SAYI 07
yahoyt dergİ sosyal medya
yahoyt dergi sosyal medya
edİtoryal
Uzun bir aradan sonra tekrar karşınızda olmanın gururu ve mutluğu içindeyiz. Yahoyt Dergi bu sayısında sosyal medyayı "poke"luyor. Hayatımızın artık neredeyse her yerinde ve zamanında bizlerle olan bu mecrada neyin nesi, nereden geliyor, nerelere gidiyor diye sorduk soruşturduk. Dergide yazılarıyla Haluk Kırman, Mehmet Altuğ Tabak, Işıl Kılkış, Fikret Yeşilyurt ve Yiğit Kalafatoğlu bizlerle, ayrıca lezzetli röportajlar da derginin sonunda. Sağlıcakla kalın. Yahoyt.com
Copyright 2010 MYK Medya
yahoyt dergi sosyal medya
Sosyalleş Sosyalleş Nereye Kadar
İçİndekİler
Haluk Kırman
Descartes Günlükleri: Güveniyorum, Öyleyse Varım Mehmet Altuğ Tabak
Dikkat! Bu Online Bir İntahar Notudur Işıl Kılkış
Bloğum Var Yazıyorum! Fikret Yeşilyurt
Blogla Pazarlama Yiğit Kalafatoğlu
Video Röpörtajlar
yahoyt dergi advertorial
Tivibu'ya üye olmanız için tek gereken şey, TTNET ADSL kullanıcı bilgileriniz ve internet bağlantınız. Yerli ve yabancı televizyon kanalları, Seç-İzle, Geri Al-İzle, Durdur-İzle, Kirala-İzle ve Tekrar-İzle özelliklerinin mevcut olduğu Standart Plus üyeliğe 4 TL yerine 31 Ağustos'a kadar geçerli olan kampanya dahilinde 1 TL ödemeniz yeterli oluyor. Üstelik bu üyelik için kredi kartıyla uğraşmıyorsunuz. Satın aldığınız paketin ücreti aylık internet faturanıza ekleniyor.
Popüler filmler, vizyondan hemen sonra Tivibu'da! Tivibu, sinema yapımlarını vizyondan hemen sonra yayınlıyor. Kirala-İzle hizmeti, yakındaki DVD dükkanına gidip film kiralamak gibi işliyor. Ancak bunu yaparken yerinizden kalkmanız gerekmiyor. Yakın zamanda sinemada oynayan filmleri 24 saatliğine dijital olarak kiralayıp, istediğiniz yerde izleyebiliyorsunuz. Geçtiğimiz yılların filmleri ise 48 saat boyunca yine istediğiniz yerden izlemek üzere sizin oluyor. Ayrıca DVD'de olduğu gibi bu dijital filmleri de istediğiniz yerde durdurup, geri alıp tekrar izleyebiliyorsunuz.
Kaçırdığınız diziler ve programları Tivibu'da yeniden yakalayın!
Tivibu ile internetin olduğu her yerde televizyon da var. Masaüstü veya taşınabilir bilgisayarınız ile her yerden yerli - yabancı kanalları, dizileri, sinema yapımlarını ve müzik programlarını takip etmek artık çok kolay. Üstelik kaçırdığınız veya yeniden izlemek istediğiniz bir program olduğunda, normal bir televizyonun ötesinde yetenekler yine Tivibu'da!
Tivibu ile televizyon izlerken yayının akışını durdurmak, canlı yayını geri almak, hatta maç izlerken bir pozisyonu tekrar tekrar izlemek size kalmış. Tüm bunlar, ekranın altındaki kullanımı çok basit tuşlar ile gerçekleştirilebiliyor. Sürekli artan televizyon kanalı seçenekleri, sinema kanalları ve popüler yabancı dizi arşivi Tivibu'nun içeriğini oluşturuyor.
Tekrar-İzle servisi, Tivibu'nun size özel çalışan bir kayıt cihazı gibi. Bu servisle, yerel televizyon kanallarının en beğenilen dizileri, eğlence programları, spor programları ve yarışmalarına bir hafta boyunca yeniden ulaşabiliyorsunuz.
Böylece kaçırdığınız bir yayını tekrar izleyebiliyor veya iki farklı kanalda aynı saate denk geldi diye sevdiğiniz diziler arasında seçim yapmak zorunda kalmıyorsunuz.
Yabancı diziler, ünlü belgeseller ve eğlence programları da Tivibu'da! Tivibu'nun Seç-İzle hizmetinde, ünlü diziler, zengin film arşivi, belgeseller, yaşam-eğlence programları ve çocukların defalarca izlemekten sıkılmayacağı çizgi filmler de var. Bu hizmetteki tüm yapımları zaman, saat ve tekrar sınırı olmadan izleyebiliyorsunuz.
