim değil, tüm ailemizin ilgi alanı olmuştur. Rahmetli annem, ilk millî kadın sporcularımızdandı. Gene rahmetli dayım, Mülkiye ile Basketbol Türkiye Şampiyonu olmuş bir sporcuydu. Ben Burgazadası’nda, Adalar Su Sporları Kulübünün kurucuları arasında yer aldım. Kurucular arasında mesleği mani olduğundan yer almayan ancak desteğini hiç eksiltmeyen Rahmetli Oramiral Kemalettin Kayacan’ı anmadan geçemeyeceğim. 1963’te kurulan A.S.S.K’nin kurucu başkanı babamdı. Paşa yakın dostuydu. Komşumuz Heybeliada’da eğitim komutanıydı ve çevreye duyarlıydı rahmetli. Ben, Galatasaray ve İstanbul Yüzme İhtisas

Kulüplerinde spor yaptım. Yetmişimi aşmama karşın, hastalık mazereti dışında idmanlarıma devam ediyorum. Gelelim FMV Işık Spor Kulübüne… Kuruluşunda öz evlatlarımız öğrencilerimize imkân yaratılması amacındaydık. Ancak suya atılan taşın örnek olduğu dalgalanmalar misali genişledi. Bizler gücümüzü dağıtmadan, eğitime odaklanmalıyız. Kulübün bugünlere ulaşması, Op. Dr. Özge Sezerman, Av. Akın Süel, Ahmet Burak, Ahmet Çınar ve Aziz Genç Beylerin çabaları sayesindedir. Işık’ta kardeşlik ve dostluklar nesillere yansıyor, nesiller boyu da sürüyor. Işık, kuşakları kucaklayan bir camia. Okul yıllarınızda başlayan ve bugüne kadar devam eden dostluklar ve dostlarınız diye sorsam? Işık’ta ağabey/abla-kardeş ilişkileri çok önemlidir. (Bakınız; Prof. Dr. A.M. Celâl Şengör “Newton neden Türk değildi?” kitabı “İTHAF” bölümü) Işık’ta uygar toplumlarda görülen, yaş sınırlaması olmayan dostluklar oluşmuştur. Rahmetliler; Sacit Öncel, Av. Muvaffak Benderli, Prof. Dr. Ahmet Öncel, Dr. Oktay Cumhur Akkent, Allah sağlıklı uzun ömür versin Efsane Hocamız Zeki Yumukoğlu’nun oğulları, E. Dz. Tab. Alb. Metin Yumukoğlu, Kaptan Teoman Yumukoğlu; o zamanki adıyla “yuva”ya beraber başladığımız Osman Göksu, 1. sınıfta çok sıkı bir dövüş sonrası kardeş olduğum Rahmetli Yunus Tuna (İş hayatımızda da uzun süre o İzmir’de, ben İstanbul’da birlikte hareket ettik.); Ziya Bolulu, Rahmetli bacanağım Talât Karacan; şimdilerde Berlin’de yaşayan Sezen Yurdakul, Sydney’de yaşayan Jozet Belevi; Ertan Hamarat, Özcan Levent,

2004 yılında yitirdiğimiz pek çok kuşağın “Ağabey” olarak gördüğü Enver Çınar

Işıklı büyüğümüz Dr. Nezihi Onaran ile

19


İÇİMİZDEN BİRİ

Ayvalık eşrafı Kaptanlar; Adana’dan Mehmet Paksoy, İbrahim Yurtbay; 69’lu kardeşi Cem Yurtbay; Prof. Dr. Mahmut Berkman; ruhu güzel, kendi güzel Esin Çelebi Bayru; akrabam, ağabeyim Ali F. Durukan; Rahmetli edebiyat hocam Aysel Mutluay; okula candan bağlılığını sürdüren Biyoloji Hocası Bedia Özeriş, Bedriye Yetiş Hoca Hanım; rahmetle andıklarım Prof. Dr. Cumhur Ferman, Prof. Dr. Hikmet Binark; FID’da başkanken yardımlarını unutmadığım Av. Cahit Dedeoğlu, Satranç Üstadı Cem Pekün; Cumhurbaşkanı Eski Danışmanı Can Pulak, Erden Mısırlı; Komşum Prof. Dr. Faik Mergen; Fuat Özkartal, Fahir Gök, Prof. Dr. Gündüz Gökçe, Rahmetli Volkan Kırım, Rahmetli Prof. Dr. Hasan Boduroğlu, Eski Şile Belediye Başkanı İhsan Çayıroğlu; Koray Çital, Meral İkiz Hoca Hanım, Metin Kaşo, Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, Nusret Elgin, Necmettin Bağcı Hoca’m; Nur Uray, Nebil Kalkavanlar, Nadir Ede, Nüket Yaltı, Ömer Şamlı, Av. Osman Çelik Uluöz (Hukukta yardımını daima lütfeder), Seçkin Türesay. Hâlen ve geçmişte görevi paylaştığımız FMV Yönetim Kurulu ile IÜ Mütevelli Heyeti üyeleri, beraber çalıştığımız FID üyeleri… Unuttuklarım beni bağışlasınlar. “Bu okul, önce iyi insan yetiştirir.” cümlenizi okullarımızın duvarlarına astık. Genç Işıklılar bu cümleyi her gün okuyorlar.

“Sanata Sanatçıya Saygı” kapsamında düzenlenen gecede Sn.Haldun Dormen ile

Feyziye Mektepleri Vakfı, Feyziyeliler Işıklılar Derneği ve Işık Üniversitesinde görev alarak değerli hizmetler veren 4 kuşak bir Işıklı olarak gençlere neler öğütlersiniz? Gençlere öğütlerim “önce iyi insan” olmaya çalışsınlar. Okuyup çalışırken sağlıklarına özensinler. Kendilerine emeği geçen başta ailelerine ve öğretmenlerine saygı ile sevgilerini esirgemesinler. İnançla, sabırla aile birliğini korusunlar. Nişantaşı için yazıyorum, unutulmasın; komşu kapı son durak…

FMV Yönetim Kurulu rahmetli başkan/üyesi Sn.Mehmet Mısırlı ve eşiyle

20


Işık Albümünden...

1897-1902 yılları arası...

1930’lu yıllar...

21


KOLEKSİYON HOBİ

Hayatınızı renklendirin... Jana Cana KOLELLE FMV Özel Işık İlköğretim Kurumu İngilizce Öğretmeni 1999 Işık Lisesi Mezunu

“B

en sana yapma demiyorum, hobi olarak yine yap.” Hepimiz hayatımızın bir döneminde bu cümleyi duymuşuzdur. Peki, madem hobi olarak yapacağız, o zaman neden yapalım? Çünkü hobiler; rutin işlerden bunaldığımızda, kendimizi şarj etme ihtiyacı duyduğumuzda, bizi hayata bağlayan ve yardımımıza uzanan birer eldir. Çalışmadığımız zamanları da verimli ve üretken geçirmemizi, bu yolla manevi tatmin duymamızı sağlar. Bize kendimizi gerçekleştirme yolunda kapılar açar, merakımızı ve yaratıcılığımızı tetikler. Hayatımıza getirdiği eğlence ve özgürlük duygusuyla birlikte stresin yarattığı olumsuz etkileri de minimize etmemize yardımcı olur. Hobi sahibi olmayan insanların yaklaşık %40’ının hayatlarını mutsuz bir şekilde geçirdiği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Bu, hobilerin hayatımıza renk kattığının ve bizde pozitif duygular uyandırdığının da kanıtıdır. Hobi sahibi olmak, hayatımızın her döneminde ruhsal, bedensel ve zihinsel olarak kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlar. Gençler, özellikle yetişme çağında edindiği hobiler sayesinde kötü alışkanlıklardan uzak durabilirler, yetişkinlerse günlük hayatın rutini içerisinde kendilerine nefes alacak vakit ayırabilir; boş zamanlarında kendine yetememe gibi nedenlerle yapılan yanlış evliliklerden veya aceleyle verilen boşanma kararlarından korunabilirler. Emekliler de depresyondan korunabilirler. Bir hobiyle

22

uğraşmak, insanın yaşamı boyunca sürekli karşısına dikilen problemlerle daha kolay başa çıkabilmesini sağladığı için bu yolla sabretmeyi ve mücadele etmeyi öğrenen kişi, hayatın zorluklarıyla da baş etmeyi öğrenmiş oluyor. İnsanlar hobi tercihlerini genellikle kendilerini geliştirmek istedikleri alanlara göre belirlediklerinden, ilgi duydukları ve sevdikleri şeyleri yapınca da doğal olarak daha başarılı oluyorlar. Bu başarı da beraberinde öz güven getiriyor. Hatta hobilerimiz sayesinde, bizimle ortak ilgi alanlarına sahip insanlarla tanışıp yeni arkadaşlıklar kurarak sosyalleşme fırsatı da yakalayabiliriz. Aile ve arkadaşlarımızı da hobilerimize dâhil etmeyi başarabilirsek bu süreç daha da verimli ve nitelikli olur. Son yıllarda insan merkezli bilimsel çalışmaların artmasıyla farklı iş alanlarında, işe eleman alma kriterlerinde değişim görülüyor. İş mülakatlarında “Hobileriniz nelerdir?” sorusuna verilen cevaplar, aslında insan kaynakları uzmanlarına adayların kişilikleri hakkında ipuçları veriyor. Uzmanlar, hobi sahibi olmanın insana tahmin etme, öngörebilme, strateji geliştirme, plan yapabilme, detayları görebilme, odaklanabilme, takım çalışmasına uyum sağlayabilme, detayları yönetebilme, analitik ve pratik karar verme, yaratıcılığını kullanma gibi yetiler kazandırdığının bilincindeler. Ayrıca uğraş verdiğimiz hobiler bize sabırlı olmayı ve kolay pes etmemeyi öğretirken başarma azmi ve arzumuzu da körüklüyor. Tüm bunlar da iş hayatının ana damarları olduğundan şirketler özellikle böyle insanların peşinden koşuyor. Hatta bazı şirketler, çalışanları daha yaratıcı olabilsinler diye kendi bünyelerinde hobi kulüpleri kuruyor. Bu kulüpler, çalışanların motivasyonunu yükseltip kişisel


