Japon Sinema E-Dergisi Sayı: 4

Page 1

JAPON SİNEMA DERGİSİ MAYIS 2016 SAYI: 4 AYLIK JAPON SİNEMASI E-DERGİSİ

DÜŞLERİN VE DELİLİĞİN KRALLIĞI: HAYAO MİYAZAKİ

12

8 AKSİYON VE ANARŞİ:

SEİJUN SUZUKİ SİNEMASI

18 JAPONYA’NIN KORKUNÇ ŞEHİR EFSANELERİ

21 ANİMELERDE JAPON

KADINLARININ TEMSİLİ

25 JAPON ÇİZGİ DÜNYASI

VE 6 MANGA SANATÇISI

25 KYUUBİ EFSANESİ VE

ANİMELERDEKİ TEMSİLİ

japonsinemasi.com


Editörden, Merhaba Arkadaşlar, Yayın hayatına başladığımız 2015 yılı Aralık ayından bugüne kadar beşinci ayımızı geride bırakmanın sevincini yaşıyoruz. Sizlere başucu kaynağı olabilecek bir yayın oluşturmak amacıyla çıktığımız yolda beşinci ayımız geride kaldı. Geride kalan bu sürede sizleri Japon sineması, Japon kültürü, anime-manga ve etkinlikler alanında bilgilendirmeye çalışırken daha önce dile getirilmemiş konularda aydınlatmaya çalıştık.

JAPONSİNEMASİ.COM Yıl: Mayıs 2016 Sayı: 04 Yayın Türü: Aylık E-Dergi Sanat Yönetmeni & Grafik Tasarım Gökhan Kuloğlu Editörler Birsen Albayrak Gökhan Kuloğlu Katkıda Bulunanlar Ayhan Gazi Gülcü Bensu Cangüler Ceylan Bayram Ercan Gürova Hafize Mutlu Mert Bazna Yeter Şeko Kapak Fotoğrafı Kumiko: the Treasure Hunter, David Zellner (2014) Arka Kapak Fotoğrafı Ghost in the Shell İletişim ve Reklam japonsinemasi@gmail.com JAPON SİNEMASI PLATFORMU www.japonsinemasi.com facebook.com/japonsinemasi twitter.com/japonsinemasi issuu.com/japonsinemasi

Japon Sinema E-Dergimizin 4. sayısının ‘ Sinema Dosyasında’’ Japon Sinemasında adından söz ettirmiş yönetmen Seijun Suzuki’yi, yine Ozu’nun Noriko Üçlemesi filmlerinin Japon dişil yüzü Setsuko Hara’yı ve Japon sinemasında önemli işlere imza atmış Japon film-yapım stüdyolarını ele alıyoruz. Klasik dönem konularına ek olarak bir arada kalmışlık hikâyesi olarak Hirokazu Koreeda’nın ‘ Like Father Like Son’’ filmini, Japon animasyonun işleyen lokomotifi Hayao Miyazaki’yi konu alan Düşlerin ve Deliliğin Krallığı belgeselini ve komedi tutkunlarına özel 6 film tanıtımına yer veriyoruz. ‘‘Japon Kültürü Dosyasında’’ samurayların 4 önemli motifini, Japonya’nın birbirinden korkunç şehir efsanelerini, Japonya’da beden dili hareketleri ve Japonya’daki J-Pop sanatçılarından Faky müzik grubuna ışık tutuyoruz. ‘‘Anime-Manga Dosyasında’’ animelerdeki samuray öğretisi konulu 4 anime serisine ve animelerdeki Japon kadınlarının nasıl temsil edildiği sorusuna yanıt arıyoruz. Japon çizgi romanına can veren 6 mangakaya, animede kendine has uslübü oluşturmuş Gen Urobuchi’ye yer verirken bunlara ek olarak Kyuubi efsanesinin animelerdeki temsiline, Japonya’nın görsel romanlarına, otakuların cenneti Nakano Broadway’e yer veriyoruz. Japon kültür etkinliklerden haberdar olmak isteyen okurlarımıza da yaklaşan etkinliklerden bir seçki hazırlarken bol katılımcı ve eğlenceli etkinlik dileklerimizi sizlere aktarıyoruz. Desteğini bizden esirgemeyen tüm okurlarımıza teşekkür ediyor ve yeni sayıda buluşmak dileklerimizi iletiyoruz. Gökhan Kuloğlu JAPON SİNEMASI


4

İZLERKEN TOKYO’NUN MANZARASINA AŞIK OLACAĞINIZ 10 FİLM

7

JAPON FİLM YAPIM STÜDYOLARINA BAKIŞ

AKSİYON VE ANAŞİ:

JAPON SİNEMASININ DİŞİ

10 SEİJUN SUZUKİ SİNEMASI 11 YÜZÜ: SETSUKO HARA

ARADA KALMIŞLIK 14 BİR HİKÂYESİNİN FİLM HALİ

16 KRALLIĞI: MİYAZAKİ

DÜŞLERİN VE DELİLİĞİN

19 6 JAPON KOMEDİ FİLMİ

GÜLMEK İÇİN EN İYİ

21

SAMURAY ÖĞRETİSİ VE 4 POPÜLER MİTİ

23

JAPONYA’NIN KORKUNÇ ŞEHİR EFSANELERİ

25

ŞEHİRDEN KAÇIŞ: MEIJI JINGU YOYOGİ-PARK

26

JAPONYA’DA BEDEN DİLİ HAREKETLERİ

27

J-POP’TA TOKYO’NUN GERÇEK KIZLARI: FAKY

28

ANİMELERDE JAPON KADINLARININ TEMSİLİ

30

SAMURAY ÖĞRETİSİ TEMALI 4 ANİME SERİSİ

31

JAPON ÇİZGİ DÜNYASI VE 6 MANGAKA

33

KALIPLARA SIĞMAYAN SENARİST: GEN UROBUCHI

36

JAPONYA’NIN GÖRSEL DÜNYASI: VISUAL NOVEL

37

OTAKU CENNETİ: NAKANO BROADWAY

39

KYUUBİ EFSANESİ VE ANİMELERDEKİ TEMSİLİ

41

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ JAPON KÜLTÜR GÜNLERİ

41

10. ULUSLARARASI MANGA ÖDÜLÜ

41

ORİGAMİ VE SUMİ-E SERGİSİ

3


japonsinemasi.com

JAPON SİNEMASI DOSYASI

İZLERKEN TOKYO’NUN MANZARASINA AŞIK OLACAĞINIZ 10 FİLM

Yazar: Gökhan Kuloğlu

İzlerken Tokyo’nun dört bir köşesini gezeceğiniz ve farklı altkültürlere tanıklık etme fırsatı bulabileceğiniz, her kesimden sinemasevere hitap eden10 filmi sizler için değerlendirdik. Bakarsınız, filmleri izledikten sonra Tokyo’ya yolculuk planları yapmaya başlarsınız. 2. Tokyo Olympiad, Kon Ichikawa (1964) Listenin en eski filmi olan Tokyo Olympiad (1964) Kon Ichikawa’nın II. Dünya Savaşı yenilgisi ve oluşan ıssızlığın ülkenin dört bir yanına yayıldığı dönemde 1964’de Tokyo’da düzenlenen yaz olimpiyatlarını kamerasıyla bizlere aktarıyor. Savaş sonrası yaralarını sarmaya ve modernleşme hareketlerine hız veren Japon hükümetinin yeniden dirilişini ve vazgeçmeyen Japon insanın ruhunu Tokyo’nun gözünden belgeci bir üslup ile izleyiciye sunuyor. 1. Cherry Blossom, Doris Dörrie (2008) Yasujirō Ozu ünlü Tokyo Story filmine bir saygı duruşu niteliğinde olan bir diğer film olan Doris Dörrie’nin Cherry Blossom’u, Batı ve Japon kültürlerinin farklı tutumlarının yan yana gelmesiyle ilerleyen bir hikâyeyi konu alıyor. İlk bölümü Almanya’da çekilen filmin ikinci kısmı ise Tokyo’da geçiyor. Film, sakuralar altında Japon gölge dansının kiraz yaprakları ile ahengine tanık olmak isteyenler için ideal. Eşi ölümcül hastalığa yakalanan Rudi’nin hikâyesini konu alan film, Fuji Dağı’na nazır, kiraz çiçeği sezonun açılışını ve son anlarını dolu dolu yaşamaya çalışan bir aşkın sessizliğini bizlerle buluşturuyor.

4


JAPON SİNEMASI DOSYASI

japonsinemasi.com

3. Tokyo Pop, Fran Rubel Kuzui (1988) Eleştirmen tarafından beğenileri toplayan Fran Rubel Kuzui’nin Tokyo Pop filmi, 1980’ler Tokyo’sunun ilginç görünümlerini sizlere sunuyor. Dönemin küreselleşme ile ortaya çıkan kültür erozyonunu ayrıntılı bir şekilde anlatırken diğer bir taraftan uğultulu ve kalabalık bir metropole dönüşen Tokyo’nun değişim sürecini bizlere aktarıyor. Amerikalı müzik grubunun üyesi olan genç bir kız ile başarılı Japon pop sanatçısı bir çocuğun arasındaki aşkı konu alan film müziklerle bizleri bir aşk yolculuğuna çıkarıyor.

5. Train Man, Shosuke Murakami (2005) İzleyiciyi Tokyo’nun Akihabara semtinin hizmetçi kafeleri, manga/video oyun mağazaları ve elektronik dünyası ile buluşturan Shosuke Murakami’nin Train Man filmi, otakuların yaşamına da mercek tutuyor. Japonya’nın altkültürüne mercek tutan film, hayatı çıkmaza bir adamın aşık olmasıyla değişmeye başlayan hayatına ışık tutuyor. Japonya’daki modernleşme sonrası insanların ruhsal çöküntülerinden kaçışları bağlamında hikikomori, otaku, ayyaş ve inek olma gibi terimlere karakterler üzerinden bakan film sosyolojik inceleme örneği teşkil ediyor.

Bounce KO Gals, Masato Harada (1997) Yönetmenlik koltuğunda Masato Harada’nın oturduğu Bounce KO Gals, Tokyo’nun gece hayatının kasvetli ve renkli yanlarını izleyiciye aktaran çekişme dolu bir film. Tokyo’nun Harajuku ve Shibuya semtlerindeki hayatı mercek altına alan film işsizlik, öğrenci hayatı, geceleri eskort olarak çalışanlara ve Batı kültürü özentisi Japonlara mercek tutan çok katmanlı bir film olarak karşımıza çıkıyor. Film, ilgin fetişler ülkesi olan Japonya’nın farklı cinsel arzu nesnelerine mercek tutarken Tokyo’nun Shibuya semtinde yaşayan üç kızın hayatlarını belgesel gözüyle izleyiciye aktarırken onların hayatlarındaki çıkış arayışlarına tanık oluyoruz.

6. Tokyo Godfathers, Satoshi Kon (2003) Japon filmlerinden bahsederken anime filmlerden bahsetmemek olmaz. Tokyo’yu en güzel yansıtan anime filmlerden Satoshi Kon’un Tokyo Godfathers filmi, Noel temalı dokunaklı filmler arasında özel bir yere sahip. Kıt kanaat yaşayan bir çiftin Noel arifesinde çöplerin içinde buldukları bebeğin annesini ararken Tokyo’nun ışıltılı sokakları arasında çıkılan arayış yolculuğu sizleri bekliyor. Tokyo’nun arka sokaklarında yaşayan alkolik, evsiz, transeksüel gibi insanlara mercek tutan film parlak caddelere bu karakterler gözünden bakma fırsatını izleyiciye sunan ender anime filmlerden birisi olmasından önem arz ediyor.

5


JAPON SİNEMASI DOSYASI

japonsinemasi.com

7. Adrift in Tokyo, Satoshi Miki (2007) Tokyo’nun farklı banliyöleri boyunca sizleri yolculuğa çıkaran Satoshi Miki’nin Adrift in Tokyo filmi, Tokyo’nun arka sokaklarını merak edenler için mükemmel bir seçim. Yoshinaga Fujita’nın aynı isimdeki kitabına dayanan film, hiçbir şeyleri olmayan iki kişinin hayatlarında çıkış arama uğraşlarını resmederken diğer taraftan sizleri Japon mizahi ve kültürel öğeleri ile buluşturuyor. Annesi ve babası tarafından çocuk yaşta terk edilen Takemura’nın hayatını erkenden kazanma çabalarının hikâyesi eşliğinde Tokyo sokaklarını geziyoruz.

9. Like Someone in Love, Abbas Kiarostami (2012) İranlı usta yönetmen Abbas Kiarostami’nin son filmi sizleri Tokyo’nun merkezinde sizleri yolculuğa çıkarıyor. Uzun çekimler ile sizleri Tokyo’nun birçok yönüne ışık tutan film, Tokyo’da yaşamın sıradan unsurlarını gerçekçi bir anlatımla ele alıyor. Eğitimi için gerekli parayı sağlamak için okul dışında fahişelik yapan Akiko adındaki genç bir üniversite öğrencisinin Takashi adında profesör olan bir müşteri ile tanışmasıyla değişmeye başlayan hayatına mercek tutan film, Tokyo’nun arka sokaklarına ve gece hayatına ışık tutuyor.

8. Tokyo Sonata, Kiyoshi Kurosawa (2008) Kiyoshi Kurosawa’nın Yasujiro Ozu’nun Tokyo Story filmine saygı duruşu niteliğindeki filmi, sizleri işsizlikten toplumsal-ailesel statüsünü kaybetme korkusu yaşayan bir babanın Tokyo’nun birbirinden farklı bölgelerindeki iş arayışını konu alıyor. Babanın iş arayışı boyunca Tokyo’nun plazalarından arka sokaklarına kadar birçok bölgesini yönetmenin kamerasıyla gezme fırsatı bulacaksınız. Filmde Japon aile yapısı ‘ie’ kavramını gözlemlerken 2. Dünya Savaşı sonrası batılılaşma ve modernizm etkilerinin aile ve toplum üzerindeki değişimlerini yönetmenin belgeci bakış açısından izleyici ile buluşturuyor.

10. Tokyo!, Michel Gondry (2008) Üç yönetmenin ortak olarak el aldığı Tokyo! filmi, gerçeküstü olarak üç farklı hikâyeyi izleyici ile buluşturuyor. Japonya’ya ve Tokyo’ya otantik bir bakış sunan film, kente dair şaşırtıcı ve gerçeküstü görüntüleri izleyici ile buluşturuyor. Üç kısa filmin bir araya gelmesiyle oluşan filmin yönetmenliklerini Joon Ho Bong, Leos Carax ve Michel Gondry yapıyor. Tokyo’nun birbirinden farklı mekanlarında gelişen üç hikâye, hayatı darmadağın olmuş bir genç kızın hayatını konu alırken Cinayet Günlüğü, Yaratık, Köprüüstü Aşıkları, Kötü Kan ve Rüya Bilmecesi, Sil Baştan bölümlerinden oluşan düşsel bir film olarak izleyici ile buluşuyor.

