editoryal
İmtiyaz sahibi MYK Medya myk-medya.com
Editörler Elif Özkaya elif.ozkaya@myk-medya.com Emek Altunparlar emek.altunparlar@myk-medya.com Elif Demirci elif.demirci@myk-medya.com
Katkıda bulunanlar Hasan Yalçın Umut Demirci
Tasarım Emre Parlak emre.parlak@myk-medya.com
02
Yahoyt bu ay geçmişten günümüze unutulmayan bilim kurgu fenomenlerini anlatıyor. Yunan tragedyalarından, unutulmaz bilim kurgu filmlerine uzanıyor, üstelik testi çözenlere de kağıt oyuncak hediye etmeyi ihmal etmiyor. Yine dergiyi yalnızca okumakla kalmıyor, Özgür Uçkan röportajıyla ütopya ve distopya arası bir video yolculuğuna da çıkabiliyorsunuz. Siber alanın karmaşasından uzak, gerçek bilginin kaynağı Yahoyt dergiyi izlemeye devam edin. Yahoyt.com
içindekiler
06 11 18 29 36 39 45 50 51 53
03
BİR FENOMENİN DOĞUŞU Hasan Yalçın BİLİM KURGU KLİŞELERİ Elif Özkaya BABA BANA SİMULAKRUM ALSANA Sarp Tüzün SİNEMADA BİLİM KURGU Hasan Yalçın KAÇIRMAMANIZ GEREKEN 5 BİLİM KURGU FİLMİ ANNEE! UZAYCILIK OYNICAM! Hasan Yalçın GERÇEK İLLÜZYONDAN KAÇIŞ Umut Demirci RÖPORTAJ: ÖZGÜR UÇKAN HEAVY GEAR MASSADA AZİZLERİ-3 Emek Altunparlar TEST: HANGİ BİLİM KURGU KARAKTERİSİN?
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
YAHOYTDERGİ
SAYI 4 BİLİM KURGU
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
Bilim kurgunun kökleri, düşündüğünüzden eskiye dayanır. Yunan mitolojisinde Mimar Daedalus ve oğlu İkarus'un öyküsü, Hint destanı Ramayana'da yerde, gökte ve suyun altında dolaşabilen makineler, Eflatun'un Atlantis uygarlığı tasvirleri, bilim kurgu öğelerinin öncüsü sayılır.
Kabul edilen ilk bilim kurgu hikayesi Anadolu kökenlidir! "Gerçek Hikaye" adını taşıyan hikaye, Samosata'lı Lucianus tarafından yazılmıştır ve aslında taşlamadır. Fıskiye gibi yükselen suyun gücüyşe Ay'a uçan denizcilerin, Ay ve Güneş krallarının savaşının ortasında kalmasını anlatır, bu arada da lafını sokuverir. Mantar insanlar, köpek insanlar, süt denizinde peynir adaları gibi fantastik öğeler de içerir O zamanlar Roma İmparatorluğu'na bağlı olan Suriye'de bulunan Samsosata, bugünkü Adıyaman'ın Samsat ilçesidir.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
06
Hasan Yalçın hasan.yalcin@myk-medya.com
BİR FENOMENİN DOĞUŞU
THERE ARE THOSE WHO BELIEVE THAT LIFE HERE; BEGAN OUT THERE...
1978 VERSİYONU BATTLESTAR GALACTICA’NIN AÇILIŞ JENERİĞİNDE GEÇEN BU SÖZLER, 2003 DEKİ MİNİ-SERİNİN SONLARINDA KOMUTAN ADAMA TARAFINDAN DİLE GETİRİLİYORDU.
kaynak: www.galactica.gen.tr YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
07
Adam’ın hazinesi
Televizyon tarihinde uzun zamandır hiç bir bilim kurgu dizisi dünya çapında Battlestar Galactica kadar başarı elde etmemişti. 2003 yılında mini-seri adı altında televizyon filmi ile başlayan diziyle Türk seyircisi resmi olarak 2006 yılının sonlarında Cnbc-e ekranlarında tanışmış olmasına rağmen internet sayesinde bir çok kişi tarafından yıllar öncesinden takip edilmeye başlanmıştı. 2003-2007 yılları arasında 27 ödüle aday gösterilen ve 11’ni kazanan dizinin geçmişi herkes tarafından bilindiği gibi 1978 yılında çekilen orijinal Battlestar Galactica serisinden gelmekte. Dünyada hayranlar, eski seri hayranları ve yeni seri hayranları olarak ikiye ayrılmaktalar. Bazı eski seri hayranları, senaryo ne kadar modernize edilirse edilsin ve görsel efektlerin kalitesi ne kadar yükselmiş olursa olsun eski serinin nostaljik özelliklerini kaybettiklerini düşünmekteler. Eski dizi hakkında fazla fikir sahibi olmayan bir çok genç yerli hayran ise dizi hakkında yanlış bilgilere sahip. Bunlardan en önemlisi yeni dizide geçen “eski saylon savaşı” konusunu eski dizinin temelini oluşturduğunu düşünmeleri. Gerçekte olan ise yeni serinin devam serisi değil re-imagined yani aynı konunun modernize edilmiş versiyonu olması. Bu inceleme dosyasını eski seriyi takip etmemiş ama merak edenler için biraz fikir sahibi olmalarını sağlamak ve 80 li yıllarda çocukken ya da gençken diziyi takip etmiş hayranlar içinde hafızalarını tazelemek için hazırladık.
Yazar ve yapımcı olan Glen A Larson, 50 li ve 60'lı yıllarda Four Preps adlı müzik grubunun bir üyesiydi. Aklında ise her zaman televizyon işine girmek vardı. Grupla beraber Amerika çapında turnelere giderken yolda senaryolar yazıyordu. 60'ların sonunda 'Adam’s Ark' adında taslak bir bilim kurgu senaryosu yazdı. Senaryonun temelinde gelişen teknolojiyle insanlığın sonunun gelmesi ve bir grup insanın çöle dönmüş bir dünyadan kaçıp uzayda yeni bir hayat araması üzerine geçiyordu. Larson, müzik dünyasındaki ilişkilerini kullanarak senaryosunu Universal Studios'a götürdü. Ancak o yıllar bilim kurgu için karanlık bir dönemdi ve dönemin meşhur dizisi uzay yolu bile düşük izlenme oranlarına sahipti. Dolayısıyla Universal Studios böyle bir riske girmek istemedi ve Larson’ın uzay hikayesi uzun bir süre için rafa kaldırıldı. Ancak bu girişim bile Larson’ın televizyon dizisi yapımcılığı için bir kapı oldu. Geçen yıllar içerisinde birçok dizinin yapımcılığını ve yazarlığını yaptı.
Tarihi Değiştiren film : STAR WARS 1977 yılının 25 Mayıs’ında dünya Yıldız Savaşları filmiyle tanıştı. Film fantastik / bilimkurguyu karanlık çağlardan alıp en tepeye getirmişti. Film, dünya çapında milyonlarca insanı büyülemiş, yepyeni bir görsel efekt nesli ortaya çıkarmış, bugün bir çok Hollywood filminin görsel efektlerini yapan Industrial Light & Magic firmasının doğmasını sağlamıştı. O yıllarda bütün yapımcı şirketler önem vermedikleri bu türle Star Wars’un başarısından sonra tekrar ilgilenmeye başlamışlardı. Herkes Star Wars’ ın etkisinden pay çıkarmaya çalışıyordu. YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı Larson yıllardır içinde uhde olarak kalan Adam’s Ark projesini hayata geçirmek istedi. Ancak bu kez televizyon şirketlerine senaryosunu kabul ettirebilmek için birçok modernizasyona gitti. George Lucas’ın Star Wars'u yaparken 2. Dünya Savaşı ve uzak doğu mitolojisinden yararlanmasına benzer bir yöntemle, Larson eski Yahudi metinleri , Mısır mitolojisi, Roma İmparatorluğu ve İncil' den esinlendi. Böylece 12 Koloniler ortaya çıktı. Adam, Adama oldu. 70'li yılllarda yazar Erich Van Daniken' in kitaplarında piramitlerin dünya dışı zeki yaşam tarafından inşa edildiği ve bu yaşam formunun dünyaya geri dönebileceği teorisi bir çok tartışmaya yol açmış ve bilim adamları tarafından reddedilse de popüler bir fenomen olmuştu. Larson da Adam’s ark taki en büyük değişikliğini buna paralel olarak yaptı; yolculuk dünyadan başka bir gezegene değil, başka gezegenlerden dünyaya olacaktı. Universal Pictures senaryonun yeni halini kabul etti. Adam’s Ark, Battlestar Galactica adı altında artık göreve hazırdı.
Güverte Dikkat! Larson için işler iyi gidiyordu. 10 yıldan fazla zaman geçmiş de olsa, Star Wars’un popularitesine göre senaryosunu çok büyük ölçüde değiştirmek zorunda kalmış da olsa, neticede istediğini artık gerçekleştirebilecekti. Şimdi sıra ekibi toplamaya gelmişti. Kaliteli görsel efektler filmin en önemli ürünü olacaktı. Bu yüzden dönemin en iyi efekt uzmanlarına gitmesi gerekiyordu. Başka bir deyişle ilk konuşması gereken kişi Star Wars'un görsel efektlerinin başındaki isim; John Dykstra'ydı. Dykstra senaryoyu oldukça beğendi ve işin içinde olmak istedi. Ancak projeden haberdar olan patronu George Lucas kendi tesislerinde yaratılan bu yepyeni tekniklerin başka yerlerde kullanılmasını istemiyordu. Lucas, yapımcılarından Gary Kurtz’u Larson’la buluşturarak kullanılmasını istemediği görsel öğeleri peşpeşe sıraladı ve en azından o dönem için anlaşma sağlanmış gibi görünüyordu. Uzay gemilerinin ve karakter imajlarının konsept çizimi ise yine Star Wars‘da bu görevi başarıyla yapan çizer Ralph Mcquarrie oldu. Oyuncu seçimine gelindiğinde ilk olarak Adama karakteri için arayışa geçildi. Karakterin vatansever bir lider imajı çizmeyi gerekiyordu. Lorne Green'in 'Bonanza' dizisindeki performansı Adama karakteriyle benzerlikler taşıyordu ve kısa süre içerisinde anlaşma sağlandı.
08 Apollo karakteri içinse 'San Fransisco Sokaklarında' dizisinden bilinen Richard Hatch'le anlaşıldı. Hatch yıllar sonra yapılan bir belgeselde; “lk başta her zaman başarılı bir sinema filminin kötü bir dizi versiyonu olur. Bunun da Star Wars’un kötü bir kopyası olacağından çekinmiştim. Ancak Glen'le görüştükten sonra bunun tamamen orjinal bir fikir olduğunu anladım ve dahil olmak istedim” diye konuşmuştu. En ilginç kısım ise Richard Hatch daha önce Star Wars’daki Luke Skywalker karakteri için seçmelere katılmış ve finallere kadar kalmıştı. Son anda Mark Hamill bu rolu kapmamış olsa belkide Richard Hatch’i Luke Skywalker olarak görecekti seyirciler. Ve sıra düşmana gelmişti. Cylon'lar 12 kolonilerin ezelden beri en büyük düşmanları olacaktı. Uzun süren çalışmalar sonunda Glen A Larson göz kısmında sağdan sola haraket eden kırmızı ışık topu konusunda karar kıldı. Hatta onu o kadar beğendi ki, ileriki yıllarda çekeceği Kara Şimşek adlı dizide Kit adlı arabanın önünde bunu kullandı. Bütün bunların yanında, senaryoya çocukları daha fazla çekecek eklentiler yapıldı. Bir çeşit robot köpek olan Muffet karakteri eğitimli bir maymunun mekanik bir kostüm giymesiyle sağlandı.