Sinema kanallarında neler oynuyor? Tivibu'nun televizyon içeriğinin dışında üç yeni film kanalı var. Bunlardan ilk ikisi, FilmClub ve FilmClub2. 7 gün 24 saat boyunca kesintisiz olarak sinema filmleri oynayan bu kanallarda tüm dünyadan yapımları izlemek mümkün. Hollywood tarzı aksiyon filmlerinden çizgi animasyonlara, Uzak Doğu dövüş filmlerinden korku türündeki filmlere kadar sayısız seçenek bu kanallarda mevcut. FilmClub'da yayınlanan bu filmler, yaklaşık 2 saat sonra FilmClub2'de yeniden yayınlanıyor, beğendiğiniz filmi kaçırma riski de ortadan kalkıyor. Tivibu'nun üçüncü sinema kanalı ise Club1001. Yakın dönemin ses getiren sinema yapımlarını ve unutulmaz filmleri yayınlayan bu kanal, "mutlaka görülmesi gereken 1001" filme yer veriyor. Tivibu ile sevdiğiniz yayınları istediğiniz zaman izlemenin keyfini sürün!
yahoyt dergi sosyal medya
Sosyalleş Sosyalleş Nereye Kadar? Yazı: Haluk Harman
“Lanet olsun içimdeki röntgen sevgisine” dedirtecek kadar röntgenleme iç güdüsü ile donanmış ve Andy Warhol’un “Bir gün herkes 15 dakikalığına meşhur olacak” deyişindeki meşhur olma arzusu ile yanıp tutuşan insanoğluna artık MSN’den “nbr?”, “asl?” ya da “brb” demek yetmez oldu. Dijital sosyalleşme araçları, tüm zaaflarımızı tahrik ederek gelişmeye devam ediyor.
Peki bir adım sonrası ne olacak?
‘90’ların ortalarıydı, 6 haneli icq hesabı ile hava atılan zamanlar. Listede üç - beş kişi, muhabbet dijital olsun diye eve gelinir, okul servisinde 15 dakika önce ayrılan kankayla gün yetmemiş gibi icq başına geçilir... Sanal sosyalleşme hikayesinin bu masum başlangıcı, bugün takip edilen yazara, şarkıcıya, sinemacıya gerçek zamanlı laf atma hakkını tanıyacak kadar ilerledi. Demi Moore’un iç çamaşırını görme, Kevin Spacey’e laf yetiştirme ve Slash’ın sarhoş Guns’n’Roses geyiklerine katılma imkanı artık bir tıklamalık uzaklıkta.
Biz istedik, oldu. Nerelerden nerelere gelindiği kısaca hatırlarsak, iç güdülerimizin dijital sosyalleşme medyalarını nasıl şekillendirdiğini de anlamış oluruz.
04
yahoyt dergi sosyal medya Benim ilk hatırladığım Hyper Terminal ile bağlanıp DOS ekranından “Naber lan?” deyişimdir yaklaşık 20 yıl önce. Tabii o siyah ekranda ortaokul aşkını anlatma şansı fazla olmuyordu. Sonra ortaokul aşkını rahat rahat anlatabileceğimiz bir mecra aradık. Zaten internete bağlıyız, bir de telefon ile konuşmayalım, iki işi tek yerden yapalım. Açığı gören İsralli arkadaşlar “Buyrun, icq” dedi. Pek sevildi ve o zamanlarda interneti olan herkesin bilgisayarında baş tacı oldu. Hatta bendeniz, kartvizitinde icq numarası olan kravatlı şahıslarla bile tanıştım. Aynı yıllarda günü beraber geçirdiğin kişilerle sohbet sıkmaya başladı. İstedik ki tanımadık insanlarla tanışalım, konuşalım, sevişelim, kavga edelim, kısaca sosyalleşelim. Peki dedi zamanın gençleri, attılar önümüze Internet Relay Chat’in herkesin kullanımına açık, basit arayüzünü, mIRC. Zurna’ya giremediğim günler bilirim, artık kaç bin kişi varsa odada! Tamam, onu da hallettik. Artık hem eş dost, hem tanımadık yeni kimlikler bir fare butonu uzaktaydı sadece. İçeceğini koy yanına, sabahlara kadar sohbet, muhabbet. Bu arada icq’nun onlarca türevi yazıldı, birçok internet servis sağlayıcı, web bazlı posta servisleri, arama motorları kendi iletişim programcıklarını yayınladılar. Herkesin bir sürü hesap içinde boğulmasına ramak kala, timsah Bill Gates işe uyandı, zaten icq’yu da America Online’a (AOL)kaptırmıştı, elini o kadar çabuk tuttu ki, bir sabah uyandığımızda artık herkesin Windows Messenger’ı vardı. Bill Gates’in el attığı her yazılımda olduğu gibi, icq bir anda ikinci oluvermişti. Artık iki dakika cevap yazmazsan ekranın titretiliyor, mp3’ler yollanıyor, resimler paylaşılıyordu. Hatta webcam aracılığı ile edepli , edepsiz her türlü amaca da hizmet ediyordu. Ancak yıllar öncesinin rahmetli icq’su baz alındığında Messenger büyük yenilikler barındırmıyor, sohbeti listedeki arkadaşlarla sınırlı tutuyor, e-posta hesabını bilmediğin ancak ulaşmak istediğin kişilere ulaşmana imkan tanımıyordu. Rektifiyeden geçmiş eski bir araba gibi... Yeter miydi bize bu? Yetmez!
