dedektifler
2/1
AVAKYELI
eserinden kurtulamayan bir yaratıcı: arthur conan doyle’un sherlock holmes ile savaşı
mahallemizin özel detektifleri suç yazınını neden okuruz yazında sevdiğimiz dedektifler
1
ESERİNDEN KURTULA BİR YARATICI: ARTHUR CONAN DOYLE’UN SHERLOCK HOLMES İLE SAVAŞI
Sherlock Holmes belki de dünyanın en ünlü dedektifi ancak Arthur Conan Doyle Sherlock Holmes ve yardımcısı John Watson’ın maceralarını yazmaya başladığında bu iki karakterin neler başaracağını hayal bile edemezdi. Öyle ki Sherlock Holmes kitapları dünyanın en çok okunan kitaplarından oldu, onlarca dile çevrildi ve dini bir kitap misali her eve en azından bir tanesi girdi. Durum böyle olunca insan yazarın kendisiyle ve karakteriyle ne kadar gurur duyuyor olabileceğini tahmin dahi edemiyor. Oysa gerçek tam tersiydi. Arthur Conan Doyle Sherlock Holmes’ten defalarca kurtulmaya çalışmıştı ancak başarılı olamamıştı. Sherlock Holmes dışında da kitaplar ve öyküler yazmıştı ancak hiçbiri Sherlock’un gölgesinden çıkamıyordu bile. Peki bu durum nasıl bu hale geldi?
2
AMAYAN
Arthur Conan Doyle aslında Sherlock Holmes hikayelerini bir yan iş, bir hobi olarak yazıyordu. Her hafta gazetede yayınlanan bu hikayeler okuyucuların ilgisini çok çekmişti. Kendisi de John Watson gibi bir doktordu ancak Sherlock Holmes karakterini birçok farklı kişiden esinlenerek yazmıştı. Bunlardan biri “Sen olmasan Sherlock da olmazdı” dediği Dr. Joseph Bell’di. Onun bir bakışta detayları görüp inceleyen yönteminden çok etkilenmişti. Bunun dışında Doyle’un babasından ve babasının alkol için tedavi aldığı dönemde annesinin ilişki yaşadığı iddia edilen doktor Bryan Waller’dan da etkilendiği söylenenler arasında. Ancak zamanla Doyle Sherlock Holmes öykülerinin zamanının ve enerjisinin çoğunu aldığını fark etti. Aklına birçok fikir geliyordu ancak Doyle’un tüm odağı ünlü dedektif olmak zorundaydı. Doyle bundan yılmıştı, Holmes’ü yazmayı bırakmak istiyordu. Doyle’un gazetelere ödeyemeyecekleri miktarda yüksek fiyatlar verdiği, böylece gazetelerin Sherlock Holmes hikayelerinden vazgeçmesini umduğu da yazılıyordu. Ancak tüm gazeteler, verilen her fiyatı karşılamaya hazırdı. Doyle’un ünlü dedektifi öldürmekten başka çaresi kalmamıştı. Yine yazılanlara göre Holmes’ü öldürdüğü gün Doyle günlüğüne sadece “Killed Holmes” yani “Holmes’ü öldürdüm” yazdı. oyle istediğine kavuşmuştu ancak ünlü dedektifi baş düşD manıyla beraber Reichenbach Şelalesi’nden atmasından kısa bir süre sonra halkın istediğinin bu olmadığını gördü. Öyle ki Doyle açık açık protesto ediliyordu. İnsanlar Holmes karakterinin yaşadığı adresin gerçek hayattaki binasına akın akın gidiyor, hatta Doyle’un kendisini tehdit eden mektuplar yazıyorlardı. Doyle toplu bir lincin odağı olmuştu. Sherlock Holmes mezarında bile Doyle’u rahat bırakmıyordu. Onun dışında yazdığı kitaplar okunmuyordu ve Doyle kendi annesinden bile bu konuda tepki görüyordu. Artık dayanamayan Doyle, yeni bir hikaye ile Sherlock Holmes’u adeta hayata döndürmek zorunda kaldı. Sherlock Holmes Doyle’u alt etmişti, Sherlock’un dönüşünü kutlamak adına halk daha önce okumadığı kadar okudu Sherlock Holmes’ün yeni macerasını. Doyle bir daha ancak yıllar sonra Sherlock Holmes’ü emekliye ayırdığında yazmayı bırakabilecekti.