gelişimlerine fayda sağlıyor. El sanatlarından koleksiyonculuğa, spordan sanata, dış alan aktivitelerinden zekâ oyunlarına kadar alabildiğince geniş olan hobi dünyasından sizler için son zamanların en çok tercih edilen iki hobisini seçtim: TERARYUM Doğadan gittikçe uzaklaşan, “Ah, bir emekli olsam da yeşillikler içinde küçük bir köye yerleşsem!” diye iç geçiren beyaz yakalılar için ilk önerim Teraryum. “Terra” Latince’de toprak, “arium” ise akvaryum demek. Teraryum da “toprak akvaryum” demek oluyor. Teraryumlar dünyadaki tropik ve egzotik ekosistemleri taklit ediyor. Nasıl ki dünyanın bu gibi özellikler taşıyan bölgelerinde yağmurlar yağıyor, hızla buharlaşıyor, tekrar yağıyor ve bu döngü tekrarlanıp duruyorsa işte teraryumlarda da benzer prensipler için uygun ortam ve koşullar sağlanmaya çalışılıyor. Teraryumlara bu açıdan yaklaşıldığında, kendileri sadece bir dekorasyon objesi olmaktan çıkıp yağmuruyla, nemiyle, çakılıyla, toprağıyla ve tabii ki bu ekosisteme özgü bitki örtüsüyle ve hayvanlarıyla minik dünyalar olarak kabul edilebiliyor. Ancak her işin olduğu gibi bu işin de bir inceliği var: bitki seçimi. Teraryumda her türlü bitki yetişmiyor. Teraryum sulak, nemli, sisli, puslu alanlarda yetişen bitkilere ev sahipliği yapıyor. Pek çok çiçekçi ve serada bulabileceğiniz, teraryumlarda yetiştirmeye elverişli bitki türlerinden bazıları: fitonya, arapsaçı, çeşitli tırmanıcı bitkiler, küçük eğrelti otları, bazı etobur bitkiler, minyatür menekşeler... Ayrıca, sokaklarda, bahçelerde, parklarda nemli alanları gözünüze kestirip buralarda serpilip büyüdüğünü fark ettiğiniz minik otlar, yosunlar veya yabani çiçekçikler gibi bitkileri de teraryumunuzda kullanabilirsiniz. Toprak, su ve güneş gibi temel bakımların yanı sıra teraryumunuzun bakımıyla ilgili diğer yapmanız gereken şeyler çürüyen, kuruyan yaprakları temizlemek ve camın tozunu almak. Ayrıca teraryum yapımını öğrenebileceğiniz atölyeler de giderek yaygınlaşıyor. Teraryumunuzu tamamladıktan sonra, minik dünyanızı minyatür objelerle süsleyebilirsiniz. Bahçe sizin bahçeniz! BONSAİ Bahçe, bostan, botanik gibi mevzulara merakı olanlara bir önerim daha var. Yeşillerin arasında en sevimli görünen, ilgi çeken, merak uyandıran minyatür ağaçların büyülü dünyasında maceraya hazır mısınız?

lanmış ve sanatsal bir boyut kazanmıştır. Bonsai; özel saksılardaki ağaçları, özel tekniklerle budayarak, şekillendirilerek ve bodurlaştırarak büyütüp onlara estetik bir görüntü kazandırma sanatıdır. Bonsai yetiştiriciliği, aslında bildiğimiz ağaçların uygun saksılar içinde minyatürleştirilmesi, bodurlaştırılması ve ideal olarak ağaca minik ama yaşlı bir ağaç görünümü kazandırılması demek oluyor. Bonsai bir bitki türü değildir. Pek çok ağaca bonsai formu verilebilir. Bonsai yetiştirmek; felsefi olarak empati, uyum, büyüme, gelişim ve hayat döngüsü ile ilişkilendiriliyor. Budizm felsefesinde bonsai, cennete uzanan yeşil bir merdiven olarak anlatılıyor. Bonsai yetiştirmek, insan ve Tanrı arasındaki köprü olarak görülüyor. Modern bonsai sanatının amacı, doğanın gerçekçi fakat minyatür bir tasvirini oluşturmak, zaman içinde değişen, üç boyutlu manzaralar yaratmak. Bonsai, ağaç ve saksı arasındaki görsel uyumdur. Bu konuda kendi estetik ve hayal gücünüzü sergilemeniz esastır. Bonsai, doğadaki büyüklüğüne bakmaksızın herhangi bir ağaçtan olabilir. Her işin olduğu gibi bunun da zorlukları var. Seçtiğiniz ağaç türünün özelliklerini, ihtiyaçlarını, bakımı ile ilgili püf noktalarını, sık rastlanan hastalıklarını araştırmalısınız. Sulama, ışık, ısı, hava, gübreleme, budama gibi incelikleri öğrendikten sonra bonsainize vermek istediğiniz şekli, ileride nasıl görünmesini istediğinizi düşünün ve planlayın. Artık bonsainizi yetiştirmeye hazırsınız. Dilerseniz dünyaca ünlü bonsai sanatçılarının yetiştirdikleri bonsaileri inceleyip dünya çapında düzenlenen bonsai yarışmalarını da takip edebilirsiniz. Bonsaiye bakan bir kişi, altında oturmak isteyeceği örneğin yıllanmış bir çınar ağacını görüyor ve hayaller kuruyorsa bonsai, amacına ulaşmış oluyor. Bunun için sevgi, merak ve sabır gerektiğini unutmayın. Ama emeğinizin sonunda size ait, her bir dalında ve yaprağında sizin emeğiniz olan bir canlı yetiştireceksiniz. Sonunda da mini mini bonsaileriniz torunlarınıza miras kalabilir. O hâlde, şu an tek yapmanız gereken, henüz bir hobi edinmemişseniz yaşamımız üzerinde bunca olumlu etkisi olan bu hobilerden size en uygununu seçmeniz. Unutmayın, kişinin kendisine uygun hobiyi bulmasının yolu, kendini iyi tanımasından geçer. İstek ve zevklerinize kulak verin. Kolay gelsin.

Bonsai sanatı, ilk defa bundan yaklaşık bin sene önce Çin hanedanlığında ortaya çıkmış, daha sonra Japonlar tarafından alınarak geliştirilmeye baş-

23


SPOR SANAT TASARIM

Eğitimde Spor, Sanat ve Tasarımın Önemi

S

Ayazağa - Erenköy - Ispartakule JR NBA Basketbol Ligi Takımlarımız

por, sanat ve tasarım... Bu üçlü insanın özgürlük arayan doğasında vardır. Bu üçlü aynı zamanda insanın karakterinin oluşmasındaki en önemli yapı taşları olup değerlerinin oluşmasına katkı sağlar, sezgilerini geliştirir, merak ettirir, denetir, yanlışlardan ders aldırır, farklılıkları algılatır, karar vermeyi ve strateji yapmayı doğaçlama ile geliştirir.

Ahmet BURAK FMV Yönetim Kurulu Genel Sekreteri & FMV Işık Okulları, Işık Üniversitesi, Işık Spor Kulübü Başkanı 1972 Işık Lisesi Mezunu

24

gelinen nokta, insanları, özellikle kentsel yaşamı seçen insanları, aynı yöne doğru yürümeye ve belirli kalıplara girmeye zorlayarak başarı odaklı hâle getirdi. Bunun sonucunda da çocuklarımızın bir araya gelme, paylaşma ve dolayısıyla doğal öğrenme, gelişme fırsatları maalesef azaldı.

Çarpık kentleşme sonucu açık oyun alanlarımız azaldı; parkların, bahçelerin yerine çağdaş şehircilik anlayışından uzak, Günlük hayatımızın dışında bir aktivite ranta dönük, plansız, vizyonsuz yüksek yaptığımızda önümüzde birikmiş sorun- binalar yapıldı. Yollarımız hatta kaldılardan kısa bir süre de olsa uzaklaşırız, rımlarımız bile doldu, yürünemez oldu. şayet yaptığımız aktivite rekabete dayalı Evlerine kapanmak zorunda kalan çoise o andaki rekabete odaklanırız, başarı- cukların ilgi alanları mecburen değişti; yı yakalamak için fiziki ve zihinsel bece- mahalle arası futbol, misket, çelik çomak, rilerimizi mümkün olduğu kadar ortaya saklambaç, körebe, beştaş ve daha birçok çıkarmaya çalışırız, bir takımın parçası oyunun yerini fiziksel aktiviteleri sıfıolmaya, o takıma en üst düzeyde katkı ra indiren masabaşı oyunlar aldı. Kapalı sağlamaya çalışırız. Beraber hareket et- mekânlarda oynanan bu oyunlar, iletişim meyi, paylaşmayı, liderlik etmeyi, takım bozukluklarına yol açtığı gibi çocukların elemanı olmayı, rekabeti, dayanışmayı ve aktif yaşamdan uzaklaşmalarına da sebep sorumluluk almayı öğreniriz. olmaya başladı. Bunlara bir de dengesiz beslenme eklenince çağımızın hastalığı Günümüzde sosyal çevre ve olanakların obeziteye kadar geldik. parametreleri değişti. Bu parametrelerin değişmesinde şüphesiz teknolojideki dev- Her geçen yıl çok daha hızlı bir şekilde rimin ve dijital tüketimin rolü çok büyük. büyüyen İstanbul’da, çocukların sosyalleşGerek mekanik gerekse elektronik alanda mesi, aileleri için artık sorun olmaktadır.