6


JAPON SİNEMASI DOSYASI

JAPON FİLM YAPIM STÜDYOLARINA BAKIŞ Sinema ile erken dönemde buluşan Japonya’da film stüdyolarının ortaya çıkışı 1920’lerden itibaren ortaya çıkmaktadır. 1930’lu yıllarda kurulan Shochiku, Nikkatsu ve Toho stüdyoları halen daha günümüzde faaliyet gösteren önemli Japon film-yapım stüdyolarıdır. 1942’de kurulan ve daha sonra iflas ederek Kadokawa ile birleşen Daei film yapım stüdyosu, ürettiği animasyon filmlerle seyircilerin zihninde yer edinen Toei gibi firmalar Japonya’nın film üretimini sırtlamışlardır. 1920’larda merkezleri Tokyo olarak kurulmaya başlanan film yapım stüdyoları 1923 yılında yaşanan Büyük Kanto Depreminde birçoğu yıkılmış ve sinema filmi üretimi büyük sekteye uğramıştır. Sonrasında yaralarını saran Japon sinema sektörü 1950’lere kadar dünyada en çok film üreten ülke sinemaları arasına adına yazdırmayı başarmıştır. 2. Dünya Savaşında yenilen Japonya’nın film stüdyoları işgal kuvvetlerinin eline geçmiş, film üretimlerine sansür uygulanmış, stüdyolar sıkı denetimden geçirilmiş ve birçok film yok edilmiştir. İşgal kuvvetlerinin denetiminde film stüdyoları yeniden düzenlenmiştir. Savaş öncesi döneme kadar geleneksel konuları ele alan ve teşvik eden jidai-geki filmlerinin yerini savaş sonrası daha çok çağdaş konuları, insanın varoluşunu konu alan gendai-geki filmleri almıştır. Bu değişimde Kyoto jidai-geki filmlerinin merkezi haline gelirken Tokyo’da gendai-geki filmlerinin merkezi olmuştur.

japonsinemasi.com

Yazar: Gökhan Kuloğlu Hollywood stüdyoları gibi birçok ünlü yazar, oyuncu ve yönetmeni dünya sinemasına kazandıran Japon film stüdyoları günümüzdeki sinemacılara esin kaynağı olan Yasujiro Ozu, Akira Kurosawa, Toshiro Mifune, Setsuko Hara gibi isimleri sinema dünyasına kazandırmıştır. 1950’li yıllarda değişime uğrayan Japon film stüdyoları beraberinde sektörel değişimleri de getirmiştir. Japonya’da çizgi romanının ve animasyonun önem kazanmaya başlamasıyla birlikte 1945’ten itibaren animasyon yapım stüdyoları kurulmaya başlanmıştır. Ve günümüzde Japonya, dünyanın en büyük animasyon üretim merkezi haline gelmiştir.

En Çok Bilinen Japon Film Stüdyolarına Bakış 1942’de kurulan Daiei, savaş öncesi ve savaş sırasında propaganda içerikli ve jidai-geki geleneğini yansıtan filmlerin üretiminde büyük rol oynayan stüdyolar arasında yer almaktadır. Savaş sonrası zor zamanlar geçiren ve film ürerimi yavaşlayan 7


JAPON SİNEMASI DOSYASI Daiei, 1971 yılında iflas ettiğini açıklamış ve daha sonrasında 2002 yılında Kadokawa Pictures tarafından satın alınmıştır. Altın çağlarını 1950’li yıllarda yaşayan stüdyo, Akira Kurosawa’nın Venedik Film Festivali’nde ödül kazanan Rashomon, Kenji Mizoguchi’nin Ugetsu Monogatari ve Sansho the Bailiff, Yonejiro Saito’nun Gamera film serisinin yapımcılıklarını üstlenmiştir. Stüdyo günümüzde ise Kadokawa-Daiei Film Co Ltd adı altında yapımlarına devam etmektedir.

Kadokawa Pictures, Japonya’nın önemli üç stüdyosundan bir diğeridir. 1942 yılında kurulan ve 2002 yılında bünyesine Daiei’yi katan film stüdyosu, ilk zamanlar manga, dergi ve popüler yayınları yayınlamak amacıyla kurulsa da 1976 yılından sonra yayın grubunu genişleterek televizyon programları, video oyunları, anime ve canlı aksiyon filmleri sektörüne girmiştir. Film üretimi ve yayıncılık alanında faaliyet gösteren stüdyo, kütüphane ve sinema zinciri satın alarak sektörde önemli bir dağıtıcı-yapımcı konumuna gelmiştir. Stüdyonun Ringu ve Dark Water gibi filmleri Avrupa ve Kuzey Amerika’da büyük etkiler oluşturmuştur.

Japonya’nın en eski büyük film stüdyosu olan Nikkatsu, isim olarak Nippon Katsudō Shashin’in kısaltmasını kullanmaktadır. 1912’de kurulan stüdyo ilk zamanlar Japon tiyatrosundan uyarlama filmlerin yapımcılığını üstlenmiş olsa da savaş sonrasında modern aksiyon filmleri üretmeye başlamıştır. Savaş dönemi sonrasında SHINKO Kinema ve Daito şirketleri ile birleşerek yapımlarına devam etmiştir. 1950 sonrasında samuray ve tarihsel drama filmlerine yönelen şirket, 1960’larda kentsel gençlik drama filmleri üretimi yapmış, 1970’lerde 8

japonsinemasi.com ise gençlere yönelik filmler üretmeye başlamıştır. Seijun Suzuki, Ichikawa Kon ve Imamura Shohei’nin çektiği filmlerle altın dönemini yaşayan stüdyonun önemli yapımları arasında Pigs and Battleships (1961), The Insect Woman (1963) ve The Pornographers (1966) yapımları yer almaktadır. Günümüzde ise stüdyo, Nippon TV ile ortak çalışmalar yürütmekte olup daha çok filmlerin dağıtımı üzerinde çalışmaktadır. Japonya’nın en eski film yapım şirketlerinden olan PCL, (Fotoğraf Kimya Laboratuvarı) daha çok filmleri labaratuar işlerini üstlenmiştir. Şirkete ait olduğu bilinen Five Men in the Circus filmi stüdyonun en çok bilinen yapımları arasında yer almaktadır. Stüdyo 1936 yılında Toho Stüdyosu için üretim merkezi oluşturmak amacıyla Kobayashi Ichizo tarafından satın alınmıştır.

Toho, 1932 yılında Hankyu Railway Tokyo-Takarazuka Theater Company adının kısaltması olarak Kobayashi Ichizo tarafından kurulan stüdyo, Japon kabuki oyunları ve tiyarosunun filmlere alınmasında rol oynamıştır. 1940’lı yıllarda Akira Kurosawa ile uzun soluklu bir ilişki kuran stüdyo, Studio Ghibli’den Hayao Miyazaki’nin de filmlerinin Avrupa ve ABD’ye dağıtımını üstlenmiştir. Şirketin en ünlü yapımları arasında canavar film Godzilla serisi, Kurosawa’nın Seven Samurai, Ikiru, Yojimbo, Ran filmleri ve yine Japonya’da ses getirmiş Kwaidan, Mothra, Stray Dog gibi yapımlara imza atmıştır. 1980 sonrası animasyon sektörüne de adım atan stüdyo Akira, Metropolis, Steamboy, Nana gibi önemli işlere imza atmıştır. 1948’de Tokyo’da kurulan Japon film, televizyon üretim-dağıtım şirketi Toei, dünya çapında ün kazanmış birçok animasyon filmin yapımcılığını üstlenmiştir. Hayao Miyazaki , Isao Takahata , Leiji Matsumoto ve Yoichi Kotabe gibi yönetmenlerin çalışmalarını yapımcılığını ve dağıtımını üstlenen stüdyo 1951 yılında Ohizumi Studio ile birleşerek Toei Animation


JAPON SİNEMASI DOSYASI

japonsinemasi.com

Kuruluşu Japonya’nın sinema ile buluşmasına 1895’e dayanan Shochiku, ilk zamanlar kabuki oyunlarını sinemaya uyarlayarak izleyiciyi sinema ile tanıştırmış en eski Japon film-yapım stüdyosudur. Takejiro Otani ve Matsujiro Shirai tarafından kurulan stüdyo, tiyatro eğlenceleri, Noh, Kabuki ve Bunraku gibi oyunları sahnelerken 1921 yılında film yapmaya başlamıştır. Japon sinemasında kadın oyuncuya ilk kez kamera karşısında şans veren stüdyo olan Shochiku, 1950’lerde ailelere yönelik ‘alt-orta sınıfı konu alan’ dramaların üretiminde rol oynamıştır. Yasujiro Ozu’nun dramalarının yapımcılığını üstlenen stüdyonun önemli çalışmaları arasında Yoji Yamada ve Nagisa Oshima gibi yönetmenlerin önemli filmlerinin yapımcılığını üstlenmiştir. Shintoho, 1940’ların sonlarında Toho’nun desteği ile Stüdyonun önemli çalışmaları arasında Hideo çalışmalarına başlamış ve daha sonra 1950’li yıllarda Oba’nın What is Your Name?, Yoji Yamada’nın savaşı konu alan aşırı muhafazakâr macera filmleri The Twilight Samurai ve Mamoru Oshii’nin üreten stüdyo, 1961 yılında iflas ederek kapanmıştır. Ghost in the Shell filmleri yer almaktadır. olarak çalışmalarına devam etmiştir. Film çalışmalarının yanında anime sektöründe de çalışmalar yürüten stüdyo, Eiichiro Oda’nın One Piece, Shotaro Ishinomori’nin Cyborg 009, Takehiko Inoue’nin Slam Dunk, Akira Toriyama’nın Dragon Ball ve Dr. Slump ve Naoko Takeuchi’nin Sailor Moon anime serilerinin yapımcılığı üstlenmiştir.

9


japonsinemasi.com

JAPON SİNEMASI DOSYASI

AKSİYON VE ANARŞİ: SEİJUN SUZUKİ SİNEMASI Japon B-Filminin tüm çılgınlığını ve şehvetini sonuna kadar seyirciye sunan usta yönetmen Seijun Suzuki, (Seitaro Suzuki) sinemadaki sınırları kaldırarak metafizik boyuta geçen Japon yönetmenlerden. Filmlerinde kendi görsel stilini izleyiciye yerleştiren Suzuki, saygısız mizah, nihilist bir dil ve mantıkdışı duyarlılığa sahip sarsıcı bir anlatım oluşturmuştur.

Yazar: Gökhan Kuloğlu

1968 yılında Nikkatsu Stüdyosu tarafından haksızca işten çıkarılan Suzuki, bu olay onun sinemasını stüdyo dilinden kurtararak kendi stilini oluşturma yolunda önemli adım olmuştur. Bir süre farklı stüdyolar ile çalıştıktan sonra 1980’de stüdyo bünyesinden tamamen ayrılan Suzuki bağımsız yönetmen olarak çalışmalarına devam etme kararı

Sinema sektörüne ‘’para kazanmak yerine sinema yapmak’’ amacıyla giren Suzuki, kariyerinin önemli yıllarını Nikkatsu Stüdyosu bünyesinde geçirdi. Branded to Kill (1967) ve Tokyo Drifter (1966) filmleriyle adından söz ettiren usta yönetmen, bu filmleriyle adını Japonya dışındaki ülkelere duyurmayı başardı. 1960’larda B-filmler üretmeye devam eden Suzualarak Zigeunerweisen (1980), Kagero-za (1981) ve ki, bu dönem birlikte çalıştığı Takeo Kimura ile birYumeji (1991) gibi filmlere imza attı. likte çılgınlığın hat safhaya ulaştığı ve yeni üslup arayışları peşinde olan yakuza, polisiye ve vahşi 1990’lı yıllarda sinemaya 10 yıl ara verdikten sonra gençlik öykülerini konu alan filmler yapmıştır. 2000’li yıllarda yapmış olduğu Pistol Opera (2001) ve Princess Raccoon (2005) filmleri ile yeniden sinemaya dönen usta yönetmen, 1990’ların sonuna doğru Jim Jarmusch ve Quentin Tarantino gibi yönetmenler tarafından yeniden keşfedilerek sineması popülerlik kazandı. 2015 yılında Tom Vick tarafından UCLA Film & Television Archive desteğiyle hazırlanan Time and Place are Nonsense: The Films of Seijun Suzuki adlı çalışma ile Seijun Suzuki’nin sineması ölümsüzleştirildi.

10


JAPON SİNEMASI DOSYASI

japonsinemasi.com

JAPON SİNEMASININ DİŞİ YÜZÜ: SETSUKO HARA Yazar: Donald Richie Çevirmen: Yeter Şeko da birbirinden çok farklı ve bireysel birçok farklı karakterlerde seyircisinin karşısına çıktı. Örneğin Kimisaburo Yoshimura’nın ‘A Ball At The Anjo House’ filmi ve Keisuke Kinoshita’nın ‘Here’s To The Girls’ filmlerinde iyimser ve geleceği parlak yeni bir ‘Japon Kadını’ nı canlandırdı. Bununla birlikte Haranın üstlendiği rol ise, hayatı boyunca oğlu, kocası ve yahut babasını destekleyen sabırlı bir Japon kadınıydı. Setsuka Hara adeta Yasujiro Ozu’nun filmleri ile Hara birçok kadın filmi çekti. Bunlardan en asil olanı özdeşmiş bir oyuncu. Öyle ki Hara bir nevi Ozu’nun Mikio Naruse’nin filmlerinden biriyken, en eğlenceli kadın arketipi, unutulmuş öbür parçası olarak olan ise anaç ve merhametli güneş tanrısı Amaterogörülüyordu. Elbette ki onun oyunculuk kariyeri Sa- su Omikom’i canlandırdığı Hiroshi İnagaki’nin ‘ The dece Ozu filmlerinden ibaret değildi. Hara’da diğer Birth Of Japan’ filmi idi. oyuncular kadar çeşitli bir oyunculuk kariyerine saHara 1961’e kadar Ozu ile çalışmaya devam etti. – hipti. Bu on iki yıl devam eden başarılı bir iş arkadaşlığıy1920 yılında dünyaya gelen Hara, eniştesi, Yönetmen dı. Ozu’nun Hara için bulduğu roller, Hara’nın kariHisatora Kumagai aracılığı ile 1935 yılında Nikkatsu yerini çatışmalar üzerine kuruyordu. Bu çatışmalar, Film Stüdyolarında çalışmaya başladı. Ama onu kısa sürede popüler yapan proje ise Arnold Franck’in Alman- Japon ortak yapım filmi ‘ The New Eart’ filmiydi. Hara Bu filmde Kendini aktif bir volkana atarak kurban eden iyi kalpli bir bakireyi canlandırıyordu. Bugün başta Ozu’nun bi filmleri olmak üzere Japon sinemasında başyapıt kabul edilen birçok filme ruh veren Setsuko Hara’nın ölüm haberini aldığımız için oldukça derin bir keder içerisindeyiz. Hara’ya karşı vefa borcumuzu ödemek için, Donald Richie’nin kaleme aldığı Ozu’ kitabından bir bölümü sizinle paylaşıyoruz.

