FYZY Dergisi - Sayı 20

Page 1

BAfiYAZI

De¤erli Ifl›kl›lar, ¤itimde 125 y›ld›r baflar›yla yol alan Ifl›k Okullar›n›n yay›n hayat›n› 6 y›ld›r sürdüren dergisi FYZY’nin yeni say›s›yla bu e¤itim-ö¤retim y›l›nda da sizlerle birlikteyiz. Bu y›l da Vakf›m›z ça¤dafl e¤itimdeki öncülü¤ünü art›rarak sürdürüyor. Bu çal›flmalar kapsam›nda, Fenerbahçe Koleji, art›k FMV’nin dan›flmanl›¤›nda bir e¤itim kurumu olarak faaliyet göstermektedir. 125 y›l› geride b›rakan Feyziye Mektepleri Vakf› E¤itim Kurumlar› ile 106 y›ll›k bir spor kulübünün kurdu¤u Özel Fenerbahçe E¤itim Kurumlar› aras›nda yap›lan anlaflmayla ‹stanbul Anadolu yakas›ndaki e¤itim faaliyetlerimizi yeni bir okul ve kampüsle geniflletmifl olduk. FMV’nin ›fl›¤›n› flimdi genç nesillere Fenerbahçe Kolejinin anaokulu, ilkö¤retim ve lisesinde de ulaflt›r›yoruz. Bu y›l Ayaza¤a Kampüsü’müzde de birçok yenilik ve iyilefltirme gerçeklefltirdik. Berna Dedeman Spor Sahas›’n› yeniledik ve aç›l›fl›n› gerçeklefltirdik. Lise binas›n›n önüne yeni bir tenis kortu yapt›k. Birinci s›n›f dersliklerini de ça¤dafl e¤itimin gereksinimlerini tam olarak karfl›layacak flekilde yeniledik. Bu çal›flmalar›m›zla ö¤rencilerimize hem e¤itimde hem de spor alan›nda yeni olanaklar sunman›n mutlulu¤unu yafl›yoruz. Niflantafl› Kampüsü’müzün kantini yenilenirken, ö¤rencilerimizin okulda da do¤a ile ba¤lar›n› sa¤layacak ve onlara pozitif enerji verecek flekilde bahçemizi çiçeklendirerek onlar için yeni bir atmosfer oluflturduk.

E

Benzer yenilikleri ve iyilefltirmeleri Erenköy Kampüsü’müzde de gerçeklefltirerek, ça¤dafl e¤itim anlay›fl›n›n gerekleriyle beraber ö¤rencilerimizin spor faaliyetleri ve do¤ayla ba¤lar›n› sa¤layacak çal›flmalar› tüm kampüslerimizde uygulam›fl olduk. “Önce iyi insan yetifltirmek” anlay›fl›n› yaflama geçirmekteki en önemli gereksinimlerden biri de elbette kültür ve sanat etkinlikleridir. Sanata ve kültüre daima büyük önem veren FMV Ifl›k Okullar›nda bu e¤itim-ö¤retim döneminde kültür sanat faaliyetlerimiz artarak devam edecektir. Sergiler, konserler ve tiyatro oyunlar›yla ö¤rencilerimizi ve tüm Ifl›kl›lar› sanatla buluflturmaya devam edece¤iz. FMV Ifl›k Okullar›n›n e¤itimdeki öncülü¤ünü sa¤lamada en önemli unsur de¤erli ö¤retmenlerimizin özverili çal›flmalar›d›r. Ö¤retmenlerimiz, Ifl›k’›n de¤erlerini ve e¤itim misyonunu ö¤rencilerimize aktarmada en öndeki gücümüzdür. Onlar›n yeni e¤itim-ö¤retim y›l›nda daha da çok çal›flarak, sevgi, içtenlik ve özveriyle bu misyonlar›n› en iyi flekilde yerine getireceklerini biliyorum. Feyziye Mektepleri Vakf›, Ata’m›z›n izinde, yeni nesillere Ata’m›z›n ›fl›¤›n› aktarmak, ak›l yolunda, ça¤dafl e¤itimdeki öncülü¤ünü yükselterek sürdürmek için durmaks›z›n çal›flmalar›n› sürdürecektir. Ifl›k, yine IfiIK’tan yükselir.

Y. Müh. Tufan DURGUNO⁄LU Feyziye Mektepleri Vakf› Yönetim Kurulu Baflkan›

Sayg› ve sevgilerimle

3


FMV HABERLER

Özel Fenerbahçe E¤itim Kurumlar› yeni e¤itim-ö¤retim y›l›na FMV’nin dan›flmanl›¤›yla bafllad› Feyziye Mektepleri Vakf› ile Fenerbahçe Spor Kulübü Derne¤i ve Fenerbahçe Ö¤retim ‹flletmeleri ve Tic. A.fi., Fenerbahçe E¤itim Kurumlar›n›n yönetimi ve ö¤retim faaliyetlerinin FMV’nin dan›flmanl›¤›nda yap›lmas›na yönelik protokolü imzalayarak hayata geçirdi. Fenerbahçe E¤itim Kurumlar›nda 2011-2012 E¤itim-Ö¤retim Y›l›, FMV’nin destek ve dan›flmanl›¤›yla bafllad›. Yeni e¤itim-ö¤retim y›l›n›n aç›l›fl›nda konuflan Fenerbahçe E¤itim Kurumlar› Kurucu Temsilcisi Turhan fiahin, FMV ile yürütülen ifl birli¤i dolay›s›yla son derece heyecan duydu¤unu ve e¤itim yaflamlar›nda yeni bir sayfan›n aç›ld›¤›n› belirtti. fiahin, “Kuruluflumuzdan bugüne kadar oldu¤u gibi bundan sonra da gerek akademik gerek sosyal gerek kültürel gerekse sportif aç›dan baflar›lar›m›z, e¤itim sektöründe 125 y›ll›k geçmifli ve deneyimi olan Feyziye Mektepleri Vakf› Ifl›k Okullar›n›n destek ve dan›flmanl›¤› ile artarak yoluna devam edecek. Böylece çocuklar›m›z özgüven sahibi, dü-

4


rüst, çal›flkan, insan haklar›na sayg›l›, Atatürk ilke ve ink›laplar›n› gerçek anlamda hayat›na yans›tan, ça¤dafl bireyler olarak topluma kazand›r›lacak.” diyerek yeni sürece vurgu yapt›. ‹stanbul’un Anadolu yakas›nda 2. kampüsü hayata geçirmeyi hedefleyen Feyziye Mektepleri Vakf›, bu yeni oluflumla, yeni Ifl›kl›lar› yetifltirmek, e¤itim alan›ndaki hedeflerini büyütmek ve ifl yaflam›na yeni bir istihdam alan› yaratmak hedefinde, önemli bir süreci bafllatm›fl oldu. Yeni süreçte, e¤itimde 125 y›l› geride b›rakan Feyziye Mektepleri Vakf›n›n destek ve dan›flmanl›¤›nda, varl›¤›n› sürdürecek olan Fenerbahçe E¤itim Kurumlar›n›n e¤itim-ö¤retim y›l› aç›l›fl törenine Fenerbahçe Spor Kulübü Yüksek Divan Kurulu Baflkan› Yüksel Günay, Fenerbahçe Spor Kulübü Teknik Direktörü Aykut Kocaman ve tak›m kaptanlar›ndan Volkan Demirel de kat›ld›lar. Fenerbahçe Koleji Fenerbahçe E¤itim Kurumlar›, “Fenerbahçe Koleji” olarak anaokulu, ilkö¤retim okulu ve Anadolu lisesini bünyesinde bar›nd›r›yor. Kurumun Ataflehir’deki kampüsü kapal› ve genifl aç›k alanlar›yla e¤itim için ideal bir ortama sahip bulunuyor. Kampüste, yafl gruplar›na göre düzenlenen s›n›flar›n, tam donan›ml› fizik ve kimya laboratuvarlar›, bilgisayar ve müzik dersliklerinin yan› s›ra 450 kiflilik konferans salonu, 450 kiflilik kapal› spor salonu, yüzme havuzu, drama salonu, kütüphane gibi pek çok sosyal alan ve idari bölüm yer al›yor. 2003-2004 E¤itim-Ö¤retim Y›l›nda Fenerbahçe Spor Kulübü taraf›ndan kurulan, misyon ve vizyonunda Atatürkçü, ça¤dafl e¤itimi ilke edinmifl olan Fenerbahçe Koleji, art›k FMV’nin ›fl›¤›yla e¤itim sürecini daha güçlü ve ileri bir yap›ya kavuflturuyor.

5


E⁄‹T‹M

ÜN‹VERS‹TER E⁄‹T‹M‹N GEL‹fi‹M‹ Latince ‘universitas’ sözcü¤ünden türetilmifl ve yüzy›llard›r tüm dünya dillerinde kullan›lan ‘üniversite’ kavram›, her fleyden önce, evrensellik ve çeflitlilikten do¤an zenginli¤i temsil etmektedir. Bir baflka deyiflle, üniversite; tek boyutluluktan uzak, evrenin zengin kompozisyonundaki farkl› oluflumlara aç›k bir yap›ya iflaret etmelidir. Prof. Dr. Murat FERMAN Ifl›k Üniversitesi Rektör Yard›mc›s› Ifl›k Lisesi Mezunu (1979)

6

niversite; herkesin yararlanmas›na aç›k, düflünce (ekol) farkl›l›klar›na yer verdi¤i oranda zenginleflen, ba¤nazl›k ve temelsiz ön yarg›lar›n çeflitlili¤i gölgelemedi¤i, özgür bir ortam› ça¤r›flt›rmal›d›r. Üniversiter ortamda söz konusu zenginlik ve aç›l›mlar, bilimsel düflünce ve yöntemlerin temel al›nmas› ve demokratik-kat›l›mc› perspektiflerin ön plana ç›kar›lmas› ile sa¤lanabilir. ‘Akademik çal›flma serbestisi’ ve ‘akademik özgürlük’ gibi kavramlarda ifadesini bulan bu unsurlar, üniversitelerin temel dayanaklar› aras›nda öteden beri yer alm›flt›r. Ülkemizdeki üniversiter yap›lanman›n model ald›¤› Bat› tipi kurumsal yap›lanman›n tarihsel geçmifli, dokuz yüz y›l› aflk›n bir maziye sahip Bologna Üniversitesi, sekiz yüz y›l› aflk›n birikimleriyle öne ç›kan Paris ve

Ü

Oxford Üniversiteleri baflta olmak üzere, de¤iflik aflamalardan geçen birçok öncü kurumun katk› ve deneyimleriyle zenginleflerek günümüze gelmifltir. Bir yönüyle hemen daima yenilikçili¤i, ça¤dafl ve ileri olan› temsil eden üniversiteler, di¤er taraftan, akademik gelenek ve birikimlerini de âdeta k›skançl›kla savunan bir yap›y› temsil etmektedirler. Söz konusu durumu; kullan›lagelen akademik ünvanlardan, giyilen akademik kisvelere kadar pek çok uygulamada görmek mümkündür. ‹lk baflta çeliflki gibi duran bu yap›lanma, asl›nda, çokseslilik ve akademik özgürlü¤ün, en köklü ve de¤iflmez üniversiter de¤erler olarak korunmas›n› sa¤lamaktad›r. Üniversiteler, dün oldu¤u gibi bugün de, söz konusu de¤erler için muhafazakâr davranmak suretiyle; ilerici, ça¤dafl ve özgürlükçü kimliklerini koruyabilirler. Günümüzün en ileri ve kat›l›mc› üniversite sistemini yaratmay› hedefleyen ve elefltiriye aç›k yönleri bulunan ortak Avrupa Birli¤i Projesinin ‘Bologna Süreci’ olarak adland›r›lmas›, bu gelenekçi yaklafl›m›n güncel bir tezahürü olarak not edilmelidir. On ikinci yüzy›ldan itibaren geliflimini sürdüren üniversiteler, tarihsel aç›dan devletlerden ve kiliseden gördükleri koruma ve destek çerçevesinde geliflimlerini sürdürürken, on beflinci yüzy›l sonras›nda önemli bir de¤iflim dönemine girmifllerdir. Rönesans ve hümanizm hareketleri temelinde, kilise deste¤inin yan›nda ve ötesinde, seküler-laik kaynaklardan elde edilmeye bafllanan fonlar, üniversiteleri daha özgürlükçü ve dinsel dogmalardan uzaklaflm›fl bir konuma tafl›m›flt›r. Bu flekilde üniversiteler,


kilise ve/veya siyasi otoriteye mutlak ba¤l›l›k k›skac›ndan kurtulma yoluna girmifllerdir. Zaman içerisinde, kendisini kiliseye ba¤l› bir kurum olarak tan›mlayan üniversitelerin dahi, en yüksek dinî irade organ›n›n onay› olmadan kurulmas› ve iflletilmesi kap›s› aç›lm›flt›r. 1818 y›l›nda Papal›k karar› olmadan kurulmufl ilk Katolik üniversitesi olan Bonn Üniversitesi, bu geliflmeye bir örnek olarak not edilebilir. Bu arada, Frans›z Devrimi ile ortadan kald›r›lan geleneksel yap› ve bunun yerine kurulan ‘Polyteknik Okullar›’ belki de modern üniversiteye do¤ru yönlenmifl en önemli kilometre tafllar›ndan birisi olarak düflünülebilir. Ancak, bu süreçte en önemli dönüm noktalar›ndan birisinin, içinde bulundu¤umuz döneme kadar temel esaslar›n› koruyan ‘Humboldt Üniversitesi’ yaklafl›m› oldu¤u belirtilmelidir. Zira, modern bilimsel yöntem ancak bu model ile üniversitelerin temel eksenini oluflturmaya bafllam›flt›r. Ayn› paralelde, uzmanlaflma ve say›ca artarak

topluma yay›lma süreçlerinin h›z kazand›¤› görülmüfltür. 1960’l› y›llar›n ö¤renci hareketleriyle dikkat çeken kimi geliflmeler, üniversiter yap›n›n yeniden sorgulanmas›na ve de¤erlendirilmesine yol açm›flt›r. H›zla geliflen ve yayg›nl›k kazanan globalleflme olgusu, sanayi ile artan ifl birli¤i talepleri, kurumsal yap›lar›n ekonomik aç›dan yeterli ve kazanç sa¤layan bir hâle getirilmesi, artan ö¤renci say›s›na cevap verirken, e¤itimö¤retim kalitesinin sa¤lanmas›, klasik bilim dal› ayr›mlar›n›n geçerlili¤ini yitirerek, disiplinler aras› araflt›rma olgusunun ortaya ç›k›fl› gibi trendler, üniversiteleri yeniden bir de¤iflim ve dönüflüm girdab›n›n içine çekmeye bafllam›flt›r. Tarih boyunca, toplumdan ve yaflanan gerçeklerden uzak, korunmufl bir prestijli mekân olmakla elefltirilen üniversiteler – ‘fildifli kule’ tan›m› buna iyi bir örnektir – yaflanan h›zl› de¤iflim karfl›s›nda kendilerini âdeta yeniden tan›mlamak durumunda kalm›fllard›r. Bu flekilde, kendi kayna¤›n› yaratabilen, etkinlik ve verimlilik gibi temel iflletmecilik prensipleri çerçevesinde kurulmas› ve yürütülmesi gereken, giriflimci-geliflimci yönü keskinleflen komplike bir yap› gündeme gelmifltir. Günümüz üniversiteleri, global çerçevede yaflanan h›zl› geliflme ve de¤iflimleri proaktif bir yaklafl›mla önceden kestirip tüm topluma iflaret fiflekleri gönderdikleri oranda, ilerici ve dinamik vas›flar›n› koruyabileceklerdir. Ülkemizdeki üniversiter birikimi ‘medrese gelene¤i’ne dayand›rmak, kimi zaman öne ç›-

Tarih boyunca, toplumdan ve yaflanan gerçeklerden uzak, korunmufl bir prestijli mekân olmakla elefltirilen üniversiteler –‘fildifli kule’ tan›m› buna iyi bir örnektir– yaflanan h›zl› de¤iflim karfl›s›nda kendilerini âdeta yeniden tan›mlamak durumunda kalm›fllard›r.

7


E⁄‹T‹M

1 Eylül 1900 tarihinde, üç fakülteli bir yap›lanmada Darülfünun-u fiahane kurulmufltur. Söz konusu örgütlenme, ‹kinci Meflrutiyet’in ilan›ndan sonra, daha evvel d›flar›da b›rak›lan T›bbiye ve Hukuk Okullar›n›n sisteme al›nmas›yla birlikte, üniversiter yap›n›n ülkemizdeki ilk entegre örne¤ini oluflturmufltur.

8

kan bir görüfl olmufltur. Devaml›l›k mant›¤› içerisinde, bu yaklafl›m›n temelsiz olmad›¤›, ancak, daha sonra yaflanan medrese-darülfünun çat›flmas› göz önüne al›nd›¤›nda, kronolojik yap›lanmadaki yerinin sadece ‘haz›rlay›c› bir rol oynamak’tan öteye gitmedi¤i düflünülmelidir. Darülfünun, on dokuzuncu yüzy›lda Avrupa’daki üniversite modelinden etkilenerek oluflturulmufl bir yap›lanma olup, ilk giriflimler 1846 y›l›nda bafllat›lm›fl, ancak kurumun mekânsal düzenlemeleri 1865 y›l›nda tamamlanabilmifltir. Kurulu medrese sisteminin aleyhte yürüttü¤ü propaganda çal›flmalar› neticesinde, e¤itim-ö¤retimi kesintili olarak yürütebilen Darülfünun, geliflimini zorlukla sürdürmüfl, ilk defa 1 Eylül 1900 tarihinde, üç fakülteli bir yap›lanmada Darülfünun-u fiahane kurulmufltur. Söz konusu örgütlenme, ‹kinci Meflrutiyet’in ilan›ndan sonra, daha evvel d›flar›da b›rak›lan T›bbiye ve Hukuk Okullar›n›n sisteme al›nmas›yla birlikte, üniversiter yap›n›n ülkemizdeki ilk entegre örne¤ini oluflturmufltur. Bu süreçte yaflanan medrese-darülfünun çekiflmesine bir kere daha dikkat çekmek gerekir: Baz› ayd›nlar e¤itim reformunun medreselerde bafllat›l›p yap›land›r›lmas›n› savunurken, farkl› görüfller de gündeme gelmifltir. Bu ba¤lamda, her iki kuruma karfl› ç›kan ve medreseyi Araplaflman›n, darülfünunu ise Avrupal›lafl-

man›n etki araçlar› olarak gören Ziya Gökalp gibi fikir önderlerini de not etmeliyiz. Üniversitelerimizdeki ilk özerklik giriflimi, 1919 Ekim’inde kabul edilen düzenleme ile gerçekleflmifl ve bu çerçevede ‘seçimli, kat›l›ml›, tüzel kiflilikli ve özerk bir üniversite anlay›fl›’ ortaya ç›km›flt›r.1 Darülfünun-u Osmani’den ‹stanbul Darülfununu’na geçifl 1924 y›l›nda gerçekleflmifl, bu kurum Cumhuriyet’in ilk on y›l›nda faaliyetlerini sürdürmekle birlikte, 1933 y›l›nda yabanc› uzmanlara haz›rlat›lan bir çal›flma esas gösterilerek kapat›lm›fl ve yerine ‹stanbul Üniversitesi aç›lm›flt›r. ‹flin ilginç taraf›; 1933 reformu ile yeni üniversitenin bilimsel özerkli¤inin tan›nmas›, ancak, idari özerkli¤e cevaz verilmemesidir. Bu durum, eskiye göre


E⁄‹T‹MC‹ GÖZÜYLE

bir gerileme ve üniversitenin zemin kaybetmesi fleklinde elefltirilere konu olmufltur. 1946 y›l›ndaki Üniversite Reformu ile bütün üniversiteler tek bir çat› alt›nda toplanm›fl ve Ankara Üniversitesi, Cumhuriyet’in ikinci üniversitesi olarak kurulmufltur. Takip eden y›llarda “üniversite özerkli¤i” temelinde ortaya ç›kt›¤›, bürokrasinin di¤er kesimleri taraf›ndan iddia edilen “denetim esasl› sorunlar” gündemde tutulmufl ve daha yenilikçi bir yaklafl›m olarak 1973 Üniversite Reformu ile yeni aç›l›mlar gündeme getirilmifltir. Bu unsurlar aras›nda, e¤itimin lisans ve lisansüstü olarak ayr›lmas›, akademiüniversite efl de¤erli¤inin getirilmesi ve üniversite ö¤retim üyelerinin tam gün çal›flma esas›na tabi k›l›nmas›, vurgulanmaya de¤er yeniliklerdir. 1981 y›l›nda ç›kar›lan ve üniversiter hayatta yaflanm›fl en son kapsaml› düzenlemeleri teflkil eden 1981 Reformu ile hâlen yürürlükte olan 2547 say›l› Yüksekö¤retim Kanunu ifllerlik kazanm›flt›r. Bu çerçevede üniversiteler, Yüksekö¤retim Kurumu (YÖK) çat›s› alt›nda toplanm›fllard›r. Günümüzde, elefltiri ve reform tart›flmalar› eflli¤inde süregelen temel dinamikleri, üniversiter hayat›n ana iflleyifl çerçevesini, söz konusu 2547 say›l› Kanun ve Yüksekö¤retim Kurulunun düzenleyici otoritesi oluflturmaktad›r. Ayn› düzenlemeler çerçevesinde vak›f üniversitelerinin kurulmas› gerçeklefltirilmifl ve geçerli kurallar çerçevesinde kurulmaya bafllanan vak›f üniversiteleri, günümüzde say›lar› yüz altm›fl› aflan mevcut üniver-

sitelerin içerisinde h›zl› bir geliflme göstererek altm›fl iki adete ulaflm›flt›r. Temel kurulufl felsefesi ve ortaya ç›k›fl sebepleri aras›nda “seküler-laik e¤itim” ve “ba¤nazl›ktan uzak, ça¤dafl, bilimsel yaklafl›m” prensiplerinin yer ald›¤› Feyziye Mektepleri Vakf›, yüz yirmi befl y›l önce at›lm›fl bu sa¤lam temel üzerinde ve oradan ald›¤› ilhamla, yüksekö¤retim halkas›na dâhil olmakta öncü rol oynam›flt›r. 1996 y›l›nda kurulan Feyziye Mektepleri Vakf› Ifl›k Üniversitesi, e¤itimde yüz yirmi befl y›ll›k flanl› geçmiflin genç bir temsilcisi, ancak, on befl y›ll›k birikimiyle, ülkemizdeki vak›f üniversiteleri aras›nda en köklü kurumlardan birisi olarak hizmetlerini sürdürmektedir. Modern üniversiter anlay›fl›n tüm temel perspektiflerini, bünyesinde, kuruluflundan beri sa¤layan ve yaflatan Feyziye Mektepleri Vakf›n›n bu alandaki at›l›m ve öncülü¤ü, herhalde beklenen ve camiam›za yak›flan bir at›l›m olmufltur. Üniversitemizin, 1993 y›l›ndaki kurulufl çal›flmalar›ndan bafllayarak bugüne kadarki gelifliminde sorumluluk alma ve hizmet verme ayr›cal›¤›na sahip Ifl›kl› bir ö¤retim üyesi olarak en büyük övünç kayna¤›m›z; “anaokulundan doktora sonras›na kadar e¤itimin her seviyesinde” Ifl›k gelene¤inin var olmas›na katk› sa¤layabilmektir. 1 Türkiye’de üniversitelerin geliflimi konusunda ayr›nt›l› bilgi

için baflvurulabilecek kaynaklar: Tahir Hatipo¤lu, ‘Türkiye Üniversite Tarihi’ ve Taner Timur, ‘Toplumsal De¤iflme ve Üniversiteler’ .