Mark Zuckerberg’e de yetmedi. Hoşgeldin çehre kitabı, nam-ı değer Facebook!
05
yahoyt dergi sosyal medya Grip salgını gibi yayılan, ilkokul arkadaşlarını buluşturup, konuşturup GSM sektörünün de hayır dularını alan, “Aa, feysin yok mu? Çok banal!” deyişlerini yaratan, Mark Zuckerberg’i fanilikten ölümsüzlüğe taşıyan, adına şarkılar yapılan Facebook. Başlangıçta, yaratılış amacına uygun olarak masumane, ilkokul arkadaşlarının arandığı, canlı sohbetin zaten içinde yer aldığı Facebook, ilerleyen zamanla yepyeni seçenekler ve olanaklarla donandı. “Ali’yi buldum feys’te, evlenmiş, iki çocuğu var haytanın” deyişlerini yerini “Bilmemkimin iç çamaşırlı fotoğrafı feys’e düşmüş abi” deyişlerine bırakıyordu. Facebook’a garip, orjinal, komik, yaratıcı bir fotoğraf, video yükleyen anında fenomene dönüşebiliyor, gün içinde binlerce takipçi edinebiliyordu. Ne demiştik yazının en başında; röntgen ve meşhur olma arzusu! Facebook, her ikisine de olanak tanıyor. Kendi sosyal ağı içinde tanışmamış kişileri everiyor, daha önceden yüzük takmış olanları boşuyor, bekarlara istedikleri kişiyi röntgenleme, fikri gelenlere meşhur olma şansını fazlasıyla tanıyordu. Tabii bu arada myspace gibi farklı amaçlara hizmet eden siteler de altın çağlarını son sürat yaşıyorlardı. Tamam işte, bu da oldu. 'Halka mal olmuş' değerleri kişiliklerin zaten fanatiği ol butonu var, tıkla izle. Eş dost desen aynı sayfada. Sağ alttan sohbet et, hal hatır sor. Fanatiği olduğundan ses seda yok, arkadaşlar yatmış, aç o zaman iki poker at, iki tarla sür, daha ne olsun? Olsun, daha da olsun. Bu sefer daha samimi, daha dokunabildiğin, sürünün içindeki binlerce takipçiden biri olarak değil, bizzat dürtüp, okşayıp, kızıp, bağırıp, takdir edip, yalakalanıp kendini daha özel hissedebileceğin bir şey olsun. Sen yine o meşhuru takip et ama ağzın laf yapıyor ise bu sefer onun da seni izlemesine imkan olsun, sonra onun bir başka meşhur tanıdığı ve bir başka ve bir başka... Kuş seslerinin ovalara yayıldığı, insanların buna hayran olup bayıldığı döneme hoş geldiniz, hoş geldin Twitter! Cep telefonu mesajından 20 karakter kısa, fotoğraf ve video ile de süslenebilen halet-i ruhiye teşhiri mecrası!
06
Meşhur kişimiz Teşvikiye’deymiş, izleyenleri için oldukça teşvik edici! Meşhur kişimizin canı sıkılmış, ne duruyorsun, hemen teselli et. Başka nerede bulacaksın bu şansı? Meşhur kişimiz hangi telefonu alsaymış, tüm takipçiler bir anda cnet editörü! Kısa, öz, sade, süssüz olarak hemen bitiverebiliyorsun yanı başında. Facebook’u fenomen kılan iki özel kavram; röntgen ve şöhret de saklanmış kuşun cıvıltılarına, daha ne istersin? İstersin, istersin! İstemez misin hiç? Ben ne istiyorum mesela, twitter’ın video versiyonunu istiyorum. Ünlüler kamera koysun, açsınlar, izleyeyim istiyorum. Sonra ben de kamera koyayım, Andy Warhol’u anarak o meşhur 15 dakikamı bulayım istiyorum. İstiyorum da istiyorum... Tabii bundan sonrası kişinin kendi hayalleri ile sınırlı çünkü henüz bir adım ötedeki yeni fenomen, henüz kendini göstermedi. Ancak arkasına alması gereken önemli değerler ortada. Bu değerlere, elinde bir katma değeri daha olan arkadaş Bill Gates, Mark Zuckerberg, Jack Dorsey masasında okeye dördüncü olabilir.
yahoyt dergi sosyal medya
Descartes Günlüklerİ: Güvenİyorlar, Öyleyse Varım Yazı: Mehmet Altuğ Tabak mehmet.tabak@gmail.com
07
“Geniş kitlelerin kararlarını etkileyebilecek konuma gelen blog yazarlarından bazıları, ellerinde tuttukları bu gücü maddi kazanımlara da dönüştürmek istiyorlar. İnceleme veya rehber yazıları kaleme almaları talebiyle çeşitli firmalardan 'hediye' adı altında bedelsiz ürün veya hizmet kabul etmeye başlayan blog yazarlarına, ülkemizde pek fazla olmasa da ABD’de ve Avrupa ülkelerinde sıkça rastlanıyor. Tam da bu noktada yapılan işin ahlaki yönleri, bunun bir tür gizli reklam olup olmadığı ve 'yazılanlara ne kadar güvenebiliriz?' gibi sorular da gündeme gelmeye başlıyor.”