Efsane başlıyor Daha başlamadan Star Wars konusunda başı derde giren dizi, Lucas'ı geçici olarak da olsa ikna etmesine rağmen bu kez 20th Century Fox, Universal Studios’u Star Wars'u çalmakla suçlamaya başlamıştı. O dönemde dizi ekibinin tek istediği pilot bölümü yayınlayabilmek, insanların beğenisine sunmak ve böylece dizinin farklı olduğunu gösterebilmekti. Diledikleri gerçekleşti. İlk başta işler gayet iyi gidiyordu. Hayranların sayısı giderek artıyordu. İlerleyen bölümlerde izlenme oranları düşmeye başlamıştı. Aslında yeni başlayan bir dizi için yüksek seviyedeydi ama televizyon tarihinin en pahalı dizisi olması, iyiyi yeterli kılmıyordu; en iyi olmak zorundaydı. Kimi zaman bütçe ve her hafta özel efektleri yetiştirme sıkıntısıdan bazı uzay sahneleri tekrar tekrar kullanılıyordu.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı Öyle ki aynı sahne, aynı bölümde bile bir kaç kez kullanılıyordu. Larson izlenme oranlarını arttırabilmek ve daha fazla kitleye hitap etmek için ünlü konuk oyuncuları diziye eklemeye başladı. Bunlardan birisi dönemin popüler oyuncularından Llyod Bridges'di. İronik olarak Bridges Uzay Yolunda'ki Kaptan Kirk karakterini bilim kurguya sıcak bakmadığı için daha önce reddetmiş olmasıydı. Ama Galactica'da, Pegasus’un komutanı Cain olarak yer aldı. Bu sırada ikna edildiği düşünülen George Lucas bir kez daha 'kudret'in karanlık tarafını kullanarak Universal’a dava açılması için 20th Century Fox’u ikna ediyordu. Star Wars'dan çalındığını düşündüğü tam 83 madde vardı ve bunların hepsi de görsel metaryeller değildi. Örnek olarak Starbuck ve Apollo arasındaki kahraman anti-kahraman ilişkisinin tamamen Luke Skywalker & Han Solo karakter ilişkisinden çalındığını iddaa ediyordu. İzlenme oranlarıyla başı derde giren Galactica ekibi, bir de uzun sürecek bu dava ile uğraşmak zorundaydı.
Mürettebat Gemiyi terkediyor 1979 yılına gelindiğinde dizinin ilk sezonunun da sonları yaklaşıyordu. Dizi izlenme oranlarında ilk 20'deydi ama bu hala yeterli değildi. Yine de aşırı hayranlık derecesine sahip bir kitleye ulaşmıştı. Çizgi roman kitap ve koleksiyon figürleri önemli bir ek gelir getiriyordu. Bunlara ek olarak bir kaç bölüm birleştirilip yeniden kurgulanarak Mission Galactica: Cylon Attack adında ek bir film daha yapıldı. Sezon sonuna gelindiğinde Larson ve dizi ekibi Universal Pictures'dan gelen bir telefonla şoke olmuştu.
09 Ekip için en acı kısım ise Lucas ve Fox'un açtığı davanın Federal Mahkeme tarafından düşmüş olması ve iki yapımın tamamen birbirinden farklı olduğuna karar verilmiş olmasıydı. Tek olumsuz durum John Dykstra için gerçekleşmişti. Lucas, Galactica'da görev yapan Dykstra'yı kovmuş ve Star Wars’un devamı olan Empire Strikes Back filminde ona görev vermemişti. Neticede yapımcılar davadan aklanmışlardı ama artık dizi ortada yoktu.
Hayal kırıklığı: Galactica 1980 Hayranlar dizinin iptal olmasına büyük tepki göstermişlerdi. Bundan dönemce en meşhur olanı, 15 yaşında bir hayranın intahar etmiş olmasıydı. 1 yıl sonra ABC diziyi tekrar geri getirmeye karar verdi. Ancak eskisi kadar büyük bütçeler yatırmayacaktı. İlk başta sadece dizinin anlamlı bir sona ulaşması amacıyla TV filmi olarak düşünülmüştü ama daha sonra yeni bir konuyla devam edilebilineceğine karar verdi. Konusu, yolda doğan yeni nesilin dünyayı bulmayı başarması ancak Cylonlar'ı da peşlerinde sürüklemeleri üzerine kuruluydu. Böylece çoğunluğu dünyada geçecek bölümlerde özel efekte daha az ihtiyaç duyulacaktı. Üstelik konu gereği karakterler değişeceği için daha ucuz bir oyuncu kadrosu kurulabilinecekti. Lorne Green dışında tamamen yepyeni bir kadro oluşturuldu. Ancak beklenilen hiç birşey gerçekleşmedi. Dizi tam bir felaket olmuştu. En koyu hayranlar bile diziden nefret etmiş, 6. bölümde dizi kaldırılmıştı. Bugün bile eski seri hayranları Galactica 1980 spin off'unu asla yapılmamış kabul eder ve tanımazlar.
Galactica'yı yayınlayan ABC kanalı diziyi iptal etmişti. Son bölümde dünyadan gelen bir radyo sinyali yakalayan (Apollo 13'ün sesleri) Galactica dünyayı bulamadan dizi bitiyordu. Dizi X- Files yayınlanana kadar televizyon tarihinin en çok izlenen bilmi kurgu dizisi olmasına rağmen, bölüm başına 1 milyon dolarlık bütçe kanal ve şirket tarafından gereksiz bulunmuştu. (Günümüzde yerli diziler bile bölüm başına yarım milyon dolar harcarken, 70'lerin sonunda bu Amerika için bile yüksek bir rakamdı.)
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
10
Türkiye'de Galactica
Yeni Seriye Giden Yol...
80'li yılların başı sancılı geçen Türkiye dünyadan 1-2 yıl gecikmeyle tek kanallı dönemde Galactica'yla tanışmıştı. Amerika'da şirketlerin Star Wars takıntısı Türkiye'ye de yansımıştı. Dizi ilk gösterildiğinde “Yıldızlar Savaşı” adını almıştı. Daha sonraki gösterimlerde Savaş yıldızı: Galactica olarak değiştirildi. Son gösterimi ise 90'ların başında Show TV ilk kurulduğunda gerçekleşti.
Yeni bölüm çekilmemesine rağmen hayranlar diziyi yaşatmayı sürdürler. Kitap satışları devam eder.
O yıllarda Türkiye'deki Galactica ilgisinin en ilginç yansıması ise dünyaca ünlü absürd film 'Dünyayı Kurtaran Adam'dır. Herkes dünyayı kurtaran adamı Star Wars'un film sahnelerinin kesilip birleştirmesiyle bilir ama görsellik dışında senaryo olarak büyük ölçüde Galactica'dan çalıntılar mevcuttur. Örneğin Starbuck(!) (Aytekin Akkaya) ve Apollo (Cüneyt Arkın) arasında şöyle bir diyalog geçer; “13. kabile atalarımızın kabilesi, peki burası dünyanın neresi?” Bu diyalog geçtiği sırada piramitler görünür. Bunun dışında kötü düşman robotları Caylon'ların zayıf bir taklididir. Milyon dolarların konuşulduğu sektörde fikir hırsızlığından dolayı Lucas, Larson’ı dava ederken, akıllı(!) yerli sinemacılar ikisini birden rahat bir şekilde almış ve içine dönemin yerli aventür malzemeleri olan cinsellik ve şiddeti de eklemişler.
Internet yayılmaya başladığında 200'den fazla web sitesi kuruldu. 20 yıldan fazla geçmesine rağmen potansiyel hala devam ediyordu. Bazı kitapları da yazmış olan Richard Hatch (Apollo) 'Battlestar Galactica:The Second Coming' adı altında 4.5 dakikalık bir demo fragman hazırladı. Rastlantı mıdır, yoksa planlı mıdır bilinmez ama bu proje başladığında Star Wars 1. bölüm sinemalara girmişti. Hatch'in girişimleri başarılı bulunmasına rağmen Larson’la fikir ayrılığına düşmektelerdi. 2000'lerin ilk yıllarında proje çıkmaza girerken Sci-fi Channel ve Universal Studios'un girişimleriyle yepyeni bir Battlestar Galactica yaratıldı. 21. yüzyılın nesline ve modern dizi anlayışına göre ana konudan sapmayacak şekilde dizi modernize edildi. Star Wars'la uzayda geçmesi dışında neredeyse hiçbir benzer yönü kalmadı. Glen A Larson dizinin senarist ekibinde ve danışman yapımcı olarak görev almaya başladı. Richard Hatch ise Tom Zarek aldı karakteri canlandırmaktadır. İkisi de eski ekibi tekrar bir araya getiremese de, bugün yeni seri orjinalinin hakettiği yere gelmiştir.
Bugün bu filmin yapımcıları sözü açıldığında Galactica'dan bahsetmezler ama filmin posterinde bile Galactica yazmaktadır. YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
11
Elif Özkaya elif.ozkaya@myk-medya.com
BİLİM KURGU KLİŞELERİ 1 Uzaylıların nedense, hemen hemen her zaman insansı biçimde (hümanoid) olması, insanlardan tek farklarının çoğunlukla ten rengi, baş ya da yüzde bir çıkıntı, fazladan bir organ gibi kozmetik öğelerden ibaret olması. 2 İnsanlar dünyadaki farklı türlerle çiftleşemezken, kimbilir nasıl bir gen dizilimine sahip uzaylılarla çiftleşebiliyor olmaları. 3
Uzayda oksijen olmadığı halde patlama olabilmesi
4
Uzayda sesleri taşıyacak hava olmadığı halde ses çıkabilmesi
5 Dünya dışında bütün gezegenlerin tek tip iklim göstermesi, tek tip bitki örtüsüyle kaplı olması, tamamında tek bir ülke şeklinde, farklı etnik çeşitleri olmayan tek bir ırk yaşaması.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı 6 İnsan ırkı kendi arasında bile anlaşamazken, bambaşka bir gezegen ve gerçeklikten gelen yaratıkların, bir Dünya dilini öğrendikten sonra ilgili kültürü çatır çatır kavraması 7 "Kötü adam"ın başını küçükken ezmek için zaman yolculuğu yapıp geçmişe giden "iyiler" 8 "İyi adam"ın başını küçükken ezmek için zaman yolculuğu yapıp geçmişe giden "kötü adam" 9 Başka bir devre kaçan "kötü adam"ın peşine düşen "zaman polisleri" 10 Dünya'da mahsur kalıp "masum" bir dünyalıyla (genç, güzel ya da ikisi birden olması, "masum" olması için yeterlidir) ittifak kuran, üstünde deneyler yapmak isteyen kaka devlet görevlilerinden onun yardımıyla kaçıp, kaka görevlileri öldürmeden, gülünç duruma düşürerek yenen ve evine dönen uzaylı. 11 Aniden bilinç kazanıp, kendi varlığının farkına varan (ve mutlaka kötülüğü seçen) gelişmiş bilgisayar ya da yapay zeka. 12 Robotlara aşık olan insanlar ya da insanlara aşık olan robotlar. 13 UFOlar tarafından kaçırılan insanlar. 14 İnsanlığı yönetmek için beyinlerini ele geçiren, parazit tipli uzaylılar.
