Kosk

Page 1

YIL: 2015 SAYI:4

KÖ Ş K FMV ÖZEL ERENKÖY IŞIK LİSESİ - FEN LİSESİ GAZETESİ

“15” “NÜKLEER ENERJİ” “AZINLIK RAPORU” “MAVİ KİRPİKLİ KIZ”

“İSMAİL ŞENOL’LA RÖPORTAJ”

“ASANSÖR” “AŞK İKİ KİŞİLİKTİR” “BATTLEFIELD HARDLINE”

“LÜKÜS HAYAT KULİSİNDEN”

“SELİM ÖZTÜRK’LE RÖPORTAJ”


İÇİNDEKİLER Sayfa 15 - “Anlatımlarıyla Basketbolu Sevdiren Adam”

Sayfa 11 - “Battlefield Hardline”

Sayfa 10 - “Azınlık Raporu”

Sayfa 21 - “Selim Öztürk’le Röportaj”

Sayfa 24 - “Hem Sağlıklı Hem Lezzetli Bir Tarif”

Sayfa 9 - “15” Sayfa 25 - “Lüküs Hayat Kulisinden” Sayfa 6 - “Asansör” Sayfa 26 - “Ödüllerimiz” Sayfa 5 - “Mavi Kirpikli Kız”

Sayfa 4 - “Aşk İki Kişiliktir”

Sayfa 3 - “Ataol Behramoğlu Dizelerinden Yansımalar” Sayfa 2 - “Ataol Behramoğlu Kimdir?” Sayfa 1 - “İnce Memed Yetim Kaldı”

Danışman Öğretmen: Ajda Büşra Keleş Temiz

Sayfa 27 - “Nükleer Enerji”

Sayfa 29 - “Ne Güzel Yıllardı Lise Yıllarım Demek İçin”

Sayfa 31 - “Bölümlerden Haberler”

Sayfa 36 - “Meraklısına”

Tasarım: Nadide Akdağ Ajda Büşra Keleş Temiz


İNCE MEMED YETİM KALDI Zeynep Sönmez

k “İnsan evrende gölgesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar.” Yaşar Kemal

28 Şubat 2015 tarihinde Türk edebiyatının en önemli yazarlarından Ya ş ar Kemal’i kaybettik. Kendisi için “öldü” yerine “yaşadı” demek çok daha do ğ ru olur. Çünkü kendisi edebiyatımıza çok de ğ erli eserler bırakmı ş , ülkemizin ya ş adı ğ ı sorunlara hep çözüm arayışında bulunmuştur. Ölüm töreninde bile farklı dü ş üncelerden siyasileri birleştirebilmiş bir insandır. Eserlerinde halkın gerçeklerinden bahsetmi ş , her zaman barı ş ı savunmuştur. Kitapları bir yana kendisi adeta bir kitaptır. Ölümden kurtuluş yoktur ama Yaşar Kemal ölümünden sonra bile hep fikirleriyle, edebiyatımıza kazandırdı ğ ı eserleriyle ya ş ayacaktır. Hâlâ okumadıysanız en azından İnce Memed’i okumanızı tavsiye ediyorum. Okuduktan sonra neden diğer yazarlarla vakit kaybettim diyeceksiniz.

!

Barışın dilini konuşan Yaşar Kemal’in okurlarına vasiyeti de şöyledir: “Bir, benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, sava ş dü ş manı olsun. İ ki, insanın insanı sömürmesine kar ş ı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İ nsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin. Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ! ellerinden uçmuş gitmiştir. Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlı ğ ın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.” Sözlerimi kimin söylediğini bilmemekle birlikte çok anlamlı buldu ğ um bir cümleyle bitirmek istiyorum. “Bir yaprağın düşüşünü, bir güvercinin hafif uçu ş unu kırk sayfada anlatan adamın büyüklüğünü sayfalarca yazsan da anlatamazsın.” 1


A T A O L

B E H R A M O Ğ L U . . K I M D I R ? İ r e m

S u

Y a l ç ı n

17 
 Nisan 2015 Cuma günü Ataol Behramoğlu okulumuzda, bizimleydi. Gün boyu Behramoğlu’nun kitapları satıldı, büyük emeklerle hazırlanan şiir dinletisinin başında ve sonunda kitaplarımızı imzalatma fırsatını bulduk. Katılan herkes için keyifli bir akşamdı şüphesiz. Peki sanat dünyasında 50. yılında olan bu önemli şairimiz Ataol Behramoğlu, kimdir? Belki bir kısmımızın “Ölümdür yaşanan tek başına / aşk, iki kişiliktir.” ya da “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:/ Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına./ Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır/ ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.” dizeleriyle tanıdığımız şair, yazar, çevirmen, edebiyatçı Ataol Behramoğlu 13 Nisan 1942 yılında İstanbul, Çatalca’da doğdu. Azerbaycan kökenli olan ailesinin soyadı “Gürus” idi. Hatta bu yüzden ilk şiirlerinde takma adı olarak “Ataol Gürus”u kullandı. Ancak daha sonra ailesi soyadını Behramoğlu olarak değiştirdi. İlkokul eğitimini Kars, ortaokul ve lise eğitimini Çankırı’da tamamladı. 1966’da Ankara Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Yükseköğrenimi sırasında Yapraklar, Dost, Evrim, Ataç gibi dergilerde çıkan şiirleriyle dikkat çekti. Bu dönemin şiirlerini bir araya getiren ilk şiir kitabı Bir Ermeni General, 1965'te Ankara'da Toplum Yayınevi'nce basıldı. 1970-74 yıllarında yaşamını Paris, Londra ve Moskova’da sürdürerek dil ve edebiyat konularında çalıştı. Gerçek şiir kimliği 1965-1971 arasında Papirüs, Şiir Sanatı, Yeni Gerçek, Yeni Dergi ve Halkın Dostları'nda çıkan şiirleriyle oluştu. Halkın Dostları'nı İsmet Özel'le birlikte çıkarmaya başlamışlardır. Fakat dergi 12 Mart askeri muhtırasının ardından kapatıldı. O yıl siyasi nedenlerle yurt dışına çıkıp 1974’te af yasasından yararlanarak ülkeye dönen Behramoğlu, İstanbul Şehir Tiyatrolarında dramaturg olarak görev yaptı ancak 1980 darbesi sonrasında dramaturgluk görevinden ayrılmak zorunda kaldı. 70’li yıllarda yayınlanan Ne Yağmur… Ne Şiirler..., Kuşatmada, Dörtlükler, Mustafa Suphi Destanı gibi şiir kitaplarıyla çağdaş Türk şiirinin önemli temsilcileri arasında yer alan Behramoğlu 1982 yılında askeri cunta yönetimince Türkiye Barış Derneğine karşı açılan dava nedeniyle tutuklanarak bir süre cezaevinde kaldı. Cezaevinde bulunduğu sırada, Asya-Afrika Yazarlar Birliği 1981 Lotus Ödülü'nü kazandı. 1983'te 8 yıl hapse mahkum edildi. 1984'te ülkeden gizlice ayrılarak Fransa'ya gitti, beş yıl kadar sürecek bu ikinci yurt dışı döneminde, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkedeki toplantılarda şiirlerini okudu, konferanslar verdi. Kızıma Mektuplar ve Türkiye, Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum adlı şiir kitapları ve Mustafa Suphi Destanı’nın yeni bir basımı yayımlandı. Haziran 1989’da hakkındaki davaların beraatla sonuçlanması üzerine Türkiye’ye döndü. 90’lı yıllarda şiir kitapları yayınlanmaya devam etti, 1993’te “Lozan”adlı belgesel-müzikli oyunu Devlet Tiyatrosunca sahnelendi. Çocuk edebiyatı, gezi, anı, deneme türlerinde çok sayıda yapıtı yayınlandı. 1995’te Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı seçildi ve bu görevi 1999’a kadar sürdürdü. 2002'de Türkiye P.E.N. Yazarlar Derneği "Dünya Şiir Günü Büyük Ödülü"nü aldı. Şu an İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim kadrosunda çalışmakta ve Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. 2015’te, Behramoğlu 50. sanat yılında. Kendisine nice sanat dolu yıllar diliyoruz.

*Şair hakkındaki bilgiler tr.wikipedia.org ile ataolbehramoglu.com.tr adlı internet sitelerinden edinilmiştir.

2


A T A O. L B E H D I Z E L E R Y A N S I M M e h m e t

Merhabalar Sevgili Okurlarımız,

R. A M O Ğ L U I N D E N A L A R

D e n i z

U y s a l

Aşk Burada Biter” de söylendi.

Okulumuza 17 Nisan 2015 Cuma günü Türk edebiyatının yaşayan çok önemli şairlerinden, sanatta 50. yılını kutlayan Ataol Behramoğlu geldi. Kendisi, şiirlerinden oluşan dinletimizin onur konuğu idi. Ne böyle bir fırsatı kaçırmak ne de birçok arkadaşımın görevli olduğu bu dinletiye gitmeyerek onlara destek vermemek olmazdı. Hal böyle olunca ben de dinleti gecesi oditoryumda yerimi aldım.

Şiirlerin her biri insanı çok başka alemlere g ö t ü r ü yo r, g e l e c e ğ e umutla bakan bir hava t a ş ı yo r d u . İ n s a n ı g e l e c e ğ e inandıran şiirlerdi. Dinleti sırasında özellikle “Beyaz, İpek Gibi Yağdı Kar Şiiri” beni çok duygulandırdı. İçinde insanlık adına bir şeyler yapmaya teşvik eden bir hava vardı. Ayrıca “Seni Elinden Tutmuştum” şiiri de çok gayet güzel yorumlanmıştı. En çok beğendiğim iki şiir bunlardı.