İlkin Demirci 3
MAHALLEMİZİN ÖZEL DEDEKTİFLERİ: GERÇEK HAYATTA ÖZEL DEDEKTİFLİK S uç yazınındaki özel dedektifler hakkında oldukça bilgiye sahibiz. Belki de dünyada Sherlock Holmes ismini duymayan kalmamıştır. Özel dedektifleri okumayı seviyoruz, onların kullandığı yöntemler hakkında yazılan kitapları bile elimizden düşürmüyoruz. Sherlock Holmes gibi düşünmek isteyenler için yazılan kitaplar bu hayali karakterin maceralarını anlatan kitaplardan bile fazla. Peki, gerçek hayattaki özel dedektifler hakkında ne biliyoruz? Özel dedektifler neler yapar, nasıl çalışır? Özel dedektiflerin yasal yetkileri yok. Yani onlar tutuklama, yargılama veya polis gibi yasal arama yapma haklarına sahip değiller. Ancak bu, onları suç dünyasında etkisiz eleman yapmıyor. Buldukları kanıtlar bir davanın tüm gidişatını değiştirebiliyor. Kendilerine “eğitimli araştırmacılar” olarak hitap ettikleri de oluyor. Müşterilerinin taleplerine göre değişen bir iş tanımları var diyebiliriz. Bazen insanların ikili ilişkilerinde yaşadıkları problemlere bazen de şirketler arası problemlere yönelik araştırmalarda bulunuyorlar. Yasalar dâhilinde her türlü problemde çalışabilirler. Özet olarak bizim romanlarda gizemli cinayetleri aydınlatırken okuduğumuz özel dedektifler bundan çok daha fazlasını yapabiliyor.
4
Yöntemlerine gelince, çoğunlukla doğru soruları sorma yetenekleri özel dedektiflerin en güçlü silahı diyebiliriz. Romanlardaki gibi bilimsel yollardan da yararlandıkları oluyor tabi ki. Ancak her zaman işler çok hızlı ve pürüzsüz ilerlemiyor. O nedenle özel dedektiflerin sabırlı ve titiz olması geliyor. Bir bilgiyi aylarca sabırla takip etmeleri gerekebiliyor. Bunlar genelde çok büyük ipuçları olmadığı için de didik didik etmeleri gerekiyor bu ipuçlarını. Hangi yöntemi kullanırlarsa kullansınlar, iki önemli noktaya dikkat etmeleri gerekiyor. Yöntemleri asla insan haklarını ihlal etmemeli ve yasaları yok saymaktan kaçınmalı.
Gerçek hayatta özel dedektifler her gün bir gizemli cinayetten diğerine koşmuyor veya gösterişli malikanelerin sırlarını aydınlatmıyor olabilir. Ancak ipuçlarını toplamak ve gizemleri aydınlatmak işlerinin en temel parçası! Eğer bu konuda daha çok şey öğrenmek hatta bir özel dedektifi iş üzerinde izlemek istiyorsanız “Cry Wolfe” adlı şov tam size göre diyebilirim. Birkaç bölümünü izlediğim bu programda, müşterisinden dedektifine çok renkli karakterler olduğunu söylemeden de edemeyeceğim.
İlkin Demirci 5
SUÇ YAZININI NEDEN OKURUZ?
