Japon Sinema E-Dergisi Sayı: 6

Page 1

JAPON SİNEMA DERGİSİ TEMMUZ 2016 SAYI: 6 AYLIK JAPON SİNEMASI E-DERGİSİ

5 AŞK VE NEFRET ÜÇLEMESİ SION SONO 22 İLK KAR, SAKURALAR, AŞK ROMANTİK JAPON FİLMLERİ 42 ANİME DÜNYASINDA ÇİKOLATA SAVAŞLARI 54 ÇİÇEK ŞEHRİNİN SÖĞÜT KADINLARI: GEYŞALAR 64 GELENEKSELDEN POPÜLERE JAPON MÜZİĞİ 74 KALEMİNDEN KAN DAMLAYAN YAZAR: YUKİO MİŞİMA


Editörden, Merhaba Arkadaşlar, Yayın hayatına başladığımız 2015 yılı Aralık ayından bugüne kadar yedinci ayımızı geride bırakırken sizlere baş ucu kaynağı olabilecek bir yayın oluşturma, Japonya’yı Türkiye’ye tanıtma ve iki toplum arasında kültürel bir köprü kurma yolunda ilerlemeye devam ediyoruz.

JAPONSİNEMASİ.COM Yıl: Temmuz 2016 Sayı: 06 Yayın Türü: Aylık E-Dergi Sanat Yönetmeni & Grafik Tasarım Gökhan Kuloğlu Editörler Birsen Albayrak Gökhan Kuloğlu Katkıda Bulunanlar Ahmet Ziya Sekendiz Bensu Cangüler Deniz Balcı Ercan Gürova Hafize Mutlu Mert Bazna Olca Karasoy Tuğba Kale Yeter Şeko Kapak Fotoğrafı Memories of Matsuko, Tetsuya Nakashima (2006) Arka Kapak Fotoğrafı The Garden of Words, Makoto Shinkai (2013) İletişim ve Reklam japonsinemasi@gmail.com JAPON SİNEMASI SOSYAL AĞLAR www.japonsinemasi.com facebook.com/japonsinemasi twitter.com/japonsinemasi issuu.com/japonsinemasi

2

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

‘‘Yaz ve Sevgi’’ teması etrafından şekillendirdiğimiz Japon Sinema E-Dergimizin 6. sayısının ‘‘Sinema Dosyası’’ bölümünde aşk ve nefret üçlemesiyle tanıdığımız Sion Sono’ya, Japon Sineması’nın en zarif oyuncularından Machiko Kyo’ya, birbirinden renkli aile filmlerine, yürekli sızlatan bir aşk öyküsü ‘‘Dünyanın Orta Yerinde Aşk İçin Ağlıyorum’’a, romantik Japon filmlerindeki ‘‘ilk kar, sakuralar ve ölüm’’ gibi metaforlara yer veriyoruz. Bunların yanında Millennium Actress gibi kült bir animasyondan saf sevgi filmleriyle tanıdığımız Mamoru Hoshoda’ya ve Akira Kurosawa’nın Ağustos’ta Rapsodi filmine yer veriyoruz. ‘‘Anime-Manga Dosyasında’’ rengarenk 10 romantik manga serisine, klasik müzik severlerin bayılacağı Your Lie in April’e, animelerdeki sevgililer günü temsiliyetine, yazın kokusunu üzerinde barındıran 10 anime serisine ve animelerde aşkı temsil eden metaforlara yer veriyoruz. Ve bunlara ek olarak animelerdeki Japon kültürünün önemli öğesi olan festivallerin yansımalarına sizlere aktarıyoruz. ‘‘Japon Kültürü Dosyası’’ bölümünde Japonya’nın Fuji Matsuri festivalinden Mor Salkım Tüneline, Geyşaların öyküsünden Tokyo’nun gözde mekanlarından Shinjuku’ya yer veriyoruz. ‘‘Japon Müziği Dosyası’’nda gelenekselden popülere kadar Japon müziğine, koto sanatçısı Atsuko Suetomi ve Sekai no Owari müzik grubuna yer veriyoruz. ‘‘Japon Edebiyatı Dosyası’’ bölümünde ise kaleminden kan damlayan usta yazar Yukio Mişima ve ‘‘Yaz Ortasında Ölüm’’ öyküsüne, dış ülkelere yönelik çalışmalarıyla ülkemize büyük katkı sağlamış Yüksel Görmez’in Japonya birikimini anlattığı eseri ‘‘Japonya, Gittim, Gördüm, Yazdım’’ kitabına yer veriyoruz. Desteğini bizden esirgemeyen tüm okurlarımıza teşekkür ediyor ve yeni sayıda buluşmak dileklerimizi iletiyoruz. Gökhan Kuloğlu JAPON SİNEMASI


AŞK VE NEFRET ÜÇLEMESİ: SİON SONO

GELENEKSELDEN MODERNE ZARAFETİN ÖYKÜSÜ: MACHİKO KYO

5 İZLENMESİ GEREKEN JAPON SİNEMASI AİLE FİLMLERİ

14

DÜNYANIN ORTA YERİNDE AŞK İÇİN AĞLIYORUM

17 BAŞARI VE HAYAL KIRIKLIKLARININ ÖYKÜSÜ: MILLENNIUM ACTRESS

İLK KAR, SAKURALAR, AŞK ROMANTİK JAPON FİLMLERİ

SAF SEVGİNİN VÜCUT BULMUŞ HALİ: MAMORU HOSHODA SİNEMASI

25 ROMANTİK SEVERLERE RENGARENK 10 MANGA

GÜLLER, GÖZLER VE İNSANLAR: RHAPSODY IN AUGUST

TÜM RENKLERİNİ BARINDIRAN10 ANİME 45 YAZIN ÇİÇEK ŞEHRİNİN SÖĞÜT 54 KADINLARI: GEYŞALAR SHINJUKU İZLERİ 62 ANİMELERDE MÜZİĞİNİN MODERN YÜZÜ: J-POP & J-rOCK 69 JAPON GÖRMEZ’İN GÖZÜNDEN JAPONLAR VE JAPONYA 78 YÜKSEL

31

28 KLASİK MÜZİK VE ANİME AŞKINA: YOUR LIE IN APRIL

35

22

20

ANİME DÜNYASINDA ÇİKOLATA SAVAŞLARI

42

38

KÜLTÜREL YÜZÜ: SAKLI ÇİÇEK CENNETİ: FESTİVALLER VE ÖZEL GÜNLER MOR SALKIM TÜNELİ&FUJİ MATSURİ 48 ANİMELERİN 52 JAPONYA’NIN JAPONYA’NIN LEZZETLERİNDEN 24 SAATİN YETERLİ OLMADIĞI RAMEN: TOKYO’DA 5 FAVORİ MEKAN 58 60 BİR YER: SHINJUKU POPÜLERE SANATÇISI JAPON MÜZİĞİ ATSUKO SUETOMİ 64 GELENEKSELDEN 67 KOTO MELODİLER, SIRADIŞI KAN DAMLAYAN BİR İMAJ: SEKAI NO OWARİ YAZAR YUKİO MİŞİMA 72 SIRADIŞI 74 KALEMİNDEN

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

3


JAPON SİNEMASI DOSYASI

4

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON SİNEMASI DOSYASI

AŞK VE NEFRET ÜÇLEMESİ

SION SONO AŞK VE NEFRET

Yazar: Olca Karasoy Çoğu zaman birbirinden ayrı düşünülemez iki kavram. Bu iki kavram sinemada da sıklıkla karşımıza çıkan ve bolca tüketilen kavramlardandır. Lakin kişisel görüşüm olarak belirtmek isterim aşk ve dramı Asya ülkeleri kadar başarılı şekilde kimse işleyemez. Asya’nın o mistik etkisi özellikle aşk ve dram konuları söz konusu olduğunda şahane eserler üretilmesini sağlıyor. Aslında her nefret büyük bir dram değil midir? İşte tam bu noktada karşımıza bir isim çıkıyor: Sion Sono.

Sono 1961 Tokyo doğumludur. Singapur Japon Film Festivalinde (PIA) üyelik aldıktan sonra 1990 yılında ilk uzun metraj filmi Bicycle Sighs’i (Jitensha Toiki) yaptı. Bu film iki başarısız insanın rüştünü ispat etme hikâyesiydi. Sono bu filmde hem senaryoyu hem yönetmenliği üstlendi ayrıca filmde rolde aldı.

filmde ensest, cinsel istismar ve korkunç aile sorunları yer almaktadır.

1992 yılında ikinci filmi olan Heya’yı (The room) çekti. Aynı zamanda senaryosunu yazdı. Filmde, kasvetli Tokyo varoşlarında kiralık bir oda arayan tuhaf bir seri katilin hikâyesi anlatılır. Yapım, Tokyo Sundance Film Festivaline katıldı ve jüri özel ödülü kazandı. Film aralarında Berlin ve Rotterdam film festivallerinin de olduğu dünya çapında 49 festivalde gösterildi.

2013 yılında Jigoku de naze waru (Why Don’t You Olay in Hell?) adlı aksiyon-drama filmini çekti. Bundan kısa bir süre sonra da Tokyo Tribe adlı popüler manga uyarlamasını yaptı.

2005 yılında Yume no Naka e (Into a Dream) filmini yazdı ve çekti. Bu film, ilk filmi gibi bir rüştünü ispat hikayesidir. Bir tiyatro grubu üyesinin hayatı ve kim olduğunu bulma öyküsüdür. Bundan birkaç hafta sonra Suicide Circle’ın ikinci kısmını çıkardı.

2008 yılında Nefret Üçlemesinin ilk filmi olan Love Exposure’u çekti. Ardından 2010’da Cold Fish ve 2011’de Guity of Romance’ı yaptı.

Sion Sono dendiğinde insanların aklına uzak doğunun Quentin Tarantino’su gelse yeridir. Özellikle Nefret Üçlemesi (Love Exposure, Cold Fish ve Guilty of Romance) usta yönetmenin en büyük eserlerindendir. Sono’nun filmleri her daim “inanç ve coşku” doludur. İnanç ile kastettiğim din; coşku ile kastettiğim ise cinsellik... Sono’yu bir aşçı olarak düşünelim: Bu aşçı yemeğe o kadar çok ve karışık malzeme koyuyor ki, aslında yemeğin tadının berbat olması lazım. Lakin Sono bütün kuralları yıkıyor. Ne yapıyor ne ediyor, o yemeğin çok lezzetli olmasını sağlıyor.

Noriko’s Dinner Table da yönetmenin yazıp yönettiği filmlerdendir. Sonu bu filmde ilk filmini çeken oyuncularla çalışmış ve Suicide Circle hikayesini başka bir seviyede ele almıştır. Bu filmi ile Don Quijote ödülü Nefret üçlemesi; adı üstünde üç filmden oluşmakta ve Karlovy Vary Film Festivalinde özel mansiyon ka- ve bu üç filmin ortak noktası aşk, nefret ve intikam. zanmıştır. Her filmde karşımıza çıkan masum karakterlerin hayat karşısında gösterdikleri değişimi, daha doğrusu, 2005’in sonlarında iki oyuncu, Issei Ishida ve Masu- evrimi izliyoruz. Bu yazımda sırası ile size Nefret Üçlemi Miyazaki ile Kimyô na Sâkasu (Strange Circus), mesinin incelemesini yapacağım. Filmler hakkında ilk adındaki kişisel projesini yaptı. Filmin yönetmenliği bilinmesi gereken şey üç filmin de gerçek hikâyelere yanında senaryosu ve müzikleri de Sono’ya aittir. dayanıyor oluşu. Bunun doğruluğu net olmamakla Fransız Grand Guignol tiyatrosundan izler taşıyan birlikte üç film de bu not ile başlıyor. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

5


JAPON SİNEMASI DOSYASI

LOVE EXPOSURE Yapım Yılı: 2008 Süre: 3 Saat 57 Dakika

Bu filmde etek altı resim çeken bir sapık karşımıza çıkıyor. Yalnız enteresan bir şekilde sapığımızın bu eyleminin altında çok büyük bir dram yatmaktadır. Ayrıca filmde tarikatlar ve Japon alt kültürü içeren aşk hikâyeleri mevcut. Üstelik filmin süresi yaklaşık dört saat. Bu her ne kadar özellikle Bollywood filmleri sevenlerin alışık olduğu bir durum olsa da bir Japon filmin bu kadar uzun olması filme başlarken seyirciyi korkutan bir unsur oluyor. Filmde olumsuz görünen bu çeşit unsurlar mevcut. Lakin bunları dert etmeyip aştığınızda sizleri aşk, hayat, din, inanç ve aile hakkında uzman bir yönetmen tarafından yapılmış harika bir film bekliyor.

Filmin başlangıcında Yu adında bir genç annesini anlatmaktadır. Yu’nun annesi bir kilisede Hz. İsa’ya yalvarırken görülür. Zaten filmde bolca Hz. İsa heykelleri ile haç gösteriliyor. Annesi bir gün Hz. Meryem’in heykelini göstererek “Sen de kendi Meryem’ini bul” der. Bu, Yu’nun annesi hakkında hatırladığı birkaç anısından birisidir. Annesi kanserdir ve tanrıya yalvarma sebebi de budur. Yu, Katolik bir ailenin tek

6

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

çocuğudur. Annesi, Yu henüz ilkokuldayken vefat eder. Babası Tetsu ise annesi öldükten bunalıma girer ve sonrasında da rahip olmaya karar verir. Yu’nun babası Tetsu, birgün dini tören sırasında konuşmasından çok etkilendiği için saatlerce ağlayan bir kadınla tanışır. Bu kadının adı Kaori’dir. Kaori, Tetsu’yu gördüğü anda ona aşık olmuştur ve Tetsu için Hristiyan olur. Bu şekilde onu etkileyecek ve kendisine âşık edecektir. Oysa Tetsu bastırılmış büyük bir cinsel dürtü ile yaşamaktadır. Bu yüzden Kaori’nin fazla bir çaba harcamasına gerek kalmaz. Kaori ile yaşamaya başlar ama rahiplik görevine devam edebilmek için bunu gizler. Kaori evlenmek istemektedir ama Tetsu kiliseye olan bağlılığından dolayı evlenememektedir. Kaori bir gün yeni tanıştığı bir adamla kaçar ve Tetsu’yu terk eder. Bunun şokunu atlatamayan Tetsu, oğlu Yu ile olan tüm ilişkisini keser ve kendisini sadece kilise işlerine adar. Yu, babasının bu tavırlarına daha fazla dayanamaz ve psikolojisi alt üst olur. Babası Yu’dan sürekli günah çıkarmasını istemektedir fakat Yu’nun pek günahı olmadığı için bunu gerçekleştiremez. Yu son derece saf, iyi kalpli, sürekli çevresindeki insanlara yardımcı olan sevecen bir çocuktur. Lakin babası sürekli: “Herkesin günahları vardır işlediğin günahların farkına varmalısın kendini kandırma” ya da “kesin günah işlemişssidir” şeklinde ifadeler ile baskılar yapmaya ve sinirini oğlundan çıkarmaya başlar. Bir süre sonra Yu ve babası arasında konuşulan tek konu “günah çıkarma” olur. Yu, babasını özlemektedir. Artık babası ile tek iletişimi Yu’nun günahı olup olmadığını sorma seansları olduğu için Yu yalan söylemeye başlar. Babası ile daha fazla


JAPON SİNEMASI DOSYASI iletişim kurmak isteyen Yu, işlemediği halde sırf babası ile konuşabilmek için kafasından uydurduğu günahları söyler. Zamanla babası onun yalan söylediğini anlar ve Yu bu sefer günah çıkarabilmek için gerçek günahlar işlemeye başlar. En büyük günahı da bir nevi hayatının odak noktası olmaya başlayan etek altı resimler çekmektir. Bir yandan da Koike adında bir genç sürekli Yu’yu takip etmektedir. Bu sebeple de Yu’nun yaptığı herşeyi bilmektedir. Amacı Yu ve ailesini kandırıp onların kült kiliseleri Zero Kilisesi’ne katılmalarını sağlamaktır

Dolayısıyla dört saatlik film hızla akıyor ve dakikalar ilerliyor. Üstelik dört saat boyunca aynı tempoyu koruyabilmek çok önemli. Yönetmen Sion Sono’nun daha önceki filmlerini baz alırsak Love Exposure çok hızlı bir film. Şöyle örnek vereyim; bir önceki filmi Strange Circus 108 dakika olmasına karşın Love Exposure daha kısaymış gibi hissettiriyor. Film birçok olguyu içinde barındırsa da açıkçası bir sanat eseri olarak nitelendirmek tam da yerinde olacaktır. Genellikle sanat filmi denildi mi akıllara uzun bakışmalar, doğa manzaraları gibi öğeler geliyor. Lakin bu film sınırlı diyaloglar, aksiyon ve tuhaflıklarla dolu. Filmin süresi dört saat ama bu sahne daha kısa olmalıymış ya da hiç olmamalıymış diye düşünmüyorsunuz.

Love Exposure akıllıca bir hamle ile başlıyor. Filmin ilk saati, filmde karşılaşacağımız karakterlerin trajik yaşam öykülerini görüyoruz. Filmin ismi ise bir saat sonra beliriyor ekranda. Yu’nun hikâyesinden sonra Zero Kilisesi mensubu Koike’nin trajik geçmişi ve babası ile yaşadığı ensest ilişki gözler önüne seriliyor. Baygın babası ile önce cinsel ilişkiye girmesi, ardınYu, kendisi gibi etek altı fotoğraflar çeken üç arkadaşı dan penisini koparması ve bunun sapkınlık olarak ile en iyi fotoğrafı çeken kişiyi belirlemek için iddiaya değil de trajedi şekilde sunulması zor iş. Akabinde girer ve kaybeder. Kazanan arkadaşı ondan birgün Yoko’nun trajik deneyimini görüyoruz. Onu arzuboyunca kadın kıyafetleri giyerek sokakta dolaşmasını layan babasının, iyi bir baba olmak ve kızına zarar ve gördüğü ilk kızı öpmesini ister. Yolda yürürken bir vermemek için eve sürekli farklı kadınlar getirmesine kızın bir grup çete ile dövüştüğünü görürler ve kıza tanıklık ediyoruz. yardıma giderler. O sırada Yu, “Meryem”ini görmüş olur. Bu kızın adı Yoko’dur ve Yu, Yoko’yu görür gör- Karakterlerin ortak özelliği annelerinin olmez yıllardır aradığı Meryem’i olduğunu hisseder. mayışı. Filmde Hıristiyanlık ve annenin eksikliği Annesinin ondan son isteğini yerine getirmiştir artık yoğun hissediliyor. Yu. Yu, anında Yoko’ya aşık olur. Yoko, Yu’yu üzerineki kadın giysilerinden dolayı bir kadın zanneder. Ama Filmin en başarılı yanı mümkün olduğunca fazla olYu’nun karakterine büründüğü kadına, Sasori’ye tu- guyu sıkmadan ve birbirine karıştırmadan bizlere suntulur. Yalnız hikâye burada bitmez, tam tersine daha ması. Yu’nun, kimsenin gıpta etmeyeceği yetiştirilme yeni başlamaktadır. Yoko, Kaori’nin, Tetsu’yu terk tarzı ve yaşamı bir hayli ilgi çekici. Etek altı resimler ederek kaçtığı sevgilisinin kızıdır. Yoko, babasından çekme konusundaki uzmanlığı, inancını bir kaybegördüğü cinsel şiddet dolayısıyla Kaori ile kaçmış ve den bir kazanan ve en sonunda oğlunu terk eden Yu’nun şehrine gelmiştir. Kaori hiç zaman kaybetmeden ölümü pahasına Tetsu ile barışır ve yeniden aynı eve yerleşir. Lakin bu sefer yanlarında Kaori’nin öz kızı gibi gördüğü Yoko da vardır. Tetsu, katolik bir rahiptir ve âşık olması, evlenmesi kesinlikle yasaktır. Bu sebeple Tetsu kiliseyi terk ederek Kaori ile evlenir ve Yu ile Yoko üvey kardeş olurlar. Oldukça karışık bir ağ var karşımızda. Ancak yakından bakıldığında aslında kendi içinde bir düzeni var. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

7


JAPON SİNEMASI DOSYASI bir baba, kendisi ile değil de kadın görünümündeki kimliği Sasori ile beraber olmak isteyen bir kız arkadaş... Kısacası, yönetmen Sono yine aile bağları üzerine keşfe çıkıyor. Bireyin ailedeki önemi, farklı yükümlülükleri ve herkesin sevgiye ve kabul görmeye aç olması... Sevgi ve kabullenme için her şeyi yapmaya razı olmaları... Diyeceğim o ki, yönetmen aile içi ilişkiler hususunda oldukça derine inmiş. Love Exposure’da rahiplik, aile, intihar, gerçek aşk, kadın külotları, ereksiyon gibi olgu ve nesneler işlenmiş ama sömürülmemiş. Kabul ediyorum, şu an yazınca tuhaf gelebilir ama tüm bu temalar gayet tatlı bir şekilde sunuluyor. Örneğin Yu’nun Yoko ile yaşadığı ikilem dolu aşk, sömürülmekten çok uzak. Tuhaf, kimi zaman absürt ama kesinlikle klişe ve “yine mi aynı şeyler” dedirtmiyor. Veya tam tersi bir etki yaratıp uzaklaştırmıyor. Yu ne zaman Yoko’yu görse ereksiyon olmaktadır. Üstelik bir başkasını gördüğünde asla ereksiyon durumu yaşamamaktadır. Şimdi bu durum ilk bakışta sapıklık olarak algılanabilir. Hak da veriyorum ama sunuş tarzı öyle “Shakespearevari” ki yaşanılan ereksiyon olayı filmde saf aşkı temsil ediyor. Çünkü ereksiyon olmak demek seks demek ve seks de romantizm ile aşkın vazgeçilmez bir parçası olarak kabul ediliyor. Yu kendisini Yoko için saklamıştır ve “ereksiyon” izleyiciye aşkın garip bir metaforu şeklinde yansıtılmaktadır.

Destansılık iddiası olmayan bu destansı hikâyede, herkese hitap eden, hayatından kesitler görebileceği bölümler mevcut. Filmde yer alan bütün karakterler büyüleyici ve oyuncular rollerini layıkıyla yerine getirmiş. Hikâyeden hikâyeye geçişler de oldukça yumuşak gerçekleştirilmiş. Bir anda, “neredeydik nereye geldik” demiyorsunuz. Filmin sonuna gelecek olursak... Aslında böyle bir hengâmede her şeyin dağılmasını bekleyebilirsiniz. Lakin demiştim ya hani ağ gibi ilk bakışta karmaşık ama düzenli diye. Sion Sono filmi hem sürpriz, hem de tatmin edici bir şekilde noktalandırıyor ki bunu yapmak gerçekten usta işi.

Filmde Hristiyanlığa bolca ve bolca göndermeler mevcut. İlk başta Yu’nun Meryem’ini ararken kızların etek altı fotoğraflarını çekmesi ve kendisini sadece Yuko’nun ereksiyon haline getirmesinden dolayı Meryem’inin Yuko olduğuna inanması dikkat çekiyor. Hemen ardından Yu’nun babasının çılgın, sürekli erkekler ile birlikte olan Kaori için kiliseden ayrılması ve Kaori’ye karşı büyük bir cinsel dürtü hissettiğini itiraf etmesi geliyor. Zero kilisesi ile de kiliselerin insanları sömürmesi, kendilerine çekmek için her türlü kandırmacayı yaptıkları anlatılıyor. Yu’nun ailesini film aralarında kesitler halinde büyük bir haçın etrafında tutunmuş yer yer haçı dik tutmaya çalışırken yer yer düşmüş haçın etrafında perişan halde yatarFilmin bir yerinde Yu, kadın kılığındayken Yoko’ya larken görürüz. Bu da Hristiyanların aileyi nasıl lezbiyenliğin yanlış bir şey olmadığını söyler. Elbette parçaladığını anlatmakta. ilk bakışta Yu perukla da olsa onun aşkını kazanmaya çalışıyor gibi görülebilir ama filmi bütün olarak Filmdeki en büyük dram ise annesiz ve babası seele aldığımızda aslında verilmek istenenin “aşkın bebi ile kilise ortamında büyüyen yalnızlığı sembirçok şekilde olabileceği düşüncesi” olduğunu an- bolize eden Yu’nun dramıdır. İlgisiz babasın ile layabiliriz. Film, “toplum ne düşünürse düşünsün, iletişim kurabilmek için her türlü belaya bulaşır. din ne derse desin aşk aşktır ve tekelleşemez” me- Babası Kaori ile evlendikten sonra herşey düzelsajı verir. Karakterler üzerine yoğunlaşan sahneler di derken bu sefer sıfır kilisesinin hain planlarına filmin ilerleyen bölümlerinde yerini bütün aileye karşı ailesini ve hayatın aşkı, Meryem’i Yuko’nu odaklanmaya bırakıyor. Yani tekten çoğula geçilerek kurtarmak için mücadele verir. Belirtmeliyim ki bir nevi tümevarım yapılıyor. cinselliğin ön plana çıktığı hiçbir filmde aşk bu kadar masum anlatılmamıştır. Aşk, cinsellik, sapıklık gibi temalar olur da şiddet sahneleri bulunmaz mı? Love Exposure doğal olarak Filmin oyuncuları gerçekten sinema tarihinde bol kan sergilemekten de kaçınmıyor. Filmde birkaç en başarılı oyunculardan sayılabilecek kadar dövüş sahnesi de mevcut ve deyim yerindeyse kan yetenekliydiler. Özellikle Yu karakterini cangövdeyi götürüyor. Yönetmen Sono, karakterlere landıran Takahiro Nishijima’nın performası kesingözümüzün önünde heykeltıraş gibi şekil veriyor likle mükemmeldi. Zaten filmi bir yerden sonve bir karakter cinayet işlediğinde şaşırmıyor veya ra mükemmel oyunculuğu ve harika yaratılmış “bunu nasıl yapabildi” gibi cümleler sarf etmiyoruz. karakteri ve sadece Yu için bile izleyebilirsiniz.