Dinletiye geçmeden önce belirtmek gerekir ki okulumuz Sosyal Bilimler Bölümü öğretmenleri, lise-fen lisesinden arkadaşlarımız ve okulumuzun mezun öğrencileri çok yoğun bir şekilde çalıştılar. Okul saatlerinde sürekli provadaydılar. Ataol Behramoğlu’nun birçok şiirini okudular, öğrendiler ve ezberlediler. Onlara gereken duyguyu yüklemek için çabaladılar ve şunu söyleyebilirim ki gayet de başarılıydılar. Katkıda bulunanları söylemişken herkesi anmak lazım. Okulumuzun müzik öğretmenleri ve orkestrası da büyük emek harcayarak dinletiye katkıda bulundular. Kısıtlı zamanda büyük bir iş başarıldı.

Dinleti bitiminde Ataol Behramoğlu sahneye çıktı ve bir konuşma yaptı. Konuşmasında hem şiirleriyle ilgili detaylardan, hem şiir anlayışından hem de şiirlerin nasıl okunması gerektiğinden bahsetti. Oldukça faydalı bir konuşmaydı. Sonrasında yine imza dağıttı ve dinleti programı böylece sona erdi. Dinletiden sonra ben de herkesi teker teker tebrik ettim. Verdikleri emeği, görevlerini başarıyla yerlerine getirişlerini tebriksiz bırakmak olmazdı. Bu y a z ı vasıtasıyla hepsini bir kez daha t e b r i k e d i yo r u m . Herkesin emeğine sağlık!

Dinleti akşamı öncelikle bir kokteyl düzenlendi ve bütün davetliler bunun keyfini çıkardılar. Sonrasında Ataol Behramoğlu gelerek imza dağıttı. Vakit gelince herkes içeri geçti ve dinleti başladı. Dinletide Ataol Behramoğlu’nun birçok şiirine yer verildi. Bunlardan bazıları “Bebeklerin Ulusu Yok”, “Ben Ölürsem Akşamüstü Ölürüm”, “Beyaz, İpek Gibi Yağdı Kar” idi. Şiirlere arka planda orkestramız ve müzik öğretmenlerimiz de çaldıkları ezgilerle eşlik ettiler. Dinleti sadece şiirlerin okunmasından ibaret değildi. Behramoğlu’nun şiirlerinden şarkılaştırılmış olan “Aşk İki Kişiliktir” ve “Bu

Yazımı bitirirken sizlerle Ataol Behramoğlu’nun şiirlerinden birinin bir parçasını paylaşmak istiyorum: “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana” Irmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına büyük yaşamanız dileğiyle… 3


Değişir yönü rüzgarın
 Solar ansızın yapraklar;

“Aşk İki Kişiliktir” şiiri Ataol

Şaşırır yolunu denizde gemi

B e h r a m o ğ l u ’ n u n d u yg u y ü k l ü

Boşuna bir liman arar;

şiirlerinden biridir. Şiir kişisinin aşık

Gülüşü bir yabancının

olduğu insana duyduğu hasret bütün

Çalmıştır senden sevdiğini;
 İçinde biriken zehir
 Sadece kendini öldürecektir;
 Ölümdür yaşanan tek başına, Aşk iki kişiliktir.

dizelerde hissedilmektedir. Ayrıca genel bir çaresizlik ve hüzün de şiirde göze çarpmaktadır. Aşk hakkında akıl veren ve aşkın niteliğini irdeleyen şiirde imgelere, benzetmelere sıkça yer

Bir anı bile kalmamıştır
 Geceler boyu sevişmelerden;
 Binlerce yıl uzaklardadır

/Alıp başını gitmiştir;” “Severken hiç

Yazabileceğin şiirler

bir böcek

Çoktan yazılıp bitmiştir;

/Hiç bir kuş yalnız değildir”

Ölümdür yaşanan tek başına,

dizelerinde kişileştirmeye; “Bir hançer

benzetmeye örnek vardır. Şiirde ölüm

Seni, sevdiğin şarkılar;

gibi acı veren kesin bir gerçeğin bile

Şaşırır yolunu denizde gemi

kişiye özel olduğu, ancak aşkın tek

Sular tersin tersin akar;

yürekte yaşanamayacağı ve iki kişinin

Onu ancak öldürmeye yarar:

K İ Ş İ L İ K T İ R Z e y n e p

İ r e m

gibi çeksen de sevgini” dizesinde ise

Avutamaz olur artık

Bir hançer gibi çeksen de sevgini

İ K İ

gemi”, “Uçarı kuşu sevdanın

Binlerce kez dokunduğun ten;

Aşk iki kişiliktir.

A Ş K

verilmiştir. “Şaşırır yolunu denizde

Uçarı kuşu sevdanın
 Alıp başını gitmiştir;

her zaman bu duyguyu paylaştığı belirtilmektedir. Şaire göre aşk öyle yoğundur ki kişiyi avutulamaz

Ölümdür yaşanan tek başına,

dertlerin içine, tarif edilemez

Aşk iki kişiliktir.

mutlukların içine sokabilir. Aşkın

Ç o b a n o ğ l u

Yitik bir ezgisin sadece,
 Tüketilmiş ve düşmüş gözden;

sebep olduğu kaos ve karmaşa doğaya, hayata, insanlara yansır. Bu şiirde

Düşlerinde bir çocuk hıçkırır

aşkın yalın asaleti olduğu gibi

Gece camlara sürtünürken;

aktarılmış, yalnızca aşık kişilerin aşina

Çünkü hiçbir kelebek

olduğu insani duygularla bezenmiştir.

Tek başına yaşamaz sevdasını,

Bu sebeple de ağır ve süslü kelimelerle

Severken hiç bir böcek
 Hiç bir kuş yalnız değildir;
 Ölümdür yaşanan tek başına,

olmasa da derinden etkileyen bir şiirdir.

Aşk iki kişiliktir. Ataol Behramoğlu 4


Mavi Kirpikli Kız Sevgili mavi kirpikli kız, Gözlerinden dökülen bin parça, Parmak uçların sessiz bir ayazda, Sesin arp notalarında, Gülüşünde yıldızlar var. Nefesin sönmeyen bir mum, Saçların renkli rüzgar gülleri. Keskin, mavi bakışlarına Okyanusa kapılır gibi kapılıyorum. Bakma! Önceleri siyah beyazdım, Ama işte sana çarptım, Gökkuşağının renklerini aldım. Kokun ıssızlık denizi, Bakışların, ruj izli Rus ruleti, Gizemli. Mavi kirpiklerinde boğulmaya çağırıyorsun beni, Çağırma!

Venüs Yelkikanat

*FMV Işık Liseleri arasında her yıl düzenlenen Rauf Mutluay Öykü ve Şiir Yarışması’nda “Mavi Kirpikli Kız” adlı şiiriyle şiir dalında birinciliği elde ederek 1500 TL’lik para ödülünü kazanan 10D sınıfı öğrencisi arkadaşımız Venüs Yelkikanat’ı tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyoruz.

5


Asansör

Cansu Ece Gür

Haftanın yedi günü yirmi dört saati yukarı çıkıp aşağı iniyorum. Özellikle de sabah trafiği çok yoğun olduğu için çok yoruluyorum. Ne kadar çok olaya tanıklık ettim bilemezsiniz. Sabah altı buçukta gün doğumuyla işe erken başlayanlarla gün başlıyor. Dokuzuncu kattaki Didem Hanım, kırk yaşlarında, üç çocuk sahibi, agresif bir kadındır. Her sabah işe giderken o kadar çok parfüm sıkıyor ki içim bayılıyor. Dokuz kat inene kadar nefesimi tutmaktan başka bir şansım yok. Hele Didem Hanım'ın o topuklu ayakkabıları yok mu... Canımı çok acıtıyorlar. Saat yedi gibi öğrenciler başlıyor çıkmaya. Didem Hanım'ın kızı Sena ilk binenlerden. Biner binmez ilk işi eteğini kıvırmak oluyor. Evde babasının yanında kıvıramıyor ya! Etekten sonra sıra hafif bir makyaja geliyor.Okula mı gidiyor defileye mi belli değil. Aslında bu bir rekor! Bu kadarcık zamanda bu kadar iş yapmak beceri ister. Arkasından dördüncü kattaki çocuk... Yine servise geç kalmış galiba. Pantolonunun düğmesini bile kapatamamış, yaka paça bir halde servise yetişmeye çalışıyor. Bağcıklarını bağla, diyorum ama beni duymuyor. Şimdi basıp düşecek. Haydaa! Şimdi ise on ikinci kattan bastılar düğmeye. İşin yoksa tırman on iki kat. Saat yediyi yirmi geçiyor. Bu kesin Kezban Hanım'dır. Apartmanımızın öğretmeni. Bugün çok şık olmuş Kezban Hanım. Her gün saçı başı dağınık olan kadın, bugün erken kalkıp bayağı hazırlanmış anlaşılan. Akşam okuldan sonra bir programı var herhalde.