1996 y›l›nda kurulan Feyziye Mektepleri Vakf› Ifl›k Üniversitesi, e¤itimde yüz yirmi befl y›ll›k flanl› geçmiflin genç bir temsilcisi, ancak, on befl y›ll›k birikimiyle, ülkemizdeki vak›f üniversiteleri aras›nda en köklü kurumlardan birisi olarak hizmetlerini sürdürmektedir.

9


FMV E⁄‹T‹M

YAfiAM BOYU OYUN Çocuklar›n do¤as› gere¤i oyun, onlar›n en önemli iflidir. Anaokulu; çocuklar›n kendini, baflkalar›n›, genel olarak içinde yaflad›¤› toplumu ve dünyay› oyun yoluyla keflfettikleri bir yerdir. Zeynep ENG‹N FMV Özel Ayaza¤a Ifl›k Anaokulu Okul Müdürü

Keflfederek ö¤renmenin ve oyun yoluyla e¤itim anlay›fl›n›n temelini “çok soru sormak” oluflturmaktad›r. Çocuklar›n soru sormalar›n› sa¤lamak, bilinen sorulara bilinen cevaplar› vermelerinden çok daha önemlidir.

10

yun yoluyla e¤itim, nitelikli bir okul öncesi e¤itiminin en k›sa ve en do¤ru ifadesidir. Oyun yoluyla e¤itim anlay›fl›n› benimsemek, çocuk haklar›na sayg› duymay›, çocuklar›n ihtiyaçlar›n› göz önünde bulundurmay› gerektirir. Süreci bu anlay›flla de¤erlendiren okullarda, e¤itim program›, çocuklar› merkeze alan, onlar›n keflfederek ö¤renmelerini teflvik eden bir biçimde planlanmakta ve s›n›f ortam› da buna göre düzenlenmektedir. Çocuklar›n oyun oynayarak, keflfederek ö¤renmelerini sa¤lamak için, öncelikle onlar›n merak duygular›n› harekete geçirmek gerekir. Sürprizle bafllayan bir etkinlik, çocuklar›n macerac› yap›lar›n› tetiklemekte ve ö¤renmek için heyecan duymalar›n› sa¤lamaktad›r.

O

En iyi ö¤rendiklerimiz, en çok merak ettiklerimizdir. Keflfederek ö¤renmenin ve oyun yoluyla e¤itim anlay›fl›n›n temelini “çok soru sormak” olufltur-

maktad›r. Çocuklar›n soru sormalar›n› sa¤lamak, bilinen sorulara bilinen cevaplar› vermelerinden çok daha önemlidir. Çocuklar, sorular›n cevaplar›n› ararken pek çok bilgiye ulaflarak ve çeflitli beceriler kazanarak geliflmektedirler. Araflt›rmak, denemek, gözlem yapmak ve hareket etmek çocuklar›n oyun oynarken ö¤renmelerine destek olmaktad›r. Asl›nda bilimsel düflünce de bu flekilde geliflmektedir. Sorular›n cevaplar› çocuklar taraf›ndan araflt›r›l›rken e¤itimcinin çok önemli bir görevi daha vard›r: Çocuklar› farkl› cevaplar bulmaya teflvik etmek… “Baflka” kelimesi anaokulu ö¤retmenleri için çok fley ifade etmektedir. “Bu sorunun baflka cevab› var m›? Baflka nas›l yapabiliriz? Baflka ne kullanabiliriz?” “Baflka” kelimesi çocuklar›n yarat›c›l›klar›n› gelifltirmek ve üretkenliklerini desteklemek için çok önemlidir. Günümüzde en çok ihtiyac›m›z olan da budur. Farkl› düflündükleri için elefltirilmemek… Aksine farkl› düflünmeyi desteklemek… Üretken bir toplum olmak, bireylerin


Merak, heyecan, soru sormak, araflt›rma yapmak, gözlem yapmak, denemek, üretmek… Bunlar, çocuklar›n oynad›klar› basit bir oyun içinde yer alabilir. Önemli olan e¤itimcilerin ve yetiflkinlerin buna f›rsat vermeleridir. küçük yafllarda bu bak›fl aç›s›n› edinmelerini gerektirir. Merak, heyecan, soru sormak, araflt›rma yapmak, gözlem yapmak, denemek, üretmek… Bunlar, çocuklar›n oynad›klar› basit bir oyun içinde yer alabilir. Önemli olan e¤itimcilerin/yetiflkinlerin buna f›rsat vermeleridir. Çocuklar do¤al olarak oyunlar›nda bunlar› yapmaktad›rlar. Oyun oynayarak ö¤renmek, ayn› zamanda çocuklar›n sosyal geliflimlerine de çok büyük bir katk› sa¤lamaktad›r. Anaokulu, çocuklar›m›z›n toplumsal deneyimlerin ço¤unu ilk kez tecrübe ettikleri, önemli bir sosyalleflme ortam›d›r. Günümüzde giderek yaln›zlaflan bireylerin ço¤ald›¤› dünyam›zda, sosyalleflme kavram›n›n çok önemli bir yer tuttu¤u bilinmektedir. “Çok fley” bilmek ya da çok “farkl› bir fley” üretmek tek bafl›na yeterli olmamaktad›r. Bildi¤ini ya da üretti¤ini insanlara anlatmak, bunun kabul görmesini sa¤lamak ve yaflad›¤› topluma katk› sa¤lamak ancak sosyal anlamda geliflmifl bir birey olmakla mümkündür. Bazen 5 yafl›ndaki bir çocu¤un, geliflim düzeyinin çok üze-

rinde akademik bilgiye sahip oldu¤unu fark ediyor ancak basit sosyal sorunlarla bafl edemedi¤ine flahit oluyoruz. Bu e¤itimle çocuklar›n sosyal geliflimlerini oyun yoluyla desteklerken, onlar›n grup içinde gerekti¤inde lider olabilme, lideri izleme, kendi duygular›n›n fark›na varabilme, baflkalar›n›n duygular›n› anlayabilme, problem çözebilme, sorumluluk alabilme vb. becerilerini gelifltirmeleri hedeflenmektedir. Bu ba¤lamda, nitelikli bir okul öncesi e¤itim için öncelikle flu sorular› yan›tlamam›z gereklidir: Çocuklar›n geliflimsel ilgi ve gereksinimlerini karfl›l›yor mu? Çocuklar›n eriflebilece¤i, kullanabilece¤i f›rsatlar› içeriyor mu? Çocu¤un yüksek yarar›na m›? Çocuk haklar›na sayg›l› m›? Günümüzde pek çok e¤itim modeli ve bu e¤itim modellerinin çocuklar üzerine etkileri tart›fl›lmakta ve araflt›r›lmaktad›r. 21.yy’da kullan›lmakta olan tüm e¤itim modellerinin çocu¤u merkeze ald›¤› ve çocu¤un s›n›f içinde /okul ortam›nda aktif olmas›n› sa¤layacak biçimde planland›¤› bilinmektedir. E¤er bir e¤itim modeli çocuk merkezliyse,


FMV E⁄‹T‹M

FMV Ifl›k Okullar›, anaokulunda tek bir e¤itim program› uygulamak yerine ulusal ve uluslararas› pek çok program› inceleyerek, eklektik bir anlay›flla birçok program› bir arada sürdürmektedir. oyun yoluyla e¤itim anlay›fl›n› benimsemiflse, çocuklar›n keflfederek ö¤renmelerine f›rsat tan›yorsa, onlar›n sosyalleflmelerine katk› sa¤l›yorsa do¤ru bir e¤itim modelidir, diyebiliriz. Millî E¤itim Bakanl›¤› taraf›ndan 2006 y›l›nda gelifltirilen Okul Öncesi E¤itimi Program›, “oyun yoluyla e¤itim” anlay›fl›n› temel alm›flt›r. Ayn› zamanda uluslararas› programlar› inceledi¤imizde High Scope, Montessori, Reggio Emilio, Waldorf modellerinin yan› s›ra tamamlay›c› birer program olarak; GEMS (sorgulamaya dayal› bilim e¤itimi) ve ORFF (müzik ve hareket e¤itimi) gibi çocuk merkezli e¤itim uygulamalar› ile karfl›laflmaktay›z. Genel bir de¤erlendirme yap›ld›¤›nda bu program ve yaklafl›mlar›n birbirine benzer yönlerinin oldu¤unu, temelde çocu¤u merkeze alan, yaparak, yaflayarak ö¤renme anlay›fl›na dayand›¤›n› görürüz. Örne¤in; “GEMS Sorgulamaya Dayal› Bilim E¤itimi Program›” ile ba¤›ms›z ö¤renen ve elefltirel düflünebilen bireyler yaratmak hedeflenmifltir. Bu programda, ö¤rencilerin temel bilimsel kavram ve yöntemleri yaflayarak ö¤renmeleri, erken yafllarda bilgiyi keflfetmeleri

12

ve kazand›¤› bilgiyi de¤iflik zamanlarda, farkl› ortamlarda, farkl› konu ve alanlarla iliflkilendirerek kullanabilmeleri sa¤lanmaktad›r. ORFF anlay›fl›na göre oluflturulan müzik ve hareket e¤itimi ise, çocuklar›n bedensel, ruhsal ve zihinsel güçlerinin dans ve müzik yoluyla do¤al biçimde d›fla vurumunu desteklemektedir. Buna göre, okullar, ö¤renci grubunun ihtiyac›na göre “oyun anlay›fl›na dayal›” e¤itim yaklafl›mlar›ndan yararlanarak, MEB Okul Öncesi E¤itimi Program› çerçevesinde, kendi e¤itim modellerini eklektik bir bak›fl aç›s›yla oluflturabilir. Okulumuz, bu düflünceden yola ç›karak okul öncesi e¤itim felsefesinin merkezine, oyunla e¤itimi alm›flt›r. Bunun yan›nda tek bir e¤itim program› uygulamak yerine ulusal ve uluslararas› pek çok program› inceleyerek, eklektik bir anlay›flla birçok program› bir arada sürdürmektedir. Bu, ayn› zamanda, etkinliklerimizin çeflitlili¤ini art›rarak, ö¤rencilerimizin bireysel farkl›l›klar›n›n dikkate al›nmas›n› sa¤lamaktad›r. Çocuklara çocukluklar›n› yaflatan oyun okullar›nda, mutlu bafllang›çlar diliyoruz.


E⁄‹T‹MC‹ GÖZÜYLE

Baflar› hakk›nda...

Y

üzy›llar boyunca bilim adamlar›ndan politikac›lara kadar pek çok kiflinin yaz›s›nda, e¤itimin tan›m›n›, kapsam›n› defalarca okumuflsunuzdur. En do¤ru tan›m› bulmaya kalkarsan›z bulamad›¤›n›z› göreceksiniz. Hepsi birbirinden güzel, birçok tan›mlamayla karfl›laflabilirsiniz ama “Kim en do¤ruyu söylüyor?” sorusunun cevab› çok net de¤il. Üstelik 20. yüzy›lda bafllayan elektronik ça¤›n›n h›zl› geliflimi yüzünden her bir tan›m, k›sa bir süre sonra ana temas›n› kaybediyor. Ulusal düzeyde yap›lan s›navlardan sonra, “Biz birinci olduk.” veya bütün alanlarda “Biz flu kadar derece yapt›k.” diye ilanlar veren, teflekkür mesajlar› yay›nlayan özel okullar ve dershanelerin bu mesajlar›n›n, bunlarla ilgilenenlerin d›fl›nda, ne kadar ciddiye al›nd›¤›n› hep merak etmiflimdir. Bu ilan, reklam ve mesajlarla ilgili düflüncelerini, çevremdeki mesle¤i e¤itimcilik olmayan insanlara sordu¤umda, onlar›n sorumu her defas›nda tatl› bir tebessümle karfl›lad›klar›n› görüyorum. Bu türden ilan ve reklamlar›n özellikle dershane sektörüne katk›s› ne kadar oluyor? Bunu ölçebilmek ne kadar mümkün? ‹lan veya reklam NE KADAR DO⁄RU? Bu sorunun cevab›n› özel okul veya dershane dernekleri kesinlikle bilmiyorlard›r ama acaba herhangi biri di¤erine “Sen do¤ruyu söylemiyorsun.” diyebiliyor mu? Bugünlerde, haberlerini çok ciddi buldu¤um bir radyo haber kanal›nda, program aras›nda verilen reklam anonslar›ndan birinde SBS sonuçlar›n›n tamam›n› bildi¤im ve bence düzeyi yerlerde sürünen bir özel okulun, “SBS’de Türkiye Birincisi” olduklar›n› belirten reklam›n› duydukça, ister istemez yukar›daki sorular akl›ma geliyor. Ayr›ca, acaba dünyan›n hangi ülkesinde radyo, TV kanallar› ve gazetelerde benzer ilanlar var? Bu s›navlarda y›llard›r dereceye giren bu çocuklar›n kaç tanesi, devlet kademelerinin veya özel flirketlerin baflar›l› yöneticileri aras›nda yer al›yorlar? Asl›nda, flu anda finans dünyas›n›n çok baflar›l› say›lan isimlerinin bir k›sm›, Galatasaray Lisesinden ö¤rencim. Onlar›n ö¤rencilik yaflamlar›ndaki baflar›lar› akl›ma gelince, bu sistemin tersine çal›flt›¤›n› düflünmeye bafll›yorum. O zaman da flu soru akl›ma geli-

yor: Çocuklar› çok iyi e¤itti¤imizi söyleyerek ve hatta buna inanarak onlara kötülük mü ediyoruz? Çocuklar›m›z› daha az e¤itirsek hayatta daha fazla baflar›l› olmalar›n› sa¤layabilir miyiz? Ama bunun cevab› çok aç›k: Böyle bir fley mümkün de¤il. Peki ne yap›lmal›? Bunun cevab› da çok aç›k: Çocuklar›, hayat›n içinde kullanabildikleri fleylerle e¤itmeliyiz. Finlandiyal› ö¤renciler PISA s›nav›nda, matemati¤i, fizi¤i teoride onlardan daha iyi bilen Türklerden, bu nedenle daha baflar›l› oluyorlar. Bizim çocuklar›n önüne de test s›navlar›nda oldu¤u gibi seçenek konulursa baflar› artabilir. Ama Finlandiyal› çocuklar seçenekleri kendileri yaratabiliyorlar. Onlar›n okullar›ndaki marangoz atölyelerini, ev ve elifli atölyelerini gördü¤ümde, bizim Köy Enstitüsü mant›¤›n›n ne kadar do¤ru oldu¤unu, sonras›nda kurulan Ö¤retmen Okullar›n›n ne kadar baflar›l› projeler oldu¤unu daha iyi anlam›flt›m. fiimdi yap›lan ise; tamamen, fazla soru çözerek belirli ama k›s›tl› bir mant›k çizgisi içinde kalarak, okullar›n laboratuvarlar›n› göstermelik olarak tutan ve hiç kullanmayan ö¤retmenlerle baflar›y› yukar›ya çekmeye çal›flmak. “Biz daha çok test çözdük, daha baflar›l›y›z.” reklam› ile can›n› difline takarak çocuklar›n› okutmaya çal›flan velileri kand›rmaya çal›flmak… Buna aldanan, bu sözlerin yalan oldu¤unu bile bile çocu¤unu test çözdürerek hayata haz›rlayan velilerin de bu kolayc›l›¤›, nas›l bir neslin yetiflmesine neden oluyor?.. E¤itim, bir birikimdir ve büyük kurumlar›n iflidir. Ö¤rencilerini hayata haz›rlayan okul say›s›n›n ‹stanbul’da bile bir elin parmaklar› kadar kald›¤›n› söylemek, inan›n, bir abartma de¤ildir. Anadolu’da ise durum daha vahim. Bakmay›n siz, Anadolu’daki falanca vilayetin ö¤rencilerinin SBS veya ÖSS’de daha baflar›l› oldu¤una. O flehirdeki çocuklar kesinlikle, o flehrin suyuyla daha ak›ll› olmad›lar ya. Bence, daha fazla baflar›l› olmufl gibi görünen bu çocuklar, hiçbir zaman hayatta çok baflar›l› çocuklar olamayacaklar. Hayatta daha sosyal, giriflimci ve baflar›l› kabul edilen insanlar; test tekni¤iyle de¤il, müzikle, sanatla, sporla daha fazla ilgilenen, bildiklerini hayata transfer etmeyi becerebilen, seçeneklerini kendileri yaratan kifliler olacaklard›r.

Erdo¤an BOZDEM‹R Feyziye Mektepleri Vakf› E¤itim Kurumlar› Genel Müdürü

13


‹Ç‹M‹ZDEN B‹R‹

Prof. Turan Durguno¤lu:

Baflar›n›n “temel mühendisli¤i” Ifl›k’t›r. Prof. Dr. Turan Durguno¤lu, zemin ve temel mühendisli¤i alan›nda, Türkiye’nin en de¤erli bilim insanlar›n›n bafl›nda geliyor. Onun çal›flmalar› sadece dünya ile s›n›rl› de¤il, aya kadar uzan›yor. Ay›n yüzeyi, zeminin etüdü ve mekanik modellenmesine dair, içinde yer ald›¤› proje, Apollo 16 astronotlar› taraf›ndan uygulanm›fl.

P

Sevil KARACIK FMV ve Ifl›k Okullar› Kültür Sanat Yöneticisi Giray KARANLIK Yazar - Araflt›rmac›

“1963 y›l›nda, Niflantafl› Ifl›k Lisesinden mezun oldum. Vizyonumuzu gelifltiren bir okul atmosferi ve bizlere yön veren, motive eden, analitik düflünme yetene¤i kazand›ran çok özel hocalar›m›z vard›.“