12 15 Dünyaya insan avlayarak eğlenmek için gelen gezegenler arası avcılar. 16 Bilimsel gelişimin önünü tıkayan dar görüşlü bürokrasiyi, temiz kalbinin gücü ve azmiyle yenen bilim insanı. 17 Birbirlerinin burnunun dibindeki bir gezegeni ele geçirmeye çalışan düşman gezegenler. 18 İnsan duygularına sahip olup kafayı yiyen android. 19 İşe girdiği devasa şirketin son buluşunun feci yan etkilerini keşfeden, ama kankaları ve/veya bir kurbanın yakınları dışında kimseyi kendine inandıramayan genç araştırmacı. 20 Koca evrende yiyecek kalmamış gibi, sırf insan ırkını yemek için Dünya'ya gelen uzaylılar. 21 Geçmişte dondurulup, günümüzde tekrar uyandırılan ya da günümüzde dondurulup gelecekte tekrar uyandırılan esas oğlan (nadiren esas kız). 22 Bir tür virüs ya da hastalığın tüm erkek ya da kadınları öldürmesi. Tabii, esas oğlanımız ya da kızımız dışında. 23 İnsan ırkının uzaylılar, robotlar, fazla gelişmiş bir bilgisayar ya da bunların iplerini çektiği insan kuklalar tarafından yönetildiğinin ortaya çıkması.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı 24 Uzaylıların saldırılarından, gelişmiş teknolojilerine rağmen, ellerinde yeterince hammadde ve doğal kaynak olmadığı için kurtulmak. 25 Dünyaya çarpmak üzere olan bir göktaşı ve bunu çarpmadan etkisiz hale getirmek için uzaya gönderilen cesur Amerikalılar. 26 İnsan uygarlığının, başka ırkların milyonlarca yılda geliştirdiği teknolojiyi birkaç yüzyılda geliştirildiği için galaksiye karşı tehdit olarak görülmesi, nedense sadece bizim gezegenin dahil olmadığı galaktik bir yönetim organı tarafından ölüme mahkum edilmesi. 27 Dünyadaki yaşamı kırıp geçirmesi için gönderilen uzaylının, insanları tanıdıkça ne kadar süp-per bir ırk olduğunu anlaması, mümkünse içlerinden birine aşık olması ve fikrini değiştirmesi. 28 Sanal bir gerçeklikten kaçan kahramanımızın, bir başka sanal gerçekliğe kaçmış olduğunu farketmesi. 29 Sevgi denen duygu sadece Dünya sakinleri tarafından hissedildiği için, bu duyguyu öğrenmek için gezegenimize gelen ve baş karakterle iyice bir seviştikten sonra dersini alan uzaylı. 30 Uzaylıların bizim dişilerimize hasta olması, onların dişilerinin bize "yiv-ranç" gelmesi.
13 31 Uzaylı dişilerin ikiden fazla memesi olması. 32 Bütün uzaylı dişilerin, Batılı kadınların makyaj ve giyim usüllerini izlemedi 33 Uzaylı adlarının sert sessizlerle, dillerinin ise nedensizce tırnak işaretleriyle dolu olması. 34 Biz uzaylıların dillerini telaffuz etmekte zorlanırken, onların bizimkileri kolaylıkla öğrenip konuşabilmesi. 35 Aksi durumlarda, başka gezegenlerin (ne de olsa tüm gezegen tek bir dil konuşuyor) dillerini konuşabilen kahramanların mükemmelen, aksansız şekilde konuşabilmesi. 36 Gelecekte "temizlik işleri" denen hizmet alanının ortadan kalkması, tüm gelecek şehirlerinin moloz, çöp ve pislikten kırılması. 37 İnsanlardan farksız şekilde davranacak kadar gelişmiş yapay zekalar. 38 O kadar gelişmiş olmalarına rağmen insan duygularını, yapılan esprileri, kinaye ve benzetme gibi dil inceliklerini sergilemek bir yana anlamaktan aciz 5000 IQ'lu yapay zekalar.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı 39 Gelecekte dünyanın çoğunun aşırı zengin bir takım tiplere, onların sahip olmadıklarının suç örgütlerine sahip olması, geri kalan halkın sürünmesi, orta sınıf diye bir şeyin olmaması. Buna rağmen teknolojinin manyak gibi gelişmiş olması ve gelişmeye devam etmesi. 40 Gelecekte, otomobiller dışında tüm teknolojinin ortadan kalkmış olması. Bu otomobillerin, yakıtsızlığa ve tamir edecek kimse olmamasına rağmen çalışabilmesi. 41 Gelecekte, dünyanın tüm kültürel, düşünsel ve ahlaki farklılığının ortadan kalkması. 42 Karakterlerin suratındaki iki günlük pis sakalın asla uzamaması, kısalmaması. 43 Sadece enerjiden oluşan "aşmış" varlıklar. 44 Sadece enerjiden oluşan aşmış varlıkların, yanıp sönen ışıklar şeklinde görünmesi. 45 Devletin, insanların biyolojik yaşamlarını (üreme, yetiştirilme, yaşam süresi, yiyecek, barınak vb.) kontrol ettiği distopik toplumlar. 46 Hafiften kaçık olan, ama araştırmalarını ve her dakika yeni bir şey icat etmelerini engelleyecek kadar da kaçık olmayan bilim insanları.
14 47 Sahip oldukları bir-iki teknolojik zımbırtı hariç tıpkı geçmişteki bir Dünya toplumuna benzeyen "alternatif Dünya" modeli gezegenler. 48 Radyasyona maruz kalınca kanser olmak yerine doğaüstü güçler kazanan, fırsat bu fırsat en yakın hayvanla birleşen ya da anlamsız büyüklüklere erişen canlılar. 49 Uzaylı dillerinin Dünya dillerine mükemmelen çevrilebilmesi. Tabii "inandırıcı" olabilmesi için ölçü birimleri çevrilmeden bırakılır! 50 Klonların, klonlandıkları kişinin şahsiyetine, anılarına, hatta saç kesimine sahip olması ama gerektiği zaman tam da konunun gidişatına uygun şekilde deli olmaları ya da sırf ölmek için öne sürülmekten rahatsız olmamaları. 51 Her şeyleri mükemmel işleyen, ama insanlığın şu anki ahlak anlayışına inanılmaz yanlış gelen bir adet falsoları olan (çok küçük suçlardan adam asan, bireyin özgünlüğüne karşı çıkan, sakat doğan bebekleri öldüren vb.), tercihan mükemmel yaşamlarını bu falso üstüne kurulu sanan ütopik toplumlar. 52 Kavanozda yaşayan ve çalışmaya devam eden bedensiz beyinler, kafalar. 53 Yaratıcılarını ya da insanlığı ortadan kaldırmaya kararlı yapay zeka ya da zekalar.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı 54 Konuşabilen bilgisayarların ya seksi kadın sesiyle, ya babacan erkek sesiyle, ya da o sinir bozucu, vurgusuz, sentetik "robot" sesiyle konuşması. 55 Kötülerin deneyimli askerlerin asla isabetli şekilde ateş edememesi, iyilerin çaylak askerlerininse her attığını vurması.
15 61 Cinsiyet rollerinin tersine çevrildiği, zavallı erkeklere, bizim kadınlara davrandığımız gibi davranıldığı toplumlar. Bu yanlış, kahramanlarımız tarafından derhal düzeltilir. 62 Teknolojiyi parmağının ucunda oynatan bacak kadar veletler.
56 Genetik olarak geliştirilmiş insanların asla iyi niyetli olamaması, ya insanlığı köle yapma ya da dünyadan kazıma azminde olmaları.
63 Her nasılsa üst seviyede gizli askeri planlara, bilimsel araştırmalara ve hükumet dosyalarına erişebilen bacak kadar veletler.
57 İnsanların beyin dalgaları, yaşam enerjileri veya zihinsel enerjileriyle beslenen "uzaylı vampirler".
64 Bizim soluduğumuz hava karışımının aynısını soluyan uzaylılar.
58 Birbirleriyle konuşarak anlaşan üstün gelişmiş bilgisayarlar. 59 Birbirleriyle bir kere bile karşılaşmamış, teknolojileri ve iletişim sistemleri arasında zerre alaka olmayan iki ırkın, birbirlerinin bilgisayarlarına veri ya da virüs gönderebilmesi. Hatta, ikisinin de "bilgisayar" şeklinde, ikili sayısal prensibe dayalı olarak çalışan makineleri olması. 60 Kapitalist topluma ters gelen bir ideolojiye çok benzer bir ideoloji tarafından yönetilen bir uzaylı ırk ya da toplum.
65 Bizimkiyle aynı yerçekimine, atmosfere, hıza ve dolayısıyla gün uzunluğuna, benzer yer şekillerine ve canlı çeşitliliğine (bitki, hayvan vb.) sahip gezegenler. 66 Sibernetik protezlere sahip insanların, bunlarla hava atmayı bir an bile ihmal etmemesi. 67 Uzay yolculuğu yapan tüm ırkların, aşağı yukarı aynı teknolojiye sahip olması. 68 Uzaylılar öldüklerinde, eriyip renkli bir sıvı birikintisi haline gelmeleri. 69 Zaman yolcularının, gelecekteki dünyada konuşulan kendi dillerini anlayabilmeleri, arada aksan farkı olmaması.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
16
70 Şehri yöneten ana bilgisayara, şehre serpiştirilmiş halka açık bilgisayarlardan kolayca erişilebilmesi.
79 Yazarların, Yüce Gelişmiş Uzaylı Irk'tan mesaj geliyor ayağına, izleyicilere öğüt vermeleri.
71 Gelecekteki insanların, sadece klasik edebiyat ve klasik Batı müziği sevmesi.
80 Silahlar teknolojik olarak ne kadar gelişmiş olursa olsun, başkötünün sonunda hep kılıç, bıçak, üstüne dökülen/içine atıldığı kaynar sıvı ya da intikamın acı yumruğu ile yenilmesi.
72 Karakterlerin paralel evrendeki eşlerinin de birbirlerini tanıması ve benzer ilişkiler içinde bulunması. 73 Gelecek şehirlerinin tek bir mimari üslupla inşa edilmiş olması. 74 Uzay gemisi bilgisayarlarının, tayfanın nerede olduğunu bilmesi, ama yabancı birinin girişini farkedip yerini söyleyememesi. 75 Galaksinin her yerinde bürokrasinin aynı terane olduğunu bildiren "esprili" diyaloglar.
81 Yok olan bir gezegende kaçan son kadın ve erkeğin başka bir gezegene yerleşmesi, çiftin adlarının Adem ve Havva, yerleştikleri yeni gezegenin de meğerse Dünya olması. 82 Uzaylılara ait bir eşyanın, insanlara inanılmaz güçler vermesi. 83 Sanal gerçeklikte ölenlerin, gerçek gerçeklikte de ölmesi.
76 Yüksek rütbeli görevlilerinin, doğru eylem yolunu bir türlü anlayamayacak kadar gerzek olması ve kahramanların akılcı planlarını daima reddedip, saçma sapan bir yol izlenmesini emretmesi.
84 İnsanların o kadar uzay olması ki, aşmış coşmuş uzaylı ırkların bile bizden (biz derken, Amerikalılardan) bir şeyler öğrenebilmesi.
77 Uzaylıların iletişim çabalarının dinsel ya da ruhani bir olay sanılması.
86 Sonucu kesin olmayan bir tedavinin ölümlerine dakikalar kalan hasta üstünde denenmesi. Tedavinin sadece işe yaramakla kalmayıp, hastanın oracıkta tamamen iyileşmesi.
78 Uzaylılar ne kadar güçlü ve gelişmiş olursa olsun, koca evrende bir bizim bildiğimiz dayanışma, inanç, cesaret, sevgi, fedakarlık gibi artamlarla yenilmeleri, şişirilmeleri, dolma yapılıp pişirilmeleri.
85 İnsanların uzaylılar tarafından iyileştirilmesi.
87 Uzay öncülerine "ilkel" bir ırk tarafından tanrı muamelesi yapılması, aksine ne kadar kanıt sunulsa da inanmamakta ısrar etmeleri.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı 88 Aynısı Dünya halkları tarafından yüzyıllarca uygılanmış bir "uzaylı adeti"nin (genellikle beyaz Amerikalı) kahramanlarımızı pek şaşırtması. 89 Sakat insanların, vücutları bir uzaylı tarafından ele geçirilince bu sakatlıklarının kaybolması. 90 Uzaylıların, kendilerinden "aşağı" bir ırkı köleleştirerek, makinelerinin zaten çok daha etkin bir şekilde yapmakta olduğu işlere koşması. 91 Uzaylıların, doğal kaynak ele geçirmek için ille de Dünya'ya saldırmaları, bu arada yolda yanından geçtikleri binlerce gezegeni gözardı etmeleri. 92 İnsanlığı yok etmek isteyen uzaylıların, son anda insanların sevgi, espri anlayışı, cesaret gibi bir duygu sergilediklerini görünce kalplerinin yumuşaması ve vazgeçmeleri. 93 Kahramanlarımızın yabancı bir topluma dışarıdan müdahale ederek bütün toplum düzenini bozmaları ve durumu "düzeltmeleri", kimsenin bundan yakınmaması.