6


Ayrıca parfümü de çok güzel kokuyor. Tam Kezban Hanım'ı aşağı indirecekken bir alt kattaki Sinem çağırdı beni. Yolda durup onu da almamız gerekti. Her zamanki gibi Sinem hazırlanana kadar annesi basmıştı düğmeye. Sinem, bir elinde ayakkabısının diğer tekiyle seke seke geldi. Yine ayakkabısını bendeyken giydi. Bu öğrenciler niye böyle son dakikaya kadar evde oyalanıp son dakikada fırlarlar ki? Anlaşılan Sinem yataktan kalktığı gibi gelmiş. Saçını da bendeyken topladı. Sinem şu düğmeye bir kere basarsan yeter! Bir kere de bassan on kerede bassan aşağı iniyorum. Hızlanma gibi bir şansım yok ya! Ayarım neyse o. Kezban Hanımı ve Sinem'i de yolcu ettikten sonra ikinci kattan çağırıyorlar beni! Bunu da bir türlü anlamam, ikinci kattan niye asansöre binersin ki? Bak yine üçüncü sınıfa giden Ali geldi. Enerjik çocuksun işte merdivenleri kullansan ya! Ama olmaz, illa beni çalıştıracak. Hadi tamam çıkarken yoruluyorsun ama en azından inerken merdivenleri kullan. Saat sekizde işine geç kalıp panik olanlar çıkar evden. Akşamdan kalma mı ararsın, sabaha kadar internette dolaşıp sabah kalkamayanı mı ararsın... Her türlüsü var bu apartmanda. Saat dokuz. Kapıcı Hüseyin Efendi, katları gezmeye ve evdekileri yolcu eden hanımlardan siparişleri toplamaya başladı. Kapıda birbirini gören ve evdekileri yollayıp sabah kahvesi saati gelen hanımlar, birbirlerini kahveye çağırmaya başladılar. Eşoftmanını üzerine geçiren, evini olduğu gibi bırakıp birbirine gitmeye başladı. Saat dokuz buçuk. Kimseye hesap vermeye gerek duymayan patronlar, evden çıkmaya başladı. Herkesten geç çıkmalarına rağmen hala uyuyorlardı. Bu takımların içinde bir günü nasıl geçiriyorlar anlamıyorum. Çok rahatsız gözüküyorlar. Saat on. Evini toplayıp işlerinin çoğunu bitiren Ayşe Hanım eşoftmanlarını giymiş, spor salonuna gitmek üzere çıkıyor apartmandan. Ondan sonra beşinci kattaki Zeki Amca, sabah oğlunun bıraktığı torununu parka çıkartmak için beni çağırdı. O ne! Elinde kocaman bir çantada kova kürek takımı.Üstelik de her yerinden kum dökülüyor çantanın. Her tarafım kum oldu! Kapıcı Hüseyin Efendi biran önce gelse de ben de duşumu alsam. Aa, bugün çarşamba! Bugün benim bakım günüm. Yönetici bir aydır firmayla kavga halinde. Bir an evvel bakımımı yaptırmak için uğraşıyor. Doğrusu aşağı yukarı, in çık çok yoruldum. İyi bir bakıma ihtiyacım var. Sekizinci kattan çağırıyorlar beni. Acaba şimdi kim? Binenler Gülseren Teyze ve kızının köpeği Fındık. Gülseren Teyze yine söylene söylene Fındık'ı dışarı çıkartıyor. Boşanıp yanına geldiğinden beri kızıyla birlikte yaşamaya bir türlü alışamadı. Kızına bir şey söylemiyor ama köpeği gezdirirken sürekli söyleniyor. Zavallı hayvan, tasmanın ucunda çekiştirilip duruyor. İyi yönünden bakarsak, kocası vefat ettiğinden beri uğraşacak kimsesi yoktu ama şimdi kızı var. Saat bir buçuk oldu. Devlet okuluna giden öğrenciler dönmeye başladı fakat beni yarım saat boyunca kullanamayacaklar çünkü sonunda bakıma geldiler. Beni kontrol ediyorlar, eksik bir şeyim varsa tamamlayacaklar. Bakımım bittikten sonra hiçbir eksiğimin olmadığını ve kaç senedir tıkır tıkır çalıştığımı raporluyorlar. Tabii bu işte Hüseyin Efendi'nin çok emeği var çünkü bana çok iyi bakıyor. Saat iki buçuk. Üçüncü kattaki Kemal ilk başta çantasını içime fırlatarak duvarlarımı tekmelemeye başladı. Kesin yine yazılıdan düşük not aldı. Sen derslerine çalışma, sonra acısını 7


benden çıkart. Tabii evde yiyeceği fırçanın korkusu da var. Saat beş buçuğa kadar tüm öğrenciler okuldan dönmüş olur. Hepsini eve taşıdıktan sonra biraz dinleneyim demiştim ki yine birisi beni zemin kattan çağırdı. Sabah elinde ayakkabısının tekiyle koşan Sinem'miş. Acaba bu saate kadar neredeydi? Normalde yarım saat önce evde olması gerekirdi onun. Üzerinde dans kıyafetleri var, kesin okulda dans provasına kaldı. Sinem dans etmeyi gerçekten çok seviyor. Bazen mutlu olduğu zamanlarda bende bile dans ediyor. Evet! İşte tam zamanında! Hüseyin Efendi her gün saat yediye çeyrek kala şaşmadan beni temizlemeye gelir. Aslında garip bir saat. İş dönüşleri bu saatlerde başlıyor ama ne yapsın Hüseyin Efendi'nin de başka zamanı yok ki. Adamcağız beni temizledikten sonra koşuşturmaya başlıyor. Servise çıkmalar, merdiven silmeler, faturaları ödemeler... Hepimizden daha çok işi var aslında onun. Saat sekiz buçuk. Nurten Hanım yine misafir çağırmış. Ellerinde çikolatalar, hediyeler altıncı kata çıkartıyorum bu üç kişiyi. Nurten Hanım buraya taşındığından beri geleni gideni bitmedi! Ne kadar çok tanıdığı varmış. Saat dokuzda onuncu kattaki tombul aile, akşam yemeğinden sonraki yürüyüşlerine çıkıyorlar. Ah, şunlar teker teker binse olmuyor mu? Hepsini birlikte taşırken bayağı zorlanıyorum. Saat onda apartman bayağı sessizleşti. Televizyon sesleri geliyor uzaktan. Bir de Nurten Hanım'ın misafirlerinin kahkahaları... Dinlenme zamanım... Bu saatlerde çok fazla inen çıkan olmaz. Saat on iki. Patronlardan biri eve yeni dönüyor. Oo Necmettin Bey, bu saate kadar nerelerdeydiniz? Yine toplantı ayağına kaçamaklar başladı galiba. Sevim Hanım yine atar sizi evden. Adam atıldı mı sanki evi taşırmış gibi onlarca bavul yüklüyor bana. Her neyse artık herkes yatmıştır. İşte benim bir günüm... Haydaa, bu ne şimdi? Bu saatte kim çağırır ki beni, saat bir! Tam da dinlenmeye hazırlanırken. Olamaz! Yoksa bu tek başına yaşayan, her akşam başka bir arkadaşını peşine takıp getiren ve sabah ayıldığında ise yanındakini tanımayan Cüneyt mi? Haydi bakalım umarım bu sefer zarar vermez bana ve evinde kusar inşallah. Avaz avaz şarkı söyleyerek geldi içeri. Bu ne hal! Yırtık gömlekli, pantolonunun beli düşmüş, saçı başı dağınık bir şekilde duruyor. Acaba düğmeye basmayı hatırlayacak mı? Sonuçta ben de bir makineyim, kafama göre taşıyamam ki... Bir anda neden hareket etmiyor bu makine diye bağırarak kapıma vurmaya başladı. Sonradan aklına geldi düğmeye basmadığı. En sonunda düğmeye bastı ve ben de onu yukarı çıkarttım. İnerken kapının yerini bile karıştıran adamdan ne beklersiniz ki? Neyse bugün de üstüme kusmadan kurtardık. Cüneyt'i de bıraktıktan sonra artık kimse gelmez. Dinlenme zamanım sonunda geldi. Ekstra bir şey olmazsa dört beş saat uyuyabilirim. Belki de yeni yaşam hikayelerine açılacak kapıları uykumda aralayabilirim.

FMV Işık Liseleri arasında her yıl düzenlenen Rauf Mutluay Öykü ve Şiir Yarışması’nda “Asansör” adlı öyküsü övgüye değer bulunan 11C sınıfı öğrencisi arkadaşımız Cansu Ece Gür’ü tebrik eder, başarılarının devamını dileriz. 8