yahoyt dergi sosyal medya
İnternetin hayatımızda iyi kötü yer etmeye başladığı o ilk günleri, yani 1990’lı yılların son dönemini hatırlayanlar, o dönemin 'kişisel web sitesi' furyasını da anımsayacaklardır. Internet bağlantısıyla birlikte evlerinde dünyaya açılan bir pencereye kavuşanlar, benzer pencerelerden bakan diğer insanlara seslerini duyurabilmek adına ve 'yeni bir şeyleri keşfetmenin' getirdiği o ilk hevesle, kendi kişisel web sitelerini hazırlamaya girişmiş ve internet deryasındaki sayısal kimliklerini oluşturmak için ilk adımlarını atmışlardı. Sonraları bu meşgale gündemden düşse de, 'kendini ifade etme' açlığını gidermek isteyen muazzam bir topluluğun varlığı, yeni yeni internet uygulamalarının doğuşuna vesile oldu.
Web ve Log kelimelerinin karışımından türetilmiş olan 'blog' mecrası, az önce bahsettiğimiz amaca hizmet eden en güncel ve popüler çözüm olarak öne çıkıyor. Bir tür internet günlüğü olarak da niteleyebileceğimiz bloglar, insanların sanata, müziğe, edebiyata, teknolojiye, çeşitli hobilere, yani kısaca hayata dair söyleyeceklerini geniş kitlelerle paylaşmalarının en kolay ve ucuz yolu. Kısa zamanda yüz binlerce insan tarafından kullanılır hale gelen bloglar, çok farklı amaçlara da hizmet edebiliyor. Bugün dünya üzerinde birçok blog yazarı sanat, edebiyat ve teknoloji gibi popüler alanlarda ortaya koydukları fikir ve görüşleriyle, kendilerini diğerlerinden farklılaştırarak ön plana çıkmayı başardılar. Fransız filozof René Descartes’ın Cogito’sunu (düşünüyorum, öyleyse varım) konumuza uyarlamamız gerekirse, “Güveniyorlar, öyleyse varım” mottosunun, blog aleminde isim yapan insanlar için altın değerinde olduğunu ve kanaat önderleri haline gelen blog yazarlarının ulaştıkları bu noktayı büyük ölçüde güvenilirliklerine borçlu olduklarını söyleyebiliriz. Ancak madalyonun diğer yüzüne baktığımızda, aykırı örneklere de rastlayabiliyoruz.
08
yahoyt dergi sosyal medya
Geniş kitlelerin kararlarını etkileyebilecek konuma gelen blog yazarlarından bazıları, ellerinde tuttukları bu gücü maddi kazanımlara da dönüştürmek istiyorlar. İnceleme veya rehber yazıları kaleme almaları talebiyle çeşitli firmalardan 'hediye' adı altında bedelsiz ürün veya hizmet kabul etmeye başlayan blog yazarlarına, ülkemizde pek fazla olmasa da ABD’de ve Avrupa ülkelerinde sıkça rastlanıyor.
Tam da bu noktada yapılan işin ahlaki yönleri, bunun bir tür gizli reklam olup olmadığı ve 'yazılanlara ne kadar güvenebiliriz?' gibi sorular da gündeme gelmeye başlıyor.
09
yahoyt dergi sosyal medya
Akıllardaki soru işaretlerini bir nebze olsun giderebilmek ve çeşitli ürün veya hizmetler hakkında görüş bildiren blog yazarlarının yaptıkları işi şeffaflaştırmak amacıyla ilk adım ABD’de atıldı. Federal Ticaret Komisyonu (Federal Trade Commission, FTC) tarafından hazırlanan ve 1 Aralık 2009’da yürürlüğe giren yasa uyarınca blog yazarları, firmalar ve reklam verenlerle ilişkilerini artık açıkça beyan etmek zorundalar. Yani bir blog yazarı, bedelsiz sahip olduğu bir ürün hakkında inceleme yazısı kaleme aldıysa (bu bir cep telefonu ya da bir kitap olabilir), bu ürünü firmadan 'hediye' olarak kabul ettiğini de belirtmekle yükümlü. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyenleri 11.000 $’a kadar para cezaları bekliyor. Yasa kapsamında öne çıkan başka bir husus ise, blog yazarı ile firma arasındaki ilişkinin gizlendiği durumlarda, yanlış yönlendirilen tüketicinin uğrayacağı maddi zararın da karşılanacak olması. Her ne kadar FTC, para cezasının en son başvurulacak çözüm olduğunu söylese de, yasanın böyle caydırıcı bir yaptırıma sahip olması, uygulanabilirliğini de kolaylaştıracaktır. Ürün incelemeleri kaleme alan blog yazarları ile firmalar arasındaki çıkar ilişkilerini şeffaflaştırmayı ve böylece tüketicilerin yanlış yönlendirilmelerinin önüne geçmeyi hedefleyen benzer bir yasaya ülkemizde de yakın zamanda ihtiyaç duyulabilir. Ortalama gelir düzeyinin düşük, bedeli yüksek ürün ve hizmetlere ulaşmanınsa zor olduğu ülkemizde, yazar-firma ilişkilerini düzenleyen etik kuralların kendiliğinden oluşacağını düşünmek, açık konuşmak gerekirse gerçekleşmesi zor bir beklenti. Sürecin gerekli yasalarla desteklenmesi ve tüketicilerin karşı karşıya kalabileceği mağduriyetlerin yasal yollarla engellenmesi, bu husustaki yazılı olmayan etik kuralların belirlenmesi ve benimsenmesi için de uygun bir zemin oluşturabilir.