8

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON SİNEMASI DOSYASI

COLD FISH Yapım Yılı: 2010 Süre: 2 Saat 24 Dakika

Bir insanı nasıl yok edersiniz? İşin püf noktası önce bedeni minik parçalara bölmek ve et ile kemiği birbirinden ayırmakta. Ardından, kemikleri bir varil içinde kül oluncaya kadar yakın ve etleri de balıklara yem edin. Biraz zamanınızı alabilir ama prosedür oldukça basit. Peki, bunu size neden anlattım? Bu satırları yazdım çünkü bunlar Cold Fish adlı filmin bize öğrettiklerinden sadece biri. Sion Sono’nun Nefret Üçlemesi’nin ikinci filmi Syamoto adında çekingen bir balıkçının hikâyesini konu alıyor. Filmin konusu 90’lı yıllarda Gen Sekine isimli bir hayvan satıcısının karısı Kazama ile birlikte işlediği cinayetlerden esinlenilerek ortaya çıkmış. Özellikle belirtiyorum. Film, gerçek bir hikâyeden konu edinmiş.

mayı kesmiştir. Çünkü Mitsuko, Taeko’yu sürekli döver. Nobuyuki de pasif olduğu için buna müdahale edememektedir. Günün birinde balıkçılar arasında bir üne sahip olan girişimci Murata, Mitsuko’nun hırsızlık yaptığı bir olayda Syamoto ailesine yardımcı olur ve onlara ortak yapabilecekleri bir iş teklif eder. Murata, Mitsuko’yu topluma kazandırmak ve onu düzgün bir birey haline gelmesine yardımcı olmak için kendi dükkanında iş verir ve Nobuyuki ile ortak bir işe başlarlar. Lakin bu ilişki aşk, seks, nefret ve intikam duygularını harekete geçirecektir. Tabi bunların hepsinin bir karşılığı olacaktır. Shamato, karşılığında insanlar nasıl yok edilir, öğrenecektir. Nobuyuki’den herhangi bir para almadan onu ortak yapması Nobuyuki’yi Murata’ya borçlandıracak ilk iştir. Ve işlenen Nobuyuki Syamoto, çeşitli balıklar satan bir cinayetlere ortak edilmesi de Nobuyuki’ye dükkânın sahibidir. İlk karısı ölünce bir süre Murata’nın adamı olmasından başka bir çare sonra yeniden evlenmiş ve kızı ile karısının bırakmayacaktır. Nobuyuki kendisini büyük anlaşmazlıkları ile kahrolmaktadır. Nobuyuki bir belanın içinde bulup suçluluk duygusu Syamoto, çekingen ve ürkek olmasına karşın kızı ile kavrulsa da elinde hiç bir şey gelmez. Tek tam bir zorbadır. Umursamaz, hırsızlık yapan ve hiç çekinmeden babasına kabalık taslayan birisidir. Bunun en büyük sebebi Nobuyuki’nin ilk karısı öldükten sonra başka bir kadınla evlenmesidir. Mitsuko, üvey annesi Taeko’nun varlığından son derece rahatsızdır ve yaptığı herşey gözüne batar. Bu sebeple de babası ile büyük bir ayrıma düşer. Nobuyuki’nin ikinci karısı ise kendisini tamamen mutfağa adamış ve kocası ile ilişki kurWWW.JAPONSİNEMASİ.COM

9


JAPON SİNEMASI DOSYASI dileği eşi ve kızı ile mutlu bir aile olmak iken; Balıkçı dükkânının sürekli boş olduğunu göz kan ve vahşetinin içine nasıl girdiğini kendisi önüne alırsak paraya ihtiyacı yok da değil. de anlayamaz. Ne zamanki iş işten geçiyor, Nobuyuki ancak o zaman nasıl işlere bulaştığının farkına Murata, Mitsuko için sevecen, güçlü bir baba varıyor. İhtişamın çekiciliğinden gözleri kafigürü oluştururken Taeko içinse güçlü, ne iste- maşan balıkçının değişimine bizler de ekran diğini bilen, zengin bir fırsat olarak görülüyor. başından tanıklık ediyoruz. Elbette gözler Eşi Nobuyuki’nun pasifliğinden çok sıkılan Taeko önüne serilen sadece Nobuyuki karakterinde kendisine şiddet ve cinselliği birleştirerek yaşanan değişimler değil. Nobuyuki’nin dışınyaklaşan Murata’nun kollarında tatminkarlığa da Murata’nın da aslında insan kılığında bir ulaşıyor. Böylece Nobuyuki hem kızından hem canavar olduğunu görüyoruz. Murata bunu de eşinden büyük bir ihanet uğramış oluyor çoktan kabullenmişken Nobuyuki zaman ilerleve nefretini asıl harekete geçiren Murata’nın dikçe farkına varıyor. Sıradan ve fark edilmeyen cinayetleri değil kendi uğradığı sadakatsizlik bir insan olan Nobuyuki’den; bir adamın deoluyor. Bir nevi Murata sayesinde Nobuyuki risini canlı canlı yüzecek Nobuyuki’ye yaşadığı güçlü bir erkeğe dönüşüyor. Lakin bu dönüşüm ruhsal değişimleri aktarmakta, Sono başarılı

kimse için bir sonuç vermiyor, asıl kan vahşeti bundan sonra başlıyor. Filmde olan biten birçok olay var ve hepsi de sanki “eli bıçaklı bir deli” üzerinize geliyormuş gibi işleniyor. Ayrıca yönetmen Sion Sono nasıl bir bukalemun olduğunu Cold Fish ile bizlere göstermiş. Her ne kadar artık Sono’nun imzası sayılan parçalanmış aile, güç ve seks unsurları bu filmde de olsa da işleniş tarzı bakımından diğer yapımlarına nazaran farklı. Nobuyuki’nin kızını işe alırken Murata aslında ona babalık da yapmaya başlıyor. Babalıkla da kalmayıp Nobuyuki’nin eşiyle beraber olarak eş rolünü de oynamaya başlıyor. Ailedeki roller sürekli değişmekte ve hikâyenin akışına göre şekil almakta. Bu da aslında bizlere güç savaşının ne derece çetin geçtiğini gösteriyor. Cold Fish ile ana karakter Nobuyuki’nin yer altına battıkça yaşadığı değişimlere tanıklık ediyoruz. Pasif bir adamken sinir bozucu kızını başka bir adama emanet ediyor, daha fazla para kazanmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor.

10

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

bir iş çıkarmış. Murata’nın aklının başında olmadığını anlamak ise güç değil, çünkü bir ölünün yüzünü keserken ağzı kulaklarına varıncaya kadar sırıtabilmek normal bir insanın yapacağı bir şey değil. Film birçok kesim tarafından slasher tarzı kanın gövdeyi götürdüğü bir korku filmi olarak tanımlamaktadır ki bu çok yanlış bir kanı. Film adeta ürkütücü bir dans gösterisi ve ana teması da toplumsal çöküş.


JAPON SİNEMASI DOSYASI anlatmak olmalı. Zira hemen hemen bütün filmlerinde Hristiyanlık nefretini kullanmış. Ayrıca filmde akvaryumdaki balıkların karnının küçük balıklar ile doyurulduğunu bolca görmekteyiz. Film bize sürekli büyük balık küçük balığı yer, güç herşeydir düşüncelerini de veriyor. Filmde cinsel sahneleriyle dikkat çeken Taeko rolündeki isim ise Megumi Kagurazaka. Megumi Kagurazaka, Japon sinemasının yetenekli oyuncularından olsa da daha çok cinselliği ile ön plana çıkmış isimlerden. Eski bir model olan Kagurazaka, Sono’nun filmlerinde genelde karşımıza çıkan bir isim. Aynı Ve elbette kan... Cold Fish’te bolca kan var. Cold Fish’i güçlü bir dram filmi olarak görürseniz hata yapmış olursunuz. Evet, filmde büyük bir dram var. Bir ailenin farklı bireylerinin gelişimleri ve yaşadıkları karanlık olaylar söz konusu ama hangi dram filminde olaylar varilin içindeki kemiklere bağlanıyor ki? Filmde yaşanan insan kıyımı oldukça gerçekçi ve birçok kişiyi rahatsız edebilir. Gerek banyoda asılan bir cesetten damlayan kan, gerekse boynundan yediği bıçakla damarlarından akan kan; her şey çok şiddetli gelişiyor. Aslında bir nevi çizgi film gibi bir hava da hâkim filme. Özellikle Murata karakteri filme çok şey katıyor ve Batman filmlerinde Joker ne ise Cold Fish’te de Murata o: Bir o kadar gerçek ama absürt. Filmde Hristiyanlığa bolca göndermeler de var. En dikkat çekici olanı bütün bu vahşetin olduğu yerin bir kilise olması. Evet, terk edilmiş bir kilisede insan bedenleri parçalanıyor. İlk filmdeki gibi bolca Meryem ana heykeli ve haç işareti görünmekte. Burada da yönetmen Sono’nun yine Hristiyanlığa yaptığı göndermeyi görüyoruz. Sono’nun filmlerinde günahlardan arınmayı temsil eden birçok unsur aslında günahların doğumuna işaret ediyor. Günahlardan arınmak id’in ön plana geçmesi ile id’den arınmayı sembolize ediyor bir nevi. İnsanın en hakiki duyularını kapsayan id, Sono filmlerinde bize tam da beklenilen duyguları yaşatıyor aslında. Bana kalırsa Sono’nun Hristiyanlık ile olan kavgasının sebebi de bu kadar yüceltilen bir dinin aslında felaketler doğurabileceğini

zamanda kendisi Sion Sono’nun eşi. Filmi izleyenlerin Sono’nun eşini oynattığı sahnelere şaşıracağınızı düşünüyorum. Film zaten Türk etik kurallarını yerle bir eden bir film bir de bir adamın filmde eşini seks objesi olarak kullanması kesinlikle bize yanlış gelecek unsurlardan olacaktır. Aslında bu tarz temaları sadece bu filmde görmüyoruz. Genel olarak Japon filmlerinde, özellikle son dönemlerde ensest ilişki, parçalanmış aileler, bolca cinsellik, kan gibi unsurlar ön plana çıkarılmakta. Sono da nefret üçlemesinde bu temaları mümkün olduğu kadar açık ve sert bir dille izleyiciye sunmuş. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

11


JAPON SİNEMASI DOSYASI

GUILTY OF ROMANCE Yapım Yılı: 2011 Süre: 2 Saat 24 Dakika

Guilty of Romance, sıradışı yönetmen Sion Sono hakkında düşüncelerimizi tasdik eder nitelikte. Sono’nun insanın karanlık tarafını göstermeye hevesli ve toplumsal uzlaşama hatırına fikirlerinden taviz vermeyen bir yönetmen olduğunu bir kere daha anlıyoruz.

İzumi, sıradan hayatından çok sıkılmıştır. Önce bir süpermarkette stand görevlisi olarak sosis satmaya başlar. Sonra seksi fotoğraflar çeken bir ajansla tanışır. Bu tanışma İzumi’nin içindeki ateşi parlatacak ve Dogenzaka’nın arka sokaklarında müşteri arayan bir fahişeye dönüştürecektir.

Kadın Dedektif Yoshida (Miki Mizuno), Tokyo’nun Shibuya bölgesinde yıkık dökük bir binada bir cinayet davasını soruşturmaktadır. Bir katil, öldürdüğü kişilerin kafalarını ve uzuvlarını manken parçaları ile değiştirmektedir.

İzumi, gündüz elit bir edebiyat profesörü iken geceleri nemfoman bir fahişeye dönüşen Mitsuko ile karşılaşır. Başarılı oyuncu Makoto Togashi’nin canlandırdığı Mitsuko, Love Exposure filminde Sakura Ando’nun canlandırdığı kendi çıkarları için manipülasyon yapmaktan kaçınmayan, sapık İzumi, (Sono’nun Cold Fish adlı filminde de yöneticiyi, özellikle de Noriko’s Dinner Table Taeko rolünü oynamıştı, daha önce de belirt- filmindeki Tsugumi’yi andırıyor. tiğim gibi kendisi yönetmen Sono’nun eşidir.) erotik romanlar yazan ünlü bir romancı olan Kikuchi’nin Cüretkâr sahnelerine rağmen filmin “kesmeleri” (Tsuda) ağır başlı eşidir. Günlerini evi temiz tutmak, sahnelerinden daha etkileyici. Mesela: İzumi kocasına çay servisi yapmak gibi şeylerle geçirmek- süpermarkette çalışırken, orta yaşlı yöneticisi tedir. İkilinin evlilik hayatında sekse yer yoktur. Kiku- onunla konuşur ve elini kadının omzuna koyar. Tachi’yi en çok ilgilendiren şey eve dönüşte terliklerini ciz edip etmediğinden emin olamayız. Sahne bu düzgün hizada ve hazır bulmaktır. noktada kesilir. İzumi’nin lavaboda elini yıkadığı bir sahneye geçilir. İzumi aynada kendisine bakar ve gülümser. İki olay arasında ne geçmiştir bilemeyiz. Yorum, izleyiciye kalmıştır. Sono, karanlık öyküsünü akıllı ve komik dokunuşlarla şekillendirerek, hikâyenin merkezindeki utangaç İzumi’nin bir seks düşkününe dönüşmesini anlatıyor. Film aynı zamanda Kafka’nın gizemli romanı The Castle’da hayal kırıklığı yaşayan kahramanından referanslar taşıyor. Bir çok Japon filminin aksine derin anlamlar taşıyor ve yoruma açık bir film. Sono’nun

12

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON SİNEMASI DOSYASI diğer filmlerinin aksine bu filmde açık Hristiyanlık sembolleri görünmüyor.

gibi dursa da bir anda kendinizi filmin içinde bulabiliyorsunuz.

Hikâyede birçok şey havada kalıyor Filmi sarmalayan Dedektif Yoshido’nun (Mizuno) soruşturduğu cinayet dosyaları gibi. Katilin tuhaf çalışma tarzı anlatımda bir önem arzetmiyor. Bu arada filmin 144 dakika ve 237 dakika olmak üzere iki versiyonu olduğunu söyleyelim. Yönetmen, Cannes’daki Director’s Fortnight için filmi yeniden kurgulayarak 144 dakikaya düşürmüş.

Annesi, gündüzleri profesörken geceleri fahişelik yapan Mitsuko’dan utanıyor ve nefret ediyor. Soylu bir kadın olan anne, ölene kadar ahlaksız ve sapık bir adam olarak yaşayan Mitsuko’nun öz babasının davranışlarının kızında devam etmekte olduğunu düşünür. Kocası tarafından sürekli görmezden gelinen ve bir hizmetçi gibi kullanılan Izumi, Mitsuko’nun kendinden emin, erkek gibi tavırlarından Film, kadın cinselliğini uç bir yaklaşımla ele alıyor. etkileniyor ve kendisini ezdirmemek için onu taklit Hikâyesini işlerken cinsel ve psikolojik derinliklere in- etmeye başlıyor. Mitsuko’ya göre bir erkekle bedava meye de çalışıyor. Ayrıca bu filmde J-Pop yerine daha yatılamamalıdır. Herşeyin bir bedeli vardır ve kadın çok Mahler’in klasik eserleri tercih edilmiş. vücudunu sunduğu erkekten bu bedeli almalıdır. Film; zaman ve mekân kavramlarının yok oluşu, İzumi bir gün aşk otelinde Mitsuko’nun odasına karanlık cinselliği, gizem ve tehlikeleri ile bize girer ve bir adamla birlikte oluşunu izler. Daha sonra

Kubrick’in Eyes Wide Shut filmini hatırlatabilir. Ama çok ayrı bir yerde durduğunu belirtelim.

adamın yüzünü gördüğünde şok olur. Mitsuko ile beraber olan adam, Izumi’nin kendisine cinsel olarak hiç yaklaşmayan kocasıdır! İzumi’nin kocasının uzun zamandır Mitsuko’nun sabit müşterisi olduğunu öğrenir. İzumi’nin kocası, Mitsuko ile yıllardır cinsel ilişki içindedir ve kitapları yazarken Mitsuko’dan ilham almaktadır. Izumi’ye cinsel bir arzu beslememesinin sebebi de Mitsuko’dan istediğini fazlası ile almasıdır. Bu filmde diğer iki filmden farklı olan en büyük et- İşin en çarpıcı tarafı ise, Mitsuko’nun gerçeği biliyor menlerden birisi de ana karakterin cinnet geçirip oluşu ve İzumi’ye bu sebeple yaklaşmış olmasıdır. ortalığı kan gölüne çevirmemesi. Film boyunca İzumi karakterinin kadınlığını keşfetmesi ve bunu Nefret üçlemesi son filmi de diğer filmler kadar kan, kullanmasını izliyoruz aslında. Ve filmde zıtlık çok vahşet, intikam ve aşk görmesek de cinsellik diğer güzel bir şekilde kullanılmış: İzumi, kadınlığını filmlere nazaran çok daha fazla ön plana çıkmış. Film keşfederken, kadınlığını fazlası ile kullanan aslında saf, ahlaklı ve pasif bir kadın olan İzumi’nin Mitsuko’nun annesi tarafından öldürür. Yönet- zamanla kocasının ilgisizliği ve Mitsuko’nun etkisi ile men bu duyguyu o kadar akıcı ve etkileyici bir porno oyunculuğuna daha sonra da fahişeliğe başlaşekilde işlemiş ki film konusu itibari ile bize uzak masının traji komik hikâyesidir. Guilty of Romance, karanlık bir seks dünyasının bolca şaşırtan, renkli ve zevkli bir yansıması. Arka plandaki cinayet hikâyesi de sadece bu dünyanın daha net hale gelmesine hizmet ediyor. Ayrıca konusu 1997’de gerçekleşen Yasuko Watanabe cinayetinden uyarlanmış.

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

13


JAPON SİNEMASI DOSYASI

MACHIKO KYO

GELENEKSELDEN MODERNE ZARAFETİN ÖYKÜSÜ

Yazar: Gökhan Kuloğlu urosawa’nın Rashomon ve Mizogu- sawa’nın Rashomon filminde oynar ve hayatı chi’nin Ugetsu filmleriyle tanıdığımız aniden değişir. Ünü Rashomon filmiyle birlikte Japon sinemasının yıldız kadın oyun- Japonya’nın dışına taşarak uluslararası platforcularından Machiko Kyo, 1925 yılında Osa- ma taşınır. ka’da doğar. . Annesi ile birlikte Osaka’nın ünlü dans ve gösteri topluluklarından olan Kyo, Japon Sinemasının Hollywood tarzında Nihon Kagekidan’da gösteri yapan Machiko sunulan ilk kadın oyuncusu olur. Kısa sürede Kyo Japonya’nın Osaka bölgesinde o dönem Japonya’nın pin-up kızı olan (popüler kültürü ‘’mükemmel bacaklara sahip kız’’ olarak gösteri kabullenmiş – temsil eden manken) Machiko dünyasında ün salar. Gösteri dünyasında par- Kyo, ilk zamanlar vücudu ile dile getirilmiş olsa da lamasının üzerinden çok geçmeden 1949 zamanla sinemayla birlikte (özellikle Rashomon yılında Daiei Stüdyosu’nun yetenek avcıları ve Ugetsu filmleri) yüzüne yerleştirilen aleni tarafından keşfedilerek sinema dünyasına duygusallık ile Japon stüdyolarının gelenekadım atmıştır. Ve bu keşfin üzerinden çok geç- sel görünüş-sunumla yükselttiği dünyaya sunmeden 1950 yılında yıldız olacağı Akira Kuro- duğu bir yüz olmuştur.

K

14

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON SİNEMASI DOSYASI AKIRA KUROSAWA

Rashomon, 1950

Her ne kadar ilk çıkışı yine dansçılık-beden performansı ile olsa da seyirci önündeki geniş çaplı ilk temsili Rashomon’daki samuray eşi rolündeki geleneksel temsil olması nedeniyle izleyici onu hep geleneksel olarak hatırlamak istemiş ve bu popüler kültür içindeki mankenlik serüvenine zaman zaman tepki göstermiştir.

Kyo’nun Rashomon ile başlayan uluslararası tanınırlık yolculuğu Amerikan film dağıtıcısı Edward Harrison’un Rashomon, Yağmurdan Sonraki Soluk Ayın Öyküleri (Ugetsu) ve Cehennem 1950 yapımı ve Akira Kurosawa imzası taşıyan Kapısı (Jigokumon) filmlerini Amerika’ya pazarla‘’insanoğlu zayıftır, bu nedenle yalan söyler, bu yarak burada göstermesiyle birlikte Machiko yalanı bazen kendine bile söyler’’ mottosundan Kyo’nun ünü iyice artmıştır. 1955 yılında düzenyola çıkan Rashomon filminde azılı haydut Ta- lenen ABD tanıtım turuna katılan Kyo, gazetejomaru’nun ormanda saldırıp öldürdüğü samuKENJI MIZOGUCHI rayın eşi rolündeki Machiko Kyo, değişken ruh Street of Shame, 1953 hallerini kusursuz oyunculuğu ile insanoğlunun değişkenliğini sorguladığı eşsiz oyunculuğu ile seyirciyi mest eder. Mizoguchi’nin 1953 yılında çektiği Japonya’nın Guy De Maupassant’ı olarak tanınan Akinari Ueda’nın kısa öykülerinden uyarlanan Ugetsu Monogatari filminde Genjuro’nun ilk görüşte tutulduğu gerçekle-hayal arasındaki, güzeller güzeli Lady Wakasa rolüyle iyiden iyiye seyircinin gözünde yerini sağlamlaştırır. KENJI MIZOGUCHI

Ugetsu, 1953

Bir dönem Japonya’nın sinemadaki geleneksel kadın temsili olmasının dışında popüler kültüründe yüzü olmayı başaran Machiko Kyo, stüdyolar ve magazin dünyası için sunulan bir kadın bedeni olmuştur. Nihon Kagekidan’daki ‘’mükemmel bacaklara sahip kız’’ ününde yardımıyla savaş sonrası Japonya’sının değişen kültürel yapısındaki baştan çıkarıcı kadın temsilini de üstlenmiştir. Kyo, Japonya’nın Batı görünümlü kadın olmanın vitrindeki yüzü olmuştur. Ancak bu durum bazı hayranlarının kendisine yabancılaşmasına neden olmuştur.

cilerin ilgi odağına oturmuş ve Marilyn Monroe, Jane Russel ile karşılaştırılmıştır. Life Dergisi ve Matmazel Dergisinin yayınladıkları ‘’dünyanın yedi büyük kadını’’ başlıklı yazı dizisinde kendisine yer bulmuştur. Kendisini popüler kültürün tam ortasında bulan Machiko Kyo, sinemada başladığı geleneksel kadın temsilinden arınarak 1956 yılında Kenji Mizoguchi’nin Yoshiko Shibaki’nin Susaki no Onna romanından uyarlanan Utanç Caddesi (Street of Shame) filminde Amerikanlaşmış, sakız çiğneyen-fahişe olarak rol alır. Bu onun kendi kariyerinin ‘’arzulanan beden olma durumunun’’ getirdiği bir sonuç olarak bu filmde vücut bulur. Sadece yetişkin kitle için sinemada izleyici karşısına çıkan film, ABD’de dağıtılır. Her şeye rağmen Machiko Kyo filmdeki gerçekçi performansı ile seyirciyi büyülemeyi başarır. Yine aynı yıl içerisinde yönetmenliğini Daniel Mann’ın yaptığı MGM ile Japon ortak yapımı komedi filmi Teahouse of the August Moon filminde Amerikan ordusu kaptanına eşlik eden şımarık WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

15


JAPON SİNEMASI DOSYASI TEINOSUKE KINUGASA

Gate of Hell, 1953

geyşa rolünü canlandırdı. Seyircinin gözündeki geleneksel Japon kadını görünümünü gittikçe silmeye başlayan Kyo, 1957’de Kon Ichikawa’nın The Hole filmindeki rolüyle de bu durumu sürdürür. HIROSHI TESHIGAHARA

The Face of Another, 1966

1950’ler boyunca Akira Kurosawa, Kenji Mizoguchi, Teinosuke Kinugasa ve Kozaburo Yoshimura gibi yönetmenlerle çalışan Kyo, kariyerindeki popüler kültürün ve batılı kadın temsili olma durumunu Kon Ichikawa’nın eşi ile kızının nişanlısı arasında ilişki olduğundan şüphelenen bir adamın öyküsünü konu 1959 yapımı Oddsession, Hiroshi Teshigahara’nın The Face of Another filminde yüzünü değiştirmek zorunda kalan Okuyama’nın eşi rolüyle seyirci karşısına çıkar. Machiko Kyo’nun çalıştığı Daiei Stüdyosu’nun savaş sonrası zor zamanlar geçirir ve film

16

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

ürerimi yavaşlayarak 1971 yılında iflas ettiğini açıklar. Bunun üzerine işlerinde azalma yaşayan Machiko Kyo, takip eden yıllarda tiyatro ve televizyon sektöründe işlerde rol almaya başlar. Fukuko Ishii ile geleneksel Japon tiyatrosu oyunları düzenlemeye başlar. Bunun yanında ayrıca 1994 yılında yayınlanan Hana no Ran televizyon dizisinde Hino Shigeko rolünü canlandırır. 1987 yılında Japon Hükümeti tarafından çalışmaları ile Japonya’ya büyük katkılarda bulunmuş, övgüye layık kişilere verilen ‘’Mor Kurdele Madalyası’’ ile ödüllendirilir. Japon Akademi Ödüllerinde ‘’Ömür Boyu Başarı Ödülü’’ ve Japonya İmparatorluğu’nun sınıf değerlendirme sistemi olan Order of te Precious Crown’da 4. Sınıf olan Wisteria’ya layık görülmüştür. Günümüzde ise yaşamına Tokyo’da devam etmekte olan Japon sinema tarihinin başarılı yüzü Kyo’nun sinema perdesinden ani kopuşu her ne kadar üzücü olsa da Japonya’da oyunculuğu, duruşu ve popülerliği ile bir döneme damga vurmuş önemli isimlerden olmayı başarmış, halen daha da bu sıfatla anılmaya devam etmektedir. O seyircinin zihninde hep Rashomon’da samurayın eşi Masako Kanazawa, Ugetsu’daki Lady Wakasa olarak yaşamaya devam edecektir.


JAPON SİNEMASI DOSYASI

İZLENMESİ GEREKEN JAPON SİNEMASI AİLE FİLMLERİ

Yazar: Gökhan Kuloğlu STILL WALKING, HIROKAZU KOREEDA, 2008 Yönetmen Hirokazu Koreeda’nın Still Walking (Aruitemo Aruitemo) filmi, aile üyelerinden birinin ölümü üzerine bir araya gelen aile fertleri, büyüdükleri ve ebeveynlerinin yıllardır yaşadığı evde bir yaz günü bir araya gelirler. Yanlarında çocuklarını da getiren aileler, hem ebeveynleri ile hem de birbirleri ile olan ilişkilerinde çocuklarının dengesini bulmakta zorlanacaktır. Zaman ve yaşamın herkesi değiştirdiği olgusunu hassas bir biçimde el alan film sizleri bekliyor.

NOBODY KNOWS , HIROKAZU KOREEDA, 2004 Yönetmen Hirokazu Koreeda’nın Nobody Knows (Dare mo Shiranai) filmi, gerçek bir hikayeden yola çıkıyor. Dört çocuk Tokyo’da kim olduklarından habersiz, anneleriyle beraber yaşamaktadırlar. Her birinin farklı babaları vardır ancak bunun farkında değillerdir. Hayatlarında okula bile gitmemişlerdir. Sadece birbirleriyle olan iletişimlerini muhafaza ederek hayatlarına devam etmektedirler. Bir gün anneleri onları terk eder. Ardında ise yalnızca bir not ve biraz para bırakmıştır. Dört çocuğun hikayesini, yönetmenin usta bakışı sayesinde soluksuz bir izleme deneyimi sunuyor. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

17


JAPON SİNEMASI DOSYASI HANGING GARDEN, TOSHIAKI TOYODA, 2005 Yönetmen Toshiaki Toyoda’nın Hanging Garden (Kuchu teien) ‘’gerçei hiçbir zaman gizleme, her şeyi birbirinizle paylaşmaya çalışın’’ mottosundan yola çıkan film, aile içerisindeki çatışmalardan yola çıkarak kendi yaşamına farklılık katmaya, çıkış yolu arayan evin kızı Mana’nın, erkek kardeşi Ko’nun ve babaları Takashi’nin içlerinde bulundukları durumları birbirlerinden saklarlar ve fark yaşamlarda kendilerini bulmaya çalışırlar. Başarılı olabilecekler midir? LIKE FATHER LIKE SON, HIROKAZU KOREEDA, 2013 Yönetmen Hirokazu Koreeda’nın Like Father Like Son (Soshite Chichi ni Naru), izleyiciyi derinden sarsacak ve hatta kendi duygularınızı sorgulatacak türden bir film. Yaşam şartları, anlayışları ve çocuklarını yetiştirme yöntemleri birbirinden farklı olan iki ailenin oğulları hastanede karışır. Çocuklar altı yaşına geldiklerinde doğumu yaptıran hemşirenin itirafı ile iki aile neye uğradıklarına şaşırlar ve gözü baktıkları çocukları, ailelerinin gelecekleri için endişelenmeye başlarlar. Sizce bu durum iki aileyi nasıl etkileyecektir.? BUNNY DROP, HIROYUKI TANAKA, 2011 Yönetmen Hiroyuki Tanaka’nın (SABU) Bunny Drop (Usagi Drop) filmi, büyükbabası vefat eden Daikichi, büyükbabasının kendisine hizmet eden genç kadından olan küçük kızı Rin’i sahiplenmek istemez. Yalnız başına yaşayan Daikichi küçük kızın kimsesizler yurduna gitmesine gönlü razı olmaz ve onu evine götürür. Küçük kızı iş yerine yakın bir anaokuluna yazdırır, zamanla onunla daha çok ilgilenmeye başlayan Daikichi baba olmak gibi büyük sorumluluğun altından kalkabilecek midir? KAASAN MOM’S LIFE, SHOTARO KOBAYASHI, 2011 Yönetmen Shotaro Kobayashi’nin Kaasan Mom’s Life (Mainichi Kasan) film, Bunji ve Fumi adındaki çocukların annesi olan Rieko, geçirdiği zor zamanları daima gülerek atlatmaya çalışmaktadır. Savaştan döndüğü zaman kendisini alkolde bulan kocası Kamoshida ile aralarındaki sorunları çözmeye çalışan Rieko mücadeleyi kaybeder, ikili boşanırlar. Ayrılıktan sonra ailesini kaybeden Kamoshida, hayatını düzeltmek için yeniden çabalamaya başlar ama bu seferde yakasına hastalık yapışır. Ailesi tekrar onu yanına kabul eder ama bu sefer birlikte geçirecekleri kısa bir zaman dilimi vardır.