Ya l k ı n K ı z ı l k a n

1 5 “Ana ben gidiyorum, düşmana karşı.” Bir çocuğun mektubudur bu sözler, saklayamadığı çocukluk duygusudur, korkusudur, sessiz çığlığıdır. Bu çığlık bir dillense bir savaşa bedel olacaktı belki ya da şimdi Gelibolu dillense anlatacaktır bütün 15lileri, yine dile gelse 1900’ün 15’inde, kıpkırmızı olmuş dereler, anlatacaktır Mehmetçiklerin öykülerini. Peki ya nedendir bir karış toprağa düşen onlarca askerin bedeni? Daha hiçbirisi kendisinin farkında bile değilken nedendir kendilerinden büyük silahları taşımaları, ne açıklayabilir onların yüzlerindeki masum korkularını? Gelibolu ve bu topraklar yolcu olarak kabul etmiştir işgalcilerini. Peki ya bu işgalciler? İşgalciler de aslında 15lilerden farklı değillerdi. Hiçbirisi niye savaştığının bile farkında değildi. Gerçekten, onlar niye oradaydı? Kendi istedikleri için değildi elbette, kim isterdi ki daha küçücük bir çocukken bir anda büyümesinin istenmesini. Daha fazlasını elde etme çabası uğruna yüzlerce hayat sönüp gitmiştir. Belki bu hayatlar iki cephe arasında karşı karşıya gelmeselerdi düşman değil dost olacaklardı. Aslında savaş sırasında silahlar durunca da bu olmuştu. Bazen askerler diğer cepheye taşınmıştı, bazense yiyecek yardımı yapılmıştı cepheden cepheye. Belki o zamanlarda silahlar hiç patlamasaydı ‘dostların yardımlaşması’ olacaktı bunun adı. Yıllar sonra bunun gerçekten de olduğu görüldü ama ne gerekti binlerce canın kıyılmasına. İşte bunun gerçekleştiğinin en güzel örneği, yabancı şehitlere hitabeden bir alıntı: “Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçikle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen Analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” İşte o savaş ön sözü olmuştu dostlukların. O savaş cevabı olmuştu nedensiz savaşların ama o savaş cevaplayamamıştı üç soruyu: Neden bu kadar can, neden bu kadar kan, neden bu kadar acı? Her 15 cm.’de bir askerin cansız bedeninin olduğu Çanakkale Savaşı’nın üstünden tam 100 yıl geçti. Bu savaş, bütün savaşanlar için acı ve burukluktur. Şu asla unutulmamalı ki bu toprağı şu anda olduğu gibi tutan bizlerden farksız çocuklar, gençlerdir ve onlar daha hayatı tadamamışken ülkelerine kendilerini feda etmişlerdir. Bize bıraktıkları bu ülke onların emanetleridir, bu emaneti sonuna kadar koruyacağız. Bizler için canını feda eden yüce Mehmetçiklerimizin ruhu şad olsun.

*Fen-3 sınıfından arkadaşımız Yalkın Kızılkan bu denemesiyle okulumız Sosyal Bilimler Bölümü tarafından düzenlenen Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü- Evrensel Barış Bilinci Makale Yarışması’nda birinci olmuştur. Kendisini tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyoruz.

9


erhaba sevgili Köşk okurları, bu yazımda yine bir kült filmle karşınızdayım. Belki çoğunluk tarafından duyulmamıştır ama gerçekten de en iyi filmlerin başında gelmektedir bu yazının konusu olan Azınlık Raporu. 2002 yılında gösterime giren film başrollerinde Tom Criuse, Colin Farrell gibi oyuncuların olduğu, efsane yazar Philip K. Dick’in bir kısa öyküsünden usta yönetmen Stephen Spielberg tarafından uyarlanan bir bilim kurgu filmidir.

M

AZINLIK RAPORU

Oyucular hakkında kısa bir bilgi verecek olursak Tom Criuse üç kere Akademi Ödülüne aday gösterilen, Altın Küre Ödülü bulunan, Forbes Dergisi tarafından bir yılda 67 milyon dolar kazancıyla 2006'da dünyanın en güçlü ünlüsü seçilmiş başarılı bir aktördür. Colin Farrell ise 2000 yılına kadar birçok televizyon şovunda ve filminde küçük roller alan daha sonrasında ise vizyona giren Azınlık Raporu, Büyük İskender ve Miamı Vice filmleriyle yıldızı parlayan günümüzün önemli aktörlerindendir. Aslında filmin ana hatlarının oluşmasını sağlayan insan, Philip K. Dick’tir. Dick, Amerikan bilim kurgu roman ve kısa hikaye yazarıdır. Dick, adı geçen romanlarıyla Amerikan Ulusal Kütüphanesi'nde yer almaya hak kazanan ilk ve tek bilim kurgu yazarı olmuştur. Filmin yönetmeni Stephen Spielberg ile ilgili ise fazla söze gerek yok. Amerikalı sinema yönetmeni, yapımcı ve senaristtir. Filmleri büyük gişe başarıları kazanmış, tüm zamanların en çok hâsılat yapan yapımları arasında yer almıştır. Spielberg filmleri sayısız kez Oscar'la ödüllendirilmiştir. Orijinal film müzikleri için John Williams’ı seçen yönetmen, en çok Tom Hanks, Harrison Ford ve Richard Dreyfuss gibi oyuncularla çalışmıştır.

Boran Akçalı

Filmin kadrosunun ardından gelelim konusuna: 2054 yılında Washington DC’de çalışan dedektif John Anderton, departmandaki ilginç sistemi kullanarak suçlularla savaşıyor. Bu sisteme göre özel bir besin sıvısı dolu havuza yatırılan kahinler, geleceği görebiliyor. Suç işlenmeden önce suçu kimin işlediğini ve suçun ne zaman gerçekleşeceğini söyleyen kahinler ülkedeki suç oranını büyük ölçüde azaltmış durumdadır. Halk kahinlere güvenmekte ve özgürce dolaşmaktadır. Dedektif John ise kahinlerin yardımıyla çalışan polis ekibinin başındadır. Anderton'ın kusursuz işlediğine inandığı sistem, birdenbire tersine döner. Anderton'ın şefi olduğu birim, cinayet suçlamasıyla onun peşine düşer. Artık o, aranan bir suçludur. Filmin detaylarına indiğimiz zaman izleyiciye sunulmuş harika bir dünya bizi karşılıyor. Yıl 2054 olduğu için teknoloji ve insan yaşamı değişmiş durumda. İris tanımalı kapılar, uçan arabalar, hologramik gazeteler ve daha fazlası. Fakat yönetmen bu kadar teknolojik bir dünya sunarken günümüzden de bazı eklemelerde bulunmuş. Sabah bisikletle kapıların önüne gazete atan çocuklar, kum parkında oynayan çocuklar ve yağmur yağdığında şemsiyesini çıkaran insanlar. İzlerken ‘’Acaba böyle olur mu?’’ diye de düşünmüyor değilsiniz. Ben bu noktanın filmin güçlü bir artısı olduğunu düşünüyorum çünkü çoğu bilim kurgu ve aksiyon karışık filmlerde bilim kurgu o kadar baskındır ki izleyici kendini filmin aksiyonuna kaptırmak yerine teknolojik kısmına kaptırır. Bu da film hakkında iyi bir izlenim edinilememesine neden olur. Yani aksiyon ve bilim kurgu o kadar iyi harmanlanmış ki, izleyici her bir kısımdan farklı tatlar alabiliyor. Filmin sürükleyicilik açısından da güçlü olduğunu söylemek gerek. Her an farklı bir heyecan ve izleyiciyi kendine çekmeyi başaran ustaca kurgulanmış bir hikaye ile karşı karşıyayız. Aksiyon ve bilim kurgu seviyorsanız bu filmi mutlaka izlemenizi öneririm. İyi seyirler, iyi eğlenceler.

10












.

SELIM ÖZTÜRK'le RÖPORTAJ Tanem Sürmeli Türkiye’nin en önemli rock müzik gruplarından Kargo’nun değişmeyen üyesi, besteci, gitarist ve prodüktör Selim Öztürk’le müziği, deneyimi, hayatı konuştuk. Aşağıdaki satırlar müzisyen adaylarına yönelik ipuçları içermektedir, dikkatinize sunulur!

Merhaba, ilk olarak bize biraz kendinizden bahseder misiniz? 1966 senesinde İstanbul'da doğdum. İlkokulda İlhami Ahmet Örnekal'a oradan sonra da Kadıköy Anadolu Lisesi'ne gittim. Kadıköy Anadolu'dan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi'ne gittim, tekstil mühendisi oldum. Hatta ek olarak Amerika'da yüksek lisans da yaptım biraz. Fakat lisede müzikle uğraşmak istediğim için yüksek lisansı bırakıp İstanbul'a müzik için geri döndüm. O günden beri müzik yapıyorum. Hobilerinizden devam edelim. Boş zamanlarınızda neler yaparsınız? Ben boş zamanlarımda film izlemekten çok zevk alırım. İşte biraz internette müzik dinliyorum, araştırma yapıyorum. Anlayacağın internetle bayağı haşır neşirim. Ya da bazen yürüyüş yapıyorum. Deniz kenarında oturup düşünüyorum. Ne düşündüğümü sorma ben de bilmiyorum gerçekten! Küçükken hayaliniz neydi? Nasıl birisi olmak isterdiniz? Çok küçükken otobüs şoförü olmak isterdim. Sonra tabii büyüdükçe otobüs şoförü olmanın pek iyi bir şey olmadığını anladım. Senin yaşlarındayken asıl kararımı vermiştim ama. Müzisyen olacağıma dair kararlarım net ve açıktı. Ne zaman, nerede gitar çalmaya başladınız? Bizim anadolu lisesinin orkestrası vardı ve müzik yarışmalarına katılıyordu orkestra. Ben onları görüp çok özenmiştim. O zamanlarda 16 veya 17 yaşlarındaydım. Çok da erken başlamadım gitar çalmaya aslında. Bizim okulun orkestrasının solisti Seden Gürel'di, o da bizim okuldan mezundu. Onlara baka baka ben de bir şeyler yapmaya başladım. Başka hangi enstrümanları çalabiliyorsunuz? Şimdi bas gitar çalıyorum biraz. Çok az da piyano çalıyorum. Tabii benimkine çalmak denmez. Akor basabiliyorum sadece. Hem gitarımı da akort ederken rahatlık oluyor. Ailenizde müzikle uğraşan başka biri var mı? Dedem varmış. Aslında eczacıydı ama eskiden ud çalarmış kendisi ama bilmiyorum onunla alakalı bir şeyi var mı, oradan mı geçti bana da. Hangi müzisyenleri örnek alırsınız? Örnek aldığım müzisyen yurtdışında çok var. Çok eskiden U2 grubunu çok severdim ve örnek alırdım. Hep de beğenerek izlerdim. Türkiye'den ise daha çok Mazhar Fuat Özkan üçlüsünün Fuat'ına bayılırım. Bir de Erkan Oğur vardır. Çok iyi bir gitaristtir kendisi. Hatta özellikle ondan ders almak istemiştim fakat onun askere gitmesi gerekti ve bıraktık dersleri. 21