17 95 İnsanların içine, genellikle de karnına bırakılan uzaylı yavrularının, zavallı ev sahibinin vücudunu parçalayıp çıkana kadar hiçbir rahatsızlık vermemeleri, belirti göstermemeleri. 96 Bir uzay gemisine salınan her tür yaratığın saniyesinde gemiyi öğrenmesi ve herkesin arkasından yaklaşıp, gafil avlayabilmesi. 97 Ne kadar tıfıl olursa olsun herkesin her silahı yerden alıp kullanabilmesi. 98 Gelecekten geçmişe yapılan yolculuklarda, eserin yazıldığı ya da çekildiği yıla gelinmesi. 99 Süper güçleri olan hangi sınıfa mensup olursa olsun, toplumdan dışlanması. 100 Hava tankı sızdıran bir astronot kıyafeti giyen görevlinin, muhakkak havasının bitmesine saniyeler kala kurtarılması. Klişeler cthreepo.com’dan derlenmiştir.
94 Bir toplumu yöneten bilgisayar yok edilince, bunun iyi bir şey sayılması.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
18
Elif Demirci elif.demirci@muhteviyat.com
BABA BANA SİMULAKRUM ALSANA!
SİBER OLAN NE KADAR PUNK YA DA YAPAY ZEKA BİR GÜN BENİ DE ÖLDÜRMEK İÇİN HAREKETE GEÇECEK Mİ? VAROLDUĞUMUZ MEKAN NEDEN YETMİYOR DA BİR DE SİBERİNİ OLUŞTURUYORUZ YA DA BİO-PORT TAKMAK İÇİN REŞİT OLMAK GEREKİR Mİ?
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
19
Cyberpunk... Bilim kurgunun genellikle bilgi teknolojilerini yeteri kadar göz önünde bulundurmamasının sonucu olarak kurgulanan bir hikaye. Karanlık ve sisli yeraltı insanları, mega şirketler, bilginin teknolojiyle yükselişi, yetenekli yapay zeka programları ve tüm bunlara karşı duran hacker’lar; bilginin krallığının tehlikeli düşmanları... Bilim çoğu zaman, önce Ortaçağ’da yasaklanan sonra da varlığının hiçbir zaman iyi mi kötü mü olduğunu anlayamadığımız bir anlam kattı insanlığa. Öncelikle insanların çağlar boyunca merakını tatmin etmekle kalmadı, aynı zamanda her geçen gün dünyayı daha da etkisi altına aldı. Onun sayesinde mesafeler kısaldı, iletişim olanakları arttı, bilgi küresel bir hareketlilik kazandı. Daha tüm bunlar olmazken, gökyüzüne çıkmayı hayal edenlerin yaptığı gibi, bilim kurgu edebiyatı ortaya hacker’lar, mega şirketler ve yapay zeka formlarıyla kaplı bir dünyadan söz etmeye başlamıştı bile oysa ki. Cyberpunk adını verdikleri bu dünyanın oluşmasında dedektiflik hikayelerinin, noir filmlerin, Japon anime’sinin, nihilizmi konu alan post-modern yazıların ve dijital toplumun underground yüzünün çok büyük etkisi oldu. Cyberpunk’ın kurguladığı dünya, 20. yy’ın ortalarında oldukça popüler olan ütopya görüşünün aslında anti teziydi; tipik örnek Star Trek gibi. Cyberpunk edebiyatında gerçeklikle kurgu arasındaki çizgi daha da daralıp, neredeyse görünmez olmaya başlar ve cyberspace oluşur. Tipik görüş insan beyni ile bilgisayar sistemleri arasında bir bağlantı oluşturmaktır. Bu şekilde dünya üzerinde gerçeklik dışında başka bir alan oluşur. Cyberpunk oldukça karanlık ve talihsizdir. Bütün dünya bir şekilde bilgisayar ağlarıyla birbirine bağlıdır ve bu durum da hayatın yapısına yavaş yavaş hükmederek onu ele geçirir. Gücün merkezi değişmiştir. Artık iktidar sahibi olanlar devlet değil teknolojiyi çok iyi kullanmayı başaran büyük ve hatta mega şirketlerdir. Dünyanın hakimi de büyük patronlar olunca, dünya teknolojinin gücüne tanık olur. Bu totaliter durumdan rahatsız olanlar mutlaka vardır ve bilim kurguda bu tema sıkça kullanılır. Ama yine de geleneksel bilim kurguda bu sistemler steril, düzenli ve kontrollüdür.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
Cyberpunk kurgularında protagonistler, genellikle ninja, samurai, cyborg’ları konu alan Japon anime’siden savaşçılar ya da bilgisayar korsanlarıdır. Protagonistleri kullandıkları kirli dilden, sanat görüşlerinden, kahramanlıkla haydutluk arasında giden görünüşlerinden ve hiçbir zaman tam anlamıyla “iyi adam” karakterini taşımamalarından anlayabilirsiniz. İşin ilginç yanı, bu kadar belirleyici karakterleri varmış gibi görünse de protagonistler genellikle sakin bir hayat yaşayan normal karakterlerdir ama olağan dışı bir olayla karşılaştıklarında en zekice çözümleri de onlar üretirler. Cyberpunk karakterleri genellikle ezilen tarafı temsil ederler. Çünkü böyle bir dünyada kimse özel, olağandışı bir şekilde zeki, dürüst ya da diğerlerinden daha karizmatik değildir. Hatta onlar genellikle etraflarında olan bitenlerin farkında olup, yine de bulundukları noktadan daha fazla ileriye gitmenin gerekli olmadığını düşünürler. Bu durum Star Wars ile daha popüler olan “Campellian Hero Quest” formülünü daha çok göz önüne çıkarır.
20
Cyberpunk edebiyatı çok güçlü bir distopya ve pesimizm üzerine kuruludur. Bu pesimizm çoğu zaman büyük şirketleri, yozlaşmış devleti ve yabancılaşmayı içine alan metaforlarla kaplıdır. Gelecek, henüz gelmemiş olmasından dolayı bir çok insan için merak uyandırıcı ve kurgul amaya açık bir konu. Dolayısıyla bazı cyberpunk yazarları yaptıkları işi ciddiye alıp, olası gelecek sorunlarına parmak basmayı ve bir şekilde bu olasılıklar için insanları uyarmayı tercih etmişlerdir. Yine de cyberpunk’ın bu kötümserliği çoğu zaman okuyucuları kaygılandırıp onları harekete geçirmek amacını gizliden gizliye de taşır. Bu bakımdan biraz propaganda mantığında hareket ettiğini söyleyerek çok da ileri gitmiş olmayız.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
21
Bir cyberpunk hikayesi kurgulanırken sosyal teoriler ve Internet’in evrimiyle ortaya çıkan kurgusal mekanlar oldukça önemli temel bir noktayı oluşturur. Internet, cyberpunk’ın soyut dünyasında çoğu zaman “cyberspace” olarak adlandırılsa da, Snow Crash’te olduğu gibi “Metaverse” ya da Doctor Who ve daha sonra Neuromancer’da olduğu gibi “Matrix” olarak da karşımıza çıkabilir. Bilimsel bir araştırma sürecine girdiyseniz, az çok işin tarihine de girmek gerekebilir ya da en azından biri “Kim bulmuş bu cyberpunk’ı?” sorusu bu süreçte cevaplandırmalı. Cyberpunk’ın tarihsel geçmişine baktığınızda karşınıza Gardner Dozois ismi çıkacaktır. Terim olarak cyberpunk’ı oldukça popüler kılan Dozois’in ardından Minnesota’lı yazar Bruce Bethke’nin de bu alanda oldukça etkili eserleri olmuştur. Hatta Bethke’in 1980 yılında “cyberpunk” adındaki kısa hikayesi bir anlamda onu bu terimin babası bile yapmaya yetmiştir. Cyberpunk o kadar etkili bir sistem kurgulamıştır ki, kısa zaman içinde Bruce Sterling, John Shirley, William Gibson, Rudy Rucker, Michael Swanwick, Pat Cadigan, Richard Kadrey ve diğer birçokları bu terimi hemen benimsemiş ve üzerine tonlarca eser yaratmışlardır. Ama cyberpunk’ın temel sistemini oldukça net bir şekilde oluşturan ve bu alanda birçok insanı etkileyen, William Gibson’ın 1984 yılında yazdığı Neuromancer kitabı olmuştur. Gibson’ın özgün tarzı, karakter kurguları ve oluşturduğu atmosfer bilim kurgu adına bir efsane haline gelmeyi başarmış, hatta The Hugo, Nebule ve Philip K. Dick ödülleriyle de bu başarı desteklenmiştir. Gibson ve Neuromancer’dan sonra cyberpunk’ın sınırları oldukça net çizilmiş ve bu kurgulanan dünyanın temelleri atılmış olduğu için ardından gelen yazarlar için de işler oldukça kolaylaşmıştır. Bruce Sterling (Cheap Truth fanzininin yaratıcısı), Rudy Rucker, Pat Cadigan, Jeff Noon ve Neal Stephenson unutulmayan isimler arasına kazınmıştır… Raymond Chandler gibi cyberpunk’ın oluşumunu etkileyen yazarlar da olmuştur. Chandler’ın tatsız, sinik dünya görüşü çoğu zaman birçok bilim kurgu yazarı için ilham kaynağı oluşturur. Bu anlamda cyberpunk, kendisini film noir’ın etkisiyle kavurmuş ve umutsuz bir distopya oluşturmuştur. Kara filmlerden en büyük farkı, gelecek üzerine kurgulanan hikayeleri temel almasıdır.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
22
MAKİNELER VE MEGA ŞİRKETLER RUHUMUZU DA SATIN ALABİLİR Mİ? Cyberpunk’tan bahsederken Philip K. Dick’in etkisini de unutmamak lazım. Sosyal bozulmalar, yapay zeka, gerçeklikle sanal arasındaki çizginin yok olmaya yüz tutması gibi ayrıntılar Dick’in cyberpunk’a kattığı önemli noktalar olur. Bunun yanı sıra karakter örgülerini zekice kurgulaması da, yarattığı dünyadaki dokuyu ortaya çıkarır. Cyberpunk’ın edebiyattaki öncülüğü sinemaya da ilham kaynağı olur. Özellikle Philip K. Dick’in “Do Androids Dream of Electric Sheep?” kitabının etkisiyle 1982 yılında daha sonra adından yıllarca söz ettirecek Blade Runner çekilir. Blade Runner, cyberpunk öğelerinin çok uygun dozajda bir karışımıdır ve akıllıca tüketilir.