Bu rolden sonra Hara birden bire Japon Savaş filmlerinin kriz sahnelerinde kendisini feda eden ‘Japon Kadını Rolü’ için aranan oyuncu olmaya başladı. Onun oluşturduğu bu algı, Akira Kurosawa’nın ilk savaş sonrası filmi ‘No Regrets For Our Youth’ filmine kadar devam etti. Bu filmle izleyicinin kafasında oluşturduğu profili değiştiren Hara, daha sonrasın-

11


JAPON SİNEMASI DOSYASI

japonsinemasi.com

karakterin kendi bireyselliğini açığa vurma ile geleneksel ailevi kişiliği ile yaşama devam etme seçenekleri arasında yaptığı seçim şeklinde beyaz perdeye yansıyordu. Bahsettiğimiz bu çatışmanın gün yüzüne çıktığı film ise şüphesiz ki ‘Late Spring’ filmiydi. Bu filme birlikte tanıştığımız Noriko ailesi ile bazı fikirleri yüzünden çatışan evlikten ve yetişkin olmaktansa babasının muhafazası altında yaşamak isteyen bir genç kızdır. Bir taraftan toplumun ondan beklentileri vardır, diğer yandan kendi duyguları… İşte bu tüm bu karmaşık çatışmalar Noriko karakterinde hayat bulmaktadır. Dolayısı ile bu tablo old- biri olarak görüyoruz. – Ama yine de Noriko karakukça ilginç bir ikilemi barındırmaktadır. teri kardeşlerinin arasında ailesine karşı geleneksel bir tavırla saygı göstermeyi gözeten tek kişidir- Bir kez daha toplumun beklentileri ile bireysel eğilimlerin ayrı düşmesi resmedilmektedir. ‘Twilight in Tokyo’ filminde ise eşinden ayrıldıktan sonra eroin batağına düşen Noriko’nun toplumsal rollerinden ayrılışını izliyoruz. Tüm olup bitenlerden sonra Noriko çözümü kocasına geri dönüp evliliği yeniden deneme fikrinde bulacaktır. Hara bu filmde onu bırakıp, ayrı bir aile kurmak istemeyen bir kız çocuğunun annesini canlandırmaktadır. ‘Late Spring’ filminde Noriko’nun tıpkı babasına karşı tutunduğu tavrın aynısıdır, ama sefer roller değişmiştir, o artık yetişkin ebebeyin tarafın‘Early Summer’ filminde ise bu sefer Noriko karakterini dadır. Noriko kızının kendisine ait bir hayatı olması evlenmek isteyen ve bu isteğinin arkasında ailesinin gerektiğini bildiğinden bu fedakârlığı istememek onayına ihtiyaç duymaksızın duran daha olgun ve te- konusunda oldukça ısrarlıdır. crübeli biri olarak görüyoruz. (Ozu ve onun senarist yoldaşı Kogo Noda Hara’nı canlandırdığı karakterlere Ozu ile son filmi olan ‘The End of Summer’ filminde, çokça kez bu ismi verdi. Tüm karakterler arasında da aynı Tokyo Story’de olduğu gibi Hara’yı yine dul bir su götürmez bazı bağlantılar vardı) genç kadın rolünde izliyoruz. Ama şimdi, ilerlemiş yaşına rağmen, yeniden evlenmek üzerine kafa 1946 yılında çekilen filmde ise Noriko 1951 yılında yormakta ve istediği partneri seçme hakkını savunçekilen filme daha muhafazakâr bir hayata sahip maktadır. Toplumun eğilimleri ile kendi beklentileri ama kendi bağımsızlığı gözeten bir karaktere hayat arasında ki çatışma bu filmde de devam etmekteveriyor. Ama çatışma çatışmadır ki zaten Ozu’nun asıl dir. Tabi ki Ozu’un filminlerinin ayrılmaz bir parçası istediği şey de budur. Hara’nın da sorunsuz bir şekilde öğrendiği ve sahnelediği şey de yine bu duygu çatışmasıydı. Tüm bunlara bakıldığında da açıkça görülüyor ki Ozu’nun filmleri Hara olmasaydı çok farklı olurdu. Zaten oda tıpkı bir sanatçısının hangi renkleri kullanacağını bilmeksizin resim yapamaması gibi, kendisinin de yazılacak olan sahnelerde kimin oynayacağını bilmeksizin film çekemeyeceğini söylemişti. Hara yalnızca Ozu’nun yarattığı karakterlere uygun değildi, dahası o, karakterleri yeniden yorumluyordu. Hara’nın bir diğer filmi ise ‘Tokyo Story’ idi. Bu filmde Noriko karakterini evlenip boşanmış, be sebepledir ki ailevi tüm bağımlılıklarından sıyrılmış

12


JAPON SİNEMASI DOSYASI

japonsinemasi.com

olan toplum-birey çatışmasını azaltılması oldukça gülünç olurdu. Öte yandan filmlerde ki bu yapı Haru ve Ozu’nun kariyerinin şekillenmesinde ki mihenk taşlarından biriydi, öyle ki birbirini yansıtıyordu. Her ne olursa olsun, The End of Summer bu ikilinin birlikte yaptığı son işti. Bunu izleyen iki yıl içerisinde Ozu vefat etti ve Hara oyunculuk kariyerine son verdi. Bunu kararını duyurduğunda henüz kırk üç yaşındaydı ve görünürde böyle bir şey yapmış olmasını gerektiren hiçbir şey yoktu. Onun bu ani kararı çok eleştirildi. Çünkü bir Ozu zorunluluk içerisinde değildi, ya da tutkuyla yapkarakteri asla böyle davranmamalıydı. mak istediği gönüllü bir iş yoktu… Hara Öylece Hara’yı tanıtan ve ona hatırı sayılır bir yatırımda bu- emekliye ayrılıp Kamakura’da küçük bir eve taşındı lunan stüdyosu, onu bu kararından vazgeçirmek ( Burası Ozu ile birlikte pek çok film çektikleri yeriçin çok dil döktü. Hatta ona verdiği kararın Ozu lerden biriydi) ve bir daha ekranlara dönmedi. ile başlattıkları ‘Kadınca Olmayan’ -bağımsız ja- Hara, tanıyıp sevdiğimiz kadın, Japonların ‘Sonpon kadını hareketi- fikrini yerle bir edeceğini suz Bakire’ olarak bildikleri kadın… Şimdi yalnızca siyah beyaz filmlerde yaşıyor. Kamakura’da başıboş meraklarının peşinden koşan yaşlı ve evde kalmış bir karakter. Daha fazlası değil. Geçmişe dönüp baktığımızda, Hara’nın aldığı bu kararın asıl sebebini açıkça görebiliyoruz. Bizim Noriko’muz hayatı boyunca ondan beklenenler ile kendi yapmak istedikleri arasında mücadele verip durdu, sonunda karar verdi ve kendi istediği şeyi yaptı. Onu tekrar gün yüzüne çıkarmak için girişilen çabalar ise hep sonuçsuz kaldı. Ozu’nun belgeseli çekildiğinde bile bunun bir parçası olmayı reddetti. Hatta Ozu vefat ettiğinde cenazesine bile katılmadı. Nihayetinde Setsuka Hara kendi kişiliğine kavuşmuştu.

bile söylediler. Ne var ki Hara’nın da bazı sebepleri vardı. O Setsuko Haru değildi. Tüm oyunculuk kariyeri stüdyosunun onun için seçtiği ‘Masae Donald Richie (1924-2013) Akura Kurosawa ve Aida’ üzerine kuruluydu. Ama artık Hara kendisi Ozu’nun filmi Hunderd years Of Japanese films (Jaolmak istediğini söylüyordu. pon Filmi’nin Yüzyılı)‘i de içeren, Japon sineması üzerine sayısız kitabın yazarı. Bu tam Setsuka tarzı verilen bir karardı. Önceleri bu kararında bazı şüpheleri olsa da daha Çevirmenin notu: Bence Hara, Ozu’ya aşıktı. sonrasında tüm bu şüphelerinden arınmıştı. Aralarında ne oldu, ne bitti bilemiyorum ama ne Öyle ki bu yaptığı Hara’nın tek taktir edilmey- olduysa Hara’nın kalbi fena halde kırıldı. İşte o da en hareketiydi. 1935 yılında beyaz perde de ilk her şeyi arkasında bırakıp yeni bir sayfa açmak kez görüntülendiğinden bu yana, Hara pek kez istedi. Ama bir yandan da sevdiği adam ile olan eleştirildi. Ama bunlardan hiçbiri onun emekli anılarından vazgeçemiyordu. Kamakura’ya d yerolmasını istedikleri şeklinde değildi. Dolayısıyla leşmesi olması da bu söylediklerimi destekler niHara’nın bu kararı vermesinin herhangi mantıklı telikte. Çeviriyi yaparken ‘‘asıl filmi onlar yaşamış açıklaması yoktu, sağlığı yerindeydi, manevi bir bee’’ dedim doğrusu...

13


japonsinemasi.com

JAPON SİNEMASI DOSYASI

İKİ ARADA KALMIŞLIĞIN HIKÂYESİ: BENİM BABAM BENİM OĞLUM 2013 yapımı Japon filmi “Benim Babam Benim Oğlum (Like Father Like Son)”ın açılış sahnesinde bir anne-baba ve 6 yaşında çocukları ile özel okul yetkililerin görüşmesine gideriz. Yetkililerden birinin “Keita, en çok kime benziyor?” sorusuna baba Nonomiya “Uysallığı annesine, kibarlığı başkalarına” diye cevap verir ve ekler “Kusuru da her şeyi sakin bir şekilde karşılaması.” Babanın cümlelerindeki hüsran yüz ifadesine de yansır. Görüşme esnasında çocuk Keita’ya yöneltilen sorulardan biri babasıyla beraber vakit geçirip geçirmediği ve neler yaptığıdır. Keita bu soruya hazırlıklı olduğunu gösterircesine geçen yaz kampa gittiklerinden ve uçurtma uçurduklarından bahseder. Görüşme boyunca tanık olduğumuz sorumluluklarının bilincinde, çocuğuyla kaliteli zaman geçiren post-endüstriyel toplumun bir ürünü olan “modern baba” rolünü oynayan Nonomiya’nın bu rolün gerçekliğinden uzak olduğunu “kamp hikayesi”nin bir kurmaca olduğunu öğrendiğimizde anlarız. Baba Nonomiya çocuğu ile faal olarak ilgilenen “ikumen” olmaktan şu an için uzaktır. İkinci dünya savaşından bu yana endüstrileşmesi ve aynı doğrultuda modernleşmesi hızla yükselen Japon toplumunda aile değerlerinin ve rollerinin bundan hiç etkilenmemesi düşünülemezdi. Japonların en çok korktuğu 4 kelimeden birınin “baba” (diğerleri deprem, gök gürültüsü ve yangın) olduğu, erkeğin evin tek geçimini sağlayan kişi olduğu, babanın otoriterlik ile eş tutulduğu günlerden

14

Yazar: Ercan Gürova

modern kent hayatlarının cinsiyet rollerini yeniden şekillendirdiği veya en azından zorladığı günümüze geldik. Ancak bütün bu değişimlere rağmen Japon toplumunda mevcut cinsiyet rollerinin büyük ölçüde aynı biçimde devam ettiği, babaların çocuklarla ilgilenme görevini veya sorumluğunu annelere verdiği gözlenmektedir. Bu durumun bir benzerini baba Nonomiya’nın Keita ile ilgilenme işini anne Midori’ye bırakmasından, Keita’ya zaman ayıracağım sözünü 6 senedir tekrarlayıp durmasından ama bir türlü yerine getirmemesinden anlıyoruz. Önümüzde her ne kadar hali vakti yerinde modern bir kentli aile olsa da Nonomiya ve Midori’nin geleneksel cinsiyet rollerini aştıklarını söyleyebilmek mümkün değildir. Baba Nonomiya’nın “Biliyordum!” diye kendini ve yaptıklarını haklı çıkarmaya çalıştığı ve Keita ile kurmadığı bağı veya Keita’ya yakıştıramadığı nitelikleri keşfi bir gün aldıkları bir telefonla belirginleşecekti. Midori’nin doğum yaptığı hastanenin yetkilile-


JAPON SİNEMASI DOSYASI

japonsinemasi.com bilmektir.”şeklinde bir cevap verir. Saiki “Çocuklar için, onlara zaman ayırmak her şeydir.”diye devam edince Nonomiya “İş yerinde sadece benim dışımda kimsenin yapamayacağı işler var.”bahanesinin arkasına sığınır. Saiki’nin cevabı ise ibretliktir: “Ama senin dışında babalık rolünü kimse yerine getiremez ki.” Hastane yetkilileri ile aynı düşünceyi paylaşan biri de eski kuşak temsilcisi Nonomiya’nın babasıdır. Geleneksel patriyarkal düşünceyi temsilen “Bunun bir kan bağı meselesi” olduğunu hatırlatır. Babasından aldığı ilhamla Nonomiya karısına “Kan bağın olmadığını bildikten sonra şimdi Keita’yı eskisi gibi sevebilir misin?” cümlesini sarfeder. Anne Midor ise kocasını en baştan beri Keita ile gerçek bir bağ

ri anne-babayı bir görüşme için acilen çağırıyorlardı. Yetkililer Japon çiftimize doğum sonrasında bebeklerin karışmış olabileceğini söyledikten ve bir DNA testi ile bu iddia teyit edildikten sonra ilk dikkatimizi çeken şey baba Nonomiya’nın Keita’ya bakışlarındaki değişiklik olacaktır. Bunu fotoğraf albümlerine bakıp 6 senedir bu durumu nasıl fark edemediklerine şaşırmaları takip edecektir. Nihayet diğer aileyle bir görüşme ayarlanır ve yetkililer çiftlere çocukların geleceği için bir karar vermelerini salık verir. Diğer aile Saiki ve eşi daha mütevazı bir hayat sürmektedir ve toplamda 4 çocukları vardır. Bunlardan birisi adı “güneşli gün” anlamına gelen ve aslında biyolik babasının Nonomiya olduğu Ryusei’dir. Saiki’de dikkatimizi çeken ve onu Nonomiya’dan farklı kılan şey ise tam bir “ilgili baba” olmasıdır. Saiki çocuklarıyla beraber banyo yapıyordur, onlarla oyun oynuyordur, şakalaşıyordur ve oyuncaklarını tamir ediyordur. Bir başka deyişle Japon hükümetlerinin son yıllarda desteklediği ve teşvik ettiği “çalışan babaların iş-hayat dengesi” kavramına tam anlamıyla uyuyordur. Patriyarkal düzeni sembolize eden hastane yetkililerin “çocukların karşılıklı öteki ailede kalması ve erken yaşta adapte olmalarının daha kolay olacağı” önerisi “Kan bağınız var ve önemli olan da budur.” kadim düsturuyla hatırlatır.

kurmamakla suçlar. İki ailenin birkaç kez beraber görüşmelerinden sonra artık çocuklar karşılıklı biyoloik ailelerinde kalmaya başlarlar ama bu süreç sancısız yaşanmaz. Çocukların huysuzlukları, Ryusei’ye “artık baban benim” sözlerinin söylenmesi ve “neden” sorularının cevapsız kalması ve sonunda Rysuei’nın evi terk ederek Saika’ya dönmeye çalışması; öte yandan, Keita’nın Nonomiya ile karşılaştığında ondan kaçması ve “Baba artık baba değil” sözleri mevcut durumun içinden çıkılmaz bir hal almasına sebep olur.

Bu çarpıcı film, iki farkli sosyo-ekonomik geçmişlere sahip ve iki farklı babalık anlayışını temsil eden (biri ilgili biri ilgisiz) Nonomiya ve Saiki’nin babalık temsillerini kıyaslama imkanı verirken, ayrıca iki karşıt görüşü (kan bağı önemlidir ve kurduğun bağ İki farklı babalık anlayışı Nonomiya ve Saiki’nin önemlidir) tartışmamızı ve üzerine düşünmemizi diyaloglarında da kendini belli eder. Saiki “Neden sağlamaktadır. çocuğunla beraber banyo yapmıyorsun?” sorusuna Nonomiya “Bizim ailede önemli olan bağımsız ola-

15


japonsinemasi.com

JAPON SİNEMASI DOSYASI

DÜŞLERİN VE DELİLİĞİN KRALLIĞI: HAYAO MİYAZAKİ Ruhların kaçışı, Komşum Totoro, Yürüyen Şato… Ve son olarak Rüzgâr Yükseliyor. Düşlerin ve Deliliğin Krallığı tüm bu anime filmlerin arkasında ki adamı anlatıyor. Mami Sunada’nın yönetmenliğini üstlendiği belgesel, temelde Hayao Miyazaki’nin gündelik yaşamına odaklansa da izleyicisine bunun çok ötesinde şeyler sunuyor. Miyazaki ‘ Dünyayı kelimelerle anlatmak o kadar basit değil’ diyor filmin ilk kısımlarında bir yerde.. Bu cümle nedense bana Oğuz Atayın ‘ Kelimeler bazı anlamlara gelmiyor’ sözünü anımsattı. Sahiden de öyle, yani kelimeler ile bir dünyayı anlatmak sahiden zor. Çünkü kelimeler bazı anlamlara gelse dahi bu anlamalar herkes için çok başka olabiliyor. Miyazaki’nin yazmak yerine çizmesinin sebebi budur belki. Çünkü çizmek kafanızda ki şeyi karşı tarafa anlatmanın en kestirme yollarında biri sanırım. İşte bu belgeselde başta Miyazaki olmak üzere tüm Ghibli Stüdyosunun Rüzgâr Yükseliyor filmi ile Prens Kaguya Masalı filminin çizim hikâyesini izliyoruz. Yani bu sefer hayranlıkla izlediğimiz o çizimlerin yaratıl-

16

Yazar: Yeter Şeko

ma aşamasına şahit oluyoruz. Açıkçası Miyazaki gibi bir adamı bu belgeseli çekmeye nasıl ikna ettiler aklım almıyor. Ki zaten filmin ilk sahnelerinde de kameranın önünde çokta rahat davranamıyor.