18

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON SİNEMASI DOSYASI OSHIN, SHIN TOGASHI, 2013 Yönetmen Shin Togashi’nin Oshin filmi, Meji döneminde para kazanmak ve yaşamına devam edebilmek adına evinden uzaktaki Yamagata bölgesinde bulunan zengin bir ailenin yanına çalışmak için gönderilen yoksul bir ailenin genç kızı Oshin’in tüm kuvvetiyle hayata tutunma mücadelesi ve zaman içerisinde zorluklara göğüs gererek güçlenmesinin, hizmet ettiği insanlardan daha güçlü olmasının hikayesi sizleri bekliyor. REBIRTH, IZURU NARUSHIMA, 2011 Yönetmen Izuru Narushima’nın Rebirth (Youkame no Semi) filmi, Kiwako adındaki bir kadın, daha önce ilişki yaşadığı bir adamın kızını kaçırır. Erina adındaki küçük kızı dört yıl boyunca kendi kızı büyüttükten sonra yakalanır ve tutuklanır. Kiwako’nun yakalanmasından sonra ailesinin yanına dönen Erina öz ailesinin yanına döner ve burada bir türlü mutlu olamaz. Yıllar sonra evlendiği bir adamdan hamile kalır ve geçmişiyle yüzleşmek adına Kiwako’nun onu 4 yıl boyunca sakladığı büyüttüğü Sohodoshima’ya gelir.Burada öğreneceği şok edici gerçek Erina’nın hayatında değişimlere yol açacaktır. CHONMAGE PURIN, YOSHIHIRO NAKAMURA, 2010 Yönetmen Yoshihiro Nakamura’nın A Boy and His Samurai (Chonmage Purin) filmi, Edo döneminde yaşayan bir samuray olan Kijima Yasube, zamanda yolculuk yaparak 180 yıl öncesinden günümüz Japonya’sına gelir. Oğlu Tomoya ile yaşayan eşi vefat etmiş Hiroko ailesinin yanına gelen Kijima, onlarla yaşamak için aileye yardım etmeye başlar. Zaman içerisinde aileyle iyi anlaşan samuray Kijima ve Tomoya ile tatlılar yapmaya başlar. Ama bir sorun vardır samurayın ayrılık zamanı gelmiştir. ALWAYS - SUNSET ON THIRD STREET, TAKASHI YAMAZAKI, 2005 Yönetmen Takashi Yamazaki’nin Always - Sunset on Third Street (Always san-chome no yuhi) filmi, 1958 Tokyo’sunun eski bir mahallesinde yaşayan insanların günlük sevinçlerini ve üzüntülerini izleyici ile buluşturuyor. Ailesine düşkün Norifumi, kırsaldan Tokyo’ya çalışmak için gelen Mutsuko, Norifumi’nin yaramaz oğlu İppei, küçük şekerci dükkanı işleten Chawawa, bir meyhanede ev sahibeliği yapan Hiromi tarafından kendisine emanet edilen kimsesiz erkek çocuğu Jyunnosuke’ye bakmaktadır. Bu tatlı yaşam telaşı içinde yaşam mücadelesi dolu bir hikaye sizi bekliyor. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

19


JAPON SİNEMASI DOSYASI

‘‘

Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer? Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın: Taze tomurcukları sert rüzgarlar örseler, Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın. 18. Sone, W. Shakespeare

‘‘

DÜNYANIN ORTA YERİNDE

Aşk İçİn Ağlıyorum...

H

Yazar: Ercan Gürova em romantik bir film izlemek istiyorum hem de içinde dram olsun, hayata ve aşka dair söylecek sözü olsun diyorsanız bu filmi teğet geçemezsiniz demektir. Her şeyden önce filmin ismi sizi afallatacak ve ilgilenmeye başlayacak, kayıtsız kalamayacaksınız. Sonsuz aşk, ölümsüz sevgi, unutulmak, gençlik-yetişkinlik ve hayata dair temel konuların incelikli bir şekilde işlendiği bu romantik melodrama sizi merkezine çekecek ve aşka dair yeni sorular sorduracak. Duygusal anlamda oldukça güçlü olan böyle bir yapımda insanın gözlerinin nemlenmesi ve hatta boğazında birşeylerin düğümlenmesi kaçınılmaz. Dünyanın Ortasında Aşk İçin Ağlıyorum” 2004 yapımı Ritsuki evlenme arifesindedirler ancak Ritsuki’nin eski ve aslen bir roman uyarlaması. Vizyona girdiğinde bir teyp kasedi bulması ve dinlemeye başlamasıyla büyük bir başarı profili yakaladığını da ekleyelim. ilişkileri etkilenecek ve Saku’nun peşini bırakmayan Bu öyle bir başarı ki daha sonra benzer temalı film- geçmişine dair bir yolculuğa çıkacağız. ler peş peşe geldi. Ancak biliyoruz ki hiçbir kopya aslı gibi değildir. Filmimizin konusuna gelince. Öncelikle Kasedi dinleyen Rutsuki kayıplara karışır, sonradan filmin iki ayrı zamanda ama geriye gidiş-dönüşlerle iç nişanlısının ilk gençlik yıllarını da geçirdiği kasabasıiçe geçtiğini belirtelim. Diğer bir deyişle, günümüzde na gittiğini anlarız. Nişanlısının peşine düşen Saku nişanlı olan ve evlenmeye hazırlanan çiftimiz Saku ve bir yandan diğer kasetleri dinlerlen bir yandan da Ritsuki var; öte yandan geriye dönük olarak Saku’nun lise yıllarına, ilk aşkına ve hatıralarına geri döner. Eski lise yıllarını ve aşık olduğu Aki’yi görüyoruz. Saku ve aşkın hatırlanmasıyla eski acılar hissedilir, eski yaralar

20

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON SİNEMASI DOSYASI “Gelecek sefer olmayacak!” Bazen çıplak gerçekler bu kadar az ama tokat gibi sert çarpar insanın yüzüne. Saku’nun geçmişiyle barışması ve geleceğe yol alması hayatın gerçeklerini idrak etmesiyle, takıntılarından kurtulması, hatıralarına sağlıklı bir şekilde sahip çıkması ve bocalamalarını, kararsızlıklarını geride bırakıp ileriye doğru bakmasıyla mümkün olacaktır. açılır. Liseli genç aşıkların tanışma, yakınlaşma ve aşık olma sahnelerine şahitlik ederiz. Mutlulukları hiç bitmeyecek gibidir. Zamanda ileri- geri gidişlerle Aki’nin bir rahatsızlığı olduğunu anlarız. Okulda Romeo ve Juliet’in Juliet rolüne seçilmiştir ve “Juliet uyandığında sevgilisi öldüğünde kendini nasıl hissetmiştir?” sorusuyla bizi sersemletir. Bir başka sahnede “Öldüğünde sevgi de ölür mü?” sorusunu yöneltmesi meşum bir şeylerin olacağının habercisidir adeta.

Fonda piyano sesiyle de seyircisini mest eden bu film ilk genlik ateşi ve aşkını merkezine alıyor. Geriye dönüşlerle sadece basit bir nostalji sunmuyor. Huzuru ve yeniden başlamayı öğütlüyor seyircisine. Geçmişle ve hatıralarla barışmayı, onlarla sağlıklı bir ilişki kurmayı ama aynı zamanda hayata devam da edebilmeyi, aynı hataları tekrar etmemeyi, sıfırdan olmasa da yeni bir sayfayla düştüğümüz veya tökezlediğimiz yerden tekrar

“Ben sadece aşkın derinliğine inanmak istiyorum”. Aki’nin içindeki saf sevginin ve teslimiyetin bir yansıması bu cümle. Amansız bir derdin pençesine düşen, hayata sevgilisi sayesinde tutunmaya çalışan, unutulmak istemeyen bir genç kız. Fotoğrafçı Shige amcaya “sonsuza kadar kalacak bir fotoğrafımı çek” diyen, kendisinden geriye bir iz, bir imge, bir görüntü kalırsa biraz teselli bulacağını düşünen ve hayatın o büyük çaresizliğini kalbinin derinliklerinde hisseden biri.

kalkıp ya da doğrulup devam etmeyi tavsiye ediyor. Anılarından kopamayan Saku’yu düşündükçe aklıma “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” filminin açılış sözü aklıma geliyor: “Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir?” Hatıralara hak ettiği kıymeti veren ama sadece onlarla hemhal olup kendimizi tecrit etmeden geleceğe de bakabileceğimiz günlerimizin olması dileğiyle. Yazımızı Film boyunca hem günümüzde hem de geçmişte şu dizelerle bitirelim: “yaklaşan tayfun” imgesi sık sık karşımıza çıkar. Bu imge hem Aki’nin bahtsız kaderinin bir çeşit uğuruz “Faniliği düşünmek, gerçek gibi bir düşle, habercisi hem de hayata yeniden tutunabilmenin Seni gösterir bana görkeminde gençliğin, ve yeni başlangıçlar yapabilmenin müjdecisi gibidir. Yıkıcı Zaman, cenge tutuşur çürüyüşle O tayfundur ki Aki ile Saku’nun en büyük hayallerini Senin gençlik gününü şom gece yapmak için; gerçekleştirmelerine engel olacaktır. Yine o tayfun Zamanla savaşırım senin sevgin uğruna, sayesinde Aki Rutsiku’yu kaybetmesine ramak kala O seni kemirse de ben can veririm sana.” hayata tekrar bağlanacaktır. 15. Sone, W. Shakespeare WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

21


JAPON SİNEMASI DOSYASI

İLK KAR, SAKURALAR, AŞK ROMANTİK JAPON FİLMLERİ Yazar: Gökhan Kuloğlu

22

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON SİNEMASI DOSYASI

S

on yıllarda ülkemizde de etkisini gösteren Uzakdoğu melodramları birçok Türk filmine de kaynaklık etmekte. Uzakdoğu kaynaklı bu filmlerin seyircimize tanıdık gelmesinde ve beğeni toplamasında Yeşilçam döneminde özellikle seyirciyi beyazperdeye kilitleyen bu toz pembe melodram filmlerin etkisi büyüktür. MAKOTO SHINKAI

Özellikle Güney Kore Sineması’ndan uyarlama Özcan Deniz’in Evim Sensin ve Hakan Yonat’ın Sadece Sen filmi ve Hint Sinemasından uyarlama Delibal bu furyanın taze örnekleri. Özcan Deniz’in Evim Sensin filmi 2004 Güney Kore yapımı yönetmenliğini John H. Lee’nin yaptığı A Moment To Remember filminden uyarlamadır. Yine Hakan Yonat’ın Sadece Sen filmi 2011 Güney Kore yapımı Il-gon Song’un Always Only You filminden uyarlama. Ve son olarak gişede büyük başarı yakalayan yönetmenliğini Ali Bilgin’in yaptığı Delibal filmi ise 2012 Hindistan yapımı Aishwarya R. Dhanush’un (Moonu) 3’den uyarlama olduğunu görüyoruz.

ÖZCAN DENİZ

Evim Sensin, 2012

Türk Sinemasına uyarlanan bu üç örnek filmin ortak bir özelliği bulunmakta. Bu üç filmde de aşk, aşk-ölüm temaları örülmüş durumda. Bunlardan Evim Sensin ve Delibal filmleri aşk-ölüm temasını içinde barındırmakta. Bu iki filmin gişede çok büyük başarı sağladığı göz önüne alındığında Yeşilçam’ın melodram ortamının büyük katkısını ortaya çıkmaktadır. Yeşilçam melodramlarında sıkça rastladığımız hasta çocuk-kız kahraman ve ele avuca sığmayan bir aşkın iç acıtan hikayesi. Bunlar seyirci olarak bildiğimiz, bizden saydığımız bir olay olduğu için bu uyarlama filmlerin başarısını da garantilemiştir. Japon Sinemasında romantik aşk filmlerine baktığımızda tekrar eden bir motif gözümüze çarpmakta. O da aşk ve ölüm. Japon filmlerindeki aşklar genelde acıyla iç içe geçmiş, kameranın kadrajına

5 Centimeters Per Second, 2007

giren duyguları yansıtan nesneler ile gerek aşkın sıcaklığı, gerek soğukluğu gerekse de acı verici yanları resmedilmiştir. Bu romantik ikonografi aynı birçok filmde tekrar eden ölümcül hastalığa yakalanmış aşık genç, ilk kar ve sakuraların açışı gibi nesnelerle desteklenmiştir. Bu iki öğeden ilk kar ve sakura çiçeklerinin açışı aşka dair duyguların yansıtılmasında Japon Sinemasında önemli iki ikonografi öğesi görevi görmekte. Bunlarda sakuralar narin, içten duyguların ifade edilmesi anında, geleceğe dair güzel duygular için verilen sözlerde ikonografik öğe olarak kullanılmıştır. Sakuralar yeni umutların karaktere söz söyletmeden anlatmanın anahtarı olmuştur. Özellikle animelerde, daha sonrada filmlerde karşımıza sıkça bu sakura sahneleri birkaç örnek verecek olursak Makoto Shinkai’nin 5 Centimeters per Second filminde ‘’kiraz çiçeklerin saniyede 5 santimetre hızla düşmektedir’’ mottosundan yola çıkıp hayatın yavaşlığı içindeki insanların duygularının kayıp gidişini bizlere aktarmaktadır. Filmin açılışın sekasında Takaki ve Akari’nin küçüklüklerini görürüz düşen sakura yaprakları altında ve filmin son sekansında da yine aynı şekilde sakuraların savruluşuyla yeni umutları seyirci olarak karakter adına hayal ederiz. Naoto Kumazawa’nın Kimi ni Todoke filminin açılış sahnesinde ise arkadaşları tarafından dışlanmış korku filmi karakteri Sadako’ya benzetilen Sawako, okulun açılış gününde okulun en yakışıklı çocuklarından Kazehaya’ya yolu gösterirken sakuralar uçuşur ve ikili arasındaki aşkın başlangıcı böylelikle başlar. Yine Inu x Boku SS animesinde Soushi ve Ririchiyo arasındaki aşkın sakuralar ile resmedilmesini örnek verebiliriz. Japon sinemasında aşkın, sevginin ve ayrılığın resmedilmesinde kullanılan bir diğer öğede ilk kardır. Karın romantik öğeler olarak kullanılmasında Japonya’da karın kentlerde nadir yağdığı, yağdığı zamanda çok kısa süre varlığını sürdüreWWW.JAPONSİNEMASİ.COM

23


JAPON SİNEMASI DOSYASI bildiği ve bu yüzden gideceği bilinen hassas bir unsur olarak bilinmektedir. Bunun sinemaya yansıması ise sonu bilinen aşkların, ayrılıkların, yüreğe saplanan acıları, duygusal soğuklukları anlatmada önemli yer vardır. Yine ayrıca kar öğesi, insanın bekleyen trajik sonu, ölümü anlatmada önemli rol oynamakta.

TATSUYA ISHIHARA&YASUHİRO TAKEMOTO

The Disappearance of Haruhi Suzumiya, 2010

Yönetmenliğini Tatsuya Ishihara ve Yasuhiro Takemoto’nun yaptığı 2010 yapımı The Disappearance of Haruhi Suzumiya animasyon filmi bu anlamda güzel örneklerden biridir. Japon mitolojisinde kar perisi anlamında kullanılan ‘’Yuki’’ Japon sinemasında en hassas duyguların temsilinde vücut bulmuştur. Animasyon filmin karakterlerinden birinin adı da olan Yuki, hassas duygulara sahip kırılgan bir kız karakterin duygularını konu almakta. Yine Japon sinemasında yönetmenliğini Akihiko Shiota’nın yaptığı I Just Wanna Hug You filminde hasta olan Tsukasa’ya aşık olan taksi şoförü Masaki arasında yakınlaşma olur ve belli bir zaman sonra evlenirler. Ama bir sorun vardır, Tsukasa’nın belli zaman sonra ölecektir. Bu geri sayımın en kırılgan noktasında yönetmen, ölüm anını yansıtırken hastaneden çıkıp kendini karlara atan Masaki’yi gösterir. Masaki’nin yaşadığı duygusal acıyı, o anki soğukluğu bizlere böylece hissettirir.

AKIHIKO SHIOTA I Just Wanna Hug You, 2014

Kar temasının insanı bekleyen kaçınılmaz son olan ölümü anlattığı sahneye örnek olarak Tran Anh Hung’un 2010 yapımı Norwegian Wood filmindeki erkek arkadaşının ölümü sonrası bunalıma giren ve psikolojisi bozulan Naoko Kyoto’da bir sanatoryum-

24

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

da kalmaktadır. Naoko’yu seven Watanabe onu ziyaret etmek için yanına gelir ve ikili birlikte zaman geçirdikten sonra Naoko karlı bir günde ucu bucağı gözükmeyen karlı dağlar arasında Watanebe’yi yolcu eder. Bu veda bize bir kaçınılmaz sonu bizlere hissettirir. Japon Sinemasında aşk filmlerinde son olarak sıkça tekrarlanan bir diğer öğe ise ölümdür. Japon inanışında insanın dünya ile ilişkisinde kaçınılmaz bir son vardır o da ölümdür. Bu öğe filmlerde, ortak bir formülü gösterir bizlere: genç bir çift, genellikle tedavi edilemez bir hastalık içeren dış engellere rağmen birlikte olmayı hedefler ve bütün yaşadıkları onca şeyden sonra içlerinden hasta olanın acısı geriye kalır. Hiç kuşkusuz filmlerde bu tarz aşk-ölüm temasının sürekli olarak ele alınması hikayeyi ilginç kılmaktadır.

TRAN ANH HUNG

Norwegian Wood, 2010

Bu öğenin kullanımına örnek verecek olursak Natsuki Imai’nin 2007 yapımı Koizora, Takehiko Shinjo’nun 2009 yapımı I Give My First Love to You, Norihiro Koizumi’nin 2006 yapımı Midnight Sun ve Akihiko Shiota’nın 2014 yapımı I Just Wanna Hug You filmlerini örnek verebiliriz. Bu filmlerin ortak noktası birbirini seven çifti birbirinden ayıran ortak bir sebep vardır: hastalık. Hastalık aşkın acıya açılan kapısıdır bu filmlerde. İzlerken sonunu tahmin etmeye rağmen aşkın her dakikasının nasıl yaşanması gerektiğini beyazperde de görürüz. Japon sinemasının romantik filmlerine genel olarak baktığımız aşk, ölüm, ilk kar, sakuraların açışı gibi öğeleri görürüz. Bu öğeler bizlere, görselliğiyle öne çıkan Japon sinemasının ürünü olan romantik-dram filmlerde sözlerle anlatılmayan duyguları anlatırken simgesel olarak zihnimizi duygusal bir yolculuğa çıkarmakta.


JAPON SİNEMASI DOSYASI

Başarı ve Hayal Kırıklıklarının Öyküsü

MILLENNIUM ACTRESS

S

anırım Hayao Miyazaki’nin 2001 yılında çıkan Ruhların Kaçışı adlı anime filmini izlemeyen kimse kalmamıştır. Studio Ghibli’nin bu eseri kadar meşhur olmasa da 2001 yılında bir film daha çıktı karşımıza ve oldukça da ses getirdi. Perfect Blue’dan sonra ikinci yönetmenlik deneyimi ile mükemmel bir kurgu sunan Satoshi Kon’in Millennium Actress adlı yapımı, bir aktristin çocukluktan yetişkinliğe kadar yaşamını gözler önüne seriyor. Capcanlı animasyonları, flashbackler kullanarak kurgu ile hikâye arasındaki ince çizgiyi yok edişi ve en önemlisi şahane öyküsü ile kült olmuş bir anime filmi.

Yazar: Olca Karasoy Günümüzde bile ne yazık ki birçok insan hala tüm animasyon filmlerin komik ve sadece çocuklara hitap ettiğini düşünmekte. Dahası, “anime” kelimesini kullandığınızda yüzünüze anlamsız bir şekilde bakabiliyorlar veya sizin sadece “Pokemon”dan bahsettiğinizi düşünebiliyorlar. Dolayısıyla sözünü ettiğim birçok insan aslında neleri kaçırdığının farkında bile değil. Tamamen yetişkinlere hitap eden, içinde şiddet ve cinsellik gibi unsurların bulunduğu, onların deyimi ile “çizgi filmler” akıllarına gelmiyor bile. Durum böyle olunca insanlar Milennium Actress gibi bir mücevheri çok kolay es geçebiliyorlar. Yirminci yüzyıl Japon sinemasını temel alması; komedi, dram ve romantizmi harmanlaması ile Milennium Actress çocuk filmi olmaktan çok ama çok uzak. Tam tersine bu film; çeşitli deneyimler kazanmış, başarılar elde etmiş veya hayal kırıklıkları geçirecek kadar çok yaşayabilmiş insanlar için.

İlk izlenimler bazen filmler için her şey demektir. İzlediğiniz küçük bir fragman, gördüğünüz bir resim ön yargılar oluşturmanıza neden olabilir veya WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

25


JAPON SİNEMASI DOSYASI filmi daha da merak ederek beklemenize sebebiyet verebilir. Milennium Actress, sürpriz bir şekilde “bilimkurgu filminden çıkmış” bir sahne ile başlıyor. Ekranda bir kadın vardır ve bir adamın ettiği tüm itirazlara rağmen uzaya çıkmaya kararlıdır. Kadının inatçılığı ise bir başka adama verdiği sözden ileri gelmektedir. Acaba bir yanlışlık mı var? Bu başka bir film mi derken sahne aniden donar ve anlarız ki izlediğimiz aslında orta yaşlı bir adamın seyrettiği bir filmdir. Orta yaşlı adamın adı Genya Tachibana’dır ve kendisi de izlediği filmdeki aktristinin büyük bir hayranıdır. Tachibana’nın film keyfi ansızın meydana gelen bir deprem ile bozulur. İşte bu anlattığım Milennium Actress’in sadece birkaç dakikası. Hani dedim ya bir filmin ilk sahnesi önemlidir; filmin geri kalanının kaderini belirleyebilir diye. Aslında bu kural Milennium Actress için geçerli değil çünkü filmde flashbackler vasıtasıyla bir ileri bir

güzeli Fujiwara, yıllar onu yıpratmış da olsa kanlı ve canlı olarak Tachibana’nın karşısındadır ve bu bile onun nefesini kesmeye yeterlidir. Tachibana nefes almayı hatırlayıp kendine geldiğinde karşısındakini şaşırtma sırası ondadır. Tachibana, yanında getirdiği eski bir anahtarı Fujiwara’ya hediye eder. Anahtarı gören Fujiwara’nın ise gözleri büyür ve derinden etkilenir. Fujiwara, Tachibana’ya uzun yıllar önce kaybolan bu anahtarı nereden bulduğunu sorar ama Tachibana cevap vermekten kaçınır. Akabinde gizemli anahtarın macerası başlar ve Fujiwara’nın hayat hikayesi gözler önüne serilir. Chiyoko Fujiwara’nın hayatının farklı dönemlerine girdiğimiz için bir karakteri üç farklı seyyu (seslendirmeci) seslendirmekte. Siyah - beyaz ve soluk kırmızı renklendirmeyle evden kaçmış genç Fujiwara’nın hikayesi 1930’lu yıllarda faşist bir Japon-

geri gidiyoruz. Bir bakmışsınız günümüzdeyken bir bakmışsınız geçmişe gitmişiz. Peki hangisi gerçek, hangisi hikaye? Bir kadının hayatından kesitler ekranda gelip gitmektedir. Öncesi siyah beyaz, sonrası renkli... Bir video kasetin ileri ve geri sarılması gibi, Chiyoko Fujiawara’nın hayatına konuk oluyoruz. Tachibana, yetmişinci yıl dönümünde Ginei Studios üzerine bir belgesel hazırlamaktadır ve Fujiwara da onlarca yıl stüdyonun adeta kalbi olmuştur. Ginei Studios yıkıldıktan sonra Fujiwara da köşesine çekilmiş ve deyim yerindeyse zamanla yok olmuştur. Tachibana ise aktristin büyük hayranıdır ve Fujiwara’nın izini bulup onunla röportaj yapmak yardımcısının gözünde sıkıcı bir iş olsa da onun için altın kadar değerlidir. Bir zamanların aranan oyuncusu, dünyalar

26

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

ya’da başlıyor. Chiyoko Fujiwara, 1923 yılında Büyük Kanto Depremi sırasında doğmuştur ve babasını o depremde kaybetmiştir. Fujiwara oyuncu olmak istediği için annesi ile tartışmıştır. Fujiwara, annesine yapımcı stüdyo Ginei Studios’tan birisinin onu gözlemlediğini ve geleceğin yıldızı olabileceğini anlatmaya çalışır. Elbette bu kelimeleri duymak, Fu-


JAPON SİNEMASI DOSYASI jiwara’nın öyküsünün başlangıcını dinlemek, Tachibana için bir hazine değerindedir. Derken o da nesi? Tachibana ve asistanı da Fujiwara’yı keşfetmek için oradadır! Bir film karakterinin doğrudan seyirci ile konuşması veya göndermeler yapması anlamına gelen “Dördüncü duvarı yıkma” olayını az çok duymuşsunuzdur. Peki ya iki gazeteci hem gelecekte hem de geçmişte geziniyorsa? Üstelik ikisi de bunun farkında olup olaya şaşırıyorsa? Kısacası Tachibana ve yardımcısı sadece belgesel çekmek için Fujiwara’nın yanında değil, kafasının da içindedir. Bir ileri bir geri giderek çizgi roman gibi kokan hikayesi ile çok geçmeden izleyici de onlara katılır. Fujiwara’nın hayatına beklemediği anda gizemli bir adam giriş yapar. Bu adam istemeden de olsa Fujiwara’ya çarpınca adamın yaralı olduğunu anlarız. Bu kişi, aynı zamanda, hükümetin peşinde olduğu bir ressamdır. Fujiwara ressamı saklar ve yaralarını sarar. Bu arada genç yeniyetme Fujiwara, ressama aşık olmaya başlar. Ancak ne yazık ki ertesi gün ressam kaçmak zorundadır. Ondan geriye kalan şey sadece bir anahtardır. Evet, Fujiwara’nın kaybettiği anahtardır bu. Fujiwara da bir şeyden artık emindir: Ünlü bir oyuncu olacak ve ressamı bulacaktır. Tachibana ile Fujiwara’nın birbirleri ile etkileşimini izlemek kimi zaman eğlenceli olsa da genelde derin ve duygusal anlar yaşatıyor. Tachibana, Fujiwara hakkında her şeyi bildiğini düşünse de sonuçta bildiği tek şey yer aldığı filmleridir ve Fujiwara’nın kişiliği hakkında öğrendiği her yeni bilgi yeni bir hikâyeye sebebiyet verir. Hal böyle olunca Tachibana’nın Fujiwara’ya olan hayranlığı her dakika artar. Özellikle sıra ikinci dünya savaşı dönemine geldiğinde Fujiwara’nın kötüleşmesi ve Tachibana’nın kendi annesiymiş gibi ilgilenmeye çalışması görülmeye değer. Chiyoko Fujiwara büyüdükçe kullanılan animasyon teknikleri, renkler ve tonlamalar da değişiyor. Kullanılan her yeni teknik o dönemin Japonya’sını gözler önüne seriyor. Elbette, anime filminin teknikleri; anime içinde çekilen filmlerin teknikleri birleşince ortaya “cümbüş” diyebileceğimiz bir renk şenliği çıkıvermiş. Müziklerden sorumlu olan Susumu Hirasawa ise kendisini yeterince kanıtlamış bir isim. Müzisyen daha önce, Satoshi Kon’la beraber birçok projede beraber yer aldı. Yani aralarındaki uyumu tartışmaya bile gerek yok.

Milennium Actress ilk bakışta kurgusu karışık bir anime filmiymiş gibi gelebilir. Zamanda bir ileri bir geri, bir kadının düşüncelerinde iki adamı ve diğer öğeleri takip etmesi zormuş gibi duruyor ama aslında hiç de öyle değil. Bunun sebebi de Satoshi Kon’un ustalığını ikinci yönetmenlik deneyiminde de sergilemiş olması. Kaos içinde bir düzen var diyebilirim ve her ne kadar karmaşa hakimmiş gibi gözükse de her şey sırayla. Yönetmen, duygularımızı hitap etmeyi çok iyi başarmış. Satohi Kon, hafızasını ve hayal gücünü bu filmde harmanlayarak şahane bir yapıt ortaya çıkarmış. Edo dönemine ve Mançukuo dahil Japon tarihine yapılan göndermeleri de es geçmemek lazım. Filmi izlerken kimi zaman eğlenirken kimi zaman göz yaşlarınızı zor tutacağınızdan emin olabilirsiniz. Bir anahtarla başlayan öykü, anahtarın açtığı şeyin ne olduğunu öğrenmemiz, onun içinde olan şeyin ortaya çıkması derken farklı bir hikaye doğuruyor ve filmler ile anlatılan hikaye iç içe girerek sımsıcak bir şölen havası yaratıyor. 2001 yılında yılın animesi dalında verilen en büyük ödülü Ruhların Kaçışı ile paylaşan Milennium Actress hem kurgusu hem de barındırdığı birden fazla çizim tekniği ve görsel oyunları ile duygularınıza hitap edecek bir anime. Zaten yönetmen koltuğundaki isim Satoshi Kon. Ayrıca belirtmek isterim ki 1997 yılında Perfect Blue animesinde Hitchcock tarzı ile karşımıza çıkan yönetmen Satoshi Kon, 2006 yılında Paprika animesi ile Davıd Lynch tarzını yakalamıştır. Daha fazla söze gerek var mıdır? WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

27


JAPON SİNEMASI DOSYASI

28

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON SİNEMASI DOSYASI

MAMORU HOSHODA

SİNEMASI

Saf Sevginin Vücut Bulmus Hali

J

apon animasyonunda oluşturduğu kendine has diliyle izleyicinin zihninde yer edinen Mamoru Hoshoda, fantastik aile kavramını animasyon film dünyasında en iyi çizen yönetmenlerden. Wolf Children, The Girl Who Leapt Through Time, Summer Wars ve Bakemono no ko ile bizleri fantastik dünyada yolculuğa çıkarmadan önce Hoshoda’yı tanımakta fayda var. 1967 yılında Japonya’nın Toyama kentinde doğan Japon film yönetmeni ve animasyoncu Mamoru Hosoda, Kanazawa Koleji’nde okuduktan sonra bir dönem Toei Animation’da çalıştı. Ayrıca Hosoda, Studio Ghibli tarafından yürütülen Howl’s Moving Castle animasyon film projesinin kadrosunda yer alırken projenin başındaki patronlarla anlaşamaması sebebiyle projeden çekilme kararı aldı. Bu hamlesi onun kendi çalışmalarını yapmaya başlamasında ilk adım oldu.

