Sayı: 3 Haziran 2017
Kavaklıderem Derneği’nin Sanal Yayınıdır. Ayda Bir Yayınlanır.
Gözümüzün Önündeki Güzellik Cafe Kish’ten Bildiriyoruz! Her Birini Ayrı Seviyorum 1
Gözümüzün Önündeki Güzellik Nallıhan! Tabiri caizse ‘burnumuzun dibi’ndeki güzellikmiş meğer, görülüp sevilmeyi beklermiş. 160 km Ankara’ya topu topu... Sevgili güzel insanlar topluluğumuzla bir otobüs dolusu ilerlerken hoş sözcüklerle andığımız ve gülümsediğimiz nam-ı diğer Vezir Nasuh Paşa’nın 1599’da buraya yaptırdığı bir han, bir hamam ve bir cami ile tarih sayfalarında yerini alan bu güzel ilçe tarihi İpek Yolu üzerinde olması nedeni ile de etkileyici. Adını bu handan aldığı söyleniyor Nallıhan’ın. Bir başka söylenti ise şöyle: Halk kahramanı Köroğlu bir gün o handa konaklıyor, ertesi gün ayrıldığında atının nalının düştüğü fark ediliyor ve nal, hanın kapısına asılıyor. Böylece han oluyor ‘Nallıhan’…
Nallıhan’da kadınlar yaptıkları ipek iğne oyaları ile evlerini geçindiriyorlar. Dahası kurdukları kooperatifle işlerini büyüten kadınlar 15 ülkeye ihracat yapıyorlarmış el emeği göz nuru, duygu bağı ile yaptıkları her biri birbirinden güzel tasarımlarıyla…
Avrupa Birliği tarafından koruma Yazarken zorlanıyorum gerçekaltına alınması öngörülen bir kuş ten, hiçbirini atlamadan nasıl anlatabilirim diye, bir güne özenle cenneti var mesela Nallıhan’da, sığdırılmış dolu dolu bir geziydi... 170 civarında kuş türünü kucaklıyor, kaçımız bunu biliyordu bilmiPirinç yetişiyormuş mesela, çok yorum ama ben bilmiyordum ne çeşitli meyve sebzenin yanısıra. yazık. Soyu tükenmekte olan Kara Hem Batı Karadeniz hem İç Ana- Leylekler her birimizin güzel seyadolu ikliminin harmanı verimli top- hat dileklerimizle beraber objektifimizde konuk ettiklerimizdendi. raklar… 2
Halk kahramanı Köroğlu bir gün o handa konaklıyor, ertesi gün ayrıldığında atının nalının düştüğü fark ediliyor ve nal, hanın kapısına asılıyor. Böylece han oluyor ‘Nallıhan’.
Juliopolis antik kenti bir başka heyecan yarattı üzerimizde, kazılarda binin üzerinde tarihi ve antik esere rastlanırken pek çok lahit mezar da gün yüzüne çıkarılmış. Manzara gerçekten etkileyici ve görülmeye değerdi. Sarıyar Barajı’nın taşkın sularına Nallıhan çayının da karışmasıyla oluşan yarı doğal bir göl üzerindeki tekne gezimiz şaşırtıcı bir güzellik kattı günümüze. Nallıhan’ın yöresel mutfağının lezzetleriyle bezenmiş öğle yemeğimizde; tarhana çorbası, kapama pilavı, yaprak dolması, baklava ve Nallıhan’ın güzel insanlarının misafirperverliği, samimiyeti her birimizin yüreğini ve midesini ayrı ayrı ısıttı, mutlu kıldı. Yemek sonrası ulaştığımız Taptuk Emre Türbesi ruhani atmosferiyle sarıyor insanı, insan Yunus Emre’nin ayak izlerini hissediyor, ‘bir ben vardır bende benden içeri’, ‘sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz’ diyordu, herkes kendi yolculuğunun cümlesini seçmiş, öylece tevazu içinde ziyaretini tamamladı.