Miyazaki gibi bir adam ‘Miyazaki gibi bir adam’ cümlesini biraz açmak gerekirse – Belgeselden de anlaşılacağı gibi- Öncelikle söylenmesi gereken şey zor bir adam. Ama bir tarafının da oldukça utangaç olduğunu görüyoruz. Ki ayrıca net bir adam. Özelikle filmin ilk gösteriminden sonra ondan bir konuşma yapması için sahneye gelmesi istendiğinde çıkıp yalnızca ‘ İlk defa kendi filmimde ağladım’ deyip geri yerine oturması, bu söylediğimi destekler nitelikte. Ama işin tuhaf yani bir yandan da oldukça karmaşık biri olması. Yani en azından konu senaryoya geldiğinde oldukça karmaşık bir insan. ‘Miyazaki Senaryo yazmaz. Storyboard’lar o çizdiği halde üretim çizimler bitmeden bir yıl önce başlar. Hiç kimse filmin nasıl biteceğini bilmez’ Bu başta Miyazaki olmak üzere tüm stüdyo çalışanları için oldukça karmaşık bir süreç olsa gerek. Yani hikâyenin nereye


JAPON SİNEMASI DOSYASI

japonsinemasi.com

gideceğini kimse bilmiyor, sanırım Miyazaki’nin kendisi bile buna hâkim değil. Bir bölümde Miyazaki ‘ Gördüğünüz üzere Animasyonları Yönlendiren Karakterlerin niyetidir. Sen Kaderini çizemezsin, niyetini çizersin… Kader varsa bile.’ Diyor. Karakterler kendi yollarını kendisi çiziyor sanırım, Miyazaki de tıpkı bir düş elçisi gibi bize anlatıyor olup bitenleri. Rüzgâr Yükseliyor filminin son sahnesinde yaptığı değişikliğin sebebi de bu olsa gerek.

‘Ben yirminci yüzyıl adamıyım, yirmi birinci yüzyılla uğraşmak istemiyorum’ şeklinde yakınıyor Miyazaki. Her ne kadar bu yüzyılın işlerine kafa yormak istemese de Nükleer konusunda oldukça dertli ve bunu doğru bulmuyor. Zaten bu sözleri de bir politikacının seçim sözleri arasında nükleer ile alakalı şeyler duyduğu vakit dile getiriyor. Japonya da yaşanan Nükleer patlama konusunda ise oldukça üzgün. ‘ Böyle bir şey olmasını beklemiyordum, ama olduğuna da şaşırmadım’ diyor. Filmlerini siyasi bir kaygı gütmeksizin yapsa da özelikle Rüzgâr Yükseliyor filmi uzun süre Japon siyasi gündemini meşgul ediyor. Hatta son filmi konuşulmaya başlandığında ‘ Hayao Miyazaki anayasayı rahat bırakın diyor’ şeklinde manşetler bile atılıyor. Japonya’nın yakın tarihi hakkında ki düşünceleri ise şöyle ‘Kimse Amerika ile savaşa gireriz diye düşünmezdi. Ve Çin ile bu bataklığa sürükleniriz diye de. İnsanların aldırış etmediği zamanda oldu. Japonya birden çıldırdı Animasyon film denildiğinde, bu filmlerin genel- ve dünyada savaş başlattı. O zaman İnsanların de çocukları hedeflediği fikrinden Miyazaki nasıl hissettiğini bilmiyordum. Ama şimdi anlıyode oldukça rahatsız. Filmlerini Çocuklar için rum. Oraya doğru gidiyoruz… Bu öngörülebilir yapmıyor, ama onlardan besleniyor. 11 de işe bir şey değil. Ne olacağını kim bilebilir? Bana başlayıp 9 da paydos eden Miyazaki, stüdyoya gelince film yapmayı bıraktım. Artık boşunaydı. gelirken önünden geçtiği anaokulunda ki çocuk- Bitirdim.’ lara el sallıyor. Onun için o gün yapması gereken şeylerden biri. Rutin. Çocuklar için ‘ Bazen ne düşünüyorum biliyor musun? Dünyanın sonu hakkında falan… Bunu asla bir çocuğa söylemezdim. Bu çok önemli… Çocuklar beni hayata devam ettiriyor. Özel herhangi bir çocuk değil, genel olarak çocuklar.’ Aslında onunda bir o kadar çocuksu ve vurdumduymaz bir tarafı olduğu açık, herhangi bir yetişkinin üzerine saatlerce kafa patlatması gerektiği stüdyoya isim koyma işinde bile o oldukça kolay hatta çocukçu diyebileceğimiz bir yol Son film: Rüzgâr Yükseliyor seçmiş. Şöyle diyor Miyazaki ‘Ghibli bir uçaktan Miyazaki, belgeselin pek çok yerinde Rüzgar rasgele aldığım bir isim, Sadece bir isim ne hoş Yükseliyor filminin son filmi olduğunu ve emek!’ ve gülüyor. Mesela öyle çok derin mevzularda liliğe ayrılacağını dile getirdi. Ama son sahnede beylik laflar da etmiyor. Tıpkı bir çocuk gibi net yazdığı mektupta daha on yıl kadar bu işin içinde ve kesintisiz cevapları var. olacağını da ekledi. Yani aslında bakarsanız onun emekliliği hala muallakta, çoğu insan Miyazaki’yi + Ona evlenme teklif ettim ve sözümden döneemekliye ayrıldı zannetse de o, her an karşımıza mezdim yeni bir film ile çıkabilir. Bu durumda Rüzgar Yük– Doğru kişi olduğunu nasıl anladınız? seliyor filmi Miyazaki’nin son filmi midir? Bilin+ Bilmem öyle anladım işte mez. Ama ne olursa olsun Miyazaki için oldukça – Ama nasıl? önemli olduğu su götürmez bir gerçek. Ghibli + Nereden bileyim, bu hayatın sırrı.’ Stüdyosunun yapımcısı bir basın toplantısında Yirmi birinci yüzyılla uğraşmak istemiyorum!

17


japonsinemasi.com

JAPON SİNEMASI DOSYASI

bir çok animatörün çalıştığını düşündüğünüzde rengârenk ve eğlenceli olduğunu belirtmeme gerek bile yok. Ama Stüdyonun çalışanlarından kedisine kadar herkes Miyazaki konusunda oldukça temkinli. Ha bir kapısında yazan şey ise oldukça manidar; Çıkarken Lütfen bu filmin Miyazaki için olan önemini şu şekilde açıklıyor ‘Savaş sırasında Miyazaki’nin babasının savaş uçakları için parça üreten ‘ Miyazaki Airplane’ adında bir şirketi vardı. Bu yüzden Miyazaki bu filmde Jiro karakterinin içine babasından çok şey ekliyor.’ Başta bu olmak üzere filmin pek çok şeyi Miyazaki’nin anılarından yola çıkılarak şekillenmiş. Bunlarla birlikte film Miyazaki’nin kendi içinde yaşadığı bir takıp çatışmalarında perdeye yansımış hali. Savaştan nefret ediyor Miyazaki, ama öte yandan Savaş uçaklarına karşı da ayrı bir hayranlığı var. İşte bu çatışma kendini filmde de gösteriyor. ‘ Uçak veya motorlu araç tasarlayan insanlar için bunu ne kadar iyi yaptıklarını önemi yoktur. En sonunda zamanın rüzgârları endüstriyel uygarlığın araçları haline gelir. Hiç zarar görmez. Yalnız hayalleri mahvederler, filmleri de tabii.” Böyle söylüyor Miyazaki. Belki de savaş uçağı gibi ölümcül bir tutkuyu filminde işlemiş olanın verdiği iç karmaşıklığı ile… Toshio Suzuki ve diğerleri Ghibli stüdyosunun mihenk taşı Miyazaki olsa da, stüdyoda onunla birlikte bu işleri çıkaran çok kıymetli başka inşalar da var elbet bunların başında şüphesiz stüdyonun yapımcısı Toshio Suzuki geliyor. Eğer Miyazaki Stüdyonun kalbi ise Suzuki de beynidir sanırım. Günümüz dünyasında ne kadar güzel işler yaparsanız yapın maalesef bunun duyurulması ve pazarlaması kısmı çoğu zaman işin kendisinden daha önemli olabiliyor. İşte bu noktada stüdyoyu ayakta tutuyor Suzuki. Zaten Studio Ghibli’yi de Hayao Miyazaki Toshio Suzuki ve Isao Takahat birlikte kurmuşlardır. Her ne kadar Takahata Daha sonra kendisine ayrı bir yol çizse de hem stüdyo için hem Miyazaki için önemli bir isimdir. Ghibli stüdyosundan da bahsedecek olursak, açıkçası izlerken kendi adıma ‘böyle bir yerde çalışmak vardı’ dedim. Yapı olarak bir kere çok güzel ve ferah. İçeresinde

18

Fikirlerini bırak Daima başkalarına güven Sorumluluğu üzerinden at Heyecanlanma Peki, yahu neden animasyon? Sinema büyük bir tutku şüphesiz ama animasyonu eşsiz kılan bir şey olmalı. İşte bu noktada Hayao Miyazaki bize şu cevabı veriyor. (Bir basın toplantısından öncedir ve yüksekçe bir yerden şehre bakmaktadırlar)

‘Sarmaşıkların üzerinde ki evi görüyor musun? Bu çatıdan öbürüne atlarsan o mavi ve yeşil duvara çarparsın. Ardından boruya tırmanıp, üzerinden zıplarsın. Tekrar çatıya koşarak geçersin. Sonra nereye atlarsın? Bunları bir animasyonda yapabilirsin. Eğer elektrik tellerinde gezinebiliyorsan öbür tarafı da görebilirsin. Yukarıdan baktığınızda birçok şey size kendini gösterir. Belki beton bir duvar boyunca yarışırsınız. Birden bire bu sıkıcı şehriniz de büyülü bir film ortaya çıkar. Bu şekilde hayal görmek eğlenceli değil mi? Hayallerin ötesinde bir yerlere gidebilirmişsin gibi geliyor. Belki de gidebilirsiniz…’ Sahi belki de gideriz?


japonsinemasi.com

JAPON SİNEMASI DOSYASI

GÜLMEK İÇİN EN İYİ 5 JAPON KOMEDİ FİLMİ

Yazar: Gökhan Kuloğlu

GEN SEKİGUCHİ – SURVIVE STYLE+5 (2004) Absürd komedi türündeki Survive Style+5, içerisinde hayata dair eleştiriler barındıran yapım, 5 farklı insanın sıradışı öykülerini bir araya getiriyor. Karısını öldürmeye çalışan bir adam, her seferinde kadının daha da güçlenerek geri dönmesiyle neye uğradığını şaşırır. Diğer bir yandan İngiliz tetikçi (Vinnie Jones) yanında işvereniyle Japonya’nın altını üstüne getirir. Bir baba ters giden bir hipnoz seansının ardından kendini kuş sanmaya başlar. Bir reklam yönetmeni, reddedilen çılgın projelerinin ardından hayatını gözden geçirmeye karar verir ve üçü de birbirinden tuhaf üç hırsız evleri soyarlar. Bu beş hikayenin arasındaki bağlantı ise varoluşçu kaygılara olan sorgulamadır. MAMORU HOSHI - WARAI NO DAIGAKU (2004) Savaş öncesi atmosferi trajikomik bir dille aktaran Mamoru Hoshi’nin Warai No Daigaku filmi, 1940’lı yıllarda, Tsubaki Hajime yazdığı bir oyunu, kontrol edilmesi için sansür denetleme kurumuna götürür. Sakisaka Mutsuo’da sansür denetçisidir ve katı biridir. Savaş öncesi bu dönemde Hajime, reddedilen oyununu her defasında yeniden geliştirerek tekrar denetlemeye getirir ve her defasında da geri gönderilir. Zaman ilerledikçe denetçinin de düşüncelerinde kırılma noktası oluşacaktır. Film, Japon yönetimine ince mesajlar gönderirken izleyiciyi de güldürmeyi başaran ince ve zarif yapımlardan.

19


JAPON SİNEMASI DOSYASI

japonsinemasi.com

SATOSHI MIKI - TURTLES SWIM FASTER THAN EXPECTED (2005) Günlük tek rutini kocasıyla ilgilenmek olan Kataruke Suzume’nin bunun dışındaki tek uğraşı kaplumbağasını beslemektedir. Kocası denizaşırı bir ülkeye iş için giden Suzume’nin sıradan hayatı bir gün bilinmeyen kişiler tarafından merdivene bırakılan bir broşür ile bozulur.

NOBUO MIZUTA - THE APOLOGY KING (2013) Nobuo Mizuta’nın The Apology King filmi, komedi ekseninde toplumsal ilişkileri eleştiren ender filmlerden. Tokyo Özür Dileme merkezinin direktörü olan Ryoro Kurojima, başka insanlara nasıl özür dilendiğini öğretmekle görevlidir. Kendi yöntemlerini kullanarak insanlara özür dileme alışkanlığını kazandıran Kurojima, işçisine kötü KOKI MITANI - A GHOST OF A CHANCE(2011) davranan patronlara, mafyalara ve hiçbir sosyal Koki Mitani’nin komedi türündeki A Ghost of a ince davranışı olmayan hödük insanlara işin inChance filmi ilginç Japon komedilerinden biri. Ha- celiklerini öğretirken sizleri toplumsal ilişkiler yalet bir samurayın, bir cinayet davasında tanıklık et- konusunda düşünmeye davet ediyor. mesini konu alan komiklik dolu film, babasının izinden BONUS gitmeyi kendisine görev bilmiş savunma avukatı Hosho Emi’nin patronu kendisine bir davada şans verir. Aldığı davada ise hayalet bir samurayın cinayeti işleyip işlemediğini ortaya çıkarmaya çalışmaktadır.

NOBUO MIZUTA - MAIKO HAAAAN!!! (2007) Tokyo’da bir gıda firmasında çalışan Kimihiko, sıradan bir ofis çalışanıdır. Oldukça düz yaşamı olan Kimihiko’nun tek sevdiği şey ise geyşa kızlardır. Geyşa evleri pahalı olduğu için giremeyen Kimihiko işinde transfer olmasıyla şans yüzüne güler.

20


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI

SAMURAY ÖĞRETİSİVE 4 POPÜLER MİTİ 12.yy başlarında Japonya’da ortaya çıkan ve Japonya’nın güçlü sınıflarından birini oluşturan samuraylar, efendi-asker tipinin özgün örneklerindendir. Japonya’da soylu asker sınıfı için kullanılan samuray ifadesi, eski Japoncada ‘hizmet etmek’ anlamına gelen saburau kelimesinden türemiştir. Samuray sınıfının oluşumunda Çin’den gelen Budizm ve Konfüçyus öğretilerinin önemli etkisi olmuştur. Dünyayı önemsiz-gelip geçici gören Buda düşüncesi, temelinde üstlerine itaat etmek adına her an ölmeye ve öldürmeye hazır bulunan samurayların, bushido öğretisinin ortaya çıkmasında rol oynamıştır. Bushido, ‘Savaşçının Yolu’ anlamına gelmekle birlikte bu öğretide korkuya yer yoktur. Samuray olan kişi, korkusunu yenmiş kişidir. Samuraylara savaşı, dinginlik ve efendiye sadakat kazandırmaktadır.

japonsinemasi.com

Yazar: Gökhan Kuloğlu İki kılıcı bulunan samurayın, daito-katana adını verdikleri uzun kılıçları ve shoto-wakizashi adını verdikleri kısa kılıçları bulunurdu. Bunlara ek olarak tanto adını verilen bıçakları bulunmaktaydı. Samuraylar kılıçlarına çoğunlukla mei adını verirlerdi ve kılıçlarının ruhları olduklarına inanırlardı. Ek olarak çift kılıç taşıma ve kullanmaya da daisho adı verilirdi. Samuray geleneği, 1876 yılında Meiji tarafından ortadan kaldırılarak kılıç taşımayı yasakladı. Böylelikle işsiz ve sahipsiz kalan samuraylara ‘ronin’ denildi ve bunlardan bazıları kılıçlarıyla seppuku/harakiri yaparak intihar ettiler. Geleneğin sona erme sürecinde dahi efendisine olan sadakatini seppuku/ harakiri yaparak göstermişlerdir.

Japonya’da Nara döneminde Çin’den gelen Konfüçyus öğretilerinin etkisiyle birlikte samuray öğretileri de değişikliğe uğramıştır. Oğlun babasına karşı itaati yerini, halkın imparatora itaati ile yer değişikliğine uğramıştır. Samuraylara göre erkeğin en önemli görevi efendisine göstereceği sadakattir. Bu sebeple feodal dönem başlamadan önce iktidarı elde tutabilmek adına itaatkar, her ölüme hazır samuray sınıfı önem kazanmıştır. Ve sonuç olarak feodal dönemle birlikte samuray sınıfı daha da önem kazanmıştır. Samuraylar, soylu feodal beylerin yanında paralı askerler olarak itaat gösterir olmuşlardır.