Müziklerinizi yaparken eski şarkılardan etkilenir misiniz? Yararlanıyoruz tabii ki. Dinlediğin her şey senin müzik yapmana yardımcı olur çünkü aklında kalıyor bir şekilde. O aklında kalanlardan yardım alıyorsun. Bütün sanatlarda öyle. İnsanlar resimlere bakar ve çok az da olsa akıllarında kalır bir şeyler. Sevdiğiniz grup veya şarkıcılar kimlerdir? Dediğim gibi bir aralar U2'ydu. Şimdi Arctic Monkeys'i ve Coldplay'i çok seviyorum. Bir topluluğun karşısında şarkı söylerken ne hissediyorsunuz? İlk sahneye çıktığım zamanlarda çok stres oluyordum. Kalabalıktan korkuyordum ama şimdi kalabalık olmayınca hoşuma gitmiyor. Sahneye her çıkışında o hissi üzerinden atıyorsun ve bir süre sonra stresten çok zevk almaya başlıyorsun. Bir konser sırasında oluşan aksilikleri nasıl telafi edebiliyorsunuz? Aksilikler mi... En stresli yerden soru çıktı! Bir giderilemeyen aksilikler var. Bir de kolay, hemen çözümü getirilen sorunlar oluyor. Mesela bir konsere çıkmıştık bu tsunami faciası olmuştu Japonya'da. Onun için bağış topluyorduk o konserle. O gün de kış günüydü çok iyi hatırlıyorum. Televizyon canlı yayınlıyordu konserleri. İşte başladık biz canlı çalmaya ve ilk şarkımız gitarla başlayan bir şarkıydı. İlk iş benimdi yani. Bizim sahnede çalışanlarımız oluyor gitarları akort ediyorlar, düzeltiyorlar. Biz o işlerle pek uğraşmıyoruz. Bu işleri yapanlara da roadie deniyor sen de bil bunu belki çıkar bir yerde karşına. İşte onlar yanlış akortlamışlar benim gitarımı. Çalmaya bir başladım, felaket bir akort. İki teli düzgün, diğer iki teli yanlış akortlamış. Yani hiç bir şekilde tutmuyor. Televizyonda filan berbat bir ses çıktı hiç bir şey de yapamadım. İlk olarak gitar girdiği için duramadım da. Telafi edilemeyen bir aksilikti mesela bu. Ama telafi edilebilense çalmıyorsun mesela ya da diğer bir arkadaşın orada bir aksaklık olduğunu fark ederse o kontrol altına alıyor durumu. Mesela solist seyirciyi daha fazla lafa tutuyor. O konuşuyor, herkesi meşgul ediyor orda sen arkada aksaklıkları gidermeye çalışıyorsun. Bize yeni albümünüzden bahseder misiniz biraz? Yeni albümümüz iki aşamalı bir albüm oldu. Yeni bir solistimiz var onunla yeni şarkılar yaptık ve birinci aşama bundan ibaret. İkincisi de İncesaz diye bir grup vardı bilmem bilir misin. O grubun solisti, Dilek Türkan, tango söyleyen biri. Türk sanat müziği ve tango şarkılarını modernize ediyordu. Onunla birlikte Mazi Kalbimde Yaradır diye bir tango var, Türkiye'nin ilk tangosu, o şarkıya beraber tekrar bir yorum kattık. Yakında klibi de çekilecek. Kendi albümümüzü eylülde çıkartmayı planlıyoruz. Onun dışında birkaç sürpriz şarkıya çalışıyoruz.

Ne sıklıkla çalışıyorsunuz? Biz çok çalışıyoruz yaa. Her gün çalışmamız gerekiyor. Geçen temmuzdan beri kayıtlar için haftada 4-5 gün hep çalıştık. Kayıtlar bitince de artık sahneden sahneye görüşmeye başlıyorsun. Ne çalacağın belli sonuçta ara sıra provalar yapsan yetiyor sana.

22


Türkiye’nin en başarılı gitaristleri arasındasınız. Bu kadar yükseğe ulaşabileceğinize inanmış mıydınız? Evet aslında. Yani yüksek bir yer hedefliyordum ama bu hedefin bu kadar beğenilerek gerçekleşeceğini bilmiyorsun. O başına gelince ben bu kadarını düşünmemiştim, diyorsun. Güzel bir şey aslında ama biliyorsun Türkiye'de çok belirsiz her şey. Bazen çok iyi oluyor, bazen ise çok kötü oluyor. Alışık olmak gerekiyor. Her şey hep beklediğin gibi gitmeyebiliyor. Bir şarkını çok beğeniyorlar, bir şarkını hiç beğenmiyorlar, çok eleştirilebiliyorsun. Her şeye hazırlıklı olman gerekiyor yani. Hedefinize ulaşırken birçok zorluk ve engelle karşılaşmışsınızdır. Bunları nasıl aştınız? Biz grup olarak popüler olduğumuz zaman, 1996 seneleri sırasında, bizim kadar popüler olan başka bir grup yoktu. Yani tabii ki Mazhar Fuat Özkan filan popülerdi ama bizim gibi rock tarzında şarkı yapan grup yok gibiydi. Bu yüzen plan program bize göre değildi. TRT'ye gittiğimizde sahneyi bile ayarlayamıyorlardı. Bu tür zorlukları yaşadık biz. Düşünsene Türk sanat müziği yapanlarla aynı sahneye konuyorduk. Çok komikti. Başarıya ulaşmanızda en çok ne etkili olmuştur? Bence işin ucunu bırakmayıp çok çalışmaktır en önemli nokta. Yani işin ucunu hiç bırakmaman gerekiyor. Hep çalışman lazım çünkü hazır olman gerekiyor. Hazır olmazsan hiçbir şeyle karşılaşamazsın. Avusturalya'da bir prodüktörle çalıştık birkaç sene evvel, o da dünyaca ünlü bir prodüktördü, adamın müthiş bir sözü vardı "Ne kadar çalışırsan o kadar kendine olan güvenin artar." diye. Sonuçta çalıştıkça daha çok hazır oluyorsun. Hazır olan insan da kendine güvenir. Bir şeyden kormana gerek olmaz hazırsan o yüzden çalışman lazım. Yolunuzu takip edecek kişiler olsa onlara ne yapmalarını önerirdiniz? Bir kere yeni şeyleri denemekten korkmamaları lazım. Değişik bir şey yapsınlar, herkesin yaptığını yapmasınlar. Kendi yollarını bulmaları gerekiyor çünkü. Ben çalıştığım çok insanda gördüm bunu. Eğer birinin yaptığı bir şeyi tekrardan yapıyorsan, insanlar seni dinlemiyor. Fark yaratmak gerekiyor yani. Öbür türlü arayı açmaları çok zor. Fark yaratmak için de yeniliğe açık olmak gerekir. Kesinlikle çok haklısınız. Benim sorularım bu kadardı. Bana zaman ayırdığınız ve merak ettiklerimizi cevapladığınız için çok teşekkür ederim. Ne demek. Müzikle ilgili merak ettiğin veya zorlandığın bir şey olursa her zaman telefonum açık senin için, istediğini sorabilirsin. 23


bir

HEM TARİF SAĞLIKLI LEZZETLİ

SENA ULAŞAN

Sevgili okurlar, Okul gazetemizin bu sayısında size yeni bir tatlı tarifi sunacağım. Bu tatlı hiç şeker içermiyor, pişme süresi de yok. Tatlı krizleriniz için çok lezzetli ve sağlıklı bir atıştırma.

Malzemeler - 4 adet elma (Ben kırmızı elmayı tercih ediyorum.)

- İsteğe göre 1-2 avuç kuru üzüm

- İki paket pötibör bisküvü (Tercihe göre kakaolu veya çifte kavrulmuş olabilir.)

- Bir paket toz çikolata tozu karışımı (Bitter veya sütlü çikolata olabilir.)

- 1-2 tatlı kaşığı toz tarçın

Yapılışı Elmalarımızı güzelce yıkayıp rendeliyoruz. Ayrı bir kabın içine de bisküvilerimizi elimizle kırıyoruz. İlk etapta bisküvileri çok ufalamamaya dikkat edelim. Sonra elmalarla bisküvileri karıştırıp yoğuralım. Malzemeleri yoğururken de çok sıkıştırmamaya dikkat edelim yoksa karışımımız yumuşayabilir ve kıvamı bozulabilir. Eğer kıvam çok yumuşarsa göz kararı bisküvi ekleyebiliriz. Sonra tarçınımızı ve kuru üzümlerimizi ekleyip tekrar karıştırıyoruz. İşlem bitince karışımımızı buz dolabında dinlendirebiliriz. Bu sırada çikolata sosumuzu hazırlamaya başlıyoruz. Paketin üzerindeki tarife göre sosumuzu pişirip belirli aralıklarla karıştırarak soğutuyoruz. Sosumuz soğurken tatlımızı dolaptan çıkarıp şekillendiriyoruz. İstersek küçük toplar halinde, istersek uzun pasta gibi yapabiliriz. Şekillenen tatlımızın üzerine çikolata sosumuzu ilave edip dolapta soğumaya bırakıyoruz. Yaklaşık 1,5-2 saat sonra servise hazır olacaktır.