AVM’lerde büyütülen çocuklar, duvarlar arasında, kalabalıklar içinde ancak yalnızlığa sürüklenmektedir. Bu anlamda kaygıları artan anne ve babalar, çocuklarının ileride dışa dönük ve entelektüel bireyler olmaları için ciddi arayışlara yönelmektedir. Çocuklarımız için bu alanda üretilen çözümlerin güvenirliği ve profesyonelliği ise tartışılır! Bilimsel açıdan konuyu irdelediğimizde, çocuklarımızın yeteneklerinin 2 yaşından 15 yaşına kadar geçen sürede ortaya çıktığını, bu yaştan sonra keşfedilen yeteneklerin geliştirilmesinin göreceli olarak daha yavaş ve zor olduğunu biliyoruz. Kuruluşundan itibaren bütün kazancını sadece eğitime yatıran Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Okulları, çocuklarımızın sadece bilimsel anlamda değil; sosyal, sportif ve sanatsal anlamda da gelişimlerine katkı sağlamayı ve “önce iyi insan yetiştirmeyi” ön plana çıkararak velilerin kaygılarını gidermeyi önemsemiştir. Bu amaçla kurulan “Işık Okulları Spor, Sanat ve Tasarım Akademisi” okul öncesi yaş grubundan üniversiteye kadar çocukların ve gençlerin kişisel, sosyal, sanatsal ve sportif yeteneklerini kullanabileceği, kendilerini doğal şartlarda yetiştirebileceği, ge-

liştirebileceği bir ortamdır. 1998 yılında Işık Spor Kulübü çatısı altında başlatılan spor ağırlıklı aktiviteler, bugün uzman eğitimcilerimizin katkıda bulunduğu pedagojik çalışmalar, sanat ve tasarım çalışmaları ile geliştirilmiştir. Ayazağa, Nişantaşı, Erenköy ve Ispartakule kampüslerimizde spor, sanat ve tasarıma yönelik organize edilen “Kış Okulları” hafta sonlarında, “Yaz Okulları” ise eğitime ara verilen yaz aylarında hafta içi olarak programlanmaktadır. Beş dönem olarak gerçekleştirilen Işık Okulları Spor, Sanat ve Tasarım Akademisi çalışmalarına her yaş grubundan 5.000’in üzerinde çocuk ve genç katılmaktadır. Bu çatı altında eğitim alan çocuklar, okullarımızın spor takımlarında yetiştirilerek FMV Işık Spor Kulübü altyapılarında mücadele etmeye başlama şansı da elde etmektedir. Sporda öncelikle “fair play” ruhuna sahip sporcuları yetiştiren kulübümüzde amatöramatör lüklerini yaşayan sporspor cularımız, daha ileri yaşlarda yurt içi ve yurt dışı takımlara transfer olarak profesyonel olma olanağı da bulmaktadır. Yüzme branşında, 2012 yılında Londra’da yapılan olimpiyatlara en genç sporcu olarak katılma hakkı elde eden bir 25


SPOR SANAT TASARIM

kız ve bir erkek sporcumuz, ülkemizin gururu olmuştur. Basketbol ve yüzme branşlarında birçok sporcumuz sporcu bursu ile Amerika ve Avrupa’da eğitimlerini sürdürmektedir. Türkiye’de eğitimde birçok ilke imza atmış olan okullarımızda bu yıl Hollandalı millî sporcu Dick Van Londen’in geliştirdiği, başta Ajax kulübü olmak üzere dünyanın birçok ülkesindeki kulüplerde uygulanan oyuncu, aile, okul, kulüp iş birliği ile sporcunun başarısını sürekli kılma amaçlı LSM metodu, anlaşmalı olarak Türkiye’de sadece Işıklı sporcularımızın hizmetine sunulmuştur. Basketbolda dünyanın gözünün üstünde olduğu 2 NBA aktivitesi okullarımız salonunda gerçekleştirilmiştir. Bunun sonucunda da 2 öğrencimiz NBA tarafından Londra’ya davet edilmiştir. Büyük resimde de göreceğiniz gibi Türkiye Basketbol Federasyonumuzun en üst düzeyde temsil edildiği Jr NBA-TBF iş birliği ile Türkiye’de düzenlenecek ve 30 okulun katılacağı turnuvanın kura ve fikstür çekimine ev sahipliği yapılmıştır. Bu turnuvada 3 okulumuzdan minik öğrencilerimiz de bizi temsil edecektir. Feyziye Mektepleri Vakfı olarak tarihi 100 yılı aşan Türkiye’nin en köklü liselerini 14 yıldır bir araya getirmekte öncülük ve ev sahipliği yapıyoruz. Basketbol, futbol, voleybol, masa tenisi, atletizm, yüzme ve tenis dallarında düzenlediğimiz “100 Yıllık Okullar Spor Şöleni” ile köklü okullarına ve değerlerine sahip çıkmaları konusunda çocuklarımızda farkındalık yaratmaya çalışıyoruz.

26

Işık Spor Lig Takımlarımız


Son senelerde daha fazla ağırlık vermeye başladığımız sanat ve tasarım çalışmalarımız; müzik, drama, görsel sanatlar ana başlıkları altında birçok farklı dalda sürdürülmektedir. Çalışmalar, Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ile Mimarlık ve Tasarım Fakültesi öğretim görevlilerinin destekleriyle de geliştirilmektedir. Çocuklarımızın Işık Okulları Spor, Sanat ve Tasarım Akademisinde ortaya çıkardıkları eserler İstanbul’un en güzide sergi salonlarından biri olan olan Galeri Işık Teşvikiyede, Ayazağa, Erenköy, Ispartakule kampüslerinde ve Işık Üniversitemizin Şile Kampüsü’nde dönüşümlü olarak sergilenmektedir. Bu sene Türkiye’de yine bir ilke imza atılarak 130. yılımızda 130 çocuğumuzla olağanüstü bir orkestra oluşturuldu. Çocuklarımız müzik yeteneklerini İstinye Park AVM’de yandaki resimde de gördüğünüz gibi, ‘flash mob’ aktivitesi ile dünyaya sundu. Türkiye’nin önde gelen TV kanallarının haber programlarında da yayımlanan aktivite, YouTube, Facebook, Instagram ve benzeri diğer sosyal medya platformlarında 3 ay gibi kısa süre içinde 560.000 kişi tarafından izlenerek beğeni ve olumlu yorumlar aldı. Geleneksel hâle gelen ve bu yıl nisan ayı içerisinde yedincisini düzenleyeceğimiz “Spora, Sanata, Tasarıma Işık Tutanlar Ödül Töreni”nde; öğrenci, mezun, veli ve öğretmenler arasında yapılacak anketler sonucunda Türkiye’de fark yaratan sporcu, sanatçı ve tasarımcılarımıza farklı kategorilerde ödüller vereceğiz.

“İyi İnsan” sergisi

130. Yılda 130 Işıklı İstinye Park Sürpriz Etkinliği https://www.youtube.com/watch?v=Rqao7HTqM0c

130 yıldan bu yana ulusal eğitim sisteminin gelişmesine katkı sağlayan Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Okulları, “Spor, Sanat ve Tasarım Akademisi” ile öğrencilerin bilimsel, ruhsal, bedensel ve sosyal yeteneklerine göre eğitim almalarını sağlayarak dışa dönük, sağlıklı ve birbirlerine destek olacak bireylerin yetişmesine olanak sunmayı amaçlamaktadır. 130 yıldır “önce iyi insan” yetiştiren FMV Işık Okulları, eğitim ve öğretimde iyi örnekler yaratarak öncü olmanın haklı gururunu yaşamaktadır.

27


SOSYAL BİLİM SORUMLULUK

Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Üniversitesi “Işıklı Konuşmalar” serisinin ilkinde “Üçüncü Kuşak Üniversitelere Doğru: Geçiş Dönemini Yönetmek” kitabının yazarı Prof. Dr. Hans Wissema’yı ağırladı.

Birinci “IŞIK Conversations” etkinliği gerçekleşti Bu ay ilki düzenlenen “Işıklı Konuşmalar” etkinliğinin teması “Üniversite Eğitiminde Yeni Trendler: Girişimcilik ve Yeni Öğrenme” oldu. “Üçüncü Kuşak Üniversitelere Doğru” kitabının yazarı Prof. Dr. Hans Wissema’nın konuk olarak katıldığı etkinliğe, Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şirin Tekinay ev sahipliği yaptı. Işık Üniversitesi Maslak Kampüsü’nde gerçekleştirilen etkinlikte üniversitelerin inovasyon ve girişimcilik alanında değişimi masaya yatırıldı. Üniversitelerin iş dünyasının araştırma üssü hâline gelişi üzerine sunum yapan Delft Teknoloji Üniversitesinden Emekli Öğretim Üyesi Prof. Hans Wissema, yeni dönem üniversitelerin sosyal ve ekonomik hayatla ilişkisi üzerine konuştu. Prof. Wissema, 21. yüzyılda üniversitelerin köklü bir değişime uğradığına, bilim temelli, tek disiplinli kurumlar olmaktan çıkarak global bilgi merkezi olma yolunda ilerlediklerine dikkat çekti. Wissema, “Üçüncü kuşak üniversiteler yarattıkları bilginin kullanımının ve ticari etkinlik hâline getirilmesinin etkin bir biçimde peşinde olurlar ve bunu kendileri için, bilimsel araştırma ve eğitimle eşit önemde üçüncü bir hedef sayarlar.” şeklinde konuştu. Üçüncü kuşak üniversitelerin eğitim sistem-

28

lerinin de farklı olduğuna değinen Prof. Wissema, “En temel farklılık interaktif öğrenim. Eğitim metodolojisi değişiyor ve önümüzdeki yıllarda eğitimin nasıl olması gerektiği önemli bir politika konusu olacak. Robotlaşmaya bağlı olarak artık diplomasız kişiler için iş alanları daralıyor. Japonlar, insan gibi davranabilen robotları piyasa sürdüğünde, vasıfsız kişiler için işsizlik gündeme gelecek. Yüksek işsizlik oranları, özellikle IT gibi alanlarda uzmanların az olmasıyla birleşti. Almanya, İskandinav ülkeleri, Hollanda gibi yerlerde de el emeğiyle çalışanlarda açık var. Tüm bunlar göz önüne alındığında eğitim bir ülkenin refah düzeyinde giderek daha önemli rol oynamaya başlayacak.” dedi. ÜNİVERSİTELER SADECE BİLGİ AKTARAN OLMAKTAN ÇIKIP TİCARİLEŞİYOR Etkinliğin bir diğer önemli ismi dünya çapında yaptığı çalışmalarla tanınan, Işık Üniversitesi İnovasyon ve Girişimcilik Merkezi Direktörü Prof. Dr. Ali Beba oldu. Prof. Ali Beba, “Dünya dördüncü ve beşinci nesil üniversitelere doğru gidiyor, üniversitelerin yapısı değişiyor. Üniversiteler sadece bilgi üreten değil, bunu aktaran ve ticari değer yaratan bir hâle dönüşüyor. Bu değişimin farkında olmalıyız. Bizim de bilgiyi paraya dönüştüren üniversitelere ihtiyacımız var.”