21


japonsinemasi.com

JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI Günümüzde samurayların ruhu savaş sanatları alanında yaşatılmaya devam edilmektedir. Morihei Uyehiba tarafından ortaya çıkarılan ve insan ruhunu-bedeniyle birlikte eğitmeyi temel alan savaş sporu Aikido sanatında samuray ruhu yaşatılmaya devam etmektedir. Samuraylar ile ilgili 5 popüler mite bakacak olursak: 1

3

İKİ ELLE KATANA YAKALAMA

‘‘İYİ’’ SAMURAY TERİMİ

Samurayların en önemli silahı olan katanalar, hiç kuşkusuz kemikleri bile kesebilecek şekilde tasarlanmışlardı. Bu nedenle bir samuray silahsız kaldığı anda kendisine doğrutulmuş bir katanayı çıplak eliyle yakalaması imkansızdı. Bunun için demir aparatlı eldiveler sayesinde katananın getirdiği ölümün önüne geçilebiliyordu. Feodal dönemin itaatkar ve yeminli savaşçıları olan samurayların ‘‘iyi’’ olarak nitelendirilmelerini sağlayan en önemli kod şüphesiz bushido öğretisidir. Efendiye ve topluma sadakat, düşmana karşı onurlu bir şekilde savaşma, ölüye ve diriye karşı saygılı olma davranışlarının sergilenmesi samurayları ‘‘iyilik ve kötülük’’ terimlerine layık kılıyordu. 2

‘‘İYİ’’ RONİN

SAMURAYIN ONURU VE SEPPUKU

Bushido öğretisi gereği bir samurayın hayatı onurlu ve efendisine sadık bir şekilde son bulmalıdır. Verilen bir görevin yerine getirilememesi veya hükümdarın ünvanına sürülen leke yüzünden samuraylar (ihanet etmeyip bushido kurallarını hiçe saymadıkça) tanto adı verilen kısa bıçakları ile bir seronomi eşliğinde intihar ediyorlardı. Bıçakla karnını kesen samurayın başında duran bir diğer samuray kılıçla başını gövdesinden ayırıyordu.

22

4

Efendisi tarafından samuraylık görevi elinden alınıp sürgün edilen teknik olarak halen samuray olup onursal ve temsiliyet olarak samuray olmayan savaşçılara ‘‘ronin’’ deniyordu. Roninler genelde bir görevi yerine getiremediğinde ya da efendisi suikastte öldürülen ve sahipsiz kalan samuraylardı. Bu samurayların bir çoğu efendisiz kalmasına rağmen bushido kuralları gereği efendisinin onurunu ve saygınlığını yaşatabilmek adına dışarıdan yaptığı faaliyetler efendisine bağlı olarak yaşamına devam ediyordu. Efendisine zarar verenlerden öcünü almanın ve kovulmuşsa da efendisinin yeniden saygısını kazanmanın yolları arıyordu. Bu sebeple bu samuraylara ‘‘iyi ronin’’ deniliyordu.


japonsinemasi.com

JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI

JAPONYA’NIN KORKUNÇ ŞEHİR EFSANELERİ Ruhların ve mistik şeylerin önemli yer tuttuğu Japonya’da birçok trajedik, mistik ve ruhsal olay ve varlık bulunmaktadır. Bunlardan bazıları nesneleşmiş ve bir ürüne dönmüş, bazıları ise kutsal sayılarak insanlar tarafından rahatsız edilmeden anılmış ve son olarak bazıları ise hikâyeleriyle efsaneleşmiş ve korku unsuruna dönüşmüştür. Bu korku hikâyelerden bazıları ormanlarda, banyolarda, tuvaletlerde, kapalı odalarda ve Japon bebeklerinde vücut bulmuştur. Bu yazımızda bu korkunç efsanelerden en popüler olanları sizler için listedik.

Yazar: Gökhan Kuloğlu

Kuchisake Onna, “Yırtık Ağızlı Kadın” olarak anılan efsane, 1970’lerin sonlarında Nagasaki’de ortaya çıkmıştır. Zamanında kocası tarafından işkence gören ve öldüğünde de kinci bir ruha dönüşen bu kadın, hedefi gece yalnız başına dolaşan çocuklarmış. Yüzünde bir maskeyle çocuklara yaklaşan kadın ‘‘Güzel miyim?’’ diye sorarmış. ‘‘Evet’’ derse yüzündeki maskeyi çıkarırmış ve ‘‘Peki ya şimdi ?’’ diye sorarmış; ‘‘Hayır’’ derse elindeki makasla çocuğun ağzını yırtarak öldürürmüş.

Teke Teke, tren çarpması sonucu vücudu ikiye ayrılmış bir genç bir kadının intikam almaya çalışan ruhudur. Kin beslediği kişinin treni kontrol eden makiniste ya da kendisini tren yoluna iten kişiye olduğu belirtilmektedir. Vücudunun belden aşağısı olmayan tırnaklarıyla kazıyarayak hareket eden kız, ‘‘teke teke’’ diye ses çıkardığı için bu isimle anılmıştır. Ayakları olmamasına rağmen hızlı hareket eden kızın bir elinde de makas olduğu söylenir. Teke teke Hitobashira, ‘‘İnsan Sütunu’’ olarak adlandırılan korkunç efsaneler listemizin başında yer alıyor. bu tapınak, köprü ve şato gibi yapılarına altına gömülen insanların ruhları için kullanılmıştır. Bu tür yapılar inşa edilirken, yapının kusursuz olması adına bir insan Tanrılara kurban etmek ya da canlı canlı gömerek üzerine yapının dikilmesiyle kurban edilen insanın bu yapıları doğal afetlerden ve saldırılardan koruduğuna inanılırmış. M.S. 323 yılına, İmparator Nintoku zamanına dayanan hikâye, imparatorun inşaat yapımında insanları gömerek kurban etmek etmekle ilgili bir rüya görmesine dayanmaktadır.

23


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI

Aka Manto, Japonya’daki tuvalet efsaneleri içinde en çok bilinendir. “Kırmızı Pelerinli” bir ruh, okul ve umumi halk tuvaletlerindeki kişinin kapısını çalarak ‘‘kırmızı kağıt mı yoksa mavi kağıt mı?’’ diye sorarmış. Kırmızıyı seçerseniz; öyle bir kesilirmişsiniz ki kanınız cesedinizi kaplarmış. Mavi cevabı verirseniz; boğazlanarak oracıkta öldürülürsünüz. Farklı bir renk seçmek ruhu kızdırır, sizi ruhlar dünyasına çekmesine sebep olurmuş. Ancak hiçbir rengi seçmezseniz ruh size zarar vermezmiş ve hayatınız kurtulurmuş. Tominos Hell, ‘‘Tomino’nun Cehennemi’’ Yomota Inuhiko tarafından yazılan bir şiire dayanan efsanedir. Asla sesli olarak okunmaması gereken bu şiirin okuyan kişi bie felakete yakalanır ya da ölürmüş. Inuhiko tarafından “Hayat Yuvarlanan Bir Taş Gibidir” adlı kitabında yazılmış şiiri paylaşıyoruz, sesli okumayın notunu eklesekte deneyenler olacaktır.

Ablası kan kustu, kız kardeşi alev Ve sevimli Tomino da cam bilyeler Tomino cehenneme tek başına düştü Cehennem karanlığa sarınmıştı, çiçekler dahi açmıyordu hatta Şu kamçılı kişi Tomino’nun ablası mı Kamçısının hedefi kim acaba Vur, vur hiç durmadan Tanıdık Cehennem tek bir yol Ona karanlık cehennemde eşlik eder miydin Altın koyuna, çalı bülbülüne Deriden cebine ne kadar koydu acaba Bu tanıdık cehenneme giden yolculuk için 24

japonsinemasi.com Ormana da ırmağa da geliyor bahar Hatta karanlık cehennemin ırmağına da Kafesteki çalı bülbülü, yük arabasındaki koyun Sevimli Tomino’nun gözlerindeki yaşlar Ağla çalı bülbülü, yağmur yağan ormana doğru Kız kardeşini özlediğini söylüyor Ağlayan çığlıkları cehennemde yankı yapıyor Tilki şakayıkları açıyor Cehennemin yedi dağı ve ırmağını dolaşır Sevimli Tomino’nun yalnız yolculuğu Eğer cehennemdelerse getir onları bana Mezarlardaki iğneleri. Kırmızı iğneyle işaretlemeyeceğim Sevimli Tomino’nun hedeflerini

Red Room, bir Japon websitesinde yayınlanan ‘‘Kırmızı Oda’’ adlı bir videoya dayanan hikâye, videoyu açtığınız önünüze çıkan bir pencerede Japonca olarak ‘‘..... sever misiniz?’’ bir yazı çıkar. Pencereyi her kapattığınızda tekrar tekrar karşınıza çıkan bu yazı, en sonunda ‘‘Kırmızı odayı sever misin?’’ şeklini alır. Bu gördükten kişi, gizemli bir şekilde öldürülür ve kanıyla bütün oda kaplanır. Bu efsane, kırmız oda videosunun olduğu websitesine sıkça ziyaret eden bir kızın en yakın arkadaşını bu yöntemle öldürmesinin üzerinden oldukça korkulan bir efsaneye dönüşmüştür.

Gashadokuro, Japonları gece sokaktan uzak tutmak amacıyla ortaya atılmış korkutucu, aç bir iskelet efsanesi. 90 metre boyunda olduğu söylenen bu iskelet, geceleri sokakta olanları evlerine kadar kovalarmış. Çıkardığı seslerle kulaklarınızın çınlamasına neden olan bu iskelet, siz ne olduğunu anlamadan sizi yakalar, kafanızı kopartır ve kanınızı içermiş.


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI

ŞEHRİN KARMAŞASINDAN KAÇIŞ: YOYOGI PARK / MEIJI JINGU

japonsinemasi.com

Yazar: Bensu Cangüler

Şehrin tüm karmaşasının, insanların konuşmalarının, arabaların seslerinin bir adımınızla yerini kuş seslerine, doğanın kucağına bıraktığı bir yer yoyogi park. Omotesando’nun Lüks ve ihtişamlı kalabalık yollarını arşınladıktan sonra karşınızda biranda beliren yoyogi sizi şehrin kaosundan uzaklaştırmakla kalmaz aynı zamanda Japonya’nın kültürü ile de tanıştırır. Sessiz sakin bir ormanda tepenizde yükselen 100.00 ağacın arasında yürürken, Enerjinizin yerine gelmeye başladığınızı hissedebilirsiniz. Tokyo’da ‘’şehirden izole olmak’’ yolda karşınıza ansızın bir tapınak çıkması ile sizi değişik bir deneyimin içine sürükler. Yoyogi’nin içinden Meiji Jingu’ya uzanan ve yaklaşık 15-20 dakika süren ormanlık yolda yürüdükten sonra tapınağa ulaşabilirsiniz. Meiji Jingu İmparator Meiji ve İmparatoriçe Shoken’e adanmış bir tapınak 1920 yılında tamamlanmış. İkinci Meiji Jingu’ya girmeden tapınağın girişinde budünya şavaşında yıkılsa da çok kısa bir sürede yeniden lunan ‘’Temizlenme’’ bölgesinde ziyaretçiler tahta inşa edilmiş. Bu da her seferinde Japonların küllerinden kepçelerle aldıkları suyu ellerine ve ağızlarına doğma efsanesini doğrulayan bir şey. döküyorlar. Bu küçük ayin ‘’Ruhsal temizlenme’’ olarak adlandırılıyor. Tamamladıktan sonra tapınağa giriyorlar. Tapınağın önünde çeşitli Şinto inanışlarını simgeleyen aktiviteler yer alıyor. ’’ Ema’’ denilen tahtadan bir tablete dileklerinizi yazabiliyorsunuz. Dileklerinizi yazdığınız tahta tabletler Şinto inanışında şükranınızın bir simgesi olarak görülüyor. Bu tabletleri ağacın altında kurulan ahşap düzeneklere astıktan sonra Mikesai denilen bir sabah seramonisini izleyen günde tabletler bir rahip tarafından taşınıyor. Tapınak alanının dışında yer alan, rengarenk ve ilginç 25


japonsinemasi.com

JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI

desenlerle dekore edilmiş çok sayıda sake varili sergisi de görülmeye değer güzelliklerden. Japonya’nın en popüler tapınaklarından biri olan Meiji Jingu ayrı-

ca Yeni yılın ilk günlerinde 3 miyondan fazla insanı ağırlar. Yılın ilk duasını etmek için tapınağa akın eden ziyaretçilerin sayısı Japonya’nın diğer tapınaklarını ziyaret edenelerden daha fazladır. Ayrıca Tapınağın her saatinde bir evlilik törenine rastlamakta mümkündür. Meiji Jingu sakin atmosferi ve her yeri tarih kokan yapısı ile sizi çok başka yerlere götürüyor. Fakat ilk gelişinizse dikkat edin çünkü öğleden sonra 16:00 -16:30 saatlerinde kapanışa hazırlanan Meiji jingu’nun görevlilerinin heyecanlı hareketlerle size bir şey anlatmaya çalışmalarıyla kendinizi biranda tapınağın kapısında bulabilirsiniz.

JAPON BEDEN DİLİ HAREKETLERİ VE ANLAMLARI Japonların günlük hayatta belirgin olarak yaptıkları beden hareketleri anlam ifade etmektedir. Özellikle filmler ve diğer televizyon programları sayesinde öğrendiğimiz eğilerek selamlama bunlardan yalnızca bir tanesidir. Kullanıldığı yere göre farklı anlamlara bürünen bu beden dili hareketleri günümüzde Japonya’ya ziyarette bulunacak turistler ve iş adamları için önem arz etmektedir.

Yazar: Gökhan Kuloğlu

İki elin işaret parmaklarını boynuz şeklinde kaldırmak üçüncü bir kişinin kızdığını göstermek için yapılır. Elleri bağdaştıran bir Japon derin bir düşünce içinde demektir. Yumruk şeklindeki elini kulağının etrafında döndürüp birden açmak bir kişinin aptal veya çılgın olduğunu ifade etmek için kullanılır. Yumruğunu burnun üzerine koyup uzun burun takliHiç kuşkusuz her kültürün kendi ait sosyolojik bir anlam di yapmak, kişinin ukala ve kibirli olduğunu göstermek haritası bulunmakta. Bunlardan Japon ise konuşmanın için kullanılır. ikinci planda kaldığı ve daha çok beden dili hareketlerinin İşaret parmaklarını kılıç dövüşü şeklinde birbirine vurön plana çıktığı bir ülke olması bakımından görsel-be- mak iki kişinin tartışma içinde olduklarını belirtmek için densel iletişimin en yoğun ülkelerdendir. Bu açıdan iş kullanılır. dünyasında ve günlük hayatta Japonya’da kullanılan Eller ile küçük sake bardağını tutup içiyormuş gibi yapbazı beden dili hareketlerini sizler için derledik. mak, “ Hadi içmeye gidelim!” anlamına gelir. Eli ile boğazını kesiyormuş gibi yapmak “işten Bazı beden dili hareketleri ve anlamları: kovuldum” anlamına gelir. Kafayı kaşımak sıkıntı veya utanmayı ifade eder. Eli yumruk yapıp baş parmağı kaldırmak “babam”“patroJaponlar kendini gösterirken ellerinin işaret parmağını num” veya “kendinden daha kıdemli, üstün” birini ifade etburnunun ucuna dokunurlar. mek için kullanılır.