14

rof. Durguno¤lu, Bo¤aziçi Üniversitesinde 1973-2004 y›llar› aras›nda toplam 31 y›l süren akademik hayat›nda pek çok mühendis yetifltirmifl. Uluslararas› alanda pek çok akademik yay›n gerçeklefltirmifl bir bilim insan›. Alan›nda birçok uluslararas› kuruluflun üyesi. Amerika ‹nflaat Mühendisleri Odas›n›n 1968 y›l›ndan beri üyesi (2009 y›l›nda kendisine temel mühendisli¤i konusundaki orijinal çal›flmalar› dolay›s›yla son derece prestijli olan ASCE Fellow payesi de verilmifl.). B.Ü. Deprem Araflt›rma Enstitüsü Kandilli Rasathanesinin kurucusu ve baflkanlar›ndan… 1988 y›l›nda mezun olan dört ö¤rencisi ile birlikte kurdu¤u ZETAfi Zemin Teknolojisi A.fi., Türkiye ve dünyan›n birçok ülkesinde mega yap›lar›n gerçekleflmesini sa¤layan zemin etüt ve temel mühendisli¤i proje ve uygulamalar›n› gerçeklefltiriyor. Durguno¤lu, tüm baflar›lar›n›n Ifl›k’ta ald›¤› e¤itime, vizyona, Ifl›k’›n ona verdi¤i ‘temel e¤itim mühendisli¤i’ne ba¤l› oldu¤unu vurguluyor. Ifl›k tarihinde bir ilke imza atarak “Dr. Yusuf Ziya Efe Matematik Yüksek Baflar› Ödülü”nü hayata geçiren Prof. Dr. Turan Durguno¤lu’yla Ifl›kl› y›llar› ve baflar›lar›n› konufltuk. Bize Ifl›k’taki e¤itim y›llar›n›zdan ve bunun size katk›lar›ndan bahseder misiniz? Hayatta analitik düflünmek, bir problemi analiz edip çözüm alternatifleri üretebilmek çok önemli. Dolay›s›yla flu anda e¤itim sistemindeki test ve seçenek üzerine kurulu, ezbere dayal› bir temel e¤itim alm›fl insanlar›n mühendislikte ve hatta herhangi bir branflta baflar›l› olabilme olas›l›klar› çok düflük. Ne yaz›k ki, Bo¤aziçi Üniversitesindeki akademik hayat›mda, üniversiteye giren ö¤rencilerin temel e¤itim kalitesinde, zaman içinde inan›lmaz oranda bir düflüfl oldu¤unu gördüm. Aflikâr ki izlenen or-

ta e¤itim modeli ile verilen temel e¤itim, bu ö¤rencilere kazand›rmas› gereken analitik düflünme yetene¤ini, gün geçtikçe daha az sa¤l›yor. Oysa biz çok flansl›yd›k. Ben, 6. s›n›fta yani orta 1’de Ifl›k’a girdim; üçer senelik orta ve lise e¤itiminden sonra, 1963 y›l›nda, Niflantafl› Ifl›k Lisesinden mezun oldum. Vizyonumuzu gelifltiren bir okul atmosferi, bizlere yön veren, motive eden ve analitik düflünme yetene¤i kazand›ran çok özel hocalar›m›z vard›. Yani bizim e¤itimdeki ‘temel mühendisli¤imiz’ çok sa¤lam oldu. Hocalar›n›z? Mükemmel hocalar›m›z, idarecilerimiz ve çok de¤erli bir müdürümüz vard›: Sacit Öncel… Babam, Sacit Bey’le ‹zmir’den tan›fl›yordu. Beni ve a¤abeyim Tufan’› Sacit Bey’e teslim etti. Sacit Bey’in, ‹zmirli flivesiyle, “Tayfur’un o¤lu, bak iyi çal›flacaks›n ha!” diyerek beni okula ald›¤› gün dün gibi. ‹çgüdüsel olarak bir korunma duygusunu ve güveni o an ald›k. Bu, o yafllardaki çocuklar için muhteflem bir duygu… Çok disiplinli, sayg›s›zl›¤a asla müsamaha etmeyen bir insand›. Ben de onun etkisi ile olsa gerek sayg›s›zl›¤a ve sorumsuzlu¤a asla tolerans göstermem. Sacit Bey’in tüm Ifl›kl›larda daima özel bir yeri ve de¤eri olmufltur. Ondan çok fley ald›k ve ö¤rendik. O, Ifl›k tarihinde bir kilometre tafl›d›r. Unutamad›klar›n›z? Hiç unutamayaca¤›m birkaç ismi söyleyeyim hemen. Bir tanesi rahmetli Edebiyat ve Kompozisyon Ö¤retmenimiz Rauf Mutluay’d›r. O y›llarda bize çok genifl bir bak›fl aç›s› sundu. Sosyal demokrasi gibi düflünceleri dahi, objektifçe vurgulayabilmesi o zamana göre muhteflem bir fleydi. Çok etkileyici bir hocayd› ve muhteflem bir ses tonu vard›. Bize ö¤retti¤i


aruz vezninin yüzde 95 kaidesini hiç unutmad›k. Ö¤rettikten sonra bir s›nav yapt›, on fliir okudu bize ve her birinin vezinlerini yazmam›z› istedi. O s›navdan ben 100 ald›m. Bana “Matematik ve analitik kafas› olan, aruz vezninde en iyidir, o¤lum.” dedi. Yine Tarih Hocam›z Nurettin Ormanc›’y› hiç unutmam. Maddi durumu çok iyi olmas›na ra¤men keyif için, Sacit Bey’in ricas›yla Ifl›k’ta ders verirdi. A¤abeyi Süreyya Ormanc›, babam›n çok iyi bir arkadafl›yd›. Nurettin Bey’in nefis, sar› kehribar bir tespihi vard›. Derste dolafl›r, tespih çeker ve anlat›rken a¤z›ndan bal akard›. Bir fley sordu¤unda s›n›ftan cevap gelmezse “Sen söyle bakal›m, Tayfur’un o¤lu!” derdi ve ben de mahcup olmamak için tarihe çok çal›fl›rd›m. Tabii Fahrunisa Acar (Boran) da iz b›rakan hocalar›mdand›r. Bize 10. s›n›fta psikoloji, 11. s›n›fta sosyoloji ve mant›k derslerini verdi. Kendini çok gelifltirmifl bir insand›. Hâlâ görüflürüm. Fahrunisa Han›m ve Yusuf Ziya Efe Hocalar›m›z›n bir özellikleri de bizleri mezun ettikten sonra kariyerlerine devam ederek master ve doktora yapmalar› ve bunun sonucunda da kariyerlerine üniversite ö¤retim üyesi olarak devam etmifl olmalar›d›r. Yusuf Ziya Efe’nin de sizin çok de¤er verdi¤iniz bir ö¤retmen oldu¤unu biliyoruz. Di¤er unutamad›¤›m eflsiz Hocam›z elbette Yusuf Ziya Efe’dir. 10. s›n›fta Fen bölümünü seçince hocam›z oldu. Ziya A¤abey’le -biz kendisine a¤abey derdik o zaman- 21 kiflilik, tamamen erkeklerin oldu¤u fen s›n›f›nda, bol esprili, muhteflem bir hayat›m›z oldu. Ziya A¤abey çok iyi Frans›zca bilirdi. Ö¤retmen okulunda burslu okumufltu, son derece baflar›l›yd› ve bize hocal›k yaparken de Teknik Üniversitenin elektronik bölümünde 3. s›n›f ö¤rencisiydi. Onun tabiriyle söyleyeyim; bizim s›n›fta dört tane “‹ngiliz tay›” vard›, baflar›l› ö¤renci anlam›nda… Ben, Murat, ‹sfendiyar ve Baflar. Ziya A¤abey’in kay›nbiraderi Lami Tümay da Galatasaray Lisesinde okuyordu. “Sen orada iyi fen ö¤renemezsin!” diye Lami Tümay’› da Ifl›k’a ald›rd› ve biz, befl ‹ngiliz tay› olduk. ‹nanamayacaks›n›z ama bir ayda bize müfredat› bitirtir, ondan sonraki 8 ay tamamen Frans›z bakalorya sorular› çözdürürdü. Onlar› tek tek tercüme eder ve haz›rlard›. Sonunda bizi getirdi¤i aflamada, problemi çözmek diye bir sorunumuz kalmam›fl, soruyu kimin önce çözece¤inin yar›fl›na girmifltik. Bizi bu aflamaya getirmek için, hafta sonlar›, isteyen ö¤rencileri ve

biz befl arkadafl›, çal›flt›¤› özel dershaneye götürür ve bir kurufl almadan, ö¤le yemeklerimizi de ›smarlayarak çal›flt›r›rd›. Yazlar› Ataköy Plaj›’na gider, ö¤leden önce yüzerdik. Ö¤le yeme¤inde bizi evine götürür, sonra da eflinin haz›rlad›¤› meyveleri ikram ederek akflama kadar ders çal›flt›r›rd› bizlere.

“Özgüvenimizin oluflmas›nda Ziya A¤abey’in büyük özverisi vard›r.

Hocan›z› unutmad›¤›n›z› verdi¤iniz “Yusuf Ziya Efe Matematik Yüksek Baflar› Ödülü”yle gösterdiniz. Bu ödül Ifl›k tarihinde bir ilk… Yusuf Ziya Efe’nin bizim hayat›m›zda b›rakt›¤› iz, gerçekten büyüktür. Her fleyden önce bize analitik düflünmeyi ö¤retti. Zor bir problemi çözmenin haz ve çoflkusunu yaflatt›. Özgüvenimizin oluflmas›nda Ziya A¤abey’in büyük özverisi vard›r. Bizi, kardeflleri ve çocuklar› gibi sevdi. Kendisine o kadar büyük bir sayg› ve sevgi duyard›k ki, Ziya A¤abey üzülecek diye sabahlara kadar oturur çal›fl›rd›k. Baflar›s›zl›¤›m›z›n Ziya A¤abey’i üzmesinden korkard›k. 21 kiflilik s›n›fta tembellik yapanlara, ezberci ö¤rencilere tolerans göstermezdi. S›navlarda sorular› verir gider ve “Sizin kopya çekmeyece¤inizi biliyorum.” derdi. Bir gün, imtihan olurken Müdürümüz Sacit Bey s›n›f›n kap›s›ndaki camdan içeri bakm›fl. Hoca yok, herkes k⤛d›na yaz›yor. Sacit Bey flafl›rarak içeri girdi. “Ne oluyor burada?” diye sordu. ‹mtihan oldu¤umuzu söyledik. O da “Nas›l imtihan bu, hoca yok burada...” dedi. “Ziya A¤abey’in matematik imtihan›.” dedik. “Ben onunla bir konuflay›m o zaman.” diyerek ç›kt› Sacit Bey. Ama biz, hiçbir zaman kopya çekmedik. Öyle ki ilk imtihanda bir arkadafl arkada kopya çekmiflti. ‹ki gün sonra, derste, s›n›f mümessili Lami, bunu Hoca’ya söyledi ve s›n›f ad›na özür diledi. Ziya A¤abey, kopya çeken arkadafl›m›z› herkesin içinde “Bu büyük bir sayg›s›zl›k!..” diyerek azarlad›...

Bizi, kardeflleri ve çocuklar› gibi sevdi. Biz de ona o kadar sayg› ve sevgi duyard›k ki, Ziya A¤abey üzülecek diye sabahlara kadar oturur çal›fl›rd›k. Baflar›s›zl›¤›m›z›n onu üzmesinden korkard›k.”

Ödülü verirken ne hissediyorsunuz? Kendimi çok mutlu hissediyorum. Son ödülde, iki ö¤renci aras›nda karar veremedik ve FMV Genel Sekreteri’ne “‹zin verirseniz ikisine birden verelim ve bu iki arkadafl› birbirinden ay›rmayal›m.” dedim. Sonuçta, ödülü iki ö¤rencimize birden verdik. Bunu böyle yapmak istememde, Ifl›k’ta yaflad›¤›m bir olay›n etkisi var: 11. s›n›ftay›z. Vak›f, 14 Aral›k’ta en baflar›l› ö¤renciye, o zaman›n mor 1000 liral›k banknotuyla 1000 TL ödül veriyor. O ödülü almak, inan›lmaz bir duyguydu. Bir sene önce a¤abeyim Tufan alm›flt›. Bizde bir sürü “‹ngiliz tay›” oldu¤u için Ziya A¤abey imtihan yapaca¤›z de-

15


‹Ç‹M‹ZDEN B‹R‹

hayal, bu burs ile gerçekleflmifl oluyordu. Sözlü olan imtihanda, hiç unutmam, jüride rahmetli Mukavemet Hocam›z Prof. Dr. Mustafa ‹nan vard›. Herkesin içinde bana döndü ve “Sen burada ne ar›yorsun? Sana soracak sorumuz olamaz!” dedi. S›n›f birincisi oldu¤um için beni ‹TÜ’den çok iyi tan›yordu.

1962-1963 Ifl›k Lisesi Y›ll›¤›

“Ben, ‹TÜ’de hep s›n›f birincisiydim. Üçüncü s›n›fta TÜB‹TAK Yüksek Baflar› Bursunu ald›m. O zaman

di ve imtihan yap›ld›. En iyi notu ben ald›m. Bu arada, çok sevdi¤im arkadafl›m ‹sfendiyar’›n babas›, rahmetli olmufltu. Vak›f bursuyla okuyordu. ‹sfendiyar, çok zeki ve baflar›l› bir ö¤renciydi. Ziya A¤abey, kendisi de hem maddi zorluklar içinden geldi¤inden ve burslu okudu¤undan hem de baflar›l› ve zeki bir ö¤renci oldu¤u için onu çok korurdu. ‹sfendiyar’›n ödülü alamamas› ihtimalinden, Ziya A¤abey, çok rahats›zl›k duymufl ve sonuçta ödül konusu ö¤retmenler aras›nda tart›flma konusu olmufl. Ziya A¤abey, “Bu önemli bir para, ihtiyac› olana verilsin.” demifl. Karar verememifller. Sonunda Ziya A¤abey geldi, “Ben bu s›nav› tekrarl›yorum!” dedi. Ben konuyu ö¤renmifltim ve benim için olay bitmiflti art›k. S›navda bir fley yapmad›m ve ödül ‹sfendiyar’a verildi, ama içimde ömür boyu hep ukde kald›, çünkü önemli olan ödülün maddi de¤eri de¤il, manevi de¤eri idi. En çok sevdi¤im insan, do¤ru gördü¤ü bir konuda do¤rusunu yapm›flt›, ama o ödül, rahatl›kla, ikimize de verilebilirdi ve verilmedi. Bu nedenle, geçti¤imiz y›l, ödülü ay›ramad›¤›m›z iki ö¤renciye de vermek istedim.

için ayl›k önemli bir maddi katk›yd›. Üniversite son s›n›ftayken de TÜB‹TAK Yurt D›fl› Doktora Bursunu kazand›m. O zaman yurt d›fl›nda okumak bir hayal gibiydi. Bu hayal, bu burs ile gerçekleflmifl oluyordu.”

16

Ifl›k’ta bu de¤erli hocalarla ald›¤›n›z temel e¤itim, üniversite yaflam›n›za nas›l yans›d›? Birkaç örnek vereyim: ‹TÜ’de 160 kiflilik inflaat mühendisli¤i s›n›f›m›z vard›. ‹lk sene yüksek matematik dersine Prof. Dr. Selma Soysal gelirdi. Haftada 10 saate yak›n yüksek matematik görürdük ve sene sonunda tek bir imtihan olurdu. 160 kifli imtihana girdik, notlar 20 üzerindendi ve iki kifli 17, dört kifli 10 ald›, gerisi “T” yani tekrar - geçemez not ald›. Bu iki 17’nin birini ben ald›m, birini de Ifl›k’tan s›n›f arkadafl›m Murat Çekirge ald›! Düflünün; Ifl›k’ta nas›l bir matematik temel e¤itimi alm›fl›z. Ben, ‹TÜ’de hep s›n›f birincisiydim. Üçüncü s›n›fta TÜB‹TAK Yüksek Baflar› Bursunu ald›m. O zaman için ayl›k önemli bir maddi katk›yd›. Üniversite son s›n›ftayken de TÜB‹TAK Yurt D›fl› Doktora Bursunu kazand›m. O zaman yurt d›fl›nda okumak bir hayal gibiydi. Bu

Nerede yapt›n›z lisansüstü e¤itiminizi? Amerika, University of California Berkeley’de… Konusunda, dünyan›n en iyi befl hocas›n›n oldu¤u bir bölümde buldum kendimi. Çok flansl›yd›m, mesle¤in duayenlerinin ö¤rencisi oldum ve birisi ile de doktoram› yapt›m. Doktoran›z ne hakk›ndayd›? Apollo Projesi!.. Matematik temelim çok kuvvetli oldu¤u için ana dal yan›nda ‘minor’ olarak ilk y›l, matematik a¤›rl›kl› ‘Engineering Analysis’ derslerini seçmek istedim. Dan›flman hocam “O dersleri tüm mühendislik ö¤rencilerinin ald›¤›n› biliyor musun? Son derece de zordur. Emin misin?” demiflti. Ben de en zor dört dersi seçtim ve y›l sonunda dördünden de A ald›m. Bu süreçte, Dan›flman Hocam Prof. Dr. James K. Mitchell’›n, ‘denize yak›n yerlerde yap›lan yeralt› su çekimlerinin katmanlar›n geçirgenli¤i’ üzerine yapt›¤› araflt›rma projesinde çal›flt›m. Bir alet gelifltirdim, testleri yapt›m ve alt› ay sonunda raporu “Proje bitti.” diyerek Hoca’n›n önüne koydum. Bu proje üç senede yap›lmas› önerilmifl bir projeydi. Hoca çok etkilenmifl olacak ki bir ay sonra beni ça¤›rd› ve bir baflka projede yer al›p almayaca¤›m› sordu. Projenin ne oldu¤unu sordu¤umda: “Ay yüzeyinin zemininin modellemesi için bir metodoloji ve alet gelifltirece¤iz, astronotlar gidip ay yüzeyinde bunu uygulayacaklar, biz de sonuçlar› de¤erlendirip ay zeminini mekanik olarak modelleyece¤iz.” diye aç›klad›. Sonuçta bu projede beraber çal›flt›k. Çok özel bir alet ve analiz için de orijinal bir metod gelifltirdik. Bu metot, literatüre D&M (Durguno¤lu-Mitchell Metodu) olarak geçti. NASA, Apollo 16 ile 1972’nin bafllar›nda, projeyi gerçeklefltirdi. Proje yani ‘Lunar Soil Mechanics’ “NASA Gold Medal” ödülünü ald› ve bu ödül, ABD Baflkan› taraf›ndan Hocama verildi. Türkiye’ye dönüflünüz? Ben tezimi bitirmek üzereyim. Bu arada MIT (Massachusetts Institute of Technology)’ye bir genç hoca al›nacak, deprem mühendisli¤i alan›nda çok önemli hocalardan olan ‹nflaat Mü-


FMV KÜLTÜR

“Ay zemininin analizi için çok özel bir alet ve analiz için de orijinal bir metod gelifltirdik. Bu metot, literatüre D&M hendisli¤i Bölüm Baflkan› Prof. Dr. Harry Seed, beni tavsiye ediyor. O s›rada da Bo¤aziçi Üniversitesi kurulmufl, Dekan Prof. Dr. Vedat Yerlici, Prof. Seed’e bir yaz› yazm›fl. Prof. Seed, koridorda beni gördü ve “Bak, ülkenden bir yaz› var, oku!” dedi. Yaz›, Prof. Yerlici taraf›ndan kaleme al›nm›fl, “Doktoras›n› almak üzere olan Türk ö¤renciler varsa referans verebileceklerinizi bize bildirin veya onlar bize müracaat etsinler.” diyor. Çok hofluma gitti ve hemen Vedat Bey’le iletiflime geçtim. Vedat Bey “Eylül’de bekliyoruz.” diye cevap yazd›. Yaz› biraz geç gelseydi, Massachusetts Institute of Technology’ye gitmifl olacakt›m. Bu arada Prof. Mitchell bana “Bir yere gidemezsin! Apollo 16’n›n analizleri var.” dedi. Tabii Prof. Yerlici’den bir dönem özel izin ald›k. 1972 sonuna kadar analizleri yapt›m ve 1 fiubat 1973’te de Türkiye’de, Bo¤aziçi Üniversitesinde hocal›¤a bafllad›m. Hocal›¤›n›z devam ederken 1988’de de geoteknik alan›nda çok önemli projelere imza atan ZETAfi’› kuruyorsunuz… O benim özel bebe¤im… Bo¤aziçi Üniversitesine geldi¤imde bak›fl aç›m›z›n en çok uyufltu¤u hoca, Prof. Dr. Semih Tezcan’d›. Onunla birlikte 1970 Gediz depremi sonras› MIT’nin, Berkeley’den Prof. Seed’in ve TÜB‹TAK’›n kat›ld›¤›, 1,5 y›l sürerek 1975’te biten, ‘depremde zemin etkisi’ üzerine bir proje gerçeklefltirdik. 1976 senesinde de Semih Bey’le birlikte bugün Kandilli Rasathanesi bünyesinde yer alan, B.Ü. Deprem Araflt›rma Enstitüsünü kurduk. Semih Bey, bu enstitünün kurucu üyesi ve ilk baflkan›, ben de kurucu üyesiyim. Daha sonra bir dönem ben de baflkanl›k yapt›m. Ancak 1980 müdahalesi ve YÖK, üniversitelerin özerkli¤ini, bilimsel aktivitesini çok olumsuz etkiledi. 1980’den sonra Bo¤aziçi Üniversitesinin kan kaybetmesi beni çok üzdü. Ancak insan›n içinde bir dinamizm varsa alternatif ar›yor. Sonunda, YÖK kanunu alt›nda bizim anlad›¤›m›z tarzda bilim üretilemeyece¤ine karar vererek o sene mezun olan iki ö¤rencimle birlikte 1988’de ZETAfi’› kurduk. Bir ‹talyan proje fir-

mas›yla birlikte, Adana-Gaziantep otoyolunun geoteknik proje çal›flmalar›n› gerçeklefltirdik. Bu 240 km’lik otoyol, ZETAfi’›n bafllang›c› oldu. Zamanla çocu¤umuz büyüdü… Bugün on ülkede faaliyet gösteren, 750 çal›flan› bünyesinde bar›nd›ran, ulusal ve uluslararas› birçok önemli projeye ait temel mühendisli¤i uygulamalar›n› gerçeklefltirmifl ZETAfi (Zemin Teknolojisi A.fi.) olufltu. Bu baflar›n›n sonucu olarak temel mühendisli¤i inflaat› ve uygulamalar› konusunda dünyan›n 80 ülkesinde faaliyet gösteren en büyük grubu Frans›z Soletanche-Freyssinet ile 2011 y›l›nda ortakl›k yap›m›z olufltu. Ayr›ca, bünyemizde 2007 y›l›nda kurdu¤umuz Z makine ile orijinal temel mühendisli¤i makine ve yan ekipman› imalat›n› ve paralelinde yurt d›fl›na ihracaat›n› da gerçeklefltiriyoruz.

(Durguno¤luMitchell Metodu) olarak geçti. NASA, Apollo 16 ile 1972’nin bafllar›nda, projeyi gerçeklefltirdi. Proje yani ‘Lunar Soil Mechanics’ “NASA Gold Medal” ödülünü ald› ve bu ödül

Çok baflar›l› bir akademisyen ve mühendis olarak Ifl›k’› nas›l görmek istersiniz? Ifl›k, sorgulayan, düflünen, düflünmesini ö¤renen, proje odakl› insan yetifltirmeli. E¤itimde kesinlikle ezber olmamal›. Baflar› için üç önemli unsur var: Do¤ru model, kaliteli ö¤renci, kaliteli ö¤retmen… Ö¤retmenleri motive etmek de çok önemli. Mesela; Yusuf Ziya Efe’nin yapt›klar›n›n hayal olmad›¤›n›, k›sac›k ömründe neleri baflard›¤›n› günümüz ö¤retmenlerine anlatmak gerekiyor. Liseden mezun olan ö¤rencilerin bir k›sm›n›n globalleflen dünyada mutlaka yurt d›fl›nda e¤itim almas› laz›m. Bunun için yurt d›fl›ndaki iyi okullarla iletiflim ve ifl birli¤i gelifltirilmeli. Vak›f, çok baflar›l› ö¤rencilere, en iyi uluslararas› üniversiteleri kazand›klar› takdirde, burslar tahsis etmeli. Uzun vadeli bir planlamayla, bu ö¤rencilerin bir k›sm›n›n daha sonra Ifl›k Üniversitesinde hoca olmalar› sa¤lanmal›. Bunlar› yapmak bir misyon, vizyon ve planlama gerektiriyor. Bizim neslimiz, ald›¤› e¤itimle bunun gerçekleflmesi için her türlü katk› ve deste¤i vermeli… Ifl›k’l› olmak bir ayr›cal›kt›r. Ifl›k, geçmiflte oldu¤u gibi neden en iyilerin bafl›nda yer almas›n?.. Yeter ki bu hedefe hep beraber kilitlenelim.