Sentetik hayat formlarının ve yabancılaşmalarla kaplı siber dünyada etik çaresizlikler ustaca karşımıza çıkar. Ardından sinema seyircisi Robocop serileri ile karşı karşıya kalır. Daha yakın bir geleceği konu alan ve Detroit’teki Omni Consumer Products’ın gücünü ortaya koyar Robocop efsanesi. Temel konu hep aynıdır; “Makineler ve mega şirketler ruhumuzu da satın alabilir mi?” YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
23
Japon manga çizerlerinin cyberpunk’ı fazlasıyla ödünç aldıkları su götürmez bir gerçek. Ama işin ilginç tarafı bu etkileşim kısa zamanda karşılıklı bir forma ulaştı. Dolayısıyla manga/anime ve cyberpunk adeta aşk yaşayan iki ayrı türe dönüştü; kimse bu aşkı çok aleni olarak ilan etmese de… Masamune Shirow manga hikayelerini cyberpunk üzerinden yazarak bu aşk için ilk adımı atan oldu. Appleseed, Black Magic M-66 ve tabi ki beyinlerimizde her zaman yer eden efsanevi Ghost in the Shell ile bu ilişki güçlendi. Daha sonra Ghost in the Shell’in anime serileri cyberpunk ve anime ilişkisini sağlamlaştırırken aynı zamanda sinema ve bilim kurgu içinde cyberpunk kavramını meşru kıldı. 2004 yılında Ghost in the Shell: Innocence, Mamoru Oshii ile seyrici ile buluşurken, o zamana kadar cyberpunk’a gönderme yapan yüzlerce film çekilmişti bile. Ama yine de eski dost Ghost in the Shell ile cyberpunk hiç bu kadar iyi sevişmemişti. Yapay yaşamı çok derin bir felsefe üzerinden değerlendiren ve kendine özgü atmosferi ile büyüleyen Ghost in the Shell, cyberpunk tarihine kazındı. Bu sırada manga ile cyberpunk ilişkisi Yukito Kishiro’nun hikayeleriyle sürmeye devam etti. GUNNM: Last Order, Kuzey Amerika’da Battle Angel Alita olarak çıkan GUNNM: Hyper Future Vision’ın devamıydı ve kısa zamanda dünyanın birçok yerinde özel bir hayran kitlesi yarattı. Şimdi ise manga ve anime havuzuna elinizi soktuğunuzda distopya ve cyberpunk detaylarla karşılaşmamak neredeyse imkansız. Cyberpunk’ın tüm sanat ve yaşam alanlarına etkisi çok büyük oldu. 1960’lı yıllarda makinelerle olan iletişimiz ve hayatımızda verdiğimiz değer önce sevinç kaynağı olsa da cyberpunk yazarları için teknolojinin her zaman korkulacak bir tarafı vardı. Bu sebeple de kötümserliği elden bırakmadılar. Cyberpunk, yalnızca görsel zevkimizi tatmin etmekle kalmadı işitsel olarak da tatmin sağlamaya ve birçok müzisyeni etkilemeye başladığında, ortaya ironik de bir durum çıktı: Makineler sayesinde anlam kazanan ve varlığını genişleten bir akım, ilginç bir şekilde makinelerin varlığına karşı çıkmayan ama varlığında her zaman sofistike yaklaşan bir felsefe… Dolayısıyla tıpkı siber kurgulanan bu dünyada mega şirketlere karşı mücadele veren hacker’lar da bir anlamda teknolojinin olanaklarını kullanmaktan çekinmeyen karakterler oldular. Bugün de, cyberpunk ile gelecek kaygısını anlatmaya çalışanlar, makinelerle müzik yapıyor, film çekiyor hatta kitap bastırıyorlar.
Özellikle elektronik müzik, cyberpunk felsefesinden yoğun bir şekilde etkilenmiş ve kimi zaman ortaya çıkan sound’lar bir cyberpunk filminin arka planında akmıştır. Ama yine de cyberpunk felsefesini en çok benimseyen normal olarak bilgisayar oyunları olmuştur. Talsorian Games, William Gibson’ın etkileşimli “Cyberpunk exist: Cyberpunk 2020” ile role playing arenasına yeni bir tat eklerken; Steve Jackson Games, “GURPS Cyberpunk” ile bu yeni oluşumu oyun dünyasına ilan etmiş oldu.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
2004 yılı yeni cyberpunk oyunların bomba gibi patladığı yıl oldu. Ex Machina, sinematik öğelerle gerçekçi kılınırken güçlü politik açısıyla da yabancılaşma duygusunu net ve çarpıcı bir şekilde oluşturdu. RPG ile cyberpunk arasında kurulan bu etkileşim köprüsü uzunca bir zaman oyun senaristleri için tercih edilen rota oldu. Özellikle role playing oyunları ile sıkı bir bağ kuran cyberpunk öğeler, dragonlar ve büyülerle birleşince ortaya ilginç bir tablo çıktı. Bunu en iyi anlatan ve belki de rpg öğelerini cyberpunk ile evlendirmeye karar veren 1989 yılına imzasını atan Shadowrun oldu. Yine William Gibson’ın yazılarının etkisinin sıklıkla fark edildiği Shadowrun, hala oyuncular arasında önerilen serilerden biri. Cyberpunk kavramlarını ilginç bir şekilde kurgulayan en ilginç oyunlardan biri diğeri de West End Games tarafından hazırlanan Cyberpapacy oldu. Ortaçağdaki dinsel distopyanın üzerine kurulan dünyanın Tech Surge’a da uğraması işin ilginç tarafı. Biraz anime konusunu çağrıştırsa da, oldukça kendine özgü olduğunu belirtmek lazım. Cyberpapacy, büyük şirketler yerine “False Papacy of Avignon”, Internet yerine “GodNet” gibi kavramları kullanarak, ilginç bir sistem yaratır. Bilgisayar ağı genellikle dinsel sembollerle bir arada kaynaştırılmış ve başarıyla kotarılmış. Melekler, yapay zekalar, şeytanlar, hacker’lar ve cyberspace’in bir arada kullanılmasının çoğu zaman şaşkınlık verici bir örneği olmaya hak kazanmış olan Cyberpapacy, güncelliğini yıllarca koruyan oyunlardan...
24
Bugüne şöyle biraz baktığınızda, aslında cyberpunk’ın kurguladığı dünyanın gizliden gizliye kendini gösterdiğini fark etmemek olanaksız. Mobil teknolojiler, bilimdeki ilerlemeler, bilişim sektörü ve neredeyse mega olmaya yakın şirketler. Ama tabi cyberpunk gibi pesimist bir düşünceye kapılmak zaten sinemanın da yoğun etkisiyle oldukça kolay. Dünyanın sonu üzerine yapılan kurgular, doğal felaketler, savaşlar, yıkımlar ve teknolojinin tüm bu düzendeki payı. Biraz düşünüldüğünde, öyle çok da parlak bir gelecek görememek olağan bir durum olsa da, teknolojinin yarattığı “evren” deneyimlemeye değecek kadar heyecan verici. Siber alanlar, mobilite sayesinde zaten neredeyse kurulmaya yüz tutmuş. Şimdi tek eksiğimiz yapay zeka ve robotlar ki onların da varolmadığını söyleyemeyiz. Siber bir yerlere sürükleniyoruz ama ne kadar punk onu bilemiyorum…
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
orta sayfa
25
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
orta sayfa
26
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
orta sayfa
27
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
orta sayfa
28
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
29
Hasan Yalçın hasan.yalcin@myk-medya.com
SİNEMADA BİLİM KURGU
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
30
Bilimkurgu, sinema endüstrisi için her zaman iyi bir ekmek kapısı olmuş bir daldır. İnsanoğlunun engellenemez merak ve hayal gücüne açılan kapı olan bilimkurgu filmlerinin ilk örnekleri 20. yüzyılın ilk dönemlerinde üretildi. Önceleri bir kaç dakikalık komedi denemeleri ile başlayan türün ilk ciddi örneği, Jules Verne ve H.G. Wells’in romanlarından uyarlanan ve 1902 yılında George Melies tarafından beyazperdeye aktarılan 'Ay’a Yolculuk' oldu. Dev bir top mermisi ile aya yapılan ilk insanlı yolculuğun hikayesi bilimkurgu sinemasının mihenk taşı olmayı başardı. 1920’li yıllara gelindiğinde bir kült: Metropolis, seyirci ile buluştu. Fritz Lang’ın bu efsanevi çalışması o dönemden sonraki sayısız çalışmaya ilham verecekti. Robot işçiler yapıp insan işçilerden kurtulmayı planlayan uçuk bilim adamları ve onları yöneten üst sınıfın Metropolis isimli devasa şehirdeki durumunu konu alan film, konsept ve görsel tasarım olarak döneminin çok çok üzerindedir. 1930’lu yıllara gelindiğinde saf bilimkurgudan çok, içerisinde bilimkurgu öğelerine yer veren filmler moda oldu. King-Kong ve Frankenstein gibi filmlerin yanında Frank Capra’nın 1937 yapımı Lost Horizon 'Kayıp Ufuk' filmi kayıp dünyalar temalı ilk bilimkurgu filmi olarak tarihe geçti. Bir grup insanın yaşadıkları uçak kazası sonrası hiç bilinmedik, ütopik bir bölgeye vararak hayatın gerçeklerini araması üzerine kurgulanan konu size de hiç yabancı gelmiyor değil mi? Yine aynı dönemde çekilen Dr. Jekyll ve Bay Hyde, Görünmez Adam gibi yapıtlar da yine bilimkurgu elementleri içeren filmler olarak sinema tarihindeki yerini almıştır. 1940’lı yıllarda II. Dünya Savaşı'nın da etkisiyle pek fazla hareket gözlemlenmeyen bilimkurgu sineması oldukça sessiz bir dönem geçirdi.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
1950’li yıllara gelindiğinde 1947 yılında gerçekleşen ve Roswell’de yaşanan UFO olayının etkisinden midir bilinmez, birçok küçük bütçeli B sınıfı denilebilecek bilimkurgu filmi çekildi. Adeta konu patlaması yaşanan dönemin önemli eserleri arasında geçtiğimiz yıl yeniden uyarlanan ve savaşan dünyaya dur demek için gönderilen biri robot iki uzaylının hikayesini ele alan The Day the Earth Stood Still (Dünyanın Durduğu Gün), Earth vs. the Flying Saucers (Dünya Uçan Dairelere Karşı), First Man Into Space (Uzaydaki İlk İnsan), Marslıların dünyaya saldırısını anlatan The War of the Worlds (Dünyalar Savaşı) gibi bir sonraki döneme ilham verecek filmler yapıldı. Öte yandan Jules Verne’in Denizler Altında 20.000 Fersah ve Arz’ın Merkezine Seyahat romanları yine bu dönemde beyazperdeye aktarıldı. 1960’lı yıllar bilimkurgu sinemasının gelişme dönemi oldu. Sadece yayınlandığı döneme değil sinema tarihine damgasını vuran yapıt; 2001 A Space Oddysey (2001: Bir Uzay Macerası) 1968 yılında Stanley Kubrick’in baş eseri olarak sinema salonlarına düştü. Görsel efektleri, mesaj kaygılı karmaşık konusu ve süresiyle bir başyapıt haline gelen film
31
Türkiye’de 2001: Uzay Yolu Macerası adıyla 1970’lerden sonra vizyona girdi ve uzun bir süre beyazperdede kaldı. Dünya ve Ay'ı tarih öncesi ve sonrası dönemde ziyaret eden kara taş ve insanoğlunun ilk Jüpiter seyahatinde başına gelenleri sıradışı bir dil ve kurgu ile anlatan efsane film, Türk sinema salonlarındaki 2 antraktlı ilk film olma özelliğinide taşımaktadır. Aynı yıl filme çekilen ve başrolünü Charlton Heston’ın oynadığı, sonraları devam ve tekrar filmleri de çekilecek Planet of the Apes (Maymunlar Gezegeni) yine dönemin ses getiren baş yapıtlarından oldu. 3978 yılında 2 astronot dünyaya, dünya olduğunu bilmeden inerler, ancak indikleri dünya bıraktıkları gibi değil maymunların insan, insanların da maymun haline dönüştüğü bir gezegen olmuştur. Onları bekleyen gelecek ve dünyanın sonu ise tam anlamıyla şok edicidir. Ülkemizde Maymunlar Cehennemi adı ile yayınlanan filmin daha sonra Maymunlar Cehennemine Dönüş, Maymunlar Cehenneminden Kaçış , Maymunlar Cehenneminde İsyan, Maymunlar Cehenneminde Savaş isimlerini taşıyan devam filmleri de çekilmiştir. YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
32
İnsanoğlunun aya ayak basması ile başlayan yeni çağ, 1970’ler bilimkurgu sinemasına da etkide bulunmuştur. Dönem, tarih boyunca unutulmayacak sayısız klasik eserin üretildiği bir periyod olmuştur. Dönemin ilk yarısına ait filmlere örnek vermek gerekirse, Westworld (Batı Dünyası) insanlar ile kafayı yemiş sentetik robotlar arasındaki kavgayı, George Lucas imzalı THX 1138, yine bir Kubrick yapımı Clockwork Orange (Otomatik Portakal), Westworld’un devam filmi Futureworld (Geleceğin Dünyası) ilk akla gelenler olacaktır. Bu filmlerden sonra sinematografik tekniklerin de gelişmesi ile adeta şahlanan bilimkurgu ve fantazi sinemasının 70’li yıllara ait en büyük ve unutulmaz eserlerinden biri George Lucas tarafından yazılıp yönetilen efsanevi Star Wars (Yıldız Savaşları) filminin ilk (aslında dördüncü) bölümü olacaktır. Lucas filminde iyi ile kötünün hikayesini bambaşka bir galaksi ve zaman diliminde, iki dost robot üzerine kurguladığı hikaye ile anlatmış ve yüzbinleri sinema salonuna çekmeyi başarmıştı. Star Wars ve Lucas fantastik bilimkurguya sadece yeni bir soluk getirmekle kalmayıp, kullandığı teknik ve yeniliklerle de sinema endüstrisine katkıda bulunmayı başarmıştır. YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
33
Ardından gelen Alien (Yaratık) mükemmel bir bilimkurgu gerilimi olarak beyazperdedeki yerini almıştır. Yaratıcı hikayesi, korku ve gerilim dolu sahneleri ile Yaratık insan yiyen, bugüne kadar görülmemiş bir fiziğe ve asitten oluşan bir kana sahip uzaylı yaratığın bir maden arama gemisinde estirdiği terörü anlatır. Öte yandan döneme ait bir başka film ise Andrei Tarkovsky’den 1972 tarihli Solaris'tir. 70’lerin sonu aynı zamanda televizyonda dizi olarak fırtınalar estiren Star Trek’in (Uzay Yolu) ilk kez uzun metrajlı bir film olarak sinemaya çıkışına da şahitlik etmiştir. 1980’ler özellikle Star Wars’un başarısı ve getirdiği teknolojik imkanlar ile bilimkurgu sinemasının zengin dönemlerinden biri olmuştur. Ridley Scott imzalı Alien serisinin oldukça başarılı devam filmlerinin yanısıra Blade Runner (Bıçak Sırtı), Terminatör (Yokedici) ve Robocop serileri, Steven Spielberg’in klasiği, dünyada mahsur kalan şirin uzaylı hikayesi E.T. the Extra-Terrestrial ve uzaylı istilasına farklı bir bakış açısı sunan Scanners (Tarayıcılar) ile Yıldız Savaşları’nın her biri unutulmazlar arasına girecek devam filmleri bu döneme damga vuran eserler olur. YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
34
dönemde de devam etmiş, bilimkurgunun hakkını sonuna kadar veren dünya dışı varlıklar ile ilk iletişimi anlatan muhteşem Contact (Temas), hakettiği ilgiyi pek bulamasa da çok sıkı bir bilimkurgu / gerilim filmi olan Event Horizon (Ufuk Faciası) ve popüler bilimkurgu sinemasının kimilerince beğenilmese de zirve yaptığı Matrix 90’lara ait filmler olarak makaralardaki yerlerini aldılar. 2000’ler daha çok roman ve grafik romanların sinemaya uyarlandığı yıllar olarak göze çarpıyor. Efanevi Star Wars serisinin eksik bölümleri 1-2-3 bu yıllarda tamamlanarak sıkı hayranların otuz yıllık hasretine noktayı koyarken, Mars temalı iki film Mission to Mars (Mars Görevi) ve Red Planet (Kırmızı Gezegen) salonlarda boy gösterdi.