26


japonsinemasi.com

JAPON MÜZİĞİ DOSYASI

J-POP’TA TOKYO’NUN GERÇEK KIZLARI: FAKY

Yazar: Ceylan Bayram (Sora-Ceyo)

29 Temmuz 2013 yılında “Tokyo’nun Gerçek Kızlarını Temsil Eden“ tanımı ile çıkış yapan kız grubu olan FAKY, aslında Japon müzik sahnesine yeni ve gerçek bir şey getirmek için, kendilerine meydan okuyarak FAKE sözünden türetilmiştir. Yeni nesil Tokyolu kız grubu olarak Japonya’nın dışına da ulaşmak isteyen grup üyelerinin hepsi iki dil bilmekte/öğrenmektedir. Dans ve vokal grubu olarak 2013 yılında çıkış yapan grup, dünya standartlarında müzik, moda ve Tokyo kültürünü birleştirerek dünyaya tanıtmak için J-POP sahnelerinde yer almayı hedeflemektedir. FAKY, Anna, Lil’ Fang, Mikako, Diane ve Tina’dan oluşan 5 kişilik bir grup olarak çıkış yaptı. “Better Without You”, “Girl Digger” ve “The One” şarkılarının klipleri yayınlandı. Birçok etkinlikte sahne aldılar.FAKY’in ilk single çalışması, “Better Without You” Avex’in Youtube kanalında 120’den fazla ülkeden izlendi. Fakat şirket tarafından yapılan “Üyeler ve personel arasında gerçekleşen tartışmalar sonucunda, grup üyelerinin yeniden şekillendirilmesi ihtimali de dâhil olmak üzere, daha güçlü bir şekilde eğlence ve müziği yansıtması için geliştirilmesine karar verilmiştir. 9 Nisan 2014 tarihinde yayınlanması planlanan (ancak iptal edilen) FAKY’in çıkacak mini CD Albümü, 2 Temmuz 2014’te sınırlı bir süre için dijital olarak yayınlandı. Şirketin verdiği tarih üzerine yeni FAKY, 2015 yılının Ekim ayında duyuruldu. Diane ve Tina’nın gruptan ayrıldığı ve Akina adında yeni

bir üye ile grubun artık 4 kişi olarak devam edeceği açıklandı. Bu süreçte yine Avex şirketine bağlı olan FEMM grubu FAKY grubuna sürekli destek oldu. Kasım ayında yeni FAKY’in yayınlanacak ilk dijital şarkıları olarak “Afterglow”, ”You” ve ”Candy” açıklandı ve sırasıyla yayınlandı. 24 Mayıs’ta yayınlanacak Digital EP ”Candy” ile grup tam anlamı ile sahnelerde yerini alacak. Not: Grubun Mart 2014 tarihinde “Audrey Magazine” ile yaptığı röportajda yer alan birkaç cümle şöyle: “Onların hayranları şaşırtıcı derecede çeşitli. Hayran kitlelerinin en büyüğünün Türkiye’de olmasından özel bir gurur duyuyorlar ve onlar dünya turunda bir gün bu ülkeyi ziyaret edebilmeyi umuyorlar.”

27


japonsinemasi.com

ANİME-MANGA DOSYASI

ANİMELERDE JAPON KADINLARININ TEMSİLİ Dinginliğin ve sabretmenin tıpkı bir bonsai ağacı yetiştirmek gibi olduğu Japon kültürü, Zen Budizmi, Samuray gelenekleri ve Batı değerleri üçgeninde şekillenmiştir. Diğer toplumlarda olduğu gibi Japon kültüründe de kadın ve erkeklerin toplumsal statüleri benzer şekilde konumlanmıştır. Bu iki cinsiyet arasındaki eşitsizlik, Japon kültüründeki keskin çizgilerle belirlenmiş hiyerarşi, kadının konumu da aileye bağlılık ile çizilmiştir. Japon toplumundaki ‘’ie’’ anlayışındaki aile toplumu oluşturur ve bireysellik söz konusu değildir. Erkek ise ailenin reisidir. Ailenin bir parçası olan kadın da, bu sebeple bireysel açıdan varlık ifade edememektedir. Ailenin diğer fertleri (kadın ve çocuklar) erkeğe sadakat olarak bağlı

Yazar: Gökhan Kuloğlu

bir kadın bir kız çocuğu olarak öncelikle babasına itaat eder, daha sonra bir eş olarak kocasına, iyi bir anne olarak da oğluna hizmet etmelidir. Budizm’de kadınlar için erkek egemen sistem içerisindeki konumlarından kurtulmanın imkânsız olduğu savunulur ve aynı görüş Samuray gelenekleri için de geçerlidir. Kısaca, kadın ‘iyi bir eş, iyi bir anne’ olmalı ve kocasına gözü gibi bakmalıdır. Böyle davranmayan bir kadının sonu ise yalnızlıktır ve bu yalnızlık kadının kendisine ve çevresindeki sevdiklerine yetersiz olması anlamına gelir.

Modernleşme ile sosyal konumu değişen kadınlar, artık eşlerinin ailesinin hizmetçiliğini yapmayarak olmak zorundadır. Japon toplumundaki kadının aktif çalışma hayatına katılmayı tercih etmeye mevcut konumu Konfüçyizm ve Feodalizm’den başlamışlardır. Erkekler de benzeri bir biçimde beslenen Samuray felsefelerine dayanmaktadır. kırsalda yaşayan ailelerinin yıllardır yaptıkları Bu baskılar hala etkilerini sürdürmektedir. Kon- işleri sürdürmek yerine eğitimlerine önem vermiş füçyizm, erkeklerin kadınlar üzerinde egemenlik ya da şehirli iş yaşamının birer parçası olmuşlardır. kurmalarına olanak verir. Bu düşünceye göre, Japon toplum örgütlenmesinde önemli bir yere

28


ANİME-MANGA DOSYASI

japonsinemasi.com

sahip olan aile olma anlayışı, yerini giderek bireyselliğe bırakmaya başlamıştır. Geleneksel yapının kırılması, tek taraflı, anne ve çocuktan oluşan ailelerin sayısında bir artışı da ortaya çıkarmıştır. Kadınlar toplumda olduğu gibi filmlerde ve animelerde de ikincil olarak konumlandırılmıştır. Genellikle animelerde ana kahramanlar erkek olurken kadınlar yan karakter veya yardımcı karakterler olmuşlardır. Öne çıktıkları serilerde ise eşcinsel ya da kötü karakterler olarak gösterilmişlerdir. Örnek verecek olursak; One Piece serisindeki önemli ana karakterler erkektirler. Örnek olarak Luffy ve Zoro gibi. Yine Bleach’te Ichigo, Fullmetal Alchemist’te no Kyojin’deki Mikasa Ackerman, Psycho Pass’daki Edward Elric, Naruto’da Naruto ve Sasuke gibi. Akane Tsunemori, Fullmetal Alchemist’teki Riza Hawkeye, Ergo Proxy’deki Re-L Mayer, Hellsing Güçlü kadın karakterler genelde kötü kahraman- Ultimate’deki Sir Integra Fairbrook Wingates ve lar olarak (femme fatale) olarak yansıtılırlar. Bun- Black Lagoon’daki Revy örnek verilebilir. Bu karaklar genelde ana kahramanlara tehdit oluşturan terlerin ortak özelliği güçlü olmaları, kadınlarını cinsellikleri ve yaptıkları kötülükleri ile öne çık- ön plana çıkarmamalarıdır. maktadır. Örnek verecek olursak Akame ga Kill’deki Esdeath, Date A Live’daki Kurumi Tokisaki, Mi- Bu temsillerin dışında kadınların, kadın olarak rai Nikki’deki Yuno Gasai, Code Geass’taki C.C., kendilerince yansıtıldığı eserlerde bulunmaktadır. Assassination Classroom’daki Irina Jelavic, Tokyo Hayao Miyazaki’nin eserlerindeki kadın karakterler Ghoul’deki Rize Kamishiro, Fullmetal Alchemist’te- kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenebilmiş, ki Lust ve Soul Eater’daki Medusa Gorgon. önemli temsil örnekleridir. Bunlardan en önemli

filmler Ruhların Kaçısı’ndaki Chihiro, Küçük Deniz Kızı Ponyo’daki Ponyo ve Küçük Cadı Kiki’deki Kiki örnek verilebilir. Bu karakterler zorlukların üzerinden gelerek kadın olarak kendi ayakları üzerinde durmaya çalışmaktadırlar. Diğer temsillere oranla daha kadınsı ve dış etkenlerden daha bağımsızdır.

Sonuç olarak animelerde Japon kültüründeki genel cinsiyet temsilini beslemekte ve kadınerkek toplumsal temsillerini desteklemektedir. İzlenilen animeler yalnızca olay ve maceralardan Kadın karakterlerin femme fatale dışında diğer oluşmamakta aynı zamanda bireylerin toplumsal bir temsil edilme biçimi de eşcinselliktir. Güçlü temsillerini de yapmaktadır. Kadınlar modernizm kadın karakter yansıtması bakımından cinsel- ile Japon toplumunda kazanmaya başladıkları yerliğe vurgu yaparak animelerde kadın eşcinsel ler bir korku unsuru olarak görülmüş ve eleştirel olarak yansıtılmıştır. Kuma Arashi, Oniisama e, olarak animelerde yansıtılmıştır. Animelerde kitap Maria+Holic, Mai-HİME, Aoi Hana gibi seriler örnek okuyan çalışkan kadın karakterler inek olarak mimlenmiş ve eleştirilmiş, güzellik ve güçlülük unsuru verilebilir. erkek karakterin beğenisi ile belirlenmiş, savaşlarAnimelerde güçlü kadın karakter olarak bir diğer da genelde kurtarılan taraf veya uğruna savaşılan temsil biçimi de erkeksi kadınlardır. Bunlar kadınsı olmuşlardır. Kadınlar animelerde genelde özellikleri yerine güçleri ile öne çıkmışlardır. Ara erkeklere, güçlü olana bağlı olarak yansıtılmıştır sıra kadınlıklarını hatırlasalar da güçleri ile öne çık- ve günümüzde çıkan anime serilerinde de bu dumaktadırlar. Fairy Tail’daki Erza Scarlet, Shingeki rum halen daha yansıtılmaya devam etmektedir.

29


japonsinemasi.com

ANİME-MANGA DOSYASI

SAMURAY ÖĞRETİSİ TEMALI EN İYİ 4 ANİME SERİSİ

Yazar: Mert Bazna

1. Rurouni Kenshin Bir suikastçı iken asla başka bir yaşam almamaya söz vermiş ve bir gezgine dönüşen Kenshin Himura, hayatını yardıma muhtaçlara yardım etmek için adar. Kısa zamanda kendi ideallerini paylaşan insanlar ile tanışır ve etrafını saran kötülüğe teslim olmamak için elinden geleni ortaya koymaya başlar. Yolunu kaybeden Himura, tekrardan samuray yolunu bulabilecek midir?

3. Sengoku Basara Feodal Japonya’nın kanlı Sengoku döneminde birçok general sonsuz bir mücadeleyle ulusal güç ve birleşme için savaşırlar. Bu savaşta hükümdarlık için büyük bir tehdit olduğunu kanısına varılan Yukimura Sanada ve Masamune Date iki genç savaş lordu ateşli rekabetlerini bırakıp alaşağı etmek için generaller geri kalanı ile olası ittifak kurmaya başlar.

2. Basilisk Yeni Tokugawa Shogunu’nu belirlemek için iki klan arasındaki barış Hattori Hanzo tarafından bozulur. İki klanın liderine de üzerinde iki klandan seçilmiş 10 ninjanın ye aldığı bir parşömen mesaj verilir. Ve böylece evlilik hazırlıkları yapan Kouga klanından Gennosuke ve Iga Klanından Oboro’nun mutluluklarının arasına savaş girer. ve amansız mücadele başlar.

4. Samurai Champloo Barışçıl küçük bir çayevinde çalışma günlerini geçiren genç ve beceriksiz bir garson olan Fuu Kasumi, bir grup samuray tarafından sürekli dükkanı taciz edildiği için Mugen ve Jin’den yardım ister. Verdikleri mücadelede yanlışla yerel yargıcın oğlunu öldürürler ve bunun üzerine idam cezasına çarptırılırlar. Fuu, iki samurayı kurtarak beraber gizemli samurayı bulmak için Ayçiçeği Kokan Samurayı aramaya koyulurlar.

30


ANİME-MANGA DOSYASI

JAPON ÇİZGİ DÜNYASI VE 6 MANGA SANATÇISI

japonsinemasi.com

Yazar: Birsen Albayrak & Gökhan Kuloğlu

Japonya’da manga sadece çocukların değil, herkesin çok sevdiği bir eğlence aracıdır. Manga dergileri ve çizgi romanları, kitapçıların yanısıra istasyon büfelerinde ve marketlerde satılır; hastane bekleme salonlarında, kuaförlerde ve kafelerde ücretsiz olarak okunabilir. Ayrıca mangalar her gün neredeyse tüm gazetelerde dizi olarak da yayınlanır. Dolayısıyla doğal olarak günlük yaşamın bir Günümüz mangasının temellerinin 1940’ların orparçası haline gelmiştir. tasında, ”Büyük Manga Sanatçısı” olarak anılan Osamu Tezuka’yla birlikte atıldığı söylenir. Manga bu dönemden sonra hızla gelişmiştir. Son zamanlarda Japon mangası çevirilerinin dünya çapında yayınlanması, türün ülke dışındaki saygınlığını daha da arttırmıştır. Yine de, manganın gelişimine yardım eden her zaman “okur” olmuştur. Japon mangası eğlenceye susamış, zor beğenen, her zaman yeni tasvirler ve yetenekli sanatçılar görmek Manga’nın köklerinin Kyoto’da bir tapınakta bulu- isteyen okurlar ve onların bu isteğini yerine genan ve “hayvan karikatürleri” olarak tanımlanabi- tirmek için çalışan sanatçılar sayesinde gelişmiştir lecek 12.yüzyıl Choju Jinbutsu Giga resimlerine ve gelişmeye de devam edecektir. ve 19.yüzyıl ukiyo-e sanatçısı Katsukishika Hokusai’nin “Hokusai Manga” eserine kadar uzandığı Manga işlem süreci: 1. Taslak çizim (Shitagaki veya Rough): kurşun iddia edilir. kalem ile çizilir. Hokusai Manga kahramanlarının hareketlerini 2. Çerçeveleme (Pen Ire): Yağlı kalem ile çerçeveyi ve ifadelerini gösteren örnek eskizler Japon- çizer ve kurşun kalemle çizilenler silgiyle silinir. ya’nın dışına, başka ülkelere de yayılmıştır. Bu 3. Renklendirme (Iro Tsuke veya Chakushoku): “manga” bugün manga olarak tanınan türden Önce açık renkler ve sonra koyu renkler ile boyanır. farklı olsa da, deforme stil gibi hala var olan 4. Gölgelendirerek (Shiage) tekrar açık renkler ile boyanır ve tamamlanır. bazı öğelere sahiptir. 31


ANİME-MANGA DOSYASI

japonsinemasi.com

EIICHIRO ODA Kariyerine 1992’de Shounen Jump’ta yayınlanan 3 farklı mangakanın asistanlıklarını yaparak başlayan Eiichiro Oda, 1997 yılında ortaya çıkardığı One Piece serisi ile tüm dünyada tanılır olmuştur. 2007 yılında 10 yılını dolduran One Piece serisi onuruna Strong World çalışmasının senaryosunu yazmıştır. Oda’nın One Piece serisinin animesi 19 yıldır devam etmedir.

TSUGUMİ OHBA & TAKESHİ OBATA Ohba ve Obata ikilisi birlikte Death Note, Bakuman ve My Little Monster gibi tüm dünyaca adını duyurmuş serilere imza attılar. 2008 yılında Death Note serisi ile birçok ödüle adaylık koyan Eagle Favori Manga Ödülünü kazanan mangakalar, Aralık 2015’te yeni manga serile olan Platinum End çalışmasını çıkarmaya başladılar.

AKIRA TORIYAMA Efsane anime serisi Dragon Ball’un yaratıcısı olan manga sanatçısı Akira Toriyama’nın bilinen ilk eseri Awawa World’dür. Çıkışını Dr. Slump ile yakalayan mangaka, kariyerinin zirvesine Dragon Ball serisi ile ulaşmıştır. 1981’deShogakukan Manga Ödülü’ne layık görülen Toriyama, 230 milyon kopya satış yapan Dragon Ball serisi ile tüm dünyaca tanınan mangaka oldu.