diyerek sunumuna başladı. “Gündelik yaşantımızı değiştiren teknolojik değişimler, bilgi üretim merkezi sayılabilecek üniversiteler ile ülkelerin kalkınmasını sağlayan sanayinin zorunlu birlikteliğini gündeme getirdi.” diye konuşan Beba, “Bu zorunluluk sonucu çıkan üçüncü nesil üniversiteler, son 20 yılda üniversitelerin bilgi birikimini teknolojiyle birleştirerek sanayi dünyasına katkı sağlamayı amaçlıyor.” dedi. Prof. Beba “Ticari başarı yakalayacak farklı ürünleri ortaya koymanın anahtarı bilgi üretiminden geçiyor.” derken Türkiye’de son yıllarda AR-GE yatırımları artsa da bunun yeterli olmadığını belirtti. “Bizde bilgiyi üretmek yerine bilgiyi kullanmak ön planda.” diyen Prof. Ali Beba, son 20 yıldır Türkiye’de üniversite-sanayi iş birliğinin oluşturulması gerektiği üzerinde konuşulduğunu ifade etti. Bunun bir türlü işleyemediğini kaydeden Beba, “Üniversiteler ekonominin birer parçası. Türkiye’de bu algı çok yavaş yerleşiyor. İnovasyon ve girişimcilik üniversitelerde öğretilir. Bu da hükümet ve sanayicilerin desteklemesiyle olur.” diye konuştu. Etkinliğin ev sahibi, Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şirin Tekinay, Işık Üniversitesinin “Işıklı Konuşmalar” dizisine bu etkinlikle başlamasının bilinçli bir seçim olduğunu vurguladı ve ekledi: “130 yıllık bir eğitim kurumunun bu yıl yeni bir evreye giren 20 yaşındaki üniversitesinden beklediğimiz geleceğe uzanan dokunuşlardan biri; sadece kendini yenilemek değil, yetiştirmek istediği “21. yüzyılın iyi insan”ını da tanımlamak amacına hizmet eden bir etkinlik oldu.” dedi. Tekinay sözlerini şöyle sürdürdü: “Orta Çağ’dan itibaren üniversiteler, yaklaşımlarına ve rollerine göre ayrıştırabildiğimiz kuşaklar boyu evrim geçirmekteler. Öyle ki bir üniversitenin en son kuşak olup olmadığı yaşıyla ilgili değil, en yaşlı üniversiteler hızla evrilip en uzak geleceğe uzanabiliyor. Dinle bilimin ayrılıp laik üniversal sistemin bilimsel düşünceye, metoda ve tekrarlanabilir öğretiye dayanmasıyla gözlerini geçmişten geleceğe çeviren üniversiteler; nitelikli insan, bilgi ve hizmet üreterek içinde bulundukları zaman ve mekândan geleceğe ve evrene erişmek zorundalar.” dedi. YENİLEŞİM VE GİRİŞİMCİLİĞİ EL ELE GÖTÜREN ÜNİVERSİTE OLMAK ŞART! Tekinay, “Üniversiteleri bulundukları ve beslendikleri coğrafyada incelemek, son zamanlarda çok kullanılan “dünya üniversitesi” deyişinin anlamını tartışmak gerek” diyerek sözlerine devam etti ve ekledi, “Toplumla iç içe, bilgiyi hızla toplumun hizmetine sunan, yenileşim (inovasyon) ve girişimciliği el ele götüren bir üniversite olabilmek için hem her zamankinden çok insan kaynağına ve altyapıya ihtiyaç var hem de yönetsel açıdan değişik sektörlerle (yerel yönetim, devlet, endüstri, uluslararası kuruluşlar gibi) ve değişik forumlarda iş birliklerine, ortaklıklara, temsile ve koordinasyona ihtiyaç var. Yeni kuşak üniversiteleri farklı kılan özellik, belki de sadece üstüne yaşadığımız gezegenin büyük sorunlarından yerel ve bireysel üretimin çözüm sunabildiği tekil problemlere kadar değişen ölçekte etkin olabilen yaklaşım: yenilikçilik ve girişimcilik bu yaklaşımın önde gelen olmazsa olmazları. Diğerleri etik değerler, saygı, iletişim yetisi...” dedi. 29


SOSYAL SORUMLULUK

IŞIK ÜNİVERSİTESİ VE IBM AKADEMİK ARAŞTIRMA VE İNOVASYON ÇALIŞMALARI ALANLARINDA İŞ BİRLİĞİ

IBM Türk Genel Müdürü Isabel Gomez Cagigas ve FMV Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şirin Tekinay’ın, IBM ve Işık Üniversitesi adına imzaladığı anlaşma ile nitelikli insan yetiştirmek amacıyla çalışmalar yürütülecek. Bu ortaklık ile Işık Üniversitesi öğrencileri, araştırma görevlileri ve akademik kadrosu, IBM uzmanları ile eğitim, akademik araştırma ve inovasyon çalışmaları alanlarında iş birliği gerçekleştirecek. Geleceğin inovatif ve girişimci bireylerini yetiştirmek için yapılacak çalışmaları desteklemek amacıyla IBM akademik iş birliği çerçevesinde yazılım, donanım, IBM bulut teknolojileri, eğitim materyalleri ve hizmetleri sağlanacak. Öğrencilerin ve akademik kadronun yeni teknolojileri kullanarak araştırma ve geliştirme projeleri yapmaları desteklenecek. Işık Üniversitesi ve IBM arasında gerçekleşen bu stratejik iş birliği ayrıca eğitim müfredatının geliştirilmesi, öğrencilere staj/iş imkânları gibi destekler ile IBM tarafından konuk öğretim görevlisi ve öğrenci danışman desteğini kapsıyor. Dünya Standartlarında Yerel Katkıyı Sağlıyoruz Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şirin Tekinay imza töreninin ardından, “Feyziye Mektepleri Vakfı ve Işık Üniversitesi olarak “İyi İnsan Yetiştirme” misyonunu iyi meslek insanı ve bilim insanı yetiştirmek olarak algıladığımız için öğrencilerimizi bilimsel ve bilişsel düşünce ile donatıp mezun etmek istiyoruz. IBM ile yaptığımız bu iş birliği, bütün çalışanlarımızın ve öğrencilerimizin yararlanacağı bir platformu üniversitemize sunacak. Kampüsümüzde kuracağımız AR-GE tesisimiz; gelişen iş fikirlerine ve girişimcilere destek olacak. Bu yüzden heyecanlıyız, mutluyuz. 21. yüzyıla damga vuran “nesnelerin İnternet’i” ve “büyük veri yönetimi” teknolojileri konusunda araştırmalar yapacağız. Bu bilimsel araştırmalar sadece akademik platformda değil; araştırma-geliştirme ve eğitim döngüsü içerisinde devam edecek. Üniversitemizin düsturlarından biri olan dünya standartlarında yerel katkıyı destekleyecek bilişsel altyapımızı ve eğitimlerimizi IBM ile paylaşmaktan çok mutluyuz. Her iki kuruma ve bu birlikteliğin dokunduğu her noktaya hayırlı olsun.” dedi. Işık Üniversitesi ve IBM Yan Yana IBM Türkiye Cloud Ecosystem Development Müdürü Jale Akyel, “Işık Üniversitesi ile geçmişten gelen ilişkimizi bu proje ile taçlandırmak bizim için mutluluk verici. Bu girişim, içinde bulunduğumuz inovasyon ekosistemine katkıda bulunacak. Hedeflerimiz ortak; güncel teknolojiler konusunda öğrencilerin yeni beceriler edinmesini ve onlara girişimcilik ruhu aşılanmasını sağlamak. Ayrıca yenilikçi çalışmalar gerçekleştireceğimiz ve öğrencilerin deneyimlerini geliştireceği bir “inkübasyon merkezi” oluşturuyoruz. Özellikle bulut teknolojileri ve endüstriyel bilgilerimizi Işık Üniversitesi öğrencileri ve akademisyenleri ile paylaşmaktan büyük mutluluk duyacağız. 130 yıllık bir gelenekten gelen Işık Üniversitesi ve 104 yıllık IBM birlikteliği hepimize hayırlı olsun.” dedi.

30


“IBM SmartCamp” Işık Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleşti. Türkiye’de 5’incisi düzenlenen “IBM SmartCamp İstanbul 2015”, Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Üniversitesi ev sahipliğinde Maslak Kampüsü’nde gerçekleştirildi. IBM’nin Türkiye’deki yeni girişimcilere danışmanlık-teknoloji desteği sağladığı ve bu genç girişimcilere Silikon Vadisi’nin kapılarını açtığı uluslararası organizasyon SmartCamp’in İstanbul finali yapıldı. Faaliyet süresi 5 yılı aşmamış, küresel vizyonu olan ve akıllı dünya için bulut üzerinde çözüm üreten girişimcileri ağırlayan IBM SmartCamp 2015’in İstanbul kazananı “Smart Moderation” projesinin sahibi Moderasyon Bilişim oldu. IBM SmartCamp 2015’in açılış konuşmasını yapan FMV Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şirin Tekinay, “Bu yarışmaya ev sahipliği yapmak bizim için önemli. Işık Üniversitesi olarak IBM ile yıllardır süren verimli bir iş birliğimiz var. Bu iş birliğimize son zamanlarda hız verdik. Gelecek yüzyıla nitelikli insan yetiştirme vizyonuna sahip bir üniversiteyiz. 130 yıllık bir eğitim kurumunun ‘iyi insan yetiştirme misyonu’ doğrultusunda ‘gelecek yüzyılın iyi insanları kimdir?’ diye düşününce en başta geçen sıfatlardan bir tanesi ‘girişimcilik’ oluyor. Bu yüzden, bu yarışma bizim için çok anlamlı” şeklinde konuştu. GİRİŞİMCİLERİN GLOBAL PLATFORMDA İLERLEMELERİNİ DESTEKLİYORUZ IBM SmartCamp 2015’in finalinde konuşma yapan IBM Ekosistem Bölüm Müdürü Jale Akyel, “İnovatif yönde gelişmeyi sürdüren, 104 yıllık çok köklü bir şirket olan IBM, Türkiye’deki girişimcilerin global platformda ilerlemelerini desteklemek için 5 yıldır SmartCamp etkinliğini düzenliyor. ‘Küresel Girişimcilik Programı’nın bir parçası olan SmartCamp, rekabet ortamında kendini farklılaştıracak bir çözümle ilerleyen, gelişmiş ve büyümeye açık girişimcilerle her sene daha fazla değer kazanmaya devam ediyor. ‘Smart Moderation’ küresel yarışmada da başarılı olacak, inanıyoruz. Proje ortağımız StartersHub ile birlikte onları en iyi şekilde yarışabilmeleri için hazırlık planlarımızı da yaptık. Son 4 yılda seçtiğimiz 3 girişimci şirket, IBM SmartCamp küresel finalisti oldu. Bu yıl da bunu başaracağımızdan kuşkumuz yok.” diyerek düşüncelerini dile getirdi. TÜRK GİRİŞİMCİLER PROJELERİNİ SİLİKON VADİSİ’NDE ANLATACAK Dünya çapında 30 şehirde düzenlenen uluslararası etkinliğin İstanbul ayağında birinci olan M.Özgür Güngör, önümüzdeki günlerde 30 şehrin birincileri ile küresel jüri önünde yarışacak ve ilk 10‘a girmeye çalışacak. İlk 10 girişimci, Şubat 2016’da Amerika Birleşik Devletleri’nde düzenlenecek olan “Launch” organizasyonunda final etkinliğine katılma hakkı kazanacak. IBM’den yıllık 120 bin dolara kadar ücretsiz bulut servisleri kazanan finalistler, aynı zamanda “Launch Festival”de canlı sunum yapma fırsatı, “IBM Global Entrepreneur of the Year” ödülü ve 25 bin dolar yatırım ile launch inkübasyonunda yer alma şansını da elde edecek.