İşe teknik bir ayrıntıyı aradan çıkararak başlayalım: Suç yazını dediğim zaman, günümüz Batı yazınında pek çok alt türü ve farklı adları olan geniş bir yazınsal yelpazeden söz ediyorum. Yazının önemli bir bölümünü oluşturan, gelişmiş bir tür bu. Cinayet romanlarından mafya öykülerine, arkaplan olarak dinsel ve tarihsel desenleri kullanan yapıtlardan alternatif tarih kurguları içine gömülü dedektif serüvenlerine değin pek çok örneğine denk gelebileceğiniz, büyük olasılıkla şimdiden aklınıza sayısız örneği gelen bir tür. Öyle ki, ʻsuç yazınıʼ deyip geçmek bile örneğin ʻgerilimʼ olarak adlandırılan pek çok yapıtı dışlamak olabilir. Bizse bunların tümünü ʻpolisiyeʼ olarak adlandırıp geçiştiriyoruz, daha da dışlayıcı bir tutum takınmış oluyoruz. Yanılgıdan kaçınalım. Türk yazınında çok iyi suç yazını öyküleri ve bu türle adını duyurmuş nitelikli yazarlar, yapıtlar bulunuyor. Ancak bir tür olarak suç yazını, Türk yazınında kendi ayakları üzerinde duran, büyüyüp serpilip sanatsallaşan bir tür olma niteliği göstermiyor, hiç değilse, şimdilik. Oysa ne ölçüde ilgi gören bir tür olduğunu anlamak için herhangi bir zamanda çok satan kitaplar listesine göz atmak yeter: Mutlaka bir Türk’ün veya yabancının elinden çıkma en azından bir polisiye kitap görürsünüz.
6
O halde soralım... Suç yazınını neden okuruz? Dünya çapında ve ülkemizde gördüğü ilgi nedendir? Kuşkusuz bunun yanıtı, önce daha geniş, herhalde soran kişi sayısınca farklı yanıtı olabilecek başka bir soruda gizli: Yazına düşkünlüğümüz nedendir ki zaten? Neden okuruz? Verilebilecek yanıtların ilki ya da akla en yatkın olanı, içinde yaşadığımız dünyanın kısıtlılığıyla yakından ilgilidir. Bu dünya ve bu yaşam, bize kısıtlı olanaklar, seçenekler, sayılı yol ve en önemlisi, pek az zaman sunar. Biz bu kısıtlı sürede, kısıtlı olanaklarımızın içinde, bizi en çok doyuracak yaşamı sürmeye çalışırız. Yaşayabileceğimiz toplam deneyim, bu olanakları ne ölçüde iyi değerlendirdiğimize bağlıdır ve hepi topu bir kez yaşarız, yalnızca kendi yaşamımızı yaşarız.
7
Yazın burada devreye girer: Sanatın tümü gibi, yazın da, bize bir yaşam içinde sayısız dünyayı ve yaşamı deneyimleme, böylece kendi evrenimizi genişletme olanağı verir. Bir yapıt kendine özgü deneyimi insana sunar, insan bunu kendine özgü yöntemiyle alır ve kendi yaşamına yedirir, böylece o deneyimi yaşamına ve kendisine katmış olur, yine bu nedenle, bir yapıtın insana sunabileceği deneyim, herkes için başkalık gösterir; herhangi iki insan, herhangi bir sanatsal yapıttan tümüyle aynı tadı ve deneyimi elde etmez. Bizi varsıllaştıran, geliştiren ve genişleten de budur denebilir.
Katharsis, ‘arınma’ olarak da açıklanan, bir duyguyu kendi yaşamımızda değil, örneğin bir tiyatro oyununda, şiirde veya romanda duyumsayarak rahatlama ya da boşalma duygusudur.
Öyleyse, ayrı ayrı yazınsal türlere özel düşkünlüğümüzün nedeni de açıktır: Herkes aynı şeylerden keyif almadığına, aynı şeylerle ilgilenmediğine, yaşamındaki deneyimi aynı yönde ve tonda sürdürmek istemediğine göre, bazılarımız gerçeküstü yazından, bazılarımız bilimkurgudan, bazılarımız psikolojik romanlardan, bazılarımız suç yazınından hoşlanır.