AFİYET OLSUN!

24


Lüküs Hayat KULİSİNDEN Ebru Bozkurt

“Tiyatro, gönüller arasında bağ kurar.” Belki abartıyorsunuz diyeceksiniz ama ben ve diğer 37 arkadaşım buna gönülden inanıyoruz. Tiyatro ve Müzikal Topluluğu olarak kendimize kulüp yerine topluluk demeyi tercih etmemizin sebebi bu 38 kişinin her ferdinin bir diğerini bir kulüp arkadaşından çok ailesinden biri gibi görmesidir. Bizim sosyal medyadaki bol fotoğraflı ve videolu paylaşımlarımızdan bildiğiniz üzere bu yılki oyunumuz Lüküs Hayat’tı. Oyunumuz pek çok okul tarafından önceki senelerde oynanmış olsa da biz her yıl olduğu gibi bu yıl da oyunumuza Cengiz Çevik yorumu katacağımızı biliyorduk. Bunları her ne kadar oyunu oynamış ve beğenilmiş olmanın güveniyle yazsam da bundan yedi ay önce hiç birimiz ortaya çıkacak şeyden aslında o kadar da emin değildik. İlk olarak, geçen yıl mezun olan arkadaşlarımız vardı ve onların yerine gelen 25 yeni tiyatrocu. Kaynaşabilir miyiz ya da eskilerle olduğumuz kadar güzel bir aile olabilir miyiz, soruları hepimizin kafasındaydı fakat ilk prova ile korkularımızdan eser kalmadı çünkü yeni arkadaşlarımız fazlasıyla yetenekli ve azimliydiler. Hal böyle olunca biz de yenisi eskisi olmayan tek yürek bir ekip olduk. Her yıl olduğu gibi çok yoğun bir dönem yaşadık. Kaçırılan derbiler, hastalıklar, kazalar, yoğun dans provaları, yapılamayan ödevler, kuliste çalışılan sınavlar ve daha pek çok şey... Fakat bunların hepsini perde açıldığında unuttuk biz. Bu dönemlik oyunlarımızın sonuna geldik şu an. Sizlerin desteği olmasa bu kadar ilerletemezdik tiyatromuzu. Biz salon dolar mı diye düşünürken her akşam salonu dolduran herkese minettarız. Bu yıl yeni bir rekora doğru gidiyoruz ödül sayımızla ve bu bizi çok mutlu ediyor. Son olarak her şeyi mükemmel kılan Cengiz Çevik var tabii. Kendisi 38 kişinin yönetmeni olmakla kalmayıp hocası, abisi, arkadaşı olmasaydı bizler bu derece güzel bir ekip olamazdık. Sizi seviyoruz Cengiz Bey ve her şey için teşekkürler.

PS: Lüküs Hayat bitti sanmayın, ekimde geri dönüyoruz!

25


. ÖDÜLLERİ MIZ

Yönetmenliğini Cengiz Çevik'in koreograflığını Özlem Güde'nin, müzik direktörlüğünü Sadettin Ademoğlu'nun ve yönetmen yardımcılığını İrem Dilaver ile Ceyda Demircioğlu'nun yaptığı; Ekrem Reşit Rey ve Cemal Reşit Rey kardeşlerin ölümsüz eseri "LÜKÜS HAYAT" bu kez FMV Özel Erenköy Işık Lisesi ve Fen Lisesi Tiyatro ve Müzikal Topluluğu tarafından sahnelendi. Topluluğumuz geçtiğimiz üç sezonda sahneledikleri “Yedi Kocalı Hürmüz”, “Hisseli Harikalar Kumpanyası” ve “İstanbul Efendisi” oyunları ile toplamda 58 ödül kazanmıştı. Bu sene sahneledikleri “Lüküs Hayat” oyunu ile de, şu ana kadar açıklanan sonuçlara göre 21 ödül daha kazanarak dört senenin sonunda toplam 79 ödüle ulaştı.

İSTEK DRAMA FEST 6. LİSELER ARASI TİYATRO FESTİVALİ

Müzikal Dalında “NİSA SEREZLİ – TOLGA AŞKINER En İyi Kadın Oyuncu Ödülü”
 “Zeynep Sönmez”

“En İyi Oyun Ödülü” “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü” – “Kerim Kaya “Yardımcı Rolde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü” Nihat Tarık Afacan” “Yardımcı Rolde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü” “Burcu Şahin” “En İyi Dekor Tasarımı Ödülü” Selin Bakış – Fuat Vardar”

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ 3. LİSELER ARASI TİYATRO BULUŞMASI “En İyi Oyun Ödülü” “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü” – “Kerim Kaya”

Müzikal Dalında “NİSA SEREZLİ – TOLGA AŞKINER En İyi Erkek Oyuncu Ödülü” “Kerim Kaya” Müzikal Dalında NİSA SEREZLİ – TOLGA AŞKINER Yardımcı Rolde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü” “Gökalp Ciner” Müzikal Dalında “GÜLİSTAN GÜZEY Jüri Özendirme / Yardımcı Rolde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü” “Nihat Tarık Afacan Müzikal Dalında “PERİHAN TEDÜ Jüri Özendirme Ödülü” “Lüküs Hayat Orkestrası” Müzikal Dalında“En İyi Kostüm Tasarımı Ödülü “Buse Kilimci”

“En İyi Kadın Oyuncu Ödülü” – “Burcu Şahin” “En İyi Kostüm Tasarımı Ödülü” – “Buse Kilimci”

Müzikal Dalında En İyi Dekor Tasarımı Ödülü” “Selin Bakış – Fuat Vardar

ROTARY UR 2420. BÖLGE 3. SEVGİ – SAYGI HOŞGÖRÜ LİSELER ARASI TİYATRO ŞENLİĞİ

PROFİLO ALIŞVERİŞ MERKEZİ 14. LİSELER ARASI TİYATRO FESTİVALİ

Müzikal Dalında İyi Müzikal Ödülü”

“ÇOLPAN İLHAN Özel Ödülü”

“VASFİ RIZA ZOBU En

“En İyi Kostüm Tasarımı Ödülü” – “Buse Kilimci” Müzikal Dalında “SUHANDAN SÜHEYLA ŞENGEL Sanata Destek Ödülü” “Özden Soyer” Müzikal Dalında “SUHANDAN SÜHEYLA ŞENGEL Sanata Hizmet Ödülü” “Cengiz Çevik”

26



“Ne güzel yıllardı lise yıllarım”

diyebilmek için … Meltem Buse DOĞAN

Kimimiz başında, kimimiz ortasında, kimimiz de sonunda bu güzel hikayenin. Dönüp bakıp, “Ne de güzeldi!” diyeceğimiz o yılların içindeyiz hepimiz. “Keşke şimdi o yaşta olsam…” denilen yaşlardayız. “Ah şimdi o yılları geri verseler…” denilen yıllardayız. Her yaşın bir güzelliği var evet, ama inanın bu yaşlarımız çok çok özel! Her yaşın kıymeti bilinmeli fakat hayatın akışı bizi içine öyle bir katıyor ki, kıymetini bilemiyoruz içinde bulunduğumuz zamanın çoğu kez. Geleceğimizin yapıtaşlarını oluşturup yerlerine oturttuğumuz bu günlerde bazen bugünümüzün değerini hiç hesaba katmadan gelecekle boğuşuyoruz. Evet, gelecek için bugünden uğraşmamız gerekli ancak bugünü heba etmek yapacağımız en tehlike şey, emin olabilirsiniz. Bu yazımda sizlere enerjimizin tavan yaptığı, içimizdeki o her şeye atlayan isteğin hiç susmadığı bu yıllarda neler yaparsak biz de yıllar sonra “Ne güzel yıllardı o lise yıllarım!” diyebileceğimizi anlatacağım. Aslında her insan için “güzel yıl” niteliği farklıdır. Ancak güzel bir geleceğin kapılarını açan bazı anahtarlar vardır ki, kimse için değişmez. Yıllarımızı kayda değer, dolu dolu yaşanmış ve bolca tecrübe edinmiş bir şekilde geçirmek istiyorsak, çevremizi geniş tutmamamız, her türden insanla tanışıp tecrübeler kazanmamız gerekiyor. Ancak sakın unutmayın ki, her türden insan derken o kadar da büyük bir yelpazeden, herkesle arkadaşlık kurmaktan bahsetmiyorum. Kendi yanınıza yakışacak, beraber bir şeyler yapmaktan zevk alacağınız ve karşılıklı olarak duygu ve düşünce alışverişinde bulunabileceğiniz arkadaşlıklar seçmenizde fayda var. Ne demişler: “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” Arkadaşlıklarımız bize çok güzel şeyler yaşatacağı ve kazandıracağı gibi, bizleri en kötü yollara da sürükleyebilirler. Bu nedenle arkadaşlarınızı seçerken dikkatli olun. Sevdiğiniz, güvendiğiniz, birliktelikten zevk aldığınız, birlikteyken mutlu hissettiğiniz hiçbir arkadaşınızı da kendinizden uzaklaştırmayın. Size en büyük tecrübeyi de, en güzel mutlu sonu da yaşatacak kişiler arkadaşlarınızdır, özel arkadaşlar da bunlara dahil. ;) Hazırlık sınıfı dahil hemen hemen üç yıldır bu lisede okuyan ve neredeyse her aktivitede bizzat bulunan bir öğrenci olarak size önereceğim çok malzemem var aslında. Ancak biliyorum ki, lise yıllarını geride bırakmış insanlardan da biraz yardım almak hiç fena olmaz. Bu nedenle bazı mezun arkadaşlarıma, aile büyüklerime ve hatta öğretmenlerime sordum: “Lise yıllarınızda neyi ‘iyi ki yapmışım’ diye anıyorsunuz ve şimdi o yıllara geri dönseniz başka neler yapardınız?” Aldığım cevaplar önderliğinde sizleri aydınlatmaya devam ediyorum. Mezun olmuş tanıdıklarımdan öğrendiğime göre, lise yıllarında yaptıklarına en memnun oldukları şey kurdukları güçlü arkadaşlıklarıymış. Hâlâ lise yıllarındaki arkadaşlarıyla toplu olarak görüşen 30 yaş üstü kişilerle bile konuştum. Çevreyi geniş tutmanın her zaman iyi bir şey olduğunu; iş hayatındaki fırsatlar, sosyal hayattaki tatmin gibi nedenlerle pekiştirerek anlattılar. Lise hayatının en olmazsa olmazı sosyal olmaktır ve aktivitelerde boy göstermektir diyen mezunlarımız, sporla ilgilenmenin önemini bolca vurguladılar. Lise yılları zor yıllardır. Akademik anlamda insanın omuzlarında büyük yükler taşıdığı yıllardır çünkü sonrasında gidilecek üniversite çoğu kişi için hayatın geri kalanını belirleyici nitelikte olacaktır. Ancak bu akademik tempodan bazen kaçmak, derslere de iyi gelecektir bu nedenle sporla içli dışlı olmak, rahatlamak, kafa dağıtmak, vücudunuzdun enerjisini boşaltmak iyi gelir. Gelelim bu konuda duyduğum en pişman söze. “Akademik