31


SOSYAL SORUMLULUK

KAGİDER’in, Işık Üniversitesi iş birliği ile hayata geçirdiği “KAGİDER Pusula”, kadın girişimcilere yön verecek KAGİDER ve Işık Üniversitesi, kadın girişimciliği ve istihdamını artırmak amacıyla girişimcilik eğitimlerini tek bir platformda toplayan “KAGİDER Pusula” için iş birliği protokolünü, Global Girişimcilik Haftası kapsamında ‘19 Kasım Dünya Kadın Girişimcilik Günü’nde imzaladı. İstanbul - 19 Kasım 2015 - Türkiye’de kadın girişimciliğinin gelişmesi ve kadınların çalışma yaşamına katılımının artması için 2002’den beri faaliyetlerini sürdüren KAGİDER ve Türkiye’nin en köklü eğitim kurumlarından biri olan Işık Üniversitesi, Türkiye’de kadın girişimciliği ve istihdamını artırmaya yönelik önemli bir iş birliğine imza attı. KAGİDER Başkanı Sanem Oktar ev sahipliğinde; Işık Üniversitesi Rektörü Şirin Tekinay, Işık Üniversitesi İnovasyon ve Girişimcilik Merkezi Direktörü Prof. Dr. Ali Beba ve her iki kurumun yöneticilerinin katılımıyla gerçekleşen lansman toplantısı ve imza töreni için, Global Girişimcilik Haftası kapsamında Dünya Kadın Girişimcilik Günü olan 19 Kasım 2015 tarihi seçildi. KAGİDER Başkanı Sanem Oktar: “Kadın girişimciliği; bir kalkınma, eşitlik ve ekonomik gelişim fırsatıdır.” Toplantı sırasında projeye ilişkin bilgiler veren KAGİDER Başkanı Sanem Oktar şunları söyledi: “KAGİDER olarak kadın girişimciliğinin sadece bir cinsiyet meselesi değil, aynı zamanda bir kalkınma, eşitlik ve ekonomik

32

gelişim fırsatı olduğuna inanıyoruz. Bu doğrultuda 13 yıllık girişimcilik projesi deneyimimizi kullanarak girişimcileri destekleme çalışmalarımıza, böyle anlamlı bir günde, bir yenisini daha eklemenin heyecanını ve gururunu yaşıyoruz. KAGİDER Pusula adlı İnternet portalı üzerinden çok daha fazla sayıda kadın girişimci ve kadın girişimci adaylarına eğitimlerimizi ulaştırarak kadın istihdamını desteklemeyi hedefliyoruz. Projenin akademik partneri olan ve konunun uzmanı akademisyenlerle KAGİDER Pusula projesinde paydaşımız olan Işık Üniversitesine, bu projeyi bir sosyal sorumluluk projesi olarak değerlendirdikleri için teşekkürü bir borç bilirim. Türkiye çapında girişimci kadınlara erişimimizi sağlayarak kadın girişimcilere yön gösterecek bu projenin hayata geçebilmesi için sergiledikleri örnek ekip çalışması ile altyapı için gerekli fonu yaratan değerli üyelerimize ve “Ben 1 Gün Kadınken” oyunumuza destek veren BKM ekibine emekleri için minnetimizi ifade etmek isterim.” Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şirin Tekinay: “Kadınların iş hayatında daha etkin rol almaları için çalışacağız.” Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şirin Tekinay “Girişimciliğe ve kadın girişimci sayısının artmasına önem veren Işık Üniversitesi ile bu konuda en aktif derneklerden biri olan KAGİDER’in kadın girişimcilerin ve kadın


girişimci adaylarının eğitilip iş hayatında daha etkin olmalarına destek vermek üzere başladığımız bu sosyal sorumluluk çalışması ile kadın istihdamına ve kadın girişimciliğine destek vermekten mutluluk duyuyoruz. Daha önce KAGİDER ile kadın girişimcileri destekleyen çok sayıda proje tecrübesi ile Prof. Dr. Ali Beba liderliğinde; bu iş birliğinin kalıcı, verimli ve uzun soluklu olacağına inancımız tam.” dedi. KAGİDER Pusula platformunda, KAGİDER “İşimi Kuruyorum Eğitim Modülleri”nin yanı sıra yeni girişimciler için girişimciliğe dair yararlı bilgiler, ilham veren başarı hikâyeleri ve finansal erişim bilgileri yer alacak. Kadın girişimcilere İnternet üzerinden “İşimi Kuruyorum” eğitimlerinin verileceği iş birliği kapsamında; Girişim Gurusu Prof. Dr. Ali Beba rehberliğinde Işık Üniversitesi, KAGİDER Pusula İnternet portalında verilecek eğitimlerin içeriklerinin oluşturulması ve geliştirilmesinde KAGİDER’e akademik ve pratik destek sunacak. Işık Üniversitesi ayrıca, KAGİDER tarafından portal için hazırlanan “İşimi Kuruyorum” adlı eğitim modüllerini içerik açısından değerlendirerek bu modülleri geliştirmek ve güncellemek gibi çalışmaların yanı sıra; eğitimlere katılan kadın girişimcilerin çevrim içi ortamda bilgilerini test edebilecekleri kısa sınav ve egzersiz gibi eklerin geliştirmesine de katkı verecek. Türkiye’nin her yerinde kadın girişimcilere sertifikalı eğitim imkânı KAGİDER Pusula, Türkiye’nin her yerinde kadın girişimciler için iş planı hazırlama, finans, pazarlama, organizasyon geliştirme, yeni coğrafyalara açılma ve inovatif özellikli projeler için maddi desteklere erişim konusunda bilgi desteği verilmesi, networking sağlanması gibi birçok modülü kapsıyor. Eğitimlerini başarıyla tamamlayan kadın girişimcilere ise KAGİDER ve Işık Üniversitesi onaylı sertifika verilmesi hedefleniyor. Katılımda bir sınırlamanın olmayacağı proje kapsamında; programdan yararlanacak kadın girişimcilerin profilleri ve sayıları hakkındaki sağlıklı bilgilere, programın başlamasının ardından, 2016 yılının ilk yarısında ulaşılması öngörülüyor.

Işık Üniversitesi ve Sanayi İş birliğinde Yeni Bir Halka “Repkon” Işık Üniversitesinin hedefi, üniversite ve sanayi arasında etkin ve nitelikli, gerçekçi ve sonuca ulaşabilen iş birlikleri oluşturmak ve sınırlı kaynakların rasyonel bir şekilde kullanılması için kuvvetli bir bağ kurmaktır. Bu noktada Işık Üniversitesi ve Repkon yıllardır sürdürdüğü yakın ilişkileri resmî bir anlaşma ile yeni hedeflere taşıdı. Üniversitelerin temel görevi, bir yandan eğitim ve öğretim hizmetleri vermek, diğer yandan da temel ve uygulamalı alanlarda araştırma yapmaktır. Yapılan araştırmaların temel amacı ise bilgi üretilmesi ve mevcut bilgilere yenilerinin katılmasıdır. Üniversitelerin yaptıkları araştırmaların çoğunluğunu temel araştırmalar, bir kısmını ise uygulamalı araştırmalar oluşturmaktadır. Yürütülen uygulamalı araştırmalar ile sanayinin problemlerine pratik çözümler getirilmektedir. Diğer bir ifadeyle üniversiteler bir yandan yaptıkları eğitim-öğretim faaliyetleri ile sanayinin ihtiyaç duydukları Araştırma-Geliştirme (AR-GE) personelini yetiştirmekte, diğer yandan da araştırma yaparak sanayinin ihtiyaç duyacağı alanlarda bilgi üretmeye çalışmaktadırlar. Işık Üniversitesi ve Repkon (www.repkon.com.tr) arasında gerçekleşen iş birliği, araştırmageliştirme ortaklıkları ve karşılıklı bilgi paylaşımının yanı sıra geleceğin AR-GE çalışanlarını yetiştirmek üzere eğitim programlarını da kapsıyor. Repkon CEO’su Azer Aran, Satış Direktörü Neşet Özsoy, Konsept Tasarım Sorumlusu Cem Biro, Akışkan Sistemler ve Proses Geliştirme Sorumlusu Güneş Aydın’ın da katıldığı imza töreninde Repkon Teknik Müdürü İbrahim Külekçi, Repkon çalışmaları ve projeleri hakkında detaylı bir sunum gerçekleştirerek katılımcıları bilgilendirdi.

33


GEZİ

SELANİK’TEN YÜKSELDİ SESİMİZ: “ÖLÜMSÜZ ATATÜRK, IŞIĞININ İZİNDEYİZ!” Sema TEKDOĞAN FMV Özel Ayazağa Işık Ortaokulu Müdür Yardımcısı

34

1

9. yüzyıl… Milliyetçilik akımının kol gezdiği Balkanlarda, Selanik şehri, önemli bir ticaret merkezi ve aynı zamanda çatırdayan Osmanlı Devleti’nin Batı’ya dönük, gülen ve aydınlık yüzüdür. Bu aydınlık yüz, tüm ilerici fikirlerin doğum yeridir âdeta. O ilerici fikirleri taşıyanlardan biri de Zeki Efendi’dir. Zeki Efendi, iyi eğitim aldığından yeni kuşakların da aydın fikirli olması gerektiğine inanmaktadır. O aydınlık nesillerin yetişmesi için modern Türk okullarına ihtiyaç vardır, Zeki Efendi de böyle bir okul açmak istemektedir. Zeki Efendi çocuklarını da aydın fikirli yetiştirmekte ve hayalini onlarla paylaşmaktadır. Ne yazık ki ömrü bu hayalini gerçekleştirmeye yetmez. Oğlu Mustafa Tevfik Efendi, babasının hayalini çok iyi bildiğinden, onun ölümünün ardından bu hayali babası için gerçekleştirmek ister ve uygun bir bina aramaya