Yazar: Gökhan Kuloğlu

bütün filmlerinin dinamik ana karakterleri çocuklardır. Bu çocuklar, etrafındaki yetişkinlere en zor anlarda savaşma-mücadele etme inancı aşılarlar. Wolf Children (Ookami Kodomo no Ame to Yuki) filmindeki Ame ve Yuki karakterleri anneleri olan Hana’ya mücadele etme gücü verirler; yine aynı şekilde Summer Wars filmindeki Kenji karakterinin sanal dünya olan OZ’u tehdit eden unsur karşısında artık pes eden aile büyüklerini ‘’henüz her şey bitmedi’’ diyerek yüreklendirmesi; Bakemono no ko filmindeki Kyuuta karakterinin hocası olan ve hayattan elini eteğini çekmiş olan Kumatetsu’yu liderlik savaşında yüreklendirmesi-mücadele etmesini sağlaması buna verilecek örneklerdendir. Fantastik aile tablosunu tekrar tekrar animasyon filmlerinde çizen Hoshoda, Wolf Children’da bir kurt insanı seven Hana’nın yarı insan-yarı kurt ailesinin hikayesini gözler önüne sererken, Summer Wars filminde ise OZ adı verilen sanal dünyadaki bir yerel değerleri taşımaya çalışan bir ailenin hikayesini konu alıyor. Bunlara ek olarak Hoshoda son filmi olan Bakemono no ko’da da canavarların yaşadığı fantastik bir dünyadaki aile ilişkilerini konu alıyor. Aile temasını fantastik öğeler çerçevesinde seyirciyle buluşturan Hoshoda’nın sinemasının en belirgin özelliği budur.

İlk çalışmalarını One Piece ve Digimon Adventure gibi büyük serilerde çalışarak veren Hosoda, daha sonra sırasıyla The Girl Who Leapt Through Time, Summer Wars ve Wolf Children animasyon filmleriyle medyada büyük yankı uyandırdı. Başarılı çalışmalarının ardından Japon animasyon yönetmeni, 2011 yılında kendi stüdyosu olan Studio Chizu’yu kurarak çalışmalarına buradan devam etmeye başladı. Ve 2015 yılında büyük yankı uyandıran Öte yandan insanların şefkatlerini, iyi-kötü çatışmasını Bakemono no ko filmine imza attı. (yin-yang ikilemi), kültürel değerleri yargılama onun sinemasında öne çıkan öğelerdir. Öyle ki onun fimHoshoda’nın filmlerinde genel olarak çocuklar ‘’di- lerinde bu öğelerden en çok karşımıza çıkan yinnanizmin kaynağıdır’’ anlayışı hakimdir. Bu konuda yang felsefesi ve sevgi temalarıdır. Karakterler ve WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

29


JAPON SİNEMASI DOSYASI Summer Wars; Üniversite öğrencisi olan Natsuki adındaki kız, 90.cı yaşına girecek olan büyükannesine erkek arkadaşını tanıştıracağını söylemiştir. Natsuki, yazılım yapan lise öğrencisi olan Kenji’ye hiçbir şey demeden ailesini evine getirir Onu ailesini üniversite öğrencisi, Amerika’da yaşayan biri olarak tanıtır. Ama bu yalan, bir gece yarısı Kenji’nin kendisine gelen yazılım kodunu çözerek mesaj olarak cevaplaması ve OZ sisteminin çökmesine sebep olmasıyla bozulur. Haberlerde aranılan kişi olmuştur, bunun üstüne üstelik gerçek dünyanın düzeni de bozulmuştur. olaylar yin-yang felsefesine kurulurken buna örnek olarak Summer Wars filmindeki OZ dünyasının temel iki koruyucusu yin-yang’dır. Yine Bakemono ko filmindeki Kyuuta ve Ichirouhiko karakterleri bu felsefeye göre kurgulanmıştır. Sevgi temasına bakacak olursak bütün filmlerde gerek ailesel sevgi-saygı gerekse aşk teması daima ele alınmaktadır. Hoshoda filmlerinin en özel yanı da aşkı ve sevgiyi cinsellikten yalıtarak ele almasıdır. Filmlerinde cinsellik ne olayların akışında gösterilir ne de karakterin yaratılmasında kurgulanmıştır. Filmlerindeki sevgi geleneksel denecek tatta olup sevginin saf halini yansıtmak amaçlanmıştır. Bu açıdan izlerken gerçek sevgi kavramını hissetmek mümkün olmakta. Hoshoda’nın sinemasının resmini çizdikten sonra kısaca filmlerinin konularından bahsetmek gerekirse:

Bakemono no Ko; insanlar dünyasında, babasından boşanan annesinin ölümüyle tek başına kalan 9 yaşındaki Kyuuta’yı akrabaları yanına alıp varis olarak yetiştirmek isterler. Gerçek anlamda hiçbir zaman kendisine ilgi göstermemiş akrabalarıyla yaşamak yerine Ren, evden kaçar ve sokakta yaşamaya başlar. Birgün Kyuuta sokakta Kumatetsu adında birini görür ve onu takip eder, gizli sokaklardan geçtikten sonra gizemli-fantastik canavarlar dünyasında bulur kendini ve maceranın ilk adımını atmış olur.

30

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

Wolf Children; Hana adındaki üniversite öğrencisi olan genç bir kadın Ookami adındaki yarı insan-yarı kurt bir adama aşık olur ve onunla yaşamaya başlar. Çiftin evliliklerinden Ame ve Yuki adında iki çocuğu olur. Bir gün Ookami çocukları için yemek aramak için evden çıkar ve geri gelmez. Merak eden Hana evden çıkar ve Ookami’yi aramaya başlar ve kanalizasyonda eşinin ölü bedenini görür. Çocuklarıyla bir başına kalan kadın şehir ortamında yarı insan-yarı kurt olan çocuklarını yetiştirmek için kırsalda bir kasabaya taşınır ve hayatta kalma mücadeleleri böylelikle başlar.

The Girl Who Leapt Through Time; üstüne düştüğü garip bir nesne sayesinde zamanda sıçrama yeteneğine sahip olan Makoto, yeni keşfettiği gücü sayesinde canı ne isterse yapmaya başlayan Makoto, gücünü kullanıp geçmişini değiştirerek geleceğine yön vermeye çalışır.


JAPON SİNEMASI DOSYASI

GÜLLER, GÖZLER VE İNSANLAR

rhapsody in august

‘‘

Bir çocuk bir gonca gül gördü, Bir kırda, bir gonca gül. Sabah kadar genç ve güzeldi. Hızla koştu çocuk ona Yakından bakmak için, Ve zevkle izledi onu. Gonca gül, Goncagül Kırdaki kırmızı gonca gül Heidenröslein Johann Wolfgang von Goethe (1799)

Yazar: Ahmet Ziya Sekendiz Film, bulut görüntüleri ve rahatsız edici bir “ağustos böceği gürültüsü” ile başlar. Yönetmenin bu iki temayı rastgele seçmediğini düşünüyorum. Zira atom bombası “mantar”ının bir bulutu andırdığı ve film- animelerdeki atom bombası sahnelerinde de sessizlik ya da tiz bir sesin kullanıldığını biliyoruz. Bu sesin bir örneğini, en önemli animelerden biri olan Akira’da (1988- Katsuhiro Ôtomo) da görmek mümkün. Nitekim bulutlar ve ağustos böceği sesleri bize film boyunca eşlik etmeye devam edecektir.

İkinci Dünya Savaşı ve atom bombasının atılBu filmin adı “Gonca gül” ya da “Göz” olsa da masının üzerinden 44 yıl geçmiştir. Bombanın kimse yadırgamazmış. Ama büyük yönetmen atıldığı iki şehirden biri olan Nagasaki’nin dışınAkira Krosawa filme Hachigatsu no rapusodī da geniş bir kır evinde yaşayan seksenli yaşlarınveya Hachigatsu no kyōshikyoku ismini ver- da olduğunu düşündüğümüz Büyükanne Kane (Sachiko Murase), torunları ile bir aradadır. meyi uygun bulmuş. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

31


JAPON SİNEMASI DOSYASI duğunu biliyoruz. O halde batıya ait ne kadar değer varsa o Japonya’ya da aittir. Bu düşüncenin toplumda kendi kendine mi yeşerdiğini yoksa bir toplumsal mühendislik ürünü mü olduğu sorusu ayrı bir araştırmanın konusu. Bilgi toplumu ve iletişim üzerine araştırmaları ile tanınan Manuel Castells, Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür adlı eserinde kimlik inşasını üç farklı biçimde açıklar. Bunlar: Meşrulaştırıcı Kimlik, Direniş Kimliği ve Proje Kimlik’dir. Atom bombasının bir “direnişe” ve Japon milliyetçiliği için yeni bir başkaldırıya neden olmasının önüne geçmek, Amerika için önemli bir konu olmalı. Bu noktada filmin Kane’nin çocukları, uzun yıllar önde Amerika’ya milliyetçi değil, uzlaşmacı bir tavır takındığını yerleşen bir akrabalarını ziyaret için Havai ‘ye söyleyebiliriz. Nitekim Büyükanne Kane, gitmişlerdir. Çocukların tamami ile Amerika Amerikalılardan nefret etmediğini, savaşın iki hayranı olduklarını görürüz. Kane ise Ameri- tarafı da mahvettiğini söyler. ka’ya düşman olmamakla birlikte geçmişin unutulmasını da istemez ama torunlarına iti- Amerika’ya gitme hayalleri kuran torunlar, raz da etmeden yanlış bulduğu düşünceleri Nagasaki merkezine gittiklerinde “iki Nagasao yaşlılara özgü metanet ile karşılar. Kane’nin ki” olduğunu farkederler. Bombanın patladığı öğretmen olan eşi, bombalama sırasında Na- şehir ve şimdi yaşadıkları şehir. Gerçekten bir gasaki merkezinde olduğu için ilk kurbanların felaket yaşandığını o zaman anlarlar. Bunun arasında yer almıştır. Yanan cesedi, diğer ce- en çok bilincine varan da en küçük torunsetlere karışmış ve teşhis edilememiştir. Bom- dur. Küçük torun, birçok ülkeden gelen taziye ba olayı torunları ve hatta çocukları için artık anıtlarını görür. Bu ülkelerin arasında gözleri bir efsane, sanki hiç yaşanmammış, gibidir. Amerika’yı arar. Ama yoktur. Büyüklerine sor(Bu da ister istemez aklımıza bazılarının sarfettiği –Kurtuluş Savaşı yapılmadı- sözlerini getiriyor.) Havai’den gelen mektupta, Kene’nin çocuklarının Amerika’daki evin ihtişamını övdükleri satırları okuruz. Evin büyüklüğünden, bahçedeki havuzuna kadar her şeyleri hayranlık vericidir onlara göre. Japonlar’ın Amerikalı gibi davranmaya, renkli ve kimi “tuhaf” giysiler giymeye çalışmaları genellikle “özentilik” olarak algılıyoruz. Ancak bunda çok haklı olmadığımızı düşünüyorum. Japonya, gerek ikinci dünya savaşı öncesi gerekse savaş sonrası; dünyaya açılarak büyük bir açlıkla etrafında ne varsa almaya başladı. Bu şekilde tekdüze olduğunu düşündüğü yaşamının rutinliğini kırmaya çalıştı. Amerika’ya ait öğeri alması da bununla açıklanabilir. Zira ortada bir Stockholm sendromu yoksa, insanın “baba katiline” hayran olması çok rastlanılan bir durum değil. Japonya’da genel geçer bir “Biz batı kültürünün bir parçasıyız” anlayışının bulun-

32

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON SİNEMASI DOSYASI duğunda şu cevabı alır: Bombayı onlar attı zaten. Neden taziye için anıt yollasınlar ki?” Küçüğün hayranı olduğu Amerika’ya karşı düştüğü hayal kırıklığı görülmeye değerdir.

söyler. Ardından çocukları bomba anıtının da bulunduğu okulun “dümdüz” bahçesinde bir başlarına görürüz. Bir söz ve bir sahne. Sinema işte bu olmalı.

Bu sahnenin sonunda büyükleri diğerlerine “Icescream” yani dondurma isteyip istemediğini sorar. İstemezler. Bu da boşuna çekilmiş bir sahne değildir. İki anlamı vardır: Birincisi, birçok insan oradan “su” diye inleyerek ölmüştür. İkincisi, icescream onlar için bir Amerikan tatlısıdır. Eve dönüşte kahramanlarımız otobüsün arka koltuklarında yan yana oturmuşlardır. Arka pencerede “dönen yolu” görürüz.

Akordu bozuk piyano da metaforik anlatım örneklerinden biri. Büyük torun, yaz boyunca uğraşıp piyanoyu tamir etmeye azmetmiştir. Aynı şekilde gül ve göz de bu sembollerden. Arada atladığım olabilir ama toparlamak adına sembolleri bir hatırlayalım, sonra da yeri geldiğince bunlara değinelim: Bulutlar, ağustos böceği sesleri, piyano, gül ve göz.

Gerçeklerin farkına varmak bir uyanıştır. Ve bu Filmde, hemen her büyük filmde olduğu gibi uyanışın çocuklardan başlayacağı mesajı filmde yan hikayeler var. Konuşmayan kadının hikâyesi gibi. Büyükanne gibi eşini bomba atıldığı bir yerde daha verilecektir.

Her yönetmenin kendine özgü bir anlatım tekniği olduğunu biliyoruz. Mesela ülkemizde çok ilgi gören yönetmenlerden Çağan Irmak, önce bir öğeyi gösterir (ya da metaforik olarak anlatır), ardından da “anlamayana da açıklayayım bari” mahiyetinde net şekilde özet geçer. Bir kere farkına vardığınızda aşırı derecede rahatsız eden ve aptal yerine koyulduğunuzu hissettiren bu anlatım tarzının farklı ve doğru kullanımını usta Akira Krosawa’da görüyoruz. Usta, önce gösterip sonra anlatmak yerine; önce söyleyip sonra gösteriyor ve bu da çarpılmamıza neden oluyor. Büyükanne, bomba patlayınca her yerin dümdüz olduğunu

gün kaybeden yaşlı bir kadın zaman zaman büyükanneyi ziyarete gelmektedir. İki kadın hiç konuşmadan belki saatlerce oturmaktadırlar. Konuşulacak bir şey yoktur ve acıları paylaşmak için yan yana olmak yeterlidir. Büyükanne, bomba atıldığında gökyüzünde bir göz belirdiğini söyler. Yönetmen bunu iki dağın arasında açılan dev bir göz görseli ile sunar bize. Bu göz ne korkunç ne de güzeldir. Ama çarpıcı sahne gerçekten tüyler ürperticidir. Büyükannenin zaten akli dengesi yerinde olmayan en küçük kardeşi o günden sonra iyice kabuğuna çekilmiş ve sadece göz WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

33


JAPON SİNEMASI DOSYASI dolunay önünde el sıkışırlar, artık sonra gelen sahnelerde ağustos böceği sesleri azalmaya başlar. (En azından ben öyle düşünüyorum. Büyükannenin az sonra anlatacağım sahnesinde seslerin yine yükseldiğini görüyoruz) Azalır ama yok olmaz. Aynı zamanda bozuk piyanonun da artık tamir olduğunu görürüz. Çocuklar piyano eşliğinde, Johann Wolfgang von Goethe’nin Heidenröslein adlı şiirinin Schubert’in bestesi ile dinleriz. Amerikalının da katıldığı, atom bombası kurresmi çizmeye başlamıştır. Evdeki kara tahta- banlarını anma ayininde bir güle doğru tek çizgi da büyükannenin kardeşlerinin isimleri yaz- halinde giden ve tırmanan karıncaları görürüz. maktadır. Yanında da o büyük gözün resmi en küçük kardeş tarafından çizilmiştir. Göz belki de hayatları boyunca üzerlerinde dolaşacak bir gerçeği sembolize eder. Belki de o göz, tanrıdır. Ya da tanrılığa soyunan bir güç. Çocukları, annelerinin (Kane) zengin akrabaları için iş ilişkileri kurabilmek için yani “para için” Amerika’ya gitmesini ve ağabeyini ziyaret etmesini istemektedirler. Kane onlara kızar ve Amerika’ya gideceğini ama tek amacının ağabeyini görmek olduğunu söyler. Sinirle yanlarından ayrılır ve torunlarını çağırarak dolunayı izlemeye çıkar. Ölen eşinin, dolunayı izlemekten mutluluk duyduğunu söylemiştir. Çocukları, Kane’yi anlamamaktadır. Onun umudu gençlerdedir.

Filmin sonunda büyükanne zihinsel olarak 44 sene öncesine gitmiştir. Bulutlar çıkar. Aynı bombanın atıldığı gün gibi. Büyükanne eşini kurtarmak için yağmur altında Nagasaki’ye koşar. Çocuk ve torunları da peşinden. Fonda çalmaya başlayan Schubert’in bestesi çarpıcıdır. Bir söyleşisinde, hayatın son zamanFilmde, büyükannenin kendisi ve geçmişi ile larında insanın çocukluğuna döndüğünü barışık olduğunu görürüz. Ancak aynı şeyin söyleyen Krosawa, Büyükanneyi çocukluğuna yönetmen için geçerli olmadığını düşünüyo- çevirmiş ve Goethe’nin şiirinde olduğu gibi “o rum. Film boyunca, atom bombasını semboli- gülü” görmek için yola çıkarmıştır. Arkasından ze ettiğini düşündüğüm, rahatsız edici ağustos gelen çocuklar da ayin sahnesinde gösterdiği böceği sesleri devam eder. Ancak ne zaman karıncalardan başka bir şey değildir. ağabeyinin Amerikalı oğlu (Richard Gere) onu ziyarete gelerek özür diler ve büyükannenin Güçlü metaforlar, sade ama çarpıcı bir görsellik ve eşinin “kendisine mutluluk verdiğini” söylediği yüksek bir inandırıcılık. İşte Ağustos’ta Rapsodi.

34

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


ANİME-MANGA DOSYASI

.

ROMANTİK SEVERLERE RENGARENK 10 MANGA

1

Yazar: Birsen Albayrak

KAICHOU WA MAID-SAMA 2005 -2013 yılları arasında yayınlanan Kaichou Wa Maid-Sama mangası 18 ciltten ve 98 bölümden oluşmaktadır. LaLa tarafından serileştirilen manganın mangakası Fujiwara Hiro’dur. Seri 2010 yılında 26 bölümlük animeye uyarlanmıştır. Konusu ise şöyledir; Bir zamanlar erkeklere eğitim veren Seiga Lisesinin karma hale gelmesiyle kızlar zor zamanlar yaşamaktadır. Bu soruna çözüm getirmek isteyen Ayazawa Misaki öğrenci konseyi başkanı olur. Okulda OURAN HIGHSCHOOL HOST CLUB son derece sert ve otoriter olan Misaki, okul sonrası 2002-2010 yılları arasından yayınlanan OuMaid Latte isimli bir cafede çalışmaktadır. Bu sırrını ran Koukou Host Club mangası 18 ciltten ve herkesten saklarken okuldan Usui Takumi adındaki 87 bölümden oluşmaktadır. LaLa tarafından çocuk onu görünce her şey değişir. serileştirilen manganın mangakası Hattori Bisco’dur. Seri 2006 yılında 26 bölümlük animeye uyarlanmıştır. Konusu ise şöyledir; zengin ailelerden öğrenciler için özel bir okul olan Ouran Lisesi’nde tek istisna düşük-orta sınıftan bir aileden gelen burslu öğrenci Haruhi, birgün ders çalışmak için müzik odasına gitmek ister ama bu oda Host Kulübünündür. Haruhi, kazayla kulübün 8.000.000¥ değerindeki vazosunu kırar ve borcunu ödemek için kulübün “köpeği” olarak işe alınır ve kulüp üyelerine hizmet etmeye başlar.

2

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

35


ANİME-MANGA DOSYASI

3

FRUITS BASKET 1998 -2006 yılları arasında yayınlanan Fruit Basket mangası 23 ciltten ve 136 bölümden oluşmaktadır. Hana to Yume tarafından serileştirilen manganın mangakası Natsuki Takaya’dır. Seri 2001 yılında 26 bölümlük animeye uyarlanmıştır. Konusu ise şöyledir; Bir lise öğrencisi olan Tohru Honda’nın hayatını konu alır. Tohru’nun annesi, mayıs ayında bir trafik kazasında ölünce Tohru öksüz kalmıştır. Dedesiyle yaşamaya başlar fakat evin yeniden biçimlendirilmesi ve Tohru’nun bir süreliğine yaşayacak başka bir yer bulması gerekmektedir. Böylece bir çadırda yaşamaya başlar ve kendisini kalkındırmak için bir de hademelik işi bulur. Yaşadığı zorluklara rağmen, Tohru, neşesini ve iyimserliğini hiç kaybetmez. Bir gün Tohru ağaçların arasında Shigure Sohma’nın ve Yuki Sohma‘nın olan bir eve rastlar ve Tohru’nun yeni hayat macerası başlar.

4

5

VAMPIRE KNIGHT 2004 -2013 yılları arasında yayınlanan Vampire Knight mangası 19 ciltten ve 102 bölümden oluşmaktadır. LaLa tarafından serileştirilen manganın mangakası Hino Matsuri’dir. Seri 2008 yılında 13 bölümlük animeye uyarlanmıştır. Konusu ise şöyledir; Özel bir yatılı okul olan Cross Akademisi normal okulların aksine gece ve gündüz sınıflarından oluşan farklı bir okuldur . Gündüz sınıfı normal insanlardan gece sınıfı ise vampirlerden oluşmaktadır. Okulun amacı vampirlerle insanlar arasında kalıcı barışı sağlamaktır. Gece sınıfının başında bütün vampirlerin saygı gösterdiği saf kan Kuran Kaname bulunmaktadır. Gündüz sınıfları gece sınıflarını her sabah ilgiyle beklemektedirler. Kaname, Yuuki’yi bir vampir saldırından kurtarmıştır ve Yuuki bunun dışında geçmişinden herhangi bir şey hatırlamamaktadır.

KAMISAMA HAJIMEMASHITE 2008 -2016 yılları arasında yayınlanan Kamisama Hajimemashita mangası 25 ciltten ve 154 bölümden oluşmaktadır. Hana to Yume tarafından serileştirilen manganın mangakası Suzuki Julietta’dır. Seri 2012 yılında 13 bölümlük animeye uyarlanmıştır. Konusu ise şöyledir; Nanami’nin babası kızını, büyük bir borcun altında bırakarak evden kaçmıştır. Aynı gün icra memurları gelir ve Nanami kendisini bir çanta dolusu eşyasıyla parkta KIMI NI TODOKE bulur. Kalacak bir yeri veya gidecek kimsesi olmayan 2005 yayınlanmaya başlayan Kimi no ToNanami köpek saldırısına uğrayan bir adamı kurtarır doke mangası hala yayınlanmaya devam ve adam ona ev vereceğini söyler, ona bir adres verir. etmektedir. Bessatsu Margaret tarafından Tapınağa gelen Nanami, yeni hayatına ilk adımı atar. serileştirilen manganın mangakası Shiina Karuho’dur. Seri 2009 yılında 25 bölümlük animeye uyarlanmıştır. Konusu ise şöyledir; Halka filmindeki Sadako’ya benzerliği yüzünden sınıf arkadaşları tarafından sürekli ”Sadako” olarak çağrılan Sawako Kuronuma, dış görünüşü dışında aslında tam tersi bir insandır. Onu yanlış anlayan arkadaşları onun hakkında ruhları görebildiği ve insanları lanetleyebildiği dedikodularını yayarlar. Günün birinde Kazehaya’nın onunla konuşmaya başlamasıyla her şey değişmeye başlar.

6

36

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


ANİME-MANGA DOSYASI

7

AO HARU RIDE 2011 -2015 yılları arasında yayınlanan Ao Haru Ride mangası 13 ciltten ve 53 bölümden oluşmaktadır. Bessatsu Margaret tarafından serileştirilen manganın mangakası Sakisaka Io’dur. Seri 2014 yılında 12 bölümlük animeye uyarlanmıştır. Konusu ise şöyledir; Futaba Yoshioka ikinci sınıfa devam eden bir lise öğrencisidir. Arkadaşlarının da söylediği üzere aslında birazcık daha kız gibi davransa erkekler arasında popüler olabilecek kadar da güzeldir. Ama o arkadaşlığın aşktan önce geldiğini söylemektedir. Bu sebepledir ki arkadaşları ona daha önce aşık olup olmadığını söylediklerinde hemen ‘hayır’ cevabını verir. Tabii ki bu koca bir yalandır ve aşktan kaçmasının sebebi zaten aşık olmasıdır. Tam da aşık olmadığını söylediğinde okula bu dönem transfer olan öğrenci Kou Mabuchi ile çarpışırlar ve her şey zamanla değişmeye başlar.

8

9

DENGEKI DAISY 2007-20013 yılları arasında yayınlanan Dengeki Daisy mangası 16 ciltten ve 80 bölümden oluşmaktadır. Betsucomi tarafından serileştirilen manganın mangakası Motomi Kyousuke’dir. Konusu ise şöyledir; Ailesinden geriye kalan son kişi olan abisinin Teru’ya ölmeden önce bıraktığı tek şey sıkıntıda ya da kendini yalnız hissettiğinde “daisy”ye ulaşabileceği bir cep telefonudur. Abisinin ölümünün üzerinden yıllar geçmiştir ve artık Daisy ile arasında kopmaz bir bağ vardır. Teru’nun ne zaman başı sıkışsa Daisy yardımına koşmaktadır ama Teru Daisy’nin ne sesinin ne de neye benzediğini bilmektedir. Teru bir gün yanlışlıkla okulun camını kırar ve ödeyecek parası olmadığı için olay yerinden uzaklaşır ama aslında gören biri vardır. O günden sonra Teru kırdığı camın parasını ödemek için kendisini gören okul hademesi Kurosaki’nin kölesi olmuştur.

SKIP BEAT! 2002 yayınlanmaya başlayan Skip Beat! mangası hala yayınlanmaya devam etmektedir. Hana to Yume tarafından serileştirilen manganın mangakası Nakamura Yoshiki’dir. Seri 2008 yılında 25 bölümlük animeye uyarlanmıştır. Konusu ise şöyledir; Kyoko Mogami’nin çocukluğu Sho Fuwa ile geçmiştir ve çocukluk arkadaşına aşıktır.Kyoko, Sho için her şeyi yapar ve hiçbir zaman ona kızmaz. Sho SPECIAL A ünlü bir stardır. Bir gün Kyoko , Sho’nun kendisi2003-2009 yılları arasında yayınlanan ni kullandığını duyar ve ondan intikam almak için Special A mangası 17 ciltten ve 104 star olmaya karar verir. Sonrasında gelişen her bölümden oluşmaktadır. Hana to olay eğlenceli bir hal alır. Yume tarafından serileştirilen manganın mangakası Minami Maki’dir. 2008 yılında 24 bölümlük animeye uyarlanmıştır. Konusu ise şöyledir; Son derece elit olan bir okulda en elit sınıf olan Special A, okulun en iyi puanını yapan 7 kişisine sahiptir. Hikari, Amerikan güreşi eğitimi almıştır. Hikari ve Kei’nin babası çok yakın Amerikan güreşi arkadaşlarıdır. Bir gün Hikari ve Kei karşılaşırlar ve Hikari kendine güvenerek Kei’ye meydan okur anacak yenilir. Bu Hikari’nin ilk yenilgisidir ve bundan sonra tek amacı Kei’yi yenmektir.