Asırlık ardıç ağaçları ile kaplı alanda Hoşebe Türbesi. O ardıçların koruyucu ninesi sanki Hoşebe. ‘Ben öldüğümde mezarımın etrafında gülen eğlenen çocuklar, insanlar olsun.’ demiş, o yüzden mesire alanı orası aynı zamanda. Hoşebe ve ardıçlar birbirine gözkulak orada şimdi. Yolculuk boyunca bize eşlik eden gönüllü rehberimiz Kadriye Sezer’e sabırla bize eşlik ettiği ve ilçe ile ilgili birçok kıymetli bilgi paylaştığı için, Halil Bey’e Beypazarı girişinde otobüsü bekletip arzu edenlere Beypazarı kurusu temin etmeye varıncaya kadar her türlü konuda desteğinden ve çabasından dolayı, Güliz Hanım’a otobüs içi samimi ikramları ve tüm organizasyondaki katkıları için ve bu şahane gezide tüm emeği geçenlere çok çok teşekkür ediyorum. Yine keyifli gezilerde buluşmak üzere diyorum. Ümran Özataç
3
Cafe Kish’ten Bildiriyoruz!
İlk sayımızda, Bülten Sokak’ın ‘Kahveciler Sokağı’ olarak anılmasına dayanarak sokak üzerindeki üç kahveciyle sohbet etmiş, bu sohbetleri bir yazıda derlemiştik. Kahvecilerle sohbetimizde de, sonrasında da özellikle önem verdiğimiz bir şey öğrenmiştik: Unutulmaya yüz tuttuğuna inandığımız dayanışmacı, destekleşmeci ma- Yaratıcı buluşlarla ortaya çıkan salataları halle kültürü, sokağımızda yaşamaktaydı! da çok ilgi çekiyor. Ama Cafe Kish’i özel bir yer haline getiren, en az sunduğu tatBirinci sayının üzerinden geçen iki ay lar kadar, arkasındaki öykü aynı zamanda. içinde, bu kültürün yerleşmesinde belki de en çok etkisi olan işletmeyi de öğrenKafenin sahibi Zafer Bey’den sorularıdik, gidip çaylarını içme olanağı bulduk. mızı yanıtlamasını rica ettiğimiz zaman, bizi kızı Seza Hanım’a yönlendirdi. Seza Cafe Kish’ten söz ediyoruz. Bir aile işlet- Hanım masamıza gelip kafenin öyküsümesi olan, kurulduğu zamandan sokağımı- nü anlatırken ailenin tüm üyelerinin birer zın en bilindik mekânı olduğu bugünlere dek birer katılmasıyla büyük bir masa olduk. en büyük sermayesi içtenlik olan, yürekli girişimlerle açılan ve insanın içini ısıtan Seza Hanım, Cafe Kish’in nasıl bir ‘tutbir konukseverlikle çalışan bir kafe burası. ku projesi’ olarak yaşama geçtiğini anlattı. Yurtdışında yaşayan teyzesinin çok benUzmanlaştıkları türlü içerikte ‘kiş’ler (bir zer bir kafe işlettiğini ve büyük başarılar tür tuzlu turta olarak nitelenebilir) gibi, ha- elde ettiğini, kendilerini de aynısını yapfif ve lezzetli tatlıları da tümüyle elyapımı. mak yönünde yüreklendirdiğini açıkladı. 4
Bugün kafenin bulunduğu yere, uzun bir arayışın ve yoğun bir çabanın sonucunda yerleşilebilmiş. Ardından kafe açılana dek türlü türlü kiş tarifi durmaksızın denenmiş, cheesecake’ler birbirini izlemiş. ‘Besleyici ve doyurucu’ yemekler sunmak, ana hedeflerden biri olmuş. Özellikle ilk dönemlerde gerek tüm aile üyeleri, gerek aile dostları kafeyle birinci elden ilgilenmiş. Mutfaktan anne Seher Hanım, tatlılardansa Seza Hanım sorumlu olmuş. Bu düzen bugüne dek hemen hemen aynı biçimde sürmüş. Cafe Kish, henüz bir tasarı olduğu zamanlardan beri adım adım emekle, ümitle, içtenlikle var edilen bir yer özünde. Seher Hanım, kafe ilk açıldığında gelen herkese müşteri-
“Anneme gelenlerin misafir değil, müşteri olduğunu anlatmakta çok zorlandık.”