Eğer bu yazı 150 yıl önce yazılıyor olsaydı burada bitebilirdi. Ama özellikle son onyıllarda suç yazınının, yazının diğer türlerinden yoğun olarak beslendiğini, derinlikli örnekler ortaya çıkardığını görüyoruz. Kuşkusuz bir Jean-Cristophe Grange romanını yalnız bir gizemin çözüldüğünü görmek için okumuyoruz, ya da örneğin suç yazınının sacayakları arasında saymazsak büyük bir suç işlemiş olacağımız Baba’yı da benzer bir nedenle okumadık.
Suç yazınını okuruz, çünkü öncelikle, yazının çoğu türünde bulunan, gizem ve merak, bu türün temel öğelerindendir. Klasik dedektif romanlarında ve öykülerinde, ister oldukça sıradan, ister kan dondurucu bir suç işlenmiş olsun, bir dedektif bunları sivri bir zekayla, adım adım, gizemi tatlı bir coşkuyla ortaya çıkararak çözer. Bu durumda hem etkileyici ana kişilerle tanışma olanağımız olur -aklınıza Sherlock Holmes veya Auguste Dupin gelsinhem de şu sıradan ve zorlayıcı yaşamımıza heyecanlı bir serüven katmış oluruz. 8
Suç yazını, geniş yelpazeden alt türleriyle birlikte, insanın en çok ürktüğü, en çok çekindiği yönlerine değinir. Her şeyden önce şiddeti açık seçik kullanır, gösterir. Tarih denli eski olan zulüm duygusunu pek çok yapıtta belli belirgin görürsünüz. Acıyı, işkenceyi, sağ kalma dürtüsünü tadarsınız. Hırsızlığı, dolandırıcılığı, örgütlü suçu, savaşı ve vicdansızlığı kendi yaşamınızda deneyimlemek yerine, bir kitabın sınırları belli, istediğiniz zaman girip çıkabildiğiniz dünyasında yaşarsınız. İnsanın bu karanlık yönlerine eğilmek, okurda kendine yönelik bir derinleşme de yaratır.
Kuşkusuz, suç yazınını bir şey için daha okuruz: Katharsis. Katharsis, ‘arınma’ olarak da açıklanan, bir duyguyu kendi yaşamımızda değil, örneğin bir tiyatro oyununda, şiirde veya romanda duyumsayarak rahatlama ya da boşalma duygusudur. Çok yalın bir örnekle, bir dedektif romanında yakalanmasını istek ve heyecanla beklediğiniz bir katilin yakalanması, o romanın dünyası içinde adaletin yerini bulması anlamına gelir ve sizi rahatlatır, siz bu rahatlığınızı alır ve kendi yaşamınıza taşırsınız, bir doyum elde edersiniz. Kendisi de nitelikli bir suç yazarı olan Patricia Cornwell, Lee Child’ın Jack Reacher serisi için şunları söylemiş: “Bazen tek isteğiniz, insanları evire çevire dövebilecek biridir! Sorunlarımı çözmek için bir koca adama gereksindiğimde elime Jack Reacher kitaplarını alırım ben.”
Örneğin bir Tess Gerritsen romanı okuyorsanız, büyük olasılıkla şiddetle tıbbın kesişimine tanık olacaksınızdır. Ölümü ve acıyı fiziksel betimlemelerle, anatomik bilgilerle okuyacaksınızdır. Veya belki bir Grange romanı okuyacaksanız, büyük olasılıkla psikolojinin derin sularına dalacağınızı, dünyanın türlü yerlerinden tarihsel örneklerle bezeli örgütlü suç manzaralarıyla karşılaşacağınızı bilirsiniz -veya öğrenmek üzeresinizdir-. Belki bir Robert Crais romanı okumak istiyorsunuz; o halde kendinizi Los Angeles suç dünyasında bulacaksınız, yanınızda da asla büyümek istemeyen bilgiç dedektif Elvis Cole olacak. ABDʼyi boylu boyunca gezip bir gün seri katillerle karşı karşıya gelmek, bir gün dünya çapında bir organize suç örgütünün çökertildiğini görmek istiyorsanız diyelim ki, Lee Childʼa başvuracaksınız. Örnekler çoğaltılabilir.