ABD Baflkan› taraf›ndan Hocama verildi.“

17


KAPAK

Geçmiflten yar›n›m›za: PETROL Giray KARANLIK Yazar - Araflt›rmac›

Petrolün bu derece yo¤un hâlde

alk›nman›n, geliflmiflli¤in ve refah›n temelinde yer alan en önemli gereksinimi elbette enerji oluflturuyor. ‹nsanl›k, geçen iki yüzy›lda, binlerce y›ll›k tarihindekinden fazla oranda bir geliflim ve üretim süreci yaflad›. Bu süreç, insanl›k tarihini ve sosyolojisini de do¤rudan etkiledi. Ancak dünyada son yüzy›lda tüketilen enerji, daha önceki tüm zamanlarda tüketilenden 10 kat fazla oldu. Çünkü 200 y›l öncesine kadar dünyan›n on binlerce y›ll›k süreci içinde yap›lan tüm üretimde, insan, hayvan, akarsu ve rüzgâr enerjisinden yararlan›l›yordu ve dünyan›n genelinde, bugünkü anlam›yla, farkl› yak›tlar›n enerjisiyle çal›flan makine bilinmiyordu.

K

hayat›m›za girmesi, yüz y›l› biraz aflk›n bir zaman› kaps›yor. Bu k›sa süreçte petrol, dünyadaki ana enerji kayna¤› olurken, dünya ekonomisi ve yaflamlar›m›z da petrole ba¤›ml› hâle geldi. Üstelik art›k, gelece¤imizi tasarlarken petrolün yerini de mutlaka düflünmemiz gerekiyor.

18

Sanayi devrimi ve petrol Ancak insanl›k, iki yüzy›l önce “sanayi devrimi” diye adland›r›lan ve tarihi ve sosyolojiyi kökünden de¤ifltirerek bugünkü dünyam›z› yaratan endüstriyel üretime geçifli sa¤lad›. Bu dönüflümün özünde, seri üretimler yap›labilmesini ve ulafl›m kolayl›klar›n› sa¤layacak “makineyi” bulmas› ve kullanmas› yat›yordu, ama bu makinelerin onlar› çal›flt›racak yeni ve fark‹lk dizel motor.

l› bir enerjiye, yani yak›ta ihtiyac› vard›. Bu enerji kayna¤› ilk baflta petrol de¤ildi. Bu makinelerin özünü “su”, enerjisiniyse “odun ve kömür” sa¤lamaktayd›. Devrimin ve de¤iflimin öncüsü “buhar›n gücü”ydü. 1763'te James Watt, ‹skoçya'da buharla çal›flan makineyi icat etti ve bu makinenin gelifltirilmesi, ulafl›m ve üretimde kullan›lmas›, sanayi devrimini bafllatt›. 1807'de de Robert Fulton ad›ndaki Amerikal›, buharl› makineyi gemilere uygulad›. 1825 tarihindeyse buharl› makine ilk kez lokomotiflerde kullan›lmaya baflland›. 1840'ta ilk, düzenli okyanus ötesi buharl› gemi seferleri bafllad›. Buhar makinesiyle geliflen süreçte art›k dünya tarihi, “çok h›zland›r›lm›fl” keflifler ve icatlar tarihi, ayn› zamanda da sanayi ça¤› olarak an›labilirdi. ‹lk bafllarda ancak ayd›nlatmada yararlan›lan petrolün, makinelerde etkin olarak kullan›m›ysa “içten yanmal› motor”lar›n icat edilmesiyle gerçekleflti. ‹çten yanmal› motorlar, yak›t›n motorun yanma odas› ad› verilen s›n›rl› bir alan› içinde yak›lmas›yla oluflan bas›nc›n enerjisinin pistona aktar›lmas› yoluyla çal›flmaktayd›. Petrol, önce 1886’da, Daimler taraf›ndan yap›lan otomobilin motorunda kullan›ld›. K›sa zaman içinde Karl Benz, Peugeot Kardefller, Henry Ford, Louis Renault gibi giriflimci mühendislerin ilk arabalar›n›n deposunda yerini ald›. 1800’lerin sonunda yap›lan ilk arabalar›n yar›fllar›nda 20 km gibi müthifl sürat rekorlar› k›r›l›yordu! Bu süreçte, Alman Mühendis Rudolf Diesel’in 1892'de buldu¤u dizel motorun da önemli bir yeri vard›r. Rudolf Diesel, asl›nda kömürle çal›flan bir motor yapmay› amaçl›yordu, ama kül sorunu onu farkl› yak›tlar kullanmaya itti. Diesel, 1900 y›l›nda motorun sunumunu yapt›¤› Dünya Fuar›nda, yak›t olarak yer f›st›¤› ya¤› (Biodizel) kulland›. K›sa sürede f›st›¤›n yerini petrol ald›. Peki, bu yap›flkan, bulafl›c›, suyla temizlenemeyen, siyah görünümlü ve hofl olmayan kokulu yak›t nereden ortaya ç›km›flt›?


K‹TAP

Tarihte petrol ‹nsanlar, eski zamanlardan bu yana belli bölgelerde kendili¤inden veya s›¤ kuyularda yeryüzüne ç›kan petrolü biliyorlard›, ama onun nas›l ve nerede kullan›laca¤›n› bilmiyorlard›. Zaten petrol sözcü¤ü Latinceden; tafl anlam›na gelen “petra” ve ya¤ anlam›na gelen “oleum” sözcüklerinin birleflmesiyle türetilmiflti. M›s›rl›lar, M.Ö. 300 y›llar›nda petrolü mumyalama ifllemlerinde kullanm›fllard›. Heredot, asfalt›n 4000 y›l önce Babil Kulesi’nin yap›m›nda kullan›ld›¤›n› söyler. Pers tabletlerindeyse ayd›nlatma ve t›p alan›nda kullan›ld›¤› yaz›l›d›r. Çinliler, 4. yüzy›lda, petrolü yakarak suyu buharlaflt›r›p tuz elde etmek için kullan›yorlard›. Bizans’›n meflhur silah› “Rum Atefli” de petrol içeriyordu. Petrolün 19. yüzy›la kadar ilaç olarak da kullan›ld›¤›, hatta erkeklerin geleneksel saç dökülmesi sorununa karfl› çare olarak sunuldu¤u da olmufltu. Petrolün etkin biçimde bir enerji kayna¤› olarak kullan›lmas›ysa daha önce de belirtti¤imiz gibi 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan sonra, sanayi devrimiyle gerçekleflti. 1846 y›l›nda, Kanadal› Abraham Gesner’in kömürden, dam›tma yoluyla, gaz ya¤› elde etmesi için gelifltirdi¤i yöntem, petrol endüstrisinin de bafllang›c› oldu. 1850’lere kadar yeryüzüne kendili¤inden ç›kan petrol “kaya ya¤›” olarak da adland›r›l›yordu. Pensilvanya’da George Bissel ve iki orta¤›, petrolü Yale Üniversitesi’nde Prof. Benjamin Silimon’a inceleterek, onun iyi kalitede gaz ya¤› üretilecek bir ham madde oldu¤unu keflfetti. fiirkete 1857’de bir demiryolu iflletmecisi olan Edwin L. Drake de ortak olarak kat›ld›. Amaçlar›; petrolü tuz arama kuyular›ndakine benzer yöntemlerle yeryüzüne ç›karmakt›. Suyuna petrol kar›flan bir p›nar›n etraf›ndaki arazinin sondaj lisans›n› alarak ilk sondaj kuyusunu açan Drake, 21 metre derinlikte petrolü buldu. Bu, Gesner’in ayr›flt›rma yönteminden sonra, petrol sanayinin bafllang›c›ndaki ikinci büyük devrimdi.

Petrolün önemli ve yayg›n bir enerji kayna¤› olmas›nda, onun ayr›flt›r›lmas› çok önemli bir etken oldu. Petrolün kullan›m yayg›nl›¤›, onun “rafine” edilmesiyle do¤ru orant›l› olarak geliflti. Ham petrol, rafinerilerde ayr›flt›r›larak zaman içinde birçok farkl› ürün elde edildi. Bu rafine ürünler hem bir standarda kavuflturuldu hem de enerji ve ham madde olarak sanayinin pek çok de¤iflik alan›nda kullan›ld›. 1859 y›l›nda, Amerika’da Pensilvanya’da Drake taraf›ndan aç›lan ilk kuyudan üç y›l sonra, 1862 y›l›nda, John. D. Rockefeller, bir rafineri iflletmeye bafllad›. Rockefeller’in birçok üretici firmay› da sat›n alarak kurdu¤u Standard Oil fiirketi, 1879 y›l›nda Kuzey Amerika’daki petrol üretiminin yan› s›ra petrol rafineri kapasitesinin de yüzde 90’›n› kontrol eder hâle geldi. Bu giriflim, Rockefeller ailesinin dünden bugüne dünya petrol sanayinin hâkimlerinden biri olmas›n› da sa¤lad›. Rafineri iflleminin petrol tarihindeki önemini anlamak için ham petrolün oluflumuna ve içerdiklerine de bakmak gerekir.

1859 y›l›nda Pensilvanya’da ilk sondaj kuyusunu açan Edwin L. Drake, 21 metre derinlikte petrolü buldu. Bu, Gesner’in ayr›flt›rma yönteminden sonra, petrol sanayinin bafllang›c›ndaki ikinci büyük

Petrolün oluflumu ve içeri¤i Petrol, her fleyden önce, dünyam›z›n milyonlarca y›ll›k sürecinin bir ürünüdür ve milyonlarca y›lda oluflmufltur. Petrolün oluflumuna yönelik iki teori vard›r: ‹norganik teoriye göre; petrol volkanik aktiviteler, yerkürenin so¤umas› ve kimyasal tepkimeler neticesinde oluflmufltur. Ancak bugün kabul gören teori; organik oluflum teorisidir. Milyonlarca y›l önce, yeryüzünün büyük k›sm› denizlerle kapl›yken, burada yaflayan organizmalar, öldükten sonra, deniz taban›na kar›flarak bas›nç ve s›cakl›k alt›nda petrole dönüflmüfltür. Dolay›s›yla petrol; karbon esasl›, fosil bir yak›tt›r. Petrol oluflmas›na neden olan canl›lar; yosunlar, diatomlar, mantarlar, bakteriler, algersporlar, süngerler, mercanlar ve en sonunda omurgal› canl›lar olarak s›ralanabilir. Petrol sudan hafiftir ve suda çözünmez. Gözenekli kayalar (delikli kum tafl› veya kireç tafl›)

devrimdi.

19


KAPAK

Ortado¤u, yüzde 50’nin üzerindeki rezerviyle dünyan›n en önemli petrol bölgesidir. Petrol rezervine sahip ülkeler s›ralamas›ndaysa Suudi Arabistan’dan sonra, bir Ortado¤u ülkesi de¤il, Venezuela yer al›r.

içinde oluflan petrol, zamanla yer de¤ifltirir ve sonunda “kapan” denilen petrolün göçünü engelleyen ve ekonomik oranda birikmesini sa¤layan geçirimsiz kayaçlar içine hapsolur. Dünyadaki bu petrol rezervleri, 438 ile 5 milyon y›ll›k zaman dilimleri içinde meydana gelmifltir. Dolay›s›yla dünyan›n farkl› yerlerinde koflullar ve zaman farkl› oldu¤undan, petrolün içeri¤inde (ayn› zamanda kalitesinde) farkl›l›klar görülür. Petrolün kalitesi, “gravite” denilen ve yo¤unluk bazl› ölçüye göre belirlenir. Bulunan petrolün miktar› ve kalitesi de onun ç›kar›labilir bir ekonomik de¤erde olup olmad›¤›n› belirler. Petrol, oluflum sürecinin bir sonucu olarak bugün dünyan›n belli bölgelerinde bulunmaktad›r. Ortado¤u, yüzde 50’nin üzerindeki rezerviyle dünyan›n en önemli petrol bölgesidir. Petrol rezervine sahip ülkeler s›ralamas›ndaysa Suudi Arabistan’dan sonra, bir Ortado¤u ülkesi de¤il, Venezuela yer al›r. Fosil ve karbon kökenli bir madde olan ham petrolün rafinerilerde ayr›flt›r›lmas›yla çeflitli benzinler, petrol eterleri, gaz ya¤›, mazot, motorin, makine ya¤lar›, vazelin, s›v›laflt›r›lm›fl petrol gaz› (LPG), asfalt gibi çeflitlilik gösteren ürünler elde edilir. Petrolle birlikte do¤al gaz da bulunur. 1950 y›l›ndan sonra yo¤un bir geliflme gösteren ve petrolden organik kimyasal ürünler elde edilmesini sa¤layan “petrokimya sanayi” ise petrolün hayat›n her alan›na girmesini sa¤lam›fl, “plastik” diye adland›rd›¤›m›z polimer malzemeleri yaflam›m›za sokmufltur. Plastikler, rafinerilerinde kullan›lan ham petrolün ifllenmesi sonucu, arta kalan malzemelerden elde edilir. Petrolün yüzde 4’lük bir k›sm›, plastik üretimi için kullan›l›r. Bugün petrol, dünyada sadece akaryak›t, ya¤ ve asfalt olarak de¤il, petrokimya ürünleriyle evimizdeki televizyondan, giydi¤imiz gömlek ve ayakkab›ya kadar her yerde bulu-

nur. Spor ayakkab›, sentetik kumafl, örgü ipi, plastik tabak, ya¤murluk, plastik borular, çanta, bidon, d›fl cephe kaplamalar›, plastik sandalye, mum ve daha nice malzemenin özünde petrol vard›r. Petrol ekonomisi ‹çten yanmal› motorlarla hayat›m›za giren petrol ve petrol endüstrisi, inan›lmaz bir h›zla dünyada yerini al›rken, bu süreçte en öncü sektör elbette otomotiv oldu. Otomotivle beraber demir yolu da yerini kara yoluna ve asfalta b›rakt›. Petrolün geçti¤imiz 150 y›lda dünyadaki hâkimiyetini anlamak için y›llar içindeki üretim/tüketim miktar›na bakmak bile yeterli olur. 1859’da 2000 varili (1 varil yaklafl›k 159 litre) bulmayan dünya tüketimi, 1923’te 1 milyar varili, 2007’de ise 31 milyar varili geçmifltir. 1860’tan bafllayarak, h›zla büyüyen petrol sektörü ve pazar›nda, petrol ç›karma, rafine etme ve tafl›mac›l›k iflleri, önemli sermaye birikimi gerektiriyordu. Yeni teknolojiler ve ar-ge faaliyetleri de büyük sermaye ifliydi. Dolay›s›yla dünyada petrolün hâkimiyeti bu güce, bilgiye ve teknolojiye sahip flirketlerle gerçekleflti. Bunun bir sonucu da tekelleflme oldu. Amerika’da Rockefeller’in Standard Oil fiirketi de daha 1882 y›l›nda di¤er flirketlerle birleflerek k›sa sürede büyük bir tekel hâline gelmiflti. 1912 y›l›nda, Amerika Yüksek Mahkemesi, tekel durumuna karfl› flirketin 34 ayr› ve ba¤›ms›z flirkete bölünmesine karar verdi. Bu flirketler aras›nda Exxon Mobil, Amaco, Sohio, BP Kuzey Amerika ve Marathon flirketleri bulunmaktayd›. Di¤er yandan, 1900’lü y›llar›n bafl›nda William Knox D’Arcy, ‹ran fiah›’ndan ald›¤› izinle ‹ran’da önemli petrol yataklar› bulmufl ve flirketi 1917 y›l›nda British Petroleum (BP) ad›yla hizmet vermeye bafllam›flt›. 1883 y›l›nda Markus Samuel taraf›ndan kurulan Shell fiirketi ise 1892 y›l›nda, petrol tafl›mac›l›¤›nda Royal Dutch’la birleflerek dünyan›n önemli petrol flirketleri aras›nda yerini ald›. 1928’de dünyan›n önde gelen flirketleri ‹skoçya’da bir araya gelerek ortak kota ve fiyat


birli¤i konusunda anlaflt›lar. Bu yedi flirkete ‹talyan yönetici Enrico Mattei’nin koydu¤u isim gelenekselleflti: Yedi K›zkardefl… Bu flirketler Exxon, Mobil, Chevron, Gulf, Texaco American, Royal Dutch Shell ve British Petroleum’du. Petrolün fiyat›n› belirlemede etkin olan flirketler ve geliflmifl ülkeler karfl›s›nda petrol üreten ülkelerin bir k›sm› birleflerek 1960 y›l›nda OPEC’i (Petrol ‹hraç Eden Ülkeler Örgütü) kurdular. Bugün OPEC’i oluflturan ülkeler, dünya petrol rezervinin 2/3’ünü elinde bulunduruyor. Uluslararas› petrol flirketleri de dünya petrolünün ç›kar›lmas›, tafl›nmas›, ifllenmesi ve pazarlanmas› yani petrol endüstrisinin bütününde etkin olarak yer al›yorlar. Sonuçta, dünyan›n belli bölgelerinde bulunan ve büyük ekonomilerin “ba¤›ml›” hâle geldi¤i petrol, 21. yüzy›lda dünyada “en stratejik” ürünlerin bafl›nda yer al›yor. Öyle ki ‹ngiliz Baflbakan› Winston Churchill’in, 1936’da Avam Kamaras›’nda söyledi¤i “Bir damla petrol, bir damla kandan daha de¤erlidir.” sözü hâlâ hat›rlan›yor. Petrol, savafllar›n kazan›l›p kaybedilmesinde bir faktör, bazen de savafllar›n nedeni oluyor. Türkiye’nin jeopoliti¤i ve petrol Türkiye jeolojik oluflumu dolay›s›yla büyük petrol yataklar›na sahip de¤il, ama jeopolitik konumu, onu çok önemli bir ülke hâline getiriyor. Tarihte ‹pek Yolu ve Kral Yolu’na ev sahipli¤i yapan Türkiye, 21. yüzy›ldaysa petrol ve do¤al gaz›n ulafl›m›nda boru hatlar›yla çok stratejik bir konumda bulunuyor. Türkiye, Ortado¤u’da Irak petrol ve do¤al gaz›yla ‹ran do¤al gaz›, Hazar Denizi petrol ve do¤al gaz›, Rus do¤al gaz› için, özellikle Avrupa için alternatifsiz bir geçifl yolu olma özelli¤i tafl›yor. Özellikle do¤al gaz›n kullan›m›n›n artmas›, gelecek y›llarda Türkiye’nin konumunun daha da önem kazanaca¤›n› gösteriyor. Gelecek için… Petrolün k›sa zamanda bitece¤ine yönelik görüfl, art›k gerilerde kald›. Çünkü dünyan›n

“ekonomik rezerv” olarak, flimdiki tüketim h›zlar›yla yaklafl›k 200 y›l yetecek kadar kömürü, 80 y›l yetecek kadar petrolü, 70-80 y›l yetecek kadar do¤al gaz›n›n oldu¤u tahmin ediliyor. Ancak petrolün ve fosil yak›tlar›n çevreye verdi¤i zarar, Meksika Körfezi’ndeki platform kazas›nda yaflanan çok büyük kirlenme, tanker kazalar› vb. tehlikelerle birlikte uzun vadeli ama geri dönülmez zararlar da yarat›yor. Fosil yak›t tüketimi, atmosferdeki karbondioksit miktar›n›n afl›r› artmas›na ve küresel ›s›nmaya neden oluyor. Zaman›m›zda, petrole sahip olmayan ülkeler için alternatif bir yöntem de biyoyak›t üretimi oluyor. Biyoyak›tlar hayvansal ve bitkisel ya¤lar›n kimyasal ifllemleriyle elde ediliyor. Kolza, soya, ayçiçe¤i gibi ya¤lar›n alkolle reaksiyonuyla biyodizel oluflturuluyor ve mazotla belli oranlarda kar›flt›r›larak kullan›labiliyor. Yine fleker kam›fl›, m›s›r ve bu¤day gibi niflasta kökenli ürünlerden biyobenzin üretiliyor ve benzinle kar›flt›r›larak kullan›l›yor. Dünyay› yaflan›r ve yaflam› “sürdürülebilir” tutmak istiyorsak, atmosfere çok daha az karbondioksit salmak zorunday›z. Bunun için, öncelikle fosil yak›tlar›n karbondioksit sal›n›mlar›n› azaltacak teknolojilerin de¤ifltirilmesi gerekiyor. Hibrit araçlar da gelece¤in önemli teknolojileri aras›nda yer al›yor. Özellikle dünyada yeni teknolojilerle verimli hâlde üretilebilen “yenilenebilir” ve “alternatif” enerji kaynaklar›na yönelmek ve fosil yak›tlara ba¤›ml›l›¤› azaltmak, büyük önem tafl›yor. Yenilenebilir enerji kaynaklar› aç›s›ndan günefl, rüzgâr, hidroelektrik ve dalga enerjisi ile alternatif enerjiler aç›s›ndan jeotermal, biyogaz ve hidrojen enerjileri, gelece¤in enerji kaynaklar› olarak flekilleniyor. Yararlan›lan Baz› Kaynaklar • • • • • • • • •

BP Statistical Review of World Energy – June 2008 BP Statistical Review of World Energy – June 2011 TÜB‹TAK, Bilim ve Teknik, Fosil Yak›tlar ODTÜ Toplum ve Bilim Merkezi, Petrol ve Do¤algaz T.C. Petrol ‹flleri Genel Müdürlü¤ü, www.pigm.gov.tr Demiryolundan Petrole Chester Projesi, Bilmez Bülent Can Petrolün Tarihi, Cevat E. Taflman Keflifler ve ‹catlar, Jean Louis Besson www.botas.gov.tr

DÜNYA KANITLANMIfi PETROL REZERV‹ ÜLKE 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35

M‹LYAR VAR‹L

Suudi Arabistan Venezuela ‹ran Irak Kuveyt Birleflik Arap Emirlikleri Rusya Federasyonu Libya Kazakistan Nijerya Kanada A.B.D Katar Çin Brezilya Angola Cezayir Meksika Hindistan Azerbaycan Norveç Sudan Ekvator Malezya Umman M›s›r Vietnam Endonezya Avustralya Gabon ‹ngiltere Yemen Arjantin Suriye Di¤er ülkeler