10

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

37


ANİME-MANGA DOSYASI

38

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


ANİME-MANGA DOSYASI

Your Lie in April

Klasik Müzik ve Anime Aşkına

Y

Yazar: Yeter Şeko our Lie İn April, Türkçe adıyla Senin Nisan Yalanın Naoshi Arakawa tarafından yazılan ve çizilen bir manga serisi. Nisan 2011 yılı ile Mayıs 2015 yılı arasında aylık Shonen dergisinde yayınlanan seri 2014 yılında anime olarak yayınlanmaya başladı. Çok sevilen serinin uyarlama filminin ise Eylül 2016 yılında vizyona girmesi bekleniyor.

“Serpilmiş kiraz çiçeklerinin altında bir kızla tanıştım ve kaderim değişmeye başladı.” Senin NisanYalan’nın anime serisi final bölümünün son sahnesinden sonra karşılaştığımız bu cümle dizinin en kısa ve en güzel özeti niteliğinde. Hayatta hiçbir şey tesadüfen olmuyor doğrusu. O yüzden bu animeye rast gelmiş olmamın da bir tesadüf olduğunu düşünmüyorum, niye mi? Şöyle anlatayım; Bundan bir ya da iki ay önce bir sosyal mecrada, anime ya da japonik şeylerden ziyade klasik müzik üzerine paylaşım yapan bir sayfa da bir resim görmüştüm. Ucundan kenarından bir piyano, yere saçılmış notalar, notaların arasında duran bir keman bir kız ve bir erkek. Üstelik anime olarak tasvir edilen bu sahne oldukça hoşuma gitmişti. Bu sebeple resmi telefonuma kayıt edip ekran resmi yapmıştım. Ama bunun yalnızca bir illüstrasyon çalışma olduğunu düşünüyordum. Aradan birkaç ay geçti ve Japon Sineması Dergisi’nin bu ayki temasının ‘ Bahar ve Yaz’ olduğunu ve bu temaya uygun bir dizi eleştirisi yazmam gerektiğini öğrendim. Tercih bana bağlıydı ve istediğimi izleyebilirdim. Ama gelin görün ki bu temaya uygun hiçbir şey bulamıyordum. İnternette gezindiğim onca sayfa içerisinde ilgimi çeken bir şey yoktu üstelik yazıyı kısa bir zaman içinde yetiştirmem gerekiyordu. Bir anime serinin aşağı yukarı 20 bölüm olduğunu farz edersek tüm günümü dizi izleyerek geçirmem gerektiğinden aradığım şey muhakkak ilgimi çekmeliydi. Tüm araştırma çabalarım boşa çıkınca arama motorunu açtım ve rastgele ‘ Spring Sonata’ ( Bahar Sonatı) yazdım. Buna benzer bir şey illaki var diye düşünüyordum ki karşıma çıkan ilk şey ‘ Your Lie İn April’ oldu. Diziyi izlemeye başladığımda karakterlerin telefon ekranımda olan kişiler old-

uğunu görünce yaşadığım şoku size anlatamam. Dedim ya tesadüf diye bir şey yok galiba bir şeyler beni bu diziyi izlemem için itmişti ya da bu diziyi izlemeye hazırlamıştı. Evet, ben size ‘ Bir haziran akşamı Senin Nisan Yalanın dizisini izledim ve kaderim değişmeye başladı ’diyemem ama bende kalıcı etkiler bıraktığını ve seriden öğrendiklerimin hayatımın bir yerinde yeniden karşıma çıkacağına inandığımı söyleyebilirim.

Bir Bahar Masalı Eğer müzik ile aranızda kuvvetli bir bağ varsa, bir enstrüman ile haşır neşirseniz ya da en azından bir enstrümanın çalma fikri sizi mutlu ediyorsa bu animenin bana iyi geldiği kadar size de iyi geleceği iddia edebilirim. Peki, ne anlatıyor bu bahar masalı? Hikâye aslında temel olarak piyanist olma yolunda ilerleyen Kōsei Arima etrafında şekilleniyor. Arima piyanist olan annesi tarafından daha çocuk yaşta piyano üzerine eğitim alan biridir. Öte yandan annesinden eğitim aldığı yıllarda annesi ağır bir hastalığa yakalanır ve durumu günden güne kötüye gitmeye başlar. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

39


ANİME-MANGA DOSYASI dan kaybolur. Arima Artık piyanist olmaktan vazgeçmiştir ve sıradan bir ortaokul öğrencisidir. Yaşıtları hayatı rengârenk görüp aşk ile tanışırken Arima’ya göre hayat piyanonun tuşları gibi yalnızca siyah ve beyazdır. Ta ki bir bahar günü keman çalan Kaori ile tanışana kadar.

Arima’nın annesi ölümünün yaklaştığını hissetmeye başladığında Arima’nın eğitim programını olabildiğince ağırlaştırır. Arima, bir çocuğun kaldırabileceğinden çok daha fazla bir yükün altına girdiğinden annesinin vefatına doğru bu dersler artık onun için birer işkence haline gelir. Bütün zamanını piyano pratiği yapmak için geçiren Arima en yakın arkadaşı ve komşusu Tsubaki ile bile görüşemez olur. Öte yandan Arima gerçekten inanılmaz bir yeteneğe sahiptir ve kısa zamanda çocuk sanatçılar arasında bir efsaneye dönüşür. Ama annesinin vefatından sonra geçirdiği travma yüzünden artık piyano çalarken çıkan sesleri duyamamaktadır. Bu sebeple piyanoyu hayatından çıkaran Arima annesinin vefatından sonraki iki sene boyunca piyano dünyasın-

40

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

Kaori, Arima, Arima’nin çocukluk arkadaşı Tsubaki ve okulun havalı çocuğu Watari den oluşan arkadaş grubuna Watari’den hoşlandığını söyleyerek dâhil olur. Daha Kaori’yi ilk görüşünde hayatı renklenen Arami için ise yedek arkadaş A olmak dışında başka bir seçenek kalmamıştır. Ya da en azından Arima öyle düşünmektedir. Çünkü bu kız Arima’nın hayatına dahil olduğunda ikisi içinde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Hatta arkadaş grubu içerisinde ki tüm ilişkiler top yekûn sarsılacaktır. Ama şüphesiz Arima’nın yaşadığı en büyük değişiklik iki senedir köşe bucak kaçtığı korkularıyla yüzleşmek ve piyanist olma macerasına devam etmek olacaktır. Arima’nın bu değişikliğinin sebebi ise Kaori’nin çabalarından başka bir şey değildir. Bir bahar mevsiminde başlayan hikâye diğer bahar mevsimine çıkana değin bu arkadaş grubuna ve Arima’nın müziğinin değdiği diğer insanlara pek çok şey öğretecektir.


ANİME-MANGA DOSYASI

Mozart gökyüzünden sesleniyor; haydi yolculuğa çık!

yapılacak gibi değil. Arima’nın çalışıyla dinlediğimiz bu parçayı Yo- Yo Ma’nın çellosundan - Çok negatifsin. Çalamıyorsan bile çal! Dişlerinin dinlemenizi de ayrıca şiddetle tavsiye ederim. arasında çubuklarla çal, Beethoven gibi, ellerin hareket etmiyorsa burnunla çal, ayaklarınla çal! Müzik kelimeleri aşabilir +Çılgınlık! Serinin son bölümüne doğru finalin tam bir -Parmakların yetersizse burnunu kullan dram olacağını tahmin etsem de bu denli ağır +Mozart mıyım ben? olacağını tahmin etmemiştim. Arima’nın an-Üzgünde olsan, perişan da olsan, dibe de nesinin en yakın arkadaşı, Arima’nın müziğinin vursan çalmadan olmaz. Bu şekilde hayatta acıdan beslendiğini söylemişti bir sahnede. kalıyoruz bizler. Final bölümünde hayatının aşkını kaybeden Arima annesinin kaybında yaşadığı acının Arima ile Kaori arasında geçen bu konuşma Ari- yaşattıklarının tersine piyanoya daha sıkı ma kadar beni de etkilemişti doğrusu. Müzikle bağlanmış ve Kaori’nin ona bıraktığı müziğe aranızda bir bağ varda bu dizi sizi derinden sımsıkı bağlanmıştı. Ama vedalar da vedaydı etkileyecek demiştim ama eğer benim gibi bir işte klasik müzik dinleyicisi iseniz başta çok güzel parçalar olmak üzere klasik müzik dünyası “Yakında bahar geliyor… Seninle tanıştığım adına daha pek çok şey de edineceğiniz aşikar. bahar… Sensiz … Bahar geliyor” Chopin’nin baladları, etütleri ve nöktürlerinin birkaç tanesi, Beethoven’nın Ay Işığı Sonatı, Ancak bir bahar mevsimini beraber geçirme fırSaint-Saëns’ın Rondo Capriccioso’su ve daha satını elde edebilen bu iki müzisyenin hikâyepek çok muhteşem klasik parça bu macerada si onların müziğinin ulaştığı herkesin hayatına size eşlik edicek. Seride çalan tüm parçaların dokundu. Belki de müzisyenleri ölümsüz kılan arasında beni bende alan ise şüphesiz ki Fritz şey de budur kim bilir? Bir bahar mevsiminde, Kreisler’in ‘Liebesleid’ parçası Türkçe meali ile hayatı daha renkli görmemizi sağlayacak in‘Aşkın Hüznü’ şüphesiz ki hikayeye de en çok sanlar ile tanışmak dileği ile yakışan parça. Keman için yazılan bu parçanın Rahmaninov tarafından hazırlanmış bir piyano “Elohim, Essaim…. Elohim, Essaim….” düzenlemesi var ki onun tarifi de kelimelerle WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

41


ANİME-MANGA DOSYASI

ANİME DÜNYASINDA ÇİKOLATA SAVAŞLARI

S

evgililer günü sevgililerin birbirlerine hediyeler alarak sevgilerini göstermelerinin en kolay yollarından biridir. Ama her zaman ilginçlikleriyle nam salmış bir ülke olan Japonya da durum yine bildiğimizden farklıdır. Bu günde Japonya da kırmızı güller, hediyeler, akşam yemeğine çıkmış çiftler göremezsiniz. Sevgililer günü Japonya da Kadınların erkeklere özel olarak hazırladıkları ya da hazırlattıkları çikolataları vermeleriyle özdeşleşmiştir. Ve sadece ‘’sevgili’’ kavramıyla da sınırlı değildir. Kadınlar bu gün yaklaşmaya başladıkça çikolata hazırlayacakları kişilerin listesini tutmaya başlarlar. Bu kişilerin içinde iş arkadaşları, patronlar ve yakın arkadaşlar da yer almaktadır. Japonlar Çikolata verme olayını ilişki düzeyine göre isimlendirmişlerdir. İş arkadaşlarına ve patrona verilen çikolatalar giri-choco yani zorunluluktan doğan hediye ismini alırken kız arkadaşların birbirine armağan ettiği çikolatalara

42

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

Yazar: Bensu Cangüler

tomo-choco denir. Japon kadınlarının sevdikleri erkek için yaptıkları çikolatalar ise honmei-choco olarak adlandırılır. Buradaki ‘’honmei’’ kelimesi de ‘’gerçek aşk’’ anlamına gelir. Japonlar sevgililer gününü kutlamalarından tam 1 ay sonra bu günün değişik bir versiyonu olan ‘’white day’’i kutlamaya başlarlar. Beyaz gün sevgililer gününde aldıkları çikolatalarla mutlu olan erkeklerin şükranlarını ya da geri dönüşlerini kadınlara gösterme yöntemlerinden biridir. Onlara beyaz renkte çikolata ve kurabiyeler vererek sevgilerini, minnetlerini belirtirmiş olurlar. Burada beyaz rengin önemi büyüktür. Alınan hediyenin de beyaz renkte olmasına dikkat edilir. Neden özellikle beyaz seçilmiş diye sorarsanız bunu nedeni saf liseli aşkın temsili veya tatlıların ana maddesinin beyaz renkte olmasından kaynaklanır.


ANİME-MANGA DOSYASI Japonların günlük yaşantılarının bir yansıması olan animelerde de sevgililer gününün izlerine rastlarız. Beyaz gün ve sevgililer günü animelerde sıklıkla işlenilen konular arasındadır. Bu günler Shoujo (romantik) animelerin baş konusunu oluşturur. Daha önce de bahsettiğimiz ilişki türüne göre çikolata verme sınıflandırması animelerin sevgililer gününü işlemelerinin temelidir. Shoujo animeler daha çok Giri ve Honmei çikolataya odaklanırlar.

hediye eder. Ama verdiği kişi hiç ilgi göstermezse bu giri-choko olarak kalır. Ya da erkek karakterler birden fazla kızdan çikolata aldığında hangisinin honmei (aşk itirafı) Hangisinin giri (zorunluluk) olduğuna karar veremeyebilir . Ama çikolatanın nasıl duygularla verildiği genelde kızların hareketleriyle açıkça belli edilir. Kız utangaç hareketlerle yaklaşıp göz kontağı kurmadan çikolatasını verip hızlıca kaçarsa bunun honmei olduğu hemen tahmin edilir. Hele hele de çikolata kalp şekilliyse karakterin artık başka bir şey söylemesine gerek kalmamıştır. Animelerde sevgililer gününün kızlar tarafından dünyanın en önemli olayı haline getirilmesi kaçınılmaz bir durumdur. Bunun için aylar öncesinden harçlığını biriktirip çikolata hazırlamaya girişen kızların hayalleri, düşünceleri animelerde geniş bir şekilde yansıtılmaktadır. Hatta gösterilmek istenen karakterler arasında bin bir tarifle istediği çikolatayı yapmayı beceremeyip hüsrana uğrayan, depresyona giren karakterler bile mevcuttur. Bu duygu durumlarına güzel bir örnek olarak Marmalede boy animesinin sevgililer günü bölümü verilebilir. Animenin bu bölümünde hoşlandığı kişiye çikolata yapmadığı için pişmanlık duyan kızlar, kaç kızdan çikolata aldığını sayıp bununla gururlanan erkekler konu alınmıştır.

Animelerde karakterler arası çikolata kabul etmenin belli kuralları vardır. Eğer bir erkek 14 Şubatta honmei choco kabul etmişse, 14 Martta çikolatasını aldığı kıza; şekerleme, kurabiye hediye etmezse ona karşı hiçbir his beslemediğini göstermiş olur. Ama hediye ederse bu hareketi kızın romantik duygularına karşılık verdiğini ve onun da duyguları olduğunu ifade eder. Giri choko ve Tomo choko sınıf arkadaşları arasında gerçekleşir. Örnek olarak Kimi ni Todoke’de izlediğimiz Sawako Kuronuma’nın tüm sınıf arkadaşlarına çikolata yapması, ya da K-On daki kızların birbirlerine çikolata hediye etmeleri gibi. Animelerde Bir kız çikolatasını verirken sadece ‘’giri’’ diyerek verir ki karşısındaki honmei çikolata sanıp duyguları olduğunu düşünmesin. ‘’Giri’’ saygıdan ya da sadece arkadaşlık için verilen çikolataları kapsar. Giri çikolata romantik animelerde bazen oldukça karmaşık bir hal alabilir. 14 şubat’ta kız en özen vererek yaptığı çikolatayı hoşlandığı kişiye Japonya da sevgililer günü ne kadar renkli geçerse geçsin her güzel şeyin bir de karanlık yönü olacağı gibi bu günün de mutsuz eden tarafları da vardır. Çok fazla kızdan çikolata alıp ‘’Playboy’’ ünvanına sahip olan erkeklerin yanı sıra hiçbir kızın çikolata vermediği karakterlerde kendi iç dünyalarında ‘’hiç beğenilmiyorum’’ düşünceleriyle mücadele etmek zorunda kalırlar. Kız karakterler çikolatalarını büyük bir mutluluk ve azimle hazırlamalarının altında yatan ‘’mutlaka karşılığını beyaz günde alacağım’’ düşüncesi animelerde de verilmek istenen mesajlardandır. Kız karakterWWW.JAPONSİNEMASİ.COM

43


ANİME-MANGA DOSYASI ler bir ay sonrasının hayalini kurarak çikolatalarına büyük özen gösterirler. Sevgililer gününün animelere yansıtılmasında vurgulanan bir diğer mesaj da erkeklerin daha çok giri çikolataları kabul etmeye meyilli olmasıdır. Animelerde erkek karakterler çikolata kabul ederken oldukça temkinli yaklaşırlar. Kız çikolatanın giri olduğunu belirttiğinde rahatlayan erkek karakterler mutlulukla çikolatayı kabul ederler . Ama çok fazla kızdan honmei çikolata alan erkekler bir seçim yapmak zorunda oldukları düşüncesiyle gerilirler. Düşündükleri şey 14 martta honmei çikolata kabul ettikleri kıza nasıl dönüş yapacaklarıdır.

İstisnaların dışında sevgililer günü animelerde coşkuyla kutlanır. Okulun popüler çocuğuna çikolata vermek için kuyruk oluşturan kızlar cevap alamayacaklarını bilseler dahi büyük bir umutla çikolatalarını yapmaya devam ederler. Bu durumun Sevgililer gününün School days animesinde işlenen benzerini Vampire Knightta görmüştük. Gece şekli de ‘’gururdan verilmek istenmeyen çikolatalar’’ öğrencilerine çikolata vermek isteyen kızların birşeklinde karşımıza çıkmaktadır. Kız karakter bunu birini ezmeye kadar giden yarışları, kızların bu duo kadar gurur meselesi haline getirir ki aslı honmei rumu ne denli ciddiye aldığını kanıtlar nitelikteydi. olan çikolatayı ‘’giri’’ diyerek verir hoşlandığı kişiye. Animelerde daha çok sevgililer gününe yer verilme- Her yönüyle sevgililer günü çikolatalarını si beyaz günün daha geri planda kalması erkeklerin karakterlerin hoşuna gittiği, ağzını tatKızlar kadar bu günü canlı hale getirecek bir şeyler landırdığı çok açık. Acısıyla tatlısıyla sevgililer yapmamasıdır. Bu nedenle beyaz gün, Japonya’da gününü animelerde yaşamak istiyorsanız bu animelere mutlaka göz atmalısınız. sevgililer günü kadar popüler olamamıştır.

44

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


ANİME-MANGA DOSYASI

10 ANİME YAZIN TÜM RENKLERİNİ BARINDIRAN

Yazar: Gökhan Kuloğlu, Mert Bazna

1

USAGİ DROP 30’lu yaşlarında, yalnız yaşayan ve kendi halinde birisi olan Daikichi, dedesinin cenazesi için annesinin evine gelir ve ilginç bir sürprizle karşılaşır. Dedesinin altı yaşında biz kız çocuğu vardır ve annesi çocuğu terk etmiştir. Cenaze töreninden sonra çocuğun bakımı ile ilgili aile bireyleri karar vermek ister fakat kimse çocuğa sahip çıkmak istemediği için bir türlü sonuca ulaşamazlar. Daikichi tüm ISSHUUKAN FRIENDS aile bireylerini şaşırtarak ani bir karar verir ve Çocukken geçirdiği kaza sonrası yaşadığı eğer Rin de isterse yanında kalabileceğini söyher şey, edindiği arkadaşlar, hayatındaki ler. Ve böylece bir anda kendisini altı yaşında insanlar tarafından hiçbir şey olmamış bir kızı olan baba olarak bulur. gibi unutulan Kaori Fujiyama, bu sebepten içine kapanmış, arkadaş edinmekten korkmaktadır. Günün birinde sınıfındaki Hase Yuuki adındaki çocuk kendisine ”benimle arkadaş olur musun?”diye sorar ve sorunun sorulduğu andan itibaren Kaori’nin tüm şüpheleri, korkuları yavaş yavaş yeniden ortaya çıkmaya başlarken diğer bir taraftan da acaba bu sefer ”unutulmayacak mıyım” umudunun içinde yeşermesine sebep olur. Hase’nin uzun uğraşları sonunda ikili arkadaş olur ve birlikte zaman geçirmeye başlarlar.

2

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

45


ANİME-MANGA DOSYASI

3

GOLDEN TİME Tada Banri liseden mezun olduğu gün arkadaşlarıyla birlikte evlerine giderlerken, köprüden geçerken suda bir şey gördüğünü sanar ve Banri ne olduğuna bakmak isterken köprüden düşer, yaralanır. Kazadan sonra yaraları iyileşmesine rağmen hafızasını kaybeder. Artık onun için geçmişte tanıdığı herkes bir yabancı olmuştur. Artık kendisini de tanımayan bir yabancıdır. Ailesi ve onu seven arkadaşları sürekli Banri’nin hafızasının geri geleceğine dair ümitlerini korumaktadır. Banri kazadan sonra üniversite sınavlarına hazırlanır ve hukuk fakültesini kazanır. Üniversite için Tokyo’da annesiyle birlikte bir ev kiralar ve evini yerleştirir ve sonra annesi kasabaya geri döner. Banri artık büyük bir şehirde yeni hayat ile başbaşadır.

4

5

KYOUKAI NO KANATA Akihito Kanbara okulun edebiyat kulübüne üye ikinci sınıf lise öğrencisidir. Gözlüklü kızlara olan düşkünlüğü ile bilinen Akihito, her ne kadar insan gibi görünse de yarı Youmu’dur ve yaralansa, ölümcül darbe alsada ölmemektedir. Akihito, birgün okul çıkışı çatıdan atlamaya yeltenen Mirai Kuriyama’yı görür ve onu kurtarmak ister. Mirai ise kanını kullanabilen diğer aileler tarafından lanetli olarak adlandırılan ailenin son mensubudur ve yüzünden yapayalnızdır. Ruhlar dünyasındakilerin arasında eşi benzeri olmayan Mirai’yi, Akihito kurtarır. Hayallerindeki gözlüklü sevimli kız karşısındadır artık. Ama sonra beklenmedik bir anda Mirai, Akihito’yu kandan kılıcıyla bıçaklar. Neden ölmediğine şaşıran Mirai, bugün itibaren Akihito’yu takip etmeye sürekli öldürmeye çalışır, zamanla yakınlaşan ikilinin youmularla dolu dünyada maceraları başlar.

BARAKAMON 23 yaşındaki kaligrafi sanatçısı (hattat) Handa’nın sergi müdürünün ödül almış işi için sıradan, tekdüze, orijinal değil gibi ağır eleştrilerde bulunmasına dayanamayarak Handa kendini kaybeder ve müdürü yumruklar. Bu olaydan sonra ise babasının ısrarıyla apar topar Goto Adasına gönderilir. Şehirin oldukça dışında, ulaşım aracının günde bir defa uğradığı, hayatın balık tutmak ve denizle ilgili şeyler yapmakla geçirildiği bu adada CHIHAYAFURU Handa’nın istediği sessizce çalışmak ve sanatında Sıradan bir ilkokul öğrencisi olan Ayase Chikendi yolunu çizmektir. Ama adanın sakinleri, çocukhaya’nın ablası Japonya’da ünlü bir modeldir. ları özellikle de Naru adındaki küçük kız ona o kadar Chihaya dileği ablasını gelecekte Japonya’da fazla ilgi gösterirler ki, bambaşka biri haline gelir. hatta tüm Dünya’da ünlü bir top model olarak görmektir. Okula yeni transfer olan Wataya Arata, sessiz ve pek sevilmeyen bir öğrencidir. Arata’nın hayali Japonya’nın en iyi karuta oyuncusu olmaktır. Arata ve Chihaya bir kez karuta oynarlar ve Chihaya oyundan çok etkilenir ve böylece Chihaya, okuldan arkadaşı Mashima Taichi ve Arata karuta oynamaya başlarlar. Mezuniyetten sonra üçü de farklı okullara giderler ve Chihaya 4 yıl sonra Taichi aynı lisede tekrar karşılaşır. Chihaya, Taichi’den Arata’nın karuta oynamayı bıraktığını öğrenir.

6

46

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


ANİME-MANGA DOSYASI

7

NATSUME YUUJINCHOU Ruhları görme yeteneğine sahip olan Natsume Takashi, bu özelliğini uzunca bir zamandır sır olarak saklamaktadır. Sürekli diğer insanlar tarafından dışlanan ve gördüğü hayaletlerle de arası pek olmayan Natsume’ye, günün birinde vefat eden büyükannesi Reiko’dan garip bir kitap miras kalır. Kitap, büyükannesinin ruhları hapsetmek için kullandığı bağlayıcı anlaşmalarla doludur ve artık Natsume’ye aittir. Kitaba sahip olmasının ardından Natsume’nin yeni bir amacı olmuştur. Hapsedilen ruhların hepsini serbest bırakacaktır. Fakat serbest kaldıktan sonra birbiri ardına ortaya çıkan varlıkların hepsi ona karşı dost canlısı davranmayacak, hatta birçoğu intikam peşinde olacaktır. Buna rağmen Natsume, ruhlara yardım etmeye kararlıdır.

8

9

GLASSLİP Toko Fukami, ailesi ile birlikte Hinodehama adlı küçük bir sahil kasabasında bir cam sanatı işleri üzerine çalışmaktadır. ‘‘Camın diğer tarafından, ötekini yarını görebilirsin’’ temasına dayanan hikayemiz okulda arkadaş olan ve yazın daha da yakınlaşan 6 lise öğrencisinin hikayesini konu almaktadır. Bu öğrencilerden 17 yaşındaki Toko Fukami’nin hayali bir cam sanatçısı olmaktır. Bu sebeple sürekli camdan objeler yapmakta ve bunlardan en sevdiklerini yanında taşımaktadır. Gizemli ve içine kapanık Kakeru Okikura, adında bir çocuk okula transfer olur. Geleceğe dair kesitler gören Kakeru, Toko’ya dair de gelecekteki anılarını görmesiyle ikili ve diğer arkadaş grubu arasındaki ilişkiler gizemli bir hal almaya başlar.

INARI, KONKON, KOI IROHA Fushimi Inari, Kyoto’nun Fushimi bölgesinde yaşayan çok parlak olmayan utangaç bir orta okul öğrencisidir. Sınıf arkadaşı Tanbabashi’ye aşıktır ama duygularını ona açıklayamamaktdır. Bir gün, tilki yavrusuna yardım ettiği için Kami-sama Ukanomitama-no-kami ona dönüşüm yeteneğini bahşeder. Bu dönüşüm ile dış görünüşü değiştirme özelliğine sahip olur. WORKING Bunun üzerine İnari, Tanbabashi’ye aşkını itiraf Küçük ve sevimli şeylere karşı etmek üzere elinden geleni yapmaya başlar. oldukça düşkün olan 16 yaşındaki Aşkının peşinde koşarken türlü maceralara giTakanashi Souta, birgün küçük bir rişen İnari aşkını itiraf edebilecek midir? kız ona aniden bir iş teklifinde bulunur. Sevimliliğe hayır diyemeyen Takanishi işi sevimli bulur ve kabul eder. Böylelikle Japonya’nın kuzeyindeki bölgesinde Hokkaido yer alan Wagnaria isimli bir aile restoranda çalışmaya başlar. Ama bu sevimli restoranda beklediğinin aksine tuhaf iş arkadaşları vardır. Diğer iş yerlerinin aksine yöneticisinden çalışanına kadar ilginç restoranda Takanishi’yi birbirinden komik, ilngiç anlar beklemekte. Yemek ve aşçılık üzerine anime izlemek isteyenlere özel önerimiz.

10

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

47


ANİME-MANGA DOSYASI

ANİMELERİN KÜLTÜREL YÜZÜ FESTİVALLER VE ÖZEL GÜNLER Japonya günümüzde birçok alanda adından söz ettiren bir ülke. Bunların başında da anime geliyor. Üstelik anime günümüzde ne kadar evrensel kültür tarafından şekillendirilmiş olursa olsun modern Japon kültürünün temellerinin yarattığı özgünlükte oluşuyla birlikte içerisinde bir çok kültürel öğe barındırmasıyla da ön planda. Benzersiz bir toplum örneği oluşturan Japonya ise bilimsel ve teknolojik gelişmeleriyle de Batılıların gözünde bile modern hatta postmodern bir yapıda. Fakat bu duruşuna rağmen geleneklerine ve kültürüne de sıkı sıkıya bağlı bir yapıda.