1990’lara gelindiğinde beklentiler ne kadar büyük olsa da dönemin ilk yarısı bir Philip K. Dick uyarlaması olan Total Recall (Gerçeğe Çağrı) haricinde pek sessiz sedasız geçmiş, dönemin sonlarına doğru internetin de gelişmesi ve bilgisayarların yaygınlaşması ile daha çok sanal gerçeklik temalı filmler prim yapmıştır. Dönemin ikinci yarısında ise bir gün ansızın dünyaya geliveren düşman uzaylıların kıçına tekmeyi basan dünya halkını anlatan Independence Day (Kurtuluş Günü) ve ya kocaman bir göktaşı dünyaya çarparsa ne olur konulu, felaket temalı iki film Armageddon (Kıyamet Günü), Deep Impact (Derin Darbe) akıllarda kalan eserler olmuştur. Star Trek serileri bu
Bu arada Matrix üçlemesi hikayeyi tamamlarken, The Day Earth Stood Still (Dünyanın Durduğu Gün) bir yeniden yapım olarak salonlara kavuştu. Star Trek serileri aralıksız ve dizi tadında vizyona girerken, Philip K. Dick uyarlamarından A.I (Yapay Zeka) ve Minority Report (Azınlık Raporu) dönemin altı çizilmesi gereken filmleri. Yine bu yıllarda gösterime giren bir çok anime film ve özellikle yepyeni bir görsellik teknolojisinin önünü açan tamamı bilgisayar ortamında üretilen Final Fantasy akıllarda kalan diğer sinema filmleri oldu. Bu yılın sonlarına doğru vizyona girecek olan ve James Cameron’un on yıldan uzun bir süredir üzerinde çalıştığı filmi Avatar ise hikayesi, görselliği ve sinema teknolojisine kazandırdığı yenilikler ile yeni bir kilometre taşı olmaya hazırlanıyor. Bilimkurgu filmciliğinin neredeyse bir asıra dayanan tarihine kısaca göz attık. Film çekiminde kullanılan teknik ve teknolojilerinin bugünkü haline gelmesinde el feneri olan bilimkurgu sinemasının klasik sinemaya uzun yıllar mihmandarlık yaptığını ve yapmaya devam edeceğini, bilimkurgu filmleri yazan ve yöneten yaratıcı insanların, klasik sinemaya verdiği hizmetlerin unutulmaz ve çok değerli olduğunu bir kez daha hatırlamakta fayda var. YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
Günümüze kadar kalabilmiş ilk bilimkurgu filmi, hem H.G. Wells'in hem de Jules Verne'in hikayelerinden epey konu "ödünç" almış olan Aya Yolculuk'tur. 1902 yapımı olan bu filmin, zamanına göre şahane özel efektleri vardı. Filmi izlemek istiyor ama nereden bulacağınızı bilemiyorsanız, Smashing Pumpkins'in "Tonight, Tonight" klibi de iş görür.
İlk bilim kurgu romanı, Mary Shelley'in "Frankenstein"ı olarak kabul edilir. Yazıldığı dönemde kullanılan ve yakın gelecekte geliştirilebilecek bilimsel gelişmeleri merkez alan ilk Batı kurgu eseri sayılır. Diğer Batılı öncülleri ise, Thomas More'un "Ütopya"sı ve Francis Bacon'ın "Yeni Atlantis"idir.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
36
KAÇIRMAMANIZ GEREKEN 5 BİLİM KURGU FİLMİ Klasik 1_ 2_ 3_ 4_ 5_
Star Wars / Yıldız Savaşları Serisi Alien / Yaratık serisi Contact / Temas Minority Report / Azınlık Raporu Terminator / Terminatör Serisi
Korku 1_ 2_ 3_ 4_ 5_
Event Horizon / Ufuk Faciası The Fly / Sinek The Thing / Şey Dr. Jeykill & Mr. Hyde / Dr. Jeykill ve Bay Hyde Them / Onlar
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
37
Fantastik 1_ 2_ 3_ 4_ 5_
Dune / Dune Mad Max / Cılgın Max Indiana Jones / Indiana Jones E.T / E.T 12 Monkeys / 12 Maymun
Çocuklar İçin 1_ 2_ 3_ 4_ 5_
Incredibles / İnanılmaz Aile Wall-E / Vol-İ Harry Potter / Harry Potter Serisi Battle for Terra / Terra için Savaş Transformers / Transformers
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
38
Komedi 1_ 2_ 3_ 4_ 5_
Men In Black / Siyah Giyen Adamlar Doctor Strangelove / Doktor Strangelove The Hitchhiker's Guide to the Galaxy / Otostopçu’nun Galaksi Rehberi Galaxy Quest / Galaksi Macerası Spaceballs / Uzay Topları
Çizgi Roman Uyarlaması 1_ 2_ 3_ 4_ 5_
Hulk / Yeşil Adam Superman / Süpermen X-Men / X-Men Spiderman / Örümcek Adam Batman / Yarasa Adam
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
39
Hasan Yalçın hasan.yalcin@myk-medya.com
ANNEE! UZAYCILIK OYNICAM!
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
40
Televizyon denen sihirli kutu ne yazık ki ülkemize diğer bir çok dünya ülkesinin aksine son derece geç gelen bir teknoloji oldu. Kısaca hatırlamak gerekirse TRT televizyonu 1968-71 yılları arasında süren test yayını yaptı. 1974 yılından itibaren 7 günlük yayına başlayan TRT, Türkçe seslendirme yapılmış dizileri ile televizyonu olan aileleri uzunca bir dönem eve kilitlemeyi başardı. Konumuz Türk televizyonlarında bilim-kurgu olunca, Türkiye’de televizyonun doğduğu güne dönmeden başlamak olmazdı tabii. TRT ekranlarına düşen ilk bilim-kurgu dizisi efsanevi Uzay Yolu “Star Trek” oldu. O zamanların çocukları olarak o karakterler nasıl kafamıza kazınmışsa; Kaptan Körk, Mister Spak, Sulu, Teğmen Uhura ve diğerleri, ellerindeki minicik kapaklı bir aletle ana gemi ile iletişim kurup, Bay Scotty tarafından istedikleri yere ışınlanan bir uzay ekibi. Bir çocuğun hayata bundan fantastik başlaması mümkün olamazdı herhalde. Uzun yıllar Uzay Yolu’nu izleyen ve bir dönemi, evin kapılarını ağızlarından çıkardıkları sssşşşşiiiuup diye bir ses ile açıp kapayan neslin, uçsuz bucaksız evrendeki ikinci durakları ile yine bir başka unutulmaz tv dizisi Uzay 1999 “Space 1999” oldu. Uzay Yolu’nda ekrana zaman zaman anlamsız bakan neredeyse bebek yaşındaki çocuklar artık biraz daha şuur sahibi olmuş, Kaptan Koenig ve Doktor Helena’nın maceralarını anlayabilir hale gelmişlerdi. Uzay 1999, 1999 yılında Meta gezegenine gitmek için kurulan ay üssünde, nükleer atıkların ansızın patlaması sonucu, yörüngesinden kayarak, dünyadan uzaklaşıp, güneş sisteminden de çıkarak, evrenin uzak köşelerinde yaşama elverişli bir gezegen arayışına giren, ay üssü Alfa personelinin hikayesi üzerine kurulan bir dizi idi. İki sezon süren dizinin ikinci sezonunda diziye katılan ve istediği her şekle girebilen insansı Maya’ya aşık olmayan çocuk yoktur herhalde!