Bahsi geçen türde yasal düzenlemelere gerek olmadığını ve süreç içinde çürük elmaların bir şekilde sepetten ayıklanacağını savunan bir görüş de var elbette. Bu görüşü dile getirenler, blog yazarlarının ellerindeki en önemli sermayenin itibarları olduğunu ve çıkar ilişkilerinin açığa çıkmasıyla itibar kaybedecek bir yazarın okuyucu kitlesini de yitireceğini söylüyorlar. Bu görüşü kendi ülkemiz bazında ele aldığımızdaysa, balık hafızalı bir toplumda yaşadığımız gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Yapılan yanlışların çok çabuk unutulduğu bir sosyal çevrede, güvenilirlik ve tutarlılık gibi hassas konulara gereken önemin verilmediğini, bu yüzden güvenilir bilgi kaynaklarını oluşturmakta ve belirlemekte zorlandığımızı söylemek yanlış olmaz. İlk adımlarına tanıklık ettiğimiz iletişim devriminin beraberinde getirdiği bu tartışmalar, blog yazarlarının geniş kitlelerin kararlarını etkilemekte ne denli yetkin oldukları gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Internetin hayatımızın her alanına hızla ve derinlemesine nüfuz etmesiyle birlikte, gelecekte benzer etik tartışmaların hem sayısı artacak, hem de kapsamı genişleyecektir.
10
yahoyt dergi sosyal medya
DİKKAT! BU ONLİNE BİR İNTİHAR NOTUDUR! Yazı: Işıl Kılkış
Sevgili sanal dostlarım, Siz bu iletiyi aldığınızda ben çoktan dışarıda gerçek insanların arasına karışmış sohbet ediyor olacağım. Bir daha asla bilgisayarımın yakınlarına geri dönmeyi düşünmüyorum, ekranlardan ve tüm safsatadan uzak bir hayat planlıyorum kendime. Bu anlamsız sanal hayatıma kendi isteğimle son veriyor, yeni bir sayfa açıyorum. Sosyal medya beni bunu yapmaya zorladı, ben de artık bu kimliğimi öldürüyorum. Pişman değilim… P.S. Lütfen tüm etiketli resimlerimi kaldırınız, hiçbir şekilde varlığımın herhangi sanal bir izi olmasını istemiyorum, beni unutun, sanki hiç varolmamışım gibi.
11
yahoyt dergi sosyal medya
Ani alınan bir kararla ya da bir seri katil planlamasıyla, intaharlar çoğu zaman karşı konulmaz bir değişim ve kaçış güdüsünün hüzün verici sonuçlarıdır. Özgür iradenin kaderi yenmesi, insiyatif kullanılarak sonun başlangıcının hazırlanması. Kendi sonunun mimarı olmak. Göz yaşları ve suçlayan mektuplarla süslü bir tören adeta. İnsanoğlunun düşünmekten kaçındığı, onu titreten bir ölüm şekli. Konusu açıldığı zaman uzun sessizliklerin olduğu, rahatsız edici bir konuşma konusu. Peki, bu intiharları sadece fiziksel bedenin içinden yaşamın alınması olarak mı değerlendirmek gerekiyor? Birçok farklı intihar türleri var artık. Onlar ölümden çok bitişleri ve yeni başlangıçları da simgeleyebilir bir bakıma. Hem de birçok farklı şekilde. Kariyer intiharı, sosyal intihar ve son olarak Sosyal Medya İntiharları!