264,5 211,2 137,0 115,0 101,5 97,8 77,4 46,4 39,8 37,2 32,1 30,9 25,9 14,8 14,2 13,5 12,2 11,4 9,0 7,0 6,7 6,7 6,2 5,8 5,5 4,5 4,4 4,2 4,1 3,7 2,8 2,7 2,5 2,5 22,1

TOPLAM

1383,2

Bir varil yaklafl›k 159 litredir. Kaynak: British Petrol

OPEC VE OPEC DIfiI ÜLKELER‹N 2010 SONU REZERVLER‹ M‹LYAR VAR‹L OPEC OPEC d›fl› Eski Sovyet Cumhuriyetleri

1068,4 188,7 126,1

TOPLAM

1383,2

21


SA⁄LIK

Yapraklar sararmaya bafllad›,

Ç‹NKO ALALIM MI? Dr. Rabia DEM‹RCAN FMV Ayaza¤a Kampüsü Okul Doktoru

22

evsimlerin döngüsü devam ediyor; ilkbahar›n ›fl›lt›lar›, dallarda yeflermeye bafllayan yapraklar, yerini yavaflça ilkyaz›n coflkusuna terk eden ›l›k hava, bol sulu yaz meyveleriyle serinlemeye çal›flt›¤›m›z yak›c› s›caklar ve nihayet peflinden gelen sonbahar esintileri, yer yer k›zaran, yer yer sararan yapraklar… Sonbahar, kimilerinde hafifçe hüzün ça¤r›flt›r›yor. Sararan yapraklar bitiflleri simgeliyor. Bana ise “K›fl gelecek art›k, haber gönderiyor; önlemlerimizi alal›m ki so¤uk havan›n da kendince var olan güzelli¤ini fark edip, tad›n› ç›karal›m.”diye yap›lacaklara hemen bafllamam› an›msat›yor. Bu durumda “Neler yapal›m?” sorusuna yan›tlar›m› sizlerle paylaflmak istiyorum. K›fl yaklafl›rken e¤itimden ifl hayat›na, sosyal aktivitelerden günlük yaflama kadar hemen her alanda yo¤unluk artar. Hepimiz için bedensel ve zihinsel emek sarf edilecek bu süreçte, öncelikle korunmal›, hatta ba¤›fl›kl›k sistemimizi güçlendirmeliyiz. Öyleyse gecikmeden grip afl›s› yapt›rarak ifle bafllayal›m. Grip afl›s›, genellikle her y›l farkl› virüslerden haz›rlan›r. Bu nedenle afl›m›z› da her y›l tekrarlamakta fayda vard›r. Daha önce afl›n›n alerji yapt›¤› kiflilere ve yumurtaya kesinlikle alerjisi olanlara afl› yap›lmayaca¤› için, bu kifliler “Ne güzel, i¤neden kur-

M

tuldum.” diye sevinebilirler ama yap›lacaklar›n bitmedi¤ini unutmamal›y›z. Afl› yapt›ranlar›n da unutmayaca¤› baz› fleyler var elbette. Örne¤in; son y›llarda ortaya ç›kan bir kavram var: Grip konusunda en bilinen flehir efsanesi: “Afl› oldum, daha berbat bir grip geçirdim.” fleklinde aç›klamalard›r. Afl› olurken bu tür söylemlerin bilimsel dayana¤› olmad›¤›n› unutmamak, bunlardan biri çünkü grip, viral bir hastal›kt›r. Virüslerin di¤er tek hücreli canl›lar›n ço¤undan farkl› bir özelli¤i vard›r. Yaflayabilmek için baflka bir canl›n›n hücresine gereksinim duyarlar, bir anlamda o hücreyi iflgal ederek aktif hâle gelirler. Virüsü öldürmek için o hücrenin sahibi olan canl›y› öldürmek gerekir ki bu, imkâns›zd›r. Öyleyse o virüsü tan›yan ve vücuda girdi¤i anda aktifleflerek savaflan özel bir silah› vücudumuzun üretmesini sa¤lamal›y›z. Bunu afl› sayesinde akyuvarlar›m›z yapabilir. Ayr›ca virüslerin ço¤u kolayca mutasyona u¤rar. Mutasyon olay›, DNA’lar›nda bir iki nükleotidin yer de¤ifltirmesi ile gerçekleflebilir. Bu yüzden AIDS, Hepatit-C vb. için çal›flmalar yo¤un biçimde devam etmesine ra¤men, henüz afl› üretmede tam bir baflar› sa¤lanamam›flt›r. Grip afl›s›nda ise WHO (Dünya Sa¤l›k Örgütü) taraf›ndan tüm dünyadaki belirli merkezleri arac›l›¤›yla ortam de¤erleri ve virüslerdeki de¤iflimlerin verileri toplan›r. Genellikle


en çok hastal›k yapan üç virüsten afl› haz›rlan›r. Do¤al olarak o y›l›n afl›s›, bizi tüm grip virüslerinden koruyamaz, ama pek ço¤undan etkilenmemifl oluruz. Her y›l yeni verilere göre afl› haz›rlan›p uygulanmas› iflte bu nedenlere ba¤l›d›r. Gene çok yayg›n olan bir flehir efsanesi de nezle, so¤uk alg›nl›¤› ve bakterilerin neden oldu¤u üst solunum yollar› enfeksiyonlar›n› griple özdefllefltirmek ve afl› yüzünden bunlara yakaland›¤›na inanmakt›r. Grip afl›s› yapt›rmak, bizde, bakterilerden kaynaklanan üst solunum yollar› enfeksiyonlar›n› da oluflturmaz, onlardan da korumaz. Öyle bir durumda zaten antibiyotikle tedavi gerekti¤ini art›k hepimiz biliyoruz. En iyisi, sonbahardan yaza kadar, selamlaflmada sar›l›p öpüflmeyi pek fazla kullanmayal›m. Hastalan›rsak maske kullanarak sevdiklerimizi ve çevremizi korumay› ilke edinelim. Tüm bunlar› bir gözden geçirirsek, insanlar›n kalabal›k oldu¤u ortamlarda enfeksiyonlar›n kolay bulaflmas› kaç›n›lmaz oldu¤undan önlemleri uygulaman›n kendimize verdi¤imiz de¤erle do¤ru orant›l› oldu¤unu görebiliriz. Ya da biz hastalan›nca, enfeksiyon da¤›tan kaynak olmaman›n çevremize verdi¤imiz de¤er ve sevdiklerimizin sa¤l›¤›na duydu¤umuz sayg›yla do¤ru orant›l› oldu¤unu akl›m›zdan ç›karmayabiliriz. Günümüzde iletiflim araçlar›n›n, bireysel duyarl›l›¤›n artmas› sayesinde “sa¤l›kl› beslenme” kavram›n› özümseyen ve uygulayanlar›n ço¤almas›, toplum sa¤l›¤› aç›s›ndan sevindirici bir tablodur, ama yeterli de¤ildir. Dengeli beslenmede vitamin ve minerallerin önemi, bizleri, g›dalar› haz›rlama ve sunumda kay›plar› engelleyici veya en aza indirgeyici yöntemleri kullanmaya özendirmektedir. Suda eriyen ve yüksek ›s›da kolay parçalanan C vitamini, özellikle mevsim geçifllerinde vücut direncimiz için çok de¤erli yard›mc›lar›m›zdand›r. Yeflil sebzelerin daha bol kullan›lmas› da bu aç›dan önem tafl›r ve bu tip beslenmenin yarar›, sa¤l›kç›lar taraf›ndan s›k s›k vurgulan›r. Ortalama günlük C vitamini ihtiyac›, kiflilere göre 45-95 mg aras›nda de¤iflebilir. Pek çok meyve ve sebzede C vitamini bulunur. Örne¤in; iyi y›kanm›fl, yar›m demet maydanoz bize gerekli olan bu deste¤i bol bol sa¤layabilir. Dokular›m›z›n sa¤laml›¤›n›n olmazsa olmaz› kolajenin üretiminden, alyuvarlar›n vücuttaki görevlerini yerine getirmesine kadar pek çok

alanda, sa¤l›k için de¤erli olan C vitamini konusunda bir hat›rlatma daha yapabiliriz. Dokular›n kendini yenilemesindeki etkisi sayesinde, sa¤l›k kadar esteti¤e de katk›s› vard›r ve bu katk›, cildimiz için, kozmetik bak›m kremleriyle yar›flabilecek düzeydedir. Yaz›m›z›n bafll›¤›nda sararan yapraklara çinko efllik ediyordu. Günlük hayatta ise menümüzde kendine bir yer bularak sa¤l›¤›m›za katk›s› olacakt›r çinkonun. Çünkü, dünyan›n pek çok yerinde oldu¤u gibi ülkemiz topraklar›n›n yar›dan fazlas›nda da yaray›fll› çinko oran› çok düflüktür. Bu, tar›mda verimi düflürdü¤ü kadar, al›nan ürünün kalitesini de etkiler. Çinkodan fakir ürünlerle beslenmekse bizlere sa¤l›k sorunu olarak geri döner. Topraktaki oran› tamamlamay› ve tar›mda ürün kalitesini art›rmay› flimdilik Tar›m Bakanl›¤›, Ziraat Fakülteleri ve üreticilere b›rakal›m; bireysel önlemlerle sa¤l›¤›m›z› koruyal›m. Özellikle mevsim geçifllerinde bir kür “çinko” almak bile ba¤›fl›kl›k sistemimizi güçlendirir. 200 civar›nda enzimin, testosteron gibi hormonlar›n üretiminde ve dokular›n yenilenmesinde etkin rol oynayan çinko sayesinde akyuvarlar›m›z, görevlerini tam anlam›yla yerine getirebilir. Baflta mikroorganizmalar olmak üzere vücuda giren tüm yabanc› maddeleri kuflat›p etkisiz hâle getiren ve onlara karfl› antikor denen özel moleküler silahlar› üreten vücudumuzun minik askerlerini, akyuvarlar›m›z›, çinko güçlendirir. Saçlar›m›z›, t›rnaklar›m›z› güçlendirme ve güzellefltirme de çinkonun becerileri aras›ndad›r. Kuru fasulye, peynir, m›s›r, karides, sütsüz çikolata, yumurta, brokoli çinkodan zengin besinlerdir. Günlük çinko gereksinimi normalde 15-20 mg’d›r. Pek çok yarar›n› say›p durmak yerine sonbahar ve ilkbaharda bir kür çinko alman›z› öneriyorum. Ancak, “Her fleyin az› karar, ço¤u zarard›r.” atasözünü unutmayal›m ve önerilenlerin normal koflullarda geçerli oldu¤unu, herhangi bir süre¤en rahats›zl›¤› olup sürekli ilaç kullananlarda, kendi doktorlar›n›n önerilerinin geçerli oldu¤unu daima an›msayal›m.

Bir çinko menüsü

Özellikle mevsim geçifllerinde bir kür “çinko” almak bile ba¤›fl›kl›k sistemimizi güçlendirir.

23


FELSEFE

B‹L‹M KURGU hakk›nda çeflitlemeler Bilim kurgu; yak›n ya da uzak gelecekle ilgili hikâyeleri bugün mümkün olmayan bilim ve teknoloji unsurlar›n› kullanarak oluflturmakt›r. Bazen geçmifli de kurgulayabilen bilim kurgu; kitap, sanat eseri, televizyon, film, bilgisayar oyunlar›, kitle iletiflim araçlar› ve tiyatro eserlerinde bulunabilir. Fatma Candan ASAL FMV B‹M Yöneticisi

Ç

ocuklu¤umuzda baz› kitaplarda okudu¤umuz ya da filmlerde gördü¤ümüz kurgu bilimsel tasar›m ve unsurlar›n bir k›sm›n›n gerçe¤e dönüfltü¤ü bir ça¤da yaflayan bizler için “Kurgu Bilim”, art›k, bir anlamda, gerçekleflmesi muhtemel bir gelece¤i tahmin etme alan›d›r. “Bilim kurgu” bir eser ile “fantastik” bir eserin en önemli fark›; bilim kurgu içeren eserdeki kurgusal ögelerin çoklukla do¤a kanunlar› üzerine yap›lm›fl bilimsel önermeler ya da ispatlara göre oluflturulmas›d›r. Son y›llarda bilim kurgu ad› alt›nda izledi¤imiz film ve okudu¤umuz romanlar›n ço¤unda, fantastik ve kurgu bilim unsurlar›n genellikle iç içe geçti¤ini gözlemlemekteyiz. Yani gelece¤in hayal edilmesi ya da geçmiflin yeniden dizayn edilmesi konusunda, insan zihni, özgürlük alan›n› iyice geniflletmifl ve s›n›r tan›mayan bir aflamaya ulaflm›fl durumda. Bilim kurgu çoklukla, bildi¤imiz gerçekli¤e ayk›r› tema, unsur ve kurgu içermektedir. Bu kurgular: Gelecek, alternatif zaman boyutlar›, bilinen tarih ve kay›tlarla çeliflen geçmifl zamana yönelik hikâyeler, farkl› dünyalar, farkl› ya-

flam formlar›, uzayl›lar, ayk›r› teknoloji ve bilimsel kurallar, zamanda yolculuk, nano teknolojik unsurlar, ›fl›k h›z›nda seyahatler, yeni politik ve sosyal sistemler, yeni toplumsal yaflam biçimleri, ileri teknoloji içeren yeni makineler, yeni ulafl›m araçlar›, yeni bilimsel kurallar, yeni bilim dallar›, keflif hikâyeleri gibi s›n›rs›z alan ve konuda oluflturulabilir. Bu konu ve alan s›n›rs›zl›¤›, son y›llarda bilim kurgu alan›ndaki hikâye, roman ve film çoklu¤unun en önemli nedeni olabilir. Bilim kurgu konu bafll›¤› alt›nda senaryo üretmek, fantastik unsurlar kat›ld›¤›nda daha kolay ama salt bilim kurgu olarak ele al›nd›¤›nda oldukça zordur. Yazar ve editör Damon Knight “Bilim kurgu, söyledi¤imiz zaman gösterdi¤imiz fleydir.” demifltir. Benim en sevdi¤im Rod Serling’in tan›m› ise flöyledir: “Fantastik; ‘imkâns›z’›n olas› yap›lmas›d›r. Bilim kurgu ise; ‘olanaks›z’›n mümkün k›l›nmas›d›r.” Lester Del Rey ise flöyle yazar: “Sad›k bir hayran› bile bilim kurgunun ne oldu¤unu aç›klamakta zorlan›r, tam ve AVATAR HAKKINDA • • • •

• • •

24

2009 ABD Yap›m› Yönetmen: James CAMERON 2-D, 3-D ve IMAX 3-D formatlar›nda gösterildi. Resmî bütçesi 237 milyon $’d›. Ancak filmin yap›m maliyeti 280-310 milyon $ ve pazarlama maliyeti de 150 milyon $ tuttu. 18 Aral›k 2009 tarihinde gösterime girdi. Galas› 10 Aral›k 2009'da Londra’da yap›ld›. Alt›nc› haftada Cameron'un daha önceki filmi Titanik'in sahip oldu¤u 1 milyar 835 milyon $ has›lat› geride b›rakarak tüm zamanlar›n gifle has›lat› rekorunu elde etti. 67. Alt›n Küre Ödülleri’nde en iyi film ve en iyi yönetmen, 82. Akademi Ödülleri'nde ise sanat yönetimi, görüntü yönetmeni ve görsel efekt dallar›nda 3 ödül kazand›. 22 Nisan 2010’da sat›fla ç›kan Blu-ray versiyonu, ilk günde yaklafl›k 1.5 milyon satarak 600.000 sat›fl rakam›yla The Dark Knight filmine ait olan rekoru k›rd›.


tatminkâr bir aç›klamas›n›n olmamas› ise bilim kurgunun kolayca tan›mlanabilecek s›n›rlar›n›n olmamas›ndand›r.” Pek ço¤umuzun ilgisini çeken, ayn› zamanda, karmafl›k ve renkli bir tutkudan söz etmekteyiz. Peki bu tutku ilk kez ne zaman bafllad› ve ilk bilim kurgu eseri ne zaman ortaya ç›kt›? llk bilim kurgu eserleri olarak 2. yy’da Lucian’›n True History’si, 1001 Gece Masallar›’ndaki baz› hikâyeler, 10. yy'da The Tale of the Bamboo Cutter, 13. yy'da Ibn al-Nafis’in Theologus Autodidactus’u, Cyrano de Bergerac’›n Voyage de la Terre à la Lune’unu sayabiliriz. Ama pek çok kifli, dünyay› kurgu ve hikâyecilik vas›tas›yla anlama konusunda, bilim kurgunun öncellerinin mitolojik hikâyeler oldu¤u konusunda hemfikirdir. Ak›l ça¤› ve modern bilimin geliflmesini takiben Voltaire’in Micromégas’›, Jonathan Swift’in Guliver’in Seyahatleri ve Kepler’in Somnium’unu ilk gerçek bilim kurgu örneklerinden sayabiliriz. Özellikle Somnium, Carl Sagan ve Isaac Asimov taraf›ndan ilk bilim kurgu hikâyesi olarak gösterilir. Bu hikâye; aya yap›lan bir yolculu¤u ve oradan dünyan›n hareketinin nas›l göründü¤ünü anlat›r. Elektrik, telgraf ve yeni ulafl›m teknolojilerinin do¤ufluyla birlikte Jules Verne ve H. G. Wells gibi yazarlar, bilim kurgu camias›nda yayg›n olarak kabul gören yeni bir tür yaratt›lar. Bu tür, 19. yüzy›l›n sonlar›nda “Bilimsel Macera” olarak adland›r›l›yordu. 20. yy bafllar›nda ortaya ç›kan ucuz bilim kurgu dergileri, ço¤unlu¤u Amerikal› olan ve Amazing Stories dergisinin kurucusu Hugo Gernsback’ten etkilenen yeni bir yazar kufla¤›n›n do¤mas›na yard›m etti. 1930’lar›n sonla-

r›nda John W. Campbell’in Astounding Science Fiction dergisinin editörlü¤üne gelmesiyle birlikte New York City’de Futurians ad›yla an›lan, içlerinde Isaac Asimov, Damon Knight, Donald A. Wollheim, Frederik Pohl, James Blish, Judith Merril gibi isimlerin de bulundu¤u büyük bir yazar kitlesi olufltu. Bu dönem, bilim kurgunun alt›n ça¤› olarak kabul edilir. Bilim kurgu, bir yandan geliflmeyi ve gelecekteki teknolojileri elefltirirken bir yandan da yeni fikirler ve yeni teknolojiler oluflturur. Bu konu bilimsel çevrelerden ziyade edebî ve sosyolojik olarak tart›fl›lm›flt›r. Kurgusal dünya, hayal gücünü geniflleterek bilime katk›da bulunur. Bilim kurgu ile ilgili alt türleri flöyle s›ralayabiliriz: Kat› bilim kurgu, sosyal bilim kurgu, cyberpunk, zamanda yolculuk, alternatif tarih, askerî bilim kurgu, insanüstü varl›klar, dünyan›n sonu, uzay operas›, uzay westerni. Daha pek çok alt tür telaffuz edilebilir, ama dedi¤imiz gibi s›n›rs›z bir alan için kategori oluflturmak ve s›n›rlamak neredeyse imkâns›zla efl de¤erdir. Bilim kurgu alan›ndaki en önemli ödüller; Dünya Bilim Kurgu Cemiyetinin da¤›tt›¤› Hugo Ödülü ve SFWA’n›n (Science Fiction Writer's Association) da¤›tt›¤› Nebula Ödülü’dür. Bilim kurgu sinemas›n›n kayda de¤er bir ödülü ise; Satürn Ödülü’dür. Bu ödül, her y›l Bilim Kurgu, Fantezi ve Korku Filmleri Akademisi taraf›ndan da¤›t›l›r. ‹ngilizce “science fiction” olan türün ad›n› Türkçeye “bilim kurgu” olarak kazand›ran Orhan Duru’dur. Çizgi roman alan›nda, Yalç›n Didman’›n “Eksi Seksen” adl› kitapla bafllatt›¤› “Ay›l› Adam” serisi, post-apokaliptik bilim kurgunun Türkiye’deki en belirgin örne¤idir. U¤ur Uluda¤’›n yazd›¤› “Üçüncü Türden Yak›n ‹liflkiler”, Türkiye’nin ilk bilim kurgu tiyatro oyunudur. Ayn› adl› oyunun devam› olan “Üçüncü Türden Yak›n ‹liflkiler 2” ise, dünya tiyatrosunda sequal (devam) anlam›ndaki ilk oyundur. Bilimsel ve fantastik kurgular›n insan›n düflünme sistemini etkileyerek s›n›rs›zl›¤a, baflka bir aç›dan yarat›c›l›¤a katk›da bulundu¤u gerçe¤ini dikkate alarak, çocuklar›n ve gençlerin bilim kurgu ile bir an önce tan›flmas›n› sa¤lamak önemlidir. Ancak bu tan›flman›n s›n›rlar›n› ve s›ras›n› planlarken onlar›n hangi yaflta ve geliflim düzeylerinde oldu¤una dikkat ederek uygun bir seçim yapmak, ebeveyn ve ö¤retmenlerin görevidir.