O dönemde şanslıysanız, köşe başlarında kurulan tezgahlarda kaçak olarak satılan Nesquik kutularından satın alıp, içini bitirdikten sonra dışını, dönemin unutulmaz televizyon dergisi TV’de 7 Gün’de çıkan Uzay 1999 fotoğraflarında gördüğünüz şekilde keçeli kalemle boyayıp, birer askı marifeti ile ay üssü Alfa astronotlarının boyunlarına taktıkları komuta modülünü yapıp, uzaycılık oynamak için sizde sokağa fırlayabilirdiniz.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
41
Çok kısa bir aradan sonra TRT’de yayına giren bir başka bilim-kurgu dizisi de Mork ve Mindy oldu. Başrolünde henüz gençliğinin baharında Robin Williams’ın oynadığı dizide, Ork gezegeninden gelen Mork’un hikayeleri anlatılıyordu. Na-Nu Na-Nu şeklinde kulağını çekiştirerek verdiği selam, biz çocukların okul teneffüslerinde birbirlerine yaptıkları ilk hareketti. Bir de “Şezbat!” derdi Mork, aksi giden bir şey olunca. Türkçe karşılığ “Kahretsin!” demek olmalıydı.. TRT’nin uzun yıllar boyunca kaybetmediği en önemli özelliği, ne türden diziler filmler yayınlarsa yayınlasın mutlaka her sezon ya da yıla bir bilim-kurgu dizisi eklemesi oldu. Böylelikle bir neslin ufku açıldı belki de. 90’lı yıllarda Ericsson cep telefonlarının T serisini tasarlayan mühendislerin, Kaptan Kirk’ün iletişim cihazından ilham almadıklarını kim iddia edebilir? Logan’ın Kaçışı 30 yaşına geldiğinde bir ayin ile öldürülen, üremeleri sınırlı ve kontrollü olan gelecek insanlığını anlatan bir televizyon dizisi olarak ekranları ziyaret etti. Logan ise bu saçma düzenden kaçmaya çalışan biriydi. Bölümler boyu kaçan Logan’ın karşılaştıkları ve REM isimli robot arkadaşı da hatıralarımızda kalan minik ayrıntılar oldu. Ergenliğe doğru giden yolda adımlar iyice hızlanmışken hayatımıza, daha önce Uzay 1999’dan tanıdığımız yapımcı Glenn Anderson’un bir başka TV dizisi UFO girdi. Shado isim gizli bir örgütün deniz altında, ayda, uzayda ve yeryüzünde düşman uzaylılara karşı yürüttüğü faaliyetleri bu dizide öğrendik. Savaş yıldızı Galactica inanılmaz hikayesi ve görselliği ile ekranlarımızı ziyaret ettiğinde 9 taş veya saklambaç oynamayı çoktan bırakmış, bisikletlerimizi birer Viper avcısı zanneden ve gün boyunca “-Ben Apollo, ben de Starbuck.. Eeee o zaman bende Saylonluyum ya!” diyen bir grup ortaokullu olmuştuk. Galactica ilerleyen yıllarda gençliğimizi adımlarken Show TV’de bir kez daha renkli, kanlı ve canlı olarak bir daha karşımıza çıkacaktı.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
Ardından bir dönem Zaman Tüneli isimli dizide geçmişe bol bol yolculuk ettik. Bir süre sonra gökkuşağı indi beyaz ekranlarımıza. Renkli yayın, renkli televizyonlar. Buck Rogers bu dönemin ilk dizilerinden oldu. Yapımcısı Galactica’yı da yaratan Glen A. Larson olan dizide 25. yüzyılı ziyaret ettik. Rogers ekrana veda eder etmez, Atlantisten Gelen Adam ile yüzme stilimizi değiştirdik. Blake’in Yedilisi bir İngiliz bilim-kurgu dizisiydi ve ne biz, ne de ebeveynlerimiz bu diziden bir şey anlayamadılar. Pazar akşamüstü yokluktan başına oturur hiç bir şey anlamadan akşam yemeği masasına geçerdik. Biraz daha büyüdük ve bu kez Evie’ye aşık olduk. O kim mi? Hatırlasanıza!
42
Bu dünyanın dışından “Out of this world” dizisinin kahramanı, annesi dünyalı, babası uzaylı. Güzel kızın Melez yeteneklerinden en önemlisi parmaklarını birleştirerek zamanı durdurabilmesiydi. Keşke Evie ile zaman dursaydı ve hiç yaşlanmasaydık. Kedi yiyen bir uzaylı ırkının şirin bir üyesi, evinde kedi besleyen bir ailenin misafiri olursa ne olur? sorusuna yanıtı, hala bir çok neslin anımsadığı ALF dizisinde bulduk. Müşfik Kenter’in seslendirmesi ile ALF günümüzde bile ülkemizde unutulmazlar arasındadır. Bugünlerde A.B.D’de yeniden çevrimi ekranlara gelmek üzere olan Ziyaretçiler, “Visitors” Türk televizyon tarihine damga vuran yapımların başında geldi. Cumartesi gece yarısından sonra börekleri, çörekleri ortaya çıkarıp, ailece sıcak demli çaylar eşliğinde, insan kılığında kertekelelerden oluşan uzaylıların dünyayı ele geçirme planlarını nasıl da heyecanla seyrettiğimizi ne çabuk unuttunuz ? YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
43
Nispeten sakin geçen 90’lı yılların sonunda X-Files “Gizli Dosyalar” bilim-kurgu hayranlarını televizyona başına bağlayan son dizi oldu denebilir. TGRT’de yayınlanan ilk bölümde kendinden geçen, bir dönemin uzaycılıktan başka oyun bilmeyen çocukları, internetin yaygınlaşması ve hızlanması ile artık TV bağımılılığından kurtulup dilediği diziyi yurtdışı ile aynı anda izleme şansına erişti. Türk televizyonlarında bilim-kurgu denince bir konunun altını bir kez daha çizmek gerek ki oda, popüler olduğu dönemde bu ülkede bilim-kurgu yayınlama alışkanlığını eksiksiz olarak sürdüren tek kurumun TRT olduğu. Arkasından gelen özel kanallar hiç bir zaman popüler bilim-kurguyu mutlaka yayınlanması gereken bir içerik olarak görmediler. Tercih ettikleri arabesk yayın tarzının, bir sonraki jenerasyonun hayalgücü ve yaratıcılığını körelttiğini söylemekte çok mümkün. - Eh, hadi oğlum yeter artık..Çık eve! - Hayır annee! Bırak bir saat daha uzaycılık oynıcam!....
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
"BİLİM KURGU" ADINI, TÜRK BİLİM KURGU YAZARLARINDAN ORHAN DURU BULMUŞTUR. 1973 YILINDA, TÜRK DİLİ DERGİSİNİN 256. SAYISININ "SCIENCE FICTION" TÜRÜNÜ KONU ALMASINA KARAR VERİLİNCE TÜRÜN ADINA TÜRKÇE KARŞILIK ARANMAYA BAŞLANMIŞ. ORHAN DURU DA, KENDİ DEYİMİYLE "ÖNERİ OLARAK BİLİM KURGU ADINI ÖNE ATMIŞ, TUTULMUŞ".
TÜRKIYE'NİN İLK BİLİM KURGU KAHRAMANI YILDIRIM KAPTAN ADIYLA DA BİLİNEN BAYTEKİN, YAHUT VAFTİZ ADIYLA FLASH GORDON'DUR. HAYALCİLİĞİNDEN, "SAÇMALIĞINDAN" DOLAYI SÜREKLİ ELEŞTİRİLEN VE KÜÇÜMSENEN BU SERİ, ÇILGINLAR GİBİ SATMIŞTIR. KİM ALIYORSA ARTIK (!).
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
45
Umut Demirci umut.demirci@muhteviyat.com
GERÇEK İLLÜZYONDAN KAÇIŞ
EN ÇOK SEVDİĞİM UZAY FİLMLERİNE BU SEFERLİK DEĞİNMEDİĞİM İÇİN SİZLERDEN ÖZÜR DİLİYORUM.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
Doğunun döngüsel düşünce yapısı içinde kozmik olanın bütünlüğü günlük hayatta aranmaktadır. Çizgisel ilerlemeci batı düşüncesinden en temel farklılık olarak önümüze çıkan bu durum için, doğu toplumları önemli bir figüre ihtiyaç duymaktaydı: Şamanlar. Ebeveyn çocuğunun hülyalı ve sıradışı bakışlarını farkettiğinde çocuk bir “ak” ya da “kara” şamanın yanına eğitilmek üzere verilmekteydi. Kozmik bütünlüğün döngüsel mükemmelliğini, anda oluşan kusurları tedavi etmekte nasıl kullanacağını öğrenen şaman ise daha sonradan özgünleşerek kendine has makyaj ve kostümler, müzik aletleri üretmekte, “axis mundi” denen dünya eksenine çeşitli ritüelistik danslar ile tırmanmaktaydı. Bu gösterilere ise “oyun” diyorlardı. Yani bilim kurgunun estetik anlamda ilk örnekleri şaman oyunlarıydı.
46
Antik Yunan tragedyalarında tanrılar tarafından musallat edilen musibetin yine gökten inen tanrılar aracılığıyla çözümlendiğini görürüz. Tanrıların gökten sahneye indirilmesini sağlamak için icad edilen makineye ve dolayısıyla tekniğe de “deus ex machina” deniyordu. Makineyle inen bu tanrılar kozmik bütünlüğü yeryüzüne getirmekteydi. Nitekim Eflatun’un ileri sürdüğü mağara alegorisine göre algılamakta olduğumuz fiziksel uzay mağara yüzeyine yansıyan bir gölge oyunu, illüzyondan ibaretti. Diğer bir deyişle matristeydik. Deus Ex Machina siberuzayın mistik yapısı içinde önemli bir yere sahiptir. Hatırlayacak olursak Matrix Üçlemesi’nin sonunda Neo insanlar ve makineler arasındaki barışı sağlamak için makinelerin şehrine gider ve burada makinelerin tanrısı olan Deus Ex Machina adlı yapay zekâ ile görüşür.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
47
Rönesans sonrası Avrupa’da üniversitelerin çoğalması ile tıbbi ve endüstriyel ilerlemeler, yeterince fantastik olan romantik edebiyatın bilim kurgu yönüne meyletmesine zemin hazırlamıştır. Mary Shelley ‘Frankenstein’ romanını yazarken, yakın arkadaşı Lord Byron’ın kızı Ada tarihe ilk bilgisayar programcısı olarak geçmekteydi. Dolayısıyla ilk bilgisayar da Difference Engine adıyla yine aynı dönemde konuşulmaya başladı. ‘Difference Engine’ 1786’da J.H Müler tarafından tasarlanan ve 1822’de Charles Babbage tarafından tekrar keşfedilen ilk programlanabilir bilgisayardır. İlginçtir ki bu bilgisayar Birinci Endüstri Devrimi’nin başlangıç tarihini işaret etmektedir. İkinci Endüstri Devrimi’nin ise internetin yaygınlaşmasıyla gerçekleştiğini düşünebiliriz. YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
48
İnsan alet yapabilen hayvan olduğuna göre bilgisayarları ve siber uzayı da işlerini kolaylaştırmak adına tasarlamıştı. Siberpunk edebiyatın gurularından Bruce Sterling’e göre siber uzay en sade tanımıyla bir telefon konuşmasında ‘Alo’ sözcüğünün hedefe varıncaya dek geçtiği yerlerdi. Öyleyse B.Sterling’in ‘Netteki Adalar’ kitabında değindiği gibi ilk siber terörist de Osmanlı Devleti’nin Arap Yarımadası’ndaki hâkimiyetini kaybetmesi için telefon direklerini sökerek çalışmalarına başlayan Arabistanlı Lawrance idi. Teknolojik ve bilimsel ilerlemeler insanlığın bünyesinde barındırdığı iç çatışmaları doğal olarak yansıtmaktaydı. Ve güçlü otoritelerin elindeki bu tanrısal güç karşısında umutsuzluğa yenik düşmüş siberpunk karakterleri doğuruyordu. Siberpunk karakter tüm üstün yeteneklerine karşın Dr. Frankenstein kadar disütopiktir. İçinde bulunduğumuz şu simülasyon çağında ise bilimsel ilerlemeleri bir tehdit olarak algılayanların sayısı hiç de az değildir. Karel Čapek’in 1921 yılında yazdığı "Rossum’un Evrensel Robotları" adlı tiyatro oyununda klon androidler üreten bir bilim adamının Dr.Frankenstein’a benzer dramı konu edilmiştir. Yazar Çekçe köle anlamına gelen robotit sözcüğünü bu oyununda kullanarak bizlere robot kavramını armağan etmiştir. YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
49
Bilimsel ilerlemelerin yer yer pişmanlık dolu ve çoğu zaman disütopik ele alınmasını yine Antik Yunan’da bir tiyatro oyununa bağlayarak bir ironiye işaret etmek istiyorum. Aischylos’un öncü tragedyası olan ‘Zincirlere Vurulmuş Prometheus’ da Prometheus isimli yarı tanrı bilgi casusluğu yaparak yüksek otorite olan Zeus’un gazabını üstüne çekmiştir. Tanrıların tekelinde bulunan önemli bilgileri insanlığa kaçırmış ve sözüm ona bir aydınlanmaya vesile olmuştur. Bu isyanın bedeli olarak ciğerini Kızıl Kafkas Kartal’a bırakırken bilgiyi insanlığın hangi zümresine verdiği hiç konu edilmez. Bilgi bir üstünlükse bu üstünlüğü ilk kim ele geçirmiş ve hükümranlığını inşa etmiştir? Sanırım bilim kurgu edebiyatının disütopik yatkınlığı bu sorunun ardında yatmaktadır. Bilim kurgu bilimsel gelişmelerden, bilimsel gelişmeler ise savaşlardan şüphesiz nasiplenmektedir. Zeus ile Prometheus kendi arasında hesaplaşadursun post-Hiroşima sendromuyla bedensel deformasyon, sinema filmlerine konu teşkil etmekteydi. Bugün ise sibernetik, nano teknoloji, mikrobiyoloji alanındaki dudak uçuklatan gelişmeler ne tür Lawrance’ların iş üstünde olabileceği sorusunu gündeme getiriyor. İnsanlık Yeni Çağ senaryolarıyla meşgul edilirken yazının başında girizgâh olarak değindiğimiz Eski Çağ yaklaşımlarını tekrar hatırlayalım. Şamanların yaptığı gibi insanlık mı tanrıların yanına çıkıp andaki uyumu yakalamaya çalışacak, yoksa Antik Yunan’da olduğu gibi tanrılar mı makineleriyle gelip uyumu zorunlu kılacak? Gidilecek ya da kalınacak yerin tasarrufunu sizlere bırakırken en çok sevdiğim uzay filmlerine bu seferlik değinmediğim için sizlerden özür diliyorum.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
röportaj
ÖZGÜR UÇKAN Özgür Uçkan İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde bilgi ekonomisi, ağ ekonomisi, enformasyon tasarımı ve yönetimi, iletişim tasarımı, tasarım yönetimi konularında ders vermektedir. Türkiye Bilişim Vakfı bilgi toplumu politikaları ve Türkiye İhracatçılar Meclisi bilgi ekonomisi danışmanıdır.