başlar. Uzun araştırmalar sonucunda o binayı, iki sokağın kesiştiği yerde keşfeder Tevfik Efendi. Oldukça harap durumdaki binayı hayırseverlerin de yardımıyla restore ettirir. Okul 1883’te Feyz-i Sıbyan adıyla eğitime açılır açılmasına da eksikler çoktur ve aydın gençler yetiştirecek öğretmenler eksiktir. Oysa Mustafa Tevfik Efendi babasının modern bir okul kurma hayalini tam anlamıyla yerine getirmek istemektedir. Niyetini Selanik Maarif Müdürü’ne açar. Maarif Müdürü bu isteği büyük bir sevinçle karşılar ve bir encümen kurulmasını ister. Encümen iki yıllık uğraşlar neticesinde Zeki Efendi’nin hayalini gerçeğe dönüştürür ve modern Feyz-i Sıbyan 1885’te hayat bulur. 1900 yılında okul, yine o dönemin aydınlarından olan Şemsi Efendi’nin de bünyesine katılmasıyla Feyziye adıyla mezunlar vermeye başlar. Feyziye’nin parlak günleri Balkan Savaşı’na kadar


sürer. Savaş sebebiyle İstanbul’a taşınan ve nice parlak gençler yetiştiren Feyziye, 17.12.1934 tarihinde ellinci yaşını kutlarken Atatürk’ün onayıyla Işık adını alır. Selanik’ten doğan o Işık, bugün kimliğini gururla taşıdığımız sıcak bir yuva bizler için… Dile kolay… Selanik’ten, Atatürk’ün doğduğu kentten yükselen IŞIK bugün 130 yaşında… İlkelerinden ödün vermeden, Atatürk’ün izinde, yine aydınlık gençler yetiştirme hedefinde… 130 yıl sonra… 9 Kasım sabahı… Okulumuzun C Blok katında, sabah 05.30’da tatlı bir telaş var. Heyecanlı 73 pırıltılı küçük yürek, yönetici ve öğretmenleri eşliğinde 13 senedir süregelen bir yolculuğa çıkmaya hazırlar. Büyüdüklerinde çocuklarına, torunlarına anlatacakları duygusal, gururlu ve unutulmayacak bir tablonun kahramanları olacaklar. Selanik’e okulumuzun temellerinin atıldığı şehre, Atatürk’e gidiyorlar çünkü. Tıpkı kendilerinden önceki 5. sınıfların yaptığı gibi 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü Töreni’nde Selanik’te, Atatürk’ün doğduğu evde, hazırladıkları oratoryoyla izleyenleri gözyaşlarına boğacaklar. Öyle güzeller ki… Öyle hayat dolular ki… Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti niçin çocuklara ve gençlere emanet ettiğini anlayabiliyorsunuz onlara bakınca. 10 saatlik yol boyunca yorulmadılar, büyümüş de küçülmüş hâlleriyle kendilerine verilen görevin bilincinde ağırbaşlılıkla Işıklı olmanın gururunu önce kendilerine, sonra öğretmenlerine yaşattılar. Yolculuğumuz İpsala Sınır Kapısı’na kadar sessizlik içinde geçiyor. Sınır kapısında Türk topraklarını arkada bırakarak Yunanistan topraklarına geçiyoruz. Yol boyunca küçük köyler, tarlalar, sıra sıra ağaçlar Anadolu’nun yollarından pek de farklı değil. Komşumuzla topraklarımız ne kadar da birbirine benziyor! Bu iki diyar, birbirine öylesine yakın ama bir o kadar da uzak ki… Tarih boyunca hüzünle sevincin, umutla umutsuzluğun, karanlıkla aydınlığın, dostla düşmanlığın bu kadar diz dize olduğu iki toprak parçası var mı acaba yeryüzünde? İlk durağımız Kavala. Kavala’nın tarihi MÖ 600’lü yıllara uzanıyor. Taşoz’dan gelenler tarafından Neapolis adıyla kurulan ve 1912 yılına kadar Osmanlı’ya ait olan kente 1923’te gerçekleşen nüfus mübadelesiyle Kapadokya’da yaşayan Rumlar yerleştirilmiş. Bugün yaklaşık 60 binlik nüfusu ile Batı Trakya’nın en büyük merkezlerinden biri. Şehre girer girmez Osmanlı döneminden kalma bir su kemeri görüyorsunuz. Muhteşem Süleyman tarafından şehrin su ihtiyacını karşılamak için yaptırılmış bu kemer. Şehir korunaklı bir limanın tepesine kurulmuş. Deniz kıyısında sandığınız kent aslında tepeler-

35


GEZİ

de yaşıyor. Ve tepeye çıktıkça İstanbul’un tarih kokan cumbalı sokaklarında geziyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. Sokaklardan tepeye çıkarken duvarları bitişik, iki veya tek katlı Rum evlerine sempatiyle bakmamak mümkün değil. Çoğu eski yüzlü binalar, göz grafitileriyle süslü, saksıların ve ahşap panjurlarının yardımıyla nostaljik bir hava yayıyor etrafa. Tepede sizi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın evi, büstü ve bir kilise selamlıyor. Kavala’da doğmuş Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Paşa, şehirde anıtı dikilecek kadar sevilmiş. Bunun sebebi ise Osmanlı İmparatorluğu’na başkaldırıp kendi hanedanını kurmuş olması. Kendisinin Arnavut asıllı fakat Konyalı göçmen bir ailenin oğlu olduğu söyleniyor. Osmanlı tarafından önce vergi memuru sıfatıyla görevlendirilmiş sonra da Napolyon’a karşı savaşması için Mısır’a gönderilmiş. Çok hırslı diye not düşmüş tarih kitapları ona. Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı görünse de Fransızların yardımıyla düzenli bir ordu kurmuş ve Osmanlıya kafa tutmuş. Kavala, bugün Mısır Valisi’nin adı ve mirasıyla bütünleşiyor. Biraz dinlenme ve bol sohbetli bir yemekten sonra Kavala’yı arkada bırakarak Atatürk’ün doğduğu kente, Selanik’e, doğru yola çıkıyoruz. Selanik’in öyküsü uzun bir öykü aslında: Denizi ayrılık kokuyor, sokaklarında tarih yatıyor, tarih yazan kahramanlarının dört duvara sığmayan hayatları efsaneleşiyor. Selanik’i Makedon Kralı Kassandros kurmuş ve Büyük İskender’in kardeşi ve karısının ismi olan “Thessalonika” ismini vermiş. Bundan sonra Romalılara ve sonrasında Bizans’a geçmiş olan şehir daha sonra bağımsızlığına kavuşuncaya kadar Osmanlı egemenliğinde kalmış. Sadece Atatürk’ün doğduğu kent değil Selanik,

36

Nazım Hikmet’in memleketi… Trajik mübadele öykülerinin mekânı… İzmir’in karşısında, onun ikiziymiş gibi duran bir dost… Biraz eski, biraz yıpranmış ama yine de görmüş geçirmiş hâliyle bir o kadar vakur… Hani eski kartpostallarda şehirler görürüz: Süslü balkonlarında çiçekler açan evler, palmiyelerin altında kol kola yürüyen beyefendi ve hanımefendiler... Uzakta kara dumanları tüten gemiler… Faytonlar vardır caddelerinde, kayıklar vardır iskelelerinde… İşte Selanik, o siyah beyaz kartpostallardan fırlamış da çıkmış gibi durur bugün… Geniş ve upuzun bir meydan olan Aristoteles Meydanı, Selanik’in giriş kapısı çünkü denize bu meydanı geçerek ulaşmak mümkün. Meydanda palmiyeler, oteller, mağazalar, güvercinler ve cıvıl cıvıl insanlar, Akdeniz’in görkemli şehirlerinden biriymiş havası veriyor âdeta kente. Beyaz Kule, şehrin en önemli yapısı. Yaklaşık 30 metre yüksekliğinde Selanik’in simgesi sayılan bu kule, Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde yaptırılmış. Kule Osmanlılar tarafından denizden gelecek tehlikeler için önce savunma amacıyla sonra da garnizon ve hapishane olarak kullanılmış. 1912’de Balkan Savaşlarının sonucu olarak Selanik Yunanlıların eline geçince, beyaza boyandığı için ismi Beyaz Kule olarak kalmış ancak şu anda Kule’nin beyazlığından eser yok. Selanik surları 19. yüzyıl sonlarına kadar şehrin deniz kıyısı da dâhil olmak üzere dört bir tarafını çevreleyerek şehri korumuş. Bu surlar, şehrin Kassandros tarafından kurulduğu MÖ 316’ya kadar dayanıyor. Kentin batı ucundan başlıyor ve kuzeydoğuda yer alan Yedi Kule Hisarı’na kadar şehri kuşatıyor. Selanik; kalesi, kiliseleri ve müzeleri ile gezilmeye değer bir şehir... Ama bizim için esas değeri pembe panjurlu bir evi merkezinde saklaması:


Ata’mızın doğduğu evi. O evin hikâyesi mi: Ali Rıza Efendi, bu evi 1878’de kiralamış. Mustafa Kemal, evin ikinci katındaki odada dünyaya gelmiş. Aile, Ali Rıza Efendi’nin ölümüne kadar bu evde yaşamış. Mustafa Kemal, 1893’te Selanik Askerî Rüştiyesine kaydolarak evden ayrılmış. II. Meşrutiyet’in ilanından önce Selanik’te görevlendirilince evi satın almış; annesi ve kız kardeşiyle birlikte burada oturmuş. Mustafa Kemal’in Selanik’ten ayrılmasından sonra da bu evde oturan annesi Zübeyde Hanım, Balkan Harbi’nden sonra Selanik’in işgale uğraması üzerine evi bırakıp İstanbul’a gelmiş. Lozan Antlaşması’ndan sonra ev, Yunan hükümetine geçmiş ve Yunanlı bir iş adamına satılmış. Ancak daha sonra Selanik Belediyesinin girişimleri ile iş adamından satın alınıp Atatürk’e hediye edilmiş. Şu anda Türk Konsolosluğunun hemen yanında müze olarak kullanılan evin giriş kapısına Selanik Belediyesi tarafından şu tümceler yazılmış: “Türk milletinin büyük müceddidi ve Balkan ittihadının müzahiri Gazi Mustafa Kemal burada dünyaya gelmiştir. İşbu levha Türkiye Cumhuriyeti’nin onuncu yıl dönümü münasebetiyle konulmuştur.” 130 yıl sonra Işıklı çocuklar bir kez daha Atatürk’ün evinde… 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü Töreni. Kaç baharı onsuz yaşadık? Kaç kez ülkenin geleceği için endişelendik? Kaç kez kara bulutlar kapladı ülkemizin üstünü? Kaç kez ayaz vurdu gençlerimizin ümit dolu yaşamlarına? Yüreğimiz kaç kez karalar bağladı onsuz geçen yıllarda? Yine de yılmadan izinden yürüdük!.. Büyüdükçe kirlenen dünyamızda, biz Atatürk’ün ilkeleriyle büyüdük. İyi ki de böyle büyüdük! Zaman zaman yüreğimize karalar bağlatmaya çalışanlar olsa da onun ışığından kopmadık. Ve ışığının yolunu takip etsinler diye öğrencilerimize Atatürk’ü anlattık.