EN ‹Y‹ B‹L‹M KURGU F‹LMLER‹ 2000 - 2010 1234567-

8-

9101112131415-

Kaynak (The Fountain) (2006) Allegro (2005) 2046 (2004) Kutu (The Box) (2009) Kad›n Tuza¤› (Immortel ad vitam) (2004) Casshern (2004) Sky Captain ve Yar›n›n Dünyas› (Sky Captain and The World of Tomorrow) (2004) Bir Otostopçunun Galaksi Rehberi (Hitchiker’s Guide to Galaxy) (2005) Kehanet (Knowing) (2009) Anten (La Antena/Aerial) (2007) Avatar (2009) K›yamet Öyküleri (Southland Tales) (2006) Derin Karanl›k (Pitch Black) (2000) Kod 46 (Code 46) (2003) Ay (Moon) (2009)

25


SANAT

Video Sanat› ve

V‹DE Hülya ÖZDEM‹R FMV Özel Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu Görsel Sanatlar Ö¤retmeni

Fatih Aydo¤du - Diglossia 2007

26

S

anat›n teknolojikleflmesi dada ve fütüristlerden fluxusa kadar süren önemli bir geliflim aflamas›n› içeriyor. Sanat, Joseph Beuys’un dedi¤i gibi (anti-entropik) bozulma ve fleylerin ölümüne karfl› bir disiplindir. Buna göre, teknolojinin de¤iflkenli¤i, bilginin kopuflu problemleri ve sanat›n do¤adan kopuflu tehlikesine parmak bas›lmas› gerekti¤ini düflünenler olabilir. Ancak, nano teknolojilerle entegre devreye uyumlu hücre çal›flmalar›, kuantum bilgisayarlar›, klonlama gibi çal›flmalar›n ortaya konuflu; insan-makine ütopyas›n›, bir yaflam formu olarak sanal ile gerçe¤in melezleflmesini gündeme getirdi. Bu durum, belirsizli¤in art›fl› ile anti-entropik olan sanat ve entropik olan sanat aras›nda bir bütünlü¤ün köprüsü olmaya aday bir dönemin, kaotik oldu¤u kadar “yeni”ye referans vermeyen bir sanat›n öncülü¤ünü edebilir. Videonun bir sanatsal disiplin olarak fark› ve gücü; al›fl›lm›fl format›n d›fl›nda, tüm gösterim ve sergileme olanaklar›na yer vermesi, olaydan ve kiflilerden ya da prodüksiyondan çok, fikri direkt olarak izleyiciye ulaflt›rmas›, amatör görünümünün yan› s›ra di¤er disiplinlerle kendi kulvar›n›n d›fl›nda da iliflkiye geç-

‹ST

mesi fleklinde say›labilir. TV’nin ve buna ba¤l› olarak popüler kültürün de ilgilendi¤i video; kendini medyada müzik videosu veya reklam filmleri ile de kabul ettirmifltir. Özellikle müzik videosu denen tarz›n videoya ticari bir taban oluflturdu¤u bir gerçektir. Ayr›ca internet ortam›nda yap›lan gerek sanat gerek sat›fl amaçl› siteler birbirine kaynak teflkil eder. Bu durum, videonun bir disiplin olarak dolafl›m, sergileme-gösterim kolayl›klar› içermesi ile de ilgilidir. 1960’l› y›llarda videoyla ilgilenen birkaç sanatç›dan biri olan Nam June Paik, “Yaflam›m›z boyunca televizyonun sald›r›s›na u¤rad›k, art›k karfl› sald›r›ya geçmenin zaman›d›r!” diyerek elektronik tuvallerde ifllerini oluflturuyordu. Video sanatç›lar›n›n televizyonla asl›nda oldukça karmafl›k bir iliflkisi var. Medyay› elefltirmelerine ra¤men, yap›tlar›n daha genifl izleyici kitlesine ulaflt›r›labilmesi televizyon, bilgisayar ve internet arac›l›¤›yla mümkün. Video klipleri veya televizyon reklamlar›, birçok yerde video sanatç›lar›n›n tekniklerini kullan›yor. “Müzik videosu ve televizyonu araflt›rmalar›nda, anlat› kuram› ve postmodern kuram› önemli bir yer tutar.” Müzik videosu ve televizyonu, var olan kültürel, sanatsal formlara uymayan yeni ve özgün bir form olarak dikkat çeker. Video sanat›, yüksek kültürle ticari kültür ya da kitle kültürü aras›ndaki o eski s›n›r›n ortadan kalkmas›yla birlikte, kültür endüstrisinin tüm formlar›n›, kategorilerini ve içeriklerini kapsayan yeni metin türlerini ortaya ç›karmaktad›r. Nam June Paik; “MTV, varl›¤›m› tehdit ediyor!” sözüyle müzik videolar›n›n sosyal yaflama etkisini vurguluyordu. “Enformasyon sanatt›r, sanat enformasyondur. Entelektüel bir aile için, haber alma aç›s›ndan televizyonun


SA⁄LIK

Nooshin Farhid - Zone End 2007

öncesi gazetelerdir. Kifliler, gazete okumakla televizyon seyretmek aras›nda bir seçim yapma flans›na sahipler, ama bir köylü için dünyan›n hiçbir yerinde, televizyondan önce enformasyon diye bir fley yoktur. ‹nternetse enformasyona ilk elden ulaflmad›r.” Televizyonun tüm bu ifllevlerine karfl›n video art, ekran› bir iletiflim arac› olmaktan ç›kararak, sanat ve tekni¤in birlikteli¤iyle, sanatç›lar›n elinde farkl› bir ifllev kazan›yor. ‹letiflim a¤›n›n en önemli araçlar› say›lan bilgisayar, video, projeksiyon makinesi veya televizyon, ekranlar› deneylerin ana malzemesi yap›yor. Dünyada ve Türkiye’de biliflim a¤›n›n yayg›nlaflmas›; bilgisayar kullan›c›lar›n›n artmas› ile görüntüyle çal›flman›n maliyetini düflürerek, video sanat›n›n yayg›nlaflmas›na, bir süreden beri video üreten sanatç›lara genç ve teknoloji aç›s›ndan donan›ml› bir kufla¤›n (özellikle Türkiye için ’80 sonras› kuflak) kat›lmas›n› sa¤lad›. Bu kuflak, yeni yeni sanatsal kulvarda yer al›rken ayn› zamanda, teknolojik donan›m, sanatsal donan›m aras› iliflkilerin tart›fl›lmas›n›, bu tart›flmalar›n oluflturdu¤u platform ile de video sanat›, video entalasyon, video performans gibi güncel sanat disiplinlerinin yerleflmesine yard›mc› oluyor. Videoist hakk›nda Görüyorum anlam›na gelen “video” sözcü¤üyle ‹stanbul sözcü¤ünün k›salt›lm›fl› olan “ist”in birlefliminden oluflan videoist, düz bir bak›fl› öngören ticari ve endüstriyel sanat anlay›fl›na karfl›t. Sanatç› odakl› e¤ik sanat› katmanlar›na ay›ran bir bak›fl› öngören etkinlikler, sergiler, gösterimler, tart›flmalar, workshoplar düzenlemektedir. Videoist, kendi ad›n›n düz okunuflu gibi video sanat›n› sadece monitör-görüntü

bazl› bir sanat olarak görmez, güncel sanat›n birbirini besleyen disiplinler aras› bir süreç oldu¤unu bilir. Tüm bu yaklafl›mlar›n› ‹stanbul gibi bir merkezden periferiye tafl›r. T›pk› ‹stanbul’un hiç uyumayan ve rastlant›lara yer açan çift çekirdekli evreni gibi... Videoist, 2003 y›l›nda faaliyetlerine bafllam›fl bir sanatç› inisiyatifidir. 2003 y›l›nda Kargart ve Galerix gibi sanat galerilerinin misafirli¤inde gerçeklefltirdi¤i ilk etkinli¤inde, 27 yerli ve yabanc› farkl› kuflaktan video üreten sanatç›y› misafir etmifltir. Video sanat› aç›s›ndan Asya ve Avrupa aras›nda bir trafik oluflturmay› amaçlayan ilk Videoist, ‹stanbul’da sanal sanat köprüsü olmay› baflarm›flt›r. Bu alanda, toplu gösterimlerle bir dokümantasyon oluflturmay› amaçlayan çal›flmalar aç›s›ndan büyük bir ihtiyac› karfl›layan etkinlik, 2003 y›l›n›n önemli gösterileri aras›nda yer alm›flt›r. Ayr›ca video enstalasyon, performans videosu gibi örneklere de yer vererek video sanat›n›n biçimsel perspektifini ortaya koymufltur. Videoist-2, ilk olarak 2007 Kas›m’›nda, ‹stanbul Modern Sinema’da ana dura¤›na u¤rad›. 11-20 Nisan 2008’de Goethe Enstitüsü ‹stanbul’da ikinci gösterimini gerçeklefltirdi. Videoist-2, ‹stanbul merkezli gezici video etkinli¤i olma özelli¤ini tafl›d›. Üçüncüsü 11-20 Nisan 2008 tarihlerinde gerçeklefltirilen etkinli¤imiz, oradan Diyarbak›r Kültür Merkezine ve ard›ndan Frankfurt Kitap Fuar› çerçevesinde Giessen Belediyesi ve Justus Liebig Üniversitesi misafiri olarak 2008 Kas›m’›nda Almanya’ya gitti. Ard›ndan ayn› ay içinde ‹spanya’n›n Huarte Ça¤dafl Sanat Merkezinin davetlisi olarak bir sunum ve seçki gösterimi düzenledi. Bu arada, 2010 ‹stanbul Dünya Kültür Baflkenti Görsel Sanatlar Projesi haz›rlayan Videoist, 2008-2009 sürecinde ‹stanbul periferisinde yer alan Kültür Merkezlerinde “Videoist 2010” isimli bir seçki gösterdi. Videoist, etkinliklerine 2009-2010’da Contemporary ‹stanbul 2009 Lütfi K›rdar Kongre ve Sergi Saray›’nda, Kamunun ‹ki Gölgesi: Ekran ve Uzam, Lotringer 13/Spiegel Video, Archive, Münih-Almanya’da, Tütün Deposu ile Tophane’de, “Unplugged” ile Manzara Perspectives Kuledibi-Beyo¤lu’nda devam etti. Video sanat›n›n dokümanter perspektifini oluflturan Videoist’in bir de bu gösterimler süresince oluflturdu¤u bir video sanat› arflivi bulunmaktad›r.

Evrim Kavcar - Güç Savafllar› 2009

Hülya Özdemir - Kay›p Zaman›n ‹zinde 2007

Nancy Atakan - Downpour 2007

27


KOLEKS‹YON

Fatofl Oyuncaklar› Yöresel Bebekler Koleksiyonu

YÖRESEL BEBEKLER Mert SANDALCI Ifl›k Lisesi Mezunu (1974)

Y›l 1975 Florida Disneyland’den Dünyadan Bebekler “Türkiye”

28

evir de¤iflti… Çok duyar›z bu sözü, duymakla kalmaz, yerli yersiz, düflünerek düflünmeden, laf ola beri gele cinsinden de s›kça söyleriz iki kelimeden oluflan bu cümleci¤i. Peki ya koleksiyonculukta devirler ne s›kl›kta de¤iflmifltir? Son yüzy›lda, hatta yüzy›llar boyu Bat›’da de¤iflen çokça bir fley yoktur, ama bizim için, yani bir Türk koleksiyoncusu için gerçekten çok fley de¤iflmifltir. Bat› insan›, yüzy›llard›r biriktirmeye önem vermifl, saklam›fl, araflt›rm›fl, hakk›nda yazm›fl, çizmifl, kendini gelifltirmifl ve Do¤u’dan farkl›laflm›flt›r. Do¤u ile Bat›’n›n aras›nda, tam orta yerde biz ne yapm›fl›zd›r? Yafll›s›, genci, çolu¤u çocu¤u ile imkân› olanlar pul ya da para biriktirmifltir, o da bir elin parmaklar›n› geçmez. Bu durumun oluflmas›nda nelerin etkin oldu¤u apayr› bir araflt›rma konusu... Ama ne dersek diyelim, maalesef gerçek böyle... Geçmifl y›llarda birkaç farkl› insan, akla gelmedik ayk›r› nesneler biriktirmifl, kendilerine deli gözü ile bak›lm›fl, ço¤u yapt›klar› ifli çevrelerine bir türlü anlatamam›fl, paylaflamam›fl ve hat›r› say›l›r birikimlerini kimselerle paylaflamadan göçüp gitmifllerdir bu dünyadan. Geride b›rakt›klar› ço¤unlukla eskicilerin el arabalar›nda yitirilmifl; onca emek, heba olmufltur. Ya flimdi… Çok farkl›y›z; gelifliyoruz, ö¤reniyoruz ve biriktiriyoruz… Çünkü daha küçücük bir çocukken hamburgerci oyuncaklar›ndan bafllamak üzere, çizgi film karakterlerini seviyoruz ve art›k düzenli olarak biriktirebilece¤imiz objelerimiz var.

D

Al›flkanl›¤›m›z çok küçük yafllarda oluflabiliyor. Hayat› anlamaya bafllad›¤›m›z daha ilk günlerimizde, oyuncak paketlerinin üzerinde sihirli bir sözcük ç›k›yor karfl›m›za: “Collect them all.” Bence “Collect them all.”, k›s›r e¤lence dünyalar› için hay›fland›¤›m›z zamane çocuklar›n›n ileriki y›llarda s›k› bir koleksiyoncu olabilmeleri için önemli bir bafllang›ç. Tabii ki ebeveynlerin de bu sihirli sözcü¤ü dikkate almalar› kayd›yla. Biraz nostalji yapmadan edemeyece¤im. Bizler savafl görmüfl geçirmifl, yokluk çekmifl bir neslin çocuklar› olduk. Semt pazar›nda annemizin ete¤ini çekifltirip bir külah dondurma paras›na, 50 kurufla bir plastik araba istedi¤imizde cevap haz›rd›: “Sokakta her gördü¤ün fley istenmez.” Ayran, gazoz, simit, dondurma ile lezzetlendik, saklambaç, seksek, y›lan, dekman oyunlar› ile kendimizden geçtik, misketlerimiz ve y›lan oynamak için, içine cam macunu doldurarak a¤›rlaflt›rd›¤›m›z gazoz kapaklar› en önemli oyunca¤›m›z oldu. Siyah beyaz bir dünyay› mahalle arkadafllar›m›zla el ele vererek renklendiriyorduk. Mutlulu¤un peflinde yarat›c›l›¤›m›z› kulland›k, yaratt›k e¤lendik, araflt›rd›k keyiflendik, bir de demeye dilim varm›yor, ama armuda, fleftaliye, eri¤e, duta dald›k, a¤aç tepelerinde yakalanma korkusu ile unutulmaz menüler haz›rlad›k kendimize. Nefle dolduk… ‹flte o günlerde, az say›da çocuk, biriktirme flans›na da sahip oldu.


Anonim çal›flmalar

Orijinal So¤anl› Bebekleri

Onlar›n pul biriktirmekten baflka bir seçenekleri yoktu. Pul biriktirerek bambaflka bir keyif yaflad›lar, farkl› hissettiler, dünyadan haberleri oldu. Sonra o çocuklar anne, baba, amca, teyze oldular… Devam ettiler, biriktirerek ö¤renmeye, biriktirerek ö¤retmeye, biriktirerek kültürüne sahip ç›kmaya, biriktirerek farkl› insanlar olmaya… Ama çocuklu¤umuzun neflesi ve tad›, üniversite y›llar›nda biraz kaçar gibi oldu. Anarfli, terör, boykot, silah, eylem… Simsiyaht›… Yeni dünyam›zda yeni arkadafll›klar›m›z geliflti, ilk ciddi aflklar›m›zla tan›flt›k, biraz daha içimize kapan›r, çevremizi daralt›r gibi olduk. Biriktirme al›flkanl›¤›m›z›n de¤erini bu kez daha iyi anl›yorduk; yeri geldi¤inde kendimize yetiyorduk. Koleksiyonlar›m›z hep yan›m›zda idi, biz gelifltikçe onlar da gelifliyor, d›fl dünyada olup biten olumsuzluklardan etkilenmeden bizi e¤itmeye, farkl› k›lmaya ve mutlu etmeye devam ediyorlard›. 1978 y›l› ve ben 20 yafl›nday›m, o y›llarda daha sonra eflim olacak Gülnur Han›m’la arkadafll›¤›m›z yeni bafllam›flt›. Bugün gençlere garip gelebilir ama gezinme mekân›m›z ço¤unlukla Kapal›çarfl›’yd›. Kapal›çarfl› ziyaretlerinde vazgeçemedi¤imiz bir mekân vard›. Buras›, vitrininde el yap›m› Anadolu bebekleri olan bir antikac›yd›. Neredeyse her defas›nda u¤rad›¤›m›z bu antikac›n›n önünde, özlemle, böyle bir bebe¤e sahip olmay› düflledik durduk. Fiyat›n›n çok pahal› olabilece¤ini düflünüyorduk ve üzülmemek için uzun süre dükkândan içeri girip fiyat›n› soramam›flt›k. Nihayet günü gelip fiyat›n› sordu¤umuzda, hayat›m›z›n sonuna kadar böyle bir bebek sahibi olamayaca¤›m›z›

anlam›fl olduk ama bu bizim flevkimizi k›rmad›. Mükemmel örneklere sahip olamayacakt›k, anlam›flt›k, ama vars›n olsun, ufak ufak, f›rsat buldukça, gezip gördükçe biriktirmeye karar verdik. ‹lk y›llar›m›zda çeflit yok denecek kadar azd›, ama son on y›l içinde geleneksel el yap›m› bebek ciddi bir sektör hâlini ald›, patentli, patentsiz, özenli, özensiz neredeyse tüm turistik dükkânlar›n vitrinlerinde, tezgâhlarda yer al›r oldu. Bu sayfalardaki bebekler ciddi bir koleksiyon olmasa da iddias›z, keyifli bir birikimin sonucu bir araya geldiler. fiimdi eminim ki, okurlar, bu yafl›mda o mükemmel bebeklerden birine sahip olup olmad›¤›m› merak ediyordur. Cevab›m, maalesef hay›r. Art›k bu tarz bebekler “Geleneksel K›yafetli Bebek” olmaktan ç›k›p “Belgesel Nitelikli Bebek” olarak an›l›yorlar ve elde edilmeleri hâlâ ciddi bir maddi külfet gerektiriyor. Ancak bu durum, biriktirmemize ve bilgilenmemize mani de¤il. Biraz sa¤› solu kar›flt›rd›m ve afla¤›daki bilgilere ulaflt›m. Türkiye’nin yetifltirdi¤i ilk belgesel nitelikli bebek sanatç›s› Zehra Müfit Saner imifl. 1936’da K›z›lay Haftas› nedeniyle Taksim Belediye Bahçesi’nde K›z›lay, K›z›lhaç, K›z›larslan ve Günefl Derneklerinin kat›ld›¤› bebek yar›flmas›nda, yirmi ülkeden gelen kat›l›mc›lar›n aras›nda, “Arzuhalci” adl› eseriyle birinci olmufl. 1950’li y›llar›n ortalar›na kadar bu konuda eser veren tek sanatç›ym›fl. O y›llarda Zehra Müfit Han›m’a hayranl›k duyan bir isim daha ortaya ç›km›fl: Nimet Sanl›man. Mesle¤e bafllang›c›n› flöyle anlat›yor: Hocam Zehra Müfit Han›m’›n yapt›¤› bebekleri görüp hayran oldu¤umda ve hobi olarak kendisinden ders almaya bafllad›¤›mda bu iflin hayat›m› yönlendirece¤ini hiç düflünmemifltim. Hocam›n Bergama yöresel k›yafetiyle anne ve bebe¤i

29


KOLEKS‹YON Lefkofla’dan dervifl

Beypazar›’ndan mor merkep

Kapal›çarfl›’da bebekçi amcadan

vefat›ndan evvel söyledi¤i "Nimet, elimi sana veriyorum, bu ifli benden sonra sen götüreceksin." sözlerinden bir süre sonra, 1955 y›l›nda, Beyo¤lu Amerikan Haberler Bürosunda ilk sergimi açt›m. Geçenlerde Nimet Han›m ile konuflmak f›rsat›n› buldum. Üretimini hâlen Beyo¤lu’nda “Elif Bebek” atölyesinde sürdürüyor. Kendisine hikâyemi anlatt›¤›mda gülümseyerek y›llar önce Kapal›çarfl›’ya bebek verip vermedi¤ini hat›rlamad›¤›n› söyledi, ama uzunca bir süre Hilton Oteli’nde bir vitrini olmufl. “Belgesel Nitelikli Bebek”lerin k›sac›k hikâyesi böyle. Unutmadan, son derece sevecen, nazik bir han›mefendi olan Nimet Han›m’›n kendine ait bir internet sitesi var: http://www.nimetdolls.com Merakl›lara tavsiye olunur. Hakl› olarak diyeceksiniz ki en mükemmel parçalara sahip olamayaca¤›n› bile bile, kös kös biriktirmeye nas›l bafllad›n? Sorunun cevab›: “Bebekçi Amca”. Kapal›çarfl› turlar›ndan birinde rastlam›flt›k ona. Y›l 1980’di san›r›m. Kapal›çarfl›’n›n Çukur Muhallebici’sine yak›n bir köflede alt›na bir tabure çekmifl, yerde sergiliyordu bebeklerini. Param›z oldukça, ondan bebek almaya bafllad›k. Fiyatlar› oldukça ehvendi. Bir süre sonra kayboldu gitti. Kimdi, bebekleri kendi mi yap›yordu, bilinmez. Bebekçi Amca’dan sonra, 90’l› y›llar›n bafl›ndayd› san›r›m, ünlü oyuncak markam›z “Fatofl Bebek”, bugün oyuncak koleksiyoncular›n›n hararetle arad›¤› geleneksel k›yafetli bebekleri piyasaya sürdü. Toplam 13 parçadan oluflan koleksiyondaki bebeklerin yüz hatlar› üzerlerinde de oldukça iyi çal›fl›lm›fl, tipler yörelerinin yaln›zca k›yafetlerini de¤il, neredeyse tüm antropolojik özelliklerini tafl›r bir hâle gelmiflti. Fatofl’un bebeklerinden sonra “So¤anl› Bebe¤i”ni tan›d›k. Bundan elli y›l öncesinde Kayseri’nin Yeflilhisar ilçesinin So¤anl› köyünde tesadüfen ortaya ç›km›fl So¤anl› BeEdirneli k›z