NORIAKI KUBO Pen name olarak Tite Kubo adını kullanan Japon manga sanatçısı Noriaki Kubo, ilk çalışması 1996 yılında Shounen Jump dergisinde Ultra Unholy Hearted Machine adlı one-shot mangadır. Kubo’nun tüm dünyada tanınmasını sağlayan manga serisi ise fantastik samuray öyküsünü işlediği Bleach isimli mangası olmuştur.

MASASHI KISHIMOTO Mangaka olarak ilk çıkışını 1996 yılında Shueisha’da yayınlanan Karakuri serisi ile yapan Kishimoto, dünyaca ünlü Naruto serisinin manga sanatçısıdır. Yaptığı röportajlarda Dragon Ball serisinin mangakası Akira Toriyama’dan etkilendiğini dile getiren Kishimoto’nun 2010 yılında Bench, 2013 yılında ise Mario adında iki one-shot çalışması bulunmaktadır.

HIROMU ARAKAWA Gerçek adı Hiromi Arakawa olan kadın manga sanatçısı Arakawa, dünyaca ün yapmış Fullmetal Alchemist serisinin yaratıcısıdır. Beş kız kardeşi ile bir çiftlikte doğup büyüyen Arakawa, kendi portresini genelde gözlüklü bir inek şeklinde çizmektedir. Etō Hiroyuki’nin Mahōjin Guru Guru için yardımcı yazarı olarak çıktığı yolda 49. Shogakukan Manga Ödüllerini kazanmıştır.

32


japonsinemasi.com

ANİME-MANGA DOSYASI

KALIPLARA SIĞMAYAN SENARİST: GEN UROBUCHI

Yazar: Hafize Mutlu

Oldukça üretken bir yazar olan Gen Urobuchi ya da sevenlerinin ona verdiği isim ile The Butcher / Gen Urobucher (bu konuya biraz sonra değineceğim), en basit tabir ile karanlık hikayeleri ve plot twist’leri seven bir yazar. İşlerinin hemen hepsinde belli özellikler görebilirsiniz. Ama en çok da hikaye sizi ters köşe yapıyorsa, karanlık bir atmosfer varsa, nihilizm öğeleri taşıyorsa ve hiç beklemediğiniz anda bir karakter ölüyorsa bilin ki bir Gen Urobuchi hikayesi izliyorsunuz. Urobuchi ve nihilizm üzerine ayrı bir yazı yazılması gerektiğini düşünsem de, şimdilik konuyu daha genel kapsamlı tutmayı planlıyorum. Biraz Urobuchi’nin işlerine bakarken biraz da onu tanıyalım istiyorum. Zira kendisi -her ne kadar dünyaca ünlü olsa da- ülkemizdeki anime izleyicilerinin gözünden kaçan bir yazar bence. Gerçi bunun nedeni olarak; hitap ettiği kitlenin 15-20 yaş gibi –genellikleshounen izleyicisi olmaması ve ülkemizdeki genel

anime izleyici kitlesinin çoğunluğunu tam da bu 1520 yaş aralığının oluşturması gibi etkenler olduğunu düşünsem de, animelerini izleyen ve sevenlere senaristi/yaratıcısı olan Gen Urobuchi’yi sorduğumda çok eksik bilgileri olduğunu fark ettim. O yüzden bu konu üzerine bir şeyler yazmak istedim. 20 Aralık 1972 Tokyo doğumlu olan yazarımız an itibariyle bir görsel roman (visual novel) şirketi olan Netroplus’da (Netro+) çalışıyor. Zaten onu üne kavuşturan işi de yine Netro+ yapımı olan ve 2003 yılında yayınlanan Saya no Uta isimli görsel romanı. Her ne kadar ilk işi Phantom of Inferno (2000) olsa da asıl ününü Saya no Uta ile sağladı diyebiliriz. Bu arada bu işinden sonra birkaç eleştirmen kendisine “urobucher” lakabını taktı. Sağolsun kendisi de bu ve bundan sonra gelen yapımlarında (tabii önceki yapımlarında da) yer yer noir anlatımları, ani ölümleri, nihilizmi ve beklenmedik kayboluşları adet edinince lakabı bu şekilde kaldı.

33


ANİME-MANGA DOSYASI

japonsinemasi.com

Çalıştığı şirket için bir çok görsel roman hazırlayan Urobuchi aynı zamanda Type-Moon gibi farklı şirketlerle de çalıştı. En başarılı işleri arasında gösterilen Fate/Zero’yu örnek verebiliriz buna. Her ne kadar asıl yaratıcı ekibinin içinde olmasa da, zira biliyorsunuz ki Fate/ Zero Fate/Stay Night’ın öncesini anlatan bir yapımdır, hikayeyi getirdiği farklı bakış açısı sayesinde Fate/ Stay Nigth sevenlerin gözünde bile “ayrı bir yer”i olan senarist olmayı başardı. Yakın arkadaşı olan ve TypeMoon’da çalışan Kinoko Nasu ile birlikte üstesinden geldikleri geniş kapsamlı bir iş (hem visual noval hem Öte yandan Urobuchi’nin referanslarında yine yaratıcısı manga hem de anime serisi) olan Fate/Zero’nun yanı ve senaristi olduğu Mahou Shoujo Madoka Magica sıra Fate/Apocrypha visual noval’ının da ekibi içinde (2011) gibi bir anime var ki, bir çok anlamda onun en yer aldı bu ikili. farklı işi diyebilirim. Grotesk çizimler ve sürreel anlatım hemen farkını ortaya koyuyor zaten animenin. Tamam Gen Urobuchi’yi başlangıçta görsel romanlarıyla bibu anlatım herkese hitap etmeyebilir ama ağızda farklı linse de yayınlanmış manga hikayeleri de var. Aşağıbir tat bıraktığı da ortada. Ve bu tat kesinlikle denenmeli da biraz daha detaylı bahsedeceğim ve anime serisi bence. Görsel roman hikayesi olan Phantom: Requiolmuş Fate/Zero (2011), Mahou Shoujo Madoka Magem for the Phantom’da ise Black Lagoon’a benzer bir ica (2011), Phantom: Phantom of Inferno (2002), Kanhikaye görüyoruz. Yani bu sefer karanlık hikaye ve plot shika Tsunemori Akane (Psycho-Pass) (2012) ve Suisei twistlerimizin temelinde suç dünyası ve mafya oluyor. no Gargantia (2013) gibi serilerin yanı sıra, Red Dragon (2012), Eisen Flügel (2009) gibi animeleşmemiş manPeki Urobuchi’nin hiç mi vasat işi yok? Aslında bu vasatgaları da var. Ayrıca Black Lagoon (2008) mangasındalık biraz göreceli bir mesele. Şöyle ki, Urobuchi’nin tarzını ki hikaye de Urobuchi’nin ama animesinde hikayenin sevmeyene animeleri de sıkıcı gelebilir elbette. En basit daha farklı olduğunu belirteyim. örnek olarak yukarıda örneğini verdiğim Mahou Shoujo Madoka Magica genel olarak beğenilse de bir kısım Hikayelerindeki karanlık yapıyı gençliğinde yaizleyici tarafından hiç beğenilmiyor ve “abartılmış” bukalandığı –ve ölümün kıyısına kadar geldiğini lunuyor. Urobuchi’nin animelerinin finalleri hakkında söylediği- salgın hastalığa bağlıyor Urobuchi. ciddi eleştiriler aldığını da belirteyim. Ben başarılı bulsam Bu bağlamda animelerine bakalım biraz; mesela da hiç de azımsanmayacak bir kitleye bu finaller “eksik” Psycho-Pass (2012) animesinde yarattığı distopik ya da “başarısız” geliyor. Öte yandan Blassreiter (2008) dünya ve felsefi altyapısı oldukça dikkat çekici. ve Chaos Dragon: Sekiryuu Seneki (2015) beklenen etMinority Report filmi ile Clockwork Orange filmini kiyi yaratamamış anime serileri olarak görülüyor. Ama birleştirsek bu kurguya en yakın kurguyu elde edeözellikle Blassreiter’ı “küçümsenmiş” (underrated) bulan biliriz sanırım. Ama yine de Psycho-Pass’daki Sibyl da çok. Ben Blassreiter’ı biraz farklı değerlendirilmesi Sistem ile izleyiciye sunulan felsefi sistem eleştigerektiğini düşünüyorum. Zira burada Urobuchi karakrisine yaklaşamayız. Senaryoyu oluştururken Philip K. Dick’in distopyalarından ve Gattaca filminden esinlendiğini de itiraf eden Urobuchi, her ne kadar esinlendiğini söylese de oldukça orjinal bir senaryo yaratmayı başarmış bana göre. Savunduğu nihilist felsefeyi de en çok bu animede görürüz mesela (bkz: makishima karakteri). Bu sistem eleştirisine benzer bir eleştiriyi Urobuchi’nin başka bir eseri olan Susei no Gargantia (2013) anime serisinde de görebilirsiniz. Üstelik oldukça renkli çizimleri olan anime üzerinde bu eleştiri ve bilinmezlik hiç de sırıtmamış. Çünkü Urobuchi karanlık ve bilinmez hikaye oranını çok güzel ayarlamış.

34


ANİME-MANGA DOSYASI

japonsinemasi.com

terlere hiç acımıyor gerçekten. Anime tam bir yaprak dökümü. Şöyle bir konu da var ki bu serilerdeki vasatlığı sadece Urobuchi’ye yüklemek de haksızlık olur. Zira Urobuchi, Blassreiter’da genel hikaye kurgusunu yazarken, Chaos Dragon: Sekiryuu Seneki’de ise sadece karakter yaratıcısı görevinde yer aldı. Her ne kadar Chaos Dragon: Sekiryuu Seneki, Red Dragon mangasının alternatif versiyonu olsa da serinin senaristi hikayeyi daha farklı ele alması işleri değiştirdi. Yani ortada bir “olmamışlık” var ise, bunun bir yere kadar Urobuchi’ye bağlayabiliriz. Son dönemlerdeki dikkat çeken işi Aldnoah.Zero (2014) ise ilk sezonuyla umut vaat etse de ikinci sezonda vasatı aşamamış bir anime olarak raflarda yerini alıyor. Keşke Urobuchi Aldnoah.Zero serisinde sadece yaratıcı olarak kalmayıp senaryoya da el atsaymış. Her ne kadar ilk sezonda Urobuchi etkisini hissetsek de ikinci sezon Urobuchi’den uzak kalmış diyebilirim bu seri için.

Urobuchi’nin karanlık hikayelerinin yanısıra adalet algısındaki farklılık da dikkatinizi çekecektir. Black Lagoon ve Requiem for the Phantom hikayelerindeki kanunsuz dünyanın yanısıra Aldnoah.Zero ve Susei no Gargantia serilerindeki etik açıdan farklılaşmış dünyalarda da bu algıyı görebilirsiniz. Ama en çok Psycho-Pass’daki Makishima karakterinde onun adalete olan bakışını anlıyoruz bence. Makishima’nın adalet anlayışı; birilerinin –seride Sibyl Sistemi- adaleti savunmasının yanlışlığı oluşturuyor. Kişi özgür irade ile karar vermeli iyiye, kötüye, doğruya, yanlışa... Bir üst akıl tarafından belirlenmiş kurallar ile değil. Bunun temelini ise Urobuchi’nin bir röportajında söylediği “bazen adalet duygusu olan insanları gördükçe… onları mahvedesim geliyor!” sözlerinde görebilirsiniz. Toplumun belirlediği etiğe ve kanuna farklı gözle bakan Urobuchi’yi en iyi anlatan hikayelerinden bir diğeri ise Fate/Zero’da Saber için çizdiği hikayedir bana göre. Erdemli ve doğrucu olarak gördüğümüz Saber’ın efendisi

olan Kiritsugu Emiya, Saber’a işlerin her zaman erdemle ve toplum ahlakıyla çözülmeyeceğini çok güzel anlatır. Gilgamış ile girdiği “krallık” üzerine sohbeti ise bir noktada Saber’da -ve muhtemelen bir çok insanda- olan erdeminin aslında her zaman işe yaramadığını gösteren başka bir dialogdur. Burada da aklıma Urobuchi’nin başka bir röportajında söylediği şu sözü aklıma geliyor; “Bazı insanlar için adalet, diğerlerinin kötülüğüdür. iyi niyet, kibarlık ve umut insanları mutlu etmez.” Mahou Shoujo Madoka Magika’daki hikayesinin temelini bile bu sözüne dayandırabilirim. Madoka’nın ne kadar sevimli ve insanlar için her zaman iyi şeyler olmasını istemesinin aslında seride hiç bir etkisi olmadığını hatta çoğu zaman işleri çıkmaza soktuğunu izleyenler hemen hatırlayacaktır. İşte bunlar aslında genel olarak baktığımızda bir nihilizm örneği. Urobuchi hikayelerinde karanlık öğeler kullanıyor olsa da bunu müziklerle ve yönetmenlikle de desteklenmesi lazım ki ortaya başarılı bir iş çıksın. Müzikal olarak baktığımızda, Fate/Zero ve Mahou Shoujo Madoka Magica gibi yapımlarda çalıştığı Yuki Kajiura, Psycho-Pass’de çalıştığı Kanno Yugo ve Aldnoah.Zero’da çalıştığı Hiyoruki Sawano onu en iyi anlayan isimlerin başında geliyor. Çalıştığı yönetmenlerde ise Fate/Zero’da Ei Aoki ve Mahoujo Shoujo Madoka Magika’da Akiyuki Shinbou ile uyumları dikkat çekiyor. Hatta bu isimler ve işlerindeki uyumları üzerine ayrı bir yazı bile yazılabilir. Fakat şimdilik bu kadar yeterli sanırım. Evet, Gen Urobuchi ve işlerini tanıtmaya çalıştım elimden geldiğince. Bu yapımlardan izlemediğiniz ya da mangalarından okumadığınız varsa hepsini tavsiye olarak da görebilirsiniz. Yukarıda saydığım karanlık anlatımları, plot twistleri ve ucundan kıyısından distopyaları seviyorsanız zaten en sevdiğiniz senarist olacaktır kısa sürede. 35


japonsinemasi.com

ANİME-MANGA DOSYASI

JAPONYA’NIN GÖRSEL DÜNYASINDA VISUAL NOVEL Visual Novel kısaca VN olarakta anılan bu iş aslında birer yazılımdır. Yazılımdan çok oyuna kayan visual novel, kısaca resimler ve yazılardan bazı oyunlarda seslendirmeye kadar olan türlerdir. Görsel romanları oyun türü olarak “adventure” yani macera kısmına girmektedir. Bu yüzden çoğu kişi macera olamaz diyerek başka bir tür olarak RPG’ye çekmeye çalışıyorlar, fakat o bilgi kökten yanlış olduğunu söylemek zorundayım. Sistemi anlattıktan sonra kaç çeşit ‘‘görsel roman‘‘ oyunları mevcut size söylemeye çalışacağım. Öncelikle geliştirici şeklini ele almak gerekirse; profesyonel yani şirket sahibi olanlar, bir diğeriyse Doujo yani kısaca bağımsız halde olan küçük gruplardır. Genellikle doujolar ön plana çıksada şirketlerin yaptığı oyunlar oldukça yüksektir.

Yazar: Ayhan Gazi Gülcü

%100 kötü niyetli insanlar bulunmakta olup, dozunu fena halde arttırmışlardır. Görsel Romanlar genellikle çıkarılan platformlar Windows ve PlayStation serisi şeklindedir. Fakat bazı istisnalar durumda Linux, Mac OS, Android, iOS ve Ouya‘ya kadar uzanmaktadır. Steam ve diğer yasal oyun alma sitelerinde oldukça fazlasıyla VN oyunları bulunmaktadırlar. Ülkemizdeki VN’lerin durumu, üzülerek söylemek zorundayım ki ülkemizdeki çoğu insan kitap okumadığı için bu oyunlara bir şans bile tanımadığı için az sayıdadır. Eğer görsel roman oyunu yapmaya sizi ikna ettiysem, yazının en sonunda birkaç yazılım önerdim, onlardan birini indirip deneyebilirsiniz.