Çevremde birçok arkadaşım sosyal olarak intihar ettiler. Ben onları çoğunlukla anlamakta zorlandım. Kimileri bunu asla geriye bakmayan bir kararlılıkla tek seferde bitirdi. Bazıları sosyal medya hesaplarını sadece geçici olarak deaktive etti. Bazılarıysa birkaç sene sonra tekrar dirilerek herşeye sıfırdan başladı. Ama özellikle Facebook düzleminde oldukça sosyal medya intiharına rastlıyorum, aynen bir salgın gibi. Genelde sohbetler şu şekilde gelişiyor. -Haaa, O mu? -O kendini silmiş Facebook’tan, listemde yok ismi de çıkmıyor aramada. -Hmmm… -İyi yapmış aslında, ben de silicem kendimi, çok sıkıldım. Bu insanlar online hayatlardan sıkılıp, genelde bir travma sonucu bu dünyadan kaçmayı seçiyorlar. Yaşamların kontrolünü ele almak, tekrardan mavi gökyüzüne merhaba demek, sürekli Facebook ve Twitter kontrol etme obsesif kompulsif davranış kalıplarından uzaklaşarak, kendilerini bir bakıma o sosyal ağ toplumu ve tüm getirdiklerinden uzaklaştırıyorlar. Genelde gizli olarak bu isteğin altında duygusal bir neden de yatıyor, orası kesin. Bu trend o kadar akla uygun bir kavram oldu ki artık bunun için web tabanlı programlar bile geliştirildi. Örneğin sosyal medyada bitişleri ve yeni başlangıçları simgeleyen hızlı bir sistem Suicide Machine Web 2.0. (http:// suicidemachine.org/)
12
yahoyt dergi sosyal medya
13
İntihar makinesi Suicide Machine 2.0., daha hızlı, daha akıllı ve güvenli, tek nokta atışı bir intihar hizmeti sunuyor. Tek bir klikle Facebook, Twitter, Linkedin, Friendfeed… Hepsinin üzerine geriye dönülmeyecek bir sifon çekiyorsunuz. Alter egolarınızla ve sanal saplantılarınızla kısa bir vedalaşma faslından sonra saat işlemeye başlıyor ve yıllar boyunca özenle büyüttüğünüz o kimliğiniz bilgi otoyolunun asfaltının altına gömülüyor. Eğer tükürdüğünüzü yalamak isterseniz, o size kalmış. Bu gerçekten de büyük bir karar. Gerçek hayatına son vermek kadar olmasa bile, insanın yarattığı kimlik ve ondan vazgeçiş, gerçekten de eğer ihtiyacınız varsa iyi bir yeni yıl kararı olabilir. Biliyorsunuz daha yeşil kırlar, bilgisayardan uzakta yapılacak birçok yeni heyecan verici aktivite ve sanal olarak tanımak zorunda kalmayacağınız birçok ilginç insan var. Peki, benim için bu intihar olgusu ne kadar geçerli? Açıkçası birçok kimliğime sıkı sıkıya bağlı biri olarak sanal kimliğimin benim gerçek kimliğimi öldürmesinden çok daha destekleyici bir şekilde sosyal ağlardan yararlandığımı düşünüyorum ve henüz ona veda etmeye hazır değilim. Beni limitlediğini düşünmüyorum ya da daha köütüsü sorunun henüz farkında değilim. Ama hayatı seviyorum hem organik hem de sanal olanını. İleride ne olur fakat hiç bilinmez, ani alınan kararlar ya da bir seri katil planlamasıyla… Kim bilir…
yahoyt dergi sosyal medya
BLOGUM VAR YAZIYORUM! Yazı: Fikret Yeşilyurt bilgi@engilizce.com
Internete, öyle veya böyle, bir şekilde bulaşmış her insan evladının, “bak ne şahane şeyler döktürücem” nidalarıyla blogunu açtığı, heyhat kaderin acı bir cilvesinden olsa gerek, “selam, artık ben de blog alemindeyim” den öteye gidemeyen, nice yiğitlerin yitip gittiği bir dehlizdir blog alemi…
14
yahoyt dergi sosyal medya
Blog kavramının ‘web’ ve ‘log’ kelimelerinden türetildiğini ve ‘ağ günlüğü’ anlamına geldiğini artık bilmeyen kalmadı. Fakat, hani işin içine ‘günlük’ kelimesi dahil olduğundan mıdır nedir, hala kapsamı tartışılır durur. Nedir bunun sınırı, yok mudur bir ucu bucağı? Internete, öyle veya böyle bir şekilde bulaşmış her insan evladının, “bak ne şahane şeyler döktürücem” nidalarıyla blogunu açtığı, heyhat kaderin acı bir cilvesinden olsa gerek, “selam, artık ben de blog alemindeyim” den öteye gidemeyen, nice yiğitlerin yitip gittiği bir dehlizdir blog alemi.