30

fiirince’den k›rm›z› kedi

be¤i. Anlat›lan hikâyeye göre; yaklafl›k 50 sene önce, köyün ö¤retmeni ö¤rencilerden evlerinde bir bez bebek yaparak okula getirmelerini istemifl. O zaman ilkokulda okuyan Döndü adl› ö¤renci, eve gelip ninesi Hanife Han›m’dan bir bebek yapmas›n› istemifl. Hanife Han›m da yörede bayanlar›n giydikleri k›yafetlerden esinlenerek bir bez bebek yap›p torununa vermifl. Döndü okula giderken, elindeki bebe¤i gören turistler bu primitif bebe¤i çok be¤enmifller ve Döndü’ye iyi bir para vererek sat›n alm›fllar. Döndü, bebe¤i turiste satt›ktan sonra elinde para, sevinmekle a¤lamak aras›nda bir duyguyla tekrar eve dönmüfl. Bebe¤ini turistlerin sat›n ald›¤›n› ve bunun için kendisine para verdiklerini söyleyerek ninesinden yeni bir bebek yapmas›n› istemifl. Olay duyulunca di¤er köylüler de bu ifle dört elle sar›lm›fllar. Uzunca bir süre Kapadokya bölgesinde turistlere sat›lan bu bebeklerden ‹stanbullular›n haberi bile olmam›fl, ama art›k, geziyor, görüyor, sihirli camdan izliyoruz. So¤anl› bebeklerini hepimiz biliyoruz. Onlar, Türk Patent Enstitüsünden tescillendiler bile… fiimdilerde, yöresel k›yafetli bebeklerimiz her yerde gözümüze çarp›yor… Ucuz, keyifli, renkli, e¤itici nesneler… Vitrinleri süsleyen bu bebekler bir yandan an›lar› deprefltiriyorlar, di¤er yandan yaflamakta oldu¤umuz Barbie’li, Bratz’l› hayattan, özlemini duydu¤umuz baflka hayatlara seyahat etmemizi sa¤l›yorlar. Bebek imalatç›lar›m›z çeflitlenip ço¤ald›, ço¤almaya da devam ediyor. Hatta Ürgüp’ün Mustafapafla beldesinde ilk bebek müzemiz bile aç›ld›. Kurucusu; bir bebek yap›mc›s› Sibel Radiye Gül. Folklorik bebek yap›m›na Mersin’de bafllayan Radiye Han›m, eflini kaybedince Ankara’ya yerleflmifl ve küçük atölyesinde bebeklerini giydirmeye devam etmifl. Nasrettin Hoca, Osmanl›n›n 700. y›l›, Cumhuriyet’in 75. y›l›, Mevlana Y›l› ve Dede Korkut Hikâyeleri gibi tematik sergiler açt›kça


Milas Çomakda¤›l› Gül Bebek

Fidan Bebek, Kuzey Ege Yörü¤ü

P›nar Bebek Kastamonu P›narbafl›

Ayval›k

özellikle çocuklar›n ilgisini görmüfl ve 2001’de Kapadokya’da 150 y›ll›k bir Rum kona¤›n› sat›n alm›fl. Maddi ve manevi büyük emeklerle restore ettirdi¤i kona¤› 2006 y›l›nda halka açm›fl. Kültür Bakanl›¤›na ba¤l› müzede, Radiye Han›m’›n yapt›¤› 1800 folklorik bebek var. Polonya, Tayland ve Avustralya gibi 52 ülkeden 560 bebek de ba¤›fl yoluyla gelmifl. Son say› 2360.1 Yine bebek imalatç›lar›m›za dönersek Batman’da Abdullah Usta’n›n Ören bebeklerinden de söz etmeden olmaz. Muazzam bir çeflidi var ve siparifl üzerine çal›fl›yor. Ufak çapl› bir atölye diyebiliriz. www.batmanorenbebek.net adl› internet sitelerinden bilgi almak mümkün. Son olarak internette gezinirken karfl›laflt›¤›m kendileriyle ilgili ilginç bir haberi de nakletmeden geçemeyece¤im: Radikal - Ankara: Batman'da üretti¤i bez bebeklerle geçimini sa¤layan Hamdullah Günefl'in feryad›na Diyanet kulak verdi. Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› Din ‹flleri Yüksek Kurulu Üyesi Mehmet Keskin, “Genel ahlak kurallar›na ayk›r› olmad›kça biblolar›n, oyuncaklar›n, figür, resim ve foto¤raflar›n imal edilmesinde ve evde bulundurulmas›nda dinimizce bir sak›nca yoktur.” dedi. Bas›nda yer alan bu haber üzerine üreticilerden bir beyan gelmifl: “Haberler nedeniyle zor durumda kald›klar›n› anlatan küçük kardefl Hamdullah Günefl: 7 y›l önce Almanya'dan

bir tan›d›k vas›tas›yla iki siparifl ald›k. fiah›slar “Diyanette görevliyiz.” dediklerinde ben de merak edip, yapt›¤›m iflin günah olup olmad›¤›n› sordum. Bana ne niyetle yapt›¤›na ba¤l›, dediler. Ben de ekmek param için yap›yorum, dedim. Haberde anlat›ld›¤› gibi Batman Müftülü¤ü ve Diyanetle bu konuyla ilgili görüflmedim." dedi.2 Yorumu okurlara b›rakarak bir baflka habere geçeyim. Karaman ‹fiKUR ‹l Müdürü Kemal Atefl, yapt›¤› yaz›l› aç›klamada, turizm potansiyeli yüksek olan Karaman'a gelen turistler için, Karaman'a özgü hediyelik eflya sunmada belli s›k›nt›lar oldu¤unu bildirdi. Hem bu ihtiyac›n karfl›lanmas› hem de iflsiz vatandafllar›m›za ifl kap›s› açmak amac›yla 5 A¤ustos tarihinde, oyuncak bebek yap›m iflçili¤i kursu açacaklar›n› ifade etti. 3 Bu arada konu ile ilgili bir de kitap bas›lm›fl. Kültür ve Turizm Bakanl›¤› Araflt›rma ve E¤itim Genel Müdürlü¤ü küçük ve narin bir kitap ç›karm›fl geçti¤imiz aylarda: “Folklorik Giysili Yapma Bebek” Do¤anay Çevik’in editörlü¤ündeki kitapta, uzun makaleler yerine çeflitli yörelerden bebek foto¤raflar› var.4 Görülüyor ki el yap›m› bebek iflleri art›k yoluna girmifl. Kurs haberleri, sergiler, kitaplar, bollaflan malzeme, ehven fiyatlar, san›r›m ciddi ve keyifli bir koleksiyona bafllaman›n vakti gelmifl… 1,4 Karahan, Jülide; Atlas Jet Dergisi, Haziran 2011 2

Cihan Haber Ajans›, 30.07.2007, 17:23 [931516]

20 y›l öncesinde Denizli civar›ndan al›nm›fl anonim bir çal›flma

31


DO⁄A ‹NSAN

Do¤adan yoksunluk sendromu Do¤adan yoksunluk sendromu ad› alt›nda, geliflmifl ülkelerde, bu konu ile ilgili bilimsel çal›flmalar yap›l›yor, sizinle biraz da bunlar›n sonuçlar›n› paylaflmak istiyorum. Serdar KILIÇ Do¤ada Yaflama Uzman› Araflt›rmac›, Gezgin

U

zmanlar, okul öncesi çocuklar›n›n fiziksel hareketliliklerinin en iyi göstergesinin yaln›zca d›flar›da zaman geçirmek oldu¤unu ve çocuklar›n kapal› mekânlarda hareketsiz bir yaflam sürmelerinin kesinlikle zihinsel sa¤l›k sorunlar›na yol açabilece¤ini belirtiyorlar. Birçok araflt›rma, ailelerin serbest zamanlar›n›n azald›¤›n›, TV ve bilgisayar›n önünde geçirilen zaman›n artt›¤›n›, beslenme al›flkanl›klar› ve hareketsiz yaflam biçiminden dolay› hem yetiflkinler hem de çocuklar aras›nda obezli¤e daha s›k rastland›¤›n› gösteriyor. Bunlar› zaten biliyoruz. Peki, çocuklar›n do¤ada geçirdi¤i zaman›n eskisine oranla ne kadar azald›¤›n› biliyor muyuz?

Foto¤raflar: Kaan VERD‹O⁄LU

32

Bak›n, ABD’de Maryland Üniversitesinden Sandra Hofferd’in bir çal›flmas›na göre, 1997’den 2003’e gelindi¤inde, dokuz ile on iki yafl aras› çocuklar›n k›r gezintisi, yürüyüfl, bal›k tutma, plajda oyun oynama, kamp kurma, bahçe iflleri gibi aç›k hava etkinlikleri, yüzde elli oran›nda azalm›fl. Hoffred, ayr›ca, bu süre içerisinde çocuklar›n serbest oyunlarla ya da kendi istedikleri gibi geçirdikleri sürenin haftada toplam dokuz saat azald›¤›n› bildiriyor. May›s ay›nda bahar›n ‹stanbul’a “merhaba” dedi¤i bir hafta sonunda evimizdeydik. Evimizin hemen önünde bir göletimiz var, arka tarafta da hemen orman bafll›yor. Biz de o¤lum Tibet’le birlikte evde ödev yap›yorduk, Tibet d›flar› ç›kmak istedi. Ödevi öylece b›rak›p d›flar› ç›kt›k, sitemizde bir sürü ayn› yaflta çocuklar› olan aile var, ama hiç kimse d›flar›da de¤ildi. Bir iki tur bisiklete bindik ve sonra Tibet kendi bafl›na göletin çevresinde oynamaya bafllad›. Çok geçmeden her yerden çocuklar ç›kmaya bafllad›, ortal›k bir anda flenlendi, göle bot koyup kürek çekenler, kelebekleri kovalayanlar, bisikletle dolaflanlar, birbirlerini kovalayan ve kendilerince yeni oyun yaratanlar… Akflama kadar vakit nas›l geçti, anlayamad›k. Eve döndü¤ümüzde “Ben onu yemem.” demesine al›fl›k oldu¤umuz, zorla yemek yiyen küçük adam, önüne ne konduysa silip süpürüverdi. Ve ayn› flenlik, ertesi gün de devam etti. Bu arada, ödevini ancak ertesi günün akflam› bitirebilmiflti. Bundan flu sonuç ç›kar›labilir: “Her çocu¤un içinde do¤a, üzeri külle kapl› bir kor gibi uyur, o külü üflemenin bir yolu mutlaka vard›r.” Her çocu¤un içinde bir do¤a vard›r. Biraz da benim do¤a ile olan iliflkimden bahsedeyim. Ben do¤aya ve da¤lara afl›¤›m, di-


yebilirim. ‹nsan zaten o kadar güzel bir fleyi bulur da b›rak›r m›?.. Ben de do¤adan kopam›yorum bir türlü, her f›rsatta mutlaka ona gidiyorum ve ailemi de buna dâhil ediyorum. Benim en iyi ö¤retmenim do¤a oldu, onunla birlikte yaflayan dedemin deneyimleri oldu. Yaz tatillerimde hiç sektirmeden dedemin çiftli¤ine gider, ta ki tatil bitene kadar orada kal›rd›m. Do¤ada yan›m›zda tafl›yacaklar›m›z bedenimiz ve bilgilerimizdir, bunlar bizi ayakta tutacak en önemli iki fleydir. Bedeni iyi çal›flan insan›n sa¤l›¤› bozulmaz, fizyolojimiz ve ruh sa¤l›¤›m›z tamamen buna ba¤l›d›r. Dedem, bir Güney Kafkasya göçmenidir. Rahmetli, derdi ki “… evlat, bizler 45 yafl›m›za geldi¤imizde daha yeni olgunlaflm›fl say›l›rd›k.” ve kendisi 107 yafl›na kadar yaflay›p bir da¤da yürüyüfl s›ras›nda düflerek hayat›n› yitirmiflti. Bu insan, 14 y›l askerlik yapm›fl (1909-1923) ve en zor koflullarda Anadolu’da birçok cephede savaflm›flt›. Geçirdi¤i zor y›llara karfl›n, flu ana kadar ondan daha mutlu bir insana rastlamad›m çevremde. Çakmak kullanmadan atefl yakmay›, bitkilerle kür uygulayarak hastal›k iyilefltirmeyi, hayvan izi takip etmeyi, gerçek anlamda avc›l›¤›n zihniyetini, do¤aya ve üzerindeki tüm canl›lara olan sayg›y› ondan ö¤renmifltim, o da atalar›ndan ö¤-

renmiflti, ama hepimizin ö¤reticisi do¤ayd›… Yaban; gücün, ö¤renmenin ve zorluklara meydan okuman›n yeridir. Kendimizi ço¤u zaman do¤adan ayr› görsek de, biz, bu yaban›ll›¤›n bir parças›y›z ve hâlâ avc›, toplay›c› genlerimizi içimizde tutan biz insanlar, ihtiyaç duydu¤umuz her fleyi do¤adan elde ediyoruz. Yedi¤imiz, içti¤imiz, tükettiklerimiz, arac›m›z›n yak›t›, giysilerimiz yani her fley do¤adan elde ediliyor. Biz öldükten sonra da gidece¤imiz yer, yine do¤a ancak büyük bir terslik var ki bizler do¤ada yaflayam›yoruz. Do¤aya dönmezsek do¤a bizi alt etmeye devam edecek. Do¤al afetler diyoruz, bak›n›z, en yak›n örne¤i; Japonya depreminin ard›ndan yaflananlar… ‹nsano¤lu do¤adan kopmadan yafl›yorken, flimdilerde, do¤al afet ad›n› verdi¤imiz fleylerden korunman›n yollar›n› bilerek yaflam tarz›n› biçimlendiriyor. Co¤rafyaya uygun bar›nma ve beslenmeden bahsediyorum, bu örnekleri ço¤altabilirsiniz. Kuzeyde en uzun gün, bir gece evvel ulaflt›¤›m›z 2345 m’deki yayla evinde, günefl batar batmaz, yorgunluktan tulumlar›m›za girip s›zm›flt›k. Nedense çok erken uyanm›flt›m, bütün gece gürül gürül akan Ceymakcur Vadisi’ndeki derenin sesini art›k içimde duyuyordum, saati-

Her çocu¤un içinde do¤a, üzeri külle kapl› bir kor gibi uyur, o külü üflemenin bir yolu mutlaka vard›r. Her çocu¤un içinde bir do¤a vard›r.

33


DO⁄A ‹NSAN

Yaban›l do¤a; gücün, ö¤renmenin ve zorluklara meydan okuman›n yeridir. ‹nsan, do¤ada as›l mücadelesini, do¤a ile de¤il, kendisiyle yap›yor.

34

me bakt›¤›mda henüz 01.30 civarlar›yd›, güneflin do¤mas›na en az 3 saat kadar bir zaman vard›, ama çok enteresan bir durum; kap› ve pencerenin aralar›ndan içeri ›fl›k s›z›yordu. Hemen bafl›m›n üstündeki iki bölmeli kap›n›n üst k›sm›n› aralad›¤›mda, dolunay›n ›fl›¤› gözümü alm›flt›, içime tarif edemeyece¤im bir huzur ve mutluluk serpilmiflti, hiç k›m›ldamadan ay›n gökyüzündeki o muhteflem duruflunu ve da¤lar›n kuzeydeki yamaçlarda hâlâ erimemifl olan kar›n üzerindeki yans›mas›n› izlerken, büyülenmifl gibiydim. Kendi kendime Allah’›m ben öldüm de cennete mi geldim, dedim. Bu mutlulu¤umu sevgili Maksut’u uyand›r›p onunla paylaflmak geldi içimden. Uyku tulumumun fermuar›n› indirirken: “Ne o Serdar Kardefl, bir hadise mi var?” diye yüre¤i okflayan o ses tonu ile seslenmiflti. Uyan›k oldu¤unu ve kap›n›n üst k›sm›n› açt›¤›mdan beri beni seyretti¤ini söyledi. Birbirimize hiçbir fley söylemeden ikimiz de ayn› fleyi yapt›k, mat ve tulumlar›m›z› al›p avluya serildik, günefl zirvelere vurana kadar, hiç konuflmadan, da¤lar› ve ay› seyrettik. ‹flte o an anlam›flt›m, bu yolculuk, sevgili bo¤am›z Candan’› da¤lar›n arkas›ndaki güzel otlara kavuflturmaktan daha öte bir fleydi. Yaban›l do¤a; gücün, ö¤renmenin ve zorluklara meydan okuman›n yeridir. ‹nsan, do¤ada as›l mücadelesini, do¤a ile de¤il, kendisiyle yap›yor. Asl›nda do¤an›n bütün insanl›k için bir an-

lam› var, düflünsenize; yedi¤imiz, içti¤imiz, giydi¤imiz, hatta bizleri tafl›yan araçlar›m›z, onlar›n yak›tlar› vb. her fley do¤adan elde edilmiyor mu? Bizler de oradan gelmedik mi? Nihayetinde kavuflaca¤›m›z yer de oras›d›r, ancak, bizler orada yaflam›yoruz; maalesef do¤adan kopuk yafl›yoruz. Ne oldu bize, neden do¤adan koptuk? Ben de elimden geldi¤i kadar›yla ö¤rendiklerimi çevremdeki tüm insanlarla paylafl›yorum, çocuklar için 2000 senesinde kurdu¤um kendi kamp›mda onlara do¤ay› ve do¤a sevgisini afl›lamaya çal›fl›yorum. “Da¤lara vursam kendimi, iddia ediyorum ki 120 yafl›ma kadar kimseye muhtaç olmadan yaflayabilirim…”


TAR‹H

Bir aflk›n roman›: AZ‹YADE Büyük bir Türk dostu olan Frans›z yazar ve romanc› Pierre Loti’nin Türkiye günleri, ona hazin bir aflk da yaflatm›flt›. Yazar, bu aflk› “Aziyade” isimli ilk roman›nda ölümsüzlefltirdi. Pierre Loti Tepesi’nden Haliç.

nlü Frans›z romanc› Pierre Loti, 14 Ocak 1850 tarihinde Rochefort sur Mer’de do¤du. 1850-1923 y›llar› aras›nda yaflad›. Gerçek ad› Louis Marie Julien Viaud olan yazar, ayn› zamanda bir deniz subay›yd›. 1867 y›l›ndaki Okyanusya seferi s›ras›nda, Büyük Okyanus’ta yetiflen bir çiçe¤in ad› olan Loti takma ad›n› ald›. Mesle¤i sayesinde Ortado¤u ve Uzakdo¤u ülkelerini, kültürlerini görme f›rsat› buldu. Yazd›¤› an› ve romanlarda bu seyahatlerinde edindi¤i bilgilerden çok faydaland›. Denizcilik ö¤reniminin ard›ndan, 1881’de yüzbafl›, 1906 y›l›nda da albay rütbesini ald›. ‹stanbul’u da ziyaret eden Loti, bu flehirden ve Osmanl› kültüründen çok etkilendi. Daha sonra, defalarca buraya gelerek uzun süre Eyüp’te yaflad›. ‹stanbul’a ikinci geliflinde (1879), o zaman›n Osmanl› Dönemi Türkiyesi’ni anlatt›¤› “Aziyade” adl› roman›na ad›n› veren kad›nla hazin bir aflk yaflad›. Pierre Loti onu Selanik’te tan›m›fl, ‹stanbul’da bulmufl ve onunla gizli gizli buluflmaya bafllam›flt›. Kad›n›n gerçek ad› Hatice’ydi. Yeflil gözlü bir Çerkez güzeliydi ve bir adam›n üçüncü efliydi.

Ü

Loti, Eyüp’teki evinde s›k s›k bulufltu¤u genç kad›nla yaflad›¤› günleri bir günlü¤e kaydetti.. ‹stanbul’dan ayr›ld›ktan sonra yaflad›klar›n› “Aziyade” adl› roman›nda ölümsüzlefltirdi. Bu, yazar›n ilk roman›yd›. Ancak, on y›l sonra, ‹stanbul'a tekrar geldi¤inde, Hatice’nin öldü¤ünü ö¤renmesi onun için bir y›k›m oldu. Frans›z yazar, Türkiye’de bulundu¤u zamanlarda bafl›nda fes, elinde tespihle Türk k›l›¤›na girip, Türklerin aras›nda gezinmekten hofllan›yordu. S›k s›k Haliç s›rtlar›nda, Eyüp’te bir kahveye giden yazar (flimdiki Pierre Loti Kahvesi), burada an›lar›n› yâd eder, görkemli manzarada eski günlerine dönerek uzun süre kal›rd›. Günümüzde bu kahvehanenin oldu¤u tepe, Pierre Loti Tepesi olarak an›lmaktad›r. Loti, Türk dostu olarak Balkan Savafllar›, I. Dünya Savafl› ve Anadolu’nun iflgali s›ras›nda daima Türkleri savundu. Millî Mücadele döneminde, Anadolu’daki direnifle destek verdi ve kendi ülkesi olan iflgalci Fransa’y› a¤›r bir dille elefltirdi.

Dr. Arif AKDEN‹Z FMV Özel Ifl›k Lisesi Türkçe-Sosyal Bilimler Bölüm Baflkan›

Pierre Loti Hatice’nin mezar› bafl›nda.


GEZ‹ ‹ZLEN‹M

PRAG “…Prag’da a¤›r a¤›r ayd›nlan›yor barok; Huzursuz, uzak Ve yald›zlar›nda kararm›fl keder. Ölen bir y›ld›zdan uçup gelen kufllara benziyor, Dördüncü fiarl Köprüsü’nde heykeller...”