Suç yazını, bize, kendimizle ilgili, gündelik yaşamımızda kolay kolay görüp duyumsayamayacağımız karanlık şeyleri gösterir ve duyumsatır. Evrimsel belleğimizde büyük yeri olan her türlü şiddeti, acıyı ve ahlak dışılığı; kitapların dünyasında güvenli bir uzaklıktan eşeleriz. Buna pek çok kez adalet duygusu ve doyumu da eşlik eder. Bu yüzden, suç yazını, başlıbaşına bir doyum kaynağı ve arayıştır; sanata, insanın o izbe ve kötücül yanına eğilmek için başvurmanın en eğlenceli yoludur.
Can Güçlü
9
YAZINDA
SEVDİĞİMİZ
DEDEKTİFLER Auguste Dupin Edgar Allen Poe
Auguste Dupin, herhalde Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes’ünden ve Agatha Christie’nin Hercule Poirot’sundan sonra, klasik ‘dedektif’ tiplemesine uygunluk sıralamasında üçüncü geliyor. Öngörüleri ve çıkarımları zeka sınırlarını aşıp sanat sınırlarına giren, okumanın insana keyif verdiği yazınsal kişilerden biri, eğer sinirlerinizin bozulmasına katlanabilirseniz elbette. Dupin, zamandizinsel olarak Sherlock Holmes’ün öncüsü, çünkü Poe’nun ‘Morgue Sokağı Cinayeti’ öyküsü, yazılmış ilk dedektif öyküsü sayılıyor.
NEREDE OKUMALISINIZ?
Elbette Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkmış olan Dedektif Auguste Dupin Öyküleri’nde. 10
Millennium Üçlemesi tüm dünyayı kasıp kavurdu, ülkemizde de büyük ilgi gördü ve ilk kitap en azından iki kez sinemaya uyarlandı. Bunlara bakıp Lisbeth Salander’ın sıradan bir çoksatan kişisi olduğu düşünülmesin. O bir dedektiften çok hacker, hatta dedekfitlik nitelemesi, üçlemenin ikinci ana kişisi Mikael Blomkvist’e daha uygun da olabilir; ancak eğer bir suç işlediyseniz ve bu suç sizi Lisbeth Salander’la karşı karşıya getirdiyse, ilk kestirmeden tüymenizi öneririz.
NEREDE OKUMALISINIZ?
Millennium Üçlemesi, ya da Ejderha Dövmeli Kız, Ateşle Oynayan Kız ve Arı Kovanına Çomak Sokan Kız kitaplarında. Kitaplar ülkemizde Pegasus Yayınları’nca yayınlandı.
Lisbeth Salander Stieg Larsson
Precious Ramotswe Alexander McCall Smith
“Botswana’nın ilk ve tek kadın dedektifi” olarak nam salan Precious Ramotswe ile dedektif romanlarına yeni bir soluk geldi. Babasından kalan parayla açtığı Bir Numaralı Kadınlar Dedektiflik Bürosu ile her türden insanın küçük büyük sorunlarına odaklanan bu sempatik ve zeki kadını aynı zamanda kendi özel hayatındaki sorunları da çözmeye çalışırken okuyoruz. Kitaplarında yalnızca dedektiflik maceraları değil, Afrika’nın bir portresini de bulacaksınız.
NEREDE OKUMALISINIZ?
Çitlembik Yayınevi’nin Bir Numaralı Kadınlar Dedektiflik Bürosu’nda.
11
Winslow’un geçtiğimiz yıl yayınlanan romanı The Force, yalnızca suç yazını değil, geniş anlamıyla yazın için büyük bir değer. Suç romanları yüzeysel ve tatsız tuzsuz olmakla yargılanır; Winslow bu yargıları elinin tersiyle itiyor. Toplumunun gerçeğini, sertliğini; suç kavramının derinliklerini ete kemiğe büründürüyor, kusursuz bir kurgu ve zevkli bir anlatımın içine yediriyor. Okur, kitabın kapağını kapattıktan sonra bir süre yanında Denny Malone’la ve kitabın diğer kişileriyle birlikte geziyor.