den çok konuk gibi yaklaşmış, karşılamasından uğurlamasına dek bizzat, yakından herkesle ilgilenmiş. Seza Hanım, “Anneme gelenlerin misafir değil, müşteri olduğunu anlatmakta çok zorlandık,” diyor gülerek. “Emeklerinizin karşılığını aldığınızı hissetmeniz için ne kadar zaman geçmesi gerekti?” diye sorduğumuzda, Seher Hanım, “Her şeyin rayına oturması bir yıla yakın sürdü,” yanıtını verdi. Kendileri için önemli bir örnekten de söz etti: Başlıca kiş yapan bir kafenin kendi adını duyurması, kendi topluluğunu yaratması elbette zorlu ve taşlı bir yol olmuş. Ancak, bir müşterileri, telefonda konuştuğu bir arkadaşına yol tarif ederken “Kish’teyim, sen de gel,” dediğinde, adlarının duyulmuş olmasından, insanlar için bilindik bir buluşma noktası olmaktan büyük sevinç duymuşlar. Böyle bir işletme elbette yalnızca sunduğu yemek deneyimiyle veya müşterileriyle olan ilişkileriyle değil, bulunduğu yerin yaşayışına yaptığı etkiyle de öne çıkıyor. Zafer Bey, esnafın ve özellikle kahvecilerin birbirini yakından tanımasında, destekleşmesinde etkin rol almış. “Benim sabah ilk demlik çayım esnafındır.” diyor. Bu iletişim sonucunda, örneğin Cafe Kish’te şehit ve gazi yakınlarından ücret alınmaması uygulaması başladığında Zafer Bey bunu diğer işletmelerle de paylaşmış ve bu ortak bir uygulama haline gelmiş. Bir ‘mahalle’ olmanın sağladığı güveni, yakınlığı özel ve önemli bir şey olarak niteliyor. “Çok değerli insanlar tanıdık,” dediklerinde yüzlerindeki ışımayı görmek oldukça hoştu. Sermayesi içtenlik olan bir yerin kazancı da öncelikle dostluktur, iletişimdir. Büyük kargaşalar içinde yaşadığımız şu dönemlerde bunun iyileştiriciliğini gözardı etmek mümkün değil elbette…
Barbaros Mahallesi Bülten Sokak 26/D Kavaklıdere/Ankara
5
Her Birini Ayrı Seviyorum Her birini ayrı seviyorum. Her gün karşılaştığımızda yüreğim hop ediyor. Duruşlarındaki asalet, diğerlerinden farklı dünya görüşleri nedeniyle her birine başka bir tutkuyla bağlıyım. Artık bir daha bağlanmayacağım diyorum ama ne mümkün! Bir akşamüstü örneğin, her gün karşılaştığımız yerde görüyorum, birden kalbimi hoplatıyor. O gün değişen ruh halim mi oluyor, yoksa ışığın bir oyunu mu bilmiyorum, gözümü ondan alamıyorum ve kalbimi kaptırıveriyorum. Böyle günler boyu birbirimize kur yapıyoruz. Bana eski günlerden anılarını anlatıyor. Hepsinde ayrı bir hikâye, ayrı yaşam, ayrı bir giz… Aynı anda hepsini sevmek? Seviyorum işte elimde değil.
İki üst sokaktaki daha gençti. Güzelliğinin farkında, biraz daha kendisini ağırdan satardı. Yolumun pek düşmediği bir sokakta idi. Daha doğrusu onunla karşılaşana kadar o sokaktan fazla geçmezdim. Onu tanıdıktan sonra sık sık yolumu oradan geçirmeye başladım. Ağaçları arkasına saklanır, bana çapkınca göz kırpar…
Eski mahallemde de sevdiklerimi bir bir kaybediyorum. Hepsi ile güzel anılarım vardı. Çocukluğumuz, gençliğimiz birlikte geçmişti. Mahallemden taşınmak zorunda kaldığımda hepsi beni bekleyeceğine söz vermişti. Ben ne zaman dönsem orada olacaklardı, kaldığımız yerden devam edecektik. Olmadı.