48

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

B

Yazar: Hafize Mutlu

u geleneklerinin en çok dikkat çekeni ise elbette ki festival kültürü. Yılın her zamanı mutlaka bir festivale, bir geleneğe yani kültürel bir etkinliğe ev sahipliği yapan Japonya, bu özelliğini animelere de aktarmaktan çekinmiyor. Özellikle slice of life türündeki animelerin hemen hepsinde karşınıza çıkma olasılığı olan bu kültürel etkinlikleri incelemek istiyorum bu ayki yazımda. Yılın başından sonuna, sayamayacağım kadar çok etkinliği, festivali ve özel günü olan Japonya’nın en bilinen ve animelerde de sık sık karşımıza çıkan birkaç kültürel etkinliğinden / festivalinden bahsetmek istiyorum.


ANİME-MANGA DOSYASI

ORE MONOGATARİ!!

Yılın ilk festivali olan Shogatsu (ya da o-shogatsu) Festivali ile başlamak doğru olacaktır sanırım. Yeni yılın Japon kültüründe oldukça önemli bir yeri var aslında. 1-3 Ocak arasında olsa da etkinliğin izlerinin bir ay taşındığı gözlemlenebiliyor. Bonenkai adını verdikleri eğlenceler düzenleniyor ve özel yemekler yapılıyor. Şans getirmesi için tapınaklara gidiliyor. İlk kez 1873 yılında kutlanan bu etkinlik yeni yıla temizlenerek -eski dertlerden tasalardan kurtularak- girmek anlamına gelse de aile günü olarak da lanse ediliyor aslında. Yani sevilen insanlarla vakit geçirmek önemli bugünlerde. Özel kaplıcalara gitmek bugünlerde yapılabilecek etkinliklerin başında geliyor diyebiliriz. Mesela White Albüm2 animesinde Setsuna’nın yılbaşı kutlamasını sevgilisiyle baş başa geçirebilecekken rakibesi olmasına rağmen aynı zamanda değer verdiği bir arkadaşı olan Kazusa’yı da kaplıcalara çağırması bu festival kutlamalarına örnek olarak gösterebiliriz. Gün doğumunu seyretmek geleneğini de yerine getiren karakterlerimiz beraber geçirdikleri bu zamanda birbirlerini daha yakınlaşmış ve arkadaşlıkları güçlenmişti (bkz: 8. bölüm). Başka bir örnek olarak ise; tam olarak festival havasında olmasa da Ore Monogatari!!’de de güzel bir yıl başı bölümü izlemiştik. Biraz dramatik biraz eğlenceli bir şekilde asıl karakterlerimizin en yakın arkadaşları olan Kurihara ve Nanako’nun aşkları bu bölümde başlamıştı. Yine Bakuman serisinin 3. sezonun 21. bölümünde de Mashiro, Takagi ve Miyoshi yeni yılda kaplıcalara giderler ve yeni yılın ilk gün doğumunda birlikte dilek dilerler.

BAKUMAN

Baharın başlangıcı anlamına gelen Setsubun Festivali ise Şubat ayının başında (3,4) gerçekleşiyor. Diğer adıyla Fasulye Serpme Festivali de denilen Setsubun festivalinde tapınaklardan ya da evlerden soya fasulyeleri serpiliyor ve meydanlarda halka dağıtılıyor. Amaç ise uğur getirmesi ve kötü ruhlardan korunmak. Bu nedenle İblis Kovalama Günü denildiğini de söyleyebilirim. Özel iblis kostümleriyle etrafta dolanan insanları görmeniz kuvvetle muhtemel bugünlerde. Gerçi Barakamon animesinde Setsubun festivalini görmemize rağmen iblis kıyafetli kişileri görmemiştik ama zaten orada fasulyeleri tapınaklardan ya da evlerden değil, konsepte yani adalıların yaşamına uygun bir şekilde gemiden atmışlardı. Handa’nın fasulyeleri yakalamaktaki başarısızlığı hala gözümün önüne geliyor. Oldukça eğlenceli bir aktivite gibi görünen bu festivalde daha sonra ise bu fasulyeler pişirilip yeniliyor.

BARAKAMON

NANA

Çin destanına göre Altair ve Vega adı verilen ama Japonca’da Orihime ve Hikobishi denilen yıldızlarının samanyolunda buluştuklarına inanılan Tanabata yani Yıldız Festivali ise bir başka eğlenceli ve bir o kadar da duygusal olan bir festival. Kökeni Çin halk destanına dayansa da Japon’ların da kutlamaktan zevk aldığı bir festival olan Tanabata Festivali, Tokyo bölgesinde 7 Temmuz’da Sendai bölgesinde ise 7 Ağustos’ta kutlanıyor. Festivalde dilekler bir kağıda yazılıyor ve bambu ağaçlarına bağlanıyor. Böylece dileğin gerçek olacağına inanılıyor. Buna en güzel örneği ise Nana animesinden verebilirim sizlere. Özellikle festivali bilmeyen Shin’e açıklama yaparken Nana’nın çileden çıkmış hallerine çok gülmüştüm (bkz: 22. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

49


ANİME-MANGA DOSYASI

SHİROKUMA CAFE

bölüm). Ama kabul ediyorum, dileğin yazıldığı kağıda tanzaku dendiğini Shin gibi ben de Nana’dan öğrenmiştim. Hatchiko’nun “blast çıkışını yapsın” yazıp bambu ağacına bağladığı dileği gibi, Nana’nın “Hatchiko’nun uzun saçlı bir sevgilisi olsun” dileği de gerçekleşiyordu hatırlarsanız. Fakat “ne dilediğine dikkat et gerçekleşebilir” sözüne ithafen karakterlerimizin hayatları da oldukça fazla değişiyordu bu gelişmelerden sonra. Hatchiko’nun “dileklerin gerçekleşmesi ve mutlu olmak neden bu kadar farklı? bunu hala anlamıyorum” final cümlesi ise bu festival/etkinlik bölümünün en güzel özetiydi diyebilirim. Yedinci ayın yedisinde kutlanan bir festival Nana’da karşımıza çıkmasa olmazdı zaten. Bidiliğiniz gibi Nana Japonca’da “7” anlamına geliyor. Nana animesinin dışında Shirokuma Cafe animesinde de tanabata festivalinin yer aldığı sahne akılda kalanlardan biri. Eskiden 15 Temmuz’da şimdilerde ise 15 Ağustos’ta kutlanan Bon (Obon) Festivali ise Japonya’nın en ilginç festivallerinden. Aslında budist geleneğine dayalı olan bu festivalde; Japon’lar bugünlerde ölülerin evBARAKAMON

50

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

lerini ziyarete geldiğine inanıyor. Ve ruhların evlerini bulmaları için yollara fenerler asıyorlar. Mezarlarda saygı gösterisi olarak yiyecek sunuyorlar ve bon-odori (ya da onde) adını verdikleri özel bir dans yapıyorlar. 3 gün süren festivalde tatil yapılıyor ve iş yerleri kapatılıyor. 500 yıldan fazla zamandır yapılan bu festivalde eğlenceler de düzenleniyor tabii ki. Yine Barakamon’dan örnek vereceğim bu festival için (bkz: 8. bölüm). Tokyo’da bu tür festivallere hiç katılmayan Handa, kasabada Bon Festivali’ne katılıyor ve tüm gününü Naru’nun büyük annesinin mezarı başında geçiriyor. Barakamon’da gördüğümüz kutlama mezar başında oluyor. Ve fenerler sönene kadar mezarların başında bekleniyor. Saygısını sunmak amacıyla ziyarete gelen insanlar ise mezardaki kişinin ne kadar sevildiğini gösteriyor. Aslında oldukça anlamlı olan bu festivalde havai fişeklerin kullanıldığı bile görülüyor.

ACCEL WORLD

Bon Festivali demişken hemen kısaca Awa Odori Dans Festivali’nden de bahsetmek istiyorum. Bon Festivali’nde yapılan Bonodori dansından türeyen Awa Odori Dans Festivali, 12-15 Ağustos tarihleri arasında yapılıyor ve asıl amacı Bon Festivali’ne dikkat çekmek aslında. Yani burada da ölüler için şarkı söyleniyor, dans ediliyor. Yukatalarını giyen kadınlar, erkekler ve çocuklar hasır şapkalarıyla birlikte eğlencelere katılıyor. Yani Bon Festivali için Awa Odori Festivalini kapsıyor diyebiliriz. Awa Dansı’ndan bahsedip de Golden Time animesinden bahsetmezsem olmaz. Seri büyük bir kısmını dans hazırlıklarına ayırıyordu çünkü asıl karakterlerimiz Tada, Linda ve Koko festival kulubüne üye ve festival kulübü de her sene Awa Dans Gösteri’sinde performans sergiliyor. Öte yandan Awa Dansı’nda oldukça


ANİME-MANGA DOSYASI

GEKKAN SHOUJO NOZAKİ-KUN

yeni olan Tada ve Koko’nun -özellikle Koko’nunbeceriksizliği kesinlikle görülmeye değer komedi öğeleri taşıyordu. Güzel bir romantik-komedi olmasının dışında Awa Dansı gibi ilginç bir alanda bilgiler içeren Golden Time animesi kültürel olarak da dolu olması gerçekten çok güzel olmuş. Bunun dışında birçok festival ve etkinlik de var tabii. Mesela 14-15 Temmuz’da kutlanan Yaz Festivali, özellikle havai fişek gösterileriyle ünlü bir festival. Gekkan Shoujo Nozaki-kun’da da gördüğümüz gibi aslında ilanı aşk etmek için mükemmel bir zamanlama örneği! Her ne kadar Gekkan Shoujo Nozaki-kun’da işler istediğimiz gibi gitmese de karakterlerimizin çoğunu sezon finalinde yaz festivalinde havai fişekleri izlerken bıraktık. Sukitte Ii na yo’nun sezon finalinden bir önceki bölümünde izlediğimiz yaz festivali sahneleri ise, bu festivalin özellikle aşıklar için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyordu bence. Mei’nin yukatasını göstermek için Yamato’ya nasıl koştuğunu izleyenler hemen hatırlayacaktır. Festivallere örnek olarak; Hina Matsuri yani Kız Festivali / Bebek Festivali 3 Mart’ta kutlanıyor. Kız çocuklarının mutluluğu için yapılan bu festivalde aileler kız çocuklarına hediyeler alıyor. Resmi tatil olmayan bu festival aslında Tanabata gibi Çin kaynaklı bir festival. 5 Mayıs’ta kutlanan Çocuk Bayramı ise aslında erkek çocuklarına yönelik bir festival. Kodomo no Hi denilen bugünde erkek çocukları samuray kıyafetleri giydiriliyor ve uçurtma uçuruyorlar. Kız Çocuk Festivali gibi Erkek Çocuk Festivali’nin kökeni de Çin kültürüne dayanıyor. Fakat Kız Çocuk Festivali’nden farklı olarak Erkek Çocuk Festivali olan 5 Mayıs resmi tatil.

katalarını giyen kızlar erkekleri bu şekilde etkiler ya da etkilemeye çalışır. Yui’nin Hatciman ile havai fişek gösterisine giderken ne kadar heyecanlandığını Oregairu’nun ilk sezonunu izleyenler hemen hatırlayacaktır. Fakat Hatciman’ın farklı kafası sağ olsun Yui havai fişeklerden olması gerektiği gibi yararlanamamıştı maalesef. Öte yandan Hibike! Euphonium’un festival bölümünde Reira ve Kumiko’nun nefesli çalgılarıyla verdikleri mini konser gibi farklı durumlara için de zemin oluşturmuştur havai fişekler. En güzel havai fişek sahnelerinden biri ise Nana’da karşımıza çıkıyor. Sezon finalini havai fişekler eşliğinde yapan Nana, umut dolu gözükse de aslında oldukça dramatik bir final yapıyordu. İşin ilginç tarafı havai fişekler gibi görkemli ve bir o kadar da heyecan verici bir gösteri üzerine bu dramanın kesinlikle sırıtmıyor oluşuydu.

PLASTİC MEMORİES

Nana’nın senaristine kısa bir selam çakıp kısaca stantlardan bahsedip konuyu bitireyim diyorum. Festival stantları da festivallerin olmazsa olmazları arasında. Japon kültürüne özgü yemekler ve abur cuburları her yerde görebiliyoruz. Balık yakalama ve atış yapma gibi oyunlar da stantlarda rağbet gören aktivitelerin başında geliyor. Bunları ise her festival içeriği olan her animede görebilirsiniz. Ben özellikle Gekkan Shoujo Nozaki-kun ve Barakamon’daki balık yakalama sahnelerinde baya gülmüştüm. Çok eğlenceli gözüküyorlar gerçekten. Yine Plastic Memories’da Isla ve Tsukasa’nın festivalin son hava fişeğinde birbirlerini bulması da duygusal sahnelerden biriydi.

Evet, Japonya’nın önemli birkaç festivalinden ve özelliklerinden bahsetmeye çalıştım. Özellikle animelerde kullanılan bu kültürel öğeler serilerin değerini bir kat daha artırıyor bence. Sırf bu yüzden bile yukarıda örnek verdiğim animelerin Havai fişek gösterileri ise Japon’ların vazgeçilmez hepsi izlemeğe değer diyebilirim. Sonuçta animeler tutkusu diyebilirim. Hemen hemen her festivalde için ne kadar popüler kültürün bir öğesi denilirse dekullanılan havai fişeklerin özellikle sevgililer ya da nilsin, içindeki kültürel ve etnik yapı kendisini sık sık sevgili olmak isteyen çiftler için önemi çok büyük. Yu- gösteriyor. Bu animelerde bunun en büyük kanıtı. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

51


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI

JAPONYA’NIN SAKLI ÇİÇEK TÜNELİ

MOR SALKIM TÜNELİ & FUJİ MATSURİ

Yazar: Yeter Şeko

Japonlar denince ülkemizde şüphesiz herkesin aklına gelen ilk kelime ‘teknoloji’dir. Öte yandan Japonlar gelişmiş şehirleri kadar doğaya olan bağlılıkları ile de isimlerini dünyaya duyurmuşlardır. İşte dünyanın her köşesinden ziyaretçileri olan bir Japon bahçesi ; Mor salkım tüneli... Japonya ve bahar dendiğinde ilk akla gelen festival ‘ Sakura’ olsa da Japonların bahara düşkünlüğü elbette ki bununla sınırlı değil. Japonların, Sakura kadar ünlü olmamasına rağmen her bahar dünyanın pek çok köşesinden kendisine ziyaretçi bulan bir diğer geleneği ise ‘Salkım bahçeleri’. Japonya’nın birden fazla şehrinde karşılaşabileceğiniz bahçeler başta mor salkım olmak üzere pek çok renkten çiçeğin oluşturduğu inanılmaz manzarayı takipçileri ile bu-

52

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

luşturuyor. En çok bilinen Kitakyushu şehrindeki Kawachi Fuji bahçeleri ise salkım çiçeklerinde oluşan tünelleri ile katılımcılarına unutulmaz bir deneyim yaşatıyor.


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI Çiçek festivali gibi festival; Fuji Matsuri Fuji Matsuri, Türkçe bilinen adı ile Fuji çiçek festivali. Çiçekleri kutsayan bu festivalin bir diğer önemli merkezi ise Tokyo’nun doğusunda bulunan Kameido Tenjin’de ki muhteşem salkım bahçeleri. Tokyonun doğusunda bulunan bu küçük yerleşke dükkânları ve Japon kültürünü yansıtan diğer ögeleri ile birlikte salkım bahçelerinin yanında Japon kültürünün de güzel bir yansıması niteliğinde. 100’den fazla salkım ağacını barındıran Kameido Tenjin festivalin tadını çıkarmak için seçilebilecek en doğru adreslerden biri. Pırıl pırıl bir bahar gününde Kuzey Kameido istasyonundan 15 dakikalık yolculuğunuzun ardından sizi karşılayacak ilk şey Torii olarak bilinen Japonya’da Şinto tapınaklarının kutsal alanına giren giriş kapısı olacak. Alana girdiğiniz de ise sevimli kırmızı köprüsü henüz açmış yüzlerce çiçeği ve harika havası ile Kameido Tenjin, size gerçekten kutsal bir mekâna girdiğinizi hissettirecek. Kameido kelime anlamı ile Kame( Kaplumbağa) İdo (tatlı su) anlamına geliyor. 1600’lü yıllar boyunca kum depolamak için kullanılan ada önceleri kaplumbağa şeklindeymiş. Daha sonrasında bu alana taşınan insanlar içebilecekleri tatlı suyu ancak bu kaplumbağa şeklinde ki adadan sağlayabileceklerini keşfetmişler. İşin ilginç yanı ada da çok fazla kaplumbağanın yaşıyor olması. Güneşin tadını çıkaran kaplumbağalar çiçekler kadar dikkat çekiyorlar. Edo’ döneminde ortaya çıkan bir resim sanatı olan Ukiyo-e ustası Utagawa Hiroşige’nin hayatı üzerine kurulan bir gelenek üzerine adada devam ettirilen bir ritüel de var elbette. Edo’nun Yüz Güzel Manzarası’ olarak bilinen bu gelenek temelde çiçek festivalinin çizimlerinin ‘Ema’ olarak adlandırılan bulunduğu ahşap baskıların arkasına dileklerin asılması şeklinde gerçekleşiyor. Her yıl binlerce ziyaretçiye kapılarını açan bu bahçeleri ziyaret etmek için en uygun zaman ise Nisan sonu veya Mayıs başları. 2016 yılı için geç kalınmış bir rota olsa da önümüzde ki yıllar içerisinde Japonya’nın muhakkak görülmesi gereken yerlerinden biri olduğu şüphesiz.

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

53


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI

54

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI

Çiçek Şehrinin Söğüt Kadınları

GEYSALAR ,

G

Yazar: Birsen Albayrak

eyşalar çeşitli sanatsal gösterilerle konuklarını eğlendiren ve en iyi şekilde ağırlamaya çalışan geleneksel kadın eğlendiricilerdir. Genellikle müşterileri erkektir. Ancak bu noktada şunu belirtmek gerekir ki geyşa kadınları sıradan hayat kadınları değillerdir. Kelimenin köküne baktığımızda “gei” sanat anlamına, “sha” ise kişi anlamına gelir. Bu doğrultuda da geyşalar için profesyonel “performans sanatçıları” demek daha doğru olur. Geyşaların bir diğer ismi Geiko’dur; bu isim Japonya’nın Kyoto da dahil batı eyaletlerinde kullanılır.

Mesleğinde henüz yeni olan çırak Geyşalar Maiko (dansçı çocuk) veya hangyoku (yarı mücevher) veya o-shaku olarak isimlendilir. Beyaz makyajı, özenle hazırlanmış kimonosu ve maiko saçı geyşa dendiğinde akıla gelen ilk imgeleri oluşturur. Bir kadın geyşa topluluğuna katıldığında maiko olarak başlamak zorunda değildir; yapması gereken şey tam bir geyşa olarak kariyerine başlayabilmek için fırsat yakalamaktır. Her iki koşulda da geyşa veya maiko, sahneye çıkmadan önce bir yıl eğitim almak zorundadır. 21 yaş geyşa olmak için harcanan süre göz önüne alındığında, maiko olmak için geç bir yaş olarak görülür. Ortalama olarak, maiko olarak başlamanın yaşı Tokyo’da 18 iken Kyoto’da 15’tir. Ancak tarihine baktığımızda geyşaların sık sık erken yaşlarda eğitime başlamış olduğunu görüyoruz. O dönem Geyşaların erken shikomi (eğitim) ve minarai (izleyerek öğrenme) süreci, modern zamandaki süreçten daha uzun zaman alıyordu.

yer değiştiren ve çoğunlukla etrafta gezinen kişilerdi. Bunlardan bazıları para karşılığı cinsel hizmetler sunarken, bir kısmı da, daha iyi eğitimli olanlar, yüksek sınıf toplantılarında hizmet sunuyordu. İmparatorluk sarayı Heian-kyō (Kyoto)’ya taşındıktan sonra oluşan durumlar Geyşa kültürünün doğmasını sağladı ve kent güzellik düşkünü elitlerin yeri haline gelmeye başladı. Böylece shirabyoushi dansçıları gibi yetenekli kadın sanatçılar gelişmeye ve başarılı olmaya başladı. Geleneksel Japonya, erkeklerin eşlerine sadık olmasının zorunlu olmadığı belirterek, cinsel keyfi kabullendi. İdeal bir eş mütevazı bir anne ve evinin yöneticisiydi. Bu noktada erkekler cinsel keyif ve romantizm için eşlerine değil fahilşelere gidiyorlardı. 16.yüzyılda inşa edilen “yūkaku” adı verilen “zevk evleri” mutlak idare tarafından oluşturularak, dışarıdaki kanunsuz “yūjo” (kadınla eğlenme) durumuna son verildi ve ruhsatlı hale getirildi. En yüksek yūjo sınıfı geyşalardan önceki nesil olan “tayuu”lardı. Aktrisliğin ve fahişeliğin bir kombinasyonu olan Tayuular, sahnede erotik danslar ve skeçler sergilerlerdi. Onların “kabuku” adı verilen “çılgın ve rezil olma” anlamına gelen bu yeni sanatları ve “kabuki” adı verilen dansları, geleneksel japon tiyatrosu Kabukinin başlangıcı sayılır.

Günümüzde geyşaların hala gerçeklikten ayrı bir dünya olduğu söylenir. Öyle ki, Geyşaların dünyası “karyūkai “ başka bir deyişle “çiçek ve söğüt dünyası” olarak adlandırılır. Geyşalar zekaları, güçleri ve zerafetlerinden dolayı “söğüt”lerdir; üst sınıf fahişeleri oiranlar ise rengarenk oldukları ve oiranın kelime anlamı “ilk çiçek lider” olduğu için “çiçekler” olarak adlandırılmışlardır. 18.yüzyıla girerken keyif evleri youkakkular zamanla cinsellikten daha fazlasını teklif eden “Çekici Eğlence Geyşanın Tarihi Merkezleri” haline gelmiştir. Bölgelerinin en başarılısı Japon tarihinin ilk dönemlerinde de saburuko (servis olan fahişeler müşterilerini dansla, müzik çalarak kızları) adı verilen kadın eğlendiriciler de mevcuttu. ve şarkı söyleyerek eğlendirmeye başlamışlardır. Saburuko kadınları 600lerdeki mücadelelerde aileleri Zamanla her biri yeni bir uzmanlık alanı edinerek WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

55


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI geyşa ismi bazı fahişeler kendilerini Amerikan askerlerine geyşa olarak tanıttığı için de isim statüsünü bu zaman süresinde kaybetti. 1944’lerde geyşa dünyası, çay evleri, barlar ve geyşa evleri olmak üzere zorla kapatıldı ve kadınlar fabrikalarda çalışmaya zorlandı. 1 yıl sonra ise tekrar açılmalarına izin verildi. Ancak çok az kadın geyşa alanına geri dönerek, batı etkisini reddedip bu tarz eğlence ve yaşam ile geleneksel olanı yaşatmayı tercih etmiştir. Japonya savaşı kaybettikten sonra geyşalar dağıldı ve meslek karmakarışık hale geldi. İşgal sırasında yeniden bir araya gelen oluşum, savaş sonrası ekonomik patlamayla birlikte değişti. Modern Japonya’da kızlar sözleşmeli hizmet ile satılmaz. Günümüzde ise geyşanın cinsel yaşamı, onun kişisel meselesidir. özelleşti ve “saf eğlence”anlayışı ortaya çıktı. 18.yüzyıla yakın ortaya çıkan bu anlayışla birlikte keyif evlerinin ilk eğlendiricileri geyşalar oldu. İlk geyşalar erkekti, en popüler ve yetenekli fahişeleri görmek isteyen müşterileri eğlendirirlerdi. Kadın geyşaların habercisi/öcüsü ise genç “odoriko”lar yani para ile dans için tutulan iffetli dansçı kızlardı. 1960’larda odorikoların popüler talepçileri yüksek samuray sınıflarıydı evlerinde bu hizmeti kiralarlardı. Ancak 18.yüzyılın başlarında bu durum fuhuşa dönmeye başladı. Bu durumun içinden odorikolardan bir tanesi geyşa ismini benimsedi (erkek geyşalardan sonra). 1970’lerde kendini ilk kadın geyşa olarak isimlendiren, şarkıcı ve shamisen çalan Kikuya adında Fukagawa’dan biriydi ve zamanla başarısını arttırarak o bölgede kadın geyşa kültürünün gelişmesine katkı sağlamıştır. 1960 ve 70’lerde bir çok kişi sadece eğlendirici olarak (fahişe değil) genellikle erkek geyşalarla birlikte aynı yerde çalışmaya başladı. Keyif evlerinde çalışan geyşaların cinsel hizmet vermesi Oiranların işini koruyabilmesi açısından kesin bir şekilde yasaklandı. Fahişelerin varlığı erkeklerin cinsel ihityaçları gözetilerek ruhsatlandıktan sonra, geyşalar için bilgili kadın refakatçiler ve sanatçılar gibi ayrı bir mevki oluştu. 1980’de geyşalar bir kadın işgali haline geldi ve Oiranların toplum içindeki popüleritesinin azalmasına neden oldu. Geyşa tarzı toplumda bir moda akımı gibi kadınlar tarafından taklit edilmeye başlandı.Geyşalar arasında birçok farklı sınıflandırma ve rütbeler mevcuttu. 2.Dünya Savaşı geyşa sanatlarına düşüş getirdi, savaşın sonuçlarından dolayı birçok kadın fabrika ve başka yerlerde çalışmak durumunda kaldı. Ayrıca

56

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

Bir Geyşa’nın Eğitimi ve Toplumdaki Yeri Geleneksel olarak geyşalar eğitimlerine genç yaşlarda başlarlar. Bazı kızlar çocuk gibi geyşa evleri (okiya)ne bağlılardır. Bazı geyşalar kız çocuklarını kendileri gibi geyşa olarak yetiştirir ve gelecek için varis veya mirasçı olarak tayin eder. Maiko, çırak olarak sözleşme ile okiyaya bağlı kılınır. Okiya yiyeceğinden içeceğine, kimonosuna, obisine kadar maikonun birçok ihtiyacını karşılar. Eğitimleri çok pahalı olduğu için maikolar sözleşmeye bağlı olarak kazandıkları ile bu eğitimlerinin parasını geri öderler. Bu borç geri ödemesi maiko tam bir geyşa olduğunda da devam devam edebilir; ne zamanki borcu biter o zaman taşınmakta ve istediğini yapmakta özgürdür. Bir geyşa adayı resmi eğitimi izleyerek öğrenme anlamına gelen “minarai” ile başlar. O-chaya (çay evi)


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI adı verilen geleneksel Japon evlerindeki bir tören (ozashiki)de aday, geyşa ile birlikte misafirlerle etkileşim halinde olur. Bu etkileşim ve görerek öğrenme ile birlikte genç kız, iş anlayışını ve potansiyel müşterileri aramayı öğrenir. O-chaya, normal çay evlerinden farklıdır. Genelde geleneksel Japon ahşap evlerinden oluşurlar ve içerlerinde her konuk veya konuklar için geleneksel tahta kapılı ve yerleri tatami kaplı odalar veya geleneksel Japon stili bahçeler bulunur. O-chaya baş kadınlarına “okami” adı verilir. Başlayan eğitiminin son aşamalarına doğru, yaklaşık 6 ay sonra kızlar “maiko”(dansçı kız) diye çağrılır. Maikolar çırak geyşalardır ve geyşa olma aşamaları 5 yıla kadar sürebilir. Maiko üst düey maikolardan ve akıl hocası geikolardan ders alır. Onee-san ve imouto-san (senior/junior, tam olarak “abla/kız kardeş”) ilişkisi oldukça önemlidir. Bir kızın üstü olan onee-san, ona hanmachide çalışma hakkında herşeyi öğretir. Ayrıca, uygun bir yolla çay servis etmeyi, dans etmeyi, shamisen çalmayı, gündelik konuşmayı ve daha fazlasını da öğretir.

olandır. Kanzashi ve saç süsleme bantları kullanılarak yapılan bu saç için maikolar her hafta kuaförde saatlerini harcar ve bozulmaması için delikli yastıklarda yatarlar. 20-21 yaşlarında maikolar “erikae” adı verilen yaka değiştirme töreni ile tam bir geyşa olurlar. Yaka değişiminin gerçekleşebilmesi için Maikonun genç kızlıktan kadınlığa adım atmış olması gereklidir. Bu nedenle de “mizuage” adı verilen açık arttırma yolu ile maikonun bekarlığı en yüksek fiyatı verene satılıyordu. Maikoların buna itiraz etmemesinin sebebi mizuage ile tam bir geyşa olmaları ve eve olan borçlarını bitirebilmiş olmalarıdır. (Günümüzde mizuage uygulaması yoktur.)