Naz›m Hikmet, 1956

Selen AK Klasik Filolog

36

airin bir k›fl gecesi bakt›¤› yerden, bir yaz sabah› bak›yoruz Vlatva Nehri’ne. Yar›m yüzy›lda ne çok fley de¤iflmifl, kent nelere tan›k olmufl, nelere gözlerini yummufl ama alt›m›zdan ak›p giden nehir, yan›m›zda Charles Köprüsü, karfl›m›zda Prag Kalesi ve St. Vitus Katedrali’nin silüeti hiç y›pranmadan kalm›fl sanki. Yar›m yüzy›l da laf m›? Efsanelere göre Kraliçe Lebuse ve kocas› Premsyl taraf›ndan kurulan Prag, 10. yy.’da ticari olarak büyük bir kent merkezi hâline gelmifl. Kent, daha sonra aziz ilan edilen Vaclav’›n, öz kardefli Boleslav taraf›ndan, katledilifline flahit olmufl. Kutsal Roma Germen ‹mparatorlu¤u egemenli¤ini de görmüfl, Habsburglar egemenli¤ini de. ‹kinci Dünya Savafl› s›ras›nda Almanlar›n zulmünü, sonras›nda komünizmi hissetmifl ensesinde. fiimdiyse, korkuluklar›nda tafl›d›¤› aziz heykelleriyle, her yan› doldurmufl turistleriyle, hediyelik eflya sat›c›lar›yla, müzisyenleriyle, laternac›s›yla köprüyü önümüze al›yoruz. 15.yy’dan 19.yy.’a kadar taç giyme törenlerine

sahne olmufl kral yolunun tam ortas›nday›z. Ard›m›zda, Karlova Caddesi ve Barut Kap›s›’na giden Celetna. Önümüzde, kaleye uzanan yol... ‹lerliyoruz. Prag Kalesi’ndeyiz. ‹lk dura¤›m›z, Aziz Vitus Katedrali. Önce kulenin 287 basama¤›n› ç›k›p, kente tepeden bak›yoruz. Sonra kulenin içinde, rengârenk Charles Köprüsü’nden görünüm


St. Vitus Katedrali vitraylar›

vitraylar›n alt›nda -ki biri ünlü Ressam Mucha’n›n imzas›n› tafl›yor- ilerliyoruz. Efsaneye göre; Aziz Vaslav’›n ölmeden önce tuttu¤u kap› tokma¤›n›, bunun karfl› çapraz›ndaki devasa orgu geçip ç›k›yoruz. Kraliyet saray›na yöneliyoruz. 15. yy.’da yeni flehirdeki belediye binas›nda gerçekleflen olay›n tekrar› burada gerçekleflmifl. 17.yy’.da Habsburg arflidükünün tahta geçmesini protesto eden Protestanlar, arflidükün iki valisini, bu saray›n odalar›n›n birinden camdan afla¤› atm›fllar. Neyse ki, gübre üzerine düflen valiler, olay› sa¤ salim atlatm›fllar. Saraydan ç›k›nca, kale içinde olman›n güvencesiyle çevremizdeki yap›lara bak›yoruz. Pek ço¤u yüzy›ll›k sanat eserlerini bar›nd›ran galeriler... Önceli¤i Aziz Georg Kilisesi’ne veriyor, oradan da Alt›n Yol’a ç›k›yoruz ve bir yan›yla yüz y›llarca kuyumculuk sektörünün befli¤ini oluflturan bir yan›yla da askerlere ev sahipli¤i yapan soka¤›n, ticari hediyelik eflya sektörü karfl›s›nda nas›l boyun e¤di¤ini gözlemliyoruz. Kaleden ç›kt›¤›m›z zaman iki yol var önümüzde: Birinci yol; Küçük Mahalle’ye (Mala Strana) ç›k›p, tarihî sokaklar›n ve kiliselerin aras›ndan geçerek nehre inmek için. Bu yolun size sunacaklar›, ufak bir nehir turu yapmak, modern sanatlar müzesinde gezinmek ya da nehir kenar›nda bir kahve içip yeni neslin yapt›¤› gibi Hindistan cevizi içinde içkinizi yudumlamak ve parkta biraz uzan›p, Kafka Müzesi’ni görmek olacakt›r. Di¤er yoldan ilerlemekse, kral yolunu gerisin geri takip ederek, eski flehre, ortaça¤a bir merhaba demek. Biz ortaça¤a geri dönüyoruz.

St. Vitus Katedrali

Köprü giriflinde, Fransisken Kilisesi ve Klementium’u ziyaret edip, (Ne yaz›k ki ünlü kütüphane binas› tadilat dolay›s›yla kapal›yd›.) Eski fiehir Meydan›’na (Staromestsken Namesti) var›yoruz. Tam ortada 15. yy.’da dinî reformlar›n öncüsü olmufl Jan Hus An›t› yer al›yor. Çevresinde y›lbafl› haz›rl›klar›n› ça¤r›flt›ran tezgâhlar, kiminde hediyelik eflya, kiminde yiyecek, içecek… Tam karfl›m›zdaki Tyn Kilisesi, yüzy›llara meydan okuyarak Jan Hus’un yas›n› tutmakta sanki. Ve onun önünde de kentin sembolü olan Eski Belediye Binas›, ma¤rur duruflunu sergiliyor. ‹kinci Dünya Savafl›’nda, Almanya’ya direnç göstermeden teslim olan Prag; Varflova, Budapeflte, Köln, Dresden gibi di¤er Orta Avrupa kentlerine k›yasla, savafltan oldukça hasars›z ç›km›fl. Belki de bunun mahcubiyetiyle, savaflta biz de ac› çektik, dercesine, Sovyet Ordusu’nun kente girifliyle geri çekilen Nazilerin k›smen zarar verdi¤i Eski Belediye Binas›n› (Staromestska Radnice) uzun y›llar onarmadan, oldu¤u gibi b›rakm›fllar. Bina bugün, bitifli¤indeki astronomik saat ve izleyicilere panoramik bir Prag manzaras› sunan kulesiyle ilgi oda¤›… Efsaneye göre, saati yapan Hanush Usta, ayn› mekanizmay› baflka bir saatte de kurmas›n diye kör edilmifl. O da intikam›n›, kendini saatin mekanizmas›n›n içine atarak alm›fl ki, saat on y›llarca çal›flt›r›lamam›fl. Ancak, flimdi, buras› Eski fiehir Meydan›’ndaki (Staromestske Namesti) en gözde yerlerden biri. Kulenin yan›ndan herhangi bir soka¤a sap›p da hediyelik eflyac› görmemekse mümkün de¤il: Magnetinden anahtar-

Charles Köprüsü’ndeki John Nepomuk heykeli

Kral›n eflinin günah ç›kar›rken söylediklerini, krala anlatmad›¤› için Charles Köprüsü’nden nehre at›lan rahip John Nepomuk’un heykeli de köprü üzerinde yer al›yor. Suya düflen rahibin bir ›fl›kla kurtar›ld›¤›na inan›l›yor ve heykelde ›fl›¤› temsil eden bir y›ld›zl› çember bulunuyor.


GEZ‹ ‹ZLEN‹M

l›¤›na, tiflörtünden barda¤›na kadar Prag ya da Praha yaz›l› bir sürü hediyelik eflya… Ço¤unda da kedi figürü var, caddelerde bir tekine bile rastlamamam›za ra¤men. Yola devam ediyoruz. Celetna Caddesi’nin sonunda gardiyanlar gibi yan yana sizi bekleyen, biri neo-gotik, di¤eri art nouveau iki yap›, z›tlar›n uyumuna al›flana kadar, bir süre gözlerinizi yorabilir. ‹lki, 1475 y›l›nda II. Vladislav taraf›ndan infla edilen, 16. yy.’da ise barut deposu görevine lay›k görülüp, 19. yy.’daki restorasyonuna kadar çürümeye terk edilen Barut Kap›s› (Prasna Brana), ikincisi, yine 15. yy.’da eski kraliyet saray›n›n yerine infla edilmifl, günümüzdeyse pek çok konsere, konferansa ve kafeye ev sahipli¤i yapan Belediye Saray› (Obecni Dum)’d›r. Eski flehrin ortaça¤ atmosferinden s›yr›lmak isterseniz, tam karfl›da modern binalar›nda konufllanm›fl Çek Merkez Bankas› ve Hybernia Tiyatrosuna göz atabilir,

Eski fiehir Meydan› ve Jan Hus An›t›

topuklu ayakkab›lar› ya da tak›m elbiseleri ve bond çantalar›yla ifllerinin peflinden koflturan ya da civardaki kafelerde h›zl›ca ö¤le yemeklerini yiyen kentlileri gözlemleyebilirsiniz. Su, telefon kart›, dergi vs. almak için büfelerden birine yöneldi¤inizde ise, ilk müflterinin arkas›nda, havaalan› pasaport kontrol noktalar›ndaki gibi, bir iki metre geride, sanki k›rm›z› çizgide duruyormuflças›na s›ralar›n› bekleyenleri görünce, hiç al›fl›k olmad›¤›n›z bu intizam anlay›fl› kafan›z› biraz kar›flt›rabilir, ama ald›rmay›n. Buras› Cumhuriyet Meydan› (Namesti Republiky). Size pek bir fley vadetmeyen sokaklardan birine sap›n, karfl›n›za muhakkak yerel bir pub ya da de¤iflik ülkelerden mutfaklar sunan bir restoran ç›kacakt›r. Belki, Chopin’in k›sa bir süreli¤ine kald›¤› eve bile rastlayabilirsiniz. Ama, iki bölgeyi birbirinden ay›ran Barut Kap›s›’n› arkan›zda b›rak›p, Na Prikope Cad-

Saat Kulesi ve 1490 y›l›nda Hanush Usta’n›n yapt›¤› astronomik saat


desi’ne ad›m atacak olursan›z, karfl›n›zda Yeni fiehir (Nove Mestro)’i bulursunuz. Bölgenin kalbi, yüzy›l› aflk›n zamand›r, yaklafl›k 750 m boyunca uzanan, bu yüzden de meydandan çok, genifl bir caddeyi and›ran Vaclav Meydan› (Vaclavske Namesti)’nda atm›fl. Ortaça¤ sonlar›nda at pazar› olarak kurulan meydan, günümüzdeki ad›n›, 19. yy.’daki ulusalc›l›k ak›mlar› s›ras›nda alm›fl ve o zamandan beri Çeklerin kaderini etkileyen pek çok olaya sahne olmufl. 1918 Ekim’inde, Çekoslovakya ba¤›ms›zl›k bildirgesi burada okunmufl, 1939 y›l›nda Hitler’in Moravya ve Bohemya’y› ilhak›na karfl› ç›kan halk, burada toplanm›fl, 1969’da, kanl› biten “Prag Bahar›”n›n ard›ndan gelen yasaklara tepki olarak -bugün meydan›n di¤er ucundaki Ulusal Müze’nin önünde an›t›n› görebilece¤iniz ö¤renci- Jan Palach burada kendini yakm›fl, 1989 y›l›nda, komünist yönetimin düflürülmesine yol açan “Kadife Devrim” ayaklanmalar›, burada gerçekleflmifl. Bugünse, Ulusal Müze merdivenleri ve Vaclav An›t› çevresi; ortal›¤› dolduran turistleri, ço¤u eski binalar›n içine konufllanm›fl uluslararas› ma¤aza zincirleri, sa¤l› sollu park etmifl son model otomobilleri, sosisli sandviç ve bira satan büfelerin müdavimi gençleri, gösteriflli pastaneleri, restoranlar› ve publar›yla Prag’›n modern yüzünü yans›t›yor. ‹sterseniz, meydandaki ve meydan› çevreleyen sokaklardaki rengârenk hediyelik eflya dükkânlar›na u¤ray›p, Bohemya kristallerinin en güzel örneklerinden (ve herhalde en pahal›lar›ndan) sat›n alabilirsiniz. Fransisken Manast›r› önündeki parkta, a¤açlar›n alt›nda envaiçeflit çiçek aras›nda biraz soluklanabilir, az ötede IV. Karl’›n tahta ç›k›fl›n› takiben temelini att›rd›¤› Karlar›n Meryem Anas› Kilisesi (Kostel Panny Marie Snezne)’ni görebilirsiniz. Prag’›n en büyük kilisesi olarak tasarlanan ancak hiçbir zaman tamamlanamayan yap›n›n barok dekoruna inat, kilise duvar› önünde bir bafl›na dikilen kübist elektrik dire¤ine selam verebilirsiniz. Bölgenin biraz güneyine inmek isterseniz, genifl caddeleri, yemyeflil park› ve pek çok kilisesiyle Karel Meydan› (Karlovo Namesti) sizi karfl›layacakt›r. Haz›r biras›yla nam salm›fl bir kente gelmiflken, flampanyal›, kahveli, kiraz, ›s›rgan otu ya da muz aromal› biralar› denemek isterseniz, arad›¤›n›z› bu civarda bulacaks›n›z.

Ulusal Müze ve Vaclav Meydan›

Ulusal Müze’nin önünden Vaclav Meydan›

Kübist elektrik dire¤i

Prag’›n farkl› yüzü: John Lennon duvar›

39


SPOR

HAK ETMEK VE KAZANMAK Amatör olarak yap›lan spor etkinlikleri, maddi güçlerin bu pazara yönelmesiyle birlikte, içinde çeflitli dinamikleri bar›nd›rmaya bafllad›. Bunun nedeni; tabii ki spor sektörünün ekonomik pay›n›n büyük ve de¤erli olmas›d›r. Asl›nda günümüzde spor kültürünü baltalayan doping, flike gibi olumsuzluklar›n ana kayna¤› da mutlak kazanma arzusu ve ihtiyac›ndan do¤maktad›r. Korhan SEÇ‹LM‹fi FMV Özel Ifl›k ‹lkö¤retim Okulu Müdür Yard›mc›s›

P

rofesyonellik ve buna paralel olarak maddi kazanç beklentilerinin ard›ndan sporun içine giren illegal faaliyetler, hâliyle kaç›n›lmaz oldu. Ne yaz›k ki bu olumsuzluklar, sadece günümüzde ve ça¤›m›zda yaflanmamaktad›r. fiike ve yolsuzluk olaylar›, eski Yunan’dan beri yani 3000 senedir var olan bir gerçektir. Eski Yunan’da, baflar›l› sporcular› ellerinde tutmak için çok büyük maddi imkânlar sa¤lan›rd›. Bu durum, sporcular için amatörlükten daha cazip bir hâle gelmeye bafllam›flt›. Halkta, esas mesleklerini b›rak›p iyi bir gelir kayna¤› olan spora yönelme düflüncesi hâkimdi. fiampiyon olarak kazançlar›n› art›rmak ve servetlerini ço¤altmak amac›yla müsabakalara giren sporcular, en de¤erli ödül olan “Kutsal Çelenk”e önem vermez hâle gelmifllerdi. O devirde bile maddiyat›n ön planda olmas›, yar›flmac›lar aras›nda “Ne pahas›na olursa olsun kazanmal›y›m.” tutkusuna neden olmufltu. Örne¤in; Atinal› Kalipso adl› bir atlet, pentatlonda, kendisine rakip olabilecek sporcular› parayla sat›n alm›flt›. M.Ö. 332 y›l›nda yap›lan

oyunlarda ise bir sporcu, kendisine ma¤lup olmas› için, rakibine 300 drahmi vermifl, bu durumu da yar›fllardan sonra, “Nas›l olsa kazand›m.” diye deflifre etmekten kaç›nmam›flt›. Roma ‹mparatoru Neron, olimpiyat oyunlar›n›n halk üzerindeki etkilerini ve önemini iyi bildi¤inden, kendisinin müsabakalara girmeden flampiyon ilan edilmesini istemifl, bu istek kabul edilmeyince, oyunlara atl› araba yar›fl› dal›nda kat›lm›flt›. Neron’un arabas›, yar›fl s›ras›nda, son dönemeci dönerken devrilmifl, di¤er yar›flmac›lar Neron’un arabas›n›n düzeltilmesini ve yar›fla tekrar dâhil edilmesini beklemifllerdi. Bu durumun ard›ndan da Neron, tabii ki yar›fl› birinci olarak bitirmiflti. Y›llar sonra, 1904 y›l›nda Saint Louis’de yap›lan 3. Olimpiyat Oyunlar›nda, ABD’li Maraton Yar›flç›s› Lorz’un yar›fl›n 10 km’sini otomobille kat etmesi ve bu durumun ortaya ç›kmas›, bu yüzy›l›n bundan sonraki y›llar› için iyi bir referans olmam›flt›r. Spor tarihi asl›nda yukar›daki örneklerle doludur. fiu s›ralar ülkemizde yaflad›¤›m›z “flike” olaylar›n›n temeli, görüldü¤ü gibi milattan önceki y›llara kadar dayan›r. Kazanma arzusunu mutlaka gerçeklefltirme

fiikenin tarihi Neron’a kadar uzan›yor.

40


Futbol sektörünün merkezi olan ‹talya’da Milan ve Juventus gibi önemli spor kulüpleri flikeye kar›flt›klar› gerekçesiyle a¤›r iste¤i, y›llar ilerledikçe farkl› biçimlerde ortaya ç›kmaya bafllad›. Baflar›l› olmalar› durumunda büyük maddi ödüller kazanabileceklerini bilen atlet ve sporcular, rakiplerinden bir ad›m daha önde olabilme düflüncesi ile yasak katk› maddelerine, dopinge yönelmeye bafllad›lar. fiikeden sonra u¤rafl›lacak bir önemli konu daha ortaya ç›km›fl oldu. ‹nsanlar, 1926-1927 y›llar›nda yaflanan ve sporun hiçbir bilefleniyle ba¤daflmayan, haks›z rekabete ortak olma ve hak etmeden kazanma giriflimlerini, her geçen gün daha çok iflitmeye bafllad›lar. Bunlar› duymak, normal durumlar de¤ildi. Fakat spora ve özellikle futbola ayr›lan paralar, inan›lmaz boyutlara do¤ru gidiyordu. 1926-1927 Sezonunda Torino, Juventus’u 2-1 yenerek ilk kez Seri A’ya ç›kma baflar›s›n› gösterdi, fakat ‹talya Futbol Federasyonu, Torino Kulubünün rakip futbol oyuncusu Luigi Allemandi’ye 50 bin liret verdi¤ini belirlemiflti. Bu durum karfl›s›nda Torino’nun flampiyonlu¤u iptal edilirken, Allemandi’ye ömür boyu futbol oynama yasa¤› getirildi. 1979-1980 Sezonunda Milan ve Lazio, flike

nedeniyle küme düflürüldü. 1993’te Marsilya, Fransa Birinci Ligi’ni flampiyon olarak tamamlad› ancak 1-0 kazand›klar› Valenciennes maç›nda rakip futbolculara para verildi¤i ortaya ç›k›nca, flampiyonluk ellerinden al›nd›. Küme düflürülen ve birçok futbolcusu ceza alan Marsilya, Avrupa Kupalar›ndan 1 y›l ihraç edildi. 2005’te Brezilya'da FIFA kokartl› hakem Edilson Pereira de Carvalho, yönetti¤i 11 maçta flike yapt›¤›n› itiraf edince tutukland›. Maçlar›n skorunu istenilen sonuca getirmek için para ald›¤›n› aç›klayan Carvalho, “Kolay para kazanma fikri bir anda içime iflledi.” dedi. Her meslek grubunda oldu¤u gibi sporda da kolay yoldan, çal›flmadan, emek harcamadan sonuca ulaflmak isteyen kifli ya da zümreler elbette mevcut. Realite, bu gibi kiflilerin anl›k baflar› ihtiyaçlar› ve h›rslar›yla, yukar›daki örnekleri yüzy›llar sonra bile okumam›za neden olmalar›d›r. ‹nsanlar›n temiz toplum beklentisi konusundaki duyarl›l›k ve fark›ndal›klar› artt›kça, bu gibi olumsuz tablolarla daha az karfl›laflaca¤›z.

flekilde cezaland›r›ld›lar.

Roma Collesium tarihte sporun bir sektör hâline gelmesinin simgesini oluflturuyor.

41


TAR‹HTEN SAYFALAR

Dendera'n›n elektron tüpleri

M

›s›r’da, Dendera’da bulunan, geç ptolemik dönemden kalma Hathor Tap›na¤›’n›n farkl› yerlerinde, Eski M›s›r uzmanlar›n›n bir türlü geleneksel dinselmit terimiyle aç›klayamad›klar› garip duvar resimleri vard›r. 17 no’lu geçitteki üst panelde, M›s›rl› rahiplerin ellerinde, boyu eninden fazla olan tüpler görülmektedir, rahipler ne oldu¤u anlafl›lamayan bir u¤rafl içindedirler ve her tüpün içinde, tüp uzunlu¤unda bir y›lan bulunmaktad›r. Yine ayn› sahnede, sa¤da üst köflede bir M›s›r Tanr›s› olan Atum-Ra oturmaktad›r ve ellerinde enerji kayna¤›na benzer bir kutu tutmaktad›r. Kutunun saç örgüsüne benzer bir uzant›ya veya kabloya ba¤l› olmas›n›, Elektromanyetik Mühendisi Alfred D. Bielek, bir mühendislik çiziminin kopya edilmesi olarak yorumlamakta ve bugünün elektrik kablolar›n›n yönlendirilmesinin bu flekilde gösterildi¤ini söylemektedir. Kablo, kutudan ç›k›p resmin taban›na kadar uzanmakta ve uçlar› tüp cismin dibinde kaybolmaktad›r. Resimlerdeki cisimlerin her biri, bir sütun üzerinde durmaktad›r ve Bielek’e göre bu sütunlar birer yüksek voltaj kayna¤›d›r. Tüp cisimler, TV resim tüplerine de benziyor. Elektronik Teknisyeni N. Zecharius, cisimleri Crookes veya elektron tüplerine benzetmifltir.

Dr. Arif AKDEN‹Z FMV Özel Ifl›k Lisesi Türkçe-Sosyal Bilimler Bölüm Baflkan›

Bereket paras›

C

üzdan, kese ya da cepte, harcanmadan saklanan, kendisini saklayana u¤ur ve bereket getirdi¤ine inan›lan para. Bereket paras› saklamak, kökeni Friglere kadar inen ve her y›l 6 May›s’ta kutlanan H›drellez etkinlikleri içinde yer alan bir inançt›r. ‹nanca göre; H›drellezden bir gece önce, çiçek veya u¤urlu say›lan bir a¤ac›n alt›na para, bir dilek tutularak saklan›r. H›drellez kutlamalar›ndan sonra, para, sakland›¤› yerden ç›kar›l›p cüzdan, kese ya da cebe konur, harcanmadan bir dahaki H›drelleze kadar saklan›rd›. Böylece dileklerin gerçekleflece¤ine inan›l›rd›.

Paris’in at kestaneleri ‹stanbul’dan

Ç

›nar a¤ac›n› and›ran güzel görünümüyle sokaklar› süsleyen at kestanesi, Fransa’da baflta Paris bulvarlar› olmak üzere Fransa’n›n birçok kentini süslüyor.Ancak 1600’lere kadar, Paris’te, bu a¤açtan bulunmuyordu. At kestanesi a¤açlar›, Fransa’ya 1615’te, ‹stanbul’dan götürüldü. A¤ac›n meyvesi son derece zehirli ancak, bundan oluflturulan ürünler harici olarak kozmetiklerde kullan›l›yor.

42


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.