VN’lerin büyük bir kısmı ‘‘hentai’’ yani açık seçik kızların bulunduğu oyunlar çok fazla boy göstermektedir. Bir VN örnekleri olarak: Clannad, Sharin no Kuni, Cheas görsel roman oyunu edinmeden önce, +18 ibresi varsa Head, Corpse Party, Ever 17, Island, Kusoge, Kito no Yoru, Shuusaku, To Heart, Utawarerumono, Hiyoku wa Azami no Kanata e Renri no Yume vs. gibi serileri çoğaltabiliriz. Visual Novel oyunu yapmak için önerdiğim yazılımlar, Ren’py uygulaması python adlı programlama dilini öğrenmeniz gerekiyor. Ben dil bilmeden yapmak istiyorum usta diyorsanız, Novelty öneriyorum. Eğer bilgisayarınızda resim yapma yazılımı yoksa kullandığınız işletim sistemine uygun bir yazılım edinin. Ayrıca küçük bir öneri defterinize ya da bilgisayarınızda mutlaka bir plan yapın ve yapabiliyorsanız taslak halinde çizimlerini bulundurun, yaparken işinizi oldukça kolaylaştıracaktır.

36


japonsinemasi.com

ANİME-MANGA DOSYASI

TOKYO’NUN OTAKU CENNETİ: NAKANO BROADWAY

Yazar: Bensu Cangüler

Nakano Broadway ‘’Otaku Binası’’ olarak adlandırılan, üst katları apartman dairelerine ayrılmış bir yaşama alanı , alt katları ise Japonların eğlence sektörüne genişçe yer veren bir yapıdır. Akihabara’nın kardeşi olarak görülen bu pasaj, içinde sayısız manga, anime, figür dükkanını barındırır. Tokyo’nun en geniş çeşide sahip anime ve manga dükkanı olan Mandrake de buradadır. Nakano Broadway, Otaku cenneti olarak bilinse de aslında Japonların önemli bir günlük hayat kurtarıcısıdır. Özellikle yan yana dizilen ,yiyecek, giysi marketleriyle bir Japon’un hayatında oldukça önemli bir yere sahiptir. Drug Store adı verilen kozmetik dükkanları da Nakano’da büyük yer tutar. Öyle ki manga okuma kuyruğu sandığınız yerin aslında drug store çıkması yüksek bir ihtimaldir.

Nakano Broadway’in zemin katında yer alan marketlerde adeta küçük bir İstanbul yatmaktadır. Bu kadar insan burada ne yapıyor diye soracağınız bu upuzun ‘’açık pazar’’ marketleri Japon halkı için küçük bir hazinedir. İçinde kaybolmamaya çalışacağınız bu market koridorunda aklınıza gelebilecek her türlü hazır yemek Japonların beğenisine sunulmuştur. Paketlenmiş pilavdan, çeşit çeşit sushilere , sulu yemeğinden, sıcak sıcak yemelik Japon atıştırmalıklarına kadar her şey vardır bu marketlerde, Japonların gece geç saatlere kadar çalıştıklarını düşündüğümüzde o yorgunluklarıyla böyle bir hazır yemek sisteminin nasıl oluştuğunu daha rahat anlayabiliriz. Ucu bucağı olmayan, kasasını dahi bulamadığınız labirent marketlerde fazla kaybolmadan anime ve manga dünyasına tekrar geri dönmek istiyorum.

37


ANİME-MANGA DOSYASI

japonsinemasi.com

Mangaların yoğunlukta olduğu bir dükkanda kendinizi bir labirentte mahsur kalmış gibi hissedebilirsiniz. O kadar çeşit, renk renk manganın bir arada durduğu rafların arasında kaybolabilirsiniz. Mangaların adlarını ve türlerini incelerken, zamanın nasıl geçtiğini anlamamanız Nakano’nun manga dükkanlarında karşılaşabileceğiniz durumlardan yalnızca bir kaçı… Nakano nun 2. katında başlayan Otaku dünyası, resmen cüzdanınıza göz dikmiş sizi bekleyen cinsten. Birbirine bitişik figür, anahtarlık dükkanlarını bırakın koridorlarda bile ilginizi çekecek gatchalardan gözlerinizi ayırmanız mümkün değil, Ayrıca koridor boyunca ilerleyen uzun okuma rafları da Nakano’nun bel kemiğini oluşturuyor. Japonların ayakta durarak okumak eylemine ‘’Tachiyomi‘’ deniliyor. Çoğu kitapçı, mangalar okunup okunup yerine konmasın diye mangalarını paketlemek gibi bir önlem almış. Ama insaflı davranıp kütüphanesini halkla paylaşanlar Tokyo’nun en büyük anime ve manga mağazası da hala var tabi. dediğimiz Mandrake de 3. Katta yüzünü bize çeviriyor. Mandrake’nin en önemli özelliklerinden biri de 2. el eşyaları satması ve geniş raflarındaki sayısız mangayı gönül rahatlığıyla ücretsiz olarak okuyabilmeniz. Akihabara’nın kardeşi olan Nakano Broadway ürün çeşidi bakımından Akihabara dan daha zengin görülüyor. İkisinin arasındaki en önemli fark ise Nakano’nun eski anime ve manga kültürüne daha çok yer vermesi ve eskiyle yeniyi harmanlayarak ortaya nötr bir şey çıkarması şeklinde söylenebilir. Bu yüzden Nakano’nun retro havasını içeri girdiğiniz andan itibaren hissedebilirsiniz. 38


japonsinemasi.com

ANİME-MANGA DOSYASI

KETSUNE NO KYUBİ : DOKUZ KUYRUKLU TİLKİ EFSANESİ

Yazar: Birsen Albayrak

Kyubi dediğimiz anda hepimizin aklına bir anime gelir: Naruto. Kyubi adı verilen tam adıyla Kyubi no Kitsune, dokuz kuruklu tilki anlamına gelir ve Naruto serisinde Naruto’nun sahip olduğu güçtür. Serideki adı ise Kurama’dır. Naruto’nun temel hikayesine kısaca değinirsek; Naruto daha çok küçük yaşlardayken köylerine Kurama saldırır. Yondaime Hokage (4.Hokage) tarafından (kendi ölümüne sebep olacağını bile bile) Naruto’nun içine mühürlenerek hapsedilmiştir. Bu noktadan lık da zamanla bu tarz efsanelerin doğmasına neden sonra Naruto’nun öyküsü başlıyor. olmuş. Kitsune zamanla bir Shinto tanrısı veya ruhu olan Inari (Pirinç Tanrısı) ile ilişkili hale gelmiş Naruto karakterinin ana hikayesini oluşturan ve ulak olarak hizmet etmeye başlamış. Bu rol de meşhur Japon Kyubi efsanesi nedir ne değildir tilkinin doğaüstü önemini güçlendirmiştir. Daha gelin birlikte bir inceleyelim. fazla kuyruğu olan tilki -efsanelerde bir, üç, beş, dokuz kuruklu tilkiler mevcut olduğu için- daha Kitsune Japonca’da tilki anlamına gelir. Japonca bilge daha yaşlı ve daha güçlüdür. Tilkilerin sahip rakamlardan bildiğiniz üzere kyu da dokuzdur. Doolduğu güçleri ve etkilerinden dolayı insanlar onkuz kuyruklu tilki efsanesi de yokai halkbiiliminden lara tanrı gibi davranmış. Tabi tüm bunların tersine gelir ve tüm tilkiler erkek veya kadın insan figürüne Edo döneminde tilkiler “cadı hayvanlar” olarak bürünebilirler. Antik Japon zamanında tilkiler ve görülmüş ki onlara hiç güvenilmezmiş. insanlar birlikte ve çok yakın yaşarlarmış. Bu yakınNe dedik tilkilerin kuyruk sayısı güçlerini belli eder. En genç tilkilerin bir kuyruğu olur, en güçlü olanının ise dokuz. Kitsunenin tanrıçaları ise genelde on kuyruklu olarak tasvir edilir. Tanrıça dedim çünkü mitolojide tilki ruhu tipik olarak kadın figürler üzerinden temsil bulmuştur. Bu tanrıça ölümsüzlük, güç ve doğurganlığı sembolize eder. Birçok hikayede yaş kuyruk sayısının tek belirleyicisidir ve kuyruk sayısı da gücün.

39


ANİME-MANGA DOSYASI

japonsinemasi.com

Kitsune’nin uzun ömür, üstün zeka ve sihirli güce sahip olduğuna inanılır. Dedik ya bu özelliklerinden dolayı insanların tapındığı unsur haline gelmiş. Kitsunenin gücü tipik olarak ilüzyon ve sihir numaraları içerir; bu da kitsunebi (tilki ateşi) olarak adlandırılır. Bu noktada kitsunenin en değerli şeyi ilüzyonu değil aklı, ince zekası ve yanlış yönlendirmeleridir. Orjinal halkbiliminde kitsunenin 13 doğu elementine bağlı olduğu söylenir: klasik elementler olarak toprak, ateş, su ve rüzgar; ilkel güç olarak iyi ve kötü; doğadaki çeşitli sahneler dağ, okyanus, nehir ve orman; ve çeşitli sanatsal uğraşlar olarak dans,müzik,resim. Kitsunenin hayatta kalabilmesi için bu elementlerinin içine dalması veya chiyi ortaya çıkarması gerekir.Chiyi ortaya çıkarmak için pek çok yol olsada bunlardan en çok bilineni cinsel ilişki ve nefes çalma. Bu nedenledir ki birçok eski hikayede kitsuneler insan öldürmeyi amaçladıkları için kötü olarak tabir edilir. Edo döneminde kitsunelere güvenilmemesinin sebeplerinden biri de bu olabilir sanırım. Peki biz bu kitsuneyi nasıl öldürürüz? Olur da lazım olur, kendimizi böyle bir efsanenin içine sürükleyecek olursak 3 şekilde bunun üstesinden geliriz; birincisi kitsuneler ejderha veya oni (şeytan) tarafından yenilirse ölmüş olur. İkincisi şeytan çıkarma yapılırsa, üçüncüsü ise kutsal veya sihirli silahlar kullanılırsa.

ering’de de kitsune tasarımları yer almaktadır. Naruto dışında kitsunenin can bulduğu manga karakterleri arasında; 1996 yapımı Inuyasha mangasında Shippo karakteri, 1990 yapımı Yu Yu Hakusho mangasında Kurama karakteri,1994 yapımı Hyper Police mangasında Sakura karakteri, 2007 yapımı Our Home’s Fox Deity mangasında Tenko Kuugen karakteri, Pokemon serisinden Vulpix karakteri yer alıyor. xxxHolic animesinin ana karakteri Watanuki karakteri de zamanla kendisini korumak için geleneksel kitsune formuna dönüşüyor. Ayrıca Perfect Cherry Blossom video oyununda the Extra Stage boss ve Ran Yakumo da 9 kuruklu tilki karakterinde. Ayrıca hem animesi hem mangası bulunan Kamisama Hajimemashita serisinde de başrol Tomoe karakterinin de kitsune olduğunu görüyoruz. Birçok yönden Çin mitolojisinden beslenen Japon mi- Bunlar dışında farklı bir örnek verecek olursak Teen Wolf tolojisi, kyubi efsanesinin özünü de Çin mitolojisinden dizisindeki Kira karakteri de bu efsane üzerinden şekilalmıştır. Çin kaynaklarında tilki ruhu hulijing olarak ad- lenmektedir. landırılır. Aynı zamanda bu efsane Kore kültüründe de Gumiho olarak adlandırılır. Hatta Korelilerin bu yönde Ketsune no kyubi efsanesine Naruto üzerinden giriş Shin Min Ah’ın başrol aldığı “My Girlfirend is a Gumiho” yapmıştık, finali de öyle yapalım. Serinin aşinaları bilir adlı bir dizisi de yapılmıştı. Her ne kadar bu yazıda kyubi ki sahip olduğu tilki ruhu yüzünden Naruto büyüyene karakterini Naruto karakteri üzerinden temsilleştirsek- kadar birçok zorlukla karşılaşır, yalnızlaştırılır. Ancak te, birçok yapımda bu unsurun kullanıldığını görebili- zamanla sahip olduğu bu gücü kontrol etmeyi başarır riz. Şöyle listeleyecek olursak; Rol yapma oyunlarından ve Kurama ile birlik olur. En güçlü dokuz kuyruklu tilkiWhite Wolf tarafından yayınlanan Hengeyokai: Shape- nin ruhuna sahip olduğu için Naruto çok mu şanslıyshifters of the East, Mystic China, 2005 Microsoft Game dı yoksa bahtsız mıydı? Zaman zaman seriyi izlerken/ yapımı Jade Game bu konuuyu işleyen yapımlar arasın- okurken kendimize sorduğumuz sorulardan biri.. Belki da. Aynı zamanda bir kart oyunu olan Magic:The Gath- de hala sormaya devam ettiğimiz…İki şekilde de seri vazgeçilmeyenler arasında olduğundan Naruto’nun şanssızlığı ve şanslı oluşu bizim onu özümseyişimizi değiştirmeyecektir, buna inanıyorum. Kurama’nın Naruto’ya söylediği sözlerden birini paylaşarak yazımı nihayetine kavuşturuyorum. “Naruto.. Bizim için birşeyler yapmak istiyorsan...her zaman ne yapıyorsan onu yap.. Hareketlerinle bunu kanıtla.. İşte sen busun !” (569.Bölüm, sayfa 15-17) Esen kalın…

40


japonsinemasi.com

JAPON KÜLTÜR ETKİNLİKLERİ

10. ULUSLARARASI MANGA ÖDÜLÜ YARIŞMASI 10. Uluslararası MANGA Ödülü”nün Altın Ödülü tüm başvurular arasından seçilecek olan en iyi MANGA çalışmasına verilecek olup, değerli 3 çalışma ise “Gümüş Ödül” almaya hak kazanacaktır. Ayrıca Japonya Tanıtma Vakfı (The Japan Foundation) ödül kazananları Japonya’da düzenlenecek olan ödül törenine davet edecektir. Ödül “Uluslararası MANGA Ödülü”, 2007 yılında dönemin kazananların Japonya’da MANGA sanatçıları ile tanışma, Japonya Dışişleri Bakanı Sayın Taro ASO’nun gi- MANGA yayınevlerini ziyaret etme gibi çeşitli imkânları rişimiyle, Japon popüler kültürünün paylaşılmasına ve olacaktır. Japonya’nın daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunması amacıyla başlatılmış olup 2007 yılından bu yana her Geçmişte düzenlenmiş olan Manga Ödülleri hakkında sene düzenlenmektedir. Bu ödülün veriliş amacı MAN- bilgiye www.manga-award.jp adresinden ulaşılabilirsiniz. GA’nın Japonya dışındaki ülkelerde tanınmasına katkı- Yarışma koşullarını öğrenmek ve başvuru formununa da bulunan MANGA sanatçılarını onurlandırmaktır. www.tr.emb-japan.go.jp adresinden ulaşabilirsiniz. 10. Uluslararası MANGA Ödülü başvuruları devam ediyor. Katılımcılar eserleriyle 1 Nisan 2016 – 17 Haziran 2016 tarihleri arasında Japonya Büyükelçiliği (Ankara) ve Japonya Başkonsolosluğu (İstanbul) merkezlerine başvuruda bulanacaklar.

ERCİYES Ü. JAPON KÜLTÜR GÜNLERİ

ORİGAMİ VE SUMİ-E SERGİSİ

Erciyes Üniversitesi Japon Kültür Topluluğu tarafından bu yıl 12.cisi düzenlenen ‘‘Geleneksel Japon Kültür Günü’’ etkinlikleri 05 Mayıs 2016 saat 13.00’da Sabancı Kültür Merkezi’nde yapılacak. Etkinlik boyunca müzik dinletileri, hikaye canlandırma, origami gösterisi, canlı konser ve Japonya’yı tanıtıcı etkinlikler düzenlenecek.

İstanbul Üsküdar Belediyesi’nin İstanbul Japonya Konsolosluğu ile ortaklaşa gerçekleştirdikleri ‘‘Japon Kültürü Haftası’’ kapsamında 30 Nisan-07 Mayıs 2016 tarihleri arasında Üsküdar Bağlarbaşı Nevmekan’da Japon müziği konseri, origami ve sumi-e sergisi etkinlikleri yapılacaktır. Etkinliğe katılım ücretsizdir.

41


www.japonsinemasi.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.