Nedir peki blog? Neyi kapsar? Seni beni kapsar mı? Blogların kapsamıyla ilgili genel görüş, yazıldıkları konulara göre kişisel, temasal, topluluk, şirket gibi ana kategorilere ayrıldığı yönünde. Yani ya kendimiz hakkında yazıyoruz, ya bir veya birkaç konu seçip sadece o konularda yazıyoruz. Mesela Türkiye’de yemek tarifi ve hobi blogları bu kategoriye giriyor. Blogların birçoğunda ya briç kulüpleri hakkında fikir beyan ediyoruz, ya da “bizim şirketin de artık blogu var” deyip internette şirketleşiliyor. Bu mudur? Özünde budur…
Dürüst ol, canımı ye! Bir konuda dürüst olalım, boş yere kendimizi kandırmayalım. Hangi konuda yazarsak yazalım, hepimizin amacı ortak: Çok fazla okuyucuya sahip olmak. Bu blog dediğimiz zamazingo, üzerine zaman ayırmazsak işe yaramayacak bir şey öncelikle. Yeni doğmuş bir bebeğe gösterdiğiniz ihtimamı blogunuza göstermeye niyetiniz yoksa, kendi yazdıklarınızı 2-3 arkadaşınızdan fazlasına okutamazsınız büyük ihtimalle. Çünkü bu bir promosyon mevzusu özünde.
15
Başarılı bloga sahip olmanın bir sırrı var mı? Yukarıda da belirttiğimiz gibi, ortak amaç mümkünse çok fazla okuyucuya sahip olmak. Peki çok fazla okunmak için ne yapmak gerek? İlk adım olarak, üzerine yazacağınız bir alan seçin. Bu seçimi yaparken, “yazacağınız yazıları bir başkası yazsa oturup okur muydunuz?” sorusuna samimi olarak “evet, sonsuza kadar evet” cevabını verebiliyorsanız, o zaman doğru yoldasınız. Hatırı sayılır miktarda yazı yazdıktan ve blogunuza ekledikten sonra geriye; herkesin bilgi sahibi olmadığı, veya bilip de uygulamaya üşendiği veya uygulamaya vaktinin olmadığı bir takım ince işler giriyor devreye. Bu ince işlerin ilki, bir blogun can damarlarından olan ‘RSS hizmeti’. ‘Rich Site Summary / RDF Site Summary / Really Simple Syndication’ şeklinde açılımları olan RSS, blogunuza eklediğiniz yazıların kısa özetiyle birlikte bağlantısını sunuyor abonelerine. Türkçe anlamıyla, siz blogunuza RSS hizmeti ekliyorsunuz, blogunuzun daimi ziyaretçileri de RSS alımı yapan programlarla veya sitelerle (mesela Feedburner ya da Google Reader) blogunuzdaki son gelişmelerden anında haberdar oluyor. Bir diğer adım da, ‘sosyal ağlar’. Friendfeed gibi sosyal ağlara üye olarak, RSS hizmetine benzer bir takip hizmetine sahip bu siteler üzerinden blogumuzun yayınını ağımızdaki tüm diğer abonelere otomatik olarak duyuruyorsunuz. Son (ve bence en önemli) adım, blogunuzun ziyaretçileriyle etkileşim. Bu etkileşimin en önemli bileşeni, şüphesiz yorumlara mümkün olduğunca cevap vermek. Ziyaretçinizin yazınızı okuduğunu ve üstüne bir de yorum yaptığını düşünürsek, %50 ihtimalle yorumunun yayınlanıp yayınlanmadığını ve yayınlandıysa blog sahibi tarafından cevaplanıp cevaplanmadığını merak edecektir.
yahoyt dergi sosyal medya
Diyelim ki, blogunuza sizi mutlu edecek sayıda yorum geliyor ve siz de bunların çoğunu cevaplıyorsunuz. Ancak ziyaretçi potansiyeli bir türlü istediğiniz seviyeye ulaşmadı. Bu noktada iki seçeneğimiz var. Biri ücretsiz fakat zahmetli bir yol, diğeri de zahmetsiz fakat kesenin ağzını biraz açtıracak cinsten bir yöntem. İnsanımızın elibolluğunu(?) göz önüne alarak, önce ücretsiz yoldan başlayalım. İlk yapmanız gereken, ahkam kesebileceğiniz tarzda içeriğe sahip bir foruma üye olmak. Forumlara has özellik olan ‘imza’ kısmına, blogunuzun adresini girin. Sonra da her fırsatta, forumda açılmış başlıklara cevap yazarak diğer üyelerin imzanızı görmesini sağlayın. Ne kadar çok forum yazısı, o kadar çok gizli reklam.
Eğer forumlarla uğraşmak istemezseniz, zahmetsiz fakat ücretli olan ikinci yöntem işinize yarayabilir. Bütçenize uygun ufak hediyeler veren minik yarışmalar düzenlerseniz, blogunuzun adı tahmininizden daha hızlı yayılacaktır blog camiasında. Gelelim zurnanın zırt dediği yere. Tüm bu yöntemleri uygulayarak başarısız olabileceğiniz gibi, bunların hiçbirini yapmadan da parlak bir başarı elde etmek olası. Blogunuzun başarısı için ne yöntem kullanırsanız kullanın, asla taviz veremeyeceğiniz tek şey yazılarınızın kalitesi. Özgün, belirli bir kitlenin ilgisini çekebilecek, anlatım dili sıkıcı ve bozuk olmayan yazılar yazdığınız müddetçe, ufukta (az veya çok) bir ‘popülarite’ sizi bekliyor olacak, siz beklemeseniz de.