10 Kasım sabahı yanımızda yarına gülümseyen 73 Atatürk çocuğu vardı. Bizim gibi onlar da onu hiç görmemişlerdi, sesini duymamışlardı, yine de küçücük yüreklerinde sevgi büyütmüşlerdi ona karşı. Ve bu sevgi küçük bir evin bahçesinde, onun oynadığı nar ağacının altında bir şiir olup daha da büyüdü. Ata’mızı coşkuyla Selanik’te bir kez daha andık. Hem hüzünle hem gururla… 73 Işıklının Atatürk sevgisini anlatan sesleriyle hep bir ağızdan kafa tuttuk içimizdeki hüzün tellerine: “10’suz kasımlarda onun IŞIK’ında daha gür yükselecek sesimiz; Ata’m ışığının izindeyiz!”

37


KOLEKSİYON SANAT KOLEKSİYON

FOTOĞRAFLAR ÜZERİNDEN TARİHE BAKMAK Nadir EDE Fotoğraf Sanatçısı Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Görevlisi 1962 Işık Lisesi Mezunu

Ç

oğu zaman bir yazıya başlarken onu kafamın içinde çoktan bitirmiş olurum. Bu defa öyle olmadı. Böyle bir yazı yazmayı uzun zamandır düşündüğüm hâlde nasıl başlayacağıma bir türlü karar veremedim. Sonunda ortaya böyle bir yazı çıktı, bakalım beğenecek misiniz? Hemen hemen tüm derslerimde ve söyleşilerimde beni dinleyenlere ve öğrencilerime fotoğrafın, eğer özel manipülasyonlarla deforme edilmemişse, daima geçmişi gösterdiğini söylerim. Siz deklanşöre basar, bir görüntüyü kaydedersiniz ama zaman akmaya devam eder. Kaydettiğiniz görüntü, artık geçmişte kalmıştır. Birkaç saniye, birkaç gün, derken giderek eskir... Bana göre fotoğraf, teknik olarak içinde yaşadığımız dört boyutlu evrenin iki boyutlu bir iz düşümüdür. Düzlemde olduğu için derinlik boyutu yoktur, sinema gibi zaman boyutu da içermez. Hatıra fotoğrafları bile bize çekildikleri anın iki boyutlu bir görüntüsünü verir. Böyle bir açıdan bakınca fotoğrafın görsel tarihimizin bir parçası olduğu aşikârdır. Pek çok kişi fotoğrafta olmayan zaman boyutunun bir eksiklik olduğunu düşünür; film ya da video, yani hareketli görüntüler bu eksiği kapatarak olayların akışını da gösterdiği için daha kıymetlidir. Bu sözler kısmen doğrudur. Bir sinema veya video filmini izlemek bir tercih meselesidir. Çoğu zaman, beğendiğimiz bir yönetmenin eserini veya artisti ekranda izlemeyi tercih ederiz. Bunlar için eleştirmenlerin söylediklerine dikkat ederiz. Özetle yutacağımız hapı önceden seçeriz. Bu durum sürpriz unsurunu ortadan kaldırır. Filmin sonunu bilmesek bile yönetmenin görüşünü ya da eleştirmenlerin film hakkında ne düşündüklerini biliriz. Fotoğrafta ise ne görece-

38

ğimize nadiren hazır olabiliriz. Sabah gazetemizi açtığımızda veya bir “billboard” panosunda gördüğünüz bir fotoğraf için hemen hiçbir ön hazırlığımız yoktur. Bu nedenle uygun zamanda çekilmiş, amacına da uygun bir fotoğrafın etkisi, uzun bir filmin etkisinden daha kalıcı olabilir. Üstelik mesajını aktarması için filmlerde olduğu gibi birkaç saat değil, birkaç saniye yeterlidir. Etkiyi en üst düzeye çıkartmak yetenek gerektirir. Fotoğrafta bireysel yetenek ve zamanlama çok önemlidir. Film ise çoğu zaman bir ekip işidir; yetenekli bir yönetmen, yetenekli oyuncular, yetenekli kameramanlar olmadan ortaya başarılı bir yapıt çıkartamazsınız. Fotoğraf; film ve videodan daha kolay biçimde çoğaltılıp paylaşılabilir. Sizleri bilmem ama ben İnternet’ten gönderilen video kliplerin çok azını izliyorum ancak fotoğrafların tamamına bakıyorum. Bütün bunları bir ön bilgi olarak aktardıktan sonra, şimdi bu yazıyı yazmamın amacına gelebilirim. Ben fotoğraf çektiğim kadar başkalarının fotoğraflarını da toplarım. Fotoğrafçı dostlarımın bana verdikleri imzalı fotoğraflarından oluşan mütevazi bir koleksiyonum var. Ayrıca negatif fotoğraf filmleri topluyorum. Bunların bir bölümü cam negatifler. Fotoğraf negatifleri genelde pek itibar görmüyor. Ancak ben elimden geldiği kadar onları koruyup bizden sonra geleceklere aktarmaya çalışıyorum. Sizlere bu negatiflerden tarayıp pozitife çevirdiğim üç örneği sunup fotoğrafın neden önemli olduğunu göstermeye çalışacağım. Bu yazıyı süsleyen fotoğraflar, bizim tarihimizle


ilgili; bunlar Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk binasının önünü gösteriyor. İlk fotoğrafta Meclis önünde bir kalabalık var, belli ki önemli bir olay bekleniyor. Son fotoğrafta neyi beklediklerini anlıyoruz. Beklenen bir buharlı traktör. Bu fotoğraflar bize iki şeyi gösteriyor: Birincisi, Cumhuriyetimizi kurduğumuz zamanki insanlarımızı, dolayısıyla onların görüntüleri üzerinden ekonomik durumumuzu ve o günkü Ankara’nın bir bölümünü. Unutmayın, burada gördüğümüz insanların bir kısmı TBMM üyesi milletvekilleri. İkincisi ise daha Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce, tarımı makineleştirmek konusundaki meclis iradesini. Burada size gösterdiklerim ulusumuzun görsel tarihinden birkaç kırıntı. Sadece birkaç fotoğraf üzerinden küçük bir tarih dersi. Şimdi, isterseniz siz de evdeki fotoğraf albümüne bakarak ailenizin tarihine bir göz atın...

Ben de aile albümüme göz attım ve annemin genç kızlığına ait bu fotoğrafı sizlerle paylaşmaya karar verdim. Soldaki genç hanım, annem. 1941 veya 1942 yılı olmalı. Yer Zonguldak ilimizin Çaycuma kazası, annemlerin evinin önü. Belli ki fotoğraf çektirmek için hazırlık yapılmış. Topuklu ayakkabılar giyilmiş. Elbiseler sandıktan çıkmış. İlk bakışta uzun eteğin moda olduğu görülüyor. II. Dünya Savaşı devam ediyor. Perdenin arkasında geceleri ışık sızmaması için bir özel perde daha var. Zaten Çaycuma’da o yıllarda elektrik de yok.

Bu fotoğraf Üsküdar’ı gösteriyor. Cam negatiften taradığım fotoğraflardan. Negatif kutusunun üstündeki 1920 tarihi güçlükle de olsa okunuyor. Günümüz Üsküdar’ından ne kadar farklı. Tabii cami ve çeşme yerli yerinde duruyor ama deniz kenarındaki binanın yerinde yeller esiyor. Kıyıdaki teknelerden de artık eser yok.

Aynı seriden bir başka Üsküdar fotoğrafı. Burada o zamanın İstanbullularını da görebiliyoruz. Fotoğrafın sol altında ise o devrin taksileri sayılabilecek bir araç, bir fayton görünüyor. Bizim yaşadığımız İstanbul’dan daha huzurlu görünüyor. Ne yazık ki bu sayfalarda gördüğünüz fotoğOnur Ünlü rafları çeken kişi ile ilgili hiçbir bilgimiz yok.

BU YAZIDA KULLANDIĞIM FOTOĞRAFLARIN TÜMÜ BENİM CAM NEGATİF KOLEKSİYONUMDAN.

39


SAĞLIK KOLEKSİYON

Uzm. Dr. Zeynep ÇALIŞKAN FMV Özel Işık Anaokulu Velisi 1994 Işık Lisesi Mezunu

T

Akılcı İlaç Kullanımı

ıp alanında güncel gelişmelere paralel olarak hastalıkları tedavi etmekte kullanılan ilaç çeşitliliği, yeni moleküllerin bulunmasıyla çarpıcı biçimde artış göstermiştir. Genel olarak ilaçlara erişimin artması, farklı tedavi seçeneklerinin varlığı, hastanın bireysel özellikleri, tedaviye uyum, ilaçların topluma olan maliyeti gibi birçok faktör, hekimlerin ilaç kullanımı konusunda akılcı yaklaşımlar benimsemelerini ve toplumun bilinçlendirilmesini gerektirmektedir. Akılcı olmayan ilaç kullanımı (AOİK) birtakım toplum sağlığı sorunlarına yol açabilirken (antibiyotik direnci; gereksiz, etkin olmayan, pahalı ilaç tüketimi; hatalı ilaç uygulamaları; istenmeyen ilaç etkilerine maruz kalma vb.) bireyin hayatını da tehdit edebilmekte ve aynı zamanda topluma önemli bir ekonomik yük oluşturmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) 2013-2014 dönemine ait raporunda toplam sağlık giderleri harcamalarının üçte birini ilaç harcamalarının (17,3 milyon TL) oluşturduğu belirtilmektedir. Akılcı ilaç kullanımı (AİK) kavramı; 1985 yılında Nairobi’de yapılan Akılcı İlaç Kullanımı Uzmanlar Konferansı’nda “Hastaların ilaçları klinik gereksinimlerine uygun biçimde, kişisel gereksinimlerini karşılayacak dozlarda, yeterli zaman diliminde, kendilerine ve topluma en düşük maliyette almaları için uyulması gereken kurallar bütünü” olarak tanımlanmıştır. Bu doğrultuda AİK; hastanın probleminin dikkatlice tanımlanması, tedavi hedeflerinin belirlenmesi ve değişik tedavi seçenekleri içinden, etkinliği kanıtlanmış ve güvenliği yüksek bir tedavi seçilmesi, ilaç tedavisi