Maiko eğitiminin üç ana unsuru vardır: Birincisi, resmi sanat eğitimidir. Bu eğitim her hanmachi bölgesinde bulunan özel geyşa okullarında verilir. İkincisi eğlence eğitimidir. Bu eğitim çeşitli çay evleri ve partilerinde Maiko’nun onee-sanı gözlemlemesi ile gerçekleşir. Üçüncüsü sosyal beceridir. Hanmachi bölgesinde sokakta edinilen eğitimdir. Resmi selamlama, hediyeler ve ziyaretler Japon sosyal yapısının anahtar parçalarıdır. Bu durum maiko için de geçer- Bir Geisha’nın en büyük amacı konuklarını ralidir. Bir geyşa olarak hayatta kalabilmek için destek hatlatmak olduğundan (fiziksel anlamda değil), ağı oluşturmak çok önemlidir. konuklarının işleri, hobileri, ilgi alanları kısaca neredeyse hemen hemen her konuda bilgi sahibi olMaikolar Japon turizminin harika manzaları olarak maları gerekmektedir. Geyşaların müşterileriyle cinnitelendirilir ve tam bir geyşadan daha farklı sel münasebeti yasaktı. Geyşalar mesleklerini ömür görünürler. Maikonun kimonosunun kırmızı kenarlı boyu sürdürebilir. Mesleği bırakan geyşalar genelyakası enseyi vurgulamak için boyundan gevşek likle, bar ya da restoran işletmek gibi eski işleriyle askılı bir şekilde durur. Maikoların yakası kırmızı, bağlantılı işler yaparlar. Müşterileriyle evlenip işi geyşaların ki ise beyazdır.Yüzdeki makyajın aynısı bırakan geyşalara da rastlanır. ensede de yer alır. Ensenin vurgulanmasındaki amaç en çekici bölge olması ve buraya yapılan “üç ayak” Kyoto’da 5 tane geyşa bölgesi yer alır ve bu bölgeler hanşekli ile parmaklıklar ardında kalmış bir kadın machi (çiçek şehirler) olarak bilinir. Bunlar arasında Gion görünümü verilmek istenir. Yüze yapılan solgun Kōbu, Ponto-chō ve Kamishichiken en yüksek statüye makyajın geleneksel amacı konuğuna karşı duygu- sahip olanlarıdır. Buralar çok pahalı olmakla birlikte larını gizlemektir. Kimonosu parlak ve renklidir, obisi güçlü iş adamları ve politikacıların uğrak yerleridir. Diğer ise ayak bileklerine kadar uzanır. “Okobo” adı verilen iki Geiko bölgesi olarak Gion Higashi ve Miyagawa-chō 10cm yaklaşık yüksekliğindeki geleneksel tahta yüksek prestijleri olsa da daha düşük rütbede görülür. ayakkabıları giyer ve küçük adımlar atarlar. Maiko- Kyoto bölgesinde yer alan geyşalar “geiko” olarak bilinir. ların çıraklık derecelerine göre 5 farklı saç stili vardır: Onun dışında Tokyo’nun en bilinen hanmachileri Shim“Nihongami” saç stili maiko ile en yakından ilişkili bashi, Asakusa ve Kagurazaka’dır. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

57


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI

JAPONYA’NIN lezzetlİNDEN: RAMEN

TOKYO’DA 5 FAVORİ MEKAN

J

apon mutfağının önemli lezzetlerinden olan Ramen, aslen Çin’den gelmesine rağmen Japonya’da o kadar popülerleşmiştir ki Japon mutfağının vazgeçilemez bir parçası olmuştur.

Et suyu ile yapılan ramen, erişte içerisine dilimlenmiş et, kurutulmuş deniz yosunu, kamaboko, yeşil soğan, mısır ve yumurta gibi malzemelerle servis edilen popüler bir lezzettir. Kyushu’nun tonkotsu rameninden Hokkaido’nun miso ramenine kadar birçok çeşide sahip olan bu lezzet günümüzde Türkiye’de tüketilmeye başlanmıştır. Ramenin Türkiye’de tanınmasında hiç kuşkusuz animelerin ve Japon filmlerinin büyük etkisi olmuştur. Naruto anime serisindeki

58

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

Yazar: Gökhan Kuloğlu

önemli bir öğe olan ve gerçek hayatta var olan İchiraku Ramen ile zihinlerde yer edinmiştir. Ve bu süreci ise 1985 yapımı Juzo Itami’nin Tampopo filminde de ramen ve erişte çorbası yapım sanatı gözler önüne serilmiştir. Ve bunlara ek olarak ramenin dünyaya tanıtılmasında


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI 1994 yılında Yokohama Shin-Yokohama Ramen Müzesi’nde 9 ramen dükkanının birbirinden farklı ürünlerini sergilemesiyle bu lezzet dünyaca tanınma fırsatı bulmuştur. Son yıllarda hazır gıda firmaları erişte, hazır ramen olarak kutular içerisinde bu ürünleri dünyanın dört bir yanında satışa sunmuşlardır. Türkiye’de de bu ürünlerden farklı çeşitler bulunmaktadır. Peki yolunuz Japonya’ya düşerse rameni nerede yemek gerekiyor sorusuna gelecek olursak sizlere 5 önemli noktayı yazalım:

5 FAVORİ MEKAN

3

1

4

2

5

MENYA MUSASHI: Tokyo’nun Shinjuku bölgesinde yer alan Menya Musashi, diğer ramen yenilen mekanlara göre daha çok restoran havası taşımakta. Müzik eşliğinde Tokyo usulü ramen yiyebileceğiniz Menya Musashi sakinlik severler için ideal.

ICHIRAN: Tokyo’nun en sevilen mekanTOKYO RAMEN STREET: Tokyo islarından biri olan Ichiran, ramen severler tasyonunda hızlı servisi ve lezzetiyle için ideal. Kendine ayrılmış küçük kabinmüşterilerinin yüzünü güldüren başka leri, özel sunumuyla, otomattan alınan bir mekan. Ayrılmış küçük alanlarda rabiletle siparişinizi verdiğiniz sevimli bir mekan. Ve meninizi yiyebileceğiniz mekan erişteden farklı en önemlisi ramenleri mükemmel. tat almak isteyenlerin uğrak noktası.

GOGYO: Japonya’da alışılmış ramen MENYA ITTOU: Tsukumen tarzı ramentadının dışına çıkmak isteyenler için leri ile bilinen mekan size bir lezzet ilginç bir mekan olan Gogyo, yanmış geçidi sunuyor. Özellikle ev yapımı erişsoya ve miso ile servis ettiği ramenleri teleri, deniz mahsullerinden yaptıkları ağızda farklı bir tat bırakıyor. Farklılıklara açık çorbalarıyla sizleri büyüleyecek Menya Ittou’da olanlar için önerebileceğimiz bir mekan. Tsukumen yemeden ayrılmayın. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

59


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI

24 SAATİN YETERLİ OLMADIĞI BİR YER

Shinjuku Yazar: Bensu Cangüler

60

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI

S

hinjuku Megakent Tokyo’nun geniş eğlence, iş ve alışveriş merkezlerinin bulunduğu 23 özel semtinden biri ve yönetim merkezidir.

Shinjuku’nun kalbi olan Shinjuku İstasyonu dünyanın en kalabalık tren yolu istasyonudur. Shinjuku istasyonundan her gün iki milyondan fazla yolcu geçer. Etrafı idari merkezler, alışveriş alanları ile dolu olan Shinjuku, Japonya’nın doğal güzelliklerini ziyaretçilerle buluşturan ünlü parklara da sahiptir. Tokyo’nun en geniş doğa parkı olan Shinjuku Gyoen Japonya’nın mevsimsel doğa harikalarının en güzel izlenebildiği yerlerden biridir. Shinjuku’ya yolunuz ilkbaharda düşerse birbirinden güzel kiraz çiçekleri manzaralarını Sonbaharda ise ağaçların renk dönüşümlerini burada seyredebilirsiniz.

SHINJUKU İSTASYONU

SHINJUKU GYOEN

Edo döneminde (1603-1867) toprak ağalarının elinde tuttuğu Shinjuku Gyoen daha sonradan Tokyo mülkü haline gelmiştir. Bir süre sonra botanik bahçesine dönüştürülerek mülk hakkı imparatorluk ailesine aktarılmıştır. 2. Dünya Savaşında tamamen yıkılan park daha sonradan yeniden inşa edilerek halkın kullanımına sunulmuştur. Shinjuku bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ile gece hayatının da ritmini elinde tutmaktadır. Özellikle Kabukicho ve Golden Gai bölgeleriyle oldukça ünlü olan Shinjuku’nun gece hayatının kalbi Kabukicho’da atmaktadır. Golden gai ise Kabukicho’nun sınırları içinde küçük geleneksel mekanlarla dolu yaklaşık 200 tane barı ve yiyecek mekanını barındırmaktadır. Bölgenin bir diğer ünlü mahallesi ise Shin-okubo Koreatown’dur. Shin-okubo geniş bir alana yayılmış Kore restoranları ve K-pop müzik dükkanlarıyla hem genç yerli halkı hem de binlerce turisti kendine çekmeyi başarmıştır. Restoran bölgesi olarak faaliyet gösteren Omoide Yokocho da ise ramen, soba ,sushi, yakitori gibi geleneksel yiyecekleri bulabilirsiniz. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

61


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI

ANİMELERDE SHINJUKU İZLERİ 5

Yazar: Bensu Cangüler

Centimeters Per Second, animesinde baş karakterler Akari & Takaki’nin çocukluğunun geçtiği mekan olan Shinjuku kiraz bahçeleri gerçek halinden birebir aynı olarak yansıtılmıştır. Filmde shinjuku’nun vurgulandığı ve önem taşıdığı diğer bir nokta Takaki’nin Akari ile buluşmaya giderken başlangıç noktası olarak Shinjuku trenine binmesidir. Daha sonra bildiğimiz üzere Takaki’nin karlı havada o bitmek bilmeyen, zorlu yolculuğu başlayacaktır.

62

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON KÜLTÜRÜ DOSYASI Makato Shinkai’nin 5 centimeters Per second da olduğu gibi bu yapımında da gerçekle tıpatıp aynı çizimlere yer vermesi ve Shinjuku’yu olduğu gibi yansıtması oldukça beğeni toplamıştır. Yapım Montreal’in Fantasia Festivali’nde Satoshi Kon animasyon jüri ödülüne layık görülmüştür.

Kullanılan mekanların canlı ve gerçeğini aratmayan çizimleriyle beğeni toplayan film izleyenlerin üzerinde sanki kartpostala bakıyormuş gibi bir izlenim bırakmaktadır. Yönetmen Makoto Shinkai’nin son yapımı olan ‘’Garden of Words’’ Shinjuku’nun önemli parklarından Shinjuku Gyoen de geçmektedir. Karakterlerin yağmurlu bir günde parkın bir köşesine sığınıp, yiyeceklerini paylaşıp sohbet etmeleri ve bunu her yağmurlu günde tekrarlamaları filmin temelini oluşturmaktadır.

Bu örneklerin dışında 2013 yapımı Gatchaman Crowds, 2010 yapımı Bakumun, 2008 yapımı Toradora!, 2013 yapımı Coppelion, 2013 yapımı Yama no Susume gibi anime serilerinde konu olmuştur. Shinjuku’nun gözde mekanları istasyonundan Shinjuku Gyoen’ine, caddelerinden mağazalarına kadar birçok noktası animelerde hayat bulurken Tokyo’nun bu gözde mekanını da gezme fırsatı bulmuş oluyoruz. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

63


JAPON müzİĞİ DOSYASI

Gelenekselden Popülere

JAPON MÜZİĞİ

S

anatsal bir form olarak müzik, sessizlik ile sesin belli bir zaman aralığında ifade edilir. Duyulara yönelik etkileşim yaratan müzik tarihsel dönem, bölge, kültür ve kişisel beğenilere bağımlı olarak önemli farklılıklar gösterir. Genel olarak müziğin tanımı Batı tarafından şekillendirilmiş olsa da her kültürün kendine özgü modern ve geleneksel müzik türleri vardır.

Yazar: Birsen Albayrak

Geleneksel Japon Müziği Geleneksel Japon müziği Japonya’nın halk müziğidir. Tiyatro, saray müziği (gagaku) ve enstrümental olarak üçe ayrılır.

Tiyatro; Japonya’da müziklerin önemli rol oynadığı drama türünde bir çok tiyatro formları mevcut. Ancak bunların başını Noh ve Kabuki tiyatroları çekmektedir. Noh tiyatrosu Japon geleneklerini en üst düzeyJaponya’da müzik her zaman din, şiir, tiyatro ve de yansıtan ve bilinen en eski tiyatrodur. Tiyatronun dansla (no, kabuki, bunkaru) iç içe olmuştur. Ja- müziği hayashi-kata adı verilen bir enstrümental pon müziği geleneksel ve modern olarak iki tar- topluluk tarafından çalınır. Kullanılan enstrümanlar za ayrılır ve geniş bir yelpazeye sahiptir. Japon- ise taiko (Japon davulu), ōtsuzumi (büyük bir kum ca’da müzik kelimesi ongaku (音楽)’dur; kanjide saatine benzeyen davul), kotsuzumi (küçük kum“on” (音) “ses” ve “gaku” (楽) “zevk” kelimelerinin saati şeklindeki davul) ve nohkan (bambu flüt). Hayashi topluluğu Noh tiyatrosunda yokyoku (vokal birleşmesinden oluşmuştur.

64

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON MÜZİĞİ DOSYASI shamisen (ince boyunlu bağlama) kullanır. Tokiwazu, tayu adı verilen ezberden okuyan kişilerden oluşur ve shamisenkata chuzao (orta boyunlu bağlama) kullanır. Tokiwazu Kiyomoto müziği ile benzerlik gösterse de daha ağır tempolu işler ve sahnede gerçekleştirilir. Kiyomoto da tayu ve shimasenkatadan oluşur ve chuzao kullanılır; ancak kelimeler ve cümleler duygu yüklü olduğu için çok tiz tonlarda okunur. Ki ve Tsukute; iki adet kare meşe tahta parçasıyla yapılan farklı seslerin oluşumunu kapsar. İki tahtayı birlikte vurduğunuzda çıkan ses “ki”, ikisini sert bir keresteye doğru vurduğunuzda çıkan ses ise “tsukute” koro) ile birlikte sahne alır. Kabuki tiyatrosu parlak olarak adlandırılır. makyajı, harikulade kostümleri ve dekorları ile Japonya’nın dini öğeler barındırmayan klasik tiyatrosudur. NAGUATA GEZA Kabuki’nin ilk örneklerinde Noh tiyatrosundaki Hayashi topluluğu yer alırdı. Sonralarda ise Kabuki shamisen (bağlama) gibi enstürmanları da içermeye başladı. Kabuki müziği üç kategoriye ayrılabilir: Geza, Shosa-ongaku ve Ki & Tsuke. Geza; Kuromisu olarak adlandırılan siyah bambu perdenin arkasından, sahnenin sağında gerçekleştirilen ses efektleri ve müzikleri içerir. Üç çeşidi vardır: ilki şarkı,ikincisi şarkısız shamisen sesi, üçüncüsü ise norimono olarak GAGAKU adlandırılıan shamisen yanında diğer enstürümanlarla birlikte yapılan müziktir. Shosa-ongaku; dans ve oyunculukla birlikte sahnelenen müziktir. Shosa-ongaku Takemoto, Nagauta, Tokiwazu ve Kiyomoto müzik tarzlarını içerir. Takemoto müziği oyunculuğa eşlik ederken diğerleri kabuki dansına eşlik eder. Takemoto’da genel olarak sahnelenen bölüme ilişkin kısımlar seslendirilir. Aktörler dizeleri Takemoto ile senkronize şekilde söylemeye çalışır. Saray Müziği (Gagaku); Gagaku Japonya’nın SHOSA-ONGAKU en eski geleneksel müziğidir. İçerisinde şarkılar, danslar ve diğer Asya müzikleri yer alır. Gagaku’nun 2 tarzı vardır: enstürmental müzik olan kigaku ve vokal müzik olan seigaku. Gagaku türleri ise 3 tanedir: Shōmyō; bir çeşit Budist müziği olan shoumyou, vecizelere eklenen melodilerden oluşur. Kökeni Hindistan’dır, Japonya’da ise Nara döneminde başlamıştır. Shoumyou, bir veya birden fazla rahip tarafından söylenen capelladır. Jōruri; shamisen ile birlikte öykü anlatımının olduğu bir müzik türüdür. Birçok çeşidi bulunmakla birlikte Naguata Geza’da en çok görülen biçimlerden asırlardır süre gelen ve bugün de devam eden gebiridir. Bu biçimde utakata adı verilen şarkıcılar lenekleri vardır. Nagauta; shamisenin kullanıldığı ve shamisen çalan kişiler (shamisenkata) yer alır. bir müziktir. Kabuki dansı için, kabuki diyalokları Utakata sahnenin sağına shamisenkata ise soluna için ve kabukiden bağımsız olmak üzere kendi orturur, shamisenkata tiz sesler çıkaran hasozao içinde üç tarza ayrılır. NOH TİYATROSU

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

65


JAPON müzİĞİ DOSYASI Enka: Enka ikinci dünya savaşı öncesi ve sonrasında Japonların en popüler müziği olmuştur. Günümüzde ise yaşlılar arasında en sevilen müzik türüdür. Enka şarkıları genelde ümitsiz aşklar, nostalji vb konularla ile ilgili sözlerden oluşun hüzünlü şarkılardır ve şarkıcıları, özellikle kadınlar, genelde geleneksel kıyafet olan kimono ile şarkılarını söylerler. Ünlü Enka Şarkıcıları: Koboyashi Sachiko, Hikawa Kiyoshi,Tendo Yoshimi, Tsuki Hiroshi. Enstrümental Müzik; Enstrümental müzikte, geleneksel Japon halk müzikleri çalınır. Enstrümanlar arasında telli, vurmalı ve üflemeli çalgılar yer alır. Bu enstrümanlara kısaca değinecek olursak; ÜFLEMELİ ÇALGILAR Hotchiku: Erdem bambusu olarak adlandırılan dikey Japon neyi. Nohkan: Kabuki ve Noh tiyatrolarında kullanılan, çok tiz sese sahip enine Japon neyi. Ryouteki: Gagaku’larda kullanılan ve dragon flüt olarak adlandırılan enine ney türü. Shakuhachi: Rahipler tarafından kullanılan dikey ney türü. Shinobue: Çok tiz sesli enine ney türü. Hichiriki: İki dilli, hem gagaku müziği hemde ryouteki enstrümanı olarak kullanılabilen flüt. Shou: Serbest dilli, 17 ince bambu borulu üflemeli enstrüman. Yu: Shou’ya benzer serbest dilli antik Çin üflemeli enstürmanı. Horagai: Trompet olarak kullanılan büyük deniz kabuklarından oluşan üflemeli çalgı. HOTCHIKU

HORAGİ

TSUZUMİ

KAKKO

SHOUKO

TAİKO

VURMALI ÇALGILAR Kakko: İki başlı Japon davulu. Taiko: Japon savaş davulu. Otsuzumi: Kum saati şeklindeki küçük boy davul. Tsuzumi: Kum saati şeklindeki büyük boy davul. Shime-daiko: Küçük Japon davulu. Hyoshigi: Bambudan yapılan ve süslü iple birbirine bağlanan tokmaklar. Shouko: Küçük bronz çan. TELLİ ÇALGILAR Biwa: Kısa boyunlu, süslemeli ud. Öykü anlatımlarında kullanılır. Ichigenkin: Geleneksel müzikte kullanılan telli kanun. Sanshin: Üç telli shamisen(bağlama). Yamatogoto: 6 veya 7 telli kanun. Koto ve diğer telli enstürmanlara oranla yerli olduğuna inanılan çalgı aleti. Kokyou: Yay ile çalınan telli çalgı. Koto: 13 telden oluşan telli çalgı olan Koto, Japonya’nın geleneksel enstürmanıdır. Geleneksel müziği merak edip dinlemek isteyenler için ise şunları önerebiliriz: The Rough Guide to the Music of Japan, Oki – Dub Ainu, Umeko Ando – Upopo Sanke, Japanese Traditional Music Volc 1-3-: Gagaku, Nogaku; Kabuki, Yoshida Brothers – 1, 2 and 3. BİWA

NOHKAN

66

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

SHINOBUE

KOTO


JAPON MÜZİĞİ DOSYASI

KOTO SANATÇISI ATSUKO SUETOMI

S

Yazar: Gökhan Kuloğlu on yıllarda Japonya ve Türkiye arasındaki gelişen ilişkilerin en güzel ve önemli örneklerini kültürel alanda görmeye devam ediyoruz. Son yıllarda ülkemizde Japon kültürü adına origami, sumi-e, shodo, resim sergisi, Japonca konuşma yarışmaları, Japon kültürü üzerine çalıştaylar ve Japon müziği konserleri verilmekte. İşte, iki ülke arasındaki bu kültürel temasların en önemli temsilcilerinden olan son dönemde verdiği konserlerle tanıdığımız Japon müziği ve koto sanatçısı Atsuko Suetomi’yi sizlere tanıtacağız.

Japon müziği içerisinde Çin ve Kore kökenli etkileşimli müzik anlayışları barındırdığı için bu açıdan müzik aletleri de çeşitlilik göstermektedir. Bu müzik aletlerinden ülkemizde en çok bilinenler Biwa ve Koto’dur. Bu iki müzik aletlerini kullanan sanatçılar ülkemizde sıkça konserler vermektedir. Bu müzik aletlerinden koto, Japonya’ya özgü telli çalgı olup yaklaşık 2 metre uzunlukta olan, kanun ya da santura benzeyen geleneksel Japon çalgısıdır. Yer değiştirilebilen köprüler üzerine kurulmuş 13 telden oluşur. Köprüler ideal pozisyona getirilene kadar hareket ettirilerek teller akordlanır. Başparmağın ucuna, işaret parmağının ön yüzüne ve orta parmağın iç yüzüne yerleştirilen üç mızrap yardımıyla çalınır. 17. yüzyıla kadar kraliyet ailesi ve çevresinde çalınan bir müzik aleti olan koto, daha sonra sanatı belli kişilerin saray ve yüksek zümre dışında icra etmeye başlamasıyla saray dışında da bu sanat icra edilmeye başlanmıştır. Ülkemizde daha önce Çağdaş Japon Koto Müziği Konseri, Türk Japon Vakfı tarafından düzenlendiği etkinliklerde, İzmir’de Japon Sakura Esintisi etkinliğinde, Ankara, İstanbul ve Sakarya gibi illerde düzenlenen çeşitli etkinliklerde koto dinletileri ile Japon müziğinin hoş tınılarını bizlerle buluşturan Atsuko Suetomi, 9 Temmuz’da Tokyo’da düzenlenecek WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

67


JAPON müzİĞİ DOSYASI olan Japonya & Türkiye Dostluk (Japan&Turkey Friendship Concert) konserinde sahne alacak. Kendine özgü müzik anlayışı, sesi ve koto müziği ile dinleyicileri huzurla buluşturan Atsuko Suetomi, Musashino Üniversitesi, Takasaki Güzel Sanatlar Ünversitesinde Japon kültür ve Japon müziği okudu. Koto müziğinin önemli isimleri Tasao Sawai ve Kazue Sawai’nin öğrencisi olan Suetomi, Japonya ve diğer birçok ülkede konserler verdi. Sanatçının Japonya’da çıkarmış olduğu ‘’Torino yoni’’ Kuş Gibi ve ‘’Ege no kazar ni hukarete’’ Ege Esintisi albümleri bulunmakta. Ayrıca sanatçı 20072009 yılları arasında İstanbul’da yaşamıştır. 2000 yılında Dünya Kupasında konser vermek üzere Kore Kültür Bakanı tarafından davet edilen Suetomi, 2000-2002 yılları arasında Amerika’da konser turu yaptı. 2002’de Hawai’de Japonca Radyo organizasyonu ile Noel konseri veren sanatçı, 2003’de Peru’da Japonya Büyükelçiliği’nin düzenlediği organizasyona konuk sanatçı olarak katıldı. 2005 yılında Endonezya ve Singapur gibi ülkelerde konserler verdi. Ayrıca Bali Intercontinental Hotel’in ricası üzerine Sumatra Tsunami mağdurları için hayır konseri verdi. 2005 Türkiye’de Japonya Büyükelçiliği, Japonya İstanbul Başkonsolosluğu, Ürgüp Belediyesi, Üsküdar Belediyesi ve Mersin Türk Japon Dostluk Derneği gibi yerlerde konserler verdi. 2010 yılında İzmir’de yaşamaya başlayan Suetomi, 2010 Türkiye’de düzenlenen Japon Yılı etkinlikleri çerçevesinde Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlük Konseri, Buca Belediyesi, Muğla Belediyesi ve İstanbul Sabancı Müzesi’nin davetiyle katıldığı konserlerde DEÜ hocası Serpil Sormaz ile sanatını icra etti. Flüt sanatçısı Şefika Kutluer’in Ankara’da düzenlediği Uluslararası Flüt Festivaline davet edildi. Şefika Kutluer, Burhan Oçal ve Çağatay Akyol ile sahne aldı. 2011 Nisan’ın da İzmir Büyükşehir Belediyesi, Japonya İstanbul Başkonsolosluğu ve JİKAD’in ortak organizasyonu ile “’Japon Güzelliği ve Ustalığı” adlı konserini verdi. Mayıs’ta ise Ankara’da Türk Japon Vakfı tarafından Japon depremzedeler yararına Şefika Kutluer ile birlikte konser verdi. Sanatçının websitesi: www.atsukosuetomi.com Facebook sayfası: facebook.com/atsukosuetomikoto

68

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON MÜZİĞİ DOSYASI

JAPON MÜZİĞİNİN MODERN YÜZÜ

J-POP & J-ROCK

Yazar: Birsen Albayrak

J

-POP Japon pop müziğinin kısaltmasıdır. J-pop’ın doğuşu Japonya’da 1980 sonu 1990 başlarına rastlar ve 1990larda J-Pop enkalardan daha çok bahsedilir hale gelir. Yine de bu dönemde pazarda bir etkililik arayışına girilir ve 1990-93 yılları arasında J-Pop dünyasına disco müzikleri damga vurur. Dönemin sanatçılarının çoğu the Being System ajansından çıkar. Bu sanatçılar arasında B’z, Tube, B.B.Queens, T-Bolan,Zard, Wands, Maki Ohguro, Deen, ve Field of View yer almaktadır. Dönemin önde gelen sanatçısı ise B’z olmuştur.