NEREDE OKUMALISINIZ?
The Force. Winslow’un kitapları, Trevanian’ın başyapıtı Şibumi’ye yazdığı devam romanı Satori dışında, Türkçe olarak yayınlanmadı.
Denny Malone Don Winslow
Jack Reacher Lee Child
Jack Reacher, dedektif dendiğinde aklınıza ilk gelebilecek adlardan biri olmayabilir, oysa yaşamı boyunca suç aydınlattı. Bir suçu ortaya çıkarmaya ve cezasını vermeye kararlıysa bütün dünyayı tersine çevirebilir. Reacher, emekli bir askeri polis; Amerikan ordusundan ayrıldıktan sonra yanına diş fırçası dışında hiçbir eşyasını almadan kendini yollara vuruyor. Aslında oradan oraya gezerek kendi yaşamını yalnız kendi kararlarıyla sürdürmeye kararlı, ancak ya gittiği yerde olanlar, ya da birilerinin arayıp bulup kendisine başvurması sonucunda, okuyucuyu hem maceraya hem de şiddete tıka basa doyuruyor. Reacher “dünyayı düzeltmeye çalışmıyor, ama bozanlardan da hiç hoşlanmıyor.”
NEREDE OKUMALISINIZ?
Killing Floor, Worth Dying For ve No Middle Name’de. Reacher kitapları Türkçede derli toplu ve eli yüzü düzgün bir çeviriye henüz kavuşamadı. 12
Connelly’nin Bosch’u, son zamanlarda Amazon’un yaptığı oldukça başarılı dizisiyle anılsa da, 1990’ların başından beri Amerikan suç yazınında yaşamsal bir yerde duruyor. Los Angeles’lı bu polis, özgün bir adalet duygusunun ve küresel zamanların yarattığı Amerikan polisi imgesinin bir kırması gibi. Connelly, ‘polisiye’ türünün en başarılı yazarları arasında; bunda Bosch’un kanlı canlı, uzansak dokunulacak bir kişi olarak yazılmış ve yazılmakta olmasının katkısı büyük.
NEREDE OKUMALISINIZ? The Black Echo ve City of Bones. Türkçede Tünel Fareleri ve Kemikler Şehri olarak Altın Kitaplar’ca yayınlandılar. Son dönemdeki en güzel yapıt The Wrong Side of Goodbye ise henüz dilimize çevrilmedi.
Harry Bosch Michael Connelly
NEREDE OKUMALISINIZ?
Elvis Cole
L.A. Requiem, Chasing Darkness ve The Promise. İlk ikisi Los Angeles Ağıdı ve Sıcak Takip adlarıyla Bilge Kültür Sanat eliyle yayınlandı, The Promise ise henüz Türkçeye çevrilmedi.
Robert Crais
Elvis Cole, alışılagelen dokunulmaz, büyüleyici, dik burunlu ve etkileyici dedektif görüntüsünü yerle bir ediyor, yerine eğlenceli, kararlı, yetenekli ve başı beladan kurtulmayan bir imge kuruyor. Bosch gibi Cole da Los Angeles’lı, Robert Crais de Amerikan suç yazınının önde gelen adlarından. Crais’in yapıtlarındaki yazınsal tat kendine özgüdür ve sanatsal olmaya çalışan pek çok yazarın yoksun olduğu bir doğallık barındırır. Bunalanlara ve mutsuz olanlara sessizce yaklaşıp, ‘Kaygılanma, her şey yoluna girecek, hala okumamış olduğun Elvis Cole romanları var’ diyebilirsiniz. 13
Eylül 2018
Kavakyeli Sanal Dergi 2/1
Can Güçlü
İlkin Demirci
Ece Gülsayın
14