28


harcadım ki?” Arkadaşlar, önemli olan zamanlamanızı yapabilmektir. Bir sürü aktivitenin içinde olup aynı zamanda derslerinizde de başarılı olmak zor bir şey değil, sadece özen istiyor. İşte sizlere önerebileceğim birkaç kulüp ve aktivite: EYP (European Youth Parliament) Türkçesiyle AGP (Avrupa Gençlik Parlamentosu) bunların başında geliyor. 9. Sınıfta başladığım bu konferanslar lise hayatımın en güzel anıları olarak aklımdan hiç silinmedikleri gibi, bana oralardan kalan her türlü sertifika, not, çözüm önergesi kağıtları da anı kutularımda benimle kalacaklar. Bana en güzel arkadaşlıkları, en büyük bilgi alışverişini ve fazlasıyla özgüveni aşılayan bu konferansları mezunlarımızın hepsi de tavsiyelerinde birinci sırada bulundurdular, benden söylemesi! Bu konferansların nasıl şeyler olduğunu geçtiğimiz sayılardan birinde detaylıca açıklamıştım zaten, okuyun derim! Spor aktivitelerinin her türlüsü tavsiye edilebilir. Yeteneğiniz ve ilgi alanınız doğrultusunda bir spor dalı seçmekte çok geç kalmayın, tutun o dalı ve asla bırakmayın! Tiyatro Kulübünde yer almış her mezunumuzdan gelen öneriler de tiyatronun insana takım olmayı, disiplinli olmayı öğreteceği ve arkadaş çevresini geliştirmek için güzel bir anahtar olduğunu yönünde. Lise yıllarınızdan geriye kalacak tiyatro oyunlarınız sizin için çok özel olacaktır emin olabilirsiniz. Yurtdışında bir okula kabul edilmenin en kolay yolu olarak bana aktarılan kulüp ise münazara oldu. Türkçesi de İngilizcesi de insana çok şey katan Münazara Kulübü akademik anlamdaki faydalarının yanı sıra arkadaşlık kurmakta ve tanınmakta da güzel bir yol. Ve ve ve lise yıllarınızda mutlaka mutlaka mutlaka yeni diller öğrenmeyi unutmayın diyor herkes, ben de dahil. Okulumuz bize ikinci yabancı dilimizin de olması imkanını verse de üçüncü hatta dördüncü yabancı dil bile iyidir. Fazla dil göz çıkarmaz ya! Lise yıllarımda iyi ki yapmışım denilen ve benim de geçtiğim üç yılda iyi ki yapmışım dediğim şeyler şimdilik bu kadar. Umarım yıllar sonra bunları düşünüp keşke yapsaydım demezsiniz. Ben de bu ihtimale karşı bu yazıyı yazdım zaten. Buradan bunu okuyan her lise öğrencisine şunu da söylemek istiyorum, her ne kadar bazen “Of şu lise hemen bitse de kurtulsak” desek de, onu güzel yapmak da bizim elimizde ve çoğu zaman yaptığımızın aksine, bari lise yıllarımız elimizden kayıp gitmeden onun kıymetini bilelim. *Bu önerileri oluşturmam için benimle deneyimlerini paylaşan İdil Korbek, Emre Örendil, Barkın Banaz, Emin Ermurat, Aynur Doğan ve Fulya Alkaya’ya teşekkürlerimle...

29


Sosyal Bilimler

HABERLER

Münazara takımımız

ve Mine Soysal olduğu yarışmada arkadaşımızın şiiri büyük övgü almıştır. . Arkadaşımıza ödülü Lise Mezuniyet Töreni’nde verilecektir. Arkadaşımızın şiirini ve yine bu yarışmada “Asansör” adlı öyküsü övgüye değer bulunan 11C sınıfından Cansu Ece Gür arkadaşımızın öyküsünü gazetemizde bulabilirsiniz. ŞİİR HER YERDE SERGİSİ

MAKALE YAZMA YARIŞMASI Saint Pulcherie Lisesinin düzenlemiş olduğu “Attila İlhan Şiirlerinde Gerilim” konulu makale yazma y a r ışm a s ı n d a a r k a d aşı m ı z Ceren Filiz, “En İyi A r aşt ı r m a Ödülü”nü alırken, Z e y n e p İr e m Ç o b a n oğl u v e Bengisu Özaydın ü ç ü n c ü l ü k ö d ü l ü n ü a l m ışl a r d ı r. İstanbul’un belli başlı liselerinin yoğun katılımının olduğu bu önemli yarışmada arkadaşlarımızın üç ödül k a z a n m ış o l m a s ı b i z l e r i gururlandırmıştır. RAUF MUTLUAY ÖYKÜ VE ŞİİR YARIŞMASI F M V Işı k O k u l l a r ı a r a s ı n d a düzenlenen Rauf Mutluay Öykü ve Şiir Yarışması’nda “Mavi Kirpikli Kız” adlı şiiriyle şiir dalında birinciliği kazanan öğrenci 10D sınıfından Venüs Yelkikanat olmuştur. Jüri üyelerinin Adnan Binyazar, Mario Levi

10. sınıftan arkadaşlarımız Türk edebiyatı dersi öğretmenleri Özsel Doğancı’nın rehberliğinde “Şiir Her Ye r d e S e r g i s i ” d ü z e n l e y e r e k sevdikleri şiirleri okul toplumuna sunmuşlardır. Arkadaşlarımız Nazım H i k m e t , A t t i l a İl h a n , A t a o l Behramoğlu, Özdemir Asaf gibi önemli şairlerin şiirlerini tematik olarak bağlantılı gördükleri objelerin üstüne yazarak edebiyatı yaşamın içine aktarmışlardır. Arkadaşlarımız, sergiledikleri ürünleri daha sonra s e v d i k l e r i k işi l e r e a r m ağa n etmişlerdir. MÜNAZARA TAKIMIMIZ Münazara Takımındaki arkadaşlarımız Kadir Has Üniversitesinde düzenlenen liseler arası parlamenter sistem münazara turnuvasına iki grup olarak katılmışlardır. Boran Akçalı ve Deniz Ceryan’ın grubu çeyrek finale çıkmış; Meltem Buse Doğan ve Başak Can’ın grubu ise yarı finale çıkarak 32 takım arasından 5. olmuştur.

Sempozyumdan görüntüler

TÜRK EDEBİYATI, 
 KÜLTÜRÜ VE DİLİ SEMPOZUMU İs t a n b u l Te k n i k Ü n i v e r s i t e s i “Süleyman Demirel Kültür Merkezi”nde düzenlenen liselerarası “İstanbul” temalı “Türk Edebiyatı, Kültürü ve Dili Sempozumu”na okulumuz Fen Lisesi öğrencilerinden Nadide Akdağ “İstanbul Şairleri” başlıklı makalesiyle katılmıştır. Arkadaşımızın makalesi katılımcı o k u l l a r ı n öğr e n c i l e r i v e öğretmenleri tarafından dikkatle dinlenmiş, çok beğenilmiştir. ANADOLU MUTFAKLARI GÜNÜ

Okulumuz Gastronomi Kulübü kapsamında bu sene Anadolu Mutfakları başlığı altında çalışılan M a r d i n , G a z i a n t e p v e H a t ay Mutfakları’na dair arkadaşlarımızın yıl boyunca öğrendiklerini sundukları, kendi pişirdikleri ürünlerin satışını yaptıkları ve konuk olarak bir şef ağı r l a d ığı m ı z g e l e n e k s e l l eşe n gastronomi günlerimizin dördüncüsü bu yıl 6 Mart 2015’te g e r ç e k l eşt i r i l m işt i r. B u y ı l k i Gastronomi Günü’müzde konuk şefimiz mezunlarımızdan olan İnanç Kapulluoğlu olmuştur. 30


Fen Bilimleri

HABERLER

ERASMUS + COMENIUS

öğrencilerle birlikte misafir oldukları okullarda çeşitli etkinliklere katılmış, o ülkenin doğal güzelliklerine de tanıklık etmişleridir.