Chage and Aska’nın 1991 single “Say Yes” ve 1993 single “Yah Yah Yah”, Kome Kome Club’ın 1992 single “Kimi ga Iru Dake de”, Mr. Children’ın 1994 single “Tomorrow Never Knows” ve 1996 single “Namonaki Uta” ve Globe’un 1996 single “Departures” 2 milyondan fazla satan albümlere örnek olarak verilebilir. Mr. Children’ın 1994 yılı Atomic Heart albümü Oricon Chart’ta 3.43 milyon kopya satarak yeni bir rekora imza atmıştır. 1979’da müzik hayatına başlayan Chage ve Aska ikilisi bu dönemde popüler hale gelmiş, 1996’da MTV Unplugged’ın bir parçası haline gelmiş ve Asya grupları arasında bunu ilk gerçekleştiren grup olma Bu yıllarda bir çok sanatçının amacı 2 milyon ünvanına ulaşmıştır. TM Network’un 1994’te yakopyayı aşmak olmuştur. Kazumasa Oda’nın 1991 saklanmasının ardından Tetsuya Komuro ciddi single “Oh! Yeah!/Love Story wa Totsuzen ni”, bir şarkı üreticisi haline gelmiş ve 94-97 yıllarına WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

69


JAPON müzİĞİ DOSYASI saya çıkmış, 1999’da dağılmalarını duyurmadan önce Speed en popüler grup olmuştu. 2008’de ise tekrar bir araya gelmişlerdi. Speed dışında döneme damga vuran Morning Musume’nin lideri Sharam Q olmuştur. Grubun popülaritesi ise Hello!Project ile artmıştır. Bu yıllarda kadın şarkıcılar kendi şarkılarını yazıp söyler olmuştur. Müzik listelerinde başı tutan kadın şarkıcılar arasında Hikaru Utada, Ayumi Hamasaki, Misia, Mai Kuraki ve Ringo Shiina yer almıştır. J-pop’da bu dönemlerde çeşitlenme ce değişim yaşanmıştır. Johnny & Associates daha sonra 2000lerde yeni erkek grupları piyasaya çıkarmıştır: Tackey & Tsubasa, NAMIE AMURO NEWS, Kanjani Eight, KAT-TUN ve Hey! Say! JUMP. Onun dışında 2005 yılında piyasaya çıkan AKB48 “Komuro family” olarak (TRF, Ryoko Shinohara, kadın grubu J-popu adeta kasıp kavurmuştur. Yuki Uchida,Namie Amuro, Hitomi, Globe, Tom- Büyük bir derya olan J-pop dünyasına burada çok omi Kahala ve Ami Suzuki) damga vurmuştur. kısa ve orta yerinden değinmiş olsak da aslında JaBu dönemde Komuro önderliğinde yayınlanan pon popüler müziğinin tarihi burada yazılanlardan 20 hit şarkıdan her biri bir milyondan fazla satışa daha uzun ve daha detaylı. Ancak bu yazıda temel ulaşmıştır. Namie Amuro dönemin en popüler solo olarak J-pop’a değinilmiştir, diğer popüler Japon şarkıcılarından biriydi. 1990ların sonunda J-rock’ın müzikleri ele alınmamıştır. büyüdüğü fark edilmeye başlandı. Visuel Kei’nin büyümesine katkı sağlayan popüler gruplar ise Glay, Luna Sea, ve L’Arc-en-Ciel oldu. Visuel Kei Japon müzik dünyasında sanatçıların yaratmış olduğu bir harekettir diyebilir. Tarzı tanımlayan şey değişen makyaş düzeyleri, özenli ve detaylı saç stilleri ile gösterişli kostümleri. Batı’da “gösterişli rock (glam rock)” olarak tanımlanan visuel kei ile birlikte J-rock, J-pop’u gölgede bırakır hale gelmeye başlamıştır. 1999’daki Glay konserine Makuhari Messe’de 200,000 fanın katılması ile Japonya’daki en büyük solo konser olarak bu konser Guiness ReHIKARU UTADA korlar kitabına girmiştir. Günümüzde popüler olan ve listeleri sallayan güncel Johnny & Associates birçok erkek idol grubu ile J-pop şarkıcılarını belirtecek olursak; AKB48, Flower, piyasaya çıkmıştır: SMAP, Tokio, V6, KinKi Kids ve Tokimeki&Sendenbu, Sakurako Ohara, Luce Twinkle Arashi. 90’ların sonunda ise kadın gruplar piya- Wink, Arashi, Kiss Bee, Yamaguchi Kassei Gakuen, Rie Murakawa, B2takes!, Moso Calibration, EGOIST, Porno Graffiti, Hiromi Go, SKE48, Pentagon, Spy Air, Faky, Kattun, Hey! Say! JUMP, Ayumi Hamasaki, Kyary Pamyu Pamyu, Kumi Koda, Exile, Yui, Ai Otsuka, Orange Range, C-ute, Muto Ayami, Perfume, Ikimono-gakari, E-girls, Hatsune Miku, capsule, Momoiro Clover Z, Angerme, Kana Nishino, Berryz Kobo, Nogizaka46, Kabushi Factory, Nana Mizuki, Namie Amuro, Country Girls, Lovendor, Tsubaki Factory, Tsunku, SuperFly, Tomohisa Yamashita, Dream, Tanpopo, ZYX, May J, Stereopony, Erika Umeda ve daha adını GLAY yazarak bitiremeyeceğimiz niceleri…

70

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


J

-ROCK, Japon rock müziğinin kısaltılmışıdır. J-rock 1960’larda Amerikan ve İngiliz rockdan etkilenmiştir. Japonya’nın ilk rock grubu şarkı sözlerinin neredeyse tamamı İngilizce olan Group Sounds’tur. 1970li yılların başında ortaya çıkan folk rock grubu Happy End ise şarkılarını japonca oluşturan ilk rock grubu olmuştur. 1980 sonu 1990 başı J-Rock’ın başarıya ulaşmasında ana rolü punk rock grubu The Blue Hearts ve heavy metal grubu X-Japan üstlenmiştir. Japon rock müziği Asya’da geniş çaplı bilinmesinin yanısıra dünyada da yaygın bir kült haline gelmiş ve kendisini on yıllardır kıyaslandığı J-pop’tan sıyırmıştır. J-Rock’ın kendini Jpop’tan sıyırmasında Visuel Kei’nin etkisi büyüktür. Visuel Kei Japon müzik dünyasında sanatçıların yaratmış olduğu bir harekettir diyebilir. Tarzı tanımlayan şey değişen makyaş düzeyleri, özenli ve detaylı saç stilleri ile gösterişli kostümleri. Batı’da “gösterişli rock (glam rock)” olarak tanımlanan Visuel Kei’nin büyümesine katkı sağlayan popüler gruplar ise Glay, Luna Sea, ve L’Arc-en-Ciel’dir. Japonya aynı zamanda metal grupların dünya turneleri için başarılı alanlardan biridir ve bir çok live albüm Japonya’da kaydedilmiştir. Örnek vermek gerekecek olursak; Judas Priest’inUnleashed in the East, Iron Maiden’ın Maiden Japan, Deep Purple’ın Made in Japan, Michael Schenker Group’un One Night at Budokan ve Dream Theater’ın Live at Budokan. Japon heavy metal grupları 1970lerin sonunda ortaya çıkmaya başladı. Bunların öncülüğünü ise 1975’te gitarist Kyoji Yamamoto tarafından kurulan Bow Wow ve 1981’de gitarist Akira Takasaki tarafından kurulan Loudness üstlendi. İlk glam metal grubu Kabuki makyajından ilham alan Seikama-II ve Visuel Kei hareketinin öncüsü X Japan 1982’de en çok satan metal grupları olmuştur. Japon metali global ilgiyi 2014’te uluslararası başarıya imza atan Baby Metal ile kazandı. Youtube’daki Gimme Chocolate!! videosunun etkisiyle başarıya ulaşan grup, Sonisphere Festival 2014’te canlı performans aldı. Ayrıca Metallica ve Slayer gibi grupların sahne aldığı Kanada’nın Heavy Montréal 2014 de de sahne aldı. Grup aynı zamanda Lady Gaga’nın 2014 “ArtRave: The Artpop Ball” turnesinde açılışı yaptı. 2000 yılı sonu 2010 yılının başlarına Japon metal gruplarında İngilizce bilen ve çoğunluğa İngilizce seslen-

JAPON MÜZİĞİ DOSYASI

THE BLUE HEARTS

THE GAZETTE

direnlerin sayısı arttı. Bunların başında ilk başarıyı yakalayan grup Ellegarden olmuştur. Sonrasında ise SiM, Alexandros, Man with a Mission, Coldrain, Nothing’s Carved in Stone ve One Ok Rock gibi gruplar ingilizce albümleri ile tanınır olmuştur. Ortaya çıkan birkaç yeni gruplarda ise hafif caz, alternatif pop ve klasik müziğin nüktelerinin görüldüğünü söyleyebiliriz. “Yeni grup patlaması” olarak tabir edilen bu hareketle birlikte oluşturulan yeni metal parçalar biraz daha modern ve akılda kalıcı olmuştur. Her zaman olmasa da vokalistlerin tiz bir tonda bağırması ve şarkının ilerleyen bölümlerinde de rap olması söz konusu olabiliyor. Bu yeni tarza giren gruplar arasında Gesu no Kiwami Otome, Sekai no Owari, KANA-BOON, Local Connect ve Sakanaction yer alıyor. Bunlar dışında Japonya’da ve dünyada kendinden söz ettiren J-Rock grupları; the GazeTTe, L’Arc~en~Ciel, Scandal, Versailles, Alice Nine, Dir en grey, UVERworld, SID, Asian Kung-Fu Generation, Nightmare, Girugamesh, Flow, D’erspairs Ray, Stereo Pony, Lm.C, SuG, Luna Sea, Maximum the Harmone, Malice Mizer, An Cafe, Abingdon Boy School, Gackt, Glay, Penicilin, S.K.I.N, VAMPS, FLIP, Spyair, B’z ve daha bir çoğu... WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

71


JAPON müzİĞİ DOSYASI

72

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON MÜZİĞİ DOSYASI

Sıradışı Melodiler,Sıradışı Bir İmaj

SEKAI NO OWARI

S

Yazar: Tuğba Kale

ekai no Owari’nin sırrı kullandıkları sıradışı imgeler. ‘’Dünya’’ müziklerinin en büyük ilham kaynağı. Herkese ulaşabilecek farklı dünyaları şarkılarına yansıtıyorlar ve özgün müzikleri ortaya çıkıyor. Kullandıkları değişik enstrümanlarla da bunu destekliyorlar.

2007 yılında kendi gizli dünyaları clubEARTH’da ilk çalışmalarına başladılar. Nakajin, Fukase Saori ve DJ LOVE isimli 4 çocukluk arkadaşının kurduğu bu grup şimdi kendilerine özgü, sıradışı müzikleriyle ilerlemeye devam ediyor. Misyonları 7’den 70’e herkesi o büyülü dünyaya sokabilmek, grubun vokalisti Fukase’nin müzikle tanışmadan önce geçirdiği sinir atakları yüzünden kendini dünyanın sonunda hissetmesi ve müzikle tanışması, müzik sayesinde hastalığını yenmesi grubun ismini belirlemiş. Şimdi Dünyanın Sonu adıyla kendi dünyalarını J-pop severlere açıyorlar. Grubun 3 üyesi Nakajin, Fukase ve Saori şarkı sözlerini yazıyor. DJ LOVE ise onlara en uygun melodileri seçiyor. DJ LOVE grubun en büyük gizemi. Onun gerçek adını kimse bilmiyor ve yüzünü de palyaço maskesinin ardında saklıyor. Grup yakında 10. Yılını devirecek fakat DJ LOVE’ın yüzü hala sır. Sekai no Owari ya da fanlarının onlara kısaca seslendikleri adıyla SekaOwa bugüne kadar toplam 3 albüm yayınladı. 2015 yılında 3. Albümleri Tree’yi çıkardılar ve devasa bir konser verdiler. Alışılmışın dışına çıkarak sahnelerinde 30 metrelik bir ağaç yeşerttiler. Ayrıca 2015’de Attack on Titan Live Action uyarlaması için de 2 tane şarkı hazırladılar. Ve bunların katkılarıyla 2016’nın başında Space Shower Music Awards’da yılın en iyi grubu ödülünü aldılar. Şu anda ise 4. ve tamamı İngilizce albümleriyle müziklerini Avrupa’ya da taşımayı ve yeni ülkelere görebilmeyi hedefliyorlar. ‘’Biz müziğimizin içine her şeyi katıyoruz. Şimdiye kadar sadece Japonya’daki insanlarla paylaşmak mümkün oldu, fakat biz sonunda dünya ile paylaşmaya karar verdik. Biz orijinalliğimizi sadece müziğimiz aracılığıyla ifade edeceğiz.’’ Sekai no Owari

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

73


JAPON edebİYATI DOSYASI

74

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON EDEBİYATI DOSYASI

KALEMİNDEN KAN DAMLAYAN YAZAR

YUKİO MİŞİMA Ve öykü kİTABI ‘‘YAZ ORTASINDA ÖLÜM’’

B

Yazar: Deniz Balcı

ir yazar düşünün, kaleminin yazdığı her şey tartışılmış, yazarlığın varoluşunu çok kere sorgulatmış, eserleriyle sınırları kat be kat aşmış, ölümüyle bile fırtınalar koparmış... Çağdaş Japon edebiyatının zirvesi, dünya edebiyatının da en kült isimlerinden olan birinden bahsediyorum: Yukio Mişima. Kavgacı, fanatik, faşist, eşcinsel, mazoşist, sadist, röntgenci, ensest... Onun için söylenmiş çok şey var ama onu tam anlamıyla karşılayan bir sıfat yok. O tek bir kelimeyle sınırlandırılamayacak, etiketlemeyecek derecede engin ve farklı bir yazar.

Yönettiği filmlerle, tartışılan bir sinema anlayışı oluşturuyor. Sinema estetiğine dair kalıcı sözler söylüyor. Sanatla yetinmeyen Mişima, Uzak Doğu dövüş sanatlarında ustalaşıyor, en iyi samuray kılıcı kullanan kılıç üstatlarından biri oluyor. Tüm bu süre içinde Japon Savaş Sanatı konusunda makaleler kaleme alıyor, işin hem teorik kısmını hem de pratik kısmını birleştirerek bunun sunumunu yapıyor. Hem yazar olan hem de Japon Samuray geleneğince silah kullanmakta ustalaşmış arkadaşlarıyla militer bir grup kuruyor. Her şeyle ilgili görüşlerini ince bir şekilde aktardığını söylediği Bereket Denizi Mişima bir samuray ailesinin ferdi olarak dünyaya Dörtlemesini yazdıktan hemen sonra, kurmuş geliyor. Çocukluğunun büyük bir kısmını babaan- olduğu örgütle Japonya’da bir askeri kışlaya nesinin yanında geçiriyor ve babaannesi ona bir darbe yapıyor. Burada yanlış batılılaşmaya karşı kız çocuğuymuş gibi davranıyor. Küçük yaşların- matifestosunu okuyor ve sonrasında Sephuko da, kapı deliklerinden annesini röntgenliyor. Aklı yaparak intihar ediyor. selim olmaya başladığında entelektüel merakları ağır basıyor. Bir yandan da Japonya’nın binlerce Böylesi bir çağdaş yazar hakkında hükme varyıllık tarihi ve sanatı içinde kayboluyor. Üniversi- mak kolay bir şey değil. Hele ki bizden çok teyi Tokyo İmparatorluk Üniversitesi’nde okuyor. farklı, köklü bir uygarlığın bir parçası olarak Bir süre memurluk yapan Mişima, sonunda ken- doğmuş, gelişmiş ve sonsuzlaşmışsa çok daha dini yalnız yazarak var edebileceğine inancından; zordur. Çünkü hem üzerinden geçen zaman işinden ayrılıyor ve yazmaya başlıyor. O güne ka- az gelir değerlendirme için, hem de bambaşdar ülkesinde yazmış yazarların en üretken olanı ka bir kültürün egzotikliğine kapılabilme ihhaline geliyor. 45 yıllık kısa yaşamına, onlarca ro- timali ortaya çıkar. Bu yüzden Mişima gibi bir man, onlarca hikaye, onlarca tiyatro oyunu, seya- üstadı değerlendirirken biraz çekingen kalmak, hat kitabı, makaleler, şiirler, senaryolar sığdırıyor. kuramsal saptamalar yapmak için korkakça Yazmakla yetinmeyen Mişima, hem oyuncu hem cümleler kurmak çok normaldir. Bizden çok de yönetmen olarak filmler yapıyor, kabuki ve no daha yetkin ve önemli isimler, edebiyat tarihitiyatrolarında rol alıyor, tiyatro oyunlarının yö- nin çok değerli yazarları, Mişima’nın ardından netmenliğini yapıyor, fotomodel olarak çalışıyor. onu yazmak istemişlerdir. Henry Miller ve Marİçinde kendi evininde olduğu birçok yapının mi- guerite Yourcenar’ın yazdıkları en tatmin edimarisine imza atıyor. Senfoni orkestrası şefi oluyor, ci örnekleridir. Bu usta yazarlarda Mişima’nın dekor ve kostüm danışmanlığı yapıyor. Birçok gizemine, dehasına ve değerine kendilerince kez Nobel Edebiyat Ödülüne aday gösteriliyor. yakınlaşmaya çalışmışlardır. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

75


JAPON EDEBİYATI DOSYASI o dönem Japonya’sında adının kitaplarda geçirilmesi oldukça sıra dışı ve ileri bir anlayışın ifadesi olarak görülmektedir şuan. Mişima, iflah olmaz entelektüelliğinin zemini de ilk tanınan eseriyle ortaya koymuştur. Yukio Mişima, Haruki Murakami’den sonra eserlerinin birçoğu Türkçe’ye çevrilen nadir Japon yazarlardandır. Ancak halen çevrilmemiş çok sayıda değerli eseri vardır. ‘Bir Maskenin İtirafları’ndan sonra arada çevrilmemiş eserleri bir kenara koyarsak, 1954 tarihli ‘Dalgaların Sesi’ belirleyici niteliğe sahip romanlarından bir tanesidir. Mişima’nın ayrıksı bir anlayış gösterdiği tek romanıdır bu. Yüzünü karanlıktan ışığa ‘Yazarın kalıcılığı yazdıklarındandır’ ilke- döndürdüğü tek kitap olma özelliğini taşır. Bir si kapsamında eserlerinden bahsederek, ada öyküsü olan ‘Dalgaların Sesi’ Mişima’nın iyonunla bir bağlantı kurmaya çalışacağım. ‘Bir imserlikle sevişmesidir. Kendisini Budizm, HinMaskenin İtirafları’ yazarı Japonya’ya tanıtan ilk duizm, Şinto ve diğer Uzak Doğu mistik inanışlarınromanı. Kendi çocukluk ve ergenlik serüvenin- dan geçirmiş genç bir adamın, aşka aşkının den bahsettiği, sarsıcı kesitlerle dolu öz cin- güzellemesidir. sel haritasını çizdiği bu roman; Freudyen yorumlamalara açık, ilk eser olarak oldukça Mişima sonraki yıllarda daha sarsıcı işlerin çarpıcıdır. Yazarın otoportresi üzerinden evren- yaratıcısı olmaya başlamıştır. Rahatsız eden disel sayılabilecek ergenlik travmalarına sert zeler kurmaktadır. Küçük yaşlarda babaannesi bir müdahale şeklidir. Kendini yazma, kendini ve babasından aldığı sert Japon terbiyesi, genç yeniden biçimlendirme, Mişima’da saplantılı yaşlarda travmalarla altüst olan eşcinsel kimliği, bir dürüstlük içinde gerçekleşmektedir. Kitaba anormal olabilecek ancak kendisinin kutsadığı ayrıntılı bakıldığında dönemdaşlarından olan kötücül tarafı onun yazınına yansımıştır. 1963 Avrupalı Albert Camus’un, Jean Paul Sarthe’ın senesinde kısacık ama çok güçlü bir roman öne sürdüğü karanlık felsefeden çok uzakta yayımlamıştır: ‘Denizi Yitiren Denizci’. Kötülüğün değildir. Yalnız batılaşmaktan kaçmamış kendi kökenleriyle yarı otobiyografik bir şekilde hesapkültürüne de fanatik bir şekilde bağlı kalmış bir laşmasıdır bu kitap. Bu hesaplaşma bir noktadan Japon’un özgün sesi duyulmaktadır. Avrupa’yı sonra teslimiyete dönüşmektedir. Zira Mişibilen ve tanıyan Mişima bu eserinde Marcel ma’nın insandan umudu yoktur artık. ‘Denizi Proust, Oscar Wilde gibi sesini kendine yakın Yitiren Denizci’ birçok açıdan yazarın ‘Kusursuz bulduğu yazarların adını zikreder ve bir para- bir arınma yaşamı ancak kanla yazılmış bir şiir lellik kurmaya çalışır. 20.yy edebiyatının en dizesine dönüştürerek mümkündür.’ cümlesibüyük isimlerinden biri olan Marcel Proust’un nin sağlamasıdır. Militarist tarafı çok anlatılır Mişima’nın ancak tartışılmaz. Ancak Mişima’ya okumalarınızda çok kere yer verdikten ve yazarın temalarına adım adım yaklaştıktan sonra farkına vardığınız bir şey olur. Kılıcının olduğu gibi kaleminin de ucundan kan damlamaktadır yazarın. Meydanlarda dökülen kan gibi cümlelerininde oluk oluk şiddetin gösterileri vardır. ‘Denizi Yitiren Denizci de bunun en somut örneklerindendir. Hayatı kavramsallaştırma yolunda Mişima, edindiği samuray kültürü zihniyetini, Zen Budizm’inden geçirerek; edebi bir şekilde ifade etmenin yollarını aramaktadır.

76

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


ÖLÜM YAZ ORTASINDA

‘Yaz Ortasında Ölüm’ Mişima’nın Türkçede yayınlanan ilk ve tek öykü kitabı. Yazar II. Dünya Savaşı sonrası tüketilen Japon toplumu insanlarını konu almış kendine. Öyküleri 1946 - 1963 seneleri arasında kaleme almış. 11 tane öykü bulunmakta kitapta. Özellikle yazın sıcak saatlerinde okunduğunda, kalpte sıkışma yaratan cinsten vurucu öyküler bunlar. Bir çocuğun ilk sigara içme deneyimi, aile içi cinsel ilişkiler, güce sahip insanların acımasızlığı, yalnızlaşan insanın çaresiz kaldığı anlar gibi konularda yazmış büyük yazar. Romanlarının hepsi başlı başına bir tartışma konusudur Mişima’nın. Pro-

JAPON EDEBİYATI DOSYASI vakatör bulunan bu romanlara zıt bir şekilde daha az dikkat çekerek anlatmıştır öykülerini. Öyküleri okurken bazen Jun’ichiro Tanizaki okuyormuş gibi hissettim kendimi. Elbette Mişima’nın Tanizaki’ye öykünmesi gibi bir durum söz konusu değil ancak bazı noktalarda hikayeciliklerinin benzeştiğini düşünüyorum. Tanizaki’nin dolaysız, sade anlatımı Mişima’nın bu öykülerinde de kendini gösteriyor. Keşke daha fazla öyküsü çevrilse de okuyabilsek isteğini doğuruyor insanda. Öykücülük bambaşka bir şey. Giriftlerden kaçınarak, kısa ve derdini anlatan öyküler yazmak her yazarın işi değil. Bu yüzden hayatı boyunca hikaye yazmış ve romana girişmemiş yazarlar ya da tam tersi durumlar çoktur edebiyat tarihinde. Ancak Mişima hakkıyla altından kalkmış bu öykülerin. Kitap 1985 senesinde Japonca aslından değil başka dil çevirilerinden çevrilmişti Türkçeye. 2011 senesinde Can Yayınları kitabı, Hüseyin Can Erkin’in Japonca aslından yaptığı çeviriyle yeniden yayımladı. Eski versiyonla bu çeviri arasında karşılaştırmalı okuma yaptığınızda aradaki farkların ne kadar çok ve estetik açıdan yanıltıcı olduğu görüyorsunuz. Japonca ve Türkçe aynı dil ailesinden akraba olduklarından dolayı, aslında duyumsal ve duygusal olarak doğru çeviri yapmak daha kolay. Ancak ülkemizdeki çevirmen sıkıntısı eski zamanlarda buna izin vermiyordu. Şimdi yapılan Japonca aslından çeviriler, eserlerin ne denli canlı ve ruhu olan şeyler olduğunu gözler önüne seriyor. Halaları plajda göz kulak olduğu yeğenlerinin boğulduğunu görür ve duruma dayanamayarak oracıkta kendide hayatını kaybeder. Geriye kalan eksilmiş bir ailenin öyküsüdür kitaba adını veren ‘ yaz ortasında ölüm’. Annenin durumu daha zor kabullenip kendini suçlaması, babanınsa durumu anneye göre daha kolay kabullenmesi - belkide kendini işine veriyor olmasa o da bu kadar kolay atlatamazdı- klasik kadın erkek arasındaki duygusal farklılıklar. Mişima ölüm temasını seviyor bunu çok da güzel kullanıyor bunu kitaptaki ‘yurtseverlik’ adlı öyküde de görebiliyoruz.Teğmen Şinji Takeyama en yakın çalışma arkadaşlarının isyancıların arasında olduğunu ve imparatorluk birliklerinin kısa bir süre sonra birbirlerine saldıracaklarını öğrenip büyük bir üzüntüye kapılır ve hara-kiri yapmaya karar verir.Yalnız sıradan bir hara-kiri değildir bu.Teğmen eve gelir durumu karısı Rieko’ya anlatır çok olağan bir şeymiş gibi karşılar karısı ve “ ben hazırım,sana eşlik etmek için izin istiyorum”der ve karşılıklı son verirler hayatlarına işte bu bağlılık,bu sevgi beni çok etkiledi.Sonrası Mişima’nın ölümü anlatmadaki ustalığı. Ayrıca filme de çekilmiş bu öykü ve Mişima hem yönetip hem de oynamış. ‘‘Tanıtım Bülteninden’’

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

77


JAPON EDEBİYATI DOSYASI

YÜKSEL GÖRMEZ’İN GÖZÜNDEN

JAPONLAR VE JAPONYA A Yazar: Deniz Balcı

lfa Yayınları 2016 Nisan’ın da ‘Çin: Gittim Gördüm Yazdım’ ve ‘Japonya: Gittim Gördüm Yazdım’ isimli iki kitap yayımladı. Bu kitaplar Çin’e ve Japonya’ya dair şimdiye kadar yazılmış kitaplar arasında özgün bir yere oturmayı başaracak niteliğe sahip, dikkate değer eserler.

dan biri değil ‘Japonya: Gittim Gördüm Yazdım’. Eğer beklentiniz Japonya’nın doğal güzelliklerinden bahseden, klişe genel geçer bilgilerle bezenmiş bir seyahat öncesi kitabıysa sizi çok tatmin etmeyebilir. Artık internet sayesinde hemen ulaşabileceğimiz bu bilgilerden daha fazlasını sunuyor bize yazar. Japonya’da yaşamak gibi bir düşünceniz varsa mesela bu konuda olağanüstü bilgilendirici ve yararlı bir kitap.

Yazar Yüksel Görmez yıllarca iş sebebiyle Uzak Doğu’da zaman geçirmiş bir isim. Orada sahip olduğu izlenimler, deneyimler ve yaptığı okuma- “1850: Amerikan donanması zoruyla dışa açılma. lar sonucu bu ülkelere dair öğrendiği her şeyi kita- 250 yıllık endüstri devrimi sürecini elli yılda tamamplarına yansıtmaya çalışmış. Sıradan gezi kitapların- lama. Sıradan bir ülkeden süper emperyalist güce

78

WWW.JAPONSİNEMASİ.COM


JAPON EDEBİYATI DOSYASI dönüşme. İki atom bombası ile teslim olma ve çöküntü. Meclis bahçesinde patates yetiştirecek kadar fakirleşme. Küllerinden doğma ve dünyanın ikinci büyük ekonomisi makamına yükseliş. Onca zenginliğe rağmen otuz beş metre kare evler. İnanılmaz bir yaşlanma sorunu ve post-modern kalkınmışlık problemleri: İntiharlar. Ölene kadar çalışma mottosu ve izin kullanımı ve emekliliğin reddi. İnanılmaz yüksek geri dönüşüm ve çöp kutusunun olmadığı çöpsüz şehirler. Almanlara rahmet okutan sinir bozucu mükemmellik ve dakiklik. Ahlak ötesi ahlak ve toplum için feda edilen bireyin toplumsal kalitesi. Uzayda yaşamaya en hazır toplum. Ve daha ötesi…” Kitabın arka kapak tanıtımında böyle yazıyor. Çok güzel özetlemişler. Çok ciddi tarihi ve iktisadi badireler atlaşmış bir ülke Japonya. Yüksel Görmez bu durumu bir uzman gözüyle ele alıyor ve en dipten en yükseğe zıplayan bu benzersiz ülkenin başarısının formüllerini önümüze seriyor bir nevi. Kitap boyunca başlıklar altında kısa kısa bilgilendirmeler yapılıyor. Bu süreç boyunca Japonya’ya ve Japonlara dair bilmediğiniz bir çok şey öğreniyorsunuz. Kültürel olarak Türkiye kültürüyle paralellikler gördüğünü söylüyor Yüksek Görmez önsözünde. İnsanların cana yakınlığı, sosyal ortamlardaki ilişki şekilleri bizimkiyle örtüşüyormuş. Osmanlı’nın son dönemindeki Ertuğrul Olayı’ndan beri Japonya’yla dostluk bağlarımız var. Japonlar Türkleri seviyor bizde

YÜKSEL GÖRMEZ

onları seviyoruz. Ancak mesafeler, Japonların sahip oldukları ayrıksı kültürel özellikler ve Batılı kültür emperyalizmi şimdiye kadar bizim daha fazla yakınlaşmamızı engelleyen şeyler. Yüksel Görmez bu bağlamda onlar hakkında daha önce bilgi sahibi olmadığımız noktalara yoğunlaşıyor. Japonlara bahşiş vermenin onlara hakaret etmek olarak algılanmasından, Japonların aile yapısına, geçirdiği dönüşümlere, sahip oldukları erdemlere, tarihi dönüm noktalarından sonra nasıl gelişme gösterdiklerine kadar çok değerli ve Japonlarla yakınlaşmamızı sağlayacak bilgiler mevcut. Dünya tarihinin şimdiye kadar görmüş olduğu en büyük felaketlerden biri olan atom bombalarına maruz kalmış bir ülkenin nasıl şimdi olduğu çağdaş medeniyete dönüştüğü konusunda bireylerin nazarında ne denli katı ama ilerletici bir sistemin oluştuğunu ve bu sistemin özelliklerini; iktisadi bir gözle uzmanca inceleyen Yüksel Görmez, insanda Japonya’yı görme isteği uyandırıyor. WWW.JAPONSİNEMASİ.COM

79


www.japonsİnemasİ.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.