Bir tanesini yeni kaybettim. Zaten çok geç tanışmıştık. Aceleyle “Yaşlandı” dediler. “Artık işe geçerdim önünden, hep bir yerlere yaramaz” dediler. “Daha güzelini yetişmeye çalıştığım zamanlarda yapacağız” dediler. gözümün ucunda bir an görünür Acımasızca yok edildiler. hemen yok olurdu. Hep kalabalıktı çevresi, geleni gideni çoktu; bu yüzden onu geç fark ettim. Ömrünün çok olmadığını söylediler; birileri göz koymuştu ona, yaşatmayacaklardı. Kurtarmak için çabalıyordu çevresindekiler ama nafile. Böyle kötü bir durumda tanıştık, çok uzun sürmedi elimden aldılar. Kalbi kırık kalakaldım.
Mahalleye ilk taşındığımda, neredeyse yirmi beş yıl oluyor, üst sokakta görür görmez çarpıldım endamına. Duruşunda yılların verdiği bir asalet vardı. KalabalıHangi birini anlatayım; her soğın içinde bir başına duruyordu. Uzun süre sokaktan her geçişim- kakta vurulduğum bir tane var. de beni bekler buldum. Köşeyi Bakmayayım diyorum, sevmedönünceye kadar beni izlediğini yeyim; kaybedince üzülüyorum. hissederdim. Arada dönüp arkama bakar bekle beni diye fısıldardım, yarın gene burada bekle beni. Bir süre sonra iyice yalnız kaldı, anladım ayrılık vaktinin geldiğini. Daha sık gittim onu görmeye…
6
Sadece onları yok etmediler; anılarımızı, çocukluğumuzu da yok ettiler. Çoğunun bir fotoğrafı bile yok, adlarını bile bilmiyorum; adları var mıydı onu da bilmiyorum. Yavaş yavaş anılarımdan silinecekler. Önce ayrıntılar gidecek sonra soluk birer hayal olarak kalacak, benle birlikte onlar da yok olacaklar. Doğduğum iki katlı bahçeli ev yıkıldı. Salıncak kurduğumuz, gün boyu tırmanıp indiğimiz, tepesinde evcilik oynadığımız kayısı ağaçları, dut, kiraz, erik, vişne ağaçları artık yok. Evimizin yerine yapılan apartman da yıkıldı; yerine yeni apartman yapıldı. Mahallemdeki hemen bütün evler yıkıldı, yıkılmakta.
evlendiğimiz nikâh salonu, sevgilimle buluştuğumuz park… Pek çoğu yok artık, olanlar da gittikçe hızlı bir şekilde yok ediliyorlar. Bendeki bu sevda bitmiyor; benim sokağımı, benim mahallemi, benim kentimi hatırlatan her binaya âşık oluyorum, her ağaca, her çiçeğe tutuluyorum… Nevin Apaydın
Üniversite yıllarımda neredeyse her oyununa gittiğim tiyatro, önünde buluştuğumuz sinema, altında soluklandığımız ağaç,
Hangi birini anlatayım; her sokakta vurulduğum bir tane var. Bakmayayım diyorum, sevmeyeyim; kaybedince üzülüyorum.
7
Ya y Bu Ta s
arı
ına
Sa
m
yıd
ve
Ec
eG
me
Üm Ca ran Ne fe K Öz vin ish ata ç Ap ay dın
Diz
ay
ın
zır
lay
Ca M nG Eg iray üçlü e G Gü üç lso lü y
aE
üls
Ha
gi
ği
Ge
çe
an
lar
nle
r
KAVAKLIDEREM Kavaklıdere Dayanışma ve Güzelleştirme Derneği
Güniz Sok. 12/4 Kavaklıdere/Ankara 0312 426 0206 0538 270 2304 destek@kavaliderem.org.tr
8
destek@kavakliderem.org.tr