50
"Bilim kurguya ilgim resimli romanlarla başladı ." "Ben her zaman bilim kurguyu çok önemli bir edebi tür olarak gördüm." "Ütopya çok ciddi bir felsefe konusudur. Kimse onu eleşirmeye yeltenemez."
"Cyberspace kavramını ilk William Gibson kullanmıştı, bugün hepimiz kullanıyoruz." "İflas eden bir organın sürekli yapay bir tanesiyle değiştirileceğini düşünüyorum. Bu iyi birşey mi emin değilim." "Tamamen akıllı, organik bir ağ. Öyle bir ağın içinde ben yaşamak istemezdim."
Videoyu izlemek için Adobe Acrobat 9 yüklemelisiniz. YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
Emek Altunparlar emek.altunparlar@myk-medya.com
HEAVY GEAR MASSADA AZİZLERİ-3
51
(Ağustos sayısından devam) "...işte bu yüzden asla o tuşa basmamalısın evladım. Şehir içindeyken uymamız gereken bazı kurallar var. Farkettiğin üzere hepimizin envai çeşit yerinde, iki kanat bir de harenin resmedildiği armalar var. Sen koşan birini takip ederken sağa sola roketler saçmaya başlarsan alayın adının Mavi 'Melekler' olduğunu hiç kimseye komik duruma düşmeden anlatamayız. Ayrıca yine bildiğin üzere bu şehir koskoca bir dinin doğduğu yer. Etrafında gördüğün yapılardan birine zarar verirsen şehri korumak için görevli olmamız durumu da komik bir slogan olur, değil mi yavrucuğum? Neyse, sen şimdi 4C kodlu protokolü tekrar gözden geçir, Gear'ının bakımından sorumlu ekibe de söyle senin Hunter'a o protokolle alakalı simülasyonu yüklesinler. Öğlen yemeğinden sonra da sonuçları bana yollasınlar." Kuzeyden gelen ve kimsenin talep etmediği tüm bu takviye askerlere yılların alışkanlıklarını aktarmak Albay Neel Garner Fulan için hayli çekilmez bir durumdu. Massada'yı korumak gibi kutsal bir görevi olan birliğini, çölün öteki tarafından gelen alelade bir emir yüzünden yeniden düzenlemek zorunda kalmak da, özellikle şu noktada iyice anlamsız gelmeye başlamıştı. Sonuçta Mavi Melek'ler, İttifak Savaşı'nda kabiliyetini kanıtlamış, sıcak çatışmaları bile takviyesiz olarak devam ettirebildiğini Güney ordularına bile göstermişti. Bir deli kafasına esip de "Şehrin sonu çok yakın, siz kafirler çölün kumları altında yok olacaksınız!" saçmalığını, posta servisini atlatarak herkese yollamışsa onu ciddiye mi almak gerekirdi sanki? Şimdi işin yoksa 50 bin küsür hacıyı daha fazla paniğe sokmadan bu işi yatıştırmaya çalış. Aklı başında hangi adam 10 tane tam teçhizatlı Heavy Gear'ın takviye olarak gönderilişini duyup da ciddi birşeylerin olmadığına inanır... YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
yazı
Zaten kimse Albay'ın aklından geçen o sahneyi görüp de bir önceki gün aldıkları tehdit mesajını aklına getirmeden edemezdi. Şehrin günlük gazete yayınının arasına sızan o cümle, son 500 yıldır Tashihçilik dininin kutsal şehri olarak kabul edilen Massada'yı yok etmekle tehdit eden ilk ve tek girişim olarak tarihe geçti. Şehrin resmi ve dini işlerinin başındaki İlk Takipçi Dreven Capa, tapınakta konuyla ilgili bir açıklama yapıp, tehditin ciddiye alınacak bir tarafı olmadığını, böyle bir yıkımı gerçekleştirecek herhangi bir ordunun bulunmadığını söylemişti. Öyle bir ordu olsaydı da Mavi Melekler onları Massada'dan uzak tutmak için kanlarının son damlasına kadar savaşırdı zaten. Ne de olsa tüm alay, Terra Nova'ya karanlık günlerinde umut veren Mahmut Hüdaverdi'nin kurduğu bu dinin sadık takipçileriydi. İlk Takipçi Capac, hem Mavi Melekler'in göğsünü kabartan, hem de şehirde bulunan 50 bin hacıya rahat bir nefes aldıran bu konuşmayı yaparken, Massada Kilisesi'nin en gurur duyduğu çocuklarından biri olan Melissa Fulan konuyu araştırmaya başlamıştı. Rahip Capac'ın hedef saptırmak için kullandığı ordu kelimesi, şehri yıkmaya yetecek tek güç değildi. Tashihçiliğin tüm takipçileri bunu bilmezdi ancak, Massada şehri eskiden çok farklı bir topluluğa "sığınak" olmuştu. Terra Nova'nın sonunun geldiğine ve tüm gezegenin son şehrine kadar yok olacağına inanan bu topluluk, kehanet edilen tarihe kadar da Massada'dan ayrılmamaya yemin etmişti. Mesajda geçen yokoluş göndermesi ve ancak başka bir inanca sahip birinden çıkabilecek kafirlik suçlaması, Rahibe Melissa'ya bu işte altını kazmaya değer olayların döndüğü hissini vermişti. Kehanete kendini fazla kaptırmış bir fanatiğin yıllar boyunca gerçekleşmesini beklediği yıkımın tarihini biraz geriye alma ihtimali düşünülmeyecek bir durum değildi. Kilisenin kayıtları arasında eski tarikatlara ait gizli bilgilere ulaşmaya çalışan rahibe, biraz vakit alacak gibi görünen bu araştırma esnasında, bunun gibi teorileri kafasında kurmakla meşguldü.
52
Eski Şehir'in büyük tapınakları ve Mavi Melekler'in Massada dışındaki ana üssü arasındaki bir yerlerde ise kafasında sayılar ve yabancı yüzler olan bir adam, önündeki kitaptan bazı satırları ezberlemeye devam ediyordu. Son birkaç yıldır da bu böyle gitmişti. Ailesinin yanından alındığı ve Sorrento şehrine götürüldüğü günden beri olan herşeyi hatırlıyordu. Onu bunun için eğitmişlerdi. Hiçbir şeyi unutmaması için. Adresler, isimler, yüzler, semboller, planlar, ölçekler ve intikam. İyilik adına yapılan her şey haklıydı. Evet, Massada'yı koruyan Melekler vardı belki ama yok etmek için gönderilen de bir Aziz'di. Eski kitaplar Melekler'in boyun eğebildiğini kanıtlamıştı ona ama Azizler cellatlarına bile boyun eğmezlerdi. Aziz'in aklında çok fazla şey vardı, yapması gereken şeyi başarmak için birçok yol da bunlara dahildi. Ona, yüksek ovalarla çevrili, uçurum kenarına kurulu bu kutsal şehri, altında uzanan kumdan mezara defnetmesi buyrulmuştu ve o da bunun için önündeki kitaptan bazı satrıları ezberlemeye devam ediyordu.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM
test
53
HANGİ BİLİM KURGU KARAKTERİSİN?
4 Seni ne yapmak mutlu eder?
9 Genelikle yapmaktan
a) Beni hayatta ne ileriye taşıyacaksa. b) Topluma ne fayda sağlayacaksa.
hoşlanırım...
5 Bir grup projesine dahil olduğunda, hangi rolü tercih ederdin? a) İşler bitene kadar bana nerede ihtiyaç duyuyorlarsa yer alırdım. b) İşlerin verimli yürümesi için grubun lideri olmaya çalışırdım. c) Arkama yaslanır, en az işi yapmaya çalışırdım.
6 İnançlarınızı tanımlamak
tanımlarken; a) İnce ruhlu ve ilgili, derler. b) Rahat ve anlayışlı, derler. c) Hesapçı ve rasyonel, derler.
11 Genellikle hayatta beni yönlendiren; a) Duygularım ve sezgilerim olmuştur. b) Düşüncelerim ve mantığım olmuştur.
gerekirse;
edildiği bir jüridesin. Ne yapardın?
a) Sürekli ibadet etmem ama kendi ruhani dünyam vardır. b) Bizden üstün bir güç olduğuna inanırım. c) Yalnızca açıklanabilen bilimsel gerçeklerle ilgileniyorum. d) Hayatın gerçekleriyle mücadele etmeyi tercih ediyorum. Gerisi hikaye.
12 İnsanlar senden öneri
7 Ölümden sonra hayat
a) Masumun suçlu bulunmasını tercih ederim. b) Suçlunun özgür bırakılmasını tercih ederim.
2 Seçimlerde kazanacağını
Üstelik sadece karakterini öğrenmekle kalmıyor, bir de sana yollayacağımız PDF'ten çıkış alıp kartondan oyuncağına da sahip oluyorsun. Cevaplarını dergi@yahoyt.com'a at, karakterini yollayalım.
10 Arkadaşların beni genellikle
1 Büyük bir rüşvetin teklif
a) Kimseye herhangi bir zarar gelmeyecekse rüşveti kabul ederdim. b) Rüşveti kabul ederdim. Ben dahil, herkesin bir bedeli var. c) Kesinlikle kabul etmezdim.
Bilim kurgu karakterleri, kendilerine özgü sertlikleri ya da süper güçleri ile hepimizi onlardan biri olmaya özendirmiştir. Kötülük ve iyilik arasında mücadele veren bu karakterlerden hangisi olduğunu öğrenmeye ne dersin?
a) Derin ve felsefi bir tartışma. b) Duygular üzerine kişisel bir tartışma.
bilsen, hile karıştırmayı göze alır mıydın?
olduğuna;
a) Elbette, eğer herşeyin yönünü tamamen değiştiricekse. b) Hayır, özgür bir toplumu yanıltmak bana göre değil.
a) Eminim. b) Şüpheliyim. c) İmkansız.
3 Seni ölümsüz kılacaksa, en
işlerin başında ben olmalıyım, fikrine katılıyor musun?
yakın arkadaşını öldürür müydün? a) Baştan çıkarıcı bir teklif ama, hayır teşekkürler. b) Utanarak itiraf ediyorum ki, yapardım. c) Kesinlikle yapmazdım.
8 Herşeyin yolunda gitmesi için
a) Katılıyorum. b) Katılmıyorum.
isterler mi? a) Bazen, ama genellikle yakın arkadaşlarım. b) Çoğunlukla, hatta bazen tanımadıklarım bile. c) Çok nadir, hatta hiçbir zaman.
13 Bir cezai soruşturmada,
14 Ne yaparken kendini rahatlamış hissedersin? a) Yalnız takılırken, kitap okumak gibi. b) Arkadaşlarımla takılırken, partiye gitmek gibi.
YAHOYT DERGİ EYLÜL 09 / YAHOYT.COM