Lego-Robotik

League) takımı öğrencileri 14 Şubat 2015

katıldılar. Öğrencilerimiz tasarımını ve

Comenius+Erasmus kapsamında

kodlamasını kendi yaptıkları robotları

“ N e h i r l e r d e k i B i y o ç eşi t l i l i k

ile robot performans kategorisinde

(Biodiversity of Rivers)” projesinde

öğretmenimiz Elife Köse üstlenmiştir. Bu dönem, projenin Portekiz ve P o l o n y a ay ağı n d a g ö r e v a l a n matematik öğretmeni Simten Oğuz, kimya öğretmeni Ezgi Korkut ve edebiyat öğretmeni Semin Ceyda Demircioğlu’nun yanı sıra Buse Küçükbükücü, Beril Arısoy, Ezgi Durukan, Zülal Koç, Aral Aykan ve Efe

2012

Başey de fen lisesi öğrencisi olarak

Kültür

Kahramanları Buluşuyor etkinliğine

Romanya, İspanya ve Kıbrıs’la birlikte

projenin koordinatörlüğünü biyoloji

tarihinde

Üniversitesi'nde düzenlenen 11. Bilim

arasında Polonya, Fransa, Portekiz,

türlerinin araştırılmasını temel alan

Kulübü

“Roboformers” FLL (First Lego

BİLİM ŞENLİĞİ

Okulumuz 2013-2015 yılları

yer almıştır. Nehirlerdeki farklı canlı

FIRST LEGO LEAGUE

195 puan alarak 33 takım arasında en Her sene Fen Bilimleri Bölümü

iyi 5. dereceye imza atmışlardır. “Senin

tarafından geleneksel olarak

Dünyan, Senin Sınıfın” teması ile

düzenlenen “Bilim Şenliği”

bu yıl da

düzenlenen etkinliğe öğrencilerimiz,

09-12 Haziran 2015 tarihleri arasında

Anadolu ve Fen Lisesi öğrencilerinin

tüm seviyelerde birbirinden eğlenceli

meslek seçimlerini kolaylaştıracak ve

ve ilginç etkinliklerle kutlanmıştır. Bu

onların doğru seçimler yapmasını

etkinlikler;

sağlayacak proje ile katıldılar.

Jenga Turnuvası, Bilim

Tabusu, Instant Challenge, Münazara, Kahoot Yarışması, Hazine Avı, Bilgi Yarışması, Magic Physics, 2048-Chem Yarışması,

Kendi Sabunumuzu

Ke n d i m i z Ya p a l ı m , M a t e m a t i k Oyunları, Nanobilim ile Hazine Avı’dır.

projede yer almışlardır. Projenin son i k i ay ağı n d a öğre t m e n l e r i m i z , 31


Yabancı Diller

HABERLER

ALMANYA DEĞİŞİM PROGRAMI 1-10 Haziran tarihleri arasında Almanya Değişim Programımızın Türkiye ayağı, Almanya'daki Max Planck Gymnasium'dan gelecek olan t o p l a m 1 7 öğr e n c i i l e gerçekleşmiştir. Bu programda liseden dört arkadaşımız misafir öğrenciler ile birlikte Almanca öğretmenleri eşliğinde İstanbul'un tarihi ve kültürel yerlerini gezmişlerdir. İYD MÜZİK FESTİVALİ

3 Haziran 2015 günü kampüsümüzün ev sahipliğinde üç Işık Okulundan katılımcılarla bir müzik festivali düzenlenmiştir. Arkadaşlarımız müzik öğre t m e n l e r i m i z i n d e s t eği y l e , orkestra eşliğinde, öğrenmekte

HAZIRLIK DRAMA

oldukları ikinci yabancı dilde güncel bir şarkıyı söyleyerek eğlenceli bir gün geçirmişlerdir. HAZIRLIK DRAMA DAY 4 Haziran 2015 kampüsümüzün ev sahipliğinde üç kampüsten hazırlık sınıfı öğrencilerinin katılımıyla Drama Day gerçekleştirilmiştir. Her grubun yaklaşık 40’ar dakikalık gösterilerinde yabancı dili akıcı bir biçimde ve özgüvenle kullanmaları ve bununla birlikte eğlenmeleri amaçlanmıştı. MILANMUN’ 15 KONFERANSI

9-16 Mart 2015 tarihleri arasında İtalya'nın Milano kentinde düzenlenen MILANMUN'15 konferansına 13 arkadaşımız katılmıştır. Bir haftalık süreç, konferans ve kültürel faaliyet şeklinde çok yoğun bir program ile tamamlanmıştır. Arkadaşlarımız konferans süresince gerek komitelerinde yapılan konuşmacılara sorular sorarak gerekse kendileri konuşmalar yaparak etkin rol almışlardır. Öğrencilerimiz Çevre, Silahsızlanma, Sınır Çatışmaları, Hukuk, İnsan Hakları ve Güvenlik Konseyi gibi çeşitli komitelerde Ürdün, Brezilya ve Guatemala'yı temsil ederek müzakerelere katılıp, çözüm taslaklarını tartışmışlardır.

Almanya’dan gelen arkadaşlarımızla bir fotoğraf

F R A N S I Z C A ŞİİR O K U M A YARIŞMASI 20 Mart Cuma günü FMV Özel Ayazağa Işık Lisesi tarafından yapılan, İstanbul’dan 12 okuldan öğrencinin katıldığı İstanbul Liseler arası 3. Fransızca Müzik Eşliğinde Şiir Okuma Yarışması'nda (RAP) 9C’den Yasemin Taşçıoğlu, René Philombe'un "L'Homme qui te ressemble" ; 10D sınıfından Pelin Doğdaş, Alfred de Musset'in "Tristesse" adlı şiirlerini yan flütte Ece Karaosmanoğlu ve gitarda Kerem Alparslan eşliğinde seslendirerek birinciliğe layık görülmüşlerdir. Emeği geçen tüm arkadaşlarımızı ve öğretmenlerimizi tebrik ediyoruz.

32


Güzel Sanatlar

HABERLER

tanışmada da kendilerini çok güzel ifade ettiler. 8-9-10 Mayıs tarihlerinde ise 3. Sansev Uluslararası Çoksesli Korolar Festivali’ne katılan koromuz buradan “Çalgı Eşlikli Yapıt Yorumlama” da ödülü ile döndü.

KOROMUZ Bu yıl FMV Özel Erenköy Işık Lisesi-Fen Lisesi olarak yoğun, oldukça başarılı, müzik dolu bir dönem geçirmiş bulunmaktayız. 47 kişilik koromuz belirli gün ve h a f t a l a r d a performanslarımızı sergiledi. Marş, çoksesli türkü ve yabancı pop şarkılardan oluşan repertuarları ile sadece okul içinde değil okul dışında da okulumuzu hatta yeri geldi ülkemizi temsil etti. Bu yılın başından beri çalışmalarını s ü r d ü r d ü k l e r i “ Yo u n g 2 0 1 5 P r a g u e Uluslararası Koro ve Orkestra Festivali”ne 26-29 Mart 2015 tarihleri arasında katılan koromuz, St. Salvatore adlı kilisede konserini verdi. Bunun yanında korolar arası

2012

YIL SONU KONSERİ
 Arkadaşlarımızın birbirinden başarılı solo performanslarıyla başlayan yıl sonu konserimizde okul orkestramız Rölativite de yer aldı. Mezuniyet arifesinde olan Fen-4 sınıfı öğrencisi Serkan Şenkal’ın orkestraya son konserinde de etkileyici bir bateri performansı gösterdiği, arkadaşlarımızın hem kendibestelerini hem de bilinen pop parçalarını seslendirdikleri bölümün ardından sıra gittikçe profesyonelleşen k o r o m u z d a y d ı . Bağlamadan, yan flüte çeşitli çalgıların eşliğinde koromuz da izleyicilerin yoğun beğeniyle karşıladıkları bir performans sergiledi. 33


Beden Eğitimi ve Spor

HABERLER

Okulumuz Beden Eğitimi ve Spor Bölümü kapsamında okulumuz hareketli bir dönem geçirdi. Öncelikle dönem başında akademik dürüstlük haftası k a p s a m ı n d a s ı n ı fl a r a r a s ı voleybol, basketbol ve futbol turnuvaları gerçekleştirildi. Basketbolda 12C, voleybolda 9B sınıfları, futbolda 10. sınıflar kazanan taraf oldular. Bunun yanı sıra sporcularımız Kadıköy ilçesi basketbol ve voleybol maçlarına katılım gösterdi sporcularımız. Yüzme takımımız ise Türkiye grup müsabakalarında boy gösterdi.

Öğretmen-öğrenci basketbol ve voleybol maçları ise bu dönem okulumuzda gerçekleşen bir başka renkli spor etkinliği olarak hafızalara kazındı.

100 YILLIK OKULLAR 13. SPOR ŞÖLENİ 7-8-9 Mayıs 2015 tarihlerinde açılışı Ayazağa Kampüsümüzde yapılan “100 Yıllık Okullar 13. Spor Şöleni” kapsamında futbol, basketbol, voleybol ve yüzme etkinlikleri gerçekleştirildi. Voleybolda ikincilik, yüzmede ise birincilik elde ettik. Öğretmen ve arkadaşlarımızı kutluyoruz.

34



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.