16
yahoyt dergi sosyal medya
Blogla Pazarlama Yazı: Yiğit Kalafatoğlu
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin hızla şekil değiştirmesi, yaygın internet kullanımı, daha fazla kaynağa ulaşma imkanını değerlendirerek bilinçlenen tüketiciler ve samimi olmayan web sitelerinin kullanım pratikliğini de yitirmesi, işletmeleri Bloglar ile yüzleşmeye itmiştir. Blogun bir tanımını yapmak gerekirse; kısaca sürekli değiştirilerek güncellenen ve gönderilerin ters kronolojik sırayla -yeni kaydedilen dosyadan eski kaydedilene doğru- düzenlendiği web siteleri olarak açıklayabiliriz. Unutulmaması gereken en önemli unsur ise her blogun spesifik olarak belirlenmiş bir konu başlığı altında hizmet vermesi gerektiğidir. Bunun nedeni ise blogların belirli bir ilgi alanına dair bilgilerin paylaşımı amacıyla ortaya çıkmış olmasıdır.
17
yahoyt dergi sosyal medya
Pazarlama blogları da bu açıdan ele alınmalıdır. “pazarlamayı konu alan” bloglar ile Pazarlama Blogları ayrı şeyleri ifade eder. Pazarlama blogları, özellikle pazarlama amaçlı oluşturulmuş şirket blogları demektir. Temel amaç, satışların arttırılmasıdır. Şirketin mal yada hizmetlerinin tutundurulması, müşterilerden geri bildirim alabilme, tedarikçilerle ve ortaklarla ilişkilerin geliştirilmesi ve tüketici üzerinde etkinin artırılması da amaçlanmaktadır. “Sonuçta internet; interaktifliği ve dinamikliği
ile ön plana çıkmakta ve tercih edilmektedir. İşletmeler internetle, müşterilerin hoş deneyimler yaşamasını sağlayacak pazarlama uygulamalarını sunma imkanını elde ederler. Web sitelerinin bir türü olan bloglar, daha dinamik olma fonksiyonuyla bu noktada işletmelerin yeni pazarlama araçları olarak düşünülebilir. Web siteleri, artık yavaş yavaş yerini bloglara bırakmaktadır.”[1]
“Günümüzde en çok kullanan mecra, yaygınlığı ve yüksek görsel-multimedya seçeneği ile internettir. Hemen her markanın, ürünün bir web sitesinin/ blogunun olduğu günümüzde, "arkadaşını getir", "arkadaşını haberdar et" tarzı viral uygulamaların sayısı tüm viral pazarlama çalışmalarının büyük bir yüzdesini oluşturmaktadır. Viral pazarlama adını virüslerin yayılma şeklinden almış ağızdan ağıza pazarlamanın bir alt kategorisidir. Viral pazarlama ağızdan ağıza pazarlamaya eşit değildir ama en önemli kategorilerinden birisidir.”[2] Baktığımız zaman, Blogla Pazarlama ve Ağızdan Ağıza pazarlama aslında birbirinden ayrı tutulmaması gereken iki unsurdur. İkisi de İnternet’in olanakları ile hızlıca dağılan bilginin müşteriler arasında paylaşılmasını hedefler.
Tüm bloglar gibi; pazarlama amaçlı bloglar ile ilgili bilinmesi ve unutulmaması gereken en önemli şey; blogların güncel ve interaktif olma zorunluluğudur. Güncel olma durumu göreceli olsa da; bir blog’un aktif halde olması demek; haftada en az bir kere güncellenmesi demektir. Aksi, milyonlarca web adresi arasından bir daha tercih edilmeyecek bir konuma yerleşmek anlamına gelir. Bu nedenle Pazarlama Blogu ile müşterilerine ulaşmayı hedefleyen bir marka yada işletme, geçmiş zamana dair bilgilerden, metinlerden ve resimlerden kaçınmalıdır. Aksi; olumsuz bir kanının; internet üzerinden hızla tüketiciler arasında yayılmasına yol açabilir!
[1] Akar, s.27. [2] Alper Akcan, “Viral Pazarlama 101”, http://marketingma.blogspot.com/2006/09/viral-pazarlama-101-marketing.html
18
yahoyt dergi sosyal medya
VİDEO RÖPORTAJLAR
19
yahoyt dergi sosyal medya
#1
Mine Türkün, Sinem Sünör Kutlu, N. Onur Atahan
Bersay
Başlatmak için tıklayınız.
20
yahoyt dergi sosyal medya
#2
Burcu Kaptan, Umut Ersoy
Marjinal
Başlatmak için tıklayınız.
21
yahoyt dergi sosyal medya
#3 Özgür Alaz
Başlatmak için tıklayınız.
21
yahoyt dergi sosyal medya
#4
Fatih Güner, Yiğit Kalafatoğlu, Tolga Arıcan Meşgul Sinyali
Başlatmak için tıklayınız.
21
YAHOYT DERGİ SAYI 07
soru, öneri ve düşünceleriniz için: iletisim@yahoyt.com
yahoyt.com teşekkürler.