40

gerekli ise uygun şekilde reçete edilmesi, hastayı ilaç ya da ilaçların uygun kullanımı konusunda bilgilendirerek tedaviye başlanması, tedavi sonuçlarının takibi ve değerlendirilmesini kapsayan bütüncül bir yaklaşımdır. AOİK bütün dünyada, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde en temel sağlık sorunlarından biridir. AOİK örneklerini araştıran çalışmalarda; gereğinden fazla ilaç reçetelendirilmesi, hatalı ilaç seçimi veya ilaçların yanlış biçimde kullanılması, gereksiz yere pahalı ilaçların kullanımı, gereksiz antibiyotik tüketimi ya da gereksiz enjeksiyon önerilmesinin yanı sıra hastaların ilaç tedavisine uymaması ve hastaların kendi kendilerini tedavi etme çabaları gibi sorunlar da gözlemlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tahminlerine göre tüm dünyada kullanılan ilaçların yarıdan fazlası uygunsuz kullanılmaktadır. Türkiye’deki bulgular, bu tahminin ülkemiz için de geçerli olduğunu göstermektedir. DSÖ, AİK uygulamalarının yaygınlaştırılması için çeşitli faaliyetlerde ve önerilerde bulunmaktadır. Bunlar; ilaç kullanım politikalarını kontrol edecek bir kurumun kurulması, yaygın kullanılan ilaçların listelerinin oluşturulması, klinik kılavuzlar oluşturulması, tıp eğitimine bu konu ile ilgili dersler eklenmesi, sürekli tıp eğitimine önem verilmesi, halkın ilaç kullanımı konusunda eğitilmesi ile ilaç kullanım istatistikleri ve belirteçlerinin tayini, takibi ve ilaç harcamalarının kontrol edilmesidir. Dolayısıyla sağlık otoritelerine, tedavi kararı verenlere, yardımcı sağlık personeline, ilaç endüstrisi, medya ve akademisyenler ile sağlık hizmetinden istifade eden toplumun geneline göre roller ve yaklaşımlar belirlenmelidir.


Sağlık hizmeti alanlar/hastalar tarafından şu unsurlar dikkate alınmalıdır: • Hastalıkların tanı ve tedavisini düzenlemek profesyonel bir iştir. Bazı sınırlı durumlar dışında hastanın kendi başına bu süreci yönetmeye çalışması doğru bir yaklaşım değildir. • Sağlık personeli ile açık, anlaşılır ve iyi bir iletişim kurulmalı (şikâyetler, genel sağlık durumu, kullanılan ilaçlar vb.), ilaç tedavisi ile ilgili öneriler gibi ilaç dışı tedavi önerileri de dikkate alınmalıdır. • Hekime gereksiz ilaç yazdırmaktan kaçınmalı, hekime bu konuda ısrarcı olunmamalıdır. •Tanı ve tedavi süreçlerine etkin biçimde katılma sorumluluğu gösterilmelidir. (Tedaviye uyum göstermek; kullanım talimatları, doz ve önerilen tedavi süresi bilgilerinin, kullanımla ilgili uyarı ve saklama koşullarının anlaşıldığından emin olmak; tedavi sonuçlarını gözlemlemek ve hekimi bilgilendirmek.)

• Reçeteye yazılmış olan ilaçlar önerilen yolla, önerilen dozda ve sürede kullanılmalıdır. • Yaşa, cinsiyete ve risk faktörlerine göre uygun sağlık tarama ve kontrolleri ihmal edilmemelidir. • İnternet, radyo-televizyon, gazete ve dergiler gibi topluma açık bilgi kaynaklarının her zaman güvenilir olmayabileceği göz önünde bulundurulmalı, güvenilir bilgi kaynaklarına (sağlık profesyonelleri/kurumları) danışılmalıdır. Sonuç olarak AİK konusunda dünyada ve ülkemizde belirli aşamalar kaydedilmiş olmasına rağmen ilaçların kullanımlarına ilişkin bazı sorunlar devam etmektedir. Buna yönelik olarak ve temelde AİK bilincinin artırılması hedefiyle hem tıp eğitiminde hem de toplumsal düzeyde sistematik eğitim uygulamaları, ilaçlardan elde edilecek faydanın artırılması ve maliyetlerin optimal düzeye getirilmesi oldukça önemlidir.

41


KENT EĞİTİM KÜLTÜR

NEDEN VE NASIL YABANCI DİL ÖĞRENİYORUZ YA DA ÖĞRETİYORUZ?

Melda CEMAL FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi İngilizce Öğretmeni 1982 Işık Lisesi Mezunu

42

B

ir İngilizce öğretmeni olarak 30 yıla varan sınıf tecrübesinin ardından artık şu gerçeğin farkına varmış durumdayım: Yabancı dil öğretilmez ancak kişi isterse ve ihtiyaç duyarsa farklı bir dili kendi yöntemleri ile öğrenir. Çoğu eğitimcinin bunu göz ardı ettiğini düşünüyorum. Çocuklarımız en azından farklı bir dili, o dilde kendilerini ifade edebilecek kadar öğrensin; konuşabilsin, yazabilsin, iletişim kurabilsin diye o kadar çok olanak yaratmaya çalışıyoruz ki... “Communicative method”, “differentiation”, “eclectic method” gibi yöntemlerin, bu kadar fazla kitap ve teknolojik malzemenin dil öğretimine katkısı nedir? Öğrenciler bunları kullanarak bir yabancı dili gerçekten öğrenebiliyorlar mı? Yoksa biz öğretmeler, her yıl sınıf içinde yeni yöntemler deneyerek daha iyi öğrettiğimizi düşünüp kendi kendimizi mi tatmin ediyoruz? Bana göre yabancı dil öğrenmenin ilk şartı, yaşımız kaç olursa olsun ona ihtiyaç duyabilmektir. Bu nedenle yabancı dil öğretimine başlamadan önce, öğrencilere o dilde neler yapabilecekleri ve o dili nerelerde kullanabilecekleri öğretilmeli ve bu konuda onlara rehber olunmalıdır. Örneğin tüm hayatını küçük bir kasabada tarım yaparak geçirmeyi hayal eden bir kişi, yabancı bir dili neden öğrenmek istesin ki? Evet, gerçekten bir öğrenci kendi ana dilinden başka bir dili neden öğrenmek ister? Bu soruya kendi deneyimlerimden yola çıkarak yanıt vermek istiyorum. Tüm askerî terimlerin ve savaş terimlerinin İngilizcesini bilen bir öğrencim vardı. Bu konulara o kadar meraklıydı ki inanılmaz kitaplar okuyor hatta kendi hikâyelerini yazıyordu çünkü ilgi duyduğu bu alandaki tüm referanslar İngilizce idi. Yurt dışı projelerde görev almak isteyen bir diğer öğrencim, iki yıl içerisinde İngilizcesini öyle geliştirdi ki şu anda üniversitede bu projeler üzerine İngilizce olarak eğitim veriyor. Peki, öğrencilere yabancı dilin bir ihtiyaç olduğunu nasıl gösterebiliriz? Tabii ki sınıflarda bu dilin gramerini, kelime bilgisini ve yapısını öğretmek için farklı yöntemler kullanacağız ama yabancı dille neler yapabileceklerini göstermek için onlara farklı pencereler açmalıyız. Öğrencilerin kültürler arası ya da ülkeler arası proje ve programlar-

da daha fazla yer almalarını sağlamalı, farklı ülkelerden öğrencilerle bir araya gelerek iletişim kurmaları için onlara daha fazla zemin hazırlamalıyız. Ancak o zaman yabancı bir dil kullanma ihtiyacı oluşmakta hatta bu dilde yazma ihtiyacı da ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bu yöntemle öğretilen dil ile öğrencinin sahip olacağı kelime hazinesi de sınıfta ünite ünite öğretilmeye çalışılandan daha hızlı ve verimli gelişir. Tüm bunlar olurken artık sizin o dili öğretmeye ihtiyacınız kalmaz, aksine öğrenci kendini yenileyerek daha fazlasını öğrenmek ister. Hızla küreselleşen dünyada, evrensel bilgiye ulaşabilmek ve böylelikle “dünya insanı” olabilmek için kendi ana dilinizin dışında bir yabancı dil bilmek de bazen yetmeyebilir. İkinci bir yabancı dil biliyor olmak, elbette sizi herkesten bir iki adım daha ileriye götürür ve farklı kültürlerle kaynaştırır. Yabancı bir dilde iletişim kurmaya başlayan bir öğrenci, sadece o dili kullanmakla kalmaz; hayata, dünyada olup bitenlere karşı farklı bakış açıları geliştirerek bir bakıma kişiliğinin gelişmesine ve bilgi dağarcığına da yatırım yapar. Yabancı bir dili konuşuyor ve bu dilde yazıyor olmanın bir öğrenciye kattığı kişisel değerlerin ve yeteneklerin o öğrenciye farklı kimlikler kazandırabileceğini düşünüyorum. Örneğin öğrenciler gittikleri yeni bir ülkede, insanların kahvaltıda yalnızca kahve, kruvasan ve reçeli tercih ettiklerini görünce ya da çaylarına süt eklediklerini fark edince o kadar yadırgamazlar. Çünkü o kültürün dilini öğrenirken veya o ülkeden birileriyle bir arada bulundukları zaman zaten bunları görmüş ve benimsemişlerdir. Yabancı yapım bir filmi seyrederken alt yazıları okumak yerine orijinal hâliyle filmi izleyebilmek ve konuşulanları takip edebilmek, kendilerine ayrıca bir güven verebilmektedir. O zaman belki aklımıza klişeleşmiş olan şu sözler gelir: “Bir lisan bir insan.” Gerçekten ihtiyaç duyarak ve isteyerek yabancı dil öğrenmenin kaç insan ettiğinin kıymeti bence hiçbir değerle ölçülemez. Yabancı dille eğitim veren tüm okulların yabancı dil programlarını hazırlarken yukarıda belirtilen sorulara cevap teşkil edecek şekilde planlamalar yapmaları gerekmektedir. Böylelikle yabancı dil, zorla öğretilmek istenen değil, ilgi ve merakla talep edilen bir alan olacaktır.



Anaokulundan üniversiteye güçlü ve çağdaş eğitim FMV Işık Okulları 130 yıllık köklü geçmişi, güçlü eğitimci kadrosu, çağdaş eğitim sistemiyle eğitimde öncülüğünü sürdürüyor.

Nişantaşı Kampüsü

Ayazağa Kampüsü

Erenköy - Güneş Kampüsü

Ispartakule / Bahçeşehir Kampüsü

www.fmv.edu.tr

Işık Üniversitesi Şile Kampüsü

117-KSY-SY-19-02/2016

130 Yıldır Mer?klı Öğrencilerin Okulu


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.